You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Sayı 30 / 16-29 Mayıs 2014<br />
❱ TUNA KİREMİTÇİ<br />
“AĞLAYIN, AŞİNASIZ, SESSİZ<br />
CAN VERENLERE”<br />
❱ NEŞE MESUTOĞLU<br />
TEK KAÇIŞ SİNEMA OLUR BAZEN<br />
❱ BARIŞ AKPOLAT<br />
UYUSAM VE 100 YIL<br />
SONRA UYANSAM<br />
OKAN ARPAÇ YAZDI<br />
GODZILLA<br />
GÖRSEL EFEKT ŞÖLENI<br />
RÖPORTAJLAR<br />
❱ SEVİM GÖZAY,<br />
FERDİ EĞİLMEZ<br />
İLE KONUŞTU:<br />
“İSTANBUL’DA OYUNCU<br />
MAFYASI VAR”<br />
❱ YETKİN DİKİNCİLER<br />
SAMİMİYET KAZANIR<br />
❱ GAMZE MÜLKÜT<br />
7D SİNEMADA TÜRKİYE’Yİ<br />
ANLATIYORUZ
EDİTÖR<br />
Çok üzgünüz<br />
Hüznün insanı olgunlaştırdığını söylüyor Mevlana. Ama<br />
son bir yıldır Türkiye’de yaşanan acılar, hüznü çok<br />
geride bıraktı.<br />
Taşıması zor, insanı çaresiz bırakan acılar bunlar. En<br />
masum insanı bile utançtan suçluluk duygusuna kadar<br />
karanlık duygulara sokabilecek kadar derin.<br />
Adeta Yunan mitolojisinin Yeraltı Tanrısı Hades,<br />
karanlık dünyasına çekiyor bizi. Acıların getirdiği öfke ve<br />
nefret, masumiyeti çürütüyor.<br />
Soma’da yaşananlar sadece Türkiye’de değil, dünyanın<br />
her yerinde vicdanları yaraladı. Neyle sınandığımızı ve ne<br />
yapmamız gerektiğini bilmiyorum.<br />
Görebildiğim tek şey, karanlıktaki tek ışık “Çizmelerimi<br />
çıkarayım mı sedye kirlenmesin" diyen madencinin saflığı<br />
oldu. Bil ki bu ülkedeki en temiz şey senin kalbin. Bil ki<br />
sen ve senin gibilerdir umudun nedeni.<br />
Soma’da hayatını kaybeden işçilerimize Allah’tan<br />
rahmet, yakınlarına sabır, yaralılara acil şifalar diliyoruz.<br />
Yastayız.<br />
Neşe Mesutoğlu<br />
Yayın Yönetmeni<br />
nese.mesutoglu@mybilet.com<br />
2 www.mybilet.com
İÇİNDEKİLER<br />
8<br />
SAYFAYA<br />
GIT<br />
KAPAK<br />
Okan Arpaç yazdı:<br />
Godzilla, 60 yıl sonra bir kez daha<br />
korkunun, dehşetin ve günahların<br />
cisimleşmiş hali olarak karşımızda<br />
dimdik duruyor özetle... İzleyin, türü<br />
seviyorsanız beğenmemeniz çok zor.<br />
SAYFAYA<br />
GIT<br />
17<br />
RÖPORTAJ<br />
Televizyoncu-yazar Sevim Gözay’ın,<br />
bu hafta Röp-seans konuğu Türk<br />
Sineması’nın dev ismi Ertem<br />
Eğilmez’in tek filmci oğlu Ferdi<br />
Eğilmez. Ünlü yönetmen “Ne zaman<br />
ki sinemayla ilgili bir şeyler yapmaya<br />
başladım, o anda fark ettim Ertem<br />
Eğilmez’in büyüklüğünü” diyor.<br />
PORTRE<br />
Bu hafta vizyona giren iki ayrı<br />
filmde başrol oynayan Maggie<br />
ve Jake Gyllenhaal kardeşler,<br />
Hollywood sosyetesinin<br />
önde gelen isimlerinden.<br />
‘Frank’ ve ‘Düşman’ isimli<br />
filmlerle izleyiciyle buluşan<br />
ikiliden Maggie, 12 senedir<br />
mutlu bir evlilik yürütürken,<br />
Jake sansasyonel ilişkileriyle<br />
gündemden düşmüyor.<br />
12<br />
SAYFAYA<br />
GIT<br />
ÖZEL<br />
J<br />
4 www.mybilet.com<br />
R<br />
Ö<br />
P<br />
O<br />
T<br />
R<br />
A
İÇİNDEKİLER<br />
NEŞE MESUTOĞLU<br />
TiyatroHâl ekibinin kendi sahnesi olan<br />
Mecidiyeköy SahneHâl’de izleyiciyle<br />
buluşturduğu ‘Örümcek Kadının<br />
Öpücüğü’, sınırlarını reddeden iki<br />
insanın bir hapishane hücresinde<br />
yollarının kesişmesini anlatıyor.<br />
36<br />
SAYFAYA<br />
GIT<br />
VİZYONDAKİLER:<br />
Gösterime giren diğer<br />
filmlere de göz atmakta<br />
fayda var.<br />
KÜLTÜR-SANAT: Öne<br />
çıkan etkinlikler arasından<br />
seçim yapmak zor.<br />
Kaçırılmaması gerekenleri<br />
hatırlatalım dedik.<br />
33<br />
SAYFAYA<br />
GIT<br />
BARIŞ AKPOLAT<br />
Bu yazıyı yazmak istemiyorum.<br />
Yarın gazeteye gitmek<br />
istemiyorum. Hiçbir şey<br />
yapmak istemiyorum. Keşke bu<br />
yazıyı yazıp uyusam ve 100 yıl<br />
sonra uyansam. Belki bir şeyler<br />
düzelmiş olur memlekette.<br />
Belki artık üzülmeyiz. Ya da her<br />
sabah “Acaba bugün ne için,<br />
kimin adına utanacağım” diye<br />
uyanmayız. Bilemiyorum...<br />
TUNA KİREMİTÇİ<br />
XX. Yüzyıl öyle acımasız, o kadar kabasaba<br />
bir dünya ki, Gustave gibi XIX.<br />
Yüzyıl’dan kalma ruhlar huzuru ancak<br />
‘Büyük Budapeşte Oteli’nin demode<br />
güzelliğinde bulabiliyorlar.<br />
SAYFAYA<br />
GIT<br />
28<br />
5 www.mybilet.com
İÇİNDEKİLER<br />
40<br />
SAYFAYA<br />
GIT<br />
RÖPORTAJ<br />
İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda kapalı gişen<br />
oynayan Profesyonel’in başrol oyuncusu<br />
Yetkin Dikinciler, Begüm Yılmaz’ın sorularını<br />
yanıtladı. Tiyatroya başka hayatların da olduğunu<br />
gösterdiği için çok ihtiyacımız olduğunu söyleyen<br />
Dikinciler “Hayat değerli olduğu için ve hayata bu<br />
kadar yakından baktığı için tiyatro değerli” diyor.<br />
45<br />
SAYFAYA<br />
GIT<br />
RÖPORTAJ<br />
7D sinema gösterimiyle Sultanahmet’te Türkiye’nin<br />
tarihi ve kültürel zenginliklerini hissederek<br />
deneyimleme imkanı sunan ‘Dream of Turkey’in<br />
Pazarlama Direktörü Gamze Mülküt, Begüm Yılmaz’ın<br />
sorularını yanıtladı. İki ay önce başlayan projenin<br />
büyük ilgi gördüğünü belirten Mülküt “Filmimiz turizm<br />
sektörüne katkıda bulunurken bize de yaşadığımız<br />
coğrafyayla ilgili farkındalık sağlıyor” diyor.<br />
SAYFAYA<br />
GIT<br />
50<br />
KIRMIZI GÖZLÜKLÜ KIZ<br />
Jennifer Lawrence eski<br />
sevgilisine methiyeler düzdü…<br />
Mary-Kate Olsen, kendisinden<br />
17 yaş büyük, 33 cm uzun<br />
nişanlısı Olivier Sarkozy’le<br />
evlilik hazırlığı yapıyor…<br />
Lindsay Lohan’a yüzü olduğu<br />
marka, imajını olumsuz<br />
etkilediği için 5 milyon dolarlık<br />
dava açtı… 550 milyon dolarlık<br />
servet yapan ünlü rapçi Puff<br />
Daddy’e, mezun olamadığı<br />
Howard Üniversitesi, fahri<br />
doktora unvanı verdi.<br />
KÜNYE<br />
MyBilet e-dergi<br />
YAYIN YÖNETMENİ<br />
Neşe Mesutoğlu<br />
GÖRSEL YÖNETMEN<br />
Murat Çavdar<br />
KATKIDA BULUNANLAR<br />
Barış Akpolat, Okan Arpaç,<br />
Tuna Kiremitçi, Sevim<br />
Gözay, Begüm Yılmaz,<br />
Zeynep Geylan<br />
İLETİŞİM<br />
Muallim Naci Caddesi No:47<br />
Ortaköy 34347 İSTANBUL<br />
Telefon: 0212 259 20 60<br />
e-dergi@mybilet.com<br />
MyBilet e-dergi’de kullanılan<br />
tüm yazılar, kaynak gösterilerek<br />
yayınlanabilir.<br />
6 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
‘ŞEHİRLERİ MAHVEDEN CANAVAR’A İADE-İ İTİBAR<br />
GODZILLA<br />
Meşhur devasa canavar, aslında<br />
60 yaşında. İlk olarak<br />
1954 yılında, o güne kadar<br />
çevrilmiş en pahalı Japon<br />
filmi unvanını alan ‘Godzilla’da<br />
(Gojira) dünyaya kendini gösterdi<br />
bu ‘canavar’. Ishirô Honda’nın<br />
yönettiği, Türkiye’de dört yıl<br />
gecikmeli olarak 1958’de sinemalara<br />
gelen bu siyah-beyaz klasik, elbette<br />
stop-motion tekniğiyle ‘titrek’<br />
hareket eden maketlerle vücut<br />
bulmuştu. Bugün hayli ilkel gözükse<br />
de harcanan emeği ve dönemin<br />
seyircisi üzerinde yarattığı travmatik<br />
etkiyi yine de göz ardı etmeyin deriz.<br />
Aslında, İkinci Dünya Savaşı<br />
sonrası Japonya’ya atılan atom<br />
bombalarının, Hiroşima ve<br />
Nagazaki’de yaşanan en büyük<br />
insanlık ayıplarından birinin<br />
beyazperdedeki tezahürüydü<br />
‘Godzilla’. Nükleer atıklarla,<br />
radyasyonla beslenmiş, yüzlerce<br />
metre uzunluğunda heybetli bir<br />
canavardı bu. Bir bakıma, Japonya’yı<br />
bombalarla radyasyona boğarak<br />
insanların ölümüne, sakat ve çarpık<br />
bebeklerin doğmasına yol açan<br />
Amerika’nın yarattığı bir ‘kâbus’;<br />
günahın vücut bulmuş hali!<br />
Godzilla sözcüğünün orijinali<br />
‘Gojira’. Japonca iki kelimenin<br />
bileşiminden oluşuyor; gorira (goril)<br />
ve kujira (balina). Gücüyle, ebadıyla,<br />
karada ve denizde yaşayabilmesiyle<br />
Okan Arpaç<br />
okan.arpac@mybilet.com<br />
ORİJİNAL ADI Godzilla<br />
YÖNETMEN Gareth Edwards<br />
OYUNCULAR Aaron Taylor-<br />
Johnson, Elizabeth Olsen,<br />
Bryan Cranston, CJ Adams,<br />
Ken Watanabe, Juliette<br />
Binoche<br />
YAPIM 2014 ABD-Japonya<br />
SÜRE 123 dk.<br />
DAĞITIM UIP<br />
8 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
İNTERNET<br />
GİŞESİ<br />
SİTEYE<br />
GIT<br />
2014’TEKİ SON FİLMİ DE SAYARSAK, TOPLAM 32<br />
FİLMLİK DEV BİR ‘GODZILLA’ KÜLLİYATI ÇIKIYOR<br />
KARŞIMIZA. ‘İSTİLA’ (MONSTERS, 2010) ADLI<br />
BİLİMKURGUYLA YÖNETMENLİĞE UMUT VEREN BİR<br />
BAŞLANGIÇ YAPAN GARETH EDWARDS, SİNEMA<br />
TARİHİNDE ŞU ANA KADAR GÖRDÜĞÜMÜZ EN<br />
GERÇEKÇİ ‘CANAVAR FİLMİ’NE İMZASINI ATIYOR.<br />
bu iki canlının özelliklerini<br />
taşıyor üzerinde. Öte yandan goril<br />
benzetmesi elbette 1933’ün meşhur<br />
‘canavar’ filmi ‘King Kong’a da bir<br />
gönderme...<br />
1950’lerde bir anda dünyanın<br />
korktuğu en meşhur canavar haline<br />
gelen ‘Godzilla’, yapımcı firması<br />
Toho’yu da kârlı bir kurum haline<br />
getirmişti. Filmin tüm dünyada<br />
pazarlanması, Amerika’da farklı bir<br />
kurgu ve ilave çekilen sahnelerle<br />
‘Godzilla, Canavarlar Kralı’<br />
(Godzilla, King of the Monsters!,<br />
1956) adıyla vizyona sokulması,<br />
popülaritesini zirveye taşıdı. Toho<br />
şirketi de boş durmadı, arka arkaya<br />
devam filmleri çekmeye başladı.<br />
Örneğin serinin ikinci filmi<br />
Türkiye’de ‘Şehirleri Mahveden<br />
Canavar’ (Gojira No Gyakushû,<br />
1955) ismiyle gösterime girdi.<br />
Yedi yıllık bir aradan sonra bu kez<br />
sinemaskop (geniş ekran) avantajı ve<br />
rengin de eklenmesiyle yola devam<br />
edildi. 1962’deki ‘Canavarların<br />
Gazabı’ndan (Kingu Kongu Tai<br />
Gojira) 2004’teki ‘Godzilla: Son<br />
Savaşlar’a (Gojira: Fainaru Uôzu)<br />
kadar Toho toplam 28 ‘Godzilla’<br />
filmi kotardı. 1956 yapımı<br />
kurgusu değiştirilen versiyonu,<br />
1977’deki (yine eski filmden<br />
görüntüler kullanan) İtalyan<br />
yapımı ‘Godzilla’yı, 1998’deki<br />
Roland Emmerich’in gösterişli<br />
prodüksiyonunu ve 2014’teki son<br />
filmi de sayarsak, toplam 32 filmlik<br />
dev bir ‘Godzilla’ külliyatı çıkıyor<br />
karşımıza.<br />
Görsel bir şölen sunuyor<br />
‘İstila’ (Monsters, 2010) adlı<br />
bilimkurguyla yönetmenliğe<br />
9 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
umut veren bir başlangıç yapan,<br />
görsel efektçilikten gelme Gareth<br />
Edwards, bu birikimini avantaja<br />
dönüştürerek sinema tarihinde şu<br />
ana kadar gördüğümüz en gerçekçi<br />
‘canavar filmi’ne imzasını atıyor.<br />
Warner Bros.’un 160 milyon<br />
dolar bütçeyle (1998 çevrimi 130<br />
milyon dolardı), eski tabirle ‘hiçbir<br />
masraftan kaçınmadan’ finanse ettiği<br />
filmin yapım ortaklarından biri de<br />
elbette Toho... Yani, orijininden<br />
kopmamış, fazla Amerikanlaşıp<br />
MEŞHUR DEVASA CANAVAR, ASLINDA 60<br />
YAŞINDA. İLK OLARAK 1954 YILINDA, O GÜNE<br />
KADAR ÇEVRİLMİŞ EN PAHALI JAPON FİLMİ<br />
UNVANINI ALAN ‘GODZILLA’DA (GOJİRA)<br />
DÜNYAYA KENDİNİ GÖSTERDİ BU ‘CANAVAR’.<br />
JAPONCA GORIRA (GORİL) VE KUJIRA (BALİNA)<br />
KELİMELERİNİN BİLEŞİMİNDEN OLUŞUYOR. BU İKİ<br />
CANLININ ÖZELLİKLERİNİ TAŞIYOR ÜZERİNDE.<br />
özünü kaybetmemiş, sağlam<br />
bir ‘Godzilla’ yorumu duruyor<br />
karşımızda.<br />
Muhtemelen Steven Spielberg’in<br />
ağzının suyu akarak ve iç geçirerek<br />
izleyeceği, CGI’ın harikalar<br />
dünyasını en üst düzeyde<br />
perdeye aksettiren yapıt, artık<br />
klişeye dönüşen ‘askeri kuvvetler<br />
dev canavara karşı’ formülünü<br />
kullanmıyor neyse ki! Zaten yakın<br />
dönemde ‘Pasifik Savaşı’ (Pacific<br />
Rim, 2013) gibi bir blockbuster<br />
bunu yapmışken, ‘Godzilla’nın<br />
aynı şeyi tekrarlaması abes olurdu.<br />
Gareth Edwards, onun yerine tam<br />
da her yaştan seyircinin görmek<br />
isteyeceği türden bir yola giriyor.<br />
Godzilla’yı merkeze koyarken,<br />
Toho’nun çektiği o eski devam<br />
filmlerindeki canavarları da hikayeye<br />
katıyor. Böylece gökten uçarak<br />
gelip saldıranıyla (Mothra), gözleri<br />
10 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
alev alev yanan robotik canavarıyla<br />
(Mekagodzilla) meraklısına tadından<br />
yenmez bir görsel şölen sunuyor.<br />
Sadece CGI efektleri için bile<br />
izlenir<br />
Hollywood’un genelde es geçtiği<br />
çok önemli bir noktayı da göz ardı<br />
etmiyor Edwards... Neredeyse bu<br />
canavarların gerçekten yaşadığına<br />
inanacağımız denli başarılı CGI<br />
efektlerine haklı olarak güvenirken,<br />
izlediğimiz şeyin ruhsuz bir<br />
bilgisayar oyunu gibi algılanmaması<br />
için, öyküyü ‘yaşayan karakterler’le<br />
beziyor. Onlar için üzülmemizi,<br />
heyecanlanmamızı istiyor ve bunu<br />
da başarıyor. Filmin açılışında,<br />
1999 yılındayız. Nükleer tesiste<br />
görevli bilim adamı Joe Brody<br />
(Bryan Cranston), meydana gelen<br />
beklenmedik bir kaza sırasında<br />
yine orada görevli karısı Sandra’yı<br />
(Juliette Binoche) ölüme terk<br />
etmek zorunda kalıyor. 2014’e<br />
geldiğimizde, tek başına büyüttüğü<br />
oğlu Ford’un (Aaron Taylor-<br />
Johnson) ordu subayı olduğunu,<br />
karısı ve oğluyla yaşadığını<br />
HİKAYE ELBETTE<br />
KLASİK ‘GODZILLA’<br />
FİLMLERİNDEN ÇOK<br />
DA FARKLI DEĞİL.<br />
ANCAK BU YENİ<br />
FİLMİ ÖNCEKİLERDEN<br />
DEĞERLİ KILAN ŞEY,<br />
DEDİĞİMİZ GİBİ TEKRAR<br />
TEKRAR İZLEME<br />
İSTEĞİ UYANDIRAN<br />
OLAĞANÜSTÜ<br />
EFEKTLERİ.<br />
görüyoruz. Derken gelen bir<br />
telefonla, geçmişteki olaylar<br />
yüzünden paranoyalara kapılan<br />
babasının yasak bir bölgeye girip<br />
nezarete alındığını öğreniyor.<br />
Onu kurtarmaya gittiğindeyse,<br />
1999’da yaşanan olaylar tekrar<br />
etmeye başlıyor. Nükleer tesislerin<br />
sızıntılarından beslenen, beslendikçe<br />
dev boyutlara ulaşan, hatta<br />
yavrulamaya hazırlanan korkunç<br />
canavarlar ortaya çıkıyor.<br />
Hikaye elbette klasik ‘Godzilla’<br />
filmlerinden çok da farklı değil.<br />
Ancak bu yeni filmi öncekilerden<br />
değerli kılan şey, dediğimiz gibi<br />
tekrar tekrar izleme isteği uyandıran<br />
olağanüstü efektleri. 3D’nin<br />
de eklenmesiyle birlikte kolay<br />
rastlanmayacak bir sinema şölenine<br />
dönüşen ‘Godzilla’, dramatik<br />
olayları da dozunda vererek ilgiyi<br />
her an ayakta tutuyor. Öte yandan<br />
Hollywood prodüksiyonu olmasına<br />
karşın, orijinal Japon klasiklerindeki<br />
o tedirgin edici, görece karanlık<br />
atmosferi de yeniden yaratarak<br />
sadece cafcaflı bir eğlencelik<br />
olmadığını gösteriyor. Kritik bir<br />
sahnede adı anılan 1945’teki atom<br />
bombası felaketiyle de, hem ilk<br />
filme hem de Japon seyircisine saygı<br />
duruşunda bulunuyor.<br />
Hepsinden çarpıcı olansa,<br />
1954’teki ilk ‘Godzilla’ nasıl ki<br />
Hiroşima ve Nagazaki’ye atom<br />
bombası atılmasına gönderme<br />
ise, bu film de bir başka insanlık<br />
felaketine göndermede bulunuyor.<br />
Canavarlar şehrin altını üstüne<br />
getirip, kocaman gökdelenleri<br />
yıktıkça, bilhassa binaların yıkılma<br />
görüntüleriyle 11 Eylül Dünya<br />
Ticaret Merkezi faciası akla geliyor<br />
hemen. Godzilla, 60 yıl sonra<br />
bir kez daha korkunun, dehşetin<br />
ve günahların cisimleşmiş hali<br />
olarak karşımızda dimdik duruyor<br />
özetle... İzleyin, türü seviyorsanız<br />
beğenmemeniz çok zor.<br />
11 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
OYUNCU OLMAK<br />
KAÇINILMAZDI<br />
Bu hafta vizyona giren iki ayrı filmde başrol oynayan Maggie ve Jake Gyllenhaal,<br />
‘Oscar adaylığı bulunan ilk kardeşler’ unvanını taşıyor. ‘Frank’ ve ‘Düşman’ isimli<br />
filmlerle izleyiciyle buluşan ikiliden Maggie, 12 senedir mutlu bir evlilik yürütürken,<br />
Jake sansasyonel ilişkileriyle gündemden düşmüyor. Çeviri: Begüm Yılmaz<br />
SETLERDE BÜYÜDÜK Çocukluk ve gençlik yılları<br />
Rol kabiliyetleri her daim<br />
birbirleriyle kıyaslansa da<br />
aralarından su sızmayan<br />
oyuncu kardeşler Maggie ve<br />
Jake Gylleenhall, Hollywood’un<br />
aranılan isimlerinden… Altın Küre<br />
ödüllü senarist bir anne (Naomi<br />
Foner) ve İsveçli soylu bir aileden<br />
gelen yönetmen-şair bir babaya<br />
(Stephen Gylleenhaal) sahip olan<br />
ikili, verdikleri röportajlarda<br />
setlerde büyüdükleri için oyuncu<br />
olmalarının ‘kaçınılmaz’ olduğunu<br />
ve kendilerini en şanslı hissettikleri<br />
noktanınsa babalarıyla prova<br />
yapabilmeleri olduğunu dile<br />
getiriyor. Aralarında üç yaş bulunan<br />
oyuncu kardeşlerden Maggie 16<br />
Kasım 1977, Jake ise 19 Aralık 1980<br />
doğumlu. Los Angeles’ta yetişen<br />
ve küçüklükten bu yana rekabet<br />
Portre<br />
Maggie,<br />
Jake<br />
Gyllenhaal<br />
12 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
içinde olan ikili, birbirlerinin<br />
tecrübelerine ihtiyaç duyduklarını<br />
fark edince 20’li yaşlarının başında<br />
bu anlaşmazlığa bir son verdi.<br />
Harvard- Westlake Okulu’ndan<br />
mezun olan Gylleenhaal Kardeşler,<br />
Columbia Üniversitesi’ne<br />
girdikten sonra Maggie eğitimini<br />
Edebiyat alanında, Jake ise Doğu<br />
Dinleri ve Felsefe bölümünde<br />
tamamlamayı tercih etti. Eğitim<br />
hayatlarını oyunculukla paralel<br />
sürdüren kardeşlerden güzel yıldız,<br />
15 yaşında babasının yönettiği<br />
‘Waterland’ isimli filmle sinema<br />
kariyerine adım atarken Jake ise ilk<br />
performansını 10 yaşında rol aldığı<br />
‘City Slickers’ adlı filmle sergiledi.<br />
Bu kısa deneyimin ardından evden<br />
uzak kalmaması adına ünlü aktöre<br />
ailesi tarafından geçici bir süre<br />
filmlerde rol alma yasağı geldi.<br />
Ancak baba Gylleenhaal, oğlunun<br />
ısrarlarına daha fazla dayanamadı ve<br />
1993’te çektiği ‘Tehlikeli Bir Kadın’<br />
(A Dangerous Woman) isimli<br />
filmde iki kardeşe de rol verdi.<br />
İNTERNET<br />
GİŞESİ<br />
SİTEYE<br />
GIT<br />
AYNI FİLMDE ROL ALDILAR Dönüm Noktaları<br />
‘Internet Movie<br />
Database’(IMDb) tarafından<br />
hazırlanan ‘En İyi 250 Film’<br />
listesinde 143. sırada yer alan<br />
‘Karanlık Yolculuk’ (Donnie Darko)<br />
isimli bağımsız yapım, Jake’e 20<br />
yaşında ilk başrol deneyimi ve<br />
dünya çapında bir ün kazandırırken,<br />
Maggie’ye ise yardımcı rollerde<br />
yer alarak devam ettiği kariyerinde<br />
basamak oldu. Ünlü oyuncu bir sene<br />
sonra başrolünü oynadığı ve cüretkâr<br />
sahneleriyle adından söz ettirdiği<br />
‘Sekreter’ (Secretary) isimli filmle<br />
‘En iyi Aktris’ dalında ‘Altın Küre<br />
Ödülleri’ne aday gösterildi. Maggie<br />
bu film sayesinde kardeşi gibi ünlü<br />
oyuncular kervanına katılırken yer<br />
aldığı romantik sahneler yüzünden<br />
beş yıllık sevgilisinden ayrılmak<br />
zorunda kaldı.<br />
13 www.mybilet.com
OSCAR’A ADAY OLAN İLK KARDEŞLER Kariyerleri<br />
Sergilediği performanslar ve<br />
iyi bir filmografiye sahip<br />
olmasının yanı sıra mütevazı<br />
bir hayat sürmeyi tercih<br />
eden güzel yıldız, “Kardeşinin<br />
gölgesinde kalıyor” iddialarına<br />
kulak asmadı ve bu tartışmalara<br />
2004 yılında Akademi Ödülleri’ni<br />
dağıtan ‘Sinema Sanatları ve<br />
Bilimleri Akademisi’nden aldığı<br />
davetle noktayı koydu. İlk başrol<br />
deneyiminden sonra ünlü aktör<br />
Jake Gylleenhaal de Jennifer<br />
Aniston, Dustin Hoffman ve Susan<br />
Sarandon gibi Hollywood’un<br />
tanınmış simalarıyla rol alarak<br />
kariyerinde emin adımlarla ilerledi.<br />
Üç Oscar, dört Altın Küre ve dört<br />
BAFTA ödüllü ‘Brokeback Dağı’<br />
adlı filmde (Brokeback Mountain)<br />
Avustralyalı aktör Heath Ledger<br />
ile birbirlerine aşık iki kovboyu<br />
canlandıran Gylleenhaal, ‘En İyi<br />
Yardımcı Erkek Oyuncu’ dalında<br />
Oscar’a aday gösterildi. Fakat<br />
heykelciği yakışıklı aktör George<br />
Clooney’e kaptırdı. Ledger ile<br />
rol aldığı romantik sahnelerden<br />
sonra hakkında çıkan biseksüel<br />
olduğu yönündeki dedikodulara<br />
“Şimdiye kadar bir erkeğe karşı<br />
değişik duygular beslemedim. Ama<br />
böyle bir durum olsa açıklamaktan<br />
çekinmem” yanıtını veren ünlü<br />
aktör, Ledger’ın kızı ‘Mathilda’nın<br />
da vaftiz babası… Kariyerindeki<br />
gelişmeler doğrultusunda<br />
ablasından iki yıl sonra Jake de<br />
‘Sinema Sanatları ve Bilimleri<br />
Akademisi’nden davet aldı. 2009<br />
yılında başrolü Jeff Bridges ile<br />
paylaştığı ‘Çılgın Kalp’ (Crazy<br />
İNTERNET<br />
GİŞESİ<br />
SİNEMA<br />
SİTEYE<br />
GIT<br />
Heart) isimli filmde canlandırdığı<br />
genç ve güçlü gazeteci rolüyle<br />
Maggie Gylleenhall de kardeşi gibi<br />
ilk Oscar adaylığını elde edince,<br />
başarılı ikili ‘Akademi ödüllerine<br />
aday olan ilk kardeşler’ olarak tarihe<br />
geçti.<br />
2006<br />
2003<br />
2002<br />
ÖNEMLİ ÖDÜLLERİ<br />
MAGGIE GYLLEENHAAL<br />
Karlovy Vary Uluslararası Film Festivali-<br />
En İyi Kadın Oyuncu, SherryBaby<br />
Paris Film Festivali- En İyi Kadın<br />
Oyuncu, Sekreter (Secretary)<br />
Boston Film Eleştirmenleri Birliği<br />
Ödülleri- En İyi Kadın Oyuncu,<br />
Sekreter (Secretary)<br />
14 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
HOLLYWOOD SOSYETESİ Özel hayatları<br />
Her ne kadar Natalie Portman,<br />
Emma Thompson, Adam<br />
Levine gibi yakın arkadaşları<br />
olsa da Gylleenhaal Kardeşler<br />
birbirlerinin en yakın dostu. Özel<br />
hayatları konusunda her daim<br />
paylaşıma açık olan ikiliden Maggie,<br />
tercihini sakin birlikteliklerden<br />
yana kullanırken, Jake ise inişli<br />
çıkışlı ilişkileriyle gündeme geliyor.<br />
Dört yıldır evli olduğu aktör eşi<br />
Peter Sarsgaard ile 2002 yılında<br />
düzenlenen bir akşam yemeğinde<br />
tanışan Maggie Gylleenhaal, o<br />
zamandan beri eşiyle sansasyondan<br />
uzak mutlu bir birliktelik sürüyor.<br />
2006 yılında nişanlanan çiftin<br />
üç yıl sonra ‘Ramona’ isimli bir<br />
kız çocukları oldu. 2009 yılında<br />
aralarında aile üyeleri ve yakın<br />
arkadaşlarının da bulunduğu 40<br />
kişilik bir grupla İtalya’nın Brindisi<br />
şehrine giden ikili, burada gizlice<br />
evlendi. Verdikleri röportajlarda<br />
2012 yılında dünyaya gelen<br />
ikinci kızları ‘Gloria Ray’in de<br />
aralarına katıldığı ailelerinin daha<br />
da renklendiğini belirtiyorlar.<br />
Jake ise henüz aile hayatına hazır<br />
görünmüyor.<br />
Maggie’nin ‘Mona Lisa Gülüşü’<br />
(Mona Lisa Smile) isimli filmdeki<br />
rol arkadaşı Kirsten Dunst ile<br />
olan benzerliği çok konuşuldu.<br />
Hatta kısa bir süre sonra Dunst’ın<br />
adı Jake Gyllenhaal ile anıldı.<br />
İki sene süren gelgitlerle dolu bir<br />
ilişkiden sonra Jake, ‘Yargısız İnfaz’<br />
(Rendition) isimli filmdeki rol<br />
arkadaşı Reese Witherspoon ile<br />
tanışarak uzun süreli bir ilişkiye<br />
adım attı. Herkes evlenmelerini<br />
beklerken Witherspoon tarafından<br />
açıklanan ayrılık kararı tüm<br />
aile fertlerini üzdü. Ünlü aktör<br />
verdiği röportajlarda kalbinin çok<br />
kırıldığını çünkü Witherspoon’un<br />
Ryan Philippe’den ayrıldıktan<br />
sonra kendini ikinci bir evliliğe<br />
hazır hissetmediğini söylüyordu.<br />
2011 yılında kendisinden dokuz<br />
yaş küçük Grammy ödüllü şarkıcı<br />
Taylor Swift ile görüntülenen<br />
Gyllenhaal, yaşadığı bu sürpriz<br />
beraberlikle herkesi şaşırttı. İlişkileri<br />
boyunca sık sık el ele objektiflere<br />
yakalanan çiftin, Swift’in ‘You<br />
Belong to Me’ adlı şarkısının<br />
klip çekimlerinde tanıştığı rivayet<br />
ediliyor. Ünlü aktörün şu sıralar<br />
yeni gözdesi ise moda otoriteleri<br />
tarafından dünyanın bir numaralı<br />
mankeni olarak gösterilen 1990<br />
doğumlu Alyssa Miller.<br />
2013<br />
2006<br />
2006<br />
2006<br />
ÖNEMLİ ÖDÜLLERİ<br />
JAKE GYLLENHAAL<br />
Hollywood Film Festivali – Hollywood<br />
Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü,<br />
Mahkumlar (Prisoners)<br />
BAFTA- En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu,<br />
Brokeback Dağı (Brokeback Mountain)<br />
MTV Film Ödülleri- En İyi<br />
Performans, Brokeback Dağı<br />
(Brokeback Mountain)<br />
MTV Film Ödülleri- En İyi Öpüşme<br />
Sahnesi Ödülü, Brokeback Dağı<br />
(Brokeback Mountain)<br />
15 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
Sevim Gözay<br />
sevim.gozay@mybilet.com<br />
Ferdi Eğilmez’le “Uyumsuz” seansı:<br />
“SİNEMASAL OLARAK TAPINDIĞIM<br />
İSİM ERTEM EĞİLMEZ”<br />
Sürpriz bir konuğum var röp-seans’ta. Türk Sineması’nın dev<br />
ismi Ertem Eğilmez’in tek filmci oğlu Ferdi Eğilmez. Sinema<br />
programı yaptığım 2000 yılından tanışırız kendisiyle.<br />
Aradan geçen zamanda konuşacaklarımız biriktiği gibi,<br />
Ertem Eğilmez’i ondan dinlemenin cazibesi de bu röportaja<br />
esin verdi. Böylece öğrendim ki, Ertem Eğilmez’den geriye<br />
neredeyse hiç fotoğraf kalmamış ne ailede, ne firmada.<br />
Bu sayfalarda göreceğiniz az sayıdaki fotoğraf dışında<br />
hemen hiç belge yok elde.<br />
Bu belgesizlik krizinden<br />
mi nedirse, röportajımızı<br />
fotoğraflamak da nasip<br />
olamadı. Buluştuk, konuştuk,<br />
tek kare fotoğrafsız ayrıldık.<br />
Kader midir, kısmet midir<br />
bilinmez. Ama şunu<br />
garanti ederim ki, bitmesin<br />
diyeceğiniz bir söyleşinin<br />
içine düşmek üzeresiniz.<br />
Girişte vizyon filmi<br />
bahsimiz var her zamanki<br />
gibi. Filmimiz ‘Uyumsuz’,<br />
sohbetimiz doyumsuz. İşte<br />
kayıt…<br />
Ferdi<br />
Eğilmez<br />
17 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
Nasıl buldunuz ‘Uyumsuz’u?<br />
Uyumsuz buldum<br />
(Gülüyor), uyumsuz bir<br />
film olmuş. Gene oldukça<br />
fantastik bir hikâye. Amerikan<br />
sineması artık hem edebiyatı, hem<br />
kendi içindeki yaratım güçlerini<br />
tüketince, bilimkurgu da tabii<br />
seyirci tarafından ilgi gördükçe<br />
böyle bir yeni dönem açıldı. Bu<br />
da onlardan bir tanesi. ‘Açlık<br />
Oyunları’ benzeri bir film, bir<br />
senaryo. Ben zihnen de, fikren de<br />
çok sevdiğimi söyleyemem. Ama<br />
meraklısı var, gençler seviyor.<br />
Nasıl bir vizyon takipçisisiniz,<br />
sık gider misiniz sinemaya?<br />
Giderim. Bir de korsan<br />
savaşçısıyımdır zaten. Çok geniş<br />
bir film kütüphanem var. Dünya<br />
sineması, Türk sineması, oldukça<br />
büyük bir arşiv. Sıklıkla onları<br />
izlerim tekrar tekrar. Bize sinema<br />
yapmak yasak olduğu için öyle<br />
gizli bir eğilimim vardı. Yatağımın<br />
altında gizlerdim o filmleri, gittikçe<br />
büyüdü…<br />
Sinema yasaktı derken?<br />
Oyuncu olmamız, sinemayla<br />
ilgilenmemiz, sinema okumamız<br />
yasaktı.<br />
Açıkça söylenmiş yasaklar<br />
mıydı yani, baba tarafından?<br />
Tabii tabii. Biz dört kardeşiz,<br />
Canan, Alev, Ferdi, Ferit.<br />
Filmlerdeki isimler (Gülüyor). Ben<br />
en küçükleriyim. Babamın da 40’lı<br />
yaşlarda doğan çocuğuyum. Çok<br />
agresif bir kişilik Ertem Eğilmez<br />
ama bana o yönünü pek göstermedi<br />
o yüzden. Ama ne olursa olsun,<br />
bana da yasaktı. Çünkü o senelerde<br />
şöyle bir anlayış vardı toplumda.<br />
Sinemayla ilgilenen, kadın olursa ya<br />
kötü yola düşer ya adı çıkar, erkek<br />
olursa arsız uğursuz (Gülüyor),<br />
ne bileyim tüketim maddelerine<br />
bulaşır, başı belaya girer. Bizlere<br />
yasaktı yani sinemayla ilgilenmek.<br />
Sonra bir 5-6 sene küslüğümüz var<br />
işte...<br />
Hangi yaşlarınızda yaşandı o<br />
küslük?<br />
17 yaşımda gittim İtalya’ya…<br />
Babanıza küsüp mü gittiniz?<br />
Yok, hayır. Beni ortağının<br />
yanında güya işçi olarak gösterecek<br />
orada, ben de askerliğimi bedelli<br />
yapacağım, amaç o. Ben de<br />
gitmişken okuyayım dedim. İki<br />
sene lisan okudum. Arkasından da<br />
bir sinema okulu buldum, oraya<br />
kaydoldum. 6 ay sonra İtalya’ya<br />
geldi, “Beni havaalanından al”<br />
diye… Aldım.<br />
Eyvah! Babaya söylemeden mi<br />
girdiniz siz okula?<br />
Tabii tabii. Geldi, “Sen sinema<br />
mı okuyorsun?” dedi. Evet, dedim.<br />
O dönem bir de kız arkadaşım<br />
var, yaşça benden büyük.<br />
Ekonomik durumu da benden<br />
iyi. Yaşam koşullarımı da gördü<br />
dolayısıyla (babam) ki o da kendi<br />
gönderdiğinin üstünde. Dedi ki,<br />
“Beni sabah erkenden kaldır”.<br />
Tamam dedim, herhalde işi var.<br />
Kahvaltı hazırladım, kaldırdım.<br />
Okula gittim sonra, geldim, bir<br />
tane mektup... “Ben evladımı<br />
böyle düşlememiştim. Dilediğini<br />
seçmekte serbestsin. Görüşürüz bir<br />
gün – Baban”… Böyle bir elveda<br />
mektubu.<br />
Aaa!<br />
Ya. O yaşların getirdiği bir<br />
direnç var bende de tabii. Sen bir<br />
dediysen, al sana iki vs. Öyle bir<br />
küslük yaşadık.<br />
Sonra?<br />
Bitirdim okulu, geldim. Türker<br />
Bey (Türker İnanoğlu) aradı<br />
beni gelir gelmez, asistanlık teklif<br />
etti. Rakip firma tabii Erler Film<br />
(Gülüyor). Girdim, orada çalışmaya<br />
başladım. Halit Refiğ ile bir film<br />
çekiyoruz mesela, yine film var<br />
peşinden. Devam edeyim diyorum<br />
onunla, “Yok” diyor Türker ağabey.<br />
18 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
“Osman (Osman Seden) bir film<br />
çekecek, sen şimdi onunla çalış”.<br />
Böyle böyle, 15-20 yönetmenle<br />
çalıştım ben. Sonra, babam vefat<br />
ettikten sonra öğreniyorum ki,<br />
Türker ağabeyi yönlendiren de<br />
babammış. Şimdi onunla çalışsın,<br />
şimdi şununla çalışsın diye.<br />
Vay canına!<br />
Vefat etmeden bir sene önce de<br />
telefon açtı bir gün, “Oğlum, ben<br />
baban”, “Benim Cihangir’deki<br />
evi biliyor musun?”, biliyorum.<br />
“Oraya gel, bir filme başlayacağım”.<br />
Gittim, tek bir kağıt verdi elime,<br />
“Al, bu senaryo”... “Müjde ile Şener<br />
ağacın altında buluşur” yazıyor<br />
kâğıtta, o kadar!<br />
‘Arabesk’!<br />
Tabii. “Benden ne istiyorsun”<br />
dedim. “Deşifre et bunu” dedi.<br />
Neyini deşifre edeyim (Gülüyor)...<br />
Öylece tekrar sevişmeye başladık<br />
biz.<br />
Ve nihayet beraber çalıştınız o<br />
filmde?<br />
Evet. O filmde beraber çalıştık.<br />
Film bitti, altı ay sonra vefat etti<br />
zaten.<br />
Birlikte pek fotoğrafınızın<br />
olmayışı da ayrı trajedi. Sebep<br />
ne?<br />
Evet, yıllar içerisinde yok edildi.<br />
Ertem Eğilmez’le ilgili çok haber<br />
yapmak isteyen arkadaşlarımız oldu<br />
basından. Dolayısıyla geldiler, hem<br />
aileden hem firmadan topladılar<br />
ama maalesef geri getiren olmadı.<br />
Aşağı yukarı 25 senelik bir süreç<br />
bu.<br />
Kızgın mısınız bu yüzden?<br />
Nasıl kızgın olmam ki? Basınla<br />
ilişkim de kötüdür. Röportaj<br />
vermem, bir yere çıkmam, sevmem.<br />
Sevmeme nedenlerimden biri<br />
budur. Yararından çok zararına<br />
inandığım bir durum hasıl oldu<br />
çünkü. Siz de teklif ettiğinizde<br />
inanılmaz anksiyete oldu ama sizi<br />
yıllar öncesinden tanıyorum. O<br />
yüzden kabul ettim.<br />
Ne mutlu, çok teşekkürler.<br />
Biraz daha çocukluk günlerine<br />
ışınlanalım o halde. “İşte biz<br />
buyuz” dedirten, kendimizi<br />
bulup müptelası olduğumuz<br />
filmlerin efsanevi mimarı<br />
Ertem Eğilmez’in oğlusunuz.<br />
Ne hissettiriyor bu size? Gurur<br />
vericiliğinin ötesinde?<br />
Babamla iki sürecim var benim,<br />
ister istemez. Bu mesleği yapan kişi<br />
olarak ele aldığım Ertem Eğilmez<br />
var, bir de ‘baba’ olarak. Ben<br />
babamın kıymetini 40’lı yaşlarımda,<br />
19 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
“NE ZAMAN Kİ BEN SİNEMAYLA İLGİLİ BİR ŞEYLER<br />
YAPMAYA BAŞLADIM, O ANDA FARKETTİM ERTEM<br />
EĞİLMEZ’İN BÜYÜKLÜĞÜNÜ.”<br />
bu işlerin içine girip film yapmanın<br />
zorluklarını gördükçe anladım.<br />
Ne muhteşem filmler olduğunu<br />
bu yolculuğun içerisinde anladım.<br />
Tabii ki farkındaydım, tabii ki sıcak<br />
filmlerdi, tabii ki benim de yirmi<br />
kere izleyip ağladığım, yirmi kere<br />
izleyip güldüğüm filmler vardı.<br />
Ama bunları hayata getirmenin<br />
ne kadar zor bir şey olduğunun<br />
farkında değildim.<br />
Benim için ‘bir’ iken beş, on,<br />
elli, yüz oluverdi gözümde babam.<br />
Sinemasal olarak tapındığım isim<br />
Ertem Eğilmez. Senede 8 tane film<br />
üretip, aşağı yukarı 150 filmin<br />
içerisinde 40-50 tane başarıyı<br />
yakalamış filme sahip olabilmek<br />
ve bugün hala Türk Sineması’nın<br />
o filmlerin üzerine inşa ediliyor<br />
olması gerçekten çok düşündürücü,<br />
çok ciddi bir durum. Akademik<br />
olarak incelenmesi gerek.<br />
Var mı size ulaşan yeni<br />
çalışmalar?<br />
Oluyor tabii ama yeterlilik düzeyi<br />
çok önemli. Eğer yapılsa, önünüze<br />
koyduğunuz vakit bir yol haritasıdır<br />
bu aynı zamanda.<br />
Dört başı mamur bir çalışma<br />
çıkmadı mı?<br />
Çıkmadı. O yılları iyi bilmek<br />
gerekiyor öncelikle, anlamak<br />
için. Hayatta herşey antrenman<br />
meselesi. Senaryo yazmak da<br />
böyle, film çekmek de böyle,<br />
yönetmenlik de böyledir. Deneye<br />
yanıla bulursunuz bazı yolları.<br />
Senede 8 film çekiyorsanız bir<br />
‘Züğürt Ağa’yı, bir ‘Tosun Paşa’yı<br />
yakalamanız nispeten daha kolay<br />
olmaya başlıyor. Yılların tecrübesi,<br />
birikimi çok şey var işin içinde.<br />
Amerika’yı aslında baştan da<br />
keşfetmemişler. Dikkatli bakarsanız<br />
mesela ‘Gülen Gözler’ aslında<br />
‘Damdaki Kemancı’dır. Beş tane<br />
kızı olan, onları evlendirmeye<br />
çalışan Sütçü Rıza’nın hikâyesidir.<br />
Aile Şerefi’ne bakarsanız, ayağı kırık<br />
bir çocuğun gözünden anlatılır<br />
bütün film, bu ‘Vadim O Kadar<br />
Yeşildi Ki’dir. Peter Sellers’ın<br />
20 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
etkisini çok hissedersiniz komedi<br />
filmlerinde. Dönem dönem sahne<br />
benzerliklerine kadar varmıştır.<br />
Nasıl bir seyirciydi Ertem<br />
Eğilmez, dünya sinemasını takip<br />
eden biri mi?<br />
O dönemlerde pek imkân<br />
yok tabii, hangi materyalden<br />
izleyeceksiniz? Fakat festivalleri<br />
takip ederdi yurtdışında. Çok<br />
sıklıkla giderdi. Londra’ya Cannes’a<br />
vb. Bunun da haricinde inanılmaz<br />
okuyan bir insan. Aynı anda<br />
4-5 kitap okuyan. Gerçekten<br />
çok enteresan bir adam, bir de<br />
hiperaktiviteye sahipti. 18’inci<br />
mesleği sinema babamın. (Gülüyor)<br />
Çılgın bir hayat!<br />
Evet evet, tıp okuyorken okulun<br />
dişçi koltuğunu çalıp satıyor,<br />
ablama palto alıyor -o zamanlar<br />
fakirler. Oradan kovuluyor,<br />
arkasından İktisat’a giriyor,<br />
bitiriyor. Bakkalcılık mı yapmıyor,<br />
neler yapmıyor… Türkiye’de ilk<br />
langırt salonlarını kuruyor, ‘Tef’<br />
mecmuasını çıkarıyor, restoranlar<br />
“BABAM YAŞASAYDI HER SANİYE NABZINI<br />
ÖLÇÜYOR OLURDUM. 160-170 FİLAN ÇALIŞLIYORDU<br />
NABZI. O KADAR YÜKSEK YAŞAYAN BİR İNSAN<br />
HAYATIMDA BİR DAHA NE GÖRDÜM, NE DE<br />
RASTLADIM.”<br />
açıyor, en sonunda bir gün<br />
Beyoğlu’nda bir film çekilirken<br />
görüyor. Memduh Ün’ü görüyor<br />
şaryonun üstünde ileri geri<br />
giderken. “A ne komik, ne yapıyor<br />
bu?” diyor. “Şaryo ne, şarlo gibi!<br />
Ben de bineyim, ben de çekerim”<br />
diyor, “Çok kolay film çekmek”…<br />
(Kahkahalar) Diyorlar: “Dalga mı<br />
geçiyorsun?”, “Yok” diyor, “Komik<br />
birini bulun bana.” Diyorlar:<br />
“Öztürk Serengil var.” Gidiyor<br />
hemen onunla anlaşıyor. ‘Adanalı<br />
Tayfur’u çekiyor, yönetmenliği<br />
de kendisi yapıyor, 1962 yılında.<br />
Efe Film’i kuruyor, Ertem Ferit<br />
Eğilmez, Ferit babasının adı.<br />
“İkincisini çekeyim hemen” diyor,<br />
“Aman ne güzel para var bu işte”.<br />
İkincisinde batıyor, batınca Efe<br />
Film de batıyor. Sonra 64’te Arzu<br />
Filmi kuruyor. Annem de bana<br />
hamile, babam kız istiyor, “Adını<br />
da Arzu koyacağım” diyor. Ben<br />
erkek doğunca da ilgilenmiyor beş<br />
ay, sinirleniyor.<br />
Söylendiği kadar sinirli ve<br />
tahammülsüz müydü?<br />
Böyle bir şey olamaz. Konuşmaya<br />
başladığı zaman 16-17 saat hiç<br />
uyumadan konuşabilir. Dipsomani<br />
hastalığı vardı. Sigara içer, günde<br />
4-5 paket. Kanyak içmeye başlar,<br />
bir şişeyi yarım saatte bitirir -hiçbir<br />
şey olmaz. Ama bu hızlı tüketim,<br />
aramızdan erken ayrılmasına neden<br />
oldu. 59 yaşında vefat etti. 40’lı<br />
yaşlarında başlıyor zaten sinemaya,<br />
her şeyi de 15-20 seneye sığdırıyor.<br />
Senede 8 tane film yapmak ne<br />
demek? Ben 15 senedir yapımcılık<br />
yapıyorum, 10 tane film çekmişim.<br />
Oldukça komik bir oran bu.<br />
(Gülüyor)<br />
Bizim perdede görüp hayran<br />
olduğumuz o starlar sizin evin<br />
halkıydı… Nasıl bir çocukluk?<br />
Yok, onlar yasaktı. Eve girip<br />
çıkmak yok öyle. Biz ailece, dört<br />
kardeş ve anne Kadıköy yakasında<br />
oturuyoruz. Babamın Taksim’de,<br />
Cihangir’de, oralarda buralarda<br />
hem yazıhanesi var, hem homeoffice<br />
olarak kullandığı yer var.<br />
Aynı mekanda olmanın imkanı<br />
yok, onun öyle bir kuralı var. Sabah<br />
9’da yönetmenler, yazarlar dahil<br />
olmak üzere toplanılacak. Akşam<br />
9’a kadar, mecbursunuz. Mesela<br />
9’a beş kala gelen çalışanlar, evinin<br />
21 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
karşısındaki parkta birikirlerdi.<br />
Açmaz çünkü kapıyı. Sadık<br />
Şendil’le bile selamlaşırlarmış<br />
uzaktan, kuş beslermiş Sadık ağabey<br />
ki bayıldığı insan… 9’u beş geçe<br />
geleni de almaz.<br />
Senede 8 tane film yazıp çekmek<br />
zorundaysanız, yazar ekibiniz de<br />
olacak, çeker ekibiniz de olacak,<br />
oyuncu kadronuz da olacak. Sene<br />
başından deklare ediyorsunuz,<br />
iki tane Münir Özkul’lu film,<br />
iki tane Kemal Sunal’lı film, iki<br />
tane Şener Şen’li film yapacağım.<br />
Tüm Anadolu’dan senetleriniz<br />
sepetleriniz geliyor. Kaç seyirci<br />
geldiği sizi ilgilendirmiyor.<br />
Şimdiki gibi değil. Siz alıyorsunuz<br />
o senetleri, kırdırıyorsunuz.<br />
100 liranız var, 80 liraya film<br />
“9’DA AÇAR KAPIYI, GİREN GİRER. GİREMEYEN O<br />
GÜN CEZALI. ÖYLE KURALLARI OLAN BİRİ, UYMAK<br />
ZORUNDAYDI HERKES. KENDİ YEMEKLERİNİ<br />
KENDİLERİ YAPIYORLAR, AKŞAM 9’A KADAR<br />
ORADALAR.”<br />
yapıyorsunuz, 20 lirası kâr<br />
kalıyor. Film ne kadar iş yapıyorsa<br />
o sinemacının kazancı. Bu<br />
dönemdeki gibi bir paylaşım<br />
söz konusu değil. O yüzden dizi<br />
nabzı tutar gibi izliyorlar seyirciyi.<br />
‘Tatlı Dillim’ filminde Kemal<br />
Sunal’a otobüste diyalog kalmıyor<br />
söyleyecek, “Oğlum sen de gül”<br />
diyor. Gülünce Kemal Sunal,<br />
hemen tepkiyi görüyor, patlıyor<br />
millet. Hemen ikinci filmde<br />
kullanıyor bunu, ikinci film ne<br />
zaman, 15 gün sonra…<br />
Aa, sıcağı sıcağına işliyor.<br />
Bir de o dönemde dizi yok,<br />
reklam sektörü yok, mecburiyet<br />
var. Arzu Film’in twitter hesabına<br />
yorumlar geliyor, “Ne kadar hakiki<br />
gibi, yaşayarak oynamışlar”.<br />
Şimdi öyle değil ki, bir ekip<br />
kuralım diyorsun, oyuncu iki gün<br />
sonra pelerin giyip geliyor karşınıza<br />
(Gülüyor). Şu anda oyuncu mafyası<br />
var Türkiye’de.<br />
Türkiye’de oyuncu mafyası var<br />
Oyuncu mafyası mı? Nasıl?<br />
Yaparsan 300 bin oyuncu adayı<br />
boş boş… Ki talihin yüzüne<br />
güldüğü 2 bin kişiyi geçmez, bin<br />
oyuncuyu geçmez. 300 bin 500<br />
bin genç oyuncu adayı sokaklarda<br />
dolanıyorsa, ister istemez o<br />
sektörel mafya oluşmaya başlıyor<br />
kendi içinde. Bugün bakın, dizi<br />
yapan yapımcı sayısı iki elin<br />
parmakları kadardır. Ve bu iş 25<br />
senedir böyledir. Bugün sinema<br />
80 küsur film çekiyor, bunun 65<br />
tanesi amortisman filmdir. Vergi<br />
vermemek için şişirilmiş filmler.<br />
Gerçekten sinemaya hizmet etmek<br />
için çekilen film 10 taneyi geçmez.<br />
Onun 8’i de ‘voliwood’ sineması.<br />
Voliwood mu? İlk kez<br />
duyuyorum bu deyişi!<br />
22 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
“TÜRKİYE’DE EN ÇOK DAYAĞI YEMİŞ ADAMLARDAN<br />
BİRİYİMDİR HERHALDE. “HIYAR, BABASINI<br />
MEZARDA TERS ÇEVİRDİ” DİYE, AÇIN OKUYUN 100<br />
BİN KÜFÜR YEMİŞİMDİR.”<br />
(Kahkahalar) Evet Hollywood<br />
değil, Bollywood değil, Voliwood.<br />
Voliyi vurmak için çekilen filmler.<br />
Önce sektör olmak gerekiyor, önce<br />
cebinizde para olması gerekiyor<br />
bu işi yapmak için. 30-40 tane<br />
yapımcı ortalarda dolaşır. Ya kolay<br />
ilişkiler kurmak için girmişlerdir bu<br />
mesleğe. Ters çevirip sallasanız bir<br />
lira düşmez ceplerinden. Sinemamız<br />
çok çekmiştir bunlardan.<br />
Ama bir firma yaşamak zorunda<br />
ve devamlı kendi antrenmanını<br />
yapmak zorunda. ‘Hababam<br />
Sınıfı’ çektiğimiz için Arzu Film<br />
hala yaşıyor, hala ayakta ve film<br />
yapmama lüksü var. Bu inanın film<br />
yapmaktan daha büyük bir lüks.<br />
Çünkü durup düşünme şansınız<br />
olabiliyor.<br />
Şimdi durup düşünme<br />
aşamasında mısınız?<br />
Tabii, çünkü seyirci sayısına<br />
yönelik işler çok yaptım.<br />
Amacım Arzu Filmi ayakta<br />
tutmaktı. Ertem Eğilmez’in bir<br />
lafı var hiç unutmam, “Evladım<br />
sinema okudun, çok meraklısın<br />
yönetmenliğe şuna buna ama<br />
ne olur önce yapımcılığı öğren”,<br />
“Yapımcılık önce dürüstlük<br />
demektir, kimsenin parasını<br />
batırmaya hakkın yok. Kendi<br />
paranı kazan, git istediğin filmleri<br />
yap”. Ben kendi paramı kazanmak<br />
için yaptım o filmleri, doğru da<br />
yaptığıma inanıyorum. Buradan<br />
sonrası da ayrı bir yolculuk olacak<br />
inşallah. Acele etmek istemiyorum.<br />
Firmanın Twitter’daki varlığı<br />
da önemli. O mirası, ekolü<br />
yeni nesillere aktarıyor ve güzel<br />
paylaşımlarda bulunuyor. Siz<br />
yönetiyorsunuz değil mi Arzu<br />
Film hesabını?<br />
Evet, ben de zevk alıyorum.<br />
50 yıllık firma sonuçta ve bir<br />
kopukluk vardı. Oyuncusu, yazarı,<br />
yönetmeni, görüntü yönetmeni,<br />
yüzlerce insan barındırmış.<br />
Twitter’da buluşmak bizi de<br />
birbirimize daha bağladı. Kimsenin<br />
bilmediği bazı realiteler var sonra.<br />
‘Hababam Sınıfı’nı Arzu Film’e<br />
ilk getiren Sayın Zeki Alasya’dır<br />
mesela. Çünkü tiyatrosunu<br />
oynamıştır ki 17-18 yaşlarındalar<br />
o zaman. Sayın Rıfat Ilgaz’ın Zeki<br />
Alasya’ya 1963’te gönderdiği<br />
mektup geçti elime. “Zekiciğim,<br />
genç arkadaşım, ben birçok sinema<br />
yapımcısına, tiyatro yapımcısına<br />
başvurdum, hiçbiri benim<br />
Hababam Sınıfı’nı kabul etmedi.<br />
Sizin oyunlaştırmanız çok güzel bir<br />
şey. Gerekli olan tüm desteği size<br />
vermeye hazırım.”<br />
Anılardan konuşalım mı yine?<br />
Çok enteresandır, ilk Hababam<br />
Sınıfı’nı 11 günde çekmiş babam.<br />
Çekerken anı da biriktiremiyorsun.<br />
23 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
1500-2000 plan çekiyorlar eski<br />
teknolojiyle, nasıl yani oluyorsun.<br />
Şöyle bir anım var. Faruk Bayhan’la<br />
Ekrem Çatay TRT’de çalışıyorlar.<br />
Bir gün babama geldiler. Ben<br />
de gencim, 17-18. Hala çok net<br />
hatırlıyorum o günü. Babama<br />
dediler: “Dizi yapar mısın?”,<br />
“Yapayım” dedi babam, “Kaç<br />
para veriyorsunuz?”, “En pahalı<br />
diziniz kaç lira?”, “10 lira” dediler.<br />
“Olmaz” dedi babam, “Ben 100<br />
liradan aşağı yapmam”. Bunlar<br />
durdular, böyle saçma şey mi olur<br />
diye. Babam dedi ki, “Ben zihin<br />
satın alıyorum, akıllı insanlarla<br />
çalışıyorum. O insanları angaje<br />
edeceğim bu işe. Benim özelliğimi<br />
ne sanıyorsunuz siz?”<br />
Tarık Akan’la kavga, “Seni bu<br />
piyasadan silerim” lafı… Doğru<br />
mudur, şehir efsanesi midir ipleri<br />
koparan o kavga?<br />
Tabii insanlar kavgada daha ağır<br />
ifadeler de kullanabilirler. Ama<br />
zihniyet olarak öyle “Silerim”,<br />
“Yok ederim” bu tip jargonlar<br />
kullanan bir adam değil. Belki<br />
sinirle söylemiş de olabilir,<br />
şahit olmadığım için tam olarak<br />
bilemiyorum.<br />
Birkaç sene iş bulamadığı<br />
söylenir Tarık Akan’ın?<br />
Bunun olabilmesi için biraz<br />
mafyatik etkiler olması gerekir.<br />
Ne Arzu Film’in öyle bir gücü<br />
vardır, ne Ertem Eğilmez’in.<br />
Tam tersi, mafya gelmiştir<br />
Kemal Sunal’ı almıştır Ertem<br />
Eğilmez’in elinden. Tersine yani.<br />
Ama tabii herkesin kendini güçlü<br />
zannettiği, pelerin giydiği dönemler<br />
olmuştur. Ertem Eğilmez’in de<br />
olmuştur muhtemelen. Ama şeyi<br />
iyi biliyorum, “Uzun oğlum”,<br />
“Üçüncü oğlum” diye severdi<br />
Tarık Akan’ı. Oyuncularda öyle<br />
dönemler olur, yaşla beraber belki<br />
geçmişinden rahatsız olma, macera<br />
arama, yeni bir yol arama gibi. Bir<br />
de eski yapımcılar mukavelelerle<br />
çalışan yapımcılardı. Bir oyuncuyu<br />
bağladığınız zaman beş sene, on<br />
sene bağlamaya çalışıyorsunuz.<br />
Belki öyle şeyler vardı aralarında,<br />
bir rahatsızlıklar doğdu, kendi<br />
yolunda gitmek istedi Tarık Akan,<br />
belki ona kızdı, bilmiyorum<br />
detaylarını. Ama başlangıç itibarıyla<br />
baba-oğul ilişkisini birbirlerine çok<br />
hissettiklerini biliyorum. Daha<br />
sonra bir gücenmenin olduğunu da<br />
biliyorum. Aynı şey Zeki Alasya-<br />
Metin Akpınar’la da oldu. İlyas<br />
Salman’la da oldu. Bir tek Şener<br />
Şen’le olmamıştır.<br />
Kadın oyuncularla da var mı<br />
kavgalar, kopmalar?<br />
Kadın oyuncularla şöyle, genç<br />
kadın oyuncularla ilgili bir kuralı<br />
var Ertem Eğilmez’in, “Bunun<br />
üstüne yatırım yapılmaz”. Ya<br />
24 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
hamile kalır, ya evlenir, başına bir<br />
iş gelir vs. Yaparsın yatırım, yolda<br />
kalırsın. Ama yaşlıysa, sempatikse,<br />
feleğin çemberinden geçmişse<br />
olabilir. Mürvet Sim olur, Adile<br />
Naşit olur, onlara yatırım yapılır.<br />
Ya da canı gibi sevdiği Itır Esen<br />
mesela çok özeldi onun için.<br />
Çünkü çok eski bir dostunun<br />
kızı. Yavuz Turgul’la bir kavga<br />
yaşanmasının sebebidir mesela Itır<br />
ablayla evlenmesi Yavuz ağabeyin.<br />
“Sen bize emanet kıza nasıl olur da<br />
yan gözle bakarsın” diye kızdı. Yani<br />
herkesle bir şeyler yaşandı.<br />
‘Canım Kardeşim’ filmini, hiç<br />
ciddi film yapmıyor diyenlere<br />
inat yaptığı ve fakat hiç<br />
sevmediği doğru mu?<br />
Çok doğru. Şöyledir onun<br />
hikâyesi. Yıllarca Spielberg’e ödül<br />
vermedi Amerikan sineması. O da<br />
çok sinirlendi, gitti ‘Color Purple’<br />
diye bir film yaptı. Bütün ödülleri<br />
aldı, kalktılar 15 dakika ayakta<br />
alkışladılar. Bunun gibi, “Kim<br />
bana ödül verecekmiş şaşarım”,<br />
“Vermesinler, lanet olsun” gibi<br />
bir şeyi vardı. Ki dünyada da<br />
genelde sol tandanslıdır festival<br />
organizasyonları, anlayışları. Biraz<br />
siniri vardı festivallere karşı. “80<br />
tane film yapmışım, komedi<br />
filmi diye önemsememişler, ödül<br />
vermemişler, bundan sonra da<br />
vermesinler” gibi. Ama çok üstüne<br />
geldiler. O da diyor, “Ya sinir<br />
etmeyin beni, ödül kazanmak<br />
dünyanın en kolay işidir”. ‘Canım<br />
Kardeşim’ filmi öyle yapılıyor.<br />
Gene canlı şahidiyim, bir gün<br />
televizyonda yayınlandı, birlikte<br />
oturduk seyrettik. Film bitti,<br />
ağlıyordu. “Nefret ediyorum bu<br />
filmden. İnsan sinemacı olarak bu<br />
kadar kötü kalpli olabilir mi?” dedi.<br />
Üzdüğü için mi seyirciyi?<br />
Evet. “Bu kadar” dedi, “Mutsuz<br />
gönderilir mi seyirci? Adamın hem<br />
parasını alacaksın cebinden, hem<br />
de böyle göndereceksin”, “Allah<br />
benim belamı versin” dedi avaz<br />
avaz. Arzu Film’in en çok ödül<br />
almış tek filmi de odur. ‘Arabesk’<br />
filmi bile, Yeşilçam’la dalga geçiyor<br />
diye Antalya Film Festivali’ne kabul<br />
edilmemiştir.<br />
Kendi filmlerini sever miydi?<br />
Babam film çekmekten nefret<br />
ederdi. Sabah sete gidecek mesela,<br />
kalkar, “Karnım ağrıyor”…<br />
İmtihana girecek çocuk gibi,<br />
“Nefret ediyorum”, camı açar<br />
Allah’la konuşur (Gülüyor).<br />
“Yağdırsana yağmur be, yağdır, kırk<br />
yılda bir işim düştü sana”…<br />
Set iptal olsun yani?<br />
Aynen. “Niye baba nefret<br />
ediyorsun?” diyorum, “Ben<br />
gözümde çektim çünkü” derdi.<br />
“Ben gözümde kare kare bütün<br />
filmi biliyorum. Şimdi gideceğim,<br />
uğraşacağım, kafamdakinin ne<br />
kadarını acaba geçirebileceğim?”<br />
Kameraman ona ne kadar uyacak,<br />
oyuncu ne kadar uyacak, öteki<br />
ne kadar uyacak? Sete gideriz,<br />
çekilmesin diye elinden gelen<br />
azami çabayı sarf eder. Kahveler<br />
içilsin, eski filmler konuşulsun,<br />
anılar anlatılsın. (Gülüyor) Sonra<br />
eyvah hava gidiyor! Jet hızıyla<br />
hadi buradan motor, hadi şuradan<br />
motor, lambalar havadayken motor<br />
der, o kadar da enerjiktir.<br />
Aşkla bağlıydılar birbirlerine<br />
En sevdiği filmleri hangileri?<br />
Dört tane ortaoyunlu filmli<br />
vardır, ‘Şekerpare’, ‘Tosun Paşa’,<br />
‘Şabanoğlu Şaban’, ‘Süt Kardeşler’,<br />
onları sever. Dört tane aileli filmi<br />
vardır, ‘Bizim Aile’, ‘Aile Şerefi’,<br />
‘Gülen Gözler’, ‘Neşeli Günler’,<br />
onları çok sever. Hepsini sever,<br />
sevmediği ‘Canım Kardeşim’ işte,<br />
o da finalinden dolayı. Yoksa film<br />
olarak onu da sever. Sevmediği<br />
yoktu yani. Eskiden, ‘Aşk<br />
filmlerinin unutulmaz yönetmeni’<br />
idi lakabı, işte ‘Son Hıçkırık’lar,<br />
‘Boş Çerçeve’ler… Onları da çok<br />
sever. Defalarca seyredip ağlardı.<br />
25 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
Mesela Adile ablanın ölüm haberi<br />
geldi. Çok sinirlendi. “Bana ne<br />
Adile’den dedi”. Allah’ım on dakika<br />
sonra, babamı hiç öyle görmedim.<br />
Adamı duvarlardan topladık. Öyle<br />
böyle bir ağlamak, bağırmak...<br />
Hakikaten bir aşkla bağlıydılar.<br />
Münir ağabeyle de öyle, el ele<br />
otururlardı.<br />
El ele mi?<br />
Tabii. O ona bakıyor ağlıyor, o<br />
ona. Öyle bir sevgi vardı aralarında.<br />
Başka kim var öyle çok sevdiği?<br />
Sadık Şendil’i çok sever, Yavuz<br />
ağabeyi (Yavuz Turgul) çok<br />
sever, Şener ağabeyi (Şener Şen)<br />
çok sever. Adile Naşit’i, Halit<br />
Akçatepe’yi, Kemal Sunal’ı çok<br />
sever. Tarık’ı işte (Tarık Akan)<br />
‘uzun oğlum’ diye sever. Yani bu<br />
adam sevgisini de, sevgisizliğini de<br />
çok sert gösterebilen bir adamdı.<br />
Gülmeye başlar, ışıklar geldi<br />
zannedersiniz öyle bir enerjiyle<br />
güler. Bazen bir sinirlenir, eyvah ne<br />
zaman acaba bunun sonu gelecek<br />
diye beklersiniz. Hep uçlarda<br />
yaşayan bir kişilik.<br />
Sizin için en zor yanı neydi bu<br />
hayatın?<br />
Öyle bir organizatördü ki…<br />
‘Arabesk’ filminde, 15-20 gün kala<br />
oksijen gitmediği için hastanelik<br />
oldu babam. Türker ağabeyle de<br />
ortaklar o filmde. Türker ağabey de<br />
beni zorladı, “Madem asistansın,<br />
çekeceksin filmi” diye. Ben dedim,<br />
“Yarın öbür gün kendine gelir,<br />
beni öldürür, parçalar”. Senaryo da<br />
yok ortada. “Yok” diyor doktorlar<br />
da, “Artık gelemez, gitti.” Mecbur<br />
kaldık, çektik filmi. Babam da üç<br />
ay uyudu. Montajı, dublajı, her<br />
şeyi bitti, bir gün annem telefon<br />
açtı. “Ferdi gelsene, baban seni<br />
soruyor”... Dedim, anne kim?<br />
Gittim eve baktım, hakikaten<br />
kendinde. Ailede ne kadar doktor<br />
varsa aradım, koşarak geldiler.<br />
“Çabuk” dedi, “Benim odama<br />
bir televizyon, bir video kurun”.<br />
“Koş” dedi bana, “Halit ağabeyini,<br />
Türker ağabeyini, Yavuz ağabeyini,<br />
Kartal ağabeyini çağır. Bir de<br />
Metin Erksan’ı çağır.” Hakikaten<br />
hepsi yarım saatte geldiler<br />
şoförleriyle, arabalarıyla. “Bu p*şt”<br />
dedi, “benim filmimi çekmiş”.<br />
Oturdular, seyrettiler. Ben de<br />
önde oturuyorum, hiç ses gelmiyor<br />
arkadan. Bitti film, bir döndüm<br />
arkamı, gözü bayrak kırmızısı.<br />
Ağlamış. Diğerleri de ağlamış, gene<br />
hepsi el ele oturuyorlar.<br />
Ah ya, nasıl bir bağlılık?<br />
Çağırdı yanına. “Bak” dedi, “Bu<br />
Arzu Film’i kapatma”, “Sakın bu<br />
filmleri satma”, “Bunlar yarın<br />
öbür gün çok kıymetli olacak”,<br />
26 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
“Kardeşlerinin haklarını koru”,<br />
“Ben başta sinemacı olmaz<br />
diyordum ama sen olmuşsun” dedi.<br />
“Kimsenin parasıyla iş yapma”,<br />
“Önce yapımcılığı öğren”. Bir<br />
vedalaştık, öpüştük orada.<br />
Çok dokunaklı.<br />
Bana yol haritamı vermişti<br />
mesleki olarak. Ama şu vardı,<br />
Freudyen bir durum. Baba büyük<br />
bir isim, sen onun altında ezildin<br />
kaldın gibi süreçler. Bunları da<br />
yaşadım. Allah’tan çabuk atlattım.<br />
Mücadele etmemem gerektiğini<br />
anladım, gördüm. Mücadelesine<br />
girdiğin zaman devle savaşıyorsun.<br />
Ne lüzum var, kabullendiğiniz<br />
zaman işler farklı olmaya başlıyor.<br />
Bir de şartları iyi gözlediğiniz<br />
vakit, kendinize eziyet etmekten de<br />
kurtuluyorsunuz. Adam 37 tanesi<br />
siyah-beyaz, 150 film bırakmış.<br />
Restorasyon maratonu ne<br />
durumda, bitti mi?<br />
Yok, bitmiyor. Her bir tanesi<br />
aşağı yukarı 1,5 aylık bir işlemden<br />
geçiyor. 14 kere işlem görüyor bir<br />
film. Bende de obsesif bir durum<br />
var. Dolayısıyla biraz yavaş işliyor.<br />
20-25 tanesi tamam durumda.<br />
Bu bir süreç, tamamlayacağım,<br />
bunu kendime bir borç olarak<br />
görüyorum.<br />
Favori ülke sinemanız, Türk<br />
sineması haricinde?<br />
Hint sineması. Olağanüstü<br />
severim.<br />
Sinemada başınıza gelen en<br />
“3 AYDIR UYUYORSUN” DEDİLER. “ULAN” DEDİ,<br />
“KİM UYUYOR? SİNİRLENDİRMEYİN BENİ. FİLM NE<br />
OLDU?” E DEDİLER, “FİLM BİTTİ.” “KİM ÇEKTİ?”<br />
“OĞLUN ÇEKTİ.” “NE BİLİYORMUŞ DA NE ÇEKMİŞ<br />
PE*EVENK!”<br />
tuhaf şey?<br />
Hababam Sınıfı’nı çekmeyi ben<br />
istemedim aslında. ‘Hemşo’yu<br />
çekiyordum, sette Okan<br />
Bayülgen’le Mehmet Ali Erbil’le<br />
konuşuyoruz, çekilse nasıl olur<br />
acaba diye. Ertesi sabah bütün<br />
gazetelerde haber, “Hababam<br />
Sınıfı yeniden çekiliyor!” Öğlen<br />
haberlerinde Reha Muhtar,<br />
Halit Akçatepe’nin kavuğunu<br />
devrettiriyor Mehmet Ali Erbil’e.<br />
Korkunç üzüldüm bunları görünce.<br />
Çok üzüldüğüm bir süreçti ve<br />
bir baskı yarattı yap bu filmi, yap<br />
bu filmi diye. Kucağıma düşmüş<br />
bir bomba. Senarist arkadaşım<br />
Kemal Kenan Ergen’le konuştuk.<br />
Ve biz, bize bir şey öğretsin diye<br />
girdik Hababam Sınıfı’na. Neyi<br />
yapmamız, neyi yapmamamız<br />
konusunda mihmandar olsun diye<br />
girdik. Öyle başladık. Sancılı bir<br />
süreçti.<br />
Tüm bunların sonunda ne ifade<br />
ediyor sinema size?<br />
Sinema benim aşkım. Sinema<br />
olmasaydı ben bu hayatta neyden<br />
zevk alırdım, ne yapardım<br />
bilmiyorum. Bugün kendi<br />
karakterime bakıyorum, içimde<br />
Ediz Hun’lar var, Cüneyt<br />
Arkın’lar var, Tarık Akan’lar var.<br />
Aradığım istediğim sevgiler Hülya<br />
Koçyiğit’in Tarık Akan’a gösterdiği<br />
sevgi gibi olsun. O onun başına<br />
papatyalardan taçlar koysun.<br />
Pikniklere gidelim eğlenelim. Ama<br />
hayatı yaşıyorken öyle olmuyor.<br />
Sinemada daha güzel yaşıyorum<br />
hayatı.<br />
Sormalara doyamadım ama buraya<br />
kadar. Her güzel şeyin bir sonu var,<br />
sevgili MyBilet e-dergi takipçileri.<br />
Yeni sayıda buluşuncaya kadar<br />
filmlere ve sevdiklerinize iyi bakın.<br />
Ellerini hiç bırakmayın. Hoşçakalın.<br />
27 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
Tuna Kiremitçi<br />
tuna.kiremitci@mybilet.com<br />
Nostalji içinde nostalji<br />
M<br />
alum, sinemanın bir insanı<br />
alıp hayal alemlerine<br />
götüren tarafı vardır, bir<br />
de hayal alemlerinden<br />
döndürüp ayağını yere bastıran<br />
tarafı.<br />
Şahsen ikisini de severim.<br />
Gördüğüm kadarıyla çoğu insan da<br />
sever. Böyle iki kanatlı bir kuştur<br />
sinema. Matrix’in vahasından<br />
gerçeğin çöllerine, oradan tekrar<br />
vahaya gider geliriz. Zaman ve<br />
boyut geçitleri hiç kapanmaz.<br />
Ama bir de hem hayal alemlerinde<br />
gezdirip hem de hayatın<br />
gerçeklerinden bahseden üçüncü<br />
bir tür vardır. Bunlardan her yıl<br />
birkaç tanesi sevabına girer vizyona,<br />
gönlümüzü şenlendirir.<br />
Genellikle en özel filmler bu<br />
çeşniden türer. Altlarında usta<br />
yönetmenlerin imzasını görürüz.<br />
Masalla gerçeği buluşturan yer değil<br />
midir sinema salonları? Dahası,<br />
sinema bir büyülü fener değil<br />
midir?<br />
Oteller de filmler gibidir aslında.<br />
Onlar da hem hayali bir dünyaya<br />
kapı açarlar hem de sert gerçekleri<br />
yüzümüze çarparlar.<br />
29 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
Hayatımızda iz bırakan<br />
otellerde de, iz bırakan filmlerde<br />
bulduğumuzu buluruz: Masalla<br />
karışık gerçekle karışık masal.<br />
Bir otelin kapısından girdiğinizde<br />
gerçek nerede başlar, hayal nerede<br />
biter anlamak mümkün olmaz<br />
çoğu zaman. Söz konusu ister<br />
Beyoğlu’nun arka sokaklarında bir<br />
otel olsun ister devasa bir turistik<br />
tesis.<br />
Necip Fazıl’ın ‘Otel Odaları’<br />
şiirinde dediği gibi: “Bir<br />
merhamettir yanan, daracık<br />
odaların / isli lambalarında, isli<br />
lambalarında.”<br />
Gerçi ‘Büyük Budapeşte Oteli’nin<br />
yönetmeni Wes Anderson henüz<br />
ustalar sınıfının bir üyesi değil.<br />
Ama çırak da sayılmaz. Daha çok<br />
‘muhteris kalfalar’ sınıfına mensup.<br />
Yıllar önce çektiği ‘Tenenbaum<br />
Ailesi’ adlı filmde aynı ihtirasın<br />
çıraklığını görmüş ve şaşırmıştım.<br />
En az filmin donuk ifadeli<br />
NECİP FAZIL’IN ‘OTEL ODALARI’ ŞİİRİNDE<br />
DEDİĞİ GİBİ: “BİR MERHAMETTİR YANAN,<br />
DARACIK ODALARIN / İSLİ LAMBALARINDA, İSLİ<br />
LAMBALARINDA… / AĞLAYIN, AŞİNASIZ, SESSİZ<br />
CAN VERENLERE / OTEL ODALARINDA, OTEL<br />
ODALARINDA.”<br />
karakterleri gibi bir yönetmen<br />
canlandırmıştım kafamda.<br />
İşte o film ne kadar soğuk ve uzak<br />
idiyse, ‘Büyük Budapeşte Oteli’ o<br />
kadar sıcak ve renkli bir film. Hem<br />
görkemli hem de görkemiyle insanı<br />
ezmek yerine izleyiciyi de geçmişin<br />
tadını çıkarmaya çağırıyor.<br />
Yönetmen bu tabloyu Stefan Zweig<br />
eserlerinden esinlenerek yapmış.<br />
İki savaş arasındaki Orta Avrupa’da,<br />
Avusturya-Macaristan benzeri bir<br />
hayali diyar olan Zubrowka’daki<br />
Büyük Budapeşte Oteli. Otelin<br />
efsanevi konsiyerji Gustave ve<br />
‘öğrencisi’ komi görevlisi ‘Zero<br />
Mustafa’ arasındaki dostluk üzerine<br />
kurulu bir hikâye. Mustafa’nın<br />
deyimiyle, Gustave “Daha kendisi<br />
doğmadan önce tarih olmuş<br />
bir dönemin hâlâ sürdüğüne<br />
inandırıyor” hem oteldeki<br />
misafirlerini hem de bizi.<br />
Mustafa haklı: Aslında tam bir<br />
30 www.mybilet.com
SİNEMA<br />
XIX. Yüzyıl insanı Gustave.<br />
Beğenileri, yaşam tarzı, insanlarla<br />
kurduğu ilişkiler, genç kızlarla ve<br />
geçkin kadınlarla flört ediş şekli her<br />
zaman tatlı bir taponluk içinde.<br />
Tek sorun, XX. Yüzyıl’ın vahşi<br />
dünyasında yaşıyor olması. Bu<br />
öyle acımasız, o kadar kaba-saba<br />
bir dünya ki, Gustave gibi XIX.<br />
Yüzyıl’dan kalma ruhlar huzuru<br />
ancak Büyük Budapeşte Oteli’nin<br />
demode güzelliğinde bulabiliyorlar.<br />
Gustave’ın ‘dostluk ettiği’ geçkin<br />
asilzade kadınlardan birinin şüpheli<br />
bir şekilde can vermesi ve mirastaki<br />
bir Rönesans tablosunun Gustave’a<br />
kalmasıyla patlıyor bomba.<br />
Asilzadenin para hırsından gözünü<br />
kan bürümüş akrabalarıyla bizim<br />
iki kafadar arasında bir savaş.<br />
Wes Anderson’un her filmindeki<br />
‘şöhretler karması’ bu filmde<br />
de mevcut. Başroldeki Ralph<br />
Fiennes’dan Murray Abraham’a,<br />
Edward Norton’dan Adrian<br />
Brody’ye, görmekten her daim<br />
‘TENENBAUM AİLESİ’ NE KADAR SOĞUK VE UZAK<br />
İDİYSE, ‘BÜYÜK BUDAPEŞTE OTELİ’ O KADAR<br />
SICAK VE RENKLİ BİR FİLM. HEM GÖRKEMLİ HEM<br />
DE GÖRKEMİYLE İNSANI EZMEK YERİNE İZLEYİCİYİ<br />
DE GEÇMİŞİN TADINI ÇIKARMAYA ÇAĞIRIYOR.<br />
hoşlandığımız simalar belirip<br />
kayboluyor filmin odalarında.<br />
Filmdeki mizahın önemli kısmı<br />
onların personalarından doğuyor<br />
zaten.<br />
Bazı filmler vardır, ne anlattıkları<br />
falan önemli değildir aslında. Bize<br />
unutulmuş güzel günlerin naifliğini<br />
hatırlatırlar. Konularından çok<br />
stilleri ve zarafetleriyle gönül<br />
çelerler. ‘Büyük Budapeşte Oteli’<br />
onlardan işte. Hem XX. Yüzyıl<br />
nostaljisi yapıyor hem de bunu<br />
XIX. Yüzyıl nostaljisi içindeki bir<br />
XX. Yüzyıl insanı olan Gustave ile<br />
yapıyor. Nostalji içinde nostalji.<br />
Hey gidi...<br />
İlla benzetme isterseniz de<br />
buyurunuz: Film, Zero Mustafa’nın<br />
sevgilisi Agatha’nın yaptığı pastalara<br />
benziyor. XIX. Yüzyıl resimlerine<br />
de benziyor tabii. Filmin her karesi<br />
ayrı bir tablo güzelliğinde. Resim<br />
sanatıyla sinema arasındaki ilişkileri<br />
düşünmek için iyi bir fırsat.<br />
Ya da filmin bütün komikliğine<br />
rağmen Necip Fazıl’ı yad etmek<br />
için: “Ağlayın, aşinasız, sessiz can<br />
verenlere / Otel odalarında, otel<br />
odalarında.”<br />
31 www.mybilet.com
MÜZİK<br />
Barış Akpolat<br />
baris.akpolat@mybilet.com<br />
Ölümden sonra hayat var;<br />
hem de yeni şubelerle<br />
Sanatçılar öldükten sonra her zaman yeni kayıtları ortaya çıkar. Plak şirketleri<br />
tarafından kabul görmeyip yayınlanmamış demolar, albümlerin sonradan<br />
yayınlanması normaldir. Hayran olduğumuz sanatçıların hiç yayınlanmamış<br />
şarkılarını dinlemek büyük zevktir, yeni keşiftir. Fakat... Tamamlanmamış şarkıları<br />
prodüktör zorlamasıyla bitirip ekmek yemek en kaba tabirle mezarcılık değil midir?<br />
Modern çağda ünlüler ölmez adları şubelerle yaşatılır. Michael Jackson gibi...<br />
Hayatını kaybetmiş<br />
müzisyenlerin pek çoğunun<br />
ardından yeni albümler çıkar.<br />
Jimi Hendrix'in öldükten sonra<br />
ortaya çıkan kayıtlarından derlenen<br />
'Valleys Of Neptune’ albümünü<br />
geçen yıllarda 'yeni' diye tanıtıp<br />
incelemek bana çok garip gelmişti.<br />
Ve John Lennon'un, Janis Joplin'in<br />
öldükten sonra yeni kayıtlarının<br />
yayınlanmasına da çok sevinmiştik.<br />
Ezbere bildiğimizi düşünürken<br />
gol yiyorduk. Birileri o kayıtları<br />
tozlu raflardan, yatak altlarındaki<br />
bazalarından veya eski püskü az<br />
kalsın çöpe gidecek sandıklardan<br />
bulup çıkartıyordu. İyi de oluyordu<br />
işte. Çünkü birileri zamanında<br />
stüdyoya girmiş, ekipçe bir işi<br />
ortaya koymuşsa da albümde yer<br />
vermeyi tercih etmemiş ve sonra<br />
da bir yerde o bandı unutmuş. İşte<br />
onun değeri büyük...<br />
Janis'i, Jimi'yi geçip günümüze<br />
gelelim. Yakın dönemde Amy<br />
Winehouse, Ray Charles'ın veya<br />
Jeff Buckley'in öldükten sonra<br />
yepyeni parçaları ortaya çıktı.<br />
Hepsi de samimiydi. Winehouse'un<br />
albümü demolarla doluydu ama<br />
onlar o halde bırakılmıştı, biz de<br />
bunları dinlemekten keyif<br />
alıyorduk. Konu Michael<br />
Jackson'a gelince bir durup<br />
bakmamız gerekiyor.<br />
Pop'un gelmiş geçmiş en<br />
büyük ilahı ölmeden hemen<br />
önce kaydettiği, yarım kalan<br />
'Michael' albümü bence<br />
rezillikten başka bir şey değildi.<br />
Yarım kalan şarkıları zorlama<br />
düetlerle bitirip halkın parasını<br />
çalmanın sözlük anlamı o<br />
albümle vücut bulmuştu.<br />
Yaşarken, sırtından geçinen en<br />
küçük yancı veya asalakları bile<br />
milyoner edebilen Jackson'ın<br />
ölüsüne saygı duymayarak yaşasa<br />
asla kabul etmeyeceği rezillikleri<br />
önümüze sürdüler. Ölmeseydi<br />
2010 tarihli 'Michael'daki<br />
Pitbull gibi bir modern çağ<br />
sefilliğini albümünde barındırır<br />
33 www.mybilet.com
MÜZİK<br />
mıydı? Bırakın albümünde düet<br />
yapmayı Pitbull'un Jackson'la<br />
aynı kaldırımda yürümesi bile<br />
imkansız. Ama plak şirketleri aynı<br />
olunca böyle facialar yaşanabiliyor<br />
maalesef.<br />
Gelelim Jackson'un geçen hafta<br />
yayınlanan albümü 'Xscape'ye.<br />
Albüm ilginç bir şekilde fena değil.<br />
Jackson yaşasa onaylayabilirdi,<br />
bir kısmını... Albümün<br />
prodüktörleri Timbaland, Rodney<br />
Jerkins ve Jerome Harmon,<br />
yayınlanmamış kayıtların<br />
orjinallerine olabildiğince sadık<br />
kalmış. Şarkıların bir kısmında<br />
ait oldukları dönemin disko, pop,<br />
soul gibi öğelerini duyabiliyoruz.<br />
Elbette reklam kokan hareketler<br />
de var ama şarkılarda dönemleri<br />
hissedebiliyorsunuz. Albümün<br />
'Michael'den daha iyi olduğu<br />
aşikar. 'Xcape'de mesela ‘Slave To<br />
The Rhythm’ gibi aslında güzel<br />
olan ama hafif bir Justin Bieber<br />
sound'lu şarkılar da var. Eğer<br />
Jackson gibi sound'unu geliştirip<br />
çağının yakaladığı gibi ötesine<br />
de geçebilen bir adam yaşıyor<br />
olsaydı böyle bir şarkıyı hakikaten<br />
yapabilirdi. Albümün en iyi kısmı<br />
bu yeniden kayıtların bir de<br />
orijinallerinin içeriyor oluşu. Slave<br />
To The Rhythm'in de diğer tüm<br />
şarkıların da bitmemiş eski hallerini<br />
tercih ederim. Ama en azından<br />
Xcape'de 'Off The Wall' gibi en<br />
azından 2014 için çoktan ölmüş<br />
olan 1970'lerin disko sound'unu<br />
hatırlayabiliyoruz. Albümde yer<br />
alan parçalar 1983-1999 yılları<br />
arasında kaydedilmiş.<br />
Xcape için yapabileceğim en<br />
doğru yorum çok iyi bir 'tribute'<br />
albüm olduğudur. Prodüktörler<br />
şarkıları rezil etmemişler. En<br />
azından kötü düetlerle adamın<br />
kemiklerini sızlatmamışlar. İçinde<br />
daha önce duymadığımız şarkıların<br />
orijinal hallerini dinlemek için bile<br />
alınabilir.<br />
Yine de söylemeden<br />
geçemeyeceğim. Michael Jackson<br />
gibi sürekli üreten bir müzisyenin<br />
geçmişinde yayınlanmamış kaç tane<br />
şarkısı olduğunu tahmin etmek zor.<br />
Sanırım benim çocuğum bile asker<br />
dönüşünde yeni Jackson kayıtları<br />
dinleyecek...<br />
PLAYLIST<br />
1- Down - Learn From This<br />
Mistake<br />
2- Morphine - The Saddest Song<br />
HAFTANIN ALBÜMÜ<br />
Bu hafta yukarıda bahsettiğim<br />
sebeplerden ötürü boş geçiyorum. Yeni<br />
albüm dinlemedim, içim almadı. Bildiğim<br />
şeyleri dinledim. İçimden mırıldandım.<br />
Ezberimden gittim. Nick Drake, Jeff<br />
Buckley, Springsteen, Morphine, Faithfull<br />
dinleyin. Ben öyle yaptım. Yanına bir<br />
de Bukowski kitabı koyduğunuzda yeni<br />
çıkmış her şeyden daha güzel geldiğini<br />
anlayacaksınız.<br />
Bu hafta böyle. İdare ediverin...<br />
3- Neil Young - Helpless<br />
4- Bruce Springsteen - The Ghost<br />
Of Tom Joad<br />
5- Johnny Cash - Hurt<br />
6- Jeff Buckley - Dream Brother<br />
7- Nick Drake - Day Is Done<br />
8- Marianne Faithfull - Sister<br />
Morphine<br />
9- Fleetwood Mac - Planets Of<br />
Universe<br />
10- Baroness - Eula<br />
Neye üzülelim?<br />
Bu yazıyı yazmak istemiyorum.<br />
Yarın gazeteye gitmek<br />
istemiyorum. Kültür sanat içeriği,<br />
yeni albüm, kitap veya tiyatro<br />
haberleri hiç umurumda değil. Sabah<br />
uyanmak, akşam yatmak, uyumak<br />
istemiyorum. İçimden kahve<br />
içmek, yeni müzikler dinlemek<br />
gelmiyor. Borcum, harcım, sıradan<br />
sıkıntılarım aklıma bile gelmiyor.<br />
Hiçbir şey yapmak istemiyorum.<br />
Keşke bu yazıyı yazıp uyusam ve<br />
100 yıl sonra uyansam. Belki bir<br />
şeyler düzelmiş olur memlekette.<br />
Belki artık üzülmeyiz. Ya da her<br />
sabah "Acaba bugün ne için, kimin<br />
adına utanacağım" diye uyanmayız.<br />
Bilemiyorum...<br />
Soma'daki faciada hayatını<br />
kaybedenlere, yakınlarına, çalışma<br />
şartlarına ve kazançlarına mı üzülsek?<br />
Ana konuyu facia yaşanmadan önce<br />
yazmıştım. Yoksa sonrasında aklıma<br />
konu bile gelmezdi. Michael Jackson<br />
filan da umurumda değil açıkçası.<br />
Bu haftanın müzik listesi var. Çünkü<br />
hayat devam etmek zorunda. Elbette<br />
listem de yaşananlar kadar kara...<br />
Müzik sadece eğlenmek değildir.<br />
Güzel bir tablo, iyi bir şarkı aklınızı<br />
boşaltır. Hüzünlüsü de eğlencelisi<br />
de... Bu hafta oyumu hüzünden<br />
kullanıyorum.<br />
34 www.mybilet.com
TİYATRO<br />
ADAM GİBİ<br />
KADINDAN AŞK DERSİ<br />
TiyatroHâl ekibinin kendi sahnesi olan Mecidiyeköy SahneHâl’de izleyiciyle<br />
buluşturduğu ‘Örümcek Kadının Öpücüğü’, sınırlarını reddeden iki insanın bir<br />
hapishane hücresinde yollarının kesişmesini anlatıyor.<br />
Neşe Mesutoğlu<br />
nese.mesutoglu@mybilet.com<br />
Arjantin varoşlarında büyüyen<br />
Yazar Manuel Puig’in<br />
çoğu edebiyatçıdan farkı<br />
romanlarının popüler kültür<br />
referanslarına yer vermesi olarak<br />
biliniyor. Hatta bu nedenle eserleri<br />
pop art olarak kabul ediliyor. Bir<br />
erkeğin sahip olabileceği en kötü<br />
özelliğin hassasiyet ve nezaket<br />
olduğu bir kültürde büyüyor Puig.<br />
Çetin şartlarda geçen çocukluğunda<br />
tek kaçışı, annesiyle beraber haftada<br />
dört kez izlediği Amerikan filmleri<br />
oluyor. Bu filmlerin etkisi, 1976<br />
yılında yayımladığı ‘Örümcek<br />
Kadının Öpücüğü’ isimli eserinde<br />
sinematografik anlatımda dikkat<br />
çekiyor. Manuel Puig, New York’ta<br />
bir gece televizyonda izlediği<br />
cinsel baskı temalı gerilim filmi<br />
‘Kedi İnsanlar’dan esinlenerek<br />
dünyada ilk kez ‘Oyun içinde oyun’<br />
tekniğini kullanıyor. Marksist<br />
devrim, eşcinsellik ve aşka dair<br />
düşüncelerini, biri siyasi diğeri<br />
cinsel kimlikleri nedeniyle toplum<br />
dışına itilen iki gencin hikayesiyle<br />
dile getiriyor.<br />
Yönetmen Oğuz Utku Güneş<br />
ise tiyatro edebiyatında devrim<br />
üçlemesini, İstanbul Devlet<br />
Tiyatrosu’nda ‘Sidikli Kasabası<br />
Müzikali’ ve TiyatroHâl’de Albert<br />
Camus’nün ‘Adiller’ adlı eserinin<br />
ardından bu oyunla tamamlıyor.<br />
Hollywood filmlerinin nostaljik<br />
müzikleriyle izleyiciyi karşılayan<br />
Oğuz Utku Güneş, sahneyi; arkada<br />
film alanı, ortada hücre ve önde<br />
müdür odası olarak üç bölüme<br />
ayırıyor. Tek mekanda üç hayat<br />
akıp gidiyor.<br />
36 www.mybilet.com
TİYATRO<br />
İNTERNET<br />
GİŞESİ<br />
SİTEYE<br />
GIT<br />
BU FİLMİ GÖRMÜŞTÜM<br />
İstanbul Modern’de Yönetmenlerle<br />
Buluşma konseptinin bu haftaki<br />
konuğu Derviş Zaim. 1996 yapımı<br />
Tabutta Rövaşata’yı izlemeyenler<br />
ya da yeniden izlemek isteyenler<br />
için bir fırsat sunuyor. Ahmet<br />
Uğurlu, Tuncel Kurtiz, Ayşen<br />
Aydemir’in başrollerindeki film Türk<br />
Sineması’nın mihenk taşlarından<br />
biri<br />
Biz, 1970'li yıllarda, askeri rejim<br />
altında yönetilen Buenos Aires’te<br />
aynı hapishanede kalan Marksist<br />
siyasi hükümlü Valentín ile<br />
çocuk istismarı suçlusu eşcinsel<br />
Molina’nın paylaştığı hücreye<br />
misafir oluyoruz. Genç, ateşli bir<br />
devrimci olan Valentin ve kendi<br />
deyimiyle “Adam gibi bir kadın”<br />
olan Molina, hayatlarının bu zorlu<br />
sürecinde birbirlerine mahkum<br />
oluyorlar. Gerçek bir erkeğin<br />
gerçek bir kadın istediğini düşünen<br />
Molina “Sorun benim kadın gibi<br />
olmam değil, erkeklerin hayvan gibi<br />
olması” dese de zamanla Valentin’e<br />
bağlanıyor. Kişisel çıkarlar<br />
taşımadığı bir dava uğruna hayatını<br />
adadığı için seviyor onu. Onun<br />
Marksist parametreler üzerinden<br />
değerlendirdiği her konuyu<br />
neşeli, yaratıcı, şefkatli yorumlarla<br />
renklendiriyor. Küfürlerden tahrik<br />
olduğunu söyleyerek güldürüyor.<br />
Hikayeler anlatarak güzel vakit<br />
geçirmesi için çabalıyor. Erkek<br />
OYUN: ÖRÜMCEK KADININ<br />
ÖPÜCÜĞÜ<br />
EKİP: Tiyatro Hal<br />
YAZAN:<br />
Manuel Puig, Dewitt Bodeen<br />
YÖNETMEN, PROJE TASARIM VE<br />
UYARLAMA: Oğuz Utku Güneş<br />
YÖNETMEN YARDIMCISI:<br />
Destan Batmaz<br />
IŞIK TASARIMI: Ayşe Ayter<br />
KOSTÜM TASARIMI:<br />
Katina Özprodomos<br />
DEKOR TASARIM: Güney Zeki<br />
Göker, Onur Soyal<br />
IŞIK OPERATÖRÜ:<br />
Hakan Yılmaz<br />
REJİ ASİSTANI: Burak Demirel<br />
SAHNE ASİSTANLARI: Rıfat<br />
Secal, Merve Çepni, Ceren<br />
Yılmaz, Ceylan Batı<br />
BASIN DANIŞMANI:<br />
Zelal Songül Eser<br />
37 www.mybilet.com
TİYATRO<br />
egemen toplumda Valentin’in<br />
keskin çizgilerle kurduğu dünyanın<br />
kapılarını zorluyor. Valentin insan<br />
sevgisini övmesine karşın taşıdığı<br />
ön yargılarını, maço tavırlarla<br />
kalbini kırdığı Molina’nın annelere<br />
has affediciliği sayesinde yıkıyor. Bu<br />
iki mahkum; mizah, anılar ve bir<br />
filmle özgürleşiyor.<br />
Bu politik psikolojik eserde iki<br />
kader mahkumunun hücrelerindeki<br />
yegane eğlence olan Hollywood<br />
filmi arkada akarken, Molina,<br />
Valentin’i mitolojik Arakne gibi<br />
etkilemeyi başarıyor.<br />
TiyatroHâl ekibinin birer saatlik<br />
iki perdede sunduğu, dünya<br />
edebiyatında hayal dünyasına<br />
kaçış (escapism) akımı alanında<br />
verilen en iyi eserlerden biri olarak<br />
gösterilen oyunda Ayşe Ayter’in<br />
ışık tasarımı önemli rol oynuyor.<br />
Işık, iç içe geçen gerçeklere bakış<br />
açısının değiştiği noktalarda<br />
yarattığı yumuşak atmosferin<br />
yanı sıra yönlendirici bir görev<br />
üstleniyor. Hayal dünyasına<br />
kaçışları kolaylaştıran bir diğer<br />
unsur ise Güney Zeki Göker ve<br />
Onur Soyal’ın hem sade hem pratik<br />
çözümler sunan akıllı tasarımı<br />
oluyor. Katina Özprodomos<br />
ise kostüm tasarımıyla bu iki<br />
ayrı hayatı sadelikle SahneHâl’a<br />
getiriyor. Makyaj ve peruğa<br />
ihtiyaç duymaksızın sırtına aldığı<br />
bir şalla Molina’nın içindeki<br />
kadınsılığı sahneye taşıyor zaten<br />
Göktay Tosun. Molina’nın dişilik<br />
olarak yorumladığı itaati zarafetle<br />
omuzlanıyor. Onun kimi zaman<br />
kırılgan kimi zaman şuh ruh halini<br />
tepeden tırnağa feminen bir duruşla<br />
yansıtıyor. Adını sıkça duyacağımızı<br />
tahmin ettiğim Çağdaş Tekin,<br />
Valentin rolündeki başarılı<br />
performansıyla dikkat çekiyor.<br />
BİR YERLERDE BİR YILDIZ KAYAR<br />
Gotik tasarımlarıyla birçok konsepte<br />
ilham veren İsviçreli sürrealist<br />
ressam H.R. Giger, 74 yaşında<br />
hayatını kaybetti. Ünlü sanatçı 1980<br />
yılında Ridley Scott'ın efsanevi<br />
Alien karakterinin tasarımıyla<br />
Görsel Efekt dalında Oscar Ödülü<br />
kazanmıştı. İsviçre’nin SRF kanalı,<br />
Giger’ın düştüğünü ve bu esnada<br />
aldığı yaralar nedeniyle yaşamını<br />
yitirdiğini açıkladı.<br />
OYUNCULAR:<br />
LUIS MOLINA: Göktay Tosun<br />
VALENTIN ARREGUI:<br />
Çağdaş Tekin<br />
IRENA DUBROVNA:<br />
Melina Özprodomos<br />
ALICE MOORE:<br />
Ayşegül Bahtiyaroğlu<br />
OLIVER REED:<br />
Oğuz Utku Güneş<br />
LEWGOY:<br />
Selçuk Yöntem (Sesiyle)<br />
38 www.mybilet.com
TİYATRO<br />
SAMIMIYET<br />
Her zaman kazanır<br />
Yetkin<br />
Dikinciler<br />
Begüm Yılmaz<br />
begum.yilmaz@mybilet.com<br />
Yugoslavya’da yaşanan büyük<br />
değişimin toplumsal ve politik<br />
süreçlerini ironik bir üslupla<br />
ele alan ‘Profesyonel’in<br />
Teodor Kray’ı, Yetkin<br />
Dikinciler MyBilet e-dergi’ye<br />
konuştu. Ünlü oyuncu “Yazar<br />
hayata dair o kadar samimi bir<br />
şey yazmış ki; aktörü hemen<br />
eyleme geçmeye davet ediyor.<br />
Bizim de Müşfik Kenter’den<br />
beri samimi olmaya dair böyle<br />
bir disiplinimiz olduğundan<br />
oyunun temposunu hiç<br />
düşürmeden sürdürebiliyoruz”<br />
diyor.<br />
40 www.mybilet.com
TİYATRO<br />
24 yıl önce Sırp yazar Duşan<br />
Kovaçevic tarafından yazılan<br />
ve Yugoslavya’nın yaşadığı<br />
toplumsal ve politik değişim<br />
sürecini gözler önüne seren<br />
oyunun, günümüzde bu kadar<br />
ilgi görmesinin sebebi nedir?<br />
Bir şey zamanında iyiyse,<br />
doğruysa ve samimiyse zaten<br />
hüküm sürüyor. Bugün 500 yıl<br />
önceki Shakespeare’i de hâlâ<br />
oynadığımızı düşünürsek bu sonuca<br />
varabiliyoruz. Çünkü iktidar ve<br />
kendini ispatlama mücadelesi hâlâ<br />
içten, erk. İnsanoğlu yeryüzünde<br />
var olduğu müddetçe bazı şeyler<br />
değişmediği için, metinler<br />
kendilerini o günün coğrafyası ve<br />
zamanına uygun olarak güncellemiş<br />
oluyorlar. Sanatın zamanı ve<br />
sınırları aşan tarafı da bu zaten. Bu<br />
öyle beylik bir cümle değil. Eğer<br />
bir hikaye insana dair samimiyetle<br />
yazılmışsa, dünyanın başka bir<br />
yerindeki insana da sesleniyor<br />
bence. Ayrıca oyuna dair Nâzım<br />
Hikmet’in (Ran) bir notunu<br />
hatırlıyorum: “Yeni sözlerden<br />
korkuyoruz.” Klasikçiler klasik<br />
olanla ilgilenip “Bu böyledir, böyle<br />
de kalmalıdır” derken modernciler<br />
de kendi kurallarını savunuyorlar.<br />
Nâzım Hikmet de diyor ki:<br />
“Devrinde yeni ve yenilikçi<br />
olmayan ileride klasikleşemez<br />
zaten.” Duşan Kovaçevic de bunu<br />
yapmış. Eleştiriye kendinden<br />
başlamış. Kovaçevic’in benim<br />
oynadığım ‘Teodor Kray’ üzerinden<br />
temsil ettiği kimlik ‘aydın’ ama<br />
tırnak içinde aydın. Eee aydın<br />
oldun, sistemi değiştirdin,<br />
Tito’yu devirdin de ne oldu? Bir<br />
adam geldi. 18 yıldır seni takip<br />
etmiş, hem arkanı toplamış,<br />
annenin yazdığı mektupları bile<br />
vermiş. Kendi hayatını yaşadığını<br />
zannederken sistemin neferi<br />
olan bir adam tarafından sana<br />
söylediklerin hatırlatılıyor, üstelik<br />
kitaplaştırılmış bir şekilde. Kendi<br />
hayatımızı yaşamıyoruz aslında. Bu<br />
oyun herkesi kendi hayatına yaşama<br />
daveti aynı zamanda…<br />
Peki, hazır Nâzım Hikmet’ten<br />
(Ran) söz açılmışken ‘Mavi Gözlü<br />
Dev’ filmindeki performansınıza<br />
dair neler söylemek istersiniz?<br />
Nâzım Hikmet, devirler ne<br />
kadar değişse de ve hâlâ şiirleri<br />
okunsa da aslında korkulan bir<br />
adam. Bakmayın siz siyasetçilerin<br />
okuduklarına, ellerinde şiirleriyle<br />
gezdiklerine… Benim için bir aktör<br />
olarak onu oynamak keyifliydi,<br />
ama bu rol asıl insan olarak ona<br />
yaklaşabildiğim ve onu daha iyi<br />
anlayabilme şansı yakaladığım için<br />
değerliydi. Nâzım’ı kısaca böyle<br />
özetleyebilirim. Çünkü böyle<br />
insanların daha çok okunmaya<br />
ihtiyacı var. Hele şimdilerde sözünü<br />
sakınmayanlara bizler de kulak<br />
vermeliyiz.<br />
‘Teodor Kray’ rolü için Bülent<br />
Emin Yarar’ın aklına gelen ilk<br />
isim olmuşsunuz…<br />
Bazı şeyler vardır hayatta. Işıl<br />
(Kasapoğlu) ile Bülent (Emin<br />
Yarar) bir şey yapıyorsa orada<br />
olmak gerekir. Bu bir his… Bu<br />
sorunun bendeki en samimi<br />
cevabı da bu. Tiyatro, metin<br />
falan değil. Biz rehberi okuruz<br />
birlikte bambaşka bir şey olur o.<br />
Bizi yaşatan bu zevk. Bunu da<br />
samimiyetle söylüyorum.<br />
Oyun hiç düşmeyen bir<br />
tempoya sahip. 1 saat 45 dakika<br />
boyunca sahnede aralıksız<br />
oynayarak hem kendinizin hem<br />
41 www.mybilet.com
TİYATRO<br />
2010<br />
2008<br />
2008<br />
2008<br />
2007<br />
2006<br />
ÖNEMLİ ÖDÜLLERİ<br />
Tiyatro Dergisi Ödülleri- Yılın Erkek<br />
Oyuncusu, Profesyonel<br />
Altın Portakal Film Festivali- En İyi<br />
Erkek Oyuncu, Mavi Gözlü Dev<br />
Sadri Alışık Ödülleri- En İyi Erkek<br />
Oyuncu, Mavi Gözlü Dev<br />
19’uncu Ankara Film Festivali- En<br />
iyi Erkek Oyuncu, Mavi Gözlü Dev<br />
14’üncü ÇASOD (Çağdaş Sinema<br />
Oyuncuları Derneği) Ödülleri - En<br />
iyi Erkek Oyuncu, Mavi Gözlü Dev<br />
13’üncü ÇASOD (Çağdaş Sinema<br />
Oyuncuları Derneği) Ödülleri -<br />
Jüri Özel Ödülü, Babam ve Oğlum<br />
de seyircinin performansını<br />
aynı seviyede tutmayı nasıl<br />
başarıyorsunuz?<br />
Öncelikle meslek olarak bu<br />
bizim görevimiz. Ama her<br />
oyunda bu oluyor mu? Bu<br />
oyun kendini de ayakta tutuyor<br />
işte. Çünkü bu oyunu bir an<br />
bırakırsanız sonraki anı dayak<br />
olarak size geri döndürüyor.<br />
‘İtalyan prova’ dediğimiz bir şey<br />
vardır. Oturduğumuz yerde ezber<br />
almak. Mesela biz bu oyunu<br />
bir yaz oynamadığımızda ezber<br />
alarak prova edemiyoruz. Bu<br />
oyun oynanarak prova ediliyor.<br />
Yazar hayata dair o kadar samimi<br />
bir şey yazmış ki; sen onu orada<br />
gerçekleştirmezsen hatırlama şansın<br />
da yok. Yani aktörü de samimiyete<br />
davet eden bir oyun. Galiba o<br />
davete biz de icabet ettiğimiz için<br />
ve tabii Müşfik Hoca’dan (Kenter)<br />
beri Bülent’le (Emin Yarar) insan<br />
olmaya ve samimi olmaya dair<br />
böyle bir disiplinimiz olduğundan<br />
bu tempoda sürdürebiliyoruz.<br />
Sahnede interaktif bir yöntem<br />
kullanarak seyirciyle birebir<br />
iletişim kuruyorsunuz. Bu<br />
metnin bir özelliği mi?<br />
Bu ne yönetmenin yorumu,<br />
ne oyuncunun fantezisi…<br />
Tamamen metnin kendi özelliği.<br />
Oyunun finalinde de olduğu<br />
gibi yazar hem kimlik olarak<br />
hem de tiyatroca soyunmuş.<br />
“Oraya konvansiyonel bir dekor<br />
koydum, ama bildiğiniz gibi<br />
oynamayacağım. Yaşadıklarımızı<br />
metaforlarla imlemeyeceğim tam da<br />
yaşandığı gibi anlatacağım” diyor.<br />
Oyuncudan da bunu istiyor zaten.<br />
Dolayısıyla bu bizim yorumumuz<br />
değil, seyirciyle tarif ettiğiniz<br />
iletişimi dramaturjik kurguya da<br />
oturtmuş yazar. Oyunun sonunda<br />
karşımıza çıkan ses bandı bir tiyatro<br />
metni oluşturuyor.<br />
Bu özellik karşısında siz<br />
seyircinin tepkisini nasıl<br />
değerlendiriyorsunuz?<br />
Mutfaktan bir şey paylaşayım.<br />
Bu benim sahnede tarz olarak<br />
çok yaptığım bir şey değil.<br />
Bizim görevimiz rolü üstlenip<br />
konvansiyonel olarak dönüp,<br />
seyirciye oynamak. İletişim<br />
konusunda zorlandığımda Işıl<br />
(Kasapoğlu) kızını getirdi. Oturttu<br />
en ön sıraya. “Öyle bana ukalaca<br />
anlatma, basitçe ne anlatmak<br />
istiyorsan, kızıma anlat!” dedi.<br />
O prova benim gerçek anlamda<br />
bu rolü inşa edebilmem için<br />
geçirdiğim en önemli günlerden<br />
biridir. Bu kadar da basit aslında.<br />
Öyle abartılı bir şey yok ortada.<br />
Mesele gözünüzün içine bakarak<br />
42 www.mybilet.com
TİYATRO<br />
bir şey ifade edebilmek. Hatta<br />
köpeğim Zeytin’le geliyordum<br />
provalara. O bile hareketsiz bir an<br />
olduğunda dolaşıyor, tatlı tatlı bir<br />
şey anlattığımda dinliyordu.<br />
Müşfik Kenter’in ağzının içine<br />
baktım<br />
Edebiyat Fakültesi’nde Felsefe<br />
okurken, Yıldız Kenter’le<br />
tanışarak oyunculuğa adım<br />
atmışsınız. Bu süreç nasıl gelişti?<br />
Çarşamba günleri tiyatro kursu<br />
vardı. Ben de hevesli bir adam<br />
olarak şiir okuyordum. İlkokulda<br />
müsamere, ortaokulda temsil, lisede<br />
piyes gibi şeylere heves eden her<br />
genç gibi oyunlara çalışıyorduk.<br />
Hoca, bir gün “Yetkin’cim, sen<br />
bu işi düşünür müsün?” dedi.<br />
Ben de “Hocam, düşündüğüm<br />
için buradayım zaten” dedim.<br />
“Yok, meslek olarak düşünür<br />
müsün?” dedi. Ben de Bülent’in<br />
(Emin Yarar) opera hikayesi gibi<br />
“Nasıl düşünülür, bilmem ki?”<br />
dedim. Yıldız Hoca da “Bunun<br />
okulu var şekerim” dedi. Onun<br />
yönlendirmeleriyle kaderin bir<br />
cilvesi Yıldız Hoca’nın değil<br />
Müşfik Kenter’in öğrencisi oldum.<br />
Bunun da başka bir şey olduğunu<br />
düşünüyorum. Baht, kısmet…<br />
Ben dört yıl boyunca Müşfik<br />
Hoca’nın ağzının içine baktım,<br />
hem hoca hem de güzel bir insan<br />
olarak. “Samimi yaşayın. Artistliği,<br />
sanatçılığı bırakın!” diyerek girdiği<br />
ilk dersiyle başladı hayatımız.<br />
“Birbirinizi sevin, işinizi sevin, sevgi<br />
olmadan bu iş olmaz” demişti.<br />
Hayatta böyle zaten…<br />
Muhteşem Yüzyıl’da ‘Temeşvar<br />
Fatihi’ olarak anılan Kara Ahmet<br />
Paşa’yı canlandırdınız. Dönem<br />
dizisinde rol almak nasıl bir<br />
deneyimdi?<br />
Türkiye’de tarihi bir dönemi<br />
anlatmak için çok iyi kurulmuş,<br />
incelikli işlenmiş bir yapıydı. Bu<br />
konuk oyunculuk dönemimde<br />
bende üzerime düşeni yaptım<br />
ve içim rahat olarak mutlulukla<br />
oradan ayrıldım. Bugünde yaşayıp,<br />
bugünün ifade biçimi ve hızı<br />
olmadan tarihten bir karakteri<br />
oynamak da çok keyifliydi.<br />
Son söz olarak tiyatro için neler<br />
söylemek istersiniz bugüne dair?<br />
Bu hayatta kendi hayatlarımız<br />
dışında yaşanan başka hayatların<br />
da olduğunu gösterdiği için<br />
tiyatroya çok ihtiyacımız var diye<br />
düşünüyorum. Biz dahi kendi<br />
hayatlarımızı bırakıp başkasınınkini<br />
kendi hayatımız yapmaya<br />
çalışıyoruz. Hayat değerli olduğu<br />
için ve hayata bu kadar yakından<br />
baktığı için tiyatro değerli. Yoksa<br />
tiyatro kendi başına o kadar da<br />
değerli bir şey değil, hayat değerli.<br />
Tiyatro da onunla ilgileniyor işte.<br />
43 www.mybilet.com
YAŞAM<br />
‘TÜRKİYE RÜYASI’<br />
7D sinema gösterimiyle Türkiye’nin tarihi ve kültürel zenginliklerini hissederek<br />
deneyimleme imkanı sunan ‘Dream of Turkey’, Sultanahmet’te teknolojiyi sanatla<br />
buluşturuyor. Projenin Pazarlama Direktörü Gamze Mülküt “Filmimiz turizm<br />
sektörüne katkıda bulunurken bize de yaşadığımız coğrafyayla ilgili farkındalık<br />
sağlıyor” diyor.<br />
‘Dream of Turkey’ nasıl bir<br />
anlayışla doğdu? Ne zamandan<br />
beri bu sektörde hizmet<br />
veriyorsunuz?<br />
Sadece iki aydır, henüz çok<br />
yeniyiz. Koz Yapım Şirketi, Tura<br />
Teknik Yazılım Firması’yla Türkiye<br />
tarihini anlatan bir film yapmaya<br />
karar veriyor. Koz Yapım için<br />
Türkiye’de yerli 3D (üç boyutlu)<br />
film yapan tek firma diyebiliriz.<br />
Çekimler tamamlandıktan<br />
sonra ‘Dream of Turkey’i 7D<br />
sinema gösterimi olarak sunmayı<br />
tercih ediyorlar ve teknik alt<br />
yapıyı kurabilecekleri bir mekan<br />
arayışına giriyorlar. Filmin turizm<br />
sektörüne de katkısı olacağını<br />
düşündüklerinden rotalarını<br />
Sultanahmet’e çeviriyorlar ve Türk<br />
Begüm Yılmaz<br />
begum.yilmaz@mybilet.com<br />
45 www.mybilet.com
YAŞAM<br />
İNTERNET<br />
GİŞESİ<br />
SİTEYE<br />
GIT<br />
Edebiyatı Vakfı’na geliyorlar.<br />
Böylece ‘Dream of Turkey’ burada<br />
sergilenmeye başlıyor. Lokasyon<br />
açısından da vakfımızın doğru bir<br />
tercih olduğunu düşünüyorum.<br />
Çünkü bir Türkiye rüyasından<br />
bahsediyoruz ve İstanbul’a gelen<br />
her ziyaretçinin yolu mutlaka<br />
Sultanahmet’ten geçer. Ama artık<br />
İstanbul dışına çıkamasalar bile,<br />
filmimiz sayesinde Türkiye’nin<br />
diğer tarihi ve kültürel<br />
zenginliklerini de görme fırsatı<br />
bulabilecekler.<br />
Sinematografik açıdan 7D<br />
gösterimin sunduğu ayrıcalıklar<br />
nelerdir?<br />
İnsanları izledikleri filmin sanal<br />
gerçekliği içine çekerek, algılarını<br />
arttırıyoruz. Bence en büyük katkısı<br />
bu. Seyrettiğimiz tüm filmlerde<br />
bir görsellik var, fakat içlerinde<br />
yaşayamıyoruz. Ama yedi boyutlu<br />
bir gösterimde mekanın içindesiniz<br />
ve filmle senkronize olarak<br />
gördüğünüz her şeyi hissederek<br />
deneyimleyebiliyorsunuz.<br />
Simülatörün içinde rüzgâr esiyorsa<br />
siz de aynı serinliği duyuyorsunuz.<br />
3D’den sonra sunulan her bir efekt,<br />
bir boyutu temsil ediyor aslında.<br />
Peki, seyirciyle kurulan<br />
bu interaktif bağ, sinema<br />
alışkanlığını ne yönde etkiliyor?<br />
Sinemadan önce televizyon<br />
satışlarına baktığımızda, insanlar<br />
artık gelişen teknolojiden hareketle<br />
evlerinde bile 3D televizyonları<br />
tercih ediyor ve sinemadaki<br />
talepleri de ister istemez o yönde<br />
şekilleniyor. Bu açıdan kesinlikle<br />
olumlu yönde etkilediğini<br />
düşünüyorum.<br />
Kullanılan efektler nasıl bir<br />
mekanizma ile gerçekçi hale<br />
getiriliyor?<br />
Hareketli bir platform<br />
üzerinde duyulara hitap eden<br />
efekt destekleriyle çalışan özel<br />
tasarımlı simülatörlerle sağlanıyor.<br />
Koltukların bulunduğu platformun<br />
her noktasına farklı efekt çıkışları<br />
yerleştirilmiş bir kapalı devre<br />
düşünün. Üzerinden boruların<br />
GAMZE MÜLKÜT KİMDİR?<br />
Gamze Mülküt, 1975 yılında<br />
Ankara’da doğdu. İstanbul<br />
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden<br />
mezun olduktan sonra Dış Ticaret<br />
Uzmanı ve Acente Hesap Denetim<br />
Uzmanlığı gibi farklı görevlerde<br />
bulunan Mülküt, boş zamanlarını<br />
Tango dansı ve atlı binicilikle<br />
değerlendiriyor. Türk Edebiyatı Vakfı<br />
İktisadi İşletmeleri’nde, Acente<br />
Satış Direktörlüğü yapan Mülküt,<br />
sorumlu olduğu ‘Dream of Turkey’<br />
projesini büyük bir sevgi ve istekle<br />
yürütmektedir.<br />
46 www.mybilet.com
YAŞAM<br />
10 DAKİKADA ANADOLU TURU<br />
• İstanbul Boğazı’nın dünyada eşi<br />
olmayan güzelliği<br />
• Antik Efes’in gladyatör savaşları<br />
• Pamukkale’nin büyüleyici beyazlığı<br />
• Kapadokya’nın mistik kahverengisi<br />
• Akdeniz’in turkuaz dokusu<br />
• Nemrut’un kızıl gün batımı<br />
• Mevlevilerin ilahi aşkı<br />
• Aspendos’taki Belkıs’ın ağıtı<br />
• Flamingoların rengârenk dünyası…<br />
geçtiği yerlerden sular geliyor ya da<br />
farklı noktalardan hava üflediğinde<br />
rüzgar efekti yansıtılıyor. Bu<br />
efektlerin saniyelik ya da dakikalık<br />
ayarları var. Örneğin filmde ata<br />
biniliyorsa platform da aynı etkiyle<br />
hareket ediyor ve sizde de ata<br />
biniyormuş hissi uyandırıyor.<br />
Türkiye tanıtımında bu<br />
efektlerden hangilerine yer<br />
veriliyor?<br />
Su, rüzgâr, baloncuklar, hareket<br />
ve duman efektleri mevcut. Bir de<br />
ayağınıza dokunan bazı şeyler var.<br />
(Gülüyor)<br />
Efekt seviyeleri izleyici<br />
kategorisine göre değişiyor mu?<br />
Genelde seyircilerimizin istekleri<br />
doğrultusunda hareket edebiliyoruz.<br />
26 kişilik bir salonumuz var,<br />
ama sadece iki kişi bile filmimizi<br />
izlemek istese simülatörümüzü<br />
çalıştırıyoruz. Tabii ki farklı<br />
taleplerle gelen seyircilerimiz de<br />
oluyor. Örneğin yaşlı bir bayan<br />
gelip hareketsiz izlemek istediğini<br />
söylemişti… Bazen sesin kısılmasını<br />
isteyen seyircilerimiz de olabiliyor.<br />
Bu gibi durumlarda simülatör<br />
başladığı anda biz dışarıdan<br />
kamerayla içeriyi izlediğimiz için<br />
hemen müdahale edebiliyoruz.<br />
Teknolojiyi sanatla<br />
bütünleştiriyoruz<br />
7D sinemanın dünyadaki<br />
örneklerine baktığımızda<br />
farklı temalardaki filmlere yer<br />
verdiklerini görüyoruz. Siz<br />
değişik türlerde film gösterimleri<br />
yerine neden Türkiye tarihini<br />
anlatmayı tercih ettiniz?<br />
Burası her şeyden önce Türk<br />
Edebiyatı Vakfı… Bizim maddi<br />
gelir kaygısıyla bir şey yapmamız<br />
çok olası değil. Burada kendi içinde<br />
dönen cüzi maliyetler var. Her ay<br />
edebiyat dergisi basılıyor, çocuklara<br />
burslar veriliyor, seminerler<br />
düzenleniyor. Ama bunları sosyal<br />
sorumluluk projesi kapsamında<br />
değerlendirdiğiniz zaman hepsi<br />
Türk edebiyatı, kültürü ve sanatı<br />
için yapılıyor. Dolayısıyla bu<br />
vakfın misyonuna uygun olması<br />
bizim için önemliydi. ‘Dream<br />
of Turkey’, teknolojinin sanatla<br />
bütünleşmesinden ortaya çıkan<br />
bir ürün ve turizm sektörüne<br />
katkıda bulunuyor. Bu çok ender<br />
rastlanan bir durum. Başka türlerde<br />
gösterim yapacak mısınız diye<br />
soracak olursanız, yine Türkiye’ye<br />
katkısı olacak başka bir rüya daha<br />
yapılabilir tabii, neden olmasın.<br />
Turistlerin gösterimlere ilgisi<br />
ne yönde?<br />
Bayılıyorlar. Bu bölgede<br />
konaklayıp aynı filmi iki kere<br />
izlemeye gelen turistler var.<br />
Aldığımız geri dönüşler de<br />
mutluluk verici.<br />
Seanslar ne kadar sürüyor?<br />
10 dakika. Simülatörlerde bu<br />
tarz yedi boyutlu gösterimler zaten<br />
10 dakikayı geçemez. Çünkü<br />
sürekli hareket halinde olduğumuz<br />
için bünyemiz buna pek müsait<br />
değil. Mideniz bulanabilir, başınız<br />
dönebilir. Ziyaretçilerimizin bu<br />
konuyla ilgili bazı tereddütleri<br />
olabiliyor, ama geldikleri<br />
zaman “Ne zaman bitecek diye<br />
korkuyoruz, o kadar keyifliydi ki”<br />
diye çıktıklarındaysa çok hoşumuza<br />
gidiyor. Hatta yerli turistlerimizden<br />
47 www.mybilet.com
YAŞAM<br />
“Ya, bizim memlekette de şurası<br />
vardı, orayı niye göstermediniz?”<br />
diye serzenişte bulunanlar oluyor.<br />
Haklılar da, ama Türkiye’de<br />
gösterilecek o kadar çok yer var ki<br />
beş saatlik film yetmez.<br />
Peki, filmde yer alan tarihi<br />
mekanları ve süreci hangi temalar<br />
doğrultusunda belirlediniz?<br />
Hem kültürel hem de doğal<br />
dokuyu verebilmek adına yaşanan<br />
tarihi süreci ve dini motifleri en<br />
NOTLAR<br />
• 09.00- 18.00 saatleri arası her<br />
30 dakikada bir açılan seanslardan<br />
dilediğinizi seçerek bu deneyime ortak<br />
olabilirsiniz.<br />
• Gösterimlerde normal 3D gözlük<br />
yerine ışığın seyrine göre değişebilen<br />
akülü 3D gözlükler kullanılıyor.<br />
• Tam bilet 15 TL, indirimli 10 TL’dir.<br />
çok yansıtan ve turistlerin en çok<br />
gitmek istediği yerler doğrultusunda<br />
seçildiğini düşünüyorum.<br />
Seyirci profili ağırlıklı olarak<br />
kimlerden oluşuyor?<br />
Turistler ve öğrenciler ağırlıkta,<br />
ama yaş sınırlamamız olmadığı için<br />
her yaştan insan beğeniyle izliyor.<br />
Yalnız ben Türk misafirlerimizi<br />
daha çok seviyorum. Çünkü onlar<br />
çıktıktan sonra izlenimlerini o kadar<br />
güzel tasvirlerle ifade edebiliyorlar<br />
ki… Bir kare hakkında uzun uzun<br />
sohbet edebiliyoruz. Mesela ben<br />
bu filmi izledikten sonra Tuz<br />
Gölü’nün üzerinde yürünebildiğini<br />
öğrendim. Aslında bizler de<br />
yaşadığımız ülkenin farkına<br />
varıyoruz, vizyonumuz genişliyor.<br />
Biz bu haldeyken, yabancılar da<br />
haklı olarak sadece “Harika!”<br />
diyebiliyorlar. Böylece onların<br />
hafızasında da bir resim bırakmış<br />
oluyoruz.<br />
‘Dream of Turkey’i neden<br />
tecrübe etmeliyiz?<br />
‘Dream of Turkey’ Türk insanına<br />
farkındalık yaratmak, Türkiye’nin<br />
tarihi zenginliğini göstermek ve<br />
merak uyandırmak amacıyla yola<br />
çıkılmış bir davet aslında… Bu<br />
gerçekliği üç boyutlu bir fotoğraf<br />
sergisinde görmek yerine hissederek<br />
yaşamalılar. Ayrıca Türkiye’de<br />
böyle canlı bir 3D film çekiminin<br />
yapılabildiğini görmek ve yedi<br />
boyutlu sinemayı deneyimlemek<br />
için gelmeliler. Çünkü bu zamana<br />
kadar ki 3D yapımlar hep ithal<br />
edilmiş.<br />
Başka şehirlerde de gösterilecek<br />
mi?<br />
Benim hep arzu ettiğim şey<br />
gezici bir tır simülatörüyle bu<br />
filmi Türkiye’nin her yerine<br />
götürebilmek. Fakat bu vakfın<br />
yapabileceği bir şey değil. Bir gün<br />
biri bunu yaparsa şayet harika olur.<br />
48 www.mybilet.com
MAGAZİN<br />
Kırmızı Gözlüklü Kız<br />
begum.yilmaz@mybilet.com<br />
ESKİ SEVGİLİYE YEŞİL IŞIK<br />
Geçen sene, rol aldıkları ‘X-Men Geçmiş Günler<br />
Gelecek’ (X-Men Days of Future Past) isimli filmin<br />
partisine birlikte katılan Jennifer Lawrence ve Nicholas<br />
Hoult, geçen hafta New York’ta düzenlenen filmin<br />
galasında birlikte görüntü vermekten kaçındı. Serinin ilk<br />
filminde tanışan ünlü çift, iki yıl süren ilişkilerini 2013<br />
yılının başlarında bitirip, dost olarak kalmaya karar<br />
vermişti. Ancak kısa bir süre sonra ikinci filmin çekimleri<br />
için bir araya gelen ikilinin hakkında, ilişkilerinin kaldığı<br />
yerden devam ettiği yönünde söylentiler çıktı. Eski<br />
sevgililer galada tek başlarına boy gösterseler de birbirlerini<br />
övmeden duramadılar. Lawrence, People dergisine verdiği<br />
röportajda “Onunla çalışmak gerçekten mükemmeldi.<br />
Müthiş bir oyuncu ve harika bir oda arkadaşı” ifadelerini<br />
kullanırken, Hoult ise sette birlikte vakit geçirmek<br />
zorunda kalmalarının güzel bir avantaj olduğunu ama bu<br />
durumun oyunculuklarını olumsuz etkilemediğini söyledi.<br />
AŞKTAN GÖZÜ GÖRMÜYOR<br />
Oyunculuğun ardından moda dünyasında vintage<br />
kıyafetleri, bohem tarzı ve yaptığı tasarımlarla göz<br />
dolduran Mary-Kate Olsen (27), bu kez kendi gelinliğini<br />
tasarlıyor. İki yıldır birlikte olduğu Fransız bankacı<br />
Olivier Sarkozy (45) ile nişanlanan Olsen’ın<br />
gözü, şu sıralar düğün hazırlıklarından<br />
başka bir şey görmüyor. 1.57’lik boyuyla<br />
1.90’lık Sarkozy’nin yanında kızı gibi duran<br />
Olsen eleştirilere aldırmıyor. Fransa’nın eski<br />
cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin üvey<br />
kardeşi Olivier ile aralarında 17 yaş ve 33 cm<br />
boy farkı olan çiftin evlendikten sonra New<br />
York’taki altı milyon dolarlık malikânelerinde<br />
yaşayacağı söyleniyor.<br />
50 www.mybilet.com
MAGAZİN<br />
MİKROFONA DAYANAMADI<br />
Spice Girls’ün dağılmasından sonra şarkıcı kimliğini bir kenara<br />
bırakarak ‘moda tasarımcısı’ olarak adından söz ettiren Victoria<br />
Beckham, Metropolitan Müzesi Kostüm Enstitüsü (MET) Galası’nın<br />
ardından vakit kaybetmeden Singapur’a uçtu. Son koleksiyonunu<br />
ArtScience Müzesi’nde gerçekleştirdiği özel bir etkinlikle tanıtan<br />
40 yaşındaki güzel tasarımcı, sekiz milyon takipçisini merakta<br />
bırakmamak için Twitter ve Instagram hesaplarından açtığı ‘Singapur<br />
Günlüğü’ hashtag’iyle paylaşımlarda bulundu. Mikrofonun cazibesine<br />
dayanamayarak makyözü ve kuaförüyle piyanonun üzerinde<br />
trio performanslara imza atan Beckham, duvara monteli yatak<br />
mekanizmasının altında bornozu ve terlikleriyle döşemeye uzandığı<br />
pozuyla da eğlenceli görüntüler yakaladı. Fotoğrafın altına eklediği<br />
“Yatağım gerçekten çok rahat” yorumuysa 6000’den fazla beğeni aldı.<br />
YİNE BAŞI DERTTE<br />
Oprah Winfrey ile yaptıkları şov<br />
programının bitimine iki hafta kala, bebeğini<br />
düşürdüğünü açıklayan Lindsay Lohan’ın<br />
başı dertten kurtulmuyor. TMZ.com’un<br />
haberine göre D.N.A.M Apparel Industries<br />
isimli bir giyim firmasıyla anlaşma yapan güzel<br />
yıldız, kendisine belirtilen lisans ücretinin<br />
verilmemesi üzerine şirketten 1.1 milyon dolar<br />
talep etmiş ve davacı olmuştu. Ancak Lohan’ın<br />
tekrar rehabilitasyon merkezine yatması ve<br />
uyuşturucu problemlerinin yeniden gündeme<br />
gelmesi üzerine firma yetkilileri, güzel yıldızın<br />
marka imajını olumsuz yönde etkilediği ve<br />
sorumluluklarını yerine getirmediği gerekçesiyle<br />
Lohan’a 5 milyon dolarlık dava açtı. Bu<br />
süreçte zor<br />
zamanlar geçirdiği<br />
ve bebeğini<br />
kaybettiği söyleyen<br />
skandallar<br />
kraliçesi, davadan<br />
kurtulmanın<br />
yollarını arıyor.<br />
DİPLOMASIZ DOKTOR<br />
550 milyon dolarlık servetiyle<br />
dünyanın en zengin rapçileri arasında yer<br />
alan ve hip hop müzik endüstrisine yepyeni<br />
bir soluk getiren Sean Combs, nam-ı diğer<br />
Puff Daddy’e, mezun olamadığı Howard<br />
Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanı<br />
verildi. Kendini<br />
mahcup ama bir o<br />
kadar da gururlu<br />
hissettiğini söyleyen<br />
44 yaşındaki ünlü<br />
sanatçı, törendeki<br />
konuşmasına “Howard,<br />
benim sadece hayatımı<br />
değiştirmedi. Kalbime,<br />
ruhuma, tüm benliğime<br />
işledi. Kendini evinde<br />
hissetmek çok güzel”<br />
sözleriyle başladı.<br />
Yaşadığı mutluluğu<br />
takipçileriyle de<br />
paylaşmaktan geri<br />
kalmayan P. Daddy,<br />
cübbesiyle yer aldığı<br />
fotoğrafın altına<br />
“Hayatımın en önemli anlarıydı” yorumunu<br />
ekledi. Ünlü rapçinin 1990 yılında<br />
Howard Üniversitesi Üniversitesi ‘İşletme’<br />
bölümünde iki yıl eğitim gördükten sonra<br />
ayrıldığı söyleniyor…<br />
51 www.mybilet.com
KÜLTÜR - SANAT<br />
BIR ETKINLIK<br />
İPTALI DE<br />
MDOB’DAN<br />
Mersin Devlet Opera ve<br />
Balesi’nin (MDOB) usta<br />
sanatçı Haldun Dormen<br />
rejisörlüğünde sahneye koyduğu<br />
‘Lüküs Hayat’ opereti, ‘4’üncü<br />
Eskişehir Opera ve Bale<br />
Günleri’ kapsamında 17 Mayıs<br />
Cumartesi günü Eskişehirli<br />
sanatseverlerle buluşmaya<br />
hazırlanıyordu. Ancak MDOB,<br />
Soma’da yaşanan facia nedeniyle<br />
etkinlikleri iptal ettiğini<br />
duyurdu.<br />
53 www.mybilet.com
KÜLTÜR - SANAT<br />
İNTERNET<br />
GİŞESİ<br />
‘BENİM ADIM KIRMIZI’ SAHNEDE<br />
‘<br />
Benim Adım Kırmızı: Tasvirler’ isimli oyun, Eskişehir ve Ankara<br />
turnelerinin ardından yeniden İstanbul’da! Nobel ödüllü yazar Orhan<br />
Pamuk’un 46 dile çevrilmiş ‘Benim Adım Kırmızı’ adlı romanından<br />
uyarlanan temsil, yazarın resim sanatı çerçevesinde sorguladığı bakışı,<br />
tiyatro ve oyunculuk sanatları bağlamında ele alıyor. Geçtiğimiz yıl<br />
çalışmalarına başlayan ‘Cazu Tiyatro’ tarafından gölge oyunu ve tasvirlerle<br />
sahneye taşınan oyun, 25 Mayıs Pazar günü saat 20.30’da Sahne Hal’de.<br />
SİTEYE<br />
GIT<br />
PICASSO ANKARALI<br />
SANATSEVERLERLE<br />
BULUŞUYOR<br />
CerModern, 20’inci yüzyıla<br />
damgasını vuran ünlü İspanyol<br />
sanatçı Pablo Picasso’nun<br />
Ankara’daki ilk sergisine ev<br />
sahipliği yapıyor. ‘Picasso:<br />
Doğduğu Evden Gravürler<br />
ve Seramikler’ isimli sergide,<br />
farklı konuların gerçekçi<br />
betimlemelerinden kübist ve<br />
sürrealist yorumlara uzanan<br />
gravür ve seramiklere, Picasso’nun<br />
çocukluğunda sahip olduğu kişisel<br />
eşyaları da eşlik ediyor. Picasso’nun<br />
üslupsal geçiş örneklerinden<br />
derlenen ve arayışlarla dolu<br />
dünyasını yansıtan seçki, 20<br />
Temmuz’a kadar CerModern’de<br />
ziyaret edilebilecek.<br />
54 www.mybilet.com
VİZYONDAKİLER<br />
16 MAYIS<br />
UZAY KUVVETLERİ 2911<br />
Murat Kaptan komutasındaki bilim adamlarından oluşan dört kişilik<br />
mürettebat, Albatros uzay istasyonundan Savarona uzay gemisiyle<br />
ayrılarak yola çıkarlar. Amaçları, uzayın dokuzuncu sektör adıyla bilinen<br />
tehlikeli kısmında bulunan bir nebulanın içinden gaz ve partikül örnekleri<br />
toplamaktır. Bu basit gibi görünen yolculuk onları, yaşamla ölüm arasında<br />
kalacakları bir savaşın tam ortasına götürür. Eğer bu savaşı kazanamazlarsa<br />
tüm güneş sistemi yok olacaktır.<br />
Türü: Çizgi Film, 3 Boyutlu<br />
Süre: 90 dakika<br />
Yönetmen: Şahin Derun<br />
Seslendirenler: Umut Tabak, Nur Subaşı, Fatih Özacun<br />
İKSİR<br />
Keremcem ve Buse pek çok kardeş gibi hiç anlaşamaz ve sürekli<br />
didişirler. İki kedi, bir köpek ve bir horozla yaşayan dedeleri bu<br />
duruma çok üzülür. Hayvan dostu dede kendi icat ettiği bir iksir sayesinde<br />
tüm hayvanlarla konuşabilmektedir. Keremcem ve Buse'nin kavga<br />
etmemesi için bir plan yapar ve hayvanlarını bir hafta sonu için emanet<br />
eder. İki kardeş dedelerinin emanetini kabul eder, fakat başlarına gelecek<br />
maceradan hiç haberleri yoktur.<br />
Türü: Komedi, Aile<br />
Süre: 90 dakika<br />
Yönetmen: Birkan Uz<br />
Oyuncular: Keremcem Duruk, Oğuz Oktay, Cansu Tosun<br />
YASAK BÖLGE (BRICK MANSIONS)<br />
Detroit kentinde yaşayan ve eski bir mahkûm olan Lino artık dürüst<br />
yaşamak uğruna mücadele verir. Uyuşturucu mafyasının lideri<br />
Tremaine, bir plan doğrultusunda Lino'nun sevgilisini kaçırır. Lino,<br />
uyuşturucu ağına karşı mücadele veren gizli polis Damien’dan yardım<br />
ister. Bu yardımla beraber Damien kendisini tüm şehri allak bullak edecek<br />
sinsi bir planın içinde bulur.<br />
Türü: Suç, Aksiyon<br />
Süre: 90 dakika<br />
Yönetmen: Camille Delamarre<br />
Oyuncular: Paul Walker, David Belle, Catalina Denis<br />
56 www.mybilet.com
VİZYONDAKİLER<br />
16 MAYIS<br />
006 KAÇIŞ<br />
Kaan ve Fikret üniversiteden mezun olduktan sonra, iş bulmak için<br />
Ankara’dan İstanbul’a giderler. Ancak burada şansları yaver gitmez<br />
ve Ankara’ya geri dönme kararı alırlar. Otostop çekerek başladıkları bu<br />
yolculukta, Sanem’le karşılaşırlar. Bir mafya liderinin sevgilisi olan Sanem,<br />
yüklü miktarda parayla kaçmaktadır. Macera dolu yolun sonu Ankara’ya<br />
varır ancak buradaki mafyanın ve emniyetin de olaylara dâhil olmasıyla<br />
işler iyice karışır.<br />
Türü: Komedi<br />
Süre: 85 dakika<br />
Yönetmenler: Ferhat Alpözen, Sefa Çelik<br />
Oyuncular: Mehmet Emin Eren, Furat Emir, Serdar Tuğrul<br />
DÜŞMAN (ENEMY)<br />
Üniversitede öğretim üyesi olan Adam, bir gece izlediği bir filmde<br />
yer alan oyunculardan birinin kendisine çok benzediğini fark eder.<br />
‘Kopya’sı ile görüşmek için yanıp tutuşan Adam, eşi hamile olan<br />
Anthony’nin peşine takılır. Onu, karışık ve tehlikeli bir oyunun içine<br />
sürükler. Bu oyunla birlikte, sadece birinin hayatta kalabileceği psikolojik<br />
bir gerilim başlar.<br />
Türü: Gerilim<br />
Süre: 90 dakika<br />
Yönetmen: Denis Villeneuve<br />
Oyuncular: Jake Gyllenhaal, Mélanie Laurent, Sarah Gadon<br />
SENİNLE YAŞIYORUM (HOW I LIVE NOW)<br />
Yaz tatili için akrabalarının yanına İngiltere’ye giden Daisy, orada<br />
yakışıklı ve çekici Edmund’a aşık olur. Bu sırada Avrupa kıtası, yaklaşan<br />
3. Dünya Savaşı'nın nükleer tehdidi ile karışmıştır. İngiltere de bu savaşta<br />
baş aktörlerden biri olma yolundadır. Daisy en güzel günlerini yaşadığını<br />
düşünürken; şimdi hayatta kalma mücadelesi verecektir.<br />
Türü: Aşk, Dram<br />
Süre: 101 dakika<br />
Yönetmen: Kevin Macdonald<br />
Oyuncular: Saoirse Ronan, Tom Holland (II), Anna Chancellor<br />
57 www.mybilet.com
VİZYONDAKİLER<br />
16 MAYIS<br />
FRANK<br />
Müzik dünyasına adım atmanın<br />
yollarını arayan Jon’un ayağına<br />
reddedemeyeceği bir fırsat gelir.<br />
Sıra dışı bir müzik grubunun<br />
klavyecisi ekipten ayrılınca Jon onun<br />
yerini alır. Grubun solisti Frank’e<br />
duyduğu hayranlık ve yaptıkları<br />
müziği dünyaya duyurma hevesiyle<br />
internet üzerinden her gün bir video<br />
paylaşmaya başlar. Ancak grup<br />
üyelerinin bu olaydan haberdar<br />
olmasıyla güzel günler geride kalır ve<br />
maskelerin ardına gizlenen yaşamları<br />
bir bir su yüzüne çıkar.<br />
Türü: Komedi, Dram<br />
Süre: 95 dakika<br />
Yönetmen: Lenny Abrahamson<br />
Oyuncular: Michael<br />
Fassbender, Domhnall Gleeson,<br />
Maggie Gyllenhaal<br />
OCAK AYININ İKİ YÜZÜ<br />
(THE TWO FACES OF JANUARY)<br />
Amerikalı çift Chester MacFarland ve eşi Colette, 1962 yılında Atina’ya<br />
seyahat ederler. Çift Akropolis’i gezerken tur rehberi olarak çalışan<br />
Rydal ile tanışır. Rydal, etkilendiği bu çiftin akşam yemeği davetini<br />
kabul eder. Fakat tur rehberi, ikilinin kaldığı otele gittiğinde hiçbir şeyin<br />
dışardan göründüğü gibi olmadığını fark eder. Rydal, bu Amerikalı çiftin<br />
sakladığı karanlık sırlarla karşılaşır.<br />
Türü: Gerilim<br />
Süre: 96 dakika<br />
Yönetmen: Hossein Amini<br />
Oyuncular: Viggo Mortensen, Kirsten<br />
Dunst, Oscar Isaac<br />
58 www.mybilet.com
VİZYONDAKİLER<br />
23 MAYIS<br />
AŞK, TUTKU, DEDİKODU (LES GAZELLES)<br />
Marie, lise yıllarından beri beraber olduğu Eric'i 30’lu yaşlarında ortaya<br />
çıkan bir güvensizlik nedeniyle terk eder. Bekâr kalmak Marie’ye başta<br />
harika gelse de aile içerisinde hoş karşılanmaz. Dört arkadaşıyla birlikte<br />
yeni bir grup oluştururlar. Daha güçlü ve mutlu olabilmek adına çıktıkları<br />
bu yolda denemeler ve yanılmalar yaşayarak kendilerini yeniden bulmaya<br />
çalışırlar.<br />
Türü: Komedi<br />
Süre: 99 dakika<br />
Yönetmen: Mona Achache<br />
Oyuncular: Camille Chamoux, Audrey Fleurot, Anne Brochet<br />
ZAYIFLIĞIN ESARETİ (ABUSE OF WEAKNESS)<br />
Bir sabah yönetmen Maud yarı normal yarı uyuşuk bir şekilde uyanır.<br />
Vücudunu iyileştirmek için hastaneye yatması gerekmektedir.<br />
Maud bu esnada televizyon ekranında tesadüfen yeni filmi için aradığı<br />
erkek karakteri bulur. Vilko çekici, kibirli ve yaptığı dolandırıcılıklarla<br />
ünlenmiş bir kişiliğe sahiptir. Hastalığını önemsemeyen Maud, Vilko ile<br />
tanışır. Ancak Vilko, Maud'un bu saf ve zayıf halinden yararlanıp onu<br />
dolandırmanın hayallerini kurmaktadır.<br />
Türü: Dram<br />
Süre: 105 dakika<br />
Yönetmen: Catherine Breillat<br />
Oyuncular: Isabelle Huppert, Kool Shen, Laurence Ursino<br />
ŞEKER PORTAKALI (MY SWEET ORANGE TREE)<br />
Sekiz yaşındaki Zezé, ekonomik sıkıntılar çeken bir ailenin<br />
çocuğudur. Son derece hassas ve olgun olan Zezé'nin en sevdiği şey<br />
hayal gücüyle baş başa kalıp yeni hikayeler üretmektir. Yeni taşındıkları<br />
evde karşısına çıkan portakal ağacı ise sığınabileceği tek varlık olur.<br />
Karşısına çıkan zorlukları aşabilmenin tek yolu portakal ağacının<br />
dallarının altındadır.<br />
Türü: Dram<br />
Süre: 99 dakika<br />
Yönetmen: Marcos Bernstein<br />
Oyuncular: Joao Guilherme Avila, José de Abreu, Caco Ciocler<br />
59 www.mybilet.com
VİZYONDAKİLER<br />
23 MAYIS<br />
GEÇMİŞİN İZLERİ (THE RAILWAY MAN)<br />
Eric Lomax, 2. Dünya savaşı sırasında esir düşen ve Japon çalışma<br />
kampında işkence gören İngiliz askerlerden biridir. Savaş sonrası eşi<br />
Patti, Lomax’ın kapanmaz diye düşündüğü yaralarını sarmaya yardımcı<br />
olur. Bir gün Lomax, yaşadıklarının büyük bir bölümünden sorumlu<br />
tuttuğu Japon tercümanın hayatta olduğunu öğrenir ve hem onunla hem<br />
de zorlu geçmişiyle yüzleşmeye karar verir.<br />
Türü: Dram, Biyografi<br />
Sürü: 116 dakika<br />
Yönetmen: Jonathan Teplitzky<br />
Oyuncular: Colin Firth, Nicole Kidman, Jeremy Irvine<br />
CİN (DJINN)<br />
Küçük çocuklarının ölümüyle oldukça sarsılan yeni evli çift Khalid<br />
ve Salama, Al Hamra köyünde yeni bir eve taşınırlar. Bu köy, bir<br />
söylentiye göre kötücül ruhların musallat olması nedeniyle boşaltılmıştır.<br />
Khalid, yaşadıklarını atlatmaya çalışan eşinin yeterince güçlü olamadığını<br />
fark eder ve onun için endişelenir. Acaba Salama'nın baş etmeye çalıştığı<br />
şey çocuğunu kaybetmenin travması mı, yoksa düşündüğü sebeplerin<br />
ötesinde bir güç müdür?<br />
Türü: Korku, Gerilim<br />
Süre: 85 dakika<br />
Yönetmen: Tobe Hooper<br />
Oyuncular: Khalid Laith, Paul Luebke, Aiysha Hart<br />
TELEKİNEZİ (DARK TOUCH)<br />
İrlanda'nın gözlerden uzak bir kasabasında yaşayan 11 yaşındaki Neve,<br />
ailesinin ve küçük kardeşinin katledilmesine tanık olur. Polisler bir<br />
çeteden şüphelense de Neve, bu katliamı evin içerisindeki nesnelerin<br />
gerçekleştirdiğini görür. Ne var ki başta polis olmak üzere kimseyi<br />
inandıramaz. Ağır bir travma geçiren kızı evlerine alan komşuları Nat ve<br />
Lucas iyileşmesi için yardımcı olmaya çalışırlar. Ancak lanet burada da<br />
Neve’in peşindedir.<br />
Türü: Korku<br />
Süre: 90 dakika<br />
Yönetmen: Marina De Van<br />
Oyuncular: Missy Keating, Marcella Plunkett, Padraic Delaney<br />
60 www.mybilet.com
VİZYONDAKİLER<br />
23 MAYIS<br />
TINKER BELL VE<br />
KORSAN PERİ<br />
(TINKER BELL AND<br />
THE PIRATE FAIRY)<br />
Peri Adası’nın ‘Mavi Peri Tozu’,<br />
Zarina adında kötü niyetli bir<br />
peri tarafından çalınır. Bu toz<br />
olmadan periler uçma yeteneklerini<br />
kaybederler. Skull Rock korsanları,<br />
Tinker Bell ve diğer peri arkadaşları<br />
güçlerini birleştirerek, peri tozunu geri<br />
getirmek için kötü perinin peşinden<br />
giderler. Ancak, Zarina perilerin<br />
yeteneklerini birbirine karıştırınca<br />
işler iyice güçleşir.<br />
Türü: Çizgi Film, 3 Boyutlu<br />
Süre: 78 dakika<br />
Yönetmen: Peggy Holmes<br />
Seslendirenler: Seda Özelsoy,<br />
Aysun Topar, Rıza Karaağaçlı<br />
X-MEN: GEÇMİŞ GÜNLER GELECEK<br />
(X-MEN: DAYS OF FUTURE PAST)<br />
Süper kahramanlar ekibi X-Men, dünyayı büyük bir felaketin<br />
etkilerinden korumak üzere Wolverine'i zamanda yolculukla geçmişe<br />
gönderir ve bu felaketi engellemeye çalışır. Amaç, dünyadaki tüm canlı<br />
türlerinin geleceğine yön veren önemli bir tarihi olayı engellemektir.<br />
Kahramanlarımız, gençlik günlerindeki halleriyle omuz omuza çarpışmak,<br />
hem geçmişte hem de günümüzde büyük bir mücadele vermek<br />
zorundadır.<br />
Türü: Fantastik, Aksiyon, 3 Boyutlu<br />
Süre: 131 dakika<br />
Yönetmen: Bryan Singer<br />
Oyuncular: Hugh Jackman, James McAvoy,<br />
Michael Fassbender<br />
61 www.mybilet.com
AMACIMIZ İHTİYACI OLANA KAN BULMAKTIR.<br />
KAN ANONSLARINI PAYLAŞ,<br />
İYİLİĞE ORTAK OL..<br />
www.kangonulluleri.com<br />
www.facebook.com/kangonulluleri<br />
www.twitter.com/kangonulluleri<br />
" Kâr Amacı Gütmeyen Kuruluş "