07.04.2013 Views

Bu öykü Dostoyevski'nin "Ezilenler" adlı romanından ... - Uzakvadi.net

Bu öykü Dostoyevski'nin "Ezilenler" adlı romanından ... - Uzakvadi.net

Bu öykü Dostoyevski'nin "Ezilenler" adlı romanından ... - Uzakvadi.net

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

<strong>Bu</strong> ÄykÅ <strong>Dostoyevski'nin</strong> "Ezilenler" <strong>adlı</strong> <strong>romanından</strong> derlenmiştir.<br />

SMİTH'İN TORUNU<br />

Kapının aÖıldığını duyunca hızla arkama dÄndÅm. Uzunca bir sÅre kimse gÄrÅnmedi. Kapı<br />

kendiliğinden aÖılmıştı sanki. Neden sonra eşikte garip bir yaratık belirdi. Karanlıkta bir Öift<br />

gÄz durmadan bana bakıyordu. Sırtımdan soğuk terler boşandı. áok korkmuştum, ama hemen<br />

sonra karşımda duranın bir kız Öocuğu olduğunu farkettim. O anda bu tanımadığım Öocuğun<br />

garip gÄrÅntÅsÅ yerine iki gÅn Änce Älen ihtiyar Smith'in kendisi karşıma Öıkmış olsaydı, bu<br />

kadar korkmazdım.KÅÖÅk kız sessizce yaklaşıp ÄnÅmde durdu. Daha ağzından tek sÄz<br />

Öıkmamıştı. áocuğa daha dikkatlice baktım. Oniki, onÅÖ yaşlarında, ağır bir hastalıktan yeni<br />

kalkmış gibi Öok zayıf, solgun, ufak tefek bir kızdı. àri, kara gÄzleri ise tersine, son derece<br />

canlı, parlaktı. Sol elindeki eski, yırtık bir atkıyla akşam serinliğinde ÅşÅmÅş gÄğsÅnÅ<br />

ÄrtÅyordu. Giysileri parÖa parÖaydı. Tarak yÅzÅ gÄrmemiş gÅr, siyah saÖları dağınıktı, iki<br />

dakika kadar bÄylece karşılıklı bakıştık.<br />

Sonunda, boğazı ağrıyormuş gibi, ancak duyulabilecek kısık bir sesle:<br />

"Dedem nerde?" diye sordu.<br />

<strong>Bu</strong> soru o anda bÅtÅn korkumu dağıttı. İhtiyar Smith'i soruyordu.<br />

"Deden mi?" dedim şaşırarak. "Deden ÄldÅ."<br />

áocuktan bÄyle bir soru beklemediğim iÖin boş bulunmuş, sÄyleyivermiştim. Aynı anda da<br />

pişman oldum. Bir dakika daha Äylece kımıldamadan durdu. Sonra birden titremeye başladı.<br />

DÅşmesin diye tutmak istedim. Biraz sonra dÅzeldi. GeÖirdiği sarsıntıyı gizlemek iÖin<br />

olağanÅstÅ Öaba harcadığı belli oluyordu.<br />

"Bağışla beni, Öocuğum!" dedim. "Boş bulundum, birden sÄyleyiverdim, ama belki de<br />

yanılıyorum. Kimi arıyordun? <strong>Bu</strong>rada oturan yaşlı adamı mı?"<br />

Bakışları Årkekti. GÅÖlÅkle:<br />

''Evet,'' diye mırıldandı.<br />

" Adı Smith miydi?"<br />

"Evet."<br />

"âyleyse oydu. Evet, ÄldÅ. Ama bu kadar Åzme kendim. Neden daha Änce hiÖ gelmedin?<br />

Nereden geliyorsun şimdi? DÅn gÄmdÅler. HiÖ beklenmedik anda, birden ÄlÅverdi... Demek<br />

sen Smith'in torunusun?"<br />

KÅÖÅk kız, benim bu bağlantısız ve birbiri ardınca gelen sorularıma hiÖ karşılık vermedi.<br />

Sessizce arkasını dÄnÅp kapıya doğru yÅrÅdÅ. O kadar şaşırmıştım ki, ne başkaca bir şey<br />

sorabildim, ne de onu alıkoymaya Öalıştım. Kapı eşiğinde durup, hafifÖe bana dÄnerek:<br />

"Azorka da ÄldÅ mÅ?" diye sordu.<br />

' 'Evet, Azorka da ÄldÅ."<br />

Sorusu garibime gitti. Sanki kÄpeği Azorka' nın da yaşlı efendisiyle birlikte ÄlmÅş olması<br />

gerektiğini kesinlikle biliyor gibiydi.<br />

Odadan Öıktı, ardından yavaşÖa kapıyı kapattı.<br />

àlk şaşkınlığım geÖtikten sonra peşinden koştum. Onu bÄyle bıraktığım iÖin kendime Öok<br />

kızmıştım. SÅzÅlÅp gitmişti sanki; ayak seslerini,<br />

sokak kapısının aÖılıp kapandığını bile duymadım. <strong>Bu</strong> kadar kısa zamanda merdivenleri inmiş<br />

olamazdı. Durup bir sÅre kulak kabarttım. HiÖ ses yoktu. Neden sonra alt katlardan birinde bir<br />

kapı aÖılıp kapandı. Sonra her yer gene sessizliğe gÄmÅldÅ.<br />

Hızla aşağı koştum. DÄrdÅncÅ kata gelince durdum. Sahanlıkta birisi saklanıyormuş gibi geldi<br />

bana. GÄzÅm karanlığa alışana kadar el yordamıyla Öevremi yoklamaya başladım. GerÖekten<br />

de kÅÖÅk kız bir kÄşeye Öekilmiş, yÅzÅ duvara dÄnÅk, sessizce ağlıyordu.<br />

"Dinle beni," dedim. "Benden korkmamalısın. Sana gerÖeği birdenbire sÄylemem doğru<br />

değildi, bu yÅzden suÖluyum tabii. Deden ÄlÅrken senin sÄzÅnÅ ediyordu. Son sÄzleri hep<br />

sendin. Kitapları kaldı, belki de senin kitaplarındır. Adın ne senin?.. Deden diyordu ki, Altıncı<br />

Caddede..."


SÄzÅmÅ tamamlayamadım. Sanki oturduğu yeri bilmemden korkmuştu. Bir Öığlık atarak ince,<br />

kemikli eliyle beni itti, koşa koşa merdivenlerden aşağı indi. Ben de ardından koştum. Ama<br />

sokak kapısına vardığımda kÅÖÅk kızı gÄremedim. Voznesenski Caddesi'ne kadar koştum.<br />

Neden sonra tÅm Öabalarımın boşuna olduğunu anladım. Kız ortadan yok olmuştu.<br />

l l<br />

Ertesi sabah saat on'da evden Öıktığımda kapıda dÅnkÅ konuğum, Smith'in torunuyla<br />

karşılaştım. Neden geldiğini bilmiyordum, ama gelişi beni Öok sevindirmişti. DÅn kendisini<br />

doğru dÅrÅst gÄrememiştim. Şimdi ona gÅndÅz gÄzÅyle bakınca bÅsbÅtÅn şaşırdım.<br />

GÄzlerinden dupduru zeka fışkırıyor, ama aynı zamanda aşırı bir kuşku, gÅvensizlik<br />

okunuyordu. ãstÅndeki eski, kirli giysi, gÅn ışığında dÅnkÅnden daha da perişan<br />

gÄrÅnÅyordu. Bedenini sinsice, yavaş yavaş kemiren onulmaz bir hastalığa tutulmuş olduğu<br />

izlenimi uyandı bende.<br />

"İÖeri girsene," dedim.<br />

Kuşkulu gÄzlerle Öevresine bakınarak yavaş yavaş iÖeri girdi. Dedesinin oturmuş olduğu<br />

odayı dikkatle inceliyordu.<br />

"Kitap iÖin geldim," dedi.<br />

"Ha, evet, kitapların. İşte bunlar, al! Senin iÖin Äzellikle sakladım bunları."<br />

"Dedem size benden hiÖ sÄz etmiş miydi?"<br />

"Hayır, senden sÄzetmedi ama..."<br />

"âyleyse geleceğimi nereden biliyordunuz? Kim sÄyledi size geleceğimi?"<br />

"áÅnkÅ bana, deden tek başına yaşaya-mazmış gibi geliyordu. âyle yaşlı ve gÅÖsÅzdÅ ki,<br />

birinin gelip onu arayacağım dÅşÅnÅyordum... Al kitaplarını! <strong>Bu</strong>nlarla ders mi Öalışıyordun?"<br />

10<br />

"Evet. Dedeme geldiğim zamanlar bu kitaplardan ders verirdi bana."<br />

"Sonradan gelmedin mi?"<br />

"Hayır." Gelmemesinin nedenini haklı gÄstermek istercesine: "Hastaydım," diye ekledi.<br />

"Ailen, anan, baban var mı?"<br />

Birden kaşlarını Öatarak korkuyla yÅzÅme baktı. Sonra başını eğip sessizce arkasını dÄndÅ.<br />

HiÖ konuşmadan, tıpkı dÅnkÅ gibi yavaş yavaş kapıya doğru yÅrÅdÅ. Şaşırıp kalmıştım.<br />

Kapıya gelince yine eşikte durdu:<br />

"Dedem neden ÄldÅ?" diye sordu tutuk bir sesle.<br />

Yanına gidip her şeyi anlattım ona. Sesini Öıkarmadan dikkatle dinledi. Yaşlı adamın ÄlÅrken<br />

Altıncı Cadde'den sÄzettiğini sÄyledim.<br />

"<strong>Bu</strong>nun Åzerine, o caddede sevdiği insanların oturduğunu dÅşÅndÅm, gelip kendisini<br />

aramalarını bekledim," dedim. "Son anda seni dÅşÅndÅğÅne gÄre mutlaka Öok seviyor<br />

olmalıydı."<br />

"Hayır," diye fısıldadı, "hiÖ sevmezdi beni."<br />

áok heyecanlanmıştı. Kendini tutmak iÖin bÅyÅk bir Öaba harcadığı belli oluyordu. Giderek<br />

yÅzÅ sarardı. Alt dudağını ısırıyordu.<br />

"O duvar nerede? "diye sordu.<br />

"Hangi duvar?"<br />

"Dedemin dibinde ÄldÅğÅ duvar?"<br />

"GÄsteririm. Adın ne senin?"<br />

"Gereği yok!"<br />

"Neden?"<br />

"Gereği yok işte. Adımla Öağırmazlar ÖÅnkÅ beni."<br />

Kesik kesik konuşuyordu. Canı sıkılmış gibiydi. Gitmek istedi, ama bırakmadım.<br />

"Dur bakayım, garip kız! Ben sana yalnızca yardım etmek istiyorum. DÅn seni merdivenlerde<br />

bir kÄşeye Öekilmiş, ağlar gÄrÅnce yÅreğim parÖalandı. Hem deden benim kollarımda ÄldÅ.


Altıncı Cadde'den sÄzederken seni dÅşÅnmÅş olmalı. Seni bana ema<strong>net</strong> etmek ister gibi bir<br />

hali vardı. Deden hep dÅşlerime giriyor. Kitapları da senin iÖin sakladım, oysa sen benden<br />

korkuyorsun. Her halde Öok yoksul, ÄksÅz bir kız olmalısın. Belki de başkalarının evinde<br />

kalıyor-sundur. âyle mi?"<br />

Onu iyi niyetli olduğuma inandırmaya Öalışıyor, bir yandan da, beni bu Öocuğa Öeken şeyin ne<br />

olduğunu kendi kendime soruyordum. SÄzlerim ona dokunmuş olmalı; garip garip yÅzÅme<br />

baktı. Ama bu kere bakışları sert değildi. Sonra gene başını Äne eğdi.<br />

12<br />

13l l<br />

HiÖ beklenmedik bir anda Öok hafif bir sesle:<br />

"Helen, "diye fısıldadı.<br />

"Adın Helen mi?"<br />

"Evet."<br />

"Peki, bundan sonra bana gelecek misin?"<br />

"Hayır, olmaz... Şey... Bilmem ki! Gelirim belki."<br />

DÅşÅnÅyor, karar vermek iÖin kendini zorluyordu. O sırada komşulardan birinin duvar<br />

saatinin vurduğu işitildi. Helen yerinden sıÖradı. YÅzÅnde sıkıntılı, acılı bir ifade vardı.<br />

'' Saat kaÖ?'' diye sordu alÖak sesle.<br />

"OnbuÖuk olmalı," dedim.<br />

"Aman Tanrım!" diye haykırdı korkuyla ve hızla kapıya doğru koştu. Onu holde yakaladım.<br />

"Seni bÄyle bırakamam," dedim. "Neden korkuyorsun? GeÖ mi kaldın?"<br />

"Evet, evet, turşu almaya Öıkmıştım," dedi soluk soluğa. "Bırakın gideyim, dÄvecek beni!"<br />

Anlaşılan bu sÄzleri istemeyerek ağzından kaÖırmıştı. Elimden kurtulmaya Öalışıyordu.<br />

"Dur, dinle beni. <strong>Bu</strong> kadar direnmenin gereği yok. Altıncı Cadde'ye gideceksin, değil mi? Ben<br />

de o yÄne gidiyorum. Kendi işim iÖin. Arabayla daha Öabuk varırız oraya. Haydi, gidelim!"<br />

Koşarak aşağı indik, ilk rastladığımız arabayı durdurduk. Helen benimle arabaya binmeye razı<br />

olduğuna gÄre, gideceği yere Öok Öabuk varması gerekiyordu, àşin garibi, ona soru sormaya da<br />

cesaret edemiyordum. Kaldığı evde bu kadar korktuğu insanın kim olduğunu sorduğum<br />

zaman, elini sallayarak soruma karşılık vermek istemediğini belirtti. Hatta bu yÅzden<br />

arabadan aşağı atlıyordu neredeyse.<br />

Sonunda Altıncı Cadde'nin başına vardık. Arabayı durdutarak aceleyle indi, tedirgin gÄzlerle<br />

Öevresine bakındı.<br />

"Gidin siz! Sonra gene gelirim," dedi. "Hemen gidin buradan!"<br />

Yoluma devam ettim. Ama kıyı boyunca biraz ilerledikten sonra arabadan atlayıp koşarak<br />

Altıncı Cadde'ye dÄndÅm. Yolun karşı kaldırımında yÅrÅmeye başladım. Helen'i gÄrmÅştÅm.<br />

Hızlı hızlı yÅrÅdÅğÅ halde fazla uzaklaşmamıştı. Hatta onu izleyip izlemediğimi anlamak iÖin<br />

dÄnÅp arkasına baktı. Hemen bir evin girişine sığınarak gizlendim. Beni gÄrmedi.<br />

áok meraklanmıştım. HiÖ olmazsa hangi evde oturduğunu Äğrenmeye kesin kararlıydım.<br />

14<br />

15Ben kapının ÄnÅnde durmuş, yazıyı okumaya Öalışırken, avludan Änce bir kadın Öığlığı,<br />

ardından da bir sÅrÅ kÅfÅr duyuldu. Avlu kapısından iÖeri baktım. ãst kata Öıkan tahta<br />

merdivenin basamaklarından birinde, başında hotozu, omuzlarında yeşil salıyla şişman bir<br />

kadın, elini beline dayamış duruyordu. YÅzÅ kahverengi kırmızı arası iğrenÖ bir renk almıştı.<br />

Şişmiş, kanlanmış kÅÖÅk gÄzleri Äfkeyle parlıyordu.<br />

Daha Äğlen bile olmamıştı, gene de şişman kadının sarhoş olduğu her halinden anlaşılıyordu.<br />

Kadın, elinde Öanak, korkuyla karşısında duran Helen'e ciyak ciyak bağırıyordu.<br />

O sırada bodrum katına inen merdivenin kapısı aÖıldı. Basamaklarda, anlaşılan gÅrÅltÅyÅ<br />

duyarak kapıya Öıkmış olan yoksul giyimli, orta yaşlı, sevimli bir kadın belirdi. Alt katta<br />

aralanan bir kapıdan da evin ÄbÅr kiracıları olan Öok yaşlı bir adamla genÖ bir kız


akıyorlardı. Herhalde evde uşak olarak Öalışan iri yarı bir kÄylÅ elindeki sÅpÅrgeyle avlunun<br />

ortasında durmuş, olup bitenleri umursamazlıkla seyrediyordu.<br />

"Seni gidi hain sÅlÅk, pis yaratık!" diye haykırıyordu şişman, sarhoş kadın. "Demek sana<br />

yaptığım iyiliğe bÄyle karşılık veriyorsun ha, pis pasaklı! Turşu almaya gÄnderdim diye<br />

20<br />

âKSãZ KIZIN áiLESi<br />

Sonunda Helen kÅÖÅk bir dÅkkana girdi. Durup bekledim. Az sonra dÅkkandan Öıktı. Elinde<br />

kitaplar yerine toprak bir Öanak vardı. BirkaÖ adım sonra gÄsterişsiz bir evin avlu kapısından<br />

iÖeri girdi. Ev iki katlı, eski, taş bir yapıydı. Alt kattaki pencerelerin birinde kÅÖÅk, pembe bir<br />

tabut asılıydı.<br />

Karşı kaldırıma geÖip evin ÄnÅne geldim. Avlu kapısının ÅstÅndeki tabelada şÄyle yazıyordu:<br />

"Bayan <strong>Bu</strong>bnof'un Evi"<br />

19<br />

Ben kapının ÄnÅnde durmuş, yazıyı okumaya Öalışırken, avludan Änce bir kadın Öığlığı,<br />

ardından da bir sÅrÅ kÅfÅr duyuldu. Avlu kapısından iÖeri baktım. ãst kata Öıkan tahta<br />

merdivenin basamaklarından birinde, başında hotozu, omuzlarında yeşil salıyla şişman bir<br />

kadın, elini beline dayamış duruyordu. YÅzÅ kahverengi kırmızı arası iğrenÖ bir renk almıştı.<br />

Şişmiş, kanlanmış kÅÖÅk gÄzleri Äfkeyle parlıyordu.<br />

Daha Äğlen bile olmamıştı, gene de şişman kadının sarhoş olduğu her halinden anlaşılıyordu.<br />

Kadın, elinde Öanak, korkuyla karşısında duran Helen'e ciyak ciyak bağırıyordu.<br />

O sırada bodrum katına inen merdivenin kapısı aÖıldı. Basamaklarda, anlaşılan gÅrÅltÅyÅ<br />

duyarak kapıya Öıkmış olan yoksul giyimli, orta yaşlı, sevimli bir kadın belirdi. Alt katta<br />

aralanan bir kapıdan da evin ÄbÅr kiracıları olan Öok yaşlı bir adamla genÖ bir kız<br />

bakıyorlardı. Herhalde evde uşak olarak Öalışan iri yarı bir kÄylÅ elindeki sÅpÅrgeyle avlunun<br />

ortasında durmuş, olup bitenleri umursamazlıkla seyrediyordu.<br />

"Seni gidi hain sÅlÅk, pis yaratık!" diye haykırıyordu şişman, sarhoş kadın. "Demek sana<br />

yaptığım iyiliğe bÄyle karşılık veriyorsun ha, pis pasaklı! Turşu almaya gÄnderdim diye<br />

20<br />

hemen fırsat bilip sıvışıverdin gene ha! Nerelere gidiyorsun bakalım, sÄyle! Nerelere<br />

gidiyorsun, ha? Kimin yanına? SÄyle, yoksa seni şuracıkta gebertirim!"<br />

âfkeden kuduran kadın zavallı kızın Åzerine atılmak istedi, ama alt katta oturan kiracı kadının<br />

merdivenlerden Öıkarken kendisine baktığını gÄrÅnce durdu. Kiracı kadın saygılı bir sesle:<br />

"Neden kendinizi bu kadar ÅzÅyorsunuz?" diye sordu Äfkeden Öılgına dÄnmÅş şişman kadına.<br />

"<strong>Bu</strong> kadar canınızı sıkacak ne yaptı ki?"<br />

"Ne mi yaptı? Daha ne yapsın, ayol! Turşu almaya gÄnderdim, kaÖ saatte dÄndÅ. Karşı<br />

gelinmesini sevmem ben. Ne istiyorsam, dediğim yapılmalı! Anasının on dÄrt lira borcunu<br />

bağışladım, cenaze masraflarını Ädedim, sokaklarda sÅrÅnmesin diye bu şeytan suratlı piÖi<br />

yanıma aldım. Hepsini sen de biliyorsun, komşucuğum. BÅtÅn bunlardan sonra Åzerinde bir<br />

parÖacık hakkım olmasın mı? Bana teşekkÅr edeceği yerde hep karşı koyuyor. <strong>Bu</strong> dinsize<br />

giysiler, ayakkabılar aldım, gelinler gibi sÅsleyip pÅsledim. Ne yaptı beğenirsiniz a dostlar?"<br />

Sarhoş kadın kiracılara dÄnerek Äfkeli, cırlak sesiyle yeniden bağırmaya başladı:<br />

"Ne yaptı dersiniz? İki gÅn iÖinde o gÅzelim<br />

22<br />

entariyi parÖa parÖa etti. Şimdi de bÄyle geziyor işte! DÅşÅnÅn bir, isteyerek, bilerek yırttı<br />

ÅstÅndekini. GÄzÅmle gÄrdÅm. Partal gezer de, gÅzel patiska entariler giymezmiş! O zaman<br />

artık ben de kendimi tutamayarak bir gÅzel patakladım. Ceza olsun diye yerleri sildirttim.<br />

İnanır mısınız, sildi, gıcır gıcır yaptı yerleri. Biliyorum, beni kızdırmak iÖin bÄyle pırıl pırıl<br />

yaptı. Daha ben, 'artık durmaz yanımda, kaÖıp gider,' diye dÅşÅnÅrken gerÖekten de kaÖmaz<br />

mı? Siz de duydunuz ya, dÅn nasıl dÄvdÅm. Dayak atmaktan ellerim patladı. Ayakkabılarını,


Öoraplarını alıp sakladım. Ama bugÅn gene kaÖtı işte! Nerelerdeydin ha? Konuşsana! Kimlere<br />

şikayet ettin, gene kimlere fitneledin beni?"<br />

Kadın kendinden geÖerek, korkudan taş kesilmiş Helen'in Åzerine atıldı, saÖlarından yakalayıp<br />

yere Öarptı. İÖinde hıyar turşuları bulunan Öanak Helen'in elinden fırladı, yere dÅşÅp<br />

parÖalandı. <strong>Bu</strong>, sarhoş kadını bÅsbÅtÅn kudurttu. Kızcağızın yÅzÅne, kafasına vuruyordu.<br />

Helen bÅtÅn bunlara inatla direniyor, ağzından tek sÄz, en kÅÖÅk bir yakınma Öıkmıyordu.<br />

âfkemden her şeyi unutarak avluya daldım, sarhoş kadının Åzerine yÅrÅdÅm.<br />

"Ne yapıyorsunuz? áıldırdınız mı siz?<br />

23<br />

âksÅz bir Öocuğa bÄyle davranılır mı?" diye bağırarak kudurmuş kadını kolundan yakaladım.<br />

<strong>Bu</strong>nun Åzerine kadın, Helen'i bırakıp ellerini beline dayayarak Öığlık Öığlığa:<br />

"<strong>Bu</strong> da nesi?" diye haykırmaya başladı. "Siz de kim oluyorsunuz? Ne işiniz var benim<br />

evimde?"<br />

"<strong>Bu</strong> zavallı Öocuğa bÄyle davranmaya utanmıyor musunuz?" diye bağırdım bende. "áocuk<br />

sizin değil ki! Daha şimdi onun ÄksÅz olduğunu, yanınıza aldığınızı sÄylediniz!"<br />

"Hey Tanrım! Sen de nerden Öıktın başıma be herif! Onunla birlikte geldin, değil mi? Şimdi<br />

gÄsteririm ben sana. Polis Öağıracağım hemen. <strong>Bu</strong>ranın komiseri hanımefendiler gibi saygı<br />

gÄsterir bana. Herhalde bu kaltak turşu almayı bahane ederek sana gitti. ãstelik yabancı bir<br />

eve girip rezalet Öıkarmaya kalkarsın ha! Polis! Polis!"<br />

Sarhoş kadın bir yandan bağırıyor, bir yandan da yumruklarını sıkmış, Åzerime saldırıyordu.<br />

O sırada insan sesine benzemeyen garip, korkunÖ bir Öığlık yÅkseldi. Başımı Öevirdim;<br />

deminden beri orada kımıldamadan duran Helen, birdenbire doğal olmayan bir Öığlık<br />

kopararak kendini yere atıp Öırpınmaya başladı.<br />

24<br />

YÅzÅ kasılmış, sapsarı olmuştu. Sara nÄbeti geÖiriyordu. Kiracılardan iki kadın koşarak<br />

Öocuğu kaldırıp yukarı gÄtÅrdÅler.<br />

Sarhoş kadın hålå Helen'in arkasından avazı Öıktığı kadar haykırıyordu:<br />

"Geber inşallah! Bir ayda ÅÖÅncÅ nÄbeti bu!" Sonra bana dÄndÅ: "Sen de defol buradan, pis<br />

şarlatan!" diyerek yeniden ÅstÅme saldırdı. Bir yandan da avlunun ortasında dikilip duran<br />

uşağa sesleniyordu: "Tembel tembel ne duruyorsun orada? Dışarı atsana şunu! Ne diye para<br />

ÄdÅyoruz sanki sana!"<br />

"áek arabanı bakalım, ahbap!" diye homurdandı uşak. "Haydi, bas git artık buradan!"<br />

Aslında bir şey sÄylemiş olmak iÖin sÄylÅyordu bunları ya, benim de o anda yapabileceğim<br />

bir şey yoktu. <strong>Bu</strong>raya girişimin ne kadar saÖma olduğunu gÄrerek avludan Öıktım. Ben Öıkar<br />

Öıkmaz, şişman kadın doğruca yukarı kata koştu, àşini bitirmiş olan uşak ortada<br />

gÄrÅnmÅyordu. Az sonra Helen'i yukarı taşımaya yardım eden kiracı kadınlardan biri<br />

merdivenlerden inerek kendi oturduğu daireye yÄneldi. Beni avlu kapısında gÄrÅnce durup<br />

meraklı meraklı yÅzÅme baktı. Kadının sevimli, yumuşak gÄrÅnÅşÅnden cesaret alarak<br />

yeniden avluya<br />

25girip ona doğru yÅrÅdÅm.<br />

"âzÅr dilerim, size bir şey sormak istiyordum," diye başladım. "Kimdir bu kız? <strong>Bu</strong> iğrenÖ<br />

kadın ne yapıyor ona. Yalnızca merak ettiğim iÖin sorduğumu sanmayın, lÅtfen! <strong>Bu</strong> kızla daha<br />

Änce de karşılaşmıştım, ilgimi Öekti."<br />

Kadın elinde olmaksızın:<br />

"âyleyse, en iyisi bu Öocuğu yanınıza alın, ya da ona bir yer bulun, yoksa burada harcanıp<br />

gidecek," diyerek dÄnÅp gitmek istedi.<br />

"Ama bana daha geniş bilgi vermezseniz nasıl yapabilirim bunu?" diyerek kadını durdurdum.<br />

"Dedim ya, onunla ilgili hiÖbir şey bilmiyorum. Herhalde ev sahibi kadın <strong>Bu</strong>bnof şu sarhoş<br />

kadın olmalı?"<br />

"Ta kendisi."


"Peki, bu kız nasıl dÅştÅ onun eline? Annesi burada mı ÄldÅ?"<br />

"Nasıl dÅştÅyse dÅştÅ işte, bize ne bundan!" diyerek yeniden gitmeye davrandı kadın.<br />

"Sizden bir şey daha rica edecektim," dedim. "<strong>Bu</strong> konuyla gerÖekten Öok ilgileniyorum. Belki<br />

de kızcağız iÖin bir şeyler yapabilirim. Kimdir bu Öocuk? Annesi kimdi, biliyor musunuz?"<br />

"Anladığım kadarıyla yabancıydı, başka bir<br />

26<br />

Ålkeden gelmişti. Alt katta, bizim yanımızdaki odada otururlardı. Kadın hastaydı, veremden<br />

ÄldÅ."<br />

"Bodrum kÄşelerinde oturduklarına gÄre Öok yoksuldu herhalde?"<br />

"Hem de nasıl! İnsanın yÅreği parÖalanıyordu. Bizim de elimizde avucumuzda bir şey yok ki!<br />

Gene de son beş ay iÖinde altı lira borÖlanmıştı bize. Cenaze masraflarını da biz Ädedik.<br />

Tabutunu kocam yaptı."<br />

"Peki, şu <strong>Bu</strong>bnof denen kadın neden 'cenazeyi ben kaldırdım,' diyor?"<br />

"âyle işte, der o!"<br />

"âlen kadının soyadı neydi?"<br />

"áıkaramam şimdi, pek karışık bir soyadı vardı. Alman adıydı galiba."<br />

"Smith mi?""<br />

"Hayır, Äyle değildi. Bayan <strong>Bu</strong>bnof, ÄksÅz Öocuğu evlatlık diye yanına aldı; Äyle sÄyledi bize.<br />

Ama işin iÖinde kesinlikle başka şeyler var. <strong>Bu</strong> kadın kirli işler Öeviriyor." Birden duraksadı,<br />

sÄyleyip sÄylememesi gerektiğini dÅşÅnÅyor gibiydi. Sonunda: "Bize ne canım!" dedi.<br />

O sırada arkamızda bir erkek sesi duyuldu:<br />

"Dilini tutsan daha iyi edersin!"<br />

Pijamasının ÅstÅne paltosunu geÖirmiş yaşlı bir adamdı konuşan. Konuştuğum kadının<br />

27kocası olmalıydı. Bana yan yan bakarak:<br />

"Size anlatacak şeyi yok onun, beyim," diye homurdandı. "<strong>Bu</strong> işler bizi ilgilendirmez.<br />

Hoşcakalın, beyim! Bizim işimiz tabut yapmak, eğer işiniz dÅşerse seve seve hizmet ederiz."<br />

Heyecan ve tedirginlik iÖinde evden ayrıldım. Şu sırada hiÖbir şey yapamazdım. Ama bu işi<br />

de bÄyle yÅzÅstÅ bırakmak ağrıma gidiyordu. Hemen ertesi gÅn, yakından tanıdığım bÅyÅk<br />

memurlardan Masloboyev'e gidip Helen' in durumunu anlattım. <strong>Bu</strong> ÄksÅz kızı <strong>Bu</strong>bnof denen<br />

o iğrenÖ kadının elinden kurtarmak istiyordum. Masloboyev durumu araştırdıktan sonra<br />

Helen'in <strong>Bu</strong>bnof'un evinden alınıp benim yanıma verilmesini uygun buldu. İki gÅn sonra da<br />

Helen'i yanıma aldım. Zavallı kızcağız geÖirdiği nÄbetin etkisiyle hastalanmıştı. Ateşi hålå<br />

dÅşmÅyordu.<br />

28<br />

KIRILAN ONUR<br />

Sabahleyin erkenden kalktım. Gece hemen her yarım saatte bir uyanarak kÅÖÅk konuğumu<br />

yoklamıştım. Ateşi hålå yÅksekti, sayıklıyordu. Ancak sabaha karşı derin bir uykuya daldı.<br />

Sabahleyin kalkar kalkmaz, o daha uyurken doktora gittim, àyi yÅrekli yaşlı bir doktor<br />

tanıyordum. Yıllardan beri evinin kåhyalığını yapan bir Alman kadınla oturuyordu. Yaşlı<br />

doktor saat onda geleceğine sÄz verdi.<br />

DÄndÅğÅmde Helen yeni uyanıyordu. Yanına giderek nasıl olduğunu sordum. Karşılık<br />

29vermeden uzun uzun, o anlam dolu siyah gÄzleriyle yÅzÅme baktı. Ateşi olup olmadığını<br />

anlamak iÖin elimi alnına gÄtÅrdÅğÅm zaman, kÅÖÅk eliyle elimi iterek yÅzÅnÅ duvara dÄndÅ.<br />

Onu daha Öok tedirgin etmemek iÖin yanından ayrıldım.<br />

Sobayı yaktım, Öaydanlığa su doldurup sobanın ÅstÅne koydum. áay fincanım da masadaydı.<br />

Başımı kaldırdığımda Helen'in merakla beni izlediğini gÄrdÅm.<br />

"Bir şey ister misin?"<br />

Gene karşılık vermeden başını Öevirdi.<br />

Doktor, dediği gibi saat tam onda geldi. Helen'i uzun uzadıya muayene etti. Şu anda iÖinde<br />

bulunduğu durumun ateş yapabileceğini, ancak Äyle tehlikeli bir hastalığın sÄz konusu


olmadığını sÄyleyerek bana umut verdi. Yine de Öocuğun dÅzensiz kalp atışlarından ÄtÅrÅ<br />

başka bir hastalığı olması gerektiğini, bunun anlaşılması iÖin de onu gÄzetim altında<br />

tutacağım sÄyledi.<br />

Helen davranışlarıyla doktoru Öok şaşırtmıştı. Doktor nabzına bakmak istediğinde elini<br />

kaÖırmış, boğazına bakılması iÖin ağzını aÖmak istememişti. Yaşlı adamın sorduğu soruların<br />

hiÖ birine karşılık vermedi.<br />

"Başı Öok ağrıyor olmalı," dedi doktor. ' 'Ne kadar garip bakışları var!''<br />

30<br />

Oturup ona Helen'in ÄykÅsÅnÅ anlatmaya gerek gÄrmedim. Doktor Öıkarken:<br />

"Durumunda değişiklik olursa bana haber verin," dedi. "Şimdilik hiÖbir tehlike yok."<br />

BÅtÅn gÅnÅmÅ Helen'in yanında geÖirmeye karar verdim. Sağlığına kavuşana kadar elimden<br />

geldiğince onu yalnız bırakmayacaktım.<br />

Helen zaman zaman dalıyordu. Uykusunda hafifÖe inliyor, bÅtÅn bedeni sarsılıyor, titriyordu.<br />

Doktorun dediği doğruydu; şiddetli baş-ağrısı vardı. Bazen haykırarak uyanıyor, belirgin bir<br />

sıkkınlıkla bana bakıyordu. Sanki onunla bu kadar ilgilenmemden tedirgin oluyordu. Doğrusu<br />

onun bu davranışı oldukÖa dokunuyordu bana.<br />

Akşam, Helen'i o <strong>Bu</strong>bnof denen kadının elinden kurtarmama yardım eden dostum<br />

Masloboyev geldi. GeÖerken şÄyle bir uğramıştı.<br />

"Şimdi bu Öocuğu başka birisinin yanına mı yerleştirmek istiyorsun, yoksa kendi yanında mı<br />

alıkoyacaksın?" diye sordu. "<strong>Bu</strong> konu Åzerinde dÅşÅnÅp bir karar vermen gerekiyor."<br />

"Daha tam olarak bilmiyorum," diye karşılık verdim. "Doğrusunu istersen, sana akıl<br />

danışmayı geÖiriyordum kafamdan. SÄzgelimi, nasıl bir neden gÄstererek onu yanımda<br />

alıkoyabilirim?"<br />

"Kolayı var canım, hizmetÖi olarak gÄsterir-<br />

32<br />

sın.<br />

"Aman, yavaş konuş lÅtfen! GerÖi hasta, ama konuştuklarımızı duyabilir. Seni gÄrÅnce nasıl<br />

da irkilip sıÖradı!"<br />

Helen'in garip yaratılışını, onda izlediğim, dikkatimi Öeken bÅtÅn Äzellikleri anlattım.<br />

Masloboyev Öok' ilgilendi. áocuğu belki bir ailenin yanına verebileceğimi sÄyleyerek, yaşlı<br />

dostlarım Ihmenev'lerden sÄzettim.<br />

"Kızı o ihtiyarların yanına yerleştirmekle iyi edersin," dedi. "Hem ona bir de kimlik Öıkarmak<br />

gerekir. Neyse, o işle ben ilgilenirim. Uyuyor mu şimdi?"<br />

"âyle gÄrÅnÅyor."<br />

"Haydi hoşÖakal, sen de uğra bana!"<br />

Masloboyev daha kapıdan yeni Öıkmıştı ki, Helen beni Öağırdı.<br />

"Kimdi o?" diye sordu.<br />

Sesi titriyor, ama yine de o etkili, neredeyse kibirli bakışlarını Åzerimden ayırmıyordu.<br />

Gelenin Masloboyev olduğunu, kendisini ancak onun yardımıyla <strong>Bu</strong>bnof un elinden<br />

kurtardığımı sÄyledim. Helen heyecanlanmıştı. Dikkatle yÅzÅme bakarak:<br />

"Peki, <strong>Bu</strong>bnof buraya hiÖ gelemez mi?" diye sordu.<br />

Onun kesinlikle buraya gelemeyeceğini<br />

33sÄyleyerek yatıştırdım. Sustu. Ateş gibi yanan parmaklarıyla elimi tutmak istedi ama sonra<br />

nedense birden elini geri Öekti.<br />

İlaÖ almak iÖin hem eczaneye, hem de arada sırada Äğle yemeklerini yediğim lokantaya<br />

gittim. Beni tanıdıkları iÖin bu lokantadan veresiye yemek alabiliyordum. Evden Öıkarken<br />

yanıma bir kåse almıştım. Helen iÖin tavuk suyu koydurdum. Ama o iÖmek istemedi. áorbayı<br />

sobanın ÅstÅne bıraktım.


Helen'e ilaÖlarını verdikten sonra Öalışmaya oturdum. Uyuduğunu sanıyordum. Bir ara başımı<br />

kaldırdığımda, yattığı yerden doğrularak dikkatle Öalışmamı izlemekte olduğunu gÄrdÅm.<br />

Ama ona belli etmedim.<br />

Sonunda uykuya daldı. Beni en Öok sevindiren, inlemeden ve sayıklamadan rahat rahat<br />

uyumasıydı.<br />

BirkaÖ gÅn sonra Helen iyileşti. Artık Nataşa'yı yine sık sık yoklayabiliyordum. Bir gÅn eve<br />

dÄndÅğÅmde kapıyı aÖık buldum. Nataşa'nın babası yaşlı İhmenev iÖerde beni bekliyordu.<br />

Masanın başına oturmuş şaşkınlık iÖinde Helen'e bakıyordu. Hemen de gÄzlerini ona dikmişti.<br />

HiÖ konuşmuyorlardı. Yaşlı adamın bu Öocuğu ne kadar garip bulmuş olacağını dÅşÅndÅm.<br />

34<br />

"Bir saattir seni bekliyorum," dedi İhmenev. "Doğrusu, bÄyle bir durumla karşılaşacağım hiÖ<br />

aklıma gelmemişti." Helen'i işaret ederek belli belirsiz gÄz kırptı. "Otur gÄrÅşelim, bir iş iÖin<br />

geldim."<br />

Sandalyeyi Öekip karşısına oturdum. Yaşlı adam bana doğru eğilerek alÖak sesle:<br />

"áocuğa bakmadan, başka şeylerden konuşuyormuş gibi yap!" dedi. "Kim bu kız?"<br />

"Sonra anlatırım. Zavallı ÄksÅz bir kız. <strong>Bu</strong>ranın eski kiracısı, hani şu Älen Smith vardı ya, işte<br />

onun torunu."<br />

"Ya, demek onun torunu da varmış! Garip bir Öocuk. GÄzÅnÅ hiÖ ayırmadan bakıyor insana.<br />

Hani beş on dakika daha gelmeseydin, dayanamayıp gidecektim. Geldiğimden beri ağzını aÖıp<br />

tek sÄz sÄylemedi. ãrktÅm doğrusu. Peki, ne işi- var burada? Herhalde dedesinin ÄldÅğÅnÅ<br />

bilmeden geldi, Äyle mi?"<br />

"Evet, Öok mutsuz bir Öocuk. Dedesi ÄlÅrken hep ondan sÄzediyordu.''<br />

"Ya... Demek onun torunu! Neyse, bunu sonra anlatırsın. Kızcağıza belki bir yardımımız<br />

dokunur. Şimdilik onu bir yere gÄndersen nasıl olur? Seninle konuşmak istediğim bazı Änemli<br />

şeyler var."<br />

"Gidecek yeri yok ki, burada oturuyor."<br />

35Yaşlı İhmenev'e durumu kısaca anlattım. Helen'in daha Öocuk olduğunu, Öekinmeden<br />

konuşabileceğimizi sÄyledim.<br />

İhmenev Helen'e yeniden şaşkınlıkla baktı. Kendisinden konuşulduğunu anlayan Helen,<br />

başını eğmiş, sedirin ÄrtÅsÅnÅ Öekiştirip duruyordu. Ona aldığım yeni entarisini giymiş,<br />

saÖlarını da her zamankinden daha bir Äzenle taramıştı. Bakışlarındaki o garip vahşilik olmasa<br />

Öok sevimli bir kızcağız sayılırdı.<br />

Yaşlı adam kendi konusuna dÄnerek:<br />

"Kısa ve aÖıkÖa sÄyleyeyim, oğlum," diye başladı. "áok Änemli ve Öapraşık bir durumla karşı<br />

karşıyayım."<br />

'Kısa ve aÖık' konuşacağını sÄylemişti ama nereden başlayacağını bir tÅrlÅ kestiremiyordu.<br />

Sonunda:<br />

"Doğrusu Äyle uzun boylu anlatacak bir şey de yok," dedi. "Durumu sen de biliyorsun...<br />

Kısacası, Prens'i dÅelloya Öağırıyorum. Sana da bu işle ilgilenmen, tanığım olman iÖin ricaya<br />

geldim."<br />

Hızla yerimden fırlayarak şaşkın şaşkın àhmenev'e bakmışım.<br />

"Ne bakıyorsun Äyle?" dedi. "Deli değilim."<br />

"İyi ama, Bay İhmenev, niÖin? Ne diye<br />

36<br />

yapıyorsunuz bunu? Hem nasıl olur?.."<br />

"Bir de soruyorsun ha? Eh artık, pes doğrusu..."<br />

"Peki peki, ne sÄyleyeceğinizi biliyorum, ama elinize ne geÖecek sanki! Bir tÅrlÅ akıl<br />

erdiremiyorum.''<br />

"Aklının ermeyeceğini biliyordum zaten," diye karşılık verdi. "Şimdi dinle beni: Prensle olan<br />

davamız bu gÅnlerde bitiyor. Davayı kaybettim. On bin lira tazminat vermek zorundayım.


áiftliği satarak Ädeyeceğim bu parayı. BÄylece o namussuz herif alacağını alır, ben de<br />

borcumu Ädeyip bu işle ilişkimi keserim. O zaman alnım aÖık olarak bana bunca hakaret eden,<br />

aile onurumuzu lekeleyen Prensi dÅelloya Öağıracak, ondan ÄcÅmÅ alacağım.işte, hepsi bu<br />

kadar! Sence benim ÄÖ almaya hakkım yok mu?"<br />

Yaşlı adamın gÄzleri alev alev yanıyordu. Sesimi Öıkarmadan onu dinliyor, dÅşÅncelerini,<br />

duygularını anlamaya Öalışıyordum.<br />

"Beni dinleyin, Bay İhmenev," dedim. "Benimle kesin ve aÖık konuşabilir misiniz?"<br />

"Elbette."<br />

"AÖık sÄyleyin Äyleyse, dÅelloyu sadece ÄÖ almak iÖin mi istiyorsunuz?"<br />

"Bilirsin, bazı şeyleri başkalarıyla konuş-<br />

L<br />

37mam, ama bu konuda sana aÖık davranacağım. Evet, başka bir amacım da var. DÅşmÅş<br />

kızımı, Nataşa'yı bulunduğu kÄtÅ durumdan kurtarmak istiyorum."<br />

" DÅelloyla bunu nasıl başaracaksınız ki? " "Kurulan planlara, dolaplara engel olacağım. Ama<br />

bÄyle davranmakla sakın babalık şefkati ya da buna benzer zayıflıklara kapıldığımı sanma!<br />

Kızım beni, evimizi bırakıp Prens denen o alÖak adamın oğluyla gitti. Ben de onu yÅreğimden<br />

koparıp attım. Onu hiÖbir zaman bağışlamadım. Gene de kurulan planlara neden karşı Öıkmak<br />

istediğimi soracak olursan: ilk Änce alÖak bir herifin zaferine engel olmak istiyorum. Kızımı<br />

bağışlamamış olsam bile, ortada savunmasız ve her gÅn biraz daha uÖuruma sÅrÅklenen bir<br />

insan var. Doğrudan doğruya değilse de dolaylı yoldan, yani dÅelloyla bu olaya el atabilirim.<br />

Zaten dÅello olayı sÄzkonusu olunca bizim Prensler evlenmekten kendileri vazgeÖerler.<br />

Kısacası bu evliliği istemiyorum. Bozmak iÖin elimden ne gelirse yapacağım. Şimdi ne<br />

istediğimi anladın mı?"<br />

"Hayır," diye karşılık verdim. "Nataşa'nın iyiliğini istiyorsanız, evlenmesine, onurunun<br />

kurtarılmasına engel olmamalısınız. ânÅnde uzun bir yaşam var. Temiz bir adla yaşamalı..."<br />

38<br />

"Başkalarının dÅşÅndÅklerine aldırmasın, onlara değer vermesin; bÄyle yapması gerekir. Asıl<br />

onursuzluk, o aşağılık insanların arasına karışmaktır. Topluma vereceği en iyi cevap soylu<br />

gururu olmalıdır. Ancak o zaman elimi uzatırım ona."<br />

<strong>Bu</strong> Öılgınca dÅşÅnceler beni iyice şaşırtmıştı. Onu gÅÖlÅkle yatıştırarak bir sÅre daha<br />

beklemesinin daha doğru olacağına inandırabil-dim. Ayrılırken:<br />

"Bir şey daha kaldı," dedi. "Paran var mı?"<br />

Şaşırdım.<br />

"Para mı?" diye sormuşum.<br />

"Evet." Yaşlı adam kızardı, gÄzlerini yere indirdi. "Oturduğun eve, durumuna bakıyorum da,"<br />

dedi. "Bakarsın, hiÖ beklenmedik bir zamanda gerekebilir. Sen şimdi şu yÅzelli lirayı al,<br />

harcamazsan geri verirsin. Kendine de iyi bak, oğlum. YÅzÅn sararmış, hastasın sen..."<br />

Fazla direnmeden parayı aldım. Ne iÖin verdiğini biliyordum nasıl olsa.<br />

"Haydi hoşÖakal!" Kapıdan Öıkarken beş lira daha uzatarak: "<strong>Bu</strong> da kÅÖÅk kız iÖin," dedi.<br />

"Ama benim verdiğimi sÄyleme. Ne gerekiyorsa alırsın.''<br />

İhmenev'i sokak kapısına kadar geÖirdim.<br />

39Kapıcıya, lokantadan yemek getirmesini sÄyledim. Helen o saate kadar aÖtı.<br />

40ŞEFKAT<br />

Apartmanın merdivenlerini Öıkarken başım dÄnÅyordu. Kapıdan iÖeri girip birkaÖ adım<br />

attıktan sonra odanın ortasına yığılıvermişim. Yalnızca Helen'in Öığlığını ve beni tutmak iÖin<br />

ellerini uzatarak bana doğru atılışını anımsıyorum.<br />

Kendime geldiğimde sedirde yatıyordum. Helen, o sırada yemek getirmekte olan kapıcının,<br />

yardımıyla beni buraya, sedirin ÅstÅne yatırdığını anlattı. Sık sık uyanıyor ve her uyanışımda<br />

Helen'in Åzerime eğilmiş şefkat dolu, aynı zamanda ÅzgÅn yÅzÅnÅ gÄrÅyordum.


43BÅtÅn bunları bir dÅş gibi, sisler arasında anımsıyorum. Kendimden geÖmiş yatarken,<br />

Helen'in sevimli yÅzÅ gÄzlerimin ÄnÅnde bir beliriyor, bir siliniyordu. Bana bir şeyler iÖiriyor,<br />

yatağımı dÅzeltiyor, ya da yanıma oturarak Årkek, kÅÖÅk parmaklarıyla saÖlarımı okşuyordu.<br />

Hatta bir ara usulca yanağımdan ÄptÅ.<br />

Ertesi gÅn Äğleye kadar uyumuşum. Uyandığımda hemen hemen iyileşmiş gibiydim.<br />

áaydanlık sobanın ÅstÅndeydi. Helen uyandığımı gÄrÅnce dostÖa gÅlerek yanıma geldi.<br />

"BÅtÅn gece başucumda beni bekledin," diyerek elini tuttum. "Senin bu kadar şefkatli, iyi<br />

yÅrekli olduğunu bilmiyordum."<br />

"Başucunuzda beklediğimi nereden biliyorsunuz?" dedi gÅlerek. "Belki de bÅtÅn gece<br />

uyudum. Siz de uyudunuz ÖÅnkÅ... áay ister misiniz?"<br />

O da diğer bÅtÅn iyi yÅrekli, dÅrÅst insanlar gibi bÄyle aÖıktan aÖığa ÄvÅlmekten sıkılmıştı.<br />

"İÖerim," diye karşılık verdim. "DÅn Äğle yemeğini yedin mi?"<br />

"âğleyin değil, ama akşam yedim. Siz şimdi rahat rahat yatın, dinlenin; daha iyileşmediniz."<br />

áayımı getirdi. Ben Öay iÖerken o da yatağın kenarına ilişti.<br />

"Uzun sÅre yatamam, işim var," dedim.<br />

44"Gene de hava kararana kadar yatıp dinleneyim. Akşam dışarı Öıkacağım. Bir yere gitmem<br />

gerek, Helen."<br />

"Gerekli mi? Kime gideceksiniz? DÅn gelen adama mı?"<br />

"Hayır, ona değil."<br />

"İyi Äyleyse, dÅn sizi Öok ÅzdÅ ÖÅnkÅ. O zaman kızına gideceksiniz, değil mi?"<br />

-"Onun kızı olduğunu nereden biliyorsun?"<br />

"DÅn konuştuklarınızın hepsini işittim," diye karşılık vererek başını ÄnÅne eğdi. Kaşları<br />

Öatılmıştı. "KÄtÅ bir adam o," diye ekledi.<br />

"İyi ama, onu tanımıyorsun ki! Tersine, Öok iyi bir adamdır."<br />

"Hayır hayır, kÄtÅ adam o. Her şeyi duydum."<br />

' Peki, ne duydun bakalım?''<br />

' 'Kızı Nataşa'yı affetmek istemiyor..."<br />

"Ama Nataşa'yı seviyor!" diye karşı koydum. "Nataşa suÖlu olduğu halde o yine l kızını<br />

dÅşÅnÅyor, onun iÖin ÅzÅlÅyor.''<br />

"Neden kızını affetmiyor Äyleyse?.. Ama! artık affetse bile kızı ona gitmemeli."<br />

"Nedenmiş o?"<br />

"áÅnkÅ kızının sevgisine layık değil!" dedi Helen. "Babasından temelli ayrılsın. Gidip<br />

sokaklarda dinlensin daha iyi. Babası da kızının<br />

46<br />

ã<br />

dilendiğini gÄrerek ÅzÅlsÅn, acı Öeksin!"<br />

áok heyecanlanmıştı, gÄzleri parlıyordu. BÄyle konuşmasının bir nedeni olmalıydı. Kısa bir<br />

sessizlikten sonra:<br />

"Beni o adamın evine mi gÄtÅrmek istiyorsunuz?" diye sordu.<br />

"Evet, Helen."<br />

"Hayır, gitmem oraya. Bir yere hizmetÖiliğe giderim daha iyi!"<br />

"O nasıl sÄz Äyle, Helen? HiÖ senin hizmetÖilik etmene izin verir miyim sanıyorsun? Ne kadar<br />

hırÖın ve gururlusun? áok acı Öekmiş olmalısın..."<br />

Yataktan kalkarak masaya gittim. Helen hålå dÅşÅnceli dÅşÅnceli yere bakıyor, sesini<br />

Öıkarmıyordu. Hazırlamam gereken yazı iÖin yeni getirdiğim kitapları karıştırırken okumaya<br />

daldım.<br />

"Hep bir şeyler yazıyorsunuz, nedir o yazdıklarınız?'' diye sordu Helen.<br />

Ben kitaba dalmışken yavaşÖa yanıma sokulmuştu. ãrkek bir gÅlÅmsemeyle bakıyordu bana.<br />

"TÅrlÅ şeyler," dedim. "<strong>Bu</strong> yazdıklarım iÖin para veriyorlar bana.''<br />

"DilekÖe mi yazıyorsunuz?"


"Hayır, dilekÖe değil."<br />

47"Gene de hava kararana kadar yatıp dinleneyim. Akşam dışarı Öıkacağım. Bir yere gitmem<br />

gerek, Helen."<br />

"Gerekli mi? Kime gideceksiniz? DÅn gelen adama mı?"<br />

"Hayır, ona değil."<br />

"İyi Äyleyse, dÅn sizi Öok ÅzdÅ ÖÅnkÅ. O zaman kızına gideceksiniz, değil mi?"<br />

-"Onun kızı olduğunu nereden biliyorsun?"<br />

"DÅn konuştuklarınızın hepsini işittim," diye karşılık vererek başını ÄnÅne eğdi. Kaşları<br />

Öatılmıştı. "KÄtÅ bir adam o," diye ekledi.<br />

"İyi ama, onu tanımıyorsun ki! Tersine, Öok iyi bir adamdır."<br />

"Hayır hayır, kÄtÅ adam o. Her şeyi duydum."<br />

' Peki, ne duydun bakalım?''<br />

' 'Kızı Nataşa'yı affetmek istemiyor..."<br />

"Ama Nataşa'yı seviyor!" diye karşı koydum. "Nataşa suÖlu olduğu halde o yine l kızını<br />

dÅşÅnÅyor, onun iÖin ÅzÅlÅyor.''<br />

"Neden kızını affetmiyor Äyleyse?.. Ama! artık affetse bile kızı ona gitmemeli."<br />

"Nedenmiş o?"<br />

"áÅnkÅ kızının sevgisine layık değil!" dedi Helen. "Babasından temelli ayrılsın. Gidip<br />

sokaklarda dinlensin daha iyi. Babası da kızının<br />

46<br />

ã<br />

dilendiğini gÄrerek ÅzÅlsÅn, acı Öeksin!"<br />

áok heyecanlanmıştı, gÄzleri parlıyordu. BÄyle konuşmasının bir nedeni olmalıydı. Kısa bir<br />

sessizlikten sonra:<br />

"Beni o adamın evine mi gÄtÅrmek istiyorsunuz?" diye sordu.<br />

"Evet, Helen."<br />

"Hayır, gitmem oraya. Bir yere hizmetÖiliğe giderim daha iyi!"<br />

"O nasıl sÄz Äyle, Helen? HiÖ senin hizmetÖilik etmene izin verir miyim sanıyorsun? Ne kadar<br />

hırÖın ve gururlusun? áok acı Öekmiş olmalısın..."<br />

Yataktan kalkarak masaya gittim. Helen hålå dÅşÅnceli dÅşÅnceli yere bakıyor, sesini<br />

Öıkarmıyordu. Hazırlamam gereken yazı iÖin yeni getirdiğim kitapları karıştırırken okumaya<br />

daldım.<br />

"Hep bir şeyler yazıyorsunuz, nedir o yazdıklarınız?'' diye sordu Helen.<br />

Ben kitaba dalmışken yavaşÖa yanıma sokulmuştu. ãrkek bir gÅlÅmsemeyle bakıyordu bana.<br />

"TÅrlÅ şeyler," dedim. "<strong>Bu</strong> yazdıklarım iÖin para veriyorlar bana.''<br />

"DilekÖe mi yazıyorsunuz?"<br />

"Hayır, dilekÖe değil."<br />

47Ona dilimin dÄndÅğÅ kadar, tÅrlÅ insanlar' Åzerine birÖok şeyler yazdığımı, sonunda<br />

bunlardan hikayelerin ya da roman adı verdikleri kitapların oluştuğunu anlattım. BÅyÅk bir<br />

dikkat ve ilgiyle dinledi. Sonunda:<br />

"Nasıl yani, yazdıklarınız gerÖekten olan, sizin başınızdan geÖen şeyler mi?"<br />

"Yoo, uyduruyorum."<br />

"Neden uydurma şeyler yazıyorsunuz?"<br />

"Bak, al şu kitabı, oku! Yazdıklarımın ne olduğunu o zaman anlayacaksın. Daha Änce bir kez<br />

buna bakmıştın da. Okumasını biliyorsun, değil mi?"<br />

"Tabii biliyorum."<br />

"Oku Äyleyse, anlarsın. <strong>Bu</strong> kitabı ben yazdım."<br />

"Siz mi? Okuyacağım..."<br />

Bir şey daha sÄylemek istiyor, ama Öekiniyordu. Sonunda dayanamadı sordu.<br />

"<strong>Bu</strong>nlar iÖin Öok para veriyorlar mı size?"


"Belli olmuyor. Ara sıra iyi kazanıyorum, ama geciktirirsem, zamanında işi teslim1 edemezsem<br />

hiÖ para vermiyorlar. GÅÖ bir iş bu, Helen."<br />

"Demek zengin değilsiniz?"<br />

"Zengin mi? Hayır, hem de hiÖ değilim."<br />

"âyleyse ben de Öalışıp size yardım edeceğim."<br />

ŞÄyle bir baktı. YÅzÅ kıpkırmızı olmuştu. GÄzlerini yere indirerek iki adım yaklaştı. Sonra<br />

birden boynuma sarılarak yÅzÅnÅ gÄğsÅme bastırdı. Şaşırıp kalmıştım.<br />

"áok seviyorum sizi... Gururlu değilim ben," diye mırıldandı. "DÅn de gururlu olduğumu<br />

sÄylediniz... Hayır hayır, gururlu değilim, hiÖ değilim. Sizi Öok seviyorum. Beni seven bir tek<br />

siz varsınız..."<br />

GÄzlerinden yaşlar akıyordu. Dizlerinin Åzerine ÖÄkerek:<br />

"Bir tek siz seviyorsunuz beni..." diye yineledi. "Siz... Yalnız siz seviyorsunuz..."<br />

Kollarıyla sıkı sıkı dizlerime sarılmıştı. Uzun sÅredir bastırmaya Öalıştığı duyguları birden<br />

boşanıvermisti. <strong>Bu</strong>nca zamandır kendini tutmasını sağlayan yÅreğindeki garip direnci<br />

kavrıyordum. Ne kadar inatla direndiyse de, sonunda sevgiye, şefkate duyduğu Äzleme karşı<br />

koyama-yarak kendini bırakmıştı.<br />

Dizlerimi saran kollarını gÅÖlÅkle ÖÄzebildim. Yerden kaldırarak kucağıma alıp sedire<br />

gÄtÅrdÅm. YÅzÅme bakmaktan utanırcasına yastıklara kapanarak hıÖkıra hıÖkıra ağlıyordu.<br />

Bir yandan da kÅÖÅcÅk eliyle sımsıkı yakalamış olduğu elimi bırakmıyordu.<br />

Bir sÅre sonra yavaş yavaş duruldu. Ama<br />

48<br />

49hålå başını Öevirip yÅzÅme bakmaktan Öekiniyordu. Yalnız iki kez bakışlarımız şÄyle bir<br />

karşılaştı. GÄzlerinin iÖinde yumuşak, aynı zamanda Årkek bir ifade vardı. Sonunda kızararak<br />

gÅlÅmsedi.<br />

"Nasılsın, Helen? Biraz rahatladın mı, benim gÅzel, duygulu Öocuğum?" diye sordum.<br />

"Hayır, Helen demeyin artık bana..." diye fısıldadı.<br />

"Helen demeyeyim mi? Ne diyeyim peki?"<br />

"Nelli."<br />

"Nelli mi? Neden Nelli? GerÖi Öok gÅzel bir ad... Pekala, madem Äyle istiyorsun, seni Nelli<br />

diye Öağıracağım bundan bÄyle."<br />

"Annem bana Nelli derdi. Yalnız o Öağırırdı beni bu adla. Annemden başka kimsenin bana<br />

Nelli demesini istemiyordum. Ama şimdi... artık sizin de sÄylemenizi istiyorum. Sizi hep<br />

seveceğim, her zaman."<br />

Ne kadar sevgi dolu bir yÅreği vardı! Yine de kendisine Nelli demeye hak kazanabilmem iÖin<br />

bunca zaman geÖmesi gerekmişti. Şimdi ise bÅtÅn yÅreğiyle bana bağlandığını gÄrÅyordum.<br />

Biraz daha yatışmasını bekledikten sonra:<br />

"Dinle beni Nelli," dedim. "Seni annenden başka kimsenin sevmediğini sÄyledin. Peki, deden<br />

de gerÖekten sevmiyor muydu seni?"<br />

51"Hayır, sevmiyordu..."<br />

"Ama buraya geldiğin gÅn merdivenlerde onun iÖin ağlamıştın, hatırlıyor musun?"<br />

"Sevmiyordu beni," diye yineledi. "KÄtÅydÅ o." YÅzÅnde acılı bir ifade belirdi.<br />

"Ama zaten ondan kimseyi sevmesi beklenemezdi, Nelli," dedim. "Aklı pek de yerinde<br />

sayılmazdı. Bilincini yitirmişti. Nasıl ÄldÅğÅnÅ anlatmıştım sana."<br />

"Evet ama, son aylardaydı o, ÄlÅmÅnden kısa bir sÅre Änce kaybetmeye başlamıştı bilincini.<br />

Her şeyi unutur olmuştu. BÅtÅn gÅn burada otururdu. Ben gelmesem iki ÅÖ gÅn aÖ susuz<br />

kaldığı olurdu. Eskiden Öok daha iyiydi."<br />

"Ne zamanlar?"<br />

' 'Annem Älmezden Änce..."<br />

"Demek dedenin yiyeceğini iÖeceğini sen getiriyordun?"<br />

"Evet."


"Nereden alıyordun yemekleri? <strong>Bu</strong>bnof'tan mı?"<br />

"Hayır, hiÖbir zarman <strong>Bu</strong>bnof'tan bir şey almadım," dedi kesinlikle; sesi titriyordu.<br />

"Peki, nasıl alıyordun? Nereden para buluyordun?"<br />

Nelli sustu. YÅzÅ sapsarı kesilmişti. Uzun uzun beni sÅzdÅkten sonra:<br />

52<br />

"Sokaklarda dileniyordum..." dedi. "Sadaka toplayıp dedeme ekmekle enfiye alırdım..."<br />

"Deden buna izin veriyor muydu, Nelli?"<br />

"ânceleri ona sÄylemedim dilendiğimi. Sonra Äğrenince dilenmem iÖin beni zorla sokağa<br />

gÄndermeye başladı. Ben kÄprÅde, geÖenlerden sadaka dilenirken o da bir kenarda durup<br />

beklerdi. Elime ne geÖse hemen Åzerime atılır, Öekip alırdı parayı. Sanki paraları ondan<br />

saklayacakmışım, sanki sırf onun iÖin dilenmi-yormuşumgibi!"<br />

<strong>Bu</strong>nları sÄylerken acı acı gÅlÅmsÅyordu.<br />

"BÅtÅn bunlar annemin ÄlÅmÅnden sonra oldu," diye ekledi. "O sıralar aklını iyice yitirmişti<br />

artık."<br />

"âyleyse anneni Öok seviyor olmalıydı. Neden onunla oturmuyordu?''<br />

"Hayır, annemi hiÖ sevmezdi... Anneme Öok kızgındı. Bağışlamadı onu, tıpkı dÅnkÅ adam,<br />

Nataşa'nın babası gibi!.."<br />

Kısa bir sessizlikten sonra Nelli'nin yÅzÅnde yine acılı bir gÅlÅmseme belirdi. Bir şeyler<br />

anımsamıştı.<br />

"ânceleri Azorka anneminmiş," dedi. "Eskiden dedem annemi Öok severmiş. Annem evden<br />

ayrılınca kÄpek dedemin yanında kalmış.<br />

yÅzden dedem Azorka'yı Öok sever, ondan<br />

53hiÖ ayrılm-kÄpek ÄlÅ<br />

Annemi hiÖ affetmedi, ama asi de ÄldÅ."<br />

i gÅlÅmseme kaybolmuştu. Bir sÅre ikimiz de konuşmadık. Sessizliği bu kez ben bozdum:<br />

"Nelli, deden eskiden ne iş yapardı?"<br />

Eskiden Öok zenginmiş. Ne iş yaptığını bilmiyorum. Annemin anlattığına gÄre bir fabrika<br />

kurmak istiyormuş. Ben kÅÖÅkken annem her şeyi anlatmazdı. 'Zamanı gelince hepsini<br />

Äğrenirsin, benim zavallı, mutsuz yavrum!' derdi. Bazen geceleri uyuduğumu sanarak kendi<br />

kendine ağlar, beni Äper, 'mutsuz yavrum' derdi durmadan. Ben uyur gibi yapardım , ama<br />

uyumazdım . " 1 "Annen neden ÄldÅ?"<br />

"Veremden... <strong>Bu</strong>gÅnlerde Äleli altı hafta olacak."<br />

"Dedenin zengin olduğu zamanları hatırlar mısın?"<br />

"Ben daha o zamanlar dÅnyada yokmuşum ki! Annem, ben doğmadan Änce dedemin<br />

yanından ayrılmış."<br />

"Kiminle gitmiş?"<br />

"Bilmiyorum," dedi Nelli alÖak sesle. "Yurt dışına gitmiş. Ben yabancı Ålkede doğmuşum."<br />

55'' Yurt dışında mı? Nerede?''<br />

"İsviÖre'de. Her yere gittim ben. italya'ya, Paris'e de gittim."<br />

"Gittiğin yerleri anımsıyor musun, Nelli?"<br />

"Evet, Öoğunu. <strong>Bu</strong>raya dÄndÅğÅmÅz zaman annem hastalandı. GittikÖe yoksullaştık. ânce<br />

annem uzun sÅre dedemi aradı. Hep, ona karşı suÖlu olduğunu sÄyleyerek ağlayıp dururdu.<br />

Dedemin de yoksul dÅştÅğÅnÅ Äğrenince bÅsbÅtÅn ÅzÅldÅ. Dedeme sık sık mektup yazardı,<br />

ama o hiÖ karşılık vermedi."<br />

"Annen neden dÄndÅ buraya? Babası yÅzÅnden mi?"<br />

"Bilmiyorum. Oysa orada, İsviÖre'de Öok iyi yaşıyorduk." Nelli'nin gÄzleri parladı. "Yalnız<br />

annemle ikimizdik. Onun da sizin gibi Öok iyi yÅrekli bir arkadaşı vardı... Annemi buradayken<br />

tanımış, ama o İsviÖre'de ÄlÅnce biz de annemle buraya geldik..."<br />

"Demek annen o arkadaşıyla birlikte dedeni bırakıp gitmiş?"


"Hayır, onunla değil, bir başkasıyla. Ama<br />

sonradan o adam da annemi bırakmış gitmiş..."<br />

"Kimdi o adam, Nelli?" :<br />

Nelli iri gÄzleriyle yÅzÅme baktı, ama:<br />

karşılık vermedi. Annesinin kiminle gitmiş<br />

olduğunu ve herhalde Nelli'nin babası olan i<br />

56<br />

adamı bildiği, anımsadığı aÖıkÖa belli oluyordu. Ama adamın adını bile sÄylemek ona Öok acı<br />

geliyor olmalıydı.<br />

Sorularımla ona daha Öok acı Öektirmek istemedim. Sinirli, tutkulu bir yaradılışı vardı, gene<br />

de birden parlayan coşkusunu bastırmasını biliyordu. BÄylece aşılmaz bir gururla iÖine<br />

kapanıyordu.<br />

Beni bÅtÅn benliğiyle, neredeyse Älen annesi kadar Öok sevdiği halde pek seyrek olarak aÖılır,<br />

iÖini dÄkerdi. O gÅnden sonra benimle kendi geÖmişinden konuşmaz oldu. Hatta anılarını<br />

benden saklamak istiyor gibiydi. Ama o gÅn birkaÖ saat sÅren konuşmamızda onu en Öok<br />

sarsan, en Öok Åzen anılarını anlattı.<br />

Acıklı bir hikaye... Sık sık rastladığımız acılı olaylar, katı bencillikler, Öıkarlar, korkunÖ<br />

ahlaksızlıklar cehenneminde yaşanan hikayelerden biri... İlerde Nelli'nin ağzından<br />

dinleyeceğimiz acıklı bir ÄykÅ.<br />

57r<br />

İNATáI HASTA<br />

Yağmurdan sırılsıklam olmuştum. Eve geldiğimde sabahın ÅÖÅydÅ. Kapıyı aÖarken iÖerden<br />

bir inilti duydum. Nelli hemen kapının yanında, yerde yatıyordu. YÅzÅne bakınca korktum.<br />

Değişmiş, bambaşka; bir insan olmuş-<br />

tu. GÄzleri alev alev yanıyordu. Beni tanımamıştı<br />

sanki. Bakışları son derece garipti. áok ateşi<br />

vardı. Hemen eğilip kucakladım.<br />

"Ne oldu sana Nelli?"<br />

58<br />

Bir şeyden korkarcasına titreyerek bana sokuldu. Acele, kesik kesik bir şeyler mırıldandı.<br />

Bana bunları bir an Änce anlatmak iÖin beklemiş gibiydi. Ama sÄyledikleri bağlantısız, garip<br />

şeylerdi, hiÖbirini anlayamadım. Sayıklıyordu.<br />

Nelli'yi kucaklayıp yatağa gÄtÅrdÅm. Korku iÖinde, sanki onu birisinden korumamı istercesine<br />

sıkı sıkı sarılmıştı boynuma. Yatakta elimi yakalayıp sımsıkı tuttu. Sanki gitmemden<br />

korkuyor gibiydi. âyle sarsıldım, sinirlerim Äyle bozuldu ki, kendimi tutamayarak ağlamaya<br />

başladım. Aslında ben de hastaydım.<br />

Ağladığımı gÄrÅnce uzun sÅre kımıldamadan yÅzÅme baktı. Bir şeyler anlamak, ne olup<br />

bittiğini kavrayabilmek iÖin bÅtÅn dikkatini toplamaya Öalışıyor, kendini alabildiğine<br />

zorluyordu. Sonunda, yÅzÅnde beliren ifadeden durumu yavaş yavaş kavramaya başladığını<br />

sezinledim.<br />

Şiddetli sara nÄbeti geÖirenler, bir sÅre iÖin ne dÅşÅncelerini toparlayabilir, ne de anlaşılır bir<br />

Öift sÄz sÄyleyebilir. Nelli de Äyleydi şimdi. Bana bir. şeyler sÄyleyebilmek iÖin olağanÅstÅ<br />

Öaba harcıyordu. Ama kendisini anlayamadığımı gÄrÅnce, elini uzatarak gÄzyaşlarımı sildi.<br />

Sonra boynuma sarılıp sevgiyle yanaklarımdan ÄptÅ.<br />

Ateşi dÅşmÅyordu. Sık sık dalıyor, kendin-<br />

59den geÖiyor ve durmadan sayıklıyordu. <strong>Bu</strong>ndan Änce de iki sara nÄbeti geÖirmiş, ama kolay<br />

atlatmıştı. <strong>Bu</strong> ÅÖÅncÅsÅ Öok şiddetliydi anlaşılan. Yarım saat kadar başında bekledikten sonra,<br />

j gerektiği zaman hemen uyanabilmek iÖin sedirin] kenarına sandalyeleri yan yana<br />

sıralayarak^ soyunmadan uzandım. Mumu sÄndÅrmedim.


Nelli'nin yÅzÅ solgundu. Ateşten kavrulmuş dudaklarında kurumuş kan lekeleri vardı. Sara<br />

nÄbeti geldiğinde dÅşerken ağzını bir yere Öarpıp-kanatmış olmalıydı. Nelli'ye acı ve sıkıntı<br />

veren korku, uykuda bile onu bırakmıyordu. Ertesi gÅn ilk işim doktor Öağırmak olacaktı.<br />

Nelli'nin hastalığının ilk dÄrt gÅnÅ doktor da, ben de Öok tasalanmış ve korkmuştuk. Anca<br />

beşinci gÅn doktor beni bir kenara Öekerek, şimdilik korkacak bir şeyin kalmadığını, hasta-nın<br />

yakında iyileşeceğini sÄyledi.<br />

"âyleyse hastalığı atlattı, korkacak bir şe kalmadı demek?" dedim sevinerek.<br />

"Evet, iyileşecek; ama Öok yaşamaz."<br />

"Nasıl? áok yaşamaz mı? âlecek mi? Peki ama neden?" diye haykırmışım. <strong>Bu</strong> kesin yargı bir<br />

anda yıkmıştı beni.<br />

"Evet, hiÖ kuşku yok. Ne yazık ki yakında Älecek. áocuğun kalbinde doğuştan bir hastalık<br />

var. En kÅÖÅk bir rahatsızlıkta, ufak bir<br />

60<br />

heyecanda gene yatağa dÅşer. Belki iyileşir, nÄbetleri atlatır, ama yeniden hastalanır ve<br />

sonunda kalbindeki hastalıktan ÄlÅr."<br />

"GerÖekten kurtulamaz mı, doktor? Bir Öaresi yok mu bunun?.. Olacak şey değil!.."<br />

"âyle. Ancak koşullar Öok elverişli olur da neşelenmesi, yaşamdan sevinÖ duyması<br />

sağlanabilirse belki Öocuğun ÄlÅmÅ geciktirilebilir. Hatta pek seyrek olmakla beraber, bu<br />

hastalıktan kurtulanlara da rastlanmıştır... Yani kısacası bÅtÅn uygun koşulların biraraya<br />

gelmesiyle hasta belki ÄlÅmden kurtulabilir. Ama hastalığın tam olarak geÖmesi sÄz konusu<br />

değildir."<br />

"Peki şimdi ne yapmalı?"<br />

"áocuğa dingin bir yaşam sağlamalı. İlaÖlarını da dÅzenli almalı. Anladığım kadarıyla bu<br />

kızın hırÖın, garip bir yaradılışı var. DÅzenli ilaÖ almayı hiÖ sevmiyor. Daha az Änce ilaÖ<br />

iÖmemekte diretti."<br />

"Evet, doktor, gerÖekten garip bir Öocuk. Ama bÅtÅn bunların hastalığından ileri geldiğini<br />

sanıyorum. DÅn Öok uysaldı, bugÅn ise ilacını vermek istediğimde, kazara olmuş gibi,<br />

uzattığım kaşığı dÅrtÅp ilacı yere dÄktÅ. Yeniden vermek istedim, bu kez ilaÖ kutusunu<br />

elimden kapıp yere fırlattı. Sonra da hÅngÅr hÅngÅr ağlamaya başladı. Ağlaması, yalnızca onu<br />

ilaÖ almaya<br />

61zorlamamdan ileri gelmedi galiba."<br />

"Ani heyecanlanma, Äfkelenme! Eskiden başından geÖen bÅyÅk acıların etkileri olmalı<br />

bunlar."<br />

Doktora, Nelli'nin başından geÖenleri bÅtÅn ayrıntılarıyla anlatmıştım. Nelli'nin hikayesi yaşlı<br />

doktoru Öok etkilemişti.<br />

"BÅtÅn bunlar hep birbirine bağlı," diye sÅrdÅrdÅ konuşması. "Hastalığı da bir bakıma bundan<br />

ileri geliyor. Şimdilik tek Öıkar yol, Äncelikle verdiğim ilaÖları alması.İlaÖ konusuna Öok Änem<br />

vermek gerekir."<br />

Ertesi gÅn Nelli gene ÅzgÅn, neşesiz uyandı. Sorularıma hemen hiÖ karşılık vermedi. Bana<br />

kızgın gibiydi. Ağzını aÖıp tek sÄz sÄylemiyordu. Yalnız arada bir beni gizliden gizliye<br />

sÅzÅyordu. Bakışlarında hem dingin bir acı, hem de daha Änce hiÖ gÄrmediğim bir<br />

yumuşaklık, bir sevgi vardı..<br />

Kafasından neler geÖtiğini kestiremiyordum. Ona karşı bir suÖ işlemişim gibi, artık benimle<br />

konuşmak istemiyordu sanki. OldukÖa acı geliyordu bu bana. Ben de surat asıp, bÅtÅn gÅn<br />

onunla konuşmadım. Ama ertesi gÅn bu Öocuksu davranışımdan ÄtÅrÅ utandım kendimden.<br />

Nelli sık sık ağlıyordu. Onu nasıl avutacağımı bilemiyordum. Bir gÅn suskunluğunu<br />

63kendisi bozdu. O gÅn hava kararırken eve dÄnmÅştÅm. Tam iÖeri girdiğimde, Nelli'nin,<br />

elindeki kitabı Öabucak bir yastığın altına gizlediğini farkettim. Ben yokken masamdan alıp<br />

okuduğu bir romandı bu. Ama neden saklıyordu benden? Utanır gibi bir hali vardı. Ben de<br />

olayı gÄrmemezlikten geldim.


Ben bir ara mutfaktayken, yatağından fırlayarak kitabı eski yerine koydu. Odaya dÇndÉğÉm<br />

zaman beni yanına Ñağırdı. Sesi heyecanlıydı. DÇrt gÉnden beri benimle hemen hiÑ<br />

konuşmamıştı.<br />

"<strong>Bu</strong>gÉn... Nataşa'ya gidecek misiniz?" diye sordu tutuk bir sesle.<br />

"Evet, Nelli. <strong>Bu</strong>gÉn onu mutlaka gÇrmem gerekiyor."<br />

"Onu Ñok mu seviyorsunuz?"<br />

"Evet, Nelli, onu Ñok seviyorum."<br />

"Ben de seviyorum," dedi sesini alÑaltarak.<br />

Bir an sustu, sonra Érkek Érkek yÉzÉme bakarak:<br />

"Onunla birlikte oturmak isterdim," dedi.<br />

Şaşırdım.<br />

"Pek olacak şey değil bu, Nelli!" dedim. "Yanımda rahat değil misin?"<br />

Birden kıpkırmızı kesildi.<br />

"Onu demek istemedim," dedi. "Rahatım<br />

64<br />

tabii... Beni Naşata'nın annesinin babasının yanma vermek istiyordunuz. Ama ben onların<br />

yanında oturmam. Nataşa'nın hizmetÑisi var mı?"<br />

"Var."<br />

"áyleyse hizmetÑisini gÇndersin, onun yerine beni alsın. Her işini yaparım. Para da istemem.<br />

Onu seveceğim. Yemek yaparım, ortalığı temizler, Ñamaşırlarını yıkarım... <strong>Bu</strong>nları sÇyleyin<br />

ona!"<br />

"Ama neden, Nelli? Nereden aklına esti bu? Hem Nataşa iÑin nasıl bÇyle dÉşÉnebilirsin? Seni<br />

aşÑı, hizmetÑi olarak yanına almaya gÇnlÉ razı olur mu sanıyorsun? Eğer seni yanına<br />

alabilecek olsa, kÉÑÉk kızkardeşi gibi oturmak isterdi seninle."<br />

"Hayır istemem, Çylesini istemem..."<br />

"Neden?"<br />

Sustu. Dudakları titriyordu.Neredeyse ağlayacaktı. Sonunda:<br />

"Sevdiği adam bir gÉn onu bırakıp gidecek, değil mi?" diye sordu.<br />

àok şaşırdım.<br />

"Nereden biliyorsun bÇyle olacağını, Nelli?"<br />

Karşılık vermedi.<br />

"Peki, sevdiği adamın bir gÉn Nataşa'yı bırakması seni neden bu kadar ilgilendiriyor?"<br />

65kendisi bozdu. O gÉn hava kararırken eve dÇnmÉştÉm. Tam iÑeri girdiğimde, Nelli'nin,<br />

elindeki kitabı Ñabucak bir yastığın altına gizlediğini farkettim. Ben yokken masamdan alıp<br />

okuduğu bir romandı bu. Ama neden saklıyordu benden? Utanır gibi bir hali vardı. Ben de<br />

olayı gÇrmemezlikten geldim.<br />

Ben bir ara mutfaktayken, yatağından fırlayarak kitabı eski yerine koydu. Odaya dÇndÉğÉm<br />

zaman beni yanına Ñağırdı. Sesi heyecanlıydı. DÇrt gÉnden beri benimle hemen hiÑ<br />

konuşmamıştı.<br />

"<strong>Bu</strong>gÉn... Nataşa'ya gidecek misiniz?" diye sordu tutuk bir sesle.<br />

"Evet, Nelli. <strong>Bu</strong>gÉn onu mutlaka gÇrmem gerekiyor."<br />

"Onu Ñok mu seviyorsunuz?"<br />

"Evet, Nelli, onu Ñok seviyorum."<br />

"Ben de seviyorum," dedi sesini alÑaltarak.<br />

Bir an sustu, sonra Érkek Érkek yÉzÉme bakarak:<br />

"Onunla birlikte oturmak isterdim," dedi.<br />

Şaşırdım.<br />

"Pek olacak şey değil bu, Nelli!" dedim. "Yanımda rahat değil misin?"<br />

Birden kıpkırmızı kesildi.<br />

"Onu demek istemedim," dedi. "Rahatım


64<br />

tabii... Beni Naşata'nın annesinin babasının yanma vermek istiyordunuz. Ama ben onların<br />

yanında oturmam. Nataşa'nın hizmetÑisi var mı?"<br />

"Var."<br />

"áyleyse hizmetÑisini gÇndersin, onun yerine beni alsın. Her işini yaparım. Para da istemem.<br />

Onu seveceğim. Yemek yaparım, ortalığı temizler, Ñamaşırlarını yıkarım... <strong>Bu</strong>nları sÇyleyin<br />

ona!"<br />

"Ama neden, Nelli? Nereden aklına esti bu? Hem Nataşa iÑin nasıl bÇyle dÉşÉnebilirsin? Seni<br />

aşÑı, hizmetÑi olarak yanına almaya gÇnlÉ razı olur mu sanıyorsun? Eğer seni yanına<br />

alabilecek olsa, kÉÑÉk kızkardeşi gibi oturmak isterdi seninle."<br />

"Hayır istemem, Çylesini istemem..."<br />

"Neden?"<br />

Sustu. Dudakları titriyordu.Neredeyse ağlayacaktı. Sonunda:<br />

"Sevdiği adam bir gÉn onu bırakıp gidecek, değil mi?" diye sordu.<br />

àok şaşırdım.<br />

"Nereden biliyorsun bÇyle olacağını, Nelli?"<br />

Karşılık vermedi.<br />

"Peki, sevdiği adamın bir gÉn Nataşa'yı bırakması seni neden bu kadar ilgilendiriyor?"<br />

65diye sordum.<br />

"Siz onu Ñok seviyorsunuz," dedi Nelli gÇzlerini yerden ayırmadan. "O adam gidince siz de<br />

Nataşa'yla evlenirsiniz."<br />

"Hayır, Nelli, o beni, benim onu sevdiğim gibi sevmiyor. Hem ben de... Hayır, Nelli, senin<br />

dediğin olacak şey değil!"<br />

"İkiziniz de hizmetÑisi olurdum," diye mırıldandı. "Mutlu yaşardınız..."<br />

Nesi vardı bu Ñocuğun? Neden bÇyle olmadık şeyler kuruyordu kafasında, bir tÉrlÉ<br />

anlayamıyordum. Nelli o akşam bir daha hiÑ konuşmadı.<br />

66<br />

KAàIŞ<br />

Ertesi gÉn Nataşa'nın babası yaşlı ähmenev geldi. Ben de onu bekliyordum, ähmenev'ler<br />

Nelli'yi almak istiyorlardı. Karısı Anna Ihmene-va ÇksÉz Ñocuğu yanına almaya razı olmuştu.<br />

<strong>Bu</strong> konuyu onunla gizlice konuşmuştuk. Ona, babası tarafından la<strong>net</strong>lenmiş bir kadının<br />

Ñocuğunu karşısında gÇrmenin, kocası yaşlı İhmenev'in dÉşÉncesini etkileyebileceğini<br />

sÇylemiştim. <strong>Bu</strong>nun Ézerine kadıncağız, ÇksÉz Ñocuğu yanlarına almak iÑin kocasını<br />

sıkıştırmaya başlamıştı. ähmenev de hemen razı olmuş, canla başla işe koyulmuştu. Karısının<br />

hoşuna gidecek bir şey yapabileceği iÑin seviniyordu.<br />

67Nelli, ähmenev'i daha ilk gÇrÉşmelerinde sevmemişti. Nataşa'yı bağışlamasını bir tÉrlÉ<br />

hazmedemiyor du.<br />

İhmenev doğrudan konuya girdi. Nelli'nin yanına gidip elini tuttu.<br />

"Bir kızım vardı," dedi. "Onu canımdan Ñok severdim. Ama şimdi yok artık. áldÉ. Sen<br />

evimde ve yÉreğimde onun yerini almak istemez misin?"<br />

<strong>Bu</strong>nu sÇylerken adamcağızın gÇzleri dolmuştu.<br />

"Hayır, istemiyorum!" diye karşılık verdi Nelli başını kaldırmadan.<br />

"Neden Ñocuğum? YeryÉzÉnde kimsen yok. <strong>Bu</strong>rada da sÉrekli kalamazsın. Ama bizim<br />

yanımızda kendi evinde gibi olursun."<br />

Nelli başını kaldırdı. Yatağında doğrularak yaşlı adamın yÉzÉne karşı:<br />

"istemiyorum!" diye haykırdı. "àÉnkÉ kÇtÉ bir insansınız siz! Evet, kÇtÉsÉnÉz, Ñok<br />

kÇtÉsÉnÉz! Ben de kÇtÉyÉm, herkesten kÇtÉyÉm. Ama siz benden de kÇtÉsÉnÉz!.."<br />

<strong>Bu</strong>nları sÇylerken Nelli'nin yÉzÉ sarardı; gÇzlerinden kıvılcımlar saÑıyordu. Titreyen<br />

dudakları bembeyaz kesilmiş, heyecanla gerilmişti. İhmenev şaşkınlık iÑinde bakıyordu<br />

Nelli'ye.


68<br />

"Evet, benden daha kÇtÉsÉnÉz, ÑÉnkÉ kızınızı bağışlamak istemiyorsunuz. Kızınızı unutmak,<br />

onun yerine yabancı bir Ñocuk almak istiyorsunuz. Ama insan kendi Ñocuğunu unutabilir mi<br />

hiÑ? GerÑekten sevebilecek misiniz beni? Bana baktıkÑa yabancı bir Ñocuk olduğumu<br />

dÉşÉnecek, unutmak istediğiniz kızınızı hatırlayacaksınız. Katı yÉrekli bir insansınız siz.<br />

BÇyle insanların yanında yaşamak istemem!"<br />

Nelli şimdi de kıpkırmızı kesilmişti. <strong>Bu</strong> arada bana da kaÑamak bir gÇz attı. Sonra gene<br />

heyecanla sÉrdÉrdÉ saldırısını:<br />

"Yarından sonra bayram. O gÉn herkes kucaklaşır, ÇpÉşÉr. Dargınlar barışır, bÉtÉn gÉnahlar<br />

bağışlanır... Ama biliyorum... Siz... Yalnız siz bağışlamayacaksınız. Katı yÉreklisiniz ÑÉnkÉ.<br />

Gidin yanımdan!"<br />

Sonunda Nelli kendini tutamayarak hıÑkıra hıÑkıra ağlamaya başladı. Adamcağız şaşırdı,<br />

sarsıldı, sapsarı kesildi. YÉzÉnde acılı, derin , Ñizgiler belirdi.<br />

Nelli birden hıÑkırıklar arasında: "Neden, neden herkes benimle uğraşıyor?" diye haykırdı,<br />

"istemiyorum, kimseden bir şey istemiyorum. Sokağa Ñıkıp dilenirim.''<br />

"Nelli, ne oluyor sana bÇyle? Nelli kızım!" diye atıldım elimde olmadan. Ama bu Nelli'nin<br />

69Çfkesini daha da artırdı.<br />

"Evet, burada kalmaktansa, sokağa Ñıkar dilenirim!" diye haykırdı hıÑkırarak. "Annem de<br />

dilenmişti... Daha kÉÑÉğÉm, kimse beni işe almaz. Ben de herkese el aÑar, dilenirim.<br />

İstemiyorum, istemiyorum başka şey! KÇtÉyÉm ben, herkesten daha kÇtÉyÉm! Bakın, gÇrÉn<br />

işte ne kadar kÇtÉ olduğumu!.."<br />

Ve Nelli birdenbire yerinden fırlayarak masanın ÉstÉnde duran Ñay fincanımı alıp yere fırlattı.<br />

"Kırıldı işte!" diyerek meydan okurcasına baktı yÉzÉme. "Yalnız iki fincanınız vardı. átekini<br />

de kıracağım. Bakalım o zaman Ñayınızı neyle iÑeceksiniz?"<br />

àılgın gibiydi. ãstelik bu Ñılgınlığından zevk duyuyordu sanki. Yaptığı şeyin ne kadar ayıp.ve<br />

Ñirkin olduğunu kavradığı, bunun bilincinde olduğu halde kendini aşırılıktan alamıyordu.<br />

"<strong>Bu</strong> kız hasta," dedi yaşlı adam, "ya da... ya da nasıl bir Ñocuk olduğunu ben anlamıyorum.<br />

HoşÑa kal!"<br />

Şapkasını alarak elimi sıktı. Bitkindi. Nelli adamcağızı korkunÑ bir şekilde aşağılamıştı.<br />

BÉtÉn bu olanlardan Ñok Çfkelenmiştim. Odada ikimiz yalnız kalınca:<br />

"Ona hiÑ acımıyor musun, Nelli?" diye<br />

70bağırdım. "Utanmadın mı bÇyle yapmaya? Evet, iyi bir Ñocuk değilsin sen, gerÑekten<br />

kÇtÉsÉn!"<br />

Şapkamı falan almadan yaşlı adamın peşinden koştum. Onu sokak kapısına kadar geÑirmek,<br />

en azından biraz olsun avutabilmek iÑin bir şeyler sÇylemek istiyordum. Bir yandan da<br />

azarladığım Nelli'nin kireÑ gibi bembeyaz yÉzÉ gÇzÉmden gitmiyordu.<br />

ähmenev'e yetiştiğimde:<br />

"Zavallı Ñocuk, pek kırılmış," dedi yaşlı adam acı bir gÉlÉmsemeyle. "Onun derdi, ÉzÉntÉsÉ<br />

Ñok. Oysa ben tutup ona kendi sıkıntımı, acımı dÇkmeye kalktım. Evet, evet, yarasını deştim<br />

Ñocuğun. Tok aÑın halinden anlamaz, derler, ama aÑlar da bazen aÑların halinden gerÑekten<br />

anlamıyor Haydi hoşÑa kal!"<br />

Bir şeyler sÇylemeye davrandım, ama elini sallayarak konuşmama engel oldu.<br />

"Beni avutmaya kalkışma," dedi biraz sinirli bir sesle. "àocuğa dikkat et, evden kaÑmasın!<br />

áyle bir hali var."<br />

Sonra bastonunu sallayarak, kaldırım taşlarına vura vura hızla uzaklaştı.<br />

Yaşlı adamın sezgisi doğruymuş meğer. DÇndÉğÉmde Nelli'yi evde bulamayınca nasıl<br />

olduğumu anlatamam. Koridora koştum, merdivenlerde aradım onu; hatta komşunun kapısını<br />

72<br />

Ñalıp sordum. Nelli'nin kaÑmış olacağına inanamıyor, inanmak istemiyordum, iÑimde korkunÑ<br />

bir sıkıntıyla onu aramak iÑin yeniden sokağa fırladım. ánce <strong>Bu</strong>bnof'un evine gidip tabutÑu-


nun karısına Nelli'yi sordum. <strong>Bu</strong>bnof bir olay yÅzÅnden dÅnden beri karakoldaymış. Ama<br />

Nelli'yi oradan ayrıldıktan sonra bir daha hiÖ gÄrmemişler.<br />

Ne yapacaktım?<br />

Akşama kadar sokaklarda dolaşıp durdum. âlesiye yorgun ve ÅzgÅn eve dÄnÅyordum. O<br />

akşam Nataşa'da olmam gerekiyordu. Daha sabahtan haber gÄnderip beni Öağırtmıştı. Bir<br />

yandan da Nelli'yi dÅşÅndÅkÖe yÅreğim burkuluyor du. Kafamın iÖi allak bullaktı. Nelli'nin<br />

bÄyle davranmasının anlamı neydi? Nereye gitmiş olabilirdi? Nerede arayacaktım onu?<br />

Kafamda binbir soruyla yÅrÅrken kÄprÅnÅn ÅstÅnde, hemen birkaÖ adım Ätemde birden<br />

Nelli'yi gÄrdÅm. Sokak fenerinin arkasında duruyordu, beni gÄrmedi. Ona doğru koşmak<br />

istedim, ama kendimi tuttum. Orada ne yaptığın Äğrenmek istiyordum.<br />

Aradan on dakika kadar geÖti. Hålå orada, yoldan geÖenlerin ÄnÅnde duruyordu. Sonunda iyi<br />

giyimli, yaşlı bir adamın yanına sokuldu. Adam yoluna devam ederken, elini cebine sokup<br />

73Nelli'ye para verdi. Nelli eğilerek teşekkÅr etti.<br />

O anda duyduklarımı anlatamam. YÅreğim acıyla burkuldu. O kadar sevdiğim, değer<br />

verdiğim insan gÄzlerimin ÄnÅnde dileniyor, aşağılanıyordu. GÄzlerim yaşardı; aynı zamanda<br />

da iÖimde mÅthiş bir Äfke uyandı. GÅÖ durumda olduğu, para gereksindiği iÖin dilenmiyordu.<br />

Sokağa atılmış, kendi yazgısına bırakılmış bir Öocuk değildi ki! BÄyle davranmakla birilerini<br />

şaşırtmak, sanki herkese meydan okumak istiyordu.<br />

Yaşlı İhmenev haklıydı. Nelli yaşama kırgındı; yarası deşilmişti. Bir tÅrlÅ iyileşemiyor-du.<br />

Ama bizi, kendisine karşı yaptığımız hangi haksızlıkla suÖlayabilirdi? Yoksa Öılgınca<br />

davranışlarıyla beni şaşırtmak, yÅreğime korku dÅşÅrmek mi istiyordu? Ama hayır, bu da<br />

olamazdı. áÅnkÅ şu anda yalnızdı ve benim kendisini dinlenirken gÄrdÅğÅmÅ bilmiyordu.<br />

âyleyse neden sadaka istiyordu? Ne yapacaktı parayı?<br />

Nelli, kÄprÅden geÖen adamdan parayı aldıktan sonra caddeye indi, pırıl pırıl aydınlatılmış bir<br />

dÅkkanın ÄnÅne geldi. <strong>Bu</strong>rada topladığı paraları saymaya başladı. Ben de on adım kadar<br />

gerisindeydim Avucundayeteri kadar para vardı anlaşılan. Sabahtan beri dileniyor<br />

74<br />

olmalıydı. Avcunu sıkı sıkı yumarak karşı kaldırıma geÖti, orada bir dÅkkana girdi. Ben de<br />

dÅkkanın aÖık kapısına yaklaşarak Nelli'nin iÖerde ne yapacağını gÄzetlemeye başladım.<br />

Parayı tezgahın Åzerine bıraktı. Karşılık olarak kendisine bir Öay fincanının uzatıldığını<br />

gÄrdÅm. <strong>Bu</strong> sabah bana ve Ihmenev'e, kendisinin ne kadar kÄtÅ olduğunu gÄstermek iÖin<br />

kırdığı fincana Öok benzeyen basit bir Öay fincanıydı. Adam fincanı kağıda sararak Nelli'ye<br />

verdi. Nelli noşnut bir yÅzle acele dÅkkandan Öıktı. Bana doğru yaklaşırken:<br />

"Nelli!" diye seslendim.<br />

ãrkerek sıÖradı. Başını kaldırıp yÅzÅme baktı. <strong>Bu</strong> arada fincan parmaklarının arasından<br />

kayarak kaldırıma dÅşÅp kırıldı. Nelli'nin yÅzÅ solgun, yorgunluktan bitkindi, ama bÅtÅn olup<br />

bitenleri gÄrdÅğÅmÅ anlayınca birden kıpkırmızı kesildi. Dayanılmaz bir utanÖtan ileri gelen<br />

bir kızarmaydı bu.<br />

Elinden tutup eve gÄtÅrdÅm. Yolda hiÖ konuşmadık. Eve gelince bir sandalyeye oturdum.<br />

Nelli gÄzlerini yere indirmiş, deminki gibi solgun bir yÅzle karşımda duruyordu.<br />

DÅşÅnceliydi. Utancından yÅzÅme bakamıyordu.<br />

"Dilendin mi, Nelli?"<br />

"Evet," diye fısıldayarak başını iyice ÄnÅne<br />

76<br />

eğdi. . . .<br />

"Sabah kırdığın fincanın yerine yenisini<br />

alabilmek iÖin mi dilendin?<br />

"Evet."


"<strong>Bu</strong> fincan yÅzÅnden sana bir şey dedim mi, azarladım mı seni? Yaptığın işin ne kadar<br />

uygunsuz, ne kadar bencil bir davranış olduğunun gerÖekten farkında değil misin? GÅzel bir<br />

şey mi bu, utanmıyor musun? HiÖ mi?.."<br />

"Utanmıyorum..." diye fısıldadı ancak duyulabilir bir sesle. Yanağından bir damla yaşın aşağı<br />

sÅzÅldÅğÅnÅ gÄrdÅm.<br />

"Ayıp bir şey bu..." dedim. "Nelli, yavrum, eğer sana karşı bir suÖ işledimse, bağışla beni,<br />

barışalım."<br />

YÅzÅme baktı. GÄzlerinden yaşlar boşanıyordu.<br />

Kollarıma atıldı.<br />

77<br />

NELLİ'NlN âYKãSã<br />

Nelli, canı sıkkın, bir kÄşeye bÅzÅlmÅş, garip garip yÅzÅme bakıyordu. Yanına, sedire<br />

oturdum, ellerini ellerime alarak:<br />

"Nelli, meleğim," dedim, "bize iyilik etmek, hepimizi gÅÖ durumdan kurtarmak ister misin?"<br />

Hayretle yÅzÅme baktı."Nelli, bÅtÅn umudumuz şimdi sende! Bir baba var. Onu gÄrdÅn,<br />

tanıyorsun. DÅn buraya gelerek senden, kendi kızının yerini almanı rica etmişti. Kızı Nataşa,<br />

sevdiği adam iÖin babasının evini bıraktı ve bu yÅzden babası Ihmenev'in la<strong>net</strong>ine uğradı.<br />

Nataşa'nın sevdiği adam ise şimdi onu yÅzÅstÅ bıraktı. <strong>Bu</strong> adam. bir Prensin oğlu. Prens kÄtÅ,<br />

Öok kÄtÅ bir insan. Nataşa'yla evlenmesine engel olmak iÖin oğlunu bugÅn uzak bir yere<br />

gÄnderdi. Kendisi de hemen Nataşa'ya giderek ona hakaret etti. Hatta kızcağızla alay etti.<br />

Beni anlıyorsun, değil mi Nelli?"<br />

Siyah gÄzleri parlıyordu. Başını Äne eğerek alÖak sesle:<br />

"Anlıyorum," diye mırıldandı.<br />

"Nataşa yalnız ve hasta. Şimdi dinle beni. Gel, seninle Nataşa'nın annesine, babasına gidelim.<br />

Biliyorum, babasını sevmiyorsun, ama seninle birlikte oraya gitmemiz gerekiyor, iÖeri girince<br />

senin orada kalmak ve Nataşa'nın yerini almak istediğini sÄyleyeceğim. Kızına la<strong>net</strong> ettiği<br />

iÖin yaşlı adam şu sıralar Öok gÅÖ durumda. GerÖi şimdi kızının adını bile duymak istemiyor,<br />

ama gerÖekte onu Öok seviyor, onunla barışmak istiyor. Beni dinliyor musun, Nelli?"<br />

"Dinliyorum," diye fısıldadı gene.<br />

Nelli'yle konuşurken gÄzlerim yaşarmıştı. O<br />

82<br />

da Årkek Årkek bakıyordu bana.<br />

"Bana inanıyor musun, Nelli?"<br />

"İnanıyorum."<br />

"âyleyse birlikte gideceğiz oraya. Seni Öok iyi karşılayacaklar ve bir sÅrÅ sorular soracaklar.<br />

O zaman ben de sÄze karışarak konuyu senin eskiden nasıl yaşamış olduğuna getirecek ve<br />

anneni, dedeni soracağım. Bana anlattığın gibi, onlara da her şeyi anlat, Nelli. Eğer bunları<br />

anlatırsan, yaşlı Ihmenev de aynı şeyleri ta yÅreğinde duyacak, senin anlattıklarını yaşamış<br />

gibi olacak. áÅnkÅ Prensin oğlunun bugÅn Nataşa'yı bırakıp gittiğini ve kızının aşağılanmış,<br />

dÅşmanlarının alaylarına, hakaretlerine karşı Öaresiz, korunmasız, yapayalnız kaldığını<br />

biliyor. Hepsini biliyor... Nataşa'yı kurtar, Nelli!.. Gelecek misin?"<br />

"Evet."<br />

GÅÖlÅkle soluk alıyordu. Nelli'yi elinden tuttum, dışarı Öıktık. âğleden sonra saat iki<br />

sularıydı. Hava kararmaya başlamış, fırtına bekleniyordu. Ne zamandır havada bunaltıcı bir<br />

sıcak vardı. Uzaktan gÄk gÅrÅltÅleri duyulmaya başlamıştı bile.<br />

Bir arabaya bindik. Nelli yol boyunca konuşmadı. Yalnız arada bir beni o garip, anlaşılmaz<br />

bakışıyla sÅzÅyor, gÄğsÅ hızlı hızlı<br />

83inip kalkıyordu. Arabada ona sarılmış otururken, kÅÖÅk yÅreğinin elimin altında yerinden<br />

fırlayacakmışcasına Öarptığını duyuyordum.


Yol bitip tÅkenmeyecekmiş gibi geldi bana. Sonunda vardık. Yaşlı karı kocanın yanına<br />

girerken heyecandan yÅreğim duracak sandım. Ne pahasına olursa olsun, yalnızca af ve barış<br />

sağlamak zorunda olduğumun bilincindeydim.<br />

Saat ÅÖ olmuştu, àhmenev Öok ÅzgÅn ve hastaydı. Kanepeye uzanmıştı. Bitkin gÄrÅnÅyordu.<br />

YÅzÅ solgun, başı sarılıydı. Yanında oturan karısı Anna İhmeneva zaman zaman sirkeli suyla<br />

kocasının şakaklarını ıslatıyordu. Bizi karşılarında gÄrÅnce ikisi de şaşırdı.<br />

"Nelli'yi getirdim," dedim iÖeri girerken. "DÅşÅnÅp taşındıktan sonra size gelmeye kendi<br />

karar verdi. Onu yanınıza alın ve sevin..."<br />

İhmenev kuşkulu gÄzlerle baktı bana. Gelişimizin ne gibi gizli nedenleri olduğunu Äğrenmek<br />

istercesine bir bana, bir Nelli'ye bakıyordu.<br />

Nelli titriyordu. Elimi sıkı sıkı tutmuş, gÄzlerini yerden kaldırmıyordu. Yalnız arada bir,<br />

yakalanmış kÅÖÅk, vahşi bir hayvan gibi sağa sola kaÖamak bakıyordu. Bir anda her şeyi<br />

kavrayan Anna àhmeneva kendini Öabuk toparladı. Hemen Nelli'yi kucakladı, ÄpÅp okşadı.<br />

84<br />

Hatta birazcık ağladı da. Nelli'yi elinden tutarak usulca yanına oturttu. Nelli onu merak ve<br />

şaşkınlık iÖinde yan yan sÅzÅyordu.<br />

Yaşlı kadın bundan sonra ne yapması gerektiğini kestiremediğinden, soran gÄzlerle saf saf<br />

yÅzÅme baktı, àhmenev ise elini alnına gÄtÅrerek kısık bir sesle:<br />

"áok başım ağrıyor," dedi. Hålå konuşmadan oturuyorduk. SÄze nereden başlayacağımı<br />

bilemiyordum. Oda hafif karanlıktı. GÄğÅ kara bulutlar kaplamıştı. GÄk gÅrÅltÅleri<br />

geliyordu.<br />

"<strong>Bu</strong> fırtına pek zamansız," dedi yaşlı İhmenev. "Ama hatırlıyorum, otuz altı yılında bizim<br />

bÄlgede fırtınalar daha da erken başlamıştı."<br />

Anna İhmeneva iÖini Öekerek Årkek Årkek: "Semaveri hazırlayayım mı?" diye sordu. Kimse<br />

cevap vermeyince tekrar Nelli'ye<br />

dÄnerek:<br />

"Adın ne senin, yavrum?" diye sordu. Nelli alÖak sesle adını sÄyledi ve başını daha<br />

da Äne eğdi.<br />

"Nelli adı herhalde Helen'in kısaltılmışı<br />

olacak?" dedi Anna àhmeneva. "Evet." Tekrar bir sessizlik oldu.<br />

85"GerÖekten kimsen yok mu senin, yavrum?"<br />

"Yok."<br />

' 'Anneciğin Äleli Öok mu oldu?''<br />

"Hayır, Öok olmadı."<br />

"Annen yabancıydı herhalde? Sonra bana dÄnerek: "âyle anlatmıştınız, değil mi?" diye sordu<br />

yaşlı kadın.<br />

Nelli yardım istercesine siyah gÄzlerini bana Öevirdi. GÅÖlÅkle ve dÅzensiz soluk alıyordu.<br />

"Dedesi ingiliz'di," diye aÖıkladım. "Nelli burada değil, yabancı bir Ålkede doğmuş."<br />

' 'Anneciğin babanla Avrupa'ya mı gitmiş?'' diye sordu Anna İhmeneva.<br />

Nelli birden kıpkırmızı kesildi. Anna İhmeneva sorularında fazla ileri gittiğini anlayarak,<br />

kocasının Äfkeli bakışları altında hemen kendini toparladı. Beriki ise karısına dik dik bakıp<br />

başını pencereye Öevirdi. Sonra birden karısına dÄnerek:<br />

"Annesini kÄtÅ, aşağılık herifin biri kandırmış, "dedi. "Annesi o adamla birlikte babasının<br />

evinden kaÖmış, babasının bÅtÅn parasını da adama vermiş. Adam, annesini kandırarak<br />

paraları aldıktan sonra yabancı Ålkelere gÄtÅrmÅş ve kadıncağızı orada yÅzÅstÅ bırakarak<br />

Öekip gitmiş. <strong>Bu</strong>nun Åzerine iyi bir insan<br />

86<br />

annesine mis. Ama bu iyi insan da<br />

ÄlÅnce, b yıl kadar Änce gene babasının yanına dÄnmek istemiş. BÄyle anlatmıştın, değil<br />

mi?" Yaşlı adam tutuk bir sesle sormuştu bunu


ana.<br />

Son derece heyecanlanmış olan Nelli yerinden kalkarak kapıya doğru yÉrÉdÉ.<br />

"Gel buraya, Nelli!" diye yaşlı adam ona elini uzatarak. "Gel, otur, buraya, yanıma<br />

otur!"<br />

Eğilerek Nelli'nin alnından ÇptÉ ve usulca saÑlarını okşadı. Nelli'nin bÉtÉn gÇvdesi titriyordu.<br />

Anna İhmeneva ise, bu ÇksÉz kızı okşayan kocasını duygulu, umut dolu bakışlarla<br />

seyrediyordu.<br />

"Anneni kÇtÉ bir insanın mahvettiğini biliyorum, Nelli," dedi İhmenev. "Ahlaksız, kÇtÉ bir<br />

insandı o adam. Annenin dedeni sevdiğini saydığını da biliyorum."<br />

"Annem dedemi, onun kendisini sevdiğinden daha Ñok seviyordu," dedi Nelli Érkek ama kesin<br />

bir sesle.<br />

"Nereden biliyorsun?" diye sordu yaşlı adam. Sesinde Ñocuksu bir sabırsızlık vardı. <strong>Bu</strong><br />

durumundan neredeyse kendi de utanmıştı.<br />

"Biliyorum," diye karşılık verdi Nelli. "DÇnÉşÉnde annemi yanına almadı... Kovdu<br />

87onu!.."<br />

Ihmenev'in bir şeyler sÇylemek, dedesini haklı bulduğunu belirtmek istediğini sezinledim,<br />

ama o susmakla yetindi. Karısı ise, Çzellikle bu konu Ézerinde konuşmanın sÉrmesini istiyor<br />

ve inatla konuyu daha da aÑmaya Ñalışıyordu:<br />

"Peki, o zamanlar deden sizi yanma almayınca ne yaptınız, nerede oturdunuz?" diye sordu.<br />

"Biz buraya gelince dedemi Ñok aradık, ama uzun sÉre bulamadık. Annem bana, dedemin bir<br />

zamanlar Ñok zengin olduğunu, bir fabrika kurmayı tasarladığını, ama annemle yurt dışına<br />

giden adamın, annemden dedemin bÉtÉn paralarını aldığını ve bir daha geri vermediğini<br />

anlatmıştı. <strong>Bu</strong> yÉzden dedem anneme Ñok kızgınmış. Annem ona karşı suÑlu durumdaymış.<br />

Gene de dÉnyada dedemden başka kimsesi yokmuş. <strong>Bu</strong>nları anlatırken hep ağlardı... Daha biz<br />

buraya gelirken yolda: 'Beni bağışlamayacak!' diyordu. 'Ama belki seni severde senin sayende<br />

beni de affedebilir.' BÇyle dÉşÉnÉyordu annem. Bir yandan da dedeme gitmekten Ñok<br />

korkuyordu... Eskiden dedemle nasıl yaşadıklarını anlatırdı. Dedemin o zamanlar dÉnyada en<br />

Ñok sevdiği insan annemmiş. Annem akşamları ona piyano Ñalar, kitap okurmuş. Dedem de<br />

ona<br />

88<br />

bir Ñok armağanlar verirmiş.... Annem buraya geldiğimizde Ñok hastaydı. Uzun sÉre dedemi<br />

aradık, ama bulamadık. Bir evin bodrum katında kendimize bir oda kiraladık..."<br />

"Zavallı hasta kadın, bodrum kÇşelerinde, ha?" diye haykırdı Anna ähmeneva.<br />

"Evet... bodrum kÇşelerinde!" diye karşılık verdi Nelli. Sonra daha canlı bir sesle şÇyle ekledi:<br />

"Annem bana hep: 'Yoksul olmak gÉnah değildir, zengin olup yoksulları kÉÑÉk gÇrmek,<br />

onları ezmek gÉnahtır!' der, Tanrı'nın bÇyle insanları cezalandıracağını sÇylerdi." İhmenev:<br />

"Altıncı Cadde'deki şu <strong>Bu</strong>bnof'un evini kiralamıştınız, değil mi?" diye sordu.<br />

"Hayır, Çnce MeşÑenskaya'da oturduk," diye aÑıkladı Nelli. Kısa bir sessizlikten sonra<br />

anlatmaya devam etti: "àok karanlık ve nemliydi orası. Annem bÉsbÉtÉn hastalandı. Gene de<br />

o zamanlar hålå sokağa Ñıkabiliyordu. Ben onun Ñamaşırlarını yıkarken ağlardı. Aynı bodrum<br />

katında yaşlı dul bir kadınla emekli bir memur oturuyordu. Memur her gÉn eve sarhoş gelir,<br />

bÉtÉn gece gÉrÉltÉ eder, bağırıp Ñağırırdı. O adamdan Ñok korkardım. Annem beni yatağına<br />

alır, korkacak bir şey olmadığım sÇylerdi. Oysa emekli memur bağırıp, kÉfÉrler<br />

89 l<br />

savururken annem de korkudan titrerdi. Bir keresinde adam yaşlı dul kadını dÇvmeye kalktı.<br />

Annem kadına acıdı, onu korumak istedi. O zaman adam anneme vurdu, ben de ona<br />

vurdum..."<br />

Nelli bir an durdu. Anıları onu coşturmuştu. GÇzleri parlıyordu.


"Aman Tanrım!" diye haykırdı Anna İhmeneva. Nelli'nin anlattıklarını bÅyÅk bir ilgiyle<br />

dinliyor ve gÄzÅnÅ ondan hiÖ ayırmıyordu. Nelli de saygılı bir tavırla ondan yana dÄnerek<br />

ÄykÅsÅne devam etti:<br />

"<strong>Bu</strong>nun Åzerine annem beni elimden tutarak sokağa Öıktı. Akşam geÖ saatlere kadar<br />

sokaklarda dolaşıp durduk. BÅtÅn gÅn ağzımıza tek lokma koymamıştık. Akşam hava<br />

kararırken bÅyÅk bir caddeden geÖiyorduk. Annem birden durarak: 'Azorka! Azorka!' diye<br />

bağırdı. <strong>Bu</strong>nun Åzerine bÅyÅk, tÅysÅz bir kÄpek anneme doğru koşarak ulumaya, ÅstÅne<br />

atılmaya başladı. O sırada annemin yÅzÅ korkudan kireÖ gibi bembeyaz kesilmişti. Elinde<br />

bastonuyla gÄzlerini yerden kaldırmadan yÅrÅyen uzun boylu, yaşlı bir adamın dizlerine<br />

kapandı. <strong>Bu</strong> son derece zayıf ve kÄtÅ giyimli yaşlı adam dedemdi... Onu ilk kez o gÅn<br />

gÄrÅyordum. Dedem de bu olaydan Öok sarsılmış, yÅzÅ sapsarı olmuştu. Annemin,<br />

90<br />

ÄnÅnde diz ÖÄkerek ayaklarına sarıldığını gÄrÅnce kendini geri Öekip annemi itti ve<br />

bastonuyla kaldırım taşlarına vurarak hızla oradan uzaklaştı. Azorka bir sÅre bizim yanımızda<br />

kaldı. Durmadan kesik kesik havlıyor, annemi yalıyordu. Sonra koşup, ağzıyla dedemin<br />

eteğinden tutup geri Öekmek istedi. Ama dedem bastonuyla Azorka'ya vurdu. Azorka yeniden<br />

bizim yanımıza dÄnmek isteyince dedem onu yanına Öağırdı. O zaman zavallı Azorka uluya<br />

uluya dedemin peşinden gitti. Annem ise yerde ÄlÅ gibi yatıyordu, insanlar başına toplandı,<br />

polis geldi. Ben durmadan ağlıyor, annemi yerden kaldırmaya Öalışıyordum. Sonunda<br />

doğrularak Öevresine bakındı ve birlikte oradan uzaklaştık. Başımıza toplanan insanlar<br />

başlarını sallayarak arkamızdan baktılar..."<br />

Nelli hem soluk almak hem de biraz gÅÖ toplayabilmek iÖin durdu. YÅzÅ Öok solgundu, ama<br />

bakışlarında kesin kararlılığın parıltıları vardı. Sonunda her şeyi olduğu gibi anlatmaya karar<br />

vermişti.<br />

"Annen babasına haksızlık etmiş, ona karşı bÅyÅk bir suÖ işlemiş, babası da haklı olarak onu<br />

itmiş, istememiş," dedi àhmenev. <strong>Bu</strong>nu biraz kararsız, gene de oldukÖa haşin, sert bir sesle<br />

91sÄylemişti.<br />

"Annem de Äyle sÄyledi," dedi Nelli heyecanla, "Eve giderken yolda bana: '<strong>Bu</strong> senin deden,<br />

Nelli,' dedi. 'Ona karşı suÖluyum. GÄrdÅğÅn gibi o da beni la<strong>net</strong>ledi. <strong>Bu</strong> yÅzden Tanrı beni<br />

cezalandırıyor.' O akşam ve sonraki gÅnler hep aynı şeyi sÄyledi."<br />

Nelli anlatırken sessizce ağlayan yaşlı Anna àhmeneva:<br />

"Peki, ÄbÅr eve nasıl geÖtiniz?" diye sordu.<br />

"Annem o gece hastalandı. <strong>Bu</strong> arada komşumuz dul kadın, <strong>Bu</strong>bnof un evinin bodrumunda bir<br />

oda bulmuştu. ãÖÅncÅ gÅn yaşlı dulla birlikte o odaya taşındık. Ama annem artık yatağa<br />

dÅşmÅştÅ. ãÖ hafta yataktan kalkmadı. Ben baktım ona. Paramız kalmamıştı. Yaşlı dul kadın<br />

bize yardım etti... Annem iyileşip yataktan kalkınca bana Azorka'yıda anlattı: Bir gÅn<br />

Öocuklar Azorka'nın boynuna bir ip bağlamışlar; nehre doğru sÅrÅkleyip, onu boğmak<br />

istiyorlarmış. Annem kÄpeği Öocukların elinden kurtarmış. Dedem Azorka'yı gÄrÅnce<br />

gÅlmeye, kÄpekle alay etmeye başlamış. <strong>Bu</strong>nun Åzerine kÄpek kaÖmış. Annem ağlamaya<br />

başlayınca dedem Öok şaşırmış, ÅzÅlmÅş. Azorka'yı bulup getirene yÅz lira vereceğini<br />

bildirmiş. ãÖ gÅn sonra Azorka gerÖekten bulunmuş. Dedem de o gÅnden sonra<br />

92<br />

Azorka'yı gevmeye başlamış. Hele annem o kadar severmiş ki, kÄpeği kendi yatağında<br />

yatırırmış. Annemin anlattığına gÄre Azorka, Änceleri gezgin cambazların kÄpeği olmalıymış.<br />

Salta durmak, sırtında maymun taşımak, tÅfekle selam durmak gibi tÅrlÅ becerileri varmış.<br />

Annem sonradan dedemi bırakıp evden ayrılınca, dedem Azorka'yı alıkoymuş ve hep onunla<br />

dolaşır olmuş, àşte bu yÅzden annem o gÅn sokakta Azorka'yı gÄrÅnce dedemin de orada<br />

olduğunu hemen anlamış."<br />

93<br />

"Dedeni bir daha gÄrmediniz mi?" diye sordu Anna àhmeneva.


"Ben gÄrdÅm. Annem iyileştikten sonra bir gÅn yolda rastladım. ânce karşımda Azorka'yı<br />

gÄrdÅm. Sonra başımı kaldırıp bakınca dedemi tanıdım. Korkudan hemen yana Öekilerek<br />

duvara yaslandım. Dedem de beni tanıdı ve uzun uzun yÅzÅme baktı. âyle korkunÖtu ki<br />

bakışı, ÄdÅm koptu.. .Sonra hiÖbir şey sÄylemeden yÅrÅyÅp gitti. Azorka da beni tanımıştı.<br />

Eve geldiğim zaman, annem ÅzÅlÅp gene hasta olmasın diye bu olaydan hiÖ sÄz etmedim, iki<br />

gÅn sonra tam bakkalın kÄşesini dÄndÅğÅm sırada yine dedem ve Azorka'yla burun buruna<br />

geldim. Hemen yan sokağa saparak bakkalın ÄbÅr sokağa bakan kapısından iÖeri girdim. Ama<br />

karşımda yine onları bulunca Äyle korktum ki, yerimden kıpırdayamaz oldum. Dedem<br />

karşımda duruyordu. Gene uzun uzun yÅzÅme baktı. Sonra saÖlarımı okşadı ve elimden tutup<br />

dışarı Öıkardı. Birlikte yÅrÅmeye başladık. Azorka da kuyruğunu sallayarak peşimizden<br />

geliyordu. Dedem artık vÅcudunu dik tutamıyor, bastonuna dayanarak yÅrÅyordu. Beni<br />

kÄşede ÖÄrek ve elma şekeri satan bir gezgin satıcıya gÄtÅrdÅ. Horoz ve balık biÖiminde<br />

ÖÄrekler, şekerler aldı. CÅzdanından para Öıkarırken eli o kadar titriyordu ki, yere beş<br />

94<br />

kuruş dÅşÅrdÅ. Parayı yerden alıp kendisine uzattım. Almadı. áÄrekleri, şekerleri verdi ve<br />

yine saÖlarımı okşayarak hiÖbir şey sÄylemeden uzaklaştı. Eve gidince anneme her şeyi<br />

anlattım. ânce kulaklarına inanamadı, sonra Äyle sevindi, Äyle sevindi ki, bÅtÅn gÅn beni soru<br />

yağmuruna tuttu. Dedeme karşı daha yakın davranmamı, ondan korkmamamı, onunla<br />

konuşmamı tembih etti. Ertesi sabah dedemi bulmam iÖin beni birkaÖ kere sokağa yolladı.<br />

Meğer arkamdan hemen o da Öıkıyor ve beni izliyormuş. Babasını bir kez daha olsun<br />

gÄrebilmek iÖin ardımdan sokaklara Öıktığından ÅşÅttÅ, gene hastalanarak yatağa dÅştÅ."<br />

Nelli bir ara durdu. Kısa bir sessizlik oldu. Kimseye bakmadan birkaÖ kez derin derin soluk<br />

aldıktan sonra ÄykÅsÅne bıraktığı yerden<br />

başladı:<br />

"Dedeme ancak bir hafta sonra tekrar rastladım. Bana gene ÖÄrek ve elma şekeri aldı. <strong>Bu</strong><br />

karşılaşmamızda da hiÖ konuşmadı. Yanımdan ayrıldıktan sonra gizlice peşine takıldım.<br />

Dedemin nerede oturduğunu Äğrenip anneme anlatmayı Änceden kafama koymuştum. Beni<br />

gÄrmesin diye uzaktan ve yolun karşı kaldırımından yÅrÅyordum. Evi oldukÖa uzaktaydı.<br />

BÅyÅk bir apartmanın dÄrdÅncÅ katında oturu-<br />

95yordu. GeÖ saatlerde eve dÄndÅm. Annem, bunca zaman nerede olduğumu bilmediği iÖin<br />

korkmuş, beni merak etmişti. Olup biteni kendisine anlatınca Öok sevindi ve hemen ertesi<br />

sabah dedeme gitmeye karar verdi. Ama sabah kalkınca dÅşÅnmeye başladı. Korkuyordu<br />

dedeme gitmekten. ãÖ gÅn hep gidip gitmemek arasında bocaladı ve sonunda korkusundan<br />

gidemedi. Beni yanına Öağırarak: 'Bak, Nelli,' dedi, 'şimdi hasta olduğum iÖin dışarı<br />

Öıkamıyorum. Ama dedene bir mektup yazdım. Ona gidip bu mektubu ver. Mektubu nasıl<br />

okuyacağına, ne sÄyleyeceğine iyice dikkat et. ânÅnde diz ÖÄkÅp ayaklarına kapan, ellerini Äp<br />

ve anneni bağışlaması iÖin yalvar ona...' Dedemin evine gittim. Oturduğu dairenin kapısında<br />

sÅrgÅ yoktu. AÖıp iÖeri girdim. Masada oturmuş ekmekle patates yiyordu. Azorka da ÄnÅnde,<br />

kuyruk sallıyordu. Evin pencereleri kÅÖÅk, iÖerisi karanlıktı. Bir masayla bir tek iskemle vardı<br />

odada. Yalnız oturuyordu. Yaklaştım. âyle ÅrktÅ ki, yÅzÅ bembeyaz kesildi, titremeye<br />

başladı. Ben de korkmuştum. Bir şey sÄylemeden mektubu masanın ÅstÅne bıraktım. Dedem<br />

mektubu gÄrÅnce Öok Äfkelendi. Yerinden fırlayarak bastonunu kapıp Åzerime atıldı. Ama<br />

vurmadı, kolumdan tutup beni kapı dışarı etti. Daha<br />

96<br />

dÄrdÅncÅ katın merdivenlerini bile inmemiştim ki, dedemin kapısı aÖıldı. Dedem okumadığı<br />

mektubu ardımdan fırlattı. Eve gidip bÅtÅn gÅn ağladım. Annem durumu Äğrenince tekrar<br />

yatağa dÅştÅ..."<br />

Tam o sırada kuvvetli bir gÄk gÅrlemesi duyuldu ve sağanak halinde boşanan yağmur camlara<br />

vurmaya başladı. Odanın iÖi iyice karanlık olmuştu. Yaşlı kadın Öok korktu. Hepimize bir<br />

sessizlik ÖÄkmÅştÅ.


"Şimdi geÖer," dedi àhmenev pencereye bakarak. Sonra ayağa kalkıp odanın iÖinde bir aşağı<br />

bir yukarı dolaşmaya başladı.<br />

Nelli yan gÄzle onu izliyordu. Aşın heyecanlıydı. Tekrar koltuğuna oturan İhmenev:<br />

"Peki, sonra ne oldu?" diye sordu.<br />

Nelli Årkek Årkek Öevresine bakmıyordu.<br />

"Dedeni bir daha gÄrmedin mi?"<br />

"GÄrdÅm..."<br />

"Anlat, anlat hadi yavrum!" diye atıldı İhmenev'in karısı.<br />

"<strong>Bu</strong> olaydan sonra ÅÖ hafta gÄrmedim onu. Kış geldi, kar yağmaya başladı. Dedeme yine aynı<br />

yerde rastlayınca Öok sevindim. áÅnkÅ, annem, dedemin bir daha hiÖ gÄrÅnmeyeceğini<br />

dÅşÅnerek Öok ÅzÅlÅyordu. Dedemi gÄrÅnce hemen karşı kaldırıma kaÖtım. Ondan kaÖtığımı<br />

97anlasın istiyordum. Arkama dÄnÅp baktığımda dedemin hızlı hızlı peşimden geldiğini<br />

gÄrdÅm. Bana yetişemeyeceğini anlayınca o da koşmaya, 'Nelli! Nelli!' diye seslenmeye<br />

başladı. Azorka da peşimdeydi. O zaman dedemin yaşlı haline acıdım, durdum. Dedem<br />

yaklaştı, elimden tuttu. Birlikte yÅrÅmeye başladık. Ne kadar ÅzgÅn olduğumu anlayınca<br />

eğilip beni ÄptÅ. Sonra yırtık ayakkabılarıma baktı, başka ayakkabım olup olmadığını sordu.<br />

Ona hemen, annemin hiÖ parası olmadığını, komşuların sırf acıdıkları iÖin bize yiyecek<br />

verdiklerini anlattım. Dedem gene hiÖ konuşmadan beni Öarşıya gÄtÅrÅp bir Öift Öizme aldı,<br />

hemen orada giymemi sÄyledi. Bir dÅkkana uğradık, yine bÄrek ve şeker aldı. Evine<br />

geldiğimiz zaman bÄreği yememi sÄyledi. Ben bÄrek yerken o da beni seyrediyordu. Azorka<br />

Än ayaklarını masaya dayamış, bÄrek istiyordu. Ona da bir parÖa verdim. Dedem gÅldÅ ve<br />

bÄrek bitince şekerleri verdi. Sonra saÖlarımı okşadı, okuma yazma bilip bilmediğimi sordu.<br />

Bildiğim şeyleri anlattım. <strong>Bu</strong>nun Åzerine her gÅn saat ÅÖte gelmemi, bana ders vereceğini<br />

sÄyledi. Sonra arkamı dÄnÅp pencereden yana bakmamı ve haber verene kadar başımı<br />

Öevirmememi istedi. Dediğini yaptım, ama yine de yan gÄzle ne yaptığına bakmaktan kendimi<br />

alamadım. Yastık-<br />

98<br />

lardan birini ucundan sÄktÅ ve iÖinden dÄrt lira Öıkardı. '<strong>Bu</strong>nları sana veriyorum, yalnız senin<br />

olacak!' dedi. Almak iÖin uzandım, ama sonra durup dÅşÅndÅm ve: 'Yalnız kendim iÖin<br />

almam,' dedim. Dedem birden Äfkelendi. 'Peki, peki, nasıl istersen Äyle yap!' dedi.<br />

Eve dÄnÅnce anneme her şeyi anlattım. Ama annemin durumu gittikÖe kÄtÅleşiyordu. Tabut-<br />

Öuya sık sık gelen bir tıp Äğrencisi anneme bakıyor, ona ilaÖ veriyordu.<br />

Hemen her gÅn dedeme gitmeye başladım; annem Äyle istiyordu. Dedem bana din ve<br />

coğrafya kitapları aldı. YeryÅzÅnde hangi Ålkelerin olduğunu, oralarda ne tÅr insanların<br />

yaşadığını anlatıyor, Tanrı'nın herkesi nasıl bağışladığını sÄylÅyordu. Kendisine soru<br />

sormam Öok hoşuna gidiyordu. Bazen hiÖ ders yapmadığımız, yalnızca Azorka'yla<br />

oynadığımız da oluyordu. Azorka beni Öok seviyordu. Ona baston ÅstÅnden atlamasını<br />

Äğrettim. Dedem gÅlÅyor, hep saÖlarımı okşuyordu. Dedem az gÅlerdi. Bazen Öok konuşur,<br />

sonra birden susar ve gÄzleri aÖık olduğu halde, sanki uyuyakalmış gibi, Äyle saatlerce<br />

otururdu. Bazen geldiğimde onu bÄyle dalmış, sandalyesinde oturur bulurdum. Daldığı<br />

zamanlar hiÖbir şey duymazdı. Uzun sÅre bekler, geldiğimi duysun diye<br />

99ÄksÅrÅrdÅm. Ama o başını kaldırıp da bakmazdı bile. O zaman ben de Öıkıp giderdim.<br />

Annem dÄnÅşÅmÅ dÄrt gÄzle beklerdi. Yataktan Öıkamıyordu. Ona her şeyi anlatırdım. Bir<br />

gÅn dedeme, annemin kendisim Öok sevdiğini sÄyledim. Somurtarak dinledi. Kızmıştı, ama<br />

bir şey sÄylemedi. Annemin onu bu kadar sevdiği ve durmadan oun sorduğu halde, kendisinin<br />

annemle neden hiÖ ilgilenmediğini sordum. <strong>Bu</strong>nun Åzerine dedem Äfkelenerek beni kapı dışarı<br />

etti. Bir sÅre kapının ÄnÅnde bekledim. Az sonra kapıyı aÖarak beni yeniden iÖeri aldı. Ders<br />

yapmaya başladık. Din dersiydi. Ona dedim ki: 'Tanrı bize: Birbirinizi sevin, size yapılan<br />

kÄtÅlÅkleri bağışlayın! dediği halde, siz neden annemi bağışlamak istemiyorsunuz?'


O zaman yerinden fırlayarak, bÄyle sÄylememi bana annemin Äğretmiş olduğunu haykırdı ve<br />

beni o gÅn ikinci kez evden kovdu, bir daha da gelmememi sÄyledi.<br />

'<strong>Bu</strong>ndan sonra isteseniz de gelmem!' diyerek Öıkıp gittim.<br />

Dedem ertesi gÅn o evden taşınmış..."<br />

O arada yağmur dinmişti. İhmenev pencereye dÄnerek:<br />

"<strong>Bu</strong> yağmur Öabuk geÖer demiştim, dindi işte!" dedi. "Bakın, hava aÖtı bile."<br />

100<br />

Yaşlı kadın hayretle kocasına baktı. Sonra Nelli'nin ÄykÅsÅnÅ kesti diye Äfkelendi, Nelli'yi<br />

kucağına oturtarak:<br />

"Anlat sen bana yavrucuğum!" dedi. "Ben dinliyorum seni. Varsın, kÄtÅ yÅrekli insanlar<br />

dinlemesin..."<br />

Kadıncağız daha sÄzlerini bitiremeden ağlamaya başlamıştı. Nelli soran gÄzlerle yÅzÅme<br />

baktı.<br />

"Anlatmana devam et, Nelli!" dedim.<br />

"ãÖ gÅn dedeme gitmedim. O gÅnlerde annemin durumu Öok kÄtÅleşmişti. Paramız<br />

kalmamıştı. Artık ne ilaÖ alabiliyor, ne de bir lokma yiyecek bulabiliyorduk. Komşularımızın<br />

da ellerinde avuÖlarında bir şey kalmamıştı. Hatta bazıları, sırtlarından geÖiniyoruz diye bizi<br />

suÖlamaya, arkamızdan konuşmaya başladılar. ãÖÅncÅ gÅnÅn sabahı kalkıp giyindim. Annem<br />

nereye gittiğimi sordu.<br />

'Dedeme, para istemeye gidiyorum,' dedim.<br />

Sevindi. áÅnkÅ ona, dedemle aramızda geÖenleri, beni nasıl kovduğunu anlatmış ve bir daha<br />

ona gitmeyeceğimi sÄylemiştim. Annem buna Öok ÅzÅlmÅş, ağlamış, yine de dedeme<br />

gitmemin gerektiğini sÄyleyerek beni yatıştırmak<br />

istemişti.<br />

O gÅn dedemin taşınmış olduğunu duyunca<br />

101<br />

n<br />

yeni evini sorup Äğrendim. Beni karşısında gÄrÅnce Åzerime yÅrÅdÅ, Äfkesinden tepiniyordu.<br />

Onun Äfkesine aldırmayarak, annemin Öok ağırlaştığını, ilaÖ almak iÖin para gerektiğini,<br />

yiyecek hiÖbir şeyimizin kalmadığını sÄyledim. Dedem bağırarak beni kapıdan dışarı,<br />

merdivenlere doğru itti. Para verene kadar gitmeyeceğimi sÄyledim. Merdivenlere oturup<br />

beklemeye başladım. Biraz sonra kapıyı aÖtı, benim orada oturduğumu gÄrÅnce iÖeri girip<br />

kapıyı kapadı. BirkaÖ kez bÄyle kapıya Öıkıp benim hålå bekleyip beklemediğime baktı.<br />

Sonunda kapıyı dışardan kilitleyip tek sÄz sÄylemeden Azorka' yla birlikte yanımdan geÖerek<br />

sokağa Öıktı. Ben de sesimi Öıkarmadım ve oturduğum yerden kalkmadım.<br />

Hava iyice karardıktan sonra dÄndÅ eve. Merdivenlerde bana Öarpınca:<br />

'Kim var orada?' diye bağırdı.<br />

'Benim,'„ dedim.<br />

Hålå merdivenlerde oturduğumu gÄrÅnce Öok şaşırdı. Uzunca bir sÅre orada ÄnÅmde durdu.<br />

Sonra hızla yukarı Öıktı, kapıyı aÖıp iÖeri girdi. Elinde birtakım bakır paralarla kapıya gelip<br />

paraları ÄnÅme, merdivenlere doğru fırlattı.<br />

'Al!' diye haykırdı. 'Elimde olan bÅtÅn para<br />

102bu... Annene de onu la<strong>net</strong>lediğimi sÄyle!'<br />

Kapıyı Öarparak iÖeri girdi. Paralar merdivenlere saÖılmış, basamaklardan aşağılara<br />

yuvarlanmıştı. Dedem, paraları bu karanlıkta bulamayacağımı dÅşÅnmÅş olmalı, elinde bir<br />

mumla tekrar kapıda gÄrÅndÅ. Mum ışığında paraları buldum. Dedem de yardım etti.<br />

Eve gelince parayı anneme verip her şeyi olduğu gibi anlattım. <strong>Bu</strong>nun Åzerine anneciğimin<br />

hastalığı daha da arttı. O gece ben de hastalandım. Ertesi gÅn ateşim Öıktı. Ama aklımdan<br />

Öıkmayan tek şey, dedeme olan kızgınlığımdı. Annem bir ara dalınca sokağa Öıkıp dilenmeye


aşladım. BirkaÖ kişi acıdı, Öıkarıp para verdiler. Yeteri kadar para toplayınca dedeme gittim.<br />

Kapıyı aÖıp eşikte durarak avucumdaki paraların hepsini dedemin ÄnÅne fırlattım.<br />

'işte paranız!' dedim. 'Annemi la<strong>net</strong>lediğiniz iÖin paranıza ihtiyacı yok!'<br />

Sonra kapıyı Öarparak hemen kaÖtım oradan.<br />

Annemin hastalığı gittikÖe ağırlaştı. HiÖ paramız yoktu. Birlikte oturduğumuz yaşlı dul<br />

kadınla, annemden habersiz dilenmeye başladık. Ama kısa bir sÅre sonra kiracılar durumu<br />

farkettiler ve annemi, beni dilenciliğe yollamakla<br />

104<br />

suÖladılar. <strong>Bu</strong>nun Åzerine annem yataktan kalkarak giyindi, beni elimden tutup sokağa<br />

Öıkardı. GÅÖlÅkle yÅrÅyebiliyordu, iki adımda bir durup kaldırıma oturuyordu. YÅrÅrken ona<br />

destek olmaya Öalışıyordum. Dedeme gitmek istediğini, kendisini ona gÄtÅrmemi<br />

sÄylÅyordu. Oysa gece olmuştu. BÅyÅk bir caddeye Öıktık. Annem birden fenalaştı ve oraya<br />

yığılıverdi. Bayılmıştı. Bizi polise gÄtÅrmek istediler, ama araya bir bey girdi. Bana<br />

adresimizi sordu ve kendi arabasıyla bizi eve kadar getirdi. O gÅnden sonra annem bir daha<br />

kalkamadı. ãÖ hafta sonra<br />

da ÄldÅ..."<br />

"Peki, ya babası?" diye atıldı Anna Ihmeneva."Deden bağışlamadı mı onu?"<br />

"Hayır, bağışlamadı," diye karşılık verdi Nelli. Ağlamamak iÖin kendini tutmaya Öalışıyordu,<br />

"ÄlÅmÅnden bir hafta Änce annem beni<br />

yanına Öağırarak:<br />

'Bir kere daha git dedene, Nelli!' dedi.<br />

'Son bir kere daha! Gelip beni affetmesi iÖin<br />

yalvar ona. BirkaÖ gÅne kadar Äleceğimi, seni<br />

yeryÅzÅnde yapayalnız bırakacağımı, bÄyle<br />

Älmenin bana Öok acı geldiğini sÄyle...'<br />

Gittim. Dedemin kapısını Öaldım. AÖtı ve beni gÄrÅnce hemen kapıyı yÅzÅme Öarpmak istedi.<br />

Ama ben kapıyı iki elimle sıkı sıkı tutarak:<br />

105bu... Annene de onu la<strong>net</strong>lediğimi sÄyle!'<br />

Kapıyı Öarparak iÖeri girdi. Paralar merdivenlere saÖılmış, basamaklardan aşağılara<br />

yuvarlanmıştı. Dedem, paraları bu karanlıkta bulamayacağımı dÅşÅnmÅş olmalı, elinde bir<br />

mumla tekrar kapıda gÄrÅndÅ. Mum ışığında paraları buldum. Dedem de yardım etti.<br />

Eve gelince parayı anneme verip her şeyi olduğu gibi anlattım. <strong>Bu</strong>nun Åzerine anneciğimin<br />

hastalığı daha da arttı. O gece ben de hastalandım. Ertesi gÅn ateşim Öıktı. Ama aklımdan<br />

Öıkmayan tek şey, dedeme olan kızgınlığımdı. Annem bir ara dalınca sokağa Öıkıp dilenmeye<br />

başladım. BirkaÖ kişi acıdı, Öıkarıp para verdiler. Yeteri kadar para toplayınca dedeme gittim.<br />

Kapıyı aÖıp eşikte durarak avucumdaki paraların hepsini dedemin ÄnÅne fırlattım.<br />

'işte paranız!' dedim. 'Annemi la<strong>net</strong>lediğiniz iÖin paranıza ihtiyacı yok!'<br />

Sonra kapıyı Öarparak hemen kaÖtım oradan.<br />

Annemin hastalığı gittikÖe ağırlaştı. HiÖ paramız yoktu. Birlikte oturduğumuz yaşlı dul<br />

kadınla, annemden habersiz dilenmeye başladık. Ama kısa bir sÅre sonra kiracılar durumu<br />

farkettiler ve annemi, beni dilenciliğe yollamakla<br />

104<br />

suÖladılar. <strong>Bu</strong>nun Åzerine annem yataktan kalkarak giyindi, beni elimden tutup sokağa<br />

Öıkardı. GÅÖlÅkle yÅrÅyebiliyordu, iki adımda bir durup kaldırıma oturuyordu. YÅrÅrken ona<br />

destek olmaya Öalışıyordum. Dedeme gitmek istediğini, kendisini ona gÄtÅrmemi<br />

sÄylÅyordu. Oysa gece olmuştu. BÅyÅk bir caddeye Öıktık. Annem birden fenalaştı ve oraya<br />

yığılıverdi. Bayılmıştı. Bizi polise gÄtÅrmek istediler, ama araya bir bey girdi. Bana<br />

adresimizi sordu ve kendi arabasıyla bizi eve kadar getirdi. O gÅnden sonra annem bir daha<br />

kalkamadı. ãÖ hafta sonra<br />

da ÄldÅ..."


"Peki, ya babası?" diye atıldı Anna Ihmeneva."Deden bağışlamadı mı onu?"<br />

"Hayır, bağışlamadı," diye karşılık verdi Nelli. Ağlamamak iÖin kendini tutmaya Öalışıyordu,<br />

"ÄlÅmÅnden bir hafta Änce annem beni<br />

yanına Öağırarak:<br />

'Bir kere daha git dedene, Nelli!' dedi.<br />

'Son bir kere daha! Gelip beni affetmesi iÖin<br />

yalvar ona. BirkaÖ gÅne kadar Äleceğimi, seni<br />

yeryÅzÅnde yapayalnız bırakacağımı, bÄyle<br />

Älmenin bana Öok acı geldiğini sÄyle...'<br />

Gittim. Dedemin kapısını Öaldım. AÖtı ve beni gÄrÅnce hemen kapıyı yÅzÅme Öarpmak istedi.<br />

Ama ben kapıyı iki elimle sıkı sıkı tutarak:<br />

105'Annem Älecek, sizi Öağırıyor, gelin!' diye haykırdım.<br />

Beni dışarı itip kapıyı kapadı. Anneciğime dÄndÅm, yanına uzanıp boynuna sarıldım. Bir şey<br />

sÄylemedim... O da bana sarıldı ve hiÖbir şey sormadı..."<br />

<strong>Bu</strong> sırada yaşlı İhmenev masaya tutunarak gÅÖlÅkle yerinden doğruldu. Garip, bulanık<br />

gÄzlerle hepimize teker teker baktı, sonra bitkin bir halde koltuğuna yığıldı. Karısı artık ona<br />

hiÖ bakmıyordu bile. Nelli'ye sarılmış, hıÖkırıyordu.<br />

"âleceği gÅnÅn akşamı beni yanına Öağırdı," diye anlatmasını sÅrdÅrdÅ Nelli. "Elimi tuttu:<br />

'<strong>Bu</strong>gÅn Äleceğim, Nelli...' dedi. Daha başka şeyler de sÄylemek istiyordu, ama konuşacak<br />

gÅcÅ kalmamıştı. YÅzÅne baktım, o ise artık beni gÄrmÅyor, yalnızca sıkı sıkı elimi tutuyordu.<br />

Usulca elimi Öekip dışarı fırladım.. HiÖ durmadan koşarak dedeme gittim. Beni karşısında<br />

gÄrÅnce yerinden doğruldu. Korkudan yÅzÅ bembeyaz kesilmişti. Titriyordu. Elini tuttum.<br />

'âlÅyor!' dedim.<br />

O zaman allak bullak oldu. Hemen bastonunu kaparak ardımdan dışarı fırladı. Şapkasını bile<br />

almayı unutmuştu. Hava soğuktu. Birlikte koşmaya başladık. Annemin birazdan Äleceğini<br />

biliyordum, onun iÖin bir araba<br />

106<br />

J<br />

tutmasını sÄyledim, ama dedemin cebinde araba tutacak parası yoktu. Azorka da<br />

peşimizdeydi. Hep birlikte hiÖ durmadan koşuyorduk. Dedem yorulmuştu, gÅcÅ tÅkenmek<br />

Åzereydi. Bir ara dÅştÅ. GÅÖlÅkle ayağa kaldırıp yÅrÅtmeye Öalıştım. Ancak hava<br />

karardığında eve varabildik. Annem ÄlmÅştÅ. Dedem onu gÄrÅnce ellerini oğuşturdu.<br />

BÅtÅn vÅcudu titriyordu. Anneme doğru bir adım attı, ama hiÖbir şey sÄylemedi. O<br />

zaman kendimi tutamayarak elinden Öekip haykırdım:<br />

'Bak işte, katı yÅrekli, kÄtÅ adam, bak!<br />

La<strong>net</strong>lediğin kızına bak!'<br />

Dedem korkunÖ bir Öığlık atarak oraya<br />

yığıldı..."<br />

Anna İhmeneva hıÖkırıklar iÖinde Nelli'ye<br />

sarılarak:<br />

"<strong>Bu</strong>ndan sonra ben... ben senin annen olacağım, Nelli!" diye haykırdı. "Benim evla-dımsın<br />

sen artık... Gel Nelli, gidelim buradan! KÄtÅ insanları, katı yÅreklileri bırakıp gidelim!<br />

isterlerse kendi Äz kızlarını bağışlamasınlar Tanrı onlara hepsinin hesabını soracak... Gidelim<br />

Nelli, gidelim buradan!''<br />

Yaşlı kadının bÄylesine heyecanlanabileceği-aklıma gelmezdi. İhmenev de oturduğu<br />

koltuktan doğrulmuştu. Ayağa kalkarak tutuk bir sesle<br />

107karısına sordu:<br />

''Nereye gitmek istiyorsun, Anna?''<br />

"Ona! Kızıma! Nataşa'ya!" diye haykırdı Anna Ihmeneva ve Nelli'yi kapıya doğru Öekti.<br />

"Dur! Dur, bekle!"


"Artık bekleyecek ne kaldı, katı yÅrekli adam? Yeteri kadar bekledim. HoşÖa kal!"<br />

Ama yaşlı kadın başını Öevirip de kocasına bakınca, şaşkınlığından donup kaldı, àhmenev<br />

şapkasını almış, titreyen elleriyle paltosunu giymeye Öalışıyordu.<br />

"Sen de mi... sen de mi bizle geliyorsun?" diye haykırdı karısı. BÄylesi bir mutluluğa<br />

inanmaktan korkuyor gibiydi.<br />

"Nataşa, nerede benim Nataşa'm?" diyebildi sonunda İhmenev inlercesine. "Nerede o? Nerede<br />

benim kızım? Geri verin bana Nåtaşa'mı! Nerede, nerede o?"<br />

Uzattığım bastonunu kaparak kapıya doğru atıldı.<br />

"Bağışladı! Bağışladı!" diye haykırıyordu yaşlı kadın.<br />

Ancak İhmenev eşiğe kadar bile gelemedi. Kapı birden bire aÖıldı ve Nataşa koşarak odaya<br />

daldı. YÅzÅ sapsarı, gÄzleri Öakmak Öakmaktı. Giysisi buruşmuş, yağmurdan sırılsıklam<br />

olmuştu. Babasını karşısında gÄrÅnce kollarını ona doğru uzatarak ayaklarına kapandı.<br />

108<br />

NELLİ'NlN âLãMã<br />

Nelli, àhmenev'lerin gÄzbebeği olmuştu. Nataşa onu o kadar seviyordu ki, sonunda Nelli de bu<br />

sevgiye bÅtÅn yÅreğiyle karşılık vermiş, ona bağlanmıştı.<br />

Zavallı Öocuk! YeryÅzÅnde kendisini bu kadar Öok seven insanların olabileceğini hiÖ<br />

dÅşÅnmemişti. O kÅÖÅk, hırÖın yÅreğinin yumuşadığını, artık hepimize aÖıldığını sevinÖle<br />

gÄrÅyorduk. İÖinde yalnızca kuşku, acı ve garip inatÖılığının gelişmesine yolaÖan geÖmişine<br />

karşılık, burada herkesin kendisine gÄsterdiği sevgiye bÅyÅk bir coşku ve iÖtenlikle cevap<br />

veriyordu. Gene de uzun sÅre inatÖılığından vazgeÖememiş, insanlarla barışmış olmanın<br />

getirdiği, iÖinde<br />

109biriken sevinÖ gÄzyaşlarını tutmuştu. Ama sonunda sevgimize yenildi, kendini bıraktı.<br />

En Öok Nataşa'yı, sonra da yaşlı İhmenev'i seviyordu. Ben ise onun iÖin vazgeÖilmez bir varlık<br />

olup Öıkmıştım. Uzunca bir sÅre kendisini gÄrmeye gelmesem, hastalığı artıyordu. Yine de<br />

Nelli hålå duygularını, sevgisini doğrudan ve aÖıkÖa gÄstermekten Öekiniyordu.<br />

Sağlığı konusunda hepimiz tasalıydık. âyle uzun boylu konuşulup tartışılmadan, sessizce,<br />

Nelli'nin İhmenev'lerin yanında temelli kalması kararlaştırılmıştı. Ama İhmenev'lerin bu<br />

kentten ayrılacakları zaman yaklaştıkÖa, Nelli'nin durumu da giderek kÄtÅleşiyordu.<br />

Hastalığının ne olduğu kesinlikle anlaşılamadı. Son gÅnlerde bir tÅrlÅ geÖmeyen sÅrekli ateş<br />

ve heyecan onun yataktan kalkmasına engel oluyordu.<br />

àhmenev onu Äz kızı Nataşa kadar seviyordu. Nelli'yi neşelendirip gÅldÅrmeyi Öok iyi<br />

beceriyordu. Odasına girer girmez hemen iÖerden kahkahalar, gÅlÅşmeler gelirdi. Nelli<br />

kÅÖÅcÅk bir Öocuk gibi seviniyor, yaşlı adama takılarak onunla şakalaşıyor, tÅrlÅ<br />

maskaralıklar yapıyor, gÄrdÅğÅ dÅşleri anlatıyordu. Durmadan birtakım hikayeler uyduruyor,<br />

onun da kendisine bu tÅr şeyler anlatmasını istiyordu.<br />

Bir akşam Nelli'ye iyi geceler dileyip odadan<br />

111ayrıldıktan sonra İhmenev bana:<br />

"Tanrı onu Öektiğimiz acıların karşılığı olarak yolladı bize," dedi.<br />

Hemen her akşam İhmenev'lerde biraraya geliyorduk. Arada bir, Nelli'ye bakan yaşlı doktor<br />

da bize katılıyordu. Adamcağız İhmenev' lere yÅrekten bağlanmıştı. O zaman Nelli'yi<br />

koltuğuna oturtarak, Öevresine sıralandığımız yuvarlak masanın yanına getiriyorduk. Balkon<br />

kapısını aÖardık. Batmakta olan gÅneşin kızılım-sı ışınları kÅÖÅk bahÖeyi aydınlatırdı.<br />

BahÖeden taze yeşilliklerin, yeni aÖmış leylakların kokuları gelirdi.<br />

O akşam Nelli her zamankinden daha yorgun, daha heyecanlıydı. Doktor onu bÅyÅk bir<br />

tedirginlikle izliyordu. Ama Nelli ille de konuşmak, iÖini dÄkmek istedi. GeÖ saatlere kadar<br />

bize yabancı Ålkelerdeki yaşamından, annesiyle oralarda neler yaptıklarından sÄzetti.<br />

Konuşmasını kesmedik. O sıralar annesiyle Öok gezmişler. áıktıkları dağlardaki buzulları,<br />

Öav-lanları, İtalya'daki gÄlleri, vadileri, değişik ÖiÖekleri, ağaÖları, oralarda yaşayan kÄylÅleri,<br />

giysilerini, gÅneşten yapmış yÅzlerini, başlarından geÖen tÅrlÅ yaşantıları, bÅyÅk kentleri,


sarayları, rengarenk ışıklarla aydınlatılan bÅyÅk bir kilisenin kubbesini, gÅney Ålkelerinde<br />

sıcak<br />

deniz kıyılarına serpiştirilmiş kentleri, kasabaları bÅyÅk bir heyecanla anlattı.<br />

Daha Änce yabancı Ålkelerdeki anılarından hiÖ bÄyle ayrıntılı sÄzetmemişti. Hepimiz kulak<br />

kesilmiş, bÅyÅk bir merakla dinliyorduk. O gÅn kendisinden duyduklarımız, şimdiye kadar<br />

anlattıklarından Öok değişik, bambaşka şeylerdi. Ama sonunda Nelli fenalaştı. Onu odasına<br />

gÄtÅrdÅk. Doktor hem korkmuş, hem de onun bu kadar konuşmasına ses Öıkarılmadığı iÖin<br />

kızmıştı. Nelli baygınlık geÖiriyordu.<br />

Biraz kendine gelir gibi olunca benimle konuşmak istedi. Herkes odadan Öıktıktan sonra:<br />

"Onlarla birlikte gideceğimi sanıyorlar, ama gitmeyeceğim, gidemem ÖÅnkÅ..." dedi. "Bir sÅre<br />

sende kalmak istiyorum. SÄylemem gereken şey buydu."<br />

Nelli'yi yatıştırmaya Öalıştım, àhmenev'lerin onu kendi kızları gibi sevdiklerini, bÄyle bir şeyin<br />

herkesi Åzeceğini sÄyledim.<br />

"Hayır, gidemem!" diye karşılık verdi Nelli kararlı bir tavırla. "DÅşlerimde sık sık annemi<br />

gÄrÅyorum. Bana, onlarla gitmememi, burada kalmam gerektiğim sÄylÅyor. áok gÅnah<br />

işlemişim, dedemi yalnız bırakmışım. <strong>Bu</strong>nları sÄylerken hep ağlıyordu annem. <strong>Bu</strong>rada kalıp<br />

112<br />

113dedeme bakmak istiyorum."<br />

Şaşırdım.<br />

"Ama deden Öoktan ÄldÅ, Nelli," dedim.<br />

Biraz dÅşÅndÅkten sonra dikkatle gÄzlerimin iÖine baktı.<br />

"Dedemin nasıl ÄldÅğÅnÅ bir daha anlat-sana!" dedi. "Başından sonuna kadar her şeyi anlat!"<br />

<strong>Bu</strong> isteği garibime gitti, ama oturup olayı bÅtÅn ayrıntılarıyla anlatmaya başladım. Nelli' nin<br />

sayıkladığını, geÖirdiği fenalıktan ÄtÅrÅ bilincinin tam yerinde olmadığını sanıyordum. Oysa<br />

beni bÅyÅk bir dikkatle dinledi. Dedesinin ÄlÅmÅnÅ anlatırken, ateşten Öakmak Öakmak<br />

olmuş, kor gibi parıldayan gÄzlerini Åzerimden hiÖ ayırmadan sonuna kadar dinledi.<br />

Anlatmam bitince kısa bir sÅre dÅşÅndÅkten sonra:<br />

"Hayır, dedem Älmedi," dedi. "Annem sık sık dedemden sÄzediyor. DÅn ben de anneme:<br />

'Dedem ÄldÅ,' deyince Öok ÅzÅldÅ ve ağlayarak dedemin ÄlmÅş olamayacağını, beni<br />

kandırmaya Öalıştıklarını sÄyledi. Ona gÄre şimdi dedem, bizim de bir zamanlar yaptığımız<br />

gibi sokaklarda dolaşıyormuş."<br />

"BÅtÅn bunlar dÅş, Nelli, hastalığın getirdiği dÅşler."<br />

"Ben de Äyle sanıyordum. O yÅzden<br />

114<br />

kimseye sÄzÅnÅ etmedim, yalnız sana anlatmak istedim. <strong>Bu</strong>gÅn sen gelmezden Änce uyuya<br />

kalmışım. <strong>Bu</strong> kez dedemi de gÄrdÅm dÅşÅmde. Evinde oturmuş beni bekliyordu. KorkunÖ bir<br />

gÄrÅnÅşÅ vardı. áok zayıflamıştı. Bana, kendisinin de, Azorka'nın da iki gÅndÅr ağızlarına tek<br />

lokma koymadıklarını sÄyledi. áok Äfkeliydi, durmadan suÖluyordu beni..."<br />

Onu yatıştırmaya Öalıştım. Sonunda bu saplantıdan onu vazgeÖirebildiğimi sanıyordum.<br />

DÅşÅnde gene dedesini gÄreceği iÖin uyumaktan korktuğunu sÄyledi. İÖtenlikle kucakladı<br />

beni.<br />

"Ama gene de seni bırakamam!" dedi yÅzÅnÅ yÅzÅme dayayarak. "Dedem olmasaydı bile<br />

senden ayrılmazdım."<br />

Nelli'nin bu kadar ağırlaşması herkesi korkutmuştu. Doktora alÖak sesle, Nelli'nin bÅtÅn bu<br />

sayıklamalarını, hayallerini anlatarak, hastalığı Åzerine ne dÅşÅndÅğÅnÅ sordum.<br />

"Kesin bir şey sÄylenemez," diye karşılık verdi. "Onu kollamaya, hastalığın gelişimini<br />

izlemeye Öalışıyorum. Ancak iyileşmesi kesinlikle sÄzkonusu değil. âlecek. İhmenev'lerin<br />

adına da Öok ÅzÅlÅyorum. Yarın diğer doktor arkadaşlarıma danışacağım. Onlar da bir kere<br />

Nelli'yi gÄrÅp muayene etsinler... Zavallı sevgili yavru! Ne kadar da canlı, duygulu bir<br />

insan!.."


115Nelli artık yataktan Öıkamaz olmuştu. İki hafta sÅren ÄlÅm savaşı boyunca doğru dÅrÅst<br />

kendine gelemedi. O garip dÅşlerden, hayallerden tam kurtulamadı. Bilinci bulanıklaştı.<br />

âlÅmÅne kadar, dedesinin kendisini Öağırdığına inandı. Uykusunda sık sık ağlıyordu.<br />

Odada yalnız kaldığımız bir gÅn, ateşten yanan kÅÖÅk elleriyle elimi tuttu:<br />

"Ben âldÅkten sonra Nataşa'yla evlen!" dedi.<br />

Uzun sÅredir kafasını kurcalayan bir dÅşÅnce olmalıydı bu. Sesimi Öıkarmadım,<br />

gÅlÅmseyerek karşılık verdim ona. <strong>Bu</strong>nun Åzerine o da gÅlÅmsedi.<br />

âlÅmÅnden ÅÖ gÅn Änce, gÅzel bir yaz akşamı perdeleri kaldırmamızı, pencereyi aÖmamızı<br />

istedi. Pencere bahÖeye bakıyordu. Nelli, bahÖedeki sık yeşilliğe, batmakta olan gÅneşe uzun<br />

uzun baktı. Sonra birden odadakilerden bizi yalnız bırakmalarını rica etti. Ancak duyulabilir<br />

bir sesle:<br />

"Yakında Äleceğim," dedi. "âldÅkten sonra da beni hatırlamanı istiyorum. Bak, hatıra olarak<br />

sana şunu bırakıyorum..."<br />

BÄyle diyerek boynunda beze sarılmış, muskaya benzer kÅÖÅk bir şey gÄsterdi.<br />

"Annem ÄlÅrken bana bırakmıştı bunu. Ben<br />

116ÄlÅnce sen al, aÖıp iÖindeki yazıları oku! <strong>Bu</strong>gÅn herkese bunun sana ait olduğunu<br />

sÄyleyeceğim. İÖindekileri okuduktan sonra dedeme git, kendisini bağışlamadan ÄldÅğÅmÅ<br />

sÄyle... Annemin nasıl ÄldÅğÅnÅ, benim <strong>Bu</strong>bnof' un yanında kalışımı, senin beni orada nasıl<br />

bulduğunu... hepsini, hepsini anlat! Kendisine gitmektense, <strong>Bu</strong>bnof'un yanında kalmak<br />

istediğini sÄyle ona..."<br />

Nelli'nin yÅzÅ beyazlaşmıştı. Bitkin bir halde yastıkların Åzerine yığıldı. BirkaÖ dakika hiÖ<br />

konuşamadı.<br />

"áağır onları," dedi sonunda hafif bir sesle. "Onlarla da vedalaşmak istiyorum. HoşÖakal!"<br />

Son bir kez daha candan, yÅrekten kucakladı beni. Herkes iÖeri girdi. Yaşlı İhmenev, Nelli'nin<br />

Älmek Åzere olduğunu bir tÅrlÅ kavrayamıyordu. <strong>Bu</strong> dÅşÅnce onun iÖin katlanılır gibi değildi.<br />

Sonuna kadar diretip, bizimle tartışarak, Nelli'nin mutlaka iyileşeceğini sÄyleyip durdu.<br />

ãzÅntÅden , ÖÄkmÅştÅ. Gece gÅndÅz Nelli'nin başucundan ayrılmadı. Nelli' nin<br />

duyulamayacak kadar alÖak sesle sÄylediklerini, isteklerini anlamaya Öalışıyordu. KÅÖÅk<br />

hastanın odasını baştan başa ÖiÖeklerle donatmıştı. Ancak bÅtÅn bunlar Nelli'yi heyecanlandır-<br />

118<br />

maktan başka bir işe yaramıyordu. Kendisine gÄsterilen bu sevgiye o da bÅtÅn yÅreğiyle<br />

karşılık vermeliydi...<br />

O akşam Nelli bizimle vedalaşırken, yaşlı adam onunla bir daha hiÖ konuşamayacağını bir<br />

tÅrlÅ kabul edemiyor, kabul etmek istemiyordu. Nelli de ona gÅlÅmseyerek bÅtÅn bir akşam<br />

neşeli gÄrÅnmeye Öalıştı. Şakalaştılar, gÅlÅştÅler... . .<br />

Nelli'nin yanından ayrılırken hepimiz sevinÖli bir umut iÖindeydik. Ama ertesi gÅn gerÖekten<br />

konuşamaz oldu. iki gÅn sonra da ÄldÅ.<br />

— BiTTi —<strong>Bu</strong> ÄykÅ <strong>Dostoyevski'nin</strong> "Ezilenler" <strong>adlı</strong> <strong>romanından</strong> derlenmiştir.<br />

SMİTH'İN TORUNU<br />

Kapının aÖıldığını duyunca hızla arkama dÄndÅm. Uzunca bir sÅre kimse gÄrÅnmedi. Kapı<br />

kendiliğinden aÖılmıştı sanki. Neden sonra eşikte garip bir yaratık belirdi. Karanlıkta bir Öift<br />

gÄz durmadan bana bakıyordu. Sırtımdan soğuk terler boşandı. áok korkmuştum, ama hemen<br />

sonra karşımda duranın bir kız Öocuğu olduğunu farkettim. O anda bu tanımadığım Öocuğun<br />

garip gÄrÅntÅsÅ yerine iki gÅn Änce Älen ihtiyar Smith'in kendisi karşıma Öıkmış olsaydı, bu<br />

kadar korkmazdım.KÅÖÅk kız sessizce yaklaşıp ÄnÅmde durdu. Daha ağzından tek sÄz<br />

Öıkmamıştı. áocuğa daha dikkatlice baktım. Oniki, onÅÖ yaşlarında, ağır bir hastalıktan yeni<br />

kalkmış gibi Öok zayıf, solgun, ufak tefek bir kızdı. àri, kara gÄzleri ise tersine, son derece<br />

canlı, parlaktı. Sol elindeki eski, yırtık bir atkıyla akşam serinliğinde ÅşÅmÅş gÄğsÅnÅ<br />

ÄrtÅyordu. Giysileri parÖa parÖaydı. Tarak yÅzÅ gÄrmemiş gÅr, siyah saÖları dağınıktı, iki<br />

dakika kadar bÄylece karşılıklı bakıştık.


Sonunda, boğazı ağrıyormuş gibi, ancak duyulabilecek kısık bir sesle:<br />

"Dedem nerde?" diye sordu.<br />

<strong>Bu</strong> soru o anda bÅtÅn korkumu dağıttı. İhtiyar Smith'i soruyordu.<br />

"Deden mi?" dedim şaşırarak. "Deden ÄldÅ."<br />

áocuktan bÄyle bir soru beklemediğim iÖin boş bulunmuş, sÄyleyivermiştim. Aynı anda da<br />

pişman oldum. Bir dakika daha Äylece kımıldamadan durdu. Sonra birden titremeye başladı.<br />

DÅşmesin diye tutmak istedim. Biraz sonra dÅzeldi. GeÖirdiği sarsıntıyı gizlemek iÖin<br />

olağanÅstÅ Öaba harcadığı belli oluyordu.<br />

"Bağışla beni, Öocuğum!" dedim. "Boş bulundum, birden sÄyleyiverdim, ama belki de<br />

yanılıyorum. Kimi arıyordun? <strong>Bu</strong>rada oturan yaşlı adamı mı?"<br />

Bakışları Årkekti. GÅÖlÅkle:<br />

''Evet,'' diye mırıldandı.<br />

" Adı Smith miydi?"<br />

"Evet."<br />

"âyleyse oydu. Evet, ÄldÅ. Ama bu kadar Åzme kendim. Neden daha Änce hiÖ gelmedin?<br />

Nereden geliyorsun şimdi? DÅn gÄmdÅler. HiÖ beklenmedik anda, birden ÄlÅverdi... Demek<br />

sen Smith'in torunusun?"<br />

KÅÖÅk kız, benim bu bağlantısız ve birbiri ardınca gelen sorularıma hiÖ karşılık vermedi.<br />

Sessizce arkasını dÄnÅp kapıya doğru yÅrÅdÅ. O kadar şaşırmıştım ki, ne başkaca bir şey<br />

sorabildim, ne de onu alıkoymaya Öalıştım. Kapı eşiğinde durup, hafifÖe bana dÄnerek:<br />

"Azorka da ÄldÅ mÅ?" diye sordu.<br />

' 'Evet, Azorka da ÄldÅ."<br />

Sorusu garibime gitti. Sanki kÄpeği Azorka' nın da yaşlı efendisiyle birlikte ÄlmÅş olması<br />

gerektiğini kesinlikle biliyor gibiydi.<br />

Odadan Öıktı, ardından yavaşÖa kapıyı kapattı.<br />

àlk şaşkınlığım geÖtikten sonra peşinden koştum. Onu bÄyle bıraktığım iÖin kendime Öok<br />

kızmıştım. SÅzÅlÅp gitmişti sanki; ayak seslerini,<br />

sokak kapısının aÖılıp kapandığını bile duymadım. <strong>Bu</strong> kadar kısa zamanda merdivenleri inmiş<br />

olamazdı. Durup bir sÅre kulak kabarttım. HiÖ ses yoktu. Neden sonra alt katlardan birinde bir<br />

kapı aÖılıp kapandı. Sonra her yer gene sessizliğe gÄmÅldÅ.<br />

Hızla aşağı koştum. DÄrdÅncÅ kata gelince durdum. Sahanlıkta birisi saklanıyormuş gibi geldi<br />

bana. GÄzÅm karanlığa alışana kadar el yordamıyla Öevremi yoklamaya başladım. GerÖekten<br />

de kÅÖÅk kız bir kÄşeye Öekilmiş, yÅzÅ duvara dÄnÅk, sessizce ağlıyordu.<br />

"Dinle beni," dedim. "Benden korkmamalısın. Sana gerÖeği birdenbire sÄylemem doğru<br />

değildi, bu yÅzden suÖluyum tabii. Deden ÄlÅrken senin sÄzÅnÅ ediyordu. Son sÄzleri hep<br />

sendin. Kitapları kaldı, belki de senin kitaplarındır. Adın ne senin?.. Deden diyordu ki, Altıncı<br />

Caddede..."<br />

SÄzÅmÅ tamamlayamadım. Sanki oturduğu yeri bilmemden korkmuştu. Bir Öığlık atarak ince,<br />

kemikli eliyle beni itti, koşa koşa merdivenlerden aşağı indi. Ben de ardından koştum. Ama<br />

sokak kapısına vardığımda kÅÖÅk kızı gÄremedim. Voznesenski Caddesi'ne kadar koştum.<br />

Neden sonra tÅm Öabalarımın boşuna olduğunu anladım. Kız ortadan yok olmuştu.<br />

l l<br />

Ertesi sabah saat on'da evden Öıktığımda kapıda dÅnkÅ konuğum, Smith'in torunuyla<br />

karşılaştım. Neden geldiğini bilmiyordum, ama gelişi beni Öok sevindirmişti. DÅn kendisini<br />

doğru dÅrÅst gÄrememiştim. Şimdi ona gÅndÅz gÄzÅyle bakınca bÅsbÅtÅn şaşırdım.<br />

GÄzlerinden dupduru zeka fışkırıyor, ama aynı zamanda aşırı bir kuşku, gÅvensizlik<br />

okunuyordu. ãstÅndeki eski, kirli giysi, gÅn ışığında dÅnkÅnden daha da perişan<br />

gÄrÅnÅyordu. Bedenini sinsice, yavaş yavaş kemiren onulmaz bir hastalığa tutulmuş olduğu<br />

izlenimi uyandı bende.<br />

"İÖeri girsene," dedim.


Kuşkulu gÄzlerle Öevresine bakınarak yavaş yavaş iÖeri girdi. Dedesinin oturmuş olduğu<br />

odayı dikkatle inceliyordu.<br />

"Kitap iÖin geldim," dedi.<br />

"Ha, evet, kitapların. İşte bunlar, al! Senin iÖin Äzellikle sakladım bunları."<br />

"Dedem size benden hiÖ sÄz etmiş miydi?"<br />

"Hayır, senden sÄzetmedi ama..."<br />

"âyleyse geleceğimi nereden biliyordunuz? Kim sÄyledi size geleceğimi?"<br />

"áÅnkÅ bana, deden tek başına yaşaya-mazmış gibi geliyordu. âyle yaşlı ve gÅÖsÅzdÅ ki,<br />

birinin gelip onu arayacağım dÅşÅnÅyordum... Al kitaplarını! <strong>Bu</strong>nlarla ders mi Öalışıyordun?"<br />

10<br />

"Evet. Dedeme geldiğim zamanlar bu kitaplardan ders verirdi bana."<br />

"Sonradan gelmedin mi?"<br />

"Hayır." Gelmemesinin nedenini haklı gÄstermek istercesine: "Hastaydım," diye ekledi.<br />

"Ailen, anan, baban var mı?"<br />

Birden kaşlarını Öatarak korkuyla yÅzÅme baktı. Sonra başını eğip sessizce arkasını dÄndÅ.<br />

HiÖ konuşmadan, tıpkı dÅnkÅ gibi yavaş yavaş kapıya doğru yÅrÅdÅ. Şaşırıp kalmıştım.<br />

Kapıya gelince yine eşikte durdu:<br />

"Dedem neden ÄldÅ?" diye sordu tutuk bir sesle.<br />

Yanına gidip her şeyi anlattım ona. Sesini Öıkarmadan dikkatle dinledi. Yaşlı adamın ÄlÅrken<br />

Altıncı Cadde'den sÄzettiğini sÄyledim.<br />

"<strong>Bu</strong>nun Åzerine, o caddede sevdiği insanların oturduğunu dÅşÅndÅm, gelip kendisini<br />

aramalarını bekledim," dedim. "Son anda seni dÅşÅndÅğÅne gÄre mutlaka Öok seviyor<br />

olmalıydı."<br />

"Hayır," diye fısıldadı, "hiÖ sevmezdi beni."<br />

áok heyecanlanmıştı. Kendini tutmak iÖin bÅyÅk bir Öaba harcadığı belli oluyordu. Giderek<br />

yÅzÅ sarardı. Alt dudağını ısırıyordu.<br />

"O duvar nerede? "diye sordu.<br />

"Hangi duvar?"<br />

"Dedemin dibinde ÄldÅğÅ duvar?"<br />

"GÄsteririm. Adın ne senin?"<br />

"Gereği yok!"<br />

"Neden?"<br />

"Gereği yok işte. Adımla Öağırmazlar ÖÅnkÅ beni."<br />

Kesik kesik konuşuyordu. Canı sıkılmış gibiydi. Gitmek istedi, ama bırakmadım.<br />

"Dur bakayım, garip kız! Ben sana yalnızca yardım etmek istiyorum. DÅn seni merdivenlerde<br />

bir kÄşeye Öekilmiş, ağlar gÄrÅnce yÅreğim parÖalandı. Hem deden benim kollarımda ÄldÅ.<br />

Altıncı Cadde'den sÄzederken seni dÅşÅnmÅş olmalı. Seni bana ema<strong>net</strong> etmek ister gibi bir<br />

hali vardı. Deden hep dÅşlerime giriyor. Kitapları da senin iÖin sakladım, oysa sen benden<br />

korkuyorsun. Her halde Öok yoksul, ÄksÅz bir kız olmalısın. Belki de başkalarının evinde<br />

kalıyor-sundur. âyle mi?"<br />

Onu iyi niyetli olduğuma inandırmaya Öalışıyor, bir yandan da, beni bu Öocuğa Öeken şeyin ne<br />

olduğunu kendi kendime soruyordum. SÄzlerim ona dokunmuş olmalı; garip garip yÅzÅme<br />

baktı. Ama bu kere bakışları sert değildi. Sonra gene başını Äne eğdi.<br />

12<br />

13l l<br />

HiÖ beklenmedik bir anda Öok hafif bir sesle:<br />

"Helen, "diye fısıldadı.<br />

"Adın Helen mi?"<br />

"Evet."


"Peki, bundan sonra bana gelecek misin?"<br />

"Hayır, olmaz... Şey... Bilmem ki! Gelirim belki."<br />

DÉşÉnÉyor, karar vermek iÑin kendini zorluyordu. O sırada komşulardan birinin duvar<br />

saatinin vurduğu işitildi. Helen yerinden sıÑradı. YÉzÉnde sıkıntılı, acılı bir ifade vardı.<br />

'' Saat kaÑ?'' diye sordu alÑak sesle.<br />

"OnbuÑuk olmalı," dedim.<br />

"Aman Tanrım!" diye haykırdı korkuyla ve hızla kapıya doğru koştu. Onu holde yakaladım.<br />

"Seni bÇyle bırakamam," dedim. "Neden korkuyorsun? GeÑ mi kaldın?"<br />

"Evet, evet, turşu almaya Ñıkmıştım," dedi soluk soluğa. "Bırakın gideyim, dÇvecek beni!"<br />

Anlaşılan bu sÇzleri istemeyerek ağzından kaÑırmıştı. Elimden kurtulmaya Ñalışıyordu.<br />

"Dur, dinle beni. <strong>Bu</strong> kadar direnmenin gereği yok. Altıncı Cadde'ye gideceksin, değil mi? Ben<br />

de o yÇne gidiyorum. Kendi işim iÑin. Arabayla daha Ñabuk varırız oraya. Haydi, gidelim!"<br />

Koşarak aşağı indik, ilk rastladığımız arabayı durdurduk. Helen benimle arabaya binmeye razı<br />

olduğuna gÇre, gideceği yere Ñok Ñabuk varması gerekiyordu, äşin garibi, ona soru sormaya da<br />

cesaret edemiyordum. Kaldığı evde bu kadar korktuğu insanın kim olduğunu sorduğum<br />

zaman, elini sallayarak soruma karşılık vermek istemediğini belirtti. Hatta bu yÉzden<br />

arabadan aşağı atlıyordu neredeyse.<br />

Sonunda Altıncı Cadde'nin başına vardık. Arabayı durdutarak aceleyle indi, tedirgin gÇzlerle<br />

Ñevresine bakındı.<br />

"Gidin siz! Sonra gene gelirim," dedi. "Hemen gidin buradan!"<br />

Yoluma devam ettim. Ama kıyı boyunca biraz ilerledikten sonra arabadan atlayıp koşarak<br />

Altıncı Cadde'ye dÇndÉm. Yolun karşı kaldırımında yÉrÉmeye başladım. Helen'i gÇrmÉştÉm.<br />

Hızlı hızlı yÉrÉdÉğÉ halde fazla uzaklaşmamıştı. Hatta onu izleyip izlemediğimi anlamak iÑin<br />

dÇnÉp arkasına baktı. Hemen bir evin girişine sığınarak gizlendim. Beni gÇrmedi.<br />

àok meraklanmıştım. HiÑ olmazsa hangi evde oturduğunu Çğrenmeye kesin kararlıydım.<br />

14<br />

15Ben kapının ÇnÉnde durmuş, yazıyı okumaya Ñalışırken, avludan Çnce bir kadın Ñığlığı,<br />

ardından da bir sÉrÉ kÉfÉr duyuldu. Avlu kapısından iÑeri baktım. ãst kata Ñıkan tahta<br />

merdivenin basamaklarından birinde, başında hotozu, omuzlarında yeşil salıyla şişman bir<br />

kadın, elini beline dayamış duruyordu. YÉzÉ kahverengi kırmızı arası iğrenÑ bir renk almıştı.<br />

Şişmiş, kanlanmış kÉÑÉk gÇzleri Çfkeyle parlıyordu.<br />

Daha Çğlen bile olmamıştı, gene de şişman kadının sarhoş olduğu her halinden anlaşılıyordu.<br />

Kadın, elinde Ñanak, korkuyla karşısında duran Helen'e ciyak ciyak bağırıyordu.<br />

O sırada bodrum katına inen merdivenin kapısı aÑıldı. Basamaklarda, anlaşılan gÉrÉltÉyÉ<br />

duyarak kapıya Ñıkmış olan yoksul giyimli, orta yaşlı, sevimli bir kadın belirdi. Alt katta<br />

aralanan bir kapıdan da evin ÇbÉr kiracıları olan Ñok yaşlı bir adamla genÑ bir kız<br />

bakıyorlardı. Herhalde evde uşak olarak Ñalışan iri yarı bir kÇylÉ elindeki sÉpÉrgeyle avlunun<br />

ortasında durmuş, olup bitenleri umursamazlıkla seyrediyordu.<br />

"Seni gidi hain sÉlÉk, pis yaratık!" diye haykırıyordu şişman, sarhoş kadın. "Demek sana<br />

yaptığım iyiliğe bÇyle karşılık veriyorsun ha, pis pasaklı! Turşu almaya gÇnderdim diye<br />

20<br />

áKSãZ KIZIN àiLESi<br />

Sonunda Helen kÉÑÉk bir dÉkkana girdi. Durup bekledim. Az sonra dÉkkandan Ñıktı. Elinde<br />

kitaplar yerine toprak bir Ñanak vardı. BirkaÑ adım sonra gÇsterişsiz bir evin avlu kapısından<br />

iÑeri girdi. Ev iki katlı, eski, taş bir yapıydı. Alt kattaki pencerelerin birinde kÉÑÉk, pembe bir<br />

tabut asılıydı.<br />

Karşı kaldırıma geÑip evin ÇnÉne geldim. Avlu kapısının ÉstÉndeki tabelada şÇyle yazıyordu:<br />

"Bayan <strong>Bu</strong>bnof'un Evi"<br />

19


Ben kapının ÄnÅnde durmuş, yazıyı okumaya Öalışırken, avludan Änce bir kadın Öığlığı,<br />

ardından da bir sÅrÅ kÅfÅr duyuldu. Avlu kapısından iÖeri baktım. ãst kata Öıkan tahta<br />

merdivenin basamaklarından birinde, başında hotozu, omuzlarında yeşil salıyla şişman bir<br />

kadın, elini beline dayamış duruyordu. YÅzÅ kahverengi kırmızı arası iğrenÖ bir renk almıştı.<br />

Şişmiş, kanlanmış kÅÖÅk gÄzleri Äfkeyle parlıyordu.<br />

Daha Äğlen bile olmamıştı, gene de şişman kadının sarhoş olduğu her halinden anlaşılıyordu.<br />

Kadın, elinde Öanak, korkuyla karşısında duran Helen'e ciyak ciyak bağırıyordu.<br />

O sırada bodrum katına inen merdivenin kapısı aÖıldı. Basamaklarda, anlaşılan gÅrÅltÅyÅ<br />

duyarak kapıya Öıkmış olan yoksul giyimli, orta yaşlı, sevimli bir kadın belirdi. Alt katta<br />

aralanan bir kapıdan da evin ÄbÅr kiracıları olan Öok yaşlı bir adamla genÖ bir kız<br />

bakıyorlardı. Herhalde evde uşak olarak Öalışan iri yarı bir kÄylÅ elindeki sÅpÅrgeyle avlunun<br />

ortasında durmuş, olup bitenleri umursamazlıkla seyrediyordu.<br />

"Seni gidi hain sÅlÅk, pis yaratık!" diye haykırıyordu şişman, sarhoş kadın. "Demek sana<br />

yaptığım iyiliğe bÄyle karşılık veriyorsun ha, pis pasaklı! Turşu almaya gÄnderdim diye<br />

20<br />

hemen fırsat bilip sıvışıverdin gene ha! Nerelere gidiyorsun bakalım, sÄyle! Nerelere<br />

gidiyorsun, ha? Kimin yanına? SÄyle, yoksa seni şuracıkta gebertirim!"<br />

âfkeden kuduran kadın zavallı kızın Åzerine atılmak istedi, ama alt katta oturan kiracı kadının<br />

merdivenlerden Öıkarken kendisine baktığını gÄrÅnce durdu. Kiracı kadın saygılı bir sesle:<br />

"Neden kendinizi bu kadar ÅzÅyorsunuz?" diye sordu Äfkeden Öılgına dÄnmÅş şişman kadına.<br />

"<strong>Bu</strong> kadar canınızı sıkacak ne yaptı ki?"<br />

"Ne mi yaptı? Daha ne yapsın, ayol! Turşu almaya gÄnderdim, kaÖ saatte dÄndÅ. Karşı<br />

gelinmesini sevmem ben. Ne istiyorsam, dediğim yapılmalı! Anasının on dÄrt lira borcunu<br />

bağışladım, cenaze masraflarını Ädedim, sokaklarda sÅrÅnmesin diye bu şeytan suratlı piÖi<br />

yanıma aldım. Hepsini sen de biliyorsun, komşucuğum. BÅtÅn bunlardan sonra Åzerinde bir<br />

parÖacık hakkım olmasın mı? Bana teşekkÅr edeceği yerde hep karşı koyuyor. <strong>Bu</strong> dinsize<br />

giysiler, ayakkabılar aldım, gelinler gibi sÅsleyip pÅsledim. Ne yaptı beğenirsiniz a dostlar?"<br />

Sarhoş kadın kiracılara dÄnerek Äfkeli, cırlak sesiyle yeniden bağırmaya başladı:<br />

"Ne yaptı dersiniz? İki gÅn iÖinde o gÅzelim<br />

22<br />

entariyi parÖa parÖa etti. Şimdi de bÄyle geziyor işte! DÅşÅnÅn bir, isteyerek, bilerek yırttı<br />

ÅstÅndekini. GÄzÅmle gÄrdÅm. Partal gezer de, gÅzel patiska entariler giymezmiş! O zaman<br />

artık ben de kendimi tutamayarak bir gÅzel patakladım. Ceza olsun diye yerleri sildirttim.<br />

İnanır mısınız, sildi, gıcır gıcır yaptı yerleri. Biliyorum, beni kızdırmak iÖin bÄyle pırıl pırıl<br />

yaptı. Daha ben, 'artık durmaz yanımda, kaÖıp gider,' diye dÅşÅnÅrken gerÖekten de kaÖmaz<br />

mı? Siz de duydunuz ya, dÅn nasıl dÄvdÅm. Dayak atmaktan ellerim patladı. Ayakkabılarını,<br />

Öoraplarını alıp sakladım. Ama bugÅn gene kaÖtı işte! Nerelerdeydin ha? Konuşsana! Kimlere<br />

şikayet ettin, gene kimlere fitneledin beni?"<br />

Kadın kendinden geÖerek, korkudan taş kesilmiş Helen'in Åzerine atıldı, saÖlarından yakalayıp<br />

yere Öarptı. İÖinde hıyar turşuları bulunan Öanak Helen'in elinden fırladı, yere dÅşÅp<br />

parÖalandı. <strong>Bu</strong>, sarhoş kadını bÅsbÅtÅn kudurttu. Kızcağızın yÅzÅne, kafasına vuruyordu.<br />

Helen bÅtÅn bunlara inatla direniyor, ağzından tek sÄz, en kÅÖÅk bir yakınma Öıkmıyordu.<br />

âfkemden her şeyi unutarak avluya daldım, sarhoş kadının Åzerine yÅrÅdÅm.<br />

"Ne yapıyorsunuz? áıldırdınız mı siz?<br />

23<br />

âksÅz bir Öocuğa bÄyle davranılır mı?" diye bağırarak kudurmuş kadını kolundan yakaladım.<br />

<strong>Bu</strong>nun Åzerine kadın, Helen'i bırakıp ellerini beline dayayarak Öığlık Öığlığa:<br />

"<strong>Bu</strong> da nesi?" diye haykırmaya başladı. "Siz de kim oluyorsunuz? Ne işiniz var benim<br />

evimde?"


"<strong>Bu</strong> zavallı Öocuğa bÄyle davranmaya utanmıyor musunuz?" diye bağırdım bende. "áocuk<br />

sizin değil ki! Daha şimdi onun ÄksÅz olduğunu, yanınıza aldığınızı sÄylediniz!"<br />

"Hey Tanrım! Sen de nerden Öıktın başıma be herif! Onunla birlikte geldin, değil mi? Şimdi<br />

gÄsteririm ben sana. Polis Öağıracağım hemen. <strong>Bu</strong>ranın komiseri hanımefendiler gibi saygı<br />

gÄsterir bana. Herhalde bu kaltak turşu almayı bahane ederek sana gitti. ãstelik yabancı bir<br />

eve girip rezalet Öıkarmaya kalkarsın ha! Polis! Polis!"<br />

Sarhoş kadın bir yandan bağırıyor, bir yandan da yumruklarını sıkmış, Åzerime saldırıyordu.<br />

O sırada insan sesine benzemeyen garip, korkunÖ bir Öığlık yÅkseldi. Başımı Öevirdim;<br />

deminden beri orada kımıldamadan duran Helen, birdenbire doğal olmayan bir Öığlık<br />

kopararak kendini yere atıp Öırpınmaya başladı.<br />

24<br />

YÅzÅ kasılmış, sapsarı olmuştu. Sara nÄbeti geÖiriyordu. Kiracılardan iki kadın koşarak<br />

Öocuğu kaldırıp yukarı gÄtÅrdÅler.<br />

Sarhoş kadın hålå Helen'in arkasından avazı Öıktığı kadar haykırıyordu:<br />

"Geber inşallah! Bir ayda ÅÖÅncÅ nÄbeti bu!" Sonra bana dÄndÅ: "Sen de defol buradan, pis<br />

şarlatan!" diyerek yeniden ÅstÅme saldırdı. Bir yandan da avlunun ortasında dikilip duran<br />

uşağa sesleniyordu: "Tembel tembel ne duruyorsun orada? Dışarı atsana şunu! Ne diye para<br />

ÄdÅyoruz sanki sana!"<br />

"áek arabanı bakalım, ahbap!" diye homurdandı uşak. "Haydi, bas git artık buradan!"<br />

Aslında bir şey sÄylemiş olmak iÖin sÄylÅyordu bunları ya, benim de o anda yapabileceğim<br />

bir şey yoktu. <strong>Bu</strong>raya girişimin ne kadar saÖma olduğunu gÄrerek avludan Öıktım. Ben Öıkar<br />

Öıkmaz, şişman kadın doğruca yukarı kata koştu, àşini bitirmiş olan uşak ortada<br />

gÄrÅnmÅyordu. Az sonra Helen'i yukarı taşımaya yardım eden kiracı kadınlardan biri<br />

merdivenlerden inerek kendi oturduğu daireye yÄneldi. Beni avlu kapısında gÄrÅnce durup<br />

meraklı meraklı yÅzÅme baktı. Kadının sevimli, yumuşak gÄrÅnÅşÅnden cesaret alarak<br />

yeniden avluya<br />

25girip ona doğru yÅrÅdÅm.<br />

"âzÅr dilerim, size bir şey sormak istiyordum," diye başladım. "Kimdir bu kız? <strong>Bu</strong> iğrenÖ<br />

kadın ne yapıyor ona. Yalnızca merak ettiğim iÖin sorduğumu sanmayın, lÅtfen! <strong>Bu</strong> kızla daha<br />

Änce de karşılaşmıştım, ilgimi Öekti."<br />

Kadın elinde olmaksızın:<br />

"âyleyse, en iyisi bu Öocuğu yanınıza alın, ya da ona bir yer bulun, yoksa burada harcanıp<br />

gidecek," diyerek dÄnÅp gitmek istedi.<br />

"Ama bana daha geniş bilgi vermezseniz nasıl yapabilirim bunu?" diyerek kadını durdurdum.<br />

"Dedim ya, onunla ilgili hiÖbir şey bilmiyorum. Herhalde ev sahibi kadın <strong>Bu</strong>bnof şu sarhoş<br />

kadın olmalı?"<br />

"Ta kendisi."<br />

"Peki, bu kız nasıl dÅştÅ onun eline? Annesi burada mı ÄldÅ?"<br />

"Nasıl dÅştÅyse dÅştÅ işte, bize ne bundan!" diyerek yeniden gitmeye davrandı kadın.<br />

"Sizden bir şey daha rica edecektim," dedim. "<strong>Bu</strong> konuyla gerÖekten Öok ilgileniyorum. Belki<br />

de kızcağız iÖin bir şeyler yapabilirim. Kimdir bu Öocuk? Annesi kimdi, biliyor musunuz?"<br />

"Anladığım kadarıyla yabancıydı, başka bir<br />

26<br />

Ålkeden gelmişti. Alt katta, bizim yanımızdaki odada otururlardı. Kadın hastaydı, veremden<br />

ÄldÅ."<br />

"Bodrum kÄşelerinde oturduklarına gÄre Öok yoksuldu herhalde?"<br />

"Hem de nasıl! İnsanın yÅreği parÖalanıyordu. Bizim de elimizde avucumuzda bir şey yok ki!<br />

Gene de son beş ay iÖinde altı lira borÖlanmıştı bize. Cenaze masraflarını da biz Ädedik.<br />

Tabutunu kocam yaptı."<br />

"Peki, şu <strong>Bu</strong>bnof denen kadın neden 'cenazeyi ben kaldırdım,' diyor?"


"âyle işte, der o!"<br />

"âlen kadının soyadı neydi?"<br />

"áıkaramam şimdi, pek karışık bir soyadı vardı. Alman adıydı galiba."<br />

"Smith mi?""<br />

"Hayır, Äyle değildi. Bayan <strong>Bu</strong>bnof, ÄksÅz Öocuğu evlatlık diye yanına aldı; Äyle sÄyledi bize.<br />

Ama işin iÖinde kesinlikle başka şeyler var. <strong>Bu</strong> kadın kirli işler Öeviriyor." Birden duraksadı,<br />

sÄyleyip sÄylememesi gerektiğini dÅşÅnÅyor gibiydi. Sonunda: "Bize ne canım!" dedi.<br />

O sırada arkamızda bir erkek sesi duyuldu:<br />

"Dilini tutsan daha iyi edersin!"<br />

Pijamasının ÅstÅne paltosunu geÖirmiş yaşlı bir adamdı konuşan. Konuştuğum kadının<br />

27kocası olmalıydı. Bana yan yan bakarak:<br />

"Size anlatacak şeyi yok onun, beyim," diye homurdandı. "<strong>Bu</strong> işler bizi ilgilendirmez.<br />

Hoşcakalın, beyim! Bizim işimiz tabut yapmak, eğer işiniz dÅşerse seve seve hizmet ederiz."<br />

Heyecan ve tedirginlik iÖinde evden ayrıldım. Şu sırada hiÖbir şey yapamazdım. Ama bu işi<br />

de bÄyle yÅzÅstÅ bırakmak ağrıma gidiyordu. Hemen ertesi gÅn, yakından tanıdığım bÅyÅk<br />

memurlardan Masloboyev'e gidip Helen' in durumunu anlattım. <strong>Bu</strong> ÄksÅz kızı <strong>Bu</strong>bnof denen<br />

o iğrenÖ kadının elinden kurtarmak istiyordum. Masloboyev durumu araştırdıktan sonra<br />

Helen'in <strong>Bu</strong>bnof'un evinden alınıp benim yanıma verilmesini uygun buldu. İki gÅn sonra da<br />

Helen'i yanıma aldım. Zavallı kızcağız geÖirdiği nÄbetin etkisiyle hastalanmıştı. Ateşi hålå<br />

dÅşmÅyordu.<br />

28<br />

KIRILAN ONUR<br />

Sabahleyin erkenden kalktım. Gece hemen her yarım saatte bir uyanarak kÅÖÅk konuğumu<br />

yoklamıştım. Ateşi hålå yÅksekti, sayıklıyordu. Ancak sabaha karşı derin bir uykuya daldı.<br />

Sabahleyin kalkar kalkmaz, o daha uyurken doktora gittim, àyi yÅrekli yaşlı bir doktor<br />

tanıyordum. Yıllardan beri evinin kåhyalığını yapan bir Alman kadınla oturuyordu. Yaşlı<br />

doktor saat onda geleceğine sÄz verdi.<br />

DÄndÅğÅmde Helen yeni uyanıyordu. Yanına giderek nasıl olduğunu sordum. Karşılık<br />

29vermeden uzun uzun, o anlam dolu siyah gÄzleriyle yÅzÅme baktı. Ateşi olup olmadığını<br />

anlamak iÖin elimi alnına gÄtÅrdÅğÅm zaman, kÅÖÅk eliyle elimi iterek yÅzÅnÅ duvara dÄndÅ.<br />

Onu daha Öok tedirgin etmemek iÖin yanından ayrıldım.<br />

Sobayı yaktım, Öaydanlığa su doldurup sobanın ÅstÅne koydum. áay fincanım da masadaydı.<br />

Başımı kaldırdığımda Helen'in merakla beni izlediğini gÄrdÅm.<br />

"Bir şey ister misin?"<br />

Gene karşılık vermeden başını Öevirdi.<br />

Doktor, dediği gibi saat tam onda geldi. Helen'i uzun uzadıya muayene etti. Şu anda iÖinde<br />

bulunduğu durumun ateş yapabileceğini, ancak Äyle tehlikeli bir hastalığın sÄz konusu<br />

olmadığını sÄyleyerek bana umut verdi. Yine de Öocuğun dÅzensiz kalp atışlarından ÄtÅrÅ<br />

başka bir hastalığı olması gerektiğini, bunun anlaşılması iÖin de onu gÄzetim altında<br />

tutacağım sÄyledi.<br />

Helen davranışlarıyla doktoru Öok şaşırtmıştı. Doktor nabzına bakmak istediğinde elini<br />

kaÖırmış, boğazına bakılması iÖin ağzını aÖmak istememişti. Yaşlı adamın sorduğu soruların<br />

hiÖ birine karşılık vermedi.<br />

"Başı Öok ağrıyor olmalı," dedi doktor. ' 'Ne kadar garip bakışları var!''<br />

30<br />

Oturup ona Helen'in ÄykÅsÅnÅ anlatmaya gerek gÄrmedim. Doktor Öıkarken:<br />

"Durumunda değişiklik olursa bana haber verin," dedi. "Şimdilik hiÖbir tehlike yok."<br />

BÅtÅn gÅnÅmÅ Helen'in yanında geÖirmeye karar verdim. Sağlığına kavuşana kadar elimden<br />

geldiğince onu yalnız bırakmayacaktım.


Helen zaman zaman dalıyordu. Uykusunda hafifÖe inliyor, bÅtÅn bedeni sarsılıyor, titriyordu.<br />

Doktorun dediği doğruydu; şiddetli baş-ağrısı vardı. Bazen haykırarak uyanıyor, belirgin bir<br />

sıkkınlıkla bana bakıyordu. Sanki onunla bu kadar ilgilenmemden tedirgin oluyordu. Doğrusu<br />

onun bu davranışı oldukÖa dokunuyordu bana.<br />

Akşam, Helen'i o <strong>Bu</strong>bnof denen kadının elinden kurtarmama yardım eden dostum<br />

Masloboyev geldi. GeÖerken şÄyle bir uğramıştı.<br />

"Şimdi bu Öocuğu başka birisinin yanına mı yerleştirmek istiyorsun, yoksa kendi yanında mı<br />

alıkoyacaksın?" diye sordu. "<strong>Bu</strong> konu Åzerinde dÅşÅnÅp bir karar vermen gerekiyor."<br />

"Daha tam olarak bilmiyorum," diye karşılık verdim. "Doğrusunu istersen, sana akıl<br />

danışmayı geÖiriyordum kafamdan. SÄzgelimi, nasıl bir neden gÄstererek onu yanımda<br />

alıkoyabilirim?"<br />

"Kolayı var canım, hizmetÖi olarak gÄsterir-<br />

32<br />

sın.<br />

"Aman, yavaş konuş lÅtfen! GerÖi hasta, ama konuştuklarımızı duyabilir. Seni gÄrÅnce nasıl<br />

da irkilip sıÖradı!"<br />

Helen'in garip yaratılışını, onda izlediğim, dikkatimi Öeken bÅtÅn Äzellikleri anlattım.<br />

Masloboyev Öok' ilgilendi. áocuğu belki bir ailenin yanına verebileceğimi sÄyleyerek, yaşlı<br />

dostlarım Ihmenev'lerden sÄzettim.<br />

"Kızı o ihtiyarların yanına yerleştirmekle iyi edersin," dedi. "Hem ona bir de kimlik Öıkarmak<br />

gerekir. Neyse, o işle ben ilgilenirim. Uyuyor mu şimdi?"<br />

"âyle gÄrÅnÅyor."<br />

"Haydi hoşÖakal, sen de uğra bana!"<br />

Masloboyev daha kapıdan yeni Öıkmıştı ki, Helen beni Öağırdı.<br />

"Kimdi o?" diye sordu.<br />

Sesi titriyor, ama yine de o etkili, neredeyse kibirli bakışlarını Åzerimden ayırmıyordu.<br />

Gelenin Masloboyev olduğunu, kendisini ancak onun yardımıyla <strong>Bu</strong>bnof un elinden<br />

kurtardığımı sÄyledim. Helen heyecanlanmıştı. Dikkatle yÅzÅme bakarak:<br />

"Peki, <strong>Bu</strong>bnof buraya hiÖ gelemez mi?" diye sordu.<br />

Onun kesinlikle buraya gelemeyeceğini<br />

33sÄyleyerek yatıştırdım. Sustu. Ateş gibi yanan parmaklarıyla elimi tutmak istedi ama sonra<br />

nedense birden elini geri Öekti.<br />

İlaÖ almak iÖin hem eczaneye, hem de arada sırada Äğle yemeklerini yediğim lokantaya<br />

gittim. Beni tanıdıkları iÖin bu lokantadan veresiye yemek alabiliyordum. Evden Öıkarken<br />

yanıma bir kåse almıştım. Helen iÖin tavuk suyu koydurdum. Ama o iÖmek istemedi. áorbayı<br />

sobanın ÅstÅne bıraktım.<br />

Helen'e ilaÖlarını verdikten sonra Öalışmaya oturdum. Uyuduğunu sanıyordum. Bir ara başımı<br />

kaldırdığımda, yattığı yerden doğrularak dikkatle Öalışmamı izlemekte olduğunu gÄrdÅm.<br />

Ama ona belli etmedim.<br />

Sonunda uykuya daldı. Beni en Öok sevindiren, inlemeden ve sayıklamadan rahat rahat<br />

uyumasıydı.<br />

BirkaÖ gÅn sonra Helen iyileşti. Artık Nataşa'yı yine sık sık yoklayabiliyordum. Bir gÅn eve<br />

dÄndÅğÅmde kapıyı aÖık buldum. Nataşa'nın babası yaşlı İhmenev iÖerde beni bekliyordu.<br />

Masanın başına oturmuş şaşkınlık iÖinde Helen'e bakıyordu. Hemen de gÄzlerini ona dikmişti.<br />

HiÖ konuşmuyorlardı. Yaşlı adamın bu Öocuğu ne kadar garip bulmuş olacağını dÅşÅndÅm.<br />

34<br />

"Bir saattir seni bekliyorum," dedi İhmenev. "Doğrusu, bÄyle bir durumla karşılaşacağım hiÖ<br />

aklıma gelmemişti." Helen'i işaret ederek belli belirsiz gÄz kırptı. "Otur gÄrÅşelim, bir iş iÖin<br />

geldim."<br />

Sandalyeyi Öekip karşısına oturdum. Yaşlı adam bana doğru eğilerek alÖak sesle:


"áocuğa bakmadan, başka şeylerden konuşuyormuş gibi yap!" dedi. "Kim bu kız?"<br />

"Sonra anlatırım. Zavallı ÄksÅz bir kız. <strong>Bu</strong>ranın eski kiracısı, hani şu Älen Smith vardı ya, işte<br />

onun torunu."<br />

"Ya, demek onun torunu da varmış! Garip bir Öocuk. GÄzÅnÅ hiÖ ayırmadan bakıyor insana.<br />

Hani beş on dakika daha gelmeseydin, dayanamayıp gidecektim. Geldiğimden beri ağzını aÖıp<br />

tek sÄz sÄylemedi. ãrktÅm doğrusu. Peki, ne işi- var burada? Herhalde dedesinin ÄldÅğÅnÅ<br />

bilmeden geldi, Äyle mi?"<br />

"Evet, Öok mutsuz bir Öocuk. Dedesi ÄlÅrken hep ondan sÄzediyordu.''<br />

"Ya... Demek onun torunu! Neyse, bunu sonra anlatırsın. Kızcağıza belki bir yardımımız<br />

dokunur. Şimdilik onu bir yere gÄndersen nasıl olur? Seninle konuşmak istediğim bazı Änemli<br />

şeyler var."<br />

"Gidecek yeri yok ki, burada oturuyor."<br />

35Yaşlı İhmenev'e durumu kısaca anlattım. Helen'in daha Öocuk olduğunu, Öekinmeden<br />

konuşabileceğimizi sÄyledim.<br />

İhmenev Helen'e yeniden şaşkınlıkla baktı. Kendisinden konuşulduğunu anlayan Helen,<br />

başını eğmiş, sedirin ÄrtÅsÅnÅ Öekiştirip duruyordu. Ona aldığım yeni entarisini giymiş,<br />

saÖlarını da her zamankinden daha bir Äzenle taramıştı. Bakışlarındaki o garip vahşilik olmasa<br />

Öok sevimli bir kızcağız sayılırdı.<br />

Yaşlı adam kendi konusuna dÄnerek:<br />

"Kısa ve aÖıkÖa sÄyleyeyim, oğlum," diye başladı. "áok Änemli ve Öapraşık bir durumla karşı<br />

karşıyayım."<br />

'Kısa ve aÖık' konuşacağını sÄylemişti ama nereden başlayacağını bir tÅrlÅ kestiremiyordu.<br />

Sonunda:<br />

"Doğrusu Äyle uzun boylu anlatacak bir şey de yok," dedi. "Durumu sen de biliyorsun...<br />

Kısacası, Prens'i dÅelloya Öağırıyorum. Sana da bu işle ilgilenmen, tanığım olman iÖin ricaya<br />

geldim."<br />

Hızla yerimden fırlayarak şaşkın şaşkın àhmenev'e bakmışım.<br />

"Ne bakıyorsun Äyle?" dedi. "Deli değilim."<br />

"İyi ama, Bay İhmenev, niÖin? Ne diye<br />

36<br />

yapıyorsunuz bunu? Hem nasıl olur?.."<br />

"Bir de soruyorsun ha? Eh artık, pes doğrusu..."<br />

"Peki peki, ne sÄyleyeceğinizi biliyorum, ama elinize ne geÖecek sanki! Bir tÅrlÅ akıl<br />

erdiremiyorum.''<br />

"Aklının ermeyeceğini biliyordum zaten," diye karşılık verdi. "Şimdi dinle beni: Prensle olan<br />

davamız bu gÅnlerde bitiyor. Davayı kaybettim. On bin lira tazminat vermek zorundayım.<br />

áiftliği satarak Ädeyeceğim bu parayı. BÄylece o namussuz herif alacağını alır, ben de<br />

borcumu Ädeyip bu işle ilişkimi keserim. O zaman alnım aÖık olarak bana bunca hakaret eden,<br />

aile onurumuzu lekeleyen Prensi dÅelloya Öağıracak, ondan ÄcÅmÅ alacağım.işte, hepsi bu<br />

kadar! Sence benim ÄÖ almaya hakkım yok mu?"<br />

Yaşlı adamın gÄzleri alev alev yanıyordu. Sesimi Öıkarmadan onu dinliyor, dÅşÅncelerini,<br />

duygularını anlamaya Öalışıyordum.<br />

"Beni dinleyin, Bay İhmenev," dedim. "Benimle kesin ve aÖık konuşabilir misiniz?"<br />

"Elbette."<br />

"AÖık sÄyleyin Äyleyse, dÅelloyu sadece ÄÖ almak iÖin mi istiyorsunuz?"<br />

"Bilirsin, bazı şeyleri başkalarıyla konuş-<br />

L<br />

37mam, ama bu konuda sana aÖık davranacağım. Evet, başka bir amacım da var. DÅşmÅş<br />

kızımı, Nataşa'yı bulunduğu kÄtÅ durumdan kurtarmak istiyorum."


" DÅelloyla bunu nasıl başaracaksınız ki? " "Kurulan planlara, dolaplara engel olacağım. Ama<br />

bÄyle davranmakla sakın babalık şefkati ya da buna benzer zayıflıklara kapıldığımı sanma!<br />

Kızım beni, evimizi bırakıp Prens denen o alÖak adamın oğluyla gitti. Ben de onu yÅreğimden<br />

koparıp attım. Onu hiÖbir zaman bağışlamadım. Gene de kurulan planlara neden karşı Öıkmak<br />

istediğimi soracak olursan: ilk Änce alÖak bir herifin zaferine engel olmak istiyorum. Kızımı<br />

bağışlamamış olsam bile, ortada savunmasız ve her gÅn biraz daha uÖuruma sÅrÅklenen bir<br />

insan var. Doğrudan doğruya değilse de dolaylı yoldan, yani dÅelloyla bu olaya el atabilirim.<br />

Zaten dÅello olayı sÄzkonusu olunca bizim Prensler evlenmekten kendileri vazgeÖerler.<br />

Kısacası bu evliliği istemiyorum. Bozmak iÖin elimden ne gelirse yapacağım. Şimdi ne<br />

istediğimi anladın mı?"<br />

"Hayır," diye karşılık verdim. "Nataşa'nın iyiliğini istiyorsanız, evlenmesine, onurunun<br />

kurtarılmasına engel olmamalısınız. ânÅnde uzun bir yaşam var. Temiz bir adla yaşamalı..."<br />

38<br />

"Başkalarının dÅşÅndÅklerine aldırmasın, onlara değer vermesin; bÄyle yapması gerekir. Asıl<br />

onursuzluk, o aşağılık insanların arasına karışmaktır. Topluma vereceği en iyi cevap soylu<br />

gururu olmalıdır. Ancak o zaman elimi uzatırım ona."<br />

<strong>Bu</strong> Öılgınca dÅşÅnceler beni iyice şaşırtmıştı. Onu gÅÖlÅkle yatıştırarak bir sÅre daha<br />

beklemesinin daha doğru olacağına inandırabil-dim. Ayrılırken:<br />

"Bir şey daha kaldı," dedi. "Paran var mı?"<br />

Şaşırdım.<br />

"Para mı?" diye sormuşum.<br />

"Evet." Yaşlı adam kızardı, gÄzlerini yere indirdi. "Oturduğun eve, durumuna bakıyorum da,"<br />

dedi. "Bakarsın, hiÖ beklenmedik bir zamanda gerekebilir. Sen şimdi şu yÅzelli lirayı al,<br />

harcamazsan geri verirsin. Kendine de iyi bak, oğlum. YÅzÅn sararmış, hastasın sen..."<br />

Fazla direnmeden parayı aldım. Ne iÖin verdiğini biliyordum nasıl olsa.<br />

"Haydi hoşÖakal!" Kapıdan Öıkarken beş lira daha uzatarak: "<strong>Bu</strong> da kÅÖÅk kız iÖin," dedi.<br />

"Ama benim verdiğimi sÄyleme. Ne gerekiyorsa alırsın.''<br />

İhmenev'i sokak kapısına kadar geÖirdim.<br />

39Kapıcıya, lokantadan yemek getirmesini sÄyledim. Helen o saate kadar aÖtı.<br />

40ŞEFKAT<br />

Apartmanın merdivenlerini Öıkarken başım dÄnÅyordu. Kapıdan iÖeri girip birkaÖ adım<br />

attıktan sonra odanın ortasına yığılıvermişim. Yalnızca Helen'in Öığlığını ve beni tutmak iÖin<br />

ellerini uzatarak bana doğru atılışını anımsıyorum.<br />

Kendime geldiğimde sedirde yatıyordum. Helen, o sırada yemek getirmekte olan kapıcının,<br />

yardımıyla beni buraya, sedirin ÅstÅne yatırdığını anlattı. Sık sık uyanıyor ve her uyanışımda<br />

Helen'in Åzerime eğilmiş şefkat dolu, aynı zamanda ÅzgÅn yÅzÅnÅ gÄrÅyordum.<br />

43BÅtÅn bunları bir dÅş gibi, sisler arasında anımsıyorum. Kendimden geÖmiş yatarken,<br />

Helen'in sevimli yÅzÅ gÄzlerimin ÄnÅnde bir beliriyor, bir siliniyordu. Bana bir şeyler iÖiriyor,<br />

yatağımı dÅzeltiyor, ya da yanıma oturarak Årkek, kÅÖÅk parmaklarıyla saÖlarımı okşuyordu.<br />

Hatta bir ara usulca yanağımdan ÄptÅ.<br />

Ertesi gÅn Äğleye kadar uyumuşum. Uyandığımda hemen hemen iyileşmiş gibiydim.<br />

áaydanlık sobanın ÅstÅndeydi. Helen uyandığımı gÄrÅnce dostÖa gÅlerek yanıma geldi.<br />

"BÅtÅn gece başucumda beni bekledin," diyerek elini tuttum. "Senin bu kadar şefkatli, iyi<br />

yÅrekli olduğunu bilmiyordum."<br />

"Başucunuzda beklediğimi nereden biliyorsunuz?" dedi gÅlerek. "Belki de bÅtÅn gece<br />

uyudum. Siz de uyudunuz ÖÅnkÅ... áay ister misiniz?"<br />

O da diğer bÅtÅn iyi yÅrekli, dÅrÅst insanlar gibi bÄyle aÖıktan aÖığa ÄvÅlmekten sıkılmıştı.<br />

"İÖerim," diye karşılık verdim. "DÅn Äğle yemeğini yedin mi?"<br />

"âğleyin değil, ama akşam yedim. Siz şimdi rahat rahat yatın, dinlenin; daha iyileşmediniz."<br />

áayımı getirdi. Ben Öay iÖerken o da yatağın kenarına ilişti.


"Uzun sÅre yatamam, işim var," dedim.<br />

44"Gene de hava kararana kadar yatıp dinleneyim. Akşam dışarı Öıkacağım. Bir yere gitmem<br />

gerek, Helen."<br />

"Gerekli mi? Kime gideceksiniz? DÅn gelen adama mı?"<br />

"Hayır, ona değil."<br />

"İyi Äyleyse, dÅn sizi Öok ÅzdÅ ÖÅnkÅ. O zaman kızına gideceksiniz, değil mi?"<br />

-"Onun kızı olduğunu nereden biliyorsun?"<br />

"DÅn konuştuklarınızın hepsini işittim," diye karşılık vererek başını ÄnÅne eğdi. Kaşları<br />

Öatılmıştı. "KÄtÅ bir adam o," diye ekledi.<br />

"İyi ama, onu tanımıyorsun ki! Tersine, Öok iyi bir adamdır."<br />

"Hayır hayır, kÄtÅ adam o. Her şeyi duydum."<br />

' Peki, ne duydun bakalım?''<br />

' 'Kızı Nataşa'yı affetmek istemiyor..."<br />

"Ama Nataşa'yı seviyor!" diye karşı koydum. "Nataşa suÖlu olduğu halde o yine l kızını<br />

dÅşÅnÅyor, onun iÖin ÅzÅlÅyor.''<br />

"Neden kızını affetmiyor Äyleyse?.. Ama! artık affetse bile kızı ona gitmemeli."<br />

"Nedenmiş o?"<br />

"áÅnkÅ kızının sevgisine layık değil!" dedi Helen. "Babasından temelli ayrılsın. Gidip<br />

sokaklarda dinlensin daha iyi. Babası da kızının<br />

46<br />

ã<br />

dilendiğini gÄrerek ÅzÅlsÅn, acı Öeksin!"<br />

áok heyecanlanmıştı, gÄzleri parlıyordu. BÄyle konuşmasının bir nedeni olmalıydı. Kısa bir<br />

sessizlikten sonra:<br />

"Beni o adamın evine mi gÄtÅrmek istiyorsunuz?" diye sordu.<br />

"Evet, Helen."<br />

"Hayır, gitmem oraya. Bir yere hizmetÖiliğe giderim daha iyi!"<br />

"O nasıl sÄz Äyle, Helen? HiÖ senin hizmetÖilik etmene izin verir miyim sanıyorsun? Ne kadar<br />

hırÖın ve gururlusun? áok acı Öekmiş olmalısın..."<br />

Yataktan kalkarak masaya gittim. Helen hålå dÅşÅnceli dÅşÅnceli yere bakıyor, sesini<br />

Öıkarmıyordu. Hazırlamam gereken yazı iÖin yeni getirdiğim kitapları karıştırırken okumaya<br />

daldım.<br />

"Hep bir şeyler yazıyorsunuz, nedir o yazdıklarınız?'' diye sordu Helen.<br />

Ben kitaba dalmışken yavaşÖa yanıma sokulmuştu. ãrkek bir gÅlÅmsemeyle bakıyordu bana.<br />

"TÅrlÅ şeyler," dedim. "<strong>Bu</strong> yazdıklarım iÖin para veriyorlar bana.''<br />

"DilekÖe mi yazıyorsunuz?"<br />

"Hayır, dilekÖe değil."<br />

47"Gene de hava kararana kadar yatıp dinleneyim. Akşam dışarı Öıkacağım. Bir yere gitmem<br />

gerek, Helen."<br />

"Gerekli mi? Kime gideceksiniz? DÅn gelen adama mı?"<br />

"Hayır, ona değil."<br />

"İyi Äyleyse, dÅn sizi Öok ÅzdÅ ÖÅnkÅ. O zaman kızına gideceksiniz, değil mi?"<br />

-"Onun kızı olduğunu nereden biliyorsun?"<br />

"DÅn konuştuklarınızın hepsini işittim," diye karşılık vererek başını ÄnÅne eğdi. Kaşları<br />

Öatılmıştı. "KÄtÅ bir adam o," diye ekledi.<br />

"İyi ama, onu tanımıyorsun ki! Tersine, Öok iyi bir adamdır."<br />

"Hayır hayır, kÄtÅ adam o. Her şeyi duydum."<br />

' Peki, ne duydun bakalım?''<br />

' 'Kızı Nataşa'yı affetmek istemiyor..."


"Ama Nataşa'yı seviyor!" diye karşı koydum. "Nataşa suÑlu olduğu halde o yine l kızını<br />

dÉşÉnÉyor, onun iÑin ÉzÉlÉyor.''<br />

"Neden kızını affetmiyor Çyleyse?.. Ama! artık affetse bile kızı ona gitmemeli."<br />

"Nedenmiş o?"<br />

"àÉnkÉ kızının sevgisine layık değil!" dedi Helen. "Babasından temelli ayrılsın. Gidip<br />

sokaklarda dinlensin daha iyi. Babası da kızının<br />

46<br />

ã<br />

dilendiğini gÇrerek ÉzÉlsÉn, acı Ñeksin!"<br />

àok heyecanlanmıştı, gÇzleri parlıyordu. BÇyle konuşmasının bir nedeni olmalıydı. Kısa bir<br />

sessizlikten sonra:<br />

"Beni o adamın evine mi gÇtÉrmek istiyorsunuz?" diye sordu.<br />

"Evet, Helen."<br />

"Hayır, gitmem oraya. Bir yere hizmetÑiliğe giderim daha iyi!"<br />

"O nasıl sÇz Çyle, Helen? HiÑ senin hizmetÑilik etmene izin verir miyim sanıyorsun? Ne kadar<br />

hırÑın ve gururlusun? àok acı Ñekmiş olmalısın..."<br />

Yataktan kalkarak masaya gittim. Helen hålå dÉşÉnceli dÉşÉnceli yere bakıyor, sesini<br />

Ñıkarmıyordu. Hazırlamam gereken yazı iÑin yeni getirdiğim kitapları karıştırırken okumaya<br />

daldım.<br />

"Hep bir şeyler yazıyorsunuz, nedir o yazdıklarınız?'' diye sordu Helen.<br />

Ben kitaba dalmışken yavaşÑa yanıma sokulmuştu. ãrkek bir gÉlÉmsemeyle bakıyordu bana.<br />

"TÉrlÉ şeyler," dedim. "<strong>Bu</strong> yazdıklarım iÑin para veriyorlar bana.''<br />

"DilekÑe mi yazıyorsunuz?"<br />

"Hayır, dilekÑe değil."<br />

47Ona dilimin dÇndÉğÉ kadar, tÉrlÉ insanlar' Ézerine birÑok şeyler yazdığımı, sonunda<br />

bunlardan hikayelerin ya da roman adı verdikleri kitapların oluştuğunu anlattım. BÉyÉk bir<br />

dikkat ve ilgiyle dinledi. Sonunda:<br />

"Nasıl yani, yazdıklarınız gerÑekten olan, sizin başınızdan geÑen şeyler mi?"<br />

"Yoo, uyduruyorum."<br />

"Neden uydurma şeyler yazıyorsunuz?"<br />

"Bak, al şu kitabı, oku! Yazdıklarımın ne olduğunu o zaman anlayacaksın. Daha Çnce bir kez<br />

buna bakmıştın da. Okumasını biliyorsun, değil mi?"<br />

"Tabii biliyorum."<br />

"Oku Çyleyse, anlarsın. <strong>Bu</strong> kitabı ben yazdım."<br />

"Siz mi? Okuyacağım..."<br />

Bir şey daha sÇylemek istiyor, ama Ñekiniyordu. Sonunda dayanamadı sordu.<br />

"<strong>Bu</strong>nlar iÑin Ñok para veriyorlar mı size?"<br />

"Belli olmuyor. Ara sıra iyi kazanıyorum, ama geciktirirsem, zamanında işi teslim1 edemezsem<br />

hiÑ para vermiyorlar. GÉÑ bir iş bu, Helen."<br />

"Demek zengin değilsiniz?"<br />

"Zengin mi? Hayır, hem de hiÑ değilim."<br />

"áyleyse ben de Ñalışıp size yardım edeceğim."<br />

ŞÇyle bir baktı. YÉzÉ kıpkırmızı olmuştu. GÇzlerini yere indirerek iki adım yaklaştı. Sonra<br />

birden boynuma sarılarak yÉzÉnÉ gÇğsÉme bastırdı. Şaşırıp kalmıştım.<br />

"àok seviyorum sizi... Gururlu değilim ben," diye mırıldandı. "DÉn de gururlu olduğumu<br />

sÇylediniz... Hayır hayır, gururlu değilim, hiÑ değilim. Sizi Ñok seviyorum. Beni seven bir tek<br />

siz varsınız..."<br />

GÇzlerinden yaşlar akıyordu. Dizlerinin Ézerine ÑÇkerek:<br />

"Bir tek siz seviyorsunuz beni..." diye yineledi. "Siz... Yalnız siz seviyorsunuz..."


Kollarıyla sıkı sıkı dizlerime sarılmıştı. Uzun sÅredir bastırmaya Öalıştığı duyguları birden<br />

boşanıvermisti. <strong>Bu</strong>nca zamandır kendini tutmasını sağlayan yÅreğindeki garip direnci<br />

kavrıyordum. Ne kadar inatla direndiyse de, sonunda sevgiye, şefkate duyduğu Äzleme karşı<br />

koyama-yarak kendini bırakmıştı.<br />

Dizlerimi saran kollarını gÅÖlÅkle ÖÄzebildim. Yerden kaldırarak kucağıma alıp sedire<br />

gÄtÅrdÅm. YÅzÅme bakmaktan utanırcasına yastıklara kapanarak hıÖkıra hıÖkıra ağlıyordu.<br />

Bir yandan da kÅÖÅcÅk eliyle sımsıkı yakalamış olduğu elimi bırakmıyordu.<br />

Bir sÅre sonra yavaş yavaş duruldu. Ama<br />

48<br />

49hålå başını Öevirip yÅzÅme bakmaktan Öekiniyordu. Yalnız iki kez bakışlarımız şÄyle bir<br />

karşılaştı. GÄzlerinin iÖinde yumuşak, aynı zamanda Årkek bir ifade vardı. Sonunda kızararak<br />

gÅlÅmsedi.<br />

"Nasılsın, Helen? Biraz rahatladın mı, benim gÅzel, duygulu Öocuğum?" diye sordum.<br />

"Hayır, Helen demeyin artık bana..." diye fısıldadı.<br />

"Helen demeyeyim mi? Ne diyeyim peki?"<br />

"Nelli."<br />

"Nelli mi? Neden Nelli? GerÖi Öok gÅzel bir ad... Pekala, madem Äyle istiyorsun, seni Nelli<br />

diye Öağıracağım bundan bÄyle."<br />

"Annem bana Nelli derdi. Yalnız o Öağırırdı beni bu adla. Annemden başka kimsenin bana<br />

Nelli demesini istemiyordum. Ama şimdi... artık sizin de sÄylemenizi istiyorum. Sizi hep<br />

seveceğim, her zaman."<br />

Ne kadar sevgi dolu bir yÅreği vardı! Yine de kendisine Nelli demeye hak kazanabilmem iÖin<br />

bunca zaman geÖmesi gerekmişti. Şimdi ise bÅtÅn yÅreğiyle bana bağlandığını gÄrÅyordum.<br />

Biraz daha yatışmasını bekledikten sonra:<br />

"Dinle beni Nelli," dedim. "Seni annenden başka kimsenin sevmediğini sÄyledin. Peki, deden<br />

de gerÖekten sevmiyor muydu seni?"<br />

51"Hayır, sevmiyordu..."<br />

"Ama buraya geldiğin gÅn merdivenlerde onun iÖin ağlamıştın, hatırlıyor musun?"<br />

"Sevmiyordu beni," diye yineledi. "KÄtÅydÅ o." YÅzÅnde acılı bir ifade belirdi.<br />

"Ama zaten ondan kimseyi sevmesi beklenemezdi, Nelli," dedim. "Aklı pek de yerinde<br />

sayılmazdı. Bilincini yitirmişti. Nasıl ÄldÅğÅnÅ anlatmıştım sana."<br />

"Evet ama, son aylardaydı o, ÄlÅmÅnden kısa bir sÅre Änce kaybetmeye başlamıştı bilincini.<br />

Her şeyi unutur olmuştu. BÅtÅn gÅn burada otururdu. Ben gelmesem iki ÅÖ gÅn aÖ susuz<br />

kaldığı olurdu. Eskiden Öok daha iyiydi."<br />

"Ne zamanlar?"<br />

' 'Annem Älmezden Änce..."<br />

"Demek dedenin yiyeceğini iÖeceğini sen getiriyordun?"<br />

"Evet."<br />

"Nereden alıyordun yemekleri? <strong>Bu</strong>bnof'tan mı?"<br />

"Hayır, hiÖbir zarman <strong>Bu</strong>bnof'tan bir şey almadım," dedi kesinlikle; sesi titriyordu.<br />

"Peki, nasıl alıyordun? Nereden para buluyordun?"<br />

Nelli sustu. YÅzÅ sapsarı kesilmişti. Uzun uzun beni sÅzdÅkten sonra:<br />

52<br />

"Sokaklarda dileniyordum..." dedi. "Sadaka toplayıp dedeme ekmekle enfiye alırdım..."<br />

"Deden buna izin veriyor muydu, Nelli?"<br />

"ânceleri ona sÄylemedim dilendiğimi. Sonra Äğrenince dilenmem iÖin beni zorla sokağa<br />

gÄndermeye başladı. Ben kÄprÅde, geÖenlerden sadaka dilenirken o da bir kenarda durup<br />

beklerdi. Elime ne geÖse hemen Åzerime atılır, Öekip alırdı parayı. Sanki paraları ondan<br />

saklayacakmışım, sanki sırf onun iÖin dilenmi-yormuşumgibi!"


<strong>Bu</strong>nları sÄylerken acı acı gÅlÅmsÅyordu.<br />

"BÅtÅn bunlar annemin ÄlÅmÅnden sonra oldu," diye ekledi. "O sıralar aklını iyice yitirmişti<br />

artık."<br />

"âyleyse anneni Öok seviyor olmalıydı. Neden onunla oturmuyordu?''<br />

"Hayır, annemi hiÖ sevmezdi... Anneme Öok kızgındı. Bağışlamadı onu, tıpkı dÅnkÅ adam,<br />

Nataşa'nın babası gibi!.."<br />

Kısa bir sessizlikten sonra Nelli'nin yÅzÅnde yine acılı bir gÅlÅmseme belirdi. Bir şeyler<br />

anımsamıştı.<br />

"ânceleri Azorka anneminmiş," dedi. "Eskiden dedem annemi Öok severmiş. Annem evden<br />

ayrılınca kÄpek dedemin yanında kalmış.<br />

yÅzden dedem Azorka'yı Öok sever, ondan<br />

53hiÖ ayrılm-kÄpek ÄlÅ<br />

Annemi hiÖ affetmedi, ama asi de ÄldÅ."<br />

i gÅlÅmseme kaybolmuştu. Bir sÅre ikimiz de konuşmadık. Sessizliği bu kez ben bozdum:<br />

"Nelli, deden eskiden ne iş yapardı?"<br />

Eskiden Öok zenginmiş. Ne iş yaptığını bilmiyorum. Annemin anlattığına gÄre bir fabrika<br />

kurmak istiyormuş. Ben kÅÖÅkken annem her şeyi anlatmazdı. 'Zamanı gelince hepsini<br />

Äğrenirsin, benim zavallı, mutsuz yavrum!' derdi. Bazen geceleri uyuduğumu sanarak kendi<br />

kendine ağlar, beni Äper, 'mutsuz yavrum' derdi durmadan. Ben uyur gibi yapardım , ama<br />

uyumazdım . " 1 "Annen neden ÄldÅ?"<br />

"Veremden... <strong>Bu</strong>gÅnlerde Äleli altı hafta olacak."<br />

"Dedenin zengin olduğu zamanları hatırlar mısın?"<br />

"Ben daha o zamanlar dÅnyada yokmuşum ki! Annem, ben doğmadan Änce dedemin<br />

yanından ayrılmış."<br />

"Kiminle gitmiş?"<br />

"Bilmiyorum," dedi Nelli alÖak sesle. "Yurt dışına gitmiş. Ben yabancı Ålkede doğmuşum."<br />

55'' Yurt dışında mı? Nerede?''<br />

"İsviÖre'de. Her yere gittim ben. italya'ya, Paris'e de gittim."<br />

"Gittiğin yerleri anımsıyor musun, Nelli?"<br />

"Evet, Öoğunu. <strong>Bu</strong>raya dÄndÅğÅmÅz zaman annem hastalandı. GittikÖe yoksullaştık. ânce<br />

annem uzun sÅre dedemi aradı. Hep, ona karşı suÖlu olduğunu sÄyleyerek ağlayıp dururdu.<br />

Dedemin de yoksul dÅştÅğÅnÅ Äğrenince bÅsbÅtÅn ÅzÅldÅ. Dedeme sık sık mektup yazardı,<br />

ama o hiÖ karşılık vermedi."<br />

"Annen neden dÄndÅ buraya? Babası yÅzÅnden mi?"<br />

"Bilmiyorum. Oysa orada, İsviÖre'de Öok iyi yaşıyorduk." Nelli'nin gÄzleri parladı. "Yalnız<br />

annemle ikimizdik. Onun da sizin gibi Öok iyi yÅrekli bir arkadaşı vardı... Annemi buradayken<br />

tanımış, ama o İsviÖre'de ÄlÅnce biz de annemle buraya geldik..."<br />

"Demek annen o arkadaşıyla birlikte dedeni bırakıp gitmiş?"<br />

"Hayır, onunla değil, bir başkasıyla. Ama<br />

sonradan o adam da annemi bırakmış gitmiş..."<br />

"Kimdi o adam, Nelli?" :<br />

Nelli iri gÄzleriyle yÅzÅme baktı, ama:<br />

karşılık vermedi. Annesinin kiminle gitmiş<br />

olduğunu ve herhalde Nelli'nin babası olan i<br />

56<br />

adamı bildiği, anımsadığı aÖıkÖa belli oluyordu. Ama adamın adını bile sÄylemek ona Öok acı<br />

geliyor olmalıydı.<br />

Sorularımla ona daha Öok acı Öektirmek istemedim. Sinirli, tutkulu bir yaradılışı vardı, gene<br />

de birden parlayan coşkusunu bastırmasını biliyordu. BÄylece aşılmaz bir gururla iÖine<br />

kapanıyordu.


Beni bÅtÅn benliğiyle, neredeyse Älen annesi kadar Öok sevdiği halde pek seyrek olarak aÖılır,<br />

iÖini dÄkerdi. O gÅnden sonra benimle kendi geÖmişinden konuşmaz oldu. Hatta anılarını<br />

benden saklamak istiyor gibiydi. Ama o gÅn birkaÖ saat sÅren konuşmamızda onu en Öok<br />

sarsan, en Öok Åzen anılarını anlattı.<br />

Acıklı bir hikaye... Sık sık rastladığımız acılı olaylar, katı bencillikler, Öıkarlar, korkunÖ<br />

ahlaksızlıklar cehenneminde yaşanan hikayelerden biri... İlerde Nelli'nin ağzından<br />

dinleyeceğimiz acıklı bir ÄykÅ.<br />

57r<br />

İNATáI HASTA<br />

Yağmurdan sırılsıklam olmuştum. Eve geldiğimde sabahın ÅÖÅydÅ. Kapıyı aÖarken iÖerden<br />

bir inilti duydum. Nelli hemen kapının yanında, yerde yatıyordu. YÅzÅne bakınca korktum.<br />

Değişmiş, bambaşka; bir insan olmuş-<br />

tu. GÄzleri alev alev yanıyordu. Beni tanımamıştı<br />

sanki. Bakışları son derece garipti. áok ateşi<br />

vardı. Hemen eğilip kucakladım.<br />

"Ne oldu sana Nelli?"<br />

58<br />

Bir şeyden korkarcasına titreyerek bana sokuldu. Acele, kesik kesik bir şeyler mırıldandı.<br />

Bana bunları bir an Änce anlatmak iÖin beklemiş gibiydi. Ama sÄyledikleri bağlantısız, garip<br />

şeylerdi, hiÖbirini anlayamadım. Sayıklıyordu.<br />

Nelli'yi kucaklayıp yatağa gÄtÅrdÅm. Korku iÖinde, sanki onu birisinden korumamı istercesine<br />

sıkı sıkı sarılmıştı boynuma. Yatakta elimi yakalayıp sımsıkı tuttu. Sanki gitmemden<br />

korkuyor gibiydi. âyle sarsıldım, sinirlerim Äyle bozuldu ki, kendimi tutamayarak ağlamaya<br />

başladım. Aslında ben de hastaydım.<br />

Ağladığımı gÄrÅnce uzun sÅre kımıldamadan yÅzÅme baktı. Bir şeyler anlamak, ne olup<br />

bittiğini kavrayabilmek iÖin bÅtÅn dikkatini toplamaya Öalışıyor, kendini alabildiğine<br />

zorluyordu. Sonunda, yÅzÅnde beliren ifadeden durumu yavaş yavaş kavramaya başladığını<br />

sezinledim.<br />

Şiddetli sara nÄbeti geÖirenler, bir sÅre iÖin ne dÅşÅncelerini toparlayabilir, ne de anlaşılır bir<br />

Öift sÄz sÄyleyebilir. Nelli de Äyleydi şimdi. Bana bir. şeyler sÄyleyebilmek iÖin olağanÅstÅ<br />

Öaba harcıyordu. Ama kendisini anlayamadığımı gÄrÅnce, elini uzatarak gÄzyaşlarımı sildi.<br />

Sonra boynuma sarılıp sevgiyle yanaklarımdan ÄptÅ.<br />

Ateşi dÅşmÅyordu. Sık sık dalıyor, kendin-<br />

59den geÖiyor ve durmadan sayıklıyordu. <strong>Bu</strong>ndan Änce de iki sara nÄbeti geÖirmiş, ama kolay<br />

atlatmıştı. <strong>Bu</strong> ÅÖÅncÅsÅ Öok şiddetliydi anlaşılan. Yarım saat kadar başında bekledikten sonra,<br />

j gerektiği zaman hemen uyanabilmek iÖin sedirin] kenarına sandalyeleri yan yana<br />

sıralayarak^ soyunmadan uzandım. Mumu sÄndÅrmedim.<br />

Nelli'nin yÅzÅ solgundu. Ateşten kavrulmuş dudaklarında kurumuş kan lekeleri vardı. Sara<br />

nÄbeti geldiğinde dÅşerken ağzını bir yere Öarpıp-kanatmış olmalıydı. Nelli'ye acı ve sıkıntı<br />

veren korku, uykuda bile onu bırakmıyordu. Ertesi gÅn ilk işim doktor Öağırmak olacaktı.<br />

Nelli'nin hastalığının ilk dÄrt gÅnÅ doktor da, ben de Öok tasalanmış ve korkmuştuk. Anca<br />

beşinci gÅn doktor beni bir kenara Öekerek, şimdilik korkacak bir şeyin kalmadığını, hasta-nın<br />

yakında iyileşeceğini sÄyledi.<br />

"âyleyse hastalığı atlattı, korkacak bir şe kalmadı demek?" dedim sevinerek.<br />

"Evet, iyileşecek; ama Öok yaşamaz."<br />

"Nasıl? áok yaşamaz mı? âlecek mi? Peki ama neden?" diye haykırmışım. <strong>Bu</strong> kesin yargı bir<br />

anda yıkmıştı beni.<br />

"Evet, hiÖ kuşku yok. Ne yazık ki yakında Älecek. áocuğun kalbinde doğuştan bir hastalık<br />

var. En kÅÖÅk bir rahatsızlıkta, ufak bir


60<br />

heyecanda gene yatağa dÉşer. Belki iyileşir, nÇbetleri atlatır, ama yeniden hastalanır ve<br />

sonunda kalbindeki hastalıktan ÇlÉr."<br />

"GerÑekten kurtulamaz mı, doktor? Bir Ñaresi yok mu bunun?.. Olacak şey değil!.."<br />

"áyle. Ancak koşullar Ñok elverişli olur da neşelenmesi, yaşamdan sevinÑ duyması<br />

sağlanabilirse belki Ñocuğun ÇlÉmÉ geciktirilebilir. Hatta pek seyrek olmakla beraber, bu<br />

hastalıktan kurtulanlara da rastlanmıştır... Yani kısacası bÉtÉn uygun koşulların biraraya<br />

gelmesiyle hasta belki ÇlÉmden kurtulabilir. Ama hastalığın tam olarak geÑmesi sÇz konusu<br />

değildir."<br />

"Peki şimdi ne yapmalı?"<br />

"àocuğa dingin bir yaşam sağlamalı. İlaÑlarını da dÉzenli almalı. Anladığım kadarıyla bu<br />

kızın hırÑın, garip bir yaradılışı var. DÉzenli ilaÑ almayı hiÑ sevmiyor. Daha az Çnce ilaÑ<br />

iÑmemekte diretti."<br />

"Evet, doktor, gerÑekten garip bir Ñocuk. Ama bÉtÉn bunların hastalığından ileri geldiğini<br />

sanıyorum. DÉn Ñok uysaldı, bugÉn ise ilacını vermek istediğimde, kazara olmuş gibi,<br />

uzattığım kaşığı dÉrtÉp ilacı yere dÇktÉ. Yeniden vermek istedim, bu kez ilaÑ kutusunu<br />

elimden kapıp yere fırlattı. Sonra da hÉngÉr hÉngÉr ağlamaya başladı. Ağlaması, yalnızca onu<br />

ilaÑ almaya<br />

61zorlamamdan ileri gelmedi galiba."<br />

"Ani heyecanlanma, Çfkelenme! Eskiden başından geÑen bÉyÉk acıların etkileri olmalı<br />

bunlar."<br />

Doktora, Nelli'nin başından geÑenleri bÉtÉn ayrıntılarıyla anlatmıştım. Nelli'nin hikayesi yaşlı<br />

doktoru Ñok etkilemişti.<br />

"BÉtÉn bunlar hep birbirine bağlı," diye sÉrdÉrdÉ konuşması. "Hastalığı da bir bakıma bundan<br />

ileri geliyor. Şimdilik tek Ñıkar yol, Çncelikle verdiğim ilaÑları alması.İlaÑ konusuna Ñok Çnem<br />

vermek gerekir."<br />

Ertesi gÉn Nelli gene ÉzgÉn, neşesiz uyandı. Sorularıma hemen hiÑ karşılık vermedi. Bana<br />

kızgın gibiydi. Ağzını aÑıp tek sÇz sÇylemiyordu. Yalnız arada bir beni gizliden gizliye<br />

sÉzÉyordu. Bakışlarında hem dingin bir acı, hem de daha Çnce hiÑ gÇrmediğim bir<br />

yumuşaklık, bir sevgi vardı..<br />

Kafasından neler geÑtiğini kestiremiyordum. Ona karşı bir suÑ işlemişim gibi, artık benimle<br />

konuşmak istemiyordu sanki. OldukÑa acı geliyordu bu bana. Ben de surat asıp, bÉtÉn gÉn<br />

onunla konuşmadım. Ama ertesi gÉn bu Ñocuksu davranışımdan ÇtÉrÉ utandım kendimden.<br />

Nelli sık sık ağlıyordu. Onu nasıl avutacağımı bilemiyordum. Bir gÉn suskunluğunu<br />

63kendisi bozdu. O gÉn hava kararırken eve dÇnmÉştÉm. Tam iÑeri girdiğimde, Nelli'nin,<br />

elindeki kitabı Ñabucak bir yastığın altına gizlediğini farkettim. Ben yokken masamdan alıp<br />

okuduğu bir romandı bu. Ama neden saklıyordu benden? Utanır gibi bir hali vardı. Ben de<br />

olayı gÇrmemezlikten geldim.<br />

Ben bir ara mutfaktayken, yatağından fırlayarak kitabı eski yerine koydu. Odaya dÇndÉğÉm<br />

zaman beni yanına Ñağırdı. Sesi heyecanlıydı. DÇrt gÉnden beri benimle hemen hiÑ<br />

konuşmamıştı.<br />

"<strong>Bu</strong>gÉn... Nataşa'ya gidecek misiniz?" diye sordu tutuk bir sesle.<br />

"Evet, Nelli. <strong>Bu</strong>gÉn onu mutlaka gÇrmem gerekiyor."<br />

"Onu Ñok mu seviyorsunuz?"<br />

"Evet, Nelli, onu Ñok seviyorum."<br />

"Ben de seviyorum," dedi sesini alÑaltarak.<br />

Bir an sustu, sonra Érkek Érkek yÉzÉme bakarak:<br />

"Onunla birlikte oturmak isterdim," dedi.<br />

Şaşırdım.<br />

"Pek olacak şey değil bu, Nelli!" dedim. "Yanımda rahat değil misin?"


Birden kıpkırmızı kesildi.<br />

"Onu demek istemedim," dedi. "Rahatım<br />

64<br />

tabii... Beni Naşata'nın annesinin babasının yanma vermek istiyordunuz. Ama ben onların<br />

yanında oturmam. Nataşa'nın hizmetÖisi var mı?"<br />

"Var."<br />

"âyleyse hizmetÖisini gÄndersin, onun yerine beni alsın. Her işini yaparım. Para da istemem.<br />

Onu seveceğim. Yemek yaparım, ortalığı temizler, Öamaşırlarını yıkarım... <strong>Bu</strong>nları sÄyleyin<br />

ona!"<br />

"Ama neden, Nelli? Nereden aklına esti bu? Hem Nataşa iÖin nasıl bÄyle dÅşÅnebilirsin? Seni<br />

aşÖı, hizmetÖi olarak yanına almaya gÄnlÅ razı olur mu sanıyorsun? Eğer seni yanına<br />

alabilecek olsa, kÅÖÅk kızkardeşi gibi oturmak isterdi seninle."<br />

"Hayır istemem, Äylesini istemem..."<br />

"Neden?"<br />

Sustu. Dudakları titriyordu.Neredeyse ağlayacaktı. Sonunda:<br />

"Sevdiği adam bir gÅn onu bırakıp gidecek, değil mi?" diye sordu.<br />

áok şaşırdım.<br />

"Nereden biliyorsun bÄyle olacağını, Nelli?"<br />

Karşılık vermedi.<br />

"Peki, sevdiği adamın bir gÅn Nataşa'yı bırakması seni neden bu kadar ilgilendiriyor?"<br />

65kendisi bozdu. O gÅn hava kararırken eve dÄnmÅştÅm. Tam iÖeri girdiğimde, Nelli'nin,<br />

elindeki kitabı Öabucak bir yastığın altına gizlediğini farkettim. Ben yokken masamdan alıp<br />

okuduğu bir romandı bu. Ama neden saklıyordu benden? Utanır gibi bir hali vardı. Ben de<br />

olayı gÄrmemezlikten geldim.<br />

Ben bir ara mutfaktayken, yatağından fırlayarak kitabı eski yerine koydu. Odaya dÄndÅğÅm<br />

zaman beni yanına Öağırdı. Sesi heyecanlıydı. DÄrt gÅnden beri benimle hemen hiÖ<br />

konuşmamıştı.<br />

"<strong>Bu</strong>gÅn... Nataşa'ya gidecek misiniz?" diye sordu tutuk bir sesle.<br />

"Evet, Nelli. <strong>Bu</strong>gÅn onu mutlaka gÄrmem gerekiyor."<br />

"Onu Öok mu seviyorsunuz?"<br />

"Evet, Nelli, onu Öok seviyorum."<br />

"Ben de seviyorum," dedi sesini alÖaltarak.<br />

Bir an sustu, sonra Årkek Årkek yÅzÅme bakarak:<br />

"Onunla birlikte oturmak isterdim," dedi.<br />

Şaşırdım.<br />

"Pek olacak şey değil bu, Nelli!" dedim. "Yanımda rahat değil misin?"<br />

Birden kıpkırmızı kesildi.<br />

"Onu demek istemedim," dedi. "Rahatım<br />

64<br />

tabii... Beni Naşata'nın annesinin babasının yanma vermek istiyordunuz. Ama ben onların<br />

yanında oturmam. Nataşa'nın hizmetÖisi var mı?"<br />

"Var."<br />

"âyleyse hizmetÖisini gÄndersin, onun yerine beni alsın. Her işini yaparım. Para da istemem.<br />

Onu seveceğim. Yemek yaparım, ortalığı temizler, Öamaşırlarını yıkarım... <strong>Bu</strong>nları sÄyleyin<br />

ona!"<br />

"Ama neden, Nelli? Nereden aklına esti bu? Hem Nataşa iÖin nasıl bÄyle dÅşÅnebilirsin? Seni<br />

aşÖı, hizmetÖi olarak yanına almaya gÄnlÅ razı olur mu sanıyorsun? Eğer seni yanına<br />

alabilecek olsa, kÅÖÅk kızkardeşi gibi oturmak isterdi seninle."<br />

"Hayır istemem, Äylesini istemem..."<br />

"Neden?"


Sustu. Dudakları titriyordu.Neredeyse ağlayacaktı. Sonunda:<br />

"Sevdiği adam bir gÅn onu bırakıp gidecek, değil mi?" diye sordu.<br />

áok şaşırdım.<br />

"Nereden biliyorsun bÄyle olacağını, Nelli?"<br />

Karşılık vermedi.<br />

"Peki, sevdiği adamın bir gÅn Nataşa'yı bırakması seni neden bu kadar ilgilendiriyor?"<br />

65diye sordum.<br />

"Siz onu Öok seviyorsunuz," dedi Nelli gÄzlerini yerden ayırmadan. "O adam gidince siz de<br />

Nataşa'yla evlenirsiniz."<br />

"Hayır, Nelli, o beni, benim onu sevdiğim gibi sevmiyor. Hem ben de... Hayır, Nelli, senin<br />

dediğin olacak şey değil!"<br />

"İkiziniz de hizmetÖisi olurdum," diye mırıldandı. "Mutlu yaşardınız..."<br />

Nesi vardı bu Öocuğun? Neden bÄyle olmadık şeyler kuruyordu kafasında, bir tÅrlÅ<br />

anlayamıyordum. Nelli o akşam bir daha hiÖ konuşmadı.<br />

66<br />

KAáIŞ<br />

Ertesi gÅn Nataşa'nın babası yaşlı àhmenev geldi. Ben de onu bekliyordum, àhmenev'ler<br />

Nelli'yi almak istiyorlardı. Karısı Anna Ihmene-va ÄksÅz Öocuğu yanına almaya razı olmuştu.<br />

<strong>Bu</strong> konuyu onunla gizlice konuşmuştuk. Ona, babası tarafından la<strong>net</strong>lenmiş bir kadının<br />

Öocuğunu karşısında gÄrmenin, kocası yaşlı İhmenev'in dÅşÅncesini etkileyebileceğini<br />

sÄylemiştim. <strong>Bu</strong>nun Åzerine kadıncağız, ÄksÅz Öocuğu yanlarına almak iÖin kocasını<br />

sıkıştırmaya başlamıştı. àhmenev de hemen razı olmuş, canla başla işe koyulmuştu. Karısının<br />

hoşuna gidecek bir şey yapabileceği iÖin seviniyordu.<br />

67Nelli, àhmenev'i daha ilk gÄrÅşmelerinde sevmemişti. Nataşa'yı bağışlamasını bir tÅrlÅ<br />

hazmedemiyor du.<br />

İhmenev doğrudan konuya girdi. Nelli'nin yanına gidip elini tuttu.<br />

"Bir kızım vardı," dedi. "Onu canımdan Öok severdim. Ama şimdi yok artık. âldÅ. Sen<br />

evimde ve yÅreğimde onun yerini almak istemez misin?"<br />

<strong>Bu</strong>nu sÄylerken adamcağızın gÄzleri dolmuştu.<br />

"Hayır, istemiyorum!" diye karşılık verdi Nelli başını kaldırmadan.<br />

"Neden Öocuğum? YeryÅzÅnde kimsen yok. <strong>Bu</strong>rada da sÅrekli kalamazsın. Ama bizim<br />

yanımızda kendi evinde gibi olursun."<br />

Nelli başını kaldırdı. Yatağında doğrularak yaşlı adamın yÅzÅne karşı:<br />

"istemiyorum!" diye haykırdı. "áÅnkÅ kÄtÅ bir insansınız siz! Evet, kÄtÅsÅnÅz, Öok<br />

kÄtÅsÅnÅz! Ben de kÄtÅyÅm, herkesten kÄtÅyÅm. Ama siz benden de kÄtÅsÅnÅz!.."<br />

<strong>Bu</strong>nları sÄylerken Nelli'nin yÅzÅ sarardı; gÄzlerinden kıvılcımlar saÖıyordu. Titreyen<br />

dudakları bembeyaz kesilmiş, heyecanla gerilmişti. İhmenev şaşkınlık iÖinde bakıyordu<br />

Nelli'ye.<br />

68<br />

"Evet, benden daha kÄtÅsÅnÅz, ÖÅnkÅ kızınızı bağışlamak istemiyorsunuz. Kızınızı unutmak,<br />

onun yerine yabancı bir Öocuk almak istiyorsunuz. Ama insan kendi Öocuğunu unutabilir mi<br />

hiÖ? GerÖekten sevebilecek misiniz beni? Bana baktıkÖa yabancı bir Öocuk olduğumu<br />

dÅşÅnecek, unutmak istediğiniz kızınızı hatırlayacaksınız. Katı yÅrekli bir insansınız siz.<br />

BÄyle insanların yanında yaşamak istemem!"<br />

Nelli şimdi de kıpkırmızı kesilmişti. <strong>Bu</strong> arada bana da kaÖamak bir gÄz attı. Sonra gene<br />

heyecanla sÅrdÅrdÅ saldırısını:<br />

"Yarından sonra bayram. O gÅn herkes kucaklaşır, ÄpÅşÅr. Dargınlar barışır, bÅtÅn gÅnahlar<br />

bağışlanır... Ama biliyorum... Siz... Yalnız siz bağışlamayacaksınız. Katı yÅreklisiniz ÖÅnkÅ.<br />

Gidin yanımdan!"


Sonunda Nelli kendini tutamayarak hıÖkıra hıÖkıra ağlamaya başladı. Adamcağız şaşırdı,<br />

sarsıldı, sapsarı kesildi. YÅzÅnde acılı, derin , Öizgiler belirdi.<br />

Nelli birden hıÖkırıklar arasında: "Neden, neden herkes benimle uğraşıyor?" diye haykırdı,<br />

"istemiyorum, kimseden bir şey istemiyorum. Sokağa Öıkıp dilenirim.''<br />

"Nelli, ne oluyor sana bÄyle? Nelli kızım!" diye atıldım elimde olmadan. Ama bu Nelli'nin<br />

69Äfkesini daha da artırdı.<br />

"Evet, burada kalmaktansa, sokağa Öıkar dilenirim!" diye haykırdı hıÖkırarak. "Annem de<br />

dilenmişti... Daha kÅÖÅğÅm, kimse beni işe almaz. Ben de herkese el aÖar, dilenirim.<br />

İstemiyorum, istemiyorum başka şey! KÄtÅyÅm ben, herkesten daha kÄtÅyÅm! Bakın, gÄrÅn<br />

işte ne kadar kÄtÅ olduğumu!.."<br />

Ve Nelli birdenbire yerinden fırlayarak masanın ÅstÅnde duran Öay fincanımı alıp yere fırlattı.<br />

"Kırıldı işte!" diyerek meydan okurcasına baktı yÅzÅme. "Yalnız iki fincanınız vardı. âtekini<br />

de kıracağım. Bakalım o zaman Öayınızı neyle iÖeceksiniz?"<br />

áılgın gibiydi. ãstelik bu Öılgınlığından zevk duyuyordu sanki. Yaptığı şeyin ne kadar ayıp.ve<br />

Öirkin olduğunu kavradığı, bunun bilincinde olduğu halde kendini aşırılıktan alamıyordu.<br />

"<strong>Bu</strong> kız hasta," dedi yaşlı adam, "ya da... ya da nasıl bir Öocuk olduğunu ben anlamıyorum.<br />

HoşÖa kal!"<br />

Şapkasını alarak elimi sıktı. Bitkindi. Nelli adamcağızı korkunÖ bir şekilde aşağılamıştı.<br />

BÅtÅn bu olanlardan Öok Äfkelenmiştim. Odada ikimiz yalnız kalınca:<br />

"Ona hiÖ acımıyor musun, Nelli?" diye<br />

70bağırdım. "Utanmadın mı bÄyle yapmaya? Evet, iyi bir Öocuk değilsin sen, gerÖekten<br />

kÄtÅsÅn!"<br />

Şapkamı falan almadan yaşlı adamın peşinden koştum. Onu sokak kapısına kadar geÖirmek,<br />

en azından biraz olsun avutabilmek iÖin bir şeyler sÄylemek istiyordum. Bir yandan da<br />

azarladığım Nelli'nin kireÖ gibi bembeyaz yÅzÅ gÄzÅmden gitmiyordu.<br />

àhmenev'e yetiştiğimde:<br />

"Zavallı Öocuk, pek kırılmış," dedi yaşlı adam acı bir gÅlÅmsemeyle. "Onun derdi, ÅzÅntÅsÅ<br />

Öok. Oysa ben tutup ona kendi sıkıntımı, acımı dÄkmeye kalktım. Evet, evet, yarasını deştim<br />

Öocuğun. Tok aÖın halinden anlamaz, derler, ama aÖlar da bazen aÖların halinden gerÖekten<br />

anlamıyor Haydi hoşÖa kal!"<br />

Bir şeyler sÄylemeye davrandım, ama elini sallayarak konuşmama engel oldu.<br />

"Beni avutmaya kalkışma," dedi biraz sinirli bir sesle. "áocuğa dikkat et, evden kaÖmasın!<br />

âyle bir hali var."<br />

Sonra bastonunu sallayarak, kaldırım taşlarına vura vura hızla uzaklaştı.<br />

Yaşlı adamın sezgisi doğruymuş meğer. DÄndÅğÅmde Nelli'yi evde bulamayınca nasıl<br />

olduğumu anlatamam. Koridora koştum, merdivenlerde aradım onu; hatta komşunun kapısını<br />

72<br />

Öalıp sordum. Nelli'nin kaÖmış olacağına inanamıyor, inanmak istemiyordum, iÖimde korkunÖ<br />

bir sıkıntıyla onu aramak iÖin yeniden sokağa fırladım. ânce <strong>Bu</strong>bnof'un evine gidip tabutÖunun<br />

karısına Nelli'yi sordum. <strong>Bu</strong>bnof bir olay yÅzÅnden dÅnden beri karakoldaymış. Ama<br />

Nelli'yi oradan ayrıldıktan sonra bir daha hiÖ gÄrmemişler.<br />

Ne yapacaktım?<br />

Akşama kadar sokaklarda dolaşıp durdum. âlesiye yorgun ve ÅzgÅn eve dÄnÅyordum. O<br />

akşam Nataşa'da olmam gerekiyordu. Daha sabahtan haber gÄnderip beni Öağırtmıştı. Bir<br />

yandan da Nelli'yi dÅşÅndÅkÖe yÅreğim burkuluyor du. Kafamın iÖi allak bullaktı. Nelli'nin<br />

bÄyle davranmasının anlamı neydi? Nereye gitmiş olabilirdi? Nerede arayacaktım onu?<br />

Kafamda binbir soruyla yÅrÅrken kÄprÅnÅn ÅstÅnde, hemen birkaÖ adım Ätemde birden<br />

Nelli'yi gÄrdÅm. Sokak fenerinin arkasında duruyordu, beni gÄrmedi. Ona doğru koşmak<br />

istedim, ama kendimi tuttum. Orada ne yaptığın Äğrenmek istiyordum.


Aradan on dakika kadar geÑti. Hålå orada, yoldan geÑenlerin ÇnÉnde duruyordu. Sonunda iyi<br />

giyimli, yaşlı bir adamın yanına sokuldu. Adam yoluna devam ederken, elini cebine sokup<br />

73Nelli'ye para verdi. Nelli eğilerek teşekkÉr etti.<br />

O anda duyduklarımı anlatamam. YÉreğim acıyla burkuldu. O kadar sevdiğim, değer<br />

verdiğim insan gÇzlerimin ÇnÉnde dileniyor, aşağılanıyordu. GÇzlerim yaşardı; aynı zamanda<br />

da iÑimde mÉthiş bir Çfke uyandı. GÉÑ durumda olduğu, para gereksindiği iÑin dilenmiyordu.<br />

Sokağa atılmış, kendi yazgısına bırakılmış bir Ñocuk değildi ki! BÇyle davranmakla birilerini<br />

şaşırtmak, sanki herkese meydan okumak istiyordu.<br />

Yaşlı İhmenev haklıydı. Nelli yaşama kırgındı; yarası deşilmişti. Bir tÉrlÉ iyileşemiyor-du.<br />

Ama bizi, kendisine karşı yaptığımız hangi haksızlıkla suÑlayabilirdi? Yoksa Ñılgınca<br />

davranışlarıyla beni şaşırtmak, yÉreğime korku dÉşÉrmek mi istiyordu? Ama hayır, bu da<br />

olamazdı. àÉnkÉ şu anda yalnızdı ve benim kendisini dinlenirken gÇrdÉğÉmÉ bilmiyordu.<br />

áyleyse neden sadaka istiyordu? Ne yapacaktı parayı?<br />

Nelli, kÇprÉden geÑen adamdan parayı aldıktan sonra caddeye indi, pırıl pırıl aydınlatılmış bir<br />

dÉkkanın ÇnÉne geldi. <strong>Bu</strong>rada topladığı paraları saymaya başladı. Ben de on adım kadar<br />

gerisindeydim Avucundayeteri kadar para vardı anlaşılan. Sabahtan beri dileniyor<br />

74<br />

olmalıydı. Avcunu sıkı sıkı yumarak karşı kaldırıma geÑti, orada bir dÉkkana girdi. Ben de<br />

dÉkkanın aÑık kapısına yaklaşarak Nelli'nin iÑerde ne yapacağını gÇzetlemeye başladım.<br />

Parayı tezgahın Ézerine bıraktı. Karşılık olarak kendisine bir Ñay fincanının uzatıldığını<br />

gÇrdÉm. <strong>Bu</strong> sabah bana ve Ihmenev'e, kendisinin ne kadar kÇtÉ olduğunu gÇstermek iÑin<br />

kırdığı fincana Ñok benzeyen basit bir Ñay fincanıydı. Adam fincanı kağıda sararak Nelli'ye<br />

verdi. Nelli noşnut bir yÉzle acele dÉkkandan Ñıktı. Bana doğru yaklaşırken:<br />

"Nelli!" diye seslendim.<br />

ãrkerek sıÑradı. Başını kaldırıp yÉzÉme baktı. <strong>Bu</strong> arada fincan parmaklarının arasından<br />

kayarak kaldırıma dÉşÉp kırıldı. Nelli'nin yÉzÉ solgun, yorgunluktan bitkindi, ama bÉtÉn olup<br />

bitenleri gÇrdÉğÉmÉ anlayınca birden kıpkırmızı kesildi. Dayanılmaz bir utanÑtan ileri gelen<br />

bir kızarmaydı bu.<br />

Elinden tutup eve gÇtÉrdÉm. Yolda hiÑ konuşmadık. Eve gelince bir sandalyeye oturdum.<br />

Nelli gÇzlerini yere indirmiş, deminki gibi solgun bir yÉzle karşımda duruyordu.<br />

DÉşÉnceliydi. Utancından yÉzÉme bakamıyordu.<br />

"Dilendin mi, Nelli?"<br />

"Evet," diye fısıldayarak başını iyice ÇnÉne<br />

76<br />

eğdi. . . .<br />

"Sabah kırdığın fincanın yerine yenisini<br />

alabilmek iÑin mi dilendin?<br />

"Evet."<br />

"<strong>Bu</strong> fincan yÉzÉnden sana bir şey dedim mi, azarladım mı seni? Yaptığın işin ne kadar<br />

uygunsuz, ne kadar bencil bir davranış olduğunun gerÑekten farkında değil misin? GÉzel bir<br />

şey mi bu, utanmıyor musun? HiÑ mi?.."<br />

"Utanmıyorum..." diye fısıldadı ancak duyulabilir bir sesle. Yanağından bir damla yaşın aşağı<br />

sÉzÉldÉğÉnÉ gÇrdÉm.<br />

"Ayıp bir şey bu..." dedim. "Nelli, yavrum, eğer sana karşı bir suÑ işledimse, bağışla beni,<br />

barışalım."<br />

YÉzÉme baktı. GÇzlerinden yaşlar boşanıyordu.<br />

Kollarıma atıldı.<br />

77<br />

NELLİ'NlN áYKãSã


Nelli, canı sıkkın, bir kÄşeye bÅzÅlmÅş, garip garip yÅzÅme bakıyordu. Yanına, sedire<br />

oturdum, ellerini ellerime alarak:<br />

"Nelli, meleğim," dedim, "bize iyilik etmek, hepimizi gÅÖ durumdan kurtarmak ister misin?"<br />

Hayretle yÅzÅme baktı."Nelli, bÅtÅn umudumuz şimdi sende! Bir baba var. Onu gÄrdÅn,<br />

tanıyorsun. DÅn buraya gelerek senden, kendi kızının yerini almanı rica etmişti. Kızı Nataşa,<br />

sevdiği adam iÖin babasının evini bıraktı ve bu yÅzden babası Ihmenev'in la<strong>net</strong>ine uğradı.<br />

Nataşa'nın sevdiği adam ise şimdi onu yÅzÅstÅ bıraktı. <strong>Bu</strong> adam. bir Prensin oğlu. Prens kÄtÅ,<br />

Öok kÄtÅ bir insan. Nataşa'yla evlenmesine engel olmak iÖin oğlunu bugÅn uzak bir yere<br />

gÄnderdi. Kendisi de hemen Nataşa'ya giderek ona hakaret etti. Hatta kızcağızla alay etti.<br />

Beni anlıyorsun, değil mi Nelli?"<br />

Siyah gÄzleri parlıyordu. Başını Äne eğerek alÖak sesle:<br />

"Anlıyorum," diye mırıldandı.<br />

"Nataşa yalnız ve hasta. Şimdi dinle beni. Gel, seninle Nataşa'nın annesine, babasına gidelim.<br />

Biliyorum, babasını sevmiyorsun, ama seninle birlikte oraya gitmemiz gerekiyor, iÖeri girince<br />

senin orada kalmak ve Nataşa'nın yerini almak istediğini sÄyleyeceğim. Kızına la<strong>net</strong> ettiği<br />

iÖin yaşlı adam şu sıralar Öok gÅÖ durumda. GerÖi şimdi kızının adını bile duymak istemiyor,<br />

ama gerÖekte onu Öok seviyor, onunla barışmak istiyor. Beni dinliyor musun, Nelli?"<br />

"Dinliyorum," diye fısıldadı gene.<br />

Nelli'yle konuşurken gÄzlerim yaşarmıştı. O<br />

82<br />

da Årkek Årkek bakıyordu bana.<br />

"Bana inanıyor musun, Nelli?"<br />

"İnanıyorum."<br />

"âyleyse birlikte gideceğiz oraya. Seni Öok iyi karşılayacaklar ve bir sÅrÅ sorular soracaklar.<br />

O zaman ben de sÄze karışarak konuyu senin eskiden nasıl yaşamış olduğuna getirecek ve<br />

anneni, dedeni soracağım. Bana anlattığın gibi, onlara da her şeyi anlat, Nelli. Eğer bunları<br />

anlatırsan, yaşlı Ihmenev de aynı şeyleri ta yÅreğinde duyacak, senin anlattıklarını yaşamış<br />

gibi olacak. áÅnkÅ Prensin oğlunun bugÅn Nataşa'yı bırakıp gittiğini ve kızının aşağılanmış,<br />

dÅşmanlarının alaylarına, hakaretlerine karşı Öaresiz, korunmasız, yapayalnız kaldığını<br />

biliyor. Hepsini biliyor... Nataşa'yı kurtar, Nelli!.. Gelecek misin?"<br />

"Evet."<br />

GÅÖlÅkle soluk alıyordu. Nelli'yi elinden tuttum, dışarı Öıktık. âğleden sonra saat iki<br />

sularıydı. Hava kararmaya başlamış, fırtına bekleniyordu. Ne zamandır havada bunaltıcı bir<br />

sıcak vardı. Uzaktan gÄk gÅrÅltÅleri duyulmaya başlamıştı bile.<br />

Bir arabaya bindik. Nelli yol boyunca konuşmadı. Yalnız arada bir beni o garip, anlaşılmaz<br />

bakışıyla sÅzÅyor, gÄğsÅ hızlı hızlı<br />

83inip kalkıyordu. Arabada ona sarılmış otururken, kÅÖÅk yÅreğinin elimin altında yerinden<br />

fırlayacakmışcasına Öarptığını duyuyordum.<br />

Yol bitip tÅkenmeyecekmiş gibi geldi bana. Sonunda vardık. Yaşlı karı kocanın yanına<br />

girerken heyecandan yÅreğim duracak sandım. Ne pahasına olursa olsun, yalnızca af ve barış<br />

sağlamak zorunda olduğumun bilincindeydim.<br />

Saat ÅÖ olmuştu, àhmenev Öok ÅzgÅn ve hastaydı. Kanepeye uzanmıştı. Bitkin gÄrÅnÅyordu.<br />

YÅzÅ solgun, başı sarılıydı. Yanında oturan karısı Anna İhmeneva zaman zaman sirkeli suyla<br />

kocasının şakaklarını ıslatıyordu. Bizi karşılarında gÄrÅnce ikisi de şaşırdı.<br />

"Nelli'yi getirdim," dedim iÖeri girerken. "DÅşÅnÅp taşındıktan sonra size gelmeye kendi<br />

karar verdi. Onu yanınıza alın ve sevin..."<br />

İhmenev kuşkulu gÄzlerle baktı bana. Gelişimizin ne gibi gizli nedenleri olduğunu Äğrenmek<br />

istercesine bir bana, bir Nelli'ye bakıyordu.


Nelli titriyordu. Elimi sıkı sıkı tutmuş, gÇzlerini yerden kaldırmıyordu. Yalnız arada bir,<br />

yakalanmış kÉÑÉk, vahşi bir hayvan gibi sağa sola kaÑamak bakıyordu. Bir anda her şeyi<br />

kavrayan Anna ähmeneva kendini Ñabuk toparladı. Hemen Nelli'yi kucakladı, ÇpÉp okşadı.<br />

84<br />

Hatta birazcık ağladı da. Nelli'yi elinden tutarak usulca yanına oturttu. Nelli onu merak ve<br />

şaşkınlık iÑinde yan yan sÉzÉyordu.<br />

Yaşlı kadın bundan sonra ne yapması gerektiğini kestiremediğinden, soran gÇzlerle saf saf<br />

yÉzÉme baktı, ähmenev ise elini alnına gÇtÉrerek kısık bir sesle:<br />

"àok başım ağrıyor," dedi. Hålå konuşmadan oturuyorduk. SÇze nereden başlayacağımı<br />

bilemiyordum. Oda hafif karanlıktı. GÇğÉ kara bulutlar kaplamıştı. GÇk gÉrÉltÉleri<br />

geliyordu.<br />

"<strong>Bu</strong> fırtına pek zamansız," dedi yaşlı İhmenev. "Ama hatırlıyorum, otuz altı yılında bizim<br />

bÇlgede fırtınalar daha da erken başlamıştı."<br />

Anna İhmeneva iÑini Ñekerek Érkek Érkek: "Semaveri hazırlayayım mı?" diye sordu. Kimse<br />

cevap vermeyince tekrar Nelli'ye<br />

dÇnerek:<br />

"Adın ne senin, yavrum?" diye sordu. Nelli alÑak sesle adını sÇyledi ve başını daha<br />

da Çne eğdi.<br />

"Nelli adı herhalde Helen'in kısaltılmışı<br />

olacak?" dedi Anna ähmeneva. "Evet." Tekrar bir sessizlik oldu.<br />

85"GerÑekten kimsen yok mu senin, yavrum?"<br />

"Yok."<br />

' 'Anneciğin Çleli Ñok mu oldu?''<br />

"Hayır, Ñok olmadı."<br />

"Annen yabancıydı herhalde? Sonra bana dÇnerek: "áyle anlatmıştınız, değil mi?" diye sordu<br />

yaşlı kadın.<br />

Nelli yardım istercesine siyah gÇzlerini bana Ñevirdi. GÉÑlÉkle ve dÉzensiz soluk alıyordu.<br />

"Dedesi ingiliz'di," diye aÑıkladım. "Nelli burada değil, yabancı bir Élkede doğmuş."<br />

' 'Anneciğin babanla Avrupa'ya mı gitmiş?'' diye sordu Anna İhmeneva.<br />

Nelli birden kıpkırmızı kesildi. Anna İhmeneva sorularında fazla ileri gittiğini anlayarak,<br />

kocasının Çfkeli bakışları altında hemen kendini toparladı. Beriki ise karısına dik dik bakıp<br />

başını pencereye Ñevirdi. Sonra birden karısına dÇnerek:<br />

"Annesini kÇtÉ, aşağılık herifin biri kandırmış, "dedi. "Annesi o adamla birlikte babasının<br />

evinden kaÑmış, babasının bÉtÉn parasını da adama vermiş. Adam, annesini kandırarak<br />

paraları aldıktan sonra yabancı Élkelere gÇtÉrmÉş ve kadıncağızı orada yÉzÉstÉ bırakarak<br />

Ñekip gitmiş. <strong>Bu</strong>nun Ézerine iyi bir insan<br />

86<br />

annesine mis. Ama bu iyi insan da<br />

ÇlÉnce, b yıl kadar Çnce gene babasının yanına dÇnmek istemiş. BÇyle anlatmıştın, değil<br />

mi?" Yaşlı adam tutuk bir sesle sormuştu bunu<br />

bana.<br />

Son derece heyecanlanmış olan Nelli yerinden kalkarak kapıya doğru yÉrÉdÉ.<br />

"Gel buraya, Nelli!" diye yaşlı adam ona elini uzatarak. "Gel, otur, buraya, yanıma<br />

otur!"<br />

Eğilerek Nelli'nin alnından ÇptÉ ve usulca saÑlarını okşadı. Nelli'nin bÉtÉn gÇvdesi titriyordu.<br />

Anna İhmeneva ise, bu ÇksÉz kızı okşayan kocasını duygulu, umut dolu bakışlarla<br />

seyrediyordu.<br />

"Anneni kÇtÉ bir insanın mahvettiğini biliyorum, Nelli," dedi İhmenev. "Ahlaksız, kÇtÉ bir<br />

insandı o adam. Annenin dedeni sevdiğini saydığını da biliyorum."


"Annem dedemi, onun kendisini sevdiğinden daha Öok seviyordu," dedi Nelli Årkek ama kesin<br />

bir sesle.<br />

"Nereden biliyorsun?" diye sordu yaşlı adam. Sesinde Öocuksu bir sabırsızlık vardı. <strong>Bu</strong><br />

durumundan neredeyse kendi de utanmıştı.<br />

"Biliyorum," diye karşılık verdi Nelli. "DÄnÅşÅnde annemi yanına almadı... Kovdu<br />

87onu!.."<br />

Ihmenev'in bir şeyler sÄylemek, dedesini haklı bulduğunu belirtmek istediğini sezinledim,<br />

ama o susmakla yetindi. Karısı ise, Äzellikle bu konu Åzerinde konuşmanın sÅrmesini istiyor<br />

ve inatla konuyu daha da aÖmaya Öalışıyordu:<br />

"Peki, o zamanlar deden sizi yanma almayınca ne yaptınız, nerede oturdunuz?" diye sordu.<br />

"Biz buraya gelince dedemi Öok aradık, ama uzun sÅre bulamadık. Annem bana, dedemin bir<br />

zamanlar Öok zengin olduğunu, bir fabrika kurmayı tasarladığını, ama annemle yurt dışına<br />

giden adamın, annemden dedemin bÅtÅn paralarını aldığını ve bir daha geri vermediğini<br />

anlatmıştı. <strong>Bu</strong> yÅzden dedem anneme Öok kızgınmış. Annem ona karşı suÖlu durumdaymış.<br />

Gene de dÅnyada dedemden başka kimsesi yokmuş. <strong>Bu</strong>nları anlatırken hep ağlardı... Daha biz<br />

buraya gelirken yolda: 'Beni bağışlamayacak!' diyordu. 'Ama belki seni severde senin sayende<br />

beni de affedebilir.' BÄyle dÅşÅnÅyordu annem. Bir yandan da dedeme gitmekten Öok<br />

korkuyordu... Eskiden dedemle nasıl yaşadıklarını anlatırdı. Dedemin o zamanlar dÅnyada en<br />

Öok sevdiği insan annemmiş. Annem akşamları ona piyano Öalar, kitap okurmuş. Dedem de<br />

ona<br />

88<br />

bir Öok armağanlar verirmiş.... Annem buraya geldiğimizde Öok hastaydı. Uzun sÅre dedemi<br />

aradık, ama bulamadık. Bir evin bodrum katında kendimize bir oda kiraladık..."<br />

"Zavallı hasta kadın, bodrum kÄşelerinde, ha?" diye haykırdı Anna àhmeneva.<br />

"Evet... bodrum kÄşelerinde!" diye karşılık verdi Nelli. Sonra daha canlı bir sesle şÄyle ekledi:<br />

"Annem bana hep: 'Yoksul olmak gÅnah değildir, zengin olup yoksulları kÅÖÅk gÄrmek,<br />

onları ezmek gÅnahtır!' der, Tanrı'nın bÄyle insanları cezalandıracağını sÄylerdi." İhmenev:<br />

"Altıncı Cadde'deki şu <strong>Bu</strong>bnof'un evini kiralamıştınız, değil mi?" diye sordu.<br />

"Hayır, Änce MeşÖenskaya'da oturduk," diye aÖıkladı Nelli. Kısa bir sessizlikten sonra<br />

anlatmaya devam etti: "áok karanlık ve nemliydi orası. Annem bÅsbÅtÅn hastalandı. Gene de<br />

o zamanlar hålå sokağa Öıkabiliyordu. Ben onun Öamaşırlarını yıkarken ağlardı. Aynı bodrum<br />

katında yaşlı dul bir kadınla emekli bir memur oturuyordu. Memur her gÅn eve sarhoş gelir,<br />

bÅtÅn gece gÅrÅltÅ eder, bağırıp Öağırırdı. O adamdan Öok korkardım. Annem beni yatağına<br />

alır, korkacak bir şey olmadığım sÄylerdi. Oysa emekli memur bağırıp, kÅfÅrler<br />

89 l<br />

savururken annem de korkudan titrerdi. Bir keresinde adam yaşlı dul kadını dÄvmeye kalktı.<br />

Annem kadına acıdı, onu korumak istedi. O zaman adam anneme vurdu, ben de ona<br />

vurdum..."<br />

Nelli bir an durdu. Anıları onu coşturmuştu. GÄzleri parlıyordu.<br />

"Aman Tanrım!" diye haykırdı Anna İhmeneva. Nelli'nin anlattıklarını bÅyÅk bir ilgiyle<br />

dinliyor ve gÄzÅnÅ ondan hiÖ ayırmıyordu. Nelli de saygılı bir tavırla ondan yana dÄnerek<br />

ÄykÅsÅne devam etti:<br />

"<strong>Bu</strong>nun Åzerine annem beni elimden tutarak sokağa Öıktı. Akşam geÖ saatlere kadar<br />

sokaklarda dolaşıp durduk. BÅtÅn gÅn ağzımıza tek lokma koymamıştık. Akşam hava<br />

kararırken bÅyÅk bir caddeden geÖiyorduk. Annem birden durarak: 'Azorka! Azorka!' diye<br />

bağırdı. <strong>Bu</strong>nun Åzerine bÅyÅk, tÅysÅz bir kÄpek anneme doğru koşarak ulumaya, ÅstÅne<br />

atılmaya başladı. O sırada annemin yÅzÅ korkudan kireÖ gibi bembeyaz kesilmişti. Elinde<br />

bastonuyla gÄzlerini yerden kaldırmadan yÅrÅyen uzun boylu, yaşlı bir adamın dizlerine<br />

kapandı. <strong>Bu</strong> son derece zayıf ve kÄtÅ giyimli yaşlı adam dedemdi... Onu ilk kez o gÅn<br />

gÄrÅyordum. Dedem de bu olaydan Öok sarsılmış, yÅzÅ sapsarı olmuştu. Annemin,


90<br />

ÇnÉnde diz ÑÇkerek ayaklarına sarıldığını gÇrÉnce kendini geri Ñekip annemi itti ve<br />

bastonuyla kaldırım taşlarına vurarak hızla oradan uzaklaştı. Azorka bir sÉre bizim yanımızda<br />

kaldı. Durmadan kesik kesik havlıyor, annemi yalıyordu. Sonra koşup, ağzıyla dedemin<br />

eteğinden tutup geri Ñekmek istedi. Ama dedem bastonuyla Azorka'ya vurdu. Azorka yeniden<br />

bizim yanımıza dÇnmek isteyince dedem onu yanına Ñağırdı. O zaman zavallı Azorka uluya<br />

uluya dedemin peşinden gitti. Annem ise yerde ÇlÉ gibi yatıyordu, insanlar başına toplandı,<br />

polis geldi. Ben durmadan ağlıyor, annemi yerden kaldırmaya Ñalışıyordum. Sonunda<br />

doğrularak Ñevresine bakındı ve birlikte oradan uzaklaştık. Başımıza toplanan insanlar<br />

başlarını sallayarak arkamızdan baktılar..."<br />

Nelli hem soluk almak hem de biraz gÉÑ toplayabilmek iÑin durdu. YÉzÉ Ñok solgundu, ama<br />

bakışlarında kesin kararlılığın parıltıları vardı. Sonunda her şeyi olduğu gibi anlatmaya karar<br />

vermişti.<br />

"Annen babasına haksızlık etmiş, ona karşı bÉyÉk bir suÑ işlemiş, babası da haklı olarak onu<br />

itmiş, istememiş," dedi ähmenev. <strong>Bu</strong>nu biraz kararsız, gene de oldukÑa haşin, sert bir sesle<br />

91sÇylemişti.<br />

"Annem de Çyle sÇyledi," dedi Nelli heyecanla, "Eve giderken yolda bana: '<strong>Bu</strong> senin deden,<br />

Nelli,' dedi. 'Ona karşı suÑluyum. GÇrdÉğÉn gibi o da beni la<strong>net</strong>ledi. <strong>Bu</strong> yÉzden Tanrı beni<br />

cezalandırıyor.' O akşam ve sonraki gÉnler hep aynı şeyi sÇyledi."<br />

Nelli anlatırken sessizce ağlayan yaşlı Anna ähmeneva:<br />

"Peki, ÇbÉr eve nasıl geÑtiniz?" diye sordu.<br />

"Annem o gece hastalandı. <strong>Bu</strong> arada komşumuz dul kadın, <strong>Bu</strong>bnof un evinin bodrumunda bir<br />

oda bulmuştu. ãÑÉncÉ gÉn yaşlı dulla birlikte o odaya taşındık. Ama annem artık yatağa<br />

dÉşmÉştÉ. ãÑ hafta yataktan kalkmadı. Ben baktım ona. Paramız kalmamıştı. Yaşlı dul kadın<br />

bize yardım etti... Annem iyileşip yataktan kalkınca bana Azorka'yıda anlattı: Bir gÉn<br />

Ñocuklar Azorka'nın boynuna bir ip bağlamışlar; nehre doğru sÉrÉkleyip, onu boğmak<br />

istiyorlarmış. Annem kÇpeği Ñocukların elinden kurtarmış. Dedem Azorka'yı gÇrÉnce<br />

gÉlmeye, kÇpekle alay etmeye başlamış. <strong>Bu</strong>nun Ézerine kÇpek kaÑmış. Annem ağlamaya<br />

başlayınca dedem Ñok şaşırmış, ÉzÉlmÉş. Azorka'yı bulup getirene yÉz lira vereceğini<br />

bildirmiş. ãÑ gÉn sonra Azorka gerÑekten bulunmuş. Dedem de o gÉnden sonra<br />

92<br />

Azorka'yı gevmeye başlamış. Hele annem o kadar severmiş ki, kÇpeği kendi yatağında<br />

yatırırmış. Annemin anlattığına gÇre Azorka, Çnceleri gezgin cambazların kÇpeği olmalıymış.<br />

Salta durmak, sırtında maymun taşımak, tÉfekle selam durmak gibi tÉrlÉ becerileri varmış.<br />

Annem sonradan dedemi bırakıp evden ayrılınca, dedem Azorka'yı alıkoymuş ve hep onunla<br />

dolaşır olmuş, äşte bu yÉzden annem o gÉn sokakta Azorka'yı gÇrÉnce dedemin de orada<br />

olduğunu hemen anlamış."<br />

93<br />

"Dedeni bir daha gÇrmediniz mi?" diye sordu Anna ähmeneva.<br />

"Ben gÇrdÉm. Annem iyileştikten sonra bir gÉn yolda rastladım. ánce karşımda Azorka'yı<br />

gÇrdÉm. Sonra başımı kaldırıp bakınca dedemi tanıdım. Korkudan hemen yana Ñekilerek<br />

duvara yaslandım. Dedem de beni tanıdı ve uzun uzun yÉzÉme baktı. áyle korkunÑtu ki<br />

bakışı, ÇdÉm koptu.. .Sonra hiÑbir şey sÇylemeden yÉrÉyÉp gitti. Azorka da beni tanımıştı.<br />

Eve geldiğim zaman, annem ÉzÉlÉp gene hasta olmasın diye bu olaydan hiÑ sÇz etmedim, iki<br />

gÉn sonra tam bakkalın kÇşesini dÇndÉğÉm sırada yine dedem ve Azorka'yla burun buruna<br />

geldim. Hemen yan sokağa saparak bakkalın ÇbÉr sokağa bakan kapısından iÑeri girdim. Ama<br />

karşımda yine onları bulunca Çyle korktum ki, yerimden kıpırdayamaz oldum. Dedem<br />

karşımda duruyordu. Gene uzun uzun yÉzÉme baktı. Sonra saÑlarımı okşadı ve elimden tutup<br />

dışarı Ñıkardı. Birlikte yÉrÉmeye başladık. Azorka da kuyruğunu sallayarak peşimizden<br />

geliyordu. Dedem artık vÉcudunu dik tutamıyor, bastonuna dayanarak yÉrÉyordu. Beni


kÄşede ÖÄrek ve elma şekeri satan bir gezgin satıcıya gÄtÅrdÅ. Horoz ve balık biÖiminde<br />

ÖÄrekler, şekerler aldı. CÅzdanından para Öıkarırken eli o kadar titriyordu ki, yere beş<br />

94<br />

kuruş dÅşÅrdÅ. Parayı yerden alıp kendisine uzattım. Almadı. áÄrekleri, şekerleri verdi ve<br />

yine saÖlarımı okşayarak hiÖbir şey sÄylemeden uzaklaştı. Eve gidince anneme her şeyi<br />

anlattım. ânce kulaklarına inanamadı, sonra Äyle sevindi, Äyle sevindi ki, bÅtÅn gÅn beni soru<br />

yağmuruna tuttu. Dedeme karşı daha yakın davranmamı, ondan korkmamamı, onunla<br />

konuşmamı tembih etti. Ertesi sabah dedemi bulmam iÖin beni birkaÖ kere sokağa yolladı.<br />

Meğer arkamdan hemen o da Öıkıyor ve beni izliyormuş. Babasını bir kez daha olsun<br />

gÄrebilmek iÖin ardımdan sokaklara Öıktığından ÅşÅttÅ, gene hastalanarak yatağa dÅştÅ."<br />

Nelli bir ara durdu. Kısa bir sessizlik oldu. Kimseye bakmadan birkaÖ kez derin derin soluk<br />

aldıktan sonra ÄykÅsÅne bıraktığı yerden<br />

başladı:<br />

"Dedeme ancak bir hafta sonra tekrar rastladım. Bana gene ÖÄrek ve elma şekeri aldı. <strong>Bu</strong><br />

karşılaşmamızda da hiÖ konuşmadı. Yanımdan ayrıldıktan sonra gizlice peşine takıldım.<br />

Dedemin nerede oturduğunu Äğrenip anneme anlatmayı Änceden kafama koymuştum. Beni<br />

gÄrmesin diye uzaktan ve yolun karşı kaldırımından yÅrÅyordum. Evi oldukÖa uzaktaydı.<br />

BÅyÅk bir apartmanın dÄrdÅncÅ katında oturu-<br />

95yordu. GeÖ saatlerde eve dÄndÅm. Annem, bunca zaman nerede olduğumu bilmediği iÖin<br />

korkmuş, beni merak etmişti. Olup biteni kendisine anlatınca Öok sevindi ve hemen ertesi<br />

sabah dedeme gitmeye karar verdi. Ama sabah kalkınca dÅşÅnmeye başladı. Korkuyordu<br />

dedeme gitmekten. ãÖ gÅn hep gidip gitmemek arasında bocaladı ve sonunda korkusundan<br />

gidemedi. Beni yanına Öağırarak: 'Bak, Nelli,' dedi, 'şimdi hasta olduğum iÖin dışarı<br />

Öıkamıyorum. Ama dedene bir mektup yazdım. Ona gidip bu mektubu ver. Mektubu nasıl<br />

okuyacağına, ne sÄyleyeceğine iyice dikkat et. ânÅnde diz ÖÄkÅp ayaklarına kapan, ellerini Äp<br />

ve anneni bağışlaması iÖin yalvar ona...' Dedemin evine gittim. Oturduğu dairenin kapısında<br />

sÅrgÅ yoktu. AÖıp iÖeri girdim. Masada oturmuş ekmekle patates yiyordu. Azorka da ÄnÅnde,<br />

kuyruk sallıyordu. Evin pencereleri kÅÖÅk, iÖerisi karanlıktı. Bir masayla bir tek iskemle vardı<br />

odada. Yalnız oturuyordu. Yaklaştım. âyle ÅrktÅ ki, yÅzÅ bembeyaz kesildi, titremeye<br />

başladı. Ben de korkmuştum. Bir şey sÄylemeden mektubu masanın ÅstÅne bıraktım. Dedem<br />

mektubu gÄrÅnce Öok Äfkelendi. Yerinden fırlayarak bastonunu kapıp Åzerime atıldı. Ama<br />

vurmadı, kolumdan tutup beni kapı dışarı etti. Daha<br />

96<br />

dÄrdÅncÅ katın merdivenlerini bile inmemiştim ki, dedemin kapısı aÖıldı. Dedem okumadığı<br />

mektubu ardımdan fırlattı. Eve gidip bÅtÅn gÅn ağladım. Annem durumu Äğrenince tekrar<br />

yatağa dÅştÅ..."<br />

Tam o sırada kuvvetli bir gÄk gÅrlemesi duyuldu ve sağanak halinde boşanan yağmur camlara<br />

vurmaya başladı. Odanın iÖi iyice karanlık olmuştu. Yaşlı kadın Öok korktu. Hepimize bir<br />

sessizlik ÖÄkmÅştÅ.<br />

"Şimdi geÖer," dedi àhmenev pencereye bakarak. Sonra ayağa kalkıp odanın iÖinde bir aşağı<br />

bir yukarı dolaşmaya başladı.<br />

Nelli yan gÄzle onu izliyordu. Aşın heyecanlıydı. Tekrar koltuğuna oturan İhmenev:<br />

"Peki, sonra ne oldu?" diye sordu.<br />

Nelli Årkek Årkek Öevresine bakmıyordu.<br />

"Dedeni bir daha gÄrmedin mi?"<br />

"GÄrdÅm..."<br />

"Anlat, anlat hadi yavrum!" diye atıldı İhmenev'in karısı.<br />

"<strong>Bu</strong> olaydan sonra ÅÖ hafta gÄrmedim onu. Kış geldi, kar yağmaya başladı. Dedeme yine aynı<br />

yerde rastlayınca Öok sevindim. áÅnkÅ, annem, dedemin bir daha hiÖ gÄrÅnmeyeceğini<br />

dÅşÅnerek Öok ÅzÅlÅyordu. Dedemi gÄrÅnce hemen karşı kaldırıma kaÖtım. Ondan kaÖtığımı


97anlasın istiyordum. Arkama dÄnÅp baktığımda dedemin hızlı hızlı peşimden geldiğini<br />

gÄrdÅm. Bana yetişemeyeceğini anlayınca o da koşmaya, 'Nelli! Nelli!' diye seslenmeye<br />

başladı. Azorka da peşimdeydi. O zaman dedemin yaşlı haline acıdım, durdum. Dedem<br />

yaklaştı, elimden tuttu. Birlikte yÅrÅmeye başladık. Ne kadar ÅzgÅn olduğumu anlayınca<br />

eğilip beni ÄptÅ. Sonra yırtık ayakkabılarıma baktı, başka ayakkabım olup olmadığını sordu.<br />

Ona hemen, annemin hiÖ parası olmadığını, komşuların sırf acıdıkları iÖin bize yiyecek<br />

verdiklerini anlattım. Dedem gene hiÖ konuşmadan beni Öarşıya gÄtÅrÅp bir Öift Öizme aldı,<br />

hemen orada giymemi sÄyledi. Bir dÅkkana uğradık, yine bÄrek ve şeker aldı. Evine<br />

geldiğimiz zaman bÄreği yememi sÄyledi. Ben bÄrek yerken o da beni seyrediyordu. Azorka<br />

Än ayaklarını masaya dayamış, bÄrek istiyordu. Ona da bir parÖa verdim. Dedem gÅldÅ ve<br />

bÄrek bitince şekerleri verdi. Sonra saÖlarımı okşadı, okuma yazma bilip bilmediğimi sordu.<br />

Bildiğim şeyleri anlattım. <strong>Bu</strong>nun Åzerine her gÅn saat ÅÖte gelmemi, bana ders vereceğini<br />

sÄyledi. Sonra arkamı dÄnÅp pencereden yana bakmamı ve haber verene kadar başımı<br />

Öevirmememi istedi. Dediğini yaptım, ama yine de yan gÄzle ne yaptığına bakmaktan kendimi<br />

alamadım. Yastık-<br />

98<br />

lardan birini ucundan sÄktÅ ve iÖinden dÄrt lira Öıkardı. '<strong>Bu</strong>nları sana veriyorum, yalnız senin<br />

olacak!' dedi. Almak iÖin uzandım, ama sonra durup dÅşÅndÅm ve: 'Yalnız kendim iÖin<br />

almam,' dedim. Dedem birden Äfkelendi. 'Peki, peki, nasıl istersen Äyle yap!' dedi.<br />

Eve dÄnÅnce anneme her şeyi anlattım. Ama annemin durumu gittikÖe kÄtÅleşiyordu. Tabut-<br />

Öuya sık sık gelen bir tıp Äğrencisi anneme bakıyor, ona ilaÖ veriyordu.<br />

Hemen her gÅn dedeme gitmeye başladım; annem Äyle istiyordu. Dedem bana din ve<br />

coğrafya kitapları aldı. YeryÅzÅnde hangi Ålkelerin olduğunu, oralarda ne tÅr insanların<br />

yaşadığını anlatıyor, Tanrı'nın herkesi nasıl bağışladığını sÄylÅyordu. Kendisine soru<br />

sormam Öok hoşuna gidiyordu. Bazen hiÖ ders yapmadığımız, yalnızca Azorka'yla<br />

oynadığımız da oluyordu. Azorka beni Öok seviyordu. Ona baston ÅstÅnden atlamasını<br />

Äğrettim. Dedem gÅlÅyor, hep saÖlarımı okşuyordu. Dedem az gÅlerdi. Bazen Öok konuşur,<br />

sonra birden susar ve gÄzleri aÖık olduğu halde, sanki uyuyakalmış gibi, Äyle saatlerce<br />

otururdu. Bazen geldiğimde onu bÄyle dalmış, sandalyesinde oturur bulurdum. Daldığı<br />

zamanlar hiÖbir şey duymazdı. Uzun sÅre bekler, geldiğimi duysun diye<br />

99ÄksÅrÅrdÅm. Ama o başını kaldırıp da bakmazdı bile. O zaman ben de Öıkıp giderdim.<br />

Annem dÄnÅşÅmÅ dÄrt gÄzle beklerdi. Yataktan Öıkamıyordu. Ona her şeyi anlatırdım. Bir<br />

gÅn dedeme, annemin kendisim Öok sevdiğini sÄyledim. Somurtarak dinledi. Kızmıştı, ama<br />

bir şey sÄylemedi. Annemin onu bu kadar sevdiği ve durmadan oun sorduğu halde, kendisinin<br />

annemle neden hiÖ ilgilenmediğini sordum. <strong>Bu</strong>nun Åzerine dedem Äfkelenerek beni kapı dışarı<br />

etti. Bir sÅre kapının ÄnÅnde bekledim. Az sonra kapıyı aÖarak beni yeniden iÖeri aldı. Ders<br />

yapmaya başladık. Din dersiydi. Ona dedim ki: 'Tanrı bize: Birbirinizi sevin, size yapılan<br />

kÄtÅlÅkleri bağışlayın! dediği halde, siz neden annemi bağışlamak istemiyorsunuz?'<br />

O zaman yerinden fırlayarak, bÄyle sÄylememi bana annemin Äğretmiş olduğunu haykırdı ve<br />

beni o gÅn ikinci kez evden kovdu, bir daha da gelmememi sÄyledi.<br />

'<strong>Bu</strong>ndan sonra isteseniz de gelmem!' diyerek Öıkıp gittim.<br />

Dedem ertesi gÅn o evden taşınmış..."<br />

O arada yağmur dinmişti. İhmenev pencereye dÄnerek:<br />

"<strong>Bu</strong> yağmur Öabuk geÖer demiştim, dindi işte!" dedi. "Bakın, hava aÖtı bile."<br />

100<br />

Yaşlı kadın hayretle kocasına baktı. Sonra Nelli'nin ÄykÅsÅnÅ kesti diye Äfkelendi, Nelli'yi<br />

kucağına oturtarak:<br />

"Anlat sen bana yavrucuğum!" dedi. "Ben dinliyorum seni. Varsın, kÄtÅ yÅrekli insanlar<br />

dinlemesin..."


Kadıncağız daha sÄzlerini bitiremeden ağlamaya başlamıştı. Nelli soran gÄzlerle yÅzÅme<br />

baktı.<br />

"Anlatmana devam et, Nelli!" dedim.<br />

"ãÖ gÅn dedeme gitmedim. O gÅnlerde annemin durumu Öok kÄtÅleşmişti. Paramız<br />

kalmamıştı. Artık ne ilaÖ alabiliyor, ne de bir lokma yiyecek bulabiliyorduk. Komşularımızın<br />

da ellerinde avuÖlarında bir şey kalmamıştı. Hatta bazıları, sırtlarından geÖiniyoruz diye bizi<br />

suÖlamaya, arkamızdan konuşmaya başladılar. ãÖÅncÅ gÅnÅn sabahı kalkıp giyindim. Annem<br />

nereye gittiğimi sordu.<br />

'Dedeme, para istemeye gidiyorum,' dedim.<br />

Sevindi. áÅnkÅ ona, dedemle aramızda geÖenleri, beni nasıl kovduğunu anlatmış ve bir daha<br />

ona gitmeyeceğimi sÄylemiştim. Annem buna Öok ÅzÅlmÅş, ağlamış, yine de dedeme<br />

gitmemin gerektiğini sÄyleyerek beni yatıştırmak<br />

istemişti.<br />

O gÅn dedemin taşınmış olduğunu duyunca<br />

101<br />

n<br />

yeni evini sorup Äğrendim. Beni karşısında gÄrÅnce Åzerime yÅrÅdÅ, Äfkesinden tepiniyordu.<br />

Onun Äfkesine aldırmayarak, annemin Öok ağırlaştığını, ilaÖ almak iÖin para gerektiğini,<br />

yiyecek hiÖbir şeyimizin kalmadığını sÄyledim. Dedem bağırarak beni kapıdan dışarı,<br />

merdivenlere doğru itti. Para verene kadar gitmeyeceğimi sÄyledim. Merdivenlere oturup<br />

beklemeye başladım. Biraz sonra kapıyı aÖtı, benim orada oturduğumu gÄrÅnce iÖeri girip<br />

kapıyı kapadı. BirkaÖ kez bÄyle kapıya Öıkıp benim hålå bekleyip beklemediğime baktı.<br />

Sonunda kapıyı dışardan kilitleyip tek sÄz sÄylemeden Azorka' yla birlikte yanımdan geÖerek<br />

sokağa Öıktı. Ben de sesimi Öıkarmadım ve oturduğum yerden kalkmadım.<br />

Hava iyice karardıktan sonra dÄndÅ eve. Merdivenlerde bana Öarpınca:<br />

'Kim var orada?' diye bağırdı.<br />

'Benim,'„ dedim.<br />

Hålå merdivenlerde oturduğumu gÄrÅnce Öok şaşırdı. Uzunca bir sÅre orada ÄnÅmde durdu.<br />

Sonra hızla yukarı Öıktı, kapıyı aÖıp iÖeri girdi. Elinde birtakım bakır paralarla kapıya gelip<br />

paraları ÄnÅme, merdivenlere doğru fırlattı.<br />

'Al!' diye haykırdı. 'Elimde olan bÅtÅn para<br />

102bu... Annene de onu la<strong>net</strong>lediğimi sÄyle!'<br />

Kapıyı Öarparak iÖeri girdi. Paralar merdivenlere saÖılmış, basamaklardan aşağılara<br />

yuvarlanmıştı. Dedem, paraları bu karanlıkta bulamayacağımı dÅşÅnmÅş olmalı, elinde bir<br />

mumla tekrar kapıda gÄrÅndÅ. Mum ışığında paraları buldum. Dedem de yardım etti.<br />

Eve gelince parayı anneme verip her şeyi olduğu gibi anlattım. <strong>Bu</strong>nun Åzerine anneciğimin<br />

hastalığı daha da arttı. O gece ben de hastalandım. Ertesi gÅn ateşim Öıktı. Ama aklımdan<br />

Öıkmayan tek şey, dedeme olan kızgınlığımdı. Annem bir ara dalınca sokağa Öıkıp dilenmeye<br />

başladım. BirkaÖ kişi acıdı, Öıkarıp para verdiler. Yeteri kadar para toplayınca dedeme gittim.<br />

Kapıyı aÖıp eşikte durarak avucumdaki paraların hepsini dedemin ÄnÅne fırlattım.<br />

'işte paranız!' dedim. 'Annemi la<strong>net</strong>lediğiniz iÖin paranıza ihtiyacı yok!'<br />

Sonra kapıyı Öarparak hemen kaÖtım oradan.<br />

Annemin hastalığı gittikÖe ağırlaştı. HiÖ paramız yoktu. Birlikte oturduğumuz yaşlı dul<br />

kadınla, annemden habersiz dilenmeye başladık. Ama kısa bir sÅre sonra kiracılar durumu<br />

farkettiler ve annemi, beni dilenciliğe yollamakla<br />

104<br />

suÖladılar. <strong>Bu</strong>nun Åzerine annem yataktan kalkarak giyindi, beni elimden tutup sokağa<br />

Öıkardı. GÅÖlÅkle yÅrÅyebiliyordu, iki adımda bir durup kaldırıma oturuyordu. YÅrÅrken ona<br />

destek olmaya Öalışıyordum. Dedeme gitmek istediğini, kendisini ona gÄtÅrmemi<br />

sÄylÅyordu. Oysa gece olmuştu. BÅyÅk bir caddeye Öıktık. Annem birden fenalaştı ve oraya


yığılıverdi. Bayılmıştı. Bizi polise gÄtÅrmek istediler, ama araya bir bey girdi. Bana<br />

adresimizi sordu ve kendi arabasıyla bizi eve kadar getirdi. O gÅnden sonra annem bir daha<br />

kalkamadı. ãÖ hafta sonra<br />

da ÄldÅ..."<br />

"Peki, ya babası?" diye atıldı Anna Ihmeneva."Deden bağışlamadı mı onu?"<br />

"Hayır, bağışlamadı," diye karşılık verdi Nelli. Ağlamamak iÖin kendini tutmaya Öalışıyordu,<br />

"ÄlÅmÅnden bir hafta Änce annem beni<br />

yanına Öağırarak:<br />

'Bir kere daha git dedene, Nelli!' dedi.<br />

'Son bir kere daha! Gelip beni affetmesi iÖin<br />

yalvar ona. BirkaÖ gÅne kadar Äleceğimi, seni<br />

yeryÅzÅnde yapayalnız bırakacağımı, bÄyle<br />

Älmenin bana Öok acı geldiğini sÄyle...'<br />

Gittim. Dedemin kapısını Öaldım. AÖtı ve beni gÄrÅnce hemen kapıyı yÅzÅme Öarpmak istedi.<br />

Ama ben kapıyı iki elimle sıkı sıkı tutarak:<br />

105bu... Annene de onu la<strong>net</strong>lediğimi sÄyle!'<br />

Kapıyı Öarparak iÖeri girdi. Paralar merdivenlere saÖılmış, basamaklardan aşağılara<br />

yuvarlanmıştı. Dedem, paraları bu karanlıkta bulamayacağımı dÅşÅnmÅş olmalı, elinde bir<br />

mumla tekrar kapıda gÄrÅndÅ. Mum ışığında paraları buldum. Dedem de yardım etti.<br />

Eve gelince parayı anneme verip her şeyi olduğu gibi anlattım. <strong>Bu</strong>nun Åzerine anneciğimin<br />

hastalığı daha da arttı. O gece ben de hastalandım. Ertesi gÅn ateşim Öıktı. Ama aklımdan<br />

Öıkmayan tek şey, dedeme olan kızgınlığımdı. Annem bir ara dalınca sokağa Öıkıp dilenmeye<br />

başladım. BirkaÖ kişi acıdı, Öıkarıp para verdiler. Yeteri kadar para toplayınca dedeme gittim.<br />

Kapıyı aÖıp eşikte durarak avucumdaki paraların hepsini dedemin ÄnÅne fırlattım.<br />

'işte paranız!' dedim. 'Annemi la<strong>net</strong>lediğiniz iÖin paranıza ihtiyacı yok!'<br />

Sonra kapıyı Öarparak hemen kaÖtım oradan.<br />

Annemin hastalığı gittikÖe ağırlaştı. HiÖ paramız yoktu. Birlikte oturduğumuz yaşlı dul<br />

kadınla, annemden habersiz dilenmeye başladık. Ama kısa bir sÅre sonra kiracılar durumu<br />

farkettiler ve annemi, beni dilenciliğe yollamakla<br />

104<br />

suÖladılar. <strong>Bu</strong>nun Åzerine annem yataktan kalkarak giyindi, beni elimden tutup sokağa<br />

Öıkardı. GÅÖlÅkle yÅrÅyebiliyordu, iki adımda bir durup kaldırıma oturuyordu. YÅrÅrken ona<br />

destek olmaya Öalışıyordum. Dedeme gitmek istediğini, kendisini ona gÄtÅrmemi<br />

sÄylÅyordu. Oysa gece olmuştu. BÅyÅk bir caddeye Öıktık. Annem birden fenalaştı ve oraya<br />

yığılıverdi. Bayılmıştı. Bizi polise gÄtÅrmek istediler, ama araya bir bey girdi. Bana<br />

adresimizi sordu ve kendi arabasıyla bizi eve kadar getirdi. O gÅnden sonra annem bir daha<br />

kalkamadı. ãÖ hafta sonra<br />

da ÄldÅ..."<br />

"Peki, ya babası?" diye atıldı Anna Ihmeneva."Deden bağışlamadı mı onu?"<br />

"Hayır, bağışlamadı," diye karşılık verdi Nelli. Ağlamamak iÖin kendini tutmaya Öalışıyordu,<br />

"ÄlÅmÅnden bir hafta Änce annem beni<br />

yanına Öağırarak:<br />

'Bir kere daha git dedene, Nelli!' dedi.<br />

'Son bir kere daha! Gelip beni affetmesi iÖin<br />

yalvar ona. BirkaÖ gÅne kadar Äleceğimi, seni<br />

yeryÅzÅnde yapayalnız bırakacağımı, bÄyle<br />

Älmenin bana Öok acı geldiğini sÄyle...'<br />

Gittim. Dedemin kapısını Öaldım. AÖtı ve beni gÄrÅnce hemen kapıyı yÅzÅme Öarpmak istedi.<br />

Ama ben kapıyı iki elimle sıkı sıkı tutarak:<br />

105'Annem Älecek, sizi Öağırıyor, gelin!' diye haykırdım.


Beni dışarı itip kapıyı kapadı. Anneciğime dÄndÅm, yanına uzanıp boynuna sarıldım. Bir şey<br />

sÄylemedim... O da bana sarıldı ve hiÖbir şey sormadı..."<br />

<strong>Bu</strong> sırada yaşlı İhmenev masaya tutunarak gÅÖlÅkle yerinden doğruldu. Garip, bulanık<br />

gÄzlerle hepimize teker teker baktı, sonra bitkin bir halde koltuğuna yığıldı. Karısı artık ona<br />

hiÖ bakmıyordu bile. Nelli'ye sarılmış, hıÖkırıyordu.<br />

"âleceği gÅnÅn akşamı beni yanına Öağırdı," diye anlatmasını sÅrdÅrdÅ Nelli. "Elimi tuttu:<br />

'<strong>Bu</strong>gÅn Äleceğim, Nelli...' dedi. Daha başka şeyler de sÄylemek istiyordu, ama konuşacak<br />

gÅcÅ kalmamıştı. YÅzÅne baktım, o ise artık beni gÄrmÅyor, yalnızca sıkı sıkı elimi tutuyordu.<br />

Usulca elimi Öekip dışarı fırladım.. HiÖ durmadan koşarak dedeme gittim. Beni karşısında<br />

gÄrÅnce yerinden doğruldu. Korkudan yÅzÅ bembeyaz kesilmişti. Titriyordu. Elini tuttum.<br />

'âlÅyor!' dedim.<br />

O zaman allak bullak oldu. Hemen bastonunu kaparak ardımdan dışarı fırladı. Şapkasını bile<br />

almayı unutmuştu. Hava soğuktu. Birlikte koşmaya başladık. Annemin birazdan Äleceğini<br />

biliyordum, onun iÖin bir araba<br />

106<br />

J<br />

tutmasını sÄyledim, ama dedemin cebinde araba tutacak parası yoktu. Azorka da<br />

peşimizdeydi. Hep birlikte hiÖ durmadan koşuyorduk. Dedem yorulmuştu, gÅcÅ tÅkenmek<br />

Åzereydi. Bir ara dÅştÅ. GÅÖlÅkle ayağa kaldırıp yÅrÅtmeye Öalıştım. Ancak hava<br />

karardığında eve varabildik. Annem ÄlmÅştÅ. Dedem onu gÄrÅnce ellerini oğuşturdu.<br />

BÅtÅn vÅcudu titriyordu. Anneme doğru bir adım attı, ama hiÖbir şey sÄylemedi. O<br />

zaman kendimi tutamayarak elinden Öekip haykırdım:<br />

'Bak işte, katı yÅrekli, kÄtÅ adam, bak!<br />

La<strong>net</strong>lediğin kızına bak!'<br />

Dedem korkunÖ bir Öığlık atarak oraya<br />

yığıldı..."<br />

Anna İhmeneva hıÖkırıklar iÖinde Nelli'ye<br />

sarılarak:<br />

"<strong>Bu</strong>ndan sonra ben... ben senin annen olacağım, Nelli!" diye haykırdı. "Benim evla-dımsın<br />

sen artık... Gel Nelli, gidelim buradan! KÄtÅ insanları, katı yÅreklileri bırakıp gidelim!<br />

isterlerse kendi Äz kızlarını bağışlamasınlar Tanrı onlara hepsinin hesabını soracak... Gidelim<br />

Nelli, gidelim buradan!''<br />

Yaşlı kadının bÄylesine heyecanlanabileceği-aklıma gelmezdi. İhmenev de oturduğu<br />

koltuktan doğrulmuştu. Ayağa kalkarak tutuk bir sesle<br />

107karısına sordu:<br />

''Nereye gitmek istiyorsun, Anna?''<br />

"Ona! Kızıma! Nataşa'ya!" diye haykırdı Anna Ihmeneva ve Nelli'yi kapıya doğru Öekti.<br />

"Dur! Dur, bekle!"<br />

"Artık bekleyecek ne kaldı, katı yÅrekli adam? Yeteri kadar bekledim. HoşÖa kal!"<br />

Ama yaşlı kadın başını Öevirip de kocasına bakınca, şaşkınlığından donup kaldı, àhmenev<br />

şapkasını almış, titreyen elleriyle paltosunu giymeye Öalışıyordu.<br />

"Sen de mi... sen de mi bizle geliyorsun?" diye haykırdı karısı. BÄylesi bir mutluluğa<br />

inanmaktan korkuyor gibiydi.<br />

"Nataşa, nerede benim Nataşa'm?" diyebildi sonunda İhmenev inlercesine. "Nerede o? Nerede<br />

benim kızım? Geri verin bana Nåtaşa'mı! Nerede, nerede o?"<br />

Uzattığım bastonunu kaparak kapıya doğru atıldı.<br />

"Bağışladı! Bağışladı!" diye haykırıyordu yaşlı kadın.<br />

Ancak İhmenev eşiğe kadar bile gelemedi. Kapı birden bire aÖıldı ve Nataşa koşarak odaya<br />

daldı. YÅzÅ sapsarı, gÄzleri Öakmak Öakmaktı. Giysisi buruşmuş, yağmurdan sırılsıklam<br />

olmuştu. Babasını karşısında gÄrÅnce kollarını ona doğru uzatarak ayaklarına kapandı.


108<br />

NELLİ'NlN áLãMã<br />

Nelli, ähmenev'lerin gÇzbebeği olmuştu. Nataşa onu o kadar seviyordu ki, sonunda Nelli de bu<br />

sevgiye bÉtÉn yÉreğiyle karşılık vermiş, ona bağlanmıştı.<br />

Zavallı Ñocuk! YeryÉzÉnde kendisini bu kadar Ñok seven insanların olabileceğini hiÑ<br />

dÉşÉnmemişti. O kÉÑÉk, hırÑın yÉreğinin yumuşadığını, artık hepimize aÑıldığını sevinÑle<br />

gÇrÉyorduk. İÑinde yalnızca kuşku, acı ve garip inatÑılığının gelişmesine yolaÑan geÑmişine<br />

karşılık, burada herkesin kendisine gÇsterdiği sevgiye bÉyÉk bir coşku ve iÑtenlikle cevap<br />

veriyordu. Gene de uzun sÉre inatÑılığından vazgeÑememiş, insanlarla barışmış olmanın<br />

getirdiği, iÑinde<br />

109biriken sevinÑ gÇzyaşlarını tutmuştu. Ama sonunda sevgimize yenildi, kendini bıraktı.<br />

En Ñok Nataşa'yı, sonra da yaşlı İhmenev'i seviyordu. Ben ise onun iÑin vazgeÑilmez bir varlık<br />

olup Ñıkmıştım. Uzunca bir sÉre kendisini gÇrmeye gelmesem, hastalığı artıyordu. Yine de<br />

Nelli hålå duygularını, sevgisini doğrudan ve aÑıkÑa gÇstermekten Ñekiniyordu.<br />

Sağlığı konusunda hepimiz tasalıydık. áyle uzun boylu konuşulup tartışılmadan, sessizce,<br />

Nelli'nin İhmenev'lerin yanında temelli kalması kararlaştırılmıştı. Ama İhmenev'lerin bu<br />

kentten ayrılacakları zaman yaklaştıkÑa, Nelli'nin durumu da giderek kÇtÉleşiyordu.<br />

Hastalığının ne olduğu kesinlikle anlaşılamadı. Son gÉnlerde bir tÉrlÉ geÑmeyen sÉrekli ateş<br />

ve heyecan onun yataktan kalkmasına engel oluyordu.<br />

ähmenev onu Çz kızı Nataşa kadar seviyordu. Nelli'yi neşelendirip gÉldÉrmeyi Ñok iyi<br />

beceriyordu. Odasına girer girmez hemen iÑerden kahkahalar, gÉlÉşmeler gelirdi. Nelli<br />

kÉÑÉcÉk bir Ñocuk gibi seviniyor, yaşlı adama takılarak onunla şakalaşıyor, tÉrlÉ<br />

maskaralıklar yapıyor, gÇrdÉğÉ dÉşleri anlatıyordu. Durmadan birtakım hikayeler uyduruyor,<br />

onun da kendisine bu tÉr şeyler anlatmasını istiyordu.<br />

Bir akşam Nelli'ye iyi geceler dileyip odadan<br />

111ayrıldıktan sonra İhmenev bana:<br />

"Tanrı onu Ñektiğimiz acıların karşılığı olarak yolladı bize," dedi.<br />

Hemen her akşam İhmenev'lerde biraraya geliyorduk. Arada bir, Nelli'ye bakan yaşlı doktor<br />

da bize katılıyordu. Adamcağız İhmenev' lere yÉrekten bağlanmıştı. O zaman Nelli'yi<br />

koltuğuna oturtarak, Ñevresine sıralandığımız yuvarlak masanın yanına getiriyorduk. Balkon<br />

kapısını aÑardık. Batmakta olan gÉneşin kızılım-sı ışınları kÉÑÉk bahÑeyi aydınlatırdı.<br />

BahÑeden taze yeşilliklerin, yeni aÑmış leylakların kokuları gelirdi.<br />

O akşam Nelli her zamankinden daha yorgun, daha heyecanlıydı. Doktor onu bÉyÉk bir<br />

tedirginlikle izliyordu. Ama Nelli ille de konuşmak, iÑini dÇkmek istedi. GeÑ saatlere kadar<br />

bize yabancı Élkelerdeki yaşamından, annesiyle oralarda neler yaptıklarından sÇzetti.<br />

Konuşmasını kesmedik. O sıralar annesiyle Ñok gezmişler. àıktıkları dağlardaki buzulları,<br />

Ñav-lanları, İtalya'daki gÇlleri, vadileri, değişik ÑiÑekleri, ağaÑları, oralarda yaşayan kÇylÉleri,<br />

giysilerini, gÉneşten yapmış yÉzlerini, başlarından geÑen tÉrlÉ yaşantıları, bÉyÉk kentleri,<br />

sarayları, rengarenk ışıklarla aydınlatılan bÉyÉk bir kilisenin kubbesini, gÉney Élkelerinde<br />

sıcak<br />

deniz kıyılarına serpiştirilmiş kentleri, kasabaları bÉyÉk bir heyecanla anlattı.<br />

Daha Çnce yabancı Élkelerdeki anılarından hiÑ bÇyle ayrıntılı sÇzetmemişti. Hepimiz kulak<br />

kesilmiş, bÉyÉk bir merakla dinliyorduk. O gÉn kendisinden duyduklarımız, şimdiye kadar<br />

anlattıklarından Ñok değişik, bambaşka şeylerdi. Ama sonunda Nelli fenalaştı. Onu odasına<br />

gÇtÉrdÉk. Doktor hem korkmuş, hem de onun bu kadar konuşmasına ses Ñıkarılmadığı iÑin<br />

kızmıştı. Nelli baygınlık geÑiriyordu.<br />

Biraz kendine gelir gibi olunca benimle konuşmak istedi. Herkes odadan Ñıktıktan sonra:<br />

"Onlarla birlikte gideceğimi sanıyorlar, ama gitmeyeceğim, gidemem ÑÉnkÉ..." dedi. "Bir sÉre<br />

sende kalmak istiyorum. SÇylemem gereken şey buydu."


Nelli'yi yatıştırmaya Öalıştım, àhmenev'lerin onu kendi kızları gibi sevdiklerini, bÄyle bir şeyin<br />

herkesi Åzeceğini sÄyledim.<br />

"Hayır, gidemem!" diye karşılık verdi Nelli kararlı bir tavırla. "DÅşlerimde sık sık annemi<br />

gÄrÅyorum. Bana, onlarla gitmememi, burada kalmam gerektiğim sÄylÅyor. áok gÅnah<br />

işlemişim, dedemi yalnız bırakmışım. <strong>Bu</strong>nları sÄylerken hep ağlıyordu annem. <strong>Bu</strong>rada kalıp<br />

112<br />

113dedeme bakmak istiyorum."<br />

Şaşırdım.<br />

"Ama deden Öoktan ÄldÅ, Nelli," dedim.<br />

Biraz dÅşÅndÅkten sonra dikkatle gÄzlerimin iÖine baktı.<br />

"Dedemin nasıl ÄldÅğÅnÅ bir daha anlat-sana!" dedi. "Başından sonuna kadar her şeyi anlat!"<br />

<strong>Bu</strong> isteği garibime gitti, ama oturup olayı bÅtÅn ayrıntılarıyla anlatmaya başladım. Nelli' nin<br />

sayıkladığını, geÖirdiği fenalıktan ÄtÅrÅ bilincinin tam yerinde olmadığını sanıyordum. Oysa<br />

beni bÅyÅk bir dikkatle dinledi. Dedesinin ÄlÅmÅnÅ anlatırken, ateşten Öakmak Öakmak<br />

olmuş, kor gibi parıldayan gÄzlerini Åzerimden hiÖ ayırmadan sonuna kadar dinledi.<br />

Anlatmam bitince kısa bir sÅre dÅşÅndÅkten sonra:<br />

"Hayır, dedem Älmedi," dedi. "Annem sık sık dedemden sÄzediyor. DÅn ben de anneme:<br />

'Dedem ÄldÅ,' deyince Öok ÅzÅldÅ ve ağlayarak dedemin ÄlmÅş olamayacağını, beni<br />

kandırmaya Öalıştıklarını sÄyledi. Ona gÄre şimdi dedem, bizim de bir zamanlar yaptığımız<br />

gibi sokaklarda dolaşıyormuş."<br />

"BÅtÅn bunlar dÅş, Nelli, hastalığın getirdiği dÅşler."<br />

"Ben de Äyle sanıyordum. O yÅzden<br />

114<br />

kimseye sÄzÅnÅ etmedim, yalnız sana anlatmak istedim. <strong>Bu</strong>gÅn sen gelmezden Änce uyuya<br />

kalmışım. <strong>Bu</strong> kez dedemi de gÄrdÅm dÅşÅmde. Evinde oturmuş beni bekliyordu. KorkunÖ bir<br />

gÄrÅnÅşÅ vardı. áok zayıflamıştı. Bana, kendisinin de, Azorka'nın da iki gÅndÅr ağızlarına tek<br />

lokma koymadıklarını sÄyledi. áok Äfkeliydi, durmadan suÖluyordu beni..."<br />

Onu yatıştırmaya Öalıştım. Sonunda bu saplantıdan onu vazgeÖirebildiğimi sanıyordum.<br />

DÅşÅnde gene dedesini gÄreceği iÖin uyumaktan korktuğunu sÄyledi. İÖtenlikle kucakladı<br />

beni.<br />

"Ama gene de seni bırakamam!" dedi yÅzÅnÅ yÅzÅme dayayarak. "Dedem olmasaydı bile<br />

senden ayrılmazdım."<br />

Nelli'nin bu kadar ağırlaşması herkesi korkutmuştu. Doktora alÖak sesle, Nelli'nin bÅtÅn bu<br />

sayıklamalarını, hayallerini anlatarak, hastalığı Åzerine ne dÅşÅndÅğÅnÅ sordum.<br />

"Kesin bir şey sÄylenemez," diye karşılık verdi. "Onu kollamaya, hastalığın gelişimini<br />

izlemeye Öalışıyorum. Ancak iyileşmesi kesinlikle sÄzkonusu değil. âlecek. İhmenev'lerin<br />

adına da Öok ÅzÅlÅyorum. Yarın diğer doktor arkadaşlarıma danışacağım. Onlar da bir kere<br />

Nelli'yi gÄrÅp muayene etsinler... Zavallı sevgili yavru! Ne kadar da canlı, duygulu bir<br />

insan!.."<br />

115Nelli artık yataktan Öıkamaz olmuştu. İki hafta sÅren ÄlÅm savaşı boyunca doğru dÅrÅst<br />

kendine gelemedi. O garip dÅşlerden, hayallerden tam kurtulamadı. Bilinci bulanıklaştı.<br />

âlÅmÅne kadar, dedesinin kendisini Öağırdığına inandı. Uykusunda sık sık ağlıyordu.<br />

Odada yalnız kaldığımız bir gÅn, ateşten yanan kÅÖÅk elleriyle elimi tuttu:<br />

"Ben âldÅkten sonra Nataşa'yla evlen!" dedi.<br />

Uzun sÅredir kafasını kurcalayan bir dÅşÅnce olmalıydı bu. Sesimi Öıkarmadım,<br />

gÅlÅmseyerek karşılık verdim ona. <strong>Bu</strong>nun Åzerine o da gÅlÅmsedi.<br />

âlÅmÅnden ÅÖ gÅn Änce, gÅzel bir yaz akşamı perdeleri kaldırmamızı, pencereyi aÖmamızı<br />

istedi. Pencere bahÖeye bakıyordu. Nelli, bahÖedeki sık yeşilliğe, batmakta olan gÅneşe uzun<br />

uzun baktı. Sonra birden odadakilerden bizi yalnız bırakmalarını rica etti. Ancak duyulabilir<br />

bir sesle:


"Yakında Äleceğim," dedi. "âldÅkten sonra da beni hatırlamanı istiyorum. Bak, hatıra olarak<br />

sana şunu bırakıyorum..."<br />

BÄyle diyerek boynunda beze sarılmış, muskaya benzer kÅÖÅk bir şey gÄsterdi.<br />

"Annem ÄlÅrken bana bırakmıştı bunu. Ben<br />

116ÄlÅnce sen al, aÖıp iÖindeki yazıları oku! <strong>Bu</strong>gÅn herkese bunun sana ait olduğunu<br />

sÄyleyeceğim. İÖindekileri okuduktan sonra dedeme git, kendisini bağışlamadan ÄldÅğÅmÅ<br />

sÄyle... Annemin nasıl ÄldÅğÅnÅ, benim <strong>Bu</strong>bnof' un yanında kalışımı, senin beni orada nasıl<br />

bulduğunu... hepsini, hepsini anlat! Kendisine gitmektense, <strong>Bu</strong>bnof'un yanında kalmak<br />

istediğini sÄyle ona..."<br />

Nelli'nin yÅzÅ beyazlaşmıştı. Bitkin bir halde yastıkların Åzerine yığıldı. BirkaÖ dakika hiÖ<br />

konuşamadı.<br />

"áağır onları," dedi sonunda hafif bir sesle. "Onlarla da vedalaşmak istiyorum. HoşÖakal!"<br />

Son bir kez daha candan, yÅrekten kucakladı beni. Herkes iÖeri girdi. Yaşlı İhmenev, Nelli'nin<br />

Älmek Åzere olduğunu bir tÅrlÅ kavrayamıyordu. <strong>Bu</strong> dÅşÅnce onun iÖin katlanılır gibi değildi.<br />

Sonuna kadar diretip, bizimle tartışarak, Nelli'nin mutlaka iyileşeceğini sÄyleyip durdu.<br />

ãzÅntÅden , ÖÄkmÅştÅ. Gece gÅndÅz Nelli'nin başucundan ayrılmadı. Nelli' nin<br />

duyulamayacak kadar alÖak sesle sÄylediklerini, isteklerini anlamaya Öalışıyordu. KÅÖÅk<br />

hastanın odasını baştan başa ÖiÖeklerle donatmıştı. Ancak bÅtÅn bunlar Nelli'yi heyecanlandır-<br />

118<br />

maktan başka bir işe yaramıyordu. Kendisine gÄsterilen bu sevgiye o da bÅtÅn yÅreğiyle<br />

karşılık vermeliydi...<br />

O akşam Nelli bizimle vedalaşırken, yaşlı adam onunla bir daha hiÖ konuşamayacağını bir<br />

tÅrlÅ kabul edemiyor, kabul etmek istemiyordu. Nelli de ona gÅlÅmseyerek bÅtÅn bir akşam<br />

neşeli gÄrÅnmeye Öalıştı. Şakalaştılar, gÅlÅştÅler... . .<br />

Nelli'nin yanından ayrılırken hepimiz sevinÖli bir umut iÖindeydik. Ama ertesi gÅn gerÖekten<br />

konuşamaz oldu. iki gÅn sonra da ÄldÅ.<br />

— BiTTi —<strong>Bu</strong> ÄykÅ <strong>Dostoyevski'nin</strong> "Ezilenler" <strong>adlı</strong> <strong>romanından</strong> derlenmiştir.<br />

SMİTH'İN TORUNU<br />

Kapının aÖıldığını duyunca hızla arkama dÄndÅm. Uzunca bir sÅre kimse gÄrÅnmedi. Kapı<br />

kendiliğinden aÖılmıştı sanki. Neden sonra eşikte garip bir yaratık belirdi. Karanlıkta bir Öift<br />

gÄz durmadan bana bakıyordu. Sırtımdan soğuk terler boşandı. áok korkmuştum, ama hemen<br />

sonra karşımda duranın bir kız Öocuğu olduğunu farketti

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!