18.06.2014 Views

BÜYÜ LÜ GER ÇEK ÇİLİK

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Yazık<br />

Nilgün Taze<br />

Hava soğuk ve yağmurluydu. Sıcacık yatağında keyifli olduğundan başını yastıktan<br />

kaldırmak istemedi. “Burada her şey ne kadar güzel. Sorumluluklar, isteklerinin yerine getirilmesini<br />

bekleyen yaşları kırkı geçmiş çocuklar yok” diye geçirdi içinden. Huzur dolu bu kucakta birazcık<br />

daha vakit geçirebilmek için saatini akşamdan otuz dakika erkene kuran başka biri daha var mıydı<br />

acaba?<br />

Annesi, Sevgi’yi sıcacık sarmalayan sığınağını hızla kaldırırken üstünden, yine yüzüne<br />

vuracaktı bu halini, “Ellerin çocukları gibi neden zamanında kalkıp işine gidemiyorsun? Allah akıl<br />

dağıtırken benimkiler nerdeydi bilmem ki?”<br />

Sevgi annesinin her zamanki serzenişlerine yine içerledi; “Annemin beni olduğum gibi<br />

kabul edebilmesini beklerken ben de onun benim istediğim gibi bir anne olmasını bekliyorum. Ne<br />

komik bir kısır döngü. Belki sevgili annem hayatı boyunca beni eleştirmeye devam edecek. Bence<br />

artık bu tutumuna üzülmeyi bırakma zamanı geldi.”<br />

Kat kat giyinerek dışarı çıktı. Arabasının yanına geldiğinde sileceklerine sıkıştırılmış park<br />

cezasını gördü. Park yasağı olmayan bu yerde bu ceza da neyin nesiydi? Geceden yağan yağmurun<br />

yollarda oluşturduğu su birikintilerini etrafa saça saça ilerlerken telefonu çaldı. Bir eli direksiyonda<br />

diğeri çantada telefonunu aramaya başladı. Gözünü bir anlık yoldan ayırmasının ardından ani bir<br />

bağırışla irkildi; “Hay Allah senin belanı versin!” Dikiz aynasından baktığında kendisinden gitgide<br />

uzaklaşan, üstü başı çamur içinde kalmış, sinirle belalar okumaya devam eden kadını gördü. “Ne<br />

yapacağım şimdi? Durup özür dilesem özürüm kabul edilmeyecek, daha çok gerildiğim, küfür<br />

yediğimle kalacağım. Devam etsem vicdanım…”<br />

Birden arabayı geri vitese aldı. Issız sokağın başına doğru ilerledi. Altmışlı yaşlarında, hafif<br />

kamburu çıkmış, gözlerini dışarıdan kocaman gösteren gözlükleriyle bakan kadının yanında durdu.<br />

Kadın bir taraftan üstünü başını temizlemeye çalışıyor bir taraftan da nefret dolu bakışlarla<br />

söylenmeye devam ediyordu. Sevgi tüm cesaretini toplayarak “Özür dilerim sizi görmedim.<br />

İsterseniz evinize üstünüzü değiştirebilmeniz için bırakabilirim” dedi. Sözleri biter bitmez kadın hiç<br />

beklemediği bir ruh haline girerek; “A yok aslında çok da önemli değil. Aslında iyi olur, çünkü<br />

hastanede yatan eşimin yanına gitmem gerekiyor.” Bu sözler üzerine kendisinin de aniden<br />

rahatladığını fark etti. “Öyleyse lütfen sizi hastaneye bırakmama izin verin” dedi. Kadın<br />

gülümseyerek arabaya bindi. Önce adının Emine olduğunu öğrendiği kazazedenin evine gittiler.<br />

Döndüğünde kadın yeni kıyafetleriyle yanında oturuyordu. Derin bir sessizlik içinde hastaneye<br />

bıraktığı Emine Hanım’ı dikiz aynasından izledi.<br />

Akşam işten eve döndüğünde mis gibi kokan ev yemeklerini derin derin kokladı. “İşte hayat<br />

bu” diye geçirdi içinden. Günlük sohbetlerini yaparken annesi kendisi için sıradışı mahalle<br />

dedikodusunu anlatmaya başladı. “Biliyor musun? Bugün bizim arka mahallede oturan Emine<br />

Hanım’ın üstünü başını bir kız çamur içinde bırakmış. Kız, kız olacak bir de. Yaşlı kadıncağıza<br />

gidip özür dileyeceğine üstüne üstlük “Kör müsün be moruk, o büyüteçleri boşa mı takıyorsun?”<br />

diyerek bir de dalga geçmiş. Dünyanın çivisi çıkıyor. Artık ne edep kaldı ne haya. Büyük, küçük<br />

hak getire. İnsanlar nasıl evlat yetiştiriyorlar böyle anlamıyorum. Yazık.”<br />

Aykırı 8 Жuş

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!