You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
YAZAR OLACAK
ÇOCUK ETWİNİNNG
PROJESİ ORTAK
FİNAL
HİKAYELERİMİZ
YAZAR OLACAK ÇOCUK ORTAK FİNAL HİKÂYELERİNE
KATKIDA BULUNAN ÖĞRETMENLERİMİZ
AYŞE NAR - CARGİLL İLKOKULU ORHANGAZİ BURSA
YENER NAR – CARGİL İLKOKULU ORHANGAZİ BURSA
MELEK ÇARAMIK- ÇAĞATAY ULUÇAY İLKOKULU
KADRİYE ÇELEBİ – PROF.DR. NECMETTİN POLVAN ORTAOKULU
DİLEK ÖZÇALIŞKAN –GEBZE ATATÜRK İLKOKULU
SELDA YÖNTER – ERTUĞRULGAZİ İLKOKULU/BİLECİK
SELMA ALBAYRAK-İSPARTA İSTİKLAL İLKOKULU
HANDE ERDOĞDU-23 NİSAN İLKOKULU ESKİŞEHİR
HATİCE KARS – VALİ BEKİR AKSOY İ.O
FİLİZ AYHAN – ERTUĞRULGAZİ İLKOKULU
ELİF ÇİÇEK ÖZTÜRK –ÜNYE TOKİ ÖMER ÇAM İLKOKULU
MELİKE KARAMAN – EREN ÇELİK YOKUŞDİBİ İLKOKULU
KABADUZ ORDU
ASU BAYHAN - AMİNE HAVVA ERKAYA ŞEHİT MİTAT EREN
İLKOKUL ULUBEY ORDU
YASEMİN AKAY- MEHMET AKİF İLKOKULU ZİLE TOKAT
HAFİZE DAĞDELEN –ÇAĞATAY ULUÇAY İLKOKULU YUNUSEMRE
/MANİSA
FATMA TANDOĞAN ŞAHİN –TALİA YAŞAR BAKDUR İLKOKULU
KEÇİÖREN/ANKARA
ÇİĞDEM TOPRAK GÜNGÖR – MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK İLKOKULU
ERZURUM
AYSEL ANASIZ – MEHMET ALİ YASİN İLKOKULU / ESKİŞEHİR
HAMİYET ARSLAN –ŞEHİT ZAFER ÖZDENİZ İLKOKUL
SEVİNÇ KARADAĞ – ÇOĞLU VURAL BAYLAN İLKOKULU
SEVİNÇ KAMAN – AYVALIK ATATÜRK İLKOKULU
GÜLÜMSER BALCI –CUMHURİYET İLKOKULU BORÇKA ARTVİN
Z.AYSUN POLAT- VALİ BEKİR AKSOY İLKOKULU SİVAS
ADEM KÜSİN – ÜNYE ANAFARTA İLKOKULU
MERYEM GÜNDÜZ – AYDIN KARPUZLU TEKELER İLKOKULU
KIYMET AKIN - VALİ BEKİR AKSOY İLKOKULU SİVAS
NURHAN GÖRMEZ – GEBZE MUSTAFA PAŞA İLKOKULU
BİR KIŞ GÜNÜ
Soğuk bir kış günü Aylin ve kardeşi Gizem camdan
baktığında çok şaşırdı.Çünkü heryer beyaza bürünmüştü.Kış
bütün güzelliği ile göz kırpıyordu.Gizem çok mutluydu.Anne
kar yağıyor diye bağırdı.Sonra Gizem annesinden dışarı çıkmak
için izin istedi.Annesi ona kahvaltıdan sonra çıkarsın
dedi.Yemekten sonra kışlık kıyafetlerini giydi.Artık hazırdı
ablasıyla dışarı çıkmaya. Arkadaşlarıyla yanlarına
geldi.Anneleri de onları pencereden izliyordu.Onları
izlemekten çok keyif alıyordu.Çocuklar hemen kardan adam
yapmaya başladılar.Burnuna havuç. Gözüne zeytin
taktılar.Karın tadını çıkardılar.Bu arada hep birlikte Kardan
Adam Şarkısını söylediler.
HAYVAN SEVGİSİ
Bir zamanlar Elif adında bir kız çocuğu varmış.Elif
hayvanları çok severmiş.Hayvanların ne zaman yardıma
ihtiyaçları olsa mutlaka elinden geleni yaparmış.Hayvanlara
asla kötülük yapmazmış.Yapanları da uyarırmış.Ne zaman biri
hayvanlara eziyet etse karşısına dikilir ona kızarmış.Her
zaman evlerine de bir kedi ya da köpek almak istiyormuş.Bir
gün yolda yürürken acı çeken bir kedi görmüş.Kedi yerde
yatıyormuş.Kedinin ayağı kırılmış.Büyük ihtimalle yoldan geçen
bir araba çarpmış.Elif bu duruma çok üzülmüş.Ama ona kimse
yardım etmiyormuş.Elif çevresinden yardım istemiş.Kimse
yardım etmeyince onu kucağına alıp veterinere
götürmüş.Veteriner yavru kedinin ayağını alçıya almış.Elif’e iki
hafta hareket etmeden bakılması gerktiğini söylemiş.
Elif elinden geleni yaptı ve kediyi iyileştirdi.Böylece çok
mutlu oldu.
YAZAN: G. K. CARGİLL İLKOKULU 1B SINIFI
ORHANGAZİ BURSA
KÜÇÜK BAYKUŞ
Küçük Zeynep baykuş ertesi gün karnesini alacaktı.Bu yüzden çok
heyecanlıydı.Çünkü ilk karnesiydi.O gece bir sürü hazırlık
yaptı,kıyafetlerini hazırladı
Arkadaşlarına aldığı hediyeleri bir güzel paketledi.Dişlerini fırçaladı
ve uyku zamanı gelmişti.Uykusunda çok güzel rüyalar
görüyordu.Rüyasında kendisini ve en yakın arkadaşı Duru’yu
gördü.Çikolata dünyasına gitmişlerdi.Orada dondurmalar, çikolatalar,
şekerler, pastalar herşey vardı.Duru ve Zeynep hepsinden
yemişlerdi.En sonunda çikolata şelalesinde yüzüp, eğlendiler.
Sabah olmuştu . Annesinin sesine uyanan Zeynep elini yüzünü yıkayıp
kahvaltıya indi.Kahvaltıdan sonra dişlerini fırçalayıp hazırlanmaya
başladı.Zeynep hazırladığı hediyeleri alıp arabaya bindi.Okulda
öğretmeni Asya Hanım güzel bir konuşma yaptı.Karneleri verdi.Hepsiyle
fotoğraf çekildi.Zeynep ve Duru’nun anneleri onları parka
götürdüler.Çocuklar saklanbaç oynarken Zeynep ortadan
kayboldu.Telaşlı bir şekilde onu aramaya başladılar.
Hiçbir yerde bulamadıkları için dışarıda aramaya başladılar.Sonunda
Zeynep’i buldular.Zeynep parkın yanındaki kafeye gitmişti.Zeynep
annesinden çok özür diledi.Annesi ona bir daha yapmaması gerektiğini
söyledi.Evlerine döndüler hep birlikte mutlulukla akşam yemeğini
yediler.
YAZAR: M. S. CARGİLL İLKOKULU 1A SINIFI ORHANGAZİ
BURSA
ŞAMPİYON BALERİNLER
Bir varmış bir yokmuş. Melisa adında çok şirin bir kız
varmış. Bale yapmayı çok severmiş. Hava çok güzelmiş. Melisa
havanın güzel olmasını fırsat bilip bale kıyafetlerini giymiş ve
bahçelerinde bale yapmaya başlamış. Çok güzel Melisa, aferin
diye seslenmiş babası. Hoş geldin babacığım, demiş.
Marketten gelirken bir afiş gördüm. Ne afişi babacığım?
Diye sormuş Melisa. Bale yarışması düzenleniyormuş. Sende
katılmak ister misin? Eveeettt! Yaşasın diye bağırmış. Bu
durum onu çok mutlu etmiş.
Yarışma iki gün sonraymış. Arkadaşları ve Melisa için o iki
gün geçmek bilmiyormuş.
Yarışma günü nihayet gelmiş. Hepsi çok heyecanlıymış.
Sırayla sahneye çıkıp bale gösterilerini yapmışlar. İzleyenler
çok beğenmişler. Aralarından sadece birine ödül
verilecekmiş. Ödül; topuklu, ışıltılı çok güzel bir
ayakkabıymış. Birincinin kim olduğu açıklanmak üzereymiş.
Birinci Melisaaa! Demişler. Melisa o kadar mutlu olmuş ki bu
günü hayatı boyunca unutamayacakmış. Melisa ışıltılı
ayakkabısına hayranlıkla bakmış.
YAZAN: A. ETİK
ÇAĞATAY ULUÇAY İLKOKULU
ANASINIFI E ŞUBESİ ÖĞRENCİSİ
ÖĞRETMENİ: MELEK ÇARAMIK
BENİM KÜÇÜK HAYALİM
Sabah kalkıp elimi yüzümü yıkadıktan sonra aşağıya
indim.Annem kahvaltıyı hazırlamış, babamla ikisi beni
bekliyorlardı.Ben de oturdum ve kahvaltımı yapmaya
başladım.Babam gazete okuyordu.Gazetede bir şey dikkatimi
çekti.Bir sayfasında uzaya çıkmakla ilgili bir şeyler
yazıyordu.Babamdan izin alıp o sayfayı dikkatlice
okudum.Kahvaltımı yaptıktan sonra çantamı alıp dışarıya
çıktım.
Aklım hala gazetede okuduğum o sayfada yazan
şeylerdeydi.Okul servisi gelmişti.Ben de hemen bindim
servise.Arkadaşım Melis de bindi.Okula gelmiştik.Hızlıca okul
servisinden inip sınıfa girdik.Defteri, kalemi alıp masanın
üzerine koydum.Öğretmenimiz sınıfa girdi ve hemen derse
başladık.Serbest yazı etknliği yapacaktık.Öğretmenimiz
hayalini kurduğumuz herhangibir şey ile ilgili kompozisyon
yazmamızı istedi.Ben uzaya gitmekle ilgili bir şeyler
yazdım.Herkes bitirmişti yazısını,ama bir tek ben
bitirememistim çünkü sabahki gazete sayfasının da etkisiyle
hayal dünyamda sürüklenip duruyordum.Öğretmenimiz bana
birkaç dakika daha verdi ve en sonunda benimki de
bitmişti.Sanki bir destan yazmıştım.Sınıfta ilk parmak
kaldıran bendim yazdıklarımı okumak için.Öğretmenimiz bana
söz hakkı verdi ve ben okumaya başladım.İleride başarılı bir
astronot olmak ve uzayda keşfe dalmakla ilgili yazımı okumam
bitince bütün sınıf bana gülerken yalnızca arkadaşım Melis
heyecanla beni alkışladı.Öğretmenimiz sınıfı susturup bana “
İstersen bu hayalini büyüyünce çok çalışarak
gerceklestirebilirsin.” dedi ve bütün sınıf bana hayretle
baktı. Ali bunun imkansiz bir şey olduğunu söyledi ama
öğretmenimiz benim başaracağıma inanıyordu.
Seneler sonra o sıralardaki küçük hayalimin beni bu denli
bir çabaya sürükleyeceğini bilemezdim.28 yaşımdayım ve
hayallerimdeki mesleği yapıyorum.Çalışmalarım meyvesini bu
gün verecek.Bu gün bu astronot kıyafetimin içinde sadece
kendimle değil;hep destekçim olan ailem ve hala en sevdiğim
arkadaşım olan Melis ile,ve yine benim hayallerimi
küçümsemeden yaratıcılığımı hep dikkate alan rahmetli
ilkokul öğretmenimin üzerimdeki emekleri ile
gururluyum.Sabah gazetede okuduğum, bugün fırlatılacak ve
içinde benim de olacağım uzay aracı ile ilgili haber umarım
birilerinin “KÜÇÜK HAYALİ” olur.
YAZAN
G. TONKAL
PROF.DR.NECMETTİN POLVAN ORTAOKULU
6-B SINIFI ÖĞRENCİSİ
Öğretmeni KADRİYE ÇELEBİ
BİR YAZ MACERASI
Yaz tatilinde Yağız küçük kardeşi Ayaz’la beraber denize
gitmek istemişler. Bunun için koşa koşa anne ve babasının
yanına gelmişler. Biz denize gitmek istiyoruz demişler.
Baba: Evet, hadi hazırlanın yola çıkalım demiş. Çantaları alıp
yola koyulmuşlar. Nihayet denize gelmişler. Hemen mayolarını
giyip denize atlamışlar. Denizde bir sürü balık türü görmüşler.
Biraz daha ileri gidince köpek balığı görmüşler. Yağız ve
küçük kardeşi Ayaz hemen karaya çıkıp saklanmışlar. Yağız,
köpek balığının karaya doğru hareket ettiğini görmüş. Hemen
küçük kardeşi Ayaz’ı aramaya başlamış. Küçük kardeşini
bulmuş ve koşarak anne ve babasının yanına gelmişler. Biz
köpek balığı gördük demişler.
Annesi:- Aa o zaman neyi bekliyoruz hemen kaçalım demiş.
Babası:- Bir bakalım köpek balığına . Belki yanlış görmüş
olabilirsiniz. Demiş. Yürümeye başlamışlar. O da ne bir
kostüm, babası al işte yanlış görmüşsünüz demiş. Özür dileriz
baba.
Babası: Size bir sürprizimiz var.
-kuzenleriniz de gelecek,
Ayaz:
-Yuppii dedi Yağız da:
-Neden geliyorlar babası:
-Çünkü tatillerini sizinle geçirmek istiyorlar
-Tamam dedi ve o sırada gelmişlerdi.
Onlarla su kaydırağından kaymışlar. Ayaz kaydıraktan
kayamadı su kaydırağına sıkıştı. Otel görevlisi onu
çıkartmaya çalışırken yanlışlıkla kaydırağın suları açılmıştı.
Ayaz kaydıraktan yavaş yavaş iniyordu. Babası işte iniyor
diye seslendi. Ayaz sonunda sıkıştığı yerden çıkmıştı. Sonra
yuppi deyip en en en yüksekten kaymışlar.
Aqua parktan çıkmadan önce Ayaz, Yağız, Arel ve Arden
babalarıyla duş alıp öyle çıkacaklardı. Aranızda karnı acıkan
var mı? Hepsi evet dediler. Ve güzelce karınlarını doyurup
ormanda keşif yapmak için yola çıktılar.
Orada 9 gün 9 gece kamp yapacaklardı. Hemen ateş için
otlar ve odunları toplamaya başlamışlar. Çadırlarını kurup
ateş yakmışlar. Sonra orman koruyucusu gelip onları uyarmış.
Burada ateş yakmak tehlikeli ve yasaktır, lütfen ateşi
söndürün demiş. Hepsi görevliden özür dileyip ateşi
söndürmüşler.
Sonra orman koruyucusu gelip onları uyarmış. Burada ateş
yakmak tehlikeli ve yasaktır, lütfen ateşi söndürün demiş.
Hepsi görevliden özür dileyip ateşi söndürmüşler. Karanlık
olunca çadırlarında uyumuşlar. Temiz hava onlara çok iyi
gelmiş. Sabah olunca kahvaltılarını yapıp ormanı keşfetmeye
başlamışlar.
Daha önce hiç görmedikleri kadar büyük büyük ağaçlar
görmüşler. Bir ağaç dikkatlerini çekmiş. Yağız diğer
çocuklarla birlikte ağaca yaklaşmışlar.
Ağacın gövdesinde kocaman oyuk varmış çok ilginçmiş. Yağız:
-Bunu bir ağaçkakan yapmıştır bence. Arel:
-Hayır bence bunu bir sincap yapmıştır. Arden:
-Hayır benim fikrim ise bunu bir rakun yapmış olmalı.
Çocukların en küçüğü Ayaz:
-Bence bunu büyük büyük bir kurbağa yapmıştır.
Babaları ise , Bunu bir kunduzun yaptığını söylemiş ve
karışıklığa son vermiş.
YAZAN
Y.B.AKBULUT
GEBZE ATATÜRK İLKOKULU
2-C SINIFI ÖĞRENCİSİ
Öğretmeni DİLEK ÖZÇALIŞKAN
MUTLULLUK
Bir zamanlar Elif adında küçük bir kız çocuğu varmış.
İri gözleri,kıvır kıvır saçlarıyla ailenin neşe kaynağıymış.
Günler geçmeye, Elif de büyümeye başlamış. Ama artık
eskisi kadar neşeli,keyifli değil; keyifsiz ve mutsuz,içine
kapanık bir çocuk olmuş. Tüm gün yaptığı tek şey yemeğini
yiyip odasına gidip bilgisayarda oyun oynayarak vakit
geçirmek olmuş. Ailesi bu durumuna endişelenmeye
başlamış.Ve bir çözüm bulmaları gerektiğini düşünmüşler.
Akşam yemeğinde kızlarını alıp konuşmaya başlamışlar.
Babası kızına bilgisayarda çok vakit geçirdiğini ve bunun onu
kötü etkilediğini güzelce anlatmış. Aslında Elif de bu
zararların farkındaymış ve ailesine hak vermiş. Peki demiş,
ben bilgisayar olmadan nasıl vakit geçireceğim demiş. Babası
da ‘’Kızım şimdi odana git ve kendine bir çanta hazırla, sabah
erkenden kalkacağız sana bir süprizim var.’’ demiş. Elif
hemen odasına geçip eşyalarını hazırladıktan sonra bir an
önce sabah olması için uykuya dalmış. Ve sabah olmuş, tüm
aile erkenden kalkıp kahvaltılarını yapmışlar. Elif ‘’Hadi
babacığım artık süprizini söyle’’ demiş.Babası gülerek biraz
daha sabretmesini söylemiş ve hep beraber arabalarına binip
yola çıkmışlar.
Yaklaşık üç saatlik yolculuğun ardından ufak ve çok şirin
bir köye gelmişler. Elif babasına merakla burasının neresi
olduğunu sormuş. Babası da ‘’burası benim çocukluğumun
geçtiği yer’’ demiş. Elif burayı çok beğenmiş. Masmavi
gökyüzü,yemyeşil çimenler, sıra sıra dağlar, masmavi nehir,
cıvıl cıvıl öten kuşlar, özgürce dolaşan kelebekler varmış.
Böyle güzel bir yerde yaşamak insanı ne kadar mutlu eder
diye düşünmüş. O sırada annesi Elif’i çağırıp evden getirdiği
yemekleri güzelce hazırlamış ve yemeye başlamışlar.
Yemekleri bittikten sonra tüm gün boyunca özgürce
koşmuş,oynamış ve çok eğlenmiş. Aklına bilgisayarda oynadığı
oyunların hiçbiri gelmemiş. Ama artık hava kararmaya
başlamış. Elif o kadar mutluymuş ki buradan hiç ayrılmak
istemiyormuş. O geceyi babasının büyüdüğü küçük ama
sevimli evde geçirmeye karar vermişler.
Artık sabah olmuştu ve eve dönme vakitleri
gelmişti.Ama Elif burayı çok sevdiği için daha sık gelmeye
çalışacaklarını söylediler. Eve geldiklerinde Elif çok
mutluydu. Onu gören ailesi de bir o kadar mutlu oluyordu.
Elif artık bilgisayarın yerine geçebilecek daha güzel şeyler
olduğunu anladı. Ve bilgisayarda daha az vakit geçirmeye
başlamış. Böylece ailesiyle daha az vakit geçirip köylerine
gidip orda çokça eğlenmeye, kısacası gerçekten mutlu olmaya
başlamış.
YAZAN
E.E ÇAVDAR
BİLECİK MERKEZ ERTUĞRULGAZİ İLKOKULU
4-C SINIFI ÖĞRENCİSİ
ÖĞRETMENİ SELDA YÖNTER
KAYIP İNEK
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal
pireler berber iken ülkenin birinde küçük bir çocuk yaşarmış.
Bu çocuk hayvanları çok sever onlarla konuşur , hayvanların
dilinden anlarmış. Bir gün annesi küçük çocuktan kuyudan su
doldurmasını istemiş. Çocuk kovayı alıp kuyunun yolunu
tutmuş. Yolda giderken karşısına kocaman bir inek çıkmış.
Çocuk ineğin başına ne geldiğini ve orada ne aradığını sormuş.
İnek cevap vermiş;
Ormana ot yemeye gelmiştim. Arkadaşlarımdan ve evimden
çok uzaklaştım. Yolumu kaybettim bana yardım eder misin?
demiş. Küçük çocuk bu duruma çok üzülmüş. İneğin
korktuğunu fark etmiş. Hemen kuyudan su çekip ineğe
içirmiş.
İneği alıp annesinin yanına geri dönmek için yola koyulmuşlar.
Hava kararmak üzereymiş.
Annesi küçük çocuğa neden bu kadar geç kaldığını sormuş.
Çocuk durumu anlatmış. İneği evine yavrularına
kavuşturmamız gerek demiş. Annesi sabah olsun bir çaresini
buluruz. Sabah olmuş annesi, çocuk ve inek yola koyulmuşlar.
İneğin ayak izlerini takip ederek yuvasına ,yavrularına ve
arkadaşlarına kavuşturmuşlar.
İneğin sahibi bu duruma çok sevinmiş. İneğin sütünü sağarak
çocuğa sütün içmesini inek sütünün çok faydalı olduğunu ve
sütünden peynir de yapıp yemesini söyledi. Çocuk ve annesi
sütü alıp evlerinin yolunu tuttular.
YAZAN
B.E.ERDAŞ
İSTİKLAL ANAOKULU
LALELER SINIFI ÖĞRENCİSİ
Öğretmeni SELMA ALBAYRAK
KAHRAMAN
Ali adında bir çocuk varmış. Ali sabah uyanmış ve okul yolunu
tutmuş. Yolda bir köpek görmüş.
Köpeğe biraz bakmış ve sonra okula gitmiş. Okula vardığında
köpek hep aklındaymış. Teneffüste bile köpeği düşünüp
durmuş. Okuldan çıkınca yine aynı yolda köpeği görmüş.
Okukda yarım kalan tostunu köpeğe vermiş. Bu böyle her gün
devam etmiş. Köpek Ali'ye iyice alışmış.
Her gün okula kadar onunla geliyormuş. Ali okuldan çıkana
kadar köpek kapıda beklemiş. Bu durum böyle devam etmiş.
Ali bir gün yine okula giderken dört tane köpek Ali'ye
saldırmış. İyi ki Ali’nin yanında köpeği varmış Ali'nin köpeği
gelip Ali'yi kurtarmış. Ali:
-Annecim bu köpek bizim olabilir mi? Demiş.
Annesi de bahçede kalması şartıyla kabul etmiş. Babası
geldiğinde köpeği veterinere götürmüşler, aşılarını
yaptırmışlar. Eve gelip bahçede ona kulübe yapmışlar. Ali ve
babası köpeğin adını KAHRAMAN koymuş.
Yazan: S.E.GÜT
2-D Sınıfı / 23 Nisan İlkokulu / ESKİŞEHİR
PARILTI VE POLİS AMCA
Kocaman bir çiçek bahçesinde bir gül varmış. Bu gülün ismi
Parıltıymış. İsmi gibi güneş açtığı zaman pırıl pırıl parlarmış.
Parıltıyı insanlar her zaman sularmış. Ama bir gün parıltıyı
sulamayı unutmuşlar. Parıltı bu durumdan dolayı üzülmüş ve
ağlamış. Yavaş yavaş kurumaya başlamış. Bir gün oradaki polis
bahçedeki o gülün kuruduğunu fark etmiş. Hemen gülü
sulamayı unutan çocukları ve büyükleri uyarmış ve parıltıyı
artık kendisi sulamaya başlamış. Artık polis ve gül çok yakın
arkadaş olmuşlar.
GÖKÇENUR D.
VALİ BEKİR AKSOY İ.O ANA SINIFI
SEVİMLİ BALIK TİKO
Tiko adında bir balık varmış.Bu balık Karadeniz'e yeni
taşınmış. Taşındıkları ilk gün onun doğum günüymüş sabah
kalktığında anne ve babasının yanına koşmuş bağırarak şöyle
demiş.” anne baba bugün benim doğum günüm”. ama annesi hiç
oralı olmamış kardeşi grip olduğu için annesi ve babası Deniz
atına binip Balık Hastanesi'ne gitmişler. Tiko Ablasının
yanına gitmiş o da” çık odamdan” demiş. Canı sıkılan Tiko
Mercan kayalıklarına gitmiş. Mercan Kayalıklarında yüzerken
aklına arkadaşları gelmiş .Onların yanına gitmiş ama onlar da
Tiko'yu görmezden gelmişler. Tiko üzgün bir şekilde bankta
oturmuş düşünüyormuş. Güneş batıyormuş yanına öğretmeni
gelip oturmuş:
-- Ne oldu Tiko? diye sormuş:
Tiko olanları anlatmış. Öğretmeni çok üzülmüş;” her şerde
bir hayır vardır” demiş ona . Öğretmeni Tiko’yu teselli etmiş .
Tiko evine gidip yatmış. Sonra aklına kardeşi gelmiş acaba
iyileşmiş miydi? Sonra Karadeniz'e gelmeden önceki
maceralarını düşünmüş; bir akvaryumcu onları Ahmet adında
bir çocuğa vermişti sonra Ahmet onları serbest bırakmıştı.
Tiko bunları düşünürken uyuyakaldı.
Sabah olunca bir sürpriz ile karşılaşmış Tiko. Herkes
onun doğum gününü kutlamaya gelmiş .Tiko demiş ki” bugün
benim doğum günüm değil ki” ama annesi olanları anlatmış
sürpriz olsun diye kardeşi takvimin o sayfasını yırtmış. Tiko ,
bu sürpriz karşısında çok duygulanmış ve mutlu olmuş.
Sonuç olarak öğretmenin dediği gibi her şerde bir hayır
vardır. Bu yüzden başımıza gelen kötü bir şeye hemen
üzülmemeliyiz,sabırla beklemeliyiz ve büyüklerimizin bizi çok
sevdiğini unutmamalıyız.
S. İ. ERGÜN
BİLECİK MERKEZ ERTUĞRULGAZİ İLKOKULU
4/A SINIFI ÖĞRENCİSİ
ÖĞRETMENİ: FİLİZ AYHAN
NİLAY’IN MERAKI
Nilay çok meraklı bir çocukmuş. En çok merak ettiği şey ise bitkiler nasıl büyür nasıl yetişirmiş. Bir
gün annesine ‘’Anne,bir bitki nasıl yetişir ve büyür?’’ demiş.Annesi, bu konuda kızını aydınlatmak için bir şeyler
düşünmüş.Sonra aklına Nilay’ı bir seraya götürmek gelmiş ve ertesi gün seraya gitmek için yola çıkmışlar.
Yolda giderken Nilay annesine ‘’ Biz nereye gidiyoruz ‘’diye sormuş. Annesi de ‘’ Gidince görürsün azıcık
sabret sabret’’ demiş.Sonunda seraya gelmişler. İçeri girdiklerinde Nilay gözlerine inanamamış.Annesine burası çok
güzel bir yer demiş.Serada çalışan iki genç kız Nilay’a serayı gezmesinde yardım etmişler.
Nilay çalışan ablalara’’ Bir bitki nasıl büyür , nasıl yetişir’’ diye sormuş.
Sonra bir orada çalışan abla ona bir tohum vermiş.’’Bunu toprağa dik’’ demiş.Nilay tamam diyerek eve
gidince ilk iş tohumunu bir saksıya dikmek olmuş.Tohumunu her gün sulamış ,onu güneşe bırakmış ve günlerce
beklemiş.
O sabah kalkınca yine tohumuna bakmaya koşmuş.Bir de ne görsün, tohum filizlenmiş.Nilay çok mutlu
olmuş.Annesine de göstermiş.Annesi de ‘’İşte bir bitki böyle büyür , böyle yetişir ‘’demiş.
ZEYNEP ÇANK
3-C NO: 13
TOKİ ÖMER ÇAM İLKOKULU
ÜNYE / ORDU
DEFİNE
Bir gün iki çocuk varmış.Bu iki çocuk bahçede oynarken bir
harita bulmuşlar.Bunun bir define haritası olduğunu
görmüşler.Didip bunu anne babalarına söylemişler.Fakat anne
babaları olmaz deyince odalarına gitmişler.Akşam evden
kaçmaya karar vermişler.Anne babaları uyuyunca sessiz bir
şekilde çantalarını hazırlayıp; yanlarına dürbün,harita, fener
alıp evden ayrıldılar.İlk önce uçan balona binmeleri
gerektiğini anladılar.Gidip uçan balona bindiler.Biraz
uçtuktan sonra aşağı indiler.Yürümeye başladılar ve
karşılarına bir saray çıktı.Haritaya göre define sarayın sol
tarafındaydı.Çocuklar eldivenlerini giyip kazmaya
başladılar.Kazdılar kazdılar ama defineyi bulamadılar.O sırda
saraydan padişah çıktı ve çocukları gördü.Çok
şaşkındı.Çocuklar padişahı görünce çok korktular.Padişah ‘’
Siz burada ne yapıyorsunuz?’’ diye sordu.Bir define haritası
bulduk bahçenizde define varmış.Biz de önce balona bindik
sonra da yürüyerek buraya geldik.Padişah gülerek siz
haritayı yanlış anlamışsınız dedi.O sadece ihtiyaç
kutusu.Eğer ihtiyacınız varsa buradan alabilirsiniz
dedi.Çocuklar kutuyu açtılar ve bir telefon buldular.Bu
çalışıyor mu diye sordular.Padişah evet çalışıyor dedi.Çocular
anne babalarını arayıp olanı anlattılar. Anne babaları onları
almaya geldi…
ÖĞRT. MELİKE KARAMAN
ÖĞRENCİ:E. ÇELİK YOKUŞDİBİ İLKOKULU KABADÜZ
ORDU
BUGÜNDEN YARINA HAYAL SOKAĞI
Ordu ilinin Ulubey ilçesinde,sarı saçlı,yeşil gözlü
güzeller güzeli bir kız yaşardı.Bu kız Ulubey ilçesinin
Yukarıkızılen mahallesinde Şehit Mitat Eren İlkokulunda
okuyordu.Kızımızın adı Amine Havva ERKAYA idi.Havva çok
hayal kuran,düzenli,yardımsever bir çocuktu.
Bir gün yine hayallere dalarken,içinde bulunduğu
durumu düşünmeye başladı.Çünkü bugünlerde evden dışarı
çıkamıyordu,her tarafta bulaşıcı bir hastalık
vardı.Hastalıktan önce arkadaşlarıyla
oynayabildiğini,gezebildiğini,parka gidebildiğini,okula
gidebildiğini düşündü. Ama şimdi bunların hiç birini
yapamıyordu.O da eskisi gibi özgür olmak,dolaşmak,parklarda
cıvıl cıvıl arkadaşlarıyla oynamayı hayal etti.Tek isteği virüs
salgının bitmesiydi.Kimsenin ölmemesi ve sevdiklerine doya
doya sarılmak istiyordu.Sağlıklı,mutlu baharlar görmek
istiyordu.Büyüdüğünde doktor yada pilot olmak hayallerinden
birisiydi.Doktorların çok yardımsever,hayat kurtarıcı
olması,pilotlarında kuşlar gibi özgürce her istedikleri yere
uçabilmesine hayran oluyordu .Ama salgın hastalıklara
yakalananları doktorlar iyileştirdikleri için o da tedavileri ile
hastaları iyileştirmek ve umut dağıtmak istiyordu.Bunun için
okullar açıldığı zaman öğretmenine sürekli sağlık ve
hastalıklarla ilgili sorular sormak için kendisi bir liste
hazırladı.Uzun ve zorlu bir çalışma sonucu doktorluk hayaline
ulaşacağını biliyordu.Ve öğretmeninin onu bu konuda
yönlendirmesini istiyordu.
Bahar ayı olduğu için balkondaki koltuğa uzandı,doktor
olduğunu hayal etmeye başladı.Hastane koridorunda
boynunda stetoskobu ile yürürken,yan taraftaki hasta
bekleme salonunda kucağında kız çocuğuyla oturan bir anneyi
gördü.Anne koşarak yanına geldi.Kızım ateşler içinde yanıyor
dedi.’’Kızımı iyileştirin ,’’diye ağlamaya başladı.Doktor Havva
çocuğu annesinin kucağından aldı.Acil müdahale odasına
götürdü,hemşirelerin de yardımıyla tedaviye başladı.Üç gün
sonra küçük kız kendine gelmişti.Gülücükler dağıtarak
etrafına bakıyordu.Doktor Havva elinde oyuncak bebekle
küçük kızın odasına girdi.Küçük kıza bebeği uzattı.Küçük kız
doktorun boynuna sarılarak,yanağına öpücük
kondurdu.Bu,Havva için en büyük mutluluktu.Balkondaki
küçük Havva’ nın avucuna minicik bir serçe kondu.Havva
gözlerini açtı.Hayalindeki mutlulukla uyandı.
DOĞAYA VEFA
Haftasonları ailecek pikniğe gittiğimiz bir orman vardı. Mis
gibi temiz havası birbirinden güzel yemişler ve orman
meyvelerinin olduğu, cıvıl cıvıl kuşların ötüştüğü cennet gibi
bir yerdi burası. Tertemiz akan suların içinde yüzen balıklar,
rengarenk kelebekler ve cırcır böceklerinin o güzel seslerinin
güzelleştirdiği bu ormanı çok seviyordum. En çok oradaki
çilekleri ve böğürtlenleri yemeye bayılırdım. Burada olmak
bana çok huzur veriyordu. Bir hafta sonu babamdan yine bizi
ormana götürmesini istedim ve hayatımızın kabusunu yaşadık.
Oraya gittiğimiz zaman karşılaştığımız manzara bizi derinden
üzdü. Daracık bir yolda bir sürü beton makineleri, iş
makineleri ve işçiler vardı. Bir haftanın içinde ne kadar da
değişmişti burası! Ablamla saklambaç oynayıp arkasında
saklandığımız ve dalına tırmanıp meyvesini yediğimiz ağaçlar
yok olmuştu. Ağaçların kesilmesiyle yuvalarını kaybeden
sincaplar, kuşlar, böcekler ne yapacaklardı şimdi? Koşarak
annemin yanına gittim ve hıçkırarak ağlamaya başladım.
Sonra bizim gibi oraya pikniğe gelen onlarca aile hepsi
arabalarından indi sessizce bakmaya başladılar. Herkes şok
olmuştu, kimsenin ağzından bir şey çıkmıyordu. Ama ben
betonlaşmaya karşı dur diyecektim. Okulumuzu geçen yıl
TEMA Vakfı’ndan gönüllüler ziyaret etmişti ve ben de
TEMA’ya üye olmuştum. Aklıma ilk onlar geldi. Pazartesi günü
ilk iş öğretmenim ve arkadaşlarımla TEMA Vakfı’nı ziyaret
etmek oldu. Oradakiler hemen Orman İlçe Müdürlüğü’nü
arayarak bilgi istediler. Yetkililer oraya verilen bir imar
izninin olmadığını ve sit alanı olduğunu söylediler ve gerçeği
öğrendik orada bir kaçak yapılaşma vardı! Yetkililer bu
duruma el koyup, çalışmaları durdurdular. Duyarlılığımızdan
dolayı beni ve arkadaşlarımı tebrik ettiler. Bu başarımız
medyaya da yansımıştı. Okul müdürümüz tüm okulun önünde
başarı belgelerimizi vererek bizlerle gurur duyduğunu
söyledi. Kesilen ağaçların yerine TEMA Vakfı ile birlikte
okulumuzdaki tüm öğrencilerin katılımıyla yeni fidanlar
diktik. Böylece doğaya vefa borcumuzu biraz da olsa ödedik.
Yazan Öğrenci: Aylin A.
Öğretmen: Yasemin AKAY
Mehmet Akif İlkokulu 2/B Sınıfı Zile/TOKAT
AYŞE VE KÜÇÜK BALIK
Ayşe son zamanlarda bir balık istiyordu. Bir gün
Ailecek pikniğe gittiler. Göl kenarına oturdular. Göl
kenarında Ayşe balıklara bakıyordu. Babasının yanına
gitti. "Babacığım bana balık alır mısın?" Dedi. Babası
"Tek bir şartla alırım, balığa bakıp sorumluluğunu
alabileceksin." dedi. Ayşe de evet dedi. Ayşe ve ailesi
piknik bittikten sonra akvaryumcuya uğradılar ve bir tane
sarı balık aldılar. Ayşe çok mutlu olmuştu. Balığına Limon
adını verdi. İlk zamanlar Balığına çok düzenli bakıyor,
yemini veriyor sık sık suyunu değiştiriyordu. Bir süre
sonra Ayşe Balığına yem vermemeye ve suyunu
değiştirmemeye başladı. Bunu fark eden anne ve babası
Ayşe'yi uyardı. Ayşe duymamazlıktan geliyordu. Bir gün
balığının yanına gittiğinde Limonun hareket etmediğini
gördü, limon ölmüştü. Ayşe çok üzüldü ve ağlamaya
başladı. Böyle yaptığı için çok pişman oldu.
Ayşe'nin pişmanlığını gören babası,Ayşe'ye yeni bir
balık aldı. Ayşe o günden sonra balığıyla çok ilgilendi.
Ayşe balığıyla o kadar çok ilgilendi ki balığı uzun yıllar
yaşadı.
YAZAN: Z.N. ÖZDEMİR
ÇAĞATAY ULUÇAY İLKOKULU
ANASINIFI G ŞUBESİ
ÖĞRETMENİ: HAFİZE DAĞDELEN
ÖZGÜRLÜĞÜNÜ SEVEN KEÇĠ
Dağ köylerinin birinde KARBEYAZ isimli bir keçi yaĢarmıĢ.
Kar gibi bembeyaz kıllarından dolayı takmıĢlar bu ismi ona.
Bir gün Karbeyaz sahibine; ‘’Sevgili Efendim ! Beni
salıver de dağlara gideyim! ‘’ demiĢ.
Sahibi ĢaĢırmıĢ’ ’Ne diyorsun sen ?’’ demiĢ. ’’Seni bağladığım
ip kısa ise söyle uzatayım’’ ama, beni terketmene asla
müsaade etmem ‘’ demiĢ.
Efendim! demiĢ keçi ‘’Sorun ip değil, dağlara gitmek
,özgürce koĢup oynamak’ ’istiyorum.’’
Keçinin sahibi buna çok kızmıĢ .’’Sen aptalın tekisin! ‘’demiĢ
’’Ormanı tanımıyorsun ki’’
Dağlara çıkma arzusu keçinin içini yakmaya baĢlamıĢ.
Nihayet bir gece ahırdan kaçmayı baĢaran Karbeyaz,
sabaha karĢı dağlara ulaĢmıĢ.
Karbeyaz o kadar güzelmiĢ ki, bütün hayvanlar, ağaçlar ona
hayran kalmıĢ. Geçtiği yollarda ağaçlar dallarını eğip onu
selamlıyor, meyvesi olan ağaçlar meyve ikram ediyormuĢ.
Soğuk sulardan içmiĢ, taze yapraklar yemiĢ. AkĢama kadar
oynayıp zıplayan Karbeyaz dağların güzelliği karĢısında
kendinden geçmiĢ.
Nihayet akĢam olmuĢ. Gecenin karanlığı ürkütücüymüĢ. Bir
ara ; Uuuuu! Uuuuu! diye bir ses duyup irkilmiĢ. Bu ses
kendine çok anlatılan kurdun sesiymiĢ. Köye doğru kaçıp
kurtulmak istemiĢ, ama özgürlüğünden vazgeçip tutsak
yaĢamak istemiyormuĢ.
Giderek yaklaĢan kurt, sonunda Karbeyaz’ın karĢısına
çıkmıĢ. Kocaman diĢleri ve korkunç görünümü ile ona
bakıyormuĢ.
Özgürlüklerini sevenler cesur olurlarmıĢ. Bizim Karbeyaz
da öyleymiĢ. Kendini savunmadan teslim olacak bir keçi
değilmiĢ. Kurdun pekçok saldırısını boynuzlarıyla
püskürtmeyi baĢarmıĢ.
Sabaha karĢı ortalık aydınlanırken bizim Karbeyaz’da
yorgunluktan bitkin bir hale düĢmüĢ. Daha fazla
dayanamayıp yere çökmüĢ. Tam o sırada kurt Karbeyaz’a
saldırmıĢ . Karbeyaz ölmüĢ ölmesine, ancak gözlerinde bir
günlükte olsa özgür yaĢamıĢ olmanın mutluluğu
okunuyormuĢ.
Ö. ERDOĞAN
FATMA TANDOĞAN ġAHĠN
TALĠA YAġAR BAKDUR ĠLKOKULU
4/ H SINIFI ÖĞRETMENĠ
KEÇĠÖREN/ ANKARA
DENİZ MACERASI
Deniz kenarında yaşayan Mehmet Amca teleskop ile
yıldızları gözlemliyordu. Bu sırada gökten bir yıldız kaydı.
Mehmet Amca bir dilek tutup evine gitti. Ev çok sıcaktı.
Sobanın üzerinde kaynamakta olan çay ve yanında sıcak
kestane vardı. Mehmet Amca çayı bardağa döküp oturdu.
Çok mutluydu çünkü yarın gemisi ile denize açılacaktı. Çayını
içtikten sonra uyuyan Mehmet Amca sabahı dört gözle
bekliyordu.
Ertesi gün kahvaltı yapıp yola çıkmak için hazırlanmıştı. Yola
koyuldu. Gece olmuştu, Mehmet Amca ise yolunu kaybetmişti.
Pusulaya baktığında ise kıpırdamadığını gördü. Artık
kaybolduğundan emindi. Bu sırada aklına kutup yıldızı geldi.
Dışarı çıkıp kutup yıldızına baktı ve dümene geçti. Bu sırada
uzakta deniz feneri gördü. Mehmet Amca tarafa doğru yola
koyuldu. 40-45 dakika sonra oraya varmış oldu. Sonra
gemisini alıp düğümlerini bağladı. İlk işi yeni bir pusula alıp
eve gitmekti. Bir mağazaya girip pusula aldı. Sonra gemisine
geldi ve evine doğru yola koyuldu. Bir gün süren yolculuk çok
yorucuydu. Mehmet Amca evine geldiği için çok mutluydu. Bir
bardak çay içip yatağına yattı ve şöyle dedi; ‘İnsanın kendi
evi gibisi yok’
YAZAR: M. A. OK
MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK İLKOKULU 2/B SINIFI
ÇİĞDEM TOPRAK GÜNGÖR
ÜÇ MUTLU KÖPEK
Bir varmış bir yokmuş.Evvel zaman içinde üç köpek
varmış.Üç köpeğin ortak bir özelliği varmış.Üç köpeğinde anne
ve babaları kayıpmış ve birbirlerini tanıyorlarmış.Çok iyi
arkadaşlarmış.Birbirlerini çok seviyorlarmış.
Bu üç köpek hiç yemek bulamadıkları için açlarmış.Onları
gören barınak işçileri onları barınağa alıp yemek,su ve kemik
vermişler,onları güzelce yıkamışlar.Bu durum üç köpeği de çok
mutlu etmiş.Aradan 2 ay gibi bir süre geçmiş.Barınağa bir kişi
köpek almak için gelmiş ve bu üç köpekten birini almış ve evine
götürmüş.Götürülen köpek çok mutsuzmuş.Götüren kişi ne
yapsa da onu mutlu edememiş.Tekrar barınağa gitmiş,durumu
barınak sahibine anlatmış.O da üç köpeğin aynı anda
bulunduğunu,birbirleriyle iyi anlaştıklarını asla
saldırmadıklarını söylemiş.Onların birbirlerine çok bağlı
olduklarını anlayan kişi diğer iki köpeği de almış,evine
götürmüş.Evde köpeği gören diğer iki köpek buna çok
sevinmişler.Nihayet tekrar birbirlerine
kavuşmuşlar.Sahiplenen kişi onları ilk önce veterinere
götürmüş.veteriner onları kontrol etmiş,sağlıklı olmaları için
aşı yapmış.Oradan evlerine dönmüşler.Onları kocaman bir
bahçe ve ev karşılamış.Sahipleri bu bahçede rahatlıkla
oynayabileceklerini söylemiş.Yarın bu bahçede
oynayabilirsiniz demiş.onlar için bu büyük bir sürpriz olmuş.Üç
saat boyunca oynamışlar ve akşam olmuş.hepsi eve girmişler
ve bir güzel uyumuşlar.Sabah olduğunda sahipleri kendine çok
lezzetli bir omlet onlara da köpek mamalarından koymuş.Bu
akşam size bir sürprizim var demiş onlara.Çok merak
etmişler.Akşama kadar bahçede oynamışlar.Akşam sahipleri
onların anne ve babalarını getirerek sürpriz yapmış.Hepsi çok
mutlu olmuşlar.Böyle mutlu mesut yaşamışlar.
Yazan:BULUT G.
MEHMET ALİ YASİN İLKOKULU 4/D SINIFI
AYSEL ANASIZ
ESKİŞEHİR
CORONA GÜNLERİM
Deniz okula gittiğinde bazı arkadaşlarının rahatsızlanıp okula
gelmediğini gördü. Bu duruma çok üzüldü. Gün geçtikçe rahatsızlanıp
okula gelmeyen arkadaşlarının sayısı arttı. Tedbir amaçlı okullar tatil
edildi. Öğretmeninden ve arkadaşlarından ayrı kaldı. Artık dışarıda
oyun oynamak korona virüsünden dolayı tehlikeliydi. Çünkü çok
sevdiğimiz büyüklerimiz için bizler taşıyıcıydık. Büyüklerimi hasta
etmemek için bir süre dışarda oyun oynamayacağım.
Evde kaldığım sürede uzaktan eğitim derslerimi yapıyorum. Evde
zamanımın çoğunu kitap okuyarak geçiriyorum. Okuduğum her kitap
beni kendi dünyasına götürüyor. Bilgim artıyor. Hikâye defterime
hikâyemi yazıyorum. Hikâyelerimin resimlerini yapıyorum. Hikâyelerimi
aileme okuyorum. Hayalim ilerde yazar olmak. Hikâyelerimi yazarken
araştırıyorum duygu ve düşüncelerimi ekliyorum. İyi bir yazar olmak
için araştırmalar yapıyorum. Yazdığım hikâyeleri aileme okuyorum. İyi
bir yazar olmak için kendimi sürekli geliştiriyorum. Yazar olmak için
sürekli okuyorum. Okuyarak belli bir birikime sahip olmam gerek.
Yazarken cümlelerimi kısa ve anlamlı tutuyorum. Kitap okudukça
kendimi yazmaya hazır hissediyorum. Aklıma gelenleri not ediyorum.
Bu notları hikâye yazarken kullanıyorum. Doğadaki canlıları,
davranışlarını ve özelliklerini aklıma kaydediyorum. Gelecekte iyi bir
yazar olmam için sürekli arayış içindeyim. Sürekli etkinliklere
katılıyorum. Arkadaşlarımla konuşarak hikâyeler biriktirip yazıyorum.
Anlatıyorum anlattıkça hikâyelerim güzelleşiyor.
Hayalini kurduğum her şeyi yazıyorum. Televizyon izlerken ve
yatmadan önce yazacağım hikâyenin konusu ne olsun diye
düşünüyorum. Hikâye yazmak için sürekli bir şeyleri not alıyorum.
Babam, annem ve kardeşim ile çok güzel oyunlar oynuyorum.
Babam ile satranç oynuyorum. Annem ile pasta yapıyorum.
Pasta hamuruna şekiller veriyorum. Çiçeklerimi suluyorum.
Kardeşim ile bulmacalar yapıyoruz. Bulmacada şifreleri çözünce çok
mutlu oluyoruz. Harita üzerinde şehir bulma oyunu oynuyoruz.
Ellerimi sık sık yıkıyorum. İnşallah çok kısa zamanda okulumuza ve
eski günlerimize kavuşacağız. Sevdiklerimizle bol bol güzel günler
geçireceğiz.
YAZAN ÖĞRENCİ
D.M. AKIN
YADE’NİN HEYECANLI GÜNÜ
Yade, yarın dedesinin çiftliğine gideceği için çok
heyecanlıydı. Hemen yarın olmasını istiyordu. Çünkü hem
dedesini çok özlemişti hem de dedesinin çiftliğindeki inekleri,
kuzuları, atları, köpekleri, kedileri ve daha birçok hayvanı.
Yade, yarın olacakların hayallerini kurarken annesi kahvaltıya
çağırdı. Yade hemen mutfağa koştu. Kahvaltısını yapıp, ellerini
ve ağzını yıkayınca arkadaşlarıyla oyun oynamak için dışarıya
çıktı. Arkadaşları ile üç saat oynadı. Annesi çağırınca hemen
eve koşa koşa gitti. Yade eve gittikten biraz sonra babası eve
geldi ve akşam yemeğini yediler. Yemekten sonra Yade babası
ile biraz vakit geçirdi. Saat dokuz buçuk olduğu için uyku saati
geldi. Anne ve babasına iyi geceler öpücüğü verip uyumaya
gitti.
Sabah olunca Yade elini yüzünü yıkadıktan sonra annesine
kahvaltı hazırlamada yardım etti ve beraber kahvaltı yaptılar.
Yade annesine; “Anne ne zaman dedeme gideceğiz?” dedi.
Annesi; “Sabırlı ol kızım, kahvaltımız bitince hemen
gideceğiz.” diye cevap verdi. Hemen hazırlanıp dedesinin
çiftliğine gittiler. Orada Yade hayvanlarla oynadı, ata bindi.
En çok sevdiği kuzusu ile doya doya vakit geçirdi. Hiç bitmesini
istemiyordu bu güzel günün!
B.N.BAĞCI
OKUL GEZİSİ
Bir gün Nehir'in öğretmeni bir gezi düzenlemeye karar
vermiş. Nehir bu haberi koşarak annesi ve babasına anlatmış.
Nehir'in ailesi geziye katılmasına izin vermişler. Nehir çok
mutlu olmuş. Hemen odasına gidip ihtiyacı olan eşyalarını alıp
çantasını hazırlamış. Ertesi sabah yataktan fırlamış. Ellerini
yüzünü yıkamış, kahvaltısını yapmış, üzerini değiştirmiş ve
annesi ile okula gitmiş. Gezi otobüsü gelince Nehir çantasını
sırtına takıp otobüse binmiş. Annesine el sallamış. Gezi
otobüsünde en iyi arkadaşı olan Derin ile yanyana oturmuşlar.
Birkaç saat sonra öğretmenleri deniz kenarında piknik
yapacaklarını söylemiş. Tüm öğrenciler sıra halinde otobüsten
inmişler. Herkes yiyeceklerini çıkarıp birbirine ikram etmiş.
Derin ve Nehir yiyeceklerini paylaşmışlar. Piknikleri bitince
otobüse binmişler ve yola çıkmışlar. Birkaç saat sonra
Ankara'ya ulaştmışlar. Burada Anıtkabir'i gezmişler.
Atatürk'ün mezarını ziyaret etmek hepsini çok
duygulandırmış. Nöbetçi askerleri selamlamışlar. Müzeyi
gezmişler. Akşam olunca otobüse binmişler ve evlerine geri
dönmüşler. Nehir bu geziye katıldığı için çok mutlu olmuş.
YAZAN : MELİSA A.
Ayvalık Atatürk İlkokulu / Balıkesir
SELİM’İN KUZUSU
Yaz tatili olmuştu.Selim dedesi ve babaannesi ile yaylaya çıkmış,
onlara yardım ediyordu.Selim’in günleri çok güzel geçiyordu. Selim
sabah erkenden kalkar, koyunu Kınalı’yı çobanın sürüsüne katardı.Daha
sonra kahvaltısını yapıp arkadaşlarıyla oynamaya giderdi. Akşam da
sürüyle birlikte gelen Kınalı’yı karşılar, onunla oyunlar oynardı.
Selim yaylaları çok seviyordu.Çünkü geniş, yemyeşil düzlüklerde
istediği gibi koşturup yuvarlanmaya bayılıyordu. Bazen yaylaya öyle
bir sis çökerdi ki kendisini bulutların üzerinde gibi hisseder
mutluluktan havalara uçardı. Yine bir gün Selim sabah erkenden
kalkmıştı. Kınalı’yı çobana verdikten sonra babaannesi onu kahvaltıya
çağırdı. Yaylada sabah kahvaltıları çok güzel oluyordu.Babaannem
mıhlama ve mısır ekmeği yapmıştı. Çok güzel bir kahvaltı hazırlamıştı.
Selim kahvaltısını bitirdi.Sonra dedesinden izin alıp arkadaşlarıyla
tepedeki düzlükte oynamaya gitti.Arkadaşlarıyla saatlerce oynadı.
Çok terledi. İçmemesi gerektiğini bildiği halde soğuk su içti.Daha
sonra Kınalı’yı karşılamaya gitti. Kınalı Selim‘i görünce zıplaya zıplaya
Selim‘e doğru koşmaya başladı.Selim ile Kınalı birlikte oynadılar.
Akşam olmuştu. Selim evine gitti. Gece ateşlenen Selim’i yaylada
hastane olmadığı için doktora götüremediler. Selim gece boyunca
ateşler içinde kıvrandı.Sabah olduğunda hasta hasta Kınalı’nın yanına
gitti.Kınalı yatıyor ve çok yorgun görünüyordu.Selim hemen dedesine
haber verdi. Dedesi Kınalı’ya baktı ama ne olduğunu anlayamadı.O gün
Kınalı sürüye katılamadı.Selim Kınalı’ya hastalığı kendisinin
bulaştırdığını düşünüyor ve üzülüyordu. Çok pişmandı. Keşke terli terli
su içmeseydi. O gün üzgün olduğu için arkadaşlarıyla da oynamaya
gitmedi. Akşama kadar Kınalı ‘nın yanında durdu. Selim Kınalı’ya :
-Özür dilerim Kınalı.Benim hastalığım sana bulaştı.Benim
yüzümden sen de hasta oldun,dedi.
Tam o sırada arkasında duran dedesi, Selim ‘in söylediklerini
duyunca gülmeye başladı. Dedesi Selim’e:
- Benim akıllı torunum. Üzülmene gerek yok.Hatta sevineceğin
bir haberim var sana. Kınalı hamileymiş.Çok yakında doğuracak ve
kuzusu olacak, dedi.
Selim sevinçten havalara uçtu. O akşam Selim heyecandan
uyuyamadı. Sabah yüzünde bir ıslaklık ile uyandı. Gözlerini
açtığında küçük bir kuzu ,Selim’in yüzünü yalıyordu. Dedesi
kucağında küçük bir kuzuyu göstererek Kınalı’nın yavrusu olduğunu
söyledi. Dedesi :
-Daha yeni doğdu.Adını senin koymanı istedim,dedi.Selim
kuzunun adını ne koysam diye düşündü. Selim bulutları çok sevdiği
için ve kuzu da bulutlar kadar beyaz olduğu için kuzunun adını
Bulut koydu. Selim’in mutluluğu ikiye katlanmıştı. Bütün gün Kınalı
ve Bulut ile ilgileniyor, onlarla oynuyordu.Yayladaki günleri çok
güzel geçiyordu.
M. KESKİNKURT
TÜLİN’İN SERÜVENLİ BİR GÜNÜ
Tülin, güneşli bir günde ailesiyle birlikte ormana gitmeye
karar vermiş. Yola çıkmışlar. Ormana vardıklarında o da ne?
Çalılıkların arkasından bir ses geliyormuş. Tülin başta çok
korkmuş ama çalılıkların arkasında bir canlı olduğunu
biliyormuş. Ve yavaşça çalılıkların yanına gitmiş. Bir de ne
görsün? Üstüne birden bire bir tavşan zıplamış. Tülin bu
duruma çok şaşırmış.
Ve tavşan Tülin’in üzerinden yere zıplamış, daha sonra tavşan
ortadan kaybolmuş. Annesi Tülin’i yanına çağırmış.
Hep birlikte kahvaltılarını yapmışlar. Kahvaltı bittikten
sonra Tülin babası ile birlikte oltalarını alıp dereye gidip
balık tutmaya başlamışlar.
Tülin balık tutmaktan çok hoşlanmış. Bir anda Tülin’in oltası
kıpırdamaya başlamış. Tülin bu durumda çok heyecanlanmış.
Babasına sormuş ne oluyor diye. Babası da Tülin’e demiş ki;
__ Sakin ol kızım sanırım oltana bir balık yakalanmış. Onu
yavaş yavaş çekmemiz gerekiyor.
Tülin babası ile birlikte bir sürü balık tutmuşlar.
Daha sonra ailecek bir dağ yürüyüşüne çıkmışlar.
Biraz yürüyüş yaptıktan sonra babası ile birlikte balıkları
temizlemişler ve pişirip afiyetle yemişler.
Tülin böylece maceralı, eğlenceli ve çok güzel bir gün
geçirmiş.
YAZAN ÖĞRENCİ ALMİNA B.
2/A SINIFI
ÖĞRT. ZEKİYE AYSUN POLAT
VALİ BEKİR AKSOY İLKOKULU
AHMET HAYVANAT BAHÇESİNDE
Ahmet ile dedesi o gün hayvanat bahçesine gidecekti . Ahmet,
hayvanat bahçesine gideceği için çok mutluydu çünkü hayvanları çok
seviyordu. Birlikte hayvanat bahçesine geldiklerinde kapıda bir
sürprizle karşılaştı.
Sınıf arkadaşı Sude de oradaydı. Birlikte hayvanat bahçesini
gezmeye başladılar. Ahmet önce fillerin bulunduğu yere doğru gitti.
Arkadaşı Sude’ye ; Biliyor musun ?Bir belgesel programında izlemiştim.
Filler sadece bitkilerle besleniyorlarmış. Sude; Çok ilginç, bu kocaman
filler oldukça fazla bitki tüketiyor olmalılar, dedi. Fillerin birinin
yanında yavrusu vardı. Onunla oynamalarını izlediler. Sude, şimdi
aslanların bulunduğu yere gidelim mi ? diye sordu. Ahmet, tabi gidelim
dedi, aslanların bulunduğu yere vardılar. Uzun yeleli kocaman bir aslan
yerde yatıyordu. Yanına başka bir aslan daha yaklaştı ve patisi ile ona
vurarak uyandırdı. Aslan bu duruma çok sinirlendi ve ona karşılık verdi.
Sude ,Ahmet biliyor musun ben en çok aslanları severim dedi. Çünkü
aslan ormanların kralıdır ve bütün hayvanlar ona saygı duyar .Aslan
kafeslerinin yanında ceylanların bulunduğu yere geçtiler ve Ahmet
şöyle dedi; biliyor musun Sude ben aslında bu hayvanların kafeste
kalmalarına çok üzülüyorum. Sude: bende çok üzülüyorum çünkü
hayvanlar kafeste değil gerçek yaşam alanları olan doğada yaşamaları
gerektiğini düşünüyorum, dedi ve Sude’nin annesi Nevin Hanım’ın
seslenmesi ile vedalaşıp hayvanat bahçesinden ayrıldılar.
Anafarta İlkokulu 2/A Sınıfı Yazan: Ayşegül S
SABIRSIZ TIRTIL
Küçük tırtıl, yumurtasından çıktığında karşısında annesini
gördü. Annesinin güzelliğine hayran kaldı. Henüz kendisini
görmediği için kendisinin de annesi gibi renkli kanatları
olduğunu düşünüyordu. Annesi küçük tırtılını sevip okşadı.
-Canım yavrum, uzun zamandır seni bekliyordum, dedi. Anne
kelebek, yavrusunu kanadının üstüne alıp suyun kenarına
kondu. Küçük tırtıl içinden,
-Aa! Annem uçabiliyor. O uçuyorsa bende uçarım. Beni niye
kanadında taşıyor ki? Herhalde küçük olduğum için yorulmamı
istemedi, dedi. Suyu ilk kez görüyorum.
Merakla suya eğilip nasıl olduğuna bakmak istedi. Sudaki
görüntüsünü görünce küçük tırtıl çığlık attı. Anne benim
kanatlarım yok üstelik sana hiç benzemiyorum! Annesi,
-Biliyorum yavrum. Benim gibi kanatlarının olması için biraz
sabırlı olman gerekiyor.
Bir gün kendi etrafına “koza” dediğimiz bir elbise
göreceksin. Bunun için biraz zamana ve güçlenmeye ihtiyacın
var.
-Peki anneciğim elbisemi ördükten sonra mı kanatlarım
olacak? Hiç bir şey anlamadım anneciğim.
-Evet yavrum, öyle de diyebiliriz. Sen o elbisenin
içindeyken hiçbir kelebeğinkine benzemeyen kanatların
oluşacak .Bir süre o elbisenin içinde kalman gerekecek. Sonra
belki de benden daha harika bir kelebek olacak ve
uçabileceksin. Minik tırtıl, annesinin söylediklerine tam
olarak anlamasa da kanatlarının olacağını düşününce
heyecanlanmıştı. Annesine:
-O zaman hemen ağacımıza gidelim anneciğim. Vakit
geçirmeden kozamı örmek , senin gibi uçabilmek istiyorum.
Hadi hemen gidelim. Anne kelebek yavrusuna:
-Henüz değil benim tatlı tırtılım. Kozanı örebilmek için biraz
daha büyümen gerekiyor. Küçük tırtıl bu durumdan
hoşlanmamıştı… Güzel bir kelebek olmak için
sabırsızlanıyordu. Günler günleri kovaladı. Tırtıl çok yemeye
ve şişmanlamaya başladı. Annesi:
-Hadi bakalım yavrucuğum. Kozanı örme vakti. Tırtıl çok
heyecanlandı. Kanatları yoktu.
-Anneciğim seni çok seviyorum. Seninle kelebek olduğumda
görüşürüz canım annem.
Tırtıl ve annesi vedalaşırken ikisinin de gözleri dolmuştu.
Anne tırtıl çocuğunun nasıl bir kelebek olacağını merakla
bekliyordu. Yavrusunun kozasının başında uyuyup kalan anne
bir çıtırtıyla irkildi. Sesler kozadan geliyordu. Çok
heyecanlandı. Yavrusunu çok özlemişti. Yavrusuna baktı.
Rengarenk bir kelebek olarak karşısındaydı. Annesi:
-Yavrum çok güzel olmuşsun dedi. Az sonra koza tamamen
parçalandı. Beyaz kanatlarının üstünde turuncu, yeşil ve mor
noktalar vardı.
Küçük yavru önce kanatlarını hareket ettiremedi. Sağa sola
devrilip durdu. Annesi buna kahkahalarla güldü. Yavru
kelebek bu duruma üzülmüştü. Bu kanatları taşımak ne kadar
zormuş diye düşündü. Küçük yavrum:
-Anneciğim neden senin gibi uçamıyorum, dedi.
Kanatlarımda var fakat devrilip duruyorum. Hemen göl
kenarına gidip nasıl göründüğüme bakmak istiyorum dedi.
Annesi:
-Acele etme yavrucuğum. Biraz çaba göstermen gerekiyor.
Sabırlı olmalı, paniğe kapılmamalısın. Yavru kelebek
sabırsızca bir an önce uçup göl kenarına gitmek istiyordu.
Kanatlarını çırpmaya çalışıyordu ama bir türlü başaramıyordu.
En sonunda pes eden yavru kelebek ağlamaya başladı
-Neden başaramıyorum anne? Galiba hiç uçamayacağım.
Annesi:
-Sabırlı olur ve çalışırsan kısa zamanda uçacaksın
yavrucuğum. Haydi tekrar deneyelim. En son kanatlarını
çırpmaya başarmış. Geriye bir tek uçmak kalmış. Ama bu
seferde uçamıyordu. Annesi:
-Hemen ümitsizliğe kapılma yavrucuğum, dedi . Haydi bir
daha dene. Küçük yavru annesinin söylediklerini dikkatle
dinledi. Biraz sonra bulunduğu yaprağın üzerinden yükseldi.
-Başardım anneciğim! Artık uçabiliyorum, dedi . Bir kaç kez
daha kanat çırptı. Fakat dengesini bulamayıp bir alttaki
yaprağın üzerine düştü.
- Öffffff hep düşüyorum, ne kadar zormuş. Anneciğim
sanırım yapamayacağım. Keşke tırtıl olarak kalsaydım hiç
zorlanmazdım demiş. Keşke senin gibi uçabilsem niye
uçamıyorum? Benim de kanatlarım var. Annesi yavrusunun
umutsuzluğa kapıldığını anladı.
-Merak etme yavrum, başaracaksın. Sadece birkaç kez daha
denemen gerekecek. Küçük yavru o günü uçmayı öğrenebilmek
için çabalayarak geçirdi, hep çalıştı. Günün sonunda aynı
annesi gibi uçabiliyordu. Bütün bu uğraş yavrucuğu yorgun
düşürmüştü. Hemen uyudu. Rüyasında kırların, üzerinde
uçtuğunu gördü. Sabah uyandığında heyecanlıydı. Annesiyle
yeniden uçmayı deneyecekti. Fakat korkuyordu. Tüm
cesaretini toplayıp kanatlarını çırptı. Artık uçuyordu.
Annesiyle tıpkı rüyasındaki gibi uçtular. Kırlarda pek çok
kelebekle tanıştılar. Arkadaş oldular, oyun oynadılar,
çiçeklere kondular ,uçma yarışması yaptılar. Küçük kelebek
günün sonunda anladı ki Sabırlı olup çalışırsak her şeyin
üstesinden gelebiliriz. Annesine sarılıp destek olduğu için
teşekkür etti. Minik kelebek o günden sonra hep sabırlı
davrandı. Hiçbir işte acele etmedi.
YAZAN: M. KATIRCI
TEKELER İLKOKULU 4-A SINIFI ÖĞRENCİSİ
ÖĞRETMENİ: MERYEM GÜNDÜZ
MAVİ YUMURTLAYAN TAVUK
Merhaba arkadaşlar. Size Mavi Yumurtlayan Tavuk’tan
bahsetmek istiyorum. Dedem ile babaannem çok güzel bir çiftlikte
yaşıyorlar. Çok güzel bir bahçeleri var. Biz hafta sonları ve yazları
oraya gidiyoruz. Ben orayı çok seviyorum. Rengârenk çiçekler,
uçuşan kuşlar, şırıl şırıl akan ırmaklar, her çeşit meyve ağaçları,
keçiler, kuzular var. En önemlisi benim de en çok sevdiğim Mavi
Yumurtlayan Tavuk var. Yazın orası bir başka güzeldir.
Dedemlere gidince arabadan inip, hemen Mavi Yumurtlayan
Tavuk’un yanına giderim.
- Merhaba Mavi Yumurtlayan Tavuk, nasılsın? O güzel
yumurtalarından var mı?
-Merhaba Feyza. Olmaz mı, var tabi ki. İstediğin kadar al.
-O zaman önce yumurtayı alıp gideyim, sonra konuşuruz, dedim.
Çünkü kahvaltımı yapmamıştım. Yumurtaları anneme götürdüm. Çok
güzel yumurta pişirdi. Ve nihayet kahvaltımı bitirdim. Mavi
Yumurtlayan Tavuk’ un yanına tekrar gittim. Ona teşekkür etmek
istedim. Bu kadar güzel yumurtalar yumurtladığı için. Mavi
Yumurtlayan Tavuk, teşekkür etmeme sevindi.
-Çok naziksin. Sizi beslemek benim görevim, dedi.
Babaannem bize her gelişinde mavi yumurta getirir. Mavi
yumurtayı arkadaşlarıma da vereceğim. Okullar açılınca
öğretmenime de götüreceğim. Onlar da yumurtanın tadına
bakmalılar.
Ve yaz bitti, okullar açıldı. Okulun ilk günü sınıfa çıktım,
arkadaşlarım da gelmişti. Sevinçle birbirimize sarıldık. Hepimiz çok
heyecanlıydık. Öğretmenimiz ilk derste “Yaz tatiliniz nasıl geçti
çocuklar?” diye sordu. Sıra bana gelmişti. Öğretmenimize dedemin
çiftliğinden ve orada Mavi Yumurtlayan Tavuk’la geçen güzel
günlerimizden bahsettim. Öğretmenimiz ve arkadaşlarım çok
şaşırdı. Öğretmenimiz yumurtayı çok merak etmişti. Eve geldim
anneme anlattım. O da hemen dedemi aradı. Öğretmenim ve
arkadaşlarım için yumurta istedi.
Sabah okula giderken çiftlikten gelen yumurtaları götürdüm.
Öğretmenime ve arkadaşlarıma dağıttım. Çok sevindiler, çok mutlu
oldular. Paylaşmak, çok güzel şey. Teşekkürler Mavi Yumurtlayan
Tavuk.
F. Göğsu
KAHRAMAN DOKTORLAR
Doktorluk mesleğini küçük yaşlardan beri seven Zümrüt
ve Alp büyüdüklerinde de doktor olmayı hayal ediyorlardı.
Aldıkları eğitim ve gösterdikleri çabalar sonrasında hayal
ettikleri doktorluk mesleğini yapmaya başlamışlardı. Her ikisi
de Kocaeli Üniversitesi Umuttepe Araştırma Hastanesi'nde
görev yapmakta idiler. Çokça hastaları oldu. Onca deneyim ve
başarının sonrasında ikisi de Doçent oldular. Bir gün Doğu
Anadolu'dan otizmli bir çocuk geldi, çocuğun kalbinde delik
vardı. Doktor Zümrüt ve Doktor Alp çocuk için ellerinden
geleni yapıyorlardı. Sonuca ulaşmak için sanki bir sihirli el
gerekliydi. Ne yaptılarsa olmuyordu.
İşte tam o sıralarda hastaneye kalp doktoru
aranıyordu. Birçok tanıdığı araya koyarak Profesör Doktor
Can Avcı'yı hastaneye transfer ettiler. Küçük çocuğun hayatı
artık Doktor Can Avcı'nın elindeydi. Profesör çocuğu hemen
muayene etti gerekli bilgileri aldıktan sonra doktor Zümrüt
ve doktor Alp ile birlikte ameliyat edilmesi gerektiğine karar
verdiler. Tüm tahliller yapıldı ve ameliyat günü
kararlaştırıldı. Ameliyata Profesör ile birlikte hastanenin iyi
doktorlarından olan Dr. Alp ve Dr. Zümrüt girecekti. Uzun
süren çok zorlu bir ameliyat olmuştu. Ameliyat oldukça
başarılı geçmişte artık süreci bekleme zamanıydı. Çocuğun
durumu iyi gidince özel bir odaya aldılar. Birkaç saat sonra
yavaş yavaş gözlerini açan çocuk karşısında sevecen tavrı ile
Profesör Can’ı gördü. Çocuk ile doktor arasında daha o anda
sıcak bir bağ kuruldu. Çocuğun ailesi Profesör Can ve ekibine
minnettar kaldı. Çocuğun bundan sonraki hayatında her şey
normale dönecektir ancak bir süre kendini çok yormamalıydı.
Çocuk günden güne iyileşiyordu. İyileşme sürecini bitirip
taburcu olduğunda tekrar memleketi olan Ardahan'a geri
döneceklerdi. Aile oğullarının sağlığı için memleketlerinden
kalkıp Kocaeli'ndeki akrabalarının yanına gelmişti. Profesör
Can bu çocuğu çok sevmişti ondan ayrılmak nedense zor
geliyordu. Oysa yıllarca pek çok sevdiği hastaları olmuştu
Ama hiç kimseye bu denli bağlanmamıştı. Taburcu olacağı
günün sabahında Dr. Can çocuğa hediye almak için
hastaneden çıktı. Çocuğa hediyesini verirken şöyle dedi : -
Senin kalbin bize çok sıcak geldi ancak Ardahan çok soğuk
bir memlekettir. Onun için sana atkı, bere ve yün eldiven
aldım, dedi. Aile, Profesör Can’a çok teşekkür etti. Profesör
Can aileden ve çocuktan bir türlü ayrılamıyordu. Baba ile
sohbeti sırasında babanın Ardahan'da işi olmadığını ve ailenin
ekonomik durumunun iyi olmadığını öğrendi. Memleketlerinde
iki çocukları daha vardı. Ama özellikle bu çocuklarının iyi bir
bakıma ve iyi bir eğitime ihtiyacı vardı. Ancak babanın bunu
karşılayacak pek de durumu yoktu. Profesör Can babaya bir
teklifte bulundu. Siz zaten iş aramak için farklı bir yere
gitmeyi düşünüyorsunuz. Öyleyse sizin için bir iş bulabilirim
Kocaeli'nde. Ancak ailenizi de buraya getirmeniz şartıyla.
Oğlunuz siz olmadan orada hastalığı zor atlatır. Aile bu teklif
karşısında çok şaşırdı. Ardahan'da yaşıyorlardı orada bir
aileleri vardı. Ancak şu bir gerçekti ki para olmadan
çocuklara iyi bir gelecek veremiyorlardı. Profesör Can onlara
kartını verdi. Karar verdiklerinde kendisini aramalarını
söyledi. Vedalaşıp gittiler. Ardahan'a dönen aile çocukları
için bir karar verme aşamasına girdiler, sonunda Can Avcı ya
bir telefon geldi. Profesör aileye gerekli olan her şey için
yardımda bulundu. Ardahanlı fakir aile Kocaeli'nde yeni bir
hayata başlıyordu. Profesör Can bu olaya vesile olduğu için
çok mutluydu. Ailedeki gençlerin tüm eğitim masraflarını
karşıladı. Yıllardır hiç bu kadar mutlu olmamıştı.
Yıllar önce kendisine de destek olunmasıydı bugün bu
yerlere gelemezdi. Profesör Can, Dr. Zümrüt ve Dr. Alp’e
şöyle bir tavsiyede bulundu. Gençler yolun çok başındasınız ”
paylaşmaktan yardımlaşmaktan asla vazgeçmeyin”. Biz bir
ailenin gençlerinin önünü açtık dedi. Dr. Zümrüt ve Dr. Alp’in
Can Avcı'dan öğrenecekleri daha çok şeyleri vardı.
YAZAN:
M. AVCI
GEBZE MUSTAFA PAŞA İLKOKULU 4-C sınıfı öğrencisi
Öğretmeni: Nurhan Görmez