Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
LifeKAPAK RÖPORTAJI<br />
<strong>Ezber</strong> <strong>Bozan</strong> <strong>Aktör</strong>;<br />
Haluk Bilginer<br />
Türk tiyatrosunun ve sinema dünyasının ezber bozan aktörü Haluk Bilginer, Shakespeare müzikali ile Ankara’da hayranlarına muhteşem 3 gece<br />
yaşattı. Yıllardır hiç düşmeyen, hep yükselen çıtasıyla Haluk Bilginer, Ankara Life dergisinin sorularını yanıtladı.<br />
Shakespeare müzikali ile yine<br />
Ankara’dasınız. Ben geçen yıl da izlemiştim<br />
bu harika oyunu. Bugün tekrar<br />
izleyecek olmak yine heyecanlandırıyor<br />
beni, peki sizi Ankara’da olmak<br />
heyecanlandırıyor mu?<br />
Ankara’da olmak beni şu açıdan heyecanlandırıyor,<br />
benim hayatımın beş yılı burada geçti ve<br />
hayatımın çok önemli yılları yani liseden sonraki<br />
üniversite yıllarım. Burada büyümeye başladık biz.<br />
Burada bir şeyleri öğrenmeye, dünyayı öğrenmeye<br />
başladık. Ve aldığımız bu temelle ben Londra’ya<br />
gittim, başka arkadaşlarım da başka şeyler yaptı.<br />
Buradaki yaşamla biz hayatımızı pişirdik. Onun<br />
için Ankara benim için çok önemli. Ankara fotografik<br />
olarak bakıldığında belki güzel bir şehir<br />
değil, hani dünyanın herhangi bir yerinde, “Hadi<br />
gidip de Ankara’yı görelim” denmez, İstanbul için<br />
olur ama Ankara için olmaz.<br />
Ankara Seyircisini Çok Severim<br />
Ama bu şehrin güven veren bir duygusu var<br />
öyle değil mi?<br />
Evet, benim için de öyledir, onun için severim bu<br />
şehre gelmeyi. Ankara’yı sevmemin ikinci bir nedeni<br />
de Ankara seyircisini çok sevmemdir. Ankara<br />
seyircisi Türkiye’deki diğer bütün şehirlerden daha<br />
önce tiyatro izleyicisi yetiştirmiş, tiyatro oluşturmuş<br />
bir kenttir. Çünkü Devlet Tiyatroları burada.<br />
Bölgeler açılmadan önce İstanbul’a, İzmir’e bile<br />
Ankara’dan turne giderdi. Sonra 70’li yıllardaki<br />
özel tiyatroların, tiyatro seyircisinin gelişmesinde,<br />
artmasında ve tiyatronun popüler bir sanat haline<br />
46 AnkaraLife Şubat - Mart 2011<br />
gelmesinde Ankara’nın büyük etkisi var. Ankara’yı<br />
onun için de severim.<br />
İstanbul’da bu kadar çok özel tiyatro varken,<br />
Ankara’da az olmasını neye bağlıyorsunuz?<br />
Maalesef Türkiye’nin başka hiç bir kentinde de<br />
yoktur biliyor musunuz? Özel tiyatro sadece<br />
İstanbul’da var. Ankara’da bir, iki tane var. Eskiden<br />
Ankara’da daha çok vardı.<br />
Cesaretimiz mi yok acaba?<br />
Cesaretimiz de yok, bir de tiyatrodan biraz ürküyoruz.<br />
Tiyatro zor bir şey. “Hadi yapalım” denince<br />
yapılacak bir iş değil. Bir de oyuncular için başka<br />
mecralar açıldığından, mesela TV dizileri, sinemalar,<br />
oyuncuları biraz da bu sektörlere itti, tiyatro<br />
yapma isteği azaldı galiba. Tiyatro yapmak isteyen<br />
oyuncuların çok azınlıkta olduğunu düşünüyorum<br />
ve görüyorum da. Ben bunu birilerini suçlamak<br />
için söylemiyorum, aslında herkes tiyatroyu ben<br />
çok seviyorum diye sevmek zorunda değil ama<br />
galiba nedeni bu. Ben sadece bir durumu tanımlamaya<br />
çalışıyorum, herhangi bir yargı getirmiyorum.<br />
Ama hem tiyatro yapmak çok zor bir iş<br />
hem de mesleğini başka mecralarda gayret sarf<br />
etmeden, mesela oyuncular televizyon da yapabileceğini,<br />
icra edebileceğini düşünüyor. Hâlbuki<br />
oyunculuğu kendimize öğretebildiğimiz tek alan<br />
tiyatro sahnesidir.<br />
Sahne <strong>Oyun</strong>cunun Er Meydanıdır<br />
Tiyatroda oyunculuktan öğrendiğiniz bazı yeteneklerinizi<br />
kullanıp diğerlerini yapabilirsiniz. Kaldı<br />
Röportaj: FİLİZ YİĞİTBAŞI<br />
Fotoğraflar: SELÇUK ÇINAR<br />
TUĞRUL ÇOLAKOĞLU<br />
ki sinema yönetmenin sanatıdır. <strong>Oyun</strong>cu olmak<br />
zorunda da değildir. <strong>Oyun</strong>cusuz da sinema yapılır.<br />
Çok güzel örneklerini görüyoruz. İlla ki oyuncular<br />
oynamıyor. Galiba meslektaşlarımız bunu birazcık<br />
atlıyor. <strong>Oyun</strong>culuğu kendine öğretmek için mutlaka<br />
tiyatro sahnesini deneyimlemeleri gerekiyor. Ve<br />
yıllar yıllar geçiyor, siz hala oyunculuğu öğrenememiş<br />
oluyorsunuz.<br />
Türkiye’deki oyunculuk eğitiminin yeterli olduğunu<br />
düşünüyor musunuz?<br />
Ben Türkiye’deki oyunculuk eğitimine açıkçası çok<br />
güvenmiyorum, çok iyi olduğunu düşünmüyorum.<br />
Çünkü çok fazla oyunculuk okulları açıldı. <strong>Oyun</strong>culuk<br />
okullarının açılma nedeni de aslında TV sektörüne<br />
oyuncu yetiştirmek. Neredeyse her üniversitenin<br />
oyunculuk bölümü var. Burada kimlere ders<br />
veriliyor, neler yapılıyor, hangi imkânları var, sahneleri<br />
var mı? Bu çok ayrı bir konu. Türkiye’deki<br />
oyunculuk eğitimi başlı başına ayrı bir şey. Birçok<br />
kurs var ama oyunculuk kursta öğrenilecek iş değil.<br />
<strong>Oyun</strong>culuk eğitiminin çok kapsamlı olması gerekiyor.<br />
Sadece sahneye çıkmak da değil. Mesela<br />
benim oyuncu olmak isteyenlere tavsiyem; keşke<br />
felsefe, psikoloji, sosyoloji okusalar bir yandan da<br />
üniversitede oyunculuk yapabilseler. Çünkü ne kadar<br />
kendini geliştirir, ne kadar dünyayı anlamaya<br />
ve algılamaya çalışırsan oyunculuğun da o kadar<br />
iyi olur. Mesela ben piyano çalan bir oyuncuyu<br />
tercih ederim ya da oyunculuk yapan bir doktoru<br />
tercih ederim. Yani o doktor benim derdimden<br />
daha iyi anlayacaktır diye düşünürüm. Dolayısıyla<br />
felsefe bilen aktör de benim derdimden daha
iyi anlayacaktır. Hiçbiri birbirinden<br />
ayrı şeyler değil hepsi birbirine bağlı.<br />
<strong>Oyun</strong>culuk dediğin şey yaşamla<br />
ilgili, bizzat bizim yaşamımızı, bizim<br />
ilişkilerimizi çok yakından ilgilendiren<br />
bir şey yapıyoruz. Nerdeyse insanın<br />
arkaik haline, en ilkel haline<br />
hitap ediyoruz. “Ben sanatçıyım ne<br />
yapayım felsefeyi, siyaseti, psikolojiyi?”<br />
dediğiniz zaman, “Sanatını<br />
nasıl yapıyorsun, o zaman neyle<br />
yapıyorsun, hangi antenlerini açıyorsun<br />
dünyayı algılamak için?”<br />
diye sorarlar. Neticede tiyatro insana<br />
ait her şeyi kapsar ve bunu<br />
anlatma kaygısıyla yapılır. Bu şekilde yapılmayan<br />
tiyatro eğlenceden öteye geçemez. Eğlencenin de<br />
kimseye bir zararı yoktur ama sahnede yapılan her<br />
şeyde tiyatro değildir.<br />
Bu Adam Bu Filmi Çeker<br />
‘New York’ta Beş Minare’ Mahsun<br />
Kırmızıgül’ün ilk sinema filmi olsa teklifi yine<br />
kabul eder miydiniz? Önceki filmleri, kabul<br />
etmeniz de bir etken oldu mu?<br />
Bu filmi Mahsun bana anlattığında daha hiç film<br />
çekmemişti. Mahsun’un ilk projesidir bu film.<br />
Bunu bana bir uçak yolculuğunda anlattı. “İnşallah<br />
Mahsuncuğum” dedim. Ben Mahsun’un film<br />
çekme konusundaki heyecanından ve bu hikâyeyi<br />
anlatırken yaşadığı heyecandan çok etkilendim.<br />
Dedim ki bu adam bu filmi çeker. Çünkü ne yapacağını<br />
o kadar iyi biliyor ki. Ben daha önce<br />
de ilk filmini çeken yönetmenlerle çalıştım. Mesela<br />
‘Polis’ filmi Onur Ünlü’nün ilk filmiydi. Ama<br />
bana öyle bir anlattı ki kabul ettim. Seyirci beğenir<br />
beğenmez o ayrı bir şey ama bir yönetmen illaki<br />
bir ilk film çekecek. Bu insanlara da şans vermek<br />
gerekiyor. Senaryoyu beğenip oynamak istedikten<br />
sonra bir sakınca yok. Ben açıkçası Mahsun eğer<br />
daha önce başka film çekmeseydi de oynardım<br />
sadece zaman uymadı. O da arada başka filmler<br />
çekti.<br />
Mahsun’un Enerjisine, Film Çekme Arzusuna<br />
Ve Tutkuyla Sinemaya Bağlanmasına<br />
Hayranım<br />
Peki, oyuncu Mahsun Kırmızıgül mü? Yönetmen<br />
Mahsun Kırmızıgül mü?<br />
TiyATro insAnA<br />
AiT hEr şEyi<br />
kApsAr vE<br />
Bunu AnlATmA<br />
kAygısıylA<br />
yApılır. Bu<br />
şEkildE<br />
yApılmAyAn<br />
TiyATro<br />
EğlEncEdEn<br />
öTEyE gEçEmEz.<br />
Yönetmen tabiî ki. Ve sinemaya<br />
kafayı öyle bir takmış ki son 5<br />
yıldır şarkı söylemiyor. Ama mesleği<br />
şarkıcılık. Bu insanın eksikleri<br />
olabilir, şu olabilir, bu olabilir ama<br />
Mahsun’un enerjisine, film çekme<br />
arzusuna ve tutkuyla sinemaya<br />
bağlanmasına hayranım açıkçası.<br />
Çekimlerde de öyle hissettim.<br />
Türkiye’de Medya Haberleri<br />
Saklamak Üzerine Kurulmuş<br />
Son günlerde kamuoyunda bir<br />
ucube tartışması var biliyorsunuz,<br />
sizce bir sanat eseri hakkında yorum yapabilmek<br />
için sanatçı kimliğine sahip olmak<br />
gerekli midir? Yoksa herkes her sanat eseri<br />
hakkında yorum yapabilme hakkına sahip<br />
midir?<br />
Bir sanat eserini sevip sevmemek herkesin hakkıdır.<br />
Sevmezsin, seversin ama beğenmemek için -Çetin<br />
Altan’ın lafını aktarıyorum- “Beğenmemek için<br />
mutlaka o konuyla ilgili bir bilgin ve onun yerine<br />
neyi önerdiğini benim anlayacağım şekilde açık<br />
açık anlatman gerekir”. Sevmeyebilirsin, sevmedim<br />
diyebilirsin, ama beğenmedim dediğin zaman<br />
bir şey anlatmak zorundasın. Niye beğenmediğini,<br />
bir resmi, bir heykeli, bir tiyatro oyununu… Bir<br />
de zaten orada yanlış bilgilendirme sorunu var. O<br />
heykel daha bitmemiş bir heykel, daha yapılacak,<br />
daha niye yapılamadığını, neden bitmediğini biz<br />
de bilmiyoruz. Daha bitmemiş bir heykele hakaret<br />
etmektense bu heykelin niye bitmediğini, bitince<br />
ne olacağını anlamaya çalışmak çok daha doğru<br />
değil midir? Bitince ne olacak acaba? Nerede?<br />
Yerini doğru mu seçtiniz? Niye burayı seçtiniz? Bir<br />
defa o sanatçıyı da ilgilendiren bir şey değil mi?<br />
Sanatçıya bir yer verilmiş, “Buraya heykel yap”<br />
denmiş ve sanatçının heykeli daha yapım sürecinde.<br />
Yani bir tiyatro oyununa provada gelip, “Ben<br />
bu oyunu hiç beğenmedim derseniz daha prova<br />
yapıyoruz, oyunu seyretmediniz sahneye çıkmadı<br />
daha, onun için işte böyle bazı şeyleri yarım yamalak<br />
anlayarak ve yarım yamalak tepkiler göstererek<br />
geçiyor hayatımız maalesef, bu da onun örneklerinden<br />
biridir. Ama bunu söyleyen başbakan<br />
olduğu için birdenbire çok tepki çekiyor ve “Niye<br />
böyle söyledi?” oluyor. Başbakanın da bir şeyler<br />
hakkında konuşurken seçtiği cümlelere çok dikkat<br />
etmesi gerekiyor, haklı olarak halktan, sanatçılar-<br />
dan gelen tepkileri öngörmesi gerekiyor. Bunlar<br />
çok bıçak sırtı şeyler, bir şey söylerken çok dikkat<br />
etmek gerekiyor ve tabi bizim de bütün bu olup<br />
biteni çok çok iyi anlamamız gerekiyor. Türkiye’de<br />
o kadar çok şey saklanıyor ki okurdan, halktan,<br />
izleyiciden… Medya saklıyor bir defa, Türkiye’de<br />
medya, haberleri saklamak üzerine kurulmuştur,<br />
haber veren çok az medya aracı var. Yavaş yavaş<br />
biz bir şeyleri anlamaya çalıştıkça, merak ettikçe,<br />
soru sormaya başladıkça çok daha şeffaf, çok<br />
daha net şeyler göreceğiz yakında, şimdi değil<br />
ama ben gelecekten ümitliyim onu söylemek zorundayım.<br />
Bir Atatürk Filmini Türk Yönetmen ve Senaristin<br />
Yapabileceğine İnanmıyorum<br />
Bir reklâm filminde Atatürk’ü canlandırdınız,<br />
sinema filminde Atatürk’ü canlandırmanız istenirse<br />
ne düşünürsünüz?<br />
Tabiî ki sıcak bakarım ama bu senaryonun nasıl<br />
yazıldığına bağlı. Bilinen karakterleri özellikle<br />
Atatürk gibi bir karakteri senaryolaştırmak ve anlatmak<br />
bizim de yakın geçmişimizde tanık olduğumuz<br />
gibi çok zor. Adamı topa koyuveriyorlar.<br />
Çünkü birdenbire ezberleri bozuluyor. Mesela ben<br />
‘Mustafa’ belgeselinden sonra televizyonda bir<br />
program izliyorum. Atatürk karanlıktan korkarmış,<br />
konuklardan biri dedi ki, “Bu gayet normal,<br />
ben de korkarım”. Programı yöneten kişi döndü,<br />
o konuğa dedi ki, “Beyefendi siz korkabilirsiniz<br />
ama Atatürk korkmaz”. Ben böyle bir şey duymaktan<br />
utandım. Bu algı seviyesi varken gerçek<br />
bir Atatürk filminin yakın zamanda çekilebileceğine<br />
ihtimal vermiyorum. Ayrıca böyle bir filmi<br />
bir Türk yönetmen ve Türk senaristin de yapabileceğine<br />
inanmıyorum. Dışardan birileri yapmalı<br />
bunu. Gerçekten Mustafa Kemal’i anlatmak için<br />
dışardan objektif bir gözle bir insanı anlamaya<br />
çalışmak gerekiyor. Türkiye’de acilen yapılması<br />
gereken şey ezberi bozmaktır ama ezberi bozmak<br />
çok zor. Öyle bir gün içinde olacak iş değil. O<br />
ezber bozulduktan sonra düzgün işler gelebilir. Biz<br />
ancak o zaman Atatürk’ü gerçekten anlayabiliriz.<br />
Şu anda anlamamızın önünde birçok engel var.<br />
Mesela biz bu ulusun kurucusu, cumhuriyetimizin<br />
kurucusu Atatürk’ün biyografisini gerçekten bilmiyoruz.<br />
Bizden saklanmış. Biz annesinin yeniden<br />
evlendiğini Mustafa filminden öğrendik. Bu bilinse<br />
ne olacaktı. Atatürk’ü küçültecek miydi? Bu nasıl<br />
bir bağnazlıktır da bir insanın biyografisi bile saklanır.<br />
İşte bunların aşılması için bence çok zaman<br />
gerekiyor, aydınlık zihinler gerekiyor, başka türlü<br />
bakabilme ve görebilme gerekiyor. O da biraz zor.<br />
Bugün tekrar Oğuz Atay okuyordum, ‘<strong>Oyun</strong>larla<br />
yaşayanlar’ da aktör diyor ki, “Kendimi ifade etmekte,<br />
kendi heyecanlarımı anlatmakta çok zorlanıyorum,<br />
çünkü başkalarının sözlerini anlamadan<br />
ezberlemeye o kadar alışmışım ki”. Ne kadar can<br />
acıtıcı bir laf değil mi? Türkiye’de başımıza gelen<br />
birçok tepkinin kökünde tam da bu söylediğim yatıyor.<br />
Sadece sloganlarla yaşamak, o sloganların<br />
içini anlamamak, çoğunun içi boş olması. Çok<br />
acınası bir şey.<br />
Madonna’nın filminde Dodi el Fayed’in babası<br />
Muhammed el Fayed’i canlandırmışsınız?<br />
Çekimler nerede yapıldı, nasıldı?<br />
Londra’da yapıldı. Ben New York’ta Beş Minare’yi<br />
bitirir bitirmez onun çekimlerine gittim. Tahtını bırakan<br />
Kral Edward ile Amerikalı sevgilisi Wallis<br />
Simpson arasındaki aşkı anlatan ama bugünden<br />
o aşka bakan bir film. Bu yılın sonunda çıkacak<br />
herhalde. Ben de heyecanla bekliyorum, küçücük<br />
bir rolüm var, bekliyoruz.<br />
ankaralife.com.tr<br />
47
Haluk Bilginer - Filiz Yiğitbaşı - Kemal Aydoğan<br />
Mesela ben piyano çalan bir oyuncuyu tercih ederim ya da oyunculuk yapan bir doktoru tercih<br />
ederim. Yani o doktor benim derdimden daha iyi anlayacaktır diye düşünürüm.<br />
Dublajını yaptığınız karakterlerden en sevdiğiniz<br />
hangisi?<br />
Ben sadece çizgi film ve reklâm seslendirmesi yapıyorum.<br />
<strong>Oyun</strong>cu dublajı hiç yapmadım. Ama en<br />
çok Buz Devri’ndeki Diego’yu seviyorum. Kızım<br />
da çok seviyor, ondan herhalde. “Baba çıktı” diyor,<br />
beraber çok gülüyoruz.<br />
Beni En Çok Kızım Güldürüyor<br />
Kızınızdan bahsederken gözleriniz ışıldıyor,<br />
baba olmak nasıl bir duygu?<br />
Muhteşem bir şey. “Bugünlerde sizi en çok güldüren<br />
şey kim, ne” deseniz, “Kızım” derim, kızıma<br />
çok gülüyorum. O bizim unuttuğumuz masumiyet<br />
ve saflık var ya şimdi o saflığı aslında hepimiz<br />
biliyoruz çünkü hepimiz oradan geçtik hepimizin<br />
içinde var o duygu. Geçen akşam, kızımı bir İngiliz<br />
arkadaşımla tanıştırdım, beraber balık yemeğe<br />
gittik. Arkadaşımın adı Tom. Kızımla tanıştırırken,<br />
“Kızım bu Tom” dedim, “Tom and Jerry gibi mi?”<br />
dedi, “Evet aynen onun gibi dedim”. Aramızda biz<br />
İngilizce konuşuyoruz, “Bu Tom’un Türkçesi yok<br />
mu?” dedi, Tabi çok güldük. Aslında çok doğru<br />
bir soru soruyor, çünkü o televizyondan bir şey<br />
izlerken İngilizce menüden Türkçe’ye basıyor ve<br />
öyle izliyor. Çok büyük keyif evlat sahibi olmak.<br />
Bir de ben geç baba<br />
olmanın verdiği hevesle<br />
tam bir buldumcuk<br />
oldum. Boş vakitlerimin<br />
neredeyse tamamını ona<br />
ayırmaya çalışıyorum.<br />
Yaşıtım arkadaşlarımdan<br />
bir de şunu öğrendim,<br />
onlar çok daha erken<br />
baba oldular, dediler ki,<br />
“Çok geç baba olduk o<br />
sırada iş, kariyer, para<br />
derken çocukların büyümesini<br />
kaçırdık, bir baktık<br />
çocuklar 10 yaşında<br />
ne zaman büyüdü bunlar”<br />
Ben şimdi onu çok<br />
iyi bildiğim için Allah’tan<br />
benim öyle dertlerim yok.<br />
Kariyer, iş, kira derdi olmayınca<br />
siz rahat rahat<br />
uğraşabiliyorsunuz çocuğunuzla.<br />
Clint Eswood<br />
bir söyleşide demişti ki,<br />
48 AnkaraLife Şubat - Mart 2011<br />
70 yaşında yine baba oldu, daha önce de eski<br />
evliliklerinden büyük büyük çocukları var, “Hep<br />
bir torun istedim, bana vermediler, ben de kendi<br />
torunumu kendim yaptım”. Benimki de biraz öyle<br />
oldu.<br />
Bu sözün ardından <strong>Oyun</strong> <strong>Atölyesi</strong> yönetmeni<br />
Kemal Aydoğan masamıza doğru geldi ve<br />
onu da sohbete hemen dâhil edip soruyorum.<br />
İyi oyuncuların Ankara’da yetiştiği üzerine bir<br />
savınız olduğunu konuştuk ve Kemal Aydoğan<br />
hemen diyor ki, “Ağabey sizin okuduğunuz<br />
dönemde hava kirli diyorlar doğru mu?”<br />
Evet, hava her anlamda kirliydi ama o kirli puslu<br />
ortam insanın kendini geliştirmesini daha zorlayan<br />
bir şey, o dönemlerde aslında neredeyse tek<br />
eğitim kurumu Ankara Devlet Konservatuarı idi,<br />
bir de İstanbul’da vardı, belediye sonra üniversiteye<br />
bağlandı. Böyle olunca çok daha az ve<br />
çok daha nitelikli öğretmenler ve öğrenciler yetişiyordu.<br />
Şimdi Türkiye’nin her üniversitesinde<br />
tiyatro bölümü olduğu için ben oradaki eğitimin<br />
hiç birinden emin değilim artık. Ama o zamanki<br />
eğitiminde Türkiye’nin her yerinden insanlar gelip<br />
seçiliyordu. 300 kişi geliyordu, 10 kişi alıyorlardı<br />
ve dolayısıyla öğretmenler de böyle parmakla<br />
gösterilen, çok az bulunan<br />
üç beş öğretmenin<br />
hepsi oradaydı zaten.<br />
Ben <strong>Oyun</strong> <strong>Atölyesi</strong>n<br />
de her izleyeceğim<br />
oyun için heyecanlanıyorum,<br />
bu sefer nasıl<br />
bir sürprizle karşılaşacağımı<br />
bilememek<br />
yine özlediğimiz bir<br />
duygu çünkü. Hâlbuki<br />
<strong>Oyun</strong> <strong>Atölyesi</strong>nin tüm<br />
oyunlarını siz sahneye<br />
koyuyorsunuz, soruyorum<br />
Kemal Aydoğan’a,<br />
“Hiçbir oyununuz birbirinin<br />
aynı tarz olmuyor,<br />
bu nasıl oluyor?”<br />
<strong>Oyun</strong> ne istiyorsa onu<br />
yapıyoruz, biz çok önemli<br />
değiliz, oyun daha önemli.<br />
<strong>Oyun</strong>ların istekleri var,<br />
bozamazsın ki. Sen onu<br />
boz, kendi dünyana uyarla, olmaz. Mesela Haluk<br />
ağabeyin çok güzel bir oyunu vardı, “Dolu düşün,<br />
boş konuş” Onu bir de Bakırköy Şehir Tiyatrosu<br />
oynadı, oyunda metnin istediği bir şey vardı,<br />
onu yapmamışlar ve o güzelim oyun, dünyanın<br />
en çirkin oyunu olmuş. “Dolu düşün boş konuş”<br />
oyununda konuşurken oyuncular birden donuyor,<br />
bu da yazarın talebidir. Yazarın bunu isteyişindeki<br />
amaç zihnimizin altında neler dolaşıyor, bunu<br />
açıklamak içindi ama bunu atarsa yönetmen oyun<br />
kalmıyor ki ortada. Yönetmenin bir dili olmaz, yönetmenin<br />
bir anlama kapasitesi olur, ne demek<br />
yani benim tarzım var filan. Bütün oyunların istekleri<br />
başka başka, ona cevap vereceksin, aynı<br />
olamaz ki. O zaman sen kendini dayatmaya başlarsın,<br />
“Bak beni seyret diye” Bu da kabızlıktır.<br />
<strong>Oyun</strong>cu Memur Olmaz. Devletin Tiyatrosu<br />
Olmaz, Ulusun Tiyatrosu Olur<br />
Bu sancılar sanatçıyı memur yaptığımız zaman<br />
mı başlıyor acaba?<br />
Dünyanın hiçbir yerinde devlet tiyatrosu yok. Devlet<br />
tiyatrosu sanatçıları bana çok kızıyor ama kızsınlar,<br />
onların rahatına geliyor yılda 18 tane maaş<br />
almak. Dünyanın hiç bir yerinde yoktur böyle saçmalık.<br />
<strong>Oyun</strong>cu memur olmaz. Devletin tiyatrosu<br />
olmaz, ulusun tiyatrosu olur. Devlet o ulusun tiyatrosuna<br />
para vermek zorundadır, devletin görevlerinden<br />
biridir bu ama işleyişine asla karışamaz.<br />
Dünyanın her yerinde ulusal tiyatro vardır, devlet<br />
tiyatrosu yoktur. Sanatla görev yan yana gelemeyecek<br />
iki kavramdır, sen istediğin için yaparsın.<br />
Sen bir yabancıya buradaki durumu anlatınca<br />
adam neresiyle güleceğini şaşırıyor, oyuncu rapor<br />
almış oyunda oynamamak için. Oynamamak için<br />
rapor alıyor. Öbür oyuncular sağ kolunu vermeye<br />
hazır rol oynayayım diye. Bu da rapor alıyor ben<br />
oynamayım diye…<br />
Kemal Aydoğan: Yapısal bir değişiklik lazım,<br />
atacaklar, emekli edecekler herkesi sonrada<br />
prodüksiyon usulü oyun başına ücretlendirilecek<br />
oyuncular. İnsanlar durduğu yerde duruyor, sonra<br />
gelip bizim müzikalimizi izledikten sonra, Shakespeare<br />
müzikalinde 4 tane yeni mezun oyuncu<br />
var, Türkiye de görmediğimiz bir şeyi yapıyorlar,<br />
yapabiliyorlar, ne yapacaksınız o 4 oyuncuyu gördükten<br />
sonra, diğer kadın oyuncular gelip oyunu<br />
izleyince, “Şarkı da söylemek lazım, takla da atmak<br />
lazım” diyecekler ve o zaman ya çalışacaksın,<br />
öğreneceksin ya da seçilmeyeceksin.<br />
Haluk Bilginer: O zaman rapor almak zorunda<br />
da kalmayacaksın, zaten işsiz kalacaksın.<br />
Kemal Aydoğan: 35 yıl garanti ettiğin sürece<br />
hayatını ne yaparsan yap tiyatro bile yapsan, oyun<br />
oynamanın önüne kişisel engeller de koysan, çıkmasan<br />
bile para veriyorlar sana. 35 yıl sosyal<br />
güvenliğin var, niye oynayayım ben. Şu isim oynamıyor<br />
ben de oynamayacağım ama oynamak<br />
duygusu böyle bir şey değil ki. Devlet dairesi düşünüşü<br />
bu, memuriyet düşünüşü. Sen kendin için<br />
yapıyorsun bundan vazgeçilir mi? Sanat görevle<br />
yapılmaz. Sanatın görevi olmaz, istediğin için yaparsın.<br />
Onda varoluşsal bir sebep bulursun.<br />
Filiz Yiğitbaşı: <strong>Oyun</strong>ları ile de görüşleri ile de<br />
ezber bozmaya devam ediyorlar. Teşekkür<br />
ederim tüm samimiyeti ile bana vaktini ayıran<br />
Haluk Bilginer’e, teşekkür ederim heyecanını<br />
hiç kaybetmeyen Kemal Aydoğan’a ve<br />
açıldığı günden beri emeklerini esirgemeyen<br />
tüm <strong>Oyun</strong> <strong>Atölyesi</strong> çalışanlarına.