23.10.2018 Views

mevzubahisSANAL

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Darb-ı Mesel<br />

SENA AYDIN<br />

DARB-I<br />

MESEL<br />

“evden çıktığımızda, mahallemizden giderken<br />

aklımdan çıkmıyordu, benim o çocukluğumun<br />

geçtiği yerler… bazen dönüp diyorum ki nasıl biz<br />

buna katlanabildik.”<br />

Bir oradaki günlerden bir buradakilerden lafı açıyor<br />

dedem, toparlayamıyor. Çünkü nasıl geldiğini<br />

anlatırken her adımda nelerden geçip geldiğini<br />

hatırlayıp bir daha oradaki günlere dönüyoruz.<br />

“Müslümanlar takkeyle gezerlerdi, kasketle<br />

foteli* Hristiyanlar takarlardı, biz okulda zorunlu<br />

olduğu için kasketi çantamızda taşır okula girerken<br />

takar sonra da hemen çıkarırdık çünkü bunun<br />

bizim kimliğimizi yok ettiğini düşünürdük.”<br />

Diyor Sirkeci’de iner inmez etrafında kasketli ve<br />

fötr şapkalı adamları görünce ne kadar şaşırdığını<br />

anlatırken.<br />

“Bir ümitle geliyorsun, orada daha iyi bir hayat<br />

diyerek. Ama daha Sirkeci’ye indiğinde bunun<br />

böyle olmadığını anlıyorsun.”<br />

Dedem; Hasbi oğlu Adem, 21-22 yaşında üniversiteli<br />

bir genç, kimya okuyor Belgrad’da. Abisi<br />

çağırıyor, ‘artık biz de gitmek zorundayız’. Son sınıfta<br />

okulunu bırakıp ailesinin yanına, terk etmek<br />

zorunda olduğu kasabasına dönüyor. Birlikte<br />

belki daha iyisi diyerek yola çıkmak için.<br />

Temmuz 1955, Kalkandelen’den Üsküp’e,<br />

Selanik’e oradan da Türkiye’ye… Günler süren<br />

yolculuklar, gece istasyonlarda bekleyiş. Elinde<br />

kocaman bavuluyla dedem, abisi, yengesi ve<br />

kucağındaki bebeği ile birlikte, şimdi sözle ifade<br />

edemeyip bakışlarında sabitlediği ümitlerle,<br />

kendi tabiriyle ‘Yurda dönüyor’.<br />

Bir imkan bulup mektuplaştığı akrabalarıyla<br />

karşılaşmayı umarken hiç kimse karşılamıyor<br />

onları. İstanbul’da Türkiye’de, öz yurtlarında<br />

yabancılar şimdi. Memleketten bir başka akraba<br />

–Heybeliada’da bakkal dükkanı olan bir göçmen-<br />

ne zaman Eminönü’ne gelse Avrupa trenini<br />

beklermiş, belki memleketten gelenler vardır<br />

diye. Onunla karşılaşıyorlar, alıp onları adaya<br />

götürüyor<br />

İstanbul’da artık bir evleri olduğunda ilk iş olarak<br />

gidip tüm evraklarıyla Darülfunun’a kaydını<br />

yaptırıyor. Bildiği dillerin, aldığı kaç yıllık eğitimin<br />

hiçbir önemi yokmuş gibi yalnızca çalışmak<br />

zorunda olduğu için denkliğini aldığı fakülteden<br />

mecburen ayrılıyor. Hiç geri dönmeyi düşünmedin<br />

mi dede diyorum; “ben çok uğraştım ama<br />

büyükler her defasında memlekettekilerin ne<br />

türlü baskılar altında olduklarını anlatıp beni<br />

ikna ettiler, sonra bir daha asla oralara dönemeyeceğimizi<br />

anladım.” diye cevap veriyor.<br />

“Federasyon yerli Müslümanlara zorlu ekonomik yaptırımlar<br />

uyguluyordu; ağır vergiler ve arazilerin devredilememesiyle<br />

istiyorlardı ki Müslümanlar topraklarını hibe edip gitsinler.<br />

Zaten orada Müslümanlar genellikle ziraat yapıyordu,<br />

sanatçı da yoktu.” O dönemde camilerde ve evlerde üç-beş<br />

tane Müslüman bir araya gelse bir kuran açıp okusalar başkalarını<br />

da yıldıracak baskınlarla engellenirlermiş. “İslam’ı<br />

böyle böyle çöktürdüler. Bizim kasabamızda Bekir Hoca<br />

vardı, kendi yerinde o bize Kuranla Arapça yazı öğretiyordu.<br />

Sonra orayı da kapattılar, bu da bizim için sondu.”<br />

Yazarın da dediği gibi; “Bir kişi yaşadığı topraklarda yerli<br />

mi, yabancı mı, gezgin mi, işgalci mi yahut sömürgeci mi<br />

olduğunu öğrenmek istiyorsa mensup olduğu anlam-değer<br />

dünyasının o topraklardaki işaretlerine ne kadar aidiyet duyduğuna<br />

bir baksın. Bu bakış ona hakikati fısıldayacaktır.”<br />

*Fotel: fötr şapka<br />

**İhsan Fazlıoğlu-Kendini Aramak<br />

43

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!