uranyumdergisi
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
URANYUMUMSU<br />
“NÜKLEER ENERJİ VE KİMYA”<br />
(Şubat sayısı)<br />
NÜKLEER ENERJİNİN FAYDA<br />
VE ZARARLARI NELER?<br />
NÜKLEER ENERJİYİ KULLANMALI<br />
MIYIZ?<br />
NÜKLEER ENERJİ NEDİR?<br />
1
İÇİNDEKİLER<br />
1)Nükleer enerji nedir? ………… 3<br />
2)Nükleer enerjinin faydaları ………… 8<br />
3)Nükleer enerjinin zararları ………… 11<br />
4) Three Mile Nükleer Kazası ………… 15<br />
5)Fukuşima Santrali ………… 20<br />
2
Fisyon Tepkimesi: Uranyum, nötron bombardımanına tutulur. Karasız hale<br />
gelen ağır atomik yapı daha hafif atomlara parçalanır. Nükleer santrallerde yaygın<br />
şekilde kullanılır. Nükleer enerji, atomun çekirdeğinden elde edilen bir enerji türüdür.<br />
Kütlenin enerjiye dönüşümünü ifade eden, Albert Einstein'a ait<br />
olan E=mc² formülü ile ilişkilidir.<br />
Bununla beraber, kütle-enerji denklemi, tepkimenin nasıl oluştuğunu açıklamaz,<br />
bunu daha doğru olarak nükleer kuvvetler yapar. Nükleer enerjiyi zorlanmış olarak<br />
ortaya çıkarmak ve diğer enerji tiplerine dönüştürmek için nükleer<br />
reaktörler kullanılır.<br />
Nükleer enerji, üç nükleer reaksiyondan biri ile oluşur:<br />
1)Füzyon: Atomik parçacıkların birleşme reaksiyonu.<br />
2)Fisyon: Atom çekirdeğinin zorlanmış olarak parçalanması.<br />
3)Yarılanma: Çekirdeğin parçalanarak daha kararlı hale geçmesi. Doğal<br />
(yavaş) fisyon (çekirdek parçalanması) olarak da tanımlanabilir.<br />
Ağır radyoaktif maddelerin,dışarıdan nötron bombardımanına tutularak daha<br />
küçük atomlara parçalanması olayına fisyon,hafif radyoaktif atomların birleşerek<br />
daha ağır atomları meydana getirdiği nükleer tepkimelere ise füzyon tepkimesi denir.<br />
Füzyon tepkimeleriyle fisyon tepkimelerinden daha fazla enerji elde edilir. Güneş<br />
patlamaları füzyon'a, nükleer santrallerde kullanılan tepkimeler, atom bombası<br />
teknolojisi gibi faaliyetler de fisyona örnek olarak gösterilebilir.<br />
Nükleer enerji, 1896 yılında Fransız fizikçi Henri Becquerel tarafından<br />
kazara, uranyum maddesinin fotoğraf plakaları ile yan yana durması ve karanlıkta<br />
yayılan radyoaktif ışınların fark edilmesi ile keşfedilmiştir.<br />
3
4
Nükleer Enerjinin Elde Edilmesi<br />
Bir nükleer santral kurmak için zenginleştirilmiş uranyuma ihtiyaç vardır.<br />
Uranyumun fisyon tepkimesine girerek bölünmesi sonucunda açığa çok yüksek<br />
miktarda enerji çıkar. Bu bölünme için, nötronlar yüksek bir hızla uranyum<br />
elementinin çekirdeğine çarpar. Bu çarpışma çekirdeğin kararsız hale geçmesine ve<br />
sonrasında büyük bir enerji açığa çıkartan fisyon tepkimesine neden olur.<br />
Gerçekleşen tetikleyici ilk fisyon tepkimesi sonucunda ortama nötronlar yayılır. Bu<br />
nötronlar diğer uranyum çekirdeklerine çarparak fisyonu elementin her atom<br />
çekirdeğinde gerçekleştirene kadar devam eder. Ortaya çıkan enerji kontrol<br />
edilmediği takdirde ölümcül boyutlardadır. Kontrol etmek için reaktörlerde fazla<br />
nötronları tutan ve tepkimeye girmesini engelleyen üniteler vardır. Bu sayede<br />
kontrollü bir fisyon tepkimesi zinciri sağlanır.<br />
Nükleer Tesisler Nasıl Çalışır?<br />
Nükleer santralde enerji bir türden başka bir türe dönüştürülür. Atom<br />
enerjisi ısı enerjisine, ısı enerjisi mekanik enerjiye, mekanik enerji ise elektrik<br />
enerjisine dönüşür. Özel teknolojiler sayesinde nükleer santrallerde çekirdek<br />
tepkimeleri sürekli olarak kontrol altında tutulur. Bu yüzden bu reaksiyonlar<br />
kontrol edilebilir reaksiyonlar olarak adlandırılabilir. Nükleer santraller<br />
farklı donanımlar kompleksidirler ve her bir donanım belirli bir amaca hizmet<br />
eder. Nükleer santralde en önemli tertibat, reaktördür. Diğer tertibatlarla<br />
birlikte reaktör enerji bloğunun içinde bulunur.<br />
Genellikle nükleer santraller bir kaç enerji bloğundan oluşurlar. Reaktördeki<br />
ısı enerjisi taşıyıcı sıvı yardımı ile reaktörden çıkarılır. Reaktörün aktif<br />
bölgesinde atom çekirdeği nötron olarak adlandırılan küçük parçacıklara<br />
bölünür. Bu olay sonucundan çok büyük miktarda ısı açığa çıkar. Reaktördeki su<br />
kaynar ve buhar taneciklerini oluşturur. Oluşan bu buhar tanecikleri<br />
jeneratörün türibinlerine yüksek basınçla çarparak türbinlere hareket<br />
5
kazandırır. Elde edilen elektrik enerjisi dağıtım sistemi üzerinden elektrik iletim<br />
yollarına yani yüksek gerilim hatlarına iletilir.<br />
Nükleer santralin en önemli tertibatlarından bir diğeri ise nükleer atıkların<br />
korunduğu ve işlendiği korpus adı verilen bölümüdür. Reaktörde kullanılan yakıt<br />
işlenmiş yakıt olarak adlandırılır. İşlenmiş yakıtta çok az miktarda kullanılabilir<br />
uranyum kalır. Daha sonra bu yakıtlar belirli bir süreliğine saklama alanına<br />
alınırlar. Bir kaç yıl geçtikten sonra kullanılan bu yakıt ya uzun süreli koruma<br />
havuzlarına alınır yada tekrar işlenerek kullanılabilir hale getirilir.<br />
Nükleer santrallerde her türlü doğabilecek tehlikeye karşı önlemler alınmıştır.<br />
Enerji blokları 10-15 metre boyunda 3-5 metre çapında silindirik yapılı bir<br />
kazana benzetilebilir. Kullanılan çeliğin kalınlığı 15-25 cm civarındadır. İşte bir<br />
nükleer santral içinde büyük bir kazan ve bu kazan içine sokulmuş yüzlerce<br />
çubuktan ibaret bir yapı mevcuttur. Gerek bu yapılar, depremlere, uçak<br />
kazalarına ve diğer doğal afetlere dayanıklıdırlar.<br />
Nükleer santralin kazanı ve boruları dışında başka parçası<br />
var mı?<br />
Elbette vardır. Nükleer santral aslında bir beton yığınıdır dersek, hata<br />
yapmayız. Önce kazanı ve insanları koruyacak betondan kalın bir kubbesi olan<br />
yuvarlak bir betonarme kavanoz misali bir kabuk yapılır. Buna koruma<br />
kabuğu denir. Çapı 50-60 metre civarında olan bu kabuğun kalınlığı ise 1.5-2<br />
metre kalınlığında olmaktadır. Yüksekliği ise 20 katlı bina kadar olup içi tor<br />
çeliği olan özel bir betondur. Mühendislerin, teknisyenlerin %75 i bu bina içinde<br />
çalışır. Bina dışında ise yakıt deposu, buhar tribünü, elektrik jeneratörü, trafo ve<br />
destek üniteleri mevcuttur.<br />
6
7
NÜKLEER ENERJİNİN<br />
FAYDALARI<br />
Önceki konularımızda anlattığımız üzere; nükleer enerji, atomların<br />
çekirdeklerinin parçalanması sonucunda elde edilen enerjidir. Atom<br />
çekirdeğinden elde edilen enerji Uranyum atomunun parçalanmasıyla oluşur.<br />
Nükleer enerji, açığa çıkan enerjinin kuvveti nispetinde tehlikelidir. Nükleer<br />
enerji sayesinde daha az kaynak ve hammadde ile birlikte daha fazla enerji<br />
üretilmektedir. Nükleer enerjinin kurulumu, güvenliğinin sağlanması maliyetli<br />
olsa da, enerji üretimi açısından en iyi yollardan biridir.<br />
Nükleer enerjinin içinde barındırdığı tehlike, en fazla saldırı risklerine,<br />
aksiliklerinin sonucunda yaşanabilecek patlamalara binaen fazladır.<br />
Şimdi nükleer enerjinin faydalarından bahsedeceğiz.<br />
*Çok yüksek miktarlarda enerji üretilmesini sağlar.<br />
Radyoaktif element olan uranyumun (zenginleştirilmiş uranyum yani<br />
saflaştırılmış) reaktör içinde nötron bombardımanından sonra parçalanarak<br />
yüksek enerji açığa çıkar. Bu enerjiden su ısıtılır ve kızgın su buharı elde<br />
edilerek türbinlerin döndürülmesiyle elektrik enerjisi elde edilir. Bu enerjinin<br />
yanı sıra radyoaktif element olan uranyumun radyasyon yaymasıdır ve bu<br />
radyasyon sürekli bir olgudur.<br />
Zaten hayatımızda belli bir seviyede radyasyona maruz kalıyoruz. ( cep<br />
telefonu, mikrodalga fırın v.b ) Ancak nükleer santraldeki iyonlaştırılmış<br />
uranyum, hücrenin genetik materyali olan DNA’yı parçalayabilecek kadar enerji<br />
taşımaktadır. DNA’nın zarar görmesi ise hücreleri öldürmektedir. Bunun<br />
sonucunda doku zarar görür. DNA’da çok az bir zedelenme, kansere yol<br />
açabilecek kalıcı değişikliklere sebep olur. Bu yüzden nükleer santralin en<br />
önemli sorunu ortaya çıkan atıklardır. Çevreye zarar vermemesi için çok dikkatli<br />
muhafaza etmeliyiz.<br />
Nükleer enerji, çevresel koşullar göz önüne alınarak yapıldığında çok verimli ve<br />
çok ucuz bir enerjidir.<br />
1 kg nükleer yakıt (saflaştırılmış uranyum) =100.000 kg kömür =600.000<br />
petrol kg<br />
Öyle ki 1 kg nükleer yakıttan elde ettiğimiz enerjiyi ancak 100.000kg kömür<br />
veya 600.000 kg petrolden elde edebiliriz. Kömürle çalışan termik santralde<br />
ortaya çıkan kömür tozlarının çevreye ve insan hayatına verdiği zararlarını<br />
düşünürsek ve doğal enerji kaynaklarının azalmasıyla nükleer enerji<br />
düşünülmesi gereken bir enerjidir.<br />
8
*Çevre kirliliğinin ve sorunlarının yaşanmamasını sağlar.<br />
Sızdırma yapmadığı sürece kirletmez. Nükleer santraller fosil yakıt<br />
kullanmadığı için sera etkisine sebep olan CO2, CH2, HFCs gibi kirletici gazları<br />
doğal çevreye saçmazlar.<br />
Nükleer santrallerde radyoaktivitesi yüksek elementler kontrollü bir şekilde<br />
nükleer tepkimeye sokularak ısı enerjisi elde edilir. Bu ısı enerjisi suya aktarılır.<br />
Isınan suyun buharlaşması sonucunda buhar türbini dönmeye başlar ve türbine<br />
bağlı alternatör elektrik üretir.<br />
Geriye radyoaktif atıklar kalır. Yanmış atıkların radyoaktivitesi çok uzun yıllar<br />
boyunca devam ettiği için onları çok iyi saklamak gerekir. Kesinlikle doğa ile bir<br />
temaslarının bulunmaması gerekir.<br />
*Küresel ısınmaya engel olur.<br />
Üretim zinciri tümüyle ele alındığında, nükleer enerji, sera gazı salımı<br />
konusunda en temiz seçenektir. Nükleer enerjinin iklim değişikliğine sebep olan<br />
atmosferdeki sera gazı konsantrasyonunun azaltılmasında büyük rolü vardır.<br />
Günümüzde nükleer santraller, elektrik sektöründen kaynaklanan sera gazı<br />
salımında yıllık olarak yaklaşık %17 tasarruf sağlamaktadır. Yani bu<br />
santrallerin yerine fosil yakıtlı santrallerden elektrik elde edilseydi her yıl 1,2<br />
Milyar ton daha fazla karbon atmosfere verilecekti.<br />
*Çevreye daha az karbon salınımı yapar.<br />
Atmosfere bırakılan ve dünya ikliminde önemli değişikliklere sebep olan "sera<br />
gazları (başta karbondioksit, metan, azotdioksit olmak üzere, CFC, ozon gibi<br />
gazlar) özellikle petrol, kömür ve doğal gaz gibi fosil yakıtların yanmasıyla<br />
ortaya çıkmaktadır. Sera gazları salımlarının sabitlenmesi veya azaltılması<br />
amacıyla Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (İDÇS) 1992<br />
yılında imzaya açılmıştır. Sözleşmenin amacı atmosferdeki sera gazı birikimini,<br />
insanın iklim sistemi üzerindeki tehlikeli etkilerini önleyecek bir düzeyde<br />
durdurmaktır.<br />
9
*Enerji kaynaklarının doğru ve yerinde kullanılmasında etkilidir.<br />
Nükleer enerjinin büyüklüğünü düşünürsek petrol, kömür v.b yenilenemez enerji<br />
kaynaklarının yerini alternatif enerji kaynağı olan nükleer enerji alacağı için<br />
petrol ve kömür değerini kaybedecek.<br />
Nükleer enerjinin sektörler içindeki yararları ise şunlardır;<br />
<br />
<br />
Nükleer enerjinin tıp alanında kullanılmasıyla nükleer tıp adında bir<br />
bilim dalı çıkmıştır. Nükleer tıp yardımıyla birçok hastalığın teşhis<br />
edilmesi, kanser gibi hastalıkların tedavisi mümkün olabilmektedir.<br />
Çok sayıda uygulama alanı vardır. Önem sırasına göre: Besinlerin ve tıbbı<br />
malzemelerin sterilizasyonunda, boru ve metallerdeki üretim çatlaklarını<br />
ve kaynak çatlaklarının tespitinde, tahribatsız testlerde, yoğunluk,<br />
kalınlık, kaplama kalınlığı ölçümünde, büyük silolarda seviye tespitinde,<br />
suyun ve malzemelerin yaş tayininde, ve sayamadığımız birçok<br />
uygulamalarda kullanılmaktadır.<br />
Tarım alanında bitkilerde üretim artışı sağlama amaçlı genetik<br />
çalışmalarda, ıslâh çalışmalarında toprak-bitki-besin-su ilişkilerinin<br />
hassas olarak incelenmesi, çeşitli haşere ve böceklerle mücadele, çiftlik<br />
hayvanlarının üreme performanslarının arttırılması, depolanmış tarım<br />
ürünlerinin ışınlanarak korunması ve benzeri birçok uygulamada<br />
kullanılır.<br />
10
NÜKLEER ENERJİNİN<br />
ZARARLARI<br />
Nükleer santrallerin çevreye verdiği birçok zarar vardır. Denizlere, göllere<br />
karışması ve bunun yanı sıra rüzgâr ve yağmur yardımıyla da atmosfere<br />
taşınması geçekleşecektir. Burada tüm bu doğa şartları bitkilere ve sular<br />
karışacağından insan vücuduna erişimini de kolaylaştıracaktır. Bu anlamda<br />
insan sağlığına da birtakım zararları vardır. Bu zararları ise şu şekilde<br />
sıralayabiliriz;<br />
*Üretim sırasındaki oluşan atıkların son derece tehlikeli olmasıdır.<br />
Nükleer reaktörlerin çalışması sırasında atık olarak ortaya çıkan plütonyum<br />
üst düzeyde zehirli ve kanser yapıcıdır. Doğada bulunma ömrü 250 yıldır.<br />
Açığa çıkan bir diğer radyoaktif madde olan stronsiyum yağış yoluyla bitkilere<br />
oradan da hayvanların sütüne geçerek insanlara bulaşır. Kan kanserine ( lösemi<br />
) yol açar. 280 yıl ömrü vardır<br />
Sezyum ve iyot da besin yoluyla insan vücuduna girer ve tiroid bezi kanserine,<br />
çocuklarda büyüme aksaklıklarına ve genetik bozukluklara neden olur.<br />
11
*Teknolojisindeki riski fazladır.<br />
Yeni teknoloji çok ilerlemiş olmasına rağmen Çernobil gibi ya da Fukushima<br />
felaketleri gibi ciddi sorunların oluşma ihtimali hala daha devam etmektedir.<br />
Küçük bir radyasyon sızıntısı bile yıkıcı etkilere neden olabilmektedir. İlk olarak<br />
bulantı, kusma, ishal ve yorgunluk belirtileri oluşması nükleer enerjinin<br />
zararları arasındadır. Bu santrallerin yakınında yaşayan insanlarda bu etkiler<br />
bir sızıntı dahilinde meydana gelebilir.<br />
*Kazaların meydana gelmesi yüksek orandadır.<br />
Üretici güç reaktörleri, plütonyum üretirler. Bu element doğada bulunmaz ve<br />
ancak bu işlemler sonucunda ortaya çıkar. Bu, zincir bir reaksiyon sonucunda<br />
yan ürün olarak ortaya çıkar ve doğa için tahrip edicidirler. Öncelikle silah<br />
üretiminde kullanılırlar.<br />
*Savaş ya da terör saldırısında açık bir hedef olmasıdır.<br />
Nükleer enerji bize dünyayı daha güzel ve yaşanabilir bir yer yapma gücünden<br />
çok silah yapma ve yıkım gücü vermiştir. Nükleer enerjiyi kullanırken,<br />
kazalardan kaçınmak için çok dikkatli ve sorumlu olmamız gerekmektedir. Terör<br />
örgütlerinin hedefinde olmaları dünya için çok tehlikeli olabilir. Güvenlik bu<br />
durumda önemli bir faktördür. Herhangi bir saldırı anında korunamadıklarında<br />
büyük çapta ölümlere neden olabilirler. Ayrıca radyoaktif atıkların orijinal<br />
formuna dönmeleri yaklaşık 10.000 yıl sürmektedir.<br />
*Nükleer silahların kullanımını yaygınlaştırmaktadır.<br />
Avusturya Dışişleri Bakanı Kurz bu konu hakkında, "Nükleer silahlar var<br />
oldukça, onların kullanımı kasten veya kazaran gerçektir. Böyle bir senaryo,<br />
12
yaşadığımız gezegen üzerinde canlı hayatını yok edecek potansiyele sahiptir. Bu<br />
senaryonun kazananı olmadı ve olmayacaktır" demiştir.<br />
*Ham madde ve kaynakların tükenme riski de bulunmaktadır.<br />
Kullanılan ham maddeler de bir süre tükenir.<br />
Dikkatsizlik ve santralin güvenliğinin aksaması sonucu oluşan bazı nükleer<br />
santral kazalarını kısaca bakalım.<br />
Nükleer Santral Kazaları<br />
1957 İskoçya Windscale Kazası: İskoçya’da olan Windscale kazasında<br />
reaktörün çevresine radyasyon yayılmış ancak bu ölüme veya hastalığa sebep<br />
olmamıştır.<br />
1979 ABD Three Mile Kazası: Amerika’da meydana gelen Three Mile<br />
adası kazası operatör hatası nedeniyle meydana gelmiştir. Reaktörü çevreleyen<br />
koruyucu beton sayesinde facia önlenmiştir.<br />
1986 Çernobil Kazası: Çernobil’de olan kaza doğrudan 56 kişinin ölümüne,<br />
dolaylı olarak binlerce ölüme, kanser hastalığına ve yüz binlerce kişinin<br />
sağlığının ciddi şekilde etkilenmesine sebep olmuştur. Kazadan sonra Çernobil’e<br />
yakın bölgelerden 336.000 insan tahliye edilmiştir. Güvenlik önlemlerinin<br />
yeterince alınmaması ve operatörlerin güvenlik kurallarına aykırı olarak deney<br />
yapmaları sonucu reaktör aşırı derecede ısınmış ve patlamaya sebep olmuştur.<br />
Reaktörü çevrelemesi gereken koruyucu beton duvarın da olmaması kazanın<br />
13
oyutunun artmasına sebep olmuştur. Kaza sonucunda radyasyon parçacıklar<br />
yüzlerce kilometre yayılmıştır. Avrupa, Rusya, Türkiye bu kaza sonrasında<br />
yayılan radyasyondan etkilenmiştir. Hatta 1100 kilometre uzaklıkta olan İsveç’te<br />
dahi bu radyoaktif parçacıklara rastlanmıştır. Türkiye’nin Karadeniz bölgesi de<br />
bu radyoaktif parçacıklardan zarar görmüştür. Bu bölgede birçok kanser<br />
hastalığı vakasına sebep olmuştur. Çernobil’de ki radyasyonun normal seviyelere<br />
inmesi için 1000 yıl gibi bir süre geçmesi gerekmektedir.<br />
2011 Fukuşima Kazası: Japonya’da meydana gelen 9.0 büyüklüğünde ki<br />
deprem ve tsunami sonrasında Fukuşima Nükleer Santrali zarar görmüş ve<br />
sızıntı meydana gelmiştir. Kaza sonrasında yüksek güvenlik önlemleri<br />
alınmıştır. Kaza sonrasında birçok meyve ve sebze de radyasyona rastlanmıştır.<br />
14
THREE MILE NÜKLEER<br />
SANTRAL KAZASI<br />
Pennsylvania, Harrisburg yakınındaki Three Mile Island(TMI) nükleer<br />
santralında 28 Mart 1979 tarihinde saat 4.00 de 2 numaralı reaktördeki arıza ve<br />
sonrasında gelişen olaylar türbinin devreden çıkmasına ve santralın tamamen<br />
durmasına neden olmuştur. Operatörler, başlangıçta arızayı gidermek için<br />
uğraşmışlar, ancak cihazlardan gelen sinyalleri yanlış yorumlayıp, durumu tam<br />
kavrayamadıklarından reaktör çekirdeğinin etrafındaki suyun önemli bir<br />
kısmının buharlaşmasına neden olmuşlardır. Böylece bina ve site dışına<br />
radyasyon kaçağı başlamış ve acil durum ilan edilmiştir. TMI kazası Amerikan<br />
nükleer endüstrisinin en önemli kazalarından biridir. ABD başkanı bir komisyon<br />
kurdurarak kazayı inceletmiş ve komisyon kazayı inceleyerek bulgularını bir<br />
rapor (Kemeny Report) olarak yayınlamıştır. Diğer taraftan Nükleer Düzenleme<br />
Komisyonu (Nuclear Regulatory Commission, NRC) tarafından bir inceleme<br />
başlatılarak bulgular rapor olarak yayınlanmıştır.<br />
Kaza öncesi olaylar<br />
Kazadan iki gün önce yardımcı besleme hattı üzerindeki tüm pompalardaki<br />
vanalara rutin kontrol ve testler yapılmıştı. Burada bulunan 12 adet vanadan iki<br />
tanesi, dikkatsizlik sonucu kapalı pozisyonda bırakılmıştı.<br />
Kazadan yaklaşık 11 saat önce operatörler yoğuşuk su temizleme hattındaki<br />
tıkanıklığın nedenini anlamaya ve açmaya çalışıyorlardı. Bu amaçla basınçlı<br />
hava kullandılar. Tıkanıklığı açmak için cihazları besleyen hava hattındaki<br />
havayı kullandılar. Cihazları besleyen hava hattının basıncı ünitelerdeki su<br />
basıncından daha düşüktür. Bu nedenle yanlış kullanım, hatta tek yönlü bir<br />
vana olmasına karşın hava hattına bir miktar su kaçmasına neden olmuş, bu su<br />
hattan bazı cihazlara kadar gidebilmiştir.<br />
15
28 Marttaki kaza anında reaktör %97 yükte otomatik olarak çalışmaktaydı. Kaza<br />
cihaz (enstruman) hava hattına su kaçağı ile başlamış ve yoğuşuk su (kondensat)<br />
temizleme hattındaki izolasyon vanalarının tıkanması nedeniyle yoğuşuk su<br />
yardımcı pompalarında basınç düşmesine neden olmuştur. Böylece, ikincil<br />
devredeki ana besleme pompaları ve hemen ardından ana türbin devreden<br />
çıkmıştır. Saat tam 4.00.37 iken.<br />
Yoğunlaştırıcıya buhar girişini sağlayan vanalar açılır ve yardımcı besleme<br />
pompaları devreye girer. Böylece reaktör soğutma sistemi devre dışı kalır ve<br />
basıncı yükselir. 3–6 sn gibi kısa bir süre içinde boşaltma vanalarının ayar<br />
basıncı olan 15,5 MPa basınca ulaşılır ve vanalar açılır. Fakat mevcut vanaların<br />
kapasitesi 8 sn içinde basıncı düşürmeye yetmediği için basınç 16,6 MPa<br />
değerine yükseldi. Bu basınç değeri reaktör için alarm değeri idi. Kontrol<br />
çubukları reaktörün kalbine sürülerek reaktör durduruldu. Böylece basınç ayar<br />
değerinin altına düştü, fakat vana yine kapanmadı. Öte yandan, kontrol<br />
odasındaki gösterge panosunda vananın olması gereken konumda olmadığı<br />
gözüküyordu. Vanaya sinyal gönderildiğinde kapalı olarak gözüküyordu. Böylece,<br />
reaktör soğutma sistemi açık kalan boşaltma(tahliye) vanasından su kaybetmeye<br />
devam etti.<br />
İkincil devredeki yoğuşuk su (kondensat) vanası kapalı olduğundan buhar<br />
jeneratörüne su gelmiyordu. Yardımcı besleme pompaları çalışmasına rağmen<br />
pompalarla buhar jeneratörü arasındaki vanalar da kapalıydı. 1 dak 45. sn de<br />
buhar jeneratöründeki su tamamen bitti.<br />
Bu esnada soğutma sisteminin basıncı da düşüyordu. 2. dakikada reaktör kalbi<br />
acil soğutma sistemi(ECCS) ayar basıncı olan 11 MPa’a düştü. Yüksek basınç<br />
enjeksiyon sistemi(HPI) otomatik olarak devreye girdi ve yüksek basınçlı su<br />
enjekte etmeye başladı. Böylece basınç tankında su seviyesi yükselmeye başladı.<br />
Kontrol odasındaki panoda ise basınç tankındaki sıvı seviyesi normal<br />
gözükmekteydi. Basınç tankındaki buhar kabarcıkları nedeniyle gösterge yanlış<br />
gösteriyordu.<br />
16
Operatörler yüksek basınç enjeksiyon sistemi ile basınç tankındaki havayı<br />
boşaltmaya çalıştılar ama soğutma devresindeki su miktarı sürekli arttığı için 4<br />
dakika 38. sn de sistem tamamen su ile dolduğu için önce pompalardan biri ve<br />
sonra diğerleri durdu.<br />
Böylece, soğutma sistemindeki su, boşaltma (tahliye) vanalarından geçerek<br />
reaktör drenaj hattında basınç yükselmesine neden oldu. 7 dakika 45. sn de<br />
reaktör binası lağım pompası devreye girdi ve soğutma sistemindeki suyu<br />
yardımcı binaya pompalamaya başladı.<br />
8.dakikada operatörler buhar jeneratöründeki suyun bittiğinin farkına vardılar.<br />
Yardımcı besleme vanasının kapalı olduğunu tespit edip vanayı açtılar ve<br />
jeneratörü su ile yeniden beslemeye başladılar.<br />
9.dakikada operatörler reaktör soğutma pompalarında titreşim tespit ettiler. Bu,<br />
hattın içindeki suda buhar olduğunu gösteriyordu, ama bunu daha önce fark<br />
edememişlerdi. 1 saat 14. dakikada B devresindeki 2 pompayı ve 1 saat 40.<br />
dakikada da A devresindeki 2 pompayı bir miktar su kaybı pahasına pompalara<br />
ve boru hattına zarar vermemek için durdurdular.<br />
2 saat 18. dakikada tahliye vanası nihayet kapandı ve soğutma sistemindeki su<br />
kaybı durdu. Böylece soğutma sistemi basıncı yeniden yükselmeye başladı.<br />
İlk alarmdan yaklaşık 2 saat sonra reaktör binasında düşük seviyede radyasyon<br />
belirlendiğinden alarm verildi. Radyasyonun gittikçe artmakta olduğu tespit<br />
edildi. 2 saat 48. dakikada reaktörün birçok noktasında artık yüksek düzeyde<br />
17
adyasyon tespit edilmeye başlandı. Sonunda 2 saat 55. dakikada “sitede acil<br />
durum” ilan edildi.<br />
Soğutma sisteminin duran pompaları yeniden devreye alınmaya çalışıldı. B<br />
devresindeki pompalardan biri sonra yeniden çalıştırıldı, fakat 19 dakika kadar<br />
çalıştıktan sonra aşırı titreşim nedeniyle yeniden durdu.<br />
Bu sırada radyasyon seviyesi giderek artıyordu. Kazadan 3 saat 30 dakika sonra<br />
“genel acil durum” ilan edildi.<br />
Artık reaktörün kalbinin hasar gördüğü anlaşılmıştı. 3–4 saat kadar daha<br />
soğutma devresindeki buhar kabarcıkları giderilmeye çalışıldı, ancak başarılı<br />
olunamadı. Operatörler düşük basınçlı soğutma sistemini devreye almak için<br />
vanayı açtılar. Basınç, ancak 1 saat sonra çalışma basıncı olan 4,1 MPa değerine<br />
düşebildi.<br />
Reaktörün kalbinin buhar ile teması sonunda buhar-zirkonyum arasındaki<br />
tepkime ile hidrojen gazı meydana gelir. Reaktörün kalbine buhar sızmıştı.<br />
Meydana gelen hidrojen, basıncın düşmesi sonucunda soğutma sisteminden<br />
binaya sızdı ve 9 saat 50. dakikada büyük bir gürültü ile hidrojen gazı patlaması<br />
meydan geldi. Ancak, bu patlamanın nedeni hemen anlaşılmadı.<br />
Bu sırada reaktör yeniden kararlı hale gelmişti. Reaktör binasındaki olay<br />
anlaşılınca yeni ve büyük bir patlamanın olmaması için dikkatler ana binaya<br />
yoğunlaştı.<br />
18
İnsan hatası mı, Sistem hatası mı?<br />
Kaza sonrası yayınlanan raporlara göre, TMI–2 kontrol odasındaki operatörler<br />
birçok hata yaptılar. Bunlardan bir kısmı durum tespiti ile ilgili yapılan hatalar,<br />
bir kısmı da yanlış müdahale kararlarıydı.<br />
Bunlardan birincisi ve en önemlisi, boşaltma (tahliye) vanasının açık kalmasını<br />
anlayamamalarıydı. Operatör, ışık yanmakta iken vanayı tekrar kapattığını<br />
sanmaktaydı. Oysa bu lamba vananın gerçek pozisyonunu değil, vanaya “kapat”<br />
komutunun gönderildiğini gösteriyordu. Ayrıca, yüksek basınç tankındaki su<br />
seviyesi göstergesi de yanlış gösteriyordu.<br />
Bundan başka, otomatik kumandalı tahliye vanasının açık olduğunu gösteren<br />
birçok belirti mevcuttu. Her şeyden önce, bu vananın çıkışındaki borunun<br />
sıcaklığı normalde 90 °C olması gerekirken 140 °C idi. Yüksek basınç tankındaki<br />
basınç ve sıcaklık normalden daha düşüktü. Üçüncüsü ise koruma havuzunda<br />
daha fazla kaçak vardı. Birincil soğutma devresi pompalarındaki titreşim ise<br />
başka bir belirtiydi.<br />
Bu yanlışlar, operatörlerin kontrol odasındaki çok karmaşık gösterge ve<br />
alarmları tam bilmediklerini göstermektedir. Çünkü çok sayıda alarm ve<br />
gösterge vardı. Bu hataların kök nedenleri kaza sonrası birçok araştırma ve<br />
çalışmada ayrıntılı olarak tartışılmıştır. Kazadan sonraki yıllarda, TMI<br />
çevresinde kanser sıklığının arttığını gösteren çalışmalar mevcuttur.<br />
Kural temelli davranışların uygun olmadığı ve onun yerine bilgi temelli<br />
davranışın geliştirilmesi için eğitimler yapılması gereği anlaşılmıştır.’<br />
Kaynaklar:<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Kemeny, J.(chrmn)(1979) “The need for Change – The Legacy of TMI.<br />
Reports of the President’s Commission on the Accident at Three Mile<br />
Island” (Washington, DC: US Govt Printing Office).<br />
Frank P.Lees(1996) “ Loss Prevention in the Process Industries” Volume<br />
3, Second Ed., Butterworth-Heinemann, , Appendix 21.<br />
Nuclear Regulatory Commission (1979), “ Investigation into the march<br />
28 1979 Three Mile Island Accident by Office of Inspection and<br />
Enforcement” (Washington, DC).<br />
Wing S.(1997), “A Reevaluation of Cancer Incidence Near the Three Mile<br />
Island Nuclear Plant: The Collision of Evidence and Assumptions” ,<br />
Environmental Health Perspectives Volume 105, Number 1.<br />
19
Japonya tarihinin en büyük depremlerinden biri 11 Mart 2011 tarihinde 8,9<br />
büyüklüğünde gerçekleşti. Yaşanan deprem sonrasında oluşan tsunami, yaklaşık<br />
60 yıllık nükleer santral işletmeciliğinde yaşanan en ciddi kazalardan birine<br />
sebep oldu.<br />
Tsunaminin vurduğu kıyıda kurulmuş olan Fukuşima Daiçi nükleer santralinde<br />
yaşanan kazanın yine aynı kıyıda bulunan Fukuşima Daini nükleer santralinde<br />
yaşanmaması, nükleer santrallerdeki insan faktörü, güvenlik standartları,<br />
düzenleyici ve denetleyici usûl ve yöntemlerin tüm dünyada gözden geçirilmesine<br />
yol açmıştır.<br />
Depremin meydana geldiği bölgede, 4 nükleer santralde toplam 11 nükleer<br />
reaktör mevcuttu. 11 nükleer reaktörden 8 tanesi dizel jeneratörler yardımı ile<br />
kapanma sonucu oluşan atık ısıyı atabilmiş ve 4 gün sonra güvenli kapanma<br />
moduna (cold shutdown) geçmiştir.<br />
Fukuşima Daichi nükleer santralinde 6 ünite olup 11 Mart tarihinde sadece 3<br />
ünite güç üretimi yapmakta diğer ünitelerin ise kapalı olduğu bilinmektedir.<br />
Yaşanan deprem ile birlikte Fukuşima Daiçi nükleer santralinin tüm üniteleri<br />
20
otomatik kapanma sisteminin devreye girmesi ile birlikte başarılı bir şekilde<br />
kapanmıştır.<br />
Kapanan santralden atık ısıyı çekmek üzere yedek güç üniteleri (dizel<br />
jeneratörler) devreye girmiş, deprem sonrası oluşan 14-15 metre yüksekliğindeki<br />
dev dalgaların kıyıyı vurmasına kadar tasarım temellerine uygun olarak<br />
çalışmıştır.<br />
Yaklaşık bir saat sonra dev dalgalar kıyıya ulaşmış, santral önünde bulunan<br />
koruma duvarını aşarak dizel jeneratörlerin bulunduğu alanı kaplamıştır. Su<br />
altında kalan dizel jeneratörler işlevini yitirmiş ve bugün bildiğimiz manzara ile<br />
karşı karşıya kalınmıştır.<br />
Fukuşima Daichi nükleer santrali tasarımı ikinci nesil kaynar su reaktörüdür<br />
(BWR) ve kazanın olduğu ilk üç ünite 1971 ile 1975 yılları arasında devreye<br />
alınmıştır.<br />
Reaktörlerin kapalı konumlarında güvenli bir şekilde tutulmasını sağlayan<br />
Reaktör Kalbi İzolasyon Soğutması sistemi, Atık Isı Uzaklaştırma sistemi ve Acil<br />
Durum kalp Soğutma Sistemi, Yüksek Basınç Soğutucu İlave Sistemi, Düşük<br />
Basınç Soğutucu İlave Sistemi bu tasarımda mevcuttur. Ancak bu sistemlerin<br />
devreye alınması için bir elektrik gücüne ihtiyaç duyarlar. Bu güçte dizel<br />
jeneratörler ve destek bataryalarından sağlanır.<br />
Ayrıca 11 Mart tarihinde 4. Ünite rutin denetlemede olduğundan reaktör<br />
içindeki yakıt kullanılmış yakıt havuzunda bulunmaktaydı. Kazanın<br />
oluşumunda kullanılmış yakıt havuzlarındaki suyun kaybedilmesi neticesinde,<br />
su buharı ve metalin oksitlenme reaksiyonu sonucu açığa çıkan hidrojen gazının<br />
patlamasına neden olmuştur.<br />
Fukuşima kazası sonrası başta ABD ve Avrupa Birliği üyesi ülkeler ile uluslar<br />
arası kuruluşlar olmak üzere Japonya’ya gerekli olan yardımı gönderip, mümkün<br />
mertebe az hasarla bu durumun atlatılmasını sağladılar. Aynı zamanda nükleer<br />
santral işleten ülkeler işletmede olan veya inşası devam eden kendi<br />
santrallerinin güvenlik denetimlerini (stres test) gerçekleştirdiler. Yapılan stres<br />
testlerinde nükleer santrallerin kapatılmasını gerektirecek bir duruma<br />
rastlanmadı.<br />
Fukuşima kazasında en büyük bedeli şüphesiz ki Japonya ödemiştir. Fukuşima<br />
kazası öncesinde Japonya’da işletmede olan 48 nükleer reaktör elektrik<br />
üretiminin yaklaşık %30’unu karşılıyor ve 2 nükleer reaktörün inşası devam<br />
etmekteydi. Fukuşima sonrasında Japonya işletmede olan bütün nükleer<br />
santrallerini kapattı ve 2014 yılı sonu itibariyle işletmede olan nükleer santraller<br />
bulunmamaktadır. Nükleer santrallerin kapanması ile 2013 yılı sonu itibariyle<br />
93 milyar dolar olan ek enerji harcamalarına paralel olarak evsel elektrik<br />
kullanımda %19, sanayi kullanımda ise %28 oranında fiyat artışı yaşanmıştır.<br />
Fiyat artışlarının özellikle sanayide meydana getirdiği maliyet artışları ve sanayi<br />
üreticilerinin nükleer enerjiye geri dönülmesi yönünde bir tercihe neden<br />
olmuştur.<br />
21
22
Betül Aydın<br />
Zeynepnur Özcan<br />
Şevval İlayda Günay<br />
Nisa Nur Koç<br />
23