SON DERS “... Onlara şöyle dedim: Çocuklarım! Ben gidiyorum. Zamanım doldu. Bir daha karşılaşır mıyız bilemem, burada kaldığım süre içinde sizlere çok şey öğretmeye çalıştım. Birçok şey öğrendiniz. Örneğin, dünyanın nasıl döndüğünü, uçakların nasıl uçtuğunu, gemilerin nasıl yüzdüğünü, dağların nasıl oluştuğunu, insanların türeyişini, nasıl doğduğumuzu, nasıl öldüğümüzü, bütün bunları öğrendiniz. Değil mi yavrularım? Ama ben şimdi giderayak sizden bir şey istiyorum: Bütün öğrettiklerimi unutun. Dünya dönüyor. Evet, ama belki de burada, bu dağ başında dönmediğini bilmek daha doğrudur. Size hayat bilgisi dersleri verdim sevgili çocuklar, ama hayatın gerçek bilgisini, siz, kendiniz, burada iki sınır arasında, bu dağ başındaki köyünüzden uzaklara gittiğinizde, askerliğinizde, çalışmaya başladığınızda öğreneceksiniz. Unutmayın ki kitaplarda yazılanlar, okullarda öğretilenler her zaman doğru değildir... Benim için doğru olan, sizin için değildir. Eğer öğrettiklerimin çoğu böyleyse bağışlayın beni. Çünkü ben başka bir yerden geliyorum yavrularım ve gördüğünüz gibi karların erimesiyle gidiyorum işte! Nereye gittiğimi kesin olarak bilmesem de gidiyorum. Burada kalacak olan sizlersiniz. Sizler, karın üstünde yalınayak yürüyüp ölmeyenlerdensiniz. Biz, bir kış boyu, yufka ekmek, otlu peynir, bulgur pilavı yiyip, çay içerek yaşayamayız. Bizim meyvelerimiz, sebzelerimiz, etlerimiz vardır. Bütün bunları aradaki ayrımı göstermek için söylüyorum. Çocuklarım! Beni yanlış anlamayın. Yalan söylemek günahtır, yalan söylemek insana yakışmaz, demedim. Beni yanlış anlamayın, yalan da söylenir. Benim size bütün bir kış söylediklerim gerçek. Yavrularım! İnsanlar üç aylık bebekken, nedeni bilinmeyen hastalıklardan ölmeden yaşayabilirler. Cüzzam, trahom alın yazısı değildir.. Bu kadar. Benim söyleyeceğim gerçek bu kadar işte! Hadi bakalım, dersimiz bitti, dağılın... Hadi bakalım… Niçin dağılmıyorsunuz? Sınıflarınızı geçtiniz, dedim…, Ders bitti, dedim… Hadi dağılın! Peki, Öyleyse…Hadi son dersimizi açık havada bitirelim, baharı muştulayan kar çiceklerini arayalım. Bizi, bu gece de ısıtıcak çalı çırpı toplayalım, kış uykusundan uyanmamış ayılar varsa onları uyandıralım. Hadi bakalım.., Hadi yavrularım.., Dışarı çıkalım...” Ferit EDGÜ Hakkari’de Bir Mevsim. (sf: 188-189). Ada Yayınları: İstanbul,1977