14.10.2018 Views

mevzubahisbaskı

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Seyr-i Alem<br />

Şam’ı ve insanlarını ne çok özledim.<br />

Kaç yıl oldu gitmeyeli? Şimdi<br />

bakınca, güzel anılar ve kurduğum<br />

dostluklarla hatırlıyorum o toprakları.<br />

Selimiye, Rukneddin, Bab-ı<br />

Şarki... Özellikle Tevbe Camii’nde<br />

yaşadığım günler ne çok etkilemişti<br />

beni. Ruhuma dinginlik veren, o<br />

zamanlar tutulduğum olağan üstü<br />

aşk halini kim bilir bir daha ne zaman<br />

yaşayabileceğim?<br />

Bazı şehirlerin gizli cepleri olduğuna<br />

inanıyorum. Şu, ninemin el örgüsü yeleğinin iç<br />

kısmına sonradan iliştirdiği gizli cepler gibi. Bu ceplerde,<br />

insanların yol haritaları, yaşam sırları gizlidir. O sırları<br />

bulmak için şehre tam anlamıyla teslim olmak ya da kalbin<br />

en saf halini şehre yansıtabilecek kadar şanslı bir insan<br />

olmak gerekir. Doğu’nun şehirlerine dokunabilmek ise her<br />

yiğidin harcı değildir. Tüm modern oluşlardan sıyrılıp, kalbini<br />

tınılı seslere açmalıdır insan. Çünkü kadınları gibi Doğunun<br />

şehirleri de peçelidir. Peçenin ardındaki güzelliği görebilmek<br />

için şehrin mahremi olmak elzemdir. Şehre kendini sevdirmek<br />

için kalbi maneviyatla süslemeli, sokaklarda oynayan<br />

çocuklarla dostluk kurmalı ve duvarlarının, çiçeklerinin,<br />

havasının efsununa kapılmayı beklemelidir insan.<br />

İnsanı olduğu yere çivileyen bir hüznü vardı Şeyh’in<br />

Şam’da bulunuşumun ilk yılında, bilmediğim sokaklara<br />

dalıyor, düşünceli ve uzun yürüyüşler yapıyordum. Arapça<br />

öğrenmek için gittiğim enstitüden kaçıp, yaşadığımız sürgün<br />

hayatının koyu kirliliğinden sığınabilecek güzel mekânlar<br />

arıyordum. Bir sabah erken saatlerde, Şam’ın en uzun caddelerinden<br />

biri olan Bağdat Caddesi’nde yürürken farkında<br />

olmadan bir araya saptım. Sonradan öğrendiğime göre,<br />

başından ortasına kadar uzanan büyük bir mezarlığın olduğu<br />

bu sokak, Amara Berraniyye sokağıydı. Eski Arap evlerinin<br />

uzun duvarlarının daralttığı sokak insana, masallarda anlatılan<br />

Doğunun kalbine dönmüş hissi veriyordu.<br />

Sokakta biraz daha ilerleyince duvarlara bitişik mütevazı<br />

bir cami kapısı çıktı karşıma. Üzerinde hat sanatıyla Cami Et-<br />

Tevbe (Tevbe Camii) yazıyordu. Kapısına yaklaşınca duyulan<br />

Kur’an sesi, adeta kapıda karşılıyordu insanı. Biraz soluklanmak<br />

için caminin kapısından içeriye adımımı attım.<br />

Tarihi bir cami olduğu asırlık duvar taşlarından belli olan<br />

Tevbe Camii, yazın kavurucu sıcağında sığınılacak güzel bir<br />

yer diye düşündüm. Caminin iç kısımlarını biraz inceledikten<br />

sonra, Kur’an-ı Kerim tilavetinin okunduğu bölmeye geçtim.<br />

Bir grup genç sıraya girmiş, karşılarındaki Şeyh’e yüksek<br />

sesle Kur’an okuyorlardı.<br />

İçimde garip bir yanma hissiyle olduğum<br />

yere diz çöktüm. Başı öne eğik,<br />

talebelerin tilavetini dinleyen Şeyh,<br />

sanki bin dörtyüz yıl öncesinden<br />

kopup gelmiş bir ermişe benziyordu.<br />

Asırlardır bu camide oturmuş,<br />

yerinden hiç kıpırdamamış, zaman<br />

ve eşyanın değişiminden hiç etkilenmemiş<br />

gibi oturuyordu yerinde. Bir<br />

insan, bir mekâna ancak bu kadar<br />

yakışabilirdi. Başından omuzlarına kadar<br />

inen beyaz örtüsü, bembeyaz cellabiyesi<br />

ve hepsinden daha aydınlık yüzü. İnsanı<br />

olduğu yere çivileyen bir hüznü vardı Şeyh’in. İlk<br />

gördüğüm an, ben bu yüze inanmıştım.<br />

Bir insanın yüzüne bakarak onun safiyetine inanmak, bir<br />

insanın kalbine girmek için ilk adımı atmak gibidir. O kalbin<br />

bizi içeri alabileceğini kim bilebilir? O kalbe erebilmek için<br />

tekkeye kırk yıl odun taşımak, bir ömür yanmak gerekmez<br />

miydi? Bense sadece dizlerimi kırıp karşısına oturmuştum.<br />

Günlerce Fatiha Suresi’nden öteye geçemedim<br />

O an içime dolan manevi huzuru anlatamam. Sırası gelen<br />

talebelerin Kur’an’dan bir sayfa okuduktan sonra selamını<br />

verip gittiğini fark edince Şeyh’le yüz yüze gelmek için heyecanla<br />

sıraya girdim. Orada bulunan son öğrenci de dersini<br />

verdikten sonra edebiyle izin isteyerek bölmeden çıktı. Önüne<br />

geldiğimde Şeyh yüzüme bakmıyordu. Kısa bir sessizlikten<br />

sonra elini dizine vurarak başlamamı işaret etti. Nereden<br />

başlayacaktım ki? Ağzımdan belli belirsiz, “ben yeniyim”<br />

cümlesi çıktı.<br />

Şeyh, gözlerini yerden kaldırıp yüzüme dikti. Hafif bir<br />

tebessümün ardından Fatiha Suresi’ni okumaya başladı. Ben<br />

de ardından onu tekrar ediyordum. Elhamdulillahi Rabbil<br />

Âlemin. Hamd, yalnızca âlemlerin Rabbi olan Allah’aydı...<br />

Fatiha Suresi’ni Şeyh’le birlikte tekrar ettikten sonra izin<br />

isteyerek huzurundan ayrıldım. Gece boyunca Şeyh’in dudaklarından<br />

ayetlerin aşkla dökülüşünü düşündüm. Hamd, ancak<br />

âlemlerin Rabbi olan Allah’aydı...<br />

Sabah ezanı okunmadan yatağımdan fırlayıp evime bir hayli<br />

uzak olan Tevbe Camii’ne gittim. Yine sıraya girdim. Yine aynı<br />

duygulara kapıldım. Bu günlerce sürdü. Yalnız ben bir türlü<br />

Fatiha Suresi’nden öteye geçemiyordum. Hamd, ancak ve<br />

ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’aydı.<br />

Bir ayın sonunda artık Fatiha Suresini geçemeyeceğimi<br />

düşünmeye başlamıştım. Anlaşılan Şeyh beni sevmemişti.<br />

Ona gitmeyi bırakmam için beni zorladığını düşünüyordum.<br />

Yüzüme bakmıyor, okuduklarımı sanki dinlemiyordu bile.<br />

11

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!