07.02.2015 Views

Haklarım Var Hikayeleri

Haklarım Var Hikayeleri

Haklarım Var Hikayeleri

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

KUŞLAR ADASI<br />

Yazan<br />

Nuran Turan<br />

Resimleyen<br />

Gökçe Akgül<br />

Uluslararası Mavi Hilal<br />

İnsani Yardım ve Kalkınma Vakfı


Bu kitap, “<strong>Haklarım</strong> da <strong>Var</strong>, Öykülerim de!”:<br />

Çocuk Hakları için Öyküler ve TV Programı<br />

Projesi kapsamında Avrupa Birliği mali katkısıyla<br />

Uluslararası Mavi Hilal İnsani Yardım ve<br />

Kalkınma Vakfı tarafından hazırlanmıştır.<br />

Haziran 2008, İstanbul.<br />

Matbaa bilgileri bu<br />

bölümde yer alacaktır.<br />

Copyright © 2008<br />

Tüm hakları saklıdır. Bu kitabın hiçbir bölümü<br />

Uluslararası Mavi Hilal İnsani Yardım ve<br />

Kalkınma Vakfı’nın yazılı izni olmadan elektronik,<br />

dijital veya mekanik olarak çoğaltılıp dağıtılamaz.<br />

Bu kitap kar amaçlı kullanılamaz.


İçindekiler<br />

Aç Kalan Ağaçkakanlar<br />

Kanaryanın Başına Atılan Cevizler<br />

Yaramaz Yarasa Okuldan Kaçarsa<br />

Çocukların Pankartları<br />

Kuşlar Adası<br />

Savaşı Önleyen Yavru Kaz<br />

Kanarya Yavrularını Çalıştıran Akbaba<br />

Engel Tanımayan Ördek Yavrusu<br />

Şirin Dil’in Adı Şirin Dil’dir<br />

Kırlangıçlar Yuva Kurar<br />

Yapma Çalıkuşu!


ÖNSÖZ;<br />

Sevgili Çocuklar,<br />

Siz çocukların haklarını koruyan Birleşmiş<br />

Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş<br />

Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım<br />

1989 tarihinde kabul edilmiştir. Çocuk<br />

Hakları Sözleşmesi, Türkiye’de TBMM’nin<br />

sözleşmeyi 27 Ocak 1995’te Resmi Gazete’de<br />

ilan ederek onaylamasıyla kabul edilmiştir.<br />

Haklar, sadece insanlar onların farkında<br />

oldukları, üzerinde durdukları ve<br />

savundukları sürece etkilidirler. Siz çocuklar<br />

kendinize ait hakların olduğunu ve bunların<br />

neler olduklarını bilme hakkına sahipsiniz.<br />

Bu kitap ‘<strong>Haklarım</strong> da <strong>Var</strong>, Öykülerim de!’:<br />

Çocuk Hakları için Öyküler ve TV Programı<br />

Projesi kapsamında hazırlanmıştır. Hepimiz<br />

için daha iyi bir geleceğe giden en emin yolun<br />

siz çocuklara yatırım yapmak olduğuna<br />

inanıyoruz. Bu duyguyla, Çocuk Haklarını<br />

5


ilen, konunun üzerinde duran ve haklarını<br />

savunan bir nesli desteklemek, haklarınız<br />

konusunda yararlı bilgiler edinmenizi<br />

sağlamak en büyük dileğimiz.<br />

Ayrıca, yaşadığınız ortamda haklarınızdan<br />

ne kadar yararlanabildiğinizi sorgulamanızı<br />

diliyoruz. Tabii, ailelerinizin de Çocuk Hakları<br />

Sözleşmesi konusunda bilgi sahibi olmaları<br />

çok önemli. Elinizde tutuğunuz bu kitap, işte<br />

bu amaçla hazırlandı ve beğeninize sunuldu.<br />

Haydi şimdi kuşların kanadına tutunun ve<br />

Kuşlar Adası’nda minik seyahat yapın. Kuşlar<br />

size haklarınızı fısıldayacaklar.<br />

Uluslararası Mavi Hilal<br />

İnsani Yardım ve Kalkınma Vakfı<br />

6


Şölenden<br />

sonra<br />

bütün kuşlar<br />

evlerine döndüler. Güneş<br />

ufukta alçalmış, denizin gökyüzüne<br />

kavuştuğu yerdeki çizgiye yaklaşmıştı.<br />

Koskocaman kırmızı bir top oluvermişti.<br />

Ortalığa yayılan çiçek kokularına bir de kuş<br />

cıvıltıları eklenince, Kuşlar Adası gecenin<br />

kanat çırpışlarını duymaya başladı. Bütün<br />

yuvalarda akşam yemekleri yenmiş,<br />

uyku zamanı gelmişti. Parlak mavi tüylü<br />

papağanların yaşadığı ağacın derinlerinden<br />

garip sesler gelmeye başladı. Ne oluyor diye<br />

bakmaya giden baba kuş az sonra yuvaya<br />

döndü.<br />

– Alt yuvadaki ağaçkakanların yavruları aç<br />

7


kalmış. Annelerini babalarını bekliyorlar. Bu<br />

vakit olmuş, anneleri yuvalarına dönmemiş.<br />

Yavrular aç, ne yapsak acaba<br />

– Bizim kalan yemeklerden götürelim, sabaha<br />

kadar gelir herhâlde anneleri, babaları.<br />

O gece, komşularının getirdiği yiyeceklerle<br />

karınlarını doyuran ağaçkakan yavruları,<br />

sabah, güneşin ışıklarıyla uyandıklarında<br />

hâlâ yalnız olduklarını gördüler. Yaşadıkları<br />

ağaç kovuğundan başlarını çıkarıp cik<br />

ciklemeye başladılar. Yavru kuşların açlıktan<br />

ağladıklarını duyan komşuları yardıma<br />

koştular. Bu sefer de kırmızı-sarı-yeşil renkli<br />

papağan komşuları yiyecek getirdi onlara.<br />

Komşuları kendi aralarında konuşup bu işe<br />

bir çare bulmaya karar verdiler. Sonra da<br />

gidip durumu Kuş Devleti’nin yetkililerine<br />

haber verdiler. Yavru ağaçkakanları Yavru<br />

Kuş Bakımevine götürmeye geldiklerinde<br />

minik kuşlar çok şaşkındı. Annelerini,<br />

babalarını sordular ama gelenlerin de<br />

bir şey bilmediklerini öğrenince üzgün ve<br />

çaresiz onların peşine takıldılar. Bakımevine<br />

geldiklerinde orada her tür kuşun minik<br />

8


yavrularıyla karşılaştılar. Öğretmenler de<br />

değişik türden kuşlardı. Yuvanın müdürü<br />

tombul bir güvercindi. Tombul müdire hanım<br />

yavru ağaçkakanların başlarını kanadıyla<br />

okşadı.<br />

– Yuvamızı çok seveceksiniz. Hiç ağaçkakan<br />

yavrumuz olmamıştı. Yuvamıza renk<br />

katacaksınız. Her ne kadar yuvamızda<br />

başka ağaçkakan yoksa da diğer türden<br />

kuş yavruları size arkadaş olacak.<br />

Öğretmenleriniz size çeşitli bilgiler verecek.<br />

Arkadaşlarınızla oyunlar oynayacaksınız.<br />

Büyüyünce de yuvamızdan uçup gidecek,<br />

hayatınıza devam edeceksiniz.<br />

O günden sonra yavru ağaçkakanlar<br />

yeni hayatlarına başladılar. Sevgi dolu<br />

arkadaşlarıyla oyunlar oynadılar, sevgi dolu<br />

öğretmenleriyle yaşamlarının ilk yıllarını<br />

paylaştılar. Çok şey öğrendiler. Aradan<br />

günler, aylar geçti. Büyüyen yavru kuşlar<br />

yuvadan ayrılıyordu. Yuvadan ayrılmadan<br />

önce her biri gittikleri okulda yetenekleri<br />

doğrultusunda aldıkları eğitimle birer meslek<br />

ediniyordu.<br />

10


Ağaçkakanlar marangozluğu seçtiler.<br />

Gagalarıyla çok güzel işler çıkarıyorlardı.<br />

Onlarla aynı gün çocuk yuvasına gelen<br />

iki martı, doktor oldu. Martı kardeşlerin<br />

en büyük arzusu Yaralı ve Hasta Kuşlar<br />

Hastanesi’nde çalışmaktı. Çocuk<br />

Hastanesi’nde çalışmak isteyip istemedikleri<br />

sorulduğunda ise seve seve görevi<br />

kabul ettiler. Kuşlar Adası’ndaki Çocuk<br />

Hastanesi’nde görev yapmak onların<br />

rüyalarını süslerdi yıllardır. Hasta kuş<br />

yavrularını sağlığa kavuşturmak için o<br />

günden sonra canla başla çalıştı iki kardeş<br />

martı. Onlarla birlikte yuvadan ayrılan iki<br />

beyaz dişi güvercin de hemşire oldular. Onlar<br />

da çocuk hastanesinde görev aldılar. Yaralı<br />

ve hasta yavruları şefkatle, canla başla<br />

çalışarak sağlıklarına kavuşturuyorlardı.<br />

İyileşen yavruların hastaneden onları<br />

bekleyen hayata doğru uçmaları en büyük<br />

sevinç kaynaklarıydı.<br />

Kimsesiz yavru kuşların sıcak bir yuvaya,<br />

korunmaya ve eğitilmeye ihtiyaçları vardır.<br />

Ağaçkakanlar bu şansı yakaladılar. Ama asıl<br />

11


olan; bu şansı kimsesiz tüm yavru kuşların<br />

yakalamasıdır.<br />

12


– Hayır.<br />

Artık okula<br />

gitmeyeceksin<br />

ve Kara Karga’yla<br />

evleneceksin! Son sözüm budur,<br />

dedi yavru beyaz güvercinin babası.<br />

– Ama ben daha çok küçüğüm. Okula gitmek<br />

istiyorum. Arkadaşlarım olsun istiyorum.<br />

Okuma yazmayı öğrenmek, öğretmen olmak<br />

istiyorum. O zaman sana da yardım ederim.<br />

Kızının mutlu olmasını istemiyor musun<br />

babacım, dedi. N’olur izin ver okuyayım, diye<br />

yalvardı yavru beyaz güvercin.<br />

– Seni ona sattım, dedi babası.<br />

Yavru beyaz güvercin hıçkırarak yuvasına<br />

uçtu ve çalılara başını dayayıp ağladı.<br />

Sinemada bu sahneyi izleyen serçeler kendi<br />

13


aralarında konuşuyorlardı.<br />

– Olur mu canım, dedi birisi. Hiç yavrular<br />

satılır mı Yavrular tarlada yetişen buğday<br />

tanesi mi ki satılsın!<br />

– Baba ya da anne olmak yavruyu satma<br />

hakkını kimseye vermez, dedi bir başkası.<br />

Yavrunun bedeni yavruya aittir.<br />

– Oyun parkında çocuklar eğleniyorlardı.<br />

Ördek, kaz, kuğu yavruları gölde<br />

yüzüyorlardı. Baharın gelişi ile tepeden<br />

tırnağa çiçeklerle donanmış, ağaçlarda çeşit<br />

çeşit kuş yavruları sarmaşık dallarından<br />

salıncaklarda sallanıyordu. Ağaçların<br />

dallarından aşağıya kayan bir kumru<br />

yavrusu dengesini kaybedip yuvarlandı, son<br />

anda yere düşmeden havalanmayı becerdi.<br />

Bu becerisi onu eğlendirdi, kahkahalarla<br />

güldü. Salıncağında, yeni öğrendiği<br />

bir okul şarkısını söyleyerek sallanan<br />

minik kanaryanın keyfine diyecek yoktu.<br />

Kanatlarını hafifçe çırparken yeni öğrendiği<br />

bir şarkıyı söylüyordu.<br />

– Becerilerini ortaya koyabildiklerinde<br />

çocuklar nasıl da mutlu oluyorlar, dedi bir<br />

anne.<br />

14


– Ah, evet, dedi bir diğer anne. Keşke<br />

çocuklarımızın bu becerilerini geliştirebileceği<br />

başka okullar da açılsa.<br />

– Yarınki Kuşlar Danışma Kurulu’nda bu<br />

konuyu mutlaka konuşacağım, dedi bir<br />

başka anne.<br />

Annelerin konuşmasını duyan bir yavru<br />

kuş, onların yavrularının hayatlarına nasıl<br />

sahip çıktıklarını gördü ve mutlu oldu. Tam o<br />

sırada babaları da geldi parka. Çocuklarının<br />

mutluluğunu gören babalar, annelerin<br />

söylediklerini can kulağıyla dinlediler ve onlar<br />

da çocukları için beceri okulları açılması<br />

konusunda çaba göstermeye karar verdiler.<br />

Tam o sırada, kafasına düşen kocaman bir<br />

taş yüzünden yavru kanaryalardan biri yere<br />

yuvarlanıverdi. Yarı baygın, yerde yatan<br />

kanarya yavrusunun yanına bir martı geldi.<br />

Olayı gören başka kuşlar da geldiler, ne<br />

olduğunu merakla birbirlerini sordular. O<br />

sırada başka bir yavrunun daha düştüğü<br />

haberi geldi.<br />

Martı:<br />

– Ben doktorum, izin verin de bir bakayım,<br />

dedi.<br />

16


– Minik bir bülbül yerde yatıyordu. Tam o<br />

sırada, yukarıdan bir kahkaha sesi geldi.<br />

Yukarı bakınca; kargaların birbirlerine ceviz<br />

atarak eğlendiklerini gördüler. İşte yine<br />

kocaman bir ceviz minik bir serçeye isabet<br />

etmişti. Rasgele, etrafa ceviz atıyorlardı.<br />

– Böyle sorumsuz kuşlara ceviz vermek<br />

gerekiyor, dedi paçalı güvercin. Bunlar<br />

ele geçirdikleri her şeyi kuşların zararına<br />

kullanıyor. Bizlerin öncelikle çocuklarımızın<br />

güvenliğini sağlamamız gerekiyor. Cevizler<br />

yasaklansın!<br />

Martı:<br />

– Yaralıları hemen hastaneye götürmemiz<br />

gerek. Kargayı da polise bildirelim, dedi.<br />

Hastaneye götürülen yavru kuşların aileleri<br />

haberi duymuş, hastaneye koşmuştu.<br />

Anne bülbül:<br />

– Ne olmuş, benim çocuğumun başına<br />

ne düşmüş Anlatsanıza meraktan<br />

çatlayacağım, diye yalvardı.<br />

– Çocuklarımızın kafalarına kargaların attığı<br />

cevizler çarpmış.<br />

– Çocuğumun durumu nasıl doktor<br />

İyileşecek mi<br />

17


– Merak etmeyin, ilk tedavilerini yaptım.<br />

Yarına bir şeyleri kalmaz.<br />

Ertesi gün, başlarında kocaman şişlerle<br />

okula giden kanarya ve bülbül yavrularını<br />

arkadaşları soru yağmuruna tuttular.<br />

– Ne oldu Kavga mı ettiniz<br />

– Ayıp değil mi, birbirinizi yaralayacak kadar<br />

ne kavgası ettiniz<br />

Yavru bülbül:<br />

– Ne kavgası, parkta güzel güzel salıncakta<br />

sallanıyorduk. Kocaman bir karga hiç<br />

utanmadan bizi oyununa alet etti. Bizi, attığı<br />

cevizlerle yaraladı.<br />

– Şansınız varmış, dedi bir arkadaşı.<br />

– Ama artık bunu şansa bırakmamak<br />

gerekir, dedi öğretmenleri.<br />

18


Yarasa ailesi<br />

endişeliydi.<br />

Baba yarasa<br />

okula uğramış ve hiç hoş<br />

olmayan haberler almıştı.<br />

– Oğlunuzla kızınız bugün okula gelmedi.<br />

Herhâlde hastalandılar. Bu ara salgın<br />

hastalıklar kol geziyor. Geçmiş olsun, diyen<br />

öğretmenin sesi kulaklarında çınlıyordu.<br />

– Yoo, hasta falan değiller. Bugün akşam<br />

kahvaltıdan sonra güle oynaya evden okula<br />

gitmek üzere çıktılar, demişti şaşkınlıkla ve<br />

kekeleyerek.<br />

İşte o zaman bir korku düşmüştü içine. Eve<br />

geldiğinde durumu eşine anlatmış ve birlikte<br />

düşünmeye başlamışlardı. “Nereye gitmiş<br />

olabilirler ki Oysa ne iyi öğrencilerdi.<br />

19


Nasıl böyle bir şey yaparlardı”<br />

– Okula gitmediklerine göre başlarına birşey<br />

gelmiş olmasın<br />

– Evet. Nedense bugün aynı sınıftan okula<br />

gelmeyen başka çocuklar da varmış. Onların<br />

ailesine de ulaşalım bakalım neler oluyor.<br />

Müdürden okula gelmeyen çocukların<br />

listesine ulaşan baba yarasa, okula gelmeyen<br />

çocukların ailelerine ulaştı. Onlar da<br />

endişeliydiler. Gece yarısına doğru kızları<br />

yorgun ve bitkin bir hâlde eve geldi.<br />

– Anne baba sormayın bugün neler geldi<br />

başımıza<br />

– Okula da gitmemişsiniz, nerelerdeydiniz<br />

Kardeşin nerede Çabuk anlat!<br />

– Okula giderken yolda arkadaşlarımıza<br />

rastladık. Tam okula yaklaşmıştık ki bir<br />

yarasa amca bize nereye gittiğimizi sordu.<br />

Biz de okula gittiğimizi söyledik. Bize şeker<br />

verdi. Şekerler öyle güzeldi ki hemen kapıştık,<br />

hepsini yedik. Sonra başımız dönmeye<br />

başladı. Oracıktaki bir ağaca tünedik.<br />

Uyandığımızda yanımızda başka biri vardı.<br />

Bakışları, davranışları çok garipti. Ama<br />

20


şekerlerden daha isteyip istemediğimizi<br />

sorunca her şeyi unutup istediğimizi<br />

söyledik. Sonra bizi o garip şekerlerin<br />

yapıldığı dükkâna götürdü. Orada çuvallar<br />

dolusu şeker vardı. Bunlardan, başka<br />

çocuklara tattırırsak bize bedava vereceğini<br />

söyledi. Herkese birer torba verdi. Herkes<br />

torbasını alıp giderken, ben başım döndüğü<br />

için mağaranın duvarına çarptım. Yere<br />

düştüm. Bayılmışım. Kendime geldiğimde<br />

çuvalı bırakıp mağaradan çıktım, doğru eve<br />

geldim.<br />

Kızlarının anlattıklarını şaşkınlıkla dinleyen<br />

anne babanın ağzını bıçak açmaz olmuştu.<br />

– Babacığım sen ne kadar haklısın. Hep<br />

bize, yabancılardan sakın bir şey almayın<br />

derdin. Bu yabancı yarasa amca bize<br />

sanırım uyuşturan bir şey verdi. Abimi ve<br />

arkadaşlarımızı da sanırım bunun dağıtımı<br />

için kullanacaklar. N’olur onları kurtarın<br />

baba!<br />

Baba yarasa:<br />

– Ben okula gidiyorum. Durumu haber<br />

vereyim. Dükkân nerede, yerini hatırlıyor<br />

22


musun<br />

– Evet, hatırlıyorum. Yalnız çoktan oradan<br />

ayrılmışlardır.<br />

– Olsun. Anlaşılan orayı depo olarak<br />

kullanıyorlar. Bütün malları boşaltmış<br />

olamazlar. Oraya yapılacak bir baskınla her<br />

şey ortaya çıkar.<br />

Yavru kuşların bir kısmı okula dönmüştü.<br />

Kendi aralarında bir kenarda toplanmış<br />

konuşuyorlardı. Müdür onları odasına<br />

çağırdı. Çocuklar çok korkmuşlardı. Önce<br />

konuşmak istemediler. Onlara yardımcı<br />

olunacağını, kaçakçıların yakalanıp<br />

cezalandırılacağını öğrenince her şeyi<br />

anlattılar.<br />

Depoya yapılan baskınla gerçekten çok<br />

miktarda uyuşturucu madde ele geçirildi.<br />

Kaçakçılar da yakalanıp hapse atıldı.<br />

– Bütün kuşlar yavrularını zararlı<br />

alışkanlıklardan, onları buna alıştıranlardan<br />

korumakla ve önlem almakla yükümlüdür,<br />

dedi hâkim ve kötü yarasaları yakalayıp<br />

getiren atmaca polisleri kutladı.<br />

23


– Günaydın<br />

komşu.<br />

Duydun mu, göldeki<br />

yavru kuşlar özgürlük<br />

haklarını arıyorlarmış<br />

– Nasıl yani, ne yapıyorlarmış<br />

– Gösteri yapıyorlarmış. Hadi gidip bakalım<br />

neler oluyor.<br />

Parlak mavi tüylü anne papağanlar, kara<br />

kargalar, beyaz güvercinler uçarak göl<br />

kenarına gittiler. Haberi duyan başka kuşlar<br />

da göl kenarına gelmişlerdi. Gölün durgun<br />

suyunun üzerinde ördek, çulluk, martı,<br />

kuğu, kaz yavrularının hepsi kanatlarının<br />

altına saplı birer yaprak iliştirmiş, “cik cik”<br />

diye dolaşıyorlardı. Penguen, flamingo,<br />

25


karabatak, yalıçapkını, balıkçıl kuşları bir o<br />

yana bir bu yana uçuşup dururken, onların<br />

yavruları da kanatlarının altına soktukları<br />

yapraklarla bir yandan cik cikliyor bir yandan<br />

da diğer kanatlarını çırpıyorlardı. Mavi<br />

papağan yanlarına gitti.<br />

– Hayrola çocuklar, ne yapıyorsunuz böyle<br />

– Gördüğünüz gibi gösteri yapıyoruz.<br />

– Anladık, anladık da bu gösteriyi<br />

düzenlemenizin sebebi ne acaba<br />

– Biz yavru kuşların da kendilerini ilgilendiren<br />

konularda görüşlerini açıklama hakkı varmış.<br />

Biz de bu hakkımızı kullanıyoruz.<br />

– Peki, görüşlerinizi bize de açıklar mısınız<br />

– Biz bu gölün çocuklarıyız. Burada doğduk<br />

burada büyüdük. Hayallerimiz hep burada<br />

kuruldu. Büyüyünce de burada yaşamımızı<br />

sürdüreceğiz. Gidecek başka gölümüz<br />

yok. Onu temiz tutmak zorundayız. Oysa<br />

gittikçe artan çevre kirliliği ilerde gölümüzü<br />

yaşanmaz yapacak.<br />

– Öte yandan biz savaş da istemiyoruz.<br />

Çocukların savaş oyunlarında çocuklar<br />

ölmez. Ama büyüklerin savaş oyunlarında<br />

26


hep çocuklar ölüyor. Oysa biz yaşamak<br />

istiyoruz. Büyüklerimiz kendi aralarında<br />

oturup konuşsun, sorunlara çözüm bulsun.<br />

Yoksa olan bize olacak. İşte bu yüzden<br />

büyüklerimizi uyarıyoruz. Görüşlerimizi,<br />

haklarımıza dayanarak serbestçe dile<br />

getiriyoruz.<br />

Bu konuşmayı dinleyen yetişkin kuşlar<br />

başlarını salladılar. Kimileri homurdandı.<br />

Çocuklar bu işe niye karışır, dercesine. Ama<br />

sonra akıllı ve çocukları seven büyükler<br />

aralarında konuşmaya başladılar.<br />

– Çocuklar haklı.<br />

– Evet, çok haklılar.<br />

– Doğrusu ben kendi adıma utandım.<br />

– Baksanıza ne kadar ciddiler.<br />

– Bu uyarı, dilerim bizi doğru yola götürür.<br />

Büyük kuşların aralarında konuştuğunu<br />

gören bir balıkçıl yavrusu onlara yaklaştı:<br />

– Akşamüstü yine burada toplanacağız.<br />

Aramızdan seçtiğimiz konuşmacılarımız<br />

savaşın olumsuzluğunu, çevre kirliliğinin<br />

hayatımıza taşıdığı sonuçları anlatacak.<br />

Lütfen bizi dinlemeye gelin.<br />

28


Bu sözleri duyan yetişkin kuşlar, akşama<br />

toplantıya katılmak üzere başları önlerinde<br />

uçup gittiler.<br />

29


Bir varmış<br />

bir yokmuş.<br />

Zaman zaman içinde<br />

Masal masal içinde<br />

Dağlarında akbabaların yuva yaptığı<br />

Ulu ağaçların dallarında<br />

Bin bir çeşit kuşun öttüğü<br />

Göllerinde ördeklerin, kuğuların gezindiği<br />

Turkuvaz renkli bir okyanusun ortasında,<br />

kuşların yaşadığı bir ada varmış.<br />

Bu adada yaşayan kuşlar, kendi aralarında<br />

yaşam koşullarını belirleyip mutluluk içinde<br />

yaşıyorlarmış.<br />

Bahar gelince bütün yuvalar yenilenip, büyük<br />

şenlik kutlamalarına hazırlanılırmış. Bahar<br />

büyük gösterilerle karşılanmazsa yazları<br />

31


ereketsiz, kışları kötü geçermiş. İşte yine<br />

bahar gelmiş bu adacığımıza. Okuyalım<br />

bakalım neler olmuş.<br />

Sarı gagalı, parlak mavi tüylü anne papağan:<br />

– Hadi yavrularım, artık uçmayı öğrendiniz.<br />

İkiniz de bana yardımcı olun, yuvamızı ve<br />

yuvamızın önünü temizleyelim, diyerek işe<br />

girişti.<br />

Karşı dalda yuva kurmuş kırmızı, yeşil, sarı<br />

tüylü papağan ailesi ise sabah erkenden<br />

kalkmış, yuvalarını çoktan temizlemişlerdi.<br />

Onlar şenlikte yapılacak gösteri<br />

çalışmalarına katılmak üzere gitmişlerdi.<br />

Bahar şenliklerinde kuşlar kendi becerilerini<br />

sergiledikleri gösteriler yapıyorlardı. Mavi<br />

tüylü papağan ailesi de evlerini düzene<br />

soktuktan sonra gösteriye katılmak üzere<br />

göl kenarına uçtu. Provalar başlamıştı. Önce,<br />

havada gösteri yapacaklar başladı.<br />

Kartallarla akbabalar gökyüzünde çeşitli<br />

şekiller oluşturacak şekilde uçuyor,<br />

birbirlerinin üzerinden taklalar atıyordu.<br />

Daha sonra, leylekler bir aşağıdan bir<br />

yukarıdan uçarak gösteriye katıldılar.<br />

32


Kırlangıçların gösterisinde kırlangıçlar<br />

gökyüzünde kanat kanada vererek bir<br />

yıldız oluşturdu. Tavus kuşlarının attıkları<br />

acayip çığlıklarla ortalık çınladı. Bembeyaz<br />

bir tavus kuşu salınarak meydana geldi.<br />

Görkemli kuyruklarını sonuna kadar açan<br />

diğer tavus kuşlarının kuyruklarındaki<br />

renk cümbüşü göz kamaştırıcıydı. Tavus<br />

kuşlarının gösterisinden sonra papağanlar<br />

çıktı ortaya. Bütün papağan türleri<br />

meydanda kendi aralarında folk danslarını<br />

yaptılar. Böylece her kuş türü, çeşitli<br />

danslar yaparak gösteriye katıldılar. Göldeki<br />

kuğuların, ördeklerin gösterisi ise bir başka<br />

güzellikteydi. Derken, gözler denize çevrildi.<br />

Martılar, karatavuklar, yelkovan kuşları<br />

öylesine hoş bir gösteri yaptılar ki görülmeye<br />

değerdi doğrusu. Bahar şenliğinin yapılacağı<br />

gün yaklaştıkça heyecan arttı. Parlak, mavi<br />

tüylü anne papağan yorgun argın yuvasına<br />

dönerken telli turnaya rastladı. Telli turna<br />

çok üzgündü.<br />

– Hayrola kardeş neyin var<br />

– Daha ne olsun. Oğullarımdan birinin bacağı<br />

34


kırıldı. Şenliğe katılamayacak.<br />

– Olur mu hiç, bu şenliğe katılmak her<br />

çocuğun hakkı.<br />

– Ama ben tek başıma bir şey yapamam ki.<br />

Babamız da biliyorsun geçen haftadan beri<br />

yok ortada.<br />

– Üzülme sen, bir çaresine bakarız elbette.<br />

Şenlik günü gelip çattığında herkes bir tarafı<br />

göl, bir tarafı deniz olan meydana gelip yerini<br />

aldı. Az sonra, muz yapraklarının üzerinde<br />

ikişer kuşun taşıdığı engelli çocuklar getirilip<br />

en ön sıraya yerleştirildi. Böylece adadaki<br />

her türden kuşun katıldığı tören başladı.<br />

Törenin sonunda bütün kuşlar ötmeye ve<br />

dans etmeye başladı. Her kuş başka bir<br />

dilde ötüyordu ama ezgi aynıydı. Gökyüzünü<br />

dolduran melodiler sanki bir orkestradaki<br />

çeşitli çalgılardan çıkan seslerin hoş bir<br />

harmanıydı. Gösteriye katılan ve izleyen<br />

bütün kuşlar mutluluktan uçuyordu.<br />

Böylesine mutluluk şarkıları söyleyip<br />

eğlenebilmeleri sonucu onları güzel,<br />

bereketli, neşeli günlerin beklediğine<br />

inançları tamdı artık. Şölen bitip de herkes<br />

35


evinin yolunu tuttuğunda gönülleri iç<br />

rahatlığıyla doluydu.<br />

36


Kuş<br />

cennetindeki<br />

balıkçıllar, kazlar,<br />

kuğular, ördekler ve diğer<br />

kuşlar, cennet gölünün kendilerine<br />

ait olduğunu iddia ediyorlardı. Bu nedenle<br />

zaman zaman aralarında kavga çıkıyor<br />

ama çok sürmeden ortalık yine sessizliğe<br />

bürünüyordu. Ama bu sessizlik de çok<br />

sürmedi. Bir sabah kazlar ve ördekler işbirliği<br />

yapıp kuğulara ve balıkçıllara savaş ilan<br />

ettiler. Üstelik küçücük yavruların ellerine<br />

de silah vermişler ve savaşa göndermişlerdi.<br />

Kuğular ve balıkçıllar kendi yavrularını<br />

güvenli bir yere saklamışlar ve savaştan<br />

etkilenmemeleri için ellerinden geleni<br />

37


yapmışlardı. Aslında kuğular ve balıkçıllar<br />

savaş istemiyorlardı. Görüşerek, konuşarak<br />

sorunlarını halletmek istiyorlardı. Ama ne<br />

çare ki savaş başlamıştı. Üstelik kural dışı<br />

yaşanan bir savaştı bu. Kuşların geleceği<br />

olan yavrular savaşa sokulmuştu.<br />

Kuşlar Birliği bu durumu görünce ördek<br />

ve kazları toplantıya çağırdı. Kuşlar Birliği<br />

başkanı, yapılanın yanlış olduğunu ve tüm<br />

kuş türlerinin bu duruma karşı çıktığını<br />

söyledi. Eğer kazlar ve ördekler yavrularını<br />

savaştırmaya devam ederse, birliğin duruma<br />

müdahale edeceği konusunda uyardı. Yavru<br />

kaz ve ördekleri savaşa sokarak kuğu ve<br />

balıkçılları zayıf noktalarından vurmak<br />

isteyen kazlar ve ördekler yeni taktikler<br />

aramaya başladılar.<br />

– Hayır. Mutlaka savaşmalıyız. Göldeki<br />

balıklar bize ait olmalı. Her şeyi ele<br />

geçirmeliyiz, diye bağırdı iri yarı kaz.<br />

Çocuklar savaşa katılmayacaksa o zaman<br />

silah fabrikalarında çalışsınlar.<br />

Babasıyla birlikte toplantıda bulunan yavru<br />

ördek, babasına:<br />

38


– Baba ben okula gitmek istiyorum.<br />

Arkadaşlarımı özledim, dedi. Hani çocuklar<br />

savaşa katılmazdı, diye de ekledi.<br />

– Evet, çocuklar savaştırılmaz. Bu, çocuk<br />

haklarına aykırı. Ben de zaten bu savaş<br />

fikrine hiç sıcak bakmıyorum. Dur bakalım,<br />

sabah ola hayrola.<br />

Küçük kaz babasından ayrıldı. Düşünceli<br />

düşünceli dolaşmaya başladı. Sonra<br />

akşamları çocukları toplayıp masallar<br />

anlatan, sohbetler eden bilge baykuş<br />

geldi aklına. Hemen onun yanına gitti,<br />

kazlar ve ördeklerin aldığı savaş kararırını<br />

anlattı. Üstelik bu savaşta çocukları da<br />

savaştıracaklarını söyledi.<br />

Baykuş bilgece başını salladı:<br />

– Demek ki savaşların çözüm<br />

getirmeyeceğini, acı ve ölüm getireceğini<br />

daha öğrenememişler. Ne kadar kötü.<br />

Üstelik de çocukları da savaşa sokacaklar<br />

öyle mi Yazık. Yazık çok yazık. Yarın onların<br />

toplantısına katılıp savaşın getireceği<br />

acıları, yoklukları bir daha anlatırım onlara.<br />

Bu savaşı önlemeye çalışırım. İyi ki gelip<br />

40


ana haber verdin. Bu savaşın önlenmesini<br />

becerebilirsek senin de adın tarihe<br />

geçer. Barışın başmimarı olmak onuruna<br />

kavuşursun.<br />

Ertesi gün bilge baykuş, kazlar ve ördeklerin<br />

toplandığı meydana gitti. Onlara barış<br />

elçisi olarak geldiğini, gölün onları da<br />

barındıracak kadar büyük olduğunu söyledi.<br />

Doğal kaynakların bütün kuşlara yeteceğini,<br />

savaşın acı, ölüm, üzüntüden başka bir şey<br />

getirmeyeceğini uzun uzun anlattı. Kazlar ve<br />

ördekler onun dediklerine bir türlü inanmak<br />

istemiyorlardı.<br />

– Biz savaştan yanayız. Savaş olmadan hiçbir<br />

şey elde edemeyiz. Gölün hepsine sahip<br />

olmalıyız.<br />

– Yerli kuşlar göldeki tehlikeleri iyi biliyorlardı.<br />

Savaşta siz de çok kayıp verirsiniz. Çoğunuz<br />

ölür. İyisi mi gelin, aranızda konuşup anlaşın,<br />

ben size yardımcı olayım.<br />

Bilge baykuş pek çok dil döktü, savaşın<br />

kötülüklerini anlattı. Sonunda kazlarla<br />

ördekleri savaştan vazgeçirmeyi başardı.<br />

İki taraf baykuşun başkanlığında günlerce<br />

41


oturup konuştular, ortak kararlar aldılar.<br />

Böylece savaş olmadan da barışın<br />

olabileceğini herkes öğrenmiş oldu.<br />

Küçük kaz, barışı sağlamanın sevincini<br />

yüreğinde duyuyordu. Herkes onun çabasını<br />

övüyordu. Kuşlar adasında ise o günden<br />

beri bütün kuşlar bir arada yaşamaya<br />

devam ediyorlar. Kazlar ve ördekler, kuğu ve<br />

balıkçıllarla gayet iyi anlaşıyorlar. Çocukları<br />

birlikte okula gidiyor, oyunlar oynuyor.<br />

Bayramlarda hep birlikte kutlamalara<br />

katılıyorlar.<br />

42


– Ben evimi<br />

özledim,<br />

akbabanın bizi<br />

gece gündüz çalıştırmasına<br />

dayanamıyorum artık.<br />

– Ben de evimi, annemi, babamı, kardeşlerimi<br />

özledim. Neredeyiz, evimizden ne kadar<br />

uzaktayız acaba Buradan kurtulmanın bir<br />

çaresi yok mudur<br />

Akbaba, kanarya yavrularını “Sizinle orkestra<br />

kuracağım.” diyerek kandırmış ve onları alıp<br />

yüksek bir dağın yamaçlarına götürmüştü.<br />

Kendi aralarında konuşuyorlardı. Kocaman<br />

bir kayanın kovuğunda, akbabanın yuvasında<br />

geçiyordu bu konuşma. Daha önceden<br />

43


akbabanın kaçırdığı başka bir kanarya<br />

yavrusu söze karıştı.<br />

– Nasıl kurtulacağımızı ben de bilemiyorum.<br />

Bu akbaba çok güçlü, bizden de büyük. Ne<br />

yapsak, buradan nasıl kurtulsak diye ben de<br />

düşünüyorum. Bizi çalıştırıyor, taş taşıtıyor.<br />

Gagam daha şimdiden çatlaklarla doldu.<br />

Kanatlarımsa beni uçuramayacak kadar<br />

güçsüz. Ayrıca yolunan tüylerimiz yüzünden<br />

uçabilmemiz imkânsız. Ben taş taşımak<br />

istemiyorum, yuvamı istiyorum, annemi<br />

babamı istiyorum. Bizi duyabilen var mı<br />

– Hani çocukları kaçırmak suçtu Hani<br />

çocukları çalıştırmak yasaktı Hani bizim<br />

okula gitme, eğitilme hakkımız vardı<br />

– İyi de kanun kaçakları yine bildiklerini<br />

okuyorlar baksana. Biz aklımızı kullanıp<br />

nerede olduğumuzu duyurabilmeliyiz.<br />

Belki bizi anlayan, bizi kurtarmak için<br />

çabalayanlar vardır.<br />

O sırada yuvaya gelen akbaba çocukların<br />

kendi aralarında konuştuklarını görünce:<br />

– Sizi tembeller sizi. Hemen iş başına! Herkes<br />

işini bitirdi mi Bu inşaat hafta sonuna kadar<br />

44


itecek. Yoksa ekmek yok size.<br />

Akbaba kanaryaları zorla inşaat alanına<br />

götürdü. Gece yarılarına kadar çalıştılar.<br />

Tesadüfen oradan geçen atmaca polis,<br />

evlere hayranlıkla baktı ama bakarken başka<br />

bir şey gördü. İnşaatta kanarya yavruları<br />

çalışıyordu. Çocukların zorla çalıştırıldığının<br />

farkına varınca karakola döndü. Diğer<br />

polislerle geri geldiğinde, gece yarısına<br />

kadar çalıştırılan çocuklar yorgunluktan,<br />

uykusuzluktan bitkin bir halde yerlere<br />

serilmişlerdi. Akbaba bir kenarda kazandığı<br />

paraları sayıyordu. Polislerin geldiğini<br />

görünce kanatlarını açtı, oradan sıvıştı. Her<br />

bir polis, bir kanaryayı usulcacık pençelerinin<br />

içine alıp yuvalarına götürdü. Anne ve<br />

babalarına teslim ettiler.<br />

Çocuk kaçıran akbaba da cezasız kalamazdı<br />

elbette. Ertesi gün polislerin onu arayıp<br />

bulacağı korkusuyla gece kaçmaya kalkıştı.<br />

O telaşla karanlıkta uçarken kocaman<br />

bir kayaya çarptı. Akbaba, yaralı hâlde<br />

uçurumun dibinde bir çuval parayla bulundu.<br />

Çocukları kaçırmak, onları fiziksel olarak<br />

46


zarar verecek işlerde çalıştırmak suçtur.<br />

Onlara bedensel ve ruhsal olarak zarar<br />

vermek insanlık suçudur, demişti bilge<br />

baykuş. Haklıydı.<br />

47


Anne ördek,<br />

kuluçka<br />

zamanının sonuna<br />

yaklaştığını hissediyordu.<br />

– Kalkıp şöyle bir gezineyim ayaklarım<br />

uyuştu, dedi.<br />

Onun kalkmasıyla baba ördek nöbeti<br />

devraldı. Hemen yumurtaların üzerine<br />

oturdu. Yumurtaları soğutmak olmazdı.<br />

“Şunun şurasında ne kaldı ki; bir kaç güne<br />

kadar yavrularımızı peşimize takıp gölde<br />

yüzeriz” diye de düşünüyordu bir yandan.<br />

Sonunda beklenen gün geldi. Yumurtalar<br />

birer birer çatlayıp, şirin mi şirin yavrular<br />

önce başlarını, ardından gövdelerini<br />

49


çıkardılar kabuklarından. Yalnız bir yumurta<br />

çatlamamıştı, içindeki yavru bir türlü dışarı<br />

çıkamıyordu. Baba ördek gelip gagasıyla<br />

yumurta kabuğuna vurdu. Çatlak büyüdü.<br />

Kabuktan dışarı çıkan baş, pek şirindi.<br />

Yumurtadan tamamen çıkar çıkmaz şöyle<br />

bir silkindi. Bir sağa bir sola döndü, hemen<br />

yürüme denemesine girişti. Bir kaç adım<br />

attıktan sonra da gitti, hemen yanı başındaki<br />

kardeşine tosladı. Baktı ilerleyemiyor,<br />

öbür tarafa döndü, bu sefer de babasına<br />

tosladı. Yavrunun davranışlarındaki gariplik<br />

annesiyle babasının dikkatini çekti. Neden<br />

böyle yürüyordu ki Sanki önünü görmüyor<br />

gibiydi. Doktor baykuşa gittiler. Baykuş bir<br />

baktı iki baktı. Sonunda dedi ki:<br />

– Sizin yavru kuşun gözleri görmüyor.<br />

Anne baba çaresizdi. Ne yapacaklarını<br />

bilemiyorlardı. Aradan günler geçti. Yavru,<br />

anne babasının ve kardeşlerinin yardımıyla<br />

yaşamını sürdürmeye başladı. Yemeğini<br />

yiyebiliyor, annesinin peşinde kardeşlerinin<br />

seslerini ve kokularını izleyerek gezmelere<br />

katılabiliyordu. Ama bu böyle gitmezdi. Yavru<br />

50


ördek de büyüyecek ve bir gün yaşama<br />

katılacaktı. İşlerini kendi yapabilmeli, hatta<br />

beceriler kazanmalı, bir işe yaradığına<br />

inanmalıydı. Nasıl olacaktı ki bu Böyle<br />

yavrular için bir şey yapılmalıydı. Kim yapardı<br />

ki<br />

– Yapılıyor, dediler. Bir Engelliler Okulu<br />

var. O okulda yavrular bilgiler, beceriler<br />

öğreniyorlar. Hatta uçmayı bile öğrenenler<br />

var içlerinde. Oraya gitsin.<br />

Ertesi gün engelliler okuluna götürdüler<br />

minik ördek yavrusunu. Orada gözleri<br />

görmeyen başka yavru kuşlarla karşılaştılar.<br />

Yavru ördek, diğer yavruların seslerini<br />

duyunca karışıverdi aralarına. Yavrularının<br />

oyunlar oynayıp şarkılar söylemesine çok<br />

şaştılar annesiyle babası.<br />

– İşte, dediler. Çocuğumuz burada geleceğe<br />

güvenle hazırlanacak.<br />

Çocuklarını gönül rahatlığıyla okula bırakan<br />

ördekler, yuvalarına dönerken yolda leylek<br />

ailesiyle karşılaştılar. Baba ve anne leylek çok<br />

mutlu gözüküyorlardı. Yanlarında bir ayağını<br />

52


kurda kaptırmış takma bacağıyla sekerek<br />

yürüyen oğulları vardı.<br />

– İyi günler. Sabah sabah nereden gelip<br />

nereye gidiyorsunuz böyle<br />

– Biliyorsunuz yavrumuzun biri görmüyor.<br />

Onu görme engelliler okuluna götürdük.<br />

Leylek yavrusu söze karıştı.<br />

– Ne güzel. Orada mutlu olacaktır, inanın<br />

bana. Ben de engelliler okulu öğrencisiydim.<br />

Neler öğrendim neler. Bir zamanlar sporcu<br />

olmak istiyordum, olamadım. Ama spordan<br />

da uzak kalmadım. Şimdi antrenörlük<br />

yapacağım.<br />

Leylek ailesinden ayrılıp yollarına devam eden<br />

ördekler aralarında konuşmaya başladılar.<br />

– Ne dersin hanım, oğlumuz da bu çocuk gibi<br />

başarıyı yakalayıp mutlu olabilecek mi<br />

– Neden olmasın Elbette oğlumuzun<br />

geleceği güzel olacak.<br />

Gerçekten de güzel oldu. Minik görme<br />

engelli ördek yavrusu görme engelliler<br />

okulunda onlar için hazırlanan alfabeyi çok<br />

çabuk öğrendi. Okumayı öyle çok sevdi ki<br />

kütüphaneden çıkmaz oldu. Sonunda iyi bir<br />

53


yazar olan ördek yavrusu büyüdü. Evlendi.<br />

Çocukları oldu. Şimdi okula giden çocuklara<br />

masallar yazıp okuyor.<br />

Biliyorsunuz; engelli çocuklar kendilerine<br />

sahip çıkıldığında neler başarır neler.<br />

54


Kanarya<br />

ailesi<br />

Çokşakıyanlar’da<br />

bu sabah, başka bir<br />

sabahtı. Kargaların saldırısından<br />

kurtarabildikleri son yumurtadan, bugün<br />

bir yavru dünyaya gelecekti. Yumurtanın<br />

kabuğunda tık tık sesleri duyuluyordu artık.<br />

Hah işte ilk delik de göründü. Gaganın ucu<br />

da çıkıverdi bu delikten. Gaga daha da<br />

büyüttü deliği. O da ne Kabuk bu darbelere<br />

dayanamadı ve çatlayıverdi. Aman da aman!<br />

Ne şirin bir yavruymuş bu Islak tüyleriyle<br />

pek de güzel görünürmüş.<br />

Anne ve babası gururla seyrediyorlardı<br />

55


yavrularını. Sarı tüyleri pırıl pırıl parlıyordu.<br />

Gözleri çok sevimli bakıyordu. Ama asıl<br />

merak ettikleri; yavrunun sesiydi. Minik<br />

yavru etrafına bakındı ve her bebeğin yaptığı<br />

gibi ciyaklamaya başladı. Bu yavrunun<br />

ciyaklaması şakımaydı, ötmeydi. Sesiyle<br />

etrafa mutluluk saçıyordu.<br />

– Adını ne koyalım, diye sordu baba.<br />

– Şirin Dil olsun kızımızın adı, dedi anne.<br />

Baba hemen nüfus memuru ağaçkakana<br />

gitti ve,<br />

– Bir kızımız oldu. Adını Şirin Dil koyduk, dedi.<br />

Ağaçkakan hemen ağacı gagalamaya<br />

başladı. Şirin Dil’in adını ağaca yazdıktan<br />

sonra da bülbüle, bu ismi herkese<br />

duyurmasını söyledi. Böylece Şirin Dil’e ad<br />

koyma işlemi sona ermişti.<br />

Ermişti ama daha babası eve varmadan<br />

Şirin Dillerin yuvasına kargalar saldırdılar<br />

ve yavruyu alıp kaçırdılar. Anne ve baba<br />

kanarya çok mutsuzdu.<br />

Kargalar ülkesine götürülen Şirin Dil’e<br />

başka isim koydular. Ama Şirin Dil bu ismi<br />

hiç sevmedi. Hep anne babasını özledi<br />

56


ve gerçek adını içinden hep tekrar etti.<br />

Annesinin sesiyle adı hep kulaklarında<br />

çınladı. Günlerden bir gün, kargalardan bir<br />

anne karga, kendilerinin yavrularını ne kadar<br />

çok sevdiklerini anladı ve Şirin Dil’in de anne<br />

babasının yanında mutlu olacağının farkına<br />

vardı. Yaptıklarından çok utanmış bir hâlde<br />

Şirin Dil’i yanına alarak kanaryaların ülkesine<br />

gitti. Anne ve babası, yavrularını görünce<br />

çok mutlu oldular. Uzun uzun yavrularına<br />

sarıldılar. Anne karga yaptıklarından hem<br />

utanç duyuyor hem de yavruyu ailesine<br />

teslim ettiği için mutluluk hissediyordu.<br />

Şirin Dil hemen okula başladı. Okulda<br />

neredeyse unuttuğu kanarya dilini ve<br />

kanaryaların yaşam biçimini öğrenmeye<br />

başladı. Arada bir “gaklasa” da öğretmenleri<br />

onun iki dilli kanarya olarak büyüyeceğini<br />

söyleyerek güç verdiler. Şirin Dil çok<br />

mutluydu.<br />

58


Kırlangıç<br />

ailesi, akşam<br />

yemeğinden sonra<br />

yuvalarında oturmuş sohbet<br />

ediyorlardı. Kırlangıç ailesinin o yılki<br />

yumurtalarından, biri kız biri erkek iki<br />

yavruları olmuştu. Akşamları yemekten<br />

sonra oturup sohbet etmek hepsine keyif<br />

veriyordu. Baba kırlangıç:<br />

– Bu yıl küresel ısınma nedeniyle sıcak<br />

havalar devam edecek diyorlar. Bizim göç<br />

günümüz değişmeyecek tabii. Ona göre<br />

tedbirimizi almalıyız, değil mi canım<br />

– Herkes üzerine düşen görevi yerine<br />

getirirse sorun yaşamadan yola koyulabiliriz,<br />

59


dedi anne kırlangıç.<br />

– Yuvamızı bu yıl yeniden yapmamız iyi oldu.<br />

Gelecek seneye geldiğimizde iyi bir durumda<br />

bulacağımıza eminim. Sağlam olması için ne<br />

kadar çaba harcadık, değil mi Umarım bu<br />

binayı da yıkmazlar.<br />

– Haklısın sevgilim. Gelecek yıl ufak bir<br />

onarımla yuvamıza rahatça yerleşiriz. Eh,<br />

hadi çocuklar anlatın bakalım, bugün okulda<br />

neler oldu Gününüz nasıl geçti<br />

– Sorma baba, bugün neler oldu neler.<br />

Korkudan ödümüz patladı!<br />

– Anlat oğlum, anlat bakalım, bayağı<br />

meraklandım.<br />

– Evet oğlum seni dinliyoruz, dedi anne<br />

kırlangıç da.<br />

– Sabah okula gittiğimizde iki arkadaşımızı<br />

kapının önünde ağlar bulduk. Yolda giderken<br />

de bizim sınıftaki serçeyi görmüştük.<br />

Önümüzden gidiyordu. Kardeşim ona<br />

seslendi. Serçecik döndü, tam bize cevap<br />

vermek üzere gagasını açtı, ama tek kelime<br />

söylemeden ağlayarak yoluna devam etti.<br />

Şaşırmıştık. Sınıfa girdiğimizde kimsenin<br />

60


ağzını bıçak açmıyordu. En sonunda, önde<br />

oturan saka kuşu her şeyi anlattı.<br />

– Ne olmuş Neler anlattı<br />

– Biliyorsunuz serçe ailesi geçen yıl kötü<br />

şeyler yaşamıştı. Şavaştan kaçıp bizim göle<br />

sığınmışlardı. Aile yoksulluk içindeydi. Küçük<br />

kardeşleri savaş esnasında hastalanmış.<br />

Burada da tedavi ettirecek paraları yokmuş.<br />

Her şeylerini harcamışlar. Paraları kalmamış.<br />

– Sonra ne olmuş<br />

– Sonrası belli. Artık serçecik ve küçük<br />

kardeşi okula gelemeyecekmiş.<br />

– Ayrıca serçecik çalışıp ailesine yardım<br />

etmek zorundaymış.<br />

– Olur mu hiç öyle şey, dedi anne kırlangıç.<br />

Hasta çocukları Kuşlar Birliği tedavi<br />

ettirmekle görevli.<br />

– Ayrıca her yavru kuş, kız olsun erkek olsun<br />

okula gitme hakkına sahiptir ve ihtiyaçlarını<br />

da Kuşlar Birliği karşılar. Durun bakalım,<br />

bir yarın olsun okula gidip öğretmeninizle<br />

konuşalım, dedi baba kırlangıç.<br />

Ertesi sabah anne ve baba kırlangıç okula<br />

gittiler, öğretmenle konuştular. Dedikleri gibi<br />

62


oldu. Küçük serçe hastaneye yatırıldı. Abla<br />

serçecik ise okula döndü. Kuşlar birliği de<br />

evlerine ilaç gönderdi, yiyecek yardımı yaptı.<br />

Güneş yuvalarına yeniden doğmuştu.<br />

63


İki<br />

muhabbet kuşu<br />

aralarında hararetli<br />

hararetli konuşuyorlardı.<br />

– Duydun mu kardeş, duydun mu<br />

– Ne oldu ki Neyi duymam gerekiyordu Bir<br />

şey mi oldu<br />

– Daha ne olsun kardeş, çalıkuşunun yavrusu<br />

hırsız martının tekine uymuş, bülbül kardeşin<br />

yumurtasını çalmış.<br />

– Aaa! Deme yahu! Peki ne olmuş sonra,<br />

yakalanmış mı Yumurta çalmanın cezası<br />

çok ağırdır. Zavallı çalıkuşları ne durumdalar<br />

acaba Çocuklarının böyle bir hırsızlığa<br />

65


karışması çok üzücü.<br />

– Haklısın. Martıya uymuş işte çocuk, değil<br />

mi, bilememiş.<br />

– Eeee, anlat bakalım. Nasıl olmuş, neler<br />

olmuş<br />

Mavi renkli muhabbet kuşu, konduğu<br />

pembe çiçekler açmış şeftali ağacının bir<br />

dalından öbür dalına gitti. Böylece yeşil<br />

renkli muhabbet kuşunun konduğu dala<br />

daha yaklaşmış oldu. Bu önemli haberin bir<br />

kelimesini bile kaçırmak istemiyordu.<br />

– Hırsız martı, nereden duymuşsa duymuş,<br />

sözde, bülbül yumurtası yerse sesi bülbül<br />

sesi gibi olurmuş.<br />

– Ayol, bir yaşıma daha girdim. Hiç öyle şey<br />

olur mu<br />

– Ben de hiç duymadım. Anlaşılan, martı<br />

inanmış gibi… Gitmiş, çalıkuşunun<br />

yavrusunu da kandırmış.<br />

Birlikte, dün bülbül hanım üzerine yattığı<br />

yumurtalardan bir ara kalkmış onlar da<br />

usulcacık yuvaya yaklaşmış, iki yumurta<br />

çalmış.<br />

– Eee, sonra ne olmuş Nasıl anlaşılmış<br />

66


– Yuvaya dönen bülbül kardeş hemen<br />

kocasına seslenmiş. O da hiç durmadan<br />

uçmuş gitmiş, polise haber vermiş. Atmaca<br />

polisler suçüstü çalıkuşu yavrusunu<br />

yakalamışlar. Martıyı hapse atmışlar.<br />

– Çalıkuşuna ne ceza vermişler<br />

– Biliyorsun; çocuklar neyin suç olduğunu<br />

bilmez, onları eğitmek gerek.<br />

– Doğru söylüyorsun. Onu bu suça itildiği<br />

ortamdan koparmak gerek. O zaman daha<br />

iyi eğitilebilir ve hayata yeniden sağlıklı bir<br />

şekilde dönebilir.<br />

– Dilerim martı da akıllanır.<br />

– Ben de.<br />

– Ayrıca çocuklarımıza kendi güzelliklerinin<br />

farkına varıp, kendi yeteneklerini geliştirmeyi<br />

öğretmeliyiz. Başkasının elindeki güzellikleri<br />

çalmak bize mutluluk getirmez ki.<br />

O sırada gök gürledi.<br />

– Yağmur geliyor, hadi yuvamıza dönelim.<br />

– Hadi hoşça kal.<br />

– Hoşça kal, görüşürüz.<br />

68


Sizlere çocukların sahip olduğu hakları<br />

hatırlatmak istedik. Siz çocuklara, daha iyi ve<br />

daha güvenli bir yaşam sunulabilmesi için önce<br />

sizlerin sahip olduğunuz hakları öğrenmeniz<br />

gerekli. Büyüklerinizden de sizlerin bu haklarına<br />

sonuna kadar saygı göstermelerini istemelisiniz.<br />

UNICEF Kaynaklarından alınan Çocuk Hakları<br />

Sözleşmesi’nin Kısaltılmış ve Çocukların Diliyle<br />

İfade Edilmiş Özetini sizlerle paylaşmak istiyoruz.<br />

Madde 1: Ben çocuğum. On sekiz yaşına kadar<br />

bir çocuk olarak vazgeçilmez haklara sahibim.<br />

Madde 2: Bu sözleşmedeki haklar bütün çocuklar<br />

içindir; beyaz çocuk, kara çocuk, kız çocuk,<br />

erkek çocuk fark etmez. Doğduğumuz yer,<br />

konuştuğumuz dil de fark etmez. Büyüklerimizin<br />

inançlarının, görüşlerinin farklı olması yüzünden<br />

çocuklara ayrım yapılmaz. Bu haklara sahip<br />

olmak için çocuk olmak yeterlidir.<br />

Madde 3: Büyükler, çocuklarla ilgili bütün<br />

yasalarda, bütün girişimlerde önce çocukların<br />

yararlarını düşünürler. Büyüklerimiz bu<br />

ödevlerini yapamıyorsa devlet çocuklara bakar<br />

ve korur.<br />

Madde 4: <strong>Haklarım</strong>ızın uygulanması için<br />

gereken her türlü çaba gösterilir. <strong>Haklarım</strong>dan<br />

yararlanmam bütün devletlerin güvencesi<br />

altındadır.<br />

70


Madde 5: Bizi büyüten, yol gösteren büyüklere<br />

bizi daha iyi yetiştirsinler diye yardım edilir.<br />

Madde 6: Çocukların yaşamını korumak herkesin<br />

ilk görevidir.Yaşamak her çocuğun en temel<br />

hakkıdır.<br />

Madde 7: Her çocuğa doğduğunda bir isim<br />

konur. Devlet bu ismi kaydeder. Çocuğa kimlik<br />

verir. Artık çocuk o devletin vatandaşı olur.<br />

Madde 8: Konan ismim, kazandığım vatandaşlık<br />

hakkım ve aile bağlarım korunur. Bunları<br />

değiştirmek için baskı uygulanmaz. Bunlar<br />

benden alınırsa bütün devletler ona karşı çıkar.<br />

Madde 9: Çocuğu ailesinden kimse koparıp<br />

alamaz. Ama bazen de anne baba çocuğa<br />

bakamaz durumda olabilir. Çocuk bu durumdan<br />

zarar görebilir. Çocuk zarar görmesin diye<br />

çocuğa başka bir bakım sağlanır.Bu bakım<br />

sırasında çocuk anne babasıyla düzenli<br />

görüşebilir.<br />

Madde 10: Ayrı ülkelerde yaşayan anne baba<br />

ve çocukların birlikte yaşamaları için her türlü<br />

kolaylık gösterilir.<br />

Madde 11: Çocuklar anne babalarının birlikte izni<br />

ve haberi olmadan başka ülkelere götürülmezler,<br />

oralarda bırakılmazlar. Bunu yapanlara karşı<br />

mücadele edilir.<br />

71


Madde 12: Beni ilgilendiren konularda benim<br />

de görüşlerim alınır. Büyükler beni dinlerler.<br />

Düşüncemi öğrenmeye özen gösterirler. Çok<br />

küçüksem bir büyük de benim adıma konuşabilir.<br />

Madde 13: İsteklerimi ve düşüncelerimi seçtiğim<br />

bir yolla açıklayabilirim, resmini çizebilirim ya da<br />

yazabilirim. Ama bazı konularda başka kişiler ve<br />

toplum zarar görecekse o konudaki kurallara da<br />

uymam gerekir.<br />

Madde 14: Biz çocukların düşüncelerini<br />

geliştirmeleri ve istedikleri dini seçmeleri hakkına<br />

saygı gösterilir. Bu konuda bizi yetiştirmekle<br />

yükümlü olan büyüklerimizin de bize yol<br />

gösterme hakları ve görevleri vardır. Onlara da<br />

saygı gösterilir.<br />

Madde 15: Arkadaşlarımla barış içinde<br />

toplanabilirim. Dernekler kurabilirim. Kurulu<br />

derneklere üye olabilirim.<br />

Madde 16: Çocuklar onurlu ve saygın birer<br />

insandır. Hiç kimse onların onurlarını kıramaz,<br />

onları küçük düşüremez, yaşadığı konut ve<br />

kurumdaki özel yaşantısına karışamaz. Bu<br />

haklarımız yasalarla korunur.<br />

Madde 18: Yetiştirilmemizden en başta anne<br />

babamız ya da onların görevini üstlenmiş<br />

büyüklerimiz sorumludur. Onların bu görevlerini<br />

en iyi biçimde yapabilmeleri için her türlü kolaylık<br />

72


sağlanır, gerekiyorsa yardım edilir.<br />

Madde 19: Yetişmemizden sorumlu olanlar<br />

bu haklarını çocuklara zarar verecek şekilde<br />

kullanmazlar. Çocukların bu tür zararlara<br />

uğramaması için her türlü önlemi almak devletin<br />

görevidir.<br />

Madde 20: Çocuklar ailelerinden yoksun<br />

kalabilirler. Bazı aile ortamları ise çocuklar için<br />

yararlı olmayabilir. İşte o zaman çocukların<br />

devletten özel koruma ve yardım alma hakları<br />

vardır. Devlet bu görevini çocuk için uygun<br />

aile bularak ya da onlara bakacak kuruluşlara<br />

yerleştirerek yapar.<br />

Madde 21: Anne babasıyla olamayacak<br />

çocukların aile yoksunluğu çekmemesi için<br />

onlara iyi aileler bulunur. Bunun için çok dikkatli<br />

bir araştırma yapılır.<br />

Madde 22: Çocuklar başka ülkeye gitmek<br />

zorunda kalırlarsa o ülke de çocukları<br />

korur. Birbirinden ayrı kalan anne ve baba<br />

birleştirilmeye çalışılır.<br />

Madde 23: Özürlü çocuklar özel olarak<br />

korunurlar. Kendilerine yeten saygın birer insan<br />

olmaları sağlanır. Devlet onların bakımları,<br />

eğitimleri ve iş sahibi olmaları için gerekli<br />

kurumları oluşturur. Ailelerine her türlü yardımı<br />

yapar.<br />

73


Madde 24: Sağlığım ve hastalıklardan<br />

korunmam, devletin ve toplumun güvencesi<br />

altındadır. Bunun için beslenmeme, aşılarımın<br />

yapılmasına, çevrenin temizliğine dikkat edilir.<br />

Hastalanırsam tedavi edilirim.<br />

Madde 25: Kreşler, çocuk yuvaları, yurtlar,<br />

okullar, çocuk hastaneleri çocukların haklarına<br />

uygun olarak, çocuklara daha iyi bakmak için<br />

yeniden düzenlenirler.<br />

Madde 26: Bütün çocukların sağlıkları, eğitim<br />

hakları, beslenme ve bakımları güvence altına<br />

alınır.<br />

Madde 27: Bana bakmakla yükümlü olanlara<br />

bana daha iyi bir yaşam sağlamaları için<br />

gerekirse giyim, barınma ve beslenme<br />

konularında yardım edilir, destek olunur.<br />

Madde 28: Eğitimimi eksiksiz yapabilmem için<br />

desteklenir ve korunurum. İlköğretim herkes için<br />

parasızdır, kız olsun erkek olsun her çocuk için<br />

zorunludur.<br />

Madde 31: Boş zamanlarımı değerlendirmem,<br />

oynamam, eğlenmem için çocuk bahçeleri, çocuk<br />

kulüpleri, kitaplıklar, spor okulları açılır. Her<br />

çocuk böyle faaliyetlere özendirilir. Bunlardan<br />

yararlanmak hepimizin hakkıdır.<br />

Madde 32: Ben çocuğum. Büyükler gibi bir<br />

74


işte çalışamam. Ben okula gider ve oynarım.<br />

Eğer çalışmak zorunda kalırsam yapacağım iş<br />

eğitimime engel olmamalı, sağlığımı bozmamalı,<br />

bende zararlı alışkanlıklar yaratmamalıdır.<br />

Madde 33: Çocuklar zararlı maddelere karşı<br />

korunurlar. Bunları üretenler ve çocuklara<br />

verenlere cezalandırılırlar.<br />

Madde 34: Bedenim bana aittir. Beni bedensel ve<br />

ruhsal yönden örseleyecek hiçbir yaklaşıma izin<br />

verilmez.<br />

Madde 35: Çocukları kaçırıp kötü kişilere satan,<br />

onları uygunsuz şekilde çalıştırmak isteyenlerle<br />

tüm devletler mücadele ederler. Çocukları<br />

korurlar.<br />

Madde 36: Büyükler kendi çıkarları için çocukları<br />

kullanamazlar.<br />

Madde 37: Hiçbir çocuk insanlık dışı yöntemlerle<br />

ya da aşağılanarak cezalandırılamaz. Çocuklar<br />

suç işlemişse uygulanacak cezalar yaşına uygun<br />

gelişmelerini engellemeyecek şekilde ve eğitsel<br />

olmalıdır.<br />

Madde 38: İnsanların birbirlerini öldürmesi<br />

kötüdür. Savaş insanların birbirlerini<br />

öldürmesidir. Çocuklar savaştan korunmalıdır.<br />

On beş yaşından küçük hiçbir çocuk askere<br />

alınmaz.<br />

75


Madde 39: Eğer çocuklar çeşitli nedenlerle zarar<br />

görmüşlerse bedensel ve ruhsal sağlıklarına<br />

yeniden kavuşmaları için tüm önlemler alınır.<br />

Yeniden topluma kazandırılırlar.<br />

Madde 40: Çocuklar suçun ne olduğunu<br />

bilmezler. Bilerek ve isteyerek kimseye zarar<br />

vermezler. Suç işleyen çocukların yeniden<br />

topluma kazandırılması için özel yasalar çıkarılır,<br />

özel kuruluşlar oluşturulur.<br />

Madde 41: Eğer bir ülkenin yasaları bu çocuk<br />

hakları sözleşmesine uygunsa değiştirilmez.<br />

Değilse değiştirilir.<br />

Madde 42: Çocukların haklarına ilişkin tüm bu<br />

ilkeleri hem çocuklar hem de büyükler öğrenmeli<br />

ve öğretmelidir.<br />

76


Teşekkürler


“Bu yayın Avrupa Birliği’nin mali katkısı ile hazırlanmıştır.<br />

Bu yayının içeriğinden sadece Uluslararası Mavi Hilal<br />

İnsani Yardım ve Kalkınma Vakfı sorumludur ve bu<br />

içerik herhangi bir şekilde Avrupa Birliği’nin görüş veya<br />

tutumunu yansıtmaz.”

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!