You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Gonca Keskin<br />
Kitap “işleneceğini herkesin bildiği bir cinayet öyküsü” diye başlar. İlk cümle de bunu doğrular<br />
niteliktedir. Santiago Nasar’ın öldürüleceği, okura en başından söylenmiştir. Cinayetin kim ya da kimler<br />
tarafından ve ne yolla işleneceği detaylarını da daha sonra öğreniyoruz. Cinayetin işleneceğini, duyduğu,<br />
bildiği, hissettiği halde bunu önlemek için kimse bir çaba göstermiyor. Kaderi değiştirmek istemiyorlar. Bir<br />
dizi tesadüf sonucu Santiago Nasar hem de kaçabilecek olmasına rağmen kendi evinin kapısında öldürülüyor.<br />
Bu olanlar bir namus davasıdır ve Angela Vicario, Nasar’ın adını fısıldamıştır.<br />
Sorgu yargıcı anlatılanlardan Nasar’ın aleyhine kanıt bulamamış ve şöyle bir not düşmüştür: “Bana<br />
bir ön yargı verin, dünyayı yerinden oynatayım.”<br />
Ayrıca o gün olanlardan yola çıkarak Nasar'ı gören bir kişi aramış ama anlatıcı gibi o da<br />
bulamamıştır. Düştüğü not “Kader bizi görünmez kılar” olacaktır.<br />
En çarpıcı olansa Santiago Nasar’ın “Beni öldürdüler Wene Hala” dedikten sonra Wene Hala’nın<br />
ifade ettiği gibi dışarıya sarkan bağırsaklarını temizleme titizliği göstermesiydi. Öldürüldüğüne inanmıyor<br />
olması, yazılmış kaderini yaşamasıydı.<br />
Figan Uğur Dölek<br />
...Pedro Vicaro, kasap bileğinin gücüyle bıçağı geri çekmiş, neredeyse aynı yere ikinci bir darbe indirmişti.<br />
“İşin tuhafı, bıçak her defasında tertemiz çıkıyordu,” diye sorgu yargıcına ifade vermişti Pedro Vicaro. “Ona<br />
en az üç kez vurdum, tek bir damla kan bile akmadı.”... Üç yıl cezasını çektikten sonra yeniden Silahlı<br />
Kuvvetler’e dönen Pedro, ... “Allah kahretsin, kuzenim, bir insanı öldürmenin ne kadar zor bir şey olduğunu<br />
tahmin edemezsin!”... Üç yıl cezasını çektikten sonra işe-eşe sahip olan Pablo, sanki korkuyu da aşıp öte<br />
yanda buldukları göz kamaştırıcı bir su birikintisinin üzerinde yüzercesine, sanki dörtnala giden bir atın<br />
sırtındaymışcasına, sayısız bıçak darbeleriyle öldürdükleri Santiago Nasar’dan neden ilk üç vuruşta kan<br />
çıkmadığı, sorusunu kucağımıza bırakıp gitti Usta Gabo (izniyle), Türkçeleştirilmiş adını daha çok sevdiğim<br />
“Kırmızı Pazartesi” romanında, hınzırca gülümsüyordur, mutlaka.<br />
Caner Fidaner<br />
Márquez Kolombiya'da 1981'de yeni bir kitap çıkardı. Ertesi yıl Nobel alması ile dikkatleri üzerine<br />
çeken bu kitabın özgün adı "Crónica de una muerte anunciada" idi, yani "Önceden haber verilmiş bir<br />
cinayetin güncesi". Kitap Türkçeye ilk kez Faik Baysal tarafından çevrildi ve 1982'de basıldı, fakat Türkçe<br />
baskıda kitabın adı Kırmızı Pazartesi olmuştu. Okurlar kısa sürede yeni baskılar yapan bu kitabı çok sevdi,<br />
birçoğu Márquez'i Kırmızı Pazartesi ile tanımıştı. Bugün aynı isimle ve İnci Kut'un çevirisi ile kitabın<br />
kırkıncı baskısını raflarda bulabilirsiniz. Fakat İnci Kut başlığa bir alt başlık eklemiş:<br />
"İşleneceğini Herkesin Bildiği Bir Cinayetin Öyküsü".<br />
Çeviride konan ad pek az durumda özgün adı unutturacak kadar baskın olur,<br />
Kırmızı Pazartesi bu nadir örneklerden biri. Herhalde yazarın koyduğu ad ile amaçladığı<br />
bir şey vardı, okura sürpriz olmayan bir cinayet öyküsü anlatmayı vaad ediyordu. Bu<br />
şekilde yazar adeta okura meydan okuyor, sonu bilinen bir cinayet öyküsünü de okutmayı<br />
başaracağını iddia ediyordu. Bu iddiayı ortadan kaldırmaya, çevirenin hakkı var mı?<br />
Tartışılır. Yine de konuya çok uygun olan Kırmızı Pazartesi adı, Türkiye'de hem<br />
Márquez'in hem de bu kitabın yaygın biçimde okunmasında ciddi bir pay sahibidir, diye<br />
düşünüyorum.<br />
Kitabın okura asıl seslenen yönü, yazarın “Bir cinayetin müsebbibi katil değil,<br />
ona fırsat veren toplumdur” der gibi bize sorumluluklarımızı hatırlatması olsa gerek.<br />
İlk Türkçe<br />
baskı: 1982<br />
Aykırı 7 Жuş