Elveda CIAMpolis Amsterdam Bijlmer kentsel yerleÅim ... - yegenoglu
Elveda CIAMpolis Amsterdam Bijlmer kentsel yerleÅim ... - yegenoglu
Elveda CIAMpolis Amsterdam Bijlmer kentsel yerleÅim ... - yegenoglu
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
<strong>Elveda</strong> <strong>CIAMpolis</strong><br />
<strong>Amsterdam</strong> <strong>Bijlmer</strong> <strong>kentsel</strong> yerleşim bölgesinin rehabilitasyonu<br />
1960 yıllarında <strong>Amsterdam</strong>’ın yeni <strong>kentsel</strong> yerleşim bökesi olarak dördüncü<br />
CIAM kongresinde belirlenmiş ‘işlevsel kent’ ilkelerine göre planlanmış <strong>Bijlmer</strong>.<br />
(1)<br />
CIAM düşüncelerini benimseyen bir kent tasarımın 60’larda hazırlanması ve<br />
uygulanması tuhaf gelebilir, zira o yıllarda işlevsel kent düşüncesi devrimci<br />
dinamiğini çoktan yitirmişti, Kevin Lynch ve Jane Jacobs gibi teorisyenler<br />
tarafından sert eleştiriliyordu. (2) Üstelik CIAM kendi bünyesi içinde bulunan ve<br />
‘genç kuşağı’ temsil eden Team X’in radikal muhalif grisimleriyle1959’de çoktan<br />
feshedilmişti. (3) <strong>Bijlmer</strong>’in planlanmasında bu tartışmanın neredeyse inatla bir yana bırakılmasını anlamak<br />
pek değil, ama tahrirci Donald J.Olsen bu konuda bize bir ip ucu veriyor. (4) Ona göre Hollandalıların<br />
özelliği özgün düşünceler ve projeler geliştirmekte değil, başkalarının ürettiği ama güncelliğini yitirmiş<br />
modelleri daha planlı ve daha büyük ölçekte kopya etmekte yatıyor.<br />
Geçekten <strong>Bijlmer</strong> modern kent planolojisinin etkileyici bir<br />
anıtı olarak, <strong>Amsterdam</strong> Belediyesi tarafından 60.000<br />
nüfus için tasarlanmış, 13.000 konut yalnız prefabrik<br />
sistemler kullanılarak uygulanmış, ve en önemlisi <strong>Bijlmer</strong><br />
işlevselci mekan anlayışının, kolektif yasam öyküsüne<br />
ağarlık veren sosyal demokrasi ütopyası ile bütünleştiği<br />
bir olgu olarak düşünülmüş. Modern kentleşmenin vaat<br />
ettiği ‘ışık, hava, mekan ve yeşillik’, insanların birlikte ve eşit şartlar altında yasadığı, ortak kültür<br />
değerlerinin kolektif mekanlarda uyum içinde paylaşıldığı bir ortam söz konusu <strong>Bijlmer</strong>’ın asil planında.<br />
Dolayısıyla kent tasarımı hazırlanırken ‘tipik’ <strong>Bijlmer</strong> sakininin beyaz, tek kültürlü, orta gelirli ve araba<br />
sahibi olacağı varsayılmış, fakat zaman bu kriterlerin yanlışlığını ispatlamış.<br />
Kentin betonlaşmış, ağaçsız, parksız ve klostrofobik 19. Yüzyıl<br />
semtlerinden kurtulmak isteyen <strong>Amsterdam</strong>’lılar, <strong>Bijlmer</strong>’in bir<br />
‘bal peteği’ strüktürünü andıran ve görünümü birbirinden farksız<br />
olan dev apartmanlarından birinde değil, banliyönün bahçeli ve<br />
müstakil evlerinde oturmayı tercih etmişler. Orta sınıfın arzuladığı<br />
ve idealleştirdiği kasaba yasam üslubu hiç bir zaman<br />
gerçekleştirilememiş <strong>Bijlmer</strong>’de.<br />
1980’lerde <strong>Bijlmer</strong>’in bos konutları <strong>Amsterdam</strong> Belediyesi için gerecekten endişe verici boyutlara<br />
ulaşırken, Hollanda’ya Güney Amerika’daki eski sömürgelerinden ve değişik Afrika ülkelerinden büyük<br />
göç akımı baslar ve gelenlerin ilk hedefi <strong>Bijlmer</strong>’dir. (5)
Bir bakıma <strong>Bijlmer</strong> ikinci ve üçüncü dünya göçmenleri için Hollanda’ya giriş kapısı işlevini üstlenir, bir<br />
sünger gibi yeni göçmenlerin getirdiği değişik yasam tarzlarını, yöresel geleneklerini ve adetleri sanki<br />
emmeye baslar, çok kültürlü, renkli ve karmaşık post-modern kentin simgesi olur <strong>Bijlmer</strong>. Yalnız<br />
çokkültürlülük, problemsiz bir sosyal ortamın oluşturulduğu manasına gelmiyor. Tam tersine göçmenlerin<br />
büyük bir azınlığı birinci dünyanın bilgi ve enformasyon toplumuna adapte olmakta zorlanıyor, uyum<br />
sağlayamıyor veya sağlamak istemiyor, <strong>Bijlmer</strong> Hollanda topluma giriş kapısı yerine topluma ayak<br />
uyduramayanların son durağı olmaya başlıyor. İssizlik, yolsuzluk, hırsızlık, <strong>Bijlmer</strong>’in ‘melting pot /<br />
kaynaşma potası’ imajını zedeliyor, hatta tekrar dönüştürüyor, Hollandan’ın’ ilk gidilemez ve girilemez<br />
bölgesi, ilk zenci gettosu olarak adlandırılmaya başlanıyor.<br />
Öncelikle <strong>kentsel</strong> ve mimari konseptin belkemiğini oluşturan kolektif<br />
mekanlar tehlike odağı oluşturmaya başlıyorlar. Oralarda apartman<br />
sakinlerinin yerine çeteler ve issizler toplanıyor ve ciddi bir esrar<br />
ticareti oluşturuluyor. Kolektifin mekanları yobazlaşıyor,<br />
yabancılaşıyor, anlamsızlaşıyor, ya en kuvvetlinin veya hiç kimsenin<br />
oluyor.<br />
Bu nedenle apartman kütlelerinin etrafını çeviren büyük İngiliz parkı, <strong>Bijlmer</strong>’in ana arterlerini oluşturan<br />
yükseltilmiş araba yollarının park ile bütünlesen bölümleri ve apartmanların birinci katlarında bulunan,<br />
daireleri garajlara bağlayan dolaşım ve iletişim koridorları, neredeyse kullanılmaz ve yaşanmaz hale<br />
geliyorlar. Sonunda kolektifin sorumlu görüldüğü mekanlarda bireyin sorumluluk üstlenmediği veya<br />
üstlenemediği nihayet anlaşılıyor.<br />
Bu gelişmeyi yakından takip eden <strong>Amsterdam</strong> Belediyesi ve<br />
apartmanların sahibi kooperatifler, 1992’den itibaren <strong>Bijlmer</strong> için<br />
rehabilitasyon programları önermeye başlıyorlar. Belediye<br />
programın genel ve sosyal çerçevesini belirlerken kooperatifler,<br />
çeşitli mekansal rehabilitasyon senaryolarını araştırılması için,<br />
birkaç tanınmış mimari görevlendiriyor. Geliştirilen senaryolar<br />
‘işlevsel modelin revizyonu’ ve ‘geleneksel modelin yeniden doğusu’ seklinde iki gruba ayrılabilir.<br />
Birincisi konsept tutucu ve ihtiyatlı bir rehabilitasyon yaklaşımını öngörüyor ve ilginç tarafı ‘jenerik kent’<br />
modelini geliştiren ‘düsünumsel (reflexive) modern’ kavramının içinden yola çıkan Rem Koolhaas<br />
tarafından önerilmiş olması. Koolhaas’ın anlayışında <strong>Bijlmer</strong> modern kentleşmenin vazgeçilemez bir<br />
anıtıdır. Dolayısıyla kent ve mimari dokunun korunmasını, sorunların yeni programlar ve mekansal<br />
inisiyatiflerle, <strong>Bijlmer</strong>’ın asil strüktürü dikkate alınarak, çözülmesini önerir Koolhaas. OMA’nın planında<br />
ana trafik arterlerinin tek düzeyli işlevsel anlamı terk edilir. Dükkan, konut, ofis, trafik, eğlence ve<br />
dinlenme işlevlerini iç içe sokarak katmanlı bir <strong>kentsel</strong> mekan (<strong>Bijlmer</strong>strip) yaratılır. Apartmanların giriş<br />
katında bulunan depoların yerlerini ufak is yerleri, atölyeler ve stüdyo tipi daireler alır, dolayısıyla<br />
apartman-park ilişkisi yeniden değerlendirilir. Herhalde planın en önemli fikirlerinden biri işlevsel modelin
kolektivist ilkesinin devrilmesi, yani kolektif ve özel mekan hudutlarının yeniden belirlenmesi, mekansal<br />
geçislerdeki belirsizliğin giderilmesi, ve kolektif mekanın özelleştirilmesidir. Bir bakıma bu strateji ile<br />
işlevsel kent paradigmasının halen geçerli olduğunu savunuyor Koolhaas, ama yaklaşımı ‘Yeni<br />
<strong>Amsterdam</strong>’ adı altında birleşmiş birkaç kooperatif tarafından yetersiz bulunuyor.<br />
Yeni <strong>Amsterdam</strong>’in konsepti tutarlı ve radikal. İşlevsel modelin<br />
kayıtsız şartsız iflas ettiğini, <strong>Bijlmer</strong>’deki sosyal problemlerinin<br />
aslında işlevsel modelin mekansal yapıcıdan kaynaklandığını, hastanın<br />
çoktan vefat ettiğini, herhangi bir ameliyatın olumlu sonuç<br />
getirmeyeceğini ileri Yeni <strong>Amsterdam</strong>. Dolayısıyla bu grubun ‘tabula<br />
rasa’ , yani <strong>Bijlmer</strong>’i yıkıp sıfırdan yenilemek yaklaşımına, rehabilitasyon yerine radikal dönüşümün<br />
kucaklarlarına pek şaşırmamak gerekiyor. Peki bu dönüşüm hangi <strong>kentsel</strong> modeli içeriyor? Cevabı işlevsel<br />
kentten evvelki ‘geleneksel’ modellerde aramak gerekiyor. Kent ve mimari tasarımın özdeşleştiği, kenti,<br />
tek boyutlu, mekansallıgıdan ayıklanmış bir bünye değil, çok boyutlu bir fenomen olarak algılayan bir<br />
yaklaşım bu. Kentsel mekanı sokak, cadde, bulvar, meydan, blok gibi mekansal elemanlarla tanımlayan ve<br />
belirleyen, kolektif ve özel mekan içinde insanı yönlendiren, dolmamı belirleyen bir doku söz konusu bu<br />
modelde. Referans ise H.P Berlage’nin 1917’de uyguladığı, ‘geleneksel’ mekan prensiplerini yeniden<br />
yücelten, efsaneleşmiş Güney-<strong>Amsterdam</strong> planı.<br />
Pekiyi bu iki yaklaşım arasındaki sürtüşme nasıl çözüldü?<br />
Hollanda’nın tipik konsensüs felsefesi ile, yani iki modeli<br />
birleştirerek. Sonuç olarak <strong>Bijlmer</strong>’deki otuz apartmanın yarısı yıkıldı<br />
veya yıkılacak, yerlerine dört veya beş katlı bloklar ve iki katlı banliyö<br />
tipi konutlar yapılıyor. Dönüşen bölgelerin <strong>kentsel</strong> dokusu Berlage<br />
Planı’nın ucuz bir kopyasını anımsatıyor.<br />
Eski strüktürün rehabilite olduğu semtlerde ise kolektif mekanlar ufaltılıyor veya özelleştiriliyor,<br />
apartmanların özellikle giriş katları yenileniyor. Aynı zamanda mekansal rehabilitasyon iddialı bir sosyal<br />
rehabilitasyon planı ile destekleniyor, konutların yarısı öncelikle <strong>Bijlmer</strong> sakinlerine, uygun şartlara<br />
satılıyor ve Belediye sübvansiyonu ile bölgede yeni is imkanları yaratılıyor. Bir bakıma işlevsel kentin<br />
fiziksel yapısı bir tarardan yok edilirken, bu modelin topluma bakış acısı, yanı merkezi bir idarenin toplumu<br />
organize edebileceği inancı, devam ediyormuş gibi gözüküyor.<br />
Bugünlerde <strong>Bijlmer</strong>’e gidenler kendilerini şizofren bir zaman makinesinin içinde buluyorlar. Asil plandaki<br />
mekansal bütünlüğün yerini birçok <strong>kentsel</strong> fragman almış. Birbirleriyle ilgisi olmayan alçak ve yüksek<br />
binalar iç içe, metropoliten ve kasaba yasam tarzları yan yana. Bos, belirsiz ve anlamsız gözüken<br />
mekanların yanında geleneksel kent dokusu uygulanmış. Boşaltılmış ve yıkılmayı bekleyen apartmanların<br />
içinde elektriksiz, susuz, tuvaletsiz yasayan esrarkeşlerin biraz ilerisinde <strong>Bijlmer</strong>’e nihayet geri dönen ve<br />
bahçeli ev idealini gerçekleştirmenin keyfini çıkaran ‘tipik’ <strong>Amsterdam</strong>’lı yasıyor.
İşlevsel ve geleneksel kent modelleri evlenmiş ve melez bir bebek doğurmuş meğerse. <strong>Elveda</strong> <strong>CIAMpolis</strong>,<br />
hoş geldin Yeni <strong>Bijlmer</strong>.<br />
Hüsnü Yegenoglu<br />
Bu makale Mimar-İst dergisinde yayımlandı, 7/2003.<br />
1. CIAM’ın (Congrès Internationaux d’Architecture) 1933’deki Atina kongresinde 33 kentin yapısı araştırılmış ve sonuç olarak<br />
modern kentçiliğin temel ilkleri Atina Bildirisinde (Charte d’Athènes) belirlenmiş<br />
2. İşlevsel kentleşme modellerini eleştiren ve Moses tipi ‘tabula rasa’ modernizmi Kevin Lynch’in ‘The Image of the City’ (1960)<br />
ve Jane Jacobs’ın, ‘The death an life of Great American Cities’ (1962) kitaplarında eleştirilmiş.<br />
3. Bakema, van Eyck, Bosch, Hertzberger, Habraken gibi çoğunluğu Hollandalı mimarlardan oluşan Team X (1953), modern<br />
kentçiliğin işlevsel, anonim ve jenerik yaklaşımını kabul etmez, kentin karmaşık bir bünye olduğu savunur.<br />
4. Donald J.Olsen, Centrum voor Grootstedelijk Onderzoek, Universiteit van <strong>Amsterdam</strong>, 1989<br />
5. Birinci göç akını 1960’larda Türkiye’den, Fas’dan, İtalya’dan ve İspanya’dan gelen isçilerle başlamış. İkinci göç akını ise Güney<br />
Amerika’dan (Aruba, Surinam) ve Afrika’dan (Ghana) geliyor. Yeni göçmenler <strong>Amsterdam</strong> Belediyesi tarafından <strong>Bijlmer</strong>’in bos<br />
duran sosyal konutlarına yerleştiriliyor.<br />
6. <strong>Bijlmer</strong> nüfusunun yüzde 70’i göçmenlerden oluşuyor.<br />
7. Hendrik Petrus Berlage (1856-1934), Gottfried Semper’in tanınmış ‘Der Stil in den technischen und tektonischen Künsten oder<br />
praktische Aesthetik’ kitabından etkilenmiş, <strong>Amsterdam</strong>’in 20. yüzyıldaki kentleşmesinde Cornelius van Eesteren ile beraber<br />
çok önemli bir yeri olan tasarımcı.