12.02.2018 Views

Norman Davies - Avrupa Tarihi

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Dahası birçok <strong>Avrupa</strong> devleti, hükümdarın ülkeyi oluşturan bölgelerin<br />

her birinde değişik bir sistem uygulamak zorunda kaldığı kümeler şeklinde bir<br />

arada bulunmaya devam ediyordu. Prusya kralları bir taraftan imparatorluk tebasından<br />

oldukları Berlin'de kendilerini bir yöne doğru ayarlarken, diğer taraftan<br />

tamamıyla bağımsız oldukları Königsberg'de başka, Minden ya da Neuchâtel<br />

gibi mülklerindeyse dalıa başka bir yönde davranıyorlardı. Habsburglar<br />

imparatorlukta sözde mevki sahibi, Prag ya da Viyana'da despot ve<br />

1713 ten sonra Brüksel'de anayasal monarklar olabiliyorlardı. Britanya kralları,<br />

evlerinde meşruti monark, sömürgelerde despot olabiliyorlardı.<br />

Ayrıca zaman içinde önemli değişimler söz konusu oldu. Örneğin, ingiltere<br />

Cromwell'in yönetiminde cumhuriyetçi bir idare altındayken, Stuartların<br />

yeniden başa geçmesinden sonra monarşik idareye dönmüş ve 1688-<br />

1689'un "Kansız Devrimi"nden sonraysa, büyük hayranlık duyulan merkezci<br />

konumuna geri dönmüştür. On yedinci yüzyılın sonlarında hem İsveç hem<br />

de Danimarka monarşileri mutlakıyetçiliğe yönelmede hızla başı çekerken,<br />

on sekizinci yüzyılda İsveç "Hats" ve "Caps"leri lam tersi bir idareye doğru<br />

hızla ilerlemekteydiler. Jan Sobieski'nin yönetimindeki (1674-1696) Polonya-Litvanya<br />

arıstokratik demokrasinin kurallarına göre yönetilmekteydi.<br />

1717'den sonraysa sadece Rusya'nın himayesi altında işleyebildi. Çarlar Rusya'da<br />

pervasız otokratlar gibi hareket ederlerken, Polonya'da "Altın Özgürlük"ün<br />

savunucuları gibi bir tavır takınıyorlardı. Yüzeysel görünümler ve basit<br />

sınıflandırmalar aldatıcıdır.<br />

Özellikle mutlakıyet ihtiyatla incelenmelidir. Mutlakıyet kendi isteklerini<br />

uygulamada hiçbir kurumsal engel tanımayan çarların ve sultanların otokrasisinden<br />

daha az bir şeydi. Ancak o, bazı monarkların Prusya örneğini izlemelerine<br />

ve işbirliği içinde olacakları sanılan bazı kurumları kendilerine zorla boyun<br />

eğdirmelerine imkân tanıyan otoriter ruhtan da fazla bir şeydi. Kökleri<br />

açık bir şekilde, mücadele halindeki monarşilerin, eyaletlerin ve aynı zamanda<br />

soyluluğun korunan ayrıcalıklarıyla savaşmak zorunda kaldıkları feodal dönemin<br />

sonlarında ve Roma Kilisesinin doğrudan siyasal denetimden uzak kaldığı<br />

Katolik dünyasına uzanmaktaydı. Protestan ya da Ortodoks dünyasının koşullarına<br />

genellikle uymuyordu. Değişik devrelerde Fransa, İspanya, Avusturya<br />

ve Portekiz tam anlamıyla mutlakıyet kavramı içine girdiler. Birçok neden yüzünden<br />

Britanya, Prusya, Polonya-Litvanya ve Rusya'daysa bu gerçekleşmedi.<br />

Mutlakıyetin uygulanabilir yönetim gerçekliklerinden daha çok bir ideale<br />

dayandığı belirtilmelidir. Ortaçağın son dönemlerinden kalma aşırı ademi<br />

merkeziyetçi kurumlara bir çare olarak ortaya çıkan siyasal fikir ve kabullerin<br />

etkisi altındaydı. Mutlakıyet, çoğu zaman asker ve din adamlarının dışında diyetler,<br />

özerk eyaletler ve belediye beratlarıyla otoriteleri azaltılan diğerlerinin<br />

"kısıtlı gücüne" karşılık, belirli monarkların "kişisel güçlerinden" biraz daha<br />

fazlasının yerine geçmekteydi. Çok kolay tanımlanamıyordu ve sıklıkla filozofların<br />

ayrıntılı argümanlarından çok, saray mensuplarının düzdükleri methiyelerde<br />

haklı çıkartılmaktaydı. Mutlakıyet bir Bossuet ya da bir Boileau gibi<br />

bunlardan pek çoğuna sahipti, ancak sadece bir tek Hobbes vardı. Mutlakıyet

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!