26.02.2013 Views

odtü'deki intihal skandalı

odtü'deki intihal skandalı

odtü'deki intihal skandalı

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ODTÜ’DEKİ İNTİHAL SKANDALI<br />

Alper Hançerlioğlu, hancerlioglua@gmail.com<br />

"Bir bilimcinin adının bir makalede yazar olarak geçmesi tek kriter olmamalı,<br />

yapılması gereken şey ise atama ya da terfi durumlarında bilimcilerin söz konusu<br />

araştırmalara dair katkılarının ne olduğunun belirlenmesi."<br />

Türkiye akademisindeki <strong>intihal</strong> vakaları içerisinde 2007 yılında ODTÜ Fizik bölümünde ortaya<br />

çıkan skandal, Türkiye akademisinin <strong>intihal</strong> karşısında yapısal ve hukuksal eksikliklerinden<br />

ötürü, yeterli yaptırımı uygulayamadığını gösteren en önemli olaylardan biridir. O dönem<br />

ODTÜ Fizik bölümünde doktora öğrencileri olan Mustafa Saltı ve Oktay Aydoğdu’nun<br />

yayımladıkları makalelerin bir çoğunun <strong>intihal</strong> olduğu ortaya çıkmıştı.<br />

İNTİHAL NASIL ORTAYA ÇIKTI?<br />

Şubat 2005 ile Aralık 2006 arasında yayınlanmış Mustafa Saltı’nın 40, Oktay Aydoğdu’nun<br />

ise 28 makalesi “başka yazarlara ait makalelerden metinlerin aşırı bir şekilde tekrar<br />

kullanılması” gerekçesiyle arxiv’den kaldırıldı[1] (arxiv.org Cornell Universitesi tarafından<br />

işletilen Fizik, Matematik, Bilgisayar Bilimleri vs. alanlarından bilim insanlarının 620,000’den<br />

fazla makalesini açık erişime sundukları bir web adresi. Bu alanlardaki araştırmacılar için<br />

önemli bir kaynaktır. Pekçok araştırmacı hakemli dergilere gönderdikleri makalelerin bir<br />

kopyasını ya da çalışmanın devam etmekte olan halini buraya yükleyerek paylaşıma<br />

açarlar). Söz konusu makalelerin bir kısmında öğrenciler ortak yazar olarak görünürken bir<br />

çoğunda yazar olarak sadece kendi isimleri bulunmakta. Peki 20 ay gibi bir süre boyunca<br />

fark edilmeyen bu durum nasıl ortaya çıkmıştı? Doktora yeterlilik sınavlarında basit sorulara<br />

dahi cevap vermede zorlandıklarını gören bölüm hocalarından Ayşe Karasu, makaleleri<br />

inceledikten sonra bir çok yerde <strong>intihal</strong> yapıldığını tespit etti. İntihalin ortaya çıkmasındaki<br />

bir diğer önemli faktör ise yazarların, yine yeterlilik sınavında ortaya çıkacağı üzere, İngilizce<br />

yeteneklerinin bu makaleleri yazacak düzeyde olmamasının yarattığı şüphe. Ayşe<br />

Karasu’nun, söz konusu makalelerin ele aldığı konularda uzman diğer fizikçileri de; Özgür<br />

Sarıoğlu, Atalay Karasu, Bayram Tekin, durumdan haberdar etmesiyle <strong>intihal</strong>in nerelere<br />

kadar ulaştığının anlaşılması için çalışmaya başladılar, daha sonra ortaya çıkacağı üzere<br />

skandal ODTÜ sınırlarını aşarak Çanakkale, Diyarbakır ve Mersin üniversitelerine ulaştı.<br />

İntihalin anlaşılması üzerine yukarıda ismi geçen dört ODTÜ öğretim üyesi, arxiv’in kurucusu<br />

ve yöneticilerinden Cornell Üniversitesi’nden Paul Ginsparg ile bağlantıya geçip bu<br />

makalelerin bir <strong>intihal</strong> tespit yazılımı ile incelenmesi talebini iletmişler. Cevap olarak ise Paul<br />

Ginsparg söz konusu kişilerin bu kadar kısa bir zaman içerisinde rekor sayılabilecek sayıda<br />

makale yazmış olmalarından bir süredir site yönetiminin şüphelendiğini yazmış. Yalnız şüphe<br />

altında olan tek Türkiyeli fizikçiler Mustafa Saltı ve Oktay Aydoğdu değilmiş. arxiv<br />

yönetiminin kullandığı çeşitli yazılımlar[2] sayesinde <strong>intihal</strong>ler tespit edilebiliyor ancak işin<br />

özellikle hukuki yükünden dolayı hızlı hareket etmek mümkün olmuyor. Böylece ODTÜ’den<br />

gelen haberler ile arxiv yönetimi diğer <strong>intihal</strong> vakalarının ortaya çıkmasını sağladı ve 2007


Ağustos’unda 14 Türkiyeli fizikçiye ait toplam 65 makaleyi <strong>intihal</strong> nedeniyle yayından<br />

kaldırdı. Bu makalelerin yayınlandığı hakemli dergiler de bir süre sonra başlattıkları inceleme<br />

sonucunda makalelerin bir kısmını <strong>intihal</strong> gerekçesi ile geri çektiler. Ancak, özellikle bazı<br />

dergilerin yayımlamayı kabul ettikleri makalelerin daha sonra <strong>intihal</strong> çıkması karşısında<br />

yayından kaldırmakta gönülsüz davrandıklarını çünkü bunun derginin imajını bozacağından<br />

endişe ettikleri görüldü. Günümüz akademisinde ve büyük biliminde imaj ve prestij gibi<br />

kelimeler etik, bilimsel gerçeklik gibilerinin önüne geçmiş durumda.<br />

İntihalin ortaya çıkması üzerine <strong>intihal</strong>i tespit eden öğretim üyeleri, <strong>intihal</strong>ci öğrenciler ve<br />

onların tez danışmanları ile görüşüp, bu makalelerin geri çekilmesini talep ettiler.<br />

Yayımladıkları makalelerinde <strong>intihal</strong> yaptıklarını kabul etmeyen öğrencilerin bu talebi geri<br />

çevirmesi üzerine Fizik bölümü içerisinde “Etik Kurul” oluşturuldu. Etik Kurul’un aldığı karar<br />

doğrultusunda öğrenciler suçlu bulundu. Yönetmeliklerde <strong>intihal</strong> suçunun tam tanımlı<br />

olmaması ve okul yönetiminin hukuksal sıkıntı yaşayabileceği kaygısı ile öğrencilere<br />

“Öğrencilere uygun olmayan davranışlar” maddesi üzerinden 1 yıllık uzaklaştırma cezası<br />

verildi. Bu 1 yıl içerisinde Oktay Aydoğdu askerliğini yapıp bölüme geri döndü, Mustafa Saltı<br />

ise çoktan ODTÜ’den ayrılmıştı bile. Oktay Aydoğdu 1 yıllık aranın ardından o dönemki tez<br />

danışmanından başka bir danışman ile doktorasını tamamladı. Yani bölüm <strong>intihal</strong> gibi ağır bir<br />

suça rağmen Oktay Aydoğdu’ya doktor unvanını vermiş oldu.<br />

İntihalde ismi ortaya çıkan, o dönem Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nde (ÇOMÜ) Fen-<br />

Edebiyat Fakültesi dekanı olan İhsan Yılmaz, <strong>skandalı</strong> konu alan bir haberi [3] yayınlayan<br />

Nature dergisine cevap olarak <strong>intihal</strong> yapmadıklarını sadece diğer makalelerden “güzel<br />

İngilizce ödünç aldıklarını” yazdı[4]. İhsan Yılmaz’la ilgili <strong>intihal</strong> soruşturması yapan<br />

ÇOMÜ etik kurulu İhsan Yılmaz’ı aklamasına rağmen, kendisi akademik terfi için kullandığı<br />

makaleleri daha sonra <strong>intihal</strong> nedeniyle yayından geri çekti[5,6,7].<br />

Bu olaylardan sonra Türkiye’den çıkan fizik makalelerinde <strong>intihal</strong>in ciddi ölçüde azaldığı<br />

görülüyor. Aslında yıllardır Türkiye akademisi içerisinde bazen politik bazen de üniversite içi<br />

iktidar ilişkileri nedeniyle göz yumulan <strong>intihal</strong>, bu şekilde artık göz yumulacak bir durum<br />

olmaktan çıktı. Şaşırmadığımız ve üzerine dikkat çekmemiz gereken nokta ise bu yanlış<br />

sadece üniversite yönetimleri değil, YÖK, TÜBİTAK ve yargı eliyle kollanırken, ona ilk taşı<br />

yurttaş bilimcilerin atmış olduğu gerçeğidir. Türkiye’den uluslarası hakemli dergilerde<br />

yayınlanan makalelere teşvik veren TÜBİTAK makale yazarlarına <strong>intihal</strong> ihtimaline karşı<br />

taahütname imzalatmaya başladı [8]. 2006 yılında Oktay Aydoğdu’nun hepsi <strong>intihal</strong> olan 14<br />

makalesi ile Türkiye’de en çok teşvik alanlar arasında olduğunu da not düşelim [9].<br />

YENİ TEHDİT: İSİM YAZDIRMA<br />

Bilimde sahtecilik ve <strong>intihal</strong> karşısında geç de olsa oluşmaya başlayan bu farkındalık umut<br />

verici olabilir ama henüz hukuki tanımsızlığından kaynaklanan sıkıntılar ortada, kaldı ki her<br />

zaman her <strong>intihal</strong>i tespit etmek mümkün olmuyor. Burada bilimcilerin yayın etiğini<br />

içselleştirmeleri arzu edilen bir durum olabilir. Yükseköğretim kurumlarımızın ve bilimsel<br />

araştırma için teşvik veren kurumlarımızın <strong>intihal</strong> ve bilimde sahtecilik karşısında


ilinçlenmeleri, <strong>intihal</strong>cileri bu içselleştirme sürecine sürükleyebilir, her ne kadar böylesi<br />

kurumsal baskılar rahatsız edici olsa da.<br />

Şimdi ise karşımızda daha büyük bir tehdit duruyor. Bu seferki tehdit ise “isim yazdırma”.<br />

İçeriğinde etiksel sorun bulunmayan yayınlarda, katkısı bulunmayan kişilerin isimlerinin<br />

yazar olarak geçmesi. Bu sorun, özellikle Türkiye’nin yakında üyeliğe geçeceği Avrupa<br />

Nükleer Araştırmalar Merkezi CERN menşeili yayınlar ile yakından ilgili. CERN’deki deney<br />

gruplarından çıkan yayınlarda o deney grubunda çalışan herkesin adı ekleniyor. Böylece bir<br />

makaledeki yazar sayısı yüzlerle (bazen 3 bin civarında!) ifade edilecek rakamlara ulaşıyor.<br />

Deney gruplarına ise üniversiteler veya araştırma enstitüleri yıllık aidatlar ödeyerek üye<br />

oluyorlar. Türkiye’den bu şekilde TAEK’in ödediği aidatlar ile CERN’de araştırma yapan 140<br />

civarı araştırmacı mevcut. Araştırmacıların ya da doktora öğrencilerinin bir kısmı buradaki<br />

deneyler esnasında nöbet tuttukları için deney sonucunda ortaya çıkan makalelerde, haklı<br />

olarak, katkı sahibi olarak adları geçiyor, ancak bu durum bazen suistimal ediliyor. Örneğin,<br />

yıllardır teorik hesaplar yapan bir araştırmacının adı hiç ilgisi olmadığı halde deney için<br />

gerekli kalibrasyon sonuçlarında çıkan makalelerde geçebiliyor. Bunun tek nedeni ise o<br />

araştırmacının adının ödenen aidatlar karşısında deney grubunda yer alması. Böylece bir<br />

kişinin adı, nöbet tutmak gibi bir katkısı olmadan dahi, ismi deney grubuna yazdırıldığı için,<br />

bir yıl içerisinde onlarca makalede geçebiliyor. Kimin o deney gruplarında adının geçeceği ise<br />

kişilerin araştırmacı rollerinin dışında, daha çok karşılıklı çıkar ilişkilerinin belirlediği koşullar<br />

içinde belli olan bir durum. Bu durum ilk başta bir sorun gibi görünmeyebilir. Türkiye’de<br />

akademik terfinin kağıt üstünde görünen akademik performans göstergelerine bağlı olması,<br />

içeriğin ve o içeriğe katkının ise önemsenmemesi, söz konusu “isim yazdırma” durumlarının<br />

ciddi haksızlığa yol açmasına neden oluyor hatta bu yolla kendi üniversitelerinden yayın<br />

performans ödülü alan öğretim üyeleri var.<br />

Yine CERN örneği üzerinden gidersek, bir projeye dahil olmuş araştırmacının ismi 9 ay gibi<br />

kısa bir sürede 60’ın üzerinde makalede geçtiği görülüyor, bu durumda kendi çalışmalarını<br />

kendi yürüten ama içerik olarak hem daha zorlu hem daha zengin işler çıkartan başka bir<br />

fizikçi gerek atama gerekse akademik terfi sırasında dezavantajlı duruma düşüyor. Akdemik<br />

ilerlemenin bu tür bürokratik anlayışla mümkün olmayacağı aşikar. Bir bilimcinin adının bir<br />

makalede yazar olarak geçmesi tek kriter olmamalı, yapılması gereken şey ise atama ya da<br />

terfi durumlarında bilimcilerin söz konusu araştırmalara dair katkılarının ne olduğunun<br />

belirlenmesi.<br />

Bilimsel üretkenliği bu tür Taylorist yöntemler ile geliştirilmeye çalışılması, akdemisyenlerin<br />

yayın performansı ve bunu tarif eden biyografik verilerin akademik terfilerde önemli rol<br />

oynaması bilimsel gelişmenin önündeki en önemli tehdit olarak duruyor. Bu sadece <strong>intihal</strong>e<br />

neden olacağı için değil, her geçen gün eğitimde ve yüksek öğretimde özelleştirmenin hız<br />

kazanması, gittikçe çoğalan özel üniversitler aracılığı ile performansı yüksek, yani teşvik<br />

alma sıklığı yüksek akademisyen ve araştırmacı modelini özendirdiği için. Bunun sonucunda<br />

bilimsel üretkenliğin ve gelişimin en önemli ihtiyacı olan bilimsel özgürlük, montaj hattına<br />

giren fabrikasyon bilim ve onu teşvik edecek kurumların yatırım tercihleri karşısında yok<br />

olmakta ve sanayi-üniversite işbirliği ve ulusal prestij için gibi söylemlerle oluşturulmaya<br />

çalışılan yeni üniversite ve bu yönde üretilen politikalarla yurttaş bilimci yok edilmekte ve<br />

yerine girişimci bilimci ikame edilmeye çalışılmaktadır. Üniversitelerimizde gittikçe kalitesi


düşen lisans eğitimi ve öğrenci yetiştirmenin ve ders vermenin akademisyenlerin gözünde<br />

angaryalaşması bu politikaların neden olduğu yan hasarlar değildir, bilakis öğrenciler bu<br />

politikaların mağdurlarıdırlar.<br />

[1] “arXiv.org: 65 admin withdrawals”, http://to.ly/9esD<br />

[2] “Plagiarism detection in arXiv”, http://to.ly/9esF<br />

[3] Nature 449,8 (06.09.2007) “Turkish physicists face accusations of plagiarism”,<br />

http://to.ly/9esG<br />

[4] Nature 449,658 (11.10.2007) “Plagiarism? No, we’re just borrowing better English”,<br />

http://to.ly/9esJ<br />

[5] Türkiye’de Bilim Sahteciliği-blog, http://to.ly/9esM<br />

[6] Phys. Rev. D 77, 029901(E) (2008), Retraction, http://to.ly/9esN<br />

[7] İhsan Yılmaz şu anda ÇOMÜ rektör yardımcılığı görevini yürütmekte.<br />

[8] İmzalattırılan taahütname: “ Uluslararası Bilimsel Yayınları Teşvik Programı (UBYT)<br />

başvurusunda verdiğim bilgilerin doğruluğunu ve başvuru konusu yayınımın akademik<br />

yayıncılık ile ilgili; uydurma (fabrication), çarpıtma (falsification), aşırma (plagiarism),<br />

dublikasyon (duplication), dilimleme (least publishable units) vb. gibi uluslararası etik<br />

kurallara aykırı hususlar içermediğini beyan ve taahhüt ediyorum. Aksi durumun tespiti ve<br />

onaylanması halinde ilgili yayınım hakkında UBYT kapsamında gerekli işlemlerin yapılmasını<br />

kabul ediyorum.”<br />

[9] UBYT istatistikleri, http://to.ly/9esS

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!