You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
(1789-1799)<br />
ArastiranBatu<br />
1
5<br />
5<br />
6<br />
6<br />
7<br />
8<br />
8<br />
8<br />
8<br />
9<br />
9<br />
10<br />
10<br />
11<br />
11<br />
11<br />
11<br />
12<br />
12<br />
13<br />
14<br />
19<br />
20<br />
İçindekiler<br />
Fransız Devrimi (1789-1799),<br />
Fransız Devrimini Hazırlayan Nedenler<br />
Devrimin Düşünsel Nedenleri<br />
Devrimin Ekonomik Nedenleri<br />
États Généraux’nun Yeniden Toplanması<br />
Serment du Jeu de paume<br />
Hizipler<br />
Meşrutiyet Devri (1789-1792)<br />
Bastille Baskını<br />
Kadınların Versay Sarayı’na Yürüyüşü<br />
Varennes Olayı<br />
Tuileries Sarayı Baskını<br />
Eylül Katliamı<br />
Cumhuriyet Devri (1792-1795)<br />
Vendee İsyanı<br />
Terör Dönemi<br />
9 Thermidor<br />
Direktuvar Hükûmeti (1795-1799)<br />
Konsül hükûmeti (1799-1804)<br />
Fransız Devrimi’nin Sonuçları<br />
Fransa İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi<br />
Fransız Devrimi Sonrasında Avrupa<br />
Fransız Devrimi’nin Osmanlı Devletine Etkileri
Fransız Devrimi<br />
(1789-1799),<br />
Fransa’daki mutlak monarşinin devrilip, yerine Cumhuriyetin kurulması ve Roma Katolik<br />
Kilisesi’nin ciddi reformlara gitmeye zorlanmasıdır. Avrupa ve Batı dünyası tarihinde<br />
bir dönüm noktasıdır. Fakat tüm dünya tarihi için de bir dönüm noktasıdır çünkü uzun<br />
zamandır gelişen burjuvazi bu devrimle iktidarı mutlak bir biçimde ele geçirmiştir. Daha<br />
önceki Hollanda veİngiltere burjuva devrimleri burjuvaziye birtakım kazanımlar sağlasa<br />
da bu sınıfın toplumda koşulsuz bir egemenlik kurmasına olanak vermemişti. Milliyetçilik<br />
akımını başlatan en büyük etkendir.<br />
Fransız Devrimi’ni<br />
Hazırlayan Nedenler<br />
Fransız halkı önceki döneme göre büyük bir evrim<br />
geçirmektedir. Halk bilinçlenmekte sarayın, kralın,<br />
seçkinlerin denetiminden çıkmaya başlamıştır.<br />
Şehirlerde yaşayan pek çok burjuva büyük bir atılım<br />
içinde bulunmaktadır. Kitaplar yaygınlaşmakta<br />
aileler çocuklarını üniversitelere göndererek sağlam<br />
bir gelecek kurma yolunu tutarak kültürel seviyeyi<br />
yükseltmekteydi. Bağımsız yayıncıların çıkarttıkları<br />
gazete, bildiri ve broşürler, kitlesel bilinçlenmeye<br />
yol açmaktadır. Bu koşullar da toplumsal değişim<br />
taleplerinin olgunlaşmasına yol açmıştır.<br />
Toprak sahipleri ve soylular, ayrıcalıklarını korumaya çalışmakta; bu sebepte burjuvaların<br />
soylu tabakasına geçmesini engelleyecek barikatları yükselmekteydi. Soylular statülerini<br />
koruma hevesindeyken, burjuvalar da ekonomik olarak güçlenmelerine rağmen toplumsal<br />
halklarda söz sahibi olamamaktan şikâyetçiydi. Kırsal nüfus ise üzerindeki vergi yükünün<br />
hafi fl emesini istemektedir.<br />
Devrimci düşünce, ülkede köklü yapısal değişikliklere gitmek gerektiğine inanan<br />
katmanlar arasında yayılmaya başlamıştır. Merkezi otorite ülkenin içinde bulunduğu<br />
evrimsel süreci kavrayamamış ve eski yöntemlerle sorunları halletme yoluna yönelmek<br />
istemiştir. Oysa özellikle burjuva İngiliz devrimini etkisiyle geçici çözümle yetinmek değil<br />
kitlesel olarak İngiliz modelindeki gibi ‘parlamenter monarşi rejimi’ altında yönetime<br />
katılmayı arzulamaktaydı.<br />
5
6<br />
Devrimin Düşünsel Nedenleri<br />
Toplum büyük bir hızda değişiyor bunun altında da ‘aydınlanma fi lozofl arının’ büyük<br />
etkisi bulunmaktaydı. Aydınlanma felsefesi, mantığın, köklü gelenekleri ve siyasal<br />
rejimin mutlakıyetçi eğilimlerini ortadan kaldırmayı emrettiğine kanaat getirmiştir.<br />
Aydınlanmacılar özgürlüğün tüm alanda olması gerektiği fi krini savunmakta. Descartes,<br />
daha XVII yy, aklın ve eleştirel zihniyetin üstünlüğüne baskı yapmış, Montesquieu ise,<br />
yasama erkinin halkı temsil eden vekiller aracılığı ile kullanılmasını ve güçler ayrılığı<br />
ilkesinin hayata geçirilmesini önermiştir. Voltaire ‘ e göre kral, fi lozofl ardan kurulu<br />
danışmanların örgütüne uyarak topumu aydınlatmayı hedefl emeli, İngiliz modelini<br />
benimseyerek, parlamenter bir sistemin kapılarını açmalıydı. Rousseau, insanların<br />
doğuştan eşit olduğuna inanmakta, çoğunluğun iradesinin (halk egemenliği) siyasal rejim<br />
hâkim olması gerektiğini vurgulamaktaydı. Diderot ile d’Alambert ise yasa önünde<br />
eşitlik, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi talepleri dilendirmekteydi<br />
Aydınlanma fi lozofl arını etkilerini yanında İngiliz Halklar bildirgesi gibi metinler<br />
ve bunların temelini oluşturan John Locke’nin fi kirleri ve Amerikan Bağımsızlık<br />
Bildirgesindeki dile getirilen demokratik ilkeler ve liberal ekonomi fi kirleri burjuvaları<br />
hareketlendirmiştir. Fansızlar dışarıdan gelen fi kir ve hareketleri içselleştirerek ihtilale<br />
zemin hazırlamışlardır:<br />
Devrimin Ekonomik Nedenleri<br />
Devrim den önceki yıllar Fransız ekonomisi için pek de parlak sayılmamaktadır. Gelişen<br />
ticaret, savaşlar sebebiyle yavaşlama yöne kaymış, köylü mahsulünden beklenen verimi<br />
alamayarak büyük sıkıntılarla karşılaşmıştır. Ayrıca, tek kıtlıkla, açlığa kadar dayanan<br />
sorunlarla karşılaşmışlar tek çözüm yolu olara kıta şehirlere göç etme yolunu tutmuşlardır<br />
fakat şehirlerde de onları parlak bir yaşam beklememektedir; artan nüfusun ihtiyacını<br />
şehirler karşılayamaz duruma gelmiştir. Nüfus artması<br />
doyurulması gereken insanların çoğalmasına sebep<br />
olmuştur. Gelenlerin işsizlik sorunuyla da karşılaşması,<br />
istihdam olanağı bulamamaları toplumsa soruların<br />
artmasına neden olmuştur. Aslında Fransa’nın ekonomisi<br />
pek çok çağdaş devlete göre ileri sayılmaktaydı; fakat<br />
önceki dönemlerle karşılaştırıldığında görülen fark
edilir gerileme halkı panik içine sokmuştur. Halkın içinde bulunduğu<br />
ekonomik sorunlar vergilerin düzenli olarak ödenmesini yol açmış<br />
devletin en önemli gelir kaynağı olan vergilerin sekteye uğraması<br />
hazineyi büyük bir bunalıma sürüklemiş, uzayan savaş maliyetlerinin<br />
fazla olması ve teknolojinin gelişmesiyle savaş masrafl arının artması,<br />
birde saray masrafl arını aşırılığı sebebi ile devlet ifl asın eşiğine<br />
gelmiştir. Bu sebepten kral vergilerin arttırılması ve yeni vergileri<br />
konması yolunu tutmuş bu plan dahilinde tüm toplumunda vergilerin<br />
yaygınlaşması düşüncesi ortaya çıkmış Paris parlamento’su da bu yeni<br />
vergi aleyhlerine onay vermeyerek genel meclisin Etats Generaux’un<br />
toplanmasını istemiştir.<br />
Fransa, Kuzey Amerika’daki tüm kolonilerini 1763 tarihinde, Yedi Yıl Savaşları sonunda<br />
imzalanan Paris Antlaşması (1763) Paris Antlaşması ile İngiltere’ye kaptırmıştı. İngiltere,<br />
Yedi Yıl Savaşları’nın mali yükünü, yeni vergilerle kolonilerden çıkartmaya kalkışınca;<br />
bu durum Kuzey Amerika kolonilerinde huzursuzluk yaratmıştı. 1774 yılında Onüç<br />
Koloni’nin başlattığı Amerikan Bağımsızlık Savaşı 1776 yılında bağımsızlık ilanıyla<br />
sürmüştü. Fransa ise bu çatışmalara büyük boyutlarda mali destek vererek dolaylı olarak<br />
katılmıştır.<br />
Bu savaş harcamaları ve giderek artan saray masrafl arı dolayısıyla Fransız monarşisi de<br />
mali yönden tükenmişti.<br />
États Généraux’nun Yeniden Toplanması<br />
1789 yılında XVI. Louis, soyluları toplayıp toprak mülkiyeti üzerinden vergi alınmasını<br />
istediğinde; soylular, parlamentonun toplanmasını istediler. 1614 yılından beri<br />
toplanmamış olan parlamento, soylular, din adamları ve halktan seçilen üç kamaradan<br />
oluşuyordu.<br />
Parlamentonun toplanması, toplumsal yapıdaki çelişkilerin de ortaya çıkmasına neden<br />
oldu. Bir yanda soyluların ve din adamlarının ayrıcalıklı durumu diğer yanda da burjuvazi<br />
ve halktan temsilcilerin arasında parlamentoda ciddi sorunlar ortaya çıktı.<br />
18. yüzyılın başlarından beri Fransa dış ticaretinin kat kat artması, varlıklı bir burjuvazi<br />
oluşturmuştu. Bu sınıfl ar, artık sahip oldukları ekonomik güce karşılık gelecek bir politik<br />
güç istiyorlardı. Feodal yapının ve monarşinin kaçınılmaz sonucu olan sosyo-ekonomik<br />
sınırlamaların kaldırılmasından yanaydılar.<br />
États généraux’nun açılışı Sağcılar<br />
Kral’ın sağında, solcular ise solunda<br />
oturuyor...(5 Mayıs 1789)<br />
7
8<br />
Serment du Jeu de paume<br />
Parlamentonun toplanmasıyla orta sınıftan halk, özellikle varlıklı sınıfl ar, monarşiye<br />
karşı savaş açtılar. Bir anayasayla monarşinin yetkilerinin sınırlandırılmasını, iç gümrük<br />
duvarlarının kaldırılarak iç ticaretin serbestleştirilmesi, vergilerin yeniden düzenlenmesi<br />
ve yönetimde daha fazla hak elde etme talebinde bulundular.<br />
Bu talepleri 16. Louis kabul etmedi. Orta sınıf, peşine halktan diğer unsurları da<br />
katarak 14 Temmuz 1789 günü Bastille hapishanesine saldırdı. Hapishane ele geçirilip<br />
mahkûmlar salındı.<br />
Fransız Devrimi 1789-1815 yılları arasında beş farklı dönem yaşayarak devam etti.<br />
Hizipler<br />
Fransız Devrimi’nde çok farklı kesimler rol almıştır. Paris yoksullarının temsilcileri<br />
kendilerine Enragee (öfkeliler) adını vermişlerdi. Heberistler de yoksullara yakın ve<br />
radikal bir kesimi oluşturuyordu. Devrimi bir halk hareketinden çok salt bir ilerleme<br />
olarak anlayan üst kesim temsilcileri iki kanada bölünmüştü. Jakobenler radikal ilerlemeci,<br />
Jirondenler ise liberal ve ılımlı ilerlemeciydi. Jakobenler de daha sonra bölündü ve Danton<br />
ayrı baş çekti. Jakobenlerin içindeki en sertlik yanlıları Robespierre ve San Just’tu. San<br />
Just, “Hürriyetin istibdadını istiyoruz” paradoksal sözleriyle ün salmıştır.<br />
Meşrutiyet Devri (1789-1792)<br />
İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi<br />
Bastille Baskını<br />
14 Temmuz 1789’da Paris’liler Bastille Hapishanesi’ne<br />
hücum ettiler. Bu genel ayaklanmanın ardından (1791)<br />
yılında bir kurucu meclis toplandı veİnsan ve Yurtdaş<br />
Hakları Bildirisi yayınladı. Ardından da ulusal egemenliğe<br />
dayanan bir anayasa hazırlayarak monarşinin yetkilerini<br />
sınırlandırdı. Bu anayasa, halk tarafından seçilecek bir<br />
parlamentonun yasama ve yürütme yetkilerini kralla<br />
paylaşmasını öngörmekteydi.
Kanunları hazırlamak, bütçeyi tasdik etmek ve hükümetin icraatını kontrol etmek<br />
görevleri meclise verildi. Ayrıca İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin esasları uygulamaya<br />
konuldu.<br />
İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin uygulamaya konulması ve bir halk meclisinin<br />
yürütme erkini ele alması, Fransa’da feodalite kurumları yıktı. Zaten halk yığınlarındaki<br />
soylulara karşı gelişen öfke, pek çok soylunun topraklarını bırakarak diğer Avrupa<br />
ülkelerine kaçmalarına yol açtı.<br />
Fransa’daki tüm bu gelişmeler, tüm Avrupa açısından çok önemli sonuçlar doğuracak,<br />
sadece gelecek yılların değil, yüzyılların da içsel dinamiklerini kökten değiştirecekti.<br />
Avrupa’da herkes, feodal sınırlamalardan kurtulan bir Fransa ekonomisinin büyük bir<br />
gelişme göstereceğini,bunun ise Fransa’yı, uluslararası ticaret alanında rekabet edilmesi<br />
çok zor bir güç haline getireceğini öngörebiliyordu. Üstelik<br />
böylesi bir ekonomik büyümenin, eskisinden çok daha güçlü bir<br />
Fransız askeri gücünü besleyebilecek durumda olması, kuvvetle<br />
muhtemeldi.<br />
Öte yandan Fransa’da ortaya çıkan, insan haklarından, eşitlikten ve<br />
özgürlükten yana bu düşünce hareketinin tüm Avrupa’ya yayılması<br />
ve mevcut monarşilerin geleceğini tehdit etmesi kaçınılmazdı.<br />
Kadınların Versay Sarayı’na Yürüyüşü<br />
Lafayette ve Marie Antoinette: yaklaşık 7.000 kadın ekmek<br />
isteyerek Versay Sarayı’na kadar yürüdü. Ardından Lafayette<br />
komutasındaki 20.000 kişilik milis birliği de saraya ulaştı ve Kral<br />
ailesini Tuileries Sarayı’na getirdiler.<br />
Varennes Olayı<br />
Avusturya’ya kaçmaya çalışan ancak Varennes’da yakalanan kral<br />
ailesi Paris’e geri getirildi.<br />
9
10<br />
Tuileries Sarayı Baskını<br />
Başlarda burjuvazi, kralı ve liberal görüşlü soyluları safına çekerek Fransa’nın toplumsal<br />
ve ekonomik yapısında, her üç tarafın da çıkarlarına olan düzenlemeleri yapmak<br />
hesabındaydı. Ama böylesi müttefi kler bulamadı karşısında. XVI. Louis, yetkilerinin<br />
sınırlanmasına razı olmamakta direndi. Ayrıca o tarihlerde Fransa’da liberal aristokratlar<br />
yoktu, hepsi tutucuydu ve eski düzenin geri gelmesini istiyorlardı.<br />
Bu durumda hem kral hem de soylular, Habsburg hanedanından imparator II. Leopold’e<br />
güveniyorlardı. II. Leopold, 1791 yılında, diğer Avrupa devletlerince de desteklenecek<br />
olursa, Fransız Devrimi’ne karşı askeri güç kullanılabileceğini duyurdu. II. Leopold, aynı<br />
zamanda Fransa kraliçesi Mari Antoniette’nin kardeşiydi.<br />
Kralın mutlakıyet idaresini yeniden kurmak için içerde isyan çıkartması, dışarıda ise<br />
Fransa’nın düşmanlarıyla işbirliğine gitmesi sonucu, 1792’de cumhuriyet ilan edildi.<br />
Fransız Devrimi cumhuriyeti ilan etmek isteyen bir çok ülkeye örnek olmuştur.<br />
Eylül Katliamı<br />
Fransa Kralı XVI. Louis görevlerinden mahrum bırakıldıktan<br />
ve ailesi tutuklandıktan sonra Fransız halkının büyük bir kısmı,<br />
kraliyet yandaşlarının ayaklanacaklarına inanmıştı. Radikaller bu<br />
gibi komplocuların öldürülmesini istemişlerdi. 2 Eylül 1792’de<br />
Parislilerden oluşan silahlı bir grup hapishaneden diğer bir<br />
hapishaneye nakil taşıyan konvoya saldırmış ve mahkumları<br />
öldürmüştü. Bunun üzerine Paris, Lyon, Versailles, Orleans gibi<br />
yerlerde kalabalık kitleler hapishaneleri bastılar ve mahkumları<br />
imha ettiler.<br />
10 Ağusots 1792’de gönüllü askerler ve<br />
şehirliler Tuileries Sarayı’nı basarak kraliyet<br />
ailesini yakaladı ve Temple Kulesi’ne kapattı.<br />
Eylül Katliamı
XVI. Louis’in idamı<br />
Cumhuriyet Devri<br />
(1792-1795)<br />
Vendee İsyanı<br />
Sadece 1793 ile 1794 yılları arasında (Jakoben devrimci diktatörlüğü) 18000 ile 40000<br />
arasında kişi Giyotin ile idam edildi.Cumhuriyet yönetimi milli birliği sağladı ve dış<br />
tehdidi etkisiz hale getirdi.21 Ocak 1793’te dış güçlerle ittifak yaptığı için kral XVI.<br />
Louis idam edildi. 16 Ekim 1793’te kraliçe Marie Antoinette vatan hainliği suçundan<br />
idam edildi.<br />
Terör Dönemi<br />
Marie Antoinette’nin idamı<br />
1793-1794 yılları arasında kalan bu döneme Terör Dönemi de denmektedir.<br />
9 Thermidor<br />
Cumhuriyet esaslarına göre yeni bir<br />
anayasa hazırlandı. Fakat yasanın<br />
gerekleri yeterince ve ağırlaşan şartlar<br />
sebebiyle tatbik edilemedi. Zamanla<br />
11
12<br />
ekonomik durumları normale dönen ve mali açıdan güçlenen halk temsilcileri,<br />
parlamentoda çoğunluk sağladılar ve ağır tedbirlerin kaldırılmasını istediler. Böylece<br />
1795’te Direktuvar idaresi yapıldı.<br />
Bu dönemde icra kuvveti Beşyüzler ve İhtiyarlar Meclisi tarafından seçilecek beş<br />
direktuvara bırakıldı. Yasama yetkisi Beşyüzler Meclisi’ne verildi. Milli hâkimiyet<br />
esaslarının kullanılması cumhuriyet dönemine göre daha azaltıldı. Millet Meclisi<br />
seçimlerine katılmak zengin olmayı gerektirdi. Sonuçta: Devlet yönetimi güçleşti,<br />
meclisler arasındaki düşmanlık duyguları arttı, ordu, meclis kavgalarına ve siyasete girdi.<br />
Neticede konsüllük idaresine geçilmesine karar verildi.<br />
Konsül<br />
Hükûmeti<br />
(1799-1804)<br />
Üç konsül: soldan<br />
Direktuvar Hükûmeti<br />
(1795-1799)<br />
Brumaire ayının 18 günü, NapolyoAn, askerî<br />
darbeyle Direktuvar hükûmetini bitirip Konsül<br />
hükûmetini kurdu. (François Bouchot, 1840,<br />
(Versay Sarayı Müzesi)
1799’da konsüllük idaresi kuruldu. Bu idarede beş<br />
direktuvarın yetkileri üç konsüle devredildi ve tüm<br />
yetkiler birinci konsülde toplandı. Birinci konsül de<br />
General Napolyon Bonapart oldu. Bu idare 1804<br />
yılına kadar devam etti. Bundan sonra imparatorluk<br />
idaresi başladı.<br />
Fransız Devrimi’nin Sonuçları<br />
• Yıkılmaz diye düşünülen, hatta egemenlik hakkını Tanrı’dan aldığı iddia edilen mutlak<br />
krallıkların yıkılabileceği ortaya çıktı.<br />
• İlkel şekli Yunan şehir devletlerinde, gelişmiş şekli İngiltere ve ABD’de görülen<br />
demokrasi, Kıta Avrupası’nda da gelişmeye başladı ve Batı medeniyetinin vazgeçilmez<br />
unsurlarından biri haline geldi.<br />
• Egemenliğin halka ait olduğu kabul edildi.<br />
• Milliyetçilik ilkesi, siyasi bir karakter kazanarak, çok uluslu devletlerin parçalanmasında<br />
etkili oldu.<br />
• Eşitlik, özgürlük ve adalet ilkeleri yaygınlaşmaya başladı.<br />
• Şahsi güçlere, zekâya ve girişim yeteneğine ortam hazırladı.<br />
• Fransız İhtilâli, sonuçları bakımından evrensel olduğundan Yeniçağ’ın sonu, Yakın<br />
Çağ’ın başlangıcı kabul edildi.<br />
• Dağınık halde bulunan milletler, siyasi birliklerini kurmaya başladılar.<br />
• İnsan Hakları Bildirisi, Fransızlar tarafından dünya çapında bir bildiriye dönüştürüldü.<br />
• Fransız İhtilâli’nin yaydığı fi kirlere karşı İhtilâl Savaşları (1792-1815) başladı. Önce<br />
Fransa ile Avusturya ve Prusya arasında başlayan bu savaşlara İngiltere ve Rusya’da<br />
katıldılar. Savaşlar Napolyon’un yenilgisiyle sonuçlandı. Viyana Kongresi ile Avrupa’nın<br />
siyasi durumu yeniden düzenlenmiştir.(1815)<br />
Birinci Konsül Napolyon Bonapart<br />
13
14<br />
Fransa İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi<br />
28 Ağustos 1789’da Fransız Devrimi’nden sonra, Fransız Ulusal Meclisi tarafından,<br />
Fransa İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi kabul ve beyan olundu.<br />
Bildirge; insanların eşit doğduğunu ve eşit yaşamaları gerektiğini, insanların zulme karşı<br />
direnme hakkı olduğunu, her türlü egemenliğin esasının millete dayalı olduğunu ve mutlak<br />
egemenliğin bir kişi ya da grubun elinde bulunamayacağını, devleti idare edenlerin esas<br />
olarak millete karşı sorumlu olduğunu, hiç kimsenin dini ve sosyal inançları yüzünden<br />
kınanamayacağını söylüyordu.<br />
İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi<br />
( La Déclaration des droits de l’Homme et du citoyen)<br />
İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi<br />
Fransız Devrimi’nin temelini oluşturan, 26 Ağustos 1789’da demokrasi ve özgürlük<br />
sebep gösterilerek yayımlanan temel metinlerden birisi olmuştur.<br />
1789 Fransız Devrimi’nin ardından, insan haklarını korumak amacıyla Fransız İnsan ve<br />
Yurttaş Hakları Bildirisi yayımlandı.<br />
26 Ağustos 1789’da Fransa Ulusal Meclisi’nde kabul edilen 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş<br />
Hakları Bildirisi, 1791’de kabul edilen Fransız Anayasası’na ön söz olarak eklenmiştir.<br />
Bildiri; insanların özgür doğduğunu ve eşit yaşamaları gerektiğini, insanların zulme karşı<br />
direnme hakkı olduğunu, her türlü egemenliğin esasının millete dayalı olduğunu ve mutlak<br />
egemenliğin bir kişi ya da grubun elinde bulunamayacağını, devleti idare edenlerin esas<br />
olarak millete karşı sorumlu olduğunu, hiç kimsenin dini ve sosyal inançları yüzünden<br />
kınanamayacağını ortaya koyuyordu.
Tarihi<br />
24 Mayıs 1773’te Fransa’da “Grande Loge Nationale”, yani günümüzün “Grand Orient<br />
de France”ı (GOdF) oluşturulmuştur ve bunun için Fransız Devrimi’nin başarıları<br />
olan ilkelerini içinde barındıran bir anayasa hazırlanmıştır. Grand Orient de France’ın<br />
bir genelgesinde sonradan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi olarak değişen “yasa<br />
çoğunluğun ifadesidir” sözcükleri bulunmaktadır. İnsanlar daha sonra bundan gururla<br />
Masonluk-Demokrasisi’nin vatandaşları olarak anılmıştır.<br />
İngiliz kolonilerinin Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nden sonra Marquis de Lafayette,<br />
1777 yılında Amerikan bağımsızlığı, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik fi kirlerini savunmak<br />
için Amerika’ya gitmiştir. Böylece Protestanların yurttaşlık hakları için savaş vererek<br />
köleliğin kaldırılması için çaba göstermiştir.<br />
Özgürlük düşüncesinin inançlı demokratı ve savunucusu olarak “Demokrasi ve İnsan<br />
Hakları” için oldukça uğraşmıştır. Bu iki kavram Amerika’da ilk defa asıl olarak George<br />
Mason’un kaleminden çıkarak 1776’da “Virjinya İnsan Hakları Bildirgesi”nde kesin<br />
olarak belirlenmiştir. Bu dönemde Lafayette George Washington’un yanında Mason<br />
Locası’nda yer almıştır.<br />
1778’de Fransa ve Amerika İngiltere’ye karşı birlik olmuş ve İngiltere Fransa’ya savaş ilan<br />
etmiştir.<br />
1789 yılında Marquis de Lafayette meclisin askeri kanadından gelen üyesi olmuştur ve<br />
Amerikan modelini İ nsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin bir ilk tasarısı olarak yeni<br />
ulusal meclise sunmuştur. 26 Ağustos 1789’da ulusal meclis tarafından kabul edilen<br />
“İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi” uzun tartışmaların ve sayısız değişiklik tasarılarının<br />
bir ürünüdür, ama aynı zamanda da Lafayette’nin tasarısına dayanmaktadır.<br />
İçerik<br />
İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi bir önsöz ve 17 maddeden oluşmaktadır. Bunlar;<br />
insanların hakları ve ulus üzerinde varılan temel hükümleri içermektedir. Bu hükümler<br />
özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve baskıya karşı koyma gibi doğal ve devredilemez hakların<br />
vatandaşlara verilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Her bir insan özellikle hukuk ve<br />
kanun önünde eşit olmalıdır. Aynı zamanda mason ve devlet teorisyeni<br />
15
16<br />
Montesquieu tarafından kendi yazdığı “Kanunların Ruhu” adlı kitabında da talep edilen<br />
demokratik güçler ayrılığını da içermektedir. İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin<br />
de diğer benzer metinler gibi yayınlandığı tarihte içindeki ifadeler sadece erkekler için<br />
geçerlidir. Olympe de Gouges de bunun üzerine 1791 yılında yayınladığı<br />
Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirisi ile bütün cinsiyetlerin hukuki, politik ve sosyal<br />
anlamda eşit kılınmasını talep etmiştir.<br />
İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi de 4 Ekim 1958 yılında yayınlanan Fransız<br />
Anayasasının önsözünde yer almıştır. Bu da Fransız anayasasının bir parçası olarak da<br />
günümüz 5. Cumhuriyeti’nin anlamını da kaybetmediğini göstermektedir. Bu bildirge<br />
Avrupa’daki ilk insan hakları bildirgesidir.<br />
Önsöz<br />
Ulusal Meclisin tasarladığı gibi Fransız halkının temsilcileri, tek sebebinin resmi<br />
kötü durum ve yönetim bozukluğunun olduğu insan hakları konusundaki habersizlik,<br />
dikkatsizlik veya küçümsemeyi de göz önünde tutarak; insanların doğal, devredilemez ve<br />
kutsal olan haklarını önemli bir bildirge ile açıklamaya karar vermiştir. Bunun amaçları da;<br />
• Toplumun tüm üyelerinin bu bildirgeyi bilmesi ve hak ile görevlerini hatırlaması<br />
• Yasama ve yürütme eylemlerinin diğer politik kurumlarla karşılaştırılabilmesi ve bu<br />
sayede kurallara uyulmasının sağlanması<br />
• Basit ve tartışılmaz ilkelerden oluşan vatandaş haklarının, daima anayasanın ve kamu<br />
refahının korunması ile bir yol alınmasıdır.<br />
Buna uygun olarak da ulusal meclis en büyük varlık olan insan ve yurttaş haklarının<br />
korunmasını kabul edip açıklamıştır.<br />
Madde 1<br />
İnsanlar, haklar bakımından özgür ve eşit doğar ve yaşarlar. Sosyal farklılıklar ancak ortak<br />
faydaya dayanabilir.
Madde 2<br />
Her bir politik birleşmenin amacı; doğal ve dokunulamaz insan haklarını korumaktır.<br />
Bunlar; özgürlük hakkı, mülkiyet hakkı, güvenlik hakkı ve baskıya karşı direnme hakkıdır.<br />
Madde 3<br />
Egemenliğin temeli, esas olarak ulustadır. Hiçbir kuruluş, hiçbir kimse açıkça ulustan<br />
kaynaklanmayan bir iktidarı kullanamaz.<br />
Madde 4<br />
Özgürlük başkalarına zarar vermeden istediğini yapabilmektir: Her bir insanın doğal<br />
haklarını kullanması da toplumun diğer üyelerinin de aynı hakları kullanmasını garanti<br />
altına alacak sınırlar içindedir. Bu sınırlar da sadece yasalarla belirlenebilir.<br />
Madde 5<br />
Yasa sadece topluma zarar verebilecek eylemleri yasaklar. Yasaların yasaklamadığı hiçbir<br />
şey engellenemez ve kimse yasanın emretmediği bir şeyi yapmaya da zorlanamaz.<br />
Madde 6<br />
Yasa genel iradenin ifadesidir. Bütün yurttaşlar bizzat veya temsilcileri aracılığıyla yasaların<br />
oluşturulmasına katılma hakkına sahiptir. Koruyan veya cezalandıran olarak yasa herkes<br />
için aynı olmalıdır. Bütün yurttaşlar yasalar önünde eşit olduğu için yeteneklerine uygun<br />
olarak ve özellikler ile yetenekleri konusunda ayrım görmeden, her türlü rütbe, mevkii ve<br />
göreve de eşit olarak getirilirler.<br />
Madde 7<br />
Yasanın belirlediği haller veya yasanın öngördüğü biçimin dışında başka bir yoldan<br />
hiç kimse suçlanamaz, yakalanamaz ve tutuklanamaz. Keyfi düzenlemeler yapılmasını<br />
isteyen, keyfi emirler veren, bunları uygulayan veya uygulanmasına izin verenler<br />
cezalandırılmalıdır. Ancak yasaya uymaya davet edilen veya yasalarca yakalanan her<br />
yurttaş yasalara itaat etmelidir. Yasalara karşı gelmek onu suçlu kılar.<br />
17
18<br />
Madde 8<br />
Yasalar sadece kesin ve açık bir şekilde gerekliliği olan cezalar belirlemelidir ve hiç kimse<br />
suçun işlenmesinden önce ilan edilen ve gereği şekilde uygulanan yasalar dışındaki başka<br />
bir yasa nedeniyle cezalandırılamaz.<br />
Madde 9<br />
Her insan suçlu olduğuna karar verilinceye kadar masum sayıldığı için; tutuklanması<br />
kaçınılmaz olduğunda, yani suçlu olduğu karar verildiğinde göreceği sertlik yasa tarafından<br />
ağır bir şekilde cezalandırılmalıdır.<br />
Madde 10<br />
Hiç kimse, dışavurumu yasalarla oluşturulan düzene zarar vermediği sürece inançları<br />
nedeniyle sorumlu tutulamaz.<br />
Madde 11<br />
Düşüncelerin ve inançların serbestçe dışavurumu en değerli insan haklarından bir<br />
tanesidir. Her bir yurttaş yasaların belirlediği durumlarda bu özgürlüklerin kötüye<br />
kullanımından sorumlu olmak şartı ile bu ifadelerini özgürce konuşabilir, yazabilir ve<br />
yayınlayabilir.<br />
Madde 12<br />
İnsan ve yurttaş haklarının garanti altına alınması resmi bir gücü gerektirmektedir. Bu<br />
güç herkesin yararı için oluşturulmuştur. Bu gücü kendilerine emanet edilenlerin özel<br />
çıkarları için oluşturulmamıştır.<br />
Madde 13<br />
Bu kamusal gücün ve yönetim görevlerinin devamlılığını sağlamak için genel bir<br />
vergi zorunludur. Bu vergilendirme bütün yurttaşların olanaklarına göre eşit ölçüde<br />
bölünmelidir.
Madde 14<br />
Bütün yurttaşlar bizzat veya temsilcileri aracılığıyla verginin gerekliliğini belirleme,<br />
bunu serbestçe kabul etme, bu vergilerin kullanımını gözlemleme ve verginin miktarını,<br />
matrahını, tahsil şekli ve süresini belirleme hakkına sahiptir.<br />
Madde 15<br />
Toplum tüm kamu görevlilerinden, görevleriyle ilgili olarak hesap sorma hakkına sahiptir.<br />
Madde 16<br />
Hakların güven altına alınmadığı ve güçler ayrılığının belirlenmediği bir toplumun<br />
anayasası yoktur.<br />
Madde 17<br />
Mülkiyet dokunulmaz ve kutsal bir hak olduğu için, yasaların belirlediği kamusal<br />
gereklilik açıkça doğmadıkça ve meşru bir tazminat ödenmedikçe kimse bu haktan<br />
yoksun bırakılamaz.<br />
Fransız Devrimi Sonrasında Avrupa<br />
Fransız İhtilali savaşlarından sonunda bütün Avrupa devletlerinin temsilcileri VİYANA<br />
KONGRESİ’ nde biraraya geldiler. Osmanlı Devleti’nin katılmadığı bu kongre ile tarihte<br />
ilk defa Avrupa devlet temsilcilerinin tamamen katıldığı bir toplantı yapıldı.<br />
Bu kongrede Avrupa sınırları yeniden çizildi. Hükümdarların haklarını korumayı<br />
amaçlayan bu kongrede sınırlar belirlenirken “MİLLİYETÇİLİK” ilkesi dikkate<br />
alınmadı. Bu durum yeni çatışmalara neden oldu.<br />
19
20<br />
Fransız Devrimi’nin Osmanlı<br />
Devleti’ne Etkileri<br />
Siyasi, dinî, ekonomik nedenlerle meydana gelen<br />
ihtilal, Fransa’yı çok farklı yerlere taşıdı ve o<br />
tarihten sonra meydana gelen tüm milliyetçilik<br />
ayaklanmalarına temel teşkil etti.<br />
Fransız inkılâbı sonucunda, bazı yeni devletler<br />
kurulurken, bazı büyük devletler parçalandı.<br />
Dünyada yeni olaylar ve oluşumlar meydana geldi.<br />
Fransa’da 1789 yılında halik ve burjuva sınıfl arının<br />
krala ve zadegana karşı meydana getirdiği ve<br />
başarıya ulaşan bu inkılâb aynı zamanda Osmanlı<br />
Devleti, Avusturya-Macaristan, İngiltere, Rusya<br />
gibi devletler için pek de olumlu bir olay olmadı.<br />
1789 Fransız İhtilalinin mahiyeti, o sırada Avusturya<br />
ve Rusya ile savaş halinde olan Osmanlı Devleti’ni<br />
uzun süre ilgilendirmedi. 1791-92 Ziştovi ve Yaş<br />
antlaşmasından sonra biraz ilgilendiyse de 1791’de<br />
kralın yetkilerinin sınırlandırılması, hatta azli ve<br />
idamı Osmanlıyı endişelendirmedi.<br />
İhtilalin en önemli mesajı “milletlerin kendi kaderini<br />
kendisinin belirlemesi” prensibi milletlerarası camiaya yerleşti. Osmanlı Devleti, Fransız<br />
İhtilalini Avrupa’nın iç meselesi olarak görüyor, hiç ilgilenmiyordu. Ancak Fransa’nın<br />
1797’de, Yedi adalara el koyup Yunanlıları bağımsızlık için kışkırtmasıyla milliyetçilik<br />
prensibinin ve ihtilalin önemi ancak anlaşılabildi.<br />
Bu dönemde Fransız İhtilaline karşı tarafsız kalan pek az ülkeden biriydi. Osmanlı<br />
ülkesinde İhtilal yanlıları, kahvehanelerde broşür dağıtıyorlardı. Hak, özgürlük ve<br />
eşitlikten bahsediyorlardı. Bu dönemde, ortaya çıkan yeni düşüncelerin Osmanlılar<br />
tarafından ne ölçüde anlaşıldığını kestirmek olanaksızdır.<br />
III. Selim ihtilalci Fransa’yı desteklemiştir. Bu da Osmanlı’nın kendisi için çok yakın<br />
gelecekte tehlike oluşturacak olan bu olayı tam olarak anlayamadığını gösterir. Fransa,
ihtilalden çok kısa bir süre sonra yayılmacı politikalar içerisine girmiştir. Amerika<br />
bağımsızlığa destek vererek el altından Amerika’daki İngiliz kolonilere silah satıyordu.<br />
Aynı zamanda Osmanlı ülkesi olan Mısır’a çok geçmeden saldırmıştı.<br />
Fransa’nın Osmanlı Devleti üzerindeki bu gizi hesaplarına rağmen, Osmanlıyla, Fransa<br />
arasında Kanuni döneminden bu yana devam eden ve sürekli gelişen bir dostluk vardı. İki<br />
devlet arasındaki ticari ve diplomatik faaliyetler çok eskiye dayanıyordu. Fransız İhtilali<br />
başladığında bu olayı Fransa’nın iç sorunu olarak gören Osmanlı Devleti, bir İslâm devleti<br />
olması hasebiyle kendi ülkesinde Avrupa ölçülerine göre bir adaletsizlik, eşitsizlik, siyasi<br />
ve sosyal bozukluklar mevcut değildi. Üstelik Fransa dostu olan bir ülke olmasına rağmen<br />
çok uzaktaydı. Buradaki gelişmeleri ancak dolaylı yollardan öğrenebiliyordu. Osmanlı<br />
Devleti bir çok problemle uğraşması, çöküş sürecine girmesi dolayısıyla böyle bir işle<br />
uğraşmaya vakitte bulamıyordu.<br />
1792 yılında Fransa, yeni rejimini korumak ve rejimini ülkelere tanıtmak üzere doğal<br />
sınırlarının dışında savaşlara girişti. Bunun karşısında Osmanlı Devleti tarafsızlığını ilan<br />
etti. Fransa’nın Osmanlı’yı parçalamak isteyen Rusya ve Avusturya’yı yenmesi İstanbul’da<br />
sevinçle karşılandı. Fransa’nın isteğine rağmen Osmanlı Devleti bu yeni rejimi hemen<br />
tanımak istemedi. Osmanlı yöneticilerine göre Fransa’nın yeni rejimi Avrupa’nın sorunu<br />
idi. Osmanlı’nın Avrupa hukukuna dahil olmadığını öne sürüyorlardı. Osmanlı hükümeti<br />
ihtilal karşısında gerçekten tarafsız davranıyordu.<br />
1793’te Fransa İstanbul’a olağanüstü elçiler göndererek, Fransa Cumhuriyet hükümetinin<br />
tanınmasını Türkiye ile Fransa arasında anlaşma yapılmasını ve Türkiye’nin savaşa<br />
girmesini istedi ama Türk hükümeti bunu reddetti. Çünkü Fransa’nın Cumhuriyetini<br />
tanımakla Avrupa’ya karşı cephe almak istemiyordu. Prusya Fransa’yı tanıdıktan sonra<br />
Osmanlı Devleti Fransa Cumhuriyetini tanıdı.<br />
Bu tarihten sonra Fransa, Osmanlıyı Rusya ve Avusturya aleyhinde savaşa sokmak<br />
istiyordu. Osmanlı buna yanaşmadı. Napolyon orduları ile Avrupa’da bir çok orduları<br />
yenerek Compo Formio anlaşmasıyla üstünlüğünü kabul ettirdi.<br />
1798’de Mısırı işgal eden Fransızlarla Osmanlılar arasındaki münasebetler bitmişti.<br />
1798’de Pramidler savaşını kazanan Mısır’dan İngilizler ve Ruslar sayesinde onların<br />
desteğiyle çıkarabildi. Ama bu seferde Mısır’a İngilizler yerleşti. Fransızlar gittikleri bütün<br />
yerlerde milliyetçilik akımlarını yayıyorlardı. Mısır’a girip çıkan Fransızlar Kölemenleri<br />
Osmanlı aleyhine kışkırttılar. Daha sonra da işgal ettiği yedi adadan çekilmesi üzerine<br />
bölgeye Ruslar geldi. Tıpkı Fransızlar gibi Ruslar da Rumları Osmanlı aleyhine kışkırtmaya<br />
21
22<br />
başladılar. Diğer taraftan Ruslar Balkanlarda ulusçuluk faaliyetlerini yaymaya devam ettiler.<br />
Fransızlar, propagandalarını çekilmiş oldukları bölgelerde, sürdürdüler. Türkçe, Rumca,<br />
Ermenice’ye tercüme ettikleri milliyetçiliğe ve Cumhuriyete dair eserleri özel adamları<br />
Akdeniz adalarına gönderdiler. Yunan isyanları 6 Mart 1821’de Efl ak Buğdan’da başladı.<br />
Etnik-i Eterya bu faaliyeti yürütüyordu.<br />
Fransa’nın çabaları ve zararlı faaliyetleri sonucunda, Osmanlı milleti olan gayr-i müslim<br />
Hıristiyan teb’a başta olmak üzere bir süre sonra müsüman teb’a devlete karşı isyan etmiştir.<br />
1804 tarihinde Sırplar isyan etmişlerdir. 1821’de Morada isyan meydana gelecektir. 1830<br />
yılında Yunanistan bağımsız olarak bir devlet kuracaktır.<br />
Daha sonraları Fransızlar, Cezayir’i işgal edecekler ve bunun yanı sıra M. Ali Paşa’ya destek<br />
vererek Vali’nin devletine karşı cephe almasına sağlayacaklardır.<br />
Rusya ise Balkanlarda Osmanlı aleyhine propaganda yaptığı gibi, Kırım’a girerek, Kırım’da<br />
yaşayan Türkleri bağımsızlık vaadetmek, girişmiş olduğu türlü entrikalarla Kırım’ı<br />
Osmanlı’dan ayırarak ilhak etmiştir. Artık büyük devletler Osmanlı’nın içişlerine müdahale<br />
ediyorlar ve her taraftan Osmanlıyı çökertmeye çalışıyorlardı. 1839 Tanzimat Fermanı<br />
ve daha sonra Avrupalı devletlerin baskıları sonucunda, 1856 yılında ilan edilen Islahat<br />
Fermanıyla gayrimüslim tebaya çok geniş haklar veriliyordu. Bu ıslahat Fermanını, Osmanlı<br />
kabul etmek zorunda kalmıştır.<br />
Fransa’nın tarihteki Osmanlı Politikası daha önce anlattığımız örneklerde görüldüğü üzere,<br />
müspet bir yön yoktur. Fransa pek çok olayda Osmanlı Devleti’ni kendi menfaatleri için<br />
kullanacağı paravan veya alet olarak görmüştür.<br />
Çeşitli ırkları, farklı dinlere mensup milletleri bünyesinde barındıran Osmanlı Devleti için<br />
milliyetçilik akımı Osmanlı için gerçek bir felaket olmuştur. Avrupalı devletlerin kültürel,<br />
ekonomik, siyasi ve askeri baskıları sonucunda Osmanlı Devleti her tarafında isyanların<br />
başladığı her devletin müdahalesinin olduğu bir devlet haline gelmişti. Tüm planlar<br />
Osmanlı’yı parçalamak için yapılıyordu. 1856 Islahat Fermayıla gayrimüslim teb’aya bir<br />
takım haklar verdiyse de Avrupalı devletlerin isteklerinin ardı arkası kesilmek bilmedi.<br />
Rusya Balkanları, Fransa Cezayir’i, İngiltere, Kıbrıs ve Mısır, Avusturya-Macaristan, Bosna<br />
Hersek’i, ilhak etmek için zikrolunan yerlere girmişlerdi. Osmanlı Devleti’nin ortaya attı<br />
ve ne Osmanlıcılık ne de İslamcılık gibi projeler Osmanlıyı çöküşten kurtaramamıştır.<br />
Meşrutiyet’in ikinci kez ilan edildiği 1908 tarihinde Avusturya-Macaristan, Bosna Hersek’i
topraklarına katmasının yanı sıra Bulgaristan’da bağımsızlığını ilan etmiştir. Osmanlılar bu<br />
durumu kabullenmek zorunda kaldılar. Tunus, Fas, Karada gibi bir çok ulus Osmanlı’yı karşı<br />
önceden isyan etmişlerdi.<br />
İtalyanlar, Trablusgarb’ı işgal ederek Kuzey Afrika’daki son Osmanlı toprağını da aldılar. I. ve<br />
II.Balkan Savaşları sonucunda Osmanlı Devleti bir çok toprağını kaybetti. Arnavutluk devleti<br />
bu savaş sonucunda imzalanan anlaşmalarla ortaya çıkmıştı. Milliyetçilik hareketlerinin<br />
artık önü alınamıyordu. 1870 ve 1871’de siyasi birliklerini tamamlayan İtalya ve Almanya<br />
tüm projeleri Osmanlı üzerine endekslemişlerdir. İtalya, Kuzey Afrika’yı egemenliğine aldı.<br />
Almanya ise Osmanlı Devletini bir Pazar olarak görüyordu.<br />
I. Dünya Savaşına Almanya’nın yanında giren Osmanlı, savaştan yenilgiyle çıkınca bir çok<br />
toprağını kaybettiği gibi savaş sonunda da imzalanan Mondros Ateşkes anlaşmasıyla adeta<br />
itilaf devletlerine teslim olmuştu.<br />
Osmanlı müslüman teb’ası olan Araplar, İngilizlerin ve Fransızların propagandası sonucunda<br />
I. Dünya Savaşında Osmanlı’yı arkadan vurdular. Osmanlı artık ata yurdu olan Anadolu’yu<br />
kurtarmak için çalışıyordu.<br />
Sonuç olarak şunu ifade etmekte çok büyük yararlar vardır. 1789’da ortaya çıkan milliyetçilik<br />
akımlarıyla ilgilenmeyen Osmanlı 1918’lere ve Lozan Anlaşmasının yapıldığı 24 Temmuz<br />
1923 tarihine gelindiğinde bu akımdan en çok zarar gören devletti.<br />
Osmanlı Devleti artık parçalanmış ve yeni milletler, yeni devletler ortaya çıkmıştır.<br />
Türk milleti ancak nefsi müdafaa yaparak milliyetçilik akımının ancak nefsi müdafaa yaparak<br />
milliyetçilik akımının pençesinden kurtulabilmiştir. Ruslar Ermenileri bir maşa olarak kullanıp<br />
Türk ordusunu ve Türk milletini uzun süre<br />
uğraştırmıştır. 1915’te Suriye’ye tebcir edilmişler<br />
ama bu beladan bir türlü kurtulamamıştır.<br />
Türk Milleti M. Kemal Atatürk önderliğinde<br />
yapılan Millî mücadeleyi olağanüstü gayret ve<br />
mücadeleyle, nefs-i müdafaa yaparak binbir<br />
güçlükle kazanabilmiştir.<br />
23