KUR'AN ÃÄRETÄ°MÄ°NDE METÄ°N ANLAM Ä°LÄ°ÅKÄ°SÄ° - gariban tavuk
KUR'AN ÃÄRETÄ°MÄ°NDE METÄ°N ANLAM Ä°LÄ°ÅKÄ°SÄ° - gariban tavuk
KUR'AN ÃÄRETÄ°MÄ°NDE METÄ°N ANLAM Ä°LÄ°ÅKÄ°SÄ° - gariban tavuk
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
T.C.<br />
ANKARA ÜNİVERSİTESİ<br />
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ<br />
İLKÖĞRETİM DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ<br />
ÖĞRETMENLİĞİ (DİN EĞİTİMİ)<br />
ANABİLİM DALI<br />
KUR’AN ÖĞRETİMİNDE<br />
METİN <strong>ANLAM</strong> İLİŞKİSİ<br />
Doktora Tezi<br />
Mehmet YAŞAR<br />
ANKARA-2006
T.C.<br />
ANKARA ÜNİVERSİTESİ<br />
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ<br />
İLKÖĞRETİM DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ<br />
ÖĞRETMENLİĞİ (DİN EĞİTİMİ)<br />
ANABİLİM DALI<br />
KUR’AN ÖĞRETİMİNDE<br />
METİN <strong>ANLAM</strong> İLİŞKİSİ<br />
Doktora Tezi<br />
Mehmet YAŞAR<br />
Tez Danışmanı<br />
Prof. Dr. Mualla SELÇUK<br />
ANKARA-2006
T.C.<br />
ANKARA ÜNİVERSİTESİ<br />
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ<br />
İLKÖĞRETİM DİN KÜLTÜRÜ VE AHLÂK BİLGİSİ<br />
ÖĞRETMENLİĞİ (DİN EĞİTİMİ)<br />
ANABİLİM DALI<br />
KUR’AN ÖĞRETİMİNDE<br />
METİN <strong>ANLAM</strong> İLİŞKİSİ<br />
DOKTORA TEZİ<br />
Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mualla SELÇUK<br />
Tez Jürisi Üyeleri:<br />
Adı ve Soyadı<br />
Prof. Dr. Mualla SELÇUK<br />
Prof. Dr. Cemal TOSUN<br />
Prof. Dr. A. Nedim SERİNSU<br />
Prof. Dr. N. Yaşar AŞIKOĞLU<br />
Prof. Dr. Recai DOĞAN<br />
İmzası<br />
……………………………..<br />
……………………………..<br />
………………………………<br />
………………………………<br />
………………………………<br />
Tez Sınavı Tarihi : 20.11.2006
ÖNSÖZ<br />
Hızlı bir gelişme ve değişme yaşanan çağımızda, istek ve ihtiyaçlar da<br />
değişmekte ve artmaktadır. Asrımızın insanının ayakta kalabilmesi için çok çeşitli<br />
alanlarda ve daha fazla bilgiye ihtiyacı olmakta, öğreneceği şeylere her geçen gün<br />
yenileri eklenmektedir. Öğrenmesi hususunda eski yöntem ve teknikler, bu asrın<br />
insanının ihtiyaçlarına cevap vermekte zorlanmaktadır. Bu husus genelde eğitim,<br />
özelde de din eğitimi çalışmalarında yeni yöntem, teknik ve yaklaşımlara ihtiyaç<br />
duyulmasını zorunlu kılmıştır.<br />
Her yeni araştırma bir yönü ile günümüz insanının hayatı anlamlandırmasına<br />
ve daha yaşanılabilir bir dünya oluşturulmasına katkı sağlamaya çalışmaktadır. “Her<br />
şey insan için!” ilkesinden hareketle, onu mutlu kılmak ve kendi ayakları üzerinde,<br />
kendine yetebilecek donanımda eğitmek önemli bir görevdir. İnsanın bu serüveninde,<br />
onun fıtratında yer alan ve toplumların vazgeçilemezi dinin ve dinî bilginin önemi de<br />
inkâr edilemez.<br />
Biz bu araştırmamızda, İslam’ın ve yüce kitabı Kur’an’ın anlaşılmasının ve<br />
eğitiminin kolaylaştırılmasına bir katkı sağlamayı konu edindik. Toplumumuzda<br />
Kur’an metninin yüzünden ahenkli okunuşuna harcanan zaman ve çaba; manası ile<br />
anlaşılarak okunması hususunda gösterilmemektedir. Bu, sadece günümüzün sorunu<br />
olmamış, asırların sorunu olarak günümüzde de hayatiyetini devam ettirmeye<br />
çalışmaktadır.<br />
Bu araştırmada Kur’an ve anlamının, Hz. Peygamber’den günümüze nasıl<br />
öğretim konusu yapıldığı üzerinde durulup, bu konudaki gayretlerden yararlanılmaya<br />
çalışılmıştır. Araplar dışındaki Müslüman milletler için önemli bir sorun olan dil<br />
konusu ele alınmış ve sorun olarak görünen bu husustan yararlanılmasının bir imkânı<br />
üzerinde durulmuştur.<br />
Bu araştırmada Arapça’dan Türkçe’ye geçen kelimeler yardımı ile anlamın<br />
zihinde kalıcılığını ve öğretimin daha zevkli hâle geleceğini öngördüğümüz bir<br />
yaklaşım konu edilmiştir. Aslında bu yaklaşımı uygulamada bazılarının farkında<br />
olmadan kullandığını görürüz. Bizim çabamız, sure ve dua öğretiminde yeni bir<br />
II
yaklaşım olarak ele alınmamış bu faaliyetten nasıl yararlanılabileceğinin imkân ve<br />
sınırlılıklarını ortaya koymaya çalışmak, Kur’an’ın anlaşılmasına ve bu alandaki din<br />
öğretimine bir katkı sağlamaktır. Ayrıca Kur’an ve anlamının öğretiminin İslam<br />
Tarihi boyunca nasıl öğretim konusu yapıldığı, bu alandaki sorunlar ve dilden ve<br />
zihnin işleyişinden bu anlamda nasıl yararlanabileceğimizin imkânları da bu<br />
araştırmanın konuları içinde yer almaktadır. Çalışmak ve araştırmak bizden, tevfik<br />
Allah’tandır.<br />
Burada, bu yaklaşımı bize fark ettiren ve ilk örneklerini gösteren değerli<br />
hocamız Prof. Dr. Beyza BİLGİN’e teşekkürü bir borç bilirim. Yüksek lisans<br />
yaparken aldığımız “Özel Öğretim Metotları” dersinde, “Kur’an Surelerinin<br />
Öğretimi” başlığı altında “Kur’an’ın anlamını nasıl öğretebiliriz?” sorusuna,<br />
kendisinin “Elli Bin Yıllık Bir Gün” eseri ve konu edindiğimiz yaklaşım gibi<br />
çalışmalarla olabileceğini ve bu tarzda dersin öğrenciye biraz daha yaklaştırılabileceğini<br />
ifade ettiklerini daima hatırlamaktayız.<br />
Yapılan çalışmanın fikir ve öğretim dünyamıza katkı sağlaması dileklerimle<br />
tezimizin bu hâle gelmesine katkı sağlayan başta tez danışmanım Prof. Dr. Mualla<br />
SELÇUK olmak üzere, tez izleme jürisinde yer alan hocalarım Prof. Dr. Cemal<br />
TOSUN ve Prof. Dr. A. Nedim SERİNSU’ya, ayrıca yardımlarını esirgemeyen Prof.<br />
Dr. Recai DOĞAN ve Doç. Dr. Nurullah ALTAŞ’a, bugünlere gelmemize katkısı<br />
olan tüm hocalarıma ve tüm dostlarıma sonsuz teşekkürlerimi sunarım.<br />
Ankara 2006<br />
Mehmet YAŞAR<br />
III
İÇİNDEKİLER<br />
Önsöz ………………………………………………………………………………….……. II<br />
İçindekiler …………………………………………………………………………….…….. V<br />
Kısaltmalar …………………………………………………………………………….…... VI<br />
Giriş ………………………………………………………………………………….….. 1<br />
1. Araştırmanın Problemi ……………………………………………………………... 1<br />
2. Araştırmanın Konusu …………………………………………………………….… 5<br />
3. Araştırmanın Amacı ve Önemi ………………………………………….................. 6<br />
4. Araştırmanın Yöntemi …………………………………………..………………….. 8<br />
Birinci Bölüm<br />
Kur’an, Tarihsel Süreçte Öğretimi ve Anlaşılmasına Yönelik Gayretler<br />
1. Kur’an ve Anlaşılması……………………………………………………..………. 11<br />
2. Tarihte Kutsal Metinlerin Öğretimi ve Anlaşılmasına Yönelik Faaliyetler…..…… 29<br />
3. Hz. Peygamberden Günümüze Kur’an Öğretimi ve Anlama Gayretleri ……..…… 33<br />
3.1. Mekke Dönemi ve Daru’l-Erkam ……………………………………..…… 34<br />
3.2. Medine Dönemi ve Suffe ……………………………………………..……. 37<br />
3.3. Hz. Peygamber Sonrası Kur’an Öğretimi ve Anlama Gayretleri ……..…… 40<br />
3.3.1. Mektepler ………………………………………………….……..… 43<br />
3.3.2. Cami ve Medreseler ……………………………………………...… 48<br />
3.3.3. Daru’l-Kurra, Daru’l-Huffaz ve Daru’l-Hadisler ……………...…... 53<br />
4. Tercüme, Meal ve Tefsirler ………………………………………………..……… 57<br />
5. Kur’an’ın Anlaşılmasına Yönelik Problemler ………………………………..…… 69<br />
5.1. Bireyden Kaynaklanan Problemler ……………………………….…..……. 69<br />
5.2. Dil Bilimsel Problemler …………………………………….…………..….. 71<br />
5.3. Tercümeden Kaynaklanan Problemler ………………………………..…… 74<br />
5.4. Bütünsellikten Yoksun Bakış …………………………………………..….. 79<br />
6. Günümüzde Kur’an Öğretimi ve Anlamaya Yönelik Faaliyetler ……………….... 82<br />
7. Örgün Öğretimde Kur’an Metninin Anlaşılmasına Yönelik Faaliyetler ………..… 85<br />
7.1. İlköğretim Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Dersleri Çerçevesindeki Anlama<br />
Gayretleri ………………………………………………………………….... 86<br />
7.2. İmam-Hatip Lisesi Kur’an-ı Kerim Dersi Çerçevesindeki Anlama<br />
Gayretleri……………………………………………………………………. 87<br />
İkinci Bölüm<br />
Kur’an Öğretiminde Metin Anlam İlişkisine Dayalı Yaklaşım …..…………..……. 90<br />
1. Metin Anlam İlişkisine Dayalı Yaklaşım ………………………………………..… 90<br />
1.1. Dilin ve Kur’an Arapçasının Bazı Özellikleri ……………………………..…. 95<br />
1.2. Arapça’nın Türkçe’yi Etkileyişi …………………………………………..… 100<br />
1.3. Beynin İşleyişi ve Metin Anlam İlişkisine Dayalı Yaklaşım ……………..… 103<br />
1.4. Metin Anlam İlişkisine Dayalı Yaklaşımda Kullanılacak Öğretim Yöntem ve<br />
Teknikleri ……………………………………………………….................... 107<br />
1.5. Metin Anlam İlişkisine Dayalı Yaklaşım Uygulamalarında Dikkat Edilecek<br />
Hususlar …………………………………………………………………...… 117<br />
2. Metin Anlam İlişkisine Dayalı Yaklaşım Uygulama Örnekleri ………………….. 119<br />
3. Metin Anlam İlişkisine Dayalı Yaklaşım Sınıf Uygulamaları ve Gözlemler ….... 135<br />
Sonuç ve Öneriler ..……………………………………………………………….…... 140<br />
Özet …………………………………………………………………..…………….…. 143<br />
Kaynakça …………………………………………………………………………..….. 146<br />
IV
KISALTMALAR<br />
Age. : Adı geçen eser<br />
Agy. : Adı geçen yer<br />
AÜİF : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
AÜİFD : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi<br />
AÜSBE : Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü<br />
C<br />
: Cilt<br />
Çev. : Çeviren<br />
DİB : Diyanet İşleri Başkanlığı<br />
Dr. : Doktor, doktora (tezi)<br />
EÜSBE : Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü<br />
İ. : İbn-u<br />
İHL : İmam Hatip Lisesi<br />
İBAV : İlahiyat Bilimleri Araştırma Vakfı<br />
İFAV : İlahiyat Fakültesi Vakfı<br />
L. : Lisans<br />
MEB : Millî Eğitim Bakanlığı<br />
MEGSB : Millî Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı<br />
MÜSBE : Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü<br />
S<br />
: Sayı<br />
Tah. : Tahkik eden<br />
TDK : Türk Dil Kurumu<br />
TDV : Türkiye Diyanet Vakfı<br />
Trs. : Tarihsiz<br />
UÜİF : Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
Ü. : Üniversitesi<br />
vd. : ve diğerleri<br />
Y.L. : Yüksek Lisans<br />
Yrs. : Yersiz<br />
V
GİRİŞ<br />
1. Araştırmanın Problemi<br />
Kur’an, Allah’ın insanlığa okunup, üzerinde düşünülüp, anlaşılmak ve<br />
yaşanmak üzere göndermiş olduğu bir kitaptır. Üzerinde düşünülmesi ve anlaşılması<br />
önerilmiş ve bunu kolaylaştırmak için belirli zaman aralıklarında indirilmiştir. Konu<br />
ile ilgili ayette: “Onu, insanlara ağır ağır okuman için (ayet ayet, sure sure) ayırdık<br />
ve onu peyderpey indirdik.” 1 buyurulmaktadır. Ayrıca diğer bir ayette: “(Resulüm!)<br />
Sana bu mübarek Kitab’ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye<br />
indirdik.” 2 buyurulmaktadır. Meali verilen ayetlerden de anlaşılacağı üzere; Allah<br />
Kur’an’ı anlaşılıp, üzerinde derinlemesine düşünülüp, öğüt alınması için<br />
göndermiştir. Şüphesiz bütün bunlar belirli bir eğitim ve öğretim faaliyetini<br />
gerektirmektedir. Bunu idrak eden Müslümanlar, Hz. Peygamber zamanından beri<br />
bu faaliyetlere özel bir önem vermiştir.<br />
Kur’an öğretimi, geleneğimizde köklü bir yere sahiptir. Hatta Müslüman<br />
toplumlar için geçen yüzyılın başlarına kadar genel eğitim, Kur’an metninin<br />
(yüzünden) okunuşunu öğretmekle başlar, çoğu için de metnin okunuşunu<br />
öğrenmekten ibaret kalırdı. Kur’an’ın yüzünden okunması ve okunuş kaideleri olan<br />
tecvit kurallarını ihtiva eden eserlerin sayılamayacak kadar çokluğu ve çeşitliliği bu<br />
konuya verilen önemin bir göstergesidir. Ayrıca okuma kuralları ve bu konudaki<br />
adap üzerine müstakil eserler neşredilmiştir. 3 Zernucî ve İ. Sahnun gibi din<br />
eğitimciler Kur’an öğretimi denilince yüzünden okunmasını kastetmişler,<br />
anlaşılmasının eğitime konu edilmesi üzerinde durmamışlardır. 4 Kur’an’ın<br />
anlaşılması için yapılacak eğitim ise bilhassa Arap olmayanlar için başka bir dili<br />
(Arapça’yı) bilmek ve bu konuda diğer bazı dinî ilimleri de öğrenmekten geçiyordu.<br />
Bu ise yıllarca süren bir eğitim sürecini gerektiriyordu. Dolayısıyla böyle bir eğitimi<br />
tamamlayan çok nadir insan olabiliyordu. Geniş halk kitlelerine Kur’an’ın manaları<br />
1 17/İsra, 106.<br />
2 38/Sâd, 29.<br />
3 Bkz. Ali Muhammed ed-Dabba, Kur’an Okumanın Edepleri ve Hafız Olmanın Sorumlulukları, (Çev.<br />
A. Osman Yüksel), İstanbul 1985.<br />
4 Bkz. Zernuci, Talimu’l-Müteallim, (Çev. Y.Vehbi Yavuz), Çağrı Yayınları, İstanbul 1980; İ. Sahnun,<br />
Eğitim ve Öğretimin Esasları (Adabu’l-Muallimin), (Çev.F.Bayraktar), İFAV Yayınları, İstanbul<br />
1996.<br />
1
sözlü kültürün formları içerisinde vaaz ve hutbeler, diğer dinî sohbetler ve irşad<br />
faaliyetleri çerçevesinde sunuluyordu.<br />
Zaman içerisinde geçirdiğimiz değişim sürecinde eğitimimiz de yeniden<br />
şekillendi. Artık Kur’an öğretimi, metnin okunuşunu öğretmekten ibaret görülmüyor.<br />
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi çerçevesinde bazı kısa sure ve duaların<br />
ezberlenmesi yanında, anlamları da öğretiliyor. İlköğretim sonrası İmam-Hatip<br />
Liseleri veya Kur’an Kurslarında gerçekleştirilen Kur’an öğretiminde de metnin<br />
okunuşuyla birlikte anlamı da öğretimliktedir. 5<br />
Kur’an’ın anlamının öğretilmesi çabaları İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak<br />
Bilgisi (4, 5, 6, 7 ve 8. sınıf) derslerinde ezberlenmesi istenen surelere, İmam-Hatip<br />
Liseleri Kur’an-ı Kerim derslerinde ise güncel değerler çıkarma, kişisel ve meslek<br />
hayatında kullanılabilecek ve ahlaki yaşamı doğrudan etkilemeye yönelik olarak ele<br />
alınmaktadır. Ayrıca Kur’an-ı Kerim dersinde öğrencinin içinde bulunduğu<br />
psikolojik, toplumsal ve tarihî koşulları elindeki metinle bütünleştirmesi de<br />
hedeflenmektedir. Bu genel amaçlara ulaşabilmek için ders programı içerisine meali<br />
okunulacak ayet grupları ile ezberlenecek ve yorumlanacak kısa ve özlü ayetler<br />
yerleştirilmiştir. Böyle bir uygulama en son geliştirilen ve 1999 yılında uygulamaya<br />
konulan programda yer almıştır. Daha önceki programlarda ise Kur’an-ı Kerim<br />
dersi sadece, Kur’an’ı Arapçasından tecvit kurallarına göre okuyabilme ve bazı<br />
surelerin ezberlenmesinden ibaretti. 6<br />
İlköğretim ve İmam-Hatip Liselerinde Kur’an metninin anlamlandırılmasına<br />
yönelik bazı denemeler vardır. 7 Fakat bu alandaki çalışmalar hem çok yenidir hem de<br />
sayıca yeterli seviyede değildir. Kur’an’ın tecvit kurallarına göre ahenkli bir şekilde<br />
okunuşu çoğu zaman bu alandaki öğretim olarak yeterli görülmektedir. Bu şekilde<br />
yetişen okuyucular da manayı anlamadan okudukları için, anlamı bilen birisi bile<br />
5 Bkz. T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Tebliğler Dergisi, C 63, S 2517, Ankara 2000, s. 911-978 ; İmam-<br />
Hatip Lisesi, Anadolu İmam-Hatip Lisesi,Yabancı Dil Ağırlıklı İmam-Hatip Lisesi Meslek Dersleri<br />
Öğretim Programlar, MEB Yayınları, Ankara 1999.<br />
6 Bu konuda bir karşılaştırma yapabilmek için bkz. İmam-Hatip Lisesi, Anadolu İmam-Hatip<br />
Lisesi,Yabancı Dil Ağırlıklı İmam-Hatip Lisesi Meslek Dersleri Öğretim Programları, s. 19-32 ile İHL<br />
Öğretim Programları, MEGSB Yayınları, Ankara 1985, s. 30-60; İHL Müfredat Programı MEB<br />
Yayınları, Ankara 1978, s. 54-57.<br />
7 Bkz. N.Yaşar Aşıkoğlu, “Kur’an ve Hadis Öğretimi Konusunda Yeni Bir Yöntem Önerisi”, Din<br />
Öğretiminide Yeni Yaklaşımlar, MEB Yayınları, İstanbul 2000, s. 37-52.<br />
2
okunanı takip etmekte zorlanmaktadır. Diğer dinleyiciler ise sadece okuyucunun sesi<br />
ve ahenkli okuyuşu ile başbaşa kalmaktadır.<br />
Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik çabalardan ziyade, metnin okunuşunun<br />
öncelenmesi geleneği, sadece bugünün değil, asırların sorunudur. Halbuki Kur’an,<br />
üzerinde düşünülüp, öğüt alınacak bir kitap olduğunu ifade ediyor. Hicrî II. Asır<br />
alimlerinden Fudayl b. Iyaz’ın; “Kur’an-ı Kerim anlaşılmak üzere gönderilmiştir.<br />
Fakat biz Müslümanlar Kur’an’ın kıraatını ibadet haline getirdik.” 8 sözleri problemin<br />
köklerinin çok derinlerde olduğunu göstermektedir.<br />
Bazı alimler de Kur’an’ı anlamadan okumayı hoş karşılamamışlardır. Örneğin<br />
Hasanu’l-Basrî böyle bir okunuştan rahatsız olmuştur. 9 Hz. Ömer insanların<br />
kendilerini Kur’an’ı ezberleme işine kaptırıp, onu anlama işini ihmal<br />
edebileceklerinden bahseder. 10 Yine sahabenin on ayeti iyice öğrendikten sonra diğer<br />
on ayete geçtiğini biliyoruz. 11 Ancak asr-ı saadetten günümüze geçen zaman<br />
içerisinde Kur’an’ın kıraatinin anlaşılmasına tercih edildiği de bir gerçektir.<br />
Arap olmayan milletlerin Müslüman olmaları ile Kur’an’ın anlaşılmasına olan<br />
ihtiyaç daha belirgin hâle gelmiştir. Anlaşılması hususunda hemen akla gelen<br />
Kur’an’ın tercümesi konusu İslam bilginlerince tartışılmış, başka bir dilde<br />
Arapçasındaki i’cazın gösterilemeyeceği gerekçesi ile uzun asırlar yoğun tercüme<br />
faaliyetlerine girişilememiştir. 12 Tefsir çalışmaları da Arapça olarak devam etmiş ve<br />
Arap olmayanların yararlanabilmesi bu dili öğrenmekle mümkün olmuştur.<br />
Dolayısıyla Kur’an’ın ne dediği, önemli ölçüde dar bir çevre tarafından anlaşılır<br />
olmuştur.<br />
Kutsal bir metnin ona inananların çoğunluğu tarafından anlaşılır olmasının<br />
insan yaşamında büyük bir etkisi vardır. Bunun en açık örneğini, Kur’an’ın Hz.<br />
Peygamber devrinde<br />
insanların yaşamında yaptığı değişimde görüyoruz. Diğer<br />
kutsal metinlerden İncil’in anlaşılmak üzere tercümesi şeklindeki anlaşılmanın gücü<br />
8 M.Said Hatipoğlu’ndan naklen, I. Kur’an Sempozyumu, Bilgi Vakfı, Ankara 1994, s. 85.<br />
9 Âcurrî, Ahlak-u Hameleti’l-Kur’an, Beyrut 1987, s. 50.<br />
10 Kettânî, et-Terâtibu’l-İdariyye, Beyrut Trs., C 2, s. 279.<br />
11 Taberi, Camiu’l-Beyan, Beyrut Trs, C 1, s. 35-36.<br />
12 Bkz. Şeyhülislam Mustafa Sabri, Kur’an’ın Tercümesi Meselesi, (Çev. Süleyman Çevik), Bedir<br />
Yayınları, İstanbul 1993.<br />
3
ve yaptığı değişimi, Martin Luther tarafından Almancaya çevrilmesinde ve<br />
neticesindeki reformda görmekteyiz. Türkiye’de de tercüme faaliyetleri ile, Kur’anî<br />
bilginin yaygınlaşması ve çoğu kimsece paylaşılmasından kaynaklanan farklı ve daha<br />
oturmamış bir değişim süreci yaşandığını da belirtmek isterim. Kur’an’ı anlayarak<br />
okumanın gücüne işaret eden Kur’an bilimcisi Hüseyin Atay, “Türk milleti Kur’an’ı<br />
Türkçesinden okumadıkça Müslüman olmaz.” 13 diyor.<br />
Kur’an’ı anlamak noktasında, meailinin okunması bir basamaktır. Ama<br />
mealinin okunması demek, onun ne dediğini tamamen anlamak demek değildir.<br />
Mealin okunması; anlama işine yardımcı olan bir husus olarak düşünülebilir. Fakat<br />
bu konudaki dinî gelenek ve diğer İslamî ilimler de onun anlaşılıp hayata yansıyan<br />
yanlarını bize göstermesi açısından önemlidir. Kur’an’ı halkımızın anlayışına<br />
yaklaştırmak noktasında gayret gösteren Mevlânâ, Yunus Emre gibi şahıslar ondan<br />
aldıkları ilhamlarla eserler vücuda getirmiş ve O’nu bu şekilde geniş halk kitlelerine<br />
ulaştırmışlardır. İnsanlarımız asırlarca Kur’an’dan bu şekilde yararlanmışlardır.<br />
Bugün elimizde bol miktarda Kur’an’ın tercüme ve mealleri vardır.<br />
Bunlardan bir kısmı çok iddialı olarak ortaya çıksa da tenkit edilebilecek birçok<br />
yönleri olduğu görülebilmektedir. 14 Kaldı ki, tüm dillerden birbirine olan tercümeler,<br />
aslından oldukça farklılık arz eder. Dil gibi devamlı gelişmekte, hatta bazen<br />
değişmekte olan bir yapıda, 1400 yıl önceki bir metnin çevirisini yapmak ve bu<br />
çeviride aslındaki çok önemli dil özelliklerini gösterebilmek çok kolay değildir.<br />
Konumuz olan Kur’an için ise tercümesinden de önemli bir husus, hitap şeklindeki<br />
bir sözün düz yazı olarak tercüme edilmesi sorunudur. Konuşma dilindeki bir sözün<br />
düz yazı dili ile ifadelendirilmesi aslından oldukça farklılıklar arz etmektedir. Onun<br />
için Kur’an çevirilerinde, o benzerinin yapılamayacağı konusunda meydan okuyan 15<br />
kitabı bulmamız zordur. Fakat bu zorluk bir yana, karşımızda evrensel bir din ve<br />
onun anlaşılması, üzerinde düşünülmesi ve hayata yön vermesi gereken kitabı<br />
13 Hüseyin Atay, 2. Kur’an Sempozyumu, Bilgi Vakfı, Ankara 1995, s. 279.<br />
14 Bkz.: Salih Akdemir, Cumhuriyet Dönemi Kur’an Tercümeleri, Akid Yayınları, Ankara 1989;<br />
Dücane Cündioğlu, Kur’an Çevirilerinin Dünyası, Kitabevi, İstanbul 1999; Faruk Gürbüz, Tercüme<br />
Problemleri ve Meâller; Dr. Tezi, Atatürk ÜSBE, Erzurum 2003; A Faruk Güney, Kur’an<br />
Tercümelerinde Anlam Sorunu (Fasılalar ve Vakıflar Bakımından), YL. Tezi, MÜSBE, İstanbul 2002.<br />
15 2/Bakara, 23; 10/Yunus, 38; 11/Hud, 13-14; 17/İsra, 88.<br />
4
durmaktadır. Yani zor da olsa başarılması gereken, hatta yapılması zorunlu bir<br />
faaliyetten söz ediyoruz.<br />
Araştırmamız için problem olarak kabul edilen temel soru şudur: Kur’an’ı,<br />
Türk okuyucusu için, metni ile anlamı birleştirerek anlam öğretimine katkı<br />
sağlayacak bir yaklaşımla öğretebilir miyiz?<br />
2. Araştırmanın Konusu<br />
Kur’an’ın anlaşılması konusunda yapılacak çalışmalar oldukça kapsamlı ve<br />
uzun zaman zarfında yapılabilir. Biz, bir araştırmanın olabileceği sınırlılıklar<br />
içerisinde araştırmamızı, sadece örgün eğitimde (İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak<br />
Bilgisi ve İmam-Hatip Lisesi Kur’an-ı Kerim dersi çerçevesinde) Kur’an metnini<br />
anlamaya yönelik çalışmalara metin anlam ilişkisine dayanan bir yaklaşım önerisi<br />
geliştirmek olarak sınırlandırmayı uygun bulduk.<br />
Bu araştırmanın konusu, örgün eğitimde Kur’an’ı anlamaya yönelik<br />
çalışmalarda metin anlam ilişkisine dayalı yeni bir yaklaşım önerisidir. Önerilen<br />
yaklaşım, Arapça’nın Türkçe’yi etkileyişi, insan beyninin işleyişi, bu konudaki<br />
geleneksel Kur’an öğretimi ve anlaşılmasına yönelik faaliyetlere dayanmaktadır.<br />
Önerdiğimiz yaklaşım temelde, Arapça’dan Türkçe’ye geçmiş kelimelerden<br />
yararlanarak, metni anlamaya ve anlamın zihinde daha kalıcı olmasına yönelik bir<br />
çalışmadır.<br />
Araştırmamızda Kur’an öğretimini ilk olarak konu edinen Hz. Muhammed ve<br />
ashabının uygulamaları, ondan sonraki asırlardaki uygulamalar ve günümüzdeki<br />
uygulamalar ele alınarak Kur’an öğretiminin kısa bir tarihçesi verilmiştir. Bu<br />
anlamda, mektep, medrese, daru’l-kurra gibi tarihsel kurumlar ile tercüme ve tefsir<br />
faaliyetleri gibi çalışmalar da ele alınmıştır. Asıl olarak günümüzde örgün eğitim<br />
içerisinde ele alınan Kur’an sureleri ve duaların anlamının öğretilmesine yönelik<br />
öğretim çalışmaları konu edilmiştir.<br />
Konumuz çerçevesinde, Kur’an öğretiminde metni anlamaya yönelik olarak<br />
ele alınan ‘metin anlam ilişkisine dayalı yaklaşım’a katkı sağlayacağı için bu konuda<br />
5
etkin olarak kullanılacak olan yöntem ve teknikler ve ‘metin anlam ilişkisine dayalı<br />
yaklaşım’ın kullanılmasında dikkat edilecek hususlar ele alınmıştır. Yaklaşımın<br />
uygulanışına dair İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (4, 5, 6, 7 ve 8. sınıflar) ile<br />
İmam-Hatip Lisesi Kur’an-ı Kerim dersi (9, 10, 11 ve 12. sınıflar) çerçevesinde her<br />
sınıf için birer örnek uygulama verilmiştir. Bu uygulamalar birer örnek niteliği<br />
taşımakta olup işlenişte öğrenciden gelecek cevaplar ve öğretmenin gayreti ile<br />
geliştirilmeye açıktır. Bu tez çalışması ile öğrencinin anlam küresindeki<br />
hazırbulunuşluğu ve bunun Kur’an’ı anlamaya olan katkısının örnekleri sunulmak<br />
istenmiştir.<br />
Tez ayrıca bir sınıf uygulaması ile desteklenmiştir. Bu sınıf uygulaması ile<br />
yaklaşımın uygulanabilirliği ve böyle bir yaklaşımı öğrencilerin nasıl karşıladığı,<br />
nelere dikkat edilmesi gerektiği gözlenmiştir. İlgili uygulama ve gözlemlere<br />
çalışmamızın ikinci bölümünün sonunda yer verilmiştir.<br />
Bu yaklaşım önerisi tüm Kur’an öğretiminde kullanılabilecek bir mahiyette<br />
olsa da biz, bir tez çalışmasında olması gereken sınırlılıklar içinde İlköğretim Din<br />
Kültürü ve Ahlak Bilgisi (4, 5, 6, 7 ve 8. sınıflar) ile İmam-Hatip Lisesi Kur’an-ı<br />
Kerim dersi (9, 10, 11 ve 12. sınıflar)’nde öğretilen sure ve dualarla sınırladık.<br />
Yaklaşım önerimizin örgün eğitimde kullanılışını esas aldık.<br />
Kimi duaların Kur’an’a dahil olmadığı gerçeği bizim genel anlamdaki<br />
isimlendirmemize bir mani teşkil etmez. Bu anlamda genel isimlendirme<br />
kullanılması uygulamada da görülmektedir. Örneğin İmam-Hatip Liseleri ders<br />
programlarında yer alan, “Kur’an-ı Kerim Dersi” konuları içerisinde söz konusu<br />
duaların yer alması ile dersin adı değişmemektedir. Yine “Kur’an Elifbası” kitapları<br />
yalnızca Kur’an değil, söz konusu duaların öğretimini de hedeflemektedir. Ortaya<br />
konan yaklaşım, duaların anlamının öğretilmesinde de kullanılabilir.<br />
3. Araştırmanın Amacı ve Önemi<br />
Her kutsal metin gibi Kur’an da anlaşılıp hayata anlam katmak üzere<br />
gönderilmiştir. Fakat geleneğimizde Kur’an metninin ahenkli olarak okunması<br />
öncelendiği için anlaşılması hususu büyük çabaların sonucunda ve bazı şahıslar için<br />
6
gerçekleşebilmiştir. Daha çok metnin yüzünden okunuşunun öğretilmesi tercih ve<br />
teşvik edilmiştir. Günümüze kadar Kur’an metninin anlamının öğretilmesine yönelik<br />
yoğun bir çaba da görülmemektedir. Bu konuda ortaya konulacak bir yaklaşım<br />
önerisinin Kur’an’ın daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacağını düşünmekteyiz.<br />
Önemli ölçüde ihmal edilmiş bir konunun bugün gelinen noktada, “Nasıl<br />
yapılacak?”, “Neler yapılabilir?”, “Nasıl öğretim konusu yapılabilir?” sorularına<br />
cevap bulmaya çalışıyoruz. Bu konuda günümüze kadar ulaşmış bir çalışmaya<br />
rastlayamamaktayız. Bu alandaki çalışmaların tamamına yakını Kur’an’ı<br />
Arapçasından ahenkli bir şekilde okumaya yönelik yöntem önerileridir. Öğrencinin<br />
okuduğu metni anlamlandırabilmesine yönelik bir faaliyete rastlanmamaktadır. İşte<br />
yapacağımız bu çalışma örgün eğitimdeki Kur’an’ı anlayarak okuma gayretlerine<br />
yeni bir yaklaşım önerisi geliştirmeyi hedeflemektedir.<br />
Bu çalışma, Türkiye’de örgün eğitimde Kur’an’ı anlamaya yönelik çabaların<br />
tespitini, değerlendirmesini ve bu konuda metin anlam ilişkisine dayanan bir<br />
yaklaşım önerisini özel öğretim yöntemleri açısından ele almayı amaçlamaktadır.<br />
Ayrıca bu çalışma, örgün eğitimde Kur’an’ı anlamaya yönelik gayretlerin tarihçesini,<br />
günümüzde Kur’an’ı anlamaya yönelik çabaları ve metin anlam ilişkisine dayanan<br />
bir yaklaşımı ve uygulamalarını da içine almaktadır.<br />
Her dinin inananları için kendi dininin ana kaynağını anlama, kendi inanç ve<br />
ibadetini ona göre temellendirme gayreti önemli bir yer tutar. Ancak bu ana kaynağın<br />
anlaşılmadan okunmasının, anlamaya yönelik eğitim öğretim çabalarına asırlarca<br />
tercih edildiği düşünülürse böyle bir çalışmanın önemi daha iyi anlaşılır. Çünkü<br />
asırlarca Kur’an eğitimi üzerine yapılan çabaların çoğu, güzel ve ahenkli okunmasına<br />
yönelik olmuştur. Anlamaya yönelik faaliyetler daha çok belirli bir eğitim seviyesine<br />
ulaşmış yetişkinler için düşünülmüştür. Onlar için de Arapça’yı öğretme esasına<br />
dayalı olarak devam edegelmiştir. Tarihte geniş halk kitlesi için Kur’an’ın manasının<br />
anlaşılması ise vaaz ve nasihatler gibi, metin haricinde başka süreçlerde gelişmiştir.<br />
Meallerin yaygınlaşmasının bile çok yakın zamanlarda olduğu düşünülürse,<br />
Kur’an’ın anlamının eğitim kurumlarımızda konu edilmesinin önemi daha iyi<br />
7
anlaşılacaktır. Çünkü bu çabalar hem çok yeni hem de belirli bir yöntemden yoksun<br />
olarak yürütülmektedir.<br />
Metnin gücü, i’cazı, benzerinin yapılamayışı, okunuşu ile ibadet edildiği gibi<br />
hususlar göz önünde bulundurulunca, anlamı metinle buluşturma zarureti ortaya<br />
çıkmaktadır. Yani ne sadece metnin okunuşunu öğretmek ne de metinsiz anlam<br />
öğretmemiz yeterli olmaktadır. Bu nedenle metinle anlamı buluşturacak bir yaklaşım<br />
arayışını bu tezde ele almayı uygun bulduk.<br />
Günümüzde Kur’an’ı anlamaya yönelik çok çeşitli çalışmalar vardır: tefsirler,<br />
mealler, “Kur’an’da ... Kavramı” başlıklı akademik çalışmalar vs. Ayrıca, Kur’an<br />
metninin düzgün bir şekilde okunabilmesine yönelik eserler adlarını<br />
sayamayacağımız kadar çoktur. Çalışmamıza en yakın görebileceğiz bir tebliğde Din<br />
Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine konu edinen surelerin ders kitabında verilen<br />
anlamlarının uygunu olmadığı konu edinilmekte, öğrenci seviyesine uygun<br />
anlamlandırma örnekleri verilmektedir. 16 Fakat sure ve duaların anlamının<br />
öğretiminde yöntem belirlenmesine yönelik çalışmalara rastlayamamaktayız. Metin<br />
anlam ilişkisine dayalı bir yaklaşım önerisi sunacak çalışmamızın bu alana önemli bir<br />
katkı sağlayacağı ve bu alanda başka yapılacak çalışmalara da öncülük edeceği<br />
düşünülmektedir.<br />
Bizim çabamız, sure ve dua öğretiminde yeni bir yaklaşım olarak ele<br />
alınmamış bu faaliyetten nasıl yararlanılabileceğinin imkanlarını ortaya koymak,<br />
Kur’an’ın anlaşılmasına ve bu alandaki din öğretimine bir katkı sağlamaktır. Kısaca,<br />
bu çalışmayı nasıl yeni bir yaklaşım olarak ele alabiliriz ve bu yaklaşımın<br />
sınırlılıkları ve kullanma imkanları neler olabilir sorularına cevap aramaktır.<br />
4 . Araştırmanın Yöntemi<br />
Araştırmanın gerçekleştirilebilmesi için öncelikle, İslam Tarihi, Dinler Tarihi,<br />
Kur’an üzerine yapılmış hermönetik, dilbilimsel ve anlamaya yönelik diğer<br />
16 Hüseyin Peker, “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Müfredatında Yer Alan Surelerin Anlamlarının<br />
Öğretimi”, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Çalışma Toplantısı-I, Değerler Eğitimi Merkezi Yayınları, s.<br />
40-47, İstanbul 2004.<br />
8
çalışmaları kapsayan bir literatür taraması yapılmıştır. Kur’an öğretimi konusunda<br />
tarihte yapılan çalışmaları ve diğer din mensuplarının kendi kutsal metinlerini<br />
öğretmeye yönelik faaliyetlerini de karşılaştırmalar yapmak amacıyla ulaşabildiğimiz<br />
ölçüde inceledik. Araştırmada temel olarak eğitim bilimlerinin verileri ışığında ve<br />
özel öğretim yöntemleri açısından geliştirilen metin anlam ilişkisine dayanan bir<br />
yaklaşım önerisi ve uygulama örneklerine yer verilmiştir. Ayrıca sınıf ortamında<br />
gerçekleştirilen uygulamalarla yaklaşımın uygulanabilirliği ve verimliliği<br />
gözlenmiştir.<br />
Araştırma, aşağıdaki önkabüllerden yola çıkmaktadır:<br />
1. Kur’an’ın önemle üzerinde durduğu anlaşılması hususunun öğretime konu<br />
edilmesi tarihi süreçte ihmal edilmiş bir konudur.<br />
2. Günümüzde örgün ve yaygın din eğitimi içerisinde de anlam öğretimine<br />
gerekli önem verilmemektedir.<br />
3. Metinle anlamı buluşturacak bir yaklaşımla anlamı öğretmeye çalışmak<br />
öğrencilerin ilgisini çekecek ve bu konudaki öğretime önemli bir katkı<br />
sağlayacaktır.<br />
Araştırmada bizzat araştırmacının okul ortamında yaptığı uygulamalara da yer<br />
verilmiştir. Bu uygulama, Ankara merkezde iki farklı ilköğretim okulunun iki farklı<br />
6. sınıfında (toplam 4 sınıf ortamında, birer ders saati) olarak gerçekleştirilmiştir.<br />
Derste İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 6. sınıf ilk ünitesi (Namaz Bir<br />
İbadettir)’nde yer alan “Fil Suresi”nin anlamının ilgili yaklaşımla öğretilmesi konu<br />
edilmiştir. Bu konu ile ilgili gözlemlerde, önerilen yaklaşımla dersin işlenmesinin<br />
öğrencinin derse aktif katılımı ve anlamın zihinde kalıcığı ve metinle anlamın<br />
buluşturulması gibi açılardan katkı sağlayacağı gibi hususlar ele alınmıştır.<br />
Sınıf uygulamaları ile sure ve dua öğretiminde metin anlam ilişkisine dayalı<br />
yaklaşımın uygulanabilirliğini görmek istedik. Bu yaklaşımla işlenen bir derse<br />
öğrencilerin ne ölçüde katıldığı, çağrışımları bulmakta zorlanıp zorlanmadıkları ve<br />
öğrencilerin derse aktif katılımını sağlamaya katkısının görülmesi, yaklaşımın<br />
uygulanabilirliğinin görülmesi açısından önemli idi. Uygulamalarda ayrıca şu<br />
soruların cevabı bulunmaya çalışılmıştır:<br />
9
Öğrenciler böyle bir yaklaşımı nasıl karşıladı?<br />
Derse katılım düzeyleri nasıldı?<br />
Çağrışımları fark edebildiler mi?<br />
Dikkat çeken ne gibi farklı çağrışımlar oldu?<br />
Anlamı oluşturmada kelime anlamını bilmenin katkısı ne kadardı?<br />
Araştırmamız önemli ölçüde nitel bir özellik taşımaktadır. Olayların genel<br />
tabiatını inceleyen veya hakkında yeterince nicel bilgiler olmayan çalışmalarda nitel<br />
özellik taşıyan verilere daha çok rastlanmaktadır ve bu tür çalışmalar sosyal<br />
bilimlerle ilgili araştırmalarda çok gerekli bilgiler vermektedir. 17<br />
17 Saim Kaptan, Bilimsel Araştırma Teknikleri, Genişletilmiş 2. Basım, Ankara 1972, s. 81; Niyazi<br />
Karasar, Bilimsel Araştırma Yöntemi, 4. Basım, Ankara 1991, s.133.<br />
10
BİRİNCİ BÖLÜM<br />
KUR’AN, TARİHSEL SÜREÇTE ÖĞRETİMİ VE ANLAŞILMASINA<br />
YÖNELİK GAYRETLER<br />
1. Kur’an ve Anlaşılması<br />
Arapça bir kelime olan Kur’an, hangi kökten türediği üzerinde de tartışılan<br />
bir sözcüktür. Kur’an; bir şeyi diğer bir şeye katmak, eklemek manasına olan<br />
“karene”den (çünkü ayet ve sureler birbirine katılmıştır) veya “karain”den (çünkü<br />
ayet ve sureler birbirine karine, işarettir) veya toplamak manasında olan “kırae”den<br />
(çünkü sureleri toplamaktadır) veya “karae”den okunan şey anlamında türetilmiştir. 18<br />
Bizzat Kur’an’da da “okuma” anlamında kullanılmaktadır. 19 Bu son anlam O’na çok<br />
yakışmaktadır. Çünkü çokça okunun bir kitaptır. Ayrıca O’nun ilk emri olan<br />
“Oku!” 20 kelimesi ile aynı kökten gelmesi de oldukça manidardır. İmam Şafii’ye<br />
göre ise başına harfi tarif (el) getirilmiş ve hemzesiz olan Kur’an (Elkuran),<br />
türetilmiş bir kelime olmayıp Hz. Muhammed’e indirilen kitaba alem olarak has bir<br />
ıstılahtır. 21<br />
Müsteşrikler bu kelimenin yazı ve kitap manalarına gelen diğer kelimelerle<br />
birlikte diğer Sami kavimlerinden alınmış olduğunu savunurlar. 22 Aramcadaki<br />
“keryana” (ayin kitabı)’dan alınmış olduğunu söyleyenler bile vardır. 23 Kaldı ki, o<br />
dönemde Arapların komşularından bazı kelimeler alıp onları Arapçalaştırması kadar<br />
doğal bir şey olamaz. Nihayetinde Arapça da Sami dillerinden biridir.<br />
Kur’an, farklı yönleri ele alınarak çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Her bir<br />
tanım bir veya birkaç yönünü ortaya koymaktadır. Bu tanımlardan ortaya çıkan<br />
şudur: O; Allah’ın kelamı, vahiy denilen özel bir iletişim şekli ile ve insanlığa<br />
18 Bkz. İ.Manzur, Lisanu’l-Arab, Beyrut 1374/1955, C I, s. 129; İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, 4.<br />
Baskı, Ankara 1983, s. 31-33; Osman Keskioğlu, Nüzulünden Günümüze Kur’an-ı Kerim Bilgileri,<br />
TDV Yayınları, Ankara 1987, s. 80; A.Nedim Serinsu, Kur’an Nedir?, Şule Yayınları, İstanbul 1996,<br />
s. 85.<br />
19 75/Kıyamet, 17-18; 17/İsra, 93.<br />
20 96/Alak, 1.<br />
21 Suyuti, el-Itkan fi Ulumi’l-Kur’an, Beyrut 1973, C I, s. 52.<br />
22 İslam Ansiklopedisi (MEB), Kitap Maddesi, İstanbul 1967, C 6, s. 829; Nöldeke, Theodor-<br />
Schwally, Friedrich, Kur’an Tarihi, (Çev. Muammer Sencer), İlke Yayınları, Yrs. 1970, s. 3; Afzalur<br />
Rahman, Siret Ansiklopedisi, İnkılap Yayınları, İstanbul 1996, C 5, s. 205.<br />
23 Nöldeke, Theodor-Schwally, Friedrich, age.<br />
11
ulaştırılmak üzere Hz. Muhamed’e 23 sene gibi bir zaman zarfında peyderpey<br />
indirilmiş ve geldiğinde kaydedilerek günümüze mushaflarda yazılı olarak ulaşmış<br />
bir hidayet kaynağıdır.<br />
Hem hafızalardaki kayıtla hem de yazılı kayıtla tarihten günümüze kadar hiç<br />
değişmeden gelmiş bir eserdir. Hz. Peygamber zamanında kimi şahıslar Kur’an’ı iki<br />
kayıtla da kendinden sonraki asırlara ulaştırmışlardır. Bu hususta Ubey b.Ka’b, Muaz<br />
b. Cebel, Zeyd b. Sabit, Ebu Zeyd el-Ensarî gibi sahabenin adı öne çıkmaktadır. 24<br />
Eşsiz üslubu yalnız inananları değil, inkar edenleri de cezp etmiş dinlemekten<br />
kendilerini alamamışlardır. Bugün dahi tilavetine ve üslubuna yalnız müminler değil,<br />
Arapça bilen veya bilmeyen gayr-i müslimler dahi hayrandır. Şiir ve seci olmayan<br />
Kur’an tam bir nesir de değildir. 25<br />
Kur’an-ı Kerim, 114 sure, yaygın görüşe göre 6666 ayet (6236 ve 6616<br />
rakamları da verilmektedir), 77737 kelime (77437 veya 77934 rakamları da<br />
verilmektedir) ve 326671 harften ibarettir. 26 Bu rakamlar kıraat vecihleri ve<br />
mukadder harflerden dolayı farklılık arz eder.<br />
Kur’an, kendi içinde kendini çeşitli isimlerle adlandırsa da, 70 yerde bu has<br />
ismini kullanmıştır. Müslümanların yüce kitabının has adı olan Kur’an kendini<br />
ayrıca; “Kitap, Furkan, Zikr, Hüda, Mev’iza, Hükm, Hikmet, Şifa, Tenzil, Rahmet,<br />
Ruh, Hayr, Beyan, Nimet, Nur, Belağ, Burhan, Hak” gibi isimlerle de<br />
tanıtmaktadır. 27<br />
Kur’an 230 yerde kendini “Kitap” olarak ifade eder. Bu isim umumi anlamda<br />
bütün peygamberlere gelen vahiy ve vahiylerin toplamı anlamında kullanılır. Yani<br />
24 Nöldeke, Theodor-Schwally, Friedrich, age., s.10.<br />
25 M. Tayyib Okiç, Kur’an-ı Kerim’in Üslup ve Kıraati, AÜİF Yayınları, Ankara 1963, s. 1-12. Bu<br />
eserde ayrıca Batılı ilim adamlarının Kur’an’ın üslup ve kıraatine hayranlık ifadeleri içeren sözleri de<br />
yer almaktadır.<br />
26 Recep Akakuş, İslam’da Kur’an Öğretimi ve Reis’ül Kurra Gönenli Mehmed Efendi, Sahaflar Kitap<br />
Sarayı Yayını, İstanbul 1991, s. 50; M. Kemal Atik vd., İslamî Kavramlar, Sema Yazar Gençlik Vakfı<br />
Yayınları, Ankara 1997, s. 448.<br />
27 2/Bakara, 2; 3/Ali İmran, 103, 137; 4/Nisa, 105, 175; 6/En’am, 114, 155; 10/Yunus, 57; 13/Ra’d,<br />
87; 15/Hicr, 6, 9; 17/İsra, 39, 81; 18/Kehf, 27; 25/Furkan, 1; 26/Şuara, 52, 192; 62/Cum’a, 2; 72/Cin,<br />
13.<br />
12
Kur’an’da bu kelime anlamının üstünde yeni anlamlar kazanmıştır. 28 Kitap aynı<br />
zamanda, Kur’an yerine kullanılan onun eş anlamlısı olan bir isimdir. Yazılmış olanı<br />
anlatan kitap ve okunan şey anlamındaki Kur’an, birbirine ne kadar da çok<br />
yakışmaktadır. Eski Arapça’da kitap yazılmış herhangi bir şeyi ifade ederdi ve<br />
bugünkü anlamda iki kapak arasında yazılmış olan, anlamında kullanılmazdı. Kaldı<br />
ki, Araplarda Kur’an’dan eski bir kitap da yoktur. 29 Ayrıca Allah’ın O’na bu ismi<br />
vermesi zımnen yazılmasını da istediğini göstermektedir. 30<br />
Diğer bir ismi olan “Furkan” (hak ile batılı ayıran) 6 yerde geçmektedir.<br />
Anmak, hatırlamak anlamındaki “Zikir” ve diğer isimleri ile Kur’an adeta kendini de<br />
betimlemektedir: Hak ile batılı ayıran, Allah’ı anmanın bir yolu olan, gönüllere şifa<br />
veren bir kitap gibi.<br />
Kur’an; kesin ve şüphesiz bir bilgidir, 31 mufassal ve muhkemdir, 32 kendinden<br />
önce gelen ilahî kitapları tasdik eder, 33 insanı selamet ve esenlik yollarına yöneltir,<br />
karanlıktan aydınlığa çıkarır. 34 Kendini bu ifadelerle tanıtan Kur’an’ın bu<br />
özelliklerini görebilmek için Onu okumak, anlamak ve yaşamına katmak gerekir.<br />
Kur’an her zaman tazedir. Her asır ondan dersini alır. Hatta her okuyuşta bile<br />
kalbe yeni yeni anlamlar bırakır. Kur’an’dan bir sureyi -hatta Fatiha gibi kısa bir<br />
sureyi bile- tefekkür ederken her zaman yeni manalar kendilerini açığa vurur. Onu<br />
okuyan kişi (okumadan önce) bu manaların farkında bile değildir. Sanki bütün bu<br />
manalar yeniden nazil oluyor gibidir. 35<br />
Burada alıcının da Kur’an’daki yeni anlamlara açık olması gerekir. Bu<br />
hakikati İkbal “Kur’an’ın manası senin kalbine yeniden nazil olmuyorsa, ne Razi’nin<br />
28 Toshihiko Izutsu, Kur’an’da Allah ve İnsan, (Çev. Süleyman Ateş), Ankara Trs., s. 26-27.<br />
29 İslam Ansiklopedisi (MEB), Kitap Maddesi, C 6, s. 829.<br />
30 Halis Albayrak, Tefsir Usulü, Şule Yayınları, İstanbul 1998, s. 25.<br />
31 2/Bakara, 2; 41/Fussilet, 41-42.<br />
32 6/En’am, 114; 7/Araf, 52; 11/Hud, 1-2.<br />
33 5/Maide, 48.<br />
34 5/Maide, 15-16; 14/ İbrahim, 1-3; 57/Hadid, 9.<br />
35 İ. Teymiye, Mecmu’u Feteva, Riyad Trs., C 7, s. 236.<br />
13
tefsiri ne de Zemahşeri’nin Keşşaf’ı senin dertlerine çare bulamaz.” 36 sözleri ile ifade<br />
eder.<br />
Hayatta sahip oldukları ile olamadıkları arasında sıkışan insan, hayata bir<br />
anlam verebilme yolunda uzun yollarda yorgun düşmüştür. Bu sürecin bazen sonuna<br />
vardığını zannetse de başında olduğunu görmesi gecikmemektedir. Bu sonuçsuz<br />
çabaların bize öğrettiği şudur: İnsan sadece vahyin insan modelinde fıtratı ile<br />
buluşabilir. 37 Nitekim ancak fıtratın sahibi hayattan kastını ve mutluluğun kaynağını<br />
tam olarak ifade edebilir.<br />
Kur’an’ın maksadı bize bir kamil insan modeli sunmaktır. Bu insan; inançlı,<br />
ahlaklı, fıtrata uygun hareket eden ... bir insandır. Bu anlamda Allah peygamberleri<br />
insanlara bir model olarak göndermiştir. İlk insanın (Hz. Adem) aynı zamanda ilk<br />
peygamber olması manidardır. Yani peygamberler birer vahiy insanıdır. Bu<br />
bağlamda Hz. Aişe’nin, Hz. Peygamberi; “O’nun ahlakı Kur’an ahlakı idi.” şeklinde<br />
tanımlaması da çok anlamlıdır. Kısaca söylememiz gerekirse; Kur’an, insandan<br />
zihniyetini kendi ile inşa ederek bir, “Kur’an insanı” gerçekleştirmesini bekler. 38<br />
“Sana bu mübarek kitabı indirdik ki, ayetlerini düşünsünler ve sağduyu<br />
sahipleri öğüt alsınlar.” 39 ayeti Kur’an’ın indiriliş amacına vurgu yapmaktadır:<br />
ayetleri üzerinde düşünmek ve öğüt almak. Ayrıca sağduyulu bir yaklaşım tarzı<br />
izlememiz gerektiği de ondan istifade ve öğüt almak için öngörülmektedir.<br />
Kur’an, inişinden günümüze pek çok insana ilham kaynağı olmuş, ışığı<br />
altında birçok ilim doğmuş ve sayesinde büyük bir medeniyet vücut bulmuş yüce bir<br />
kitaptır. Onunla ilgili araştırmalar ve üzerine yazılmış eserler, bugün<br />
kütüphanelerimizi doldurmuş ve sayamayacağımız bir sayıya ulaşmıştır. Her bilim<br />
adamı Kur’an’dan anlayışı ölçüsünde yararlanmakta ve O’nun çeşitli yönlerini ortaya<br />
çıkarmaya çalışmaktadır. Kur’an’ın kendisi de bu gerçeği şu şekilde ifade etmiştir:<br />
“De ki, ‘Rabbimin sözlerini yazmak için deniz mürekkep olsa, Rabbimin sözleri<br />
tükenmeden önce deniz tükenir.’ Yardım için o kadarını daha getirsek (yine<br />
36 Muhammed İkbal, Bal-i Cibril, Lahore 1962, s. 112.<br />
37 A.Nedim Serinsu, Kur’an Nedir? s. 129.<br />
38 Age., s. 82.<br />
39 38/Sad, 29.<br />
14
yetmez).” 40 Gerek doğuda, gerekse batıda birçok bilim adamı Kur’an’ı incelemeye<br />
devam etmekte ve onun yeni yönlerini keşfetmeye çalışmaktadırlar. Bu anlamda<br />
Kur’an tükenmez bir bilgi kaynağı gibidir.<br />
Şayet Kur’an, her türlü dış tesirden uzak bir şekilde farklı ruhlar üzerinde<br />
hayranlık bırakıcı tesirini icra edebilmişse, bunun sebebi, onun insanların karşısına<br />
duygu ve düşüncelerine uygun düşen, inanç ve hareketlerine cevap veren ve<br />
kafalarını kurcalayan büyük meselelere tam bir çözüm getiren, kendine has bir cazibe<br />
ile ortaya çıkmış olmasıdır. Kısaca Kur’an, insanların; gerçeğe, iyi ve güzele olan<br />
ihtiyaçlarına, aynı zamanda dinî , ahlakî ve edebî özellik arz eden bir yapı ile tatmin<br />
edici bir şekilde cevap vermiştir. 41<br />
Kur’an’ın konuları hususunda çok şeyler söylenebilir. Bugün için elimizde<br />
Kur’an konularını içeren başlı başına fihristler de vardır. Fakat her fihrist yazarı<br />
Kur’an’ın konularını kendi anlayışına göre tasnif etmiştir. Bu tasnif ve taksimler<br />
Kur’an’daki bütün konuları tematik ve sistematik olarak tertip etmeye çalışma<br />
gayretidir. Biz burada böyle fihristvari bir çalışma yapacak değiliz. Zaten bununla<br />
ilgili başlıca eserler olduğunu da söylemiştik. Biz bu başlık altında Kur’an’ın temel<br />
konularına kısaca belki de başlıklar halinde, içeriğine fazla girmeden değinmeye<br />
çalışacağız.<br />
Kur’an, bizim bildiğimiz kitap formatına sığmaz. Çünkü o, kendine has bir<br />
tertibi ve üslubu olan eşsiz bir kitaptır. Bu yüzden onunla ilk karşılaşan konudan<br />
konuya irtibatsız geçişler varmış, aynı konular değişik yerlerde tekrar ediliyormuş<br />
gibi görür. Dolayısı ile ona herhangi bir kitap gibi veya zihnini peşin hükümlerden<br />
temizlemeden yaklaşanlar ondan yararlanma konusunda çok zahmet çekerler. 42 Bu<br />
arada ayetlerin iniş sebebini bilmenin ayeti anlamada ne kadar yardımcı olduğu ve<br />
konunun söylenenlerle irtibatını sağladığı görülür.<br />
40 18/Kehf, 109.<br />
41 Abdullah Draz, Kur’an’ın Anlaşılmasına Doğru, (Çev. Salih Akdemir), Ankara 1983, s. 73.<br />
42 Mevdudî, Kur’an’ı Anlamaya Giriş, (Çev. Bayram Kolsuz), Furkan Yayınları, İstanbul Trs., s. 10-<br />
13.<br />
15
Kur’an’ın muhatabı direkt olarak insandır. O kendisini “insanlara yol<br />
gösterici” 43 olarak tanımlamaktadır. İnsanlara yol göstermek adına Tevhid, nübüvvet,<br />
ahiret, ibadet, ahlak, adalet vb. birçok konu hakkında bizlere bilgi vermektedir.<br />
Kur’an’da 2500’den daha fazla “Allah” lafzı geçmektedir. Bu rakama<br />
Allah’ın isim ve sıfatı olarak geçenler dahil değildir. Buradan yola çıkarak Kur’an’ı<br />
okuyan birinin önemli ölçüde Allah’ı isim ve sıfatları ile tanıdığını söyleyebiliriz. O<br />
işe, evrende var olan her şeyi yaratan ve her şeyin kendisine kesin bir surette bağlı<br />
olduğu Kadir-i Mutlak, Rahim bir yaratıcı fikrini ispatla başlar. Bununla dinî bir<br />
birlik (Tevhid) sağlanmış olur. 44 Onu ilk okuyuşta üzerimizde kalan etki, Allah’ın<br />
sonsuz yüceliği ve sonsuz merhametidir. Kudret ve yüceliğine yapılan vurguların<br />
arka planında aslında tarihî bir neden de vardır; Allah’tan başka tanrılar edinip<br />
putlara tapan putperest Arapların şirki. 45 Çünkü onların aklı sadece tek bir ilahın<br />
mevcudiyetini anlayamıyordu. 46<br />
Kur’an bize Allah’ı tanıtırken yer yer insan-biçimci 47 bir dil kullanmıştır.<br />
Vech, yed, istiva gibi nitelemelerden kasdın ne olduğu İslam bilginleri arasında<br />
tartışma konusudur. Kur’an, dilin yetersizliğinden dolayı mutlağı insana ulaştırmada<br />
telmih 48 ve temsillere baş vurur. O’nun zatı ve fiilleri gündelik dilin yetersizliği<br />
sebebiyle insani duyumları ve biçimleri yansıtan dille insana iletilmiştir. Fani insanın<br />
dili ilahî kelamın olağanüstü baskısı altında bir parça bölünme durumunda olunca, bu<br />
durum onu kapalı telmihlere, simgesel bireşimlere mecbur etmiştir. 49<br />
İnsanın doğası da O mutlak varlığı kendine benzetmek noktasında oldukça<br />
mahirdir. Belki de bu durum onun doğasından kaynaklanmaktadır. Bu durumu<br />
M.Akif Ersoy şu şekilde ifade etmektedir:<br />
“Bakiyi beşer her ne kadar etse de tenzih,<br />
43 2/Bakara, 185.<br />
44 Abdullah Draz, age., s. 76.<br />
45 Fazlur Rahman, Ana Konularıyla Kur’an, (Çev.A.Açıkgenç), Fecr Yayınları, 2. Baskı, Ankara<br />
1993, s. 45.<br />
46 38/Sad, 5-6.<br />
47 İnsan niteliklerinin başka bir varlığa, özellikle Tanrı’ya aktarılması, antropomorfizm.<br />
48 Üstü kapalı, imalı bir şekilde anlatım.<br />
49 Nadim Macit, Kur’an’ın İnsan-Biçimci Dili, Beyan Yayınları, İstanbul 1996, s. 52, 57, 198.<br />
16
Faniyyeti, icabı eder kendine teşbih!<br />
Itlaka nasıl yol bulabilsin ki tefekkür?<br />
Eşbah’ı görür eyler iken ruhu tasavvur!” 50<br />
İnsanın Tanrıyı kendine benzetmesi ve insanın Tanrıyı kendileştirmesi<br />
antropomorfizm kavramının anlam kapsamına girmekte ve antropomorfist anlayışın<br />
iki temel önermesi olarak belirmektedir. Hatta bunlardan ikincisinin, biricisinin<br />
evrimi sonucu ortaya çıktığı söylenir. 51 Bu durumda Kur’an’ın da insan-biçimci bir<br />
dil kullanması yadırganmamalıdır. Çünkü anlatımda muhatabın seviyesine inmek,<br />
onun anlayışına göre konuşmak önemli bir esastır.<br />
Kur’an’da yer yer Allah’ı, isim ve sıfatlarını anlatırken sembolik bir dil<br />
kullanıldığına da rastlanır. Bu sembolik dil ayrıca ahiret, melek, şeytan gibi<br />
müteşabih unsurların daha iyi anlaşılmasına katkı sağlar. Müteşabih olanlar bir yana<br />
muhkem olan ifadelerin (namaz gibi) anlaşılmasında bile katkı sağlayacağından söz<br />
edilmektedir. 52<br />
Kur’an’ın üzerinde ısrarla durduğu önemli konulardan ikincisi ahiret inancı;<br />
ölüm, kıyamet, tekrar diriliş, hesap, cennet ve cehennemdir. Tekrar dirilişi akıllarına<br />
sığıştıramayanlara 53 göz önünde cereyan eden örnekler verilir. Ahiret inancı, ahlaklı<br />
bir toplum oluşturmanın temel dinamiğidir. Kur’an, kıyamet sahneleri, cennet ve<br />
cehennem tasvirleri ile insanı uyarır ve kötülükten kaçınma ve iyiliğe sevk<br />
noktasında zımnen teşvikte bulunur.<br />
Peygamberlerin tevhit mücadelesi ve bu yolda başlarından geçenler de<br />
Kur’an’da konu edinilmektedir. Yaklaşık olarak Kur’an’ın yarısını teşkil eden<br />
kıssalar, başlı başına araştırmalara konu olacak kadar geniş ve ibret alınması gereken<br />
önemli bir konudur. Bu alanda müstakil eserler de verilmiştir. 54 Kıssalar adeta,<br />
50 M.Akif Ersoy, Safahat, (Tertip eden: Ö.Rıza Doğrul), 10. Baskı, İnkılap ve Aka Kitap Evleri,<br />
İstanbul 1975, s. 17.<br />
51 Nadim Macit, age., s. 13, 17.<br />
52 Bkz. Ö. Faruk Yavuz, Kur’an’da Sembolik Dil, Dr. Tezi, AÜSBE, Ankara 2002, s. 260.<br />
53 6/En’am, 60; 17/İsra, 49, 98; 20/Taha, 55; 23/Mü’minun, 12-16; 30/Rum, 19, 27, 50; 34/Sebe, 7-8;<br />
39/Zümer, 42; 44/Duhan, 36-37; 45/Casiye, 24-25; 71/Nuh, 14.<br />
54 Bkz. İdris Şengül, Kur’an Kıssaları Üzerine, Işık Yayınları, İzmir 1994; Bu eserin kaynakçası bu<br />
alandaki diğer eserler için oldukça zengin bir litaratür vermektedir.<br />
17
peygamberlik ve vahiy müessesesini Hak Dinin temel inançları olarak ele alıp,<br />
peygamberlerin başından geçenleri de buna şahit tutmaktadır.<br />
Kur’an, insana kendine sayısız nimetler sunan Yaratıcıya karşı görevleri<br />
sadedinde, yapacağı kulluğu ifade eden ibadetler konusunda da teferruata girmeden<br />
yol gösterir. Çünkü teferruatını “Canlı Kur’an” olan Hz. Peygamber bizzat yaşamış<br />
ve bildirmiştir. Ayrıca Kur’an’da insanlar arası ilişkilerde adaletin temini noktasında<br />
genel bazı kurallar da yer almaktadır.<br />
Kur’an; insan-Allah, insan-insan, insan-tabiat ve Allah-evren münasebetleri<br />
konusunda yol gösterir. Kur’an’a göre Allah görünen ve görünmeyen bütün alemin<br />
ve içindekilerin yaratıcısıdır. O alemin bir nizam içinde varlığını devam ettirebilmesi<br />
için tabii kanunlar koymuştur. Alem de onun koyduğu kanunlara kayıtsız ve şartsız<br />
teslim olmuştur. 55 İnsanın sahibi de O’dur. Fakat insanı kendine muhatap ve<br />
yeryüzüne halife yapmıştır. Ayrıca insanla arasında varoluşsal/ahlakî bir münasebet<br />
de söz konusudur ve bu varoluşsal ilişkiyi sıhhatli bir şekilde devam ettirebilmesi<br />
için inanması ve salih amelde bulunması gerekmektedir. 56<br />
Kur’an tüm işlediği konularda kendi sınırlılığı içinde genel kurallar getirir.<br />
Bize değişmez bir siyasî, ekonomik ve sosyal sistem sunmaz. Bütün bu işler tarih<br />
içinde insanların görevidir. Kur’an, insanın bütün hayatına dair genel ahlakî kurallar<br />
sunar. İnsan da, toplum da bu kurallara uyma ve sistemini o esaslar çerçevesinde<br />
düzenleme hususunda kendi iradesini kullanır. Gayesi insanı yönlendirmektir. Yoksa<br />
tabiatın tetkiki, tarih, felsefe vs. herhangi bir fen ve sanatla meşgul olmaz.<br />
Kur’an, “Nereden geldim, nereye gidiyorum ve niçin buradayım?” gibi<br />
insanlığın zor sorularına cevaplar verir. Karşılığı ne olursa olsun, bu tür sorulara<br />
verilecek cevaplar insanın hayata bakışını tayin eder. Kur’an bazen kendisi de soru<br />
sorup cevaplar. Genelde Kur’an’ın soru formu “Sana (hilalleri / neyi infak<br />
55 3/Al-i İmran, 83.<br />
56 Bkz. Halis Albayrak, Tefsir Usulü, s. 78-82.<br />
18
edeceklerini / haram ayları / şarap ve kumarı / hayzı / kıyameti / ruhu / yetimlerden)<br />
soruyorlar.” şeklindedir. 57<br />
İlk muhatap kitleyi eğiten Kur’an, bugün okunan Kur’an’ın kendisidir. O<br />
büyük inkılabı gerçekleştiren; o cahil, bedevi kavmi terbiye eden Kur’an, bugün de<br />
Müslüman’ım diyen insanların terbiyesine taliptir. Kendini Onun terbiyesine<br />
verenlere bu konuda yol gösterici ve hidayet kaynağı olduğunu bildirmektedir. Yeter<br />
ki, kendini O’na muhatap kabul ederek okuyup, anlamaya çalışsın. O zaman<br />
görülecek ki, Kur’an sadece 14 asır önceki topluluğa değil, bugünün insanlarına da<br />
hitap ediyor. 58<br />
Kur’an kendinden önce gelen ve ilâhî kaynaklı olan kitapları (Tevrat, Zebur,<br />
İncil, Suhuf) tasdik eder 59 . Bu durumda O, “ilâhî kitaplar” silsilesinin son halkası<br />
konumundadır. Yani Allah, vahyini Kur’an ile tamamlasın diye Hz. Muhammed’i<br />
göndermiştir. Bu hususu O şöyle ifade eder: “Benimle benden önceki diğer<br />
peygamberlerin misali, şu adamın misali gibidir: adam mükemmel ve güzel bir ev<br />
yapmıştır, sadece köşelerinin birinde bir kerpiç yeri boş kalmıştır. İnsanlar evi hayran<br />
hayran dolaşmaya başlar ve (o eksiği görüp): “Bu eksik kerpiç konulmayacak mı?”<br />
derler. İşte ben bu kerpicim, ben peygamberlerin sonuncusuyum.” 60 Diğer ilâhî<br />
kitaplar incelendiğinde onlarda Kur’an’ın ifadelerine yakın ifadeler de bulabiliriz.<br />
Fakat onların aslını muhafaza edememesi de diğer bir gerçekliktir. 61<br />
Kur’an ayet ve surelerinin içeriğini ve üslubunu önemli ölçüde etkileyen bir<br />
husus, Onun ayet ve surelerinin indiği yere göre Mekkî ve Medenî diye ayrılmasıdır.<br />
Medenî surelerde Mekkî ayet, Mekkî surelerde de Medenî ayetlere rastlamamız<br />
mümkündür. Burada dikkat çeken husus ayetin gerek indiği yerin gerekse iniş<br />
zamanının mushaftaki yerini etkilememesidir. Kur’an’ın yaklaşık % 65-70’inin<br />
57 Bkz. 2/Bakara, 189, 215, 217, 219, 220, 222; 5/Maide, 4; 7/A’râf, 187; 8/Enfâl, 1; 17/İsrâ, 85;<br />
18/Kehf, 83; 20/Tâhâ, 105; 79/Naziât, 42.<br />
58 Muhammed Kutup, Kur’an’ı Nasıl Okuyalım, (Çev. Bekir Karlığa), Bir Yayıncılık, 4. Baskı,<br />
İstanbul 1988, s. 37-39.<br />
59 5/Maide, 44, 48; 3/Âl-i İmran, 3-4.<br />
60 Buhari, Menakıb, 18; Müslim, Fedail, 21.<br />
61 5/Maide, 41; Muhammed Hamidullah, Kur’an-ı Kerim Tarihi, (Çev. Salih Tuğ), İstanbul 1993, s.<br />
18-21.<br />
19
Mekkî, % 30-35’inin ise Medenî ayetlerden oluştuğunu söyleyebiliriz. 62 Mekkî ve<br />
Medenî ayet ve sure ayrımında yakın çevresel faktörlerin de etkili olduğunu<br />
söyleyebiliriz. Çünkü Kur’an’ın Mekke’deki ilk muhatapları puta tapan müşrikler<br />
olduğu için akideyi yerleştirmek daha ön planda yer alırken, Medine’de Müslüman<br />
toplumun teşekkülü ve yakın çevredeki Yahudilerle olan münasebetler gelen<br />
ayetlerin muhtevasını belirlemede önemli bir yere sahip olmuş ve fıkhî hükümler<br />
gündeme gelmiştir. 63<br />
Genellikle Mekkî surelerin ayetleri kısadır, hızlıdır; hareket ve çırpınış<br />
halinde vicdanları tahrik etmektedir. Medenî ayetler ise çoğunlukla uzundur, yavaş<br />
hareket edicidir, insanları tefekküre ve teemmüle teşvik eder. Bunların<br />
azımsanamayacak kadar istisnaları olsa da genelde böyledir. Ayrıca Mekkî sureler<br />
akideyi yerleştirmek için, Medenî sureler ise ağırlıklı olarak toplum hayatını<br />
yerleştirmek içindir. 64<br />
Kur’an, benzerinin yapılamayacağı konusunda meydan okur. 65 Kur’an’ın<br />
indirildiği Arap toplumunda söze, şiire ve şaire çok önem verilirdi. Kur’an ayetleri<br />
gelmeye başlayınca şairler seslerini kestiler ve Onu dinlediler. Kalplerinde eğrilik<br />
olanlar ise Hz. Peygambere şair iftirasında bulundular. Kur’an da bunun üzerine<br />
meydan okumuş; bir ümmiden değil, bütün insanlar ve cinler bunun için toplansa bir<br />
benzerini getiremeyeceğini ifade etmiştir.<br />
Kur’an’ın en başta gelen ve en büyük mucizesi İslam’dır. İslam’ın temel<br />
prensipleri ve ana hükümleri Kur’an’dan alındığına göre, ortaya koyduğu şey de<br />
mucizedir. Ayrıca tespit ettiği esaslar bilimle çatışmaz. Diğer bir mucizesi verdiği<br />
bilgiler ve bilhassa gaybtan haber vermesidir. 66<br />
Kur’an’ın anlaşılması konusunda, anlama olgusunu dil çerçevesinde ele<br />
alacağımızı belirtelim. Çünkü “anlama”, beden dilini de içeren geniş bir anlam<br />
62 Suat Yıldırım, Kur’an-ı Kerim ve Kur’an İlimlerine Giriş, İstanbul 1987, s. 44.<br />
63 Daha geniş bilgi için bkz.: Abdullah Draz, Kur’an’ın Anlaşılmasına Doğru, s. 132-176.<br />
64 İ.Hakkı İzmirli, Tarih-i Kur’an, 3. Tab, Böre Yayın Evi, İstanbul 1956, s. 14; Muhammed Kutup,<br />
age., s. 62; Mevdudî, Kur’an’ı Anlamaya Giriş, s. 23-32.<br />
65 2/Bakara, 23; 10/Yunus, 38; 11/Hud, 13-14; 17/İsra, 88.<br />
66 Ebu’l Hasan en-Nedevî, Kur’an'dan Nasıl Yararlanılır? (Çev. Yusuf Karaca), Şule Yayınları,<br />
İstanbul 1995, s. 34-53.<br />
20
alanına da sahiptir. Sözün olduğu yerde anlam ve anlama gibi olgularla yüzyüze<br />
gelinir ve anlama eyleminin de anlatan (Allah), anlayan (İnsan), anlatılan (Kur’an) ve<br />
anlama gibi bazı unsurları vardır. Kaldı ki, anlamanın oluşabilmesi için bu dört<br />
unsurdan başka müşterek dil, sözün söylendiği bağlam ve sözün söylenmesini<br />
gerektiren sebep/sözün maksadı gibi unsurları da dikkate almamız gerekir. 67<br />
Kutsal metinlerin, bu arada Kur’an’ın; anlaşılmak için okunmasının yanında<br />
sevap kazanmak, psikolojik ihtiyaçların giderilmesi gibi çeşitli amaçlar için de<br />
okunduğunu görmekteyiz. 68 Anlaşılmak için okunması bunlardan sadece biridir.<br />
Anlama noktasında da aşkın olanla temas (metafizik), metnin hayata yön vermesi<br />
(fıkıh), metnin yorumlanması (tefsir), benin inşasında anlam arayışı (metin bana ne<br />
söylüyor?) gibi yönlerinin öne çıktığı görülür.<br />
Kur’an insanlara bir mesaj ilettiğine göre doğal olarak onun insanlar<br />
tarafından anlaşılır olması gerekir. Diğer türlü anlaşılmayan ve açıklanamayan bir<br />
vahyin ne anlamı olabilir? Anlamlandırmak, hangi türden olursa olsun, verileri bir<br />
dile çevirebilme anlamına gelmektedir. Söz konusu olan sadece değişik bir dil değil,<br />
değişik düzeydeki farklı sözcüklerle anlamlandırmaktır. 69<br />
Kur’an’ın anlaşılır bir kitap olup-olmaması meselesinde birbirine zıt iki görüş<br />
vardır. Bunlardan birine göre; Kur’an anlaşılır ve açık bir metindir. Kur’an’ın beyanı<br />
da bu doğrultudadır. İkinci görüşe göre ise; bu iddia vakıaya uygun olmadığı gibi,<br />
Kur’an’ı anlamak ve yorumlamak herkesin harcı da değildir ve bunun için çeşitli<br />
ilimlerin tahsil edilmesi gerekir. Evet, Kur’an’ın kendi beyanı da açık ve anlaşılır bir<br />
metin olması doğrultusundadır. Fakat bugün için yaşanılan anlama sorunlarının<br />
sahici sorunlar olduğunu da kabul etmek gerekir. O zaman şu soru karşımıza<br />
çıkmaktadır: Kur’an’ın açık ve anlaşılır bir metin olması ne zaman ve kimler<br />
içindir? 70<br />
67 Halis Albayrak, age., s. 123-127.<br />
68 Vehbi Başer, “Sosyal Bilimler Açısından Kutsal Metinlerin Anlaşılması”, 2. Kur’an Sempozyumu,<br />
Bilgi Vakfı, Ankara 1995, s. 45-48.<br />
69 Pierre Guiraud, Anlambilim, (Çev. Berke Vardar), Multilingual, İstanbul 1999, s. 19.<br />
70 Dücane Cündioğlu, Sözlü Kültürden Yazılı Kültüre Anlam’ın Tarihi, 1. Baskı, Tibyan Yayınları,<br />
İstanbul 1997, s. 8-9.<br />
21
Kur'an’ın ilk muhatapları Arabistan yarımadasında yaşayan Araplar idi.<br />
Doğal olarak onların dili olan Arapça olarak indirilmiştir. Onun Arapça indirilişi ilk<br />
muhatap kitlenin anlaması açısından önemlidir. 71 “Biz onu Arapça bir Kur’an olarak<br />
indirdik ki, anlayasınız diye.” 72 ayeti Kur’an’ın anlaşılması hususunda ilk muhatap<br />
kitlenin özenle gözetildiğini ve onların ana dillerinde indirildiğini göstermektedir.<br />
Dolayısı ile o topluluk ana dillerinde olan Kur’an’ı anlama noktasında oldukça şanslı<br />
idiler. Gelen ayetleri anlamak hususunda en azından dil problemleri yoktu. Açıkça<br />
anladıkları bir kitaba iman etmişler veya yine açıkça anladıkları bir kitabı inkar<br />
etmişlerdi. Anlamadıkları yerleri soracakları bir merci de hemen yanı başlarında idi<br />
(Hz. Peygamber). Yine ayetlerde geçen Kur’an’ın “düşünülebilmesi için<br />
kolaylaştırılması”, meselesi de Arapça olarak indirilmesine bağlanılmıştır. 73<br />
“Arapça Kur’an” sözü, bir metni okumanın ve anlamanın birinci şartı olan,<br />
dilin beşerî algının sınırlarını aşmamasını ima etmekle birlikte, anlamanın sadece<br />
Arap dilinin özel yapısı ile değil, insanın yaşanılan tarihindeki bütün kodlara ve<br />
onlara yapılan atıfları anlamakla gerçekleşir. 74 Çünkü vahyin gönderilişi insanın<br />
varlığına bağlanmıştır ve bu insanların farklı diller konuştuğu da diğer bir<br />
gerçekliktir. Bu anlamda vahyi ilk duyanlar onu bildikleri dile göre anlamış ve<br />
yorumlamışlardır. Diğerleri de kendi dillerinde anlama hakkına sahiptirler.<br />
Birçok dilde olduğu gibi Arapça’da da dil kelimesi hem tat alma veya<br />
konuşma organı, hem de insanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için<br />
kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisan olarak kullanılmaktadır. Bizzat<br />
Kur’an’da da her iki anlamda kullanılmaktadır. 75 Bir dil olarak Arapça ise hem bir<br />
milletin dili hem de Kur’an’ın dilidir. Fakat hiçbir zaman ne Kur’an’da ne de dinî<br />
gelenekte Allah’a izafetle “Lisanullah” şeklinde kullanılmamıştır. Kur’an, Arap dili<br />
ile indirilmiş, Allah’ın lisanı ile değil, Allah’ın kelamıdır. Kelam lafzı Allah’a<br />
izafetle Kur’an’da dört yerde geçmektedir. 76 Kur’an’ın mucizevî yanı da Arapça<br />
71 41/Fussılat, 44.<br />
72 12/Yusuf, 2.<br />
73 Bkz. 44/Duhan, 58; 19/Meryem, 97; 54/Kamer, 17, 22, 32, 40.<br />
74 Nadim Macit, age., s. 34.<br />
75 Bkz. 24/Nur, 24; 48/Fetih, 11; 90/Beled, 8-10; 14/İbrahim, 4; 16/Nahl, 103; 26/Şuara, 195; 30/Rum,<br />
22; 46/Ahkaf, 12.<br />
76 Bkz. 2/Bakara, 75; 7/A’raf, 144; 9/Tevbe, 6; 48/Fetih, 15.<br />
22
olarak indirilişinden ziyade Allah’ın kelamı oluşunda aranmalıdır. 77 Kur’an’ı<br />
anlamak öncelikle Arapça’yı (Kur’an’ın lisanını) anlamayı, daha sonra ise bu dilde<br />
ifade edilmiş olan Allah’ın ne söylediğini anlamayı gerektirmektedir. Ne denmek<br />
istenildiğini bilmek için önce ne dendiğini bilmek gerekir. Zira sözün kendisi<br />
anlaşılmadan maksadı da anlaşılmaz. Hem dilin genel özelliklerini hem de sözün<br />
sahibinin muradını anlamak ise o kadar kolay bir iş değildir.<br />
Bu ilahî kitap (Kur’an) şu an için her ülkeden, her renk ve ırktan milyarı aşan<br />
insanın kutsal kitabı konumundadır. Arap edebiyatının en ince edebî özelliklerini<br />
kullanarak pek çok insanı etkileyen bu kitap, şu an, Arapça bilmeyen pek çok insan<br />
için de okumaları, anlamaları ve onunla amel etmeleri gereken bir konumdadır.<br />
Kur’an amacına ulaşmak için insanların konuştuğu bir dille ve o dilin edebî<br />
özellikleri ile gönderilmiştir. Onda geçen kıssaları, teşbihleri, insanbiçimci bir dil<br />
kullanılmasını hep bu bağlamda düşünmemiz gerekir. Yani bu bir, Mutlak’ın<br />
mukayyede kendini anlatma çabasıdır. Anlatımında herhangi bir ilmin terminolojisi<br />
ve sistematiğinin kullanılmaması onun 7’den 70’e herkese hitap etmesi çerçevesinde<br />
düşünülmelidir. Dolayısı ile onu kendi sistematiği içinde ve her seviyeden insana<br />
hitap eden bir kitap olarak düşünüp, ona göre okumalı ve anlamaya çalışmalıyız.<br />
Müslüman Kur’an’la sohbet etmekten ve Kur’an okumaktan müstağni<br />
olamaz. Çünkü genel kabul görmüş görüşe göre O’nun okunması bizatihi bir<br />
ibadettir. O, okunması ile ibadet edilen bir kitaptır. Bu bağlamda bir soru belirir:<br />
Kur’an nasıl okunmalı? Sırf okumak için mi okunmalı? Ahireti hatırlamak, ölümü<br />
anmak, mahşer ve hesabı yad etmek için mi okunmalı? Belagatına hayran olup,<br />
üslubunun güzelliği ile şenlenmek için mi okunmalı? Araştırma, inceleme yapmak<br />
için mi okunmalı? Bu soruları uzatmak mümkündür. 78<br />
Kur’an okunmalı, ama sayısız sevap kazanıp cennette kendine daha iyi bir<br />
köşk edinmeyi amaç sayarak değil. Güzel sesli hafızlar tarafından okunan Kur’an’ı,<br />
dinlemeli, ama musiki zevkini gidermek için değil. Kalbe nefes olması için<br />
77 Bu konuda geniş izah için bkz. Dücane Cündioğlu, “Vahiy Dili/Kur’an Dili”, 1. Kur’an<br />
Sempozyumu, Bilgi Vakfı, Ankara 1994, s. 99-132.<br />
78 Muhammed Kutup, age., s. 25-26.<br />
23
dinlemeli. Ne buyurduğundan habersiz sadece okumak için okumak yerine;<br />
öğrenmek, yaşamak ve yaşatmak için kendini ona vererek okumalı.<br />
Kur’an birçok ayeti ile akla havale eder, “akletmez misiniz, tedebbür ve<br />
tefekkür etmez misiniz”, der. 79 Akletmek, tedebbür ve tefekkür ise başta okuma ve<br />
anlama faaliyetleri ile mümkün olabilmektedir. Genelde ise Kur’an, bu faaliyetlerden<br />
uzak olarak orijinalinden, fakat anlamı üzerinde hemen hemen hiç durulmadan<br />
okunur. Bu konuya değinen M. Akif Ersoy şöyle der:<br />
“İbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de!<br />
Yoksa, bir maksat aranmaz mı bu ayetlerde?<br />
Lafzı muhkem yalınız, anlaşılan, Kur’an’ın,<br />
Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mananın:<br />
Ya açar nazm-ı celilin, bakarız yaprağına;<br />
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.<br />
İnmemiştir, hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin;<br />
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!” 80<br />
Süleyman Ateş, ölülere Kur’an okunması ile ilgili sahih hadis olmadığını,<br />
sadece ölüm anında kişiye, duyacağı şekilde Yasin okunması şeklinde bir rivayet<br />
olduğunu söyler. 81 Bu konuda günümüz Müslümanların tutumunu eleştiren ve<br />
konuyu daha da ileri götürüp günümüzde Kur’an’ı tapınılan bir kitap haline<br />
getirdiğimizi ifade edenler bile vardır. 82<br />
Günümüzde hatim yapma gayreti ile hızlıca okunması veya ‘tören okunuşu’<br />
şeklinde olan okumalarda anlaşılması noktası hemen hemen hiç düşünülmemekte,<br />
nağme ve yanlış vurgular ile anlamı bilenler için bile manayı takip etmek<br />
zorlaşmaktadır. Hatta müjdeleyici ayetlerin hüzünlü bir ses tonu ile okunması gibi,<br />
ayetin anlamına hiç de uygun olmayan bir okuyuş gerçekleştirilebilmektedir.<br />
79 Bkz. 2/Bakara, 44, 76, 219, 266; 3/Al-i İmran, 65; 4/ Nisa, 82; 6/En’am, 32, 50; 7/Araf, 169, 176;<br />
10/Yunus, 16; 11/Hud, 51; 12/Yusuf, 109; 16/Nahl, 44; 21/Enbiya, 10, 67; 23/Mü’minun, 68; 38/Sad,<br />
29; 47/Muhammed, 24; 59/Haşr, 21.<br />
80 M.Akif Ersoy, age., II. Kitap, s.170.<br />
81 Süleyman Ateş, 1. Kur’an Sempozyumu, “Müzakere”, Bilgi Vakfı, Ankara 1994, s. 187.<br />
82<br />
İlhami Güler, “Kutsallık ve Dini Metinlerin Dogmalaştırılması”, 1. Kur’an Sempozyumu, s. 309.<br />
24
Kur’an’ın belagatını iyi anlayanlardan biri olan İbnu’l-Esir, bunu Kur’an’ı<br />
tedebbür ile okumasına borçlu olduğunu ifade eder. Önceleri Kur’an’ı haftada bir<br />
hatmetmiş, sonra dikkatli düşünmüş ve ayda bir hatim etmiş, sonra daha dikkatli<br />
düşünüp, dikkat ederek senede bir hatmetmeye başlamış ve en sonunda ondaki<br />
belagatı düşünerek, manası, kelime ve harfleri üzerinde durarak yedi senede bir kere<br />
hatim etmiştir. Alimler de her Müslüman’ın ömründe bir kere de olsa Kur’an’ı<br />
tedebbürle hatmini çok önemli görmüşlerdir. 83 Hatta biran önce hatim yapma gayreti<br />
içinde veya teravih namazlarında olduğu gibi süratli olarak Kur’an okumak<br />
bazılarına göre mekruh ve haram addedilmiştir. 84<br />
Kur’anı gönderiliş amacı olan O’nu yaşamaya (Kur’an insanı olmaya), ancak<br />
O’nu anlamakla ulaşılabilir. Onu anlamak için de “Kur’an’ı okumayı” bilmek<br />
gerekir. Anlamadan sadece metnini okumanın Kur’an insanı olmada ne derece yeterli<br />
olduğu tartışılır. Bu durumda anlamın farklı vesilelerle (vaaz ve nasihat gibi)<br />
takviyesi gerekir. Ancak anlaşılarak okunmasında bu neticenin en uygun şekilde<br />
ortaya çıkacağını düşünmekteyiz.<br />
İslam dini ile ilgili yazılmış bütün eserler bir yönleri ile Kur’an’ın<br />
anlaşılmasına yardım etmektedirler. Çünkü herkesin kaynağı bir noktada aynı yerdir.<br />
İslamî bilimlerden olan akait/kelam onun inanç yönünü, fıkıh ibadet yönünü, hadis<br />
model insanın (Hz. Muhammed) O’nu anlayışını ve yaşayışını vs. Müslümanlara<br />
bildirerek bir noktada Kur’an’ın anlaşılmasına yardımcı olmaktadırlar. Fakat burada<br />
muhataplar yazarın Kur’an’dan anladığı kadarı ile veya anlattığı konunun<br />
sınırlılıkları içinde Kur’an’la muhatap olmaktadır. Bizim Kur’an’ın anlaşılmasından<br />
kastımız ise onunla doğrudan doğruya meşgul olmadır. Çünkü bazı zamanlar<br />
Kur’an’ın berrak kaynağına insanın bilgisi ve mantığının gölgesinin düştüğüne şahit<br />
olmaktayız. Bu ise sanki pırıl pırıl kaynayan berrak bir pınarın üzerine çevresindeki<br />
ağaçların koyu gölgesinin düşmesi gibidir. Bu da Kur’an’ın letafetinin ve özündeki<br />
etkileyiciliğin kaybolması demektir. Bazen Kur’an’ın ifadelerinden etkilenilmesi<br />
gereken yerde kişisel yorumlardan etkilenme ve bu güzelliğin bu anlatma olmadan<br />
83 Osman Keskioğlu, Nüzulünden Günümüze Kur’an-ı Kerim Bilgileri, s. 168.<br />
84 Ali Muhammed ed-Dabba, Kur’an Okumanın Edepleri ve Hafız Olmanın Sorumlulukları, s. 47.<br />
25
ortaya çıkmayacağı zehabına kapılındığı bile olur. Ayrıca bu gözlük ile bakma<br />
alışkanlığı da kazanılmış olur. 85<br />
Anlaşılacak, ama nasıl? Bilhassa ana dili Arapça olmayanlar için ister istemez<br />
tercüme/meal ve tefsirlerine ihtiyaç vardır. Bireylerin Kur’an’ı anlama noktasında bu<br />
eserlere müracaatı bilhassa günümüz insanı için başka problemleri de bünyesinde<br />
taşımaktadır. Başta bu eserlerin çoğu sanki din bilimlerinde belirli bir mesafe kat<br />
etmiş insanlara yönelik gibi durmaktadır. Eski dilde kullanılan ve bugün<br />
kullanılmayan birçok Arapça ve Farsça kelime ve terkip kullanılmakta, yer yer diğer<br />
din bilimlerinin sahasına giren ve okuyucuya yabancı olan açıklamalar yer<br />
almaktadır.<br />
Kur’an’ın anlaşılmasından kastedilen, hayatın değişik görünümleri karşısında<br />
Onun öngördüğü reel cevapları anlamak ve hayata taşımaktır. 86 Bunun için de bizzat<br />
metinde ne geçtiğini ve nasıl geçtiğini bilmek gerekir. Yoksa slogandan öteye<br />
geçmeyen bir kısım söylemlerle kendimizi avutmuş oluruz.<br />
“Andolsun biz, Kur’an’ı öğüt alasınız diye kolaylaştırdık, öğüt alan yok<br />
mudur?” 87 ayetinde ve başka ayetlerde de geçen öğüt alma da O’nu anlamaya<br />
bağlıdır. Yani O’nu anlamadan ne üzerinde düşünebiliriz, ne öğüt alabiliriz, ne de<br />
yaşamımıza katabiliriz. Kaldı ki, Kur’an bilmeden, anlamadan hareket etmeyi hoş<br />
görmez: “Bilmediğin şeyin ardına düşme, çünkü kulak, göz ve gönül bunların hepsi<br />
ondan sorumludur.” 88<br />
Bazı alimler Kur’an’ı anlamadan okumayı hoş karşılamamışlar, 89 hatta hiçbir<br />
sevabı olmadığını bile belirtenler olmuştur. 90 Hasanu’l Basri’nin anlamını bilmeden<br />
Kur’an okuyan çocuk ve kölelerin bu okuyuşundan rahatsız olduğu ve “Sana bu<br />
85 Ebu’l Hasan en-Nedevî, age., s. 142.<br />
86 A.Nedim Serinsu, Kur’an Nedir?, s. 11.<br />
87 54/Kamer, 17.<br />
88 17/İsra, 36.<br />
89 Bkz. Zerkeşî, el-Bürhan fî Ulumi’l-Kur’an.<br />
90 Süleyman Ateş, 1. Kur’an Sempozyumu, s. 379.<br />
26
mübarek kitabı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.”<br />
(38/Sad, 29) ayetini okuduğu nakledilmektedir. 91<br />
Kur’an’ın peyderpey indirilişi, sağlıklı bir şekilde anlaşılması ve pratik hayata<br />
aktarılması açısından önem arz etmektedir. Ayrıca Kur’an’ın parça parça<br />
gönderilmesi onun öğrenimini de kolaylaştırmıştır. “Biz Kur’an’ı, insanlara dura<br />
dura (ağır ağır) okuyasın diye âyet âyet ayırdık ve onu peyderpey indirdik.” 92 ayeti<br />
peyderpey gelişindeki pekiştirme unsurunun önemine dikkat çekmektedir. Diğer bir<br />
ayette de inkarcıların, “toptan indirilse idi” serzenişine, O’nun insanların kalbini<br />
sağlamlaştırmak, takviye etmek, güçlendirmek için ayet ayet indirilmesinin daha<br />
uygun olduğu ifade edilmiştir. 93<br />
Kur’an bizden anlaşılmasının ötesinde öğüt alma, kulak verme, itaat etme ve<br />
üzerinde düşünme gibi eylemler de istiyor. 94 Yalnızca tilavet yoluyla Kur’an’ın<br />
kapsadığı hakikatin kavranamayacağını ifade eden İslam bilgini Mevdudî, Kur’an’ı<br />
inceleme ve araştırma konusunda şöyle bir sıra takip etmenin istifade konusunda<br />
yararlı olacağını söyler: Önce peşin fikirlerin ötesinde safi bir zihinle yüzeysel olarak<br />
bir defa okunmalı, anlaşılmayan yerler not edilmeli, çünkü daha sonra gelen ayetler<br />
onu açıklayacaktır. Daha derin bilgi için bir defa daha aynı şekilde okunmalı.<br />
Bundan sonraki safhada ise aradığı sorulara cevap olarak okuma durumu söz konusu<br />
olacaktır ve kendi için onun ayetlerini başlıklar olarak not etmelidir. 95<br />
Kur’an’ı mushaftaki sıraya göre (Fatiha suresinden başlayıp Nas suresine<br />
kadar) okumak şart değildir. Onu hem okurken hem de yorumlarken sırayı bozmakta<br />
bir beis yoktur. Hatta özellikle günümüzde Kur’an’ı indiriliş sırasına göre okumanın,<br />
Kur’an’ı anlama ve yorumlamada daha doğru bir yol olabileceğini ileri süren<br />
Müslüman ilim adamları vardır. Nitekim İzzet Derveze “et-Tefsiru’l-Hadis” adlı<br />
tefsirini, surelerin indiriliş sırasına göre yapmıştır. Bu şekilde yapılan bir Kur’an<br />
tefsirini okumak, tarihî ve toplumsal gelişim sürecini takip etme açısından da önem<br />
91 Âcurrî, Ahlaku Hameleti’l-Kur’an, s. 50.<br />
92 17/İsra, 106.<br />
93 25/Furkan, 32.<br />
94 Yasin Aktay, “Objektivist ve Relativist İradeler Açısında Kur’an’ı Anlama”, 2. Kur’an<br />
Sempozyumu, s. 54.<br />
95 Mevdudî, Kur’an’ıAnlamaya Giriş, s. 56-61.<br />
27
arz etmektedir. Ayrıca kutsal metinler sistematik değildir. Başından başlayıp sonuna<br />
kadar bir çırpıda okumak, ondaki kutsalı anlamağa yönelik faaliyetlerin en<br />
verimsizidir. 96 Kur’an da bu bağlamda kendisinin ağır ağır okunmasını öğütler. 97<br />
“Kur’an Mekke’de nazil oldu, Mısırda okundu, İstanbul’da yazıldı.” sözü bile<br />
anlaşılmasının ötesindeki faaliyetlerin ne kadar övünç kaynağı olduğunu<br />
göstermektedir. Bu sözlerimizle kıraatini ve hatla yazımını küçümsediğimiz<br />
anlaşılmasın. Anlaşılıp, hayata yön vermek üzere gönderilen bir kitabın başka<br />
yönlerinin, asıl gayenin çok çok önüne geçtiğini ifade etmek istiyoruz. Gönül isterdi<br />
ki, “Şurada da anlaşıldı.” denebilsin. Yani onu en iyi anlayan alimler oradan çıktı ve<br />
orada Kur’an’ın anlaşılması, Allah’ın insana bildirmek istediği mesajı anlamaya<br />
çalışmak bir yaşam felsefesi addedildi, görev bilindi, denebilse idi.<br />
İslam’ın ve Kur’an’ın evrenselliği 98 bağlamında ilk muhatap kitlenin<br />
anlamadığını başkalarının anlaması veya bir asırda anlaşılmayan bir Kur’an<br />
hakikatinin başka bir asırda anlaşılması da söz konusudur. Bu anlamda Kur’an,<br />
ifadelerinde tüm insanlığı dikkate almıştır. Nitekim Hz. Peygamber bu gerçeğe beliğ<br />
ve veciz bir şekilde işaret etmiştir: “Burada bulunan, bulunmayana tebliğde<br />
bulunsun; çünkü kendisine tebliğde bulunulan birçok kimse dinleyenden daha<br />
anlayışlıdır.” 99 Her asra ve tüm insanlığa hitap eden bir eserden farklı asırların ve<br />
toplulukların farklı istifadeleri kaçınılmazdır.<br />
Anlama onu tüketerek kavramayı da ifade ediyor, sanki geriye hiçbir şey<br />
kalmıyor gibi bir anlamı var. 100 Burada üzerine binler cilt tefsirler yazılmış bir kitabı<br />
konu ettiğimiz unutulmamalıdır. Bu bağlamda hemen aklımıza gelen, eskilerin<br />
yazdıklarını “ve’l ilmu indallah” veya “Allahu a’lemu bi’s-savab” ile bitirmeleri<br />
manidardır. Bu gibi ifadelerin bizce anlamı; Benim şuan anladığım bu kadar, Allah<br />
nasip ederse devamını da getiririz, ilmin ve öğrenmenin sonu yoktur, gerçek anlamını<br />
her şeyi bilen Allah bilir, gibi anlamlar ifade edilmeye çalışılmaktadır.<br />
96 Vehbi Başer, “Sosyal Bilimler Açısından Kutsal Metinlerin Anlaşılması”, 2. Kur’an Sempozyumu,<br />
s. 35-36.<br />
97 73/Müzzemmil, 4.<br />
98 25/Furkan, 1; 21/Enbiya, 107.<br />
99 Buhari, Kitabu’l-Hacc, 132.<br />
100 Yasin Aktay, agm., s. 55.<br />
28
Bugün için Kur’an’ı anlama, gerçek bir sorundur. İnsanlar haklı olarak iman<br />
ettikleri bir kitabın kendilerine ne dediğini anlamak istemekte, fakat bu talebin yerine<br />
gelmesi için uzun mesailer sarf etmeleri gerekmektedir. Bu bağlamda kendimize<br />
“Kur’an’ı bize nazil oluyormuş gibi okuyabiliyor muyuz?” sorusunu yöneltelim.<br />
Okuyamadığımız bir vakıadır. Çünkü hem metin ana dilimizden farklı bir dildedir,<br />
hem de metinle aramızda uzun bir tarihi süreç vardır. 101<br />
2. Tarihte Kutsal Metinlerin Öğretimi ve Anlaşılmasına Yönelik<br />
Faaliyetler<br />
Her dinin kutsal metinleri kendi inananları için ayrı bir önem arz eder. O’nu<br />
okumak, anlamaya çalışmak ve hayatına katmak, artık o din mensubu için bir hayat<br />
felsefesi olur. Hayat, O Kutsal Metnin penceresinden seyredilir. İnananları için o<br />
metni okuyup, anlamak ve yaşamaya çalışmak önemli bir amaç olur.<br />
Sosyal yaşamda kutsal metinlerin ibadet niyeti ile okunduğu, bunun dışında<br />
da gündelik yaşamda tabusal bir tutum içinde bulundurulduğu görülmektedir. 102<br />
Kutsal metinlere çeşitli şekillerde yaklaşıldığını görmekteyiz. Bunlar bir<br />
araştırmada şu şekilde sıralanmıştır: Nesne olarak (cildi, kağıdı, yazısı vs.), araç<br />
olarak (yemin ederken el basmak gibi), uğur, kısmet, bereket ve büyü için, şifre<br />
olarak (fal ve kehanette), ortaya atılan bir iddia için geçerlilik çerçevesi olarak<br />
(dünya düz mü, yuvarlak mı; başka bir gezegende hayat olup olmadığı gibi), tarihsel<br />
olaylar hakkında sadakatle tutulmuş bir kayıt olarak, linguistik (filolojik) bir eser<br />
olarak (“Nasıl söylediği” ön plandadır), metni bir önermeler sistemi olarak ele almak,<br />
bir prospektüs (tarife, reçete) ve kılavuz olarak ele almak ve Tanrının mesajı olarak<br />
ele almak (Tanrı-insan diyalogu içinde). 103<br />
Kutsal metinlere olan bu yaklaşım biçimlerinin tümünü; bir kutsal metin, bir<br />
din mensupları, bir bölgede yaşayanlar veya bir şahısta göremesek de çeşitli<br />
çevrelerde ve farklı din mensupları için hepsini görebiliriz. Yani kimileri bunlardan<br />
101 Dücane Cündioğlu, Sözlü Kültürden Yazılı Kültüre Anlam’ın Tarihi, s. 38-39.<br />
102 Vehbi Başer, “Sosyal Bilimler Açısından Kutsal Metinlerin Anlaşılması”, 2. Kur’an Sempozyumu,<br />
Bilgi Vakfı, Ankara 1995, s. 30.<br />
103 Vehbi Başer, “Sosyal Bilimler Açısından Kutsal Metinlerin Anlaşılması”, s. 39-42.<br />
29
irkaç maddede yer alan şekliyle kutsal kitaplarına yaklaşırken, kimileri de diğer<br />
birkaç maddede yer alanlarla yaklaşabilmektedir.<br />
Hindistan’daki gelenek, tüm bilimsel ve edebi faaliyetin yazılı değil, sözlü<br />
geleneğe dayanması şeklindedir. Hintliler yüzyıllardan beri yazı yazmasını bildikleri,<br />
Hint kitapları yazmalarla dolu olduğu, bu metinler bir tür kutsallık ve değer kazanmış<br />
olduğu, en önemli metinler basılmış olarak ucuza sağlanabildiği halde bütün edebi ve<br />
bilimsel oluşumlar geleneğe dayanır. Metinler tıpkı bizim Kur’an öğretimimizde<br />
olduğu gibi öğreticinin ağzından (fem-i muhsin) öğretilir. 104<br />
Genel Hristiyan görüşü kutsal kitabın harfi harfine ilham edilmiş olmasını<br />
reddettiği için İncil’in ifadeleri insanî araca, yani Kutsal Kitap yazarına aittir. Bu<br />
yazar da tüm diğer insanlar gibi sınırlı yeteneğe sahiptir. Yani Hristiyanlar kendi<br />
Kutsal Kitaplarına Müslümanların Kur’an’a yaklaştığı gibi (harfi harfine Allah’tan<br />
gelmiş şeklinde) yaklaşmazlar. İncil, hatta İnciller değişik insan yazarlarca<br />
günümüze ulaştırılmış kutsal kitaplar dizisi olarak görülür. 105 Hal böyleyken (aslı<br />
İbranice/ Aramice/Yunanca olan) İncil çevirileri sorun olmuş ve Martin Luther’in<br />
Kitab-ı Mukaddes’in tamamını Almanca’ya çevirmesi Reformu tetikleyen en önemli<br />
unsur olmuştur.<br />
Kutsal Metnin Luther’den önce de Almanca çevirileri olmasına rağmen,<br />
bunların hiçbiri O’nun çevirisi ile karşılaştırılmaya değer bulunmamıştır. Tek tek<br />
metinler, Luther öncesi çevirilerle karşılaştırıldığında O’nun tercümesinin gerçek<br />
“Alman İncili” olduğu ve bugünkü edebî Almanca’nın temelini teşkil ettiği<br />
söylenmektedir. 106<br />
Kutsal metinlerin aslı kadar onların nitelikli şekilde yapılmış tercümeleri de<br />
önem arz etmektedir. Kutsal Kitab’ın, II. James’ce 60 kişilik bir heyete yaptırılan ve<br />
“İngiliz nesrinin şaheseri” kabul edilen çevirisinden bahisle H. Edip Adıvar şöyle<br />
demektedir: “Bugün bütün İngilizler ve İngilizce konuşan milletlerin –en kızıl<br />
dinsizleri de dahil olmak şartıyla- bu resmî tercüme millî klasiklerin başında gelir.<br />
104 Nöldeke, Theodor-Schwally, Friedrich, Kur’an Tarihi, s.140.<br />
105 Thomas Michel, Hristiyan Tanrı Bilimine Giriş, İstanbul 1992, s. 17-21.<br />
106 Dücane Cündioğlu, Sözlü Kültürden Yazılı Kültüre Anlam’ın Tarihi, s. 186.<br />
30
Kitab-ı Mukaddes’in bu klasik vaziyetine âmil olan şey, hiç şüphesiz lisan<br />
bakımından yaptığı tesirdir. İngilizler, altı asır süren bir tercüme tecrübesinden sonra<br />
nihayet Kitab-ı Mukaddes’i, en yüksek fikir adamından en mütevazı köylüsüne kadar<br />
aşina ve güzel gelen bir üslupla her tabakanın şuurunun altında yaşayan kelimelerle<br />
ve tabirlerle tercüme etmeye muvaffak olmuşlardır… Elizabeth devrinin büyük şairi<br />
Shakspeare de bu tercümeden çok müteessir olmuş, insanın kainat karşısındaki<br />
mevkiini gösteren pasajlarının birinde, “bu hoş çerçeve, bu dünya bana kuru bir dağ<br />
gibi geliyor…” cümlesini ihtiva eden meşhur monologu, Zebur’un 8. babının tesiri<br />
altında yazmıştır.” 107<br />
Troll, bugün için sadece Katolik dünyasının 60’ı aşkın ülkede binin üzerinde<br />
yüksek eğitim veren Katolik enstitüsünün varlığından bahseder. Fakat isimlerinden<br />
hareketle bunların birer ilâhiyat fakültesi niteliğinde olduğunu zannetmeyelim.<br />
Bunlar dinî öğretim dışında, tamamen diğer fakülteler gibi normal eğitim görmekte<br />
olup, bütün yüksek öğrenim programı boyunca dinî 2 veya 3 ders konabilirse bunu<br />
bir başarı olarak kabul etmektedir. 108 Bizce bu gayret Hristiyan veya sadece Katolik<br />
dünyasının öğretime verdiği önem açısından değerlendirilmelidir.<br />
Yahudi Kutsal Kitabı Tevrat İbranice olup, genelde tüm Yahudilerce bu dilde<br />
okunmaktadır. Reformist Yahudiler Tevrat’ı Tanrı tarafından vahyedilmiş bir kitap<br />
olarak görmeyip, atalarınca yazıldığına inanırlar. Ortodoks Yahudiler ise sadece<br />
Tevrat’ın Allah tarafından Hz. Musa’ya yazdırıldığına inanmakla kalmayıp, onun<br />
yorumu olan Mişna ve Talmud’un da ilâhî vahiy kaynaklı olduğuna inanmaktadırlar.<br />
Ayrıca Musa’ya sözlü vahiy olarak verildiğine inanılan ve rabbilerin yorumunu<br />
ihtiva eden ‘Sözlü Tevrat’ daha değerli sayılmıştır. Ortodoks Yahudilerin tutucu bir<br />
kolu olan Hasidîler, çocuklarını kendi özel dinî okullarında okutup, hayatlarını dinî<br />
ilimleri öğrenmekle geçirmeye özen gösterirler. Tevrat’ın M.Ö. III. Asır ile M.S. IV.<br />
Asırlarda geçerli olan klasik birçok tercümesi de yapılmıştır. Bunlardan birçoğu tarih<br />
107 H. Edip Adıvar, İngiliz Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1943, C 2, s. 13.<br />
108 Christian W. Troll, “Değişen Koşullarda Katolik Yüksek Öğrenimi”, AÜİF’de Aralık 1996’da<br />
lisans üstü öğrencilerine verdiği ders notlarından.<br />
31
içinde kaybolurken, bazıları günümüze dek ulaşmıştır. 109 Ana metin ise hâla İbranice<br />
dili ile okunup, yorumlanmaktadır.<br />
Kur’an’ın Yahudi ve Hristiyanlar karşısında farklı tavır takınması dikkat<br />
çekicidir. Hristiyanlardan bahsederken onları över. Genel olarak ehl-i kitap veya<br />
Yahudiler söz konusu olduğunda daha sert bir tavır takınır ve kendilerine inen<br />
vahiyden yüz çevirdiklerinden, şeytana uymuş olduklarından bahseder. 110<br />
Yahudilerin Tevrat’ı ezberlemekten başka bir şey yapmadığı, onu sadakatle<br />
uygulamadıkları, faiz ve her türlü haram yoldan kazanç elde ettikleri, dini bir<br />
kuruntuya kapılarak her türlü yalan ve rüşveti kendilerine mubah görmeleri, kendi<br />
dışındakiler için yerine getirebilecekleri hiçbir yükümlülük bulunmadığı gibi kötü<br />
ahlak örnekleri sergiledikleri gündeme getirilir. 111 Aslında buradaki amaç bir dini<br />
veya mensuplarını yermek değil, onların tutumlarından kaynaklanan sonuçlara dikkat<br />
çekmektir. Tevrat’ı okuyup, içindekinden haberdar olmama veya amel etmeme<br />
konusu araştırmamızda da konu ettiğimiz, Müslüman toplumdaki yaygın hastalığı da<br />
hatırlatmaktadır. O da, orijinal metin devamlı ahenkli bir şekilde okunduğu halde<br />
anlama gayreti içinde bulunulmayışıdır. Kanaatimizce Kur’an’ın bu kabil ifadeleri ve<br />
örnekler verişi, sadece örnekte kalmamamızı, kendi anlayışımızı ve yaşantımızı bu<br />
açıdan değerlendirmemizi istemektedir.<br />
Genelde kutsal metinler, kendi orijinal dilinde ve bir öğreticinin ağzından<br />
öğrenilmektedir. Çeviriler onun dilini bilmeyenler için kısaca bir anlam ifade etse de<br />
ibadet niyetiyle okunmaları ve üzerinde tetkikte bulunulması yine orijinal metinlerle<br />
olmaktadır. Ayrıca ‘orijinal metin’ ifademizin diğer din mensupları için<br />
Müslümanların Kur’an’a bu anlamda yüklediği anlamdan farklı bir anlam ifade<br />
ettiğini de bilmemiz gerekir. Bu yaklaşım da diğer din mensuplarının kendi kutsal<br />
metinlerine bakışını Müslümanların Kur’an’a bakışından önemli ölçüde<br />
farklılaştırmaktadır.<br />
109 Baki Adam, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, Pınar Yayınları, İstanbul 2002, s. 17, 173;<br />
Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, İHL Ders Kitabı, MEB Yayınları, İstanbul 2002, s. 38-40.<br />
110 5/Maide, 14, 82; 16/Nahl, 63; 85/Buruç, 1-10.<br />
111 62/Cuma, 5; 4/Nisa, 161; 2/Bakara, 79-80; 3/Al-i İmran, 75; Ayrıca bkz. Abdullah Draz, Kur’an’ın<br />
Anlaşılmasına Doğru, s. 157-158.<br />
32
3. Hz. Peygamberden Günümüze Kur’an Öğretimi ve Anlama Gayretleri<br />
Hz. Peygamber, gelen vahyi hıfzedip Ashaba tebliğ ederdi. Ayrıca vahiy<br />
katiplerine yazdırır ve yazılan bu metin Peygamber’in evinde kalırdı. Katipler birer<br />
suret de kendilerine yazarlardı. 112<br />
Kur’an, Hz.Peygamberin ümmi (okuma-yazma bilmeyen) olduğunu ifade<br />
eder. 113 O zamanki toplumun da ümmi olduğu ve içlerinden ümmi bir peygamber<br />
gönderilmiş olduğunu da beyan eder. 114 Hemen belirtelim ki, ümmi olan insan<br />
okuma-yazma bilen insana nispetle, duyduğunu muhafaza etmeye, ezberlemeye ve<br />
aklına almaya daha yatkın ve bir noktada mecburdur. Duyduğunu bir teyp gibi<br />
kaydetmesi gerekir. Çünkü başka alternatifi yoktur. 115 Hz. Peygamber de kendisine<br />
gelen vahyi unutmamak için acele ve devamlı tekrar ederdi. Bu yüzden Allah,<br />
Peygamberi böyle yapmaması konusunda uyarıp, ayetleri kalbine yerleştireceğinin<br />
garantisini vermiştir. 116 Bu konuda ümmi bir Peygamber için “Sana (Kur’an’ı)<br />
okutacağız, unutmayacaksın.” 117 ayeti de çok manidardır.<br />
Şifahi kültürle beslenen Hz. Peygamber zamanı Arap toplumunda okumayazma<br />
bilen insan çok azdı. Tarihçi Belâzûrî’nin bildirdiğine göre yazının Mekke’ye<br />
girmesi Hz.Peygamber’in doğduğu zamanlara rastlamaktadır. İslam geldiğinde<br />
Kureyşlilerden sadece 17, Medine’deki Evs ve Hazreç Kabilelerinden ise 11 kişi<br />
yazmayı biliyordu. 118 Bu sayı dinin teşviki, Kur’an’ın yazımına olan ihtiyaç, daha<br />
sonra hadislerin yazımı gibi nedenlerle çoğaldı ve okuma-yazma bilme vazgeçilmez<br />
bir unsur oldu. İlk devirlerde okuma-yazma öğretimi işini gayrimüslimler<br />
112 İ.Hakkı İzmirli, Tarih-i Kur’an, s. 9; Yazılan vahiylerin Hz. Peygamberin evinde de toplandığını<br />
belirten kaynaklar ve konunun geniş izahı için bkz. İsmet Ersöz, Kur’an Tarihi Kur’an-ı Kerim’in<br />
İndirilişi ve Bugüne Gelişi, Ravza Yayınları, İstanbul 1996, s. 79-85<br />
113 7/Araf, 157, 158.<br />
114 62/Cum’a, 2.<br />
115 İsmet Ersöz, age., s. 46.<br />
116 75/Kıyamet, 16-18.<br />
117 87/A’la, 6.<br />
118 Belâzûrî, Fütuhu’l-Buldan, (Çev. Mustafa Fayda), Akara 1987, s. 691-695.<br />
33
üstlenmişti. Bedir esirlerinin bir kısmının bu iş karşılığında serbest bırakıldığını da<br />
bilmekteyiz. 119<br />
3.1. Mekke Dönemi ve Daru’l-Erkam<br />
İslam’ın çok erken devirlerinde ve mescitlerin yapılışından evvel dinî öğretim<br />
evde başlamıştır. Hz. Peygamber ilk Müslümanlardan Erkam’ın evinde (Daru’l-<br />
Erkam) gelen ayetleri Müslümanlara bildirirdi. Müşriklerin artan zulüm ve baskıları<br />
yüzünden Hz. Peygamber Safa tepesi eteklerinde ve Mescid-i Haram içinde yer alan<br />
bu evi kendine ikametgâh olarak da seçmişti. Burada İslam’ı tebliğ eder ve insanlara<br />
Kur’an’ı okurdu. Evin kenarda kalması seçilmesinde önemli bir etkendi. Hz. Ömer<br />
de bu evde İslam’ı kabul etmiştir. Daha sonra Hz. Peygamber buradan ayrılmış,<br />
fakat bu evde öğretim hizmetleri devam etmiştir. 120<br />
Kur’an öğretimi Hz. Peygamberle beraber bazı sahabi tarafından da<br />
yürütülmekte idi. Bu konuda Mus’ab b. Umeyr ve Habbab b. Eret gibi sahabenin<br />
kişisel gayretleri görülür. 121<br />
Hz. Peygamber Sahabilere Kur’an’ı onar ayet ezberletir, Sahabe her bir on<br />
ayeti öğrendikten sonra diğer on ayete geçerdi. 122 Ayrıca bu on ayetle amel etme ve<br />
onları hayata geçirme gayreti içinde de bulunurlardı. Bu rivayetin sonunda “(Hz.<br />
Peygamber) bize Kur’an’ı ve onunla amel etmeyi birlikte öğretiyordu.” ifadesi<br />
vardır.<br />
Hz. Peygamber ve Sahabe Kur’an’ı hem sözleriyle hem de eylemleri ile tefsir<br />
etmişlerdir. Kur’an-hayat bütünlüğünü daima göz önünde bulundurup Kur’an’ı ilim<br />
ve amel (teorik ve pratik) yönü ile öğrenmeye gayret etmişlerdir. 123 Onar ayet<br />
ezberleme ve onunla amel ettikten sonra diğer on ayete geçme hususu da bu konuya<br />
kuvvet vermektedir.<br />
119 Ahmet Çelebi, İslam’da Eğitim Öğretim Tarihi, (Ter. Ali Yardım), Damla Yayınevi, İstanbul 1983,<br />
s. 34.<br />
120 İslam Ansiklopedisi (TDV), C 8, s. 520.<br />
121 Recep Akakuş, İslam’da Kur’an Öğretimi ve..., s. 30.<br />
122 Taberi, Camiu’l-Beyan, Beyrut Trs., C 1, s. 35-36.<br />
123 A.Nedim Serinsu, Kur’an Nedir?, s.14.<br />
34
Kur’an dinlenilirse onunla başa çıkamayacaklarını anlayan müşrikler ise onu<br />
dinletmemek için gürültü yapılması yoluna başvurmuşlardır. 124 Aslında kimi<br />
müşrikler Kur’an’ın belağatına hayrandılar ama asabiyet-i kavmiye, inat, tekebbür<br />
gibi yeni dinin önünde onlar için engel görülen hususları da aşamıyorlardı. Bununla<br />
beraber gizli gizli dinlemeyi ve şeytanları ile baş başa kaldıklarında hayranlıklarını<br />
ifade etmeyi de ihmal etmiyorlardı.<br />
İlk muhataplar Kur’anı nasıl anlayabiliriz/anlamalıyız, kaygısı taşımadılar.<br />
Çünkü Kur’an muhataplarını düşünmüştü. Onların rahatlıkla anlayabileceği,<br />
anadillerinde geldi. İ. Haldun’un Mukaddime’sindeki “O çağda Arapların her biri<br />
Kur’an’ı ve onun bütün ayrı ayrı kelime ve terkiplerini anlıyordu” 125 sözü genel<br />
anlamda doğrudur. Fakat alimler, o zaman Arap yarımadasında yaşayanların<br />
tümünün Kur’an’ı tamamıyla anlaması konusunda mutabık değildirler. Hatta bazıları<br />
İ. Haldun’un bu sözünün aşırı bir genelleme içerdiğini savunurlar. 126<br />
Ahmet Emin, Sahabenin Kur’an’ın tamamını anlamadığını, bugünkü anlamda<br />
her şeyiyle tamamını anlama gayreti içinde de bulunmadığını söyler. Bunun için şu<br />
örneği verir: Birisi Hz. Ömer’e 80/Abese, 31’de geçen “Ebben” kelimesini sorar, O<br />
da, “Biz böyle zorlamalardan ve derinliklere inmekten nehyedildik.” der ve<br />
“Sahabenin çoğu bu ifadeye “Allah Teala nimetlerini sayıyor.” demekle yetinirdi.”<br />
diye cevap verir.” 127<br />
Zehebî de İ. Haldun’a karşı Buhari’de geçen Adiy b. Hatem’in 2/Bakara, 187<br />
ayetinde geçen “siyah iple beyaz ip”in manasını anlamadığı ve bu duruma muttali<br />
olan Hz. Peygamber’in ona ayetin manasını bildirdiğini nakleder ve “Bu rivayete İ.<br />
Haldun ne diyecek bakalım!” diye de ekler. 128<br />
Bu konuya açıklık getiren el-Kattan, “Sahabe, Kur’an’ı anlıyorlardı. Çünkü<br />
Kur’an, onların dili ile inmişti. Ancak onlar Kur’an’ın inceliklerini anlamıyorlardı.”<br />
124 41/Fussılat, 26.<br />
125 İ. Haldun, Mukaddime, (Çev. Zakir Kadiri Ugan), MEB Yayınları, İstanbul 1991, C 2, s. 464.<br />
126 Bkz. Emin el-Hulî, Kur’an Tefsirinde Yeni Bir Metod, (Çev. Mevlüt Güngör), İstanbul 2001, s. 16;<br />
Ahmet Emin, Fecru’l-İslam, (Çev. Ahmet Serdaroğlu), Kılıç Kitap Evi, Ankara 1976, s. 294; Zehebî,<br />
et-Tefsir ve’l-Müfessirun, Beyrut 1976, C 1, s. 33.<br />
127 Ahmet Emin, age., s. 294.<br />
128 Zehebî, age., s. 35.<br />
35
demekte ve yukarıdaki Hz. Ömer örneğine ilaveten şu örneği vermektedir: İ. Abbas,<br />
“Ben, ‘göklerin ve yerin fatırı’ ne demek olduğunu bilmiyordum. Tâki, Bir gün bana<br />
iki Arabî (köylü) gelip, bir kuyu hakkında hasımlaştılar. Onlardan biri ‘ene<br />
farrattühe’ (ona ilkin ben başladım) dedi.” 129 Sahabenin anlamadıkları yerler yok<br />
değildi. Fakat şanslıydılar; çünkü dil bugüne göre daha berraktı ve sorabilecekleri bir<br />
merci de hemen yanı başlarında idi (Hz. Peygamber).<br />
İlk asırlarda Kur’an’ın tamamının ezberlenmesi hususunun yaygınlığına ve<br />
bugünkü anlamda hafızlık müessesesine rastlanılmamaktadır. Kur’an’ın anlaşılmak,<br />
üzerinde düşünülmek ve öğüt alınmak için gönderilen bir kitap olduğu gerçeğini iyi<br />
anlayan Ashab, Onu ezberlemekten ziyade tedebbür, tefekkür ve yaşamına katmak<br />
için çalışmıştır. Hz. Ebubekir ve Ömer gibi büyük Sahabiler Kur’an’ın tamamını<br />
ezberlemeden vefat etmişlerdir. 130 Kur’an’ın tamamının ezberlenmesinin Ashab<br />
arasında yaygın olmayışı; onların ezberledikleri ayetleri anlamadan diğerlerine<br />
geçmeyişi ve Kur’an’ın hıfzının ashab arasında tevzi edilişi ile açıklanmaktadır. 131<br />
Buhari’nin değişik rivayetlerinde geçen Hz. Peygamber döneminde 7 hafızın<br />
bulunması meselesi, sadece hafızlığını Hz. Peygamber’e arz eden anlamında<br />
alınmıştır. Yoksa hafızlığını ona arz etmeyen birçok hafız bulunduğu da bir<br />
gerçektir. 132 Ayrıca sözlü kültürle beslenen o zamanki insanların Hz. Peygamberden<br />
dinledikleri vahyi muhafaza noktasında en pratik yol olarak ezbere başvurmaları<br />
gerektiği hususunu da vurgulamak isteriz. O zaman için Kur’an vahyinin Sahabe<br />
arasında yazılı bir metin olarak dolaşmadığı gerçeği 133 de bizim bu tezimizi<br />
kuvvetlendirmektedir.<br />
Kur’an’ın parça parça indirilişinin hikmetlerinden birisi de onun kolayca<br />
ezberlenmesinin sağlanması olsa gerek. 134 Fakat Hz. Peygamber devrinde bugünkü<br />
129 el-Kattan, Ulumu’l-Kur’an, (Çev. Arif Erkan), Timaş Yayınları, İstanbul 1997, s. 466.<br />
130 Ahmet Çelebi, age., s. 40.<br />
131 Ahmet Emin, age.<br />
132 Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi, C 5, s. 231.<br />
133 Montgomery Watt, Kur’an’a Giriş, (Çev. Süleyman Kalkan), Ankara 1998, s. 66.<br />
134 Subhi es-Salih, Mebahis fi Ulumi’l-Kur’an, Beyrut 1979, s. 55; Peyderpey indirilişindeki diğer<br />
hikmetler için bkz. Mevlüt Güngör, Kur’an Araştırmaları-1, Kur’an Kitaplığı, İstanbul 1995, s. 35-66;<br />
el-Kattan, age., s. 152-165.<br />
36
gibi anlamını bilmeden ezberleme olayı yoktu. Onlar önce anlamaya çalışıyor, sonra<br />
ezberliyorlardı. 135<br />
Bununla beraber Hz. Peygamber’den Kur’an’ın ezberlenmesini teşvik eden<br />
rivayetler de vardır: “Kim Kur’an’ı okur, ezberler, helal dediğine helal, haram<br />
dediğine haram derse Allah o kimseyi cennete koyar…” 136 ve Hz. Peygamber<br />
zamanında meşhur sahabe kurralar da yetişmiştir. Kurra, Kur’an’ı ezberleyen ve onu<br />
başkalarına öğretmekle tanınmış kimsilere verilen bir addır. Sahâbi kurraların en<br />
meşhurları şunlardır: Hz. Osman, Hz. Ali, Übey İ. Ka’b, Zeyd b.Sabit, Abdullah b.<br />
Mes’ud, Ebu’d-Derda, Ebu Musa el-Eş’arî. 137<br />
3.2. Medine Dönemi ve Suffe<br />
Hz. Muhammed Medine’ye hicret ettiğinde, ilk iş olarak Mescid-i Nebî inşa<br />
edilmiş ve mescidin içinde eğitim için ayrılmış bir bölüm “Suffe” olarak kendini<br />
göstermiştir. Suffe, eski evlerdeki seki, set gibi yüksekçe eyvan anlamına gelir.<br />
Dilimize sofa olarak ve evlerde oda kapılarının açıldığı genişçe yer, hol anlamında<br />
geçmiştir. 138 Bir kavram olarak ele alırsak; İslam tarihinde “Suffe” denilince<br />
Hz.Peygamber’in Medine’deki mescidinin bitişiğindeki bu isimle anılan yer ve<br />
burada barınan ve İslam’ı öğrenmekle meşgul olan sahabiler anlaşılır. Burada<br />
barınan sahabilere “Ashab-ı Suffe” veya “Ehl-i Suffe” denir. 139 Suffe o dönemde<br />
eğitim hizmetlerine verilen önemi göstermesi açısından önemlidir.<br />
Ashab-ı Suffe, Medine döneminin özel şartlarında ortaya çıkmıştır. Kendi<br />
kavim ve kabileleri arasında İslam’ı yaşama imkânı bulamayıp gerek<br />
Hz.Peygamberle Mekke’den gerekse muhtelif yerlerden Medine’ye hicret eden fakir,<br />
yeri yurdu olmayan kimseler burada barınırlardı. Ensar hicret edenlere büyük ölçüde<br />
yardımcı olmuş, buna rağmen yer-yurt sahibi yapılamayan bazı kimsesiz<br />
135 Osman Keskioğlu, Nüzulünden Günümüze Kur’an-ı Kerim Bilgileri, s. 78.<br />
136 Ahmed İ. Hanbel, Müsned, C 1, s. 148.<br />
137 Osman Keskioğlu, Nüzulünden Günümüze Kur’an-ı Kerim Bilgileri, s.157; Afzalur Rahman, age.,<br />
C 5, s. 231.<br />
138 TDK, Türkçe Sözlük, 10. Baskı, Ankara 2005, s. 1782.<br />
139 Bk. İ. Manzur, Lisanu’l-Arab, Beyrut 1955, C 9, s. 195; İ. Sa’d, et-Tabakatu’l-Kübra, Beyrut,<br />
1968, C 2, s. 20; el-Isfahanî, Hilyetü’l-Evliya ve Tabakatu’l-Asfiya, Mısır 1974, C 1,s.337; Şamil<br />
İslam Ansiklopedisi, “Ashabu’s-Suffe” Maddesi, C I, s. 166.<br />
37
Müslümanların açıkta kalmaması için böyle bir yer ihdas olunmuştu. Suffe’nin<br />
ihtiyaçları ile bizzat Hz.Peygamber ilgilenirdi. Beytülmale ve kendisine gelen<br />
malların büyük bir kısmını buraya ayırırdı. Kendisinin yetişemediği hâllerde<br />
Ashab’a, evlerine Suffe’den misafir almalarını, zenginlere de onlara yardım<br />
etmelerini tavsiye ederdi. Bu sebeple bunlara “Müslümanların misafirleri” de<br />
denilmiştir. 140 Hz.Peygambere ikram edilen şeyler eğer sadaka ise direk Suffe’ye<br />
gönderir, eğer hediye ise bir kısmını ailesi için ayırır, diğer kısmını yine onlara<br />
gönderirdi. Hz.Peygamber Suffe’nin ihtiyaçları ile ailesinin ihtiyaçlarından daha çok<br />
ilgilenirdi. Bir defasında, değirmen çekmekten yorgun düştüğü için bir hizmetçi<br />
isteğinde bulunan kızı Fatıma’ya “Kızım! Sen ne diyorsun? Ben daha henüz Ehl-i<br />
Suffe’nin ihtiyaçlarını temin edebilmiş değilim.” 141 demiştir. Burası İslam’ın ilk<br />
yatılı medresesi hüviyetinde idi. Daha sonraları da İslam aleminde medreseler cami<br />
etrafında şekillenmiştir.<br />
Ashab-ı Suffe, hayatlarını Hz.Peygamberden ilim ve irfan öğrenmeye adamış<br />
kimselerdir. Mescid-i Nebevî’de bulunup, kendilerini ilim ve ibadete verirler, daima<br />
oruçlu olurlar ve Kur’an tahsil ederlerdi. Onlardan ihtiyaçlarını sağlamak için bazı<br />
işlerde çalışanlar da vardı. Ayrıca son derece ihtiyaç ve zaruret içinde olsalar da iffet<br />
ve vakarları onları halktan bir şeyler istemekten men ederdi. “(Yapacağınız hayırlar,)<br />
kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple kazanç için yeryüzünde dolaşamayan<br />
fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder.<br />
Sen onları simalarından tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler.<br />
Yaptığınız her hayrı muhakkak Allah bilir.” 142 ayetinin onlar hakkında nazil olduğu<br />
söylenir. 143<br />
Suffe’de sadece kimsesiz sahabiler değil, zaman zaman dışarıdan gelen ve<br />
kalacak yeri olmayanlar da kalırdı. Bu arada evlenenler suffeden ayrılır, bir kısmını<br />
da Hz. Peygamber, yeni Müslüman olan yerlere İslam’ı öğretmek için gönderirdi.<br />
Sadece gündüz gelip onlara katılanlar ve dışarıdan gelip Hz. Peygamberden ve<br />
onlardan İslam’ı öğrenenler de olurdu. Dolayısıyla Suffe’nin sayısı hakkındaki<br />
140 Buhari, Rikak, 17; Ahmed İ. Hanbel, Müsnet, C 2, s. 515.<br />
141 Buhari, Farzu’l-Hemus, 6.<br />
142 2/Bakara, 273.<br />
143 Kurtubi, el-Cami’u li Ahkami’l-Kur’an, Beyrut Trs., C 3, s. 340.<br />
38
ivayetler 10’dan 400’e kadar çıkmaktadır. 144 Peygamberin müezzinlerinden olan<br />
Bilal-i Habeşî ve Abdullah İ. Ümmü Mektum da Suffe ehlinden idi. Ayrıca Ebu Zerri<br />
Gıfarî, Huzeyfe, Ammar, Habbab, Ebu Hureyre, Selman-ı Farisî, Ukbe, Ükkaşe,<br />
Abdullah İ. Mesud, Bera ehl-i Suffe’den olan ünlü şahsiyetlerdir. Aralarında Ebu<br />
Hüreyre, İ. Ömer ve Ebu Said el-Hudrî gibi binden fazla hadis rivayet edenler<br />
(Müksirun) de bulunmakta idi. Bunlardan Hz. Ömer’in oğlu Abdullah, ilme ve Hz.<br />
Peygamber’e olan düşkünlüğünden dolayı Mescid’e uzak olan baba evine Suffe’yi<br />
tercih etmiş ve orada ilimle meşgul olmuştur. 145<br />
Suffe’de başta Kur’an olmak üzere, yazı, hadis ve çeşitli dini bilgiler<br />
öğretilmekte idi. Ama eğitimin esas konusu Kur’an idi. Ensardan Ebu Talha bir gün<br />
Mescid’e girdiğinde Peygamber’in Suffe Ehli’ne Kur’an okuttuğunu ve onların bu<br />
işe büyük hassasiyet gösterdiıini görür. 146 Yine Suffe ehlinden el-Hudri diğer birine<br />
Kur’an okuturken Peygamber içeri girer, onların meşguliyetini görerek devam<br />
etmelerini ister ve “Ümmetimin içinde kendileri ile birlikte olmak için nefsime sabrı<br />
tavsiye eden Allah’a hamd olsun” 147 der.<br />
Suffe’deki Kur’an dersleri, ibadetleri yerine getirmek için bazı surelerin<br />
ezberlenmesi ve bunun belirli bir ahenkle okunmasından ibaretti. Ayrıca Kur’an’dan<br />
inanç, ibadet ve ahlakla ilgili öğütler hayata geçirilmesi için açıklanırdı. Bu görevi de<br />
başta Peygamber olmak üzere Suffe’de görev yapan ve isimleri yukarda zikredilen<br />
sahabi yapıyordu. 148<br />
Medinede Mescid-i Nebevî yanında bulunan Mahreme b. Nevfel’in evine<br />
“Daru’l-Kurra” denilirdi. Burda geçen “Kurra” kelimesi Kur’an ve Sünneti bilen ilim<br />
ehlini ifade etmektedir. Bu haber bize Hicret sonrası bazı evlerin de eğitim için<br />
kullanıldığını göstermektedir. Bu ev medreselerin doğmasına öncülük etmiştir. 149<br />
144 Kettanî, et-Teratibu’l-İdariyye, Beyrut Trs., C 2, s. 231.<br />
145 Bk. İslam Ansiklopedisi(MEB), İstanbul 1967, C 10, s. 458; Şamil İslam Ansiklopedisi, C I, s. 166-<br />
167.<br />
146 el-Isfahanî, Hilyetü’l-Evliya ve Tabakatu’l-Asfiya, C. 1, s. 341.<br />
147 Age., s. 342.<br />
148 Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, (Çev. Salih Tuğ), İstanbul 1981, C 2, s. 831.<br />
149 İslam Ansiklopedisi (TDV), C 8, s. 528.<br />
39
Kur’an’ı okuma, anlama, ezberleme, Peygamber’in eğitiminden geçme,<br />
hayata katma, Kitab’a kendini muhatap sayma ve içtihat yapma konusunda bütün<br />
sahâbe aynı seviyede değildir. Bu konuda Hz. Peygamber’e çok yakın olan Hz. Ebû<br />
Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Aişe, Abdullah b. Mes’ud ve Abdullah b.<br />
Abbas’ın ayrı bir yeri vardır. Saymış olduğumuz isimlerin Kur’an konusunda ortak<br />
yaklaşımları ise şöyledir:<br />
1. Anlayarak sürekli okuma.<br />
2. Dile ve dilin inceliklerine vakıf olma.<br />
3. Vakıa-vahiy ilişkisini iyi bilme.<br />
4. Nüzul ortamını müşahede ve buna bağlı olarak ayetlerin nerede, ne zaman<br />
ve kimin hakkında indiğini bilme.<br />
5. Hz. Peygamber’e soru sormak suretiyle kendilerini geliştirme.<br />
6. Ayetlerdeki hükümlerin illetine tam vukûfiyet.<br />
7. Hayat ile vahiy arasında ilgi kurmak suretiyle, yeni olaylara Kur’an’dan<br />
çözüm bulma; içtihattır. 150<br />
3.3. Hz. Peygamber Sonrası Kur’an Öğretimi ve Anlama Gayretleri<br />
İnsanın geçmiş devirlerdeki öğretim hayatına dair, bilhassa okul hayatının<br />
teferruatı hakkında geniş bilgi elde etmeye kalkışması son derece güçtür. Bu hüküm<br />
Müslümanların öğretim tarihi için de geçerlidir. 151 Faaliyet olarak çok eski asırlara<br />
dayanan eğitimin bir bilim olarak ele alınması çok yenidir. Din de insanlık tarihi<br />
kadar eski olsa da, din eğitimi bilimi olarak ele alınması 18. yüzyılın sonu ve 19.<br />
yüzyılın başında gerçekleşmiştir. 152 Dolayısıyla geçmişteki din eğitim ve öğretimi<br />
faaliyetlerinden teferruatla bahsetmek de oldukça zordur. Bunun için çoğu zaman<br />
tarih kitaplarının bahsettiği sınırlılıklarla yetinmek zorunda kalmaktayız. Ayrıca eski<br />
devirlerdeki eğitime günümüz ölçüleri ile bakmak gibi bir durum da, olayı tam olarak<br />
kavrayamamamıza neden olmaktadır. Örneğin medrese ismi mektepten sonraki tüm<br />
eğitim kurumlarını kapsayan bir mahiyettedir. Yani, bugün için İlköğretim 4’ten<br />
yüksek lisans eğitimine kadarki eğitim kurumlarının genel adıdır. Ayrıca farklı<br />
150 Mehmet Sürmeli, Sahabenin Kur’an Anlayışı, Dr. Tezi, AÜSBE, Ankara 2003, s. 261-262.<br />
151 Ahmet Çelebi, İslamda Eğitim Öğretim Tarihi, s. 17.<br />
152 Beyza Bilgin, “Din Eğitiminin Genel Eğitimdeki Yeri”, AÜİFD, s. 474.<br />
40
yerlerdeki mektep, küttab, medrese diye adlandırdığımız öğretim kurumlarının her<br />
birinin program ve dersleri de farklılık arz edebilmektedir. 153 Kısaca asırlar öncesi<br />
tarihlerdeki eğitim-öğretim faaliyetleri üzerine akıl yürütmek, söz söylemek çok da<br />
kolay değildir.<br />
Hz. Peygamberden sonra da Kur’an eğitim faaliyetleri devam etmiştir. Çeşitli<br />
şehirlere dağılan Ashab, oralarda Kur’an’ı öğretmeye devam etmiş ve bu konuda<br />
öğretici seviyesinde insanlar yetiştirmişlerdir. Tabiinden olan meşhur Kurralar<br />
şehirlerine göre şöyledir:<br />
Medine’de: Said b. Müseyyeb, Urve, Salim ve Zührî.<br />
Mekke’de: Ata’, Mücahid, Tavus, Ikrime.<br />
Basra’da: Amir, Nasr b. Asım, Yahya b. Ya’mer.<br />
Kufe’de: Alkame, Esved, Mesruk, Said b. Cübeyr, Şa’bî, Nehaî.<br />
Şam’da: Mugire b. Ebî Şihab. 154<br />
Yedi mütevatir kıraatin temsilcileri olarak şöhret bulmuş meşhur kurralar<br />
Tabiinden sonra gelmiştir. Bunlar: İ. Kesir (Mekke), Nafi’ (Medine), İ. Amir (Şam),<br />
Ebu Amr (Basra), Hamza (Kufe), Kisaî (Kufe) ve Asım (Kufe)’dır. 155 Ayrıca bu<br />
kıraat tariklerinin farklı rivayetleri de vardır. Bunlardan başka da kıraat ilminde<br />
birçok alim yetişmiş ve önemli eserler vermişlerdir. 156 Bugün için ise Kur’an, genel<br />
olarak (Türkiye de dahil), İmam Asım’ın kıraati (Hafs rivayeti) üzere okunmakta ve<br />
basılmaktadır. Ebu Amr’ın Kıraati Sudan’ın bir bölümünde, Nafi’in Verş rivayeti ise<br />
Mısır hariç diğer Kuzey Afrika ülkelerinde hayatiyetini sürdürmektedir. 157<br />
153 Bkz. İ. Haldun, Mukaddime, (Çev. Zakir Kadiri Ugan), MEB Yayınları, İstanbul 1991, C 3, s. 154-<br />
158.<br />
154 Osman Keskioğlu, Nüzulünden Günümüze Kur’an-ı Kerim Bilgileri, s.158; Recep Akakuş,<br />
İslam’da Kur’an Öğretimi…, s. 44.<br />
155 Osman Keskioğlu, agy.; Recep Akakuş, age., s. 45.<br />
156 Bu konuda geniş bir kaynakça için bkz. Recep Akakuş, age., s. 51-54.<br />
157 Age., s. 32.<br />
41
Burada tarihte Kur’an öğretiminde önemli bir yer tutan ve bu isimle başlı<br />
başına dersler outulan Kıraatler ve “Kur’an’ın yedi harf üzerine indirilmesi” konusu<br />
üzerinde bir parça durmak istiyorum:<br />
“Hz. Ömer, namazda Hişam b. Hakîm’i Furkan suresini okurken dinler ve<br />
onun sureyi Peygamber’in kendisine öğrettiğinden farklı bir şekilde okuduğunu<br />
görür. Boğazına sarılmamak için kendini zor tutar. Namaz bitiminde Hişam’a “Sana<br />
bunu böyle okumanı kim öğretti?” der. O da Peygamberin öğrettiğini, söyler. Hz.<br />
Ömer, kendisi de aynı sureyi Peygamberden öğrendiği için Hişam’ın yalan<br />
söylediğini iddia ederek, onu alıp Hz. Peygamber’e götürür. Olay anlatılır, ikisinin de<br />
Furkan suresini dinleyen Hz. Peygamber ikisinin de doğru okuduğunu söyleyip ekler:<br />
“İşte bu Kur’an yedi harf (okuyuş şekli) üzerine nazil olmuştur. Onun için ondan<br />
hangisi kolayınıza gelirse onu okuyun!” 158<br />
İslam alimleri bu vb. rivayetlerden yola çıkarak “Kur’an’ın yedi harf üzerine<br />
nazil olması” üzerinde oldukça tartışmışlardır. Bunun yedi çeşit Arap lehçesi olduğu<br />
görüşü ağır basar. Yani Kur’an’ı bu lehçelerden kendinize kolay gelen biri ile<br />
okuyabilirsiniz demektir. Öyleyse yedi harf olgusunun, serbestlik havası içinde<br />
Kur’an’ın bazı kelimelerinin, anlamı değiştirmeyecek şekilde, farklı okunması<br />
sonucunun doğmasında etkili olduğu söylenebilir.<br />
Kıraat konusu ise, Kur’an’ın bazı lafız ve harflerinin Ashab tarafından farklı<br />
okunması ve sonraki asırlara da farklı aktarılmasından kaynaklanmaktadır. Bu<br />
okuyuşlar anlamı değiştirmezken, Kur’an’ın okunuşuna bir zenginlik katmaktadır.<br />
Yukarıda meşhur Yedi Kıraat’in (Kıraati Seb’a) temsilcilerini saymıştık. Ayrıca<br />
bunların da çeşitli ravileri vardır. Sonradan bunlara üç sahih Kıraat daha eklenmiş<br />
(Kıraati Aşere) ve bu Kıraatler bugüne kadar öğretim konusu edilmiştir. Fakat farklı<br />
Kıraatler’in oluşmasının sebepleri İslam dünyasında cesurane, ciddî ve tarafsız bir<br />
şekilde incelenmiştir diyemeyiz. 159<br />
158 Buhari, Fedailu’l-Kur’an, 5; Müslim, Müsafirin, 270-1; Ebu Davut, 1475; Tirmizi, 2944; Nesai,<br />
Salat, 37; Malik, Kur’an, 5.<br />
159 Halis Albayrak, Tefsir Usulü, s. 30.<br />
42
Kıraatlerle yedi harf arasındaki münasebet; yedi harfin genel, Kıraatin ise<br />
onun kapsamından bir cüz olmasıdır. Kaldı ki, Hz. Osman’ın yazdırmış olduğu<br />
Mushaf yedi harf meselesini ortadan kaldırmış, bu Mushaf’ta sadece Kureyş lehçesi<br />
esas alınmıştır. Fakat yazının o zamanki şekli farklı okumalara da imkan verdiği için<br />
mevcut sahih Kıraatler daha çok aynı Mushaf’ın değişik okuyuş şekilleri olarak<br />
karşımıza çıkmıştır. Ogün için yazı da tekamül etmiş olsa idi, herhalde Hz. Osman<br />
Kıraat farklılıklarına yol açacak unsurları da ortadan kaldıracak bir yol izlerdi. 160<br />
Kıraat farklılıklarının % 80’i fonetik farklılıklardan kaynaklanan ve anlamı<br />
etkilemeyen hususlardır. Geriye kalan % 20’de ise çok ciddî anlam kayması ve<br />
farklılaşması olmamakla birlikte, birbirine benzer veya yakın çeşitli anlam nüansları<br />
gözlenmiştir. Ancak bunların hiçbiri haramı helal, helali haram kılacak türden<br />
değildir. Yani vahyin özüne asla bir zararı yoktur. 161<br />
Hz. Peygamberden sonraki asırlarda Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik olan<br />
gayretlerin, kıraatine yöneldiği görülmektedir. Bunu hicri II. Asrın büyük<br />
alimlerinden Fudayl b. İyaz, “Kur’an anlaşılmak üzere gönderilmiştir. Fakat biz,<br />
Müslümanlar Kur’an’ın kıraatini ibadet haline getirdik.” sözleri ile ifade<br />
etmektedir. 162<br />
Hz. Peygamber sonrası Kur’an öğretimi ve anlama gayretlerini daha<br />
sistematik olması açısından öğretim yerlerine göre ele almayı ve incelemeyi daha<br />
uygun bulduk. Bunları da üç grupta topladık: Mektepler; Cami ve Medreseler;<br />
Daru’l-Kurra, Daru’l-Huffaz ve Daru’l-Hadisler.<br />
3.3.1. Mektepler<br />
Mektepler, tarihte İslam ülkelerinde ve özellikle Osmanlılarda çocuklara<br />
temel eğitim veren yerlerdir. Buraya öğrenciler anaokulu seviyesinden itibaren<br />
gelmeye başlardı. Buraları Araplar “Küttab” diye de isimlendirmişlerdir. Buhari’de<br />
geçen bir rivayete göre; Ümmü Seleme, bir küttab mualliminden kendisine yün<br />
160 Mehmet Ünal, Kur’an’ın Anlaşılmasında Kıraat Farklılıklarının Rolü, Dr. Tezi, AÜSBE, Ankara<br />
2002, s. 385.<br />
161 Age., s. 388.<br />
162<br />
M. Said Hatipoğlu’ndan naklen, 1. Kur’an Sempozyumu, s. 85.<br />
43
ditmede yardım edecek birkaç çocuk göndermesini ve bunların da hürlerden<br />
olmamasını istemiştir. 163 Bu rivayetten küttab veya mekteplerin tarihinin Hz.<br />
Peygamber dönemine kadar uzandığını ve burada her sınıf halk tabakasından<br />
çocuğun beraberce eğitim gördüğünü anlamaktayız.<br />
İlk dönemlerde mekteplerin hepsinin müstakil bir binası yoktu. Genellikle<br />
hocaların mahalle mescidinde kurdukları bir ders halkasından ibaretti. Medreseler<br />
bölümünde de ele alacağımız gibi camilerin ve görevlilerinin din eğitimi tarihinde<br />
önemli bir yeri vardır. Ancak yine de erken denebilecek devirlerde camilerin yanında<br />
müstakil mektepler de yapılmıştır. Mektepte okuma-yazma öğrenen, Kur’an’ı<br />
hatmeden çocuklar ileri seviyedeki eğitimleri için camiye devam ederlerdi. 164<br />
Mektepler Abbasiler devrinde “küttab”, Karahanlılar ve Selçuklularda<br />
“sıbyan mektebi”, Osmanlılarda ise “mektep, sıbyan mektebi, daru’t-ta’lim, daru’lilim,<br />
muallimhane, mahalle mektebi, taş mektep, mekteb-i ibtidayye” gibi isimlerle<br />
anılırdı. Program daha çok Kur’an etrafında şekillenirdi. Mekteplerin ilk örnekleri<br />
olan küttablarda yalnızca erkek öğrenciler eğitim görürlerken, Osmanlıdaki<br />
mekteplerde kız çocukları da erkeklerle beraber buralara devam ederlerdi. Ayrıca<br />
yalnız erkek veya kız çocuklarına ait mektepler de vardı. 165<br />
İslam’ın ilk devirlerinde çocuklar Kur’an’ı aile büyüklerinden veya hususi<br />
olarak tutulan hocalardan öğreniyorlardı. Bazıları ise mescitlerdeki halakalarda<br />
büyüklerin arasına karışarak öğrenmişlerdir (Ali b. Ebi Talib ve Abdullah b. Abbas<br />
gibi). Kur’an ve İslam dini esaslarının öğretildiği mektepler ilk defa hükümdar ve<br />
ümera saraylarında başlamıştır. 166 Saraylardaki öğretim babanın (halife/vali)<br />
talimatına cevap verme ve çocuğun ileride alacağı vazifeye göre yetiştirilmesinin<br />
yanında genelde diğer çocuklar için uygulanan programdan farksızdı. Kaldı ki,<br />
babalar da öncelikle Kur’an tilavetinin öğretilmesini istemişlerdir. 167<br />
163 Buhari, Diyât, 27.<br />
164 İslam Ansiklopedisi (TDV), C 29, s. 5.<br />
165 Age., C 29, s. 6-7.<br />
166 Ahmet Çelebi, age., s. 41-42.<br />
167 Age., s. 49-53.<br />
44
Daha sonra mektepler inşa edilip Kur’an hafızları çocukların öğretim işini<br />
üzerlerine alınca Kur’an bu ilk öğretimin mihveri oldu ve diğer bilgiler de onu takip<br />
etti. 168 Sıbyan mekteplerinin programları bunu bütün açıklığı ile ortaya koymaktadır.<br />
Kur’an eğitimi ayrıca dini eğitimin mihverini de oluşturduğu için din eğitimi veren<br />
kuruluşların programlarında önemli bir yere sahip olmuş, hatta ihtisasa yönelik<br />
müstakil eğitim kurumları bile oluşturulmuştur. 169<br />
İ. Haldun, Mukaddimesinde “Çocuklara bilgi vermek metoduna ve İslam<br />
yurtlarında öğretim metotlarının çeşitli oluşuna dair.” başlığı altında konuyu işlemiş<br />
ve şöyle demiştir: “Bil ki çocuklara Kur’an öğretmek dinin şiarındandır. Çünkü<br />
Kur’an öğrenmek çocukların kalplerinde iman ve akidenin yerleşip kalmasına sebep<br />
olduğundan, Müslümanlar her yerde çocuklarına Kur’an ve Hadisten bazı metinleri<br />
öğretmeyi bir ödev kabul etmişlerdir. Böylece Kur’an bundan sonra öğrenilecek<br />
bilgilerde meleke edinmenin bir temeli olmuştur. Müslümanların bu yolu<br />
seçmelerinin sebebi, küçük yaşta öğretilen bilginin kalplerde yerleşip kalmasıdır.<br />
Küçük yaşta öğretilen bu bilgi bundan sonra öğretilecek olan bilgiler için bir temel<br />
teşkil eder. Her yapı temeline uygun ve yapının sağlamlığı da temeline göre<br />
olduğundan sonradan verilen bilgiler de önceden çocukların kalplerinde yerleşen<br />
bilgiye dayanır ve ona göre sağlam olur. İslamların bu öğretimden doğan alışkanlık<br />
(meleke) hakkındaki telakkileri başka başka olduğundan Kur’an öğretmek<br />
hususundaki metotları da ayrıdır.” 170<br />
Daha sonra farklı ülkelerdeki Kur’an öğretim metotlarına değinen İ. Haldun,<br />
Mağrib (Batı Afrika) halkının Kur’an yazısı ve kıraat farklılıkları ile beraber, sadece<br />
Kur’an tilavetini esas aldıkları ve Kur’an derslerine asla hadis, fıkıh, şiir ve Arap dili<br />
gibi konuları karıştırmadıklarından bahseder. Endülüs ahalisinin ise Kur’an’ı sadece<br />
okumak için öğrettiği, fakat eğitimi buna hasretmediği diğer konulara da önem<br />
verdikleri, hatta güzel yazıya daha çok önem verdiklerinden bahseder. Yine İ.<br />
Haldun, Kuzey Afrikalıların (İfrikıyye) Kur’an ve hadisi beraber öğrettiğinden,<br />
tilavetle birlikte Kur’an-ı Kerim rivayetleri ve kıraatleri arasındaki farklılıklara da<br />
168 Age., s. 46.<br />
169 M.Faruk Bayraktar, Eğitim Kurumu Olarak Kur’an Kursları Üzerine Bir Araştırma, İstanbul 1992,<br />
s. 3.<br />
170 İ. Haldun, Mukaddime, C 3, s. 154.<br />
45
değindiğini, Doğu Afrika (Maşrık) halkının öğretim metodunun da aynı şekilde<br />
olduğıundan bahseder. 171<br />
Bazı yerlerde ilk mekteplerin (Küttap) programları Kur’an etrafında<br />
toplanmıştı. Öğrenciler için Kur’an, okumayı öğrenirken mütalaa ettikleri herhangi<br />
bir kitabın yerini tutuyordu. Yazacakları parçaları da ondan seçiyorlardı. 172 Bazı<br />
yerlerde ise çocukların Allah’ın kitabı üzerinde şu veya bu şekilde tahrifat yapma<br />
kaygısı ile Kur’an’ı şifahi olarak öğretme esas alınmış, okuma ve yazma farklı<br />
metinler üzerinden çalışılmıştır. 173 Bazı yerlerde ise genel anlamda mektepler ikiye<br />
ayrılmıştı. Bunlardan bir kısmında okuma-yazma ve Kur’an öğretimi verilirken,<br />
diğer kısmında ise dil vb. hususlar üzerinde durulurdu. 174<br />
Hem Anadolu Selçuklularında hem de Osmanlılarda köylere kadar yayılmış<br />
ilk tahsil okulları mevcuttu. Bunlar genelde hususi şahıslarca vakıf sureti ile<br />
yapılmışlardı. Buradaki tedrisat alfabe, yazı okuma, Kur’an-ı Kerim ve amal-i erbaa<br />
(dört işlem) denilen hesaptı. 17. yüzyılın başlarında İstanbul’da 1993 mektep vardı.<br />
Rumeli Eyaleti Merkez Sancağında 60, Anadolu Eyaletinde 154, Amasya’da 200,<br />
Erzurum’da 110, İznik’te 46 sıbyan mektebi vardı. Buralarda okulun durumuna göre<br />
fakir ve kimsesiz çocuklara elbise, ayakkabı, yemek ve bayram bahşişi de verilirdi. 175<br />
Evliya Çelebi’nin bildirdiğine göre ise Anadolu’da; Konya’da 170,<br />
Antakya’da 40, Urfa’da 30, Sivas’ta 140, Harput’ta 50, Zile’de 12, Bitlis’te 70,<br />
Rumeli’nde ise; Edirne’de 14, Belgrat’ta 270, Bosna’da 180, Yeni Pazar’da 11,<br />
Peçevî Kalesinde 11, Orta Hisar’da 6 mektep vardı. Buna camilerin içindekiler dahil<br />
değildi. 176<br />
171 İ. Haldun, Age., C 3, s.155-158.<br />
172 Philipp Hitti, History of the Arabs, London 1949, s. 408.<br />
173 Ahmet Çelebi, age., s.37.<br />
174 Ahmet Emin, Duha’l-İslam, Kahire 1932, C 2, s. 291.<br />
175 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1988, C 2, s. 583.<br />
176 Evliya Çelebi, Seyahatname, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1976, C 3, s. 710, 739, 814, 851, 863, 879,<br />
1029; C 4, s. 1163; C 5, s. 1691, 1809; C 6, s. 1966, 1995.<br />
46
16. yüzyılda Osmanlı topraklarında gezmiş bir Fransız seyyah her köyde<br />
mektebe rastlamış ve ilk tahsilin Anadolu’da Batı memleketleri ile<br />
karşılaştırılamayacak kadar ileride olduğunu hayretle görmüştür. 177<br />
Osmanlıdaki mahalle mekteplerinin ana gayesi çocuklara okumayı, bilhassa<br />
Kur’an okumayı öğretmek, namaz surelerini ezberletmek, hatim indirtmek ve istekli<br />
ve kabiliyetli olanları hafız çıkartmaktan ibaretti. 178 Ayrıca tecvit, yazı çeşitleri<br />
(sülüs ve nesih) ve ahlak da öğretilirdi. Bu mektep talebelerinin en iyi öğrendiği ders<br />
Kur’an’ı yüzünden okumak idi. 179<br />
Osmanlı Devleti eğitime önem verdiği için ülkesinin her yerinde (köylere<br />
varıncaya kadar) Sıbyan Mektepleri açmıştı. Her mektebin medrese tahsili görmüş<br />
bir öğretmeni vardı. İmam ve müezzin de aynı vazifeyi görebilirdi. Buralara dört<br />
yaşından itibaren talebe kabul edildiği için ana okulu karakteri de taşıyordu.<br />
Tanzimat’a gelene dek bu mekteplerin ıslahı için çalışılmamıştır. Tanzimat’ta da<br />
fazlaca bir şey yapılamadı. 1847’de Meclis-i Maarif-i Muvakkat; eğitim yılının dört<br />
yıl olması, taş tahta kullanımı ve Türkçe kıraate yazı dersi ile başlanması gibi<br />
yenilikler getirilebildi. 180<br />
Osmanlının son dönemlerinde sıbyan mektepleri ve onların devamı olan<br />
rüştiyelerde de dinî eğitim ağırlıkta idi. Rüştiyelerde derslere amme cüzi ile başlanır.<br />
Ahlak dersi olarak da Birgivî’nin Risalesi okutulurdu. Öğrencilerin unutmadan<br />
aklında kalan tek şey yüzünden Kur’an okumak idi. 181<br />
Kur’an’ın yüzünden okunması açısından oldukça çaba sarf eden mekteplerde<br />
araştırmamız çerçevesinde anlam öğretimi konusunda bir kayda rastlamadık. Ana dili<br />
Arapça olan milletler için (öğrenci az-çok anlar diye düşündüğümüz için) konu<br />
fazlaca bir problem teşkil etmese de Arap dışındaki milletler için anlamadığı bir<br />
metnin sadece okunuşunun öğrenilmesi ve ezberlenilmesi söz konusu olmaktadır.<br />
177 Afet İnan, Türk Osmanlı Tarihinin Karakteristik Noktalarına Bir Bakış, İstanbul 1937, s. 5.<br />
178 İsmail Kara- Ali Birinci, Mahalle Mektebi Hatıraları, Kitapevi, İstanbul 1997, s. 64, 107.<br />
179 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1988, C 7, s. 195.<br />
180 Enver Ziya Karal, age., C 6, s. 170-171.<br />
181 Age., C 7, s. 194, 201.<br />
47
3.3.2. Cami ve Medreseler<br />
İslam Öğretim Tarihi’nde cami ve mescitlerin önemli bir yeri vardır. Bu<br />
mekanlar Allah’ın evi (Beytullah), O’na mahsus bir yer 182 olarak nitelendiği için<br />
özellikle Dinî ilimlerin öğretiminde önemli bir görev üstlenmiştir. Bunların en<br />
önemlilerinden ve ilklerinden olan Mescid-i Nebevî ve içindeki Suffe bu alanda bir<br />
çığır açmıştır. Öğretim medreselere taşındıktan sonra da, hatta günümüze dek<br />
bilhassa Kur’an ve dinî ilimler öğretimi konusunda önemli görevler üstlenmişlerdir.<br />
Fakat mescitler aynı zamanda birer ibadet yeri olduğundan ve ders esnasındaki<br />
gürültü namazdaki huşu ve huzura engel teşkil ettiğinden görevinin önemli bir<br />
bölümünü mektep, medrese ve okullara bırakmak durumunda kalmıştır. Ayrıca bu<br />
hususta camiye öğretim için gelen çocukların temizliğe çokça dikkat edemeyecekleri<br />
de konu edilmiştir. 183<br />
İlk dönemlerde mescitler Kur’an öğretiminde özel bir yere sahiptiler. Hz.<br />
Peygamber de mescitlerdeki Kur’an öğretimini şu sözü ile teşvik etmiştir: “Allah’ın<br />
evlerinden birinde Allah’ın Kitabı’nı okumak ve kendi aralarında mütalaa etmek<br />
üzere toplanan her topluluğa Allah iç huzuru verir; onları rahmet bürür, çevrelerinde<br />
melekler toplanır ve Allah onları meleklerin yanında anar.” 184<br />
Medinede 9 mescitte Kur’an öğretimi devam ederken yeni fethedilen yerlerde<br />
ashabın kıraatte mahir olanları ders verirlerdi. Şam Emeviyye Camii’ndeki ders<br />
halkalarının birçoğu kıraatle ilgili idi. Ebu’d-Derda burada Kur’an talimi yapardı.<br />
Öğrenci sayısının zaman zaman 1500’ü geçtiği, dersine olan rağbeti gösterir.<br />
Kendinden sonraki hocalık için Ashap’tan Fedale için vali Muaviye’ye tavsiyede<br />
bulunmuştur. Burada sabah namazından sonra (Seb denilen) kıraat dersleri, ikindiden<br />
sonra da (Kevseriyye denilen) Kevser suresinden itibaren namaz surelerinin<br />
ezberleme talimi yapılırdı. Çeşitli yerlerde ve daha sonraki dönemlerde de bu tarz<br />
eğitime Kıraat-i Seb’a öğretimi de eklenerek devam edilmiştir. 185<br />
182 72/Cin, 18.<br />
183 Ahmed Çelebi, age., s. 43-44.<br />
184 Müslim, Zikr, 38.<br />
185 İslam Ansiklopedisi (TDV), C 8, s. 543.<br />
48
Camiler uzun süre bilhassa Kur’an ve Hadis tahsilinin merkezi olma<br />
özelliğini korudular. Buralarda ileri seviyede Kur’an öğrenimi için oluşturulan ders<br />
halkaları “Seb” ve “Tasdir” diye anıldı; kıraat hocasına “Şeyhulkurra” denildi.<br />
Kur’an okutma faaliyetleri hem şehir camilerinde hem de asker kışlalarında<br />
yürütülürdü. İlk dört asırda yüksek seviyede Kur’an dersleri yalnız camilerde<br />
verilmekte, mescidlerde ibadet huzurunu bozacağı düşüncesi ile küçük çocuklara<br />
Küttap denilen yerlerde Kur’an öğretilmekte idi. Buhari’deki bir rivayetten 186 daha<br />
Hz. Peygamber döneminde var olduğu anlaşılan Osmanlılar’daki sıbyan mektebini<br />
andıran, çocuklara okuma-yazma yanında dini bilgiler ve Kur’an öğretimi de yapan<br />
mekanlar vardı. Bunların Kur’an talimi ağırlıklı olanlarına daha sonraları “Kur’an<br />
Küttapları” denilmiştir. Bu okulların daha Muaviye zamanında Şam’da bulunması<br />
bunların erken dönemde yaygınlaştığını göstermektedir. 187<br />
Medrese İslam tarihinde eğitim ve öğretim kurumlarının genel adı olup,<br />
sıbyan mektebinden sonraki orta, lise, yüksek okul ve üniversite eğitimine tekabül<br />
eden bir kimliğe sahiptir. 188<br />
İslam eğitim-öğretim tarihinde Selçuklu veziri Nizamü’l-Mülk’ün medreseler<br />
açması bir dönüm noktası kabul edilir. Bunlardan ilki Bağdat’ta hicri 459 (M.1066-<br />
67) yılında açılmıştır. Medreselerden önce öğretim faaliyetleri mescitler, ulema<br />
evleri, kitapçı dükkanları vb. yerlerde yapılırdı. Bu yerlerin fonksiyonu<br />
medreselerden sonra azalsa da varlıklarını devam ettirmişlerdir. 189 Nizamü’l-Mülkün<br />
ve açtığı medreselerin adının öne çıkması bu konuda ilk olmasından değil, bilakis<br />
düzenli öğretim faaliyetlerinin başlaması ve yaygınlaşması noktasındandır. Çünkü<br />
ondan önce de medrese hüviyetinde ve adında yerlerde eğitim faaliyetleri<br />
yürütülmekte idi. 190<br />
Anadolu Selçuklularında ve o zamanki beyliklerde (12. asır ikinci yarısı ve<br />
13. asır) yapılan camilerin adedi binleri geçmiş ve bu sayıya yakın da medreseler<br />
yapılmıştır. Ayrıca medreselerin imaretleri de vardı. Bunlar hem medrese<br />
186 Buhari, Diyet, 27.<br />
187 İslam Ansiklopedisi (TDV), C8, s. 543.<br />
188 Age., C 28, s. 327.<br />
189 Ahmet Çelebi, age., s. 31.<br />
190 Age., s.367.<br />
49
talebelerinin iaşelerini temin eder, hem de fakir ve yoksullara muayyen zamanlarda<br />
yemek verirdi. 191<br />
Osmanlılar Rumeli’yi yalnız mıntıka, şehir ve kasaba olarak almakla<br />
yetinmeyerek, bu yerlere Anadolu’dan göçmenler nakledip, yerleştirmiş, ayrıca ilmî<br />
ve ictimaî kurumlar oluşturmuştur. Buralar kısa zamanda birer Türk şehri haline<br />
gelmiştir. Osmanlı Devleti kurucusu Orhan Gazi ilk kez İznik’te bir medrese<br />
yaptırmış (1331), İznik’ten hemen sonra ise Bursa’da büyük bir medrese açılmıştır.<br />
Edirne alınıp merkez oraya taşınınca bu ilimiz büyük ilmî faaliyetlerin de merkezi<br />
olmuştur. Fetihten önce Osmanlı’daki medreselerin en önemlisi Edirne Daru’l-<br />
Hadis’i idi. İstanbul fethedilince 8 kilise medreseye çevrildi, ilk defa bir fakültenin<br />
temeli atıldı. 192<br />
Osmanlılar nereyi idarî merkez yapmışlarsa orası aynı zamanda ilmî merkez<br />
de olmuştur. Daha sonra İstanbul fethi ile ve Fatih’in yaptırmış olduğu Sahn-ı Seman<br />
Medreseleri bunun diğer bir örneğidir. Bu medreselerde tedrisat; dinî, felsefî, riyazî<br />
ve edebî olarak yapılırdı. Vezir, paşa gibi devlet adamları da her gittiği yerde ilim ve<br />
öğretim işleri ile ilgilenmiştir. 193<br />
Evliya Çelebi’nin bildirdiğine göre Anadolu’da; Urfa’da 3, Kayseri’de 4,<br />
Aksaray’da 3, Sivas’ta 5, Divriği’de 3, Harput’ta 6, Zile’de 7, Diyarbakır’da her<br />
camide ikişer tane, Bitlis’te 4, Tokat’ta 2, Rumeli’de ise; Edirne’de 14, Sofya’da 2,<br />
Belgrat’ta 8, Yeni Pazar’da 5, Orta Hisar’da 7 medrese vardı. 194<br />
Osmanlı medreselerinde derslerin nasıl bir sıra takip ettiği, ders ve sınıfların<br />
taksimatı hakkında Fatih’in yaptırmış olduğu Sahn-ı Seman Medreselerine kadar<br />
fazla bir malumat yoktur. Fakat 15. yüzyıl sonraları ve daha sonrasına bakarak, bunu<br />
bir dereceye kadar kestirmek mümkündür. Osmanlı Medreseleri yüksek tahsil<br />
(fakülte) hariç üç kısma ayrılırdı; Telvih, Miftah ve Haciye-i Tecrit Medreseleri.<br />
Bunlardan hariç ve aşağı bir de, sarf ve nahiv (gramer) öğreten medreseler vardı.<br />
191 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C 1, s. 28.<br />
192 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, age., C 2, s. 583.<br />
193 Age., C 1, s. 522-523.<br />
194 Evliya Çelebi, age., C 3, s. 814, 834, 851, 859, 863, 878, 1029; C 4, s. 1122, 1123, 1163; C 5, s.<br />
1461, 1691, 1809; C 6, s. 1966, 1995.<br />
50
Okutulan dersler yüksek tahsil de dahil olmak üzere gramer, mantık, feraiz, kelam,<br />
belağat, usul-ü fıkıh, fıkıh, usul-ü hadis, hadis ve tefsirden ibarettir. Derecesine göre<br />
evvela muhtasar daha sonra mufassalı okutulurdu. Yüksek tahsilde okutulan usul-ü<br />
hadis, hadis ve tefsir başlı başına bir ihtisas işi olduğu için muhaddis ve müfessir<br />
denilen müderrislerce okutulur ve bunların derecesi diğerlerinden daha yüksek idi. 195<br />
Fetihle İstanbul’a dışarıdan özellikle ilim erbabı göç ederek buradaki ilmî<br />
faaliyetlerin canlanmasını sağlamıştır.<br />
196 Fatih’in yaptırdığı camide güney ve<br />
kuzeyine dörder medrese olarak Sahn-ı Seman denilen Medrese de açıldı. Ayrıca her<br />
medreseye talebe yetiştirmek üzere Musıla-i Sahn veya Tetimme Medreseleri adıyla<br />
lise hükmünde medreseler de vardı. Medreselerin derecelenmesi de bu döneme<br />
rastlar. En aşağısı (hariçten) meâniden Şerh-i Miftah, ortası kelamdan Şerh-i Mevakıf<br />
ve âlası fıkıhtan Hidaye okurdu. Bundan daha yüksek olarak (dahilden) en aşağısı<br />
fürudan Hidaye, ortası usulden Telvih, ve âlası tefsirden Keşşaf-ı Zemahşerî ve Kadı<br />
Beyzavî tedris ederdi. 197<br />
İlk tahsil gören talebe medreseye devam edecekse hariç medreselerinden<br />
birine girip hesap, kozmoğrafya, cedel görürdü. Hariç dersleri okutan bir alimin<br />
derslerine devam eder. Bu hocanın delaleti ile dahil denilen orta okul (birinci<br />
kademe) tahsili görürdü. Orta tahsil hariç ve dahil olmak üzere iki kısımdı. Dahilde<br />
ise sarf, nahiv, hendese, hesap, münazara ve mantık görürdü. Sonra Musıla-i Sahn<br />
(Tetimme) medresesi olan liseyi okur ve bundan sonra Sahn- Seman denilen hukuk,<br />
ilahiyat ve edebiyat fakültesine girerdi. Tetimme de mantık, belağat, usul-ü fıkıh ve<br />
kelam okunurdu. Sahn- Seman’da ise tefsir (Keşşaf), kelam (Mevakıf), usul-ü fıkıh<br />
(Muhtasar-ı Münteha) ve fıkıh (Hidaye) okutulurdu. Sahn medreseleri tefsir, hadis,<br />
fıkıh, kelam ve edebiyat derslerine hasredilmişti. Kanuni Sultan Süleyman<br />
zamanında ise riyaziye (matematik ve mühendislik) ve tıp alanında da Sahn açıldı<br />
(Sahn-ı Süleymaniye),bunun öncesinde ise Musıla-i Süleymaniye vardı. 198<br />
195 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C 1, s. 524-525.<br />
196 Age., C 2, s. 154.<br />
197 Age., s. 584-585; Ayrıca bkz. Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, Genişletilmiş 3. Baskı, AÜEBF<br />
Yayını, Ankara 1989, s. 74-82.<br />
198 Age., s. 585-587.<br />
51
Osmanlılarda çok zaman büyük ve zengin vakıflarla yapılan camilerin<br />
yanında medrese, imaret ve mektep de beraber yapılır ve bazen bunlara bir de<br />
hastane ilave olunurdu. 199<br />
Eğitimde ıslahat lüzumu 18. yüzyılın ikinci yarısında anlaşılmış, fakat<br />
medrese dışında gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Çünkü, 18. yüzyıla gelindiğinde<br />
medrese de Yeniçeri Ocağı gibi çürümüş bulunuyordu ve onu içinde bulunduğu çağa<br />
uygun hale getirmek mümkün değildi. Onun için III. Selim Nizam-ı Cedid’e inandığı<br />
halde medreseyi kendi haline bırakmış, ordunun ihtiyaçlarını karşılamak üzere bir<br />
teknik öğretim kurmaya çalışmıştır. Yine II. Mahmut ıslahatlarında da Batının eğitim<br />
prensipleri ve kurumları kabul edilirken medrese bunun dışında bırakılmış, bir<br />
fermanla ilköğretim mecburi kılınmıştı (bunun içinde okuma-yazma ile din eğitimi<br />
de vardı). Tanzimat arifesine gelindiğinde ise karşımıza; Din esasına göre ve Garplı<br />
usullere göre olmak üzere iki çeşit eğitim çıkmıştı. 200<br />
III. Selim devrinde başlayan, II. Mahmut Devrinde genişleyen ve Abdulmecit<br />
zamanında gelişen eğitim hareketleri medresenin mukavemeti ile karşılaştı. Bir<br />
zamanlar İslam dünyasının yüzünü ağartan medreseler kendisinin ıslahını<br />
düşünmediği gibi, diğer ıslah hareketlerine de karşı çıkıyordu. 201<br />
1869’daki Maarif-i Umumiye Nizamnamesi, öğretimin ıslahı ve bu öğretimin<br />
üst öğretim dereceleri ile irtibatını tesvit etti. Bu Nizamname bu zamana kadar farklı<br />
şekillerde kurulmuş olan okulları bir eğitim sistemi çerçevesinde teşkilatlandırmıştır.<br />
İlköğretim mecburi tutulmuş ve okullar; sıbyan, rüştiye (ilköğretim II. Kademe),<br />
idadiye (orta okul), sultaniye (lise) ve daru’l-fünun (üniversite) olarak belirlenmiştir.<br />
Ayrıca daru’l-muallimin ve daru’l-muallimat açılmasına da karar verilmiştir. 202<br />
199 Age., s. 637.<br />
200 Enver Ziya Karal, age., C 5, s. 67, 159;Age.,C 6, s. 168-169.<br />
201 Medreselerin ıslah hareketine karşı çıkışı konusundaki örnekleri için bkz. Age., C 6, s. 184-188;<br />
Age., C 8, s. 376.<br />
202 Age., C 7, s. 201-202.<br />
52
Bizde çağdaş anlamda üniversite (darü’l-fünun) 1870’de açılmış, fakat bir yıl<br />
sonra kapanmıştır. 1900’da tekrar açılan darülfünunda ilâhiyat (Ulum-u Diniye-i<br />
Âliye) bölümü de vardı. 203<br />
Kur’an’ın yüzünden okunmasına yönelik öğretim ve Tecvid önceden<br />
Mekteplerde verildiği için Medreselerde anlaşılmasına yönelik olarak Tefsir dersi<br />
verilmekte idi. Medreselerde Tefsir olarak okutulan Keşşaf, Kadı Beyzavî ve diğer<br />
dinî ilimlerle ilgili eserler Arapça olduğu için öncelikle bu dil öğretilir, daha sonra<br />
dinî ilimlerin tedrisine başlanırdı. Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik tefsir okumaları<br />
ise Medresenin en üst basamağında okutulan derslerdendi.<br />
3.3.3. Daru’l-Kurra, Daru’l-Huffaz ve Daru’l-Hadisler<br />
Daru’l-Kurra, Kur’an öğretilen ve hafız yetiştirilen mekteplerin, kıraat talimi<br />
yapılan medrese veya bölümlerin genel adıdır. Bu müesseseler Daru’l-Kur’an veya<br />
Daru’l-Huffaz adı ile de anılır. Daru’l-Hadisler ise hadis öğretimi yanında Kur’an ve<br />
tefsir öğretimi de yapılan yerler olduğu ve bazen Daru’l-Kurralarla beraber olduğu<br />
için bir başlık altında alınmıştır.<br />
Medine’deki Mahreme b. Nevfel’in evine Daru’l-Kurra denilmesi, ta ilk<br />
devirlerde, mescit dışında bu isimle Kur’an eğitimi yapıldığını gösterir. Mekke’de<br />
Daru’l-Erkam, Medine’de Suffe tarzı eğitim daha sonraları mescitlerde ve eğitim<br />
halkaları olarak devam etmiştir. 204 Bu halkalar ders veren hocanın şöhretine göre<br />
genişlerdi. İştirak edenlerin çokluğu nedeniyle öğretim için cami dışında yeni<br />
müesseselere ihtiyaç duyuldu. Buralar önceleri Daru’s-Sünne olarak anılırdı. Daru’l-<br />
Hadis adı ile müstakil öğretim müesseseleri ilk defa Şam’da (Dımeşk) kurulmuştur.<br />
Kurucusu Atabey Nurettin Mahmut Zengi (ö.1174)’ye nispetle Daru’l-Hadisi’n-<br />
Nuriyye diye adlandırılmıştır. Bundan sonra Daru’l-Hadisler yaygınlaşmış, o dönem<br />
için sadece Şam’da 16 Daru’l-Hadisin varlığından bahsedilir. Evliya Çelebi Mısır’da<br />
860 Daru’l-Hadisin varlığından söz eder. 205<br />
203 Age., C 8, s. 390.<br />
204 İslam Ansiklopedisi (TDV), C 8, s. 530.<br />
205 Evliya Çelebi, age., C 10, s. 232-233.<br />
53
Anadolu Selçuklu devletinde daru’l-hadis söz konusu edilirken yalnız Konya<br />
İnce Minare Daru’l-Hadisi’nin ele alınması gerisinin getirilemeyişi bu konuda yeterli<br />
araştırma yapılmadığını göstermektedir. Çankırı Medresesi, Sivas’taki dört medrese,<br />
Erzurum’da İlhanlılarca yaptırılan Ahmediye Medresesi haricinde o devre ait diğer<br />
Daru’l-Hadisler hakkında yeterli bilgi elde edilmemiştir. Osmanlı döneminde ilk<br />
Daru’l-Hadis I. Murad devrinde (1360-1389) İznik’te yapılmıştır. En meşhuru II.<br />
Murad’ın Edirne’de yaptırdığı Daru’l-Hadis Mederesesi’dir. Bu Daru’l-Hadis<br />
Osmanlı medrese teşkilatında bir dönüm noktası oluşturur. Daru’l-hadislerin Fatih<br />
dönemi ve sonrasında yaygınlaştığı görülür. 19. yüzyıl dahil inşalarına devam<br />
edilmiştir. 206 Daru’l-Hadislerden bu kadar bahsedişimizin nedeni buraların sadece<br />
ismine izafeten hadis öğretimi verilen yerler olmayıp Kur’an ve tefsir öğretiminde de<br />
önemli görevler üstlenmesindendir.<br />
Osmanlıda sırf Kur’an eğitimi için kurulan Daru’l-Kurra ve Daru’l-Huffazlar<br />
vardı. Bunlar bugünkü anlamda Kur’an Kursları ve birer ihtisas medreseleri idi.<br />
Hafız olmak isteyen öğrencinin okuduğu Sıbyan mektebinin hocası hafız ve kurradan<br />
ise orada yoksa hafız ve kurradan bir hocanın nezaretine yani Daru’l-Kurra ve<br />
Daru’l-Huffazlara verilirdi. Bu amaçla hayır sahiplerince şehrin uygun yerlerinde<br />
güzel kârgir yerler yapılmış, hafız çıkanların cemiyetlerinde sarf edilmek üzere<br />
ayrıca vakıflar kurulmuştu. Buralardaki hocalar hükümet tarafından seçilerek tayin<br />
edilir, başları Reisü’l-Kurra diye anılır, maaş ve vazifeleri vakıf tarafından<br />
verilirdi. 207 Hafız çıkanlar için hafızlık cemiyetleri düzenlenir, bu merasimler aynı<br />
zamanda diğer öğrenci ve velilere birer teşvik unsurunu da bünyesinde taşırdı.<br />
Daru’l-Hadisler ya müstakil ya da Daru’l-Kurralarla müşterek olarak faaliyet<br />
gösteriyorlardı. Daru’l-Hadis mescidinde namaz kıldırmak ve şartlarına haizse<br />
Kıraat-i Seb’a okutmak üzere bir imam tayin edilirdi. Bazan bu görevi “Mukri”<br />
denilen kıraat hocası da yapabilirdi. Şam Daru’l-Hadislerinde meşhur hadis kitapları<br />
206 İslam Ansiklopedisi (TDV), C 8, s.530-531.<br />
207 Abdulaziz Bey, Osmanlı Adet Merasim ve Tabirleri-I, İstanbul Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul<br />
1995, s. 58-76.<br />
54
yanında fıkıh, tefsir ve kıraat-i seb’a da okutulurdu. Buralara öğrenci olabilmek için<br />
genel eğitim veren medreselerde belli bir seviyeye kadar çıkmak gerekirdi. 208<br />
Daru’l-Kurra ve Daru’l-Hadisler, sadece Şam bölgesine münhasır değildi.<br />
Diğer İslam beldelerinde de, bu isimlerle adlandırılan bölümleri olmasa da Kur’an<br />
ilimlerinin medreselerde ders olarak okutulduğu muhakkaktır. Bağdat’taki<br />
Müstansırıye Medresesi’nde ve Mısır’daki meşhur Ezher’de, kurulduğu günden beri<br />
Kur’an öğretimi yapılmıştır.<br />
Selçuklular, kıraat ilminin okutulduğu medreseleri genellikle Daru’l-Huffaz<br />
olarak adlandırmışlardır. Bu adlandırma kısmen Osmanlılar dönemine de<br />
uzanmaktadır. Timur döneminde bazı türbelerin çevresinde yer alan külliyelerde<br />
hafızların Kur’an okuması için yapılan odalara da bu isim verilmiştir. Pek azı<br />
günümüze kadar intikal eden Daru’l-Kurra veya Daru’l-Huffazların çoğu şahıslar<br />
tarafından yapılmış, adlarına vakfiyeler de ihdas edilerek hayatlarını sürdürmüşlerdir.<br />
Osmanlı topraklarının her tarafında Daru’l-Kurralar bulunmakta Evliya Çelebi’nin<br />
verdiği bilgilere göre yalnız Amasya’da 9 Daru’l-Kurra vardı. Buradan sadece Sultan<br />
Bayezid Daru’l-Kurrası’nda 300’den fazla hafız bulunmakta idi. Bunların arasında<br />
Kıraat-i Seb’a, Aşere ve Takrib’i bilenler de vardı. 209 Ayrıca Edirne hakkında bilgi<br />
verirken de bu şehirde birçok Daru’l-Kurra bulunduğunu ve buralarda hafızlık<br />
yapıldığını, çeşitli seviyelerde kıraat dersleri görüldüğünü kaydeder. 210 İstanbul’da<br />
da bütün camilerin bünyesinde birer Daru’l-Kurra yer aldığı gibi müstakil binalarda<br />
Daru’l-Kurraların da varlığını ve döneminde İstanbul’da 3000’i kadın olmak üzere<br />
9000 hafız bulunduğunu kaydeder. 211<br />
Bursa’da da birçok Daru’l-Kurra bulunduğunu bildiren Evliya Çelebi, bunlar<br />
hakkında fazla bilgi vermemekte, Ayrıca Medine’de 7, Mekke’de de 40 yerde<br />
Daru’l-Kurra olduğundan ve buralarda çeşitli seviyelerde kıraat okunduğundan söz<br />
etmektedir. 212 Ayrıca Konya’da 11, Urfa’da 3, Antakya’da 3, Bağdat’ta 6, Bosna’da<br />
8, Peçevî Kalesi’nde 5 daru’l-kurra; yine Konya’da 3, Tokat’ta 1, Bağdat’ta 40,<br />
208 İslam Ansiklopedisi (TDV), C8, s. 529.<br />
209 Evliya Çelebi, age., C 2, s. 188.<br />
210 Age., C 3, s. 449.<br />
211 Age., C 1, s. 524.<br />
212 Age., C 2, s. 17; Age., C 9, s. 641, 781.<br />
55
Belgrat’ta 9, Bosna’da 10, Yeni Pazar’da 1 Daru’l-Hadis olduğundan söz eder.<br />
Edirne’de ise birçok Daru’l-Kurra ve Daru’l-Hadisin varlığından söz eder. 213<br />
Daru’l-Kurraların bir çeşidi de türbe Daru’l-Kurralardır. Bazı kişiler<br />
türbelerinde Kur’an okunması ve öğretilmesi için vasiyette bulunmuş ve bunun için<br />
vakfiyeler düzenlemişlerdir. XIV. yüzyılda Şam’da inşa edilen Efriduniye Türbesi<br />
ve ünlü kıraat alimi Ebu Şame’nin hocalık yaptığı Eyyubî Hükümdarı el-Melikü’l-<br />
Eşref’in türbesi bunlardandır. I. Abdulhamid gibi bazı Osmanlı padişahlarının ve<br />
Sultan III. Mustafa’nın kızı Şah Sultan gibi bazı hanım sultanların da türbelerinde<br />
belli zamanlarda Kur’an okunması ve öğretilmesi için vasiyette bulundukları<br />
bilinmektedir. 214<br />
Türkiye’deki Daru’l-Kurralar, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Maarif<br />
Vekaletine bağlanmak istenmişse de zamanın Diyanet İşleri Başkanı Rifat<br />
Börekçi’nin bu kurumların birer ihtisas müessesesi olduğu, Başkanlığa bağlı olarak<br />
öğretimine devam etmesi gerektiği yolundaki ısrarları sonucu Kur’an Kurslarına<br />
dönüşerek varlıklarını devam ettirmişlerdir. Fakat zamanla sadece Kur’an okumanın<br />
öğretildiği ve dinî bilgilerle takviye edilen kurslar durumuna gelmiş, kıraat ilminde<br />
ihtisaslaşma ise sayıları pek fazla olmayan hocaların şahsi gayretleriyle sınırlı<br />
kalmıştır. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı İstanbul’daki Haseki Eğitim<br />
Merkezi’nde 1976’dan beri devam eden üç yıllık Aşere, Takrib, Tayyibe ihtisas<br />
kursları, tarihî Daru’l-Kurra müesseselerinde yapılan öğretimle hayli benzerlik<br />
göstermektedir. 215<br />
Hz. Peygamber sonrası Kur’an öğretiminin yapıldığı Mektep, Medrese,<br />
Daru’l-Kurra gibi kurumlar bu alanda önemli işlevler görmüştür. Kur’an’ı yüzünden<br />
okuma, kıraat farklılıklarını öğrenme ve Kur’an’ı yorumlama (tefsir) bunlar arasında<br />
yer almaktadır. Kur’an’ı geniş halk kitlelerine ulaştırmanın bir yolu olarak<br />
görebileceğimiz tercüme, meal ve tefsirler de anlama gayretlerinin bir parçası olarak<br />
karşımıza çıkmaktadır.<br />
213 Age., C 3, s. 710, 739, 814, 1029; Age., C 4, s. 1406; Age., C 5, s. 1461, 1691, 1809; Age., C 6, s.<br />
1966.<br />
214 İslam Ansiklopedisi (TDV), C 8, s. 545.<br />
215 İslam Ansiklopedisi (TDV), C 8, s. 545.<br />
56
4. Tercüme, Meal ve Tefsirler<br />
Tercüme (veya terceme), bir sözü bir dilden başka bir dile çevirmek, bir lügati<br />
diğer bilinen lügate çevirerek anlatmak, çeviri anlamına gelir. 216 “Terceme, bir<br />
kelamın manasını diğer bir lisanda dengi bir tabir ile aynen ifade etmektir. Terceme<br />
aslın manasına tamamen mutabık olmak için sarahatte, delalette, icmalde, tafsilde,<br />
umumda, hususta, ıtlakta, takyitte, kuvvette, isabette, hüsn-ü edada, üslub-u beyanda,<br />
hasılı ilimde sanatta asıldaki ifadeye müsavi olmak iktiza eder. Yoksa tam bir<br />
terceme değil, eksik bir anlatış olmuş olur. Halbuki çeşitli diller arasında ne kadar<br />
ortak nokta olsa da her birini diğerinden ayıran birçok hususiyet de vardır.” 217<br />
Tercüme harfî ve manevî veya tefsirî olmak üzere iki kısımdır. Harfî tercüme<br />
bir dilin lafızlarını, diğer dildeki benzerlerine, tertibe uygun olacak biçimde<br />
nakletmektir. Manevî veya tefsirî tercüme ise sözün manasını aslındaki kelime<br />
tertibine bağlı kalmaksızın veya nazmını gözetmeksizin, başka bir dille beyan<br />
etmektir. 218 Bugün için manevî ve tefsirî tercümeye meâl de demekteyiz.<br />
Meal sözlükte, mefhum, mana, kısaca anlam demektir. Bir şeyi eksiltmek<br />
anlamına da gelir. Örfte bir kelamın manasını her vecihle aynen değil de biraz<br />
noksanı ile ifade etmeye denir. 219 Konuyu Kur’an’ın tercüme ve meali noktasından<br />
ele alacak olursak; Tercümenin anlamı sadedinde verilen ifadeye göre, bırakın<br />
Kur’an gibi eşsiz bir eseri nerede ise hiçbir eserin tam anlamı ile tercümesi mümkün<br />
değildir. Geriye mealinin yapılması kalıyor ki, “aynen değil de biraz noksanı ile<br />
anlamlandırma” manası buraya tam mutabık gelmektedir. Günümüzde bu alandaki<br />
eserlerin çoğu da “Kur’an Tercümesi” ifadesinden kaçıp özellikle “Kur’an Meali”<br />
ifadesini kullanmaktadırlar.<br />
Tefsir kelimesine gelince; sözlükte, açıklamak, örtülü şeyi açığa çıkarmak ve<br />
makul manayı göstermek anlamındadır. Genel olarak yorum yapma ve açıklama,<br />
müşkül olan lafızdan maksadı keşfetmek, açığa çıkarmak anlamında kullanılsa da<br />
216 Abdullah Yeğin vd., Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat, Türdav, İstanbul 1981, C 2, s.<br />
2180-2181.<br />
217 Elmalılı M.Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul 1971, C 1, s. 9.<br />
218 el-Kattan, Ulumu’l-Kur’an, s. 436-443.<br />
219 Abdullah Yeğin vd., age., s. 1265.<br />
57
dinî literatürde özellikle Kur’an’ı anlama ve açıklama anlamında kullanılmaktadır. 220<br />
Aynı zamanda Kur’an’ı açıklayan bir ilim dalının da ismidir. Bazı eserlerde tefsir<br />
kelimesi yerine te’vil de kullanılabilmektedir.<br />
Kur’an, Arapça olarak gönderildiği için, farklı milletten olan toplulukların<br />
anlaması, diğer bir dili bilmeyi gerektirmektedir. Her Müslüman’ın Kur’an’ı tercüme<br />
edecek Arapça bilgisine sahip olamayacağı da bir gerçektir. Bütün bunlar Kur’an’ın<br />
Arapça’yı bilenler tarafından her milletin ana diline tercüme ve tefsirini zorunlu<br />
kılmıştır.<br />
Arapça Kur'an'daki şekliyle Arabistan yarımadasının bütün yerlileri ve<br />
İslam'dan bin yıl önce onlarla yan yana olan insanlar tarafından konuşulmuştur. Sami<br />
diller içinde yer alır ve ana Samicenin çok az başkalaşmış şeklinden ibarettir. Her ne<br />
kadar yazılı kaynaklar elde bulunmasa da sözlü gelenekten Kur'an'ın indiği dönemde<br />
Arapça’nın gelişimini tamamlamış ve mükemmel bir dil olduğu anlaşılmaktadır.<br />
Onun Farsça, Mısır dili ve Sanskritçe'den de bazı kelimeler alarak geliştiğine hiç<br />
şüphe yoktur. Fakat bu kelimeleri kendi içinde Arapçalaştırmıştır. 221<br />
Arapça’nın bölgeye nereden geldiği ile ilgili çeşitli rivayetler vardır. Ancak<br />
Kur'an Arapçasının "Arabu'l Musta'rebe" veya kendilerini Araplaştırmış olan Kuzey<br />
Arabistan Arapları’nın dili olduğu konusunda birleşilmektedir. Rivayetler bu<br />
topluluğun kim olduğu ve Mekke civarına nasıl geldikleri noktasında farklılaşır. Hz.<br />
İsmail bu topluluktan biri ile evlenmiş, onun çocukları olan Adnan’dan Hicaz<br />
Arapları, Kahtan’dan da Arap yarımadasının diğer kısmındaki Araplar<br />
türemişlerdir. 222<br />
Kur’an’ın ilk muhatapları olan Arap toplumu doğal olarak kendi dillerinde<br />
olduğu için onu anlıyorlardı. Kur’an, içinde geçen değişik ayetlerde insandan<br />
okunması, üzerinde düşünülmesi, anlaşılması yanında açıklanmasını da<br />
220 İ.Manzur, Lisanu’l-Arap, C 5, s. 55; M.Kemal Atik vd., İslamî Kavramlar, s. 681; el-Kattan, age.,<br />
s. 449-456.<br />
221 Hüseyin Küçükkalay, Kur’an Dili Arapça, Manevî Değerleri Koruma ve İlim Yayma Cemiyeti<br />
Yayını, Konya 1969, s. 78.<br />
222 Age., s. 104.<br />
58
istemektedir. 223 Açıklama konusunda ilk Kur’an müfessiri de yine Kur’an’ın<br />
kendisidir. Çünkü onun bir kısmı diğer bir kısmını açıklamaktadır. Bir yerde mücmel<br />
olarak geçen bir ifade başka bir ayette açıklanmıştır. Örneğin Fatiha’da geçen “din<br />
günü” 224 ifadesi, başka bir ayette “…O, kimsenin kimseye yardın edemeyeceği bir<br />
gündür…” 225 ile tefsir edilmiştir. Yine aynı surede geçen “kendisine nimet<br />
verilenler” 226 ifadesi, diğer bir ayette “…Allah’ın nimet verdiği peygamberler,<br />
sıddıklar, şehitler ve salihler…” 227 ile açıklanmıştır.<br />
Hz. Peygamber’e tebliğ ve tebyin görevi verilmiş, 228 O da bu görevini<br />
bihakkın yerine getirmiştir. Zaten bu peygamberliğinin de bir gereğidir. Subhi Salih,<br />
Peygamber’in Kur’an’ın ilk şarihi olduğunu ifade eder. 229 Şarih olması namaz, zekat<br />
gibi hususların teferruatını açıklaması ve bu gibi hususları bizzat göstermesidir.<br />
Ayrıca bazı hususlarda açıklama getirdiğini de biliyoruz. Örneğin Fatiha’da geçen<br />
“gazap edilmiş ve sapmışlar”ın “Yahudi ve Hristiyanlar” olduğunu belirtmiştir. 230<br />
Hz. Peygamber’in kendi döneminde bazı Kur’an ifadeleri ile ilgili<br />
açıklamalarda bulunduğunu, bazen sahabenin anlamadığı yerleri sorduğunu, bazen<br />
de mukadder sorulabilecek yerleri Hz. Peygamber’in kendiliğinden açıkladığını<br />
biliyoruz. 231 Bu bilgiler hadis kitaplarının Kitabu’t-Tefsir bölümlerinde yer alan<br />
haberlerle günümüze kadar ulaşmıştır. O halde Kur’an’ı kendisi dışında tefsir eden<br />
ilk müfessir Hz. Peygamber’dir.<br />
Hz. Aişe’den nakledilen “Hz. Peygamber (s.a.v.) Cebrail’in kendisine<br />
bildirdiği sayılı birkaç ayet haricinde Kur’an’dan hiçbir şey tefsir etmedi.” sözü<br />
manidardır. 232 Zaten tersine bir durum, Kur’an’ı daha nüzulü sırasında tefsire muhtaç<br />
bir metin olarak kabul etmemizi gerektirir. Anlaşıldığı kadarı ile sonraki müfessirler<br />
223 A.Nedim Serinsu, Kur’an Nedir?, s. 11-12.<br />
224 1/Fatiha, 4.<br />
225 82/İnfitar, 17-19.<br />
226 1/Fatiha, 7.<br />
227 4/Nisa, 69.<br />
228 3/Âl-i İmran, 187; 5/Maide, 67; 6/En’am 19; 7/Araf, 157,158; 42/Şura, 7; 43/Zuhruf, 63.<br />
229 Subhi es-Salih, Mebahis fi Ulumi’l-Kur’an, s. 289.<br />
230 Tirmizi, Sünen, Tefsir, 1-2; Ahmed İ. Hanbel, Müsned, C 4, s. 378.<br />
231 Suat Yıldırım, Peygamberimizin Kur’an Tefsiri, İzmir 1985, s. 29-30.<br />
232 Dücane Cündioğlu, Sözlü kültürden Yazılı Kültüre Anlam’ın Tarihi, s. 76. Bu rivayetin tahkiki için<br />
bkz. Age., s. 95-96’daki 2 nolu not. Ayrıca bu görüşe Gazalî, el-Huveyyî, Suyutî, Şevkanî, Zehebî ve<br />
Ahmet Emin de katılmaktadır: Bkz. Age., s. 91.<br />
59
metinle muhatap arasına giren zaman ve tarih perdesinin yol açtığı sorunların<br />
hallinde Hz. Peygamber’in ve sahabenin otoritesine başvurulması gerektiğinden<br />
bahisle anlama sorununu o döneme taşımak ihtiyacını hissetmişlerdir. 233 Zira Hz.<br />
Peygamber’den dil düzeyinde sonraki nesillerin ihtiyaç duyacağı bir rivayet varid<br />
olmamıştır. Çünkü böyle bir ihtiyaç her şeyden önce dilin bozulması ve bağlamın<br />
kaybolması (metinle muhatap arasına zaman ve tarih perdesinin girmesi) ile ortaya<br />
çıkmıştır.<br />
Hz. Peygamber her ayeti tek tek yorumlamadığı gibi her ayetin bir nüzul<br />
sebebi de yoktur. Her ayet için bir nüzul sebebi veya olay aramaya çalışmak da<br />
yanlış bir çabadır. Çünkü Kur’an’ın hepsi; hadise ve olaylara veya soruya veya<br />
açıklama isteğine göre inmemiştir. Bu konuda Cabirî der ki; : “Kur’an iki kısım<br />
üzere inmiştir: Bir kısmı herhangi bir sebebe dayanmaksızın nazil olmuştur. Bir<br />
kısmı da olay ve soru üzerine nazil olmuştur.” 234<br />
Hz. Peygamber sonrası dönemde de ayetlerin iniş sürecine muttali olan<br />
Sahabe ve sonrakiler ile Kur’an’ı anlama ve yorumlama faaliyetleri devam etmiştir.<br />
Bu çerçevede özellikle sahabenin esbab-ı nüzulü ve Hz. Peygamberin yorumunu<br />
sonraki nesillere aktarması Kur’an’ın anlaşılması ve tefsirinde büyük önem arz<br />
etmektedir. Sahabeden olan müfessirlerin en meşhurları: İlk dört halife, İ. Mes’ud, İ.<br />
Abbas, Übey İ. Ka’b, Zeyd İ. Sabit, Ebu Muse’l-Eş’arî ve Abdullah İ. Zübeyr’dir. 235<br />
Hz. Peygamber sonrası Kur’an tefsiri, ihtiyaç duyulan kelimelerin filolojik<br />
yönden açıklanması, bilhassa peygamber kıssalarının açılımında Tevrat ve İncil’den<br />
yararlanılması (İsrailiyat), Arap dil ve edebiyatının incelikleri, açıklayanın şahsî<br />
yorumları gibi faaliyetlerle günümüze dek artarak gelmiştir. Her müfessirin ilmî<br />
kapasitesi, farklı ilim dallarındaki ihtisası, mezhebî ve siyasî görüşü, yaşadığı zaman<br />
ve mekan farklılıkları, tefsirlerinin de farklılığını getirmiştir. Onlar günümüze kadar,<br />
İslam toplumunun tarihî, kültürel, ilmî, fikrî, ekonomik, siyasî, ahlakî, sosyal vs.<br />
dönüşüm seyri içerisinde Kur’an’ı çeşitli yönleri ile yorumlamışlardır.<br />
233 Dücane Cündioğlu, Age., s. 87.<br />
234 Suyuti, el-İtkan fi Ulumi’l-Kur’an, C 1, s. 28.<br />
235 el-Kattan, Ulumu’l-Kur’an, s. 24.<br />
60
İ. Haldun tefsirin iki yönünden bahseder: Nakil ve dil. Nakille kastettiği<br />
Hz.Peygamber, Sahabe ve Tabiinden gelen rivayetlerdir. Onların Kur’an’ı anlayıp,<br />
yorumlayışı; esbab-ı nüzul, nasih-mensuh gibi açıklamaları ile Ehl-i Kitaptan<br />
Müslüman olanların bazı Kur’an ayetlerini eski malumatları ile (İsrailiyyat)<br />
yorumlamalarıdır. Dil yönünden yapılan tefsirlerin ise Arap dilbiliminin gelişimine<br />
paralel olarak naklî tefsire göre daha sonraları ortaya çıktığından bahisle, bunların<br />
şaheserinin Zemahşerî’nin Keşşaf’ı olduğunu belirtir. 236<br />
Farklı tefsirlerde yorumların da farlı olacağı kaçınılmazdır. Bir çalışmada bu<br />
yorum farklılıklarının kaynağı şu başlıklarla ele alınmıştır: İsrailiyat, Hakikat-Mecaz,<br />
Müteşabihat, Nasih-Mensuh, Sebeb-İ Nüzul Farklılıkları, Bazı Lafızların Lügat ve<br />
Istılah Anlamlarında İltibas, İtikâdî ve Fıkhî Mezhep Yorumları, İşârî ve Batinî<br />
Yorum Farklılıkları. 237<br />
Kur’an tefsirinde önemli bir yer tutan Sebeb-i Nüzul’ün ayetlerin anlamının<br />
ortaya çıkmasında çok büyük bir katkısı vardır. Fakat anlamın onunla sınırlı<br />
görülmesi gibi bir zaaf noktası da bazen ortaya çıkmaktadır. Bu durumda nass<br />
öncelenmeli, dinin ‘tamim karakteristiği’ dikkate alınmalı, sebebin ve sorunun<br />
durumu iyice araştırılmalıdır. Bağlamdan hükmün şahsa mı özel yoksa genel mi<br />
olduğu konusu tayin edilmeli, tayini destekleyen unsurlar derinlemesine<br />
incelendikten sonra hükmün umumiliğine karar verilmelidir. 238<br />
Kur’an metni ile muhatabın arasındaki mesafenin açılmaya başladığı ilk<br />
devirlerde, dilin bozulması ve değişmesi sebebiyle, ulema dile ve dilsel çalışmalara<br />
ayrı bir önem vermiştir. Bu anlamda Arap dili sahasında yapılan araştırmalar<br />
nihayetinde Kur’an dilini anlamaya hizmet ediyordu. Bu tür çabalar metinle muhatap<br />
arasındaki mesafeyi azaltmaya, zaman ve tarihin yol açtığı engelleri ortadan<br />
kaldırmaya yönelikti. Nitekim i’rabu’l-Kur’an, garibu’l-Kur’an, mecazu’l-Kur’an ve<br />
meani’l-Kur’an adıyla vücuda getirilen eserler hep bu amaca yöneliktir. Hicrî II ve<br />
236 İ. Haldun, Mukaddime, C 2, s. 466-470.<br />
237 Şadi Eren, Kur’an’ı Anlama’da Farklı Yaklaşımlar, Nesil Basın Yayın, İstanbul 1988, s. 8-10.<br />
238 Ömer Kara, Kur’an’ın Anlaşılmasında ‘İtibar Sebebin Hususiliğine Değil, Lafzın Umumiliğinedir.’<br />
İlkesine Usulcülerin Metodolojik Yaklaşımları, Dr. Tezi, AÜSBE, Ankara 2001, s. 282.<br />
61
III. asırda bu isimle telif edilen dilbilimsel çalışmaların 22 gibi bir rakama ulaşması<br />
bile konunun önemini göstermektedir. 239<br />
Kur’an öğretiminde önemli bir yeri olan kıraat farklılıkları da ayetteki anlamı<br />
genişletmek, ya da kapalılığı gidermek adına Kur’an tefsirlerinde kullanılmıştır.<br />
Ayrıca kıraat farklılıklarının Kur’an tefsirinde kullanılan; umumu tahsis, mutlakı<br />
takyid ve mücmeli açıklayan örnekleri de vardır. Farklı üsluplardan kaynaklanan<br />
kıraat vecihleri ve bunların kattığı anlam zenginliği de çeşitli tefsirlerde ele<br />
alınmıştır. 240<br />
Müfessir hangi konuda derinleşmişse tefsirine de o yön yansımıştır. Bunun<br />
için tefsirler; rivayet, dilbilimsel (filolojik), kelamî, fıkhî, tasavvufî, ilmî (tabii ilimler<br />
ağırlıklı), mezhebî, felsefî, (hatta) ilhadî tefsir gibi tasniflere tabi tutulmuşlardır.<br />
Farklı asır, coğrafya ve kültürlerde yaşayan Müslüman alimler Kur’an’ın değişik<br />
yönlerini kendilerie göre anlamış ve yorumlamışlardır. Yani ihtiyaçların<br />
farklılaşması yorumu da farklılaştırmakta ve Kur’an’ın değişik yönlerinin ortaya<br />
çıkmasına yardımcı olmaktadır. Örneğin yaşadığımız çağda Kur’an’ı baştan sona<br />
ayet ayet yorumlamak yerine problem ağırlıklı ve konulu tefsir çalışmaları daha<br />
yararlı olabilir.<br />
Türk Milletinin Kur’an’la tanışması ve onu anlama gayretlerinin tarihi<br />
oldukça eskidir. VIII. Yüzyıla gelindiğinde Türk ulusu Budist, Maniheist, Hristiyan<br />
ve Mecusi cemaatlere ayrılmış, inandıkları bu din ve mezheplere ait Türkçe tercüme<br />
ve orijinal dinî edebiyat meydana getirmiş bulunuyorlardı. 241 Türk bilginleri bu<br />
dinlerin dinî terimlerini Türkçeleştirmişler, bazılarını da Türk telaffuzuna<br />
uyarlamışlardır. Bu İslam öncesi dinî edebiyat dili, İslamî eserleri Türkçe’ye<br />
çevirirken çok işe yaramıştır. Tanrı, ferişte (melek), mengü (ebediyet), bitig (kitap)<br />
239 Bu eserlerin bir listesi için bkz. İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, Ankara 1988, C 1, s. 273-274;<br />
Dücane Cündioğlu, Sözlü Kültürden Yazılı Kültüre Anlam’ın Tarihi, s. 131-132.<br />
240 Bu konudaki geniş örnekler için bkz. Mehmet Ünal, Kur’an’ın Anlaşılmasında Kıraat<br />
Farklılıklarının Rolü, Dr. Tezi, AÜSB, Ankara, 2002, s. 192-380.<br />
241 Abdulkadir İnan, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Tercemeleri Üzerinde Bir İnceleme, DİB Yayınları,<br />
Ankara 1961, s. 5.<br />
62
vb. gibi birçok kelime ve terim İslam’a<br />
işledikleri yazı dilinin mirasıdır. 242<br />
girmeden önceki Türk bilginlerinin<br />
X. yüzyılın ortalarına kadar Kur’an-ı Kerim başka bir dile tercüme<br />
edilmemiştir. Zaten Müslüman olan Araplardan başka iki büyük ulus vardı: Farslar<br />
ve Türkler. Kur’an’ın ve Taberi’nin tefsirinin ilk tercümeleri bu döneme rastlar.<br />
Farsça ilk tercüme h.350-365, m.961-976 yılları arasında yapılmıştır. 243 Muhtemelen<br />
ilk Türkçe Kur’an tercümeleri de bu dönemde yapılmıştır. Fakat elimize ulaşan en<br />
eski Kur’an tercümesi asıllarının XI. Yüzyılın ilk yarısına ait olduğu kabul edilir. 244<br />
Eski Kur’an tercümeleri ile ilgili içinde örneklerin de yer aldığı bir çalışma<br />
Abdulkadir İnan tarafından yapılıp, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından<br />
yayınlanmıştır. Bu eserde, ilgili nüshaların şu an hangi kütüphanelerde bulunduğu,<br />
bu nüshalar üzerine yapılan çalışmalar ve tıpkı basım örnek metinler yer<br />
almaktadır. 245<br />
Selçuklular döneminde Türkçe Kur’an tercümelerine rastlanmamaktadır.<br />
Çünkü resmi dil Farsça idi. 246 Daha sonraki beylikler döneminde kısa surelerin<br />
tercüme ve tefsirlerine rastlanmaktadır. Kısa sure tefsirlerinden tarihi tayin edilen en<br />
eskisi Orhan Bey’in oğlu Süleyman için yazılan (1333 tarihli) Tebareke Tefsiridir.<br />
Bundan sonra da Kur’an ve tefsir tercümesi hareketleri devam etmiştir. Bu satır arası<br />
tercümelerin hepsinin tekbir orijinal metinden istinsah edildiği görülür. 247<br />
Büyük çapta Türkçe tefsir ve tercüme faaliyetleri 14. yüzyıl sonralarına<br />
rastlar. Bunlardan bir kısmı tefsirli tercümedir, bütün bir ayetin uzun cümlelerle<br />
açıklanmasından ibarettir. Ayrıca satır arası kelime kelime tercüme örnekleri pek<br />
çoktur. 248 Matbu ilk Türkçe tefsir Tefsir-i Tıbyan (1841), ilk matbu tercüme ise,<br />
Cemil Said’in ‘Kur’an-ı Kerim Tercümesi’dir (1925). Latin harfleri ile ilk basılan<br />
242 Abdulkadir İnan, age., s. 7.<br />
243 age., s. 13.<br />
244 Fuat Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1926, s. 192.<br />
245 Bkz. Abdulkadir İnan, age.<br />
246 Fuat Köprülü, age., s. 239.<br />
247 Bu eserlerin bir listesi için bkz. Abdulkadir İnan, age., s.17.<br />
248 Faruk Gürbüz, Tercüme Problemleri ve Mealler, Dr. Tezi, Atatürk ÜSBE, Erzurum 2003, s. 36.<br />
63
tercüme İzmirli İsmail Hakkı’nın ‘Meâni-i Kur’an-ı Kerim’ eserinin yeni baskısıdır<br />
(2. baskısı, 1932). 249<br />
Ulema Kur’an’ın tercümesinin caiz olup-olmadığını tartışmıştır. 250 Kur’an<br />
harikulade dili ve başka dillere orijinalindeki dil ve sanat özellikleri ile tercüme<br />
edilemeyişinden dolayı uzun asırlar Sünni Müslümanlarca Arapça metin olmadan<br />
Kur’an çevrisi basımı yasaklanmıştır. 251 Kur’an tercümelerinin çok yakın zamanlara<br />
kadar niçin yaygınlaşmadığı, sorusunun cevabını tarihte bu konu ile ilgili serancamı<br />
bilmeden cevaplamak mümkün değildir. 1738’de Hindistan’da resmî dil Farsça iken<br />
Şah Veliyyullah’ca ‘Fethu’r-Rahman’ ismiyle yayımlanan çeviri ulemanın<br />
galeyanına sebep olmuş ve mütercim öldürülmek istenmiştir. 252 Yine çok yakın<br />
denebilecek bir zamanda II. Abdulhamit, Kur’an’ı Türkçe’ye tercüme eden hocaları<br />
mahkemeye vermiştir. 253 Türkçe’deki ciddi çeviri hareketlerinin yaygınlaşması<br />
Cumhuriyetten sonra olmuştur.<br />
Günümüze gelindiğinde Kur’an’ın yüzü aşkın Türkçe çevirileri yanında 121<br />
dünya diline çevirilerinin yapıldığını görürüz. Bu dillerin bazılarında da birden fazla<br />
çevirilere rastlarız. Örneğin: Latince 7, Almanca 14, İngilizce 10, İtalyanca 10,<br />
Rusça 10, Fransızca 9, İspanyolca 9, Hollandaca 6, Boşnakça 2 çevirisi<br />
yapılmıştır. 254<br />
Hiçbir tercümenin aslın yerini tutmadığı bir gerçektir. Aslın yerini tutuyormuş<br />
gibi herhangi bir tercümeye, Kur’an ismini vermek uygun görülmemiştir. Bu konuya<br />
değinen Elmalılı merhum şöyle der: “Bazıları da duyuyoruz ki, ‘Kur’an Tercümesi’<br />
demekle iktifa etmiyor da, ‘Türkçe Kur’an’ demeye kadar gidiyor. Türkçe Kur’an mı<br />
var behey şaşkın?” 255 Konu üzerinde titizlikle durup yeri geldiğinde konuyu izah<br />
etmekten hiç çekinmez ve yine der: “Kur’an tercümelerinin Kur’an olmasına imkan<br />
249 Age., s. 37.<br />
250 Bkz. Şeyhülislam Mustafa Sabri, Kur’an’ın Tercümesi Meselesi, (Çev. Süleyman Çevik), Bedir<br />
Yayınları, İstanbul 1993.<br />
251 Fazlur Rahman, Allah’ın Elçisi ve Mesajı Makaleler I, (Çev. Adil Çiftçi), Ankara Okulu Yayınları,<br />
Ankara 1997, s.52.<br />
252 Dücane Cündioğlu, Sözlü Kültürden Yazılı Kültüre Anlam’ın Tarihi, s. 249.<br />
253 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C 8, s. 384.<br />
254 Ali Turgut, Tefsir Usulü ve Kaynakları, Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1991,<br />
s. 70-71.<br />
255 Elmalılı M. Hamdi Yazır, age., C 1, s. 15.<br />
64
ve ihtimal yoktur. Çünkü Kur’an Arabîdir. Ancak Arabî ile olarak inzal<br />
buyurulmuştur. Bunun içindir ki, Kur’an tercümelerine Kur’an tesmiye edilmesi,<br />
mesela ‘Farisî Kur’an’, ‘Türkçe Kur’an’ denilmesi ‘Biz onu Arapça bir Kur’an<br />
olarak indirdik’ nassına küfrolacağını ulema ihtar eder.” 256<br />
Kur’an’ın önce konuşma dilinden metin diline çevrilip, sonra tercüme<br />
edilmesi gerektiğini savunanlar vardır. 257 Konuşma dili ile yazı dili arasındaki fark<br />
her zaman dikkat çeker. Bir sempozyuma sunulan metinle, orada yapılan<br />
konuşmanın metne çevrilmesi arasındaki fark zannederim meramımızı anlatmağa<br />
yeterli bir örnek olur. Kur’an’ın önce metin diline çevrilip, sonra tercüme<br />
edilmesindense (ortaya ne çıkacağı da belli değilken), muhataplara tercüme de olsa<br />
eldeki metnin, aslında konuşma dilinde bir hitap olduğu vurgusu iyice yapılabilse<br />
daha iyi olur. Kaldı ki, Kur’an’ın önce yazı diline çevrilip sonra tercüme edilmesi bir<br />
ön yargıdır. Bir kabulden hareketle tercümeye yanaşmak gibi bir şeydir. 258 Halbuki,<br />
Kur’an her türlü önyargıdan uzak Kur’an olarak anlaşılmaya çalışılmalıdır. 259<br />
Bu arada yeri gelmişken Kur’an’ın şiirsel tercüme ve meâllerine de değinmek<br />
istiyorum. Kur’an’ın, bir şiir kitabı olmamakla birlikte belagat, ahenk ve lirizm<br />
yönünden insanları hayrete düşürecek bir hususiyeti de vardır. Edebî sanatları<br />
kullanması ile de şiirsel özellikler taşıdığını belirtmemiz gerekir. Birkaç deneme<br />
dışında mevcut meâllerin bu anlamda Kur’an’ın aslî lirizmini ve ahengini<br />
göstermediği de bir gerçektir. Hatta tercüme ve meâl yapanların (tamamına yakın bir<br />
kısmının) böyle bir kaygı taşımadığını da görmekteyiz. Bununla beraber bu kaygıyı<br />
taşıyan meâllerin sayısı da gün geçtikçe artmaktadır. 260<br />
Meşhur Alman Şairi Goethe, Kur’an’ın Almanca bir çevirisini beğenmeyerek,<br />
“Kur’an’ı tercüme edecek bir kişinin Hz. Peygamber’in yaşadığı ortamı iyi bilen<br />
256 Age., C 4, s. 2884.<br />
257 Mevdudî, Tefhimu’l-Kur’an, (Çev. Kurul), İstanbul 1987, C 1, s. 9; Dücane Cündioğlu, “Türkçe<br />
Kur’an Çevirileri ve Yöntem Sorunu”, 2. Kur’an Sempozyumu, s. 216; Dücane Cündioğlu, Kur’an’ı<br />
Anlama’nın Anlamı, 4. Baskı, Kitabevi, İstanbul 1998, s. 117-125.<br />
258 Faruk Gürbüz, age., s. 780.<br />
259 Toshihiko Izutsu, Kur’an’da Allah ve İnsan, s. 68-69.<br />
260 Bkz. Nusret Çam, Şiir Diliyle Kur’an-ı Kerim Meâli, Firuze Yayınları, Ankara 2002; Bedri Noyan,<br />
Kur’an-ı Kerim (Türkçe-Şiir); Adnan Sütmen, Kur’an-ı Kerim’in Meâlen Manzum Açıklaması; Rıza<br />
Çiloğlu, Tanrı Buyruğu Oku, Kur’an Manzum Çevirisi; Behcet Kemal Çağlar, Kur’an-ı Kerim’den<br />
İlhamlar.<br />
65
keskin zekalı biri olması kadar aynı zamanda şair ruhlu olması da gerekir.”<br />
demiştir. 261 Şair ruhlu olmayanlarımızın elinden çıkan tercüme ve meâllerimiz<br />
okuyucu kitlesini tatmin etmediği gibi Kur’an’dan istifadeyi de önemli ölçüde<br />
engellemektedir.<br />
Günümüze dek, bugün önemli bir kısmı kütüphanelerimizi dolduran,<br />
Kur’an’ın binler cilt tefsirleri de yapılmıştır. Fakat bunların çoğu birbirinin kopyası<br />
hükmündedir. Tefsirleri farklı meşrep ve mezhep sahipleri yazmış olsa da asla<br />
birbirlerini tamamen görmezlikten gelmemişlerdir. Dolayısıyla farklı okumalar aynı<br />
üslup içerisinde gerçekleşmiştir. Örneğin kendisi Mutezilî olan Zemahşerî’nin tefsiri<br />
Keşşaf, hem Şiilerin hem de Sünnîlerin en önemli kaynaklarından biri olmuş ve bu<br />
farklı kültür havzalarında tedris edilebilmiştir. 262<br />
Herkesin Kur’an’ın derinliklerine dalıp anlam çıkarıp çıkaramayacağına dair<br />
bir suale, üçte ikisi dille alakalı on beş ilmi bilmek gerektiği şeklinde verilecek cevap<br />
kimseyi şaşırtmamalıdır. Osmanlı medreselerine bakıldığında ilimler hiyerarşisinin<br />
tepesinde tefsir ilmi yer almaktadır. Diğer okunan dersler ve ilimlerin ise bu amaca<br />
hizmet edeceği düşünülmüştür. Bahsi geçen ilimler şunlardır: tecvit ve kıraat, sarf,<br />
nahiv, fıkıh, mantık, adab, meânî, nazarî hikmet, kelâm, fıkıh usulü, hadis usulü,<br />
hadis, tefsir ve mevhibe (Allah’ın feyzi). 263<br />
Muhammed Abduh (1849-1905)’tan önce Kur’an’ın yorumlanması akademik<br />
bir çaba idi ve tefsirlerden yararlanmak sadece ilim ehlinin işi idi. Tefsirler alimlerce<br />
diğer alimler için yazılırdı. 264 Çünkü bu eserler Arapça idi ve üst düzeyde Arapça<br />
bilmeyenler bu eserlerden yararlanamıyordu. O, Tefsiru’l-Menar ile geniş halk<br />
kitlelerine Kur’an’ı ulaştırmaya çalışmıştır.<br />
Büyük halk kitlelerinin Kur’an’ın mana ve tefsirinden istifadesi, büyük<br />
ölçüde günümüz de dahil olmak üzere, sözlü kültürün normları içerisinde hutbe, vaaz<br />
ve nasihatler yoluyla olmaya devam etmektedir. Bunlara TV, radyo sohbetleri veya<br />
261 Alim Kahraman, “Goethe’nin “Mahomets Gesang” Şiiri: Türkçe Çevirileri Üzerine”, Diyanet İlmî<br />
Dergi, Hz. Muhammed Özel Sayısı, Ankara 2000, s. 57.<br />
262 Dücane Cündioğlu, Kur’an’ı Anlama’nın Anlamı, s. 12.<br />
263 Dücane Cündioğlu, Sözlü Kültürden Yazılı Kültüre Anlam’ın Tarihi, s. 142-158.<br />
264 J.J.G. Jansen, Kur’an’a Bilimsel-Filolojik-Pratik Yaklaşımlar, (Çev. Halilrahman Acar), Fecr<br />
Yayın Evi, Ankara 1993, s. 39-67.<br />
66
tartışmaları, konferans vs. eklenmiştir. Halk ihtiyaç duyduğu dinî bilgiye çoğu zaman<br />
kitaplar vasıtası ile değil de alim ve hocalar vasıtası ile ulaşmaya çalışmaktadır. Bu<br />
olay son 50 yıldır, dinî yayınların sayısal anlamda çokluğuna bakılarak değişmeye<br />
başladı gibi görünse de, bu çokluğun tamamen bir istifade anlamına geldiğini<br />
zannetmiyoruz. Yine ciddi okuyucular eskisi gibi ilim ehli olarak devam ediyor.<br />
Cumhuriyet sonrası Türkiye’sinde tercüme, meal ve tefsir çalışmaları ile<br />
Arapça tefsirlerin tercümesi faaliyetleri hız kazandı. Fakat bu çalışmalara farklı<br />
anlamlar yükleyenler de olmuştur. Örneğin, 1960 sonrası bir tefsir çalışması da olan<br />
İ. Hakkı Baltacıoğlu şöyle demektedir: “Kur’an’ı Türkçe’ye çevirmeye bizi zorlayan<br />
sebep din kitabımızı anlama hakkından ibaret değildir. Bu işi zorlayan sebeplerden<br />
biri de uluslaşmadır. Tarihin gösterdiği gerçek şudur: her yerde ‘uluslaşma’<br />
dediğimiz olay din kitabının ana dile çevrilmesi ile başlıyor; ‘ulusallık olayı’ ulusun<br />
din kitabını kendi diliyle düşünmesinden ayrılamıyor. Nitekim Rönesans devrimi<br />
uluslararası bir dinin ana dillere çevrilmesiyle karakterlenmektedir. İşte Avrupa<br />
uluslarının Rönesans’ında görüldüğü gibi eğer din kitabımız olan Kur’an’ı<br />
anadilimize çevirecek olursak şu sonuçlar meydana gelecektir: 1.Anadilimiz<br />
Arapça’nın geleneklerine aşılanıp yozlaşmaktan kurtulacaktır. 2.Türkler kendi<br />
dillerini Arapça’dan aşağı görmekten kurtulacaklardır.” 265<br />
Kur’an’ın anlaşılma ve yorumlanma faaliyetleri sadece tercüme, meal ve<br />
tefsir çerçevesinde ele alınamaz. Hadis, kelam, fıkıh, felsefe, tasavvuf vb. din<br />
alimlerinin çabaları da bir yönü ile Kur’an’ın anlaşılması ve yorumlanması<br />
çabalarıdır. Bu alanda yazılan eserlerde ayetlere yapılan sık atıflar da bunu<br />
göstermektedir. Fakat İslam geleneğinde anlama ve yorumlama çabaları genel olarak<br />
tefsir denen bir disiplinin başlıca konusu olmuştur.<br />
Fazlur Rahman, asrımızda yapılacak bir Kur’an tefsirinin Kur’an’ın estetik<br />
güzelliği ve edebî üstünlüğü gibi yönleri ile vakit kaybetmeden direk Kur’an’ın<br />
anlaşılmasına yönelmesi gerektiğini ve vahyin bu amacının tahakkuk etmesi için<br />
Kur’an’ın gerçekte ne demek istediğini iyice kavramayı gaye edinen bir usul<br />
geliştirilmesi zorunluluğuna dikkat çeker. O Kur’an’ın bu amaca yönelik yönüne<br />
265 İ.Hakkı Baltacıoğlu, “Kur’an’ın Ana Dilimize Çevrilmesi”, AÜİFD, S 2-3, Ankara 1952, s. 33-61.<br />
67
“Fikri yön” demektedir. Önce zamanımızdan Kur’an’ın indirildiği zamana gidilmesi;<br />
sonra da tekrar oradan, kendi zamanımıza gelinmesi ili yapılacak bir tefsir usulünün<br />
asrımızın insanına faydalı olabileceğini savunur. 266<br />
Buna karşı Emin el-Hulî, Kur’an’ın edebî veçhesinin öne çıkarıldığı bir tefsir<br />
yapılması gerektiğini savunur. O, bu düşüncesini şöyle ifade eder: “Bugün tefsir,<br />
(benim anlayışıma göre) programı doğru, bütün yönleri eksiksiz ve planlaması<br />
uyumlu bir edebî araştırma ve inceleme demektir. Ve bugün tefsirin asıl hedefi<br />
sadece ve sadece edebî olmalıdır. Bunun ötesinde herhangi bir maksat ve<br />
değerlendirmeden asla etkilenmemelidir. Çünkü bundan başka arzu edilen her türlü<br />
hedefin gerçekleşmesi, önce buna bağlıdır. İşte bizim bugün tefsire bakışımız ve<br />
ondan kastımız da budur.” 267<br />
Günümüzde önemli bir tefsir hareketi de konulu tefsirdir. Konulu tefsirin<br />
metodu; Kur’an’da herhangi bir konu ile ilgili bütün ayetleri toplayarak, bunları<br />
mümkün olduğunca nüzul sırasına koyup, ilmî bir incelemeye tabi tuttuktan sonra,<br />
Allah’ın o konu ile ilgili muradını toplu bir şekilde ortaya koymaya çalışmaktır.<br />
Günümüzde başlığı “Kur’an’da Resul”, “Kur’an’da Kadın” gibi olan konulu tefsir<br />
örneklerine sıkça rastlamaktayız. Bu şekilde çalışan ve bu tarz çalışmaları günümüz<br />
için daha yararlı görenler de vardır. 268<br />
Görüldüğü gibi günümüz insanına hitap edecek bir tefsirin Kur’an’ın hangi<br />
yönlerini öne çıkarması gerektiği hususunda din bilginleri farklı düşünmektedir. Her<br />
biri kendi zaviyesinden toplumun ihtiyacını tespit etmekte ve bu amaca yönelik tefsir<br />
yazılmasının günümüz insanının ihtiyacı olduğunu savunmaktadır. Bizce bu alanda<br />
ehil olanlar elzem gördükleri tefsirlerini yapsınlar, çeşitli ihtiyaç sahipleri zaten<br />
onları bulacaklardır. Günümüzde Müslüman-Türk halkına hitap eden bir tefsirin nasıl<br />
olması gerektiği konusu da tartışılmış, 269 fakat daha bu amacı gerçekleştirecek bir<br />
tefsir ortaya konamamıştır.<br />
266 Fazlur Rahman, Ana Konularıyla Kur’an, s.14-15.<br />
267 Emin el-Hulî, Kur’an Tefsirinde Yeni Bir Metod, s. 77.<br />
268 Mevlüt Güngör, Kur’an Araştırmaları-1, s. 11-32.<br />
269 Kur’an-ı Kerim Tefsiri İstişârî Toplantı Notları, DİB Yayınları, Ankara 1995.<br />
68
5. Kur’an’ın Anlaşılmasına Yönelik Problemler<br />
Müslümanlar açısından Kur’an’ın anlaşılması ve hayata katılması önemli bir<br />
yer tutar. Anlaşılmasına yönelik gayretlerin bazı problem alanlarını bünyesinde<br />
taşıdığını da unutmamak gerektir. Bunlar bireyden veya tercümeden<br />
kayanaklanabilen veya dil bilimsel problemler olabileceği gibi bütünsellikten yoksun<br />
bir bakış da olabilir.<br />
5.1. Bireyden Kaynaklanan Problemler<br />
Kur’an’ın muhatabı bütün insanlıktır. Hitabı herkese aynı olmakla birlikte<br />
onu kabul etmede ve ondan yararlanmada herkesin kabiliyeti aynı değildir. Onun<br />
varlığı müminler için şifa ve rahmetken, inanmayanlar için zarar ve kayıptan başka<br />
bir şey değildir. 270 İnananların inancı onunla artarken, inkarcılar ondan rahatsız<br />
olur. 271 Kur’an’a göre, Kur’an’ın anlaşılmasındaki en büyük problem kişinin<br />
kendisinden kaynaklanmaktadır. Bunların başında tekebbür (büyüklenme) 272 , karşı<br />
koyma (mücadele) 273 ve ahireti inkar edip dünyaya bağlanma 274 gelmektedir. Ondan<br />
azami ölçüde yararlanmaya yardımcı olan faktörlerin başında ise talep (istekli olma)<br />
gelir. 275 Ayrıca söze kulak verme ve tabi olma, 276 haşyet, 277 inceleme ve üzerinde<br />
durma 278 , tazim edip saygı duyma 279 da yararlanmayı artıran faktörlerdir. Bunların<br />
bazen, tersine işlediği de görülmektedir. Örneğin; çok tazim gösterip evlerin yüksek<br />
yerlerine asıp, hiç ele almamak veya çarpar diye yanaşmamak gibi.<br />
270 2/Bakara, 26;17/İsra, 82; 41/Fussilet, 44; 9/Tevbe, 121-125.<br />
271 8/Enfal, 2; 22/Hac, 72; 39Zümer, 23,45.<br />
272 7/Araf, 146; 45/Casiye, 7-8; 74/Müddessir, 23; 43/Zuhruf, 31; 64/Teğabün, 6.<br />
273 23/Mü’minun, 35,56; 34/Sebe, 5; 6/En’am, 112.<br />
274 17/İsra, 45-46; 53/Necm, 29-30.<br />
275 42/Şura, 13; 13/Ra’d, 11;<br />
276 39/Zümer, 17-18.<br />
277 36/Yasin, 11; 50/Kaf, 45; 87/A’la, 10; 39/Zümer, 22.<br />
278 25/Furkan, 73; 47/Muhammed, 24; 4/Nisa, 82.<br />
279 80/Abese, 13-15; 56/Vakıa, 79; 59/Haşr, 21; 8/Enfal, 2.<br />
69
Kur’an, muhaliflerine yönelik eleştirilerde bulunurken; “anlamıyorlar,<br />
düşünmüyorlar, akletmiyorlar, öğüt almıyorlar” der. 280 Buradaki anlamama, söylenen<br />
sözü veya dili anlamamanın ötesinde bir anlam ifade etmektedir. Zira Kur’an için<br />
muhataplarından anlamadıklarına dair bir ifade geçmemekte, buna karşın muhalefet<br />
cephesi anlayışsızlıkla suçlanmaktadır. Bu bağlamda Kur’an’daki “Dediler ki: Ey<br />
Şuayb! Senin söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz.” 281 ifadesi manidardır. Elmalılı<br />
M. Hamdi Yazır, bu ayeti şöyle tefsir etmiştir: “Çünkü kulak vermiyorlar, dikkatle<br />
dinlemiyorlardı; vahy-u nübüvvete ehemmiyet vermiyorlardı… Velhasıl sarih olan<br />
bu sözlere inanmak istemiyorlar…” 282 Görüldüğü gibi kastedilen söylenen dili<br />
anlamamanın ötesinde bir bağlamdadır.<br />
Nasıl insanlar çevrelerini kendi gözlüklerinden seyrederlerse, Kur’an ve dine<br />
bakışları da kendi cephelerinden olmaktadır. Bir Müslüman filozof Kur’an’a felsefî<br />
açıdan bakıp yorumlar 283 , bir fen ve matematik bilimcisi kendi açısından yorumlar.<br />
Fakat bu yorumlarda metni de zorlayan anlama ve yorumlama çabalarına da<br />
kaçmamak gerekir. İlla farklı alanlara ait Kur’an’dan yeni bir şey çıkarma<br />
girişiminde de bulunulmamalıdır.<br />
Tefsirde aslolan, kendi görüşünü meşrulaştırmak için ayeti yorumlamak<br />
değildir. Bize bu konunun örneklerini veren pek çok mezhebî tefsir vardır. Ayrıca<br />
insanların ayetleri kendi görüşünü meşrulaştırmak adına kullandığına sıkça<br />
rastlamaktayız. Aslolan Kur’an’dan Allah’ın muradını anlamaktır. Kur’an’ın ne<br />
dediğini önyargısız anlamaya çalışmaktır. Yoksa insanın heva ve hevesini ona<br />
onaylatmaya çalışması değil. 284<br />
Kur’an’ın tek ve nihaî bir yorumu yoktur. Ama unutmayalım ki, sonsuz ve<br />
sınırsız bir yorumu da yoktur. Dileyenlerin, diledikleri anlamı, diledikleri şekilde<br />
280 Bkz. 2/Bakara, 44, 76; 3/Âl-i İmran, 65; 4/Nisa, 82; 6/En’âm, 32; 7/A’raf, 169; 10/Yunus, 16;<br />
11/Hud, 51; 12/Yusuf, 109; 21/Enbiya, 10, 67; 23/Mü’minun, 80; 28/Kasas, 60; 37/Saffat, 138;<br />
47/Muhammed, 24.<br />
281 11/Hud, 91.<br />
282 Elmalılı M. Hamdi Yazır, age., C 4, s. 2810-2811.<br />
283 Bu konuya bir örnek olarak bkz. Metin Okumuş, Kur’an’ın Felsefî Okunuşu ibn-i Sina Örneği,<br />
Araştırma Yayınları, Ankara 2003.<br />
284 Yasin Aktay, “Objektivist ve Relativist İradeler Açısında Kur’an’ı Anlama”, 2. Kur’an<br />
Sempozyumu, s. 62.<br />
70
Kur’an’dan çıkarma gayretleri memduh ve makbul olmadığı gibi meşru da<br />
değildir. 285<br />
5.2. Dilbilimsel Problemler<br />
Kur’an’ı çeşitli yönleri ile incelemek mümkündür. Fakat bütün incelemeler<br />
neticede iki esas üzerinde birleşir: dil ve fikir. O Kutsal bir kitap olması yanında aynı<br />
zamanda edebî bir eserdir. Onun dil ve belagat sanatı yönünden incelenmesi büyük<br />
ölçüde onun nazil olduğu Arap dilinin inceliklerini bilmeyi gerektirir. 286<br />
Kur'an 1400 yıl önce Arap yarımadasında yaşayan ve Arapça konuşan bir<br />
topluma, onların diliyle inmiştir. Bugün için ise bu ilahî kitap, farklı dilleri konuşan<br />
bir buçuk milyar Müslümanın kutsal kitabı konumundadır. Arap dilinde bir şaheser<br />
konumundaki bu kitap, Arapça bilmeyen pek çok insan için de okumaları, anlamaları<br />
ve onunla amel etmeleri gereken bir konumdadır. Dolayısıyla, Arapça, bir Müslüman<br />
için Kur'an'ın dili olması nedeniyle oldukça önemlidir.<br />
Her dil içinde bir dünya görüşünü, kültürü, değerler sistemini ve düşünce<br />
yapısını barındırır. Dolayısıyla, bunları göz ardı ederek salt o dilde söyleneni<br />
anlamaya çalışmak mümkün değildir. Yani başka bir dilde söyleneni anlamak, biraz<br />
da o toplumun kültürünü ve düşünce yapısını anlamakla mümkündür. Konuyu<br />
Kur’an’ı anlamak açısından ele alırsak Kur’an’daki Arapça kelimelerin karşılığını<br />
bilmek, Kur’an’ı anlamaktan öte bir şeydir. Bu söylediğimiz aslında sadece Kur’an<br />
için değil, başka bir dille ifade edilmiş bütün metinler için geçerlidir. Çünkü dil aynı<br />
zamanda kültürün taşınmasının da bir aracıdır.<br />
Dil, insanoğlunun çevreyle ve başka insanlarla ilişki kurmaya başladığı andan<br />
itibaren var olagelmiştir. Zaman içerisinde dilin gelişmesi, farklı dillerden<br />
etkilenmesi, yeni çıkan nesne, durum ve olaylara yeni kelimeler türetmek durumunda<br />
kalınması söz konusu olmuştur. Yine zamanla kullanılan kelimelerde anlam<br />
kaymaları, aynı kelimeye farklı anlam yüklemeleri ve mecazi kullanımlar da<br />
görülmüştür. Bütün bunlar dilin tarihî bir arkaplanına işaret etmektedir.<br />
285 Dücane Cündioğlu, Kur’an’ı Anlama’nın Anlamı, s. 38-40.<br />
286 Abdullah Draz, Kur’an’ın Anlaşılmasına Doğru, s. 1.<br />
71
Bu bağlamda bir metin hangi dilde ortaya çıkmışsa öncelikle o dilin<br />
kurallarına göre anlaşılmalıdır. Yani metin önce dilbilimsel bir tahlile tabi<br />
tutulmalıdır. Eğer bu metin aynı zamanda tarihî bir metin ise ayrıca o dilin tarihî<br />
gelişim seyrinin de araştırılması gerekir. Çünkü dil sürekli değişen ve bazen de<br />
dönüşen canlı bir yapıdır. Şu halde Kur’an’ı anlamaya çalışırken, indirildiği<br />
dönemdeki Arapça’nın çeşitli yönleri ile araştırılmasına ihtiyaç vardır. 287<br />
“Hz.Peygamber, Kur’an’ı okuduğunda etrafındakiler okunanlardan ne<br />
anlamıştı?” sorusu bu bağlamda dikkatle irdelenmelidir. Yani o zamanın insanı<br />
Kur’an’daki kelimelere hangi anlamı yüklüyordu. Arapça’da bu konuda bize yardım<br />
edecek materyal vardır. Fakat bu konuda en iyi olan İ. Manzur’un, Lisanu’l-Arab’ı<br />
bile, zaman itibariyle birbirine uygunluk arz etmeyen bilgilerin bir araya getirilmesi<br />
ile yazılmış bir eser olma noktasında tenkit edilmektedir. 288<br />
Kutsal metinlerin kendine özgü bir dili var. Bu dil kutsal metinle yeni<br />
karşılaşanlarca, çeviriden kaynaklanan sorunlarla da birleşince, oldukça sorunlu gibi<br />
algılanır. Sembolik olan bu dil çağrıştırıcılığı yüzünden ve tasvir edici olmamasından<br />
dolayı, sembolik olmayan ya da daha az sembolik olan bir dile aktarılırken oldukça<br />
zor karşılanır ve ifade edilir. Böyle olmasına karşın sembolik dil, mutlak gerçeğin<br />
belli özelliklerini anlatmada genellikle en iyi ve bazen de tek yoldur. 289<br />
Karşılıklı anlaşmada aynı dili konuşmak gerekir. Fakat burada kastedilen aynı<br />
dilden maksat, hem konuşulan dilin aynı olması hem de konuşanın, dinleyenin<br />
ilgisini, ihtiyaçlarını, bilgisini ve tecrübesini göz ardı etmemesi, o düzlemde de aynı<br />
dili konuşmasıdır. Anlama konusundaki bu umumi tabloyu Kur’an’a yansıtırsak,<br />
Kur’an’ın ilk muhataplarının ortak dilini kullandığını kabul etmeliyiz. Ancak bizim<br />
de Kur’an’ı anlamamız için bir ön bilgi olarak, ilk muhatapların konuştuğu, anladığı<br />
Arap dilini ve onların kültürünü, hayat tarzını, ve bilgi seviyesini bilmemiz<br />
gerekir. 290<br />
287 Emin el-Hulî, Kur’an Tefsirinde Yeni Bir Metod, s. 84-88.<br />
288 Age., s. 94.<br />
289 Nadim Macit, Kur’an’ın İnsan-Biçimci Dili, s. 54.<br />
290 Halis Albayrak, age., s. 124-125.<br />
72
Kur’an semantiğini ontoloji anlamında alanlar da vardır. Örneğin, Izutsu bu<br />
konuda şöyle der: “Kur’an’ın semantiği, kainatın nasıl meydana geldiği, dünyanın en<br />
büyük elemanlarının neler olduğu ve bunların birbiriyle ilişkilerinin ne biçimde<br />
kurulduğu sorunlarıyla ilgilenmektedir. Bu anlamda semantik, bir çeşit ontoloji<br />
olmaktadır. Fakat bu, metafizik, soyut düşünce alanındaki filozofun telif ettiği kuru,<br />
sistematik bir ontoloji değil; somut, yaşayan, dinamik bir ontolojidir.” 291<br />
Nice eserler vardır ki, o eserin yazıldığı dili konuşan insanlar ondan çok az<br />
yararlanabilirler. Bunda eserin eski zamanda yazılmış olması bir etken olacağı gibi<br />
eserin belli bir kültür seviyesine hitap etmesi de söz konusu olabilir. Bizdeki eski<br />
edebiyat yapıtları, divanlar vb. buna örnek olabilir. Bunların hem dili eski hem de<br />
zamanında da belli bir kültür seviyesine hitap etmekte idi. Bugün için ise özel bir<br />
gayretle anlaşılabilmektedir. Konuyu Kur’an bağlamında ele alacak olursak, 1400 yıl<br />
önce konuşulan bir dil ve edebî bir eser olarak onu anlamak sadece Arap<br />
olmayanların değil, bizzat Arabın bile meselesi olmuştur. 292<br />
Kur’anî bazı kavramların Cahiliyye döneminde de kullanıldığı ama İslam’ın<br />
bunlara farklı anlamlar yüklediği görülür. Dolayısı ile bunları Cahiliyyede kullanılan<br />
veya salt kelime anlamları ile ele alıp anlamlandırmaya çalışmak veya buradan<br />
hareketle çıkarımlarda bulunmak doğru bir yol değildir. Çünkü eski Arap<br />
erdemlerinin İslam içinde şekillendiği gibi bazı kelimelerin de İslam’la kavramlaştığı<br />
görülmektedir. İman, küfür, Müslim, mü’min gibi. 293<br />
Bir sözcenin anlamının birden fazla olması sadece Kur’an’a özgü olmayıp,<br />
bütün dillerin karakterinde vardır. Belki Tanrı’nın kastında bile olabilir. Çünkü her<br />
farklı yorum kendinin doğruluğu noktasında gramer, o günkü kullanılış tarzı, bağlam,<br />
lafzî veya amaca göre okuma gibi noktalardan yardım almaktadır. Bu anlamda<br />
mezhepsel farklılaşmada Kur’an’ın dilinin de rol oynadığını söyleyebiliriz. 294<br />
291 Toshihika Izutsu, Kur’an’da Allah ve İnsan, s. 18.<br />
292 M. Said Hatipoğlu, 1. Kur’an Sempozyumu, s. 85.<br />
293 Toshihika Izutsu, Kur’an’da Dinî ve Ahlakî Kavramlar, (Çev. Selahattin Ayaz), Pınar Yayınları,<br />
İstanbul 1991, s. 21.<br />
294 Nadim Macit, age., s. 98-99.<br />
73
Birden fazla anlama gelen lafızların, bir kullanımda birden fazla anlama<br />
gelip-gelemeyeceği de tartışılmaktadır. Örneğin “İnsanı alaktan yarattı.” 295 ayetini<br />
“İnsanı embriyodan/ilişip yapışan bir sudan/sevgi ve ilgiden yarattı” şeklinde aynı<br />
anda bütün anlamları ile anlamlandırmak doğru bir davranış mıdır? Kaldı ki, burada<br />
verilen anlamlar birbirinin tamamlayıcısı, müteradifi olan anlamlar da değildir. İlk<br />
zamanlardaki bu kabil verilen anlamlar müteradif anlamlar olup Kur’an’a verilen<br />
anlamların birbirini tamamladığı, birbirine ters düşmediği tezinden hareket<br />
etmektedir. Bununla birlikte İmam Şafii birden fazla anlam taşıyan bir lafzın bir<br />
kullanımda bu anlamların hepsine birden şamil olabileceğini iddia etmiştir. Bu<br />
görüşe karşılık birçok alim bir defada bütün anlamların kastedilemeyeceğini<br />
belirtmişlerdir. Fakat aynı veya artarda gelen ayetlerde aynı kelimenin her<br />
kullanımında farklı anlamlar içerebildiği de unutulmamalıdır. 296<br />
Kısaca, Kur’an’ı bir başka dile çevirmedeki güçlüklerden ilki, Kur’an’ın nazil<br />
olduğu dile (Arapça) özgü hususiyetlerden, ikincisi ise Kur’an’ın kendi üslubundan<br />
kaynaklanmaktadır. 297<br />
5.3. Tercümeden Kaynaklanan Problemler<br />
Her şeyden önce Kur’an’ın doğru ve aslına uygun olarak tercüme ve tefsir<br />
edilmesi gerekmektedir. Çünkü yanlış anlaşılmış bir metnin, doğru olarak<br />
uygulanabilme ve diğer insanlara ulaştırılabilme imkanı yoktur. Hiçbir tercümenin<br />
aslın yerini tutmadığını da herkes kabul etmektedir. Konu Kutsal Metin olunca ayrı<br />
bir hassasiyet gösterilmekte ve iş hiç tercüme edilemeyeceğine kadar<br />
götürülebilmektedir. Bu konuda önemli bir Kur’an meâli yazarı olan H. Basri<br />
Çantay’a atfedilen “Kur’an-ı Kerim’in aslı ile meâli arasındaki fark, Yaratan ile<br />
yaratılan arasındaki fark gibidir.” sözü 298 bu konudaki hassasiyeti ifade etmesi<br />
açısından önemlidir.<br />
295 96/Alak, 2.<br />
296 Bkz. Dücane Cündioğlu, Kur’an’ı Anlama’nın Anlamı, s. 39-43 ve 56. Bir ayette geçen aynı<br />
kelimelerin farklı anlamlar taşımasına örnek olarak, 22/Hac, 46 ayetinde geçen “kulub” kelimesine;<br />
artarda gelen ayetlerdeki aynı kelimenin farklı anlamlar taşımasına örnek olarak ise 24/Nur 43 ve 44.<br />
ayetlerde geçen “ebsar” kelimesine bakılabilir.<br />
297 Dücane Cündioğlu, Kur’an Çevirilerinin Dünyası, 1.Baskı, Kitabevi, İstanbul 1999, s. 45.<br />
298 Nusret Çam, Şiir Diliyle Kur’an-ı Kerim Meâli, s. XII.<br />
74
Çeviriyi; çevirenin becerisi, bilgi birikimi, kutsal metinin otantik dili, çeviri<br />
yapılan dilin ifade ve söyleyiş imkanları, dinsel tercihleri gibi hususlar etkiler. 299<br />
Vahyi okumada aslolan kendi görüşünü meşrulaştırmak değil, gösterileni sezmek,<br />
dile getirmektir. Dolayısıyla ideolojik ve sapkın okumalar ve anlamlandırmalar<br />
dinlerin manevî karakteriyle karıştırılmamalıdır. Ne var ki, çeşitli grupların<br />
kendilerini doğrulamak adına yaptıkları aşırı yorumlar, Kur’an’ın anlam bütünlüğünü<br />
bozmaktadır. 300<br />
Bir sözün ortaya çıkış sebebi vardır ve bunu anlamadan harfî/lafzî olarak<br />
söyleneni anlamak çoğu zaman doğru olmaz. Bu çerçevede Kur’an için esbab-ı nüzul<br />
ve sözün bağlamının önemi ortaya çıkar. Kaynaklarda her ayetin sebeb-i nüzulünü<br />
bulmak mümkün olmadığı gibi, her ayet için sebeb-i nüzul aramak da doğru değildir.<br />
Ayrıca, sebebin hususiliği, hükmün umumiliğine mani değildir. Hatta Kur’an<br />
mesajının evrensel oluşu çerçevesinde, günümüz toplumundaki gelişmeler ve<br />
hadiseler Kur’an’ın muasır sebeb-i nüzulleri olarak düşünülebilir mi, sorusunu akla<br />
getirmektedir. Kur’anî vahyin aktüel alanı olarak söz konusu soru ışığında da Kur’an<br />
anlaşılmaya çalışılabilir. 301 Mütercimin veya anlamaya çalışanın bunları da göz<br />
önünde bulundurması gerekir.<br />
Verilen anlamın doğru veya yanlış olmasının söz konusu olduğu her<br />
durumda, anlamı doğrulamak ihtiyacı ortaya çıkar. Anlam ise sadece anlatana<br />
sorularak doğrulanabilir. Bunun Kur’an için olamayacağı da aşikardır. Yani sözün<br />
sahibine “Ne demek istiyorsun?” diye soramamaktayız. Bu durumda “Bu söz ne<br />
anlama geliyor?” sorusu sorulacaktır. Bunun için ise sözün tabii bağlamı dediğimiz:<br />
ne söylendiği, kime söylendiği, niçin söylendiği, sözün zaman ve mekânı gibi<br />
elemanlardan yola çıkarak sözü anlamaya çalışırız. 302 Bunun için bir örnek verecek<br />
olursak: Kur’an’da geçen “küfr” kelimesi; örtmek, gizlemek, nankörlük ve inkar<br />
etmek gibi anlamlara gelir. “Ve sonunda yapacağını yaptın, sen kafirlerdensin.”<br />
299 Vehbi Başer, “Sosyal Bilimler Açısından Kutsal Metinlerin Anlaşılması”, 2. Kur’an Sempozyumu,<br />
s. 34.<br />
300 Nadim Macit, age., s. 20, 35.<br />
301 Halis Albayrak, “Kur’an’ın Anlaşılmasında Yöntem”, Din Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar, MEB<br />
Yayınları, İstanbul 2000, s. 28.<br />
302 Dücane Cündioğlu, Kur’an’ı Anlama’nın Anlamı, s. 21-24.<br />
75
ayetinde 303 geçen “kafir” kelimesinin ve dolayısıyla ayetin anlamını tespit için şu<br />
suallerin cevabını bulmak gerekir:<br />
Bu sözü kim söylüyor? Firavun.<br />
Kime söyleniyor? Hz. Musa’ya.<br />
Nerede ve ne zaman söylüyor? Hz. Musa peygamber olduktan sonra ve<br />
Firavunun sarayında.<br />
Niçin söyleniyor? Hz. Musa’nın Mısır’dan kaçmadan önce kazara bir Kıptî’yi<br />
öldürmesine 304 binaen.<br />
Görüldüğü gibi sözün tabii bağlamı dediğimiz hususlar dikkate alındığında<br />
buradaki “kafir” kelimesinden “nankör” kastedildiğini anlamış oluruz. Bunun gibi<br />
Kur’an’ın vecizliği, zamirlerin medlulü gibi hususlarda, sözün bağlamı dikkate<br />
alınmadan yapılan tercümeler yanlış anlatımlara sebep olmaktadır.<br />
Allah, Kur’an’la öncelikle o zamanki Mekke ve Medine toplumunu, dinî,<br />
ahlakî, sosyal vs. açılardan şekillendirmeye çalışıyordu. Dolayısı ile o toplumun<br />
inanç yelpazesi ve örf ve adetlerini gündeme getiriyordu. O aynı zamanda evrensel<br />
boyutu ile bütün insanlığa hitap edip, insanlığa ışığını ulaştırmaya çalışmaktadır.<br />
Onu anlamaya çalışanların değişik coğrafya, kültür ve zamanlarda yaşamaları, zihin<br />
ve şuur farklılıkları onun yorumunun da her zaman devam etmesi gerektiği gerçeğini<br />
açığa çıkartmaktadır. Bu bağlamda Kur’an’ın anlaşılmasında da bir yöntem meselesi<br />
gündeme gelmektedir. 305<br />
İslam’ı ve Kur’an’ı yorumlamak değil, kabul etmemek küfürdür. Bu durumda<br />
beğenilmeyen yoruma “yanlıştır” demek İslam’ın ruhuna daha uygundur. Böylesi<br />
hoşgörülü bir davranış önüne gelenin Kur’an’ı istediği gibi yorumlaması anlamına da<br />
gelmez ve gelmemelidir. Kur’an yorumunun da kendine has bir usulü ve dayandığı<br />
303 26/Şuara, 19<br />
304 28/Kasas, 15<br />
305 Halis Albayrak, agm., s. 21-36.<br />
76
önemli temeller vardır. Bunlar günümüze kadar bir birikim olarak gelmiş İslamî<br />
gelenek, en başta da hadis ilmidir.<br />
Tercüme ve tefsirlerden yararlanırken önemli ölçüde İsrailiyat dediğimiz ve<br />
çoğu zaman da Kur’an’ın ruhuna uymayan yorumlara ve yoruma dayanan<br />
tercümelere rastlamamız da mümkündür. Bunları da ancak ana metnin ifade ettiği<br />
anlam göz önünde bulundurularak çözmemiz mümkündür. Bu hususa değinen<br />
Kur’an mütercimi H. Basri Çantay şöyle demektedir: “Gördüm ki, Tibyan ve<br />
Mevakib tercemesi gibi eski Türkçe eserler hem bugünün dilinden ve terceme<br />
tekniğinden uzak, hem onlarda asılsız ve faidesiz katmalar kucak kucaktır. Bugünün<br />
nesli bunları anlamaz, anlayanlar bulunsa bile onlar zamanımızın ruhî ve hakikî<br />
ihtiyaçlarını doyurmaya asla yaramaz. 306<br />
Kavramların tercümesine özellikle dikkat etmeli çünkü tercüme kavramlarla<br />
bilimsel ve ciddi tahlillere girişmek tehlikesi ile karşılaşılmaktadır. 307 Ayrıca Arap<br />
diline ve dolayısı ile Kur’an’a has deyimler vardır ki, bunlar Kur’an tercümelerinde<br />
sıkça yanlış anlamlandırıldığından, Kur’an’ı anlamaya çalışan muhatabı<br />
yanıltmaktadır. Bu konuda önemine binaen, müstakil eserler neşredilse de mayınlı<br />
bir alan olma özelliğini korumaktadır. Çeviriler incelendiğinde önemli bir kısım<br />
hatanın, deyimlerin doğru ve yerinde tercüme edilmediğinden kaynaklandığı<br />
görülmüştür. 308<br />
Günümüz tercümelerinde elimizdeki ‘berkenar’ diye ifade edilen Kur’an<br />
metinleri esas alındığı için; onların sayfa düzeni (bilhassa ana metinle beraber olan<br />
çevirilerde) ve ayet dizini (fasıla) önemli ölçüde anlam bölünmelerine sebep<br />
olmaktadır. Tercümelerde edebî bakımdan daha üstün ve daha rahat bir dil ve<br />
üslubun kullanılabilmesine imkan vermek ve kopuk ifadelerden uzak durmak,<br />
dolayısıyla ilâhî kelamın mefhumuna daha uygun çeviriler sunabilmek için fasılalara<br />
306 Hasan Basri Çantay, Kur’an-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, İstanbul 1980, C 1, s. 6.<br />
307 Toshihiko Izıtsu, Kur’an’da Dinî ve Ahlakî Kavramlar, s.21.<br />
308 Abdulcelil Bilgin, Kur’an’da Deyimler ve Kur’an’ın Anlaşılmasındaki Rolü, Pınar Yayınları,<br />
İstanbul 2003, s. 7.<br />
77
ve berkenar Mushaf düzenine uyulma adeti özellikle anlamın bölündüğü yerlerde<br />
mutlaka terk edilmeli, bu gibi yerlerde anlam esas alınmalıdır. 309<br />
Allah’ın Kitabında bir bozukluk yoktur. Ama onu açıklamak gayreti ile ortaya<br />
çıkan çalışmalarda mantıksal tutarsızlık, yanlış yorum ve değerlendirmeler<br />
olabilir. 310 Kur’an tercüme tefsirleri Kur’an’ın kendisi olmadığı için bu gibi hatalara<br />
mütercim/müfessirin insan olma keyfiyeti noktasından bakılmalıdır. Kaldı ki, her<br />
insanı yaşadığı asrın bilgisi ve kültür seviyesi ile değerlendirmek gerekir.<br />
Günümüz tercümelerinde görülen genel hatalar şu şekilde sıralanmaktadır: 311<br />
• Kur’an çevirilerinin önemli bir kısmı ehil kimseler tarafından<br />
yapılmamıştır. Bunların içinde batı dillerinden tercüme ve diğer tercümelerden<br />
hareketle hazırlananlar bile vardır.<br />
• Kullanılan dil ve üslup henüz kıvamını bulmamış olup halkın anlayışına<br />
uzak düşmektedir.<br />
• Takip ettikleri herhangi bir ciddî ilke ve yöntem bulunmamakta, daha<br />
öncekilerden daha ilerde olmaları gerekirken daha geride kalmaktadırlar.<br />
• Özellikle Arapça’ya ve Kur’an’a has deyimlerin Türkçe karşılıklarının<br />
bulunup verilmesi yerine literal karşılıkları verilmektedir.<br />
• Anlam zenginliği katan veya anlamı daraltan veya genişleten kıraat<br />
farklılıklarına hiç değinilmemektedir.<br />
• Bir cümlenin parçası olan ayetler, cümlenin tamamlanması esasına değil de<br />
ayet numarasına göre ayrı ayrı tercüme edilmekte, anlam kopuk kopuk olmaktadır.<br />
• Diller arası mütekabiliyet sorunu: Dilin kelime düzeyinde yapısal<br />
farklılıkları tespit edilip, farklılıktan kaynaklanan zaaflar mümkün mertebe<br />
giderilmeye çalışılmadan çeviriye girişilmektedir.<br />
309 A.Faruk Güney, Kur’an Tercümelerinde Anlam Sorunu (Fasılalar ve Vakıflar Bakımından), YL<br />
Tezi, MÜSB, İstanbul 2002, s.143.<br />
310 Arif Güneş, “el-Ahzap Suresi 30. Ayet-i Kerimesi Çerçevesinde Eleştirel Bir Yaklaşım”, 1. Kur’an<br />
Sempozyumu, Bilgi Vakfı, Ankara 1994, s. 228.<br />
311 Bkz.: Dücane Cündioğlu, Kur’an Çevirilerinin Dünyası; Salih Akdemir, Cumhuriyet Dönemi<br />
Kur’an Tercümeleri, Akid Yayınları, Ankara 1989; Faruk Gürbüz, Tercüme Problemleri ve Meâller;<br />
A Faruk Güney, Kur’an Tercümelerinde Anlam Sorunu (Fasılalar ve Vakıflar Bakımından).<br />
78
• Cümleler nesre veya nazma yakınlığına dikkat edilmeden tercüme<br />
edilmekte, Kur’an’da önemli ölçüde yer alan söz sanatları gösterilmemektedir.<br />
• Kur’an’ın kendine özgü dili (sözlü metin olması) çevrilmeden kalmakta,<br />
sanki düz bir metin gibi anlamlandırılmaktadır.<br />
• Ayetlerin yan anlamları çoğu zaman ihmal edilmekte, dipnotlarda olsun,<br />
gösterilmemektedir.<br />
• Bazı yerlerde kelimeler sonradan kazanmış olduğu anlamlarla, özellikle<br />
fıkıhla kazandığı anlamlarla tercüme edilmektedir.<br />
• Mütercimlerin çoğu modern ilmin verilerini de tam olarak bilmemekte, bu<br />
konuda verilen yorum içerikli anlamlar hatalı olmaktadır.<br />
• Çoğu mütercimin sadece Arapça’ya değil Türkçe’ye de hakim<br />
olmayışından kaynaklanan ifade ve sentaks hatalarına sıkça rastlanılmaktadır.<br />
Kısaca, yabancı dilde ifade edilen bir kavramı ve bir cümleyi sadece doğru<br />
anlamamız yetmez. Doğru anlaşıldığı düşünülen bu anlamın, aynı zamanda doğru ve<br />
aslına sadık kalınarak ifade edilmesi de en az anlaşılması kadar önemlidir. Çünkü<br />
çoğu muhatap direkt tercüme ile karşılaşmakta ve zihninde anlamı tamamlayamadığı<br />
bazı yerleri olsun aslından karşılaştırma imkanı bulamamaktadır. Bu gerçeklik<br />
Kur’an tercümeleri dünyası için de önemli ölçüde geçerlidir.<br />
Yaklaşık bir asırdır devam eden çeviri tecrübesinin neticesi şudur: vahyilâhînin<br />
çeşmesinden içmek için tek başına meâl ve tefsirlere müracaat etmek yeterli<br />
değildir. Kendine has bir formda sunulduğu için –başarılı olsalar bile- meâller<br />
yetersiz kalmakta, koca ciltlere baliğ tefsirler ise halka hitap etmemektedir.<br />
Heyecanla bunları eline alan halkımız, bu eserlerin içine girdiğinde onca rivayet ve<br />
yorum karşısında ne yapacağını, hangisini ve niçin tercih edeceğini<br />
bilememektedir. 312<br />
5.4. Bütünsellikten Yoksun Bakış<br />
Bugün Kur’an elimizde bütün bir metin olarak bulunduğu için, anlamaya<br />
çalışırken de bu bütünlüğü korumamız gerekir. Yaygın olan örnekle sadece “La<br />
312 Dücane Cündioğlu, Anlamın Buharlaşması ve Kur’an, s. 21.<br />
79
takrabu’s-salah” deyip, devamını hatırlamamak veya bilmemek olmaz. Kur’an kutsal<br />
metinlere parçacı yaklaşmayı hoş karşılamaz ve dünya ve ahiret cezasını şöyle<br />
belirtmektedir: “…Yoksa siz Kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkar mı<br />
ediyorsunuz? Sizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezil olmaktan başka<br />
nedir? Kıyamet gününde de (onlar) azabın en şiddetlisine itilirler. Allah yaptıklarınızı<br />
bilmez değildir.” 313<br />
Kur’an’daki bir ayetin tamamını Kur’an bütünlüğü içinde düşünürken, ayetin<br />
içindeki kelimeleri de o ayetin bütünlüğü içinde düşünüp ona göre anlamlandırmak<br />
gerekmektedir. Kelimenin zaman içerisinde aldığı bir anlamı veya nadiren kullanılan<br />
anlamını öne çıkarıp ayeti anlamlandırma çabası en basit ifade ile samimiyetsiz bir<br />
girişimdir.<br />
Kur’an’ın dünya görüşü düşünülmeden yapılan parçacı yaklaşımlar Onun<br />
ruhuna uymayacaktır. Bugünkü tefsir usulünün en önemli ilkelerinden birisi de<br />
Kur’an’ı parça parça değil de bir bütün olarak ele almasıdır. Yalnız buradaki<br />
“bütün”den ne kastedildiğini de iyi anlamalıyız. Zira Kur’an insanlara yol göstermek<br />
için geldiğinden onlara bir dünya görüşü sunmaktadır. Onun için hayatın her alanına<br />
dair görüşler sunmuş veya müminlerin böyle görüşleri oluşturabilmeleri için temel<br />
ilkeler vermiştir. Bu durumda sadece belli bir alanda Kur’an’ın görüşlerini yalnız o<br />
konuda söyledikleri çerçevesinde yorumlamak eksik olacaktır. Çünkü bu konuda<br />
yapılacak yorumun Kur’an’ın getirdiği dünya görüşüne de uygun olması gerekir. 314<br />
Kur’an’ın ayetlerinin birbirini açıklaması veya Kur’an’ın kendini tefsiri,<br />
bütünlüğünü ifade etmesi noktasında önemlidir. Dolayısıyla Kur’an’ın bir kısım<br />
ayetleri, birbirlerini tamamlayan, birbirini açıklayan nitelikleri ile ayrılmaz bir bütün<br />
oluşturur. Çünkü bir yerde kapalı olan ifade, başka bir yerde açık; bir yerde muhtasar<br />
olarak verilen husus, diğer tarafta tafsilatlı; bir yerde mutlak olan, başka bir yerde<br />
kayıtlanmış; bir yerde genel ifade edilen, diğer yerde tahsis edilmiş şekliyle geçebilir.<br />
Buna ilaveten, aynı kökten türeyen kelimeler, değişik ortamlarda farklı anlamlar<br />
313 2/Bakara, 85.<br />
314 Fazlur Rahman, Ana Konularıyla Kur’an, s. 14.<br />
80
kazandığı gibi, kök itibariyle büsbütün farklı olan kelimeler birçok yerde aynı anlamı<br />
vurgulayabilmektedir. Vücuh ve nezair ilmi Kur’an’ın bu yönünü inceler. 315<br />
Izutsu da Kur’an’ın bütünlüğü üzerine şöyle der: “Kur’an’da kelimeler arası<br />
ilişki de son derece ilgi çekicidir. Mesela, Allah, selam, nebi, iman gibi çok önemli<br />
Kur’an sözlerini toplayıp Kur’an’da ne anlam verdiklerine bakmakla mananın<br />
kavranabileceği zannedilir. Fakat hakikatte mesele öyle sanıldığı kadar basit değildir.<br />
Çünkü bu kelimeler, Kur’an’da birbirinden ayrı, yalın halde bulunmazlar. Her birinin<br />
öteki ile yakın bir ilişkisi vardır. Bu kelimeler müşahhas anlamlarını, birbirleri ile bu<br />
ilişki sisteminden alırlar. Diğer bir ifade ile bunlar, kendi aralarında büyük-küçük<br />
çeşitli gruplar teşkil ederler ve birbirlerine muhtelif yollarla bağlanırlar. Bu suretle<br />
gayet düzenli bir bütün, son derece karışık kavramsal bir münasebet ağı kurarlar. İşte<br />
önemli olan husus, bu anlam sistemini yakalamaktır.” 316<br />
Albayrak ise bu konuda şunları der: “Kur’an telif eserlerden tamamen farklı<br />
bir yapıdadır. Onda konular, bölümler, ana başlıklar ve alt başlıklar altında işlenmez.<br />
Muayyen konular, bazı siyak-sibak çerçevelerinde adeta müstakil olarak ele alınmış<br />
görünümünü verseler de, her siyak-sibak çerçevesi, yine de Kur’an’ın diğer pasajları<br />
ile doğrudan veya dolaylı olarak irtibatlıdır. Çünkü değil bir ayet grubu, bazen bir<br />
terkip bile birkaç hedef gözetebilmektedir. Bundan dolayı Kur’an’ın bir biriminin<br />
sadece bir konuya münhasır kılınması çoğunlukla mümkün olamamaktadır. Bütün<br />
parçalar, bulundukları mana çerçevelerinde üzerlerine düşeni yaparken, Kur’an<br />
manzumesi içindeki diğer birimlerle olan ilişkilerini de sürdürürler. Dolayısıyla<br />
Kur’an her bir azası mükemmel çalışan bir bütün oluşturur.” 317<br />
Kur’an bütünlüğünü düşünürken ayetin hususi olarak bize bildirmek istediği<br />
husus da göz ardı edilmemelidir. Kur’an’ın her ayeti evvela Kur’an’ın<br />
bütünlüğünden bağımsız olarak ele alınmalı, daha sonra ulaşılan sonuç Kur’anî<br />
ölçülere vurulmalıdır. Kur’an’ın bütünlüğü içinde ayete yaklaşıldığı zaman o ayetten<br />
çıkarılması muhtemel birçok mananın elde edilmesi engellenmiş olur. Bu Kur’an’ın<br />
315 Halis Albayrak, Kur’an’ın Bütünlüğü Üzerine Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri, Şule Yayınları, İstanbul<br />
1996, s. 22.<br />
316 Toshihiko Izutsu, Kur’an’da Allah ve İnsan, s. 15-16.<br />
317 Halis Albayrak, age., s. 155.<br />
81
ütünlüğünün bozulması değil, tam tersine bütüncül bakış açısının getirebileceği bazı<br />
eksik değerlendirmeleri önlemektir. Bunların başında bazı ayetlerin kendilerine has<br />
anlamlarının diğer ayetlerin gölgesinde kaybolup gitmesi gelmektedir. Tek bir ayetin<br />
tahlilinden elde edilecek sonuç, son tahlilde, yine Kur’an’ın bütünlüğü içinde<br />
değerlendirilecektir. 318<br />
Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik problemlerin bir kısmı din konusundaki<br />
farklı görüşlerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Aynı kitaba inanan, metni aynı<br />
şekilde okuyan farlı kimseler o metinden farklı şeyler anlayabilmektedir. Bu konuda<br />
her şeyden önce samimi bir yaklaşım ve anlaşılanın Kur’an’ın indiği günkü dile,<br />
tercümenin de çeviri yapılan dile en uygun şekilde olması gerekir. Bu arada anlamın<br />
Kur’anî bütünlük içinde ele alınması da unutulmamalıdır.<br />
6. Günümüzde Kur’an Öğretimi ve Anlamaya Yönelik Faaliyetler<br />
Kur’an ağır ağır, anlayarak ve özümseyerek okunması gerektiğini çeşitli<br />
ayetleri ile ifade etmektedir. 319 Kendisinden istenen tesirin görünmesi de ancak böyle<br />
mümkün olabilmektedir. Bunu böyle anlayan Sahabe de hatim yapma saiki ile<br />
kendisine ne söylediğinden habersiz veya bir nağme olarak okuma tarzına<br />
girişmemiştir.<br />
Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik olan gayretler, yüzünden doğru okunmasına<br />
yönelik gayretlerin yanında çok sönük kalmaktadır. Kur’an Öğretimi denince,<br />
Kur’an’ı Arapça’sından ve Arapça’nın fonetiğine ve tecvit kurallarına göre sadece<br />
yüzünden okumayı öğrenmek anlaşılmaktadır. Onun için hala Kur’an Kurslarında ve<br />
camilerdeki yaz kurslarında aynı metot takip edilmekte, anlaşılmasna neredeyse hiç<br />
yer verilmemektedir. Yetişkinler için ise meal ve tefsirler yeterli görülmektedir.<br />
Asırlar boyunca Kur’an’ı Arapça okumanın tekniği geliştirilmiş, ama<br />
anlamaya yönelik okumanın tekniği geliştirilmemiştir. Bu yöntemlerin de<br />
geliştirilmesine ihtiyaç vardır. 320 Belirli zaman süresinde Kur’an’ın tümünün ve her<br />
318 Ş. Ali Düzgün, Din Birey ve Toplum, Akçağ Basım Yayım, Ankara 1997, s.199-200.<br />
319 17/İsra,106; 25/Furkan, 32; 73/Müzzemmil, 4.<br />
320 Beyza Bilgin, “Kur’an’ın Anlatım Teknikleri Üzerine”, 1. Kur’an Sempozyumu, Bilgi Vakfı,<br />
Ankara 1994, s. 83.<br />
82
ayetin de her seviyede öğretilemeyeceği düşüncesinden hareketle seviyeye uygun<br />
ayet/ayet grupları ve Kur’an bölümlerinin uygun şekilde öğretilmesi zarureti<br />
doğmaktadır. Geleneğimizde Arapça’sından ahenkli okumak esas olduğu için<br />
“anlama” noktası ihmal edilmiştir. Hangi harfin nereden çıkarılacağı, veya Kur’an’da<br />
sadece bir kez kullanılabilecek bir tecvit kuralına verilen önem, O’nu anlamaya<br />
yönelik faaliyetlere verilmemiştir. Ancak günümüz insanını ne anlamını bilmeden<br />
Kur’an’ı yüzünden okuma öğretimi ne de eski öğretim metotları tatmin etmektedir.<br />
Bu konudaki yeni arayışlar da bunun bir göstergesidir.<br />
Yukarıda ifade edilen arayışlara şu çalışmaları örnek olara verebiliriz:<br />
Bunlardan birisi N.Yaşar Aşıkoğlu’nun, Kur’an ve hadis öğretiminde anlamın nasıl<br />
öğretilebileceğine ilişkin sunduğu bir yöntem önerisidir. “2 Aşamalı 4 M Formülü”<br />
olarak ifade edebileceğimiz bu yöntemin aşamalarında;<br />
a) Muhtevanın (içerik, konu) belirlenmesi ve anlatımı,<br />
b) Maksadın (amaç, hedef) belirlenmesi ve gerçekleştirilmesi,<br />
c) Metodun (yöntem) belirlenmesi ve uygulanması,<br />
d)Malzeme’nin (araç-gereç) belirlenmesi ve kullanımı,<br />
esas alınmış olup, görüldüğü gibi her maddenin ilk harfi ‘m’ dir. Bu basamaklarda<br />
geçen ‘belirlenmesi’ kısmı birinci aşama olan hazırlık safhasını; anlatım,<br />
gerçekleştirme, uygulama, kullanım gibi ifadeler de ikinci aşama olan uygulama<br />
safhasını ifade etmektedir. Çalışmada ayrıca İmam-Hatip Liseleri Kur’an-ı Kerim<br />
dersi konuları içerisinde yer alan 78/Nebe suresinin ve Hadis dersi konuları<br />
içerisinde yer alan ‘Cibril Hadisi’nin bu metoda göre işlenilişine yer verilmiştir.<br />
Örneğin 78/Nebe suresinin anlamı farklı derslerde işlenmek üzere 5’e ayrılmış ve<br />
bunlar şu şekilde ifade edilmiştir:<br />
1. Ders: Evrendeki mükemmelliğin tasviri (6-16. ayetler),<br />
2. Ders: Kıyametin tasviri (1-6. ve 17-22. ayetler),<br />
83
3. Ders: İnançsızların ahiretteki durumlarının tasviri (23-30. ayetler),<br />
4. Ders: İnananların ahiretteki durumlarının tasviri (31-36. ayetler),<br />
5. Ders: Allah’ın tek hakim oluşu (Sonuç: 37-40. ayetler). 321<br />
Okul programındaki sure ve duaların anlamlarının öğretimini konu edinen bir<br />
tebliğde, ders kitaplarında verilen anlamların anlaşılırlık açısından öğrenci seviyesine<br />
uygun olmadığından bahisle anlamlandırma konusunda öneriler getirilmektedir. 322<br />
Bu alanda yapılmış diğer bir çalışma ise Kur’an’daki Hz. İbrahim kıssasının<br />
öğretime nasıl taşınacağı ile ilgilidir. Kur’an öğretimi ve Kur’an’a yönelik anlama<br />
faaliyetleri açısından bakıldığında, Kur’an’daki kıssaların hem öğretime konu<br />
edilmeleri hem de materyal olarak sınıf ortamına taşınmaları Kur’an’ın anlaşılması<br />
açısından önemli bir zenginlik sağlamış olacaktır. İlgili çalışma Kur’an’daki Hz.<br />
İbrahim kıssasının, Din Öğretimi Özel Öğretim Yöntemleri açısından<br />
çözümlenmesini ve sınıf ortamına nasıl taşınacağını ele almaktadır. 323<br />
Bizim araştırmamızın kapsamı dışında kalsa da Diyanet İşleri Başkanlığına<br />
bağlı birer yaygın din eğitimi kurumu olan Kur’an Kurslarında da sure ve duaların<br />
yüzünden okunması ve ezberlenilmesi yanında anlamaya yönelik faaliyetlerde de<br />
bulunulmaktadır. Fakat araştırmalar, anlam öğretimi konusunun çok düşük düzeyde<br />
gerçekleştiğini göstermektedir. 1986’da Kur’an Kursu öğrencileri ile yapılan bir<br />
araştırma, öğrencilerin Kur’an’dan bir ayet veya sureyi nasıl bulacaklarını<br />
bilmediklerini, Türkçe meallerden bir ayetin bile anlamını okumadıklarını<br />
göstermektedir. 324 Günümüze kadar geçen zaman zarfında Kur’an Kurslarında<br />
anlamın da üzerinde durulması öğrencileri memnun etmiştir. 1991’de yapılan diğer<br />
bir çalışmaya göre Kur’an Kursu öğrencilerinin okutulması istenen seçmeli dersler<br />
321 N.Yaşar Aşıkoğlu, “Kur’an ve Hadis Öğretimi Konusunda Yeni Bir Yöntem Önerisi”, Din<br />
Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar, MEB Yayınları, İstanbul 2000, s. 37-52.<br />
322 Hüseyin Peker, “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Müfredatında Yer Alan Surelerin Anlamlarının<br />
Öğretimi”, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Çalışma Toplantısı-I, Değerler Eğitimi Merkezi Yayınları, s.<br />
40-47, İstanbul 2004.<br />
323 Ahmet Yemenici, Kur’an’daki Hz. İbrahim Kıssasının Din Öğretimi Özel Öğretim Yöntemleri<br />
Açısından Çözümlenmesi, YL. Tezi, AÜSBE, Ankara 2000.<br />
324 Harun Anay, Din Öğretmeyi Nasıl Öğrenebilirim?, L. Tezi, AÜİF, Ankara 1986, s. 7.<br />
84
arasında Kur’an Meali’ni en üst düzeyde göstermeleri 325 bizce, bu konudaki<br />
eksikliğin onlarca hissedilmesinin bir tezahürüdür. Çünkü güncel bir araştırmaya<br />
göre ezberlenen sure ve duaların anlamı üzerinde durulması konusu onların oldukça<br />
(% 34.6) hoşuna giden bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. 326<br />
2004’te yapılan bir araştırmada Kur’an Kursu öğrencilerinin bu kurumu<br />
tercihinde etkili olan sebeplerin başında (% 68.5 ile), Kur’an’ı doğru bir şekilde<br />
okumayı öğrenme gelmektedir. İbadetler için gerekli olan sure ve duaları ve bunların<br />
meallerini öğrenmek ise (% 33.3) dördüncü sırada tercih sebebi olarak<br />
gösterilmektedir. 327 Yani toplumumuzda Kur’an Kurslarının en önemli işlevi<br />
Kur’an’ın yüzünden okunması olarak görülmektedir. Kur’an kurslarının<br />
yönetmelikle belirlenmiş amaçlarından birinin de ezberletilen sure ve duaların<br />
anlamının da öğretilmesi 328 olmasına rağmen yine aynı araştırmaya göre bu amaç<br />
(öğreticilerin ifadesine göre) % 60 oranında gerçekleştirilmektedir. 329 Fakat bu bir<br />
felsefe ve anlayış sorunudur. Çünkü Başka bir araştırma, öğreticilerin ancak %<br />
41’inin Kur’an mealini baştan sona okuduklarını göstermektedir. 330 Yani, Diyanet<br />
İşleri Başkanlığı’nın üzerinde ısrarla durduğu Kur’an Kursları ve buralardaki<br />
öğretimin iyileştirilmesi adına atılan adımların meyvesini görmek uzun zaman alacak<br />
gibi görünmektedir.<br />
7. Örgün Öğretimde Kur’an Metninin Anlaşılmasına Yönelik Faaliyetler<br />
Ülkemizde örgün öğretim çerçevesinde Kur’an metninin anlaşılmasına<br />
yönelik gayretler İlköğretim’de, bütün öğrencilerin okuması gereken ve zorunlu<br />
dersler arasında yer alan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersleri çerçevesinde,<br />
ezberlenecek sure ve duaların yanında anlamının da öğretilmesine yönelik çabalarla<br />
kendini göstermektedir. Ayrıca İmam-Hatip Lisesi programları içinde yer alan<br />
Kur’an-ı Kerim derslerinde de sure ve duaların ezberlenmesi yanında anlamlarının<br />
325 M.Faruk Bayraktar, Eğitim Kurumu Olarak Kur’an Kursları Üzerine Bir Araştırma, İstanbul 1992,<br />
s. 69, 89, 100.<br />
326 Ahmet Koç, Kur’an Kurslarında Eğitim ve Verimlilik, İlâhiyât Yayınları, Ankara 2005, s. 87.<br />
327 Ahmet Koç, age, s. 63.<br />
328 DİB, Kur’an Kursları ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliği, Resmi Gazete, Sa. 23982, 3<br />
Mart 2000, Madde 5/c.<br />
329 Ahmet Koç, age, s. 170.<br />
330 M.Faruk Bayraktar, age, s. 135.<br />
85
öğrenilmesi çabaları da vardır. Zaten genel anlamda din öğretimi Kur’an’dan ve<br />
onun anlamından ayrı düşünülemez. Çünkü Kur’an, İslam dininin ana ve asıl<br />
kaynağıdır. Önemli ölçüde dinî hükümler ve ahlakî değerler oradan çıkarılmaktadır.<br />
7.1. İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersleri Çerçevesindeki<br />
Anlama Gayretleri<br />
Ülkemizde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri çerçevesinde, dersin<br />
öğretilmeye başladığı ilköğretim 4. sınıftan itibaren bazı sure ve dualar öğrencilere<br />
ezberletilirken, anlamları da öğretilir. Ezberletilen ve anlamları öğretilen dua ve<br />
sureler sınıflara göre şöyledir:<br />
İlköğretim 4. sınıfta; Sübhaneke duası ile Fatiha, İhlas ve Kevser sureleri,<br />
İlköğretim 5. sınıfta; Tahıyyat, Rabbena ve Salavat duaları ile Asr suresi,<br />
İlköğretim 6. sınıfta; Fil, Felak ve Nasr sureleri,<br />
İlköğretim 7. sınıfta; Maun, Nas sureleri ile Kunut duaları,<br />
İlköğretim 8. sınıfta; Ayete’l-Kürsi. 331 (Toplam 15 dua ve sure)<br />
Görüldüğü gibi ilköğretimi bitiren bir öğrencinin namaz sureleri olarak<br />
bilinen kısa sureleri ve namazda okunan duaları öğrenmiş olması hedeflenmektedir.<br />
Hatta 6. sınıf programında yer alan “Namaz Bir İbadettir.” ünitesine gelmeden 4 ve<br />
5. sınıflarda bu ünitenin alt yapısını teşkil eden sure ve dualar öğrenilmiş olmaktadır.<br />
Orta öğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders programlarında sure ve duaların<br />
öğretilmesine yer verilmese de öğretmenlerimiz öğrencilerin ezberlemiş olduğu bu<br />
sure ve duaları unutmaması açısından zümre toplantılarında karara bağlıyarak ve<br />
sözlü notu teşviki ile öğrencilerin daha önce kazanmış olduğu bu ezberlerini tekrar<br />
ettirmektedirler.<br />
331 T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Tebliğler Dergisi, C 63, S 2517, Ankara 2000, s. 911-978.<br />
86
İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi çerçevesinde öğretilen ve<br />
ezberletilen sure ve duaların anlamlarını da bazı öğretmenlerin ezberlettirdiği<br />
görülmektedir.<br />
Gayretleri<br />
7.2. İmam-Hatip Lisesi Kur’an-ı Kerim Dersi Çerçevesindeki Anlama<br />
İmam-Hatip Liselerinde hazırlık sınıfından son sınıfa kadar her sınıfta yer<br />
alan Kur’an-ı Kerim ders programlarında ezberlenecek ve anlamları öğrenilecek<br />
ayet, sure ve dualar yer almaktadır. Bunlar her sınıfa göre aşağıda verilen ünite<br />
başlıkları şeklinde sıralanmaktadır:<br />
• Yüzünden Okunacak ve Ezberlenecek Sözler, Dualar ve Anlamları<br />
(Hazırlık sınıfı),<br />
• Yüzünden Okunacak ve Ezberlenecek Ayetler, Sureler ve Mealleri (Tüm<br />
sınıflar),<br />
• Yüzünden Okunacak Sureler (Tüm sınıflar),<br />
• Meali Okunacak Ayet Grupları (Tüm sınıflar),<br />
• Kur’an’a Ait Değerler ve Dayanakları (Hazırlık ve 10. sınıflar),<br />
• Ezberlenecek ve Yorumlanacak Kısa ve Özlü Ayetler (9 ve 11.<br />
sınıflar). 332<br />
İmam Hatip Liselerindeki Kur’an-ı Kerim dersinin genel amacı; öğrencinin<br />
Kur’an’ı yüzünden, Arapça’nın fonetiğine ve tecvit kurallarına uygun olarak<br />
okuması ve bazı sure ve duaları bu esaslar çerçevesinde ezberlemesidir. Bununla<br />
birlikte görüldüğü gibi, bu ders çerçevesinde, kimi yüzünden okunan ve ezberlenen<br />
ayet, sure ve duaların anlamları ile sadece meali okunacak ayet grupları, Kur’anî<br />
değerlere dayanaklık eden ayetler ve kimi kısa ve özlü ayetlerin yorumları da yer<br />
almaktadır ki, bu durum çok yenidir. Çünkü Kur’an-ı Kerim dersi çerçevesinde<br />
ayetlerin anlamlarının da öğretilmesi en son hazırlanan programda ele alınmıştır. Bu<br />
programdan (1999 yılından) önceki Kur’an-ı Kerim dersleri sadece Kur’an’ı<br />
yüzünden, Arapça’nın fonetiğine ve tecvit kurallarına uygun olarak okuma ve bazı<br />
332 İHL Meslek Dersleri Öğretim Programları (1999), s. 19-32.<br />
87
sure ve duaların ezberlenmesi esası üzerine işlenirdi ve anlam üzerinde<br />
durulmazdı. 333<br />
Yeni hazırlanan programda yüzünden okunulacak yerler, Kur’an’ın başından<br />
itibaren her sınıf için yaklaşık 100 sayfadır (toplam 400 sayfa). Tabii ki, okuma<br />
kaidelerini ifade eden tecvit kurallarına da yer verilmiştir. Bunun haricinde<br />
ezberlenecek her sure ve duanın anlamları da verilmiştir. Ezberlenecek en uzun sure<br />
Yasin ve Mülk sureleridir. Bunlar dışında aşır diyebileceğimiz yerler ve Duha<br />
suresinden Kur’an’ın sonuna kadarki surelerin ezberlenmesidir. Bunların bir kısmı<br />
İlköğretim programında da yer almaktadır. 334<br />
Bu programın bizce en önemli yeniliği tüm sınıflarda yer alan “Meali<br />
Okunacak Ayet Grupları”, hazırlık ve 10. sınıfta yer alan “Kur’an’a Ait Değerler ve<br />
Dayanakları” ile 9 ve 11. sınıflarda yer alan “Ezberlenecek ve Yorumlanacak Kısa ve<br />
Özlü Ayetler” üniteleridir. Bu üniteler Kur’an’ı anlamanın ve O’ndan değerler<br />
üretmenin, Kur’an-ı Kerim dersi çerçevesinde de ele alınmasına başlandığının bir<br />
göstergesidir.<br />
İmam-Hatip Liseleri Kur’an-ı Kerim Ders Programındaki yenilikleri tam<br />
olarak görebilmek için Kur’an’a ait değerler çıkarmaya yönelik; “Her Yaygın Olan<br />
Doğru ve Güzel Olmayabilir”, “Tabiat Canlıdır, Onu İncitmemek Gerek”, “Ön<br />
Yargılarımızın Tutsağı Olmamalıyız”, “Eylemler Nesnelerden Daha Değerlidir”,<br />
“Allah İyi Arkadaş ve Güzel Çevre Öneriyor” gibi konu başlıklarına bakmamız<br />
yeterli olacaktır. 335<br />
Kur’an-ı Kerim dersi çerçevesinde “anlama” da yer veren yeni programdan<br />
öğrenci, öğretmen ve velilerin memnuniyetleri programın geri bildirimlerinden de<br />
333 Bkz. İHL Öğretim Programları (1985), s. 30-60; İHL Müfredat Programı (1978), s. 54-57.<br />
334 Bkz. Bu araştırmanın bir önceki başlığı altındaki (önceki sayfa) İlköğretim sınıflarına göre<br />
dağıtılmış ezberlenecek sure ve dualar.<br />
335 İHL Meslek Dersleri Öğretim Programları (1999), s. 23, 30.<br />
88
anlaşılmaktadır. 336 Bundan önce bazı öğretmenlerin anlam üzerinde de durduğunu ve<br />
bu şeklin daha yararlı olduğunu ifade ettiklerini bilmekteyiz. 337<br />
Kur’an-ı Kerim dersi dışında da İmam-Hatip Lisesindeki diğer meslek<br />
derslerinde konuların Kur’an’la bağlantılı olarak ele alınmasına gayret gösterilmekte<br />
ve konuyla ilgili ayetlerin bazen Arapçaları da verilebilmektedir. Bu Arapça metnin<br />
de anlamla bütünleştirilip, zihinde kalmasının sağlanması ve yeri geldiğinde tekrar<br />
hatırlanılması, programın hedeflerinin gerçekleşmesi açısından önemlidir.<br />
336 Burada kastedilen, MEB Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’ne İmam-Hatip Liselerinden Kur’an-ı<br />
Kerim Dersi Program’ı hakkında gelen geri bildirimlerdir.<br />
337 Araştırmacının şahsen görüştüğü İmam-Hatip Liselerinde Kur’an-ı Kerim dersine giren<br />
öğretmenlerin ifadeleri.<br />
89
İKİNCİ BÖLÜM<br />
KUR’AN ÖĞRETİMİNDE METİN <strong>ANLAM</strong> İLİŞKİSİNE DAYALI<br />
YAKLAŞIM<br />
1. Metin Anlam İlişkisine Dayalı Yaklaşım<br />
Her milletin, her kitabın bir dili olması kadar normal bir şey yoktur. Fakat bu<br />
dili anlamak noktasında farklı milletlerden olanlar bir takım sorunlar yaşar. Hele bu<br />
eser onların mutlaka okuyup anlaması gereken bir konumda ise insanlar; büyük bir<br />
çaba ile o dili öğrenmek, o eseri anlamak gayretine düşerler.<br />
Okumak, ilk başta sayfaları aşarak metni tüketmek anlamına gelse de<br />
okuyucunun anlamlandırması bakımından metnin anlamını yeniden oluşturması<br />
sonucu aynı zamanda bir üretme etkinliğidir de. Okuyucu metinde; metnin konusu<br />
nedir, ne hakkındadır, kim yazmış, kime yazmış, kim için yazmış, kim konuşuyor,<br />
kime konuşuyor, nerede, ne zaman, ne için konuşmuş ya da yazmış, gibi soruların<br />
cevabını arar. Mevlana’nın “Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin<br />
anladığı kadardır.” sözü metni okurken ya tükettiğimizi veya ürettiğimizi ifade<br />
etmesi açısından önemlidir. 338<br />
Dünyanın dört bir yanındaki Müslüman çocukları, Arapça’yı anlasın veya<br />
anlamasın, ana dilleri ne olursa olsun, Kur’an okumayı öğrenmeye Arap harfleri ile<br />
başlarlar. Daha sonra asıl metinle beraber kendi dillerine çevrilmiş metni okurlar,<br />
onların bu konudaki başlıca eğitimi öncelikle Kur’an’ın tilaveti ve ezberlenmesi<br />
gayretidir. 339 Çoğu için de din eğitimi bu kadarı ile yeterli görülür.<br />
Araştırmamızın önceki bölümünde ifade edildiği üzere, sure ve dua<br />
öğretiminde tarihten günümüze metnin öğretimi esas alınmıştır. Anlamın sure ve dua<br />
ile beraber öğretilmesine yönelik gayretlerin başlangıç tarihi yarım asrı geçmez.<br />
Kur’an’ın Arapça olarak indirilişi, i’cazı, benzerinin yapılamayışı, okunuluşu<br />
ile ibadet edildiği gibi hususlar metnin gücünü ve otoritesini ortaya koymaktadır.<br />
338 V. Doğan Günay, Metin Bilgisi, Multilingual, İstanbul 2001, s. 9-13.<br />
339 Fazlur Rahman, Allah’ın Elçisi ve Mesajı Makaleler I, s.52.<br />
90
Dolayısı ile metinsiz bir anlam öğretiminin geniş kitlelerce kabulü zor<br />
görünmektedir. Ayrıca Kur’an altı ayette kendini “Arapça Kur’an” 340 diye<br />
vasıflandırması, kuşkusuz O’nun sadece Arap Dili’yle ifade edilmesinden başka bir<br />
anlam da taşımaktadır. Çünkü dil olgusu sadece bir dizgeden, sözcük topluluğundan<br />
ibaret değildir. Bilakis dil; başlı başına bir dünyadır, bir toplumun kainata bakışının,<br />
onu kavrayışının, bunun sonucunda oluşan adetlerinin, tarihinin vs. bir toplamıdır.<br />
Allah da muradını bu dille ifade etmişse inananlara düşen, ister istemez murad-ı<br />
ilâhîyi ilk önce bu dil vasatında anlamaya çalışmaktır.<br />
Arap dışında başka milletlerden olanlar ve Arapça bilmeyenler için yapılan<br />
çeviriler insanları tatmin edici bir nitelikte değildir. Tercümelerdeki problemlerden<br />
uzun uzun bahseden bir araştırma şu sonuca varmaktadır: “Hülasa… Kur’an’ı<br />
edebiyat öğretimi gibi hem asıl ile karşılaştırıcı, asıl metinin zevk ve heyecanını, ses<br />
ve musiki lezzetini tattırıcı, hem de onu analiz edici, çözümleyici bir üslubu, içine<br />
tercümeyi de alan çok yönlü bir öğretim metodunu uygulamak gerek.” 341<br />
Bu bağlamda bir çıkar yol olarak anlamı metinle buluşturmak için bir yol<br />
aradık ve metin anlam ilişkisine dayalı yaklaşımla bunun olabileceğini düşündük. Bu<br />
yaklaşımın temeli Arapça’dan dilimize geçmiş olan kelimeler yardımı ile anlamı<br />
oluşturmaya ve öğrencinin zihninde kalıcı hale gelmesine çalışmaktır.<br />
Yaklaşımımızın tarihî ve hala uygulanan yönleri de mevcuttur: Örneğin<br />
Osmanlı’daki Sıbyan Mektepleri’nde Kur’an harfleri, akılda kalması için şöyle bir<br />
tarz ile öğretilirdi:<br />
Elif; Oklağaç gibi<br />
Be; Yanı yatık<br />
Te; Ona benzer<br />
Se; Ona benzer<br />
340 12/Yusuf, 2; 20/Taha, 113; 39/Zümer, 28; 41/Fussilet, 3; 42/Şura, 7; 43/Zuhruf, 3.<br />
341 Faruk Gürbüz, Tercüme Problemleri ve Mealler, s. 832.<br />
91
Cim; Karnı yarık<br />
Ha; Ona benzer<br />
Hı; Ona benzer<br />
Dal; Beli bükük<br />
Zel; Ona benzer<br />
Rı; Çengel gibi<br />
Ze; Ona benzer<br />
Sin; Üç dişli<br />
Şın; Ona benzer<br />
Sad; Deve dudaklı<br />
Dad; Ona benzer<br />
Tı; Tavşan kulaklı<br />
Zı; Ona benzer<br />
Ayn; Ağzı açık<br />
Ğayın; Ona benzer<br />
Fe; Kuzu başlı<br />
Gaf; Kadı başlı<br />
Kef; Sındı gibi<br />
Lam; Orak gibi<br />
92
Mim; Çomak gibi<br />
Nun; Çanak gibi<br />
Vav; Başı tokmaklı<br />
He; İki gözlü<br />
Lâmelif; Baldır dolaşık<br />
Ye; Yaya benzer. 342<br />
Bu şekil öğretim tarzının Osmanlı’dan günümüze devam eden bir gelenek<br />
olarak Anadolu’nun muhtelif yerlerinde hala devam ettiğini görmemiz mümkündür.<br />
Büyüklerimizden de bu kabil öğretim tarzını çağrıştıran hatıraları dinlemişizdir. Bu<br />
anlamda araştırmacının büyüklerinden işittiği bazı hatıralar şöyledir:<br />
Kur’an’ın sonundaki kısa sureleri sondan başa doğru ezberleyerek gelen<br />
öğrenci İnşirah suresini bitirdiğinde “Ferğab” deyince, öğrenciler “Kap ta kaç.” der<br />
ve okuyan öğrencinin başındaki külah alıp-kaçırılır. Büyüklerine verilerek çocuğun<br />
Duha suresine çıktığı müjdelenir ve bahşiş alınır. Yine Şems suresinin son ayetinde<br />
“Vela yehafü ukbaha.” okunduktan sonra “Kurt gelince korkma ha!” denmesi eski<br />
zamanlara ait tatlı mektep hatıraları olarak günümüze kadar uzanmaktadır.<br />
Gerek İmam-Hatip Liselerinde öğretmenlik yapan bir kısım<br />
öğretmenlerimizde, gerekse vaaz eden din görevlilerimizde de bu tarz bir geleneğe<br />
rastlamaktayız. Yani Arapça bir metni Türkçeleştirirken Arapça kelimenin Türkçe’ye<br />
geçmiş türevi ile anlamlandırma çabası vardır. Örneğin vaiz, “Nasrun minallahi ve<br />
fethun karib” ayetini anlamlandırırken şöyle diyor: “Nasrun, o bir nusrettir;<br />
Minallah, Allah’tan. Ve fethun, ve fetih; Karib, karibtir, yani yakındır.” Bunun<br />
örneklerini çoğaltmak mümkündür. Bu tarz, Türkçe karşılığın Arapça kelimeyi tam<br />
karşılamadığı veya karşılamıyor zannedildiği durumlarda daha sık bir şekilde<br />
görülmektedir. Örneğin Allah’ın sıfatlarından bahsederken “O, Semidir, Basirdir,<br />
342 Çankırılı Hacışeyhoğlu Hasan, Çankırı’da Ahilikten Kalma Esnaf ve Sohbet Teşkilatı, Çankırı<br />
Vilayet Matbaası, Çankırı 1932, s.172.<br />
93
Habirdir, vs.” denilir. Bununla O’nun işitme, görme ve haberdar olması vs. bizim<br />
Türkçe ifade ettiğimiz ve anladığımız tarzda değildir vurgusu yapılmaktadır. Yani<br />
kelime anlamlandırılırken yine Arapçası kullanılmakta, önemli bir kelime ise daha<br />
sonra kelime ile ilgili geniş izahlara girildiğine sıkça rastlanılmaktadır.<br />
İlk bakışta böyle bir tarzın pedagojik olmadığını savunabiliriz. Yalnız<br />
muhatabın bildiği kelimelerden yola çıkarak, bilmediklerini buldurma çabası olarak<br />
görmemiz de mümkündür. Arapça’da bilinmeyen bir kelimeyi anlamlandırmada da<br />
buna yakın bir yol izlemez miyiz? Örneğin “müsteşrik” kelimesini yeni duyduysak,<br />
anlamı bildiğimiz “şark” kelimesinden yola çıkarak veya yanlışlıkla “şirk”<br />
kelimesinden hareketle bulmaya çalışırız. Aynı Arapça sözlükte kelime arar gibi.<br />
Tam bir metin olarak verilen anlam önemli ölçüde anlam verenin yorumunu<br />
da kapsamakta, dolayısı ile okuyucu aslında anlamlardan biri ile muhatap olurken,<br />
ayetten kastedilenin sadece o olduğu gibi bir yanılgıya düşmektedir. Kelime kelime<br />
verilen anlamda ise bu mahzur önemli ölçüde kalkmakta, yorumlardan bir yorumu<br />
anlamaya çalışmaktan ziyade, kendisinin de anlayabileceği ve anlamak ve<br />
anlamlandırmak zorunda olduğu bir metinle karşı karşıya bulunduğunu fark<br />
etmektedir. Ayrıca daha fazla bir zihnî faaliyette bulunacağı ve anlamı bir noktada<br />
kendi ortaya koymaya çalışacağı için konuyu sahiplenecek ve anlamın zihinde<br />
kalması ve daha geç unutulması da sağlanmış olacaktır. Bu da metin anlam ilişkisine<br />
dayalı yaklaşımın artı hanesine yazılacak bir durumdur. Kaldı ki, bu tarz<br />
anlamlandırma geleneğimizde de oldukça eskidir. İlk tercüme örneklerimiz satır arası<br />
kelime kelime şeklinde olanlardır.<br />
Bu anlamda Kur’an metninin altına kelime kelime satır arası anlamlarının<br />
yazıldığı eserlerin tarihi 11. yüzyıla kadar uzanır. Tercüme tarihimizin bu eserlerle<br />
başlaması ve bu şeklin günümüze kadar da uzanması bu tarzın bize uygun bir<br />
yönünün de olduğunu gösterir. Şirazlı Muhammed b. El-Hacc Devletşah tarafından<br />
yazılan ve günümüze ulaşan ilk satır arası kelime kelime Kur’an tercümesi m. 1333<br />
tarihlidir. 343 Tabii ki bu bir ihtiyaçtan kaynaklanmakta ve bu eserler de bu ihtiyaca<br />
343 Bu Kur’an Tercümesinin 1. Cüz tıpkı basımı, Abdulkadir İnan tarafından (Kur’an-ı Kerim’in<br />
Türkçe Tercümeleri Üzerine Bir İnceleme, s. 25-55) yayımlanmıştır.<br />
94
inaen yayınlanmaktadır. Günümüzde de bu kabilden Kur’an tercümeleri<br />
mevcuttur. 344<br />
1.1. Dilin ve Kur’an Arapçasının Bazı Özellikleri<br />
Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta, kendisine mahsus<br />
kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli<br />
bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş<br />
toplumsal bir müessesedir. 345<br />
Dillerin ortaya çıkışı noktasında çeşitli teoriler ortaya atılmıştır ki, bunlardan<br />
birisi de ses taklididir. Bu teoriye göre dil, insanın ses çıkaran bütün eşya ve<br />
varlıkları taklit etmesi yoluyla oluşmuştur. Kükremek, havlamak, gürlemek,<br />
çatırdamak, vızlamak, çakmak gibi. Böylece dilin en küçük birliğini teşkil eden<br />
kelimeler meydana gelmiştir. Bu teoriye göre insanoğlu ilk olarak yaratılışındaki<br />
tabii sesler (haykırma, ağlama, gülme gibi) için birtakım kelimeler kullanmış, daha<br />
sonra hayvan ve tabiata yönelerek onlar için de o seslere uygun yeni kelimeler<br />
türetmiştir. Bu teori bir yere kadar ve önemle ölçüde doğrudur. Bu teoriyi doğrulayan<br />
tüm dünya dillerinden oldukça kelime bulmakta zorlanmayacağımız gibi Arapça da<br />
bu konuda oldukça zengindir. 346<br />
Kelimelerle, delalet ettikleri anlamlar arasında zaruri bir münasebet<br />
bulunduğu yolunda bir teori de ortaya atılmıştır. Bu teori her kelime için doğru olsa<br />
idi bir insanın bütün dilleri önemli ölçüde anlaması gerekirdi. Fakat bazı kelimelerin<br />
anlamı veya anlamın bazı özelliklerini çağrıştırdığını da kimse inkar edemez.<br />
Örneğin “faalan” veznindeki mastarlar “çırpınma ve hareket” ifade ederler.<br />
“Galeyan, tayaran” gibi. Yine bazı zamanlar bir harfin tekrarlanması, delalet ettiği<br />
anlamın da tekrarlandığını gösterir. “Kattaa, kessara, fettaha, ğallega” gibi. Bazı<br />
kelimelerin delalet ettikleri anlamlar ile o kelimeleri meydana getiren harfler<br />
arasında da bir alaka göze çarpar. “Saade ve seade” gibi. Burada birinci kelime zor<br />
olan dağ vb. yerlere tırmanmayı, ikinci kelime ise birinciye göre daha kolay olan<br />
344 Bkz. Medine Balcı, Kur’an-ı Kerim Meali ve Kelime Meali, Ebrar Yayınları, İstanbul Trs.<br />
345 Muharrem Ergin, Türk Dil Bilgisi, İstanbul 1962. s. 3.<br />
346 Bkz. Hüseyin Küçükkalay, Kur’an Dili Arapça, s. 28-30.<br />
95
manevî yükselişi ifade eder. Yine “Fe, dal, te, tı, ra, lam, nun”nun içinde bulunduğu<br />
bir kısım harfler kelimede bulunuyorsa, o kelime zafiyet gösterir. “Ferd, tıfl, fütur”<br />
gibi. 347 Türk dilinin taş ve maden devrinde kültür kelimelerini göçler yoluyla<br />
yeryüzündeki bütün dillere yayan eski ve büyük bir kültür dili olduğu tezinden<br />
hareket eden Güneş Dil Teorisi, aslında dillerin temelde birliği tezini<br />
kuvvetlendirmektedir. Teorinin bir ilmî ve felsefî temeli olmasa da teoriyi<br />
temellendirmek noktasında bazı kaynaklardan ve örneklerden faydalanılmıştır. 348 Bu<br />
konuda diğer diller ve o dillerdeki kelimelerle karşılaştırmalar yapılmış, bu arada<br />
Kur’an’ın da dili olan Arapça ile ilgili karşılaştırmalar ve teze uygun örnekler içeren<br />
eserler bile vücuda getirilmiştir. 349 Güneş Dil Teorisi ile ilgili eserlerin yazarı Naim<br />
Hazım Onat Türkçe konusunda çok iddialı olarak şöyle demektedir: “Arap dilini<br />
kuran kelimelerin üreme kaynağı, eskilerin münakaşa ettiği gibi, doğrudan doğruya<br />
ne mastar, ne fiil; en basit ana kökler de, yine uzun boylu incelendiği üzere, ne ikili,<br />
ne üçlüdür. Bunlar ancak bu dilin çatısını kuran Türk kökleriyle Türk gramerine<br />
göre işlenmiş ekli Türk kelimeleridir.” 350 Söz konusu eserlere baktığımızda örnek<br />
olarak kullanılan çoğu kelimeler, güncel kullanımımızdan daha çok, çeşitli Türk<br />
lehçelerinde veya eskide kullanılan kelimelerdir. Arapça için de güncel ve sık<br />
kullanımın dışına çıkılabilmiştir. Bununla birlikte güncel kullanımla da uyuşan ve<br />
anlamı çağrıştıran önemli sayıda kelime de vardır.<br />
Kur’an 1400 yıl önce yazılmış, Arapça bir metindir ve bazıları onun dilini<br />
“Kur’an Arapçası” olarak ifade eder. Aslında Kur’an Arapçası, normal Arapça,<br />
pratik Arapça, modern Arapça vb. ayırımların yerindeliğinin tartışması bir yana, bu<br />
ayırımın sınırını belirlemek de mümkün değildir. Fakat bir meramı anlatmak için<br />
kullanıldığı ve bu isimlerle başlı başına eserler oluşturulduğu da bir gerçektir. Şu<br />
husus da göz ardı edilmemelidir ki, Kur’an, Arap dilinin elimizde bulunan en eski ve<br />
kapsamlı metinlerindendir. Arapça da gramer ve lügat bilgisi açısından üzerinde bu<br />
347 Hüseyin Küçükkalay, age., s. 45-47.<br />
348 Yeni Türk Ansiklopedisi, “Güneş Dil Teorisi” Maddesi, Ötüken Yayınları, İstanbul 1985, C 3, s.<br />
1122.<br />
349 Naim Hazım Onat, Güneş Dil Teorisine Göre Türkçe-Arapça Karşılaştırmalar; Arapça’nın Türk<br />
Diliyle Kuruluşu, TDK Yayını, İstanbul 1936.<br />
350 Naim Hazım Onat, Arapça’nın Türk Diliyle Kuruluşu, TDK Yayını, İstanbul 1944, s. 51.<br />
96
derece çalışılan, yazı yazılan ve eser verilen başka bir kaynak yoktur. Hatta Arap<br />
grameri Kur’anla birlikte sistematize edilmiş ve bir düzene girmiştir. Nitekim<br />
harflerdeki harekeleme, noktalama vb. işaretler de Kur’an’la birlikte Arapça’ya<br />
kazandırılmıştır. 351<br />
Arapça, Araplar dışındaki milletler için öncelikle Müslüman oldukları, daha<br />
doğrusu Kur’an’ın Arapça indirilmesi ve Hz. Peygamberin dini, ana dili olan Arapça<br />
ile ifade etmesi noktasından önem arz eder. Çoğu Müslüman için de sadece klasik<br />
Arapça diyeceğimiz Arapça’yı, dinî metinleri anlamak için öğrenmek önemlidir. Bu<br />
konuda başlı başına Kur’an Arapçası, Kur’an Kelimeleri Sözlüğü gibi eserler<br />
verilmesi bile bizi doğrulamaktadır.<br />
Arapça semitik diller ailesindendir. Bu dil ailesi aynı kökten gelmeleri<br />
nedeniyle benzer bazı özellikler gösterirler. Örneğin kelimeleri üç sessiz harfin<br />
köklerini ve bu köklerin türevlerini içerir. Kelime türetme bu üç sessiz harfin başına,<br />
ya da sonuna, ya da ortasına bir ya da daha fazla harf eklenerek yapılır. Çekimli<br />
dillerdendir. İsmin sonunu içinde bulunduğu duruma bağlı olarak özne, dolaylı veya<br />
dolaysız nesne oluşuna göre ve filleri zamana göre çeker. Sadece üç dil bugün<br />
çekimlidir (Arapça, Habeşistan'ın resmi lisanı olan Amharik ve Almanca). Dilin<br />
çekimliliği daha fazla titizliği ve kesinlik arayışını; çekimin yokluğu ise daha az<br />
titizlik ve faydacılık eğilimini gösterir. 352<br />
Semitik diller aynı nesne için birçok kelimeyle pek çok kelime hazinesine<br />
sahiptir. Bu açıdan hepsi Avrupa dillerinden daha iyidir. Semitik diller arasında da<br />
bu özelliği en çok ön plana çıkan dil Arapça'dır. Arapça, ışığa 21, yıla 24, güneşe 29,<br />
bulutlara 50, karanlığa 52, yağmura 64, suya 170, yılana 100, dişi deveye 255, erkek<br />
deveye 900, aslana 350, köpeğe 70, bala 80, kuyuya 88, hatta 500 isim vermiştir. Bu<br />
örnekler rahatlıkla uzatılabilir. 353<br />
İslam aleminde dil çalışmaları batıya göre çok önceleri başlamıştır. Bunda<br />
özellikle dinî metinleri dil yönünden de muhafaza ve daha iyi anlama gayretinin<br />
351 Mesut Eryılmaz, Kur’an Arapçası-1, Birleşik Kitap Evi, Ankara Trs., s. 8.<br />
352 Hüseyin Küçükkalay, age., s. 78.<br />
353 Age., s. 251.<br />
97
yattığını inkar edemeyiz. Ayrıca dinî metinlerin dili olan Arapça’nın bozulmaması<br />
için halifelerin bazı önlemler aldığını da bilmekteyiz. Örneğin Hz. Ömer, yeni<br />
fetihlerle kazanılan yerlerde Arapların yerli halk arasında eriyip gitmemeleri ve dilin<br />
bozulmaması adına onları büyük şehirlerden uzak tutuyordu. 354<br />
Kur’an sözlü kültürün hakim olduğu bir toplumda ortaya çıkmış ve öncelikle<br />
o toplumun özelliklerine göre şekillenmiştir. Dolayısıyla yazılı kültürün alışık olduğu<br />
giriş, gelişme, sonuçlu bir anlatım onda bulamayız. Örneğin sözlü kültürün<br />
şaheserleri olan şiir ve destanlara baktığımızda zaman sınırlarının nasıl zorlandığı ve<br />
olaylardan olaylara nasıl ara cümlesiz geçildiğini rahatlıkla görürüz. Düz bir çizgide<br />
ilerleyen olay örgüsü sözlü kültüre yabancıdır. Zaten insan yaşamı da sık sık doruğa<br />
çıkıp, inişe geçen çizgisel olay örgülerinden oluşur. Dolayısıyla sözlü kültür<br />
anlatıları insan yaşamının bu özelliğine göre şekillenmiştir. 355 Kur’an’ı ve anlatım<br />
tarzını da bu bağlamda düşünüp, ondan düz bir nesir beklenmemelidir.<br />
Kur’an, Arap dilinin bir şaheseri ve bu dilde yazılmış ilk kitaptır. Dolayısıyla<br />
Arapça üzerinde de önemli tesirleri olmuştur. En başta dünya insanlarını bu dili<br />
kıyamete kadar baki bırakacak bir anlama gayreti içine sokmuştur. Bunun için Arap<br />
Dili Kur’an’a ilelebet minnettar kalmalıdır. Arap dilini tek lehçeye (Kureyş lehçesi)<br />
münhasır kılıp, dilde birliği sağlamıştır. Dildeki kelimelere dilin zenginleşmesini<br />
sağlayacak yeni anlamlar katmıştır. Buna “küfr, salat, münafık” gibi kelimeleri örnek<br />
olarak vermek yeterli olacaktır. 356 Ayrıca Kur’an’ın Arap dilinin yayılmasında büyük<br />
tesiri olmuştur. Çünkü her Müslüman Kur’anla yakından ilgilendiği için ister-istemez<br />
Arapça’yla da ilgilenmiştir. Böylece eskiden Arap yarımadasına sıkışıp kalan bir dil<br />
bugün bir dünya dili olmuştur. Yine Kur’an, Arapça’yı bozulmaktan korumuştur.<br />
Birçok dilin başına gelen bozulma ve yıpranma Kur’an sayesinde Arapça için önemli<br />
ölçüde telafi edilmiştir. 357<br />
Kur’an’ı anlamak noktasında o günkü toplumun ait olduğu kültür ortamını da<br />
bilmek gerekmektedir. Çünkü Kur’an, o günkü topluma hem onların dili ile hem de<br />
354 Age., s. 67, 85.<br />
355 Walter J. Ong, Sözlü ve Yazılı Kültür/Sözün Teknolojileşmesi, (Çev. Sema Postalcıoğlu Banon),<br />
İstanbul 1995, s. 122-123.<br />
356 Toshihika İzutsu, Kur’an’da Dinî ve Ahlakî Kavramlar, s. 21.<br />
357 Hüseyin Küçükkalay, age., s. 161-165 ve 361-367.<br />
98
ait oldukları kültür kodları ile hitap etmektedir. Her dil bir kültür ortamında<br />
şekillenmiştir ve dile vakıf olmak önemli ölçüde o toplumu kültürel anlamda tanımak<br />
anlamına da gelir. Dolayısıyla Kur’an’ı anlamak için Arapça’nın ve Kur’an’ın dilsel<br />
özelliklerinin bilinmesi yanında kitabın ait olduğu kültür ortamını, indiği zamanı ve<br />
mekânı, ayrıca sosyal-kültürel ilişki biçimlerinin de bilinmesi gerekir. 358<br />
Müslüman olan diğer milletler Kur’an’a ve dine hürmetlerinden, Arapça’ya<br />
da hem dil, hem yazı olarak hürmet etmişlerdir. Arapça bir yazı yere düşmüşse,<br />
kaldırmışlar; onu cennet dili olarak kabul etmişlerdir. İnsanımızın aksine bir sözü<br />
duymaya bile tahammülü yoktur. Bu bahsi M. Said Hatiboğlu’nun bir sözü ile<br />
örneklendirelim: “Ben dilin ehemmiyeti bakımından, ‘Türkçenin Arapça karşısındaki<br />
durumu nedir?’ diye bir mevzu inceliyorken ‘Acaba Gazzali bu konuda ne diyor?’<br />
diye bakmak istedim ve gördüm ki, ‘Türk lisanı Arapça lisanı gibidir, Arapçanın<br />
Türkçe’den farkı Kur’an-ı Kerim’in Arapça nazil olmasıdır.’ diyor Gazzali<br />
İhya’sında. Şimdi, ‘Acaba’ dedim; ‘Bizim mütercim nasıl tercüme etmiş bunu?’<br />
Açtım bir baktım. Emin olun bu nokta yok, gitmiş bu cümle. Mütercim düşünmüştür<br />
ki: ‘Ne münasebet yahu, nasıl Türkçemiz bizim Arapça ile bir olabilir?’ Günah değil<br />
mi bu? Hakaret bu Arapçaya.” 359<br />
İbareyi çözme ve anlamı tamamlamada Arapça ile Türkçe arasında bazı<br />
farklılıklar olduğu da bir gerçektir. Bunun için birkaç örnekten hareketle öğrenciye<br />
bu farklılığı göstermek, bu farklılıkların tüm dillerde olabileceğini ifade etmek<br />
yeterli olacaktır. Örneğin, cümle kuruluşu Türkçe’de genelde<br />
‘Özne+Tümleç+Yüklem’ iken, Arapça’da ‘Yüklem+Özne+Tümleç’ olarak<br />
görülmektedir.<br />
Üslup olarak da genelde Kur’an’ın Medenî surelerindeki cümleler nesre<br />
yakınken, Mekkî surelerdeki cümleler daha kısa ve daha vurgulu bir üslupla nazma<br />
yakındır. Bunun için Kur’an’daki en uzun sure ve en uzun ayeti (2/Bakara, 282) ile<br />
en kısa suresi (Kevser suresi) bu açıdan karşılaştırılabilir.<br />
358 M. Murat Karakaya, Kur’an’ın Anlaşılmasında Dil Problemi, YL. Tezi, EÜSBE, Kayseri 2002,<br />
s. 80-84.<br />
359 M. Sait Hatiboğlu, (Müzakereci olarak), Uluslararası I. İslam Araştırmaları Sempozyumu, İzmir<br />
1985, s. 96.<br />
99
Arapça fiiller ve onlardan türetilmiş isimler aslı üç harf olan köklerdir. Bu<br />
kökler genelde baş, orta veya sonlarına bazı ekler alarak türetilir, fakat çoğu zaman<br />
asıl anlamın yan anlamları olarak kendini gösterir. Dolayısıyla kelimenin asıl ve kök<br />
olan şeklini bulma bazı zamanlar Arapça’yı iyi bilenler için bile problem<br />
olabilmektedir. Bu durumda kelime asıllarının genelde Türkçe’ye göre sessiz<br />
harflerden oluştuğu ve ondan türetilmiş ve Türkçe’mize geçmiş diğer kelimeler<br />
yardımı ile o kelimenin asıl anlamına doğru bir yolculuk yapılabileceği<br />
düşünülebilir. Bu yolculukta asıl harflerin diziliş sırasının öncelik-sonralık olarak<br />
değişmemesine dikkat edilmelidir. Örneğin ‘müşrik’ kelimesi, ‘şirk’ kelimesinden<br />
türetilmiş ve aslı ‘ş-r-k’ harfleridir. Artık buradan yola çıkarak, müşrikûn, müşrikîn,<br />
şerik, şirket, şüreka vb. kelimelerin bu kökten geldiğini anlamak kolaydır.<br />
Arapça’da kelimelerin çoğul yapılışları da kurallı ve kuralsız olabilmektedir.<br />
Ayrıca Türkçe’de olmayan ikil şekli vardır. İsim ve sıfat tamlamaları da dizilişte<br />
farklılık arz eder. Bunlar ve bunlar gibi diller arası olabilecek diğer farklılıklara<br />
metodumuzla çalışacak öğretmenin yeri geldiğinde dikkat çekmesi gerekir. Zaten<br />
birkaç örnekle öğrenci olayı fark edecek ve dilin önemli bazı özelliklerine de bir<br />
dereceye kadar vakıf olacaktır. Bizim maksadımız dili (Arapça’yı) öğretmek<br />
olmadığı için dilin inceliklerini ifade eden geniş teferruata girilmemesi gerekir. 360<br />
1.2. Arapça’nın Türkçe’yi Etkileyişi<br />
Müslüman olan Türkler, yeni dinin kitabı Kur’an ve diğer dinî kaynakların<br />
Arapça olması nedeniyle önemli ölçüde bu dili de öğrendiler. Araplarla kaynaşma da<br />
bu süreci kolaylaştırmıştır. Mühim bir kısım Türk aydını Arapça ve Farsça’yı çok iyi<br />
öğrenmiş, bu dillerdeki önemli eserleri tanıdıkları gibi, bu dillerde yeni ve kaliteli<br />
eserler de vücuda getirmişlerdir. 361 Bu konuda Zemahşerî ve dil ve belagat yönüyle<br />
ünlü tefsiri Keşşaf’ı hatırlamamız yeterli olur zannederim. Hatta kendisine atfedilen<br />
şöyle bir söz de vardır: “Ey Araplar geliniz dedenizin dilini benden öğreniniz!”<br />
Kişinin ana dilinden başka bir dilde böyle bir söz sarf etmesi kolay bir şey değildir.<br />
360 Bu konuda geniş bilgi ve karşılaştırmalar için bkz. Besim Atalay, Arapça İle Türkçe’nin<br />
Karşılaştırılması, İstanbul 1954; Leyla Karahan, Türkçe’de Söz Dizimi/Cümle Tahlilleri, Ankara<br />
1993; Meral Çörtü, Arapça’da Cümle Kuruluşu ve Tercüme Teknikleri, İstanbul 1995.<br />
361 Nihat Sami Banarlı, Resimle Türk Edebiyatı Tarihi, C 1, s. 230.<br />
100
Anadolu Selçuklularında ilim dili Arapça, edebiyat dili Farsça, resmî dil de<br />
bazen Arapça, çoğu zaman da Farsça olmuştur. Öyle ki, Karamanoğlu Mehmet Bey<br />
Türkçe’yi devlet dili yapmak için 1277’de bir ferman yayınlayarak: “Bugünden<br />
sonra, divan-u dergah-u bârgâhta (padişahın huzurunda), mecliste ve meydanda<br />
Türkçe’den başka dil kullanılmayacaktır.” demiştir. Bu bir inkılaptır, ama Türk<br />
yurdunda Arapça ve Farsça’dan Türkçe’ye geçiş inkılabıdır. 362 Verdiğimiz bu örnek<br />
bile Arapça’nın Türkçe’yi ne derece etkilediğini gösteren önemli bir hadisedir.<br />
Osmanlılarda da Arapça ve Farsça hakimiyeti vardı. İlk zamanlarda halk dili<br />
ve resmî dil Türkçe olsa da ilim ve din dili tamamen Arapça idi. Üst tabaka<br />
tarafından ise Türkçe, Arapça ve Farsça karışımı bir dil kullanılıyordu. Daha<br />
sonraları iyice yaygınlaşan bu mürekkep dile “Lisan-ı Osmanî” (Osmanlıca)<br />
denilerek, dildeki Arapça-Farsça karışımlar resmîleşecektir. Artık Arapçasız bir<br />
Türkçe düşünülemezdi. Osmanlılar hiçbir yabancı dili devletin resmî dili yapmazken,<br />
Türkçe’yi de resmî dil olarak kabul etmemişlerdir. 363<br />
Dilimizde Arapça ve Farsça tesiri o kadar kuvvetli idi ki, bunun neticesi<br />
olarak Türk Dili hiçbir yerde devlet ve medeniyet lisanı olmadı. Bunda İslam’ı kabul<br />
etmemizin rolü büyüktür. Millî dil hazinesinden karşılanamayan birçok dinî kavram<br />
zorunlu olarak Arapça ve Farsça’dan alınmıştır. Bu olay sadece bizim için değil<br />
Araplar dışında diğer İslam’ı kabul eden milletlerin dili (Farsça, Urduca gibi) için de<br />
geçerlidir. 364<br />
II. Abdülhamit devrine geldiğimizde kullanılan bir cümlenin % 60’ı Arapça,<br />
% 40’ı Türkçe idi. Öyle ki, Fatiha suresinde ‘İyyake’ kelimesi dışında ne kadar<br />
kelime varsa Türkçe olarak anlaşılıyordu. 365<br />
Şemsettin Sami’nin (ö. 1904) Kamus-u Türkî’sinde yapılan bir araştırmaya<br />
göre ise; 30.000 kelimenin % 42’sini Arapça, % 39’unu Türkçe, % 14’ünü Farsça, %<br />
5’ini ise diğer diller oluşturmaktadır. 366<br />
362 Age., C 1, s. 298.<br />
363 Zeynep Ayça Anıl, Aslı Arapça Olup Türkçe’ye Anlam Kaymasına Uğrayarak Geçmiş Kelimeler,<br />
YL. Tezi, MÜSBE, İstanbul 2002, s. 5.<br />
364 Age., s. 6-7.<br />
365 Muhammed Hamidullah, İslam Müesseseleri Tarihi, (Çev. İhsan Süreyya Sırma), Atatürk Ü.<br />
İslamî İlimler Fakültesi Yayını, Erzurum 1975, s.9.<br />
101
Ferit Develioğlu’nun (ö. 1985) Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat’inin<br />
sadece ‘A’ maddesini bu bağlamda inceleyen bir araştırmacı kelimelerin % 75’inin<br />
Arapça, % 23’ünün Farsça, % 3’ünün hem Arapça hem Farsça, % 1’inin ise<br />
Osmanlıca olduğunu tespit etmiştir. 367 Fakat bu lügatin Osmanlıca’daki kelimeleri<br />
ihtiva ettiği unutulmamalıdır. Aynı araştırma Türk Dil Kurumunun yayımlamış<br />
olduğu sözlüğün 1955’te yapılmış ikinci baskısında, 24.000 kelimenin % 54’ü<br />
Türkçe, % 29’u Arapça, % 4’ü Farsça, % 12’si diğer yabancı diller olduğunu<br />
bildirmektedir. 368<br />
Arapça’dan dilimize, başta dinî literatür olmak üzere çok sayıda kelime,<br />
terkip ve kalıp geçmiştir. Cumhuriyet ve sonrası bazı gayretlerle bunlar tasfiye<br />
edilmeye çalışılmışsa da asırlardır yerleşmiş kelimeleri bir anda söküp atmak kolay<br />
olmadığı gibi tabii bir yol da değildir. Çünkü bazı kelimeler var ki, artık bizimle<br />
kaynaşmış, Türkçe bir kelime olmuştur. Hatta bu kelimelerin Arapça olduğunu<br />
duyanlar hayret etmektedir. Bazı kelimelere ise bugün Arap’ın kullanmadığı özel ve<br />
yeni anlamlar yüklenilmiştir.<br />
Araştırmamız çerçevesinde Arapça’dan Türkçe’ye geçen kelimelerin çokluğu<br />
bize oldukça yardımcı olacaktır. Belki bu araştırma bundan bir 50 yıl önce daha fazla<br />
şeyler ifade edecekti. Çünkü dilimizde bugünkünden daha çok Arapça kelime<br />
kullanılıyordu. Konumuzun Kur’an sureleri ve dualar olması hasebiyle dinî<br />
literatürden dilimize aynen geçen ve zaman içerisinde yerleşen kelimelerden oldukça<br />
yararlanacağız.<br />
Arapça’dan Türkçe’ye geçen bazı kelimelerde anlam kaymaları, yeni<br />
anlamlandırma, erkeklik-dişilik, tekillik-çoğulluk gibi hususlarda yeni yapılar da<br />
görülmektedir ki, özellikle farklı anlamlandırma varsa bunlara dikkat edilmelidir.<br />
Örneğin; bazı kelimeler Arapça’da çoğul iken Türkçe’de tekil kullanılırlar: Ahbap,<br />
amele, aza, emlak, emsal, enbiya, evliya, fukara, hademe, tüccar, ukâla, zevahir gibi.<br />
Bazı Arapça çoğullar da tekrar Arapça çoğul ekleri ile çoğul yapılarak<br />
kullanılmaktadır: Duyunât, fütuhat, hububat, hurufat gibi. Bazı Arapça müennes<br />
366 Agop Dilaçar, Devlet Dili Olarak Türkçe, TDK Yayını, Ankara 1962, s. 18.<br />
367 Nafiz Çakır, Arap Dilinin Türk Diline Etkisi, L. Tezi, UÜİF, Bursa 1985, s. 17.<br />
368 Age., s. 18.<br />
102
kelimelerin de tekrar müennes yapılarak kullanıldığı görülmektedir: Acuze, hamile,<br />
seyyibe (dul kadın) gibi. Bazılarının ise Türkçe’de Arapça’dakinden farklı kelime<br />
kategorilerinde yer aldığı görülür: Adliye (Arapça’da hukukla ilgilenen<br />
branş/Türkçe’de yer ismi), hafiye (Arapça’da gizli şey/Türkçe’de isim) gibi. Bazı<br />
kelimelere ise ek anlamlar yüklenmiştir: Bakire (Arapça’da ilk ürün, hasat, ilk<br />
doğan), davetiye, emniyet, felaket, firari, İslamiyet, mahremiyet, masal (mesel’den<br />
galat), meşguliyet, memnuniyet, muzafferiyet, samimiyet, tenkit, zekâvet gibi.<br />
Ayrıca çeşitli şekillerde anlam kaymalarına uğrayanlar da vardır: Acemi (Arap<br />
olmayan’dan türetilmiş), ayyaş (ekmekçi), hala(teyze anlamında), ihtiyar (seçim,<br />
alternatif), meşrep (çeşme, su içilen yer), misafir gibi. 369<br />
1.3. Beynin İşleyişi ve Metin Anlam İlişkisine Dayalı Yaklaşım<br />
Bazılarımıza anlamın direkt söylenmesi ve ezberlettirilmesi, çağrışımları ile<br />
anlamı bulmaya çalışma çabasından daha kolay gelebilir. Birincisinin daha verimli<br />
bir çalışma olduğu düşüncesinde de olabiliriz. Fakat insan zihni ezberi çok kısa<br />
zamanda unutmakta fakat çağrışım yoluyla kendi bulduğu ve zihninde tespit ettiği<br />
bilgiyi daha geç unutmaktadır. Herkes kendi öğrenim hayatından hatırlayacaktır ki,<br />
basit formülleri bile direkt ezberleme yerine, (belki de tamamen alakasız) bir<br />
hatırlatıcı ile zihnimize yerleştirme yolunu sıkça takip etmişizdir. Örneğin kimyadaki<br />
sülfürik asidin formülünü (H2SO4) çoğumuz, harf ve rakamların aklımızdan hemen<br />
uçup gideceğini düşünerek; “Hasan 2, Solak Osman 4” gibi daha uzun ve tamamen<br />
alakasız gibi görünen bir dize ile zihnimize yerleştirmişizdir. Belki de lisedeki<br />
kimya öğretiminden aklımızda kalan sadece bu şekilde öğrendiğimiz formüllerdir.<br />
İnsanoğlu evrene hükmetmek için harcadığı çabayı kendini anlamak ve<br />
kendine (nefsine) hükmetmek için harcamadı. Başka şeyleri tanımaya uğraştığı kadar<br />
kendi beynini ve onun imkanlarını tanımak için uğraşmadı. Beynimiz için kullanılan<br />
‘uyuyan dev’ tanımlaması bir abartı olmasa gerek. Çünkü insan belki de evrenin en<br />
kompleks makinesine sahip, ama bu biyolojik süper bilgisayarın ancak % 1-2’si gibi<br />
komik bir kısmını kullanabiliyoruz. Son on yıl içerisinde beyin hakkında<br />
369 Zeynep Ayça Anıl, Age., s. 9-119.<br />
103
ildiklerimiz ikiye katlandı. Ancak bugün beynimizin en fazla % 5’ini<br />
anlayabiliyoruz. Beyne her on saniyede yeni bir bilgi yüklense bile ortalama bir insan<br />
ömründe beynin ancak yarısı kullanılmış olmaktadır. Gördüğümüz, okuduğumuz,<br />
duyduğumuz, kısacası algıladığımız her şey beynimizde yeni bir bağlantı oluşturur.<br />
Önce zayıf olarak kurulan bu bağlantı, aynı uyaran beyne gönderildikçe güçlenir.<br />
Adeta patikalar, otobanlar oluşur. Bu anlamda beyin ne kadar kullanılırsa o kadar<br />
güçlenir ve aynı kas egzersizi gibi beynin de hangi kısmı daha çok kullanılırsa o<br />
kısmı daha çok gelişir. 370<br />
Burada beyin ve işleyişi hakkında genişçe mütalaalarda bulunmayacağız.<br />
Araştırmamıza yardımcı olması noktasında kısaca değineceğiz. Devam edecek<br />
olursak; beynin kabul edilen iki tarafı yani sağ ve sol tarafı farklı zihinsel etkinlikler<br />
göstermektedir. Örneğin beynin sol tarafı, matematik, dil, mantık, analiz, yazmak<br />
gibi konularda devreye girerken; sağ tarafı, hayal gücü, renk, müzik, ahenk, el<br />
becerileri gibi konularda devreye girmektedir. Doğuştan gelen zihinsel yapıdaki sağ<br />
veya sol tarafı fazlaca kullanma eğilimimiz, zaman içerisinde kökleşmektedir. Bu<br />
değişimin zaman sürecinde de geliştiği ve dış etkenlerin de insanların bu faaliyetine<br />
katkıda bulunduğu veya yönlendirdiği söylenmektedir. Örneğin okulların ve<br />
sınavların analitik ve mantıksal düşünmeye ağırlık vermesinden dolayı yaratıcı<br />
yetenekleri gölgelediği veya körelttiği kabul edilmektedir. Dolayısıyla adeta beynin<br />
bir yarısının etkinlikleri arttırılıp, diğer yarısınınkiler köreltilme yoluna<br />
gidilmektedir. 371<br />
Ned Hermann ise beyni zihinsel etkinlikler açısından dört çeyreğe<br />
bölmektedir. Yarım milyondan fazla insan üzerinde yaptığı araştırmada insanların %<br />
7’sinin tek, % 60’ının iki, % 30’unun üç, % 3’ünün de dört alanda beynini etkin<br />
kullandığını bulmuştur. Bu araştırmanın diğer bir sonucu da yaptığı iş zihinsel<br />
tercihine uygun olan insanların daha verimli ve mutlu olduğudur. Her alanda<br />
beyninin tüm çeyreklerini etkin kullanan insanlar çok az olduğuna göre öğrencilerin<br />
bütün alanlardaki öğrenmesini ve onları her alanda beynini geliştirmesini sağlayacak<br />
bir yol izlenmelidir. Yani öğretmen kendi düşünme modu ne olursa olsun, sınıfında<br />
370 Yüksel Özden, Öğrenme ve Öğretme, Pegem A Yayıncılık, 6. Baskı, Ankara 1998, s. 40-43.<br />
371 Bkz. Age., s. 76-79; Sibel Güneysu vd., Beyin Araştırmalarının Eğitime Yansıması, SMG<br />
Yayıncılık, Ankara 2005, s. 19-20.<br />
104
dört ayrı düşünme modunda düşünen ve davranan öğrencilerin öğrenme ihtiyaçlarına<br />
karşı duyarlı olmalıdır. Okullar da öğrencilerin kapasitesini ve farklı düşünme ile<br />
hayatı ve olayları değerlendirme ihtiyaçlarına karşılık verdiği ölçüde kendilerinden<br />
beklenen çok yönlü rolü yerine getirecektir. Gerçek ve etkin öğrenme de her dört<br />
zihinsel tercihin devreye girmesi veya tüm beynin öğrenme sürecine katılımı ile<br />
olduğu unutulmamalıdır. 372<br />
Konumuz olan Kur’an öğretiminde metinle anlamı beraber ele almayı ve sure<br />
veya duayı kelime kelime ve Arapça’dan Türkçe’ye geçen kelimelerin çağrışımı<br />
yardımı ile anlamayı esas alan yaklaşımımızda beynin sadece bir tarafını değil, her<br />
iki tarafını da çalıştırmayı veya diğer bir ifade ile her iki tarafa da hitap etmeyi<br />
amaçlamaktayız. Çünkü kelimenin çağrışımını bulmak beynin sağ tarafındaki hayal<br />
gücü ile ilgili iken, sol taraftaki dil, mantık ve analiz gibi unsurlar ona yardım edecek<br />
bu şekilde oluşan anlamın zihinde kalması ise daha rahat olacaktır. Diğer dört çeyrek<br />
daireli zihinsel tercih kuramına göre de yaklaşımımızın her bir daire ile en az bir<br />
bağlantı noktası vardır.<br />
Yabancı dil öğreniminde yaklaşımımıza yakın olarak çağrışımlardan,<br />
kurgusal hikayelerden ve daha önce bahsettiğimiz beynin her iki tarafı ile de<br />
işleyişine uygun kelime öğretimi üzerine başlı başına eserler neşredilmiştir. Bu<br />
eserlerden birinin girişindeki açıklamalar bölümünde niçin böyle bir yola<br />
başvurulduğu sadedinde şu ifadelere yer verilmektedir: “Bilindiği gibi insan beyni<br />
sağ ve sol olmak üzere iki loptan oluşmuştur. Sol lobun görevi matematik, fizik gibi<br />
fen bilimlerinde devreye girmektir. Sağ kısım ise sanatsal faaliyetlerde<br />
kullanılmaktadır. Edebiyat, plastik sanatlar ve müzik gibi daha çok hayal gücünün<br />
kullanılmasın gerektiren alanlarda işimize yaramaktadır. Senaryo çalışmalarındaki<br />
amaç beynin her iki tarafını da koordineli olarak kullanmaktır. Hemen hemen herkes<br />
İtalya’nın haritasını çizebildiği halde, Tanzanya’nın haritasını çizemez. Çünkü İtalya<br />
çizmeyi andırır, Tanzanya’nın böyle bir benzetilme şansı yoktur. İtalya örneğinde<br />
devreye sağ lop girdiğinden iş kolaylaşmıştır. Benim amacım da bu koordinasyonu<br />
senaryolardaki çeşitli benzetmelerle hatırlatmayı sağlamaktır. Somut sözcükler<br />
hemen öğrenilen sözcüklerdir. Her öğrenci teacher, chaır vs. gibi kelimeleri hemen<br />
372 Yüksel Özden, Age., s. 76-102; Sibel Güneysu vd., Age., s. 20.<br />
105
öğrenip bir daha unutmazken, soyut bir sözcük olan ‘enrol’ kelimesini çabucak<br />
öğrenemez. Gelin şimdi bu sözcüğü senaryo çalışması ile beynimizin her iki lobunu<br />
kullanarak öğrenelim: ‘İstanbul Tiyatro Kulübü EN iyi ROL yapan EROL’u (enroll)<br />
ÜYELİĞE KABUL ETTİ.’ Enroll =Üyeliğe kabul etmek. Örnekte de görüldüğü gibi<br />
‘enroll’ kelimesinin ‘n’ harfini bir an için yok farz ederek, sanki, ‘erol’ gibi<br />
algılayacak hale getirdik. Kelime ‘üyeliğe kabul etmek’ anlamına geldiği için de<br />
hayali bir tiyatro kulübü oluşturduk. Yaptığımız tüm işlem bundan ibaret. Böylece<br />
beynin sağ lobu da devreye girerek, soyut bir sözcük olan ‘enroll’ kelimesi kalıcı<br />
hafızaya yerleşmiş oldu.” 373<br />
İlk bakışta uzun bir yolda gidiliyormuş gibi görülse de netice almağa yönelik<br />
gidildiği ve diğer yolda ise öğrenilse bile daha az zamanda unutulduğu düşünülürse<br />
hedefe ulaşma için en iyi yol gibi görünmektedir. Yukarda bahsedilen tarzla aynı<br />
eserde yüzlerce soyut kelime için senaryo oluşturularak bu kelimelerin zihinde<br />
kalması sağlanmaya çalışılmıştır. Ayrıca bu tarz öğretim için günümüzde sadece dil<br />
öğrenimi için değil tüm dersler ve yaşam boyu öğrenme kapsamında başlı başına<br />
eserler ve kurslar vardır. 374<br />
Kaldı ki, biz kendi yaklaşımımızda ne öğrenciye ne de öğretmene senaryo<br />
kurdurmaya kalkışmıyoruz. Zaten iki dil arasında yeterince var olan ortak<br />
kelimelerden hareketle anlamı oluşturmaya ve zihinde daha kalıcı olmasına<br />
çalışıyoruz. Bütün öğrencilerin beynin her iki tarafını da veya tüm çeyreklerini de<br />
çalıştıracak şekilde daha rahat öğreneceğini bu başlık altındaki açıklamalar<br />
çerçevesinde anlamış bulunuyoruz. Geriye beynin her iki tarafını da veya tüm<br />
çeyreklerini aktif kılacak şekilde harekete geçirecek bir metotla öğretim yapmamız<br />
kalıyor. Sure ve duaların metinle beraber anlamının öğretilmesinde de bu<br />
yaklaşımımızın beynin tüm çeyrekleri veya her iki tarafını da çalıştırdığı<br />
görülmektedir. Bu tarz son yıllarda sıkca duyduğumuz ‘Çoklu Zeka Kuramı’na da<br />
uygunluk arz etmektedir. Çünkü dersin farklı etkinliklerle işlenmesi farklı zekalarla<br />
373 Şinasi Bademcioğlu, İngilizce Türkçe Kelime Ezberleten Kurgusal Sözlük, 2. Baskı, Alfa Baskı<br />
Yayın, İstanbul 2001, s. VIII.<br />
374 Geniş bilgi ve tanıtım için bkz. http://www.megahafiza.com/<br />
106
çalışmayı öncelemiş veya alışkanlık haline getirmiş bireylerin de dersten<br />
yararlanması ve öğrenmesi noktasında önemlidir. 375<br />
1.4. Metin Anlam İlişkisine Dayalı Yaklaşımda Kullanılacak Öğretim<br />
Yöntem ve Teknikleri<br />
Günümüz insanının eğitiminde artık geçmişte kullanılan öğretim yöntem ve<br />
teknikleri yeterli görülmemektedir. En azından bunların geliştirilmesine ve<br />
günümüze uygun hale getirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Öğrenmenin doğası ve<br />
bilginin yapısı hakkında genelde iki tür değer ve görüş hakimdir. Birinci görüş,<br />
öğrencileri öğrenme sürecinde pasif ve bilgiyi de belli bir konu ile ilgili öğrencilere<br />
aktarılması gereken bir birikim olarak algılar. Bu anlayışa göre bilgi, belli bir<br />
alandaki belli uzmanların bilgi birikimlerinin öğrencilere olduğu gibi aktarılması<br />
ile kazanılır. İkinci görüş ise, öğrencileri öğrenme sürecinde aktif ve bilgiyi de<br />
öznel olarak algılar. Bu görüşe göre öğrenciler özerktir, kendi kendilerine karar<br />
verebilirler, öğrenme için isteklidirler ve davranışları ile ilgili sorumluluğu<br />
üstlenirler. Dolayısıyla bilgi öğrenciler tarafından inşa edilir. Günümüzde Millî<br />
Eğitim Politikamızı da etkileyen bu yapısalcı kuram, öğrencilere bir takım bilgi ve<br />
becerilerin kazandırılması gerektiği görüşünü inkar etmez. Fakat eğitimde<br />
bireylerin daha çok düşünmeyi, anlamayı, kendi öğrenmelerinden sorumlu olmayı<br />
ve kendi davranışlarını kontrol etmeyi öğrenmeleri gerektiğini vurgular. 376<br />
Gerçek öğretim ve öğrenim, araştırma, bulma, inceleme ve sorgulama<br />
sürecidir. Halbuki, geleneksel anlayışımızda öğrenciler öğretmen tarafından<br />
doldurulması gereken ‘kaplar’a benzetilir ve öğretmen kapları ne kadar çok<br />
doldurursa o kadar iyi öğretmendir. Öğrenciler yani kaplar da ne kadar pısırıksa, ne<br />
kadar doldurulmalarına izin veriyorsa, o kadar iyi öğrencilerdir. Böyle bir eğitim<br />
anlayışında eğitim bir ‘tasarruf yatırımı’, öğrenci ‘yatırım nesnesi’, öğretmen ise<br />
‘yatırımcı’dır. Öğretmen iletişim kurma yerine tahviller çıkarır ve öğrencilerin<br />
büyük bir sabırla aldığı, ezberlediği ve tekrarladığı yatırımlar yapar. Öğrencilere<br />
375 ‘Çoklu Zeka Kuramı’ konusunda geniş bilgi için bkz. Ahmet Saban, Öğrenme Öğretme Süreci Yeni<br />
Teori ve Yaklaşımlar, 3. Baskı, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2004, s. 37-70; Sibel Güneysu vd.,<br />
Age., s. 28-34.<br />
376 Ahmet Saban, age., s. 167, 180.<br />
107
tanınan özgürlük alanı yatırılanı tasnif etmek ve yığmaktan ibaret olduğu için bu<br />
eğitim modeline ‘bankacı’ model denilmektedir. Burada öğretmen mutlak bilgi<br />
sahibi, öğrenci de bilgisiz sayılır. Öğretmen ‘seçer’, öğrenci de ‘seçilen’i almak ve<br />
bellemek zorundadır. Bu modelin hakim olduğu öğretim kurumlarında aşağıdaki<br />
öğretmen ve öğrenci biçimlerine sıkça rastlanır:<br />
Öğretmen öğretir, öğrenciler ders alır,<br />
Öğretmen her şeyi bilir, öğrenciler bilineni tekrarlar,<br />
Öğretmen düşünür, öğrenciler ise hakkında düşünülür,<br />
Öğretmen konuşur, öğrenci dinler,<br />
Öğretmen otoritedir, öğrenciler otoriteye uyar.<br />
Öğretmen öğrenme sürecinin öznesidir, öğrenciler ise sadece birer nesne. 377<br />
Söz konusu edilen bankacı eğitim anlayışının karşısında yer alan anlayış ise<br />
“Problem Çözücü” yöntemdir. “Problem çözme, konuyu inceleme, araştırma ve<br />
keşfetme yoludur. Öğretmen, herhangi bir problem üzerinde çalışmalarını sağlayarak<br />
öğrencilerin, keşfetme, düşünme, araştırma ve karar verme kabiliyetlerini geliştirir.<br />
Problem çözmede, öğretmen-öğrenci ilişkisi yeni bir boyut kazanır ve sınıf içi<br />
iletişimde yeni kavramlar doğar: “öğretmen öğrenciler” “öğrenci öğretmenler.”<br />
Öğretmen artık sadece öğreten değildir, üzerinde çalışılan problemle boğuşan ve<br />
öğrencilerle birlikte öğrenen biridir. Öğrenciler ise kendilerine malumat aktarılan<br />
kişiler olmaktan çıkıp öğretime aktif bir biçimde katılan kişiler haline gelirler. Bu<br />
yaklaşımda, öğretmen ve öğrenciler sürekli bir gelişimin yaşandığı bir sürecin<br />
sorumlularıdır. Bu süreçte karşılıklı öğrenme ve paylaşma yaşanır. Boyun eğme,<br />
emir, yükümlülük gibi kavramlar öğretmenin lügatinden çıkar, öğretmen, bilgiyi bir<br />
tutsaklık aracı olarak kullanmaz. Öğretmen, öğrencisinin karşısına bir otorite iddiası<br />
377 Mualla Selçuk, “Din Öğretimi Özgürleştiren Bir Süreç Olabilir mi?”, Din Öğretiminde Yeni<br />
Yaklaşımlar, MEB Yayınları, İstanbul 2000, s. 222.<br />
108
ile değil, sadece o alanda yetişmiş, fakat eksiklikleri de olabilecek bir insan olduğu<br />
gerçeği ile çıkar.” 378<br />
Din öğretiminin dayanması gereken yöntem bankacı değil, problem çözücü<br />
yöntem olmalıdır. Çünkü din öğretimi, din hakkında bilgi sahibi olma yanında,<br />
insanın bilgi elde etme yollarını, aklını ve duygularını kullanma kabiliyetini<br />
geliştiren bir süreçtir. Öğrencinin edindiği bilgilerden bir dünya görüşü<br />
oluşturabilmesi de ancak anlama, araştırma ve sorgulama yapması ile mümkün<br />
olacaktır.<br />
İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ve İmam-Hatip Lisesi Kur’an-ı<br />
Kerim ve diğer meslek derslerinde ayet ve hadisler sıkça kullanılmakta ve öğrenmeöğretme<br />
sürecinde nasıl işe koşulabileceği konusunda bazı teknikler önerilmektedir.<br />
Din eğitimi için önemli olan bu teknikler bir çalışmada şu başlıklar altında ele<br />
alınmıştır: 379 (Ayet içinde geçen bilinmeyen) Kavramların Açıklanması, Anahtar<br />
Kavramların Belirlenmesi, Boşlukları Tamamlama, Ayette Verilen İlkeleri Bulma,<br />
(kelimeleri karışık olarak verilen bir ayetten) Cümle Oluşturma, Ayette Verilen<br />
Bakış Açısını Bulma, Ayette Verilen Değerleri Bulma, Anahtar Kavramı Ayetlerle<br />
İfade Etme, (öğrencilerden ayetin insan hayatına nasıl yön verdiği hakkında) Görüş<br />
Alma, Konuyla İlgili Olan Ayetin Belirlenmesi, , Konuyu Kur’an Kıssası İle Verme.<br />
Sure ve duaların anlamının öğretiminde metin anlam ilişkisine dayalı<br />
yaklaşımın kullanılmasının, öğretmenin anlam bu, kitabınızın falan sayfasında var,<br />
oradan okuyalım/okuyun/ezberleyin, demesinden; öğrencinin daha aktif kılınması,<br />
derse katılımının sağlanması, bilgiyi zihninde oluşturması, anlamı kendinin bulmaya,<br />
yakalamaya çalışıp sahiplenmesi adına daha önemli ve verimli bir çaba olduğunu<br />
düşünüyoruz. Bilhassa sure ve dualarda geçen kelimelerin Türkçe çağrışımlarını<br />
öğrencilere buldurma noktasında soru-cevap (Sokrates/buldurma) yöntemi, ve beyin<br />
fırtınası tekniği aktif olarak kullanılabilir. Şimdi de bu yöntem ve teknikleri aktif bir<br />
şekilde kullanabilmek için teferruatı (kullanılış ilkeleri, üstün ve yararlı yönleri,<br />
sınırlı ve yetersiz kalan yönleri gibi) hakkında bilgi verelim:<br />
378 Mualla Selçuk, “agm.”, s. 223.<br />
379 Recai Doğan-Cemal Tosun, İlköğretim 6. 7. ve 8. Sınıflar İçin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi<br />
Öğretimi, Pegem A Yayıncılık, Ankara 2003, s. 137-155.<br />
109
Soru-Cevap (Sokrates/Buldurma) Yöntemi: Soru-cevap yöntemi,<br />
konuların öğrencilere birtakım sorular sorulması ve alınan cevapların eleştirilmesi ile<br />
işlenmesidir. Bu şekilde öğretmen öğrencilerin bildiklerinden, tecrübelerinden<br />
hareketle, mukayeseler yoluyla onları yeni bilgilere ulaştırır, düşünmeye sevk eder.<br />
Böylece onların konuyu ne derece bildiklerini ortaya koyarak, öğretimin öğrencinin<br />
ilgi, ihtiyaç ve seviyesine göre ayarlanmasını sağlar. Bu yönteme eski dilde ‘tekşifî<br />
usul’, yeni dilde ise ‘buldurma yöntemi, buldurucu yöntem, buluş yoluyla öğretme’<br />
veya ‘Sokrat metodu’ da denilmektedir. 380<br />
Bu öğretim yöntemi eğitim tarihinde en çok kullanılan metotlardandır.<br />
Sokrates’e mal edilse de daha eskilerde Konfüçyüs’ün kullandığı da bilinmektedir.<br />
Sokrates bu tekniği özel bir anlamda kullanmıştır. Batıda ‘katehetik metot’ adıyla<br />
kiliselerde kısa cevaplı sorularla din öğretimi için kullanılırdı. Bizde de ‘ilmihal<br />
usulü’ diye ifade edilen öğretim şekliyle mahalle mekteplerinde görülmüştür. Klasik<br />
anlamdaki bu soru-cevap tekniği öğrencilerin belli soruların karşılığı olan<br />
kalıplaşmış cevapları ezberlemeleri ve o sorular sorulduğunda daha önce ezberlenen<br />
cevapların aynen verilmesinden ibaretti. 381<br />
Sokrates, bilginin insanda doğuştan olduğunu ve bunların hatırlanması ile<br />
bilginin elde edilebileceğini söylerdi. Zaten doğurtma yöntemi de bu doğuştan olan<br />
bilginin ortaya çıkarılması çabasıdır. Bu çabanın ilk aşamasında muhataba kendisinin<br />
‘hiçbir şey bilmediğini’ söylüyor ve onun fikirlerini söylemesini istiyordu. Daha<br />
sonra bu düşüncelerinin yanlışlığını ortaya koyuyor ve bunu yaparken de onunla<br />
adeta alay ediyordu. Dolayısıyla onun bu alaycılığı yönteminin olumsuz ve yıkıcı bir<br />
tarafı olarak kabul edilir. Muhatabının sağlam zannettiği bilgilerini sarstıktan sonra<br />
ikinci aşamaya (doğurtma) geçerdi. Bu aşamada soru-cevap yöntemi ile doğruları<br />
kendine buldurmaya çalışırdı. 382<br />
Günümüze dek geliştirilen yeni soru-cevap yöntemiyle öğrencilerin kişisel<br />
yorumlar yapabilme, düşüncelerini serbestçe anlatabilme ve eleştirilerde bulunabilme<br />
380 Beyza Bilgin-Mualla Selçuk, Din Öğretimi Özel Öğretim Yöntemleri, Akid Yayıncılık, Ankara<br />
1991, s. 120.<br />
381 Mehmet Zeki Aydın, Din Öğretiminde Yöntemler ve Buldurma Yöntemi, Karakoç Yayınları,<br />
Ankara 1998, s. 137.<br />
382 Age., s. 145. Ayrıca bu eserde Sokrates’in bu metodu uygulamalarına dair örneklere de bakılabilir.<br />
110
yanında başkalarının düşünce, öneri ve eleştirilerine de saygı gösterebilme alışkanlığı<br />
kazanabilmeleri hedeflenmektedir. Yeni anlayışa göre bu yöntemle yapılan öğretim<br />
çalışmalarında en önemli unsur soru değildir; öğrencilerin verdikleri cevaplardır.<br />
Burada soru, sadece öğrencilere düşünme ve düşündüklerini söyleme imkanı vermek<br />
için bir araçtır. Soru-cevap yönteminin kullanımdaki üstün ve yararlı yönlerini şu<br />
şekilde sıralayabiliriz: 383<br />
1. Soru-cevap yöntemi ile sınıf canlı tutulur, öğrenciler hareketli ve derse ilgileri<br />
yüksektir. Öğrenme faaliyetlerine karşı ilgi uyandırılmış olur.<br />
2. Öğrenci çalışmaktan, okumaktan ve düşünmekten zevk alır.<br />
3. Etkili soru sorma ile ders öğrenci merkezli işlenir hâle gelir.<br />
4. Bir anlamda öğrencilerin bilgi ve başarıları kontrol edilmiş olur. Dolayısıyla<br />
öğretmen, öğretimi öğrencilerin ilgi, ihtiyaç ve zihin düzeylerine göre<br />
ayarlayabilir.<br />
5. Öğrencilerin zihnî yetenekleri bu yolla geliştirilir. Bilgi, kavrama, uygulama,<br />
analiz, sentez, değerlendirme, düzeylerindeki her türlü öğrenmeler için<br />
rahatlıkla kullanılabilir.<br />
6. İçe dönük öğrencilerin sosyalleşmelerine katkıda bulunur.<br />
7. Öğretmen ve öğrenciye güven verdiği gibi, diyalog kurma imkanı da sağlar.<br />
8. Sorular aynı zamanda bilgileri bir tekrar ve pekiştirme fonksiyonuna da sahip<br />
olduğu için konu sonunda konuyu tekrar etme ve özetleme konusunda da<br />
kullanılabilir.<br />
9. Yapıcı, üretici, eleştirel ve analitik düşünmeye özendirici bir ortam<br />
oluşturulmuş olur.<br />
10. Sorun çözme tekniğinin temel kuralları öğrenilmiş olur.<br />
11. Bu tarzla öğrencinin yapacağı yeni inceleme ve çalışmalara rehberlik edilmiş<br />
olur.<br />
12. Öğrencilere işbirliği halinde çalışmayı, demokratik tutum ve davranışlar<br />
geliştirmeyi ve grup halinde düşünebilme becerisini kazandırır.<br />
13. Ezberlemeyi ortadan kaldırarak gerçek öğrenmeyi sağlar.<br />
383 Bu konuda geniş bilgi için bkz. Beyza Bilgin-Mualla Selçuk, age., s. 120; Mehmet Zeki Aydın,<br />
age., s. 140-141; Recai Doğan-Cemal Tosun, İlköğretim 4. ve 5. Sınıflar İçin Din Kültürü ve Ahlak<br />
Bilgisi Öğretimi, 2. Baskı, Pegem A Yayıncılık, Ankara 2003, s. 205-206.<br />
111
Bu üstün ve yararlı yanlarının ortaya çıkabilmesi için yöntemin iyi<br />
kullanılması ve nasıl soru sorulabileceğini bilmek gerekir. En iyi yöntem bile<br />
yanlış kullanımla içinden çıkılmaz ve sıkıcı bir hâl alabilir. Onun için soru<br />
sormada şu noktalara dikkat etmek gerekir: 384<br />
1. Her sorunun belli ve açık bir amacı olmalıdır.<br />
2. Soru öğrencilerin seviyesine uygun olmalıdır.<br />
3. Soru, öğrencileri düşündürmeye, incelemeye, araştırmaya, karşılaştırma<br />
yapmaya yöneltici (eğitici ve öğretici) olmalıdır.<br />
4. Kısa, açık ve anlaşılır olmalıdır.<br />
5. Kapsamlı bir cevabı gerektirmeli, ‘evet, hayır’ gibi cevaplandırılacak bir<br />
nitelikte olmamalıdır.<br />
6. Tek bir soru içerisinde birden fazla cevap istenmemelidir.<br />
7. Kitaplardaki konu başlıkları soru yapılıp öğrencilere sorulmamalıdır.<br />
8. Soru, öğrencinin özel durumunu ve görüşlerini açıklamaya zorlayıcı<br />
olmamalıdır.<br />
9. Soru cevabı ima etmemeli, ayrıca istenilen cevaba göre de<br />
şekillendirilmemelidir.<br />
10. Zaman israfına sebep olacak kadar uzun ve karışık olmamalıdır.<br />
11. öğretmen soruyu hoş bir tavır ve samimi bir hava ile sormalıdır.<br />
12. Soru (özel durumlar dışında) tüm sınıfı ilgilendirmeli ve tüm sınıfı muhatap<br />
ederek sorulmalıdır.<br />
13. Sorular bir plan dahilinde, tekrardan kaçınılarak ve bir ana fikir etrafında<br />
olarak sorulmalıdır.<br />
14. Soruların cevaplandırılabilmesi için yeterli süre verilmelidir.<br />
Soru-cevap yönteminin iyi kullanılması ve nasıl soru sorulacağını bilmek<br />
onun üstün ve yararlı yanlarının ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Ancak her öğretim<br />
yönteminde olduğu gibi bu öğretim yönteminin de sınırlı ve yetersiz kalan yönleri<br />
vardır. Bunları fayda-zarar analizi çerçevesinde değerlendirip, bu yöntemi<br />
384 Beyza Bilgin-Mualla Selçuk, age., s. 121-126; Recai Doğan-Cemal Tosun, age., s. 206-207;<br />
Mehmet Zeki Aydın, age., s. 223-224.<br />
112
kullanma konusunda ona göre karar vermeliyiz. Soru- cevap yönteminin sınırlı ve<br />
yetersiz kalan yönlerini şu şekilde sıralayabiliriz: 385<br />
1. Bilhassa yanlış gelen cevaplar önemli ölçüde zaman kaybına sebep olur.<br />
2. Sorulara cevap veremeyen öğrencilerin aşağılık kompleksine kapılmalarına<br />
yol açabilir.<br />
3. Eğitimde esas olan sorunun öğrenciden gelmesi iken burada daha çok<br />
öğretmenden gelmekte ve belli bir amaç için çoğu zaman da<br />
yönlendirilerek sorulabilmektedir. Bu tutum ise öğrencilerin duygu ve<br />
düşüncelerini bağımsız olarak ortaya koymalarına engel olabilmektedir.<br />
4. Devamlı sorular sorularak işlenen bir ders sıkıcı olur.<br />
5. Her konu için uygun sorular hazırlamak güçtür.<br />
6. Sıkça başvurulması öğrencide heyecan ve tedirginliğe sebep olur.<br />
Her yöntem gibi ustalık ve tecrübe gerektiren bu yöntem kalabalık<br />
sınıflarda genç ve tecrübesiz öğretmenlerin elinde gürültü ve kargaşaya dönüşüp<br />
değerini büsbütün kaybedebilir. Ancak uygun şekilde ve yerinde kullanıldığı<br />
zaman öğrencileri aktif kılıp öğretimi daha zevkli hale getirir.<br />
Sure ve duaların anlamının metin anlam ilişkisine dayalı yaklaşımla<br />
öğretilmesinde bu yöntemden önemli ölçüde yararlanabiliriz. Çünkü bu<br />
yalaşımımızın temelinde surede geçen kelimelerin Türkçede geçen çağrışımlarını<br />
bulmak ve sıralamak önemli bir yer tutmaktadır. Ayette geçen kelimeler tek tek ele<br />
alınıp çağrışımlarını öğrencilerin bulmaları istenir. Farklı öğrencilere cevap hakkı<br />
vermekle herkesin derse katılımı sağlanır. Sure ve duanın anlamının ezberlenmesi<br />
değil, hep beraber bulunması yolu benimsenmiş olur.<br />
Dersimizde bu yöntemi uygularken dikkat edilmesi gereken hususları da<br />
göz ardı etmemek gerekir. Türçede kullanılmayan ve yanlış çağrışımlara gidilen<br />
yerler üzerinde fazla durmadan diğer kelimeye geçilmelidir.<br />
385 Beyza Bilgin-Mualla Selçuk, age., s. 121; Recai Doğan-Cemal Tosun, age., s. 206-207; Mehmet<br />
Zeki Aydın, age., s. 223-224.<br />
113
Beyin Fırtınası Tekniği: Beyin fırtınası, uzun süreli bellekte var olan ve<br />
bir sorunla karşılaşıldığında yeni bilgileri hızlı bir şekilde kullanarak hızlı düşünce<br />
üretme tekniğidir. Öğrenilen konulardan biri güncelleştirilerek ve ilginç bir sorun<br />
hâline getirilerek bu teknik uygulanabilir. Beyin fırtınası öğrencilerin özellikle<br />
özgün fikirler üretmelerine yardımcı olmak amacıyla geliştirilmiş bir öğretim<br />
tekniğidir. Beyin fırtınası, bilişsel alanın uygulama, çözümleme, bireşim (sentez)<br />
düzeyinden birinde olmalıdır. Beyin fırtınası tekniğini uygulamada eleştiri kapı<br />
dışında bırakılır, sınırsız düşünce üretme özgürlüğü vardır, kimsenin düşüncesine<br />
sınır konmaz, aksine desteklenir. Bu teknikte olabildiğince çok sayıda fikir öne<br />
sürmek esastır. Öğrenciler birbirinin düşüncelerinden yararlanarak yeni düşünceler<br />
üretebilirler. Beyin fırtınasında, bir konu olumsuz sorularla da ele alınarak<br />
uygulanabilir. Buna ters beyin fırtınası denir. Örneğin, toplumun ahlak yapısını<br />
nasıl çökertebiliriz? gibi bir soru sorularak beyin fırtınası yapılabilir. 386<br />
Görüldüğü üzere beyin fırtınası etkili bir problem çözme tekniğidir. Bütün<br />
öğrenciler katılabilir. Bu teknikle kısa zamanda çok fikir ve düşünce üretilebilir.<br />
Hiçbir araç-gereç gerektirmez. Fikirler yargılanamayacağı için tartışma çıkmaz.<br />
Öğrencileri motive edici özelliğe sahiptir ve öğrencilerin farklı görüşleri kabul<br />
etmelerinde yardımcı olan bir tekniktir. Beyin fırtınasının bu faydaları yanında bazı<br />
sınırlılıkları da vardır. Beyin fırtınası tekniğinde her öğrenciyi ayrı ayrı<br />
değerlendirmek zordur. Tekniğin kullanılması esnasında öğrencilere yararlı, yapıcı<br />
eleştiride bulunma fırsatı yoktur. Her fikrin yazılması zorunluluğu fikirlerin akış<br />
hızını yavaşlatabilir. İyi bir başkan ve not tutucu olmadığı durumlarda başarı şansı<br />
zayıftır. 387<br />
Beyin fırtınası tekniği ile en çok problemlere çözüm oluşturmada faydalanılan<br />
çözüm yolları; benzerlikten faydalanma, fikir bağlantısı kurma ve zarardan fayda<br />
çıkarma gibi hususlardır. Benzerlikten faydalanma yolunda, tabiattaki örneklerden<br />
icatlar gerçekleştirme, fikir bağlantısı kurma yolunda, kelimelerden yeni ve farklı<br />
çağrışımlara gitme, zarardan fayda çıkarma yolunda da hiçbir faydası<br />
386 Recai Doğan-Cemal Tosun, age., s. 235-236<br />
387 Yüksel Özden, age., s. 195-196.<br />
114
olmayan/olamayacak olan bir durumdan kurtulmak için sonucu faydaya dönüşecek<br />
yeni bir yönteme-sonuca gitme gibi düşünce ürünleri söz konusudur. 388<br />
Etkili bir beyin fırtınası veya tersine beyin fırtınası sürecinin oluşabilmesi,<br />
başlıca dört etkene bağlıdır: 389<br />
1. Beyin fırtınası esnasında öğrencilerin ileri sürdükleri fikirler asla<br />
eleştirilmemelidir. Çünkü, öğrencilerin hayal güçlerini rahatça<br />
kullanabilmeleri için düşüncelerinden dolayı yargılanacakları endişesini<br />
taşımamaları gerekir.<br />
2. Beyin fırtınası esnasında öğrencilere sınırsız düşünme özendirilmelidir.<br />
Dolayısıyla, öğretmen için öğrencilerin ürettikleri fikirlerin tuhaf olması pek<br />
önemli değildir. Aksine, bu tür fikirler özendirilir. Çünkü, beyin fırtınası<br />
esnasında ortaya atılan olağan dışı fikirler problemlere yeni çözüm yolları<br />
üretmek için gereklidir.<br />
3. Beyin fırtınası esnasında öğrencilerin fikirlerinde genellikle nitelik yerine<br />
nicelik aranmalıdır. Bu nedenle, beyin fırtınası tekniği uygulanırken<br />
öğrencilerin karşılaştıkları probleme ilişkin olarak iyi bir çözüm üretme<br />
olasılığını artırmak için onların mümkün olduğu kadar çok sayıda fikir<br />
üretmelerini cesaretlendirmek temel ilkedir.<br />
4. Öğrencilerin beyin fırtınasını gerçekleştirmelerindeki amaçları, gelişme ve<br />
geliştirme olmalıdır. Çünkü, beyin fırtınasında, öğrencilerin birbirlerinin<br />
fikirlerinden de esinlenerek düşünce listesindeki fikirlerin çoğaltılması<br />
amaçlanır.<br />
Beyin fırtınası tekniği ile Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde bazı<br />
problemleri, soruları öğrencilere düşündürebilir, çözüm yolları üretmelerini<br />
isteyebiliriz. Dersle ilgili bir konuya veya soruna çözüm getirmelerini, bu konuda<br />
düşünce üretmelerini sağlayabiliriz. Yani bu teknik, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi<br />
dersinde de öğrenci merkezli işlenir. Öğrencinin aktif olarak düşünmesi sağlanır.<br />
388 Özcan Demirel, Plândan Uygulamaya Öğretme Sanatı, 2. Baskı, Pegem A Yayıncılık, Ankara<br />
2000, s. 92.<br />
389 Ahmet Saban, age., s. 259-260.<br />
115
Özellikle sure ve duaların anlamlarını öğretirken Arapça kelimenin Türkçe’ye<br />
geçmiş çağrışımlarını bulmak noktasında oldukça yararlı olabilir.<br />
Beyin fırtınası tekniğinin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde<br />
kullanılmasının en önemli faydası, bu teknik yoluyla fikirler eleştirilmediği için<br />
öğrenci normal zamanda söyleyemediği fikirlerini söyleyebilme imkânına kavuşur.<br />
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenleri yukarıda anlatılanlarla birlikte bu tekniği<br />
kullanırken aşağıdaki hususlara da dikkat ederlerse teknik öğretme-öğrenme<br />
sürecinde daha etkin bir şekilde kullanılabilir:<br />
1. Beyin fırtınası esnasında eleştiri, yargılama ve değerlendirme kapı dışında<br />
bırakılmalıdır.<br />
2. Bu teknik, informal ve rahat bir sınıf ortamında gerçekleştirilmelidir.<br />
3. Beyin fırtınası esnasında önemli olan fikirlerin niteliği değil, niceliği olduğu<br />
unutulmamalıdır; dolayısıyla, ne kadar kusurlu olurlarsa olsunlar, bütün<br />
fikirler ifade edilebilmelidir.<br />
4. Aynı anda bir kişi konuşabileceğinden, akıllarına gelen fikirleri unutmamaları<br />
için bir kâğıda not almaları öğrencilere hatırlatılmalıdır.<br />
5. Beyin fırtınası esnasında ileri sürülen her fikir, not tutan bir kişi tarafından<br />
kaydedilmelidir.<br />
6. Beyin fırtınası tekniğinin başarısı için tartışmayı yönlendirecek iyi bir başkan<br />
gereklidir. Grup başkanı aktif olarak fikir üretmeye katılmaz. Ancak, grupta<br />
oluşabilecek olumsuz havayı kırmak ve konudan sapmayı engellemekle<br />
sorumludur.<br />
7. Fikirlerin sentezi ve değerlendirilmesi aşamasında öğretmen gruba rehberlik<br />
edebilir. 390<br />
Kur’an sureleri ve duaların metin anlam ilişkisine göre öğretilmesi<br />
yaklaşımımız, soru-cevap yöntemi ve beyin fırtınası tekniklerinin de derste<br />
uygulanması ile öğrenciyi aktif kılacağı, düşüncelerini ortaya çıkaracağı, anlamı<br />
kendi oluşturmaya çalışacağı gibi yönlerden hem yeni Millî Eğitim Politikamız olan<br />
yapısalcı anlayışa hem de problem çözücü ve bir önceki başlıkta (Beynin İşleyişi ve<br />
390 Yüksel Özden, age., s. 196; Ahmet Saban, age., s. 196.<br />
116
Metin Anlam İlişkisine Dayalı Yaklaşım) ele aldığımız çoklu zeka kuramına<br />
uygunluk arz etmektedir. Sure ve duada geçen kelimelerin Türkçe çağrışımlarını<br />
öğretmen ‘Arkadaşlar, bu kelime Türkçemizde kullandığımız hangi kelimeleri<br />
çağrıştırmaktadır.’ sorusuyla öğrencilerden ister ve doğru çağrışımı bulmalarına<br />
yardımcı olur. Ayrıca bu çağrışımların kelimenin gerçek anlamı ile ilişkisine de<br />
bakılır.<br />
Öğrencilerden soru-cevap yöntemi ve beyin fırtınası tekniği ile elde edilen<br />
Arapça kelimelerin çağrışımlarının hangisinin doğru anlamı ifade edeceği, hangisinin<br />
yanlış çağrışım olduğu konusunda da yine onlar tartıştırılır. Öğretmen bu tür konular<br />
üzerinde değerlendirme yaparken öğrencilerin görüş ve düşüncelerini önemsemeli,<br />
doğru olmayan cevabı gerekçesi ile ve onlarla konuşarak açıklamalıdır.<br />
Bu arada ders işlenmesinde kullanılan ders araçları da önemlidir. Gittikçe<br />
öğretimin vazgeçilmezi durumuna gelen bilgisayar teknolojisi ve imkanlarından, din<br />
öğretimi alanında ve hususan bu yaklaşımımızın uygulanması sırasında oldukça<br />
yararlanabileceğimizi hatırlatmalıyız. Örneğin surelerin kelime kelime yazılması,<br />
çağrışımı, anlamı, anlamın bir cümle içinde toplanması gibi hususların bir tablo<br />
içinde oluşturulması, daha önceden hazırlanan bu tablonun defalarca kullanılabilmesi<br />
gibi hususlarda etkin olarak kullanılabilir. Bir datashow veya bilgisayar uyumlu<br />
tepegöz yardımı ile yansıtılıp öğrencilerin dersi oradan takibi sağlanabilir. Bu alanda<br />
her okulun imkanı farklı olabilir. Fakat en azından bu yaklaşımda bir tahta kullanımı<br />
da zorunludur. 391<br />
1.5. Metin Anlam İlişkisine Dayalı Yaklaşım Uygulamalarında Dikkat<br />
Edilecek Hususular<br />
Kur’an surelerini ve duaları bu yaklaşımla öğretmeye yeni başlayacağımız<br />
sınıflarda, her şeyden önce bu yaklaşımın ana özelliklerinden bahsetmemiz gerekir.<br />
Örneğin, Arapça kelimelerin aslının genelde üç sessiz harften oluştuğu, cümle<br />
dizilişindeki farklılıklar gibi. Bu açıklamalar ve bu konuda vereceğimiz örnekler 10-<br />
391 Din öğretiminde ders araç ve gereçlerinin önemi, hazırlanması ve kullanımı konusunda bkz. Recai<br />
Doğan-Cemal Tosun, İlköğretim 6. 7. ve 8. Sınıflar İçin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretimi, s. 157-<br />
180; Mehmet Zeki Aydın, age., s. 251-273; Beyza Bilgin-Mualla Selçuk, age., s.149-158.<br />
117
15 dakikayı geçmemeli, dil hakkında geniş izahlara girilmemelidir. Çünkü gayemiz<br />
diğer biri dili (Arapça’yı) öğretmek değildir. Zaten öğrenci yapacağımız<br />
uygulamalarla yaklaşımımızı kısa zamanda kavrayacaktır.<br />
Arapça’dan Türkçe’ye geçen kelimeler Kur’an’ı daha iyi anlamayı sağlar.<br />
Ancak geçmişte ve zaman içinde kelimelerin hem geçerken hem de Arapça’nın kendi<br />
içinde anlam kaymaları olduğu unutulmamalıdır. Türkçe’nin Arapça’dan oldukça<br />
kelime hatta birtakım yapısal özellikler aldığından bahsetmiştik. İki dil arasındaki bu<br />
yakınlık birçok kelime ve kavramın ifade edilmesinde kolaylık sağlayacaktır. Bu<br />
kelimelerin çoğunun Kur’an’daki anlamıyla kullanılmıyor olması da bir gerçektir ve<br />
bu sadece bize has değil, bu husus modern Arapça için de geçerlidir. 392 Bu durumda<br />
metin anlam ilişkisine dayalı yaklaşımda bu kabil geçen hususlara öğretmenin dikkat<br />
çekmesi gerekir.<br />
Her çağrışımın doğru olmasını da beklememeliyiz. Bir defasında “Kur’an’da<br />
yaş kuru her şey var.” 393 ayetinin Arapça’sını da söyleyerek böbürlenecek birisinin<br />
“Efelâ yeşkurûn” 394 (Şükretmez misiniz?) dediğine şahit olmuştum. Yine Hacıları<br />
‘yasak’ yere girmemeleri noktasında ‘Memnu’’ diye uyaran Arap polisine bizim<br />
hacımızın ‘Biz de memnun olduk’ diye cevap verdiğini de duymuştum. İnsanımız<br />
Arapça’dan Türkçe’ye oldukça kelime geçtiğinin ve bunların bir kısmını çağrışım<br />
yolu ile çıkarabileceğimizin farkındadır. Fakat bunun ehil ellerde olması ve önce bir<br />
metot dahilinde öğrenilip sonra uygulamaya ve yeni örneklerdeki çağrışımlara dikkat<br />
etme yoluna gidilmesi gerekir.<br />
Tercüme söz ve cümleler bir ölçüde kısmi karşılıklardır. Anlama çabamızda<br />
ilk adımlarımızdır. Hazır kılavuzlar olarak bize hizmet edebilirler. Fakat çoğu<br />
hallerde oldukça yetersiz ve hatta yanıltıcıdırlar. 395 Bunlara güvenerek konuşan ve<br />
oldukça komik duruma düşenler de az değildir. Onun için Kur’anî bilginin geniş halk<br />
kitlelerine yayılmasına hizmet eden tercüme ve tefsirlerden yarım-yamalak bir şeyler<br />
öğrenmenin kişilere dini konularda ahkam kesme yetkisi vermediği hususunda<br />
392 Dücane Cündioğlu, “Türkçe Kur’an Çevirileri ve Yöntem Sorunu”, 2. Kur’an Sempozyumu, s. 228;<br />
Kur’an Çevirilerinin Dünyası, s. 38.<br />
393 6/En’am, 59.<br />
394 36/Yasin, 35 ve 73.<br />
395 Toshihiko Izıtsu, Kur’an’da Dinî ve Ahlakî Kavramlar, s.18.<br />
118
öğrencileri uyarmamız gerekir. Üzerinde çalıştığımız yaklaşımla da hemen Kur’an<br />
tercüme ve tefsir etmeye kalkılmayacağını, bunun bir uzmanlık alanı olduğunu<br />
belirtmeliyiz.<br />
5. Metin Anlam İlişkisine Dayalı Yaklaşım Uygulama Örnekleri<br />
Dua veya sure öğretiminde ilkönce ilgili dua veya sure usulüne uygun olarak<br />
ezberletilir. Bunun ön bir alıştırma ile ev ödevi olarak verilmesi uygundur. Bunun<br />
için de ezberletilecek ve anlamı öğretilecek dua veya sureden önceki dersin sonlarına<br />
doğru şöyle bir çalışma yapılabilir: Önce öğretmen ilgili dua veya sureyi Arapça’nın<br />
fonetiği ve tecvit kurallarına göre okur, öğrencilerden kitaplarından veya daha önce<br />
tahtaya yazılmış veya yansıtılmış metinden takip ve kendisinden sonra tekrar<br />
etmelerini ister. Bu okuyuş için meşhur okuyucuların kaset ve CD’lerinden de<br />
yararlanılabilir. Öğretmenin güzel Kur’an okuma konusunda fazla kabiliyeti yoksa<br />
ikinci yolu tercih etmesi daha uygun olabilir. Çünkü güzel sesle Kur’an okumanın<br />
insan psikolojsini önemli ölçüde etkileyen bir yönü vardır. Bu konuda Peygamber<br />
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kur’an’ı seslerinizle süsleyiniz.” 396 Aynı hadisin<br />
“Seslerinizi Kur’an’la süsleyiniz” ve “Ses güzelliği Kur’an’ın süsüdür.” rivayetleri<br />
de vardır.<br />
Özellikle durak yerlerine ve vurgulara dikkat eder. Bu şekilde yapılan bir-iki<br />
çalışmadan sonra, bu dua veya sureyi daha önceden ezberlemiş olan bir-iki<br />
öğrenciden okumaları istenir. Öğrencilerin okuyuşlarında düzeltilmesi gereken yerler<br />
varsa nazikçe ikaz edilip düzeltilir. Öğrencilerden de dinlenildikten sonra ilgili dua<br />
ve surenin ezberlenilmesi ev ödevi olarak verilir. Ayrıca anlamının da bir-iki defa<br />
okunularak diğer derse hazırlıklı gelmeleri istenir.<br />
Ders saatinde yine ilk önce öğretmen ilgili dua veya sureyi bir defa okur veya<br />
meşhur okuyuculardan dinletir. Sonra dua veya sure, ezberleyen öğrencilerden<br />
dinlenir. Öğretmen okuyan öğrencileri not eder. Her öğrencinin ezberleme kabiliyeti<br />
bir olmayacağından bu konuda öğrenciler fazla zorlanılmaz. O ders için<br />
ezberleyememiş olan öğrencilere daha sonraki ders saatlerinde dinleme fırsatı verilir.<br />
396 Buhari, Tevhid, 52.<br />
119
Okuyan her öğrencinin varsa düzeltilmesi gereken okuyuşları düzeltilir ve metin<br />
anlam ilişkisine dayanan metodumuzla ilgili dua veya surenin anlamına geçilir:<br />
Bunun için ilkönce ilgili dua veya sure kelimeleri birbirinden ayrılabilecek<br />
şekilde tahtaya yazılır veya yansıtılır. Daha sonra her bir kelimenin öğrencilerde<br />
yaptığı çağrışım, soru-cevap şeklinde veya beyin fırtınası tekniği ile istenir. Aranılan<br />
çağrışımlar ilgili kelimenin altındaki veya karşısındaki boşluğa yazılarak diğer<br />
kelimeye geçilir. Her bir kelime için aynı işlem devam eder. Ayet veya cümle<br />
tamamlandığında anlam bir cümle ile toparlanır. Tekrar diğer kelime ve ayetlere<br />
geçilerek bu işlem tamamlanır.<br />
Aşağıda örnek olarak verdiğimiz tablolar, tahtada oluşturulurken veya<br />
yansıya gönderilirken sadece en sol sütunda yer alan sure veya duanın Arapça<br />
ifadeleri yer alacaktır. Bunun dışında, o kelimelerin çağrışımları, bu çağrışımlar<br />
neticesinde ortaya çıkarılacak anlam ve tamamlanan anlamın bir cümle ile ifade<br />
edilmesi hususları öğrencilerle beraber yapılacaktır. Öğretmen; beraber yapılacak<br />
etkinliklerde tüm öğrencileri derse katmaya, daha çok sınıf yönetimini esas almaya,<br />
bir an önce anlamı söylememeye dikkat etmelidir. Öğrencilerin zorlandığı yerlerde<br />
bazı hatırlatmalarda bulunup, yanlış çağrışımlara dikkat çekip, anlamı toplamada<br />
Arapça cümle yapısını hatırlatabilir.<br />
Şimdi de ‘Metin Anlam İlişkisine Dayalı Yaklaşım’ın uygulamalarına ilişkin<br />
örnekleri görelim:<br />
Örnek: 1<br />
DERS<br />
: Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi<br />
SINIF : 4<br />
ÜNİTE/KONU : (2. Ünite) Temiz Olmalıyım/Fatiha Suresini Ezberleyelim<br />
ve Anlamını Öğrenelim 397<br />
397 Aynı konu İmam Hatip Liseleri 9. sınıf, (V. Ünite) Yüzünden Okunacak ve Ezberlenecek Ayetler,<br />
Sureler ve Meâlleri ünitesinin 2. konusu olarak da işlenmektedir.<br />
120
Kelime Kelime Sure Çağrışımları 398 Anlamı<br />
Bismi isim Adıyla (başlarım)<br />
‘llahi Allah Allah’ın<br />
‘rrahmani Rahman, Abdurrahman Rahman<br />
‘rrahîm. Rahim, Abdurrahim Rahim<br />
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla (başlarım).<br />
El-hamdü Hamd Hamd<br />
lillahi Allah Allah içindir<br />
Rabbi Rabb, Rabbi<br />
‘l-alemîn. alem Alemlerin<br />
Alemlerin Rabbi Alla’a hamd olsun.<br />
Er-rahmani Rahman, Abdurrahman Rahman<br />
‘rrahîm. Rahim, Abdurrahim Rahim<br />
(O) Rahman’dır, Rahim’dir.<br />
Mâliki Kat maliki, melik, sahibi<br />
yevmi Yevmiye, yevmiye defteri günü<br />
‘d-dîn. din Din, ahiret<br />
Ahiret gününün sahibidir.<br />
İyyake - Yalnız (ancak) sana<br />
na’büdü ibadet ibadet (kulluk)ederiz<br />
ve ve ve<br />
iyyake - yalnız (ancak) senden<br />
nesteîn. İstiane, yardım isteriz.<br />
Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım isteriz.<br />
İhdina hidayet bizi hidayet et, ulaştır, ilet<br />
‘ssırata sırat, sırat köprüsü yola<br />
‘l-müstekîm. istikamet doğru<br />
Bizi doğru yola ilet.<br />
Sırata sırat, sırat köprüsü yoluna<br />
398 Sure veya dua kelimelerinin çağrışımları öğrenci tarafından söylenecek, doğru çağrışımın hangisi<br />
olduğu tespit edilip, anlamı bu çağrışımla bütünleştirilip, diğer kelimeye geçilecektir. Çağrışımı<br />
olmayan veya akla gelmeyen kelimeler için zorla çağrışımlar uydurulmayacaktır.<br />
121
‘llezîne - … kimselerin<br />
en’amte nimet nimet verdiğin<br />
aleyhim aleyh (leh) kendilerine<br />
ğayri gayrısı değil<br />
‘l-meğdûbi gazab gazab edilmiş<br />
aleyhim aleyh (leh) kendilerine<br />
ve ve ve<br />
le’ddâllîn dalalet, sapmışların<br />
Nimet verdiğin kimselerin yoluna, kendilerine gazab edilmiş ve sapmışların yoluna<br />
değil.<br />
Âmîn Duaya amin demek. Kabul et.<br />
Örnek: 2<br />
DERS<br />
: Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi<br />
SINIF : 5<br />
ÜNİTE/KONU : (7. Ünite) Hz. Muhammed ve Aile Hayatı/ Salavat Dualarını<br />
Ezberleyelim ve Anlamını Öğrenelim 399<br />
Kelime Kelime Dua Çağrışımları Anlamı<br />
Allahu ekber. Allahuekber (ezan ve<br />
tekbir cümleleri), tekbir<br />
Allâhümme Allah, Allahım Allahım,<br />
Allah en büyüktür.<br />
salli Salevat, salat Merhamet et<br />
alâ - ‘e, ‘a<br />
Muhammedin Hz. Muhammed Hz. Muhammed<br />
ve ve ve<br />
alâ - ‘e, ‘a<br />
âli aile 400 ailesine, (maddî-manevî)<br />
399 Salavat duaları (Allahümme Salli ve Barik olarak) aynı zamanda İmam Hatip Liseleri 9. sınıf, (IV.<br />
Ünite) Yüzünden Okunacak, Ezberlenecek Sözler, Dualar ve Anlamları ünitesinin 8. konusudur.<br />
Salavat dualarının (salli-barik) birbiri ile çok az farklılığı olduğunu ve ezberlemesindeki kolaylığı ve<br />
aynı zamanda farklı bir tarzda benzer olanları aynı renge boyatarak yapılan bir şekil ve etkinlik örneği<br />
için bkz. M, Şevki Aydın vd., İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretim Kılavuzu 5, MEB<br />
Yayınları, İstanbul 2002, s. 128.<br />
122
soyuna<br />
Muhammed Hz. Muhammed Hz. Muhammed<br />
Allahım, Muhammed ve ailesine merhamet et.<br />
kema - gibi<br />
salleyte salavat, salat Merhamet ettiğin<br />
alâ - ‘e, ‘a<br />
İbrahîme Hz. İbrahim Hz. İbrahim<br />
ve ve ve<br />
alâ - ‘e, ‘a<br />
âli aile ailesine, soyuna<br />
İbrahîm Hz. İbrahim Hz. İbrahim<br />
İbrahim’e ve ailesine merhamet ettiğin gibi.<br />
İnneke - Şüphesiz sen<br />
Hamîdün Hamd, hamid Çokça övülen<br />
Mecîd. mecid Şan ve şeref sahibisin<br />
Şüphesiz sen çokça övülen, şan ve şeref sahibisin.<br />
Allâhümme Allah, Allahım Allahım,<br />
barik<br />
Tebrik, bereket, tebareke,<br />
mübarek<br />
alâ - ‘i,<br />
Mübarek kıl<br />
Muhammedin Hz. Muhammed Hz. Muhammed<br />
ve ve ve<br />
alâ - ‘ni<br />
âli - ailesi,<br />
(maddî-manevî) soyu<br />
Muhammed Hz. Muhammed Hz. Muhammed<br />
Allahım, Muhammed ve ailesini mübarek kıl.<br />
kema - gibi<br />
barekte Tebrik, bereket, tebareke Mübarek kıldığın<br />
alâ - ‘i<br />
İbrahîme Hz. İbrahim Hz. İbrahim<br />
400 Hz. Ali gibi yanlış bir çağrışım olabilir. Gerçi O da “Âl-i Muhammed”e dahildir.<br />
123
ve ve ve<br />
alâ - ‘ni<br />
âli - Ailesi, soyu<br />
İbrahîm Hz. İbrahim Hz. İbrahim<br />
İbrahim ve ailesini mübarek kıldığın gibi.<br />
İnneke - Şüphesiz sen<br />
Hamîdün Hamd, hamid Çokça övülen<br />
Mecîd. mecid Şan ve şeref sahibisin<br />
Şüphesiz sen çokça övülen, şan ve şeref sahibisin.<br />
Örnek: 3<br />
DERS<br />
: Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi<br />
SINIF : 6<br />
ÜNİTE/KONU : (1. Ünite) Namaz Bir İbadettir/ Fil Suresini Ezberleyelim ve<br />
Anlamını Öğrenelim 401<br />
Kelime Kelime Sure Çağrışımları Anlamı<br />
Elem tera Elemtera suresi Görmedin mi?<br />
keyfe keyfin nasıl Nasıl, ne<br />
feale fiil yaptı<br />
rabbüke rab Rabbin<br />
bi ashabi Ashab, sahip sahiplerine<br />
‘l-fîl. fil fil<br />
Rabbinin fil sahiplerinene yaptığını görmedin mi?<br />
Elem yec’al - Çıkarmadı mı?<br />
keydehüm - Onların tuzakları<br />
fî tadlîl. dalalet Boş, boşa<br />
Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?<br />
Ve ve ve<br />
ersele resul, irsaliye gönderdi<br />
401 Fil suresi aynı zamanda İmam Hatip Liseleri 10. sınıf, (II. Ünite) Yüzünden Okunacak ve<br />
Ezberlenecek Ayetler, Sureler ve Meâlleri ünitesinin 1. konusudur.<br />
124
aleyhim aleyhine üzerlerine<br />
tayran - kuş<br />
Ebabîl. Ebabil kuşu Sürü sürü<br />
Üzerlerine sürü sürü kuşlar gönderdi.<br />
Termîhim - Onlara attı<br />
Bi hicaretin Hacer, hacer-i esvet taşlar<br />
min siccîl. - (sertleşmiş) çamurdan<br />
Onlara çamurdan taşlar atan<br />
Fe cealehüm - Onları yaptı<br />
ke asfin - Ekin yaprağı<br />
Me’kûl - Yenilmiş, kurt yeniği<br />
Nihayet onları, kurt yeniği ekin yaprağı gibi yaptı.<br />
Örnek: 4<br />
DERS<br />
: Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi<br />
SINIF : 7<br />
ÜNİTE/KONU : (4. Ünite) Melekler ve Diğer Görünmeyen Varlıklar/ Nas<br />
Suresini Ezberleyelim ve Anlamını Öğrenelim 402<br />
Kelime Kelime Sure Çağrışımları Anlamı<br />
Kul - De ki,<br />
euzü<br />
Euzü-besmele, neuzübillah sığınırım<br />
bi rabbi Rab Rabbi’ne<br />
‘nnasi insan insanlar<br />
De ki, ‘sığınırım ben, insanların Rabbine’<br />
Meliki Melik/melike Melikine, padişahına<br />
‘nnasi insan insanlar<br />
İnsanların padişahına<br />
İlâhi İlah, ilahi İlahına<br />
(mabuduna, tanrısına)<br />
‘nnasi insan insanlar<br />
402 Nas suresi aynı zamanda İmam Hatip Liseleri 9. sınıf, (V. Ünite) Yüzünden Okunacak ve<br />
Ezberlenecek Ayetler, Sureler ve Meâlleri ünitesinin 6. konusudur.<br />
125
İnsanların ilahına<br />
Min şerri şer şerrinden<br />
‘l-vesvasi vesvese vesveseci<br />
‘l-hannas. hannas şeytan sinsi<br />
O sinsi vesvesecinin şerrinden<br />
Ellezî - O ki,<br />
yüvesvisü vesvese Vesvese verir, fısıldar<br />
Fî suduri - göğsüne<br />
‘nnas. insan insanlar<br />
O ki, insanların göğüslerine fısıldar.<br />
Mine’l-cinneti cin cinlerden<br />
ve’nnas Ve, insan Ve İnsanlar(dan)<br />
Gerek cinlerden, gerek insanlardan.<br />
Örnek: 5<br />
DERS<br />
: Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi<br />
SINIF : 8<br />
ÜNİTE/KONU : (2. Ünite) Kültürümüz ve Din/Ayete’l-Kürsî’yi<br />
Ezberleyelim ve Anlamını Öğrenelim 403<br />
Kelime Kelime Ayet Çağrışımları Anlamı<br />
Allhü Allah Allah<br />
lâ - yoktur<br />
ilâhe ilah ilah<br />
illa illa ancak<br />
hû Hu çekmek, hu. O<br />
Allah ki, ondan başka ilah yoktur.<br />
el-hayyü hayat Diridir<br />
‘lkayyum kayyum Kayyumdur<br />
(Daima) diri ve kayyum (yarattıklarını koruyup, yönetici) dur.<br />
403 Ayete’l-Kürsî aynı zamanda İmam Hatip Liseleri 9. sınıf, (V. Ünite) Yüzünden Okunacak ve<br />
Ezberlenecek Ayetler, Sureler ve Meâlleri ünitesinin 10. konusudur.<br />
126
Lâ te’huzühû - Kendisini tutmaz<br />
sinetün - uyuklama<br />
ve lâ nevm - Ne de uyku<br />
Kendisini ne bir uyuklama ne de bir uyku tutmaz.<br />
lehû Leh/aleyh Onundur<br />
Mafi’ssemavati Semavat göklerdekiler<br />
vemâ fi‘l’ard ve arz Ve yerdekiler<br />
Göklerde ve yerdekilerin hepsi onundur.<br />
menzellizî - kim<br />
yeşfe’u şefeat Şefeat eder<br />
ındehû - Onun yanında<br />
illâ illa ancak<br />
Bi iznih izin Onun izini ile<br />
Onun izni olmadan katında kim şefaat edebilir.<br />
Ya’lemü ilim bilir<br />
Mâ beyne mabeyn ..kileri<br />
eydîhim - önlerinde<br />
ve mâ halfehüm - Ve arkalarında<br />
Onların önlerinde ve arkalarında olanı (geçmişini ve geleceğini) bilir.<br />
Velâ yuhîtûne Muhit, ihata kavrayamazlar<br />
Bi şey’in Bir şey Bir şey<br />
Min ılmihî ilim ilminden<br />
illâ illa ancak<br />
Bimâ şâ’ maşallah dilediği kadar<br />
Onun ilminden ancak kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar.<br />
vesia - kaplamıştır<br />
Kürsiyyühü kürsü Onun kürsüsü<br />
‘ssemâvati semavat gökleri<br />
ve’l-ard ve arz ve yeri<br />
Onun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır.<br />
Velâ yeûdühû - Kendisine ağır gelmez<br />
127
hıfzuhümâ Muhafaza, hafız Onları koruyup, gözetmek<br />
Ve hüve Ve, hu O<br />
‘l-aliyyü âli yücedir<br />
‘l-azîm Azamet, tazim Büyüktür, uludur.<br />
Onları koruyup, gözetmek kendine ağır gelmez. O yücedir, uludur.<br />
Örnek: 6<br />
DERS<br />
: İHL Kur’an-ı Kerim<br />
SINIF : 9<br />
ÜNİTE/KONU : (V. Ünite) Yüzünden Okunacak ve Ezberlenecek Ayetler,<br />
Sureler ve Meâlleri/Bakara Suresi 1-5. Ayetler<br />
Elif<br />
Lâm<br />
Mîm<br />
Kelime Kelime Sure Çağrışımları Anlamı<br />
Elif<br />
Lamı cimi<br />
Mimli<br />
Elif, lâm, mîm<br />
(Huruf-u Mukattaa ile<br />
ilgili açıklama)<br />
zelike Buna keza, kezalik İşte o (bu)<br />
‘lkitabu kitap Kitap<br />
Lâ - yoktur<br />
raybe - şüphe<br />
fîh. - onda (kendisinde)<br />
hüden Hidayet, hadi, mehdi hidayettir<br />
Li’l-müttekîn Takva, müttekı Takva sahipleri için<br />
Elif,lâm,mîm. İşte o kitap, kendisinde hiç şüphe yoktur, müttekıler için yol<br />
göstericidir.<br />
Ellezîne - Onlar ki,<br />
Yü’minûne İman, mü’min İman ederler<br />
Bi’l-ğaybi Gayb, kayıp gayba<br />
Ve yükîmûne İkame, istikamet (dosdoğru) kılarlar<br />
‘ssalâte Salat, salavat namazı<br />
Ve mimmâ ve Ve …den<br />
Razeknâ hüm Rızık, rızık olarak verdiklerimez<br />
128
yünfikûn İnfak, nafaka harcarlar<br />
Onlar ki, gayba inanıp, namazlarını kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan<br />
(Allah için) harcarlar.<br />
vellezîne ve Onlar ki,<br />
Yü’minûne İman, mü’min inanırlar<br />
Bimâ ünzile Nüzul inmesi indirilene<br />
ileyke - sana<br />
Ve mâ ünzile Ve, Nüzul inmesi Ve indirilene<br />
Min kablik makabli Senden önce<br />
Ve bi’l-âhirati Ve ahiret Ve ahirete de<br />
hüm yûkınûn. - Kesinlikle inanırlar<br />
Sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar; ahirete de kesinlikle iman ederler.<br />
Ülâike - İşte onlar<br />
alâ - üzeredir<br />
hüden<br />
Hidayet, hüda, hadi, mehdi hidayet<br />
Min rabbihim Rab Rablerinden<br />
Ve ülâike hümü - Yine işte onlar<br />
‘l-müflihûn felah, iflah, Kurtuluşa erenlerdir.<br />
İşte onlar Rablerinden bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de onlardır.<br />
Örnek: 7<br />
DERS<br />
: İHL Kur’an-ı Kerim<br />
SINIF : 10<br />
ÜNİTE/KONU : (V. Ünite) Ezberlenecek ve Yorumlanacak Kısa ve Özlü<br />
Ayetler: 16/Nahl, 128; 4/Nisa, 40; 2/Bakara, 152<br />
Kelime Kelime Sure Çağrışımları Anlamı<br />
İnnellâhe Allah Allah<br />
meallezîne maiyetinde beraberdir<br />
‘ttekav Takva, müttekı Takva sahipleri ile<br />
vellezîne hüm ve Ve<br />
Muhsinûn. İhsan, muhsin İyilik edenler(le)<br />
129
Allah takva sahibi olanlar ve iyilerle beraberdir.<br />
İnnellâhe Allah Allah<br />
Lâ yazlimu zulüm zulmetmez<br />
miskâle Miskal, siklet kadar<br />
zerrah zerre zerre<br />
Allah zerre kadar haksızlık etmez.<br />
Fezkurûnî zikir Beni anın ki,<br />
ezkürküm zikir Ben de sizi anayım.<br />
veşkurûnî şükür Ve bana şükredin<br />
Ve lâ tekfürûn. ve, Küfür,kafir nankörlüketmeyin<br />
Beni anın ki, ben de sizi anayım; bana şükredin, nankörlük etmeyin.<br />
Örnek: 8<br />
DERS<br />
: İHL Kur’an-ı Kerim<br />
SINIF : 11<br />
ÜNİTE/KONU : (I. Ünite) Yüzünden Okunacak ve Ezberlenecek Ayetler,<br />
Sureler ve Meâlleri/Tîn Suresi<br />
Kelime Kelime Sure Çağrışımları Anlamı<br />
Ve’ttîni Ve 404 İncir (e andolsun)<br />
ve’zzeytûn Ve zeytin Ve zeytine<br />
İncire ve zeytine and olsun.<br />
ve tûri sînîne Ve, Sina, Sina dağı Sina dağı (na andolsun)<br />
Sina dağına and olsun.<br />
Ve heze - Andolsun bu<br />
‘lbeledi Belde, belediye şehre<br />
‘l-emîn emin güvenli<br />
Bu güvenli şehre (Mekke) andolsun ki,<br />
Lekad - muhakkak<br />
halagne Halik, mahlukat Biz yarattık<br />
404 Buradaki ‘ve’ nin ‘Vallahi’ yemininin başındaki ‘v’ harfi gibi yemin için olduğu hatırlatılabilir.<br />
Hemen sonraki ayette geçen ‘ve’ gibi.<br />
130
‘l-insâne insan insanı<br />
Fî ahseni Ahsen, ihsan En güzel<br />
takvîm Takvim biçimde<br />
Biz insanı en güzel biçimde yarattık.<br />
Sümme - sonra<br />
radednâhü Reddetmek, tereddüt çevirdik<br />
esfele sefil En aşağısına<br />
sâfilîn sefil aşağıların<br />
Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik.<br />
İlla’llezîne illa Ancak, yalnız<br />
amenû İman, mü’min İman eden, inanan<br />
ve amilu Ve, amel, amil Ve iş işleyen<br />
‘ssalihâti Salih, amel-i salih salih, iyi (amel-i salih)<br />
fe lehüm Leh (aleyh) Onlar için vardır<br />
ecrun Ücret, ecir mükâfat<br />
ğayru gayr Gayrısı (tükenmeyen)<br />
memnûn. Men etmek Biten/tükenen<br />
Yalnız inanıp, iyi işler yapanlar hariç. Onlar için kesintisiz bir mükâfat vardır.<br />
Femâ yükezzibüke - Sana yalanlatan nedir?<br />
ba’dü - Sonra (böyleyken)<br />
bi’d-dîn Din ahireti<br />
Böyle iken sana ahireti yalanlatan nedir?<br />
eleyse - Değil midir?<br />
‘llâhü Allah Allah<br />
bi ahkemi Hakem, hakim, hüküm En iyi hüküm veren<br />
‘lhakimîn Hakem, hakim, hüküm Hüküm verenler<br />
Allah hüküm verenlerin en iyisi değil midir?<br />
Örnek: 9<br />
DERS<br />
: İHL Kur’an-ı Kerim<br />
SINIF : 12<br />
131
ÜNİTE/KONU<br />
: (IV. Ünite) Ezberlenecek ve Yorumlanacak Kısa ve Özlü<br />
Ayetler: 66/Tahrim, 6; 51/Zariyat, 56; 16/Nahl, 125<br />
Kelime Kelime Sure Çağrışımları Anlamı<br />
Yâ eyyühellezîne Ya, ey Ey<br />
âmenû İman, mü’min İman edenler<br />
kû - sakının<br />
enfusekum nefis nefislerinizi<br />
Ve ehlîkum Ve, ehil Ve ailenizi<br />
nârâ nar gibi Ateş (cehennem) den<br />
Ey iman edenler, nefislerinizi ve ailenizi cehennemden sakının.<br />
Vemâ halaktü Halik, mahlukat Yaratmadım<br />
‘l-cinne cin cinleri<br />
ve’l-inse insan Ve insanları<br />
illa illa ancak<br />
Li ya’budûn İbadet, mabut İbadet etmek için<br />
Cinleri ve insanları ancak ibadet etsinler diye yarattım.<br />
Ud’u ilâ dua ‘e çağır<br />
sebîli sebil yol<br />
Rabbike Rab Rabbının<br />
Bi’l-hikmeti hikmet Hikmetle<br />
Ve’l-mev’izati Vaaz, vaiz Ve öğütle<br />
‘lhaseneti Ahsen güzel<br />
Ve câdilhum billetî mücadele Ve onlarla mücadele et<br />
Hiye ahsen Ahsen En güzel (biçimde)<br />
Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel<br />
şekilde mücadele et.<br />
İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi ile İmam Hatip Lisesi Kur’an-ı<br />
Kerim derslerinden her sınıf için verilen birer örnekte de görüldüğü gibi Türkçe<br />
çağrışımlar anlamı oluşturmada oldukça işimize yaramaktadır. Biz de, Rabbimizin<br />
132
izi muhatap bilerek, yaptığı (tevcih-i) kelâmı anlamak noktasında, dilimizde<br />
bulunan böyle bir imkandan azami ölçüde yararlanılması gerektiğini düşünüyoruz.<br />
Bu tarzın geleneğimizde bulunduğunu, beynin işleyişine daha uygun bir durum arz<br />
ettiğini ve bu metotla ders işlemenin öğrenciyi daha aktif kılacağını da ayrıca ifade<br />
etmemiz gerekir.<br />
Bu çalışma ile öğrenci anlamı tamamen kavramış olmaz. Çünkü anlam<br />
Türkçe olsa da hâla öğrencinin anlamakta zorlandığı/anlayamadığı kavram, kullanım<br />
tarzı, Kur’an’ın anlatış biçiminden kaynaklanan söz sanatları ve bunların özel<br />
anlamları vb. bulunabilmektedir. Bu konuda okul çevresi ve öğrenci profilimiz de<br />
farklılıklar gösterecektir. Bu nedenle tek tek bilinmeyen kelime ve kalıplar üzerinde<br />
durmak yararlı olacak, bu çalışma ile ayrıca öğrencinin kelime dağarcığı da<br />
zenginleşecektir.<br />
Öğrenciler bazen sure veya duada geçen ana fikri kavramak noktasında da<br />
güçlük çekebilirler. Kelime kelime anlam çalışması yapılırken, bütünde verilmek<br />
istenen ana fikir üzerinde de durulmalıdır. Bunun için ana fikri bulduracak bazı<br />
sorular seçilip, hep birlikte bu sorulara cevaplar aranlabilir. Bu sorular şu şekilde<br />
olabilir: 405<br />
1. Allah bu sözlerle neyi ya da nasıl bir durumu anlatmak istemiştir? Bu sözleri<br />
kime söylüyor?<br />
2. Bu sözlerle nasıl bir duygu ya da düşünceyi dile getirmiştir.<br />
3. Bir kişiyi, bir canlıyı, bir eşyayı, bir duyguyu, bir düşünceyi anlatırken<br />
kullanılan bu sözler nasıl bir özellik gösteriyor?<br />
4. Burada hangi amaca ya da temel fikre ulaşılmak istenilmektedir? Bu konuda<br />
atasözü ve deyimlerimiz var mı?<br />
Bütün bu çalışmalarla marziyat-ı ilâhî dediğimiz kastı anlamak biraz daha<br />
kolay olacaktır. Tüm gayret Rabbimizin bize hitabını doğru okumak, üzerinde<br />
düşünmek, anlamak ve yaşamak olunca çabamız, daha da bir kutsiyet kazanmaktadır.<br />
405 Recai Doğan-Cemal Tosun, İlköğretim 4. ve 5. Sınıflar İçin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretimi,<br />
s. 139.<br />
133
Ayrıca bu konuya ayrılacak zamanın en uygun ve verimle şekilde kullanılması ve<br />
öğrenmelerin kalıcı olması da önemlidir.<br />
3. Metin Anlam İlişkisine Dayalı Yaklaşım Sınıf Uygulamaları ve Gözlemler<br />
Metin anlam ilişkisine dayalı yaklaşımın ders ortamında uygulanması için<br />
İlköğretim 6. sınıf ilk ünitesi (Namaz Bir İbadettir.)’nde yer alan Fil Suresi’ni seçtik.<br />
Bu amaçla Ankara merkezde iki farklı ilköğretim okulunun iki farklı 6. sınıfında<br />
(toplam dört sınıf) birer ders saati uygulama yaptık. İki okulda da ders aracı olarak<br />
tahtayı kullandık.<br />
Ders; kendimizi tanıtıp, amacımızı ve yeni yaklaşımı anlattığımız kısa bir<br />
giriş ve bunu Fil Suresi üzerinde göstermemizden ibaretti. Bu arada daha önce sure<br />
ve duaların anlamlarının öğretimi konusunu nasıl işledikleri, yeni yaklaşımı nasıl<br />
buldukları gibi sorularımız da oldu. Derse öğrencilerin ilgilerini gözlemlememiz tüm<br />
süreçte devam etti. Değerlendirme daha önce hazırlanan soruların sözlü olarak<br />
sorulması ve cevapların alınması şeklinde yapıldı. Derse girerken elimizde şöyle bir<br />
plan örneği vardı:<br />
DERS<br />
: Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi<br />
SINIF : 6<br />
YAKLAŞIK SÜRE : 40 dk.<br />
ÜNİTE<br />
: Namaz Bir İbadettir (1. Ünite)<br />
KONU<br />
: Fil Suresini Ezberleyelim ve Anlamını Öğrenelim.<br />
ÖZEL AMAÇ : Fil suresini ezberden okur ve anlamını söyler.<br />
MATERYALLER : Sınıf tahtası veya tepegöz, asetat veya bilgisayar, projeksiyon.<br />
SÜREÇ<br />
: Derse şöyle bir girişle başlandı: “Arkadaşlar!<br />
Bu dersimizde sizlerle Fil suresinin anlamını hep beraber oluşturmaya<br />
çalışacağız. Bu yaklaşımda Arapça’dan Türkçe’ye geçmiş olan kelimeler bize oldukça<br />
yardımcı olacak. Bazı Arapça kelimelerin Türkçe’de de kullanıldığını, bazılarının ise<br />
bunları çağrıştıracak şekilde olduğunu fark edeceksiniz. Örneğin; hüküm, hakem,<br />
hakim, mahkeme gibi kelimeler aynı kökten gelen ve Türkçe’mize de geçmiş<br />
kelimelerdir. Türkçe’de kullanılmayan veya doğru çağrışımı olmayan kelimeler<br />
üzerinde durmayacağız. Bu şekilde hem öğrenmeyi eğlenceli bir hale getirmeyi hem de<br />
anlamın kalıcı olmasına bir katkı sağlamayı düşünüyoruz.”<br />
134
Kelime Kelime Sure Çağrışımları Anlamı<br />
Bismi<br />
‘llahi<br />
‘rrahmani<br />
‘rrahîm.<br />
Rahman, rahîm olan Allah’ın adıyla,<br />
Elem tera<br />
keyfe<br />
feale<br />
rabbüke<br />
bi ashabi’l<br />
fîl.<br />
Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi?<br />
Elem yec’al<br />
keydehüm<br />
fî tadlîl.<br />
Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?<br />
Ve<br />
ersele<br />
aleyhim<br />
tayran<br />
Ebabîl.<br />
Üzerlerine sürü sürü kuşlar gönderdi.<br />
Termîhim<br />
bi hicaretin<br />
min siccîl.<br />
Onlara çamurdan taşlar atan<br />
Fe cealehüm<br />
ke asfin<br />
Me’kûl<br />
Nihayet onları, kurt yeniği ekin yaprağı gibi yaptı.<br />
135
DEĞERLENDİRME : “Fil Suresi hangi konulardan bahsetmektedir?”, “Surenin<br />
anlamını hatırlamanıza yardım eden anahtar kelimeler hangileridir?”, “Bu<br />
kelimelerin Türkçe’de kullanılan şekilleri hangileridir?” gibi sorularla öğrencilerin<br />
yeni yaklaşımla verilen dersi ne kadar öğrendikleri ölçülecektir.<br />
Sure orijinali ile istekli birkaç öğrenciye okutuldu. Öğrencilerin tamamına<br />
yakını sureyi ezbere okuyabileceklerini, okumak isteğinde bulunmaları ile<br />
gösterdiler. Okuma noktasında çok hevesli olduklarını gözlemledik.<br />
Anlamını öğrenme noktasında daha önce öğretim yapılan surelerle ilgili nasıl<br />
bir çalışma yaptıklarını sorduğumuzda sınıfta bir-iki defa okutulduğunu veya<br />
üzerinde hiç durulmayıp daha sonra kendilerinin kitaptan okuduklarını ifade ettiler.<br />
Buradan anlamaya yönelik fazla bir çalışma yapılmadığı ortaya çıkmaktadır.<br />
Bu sure ile ilgili ön bilgilerini kontrol noktasında; metne yönelik olara önce<br />
fil ve ebabil kuşunu hatırlayanlar oldu. Daha sonra bir sınıfta “Fil Olayı”nı<br />
hatırlayanlar oldu.<br />
Dersi işlerken bir taraftan da şu sorulara cevap bulmaya çalıştık:<br />
Öğrenciler böyle bir yaklaşımı nasıl karşıladı?<br />
Derse katılım düzeyleri nasıldı?<br />
Çağrışımları fark edebildiler mi?<br />
Dikkat çeken ne gibi farklı çağrışımlar oldu?<br />
Anlamı oluşturmada kelime anlamını bilmenin katkısı ne kadardı?<br />
Bu sorulara gözlemlerimiz ve bizzat sorarak aldığımız cevaplar ise şöyle idi:<br />
Öncelikle öğrenciler böyle bir yaklaşımı çok ilginç buldular ve Türkçe’de<br />
önemli ölçüdeki Arapça kelime zenginliğini fark ettiler. Bunu ders sonunda bizzat<br />
dile getiren öğrenciler oldu. Kendilerinin de bunu hissettiklerini fakat dile getirilmesi<br />
ve bu gibi örnekler üzerinde gösterilmesinin yararına değinildi. Bir öğrenci “La ilahe<br />
illa’llah, Muhammedün Rasûlü’llah” örneğini verdi. Burada Türkçe’de<br />
kullanılmayan sadece en baştaki “La” ifadesi olduğuna dikkat çekti. Diğer bazı<br />
öğrenciler de Türkçe’de de birebir aynı kullanılan kelimelerin sure ve duanın<br />
136
anlamını hatırlamadaki katkısına işaret etti. Bunun için bir öğrenci “Kevser” örneğini<br />
verdi. Diğer bir öğrenci ise Fatiha suresindeki “Elhamdü lillahi Rabbi’l-âlemîn”<br />
ayetini hatırlattı. Bu surelerin anlamlarını buradan hareketle hatırladıklarını<br />
söylediler.<br />
Bir öğrenci daha önce sınıf öğretmeni olan ve aynı zamanda Din Kültürü ve<br />
Ahlak Bilgisi derslerine de giren öğretmenin, sure veya duanın anlamını da<br />
ezberlettiği, fakat kendisinin ezberlediği anlamın hangi sure veya duaya ait olduğunu<br />
hatırlamakta zorluk çektiğini ve bu durumda sure veya duanın orijinalinde geçen bazı<br />
kelimelerin anlam ile sure ve duayı buluşturmasında yardımcı olduğunu söyledi.<br />
Öğrencilerin derse katılım düzeyi tüm sınıflarda oldukça yüksekti. En azından<br />
araştırmacının beklentisinin çok üstünde idi. Öğrencilerin % 85 gibi bir çoğunluğu<br />
derse aktif olarak katıldı. Diğer bir husus bu katılımın ders sonuna kadar devam<br />
etmesi idi. Bu durum ya yeni bir öğretmenle karşılaşmaktan veya yeni bir yaklaşımla<br />
ders işlemekten olduğu kanaatindeyiz. Uygulamamızı bir ders olarak<br />
görmediklerinden kaynaklanabileceği de göz ardı edilemez. Bu durumu<br />
paylaştığımız ders öğretmenleri de kanaatlerimize iştirak ettiler ve son senelerde<br />
bazen sınıflarda disiplini sağlayıp ders işlemenin bile zorlaştığına değindiler.<br />
Öğrenciler surede geçen kelimelerin çağrıştırdığı Türkçe’de de kullanılan<br />
diğer kelimeleri bulmakta ve sıralamakta oldukça başarılı idiler. Şimdi ayette geçen<br />
kelimeleri tek tek ele alıp, bu konuda öğrencilerin buldukları, o kelimeyi çağrıştıran<br />
ve Türkçe’de de kullanılan çağrışımlara geçelim. Verilenler öğrencilerden gelen<br />
doğru-yanlış tüm cevapları ifade etmektedir:<br />
Bismillâhi’r: Bismillah, besmele, Allah.<br />
Rahmani’r: Rahman, Abdurrahman.<br />
Rahîm: Rahim, Abdurrahim,<br />
Elem tera: Elem tera suresi, el/em/tere, elem, “Elem tera fiş, kem gözlere şiş”,<br />
Keyfe: Keyif, keyfin nasıl, keyifli<br />
137
Feale: Faal, fiil, fal.<br />
Rabbüke: Rab, aybüke,<br />
bi ashabi’l: Bir, Ashab, sahip, sahabe, sohbet, hesap,<br />
fîl: Fil, fiil, film.<br />
Elem yec’al: Elem, (önceki ayetin de “Elem” ile başladığını hatırlatan oldu),<br />
ecüc-mecüc, al.<br />
Keydehüm: Kayde, kedi, kendi.<br />
fî tadlîl: Fiil, tahta, tatlı, dalalet, dal, tadilat, tatil.<br />
Ve: ve.<br />
Ersele: er/sele, Rasul, Rasulullah, Resim, rezil, risale.<br />
Aleyhim: aleyh, aleyhime, ali.<br />
Tayran: Tayyare, ayran, ayıran.<br />
Ebabîl: Ebabil kuşu.<br />
Termîhim: Terminal, termik, terlik, ter mi?<br />
Bi hicaretin: Bir, ticaret, hacer, hacerü’l-esved, hicret.<br />
min siccîl: men (ben), man, sicil.<br />
Fe cealehüm: ve, celal, aleyh.<br />
ke asfin: kase.<br />
Me’kûl: makul, makine, melek.<br />
138
Öğrenciler genelde beklediğimiz anlamları bulmada fazla gecikmediler.<br />
Bununla beraber kelime anlamı ile hiç alakası olmayan ama Türkçe’de birebir<br />
kullanılan veya çağrıştıran bazı kelimeleri de hatırladılar. Örneğin, “Elem tera” için<br />
“elem”, “tere” (bitki) veya “el”, “em” gibi. Hatırlanan bu çağrışımların anlamla bir<br />
ilgisi olmadığını, tamamen bir tesadüf ve kelimenin bölünmesi ile elde edildiğine<br />
dikkat çektik. Ayrıca Türkçe’de çağrışımı olmayan kelimelerin üzerinde, yanlış bir<br />
çağrışım ve oradan hareketle ayette olmayan bir anlam ortaya çıkarılmaya<br />
çalışılmasın diye fazla durulmadı. “Elem yec’al”, “keydehüm”, “termihim”, “min<br />
siccil”, “fe cealehüm”, “keasfin”, “me’kul’ de olduğu gibi.<br />
Ayetlerin toplu manası oluşturulurken tablomuzun en sağında yer alan<br />
“Anlamı” sütunundan yararlandık. Cümle dizilişlerine dikkat çektik. Bir öğrenci<br />
surenin ilk ayetindeki “… ne yaptığını …” şeklindeki tercümenin aslında “… nasıl<br />
yaptığını …” şeklinde olmasının daha uygun olacağını ifade etti.<br />
Kelimelerin bölünerek bir yere varmaya çalışılma çabası veya kelimede<br />
olmayan harf/harfler ekleyerek yeni kelime bulma gayreti (“termihim” için<br />
“terminal” çağrışımı gibi), bazen kelime dizilişindeki ana harflerin sırasının<br />
gözetilmeyişi (“ashab” için “hesap” çağrışımı gibi), dikkatimizi çeken önemli<br />
konular idi. Bunun için bazı sınıflarda açıklamalarda bulunma ihtiyacı hissettik.<br />
Hatırlanan “Elem tera fiş, kem gözlere şiş” tekerlemesinde görme olayının göz ile<br />
ilişkilendirilmesi de dikkat çekici idi.<br />
Anlamı oluşturmada kelime anlamını bilmenin birebir katkısı olduğunu<br />
söylememiz yanlış olur. Çünkü anlamı oluşturmada fiilin çekim durumları,<br />
zamirlerin katkısı, cümlenin dizilişinin Türkçe’yle birebir uyuşmaması gibi nedenler<br />
rol oynamaktadır. Fakat daha önceden bilinen veya olması düşünülen anlamların<br />
bulunmasında fazlaca zorlanılmamaktadır. Ayrıca bu çalışmanın öğrenciler için ilk<br />
bir deneme olduğu da unutulmamalıdır.<br />
139
SONUÇ VE ÖNERİLER<br />
Örgün eğitim içinde yer alan Kur’an sureleri ve duaların anlamlarının ‘Metin<br />
Anlam İlişkisine Dayalı Yaklaşım’ diye isimlendirdiğimiz ve nasıl uygulanacağını ve<br />
örneklerini gösterdiğimiz tarzla öğretilmesi, öğrenciyi aktif kılmak ve öğretimin daha<br />
kalıcı olması adına önemlidir. Uygulayıcılar bu yöntemi geliştirerek daha verimli<br />
hâle getirebilirler. Bu yaklaşım Kur’an kurslarındaki Kur’an sureleri ve duaların<br />
anlamının öğretilmesinde de kullanılabilir. Ayrıca vaaz, hutbe gibi yaygın din eğitimi<br />
faaliyetlerinde de muhatapları sıkmadan ve tüm konuşmayı tamamen bu tarza<br />
boğmadan kullanılabilir. Bu yaklaşımı farkında olmadan, yani farklı bir yaklaşım<br />
olarak düşünmeden, kullanan vaiz ve hatiplerimiz de vardır.<br />
Kur’an’ı anlamamızda da oldukça yararlandığımız ve dilimize geçerek artık<br />
Türkçeleşmiş Arapça kelimelere karşı, dili korumak adına uydurmaya varan<br />
karşılıklar bulmaya çalışılmamalı ve yerleşmiş kullanımlar muhafaza edilmelidir. Bu<br />
husus, kuşaklar arası iletişimin sağlanması, yani dede ile torunun anlaşabilmesi ve<br />
geçmişimizle bağımızın korunması adına da önemlidir.<br />
Bir kısım öğreticinin sure ve duaları sadece ezberlettiği, anlamlarını ‘Siz evde<br />
bakarsınız.’ diyerek işlemediğini üzüntüyle müşahede etmekteyiz. Anlaşılıp hayata<br />
katılmak üzere gönderilmiş bir kitabın bu yönlerinin öncelenmesi gönderiliş amacına<br />
da daha uygun olurdu. Önerilen yaklaşımla anlamın öğrencinin zevkle işleyeceği bir<br />
ders olacağını belirtmek isterim. Eğer vakit darlığından eve bırakılacak bir husus<br />
varsa bu anlam olmamalıdır. Kaldı ki, çoğu öğrenci daha Din Kültürü ve Ahlak<br />
Bilgisi dersine başlamadan (4. sınıftan önce) programlardaki sure ve duaları önemli<br />
ölçüde okul dışında ezberlemiş olarak gelmektedir. 8. sınıf sonunda ise ortaya,<br />
okulda sure ve dua ezberletme konusunda çok başarılı olmadığımız sonucu<br />
çıkmaktadır. 406 Bu durumda sure ve duaların daha çok evdeki büyükler veya<br />
camilerdeki yaz kursları marifeti ile ezberletildiğini söyleyebiliriz. Anlama ise<br />
neredeyse sadece okulda yer vardır. Dolayısıyla bu sadece okula düşen önemli görevi<br />
406 Bkz. Mustafa Öcal, “Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Derslerinde Ulaşılması Gereken Hedefler ve<br />
Gerçekleşme Oranları”, Orta Dereceli Okullarda Yürütülen Din Eğitim-Öğretiminin Problemleri,<br />
İBAV Yayını, Kayseri 1998, s. 135-140.<br />
140
dersimiz çerçevesinde ele alma zarureti vardır. Bazı öğreticilerin, öğrenciye surenin<br />
tercümesini ezberletmesi ise uygun değildir.<br />
Kur’an’ın günümüz muhatapları Kur’an’a ve O’nun mesajına Kur’an<br />
çevirileri penceresinden bakmakta, danışabileceği ve yararlanabileceği birilerini her<br />
zaman bulamayınca farklı çevirilere yönelmektedir. Dolayısıyla ilim erbabınca<br />
herkesin rahatlıkla anlayabileceği bir sadelikte, anlamdan da ödün vermeyen ve<br />
insanların zihninde fikir karmaşasına sebep olmayacak bir meal hazırlanması ve<br />
insanımızın istifadesine sunulması önemli bir din hizmeti olacaktır. Bu mealin<br />
Türkçe’deki kullanım biçimlerine uygun olması gerekir. Mealde geçen sembol ve<br />
deyimler sure başlarına konularak, ne anlama geldiği iyice açıklanmalıdır. Bu<br />
çalışmada geçmişte yapılan yanlışlara düşmemek için bu konudaki eleştiriler dikkate<br />
alınmalı ve bu alanda yapılan çalışmalardan da azami ölçüde yararlanılmalıdır. Bu<br />
faaliyetin en iyi şekilde yapılması Müslümanlar’ın imajı açısından da önemlidir.<br />
Çünkü dine karşı olanlar da din ve Kur’an’a muhalefetlerinde önemli bir kısım<br />
malzemeyi meallerden almaktadırlar.<br />
Günümüzde yapılacak önemli işlerden birisi de mevcut meallerden birisinin<br />
Kur’an’ı anlayarak okumaya yönelik olarak düzenlenmesidir. Çünkü çoğu mealler<br />
anlamı verirken metne sadık kalma kaygısı içinde okuyucuyu hiç düşünmüyor<br />
görünümündedir. Ayrıca İmam-Hatip Liseleri ve İlahiyat Fakültelerinde Kur’an’ın<br />
anlaşılarak okunmasının yöntemleri öğretilmeli ve bu konuda bir program geliştirme<br />
faaliyeti içerisinde bulunulmalıdır. 407 Çünkü din görevlilerimiz ve alan<br />
öğretmenlerimiz bu konunun yöntemlerini bilmeden cemaatine ve öğrencilerine bu<br />
anlamda yararlı olamaz.<br />
Kur’an’ın ilâhî bir hitap olduğu ve sözlü anlatım normları içinde düşünülmesi<br />
gerektiği hususu, muhataplara kuvvetlice hatırlatılmalıdır. Çünkü nesir olarak ifade<br />
edilen çoğu anlam muhatabın garibine gidebilmektedir. Hatta mevcut meallerdeki bu<br />
önemli eksikliği fark eden bazı yazarlar bunun giderilmesi sadedinde şiirsel ve nazım<br />
şeklinde anlamlandırılmış yeni mealler yazmışlardır.<br />
407 Beyza Bilgin, “Kur’an’ın Anlatım Teknikleri Üzerine”, 1. Kur’an Sempozyumu, s. 85.<br />
141
Çoğu okuyucu tarafından, Kur’an’ın anlamı bilinmeden okunduğu için,<br />
anlamını bilenlere komik gelen duyuşlar ve anlamın nağmeye nasıl feda edildiği<br />
hemen göze çarpar. Hatta Arapça’yı oldukça iyi anlayan bir arkadaş, Türkiye’de<br />
dinlediği Kur’an’dan çoğu zaman anlamı çıkarmakta zorlandığını, ifade etmişti.<br />
Böyle hatalara düşülmemesi için hafızlarımıza ve cami görevlilerimize en azından<br />
Kur’an Arapçasını da öğretmemiz gerekmektedir.<br />
Halkımızdan yoğun bir şekilde gelen, din öğretimi talebine cevap vermek<br />
adına orta öğretimde, mevcut Din Kültürü ve Ahlak bilgisi derslerine ilaveten<br />
seçmeli “Kur’an ve Anlamı” dersi konulmalıdır. Bu geçmişte İmam-Hatip Liselerine<br />
olan yoğun talebin genel liselerde halledilmesi ve toplumun geniş kesimlerini de<br />
rahatsız eden farklı tedbirler alınmaya ihtiyaç kalınmadan günümüze gelmiş olmamız<br />
adına da önemli idi.<br />
Dinlerin geleneğinde de olan ve asırlardır orijinal metnin kendi dilinde bir<br />
bilenin dizinin dibinde ve öğreticinin dilinden (fem-i muhsin) süregelen öğretim tarzı<br />
muhafaza edilmelidir. Kur’an için ezberlenmesi şeklindeki gelenek bilhassa bu işi<br />
meslek olarak yürütecekler için ayrı bir önemi haizdir. Anlama olgusuna vurgu<br />
yapılırken bu gibi hususların gözardı edilmesi veya hafife alınması uygun değildir.<br />
Araştırmamızda ayrıca sınıf uygulamasına ve yaklaşımla ilgili gözlemlere de<br />
yer verilmiştir. İlgili sınıf uygulamaları ve gözlemlerimiz; bu yaklaşımın,<br />
öğrencilerin ilgisini uyandırdığını, dersi daha aktif hale getirdiğini göstermiştir.<br />
Öğrenciler, surenin kendisini ezberlediği gibi anlamını da ezberlemekten bu gibi<br />
çalışmalarla kurtulabilirler. Ayrıca Türkçe’deki böyle bir imkân kullanılarak kültürel<br />
gelişmeye de katkı sağlanmış olacaktır.<br />
142
ÖZET<br />
Allah’ın okunup, üzerinde düşünülmesi, anlaşılması ve yaşanması için<br />
gönderdiği Kur’an, Müslümanlarca asırlardır bu amaçlara ulaşmak için eğitim ve<br />
öğretime konu edilmiştir. Hz. Peygamber zamanında Daru’l-Erkam ve Suffe’deki<br />
faaliyetler bu eğitim faaliyetlerinin çekirdeğini teşkil etmektedir. Hz. Peygamber<br />
sonrası devirlerde de İslâm’ın ilmi ve öğrenme faaliyetlerini teşvik ettiğini iyi<br />
anlayan Müslümanlar gerek ferdî gerekse kurumsal anlamda bu faaliyetleri<br />
sürdürmüşlerdir. Dinin aile büyüklerine bir sorumluluk olarak yüklediği, çocukların<br />
eğitimi için kurulan mektep ve medreselerin tarihi İslam’ın ilk devirlerine kadar<br />
uzanmaktadır.<br />
Başta mektep ve medreseler ve bu isim içeriğine dahil olan küttap, cami gibi<br />
eğitim kurumları başlangıçtan itibaren dinî ilimler ve bunların başında da Kur’an’ın<br />
öğretilmesine özel bir önem vermişlerdir. Yazı ve okuma faaliyetleri bile en başta<br />
Kur’an’ın doğru okunması için düşünülmekte idi. Dinin bu birinci ve çok önemli<br />
kaynağının doğru okunması için yapılan eğitim faaliyetleri sadece bu kadarla sınırlı<br />
kalmamış ezberlenmesi ve yorumlanması şeklinde yapılan eğitim faaliyetleri ile de<br />
devam etmiştir. Bu faaliyetler için de Daru’l-Kurra denilen ve Kur’an öğretiminin<br />
esas alındığı kurumlar ihdas edilmiştir.<br />
İlk muhatap kitlenin düşünülmesi sadedinde Arapça olarak indirilen<br />
Kur’an’ın dili, Arap dışındaki Müslüman milletlerin O’nun okunmasını öğrenmesi ve<br />
anlaması noktasında bir problem teşkil etmiştir. Kaldı ki, metnin dilinin eskiliği ve<br />
dilin zaman içinde değişim süreci yaşaması gibi hususlar, bugünkü Arapların<br />
anlaması hususunda bile bazı problemleri içinde barındırmaktadır. Bu bağlamda<br />
eğitim faaliyetlerinin konusu olması da söz konusu olmuştur. Fakat bu anlama<br />
çabası, asırlardır, çok uzun süren eğitimler sonucunda ve başta diğer bir dil<br />
(Arapça)’in bütün incelikleri ile bilinmesi ve dinle ilgili başka ilimlerin de tedrisi ile<br />
yapıla gelmiştir. O günkü şartlar altında böyle bir eğitimi tamamlayıp ‘Ben<br />
Kur’an’dan Rabbimin bana ne söylediğini anlıyorum.’ diyebilen sınırlı sayıda<br />
kişilerdir. Geniş halk kitlelerinin Kur’an’ın ne dediğini anlaması ve bununla<br />
143
yaşamına anlam katması çabaları ise daha çok sözlü kültürün formları içerisinde<br />
gerçekleşmiştir.<br />
Anlama faaliyeti çerçevesinde tercüme ve tefsir çalışmaları yapılmış, fakat<br />
metnin gücü, i’cazı (benzerinin yapılamayacağı), ancak orijinalinden anlaşılabileceği<br />
gibi hususlar burada devreye girerek uzun yıllar bu faaliyetler istenilen bir noktaya<br />
gelememiştir. Gerçi tüm Kutsal Metinlerin orijinalliği ve gücü ona inananlarca kabul<br />
edilmiş ve asırlarca kendi orijinal metninden, bu işi iyi bilen birisinin dizinin dibinde<br />
(fem-i muhsin) okunup, öğrenilmesi esas kabul edilmiştir.<br />
Kur’an’ı daha iyi anlamak için yapılan tefsir çalışmaları ile farklı milletlerden<br />
olanlara anlamı ulaştırmak için yapılan tercüme faaliyetleri birçok yönden tenkide<br />
uğramakta, kimi zaman da çatışmalara varan görüş ve mezhep ayrılıklarına neden<br />
olmaktadır. Kur’an’ın anlaşılmasındaki bu gayretler, başta bu işi yapanların iyi niyet<br />
sorgulamasından, dilbilimsel problemlerden, anlamı tam ifade edememeden ve<br />
Kur’an’ın genel görüşleri ve bütünlüğünden yoksun bakışlardan kaynaklanan<br />
hususlardan dolayı bolca tenkide uğramaktadır. Günümüz için çoğunluğun üzerinde<br />
ittifak ettiği bir Türkçe tercümeden maalesef bahsedememekteyiz.<br />
Tezimize konu edindiğimiz, İlköğretim Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersleri<br />
ve İmam-Hatip Liseleri Kur’an-ı Kerim dersi çerçevesinde bazı Kur’an ayet ve<br />
surelerini ve duaları ezberlerken anlamının da öğretilmesi için günümüzde önemli bir<br />
gayret söz konusudur. Fakat bu çaba çoğu zaman daha önce de çokça tenkit<br />
edildiğinden bahsettiğimiz tercümeler yardımı ile, hatta bazen sure veya duanın<br />
kendinin ezberletildiği gibi anlamının da ezberletilmesi şeklinde gözükmektedir.<br />
Ama çoğu zaman öğreticiler tarafından anlam öğretiminin öğretime fazlaca konu<br />
edilmeden geçiştirildiği de bir gerçektir. Bu bağlamda ezberletilen metinle anlamı<br />
bağdaştıracak bir yolu Türkçe’ye Arapça’dan bolca geçmiş olan kelimeler yardımı<br />
ile aşmaya çalıştık. Teklif ettiğimiz ‘Metin Anlam İlişkisine Dayalı Yaklaşım’ dilin<br />
ve Arapça’nın bazı özelliklerinin bilinmesi ve Arapça’dan Türkçe’ye geçmiş ve artık<br />
Türkçeleşmiş ve oldukça fazla olan kelimelerin yaptığı çağrışımlar yardımı ile<br />
anlamı kelime kelime oluşturmayı amaçlamaktadır.<br />
144
Bu yaklaşım beynin her iki tarafı ile çalışmasını sağlamakta ve problem<br />
çözücü, yapısalcı, çoklu zeka kuramlarına daha uygun görünmektedir. Ayrıca<br />
öğrenciyi daha aktif kılan soru-cevap yöntemi ve beyin fırtınası tekniklerinin<br />
kullanılması ile öğrenci merkezli bir eğitime destek vermektedir. Yaklaşımın nasıl<br />
uygulanacağına dair açıklamalar ve uygulamada dikkat edilecek hususlar ayrıca<br />
belirtilmiştir. Konu edindiğimiz ilköğretim ve İmam-Hatip Liselerinin her sınıfı için<br />
o sınıf konuları arasından seçilmiş bir sure veya dua üzerinde örnek çalışma<br />
yapılmıştır. Bu çalışmalarda yer alan tablolarımız adı üstünde örnek olarak<br />
doldurulmuş olup tabloda yer alan sure veya duanın Arapça ifadeleri dışındaki<br />
çağrışımları ve bunlar yardımı ile oluşturacağımız anlamı öğrencilerle beraber<br />
doldurulacaktır.<br />
Kur’an öğretiminde metin anlam ilişkisine dayalı yaklaşımla ilgili sınıf<br />
uygulamaları ve gözlemlerimiz bu yaklaşımın öğrencilerin ilgisini uyandırdığı, dersi<br />
daha aktif hale getirdiği ve Türkçe’deki böyle bir imkândan yararlanılması<br />
gerektiğini göstermektedir. Sunulan örnek çalışmalar yardımı ile öğretmenlerimiz<br />
programda yer alan diğer sure ve duaların anlamının öğretilmesini<br />
gerçekleştirebilirler. Hatta bu yaklaşımın geliştirilmesi noktasında katkıları da<br />
olabilir.<br />
145
KAYNAKÇA<br />
Abdulaziz Bey, Osmanlı Adet Merasim ve Tabirleri-I, İstanbul Tarih Vakfı<br />
Yayınları, İstanbul 1995.<br />
Âcurrî, Ebu Bekir Muhammed b. Hüseyin Abdullah, Ahlâku Hameleti’l-Kur’an,<br />
(Tah. Feyyaz Ahmet), Beyrut 1987.<br />
Adam, Baki, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, Pınar Yayınları, İstanbul 2002.<br />
-----, Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, İHL Ders Kitabı, MEB Yayınları, İstanbul<br />
2002.<br />
Adıvar, H. Edip, İngiliz Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1943.<br />
Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi, C 5, İnkılap Yayınları, İstanbul 1996.<br />
Ahmet Emin, Duha’l-İslâm, Kahire 1932.<br />
-----, Fecru’l-İslâm, (Çev. Ahmet Serdaroğlu), Kılıç Kitap Evi, Ankara 1976.<br />
Ahmed İ. Hanbel, Müsned, Çağrı Yayınları, İstanbul 1981.<br />
Akakuş, Recep, İslâm’da Kur’an Öğretimi ve Reis’ül Kurra Gönenli Mehmed<br />
Efendi, Sahaflar Kitap Sarayı Yayını, İstanbul 1991.<br />
Akdemir, Salih, Cumhuriyet Dönemi Kur’an Tercümeleri, Akid Yayınları,<br />
Ankara 1989.<br />
Aktay, Yasin, “Objektivist ve Relativist İradeler Açısında Kur’an’ı Anlama”, 2.<br />
Kur’an Sempozyumu, s. 51-62, Bilgi Vakfı, Ankara 1995.<br />
Akyüz, Yahya, Türk Eğitim Tarihi, Genişletilmiş 3. Baskı, AÜEBF Yayını, Ankara<br />
1989.<br />
Albayrak, Halis, Kur’an’ın Bütünlüğü Üzerine Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri, Şule<br />
Yayınları, İstanbul 1996.<br />
-----, Tefsir Usulü, Şule Yayınları, İstanbul 1998.<br />
-----, “Kur’an’ın Anlaşılmasında Yöntem”, Din öğretiminde Yeni Yaklaşımlar, s.<br />
21-36, MEB Yayınları, İstanbul 2000.<br />
Anay, Harun, Din Öğretmeyi Nasıl Öğrenebilirim?, L Tezi, AÜİF, Ankara 1986.<br />
146
Anıl, Zeynep Ayça, Aslı Arapça Olup Türkçe’ye Anlam Kaymasına Uğrayarak<br />
Geçmiş Kelimeler, YL Tezi, MÜSBE, İstanbul 2002.<br />
Arkoun, Muhammed, Kur’an Okumaları, İnsan Yayınları, İstanbul 1995.<br />
Aslan, Z. Şeyma, Kur’an-ı Kerim’in Tedricen İnişi ve Eğitim, L Tezi, Atatürk<br />
ÜİF, Erzurum 1997.<br />
Aşıkoğlu, N.Yaşar, “Kur’an ve Hadis Öğretimi Konusunda Yeni Bir Yöntem<br />
Önerisi”, Din Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar, MEB Yayınları, s. 37-52,<br />
İstanbul 2000.<br />
Atalay, Besim, Arapça İle Türkçe’nin Karşılaştırılması, İstanbul 1954.<br />
Atay, Hüseyin, (Müzakereci olarak), 2. Kur’an Sempozyumu, Bilgi Vakfı, Ankara<br />
1995.<br />
Atik, M. Kemal vd., İslamî Kavramlar, Sema Yazar Gençlik Vakfı Yayınları,<br />
Ankara 1997.<br />
Ay, Mehmet Emin, Aile ve Okulda İdeal Din Eğitimi, Bilge Yayıncılık İstanbul<br />
2000.<br />
-----, Çocuklarımıza Allah’ı Nasıl Anlatalım, Timaş, İstanbul 1998.<br />
Ayasbeyoğlu, Nevzat, İslâmiyetin Eğitimimize Getirdiği Değerler ve Kur’an,<br />
MEB Yayını, İstanbul 1991.<br />
Aydın, Ayhan, Gelişim ve Öğrenme Psikolojisi, Anı Yayıncılık, Ankara 1999.<br />
Aydın, M. Şevki vd., İlköğretim Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Öğretim Kılavuzu<br />
5, MEB Yayınları, İstanbul 2002.<br />
Aydın, Mehmet Zeki, Din Öğretiminde Yöntemler ve Buldurma Yöntemi,<br />
Karakoç Yayınları, Ankara 1998.<br />
-----, “Arapçayı Nasıl Öğretelim?”, Din Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar, s. 53-68,<br />
MEB Yayınları, İstanbul 2000.<br />
Bademcioğlu, Şinasi, İngilizce Türkçe Kelime Ezberleten Kurgusal Sözlük, 2.<br />
Baskı, Alfa Basım Yayın, İstanbul 2001.<br />
147
Balcı, Medine, Kur’an-ı Kerim Meali ve Kelime Meali, Ebrar Yayınları, İstanbul<br />
Trs.<br />
Baltacıoğlu, İ. Hakkı, “Kur’an’ın Ana Dilimize Çevrilmesi”, AÜİFD, S 2-3, s. 33-<br />
61, Ankara 1952.<br />
-----, Pedegojide İhtilal, İstanbul 1980.<br />
Başer, Vehbi, “Sosyal Bilimler Açısından Kutsal Metinlerin Anlaşılması”, 2. Kur’an<br />
Sempozyumu, s. 13-50, Bilgi Vakfı, Ankara 1995.<br />
Bayraktar, Faruk, Eğitim Kurumu Olarak Kur’an Kursları Üzerine Bir<br />
Araştırma, İstanbul 1992.<br />
Bayraklı, Bayraktar, İslâm’da Eğitim, İFAV, İstanbul 1989.<br />
Belâzûrî, Fütuhu’l-Buldan, (Çev. Mustafa Fayda), Ankara 1987.<br />
Bilen, Mürüvvet, Plandan Uygulamaya Öğretim, Ankara 1996.<br />
Bilgin, Abdulcelil, Kur’an’da Deyimler ve Kur’an’ın Anlaşılmasındaki Rolü,<br />
Pınar Yayınları, İstanbul 2003.<br />
Bilgin, Beyza, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, AÜİF Yayınları, Ankara 1990.<br />
-----, “Din Eğitiminin Genel Eğitimdeki Yeri”, AÜİFD, Ankara 1981.<br />
----- -Selçuk, Mualla, Din Öğretimi Özel Öğretim Yöntemleri, Akid Yayıncılık,<br />
Ankara 1991.<br />
-----, “Kur’an’ın Anlatım Teknikleri Üzerine”, 1. Kur’an Sempozyumu, s. 81-85,<br />
Bilgi Vakfı, Ankara 1994.<br />
Bloom, Benjamin S., İnsan Nitelikleri ve Okulda Öğrenme, (Çev. Durmuş Ali<br />
Özçelik), MEB Yayınları, İstanbul 1995.<br />
Bruner Jerome, Bir Öğretim Kuramına Doğru, (Çev. Fatma Varış-Tanju Gürkan),<br />
Ankara Üniversitesi Basım Evi, Ankara 1991.<br />
Buti, Said Ramazan, Kur’an Eğitimin Eşsiz Metodu, (Çev. Şükrü Özen), İstanbul<br />
1987.<br />
Cebeci, Suat, Din Eğitimi Bilimi ve Türkiye’de Din Eğitimi, Akçağ Kitap Evi,<br />
Ankara 1996.<br />
148
Cemalî, Muhammed Fazıl, Kur’an’a Göre Eğitim Felsefesi, İstanbul Tsz.<br />
Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usulü, 4. Baskı, Ankara 1983.<br />
-----, Tefsir Tarihi, Ankara 1988.<br />
Cüceloğlu Doğan, İnsan ve Davranışı, Remzi Kitap Evi, İstanbul 1991.<br />
Cündioğlu, Dücane, Kur’an’ı Anlamanın Anlamı, 4. Baskı, Kitabevi, İstanbul<br />
1998.<br />
-----, Anlamın Buharlaşması ve Kur’an, 2. Baskı, Tibyan Yayınlanları, İstanbul<br />
1997.<br />
-----, Sözlü Kültürden Yazılı Kültüre Anlam’ın Tarihi, 1. Baskı, Tibyan<br />
Yayınlanları, İstanbul 1997.<br />
-----, Kur’an Çevirilerinin Dünyası, 1. Baskı, Kitabevi, İstanbul 1999.<br />
-----, “Türkçe Kur’an Çevirileri ve Yöntem Sorunu”, 2.Kur’an Sempozyumu, Bilgi<br />
Vakfı, Ankara 1995.<br />
-----, “Vahiy Dili/Kur’an Dili”, 1.Kur’an Sempozyumu, Bilgi Vakfı, Ankara 1994.<br />
Çakır, Nafiz, Arap Dilinin Türk Diline Etkisi, L Tezi, UÜİF, Bursa 1985.<br />
Çam, Nusret, Şiir Diliyle Kur’an-ı Kerim Meâli, Firuze Yayınları, Ankara 2002.<br />
Çankırılı Hacışeyhoğlu Hasan, Çankırı’da Ahilikten Kalma Esnaf ve Sohbet<br />
Teşkilatı, Çankırı Vilayet Matbaası, Çankırı 1932.<br />
Çantay, Hasan Basri, Kur’an-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, İstanbul 1980.<br />
Çelebi, Ahmet, İslâm’da Eğitim Öğretim Tarihi, (Ter. Ali Yardım), Damla<br />
Yayınevi, İstanbul 1983.<br />
Çörtü, Meral, Arapça’da Cümle Kuruluşu ve Tercüme Teknikleri, İstanbul 1995.<br />
Demirel, Özcan, Plândan Uygulamaya Öğretme Sanatı, 2. Baskı, Pegem A<br />
Yayıncılık, Ankara 2000.<br />
DİB, Kur’an Kursları ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliği, Resmi Gazete,<br />
Sa. 23982, 3 Mart 2000.<br />
Dilaçar, Agop, Devlet Dili Olarak Türkçe, TDK Yayını, Ankara 1962.<br />
149
Doğan, Hıfzı, Eğitimde Program ve Öğretim Tasarımı, Önder Matbaacılık,<br />
Ankara 1997.<br />
Doğan, Recai-Tosun, Cemal, İlköğretim 4. ve 5. Sınıflar İçin Din Kültürü ve<br />
Ahlâk Bilgisi Öğretimi, 2.Baskı, Pegem A Yayıncılık, Ankara 2003.<br />
-----, İlköğretim 6. 7. ve 8. Sınıflar İçin Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Öğretimi,<br />
Pegem A Yayıncılık, Ankara 2003.<br />
Draz, Abdullah, Kur’an’ın Anlaşılmasına Doğru, (Çev. Salih Akdemir), Ankara<br />
1983.<br />
Düzgün, Ş. Ali, Din Birey ve Toplum, Akçağ Basım Yayım, Ankara 1997.<br />
Ebu Gudde, Abdulfettah, Hz. Muhammed ve Öğretim Metodları, (Çev. Enbiya<br />
Yıldırım), Umran Yayınları, İstanbul 1998.<br />
ed-Dabba, Ali Muhammed, Kur’an Okumanın Edepleri ve Hafız Olmanın<br />
Sorumlulukları, (Çev. A. Osman Yüksel), İstanbul 1985.<br />
el-Hulî, Emin, Kur’an Tefsirinde Yeni Bir Metod, (Çev. Mevlüt Güngör), İstanbul<br />
2001.<br />
el-Isfahanî, Hilyetü’l-Evliya ve Tabakatu’l-Asfiya, Mısır 1974.<br />
el-Kattan, Menna Halil, Ulumu’l-Kur’an, (Çev. Arif Erkan), Timaş Yayınları,<br />
İstanbul 1997.<br />
en-Nedevî, Ebu’l Hasan, Kur’andan Nasıl Yararlanılır?, (Çev. Yusuf Karaca),<br />
Şule Yayınları, İstanbul 1995.<br />
Eren, Şadi, Kur’an’ı Anlama’da Farklı Yaklaşımlar, Nesil Basın Yayın, İstanbul<br />
1988.<br />
Ergin, Muharrem, Türk Dil Bilgisi, İstanbul 1962.<br />
Ersoy, M.Akif, Safahat, (Tertip eden: Ö.Rıza Doğrul), 10. Baskı, İnkılap ve Aka<br />
Kitap Evleri, İstanbul 1975.<br />
Ersöz, İsmet, Kur’an Tarihi Kur’an-ı Kerim’in İndirilişi ve Bugüne Gelişi, Ravza<br />
Yayınları, İstanbul 1996.<br />
Eryılmaz, Mesut, Kur’an Arapçası-1,2, Birleşik Kitap Evi, Ankara Trs.<br />
150
Evliya Çelebi, Mehmet Zıllîoğlu, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Üçdal Neşriyat,<br />
İstanbul 1976.<br />
Fazlur Rahman, Ana Konuları ile Kur’an, (Çev. Alparslan Açıkgenç), 2. Baskı,<br />
Fecr Yayınları, Ankara 1993.<br />
-----, Allah’ın Elçisi ve Mesajı Makaleler I, (Çev. Adil Çiftçi) Ankara Okulu<br />
Yayınları, Ankara 1997.<br />
Fidan, Nurettin, Okulda Öğrenme ve Öğretme, Alkım Yayın Evi, Ankara 1996.<br />
Göktürk, Akşit, Çeviri: Dillerin Dili, İstanbul 1994.<br />
-----, Sözün Ötesi (Yazılar), İstanbul 1989.<br />
Guiraud, Pierre, Anlambilim, (Çev. Berke Vardar), Multilingual, İstanbul 1999.<br />
Günay, V. Doğan, Metin Bilgisi, Multilingual, İstanbul 2001.<br />
Güneş, Arif, “el-Ahzap Suresi 30. Ayet-i Kerimesi Çerçevesinde Eleştirel Bir<br />
Yaklaşım”, 1. Kur’an Sempozyumu, s. 203-229, Bilgi Vakfı, Ankara 1994.<br />
Güney, A. Faruk, Kur’an Tercümelerinde Anlam Sorunu (Fasılalar ve Vakıflar<br />
Bakımından), YL Tezi, MÜSBE, İstanbul 2002.<br />
Güneysu, Sibel-vd., Beyin Araştırmalarının Eğitime Yansıması, SMG Yayıncılık,<br />
Ankara 2005.<br />
Güngör, Mevlüt, Kur’an Araştırmaları-1, Kur’an Kitaplığı, İstanbul 1995.<br />
Gürbüz, Faruk, Tercüme Problemleri ve Meâller, Dr. Tezi, Atatürk ÜSBE,<br />
Erzurum 2003.<br />
Güvenç, Bozkurt, İnsan ve Kültür, Remzi Kitap Evi, İstanbul 1984.<br />
Hamidullah, Muhammed, Kur’an-ı Kerim Tarihi, (Çev. Salih Tuğ), İstanbul 1993.<br />
-----, İslam Peygamberi, (Çev. Salih Tuğ), İstanbul 1981.<br />
-----, İslâm Müesseseleri Tarihi, (Çev. İ. Süreyya Sırma), Atatürk Ü. İslâmî İlimler<br />
Fakültesi Yayını, Erzurum 1975.<br />
----- -Yaşaroğlu, Macit, Kur’an Tarihi-Kur’an-ı Kerimin Türkçe Tercüme ve<br />
Tefsirleri Bibliyografyası, Ankara 1991.<br />
151
Hatipoğlu, M. Said, (Müzakereci olarak), I. Kur’an Sempozyumu, Bilgi Vakfı,<br />
Ankara 1994.<br />
-----, (Müzakereci olarak), Uluslararası I. İslâm Araştırmaları Sempozyumu,<br />
İzmir 1985.<br />
Hitti, Philipp, The History of the Arabs, London 1949.<br />
Izıtsu, Toshihiko, Kur’an’da Allah ve İnsan, (Çev. Süleyman Ateş), Ankara Trs.<br />
-----, Kur’an’da Dinî ve Ahlâkî Kavramlar, (Çev. Selahattin Ayaz), Pınar<br />
Yayınları, İstanbul 1991.<br />
İ. Hakkı İzmirli, Tarih-i Kur’an, 3. Tab, Böre Yayın Evi, İstanbul 1956.<br />
İ. Haldun, Mukaddime, (Çev. Zakir Kadiri Ugan), MEB Yayınları, İstanbul 1991.<br />
İ. Manzur, Lisanu’l-Arab, Beyrut 1374/1955.<br />
İ. Sa’d, et-Tabakatu’l-Kübra, Beyrut, 1968.<br />
İ. Sahnun, Eğitim ve Öğretimin Esasları (Adabu’l-Muallimin), (Çev.F.Bayraktar),<br />
İFAV Yayınları, İstanbul 1996.<br />
İ. Teymiye, Mecmu’u Feteva, Riyad Trs.<br />
İkbal, Muhammed, Bal-i Cibril, Lahore 1962.<br />
“İlköğretim Okulu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi (4,5,6,7 ve 8. Sınıf) Öğretim<br />
Programları”, Tebliğler Dergisi, C 63, S 2517, Ekim 2000.<br />
İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretim Programları ve Bir Uygulama<br />
Örneği (Ankara Modeli), MEB Yayınları, İstanbul 2002.<br />
İmam-Hatip Liseleri Müfredat Programı, MEB Yayınları, Ankara 1978.<br />
İmam-Hatip Liseleri Öğretim Programları, MEGSB Yayınları, Ankara 1985.<br />
İmam-Hatip Lisesi, Anadolu İmam-Hatip Lisesi, Yabancı Dil Ağırlıklı İmam-<br />
Hatip Lisesi Meslek Dersleri Öğretim Programları, MEB Yayınları,<br />
Ankara 1999.<br />
İnan, Abdulkadir, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Tercemeleri Üzerinde Bir İnceleme,<br />
DİB Yayınları, Ankara 1961.<br />
152
İnan, Afet, Türk Osmanlı Tarihinin Karakteristik Noktalarına Bir Bakış,<br />
İstanbul 1937.<br />
İslâm Ansiklopedisi, MEB Yayınları, C 6 ve 10, İstanbul 1967.<br />
İslâm Ansiklopedisi, TDV Yayınları, İstanbul Trs.<br />
Jansen, J. J. G., Kur’an’a Bilimsel-Filolojik-Pratik Yaklaşımlar, (Çev. Halilrahman<br />
Acar), Fecr Yayın Evi, Ankara 1993.<br />
Kahraman, Alim, “Goethe’nin “Mahomets Gesang” Şiiri: Türkçe Çevirileri<br />
Üzerine”, Diyanet İlmî Dergi, Hz. Muhammed Özel Sayısı, Ankara 2000.<br />
Kaplan, Mehmet, Kültür ve Dil, Dergah Yayınları, İstanbul 2000.<br />
Kaptan, Saim, Bilimsel Araştırma Teknikleri, Genişletilmiş 2. Basım, Ankara<br />
1972.<br />
Kara, İsmail-Birinci, Ali, Mahalle Mektebi Hatıraları, Kitapevi, İstanbul 1997.<br />
Kara, Ömer, Kur’an’ın Anlaşılmasında ‘İtibar Sebebin Hususiliğine Değil,<br />
Lafzın Umumiliğinedir.’ İlkesine Usulcülerin Metodolojik Yaklaşımları,<br />
Dr. Tezi, AÜSBE, Ankara 2001.<br />
Karaçam, İsmail, “Kur’an Öğretim Metodunun Ana Çizgileri”, Din Öğretimi<br />
Dergisi, MEB Yayını, S 30, s. 93-107, Eylül-Ekim 1991.<br />
Karahan, Leyla, Türkçe’de Söz Dizimi/Cümle Tahlilleri, Ankara 1993.<br />
Karakaya, M. Murat, Kur’an’ın Anlaşılmasında Dil Problemi, YL Tezi, EÜSBE,<br />
Kayseri 2002.<br />
Karal, Enver Ziya, OsmanlıTarihi, C. 5-8, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara<br />
1988.<br />
Niyazi Karasar, Bilimsel Araştırma Yöntemi, 4. Basım, Ankara 1991.<br />
Kaya, Mevlüt, Din Eğitiminde İletişim, Etüd Yayınları, Samsun 1998.<br />
Keskioğlu, Osman, Nüzulünden Günümüze Kur’an-ı Kerim Bilgileri, TDV<br />
Yayınları, Ankara 1987.<br />
Kettânî, et-Terâtibu’l-İdariyye, Beyrut Trs.<br />
153
Kırca, Celal, Eğitim ve Öğretim Metotları Açısından Kur’an’ın Getirdikleri,<br />
Samsun 1988.<br />
Kocabay, Zübeyir, Kur’an-ı Kerim’in Eğitim Metodu, L. Tezi, EÜİF, Kayseri<br />
1996.<br />
Koç, Ahmet, Kur’an Kurslarında Eğitim ve Verimlilik, İlâhiyât Yayınları, Ankara<br />
2005.<br />
Koç, Turan, Din Dili, Rey Yayıncılık, Kayseri 1995.<br />
Köprülü, Fuat, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1926.<br />
1. Kur’an Sempozyumu: Tebliğler ve Müzakereler, Bilgi Vakfı, Ankara 1994.<br />
2. Kur’an Sempozyumu: Tebliğler ve Müzakereler, Bilgi Vakfı, Ankara 1995.<br />
Kur’an ve Dil (Dilbilim ve Hermenötik) Sempozyumu 17-18 Mayıs 2001<br />
(Bildirileri), Yüzüncü Yıl İlâhiyat Fakültesi Yayınları, Van 2001.<br />
Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meâli, TDV Yayınları, Ankara 2000.<br />
Kur’an-ı Kerim Tefsiri İstişârî Toplantı Notları, DİB Yayınları, Ankara 1995.<br />
Kurtubi, Muhammed b. Ahmed, el-Cami’u li Ahkami’l-Kur’an, Beyrut Trs.<br />
Kutup, Muhammed, Kur’an’ı Nasıl Okuyalım?, (Çev. Bekir Karlığa), 4. Baskı, Bir<br />
Yayıncılık, İstanbul 1988.<br />
Kutup, Seyyid, İslâm Düşüncesi, (Çev. Mehmet Çelen-Resul Tosun), Dünya<br />
Yayınları, İstanbul 1987.<br />
Küçükkalay, Hüseyin, Kur’an Dili Arapça, Manevî Değerleri Koruma ve İlim<br />
Yayma Cemiyeti Yayını, Konya 1969.<br />
Macit, Nadim, Kur’an’ın İnsan-Biçimci Dili, Beyan Yayınları, İstanbul 1996.<br />
Maxwell, John C., Etkili İnsan Olmak, (Çev. Demet Dizman), Sistem Yayıncılık,<br />
İstanbul 1998.<br />
Mevdudî, Kur’an’ı Anlamaya Giriş, (Çev. Bayram Kolsuz), Furkan Yayınları,<br />
İstanbul Trs.<br />
-----, Tefhimu’l-Kur’an, (Çev. Kurul), İstanbul, 1987.<br />
154
Michel, Thomas, Hristiyan Tanrı Bilimine Giriş, İstanbul 1992.<br />
Nöldeke, Theodor-Schwally, Friedrich, Kur’an Tarihi, (Çev. Muammer Sencer),<br />
İlke Yayınları, Yrs. 1970.<br />
Okiç, M. Tayyib, Kur’an-ı Kerim’in Üslup ve Kıraati, AÜİF Yayını, Ankara 1963.<br />
Okumuş, Metin, Kur’an’ın Felsefî Okunuşu İbn-i Sina Örneği, Araştırma<br />
Yayınları, Ankara 2003.<br />
Onat, Naim Hazım, Güneş Dil Teorisine Göre Türkçe-Arapça Karşılaştırmalar,<br />
TDK Yayını, İstanbul 1936.<br />
-----, Arapça’nın Türk Diliyle Kuruluşu, TDK Yayını, İstanbul 1944.<br />
Ong, Walter J., Sözlü ve Yazılı Kültür/Sözün Teknolojileşmesi, (Çev. Sema<br />
Postalcıoğlu Banon), İstanbul 1995.<br />
Öcal, Mustafa, Din Eğitimi ve Öğretiminde Metot, TDV Yayınları, Ankara 1991.<br />
-----, “Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Derslerinde Ulaşılması Gereken Hedefler ve<br />
Gerçekleşme Oranları”, Orta Dereceli Okullarda Yürütülen Din Eğitim-<br />
Öğretiminin Problemleri, İBAV Yayını, s. 101-157, Kayseri 1998.<br />
Öncül, Remzi, Eğitim ve Eğitim Bilimleri Sözlüğü, MEB Yayını, İstanbul 2000.<br />
Özden, Yüksel, Eğitimde Dönüşüm, Yeni Değerler ve Oluşumlar, Pegem, Ankara<br />
1998.<br />
-----, Öğrenme ve Öğretme, 6. Baskı, Pegem A Yayıncılık, Ankara 2003.<br />
Özkazancı, Cengiz, Dünden Bugüne Türklerde Dil ve Din, İstanbul 1994.<br />
Peker, Hüseyin “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Müfredatında Yer Alan Surelerin<br />
Anlamlarının Öğretimi”, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Çalışma<br />
Toplantısı-I, Değerler Eğitimi Merkezi Yayınları, s. 40-47, İstanbul 2004.<br />
Reboul, Oliver, Eğitim Felsefesi, (Çev. Işın Gürbüz), İletişim Yayınları, İstanbul<br />
1991.<br />
Russel, Bertrand, Eğitim Üzerine, (Çev. Nail Bezel), Saya Yayınları, İstanbul 1996.<br />
155
Saban, Ahmet, Öğrenme Öğretme Süreci Yeni Teori ve Yaklaşımlar, 3. Baskı,<br />
Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2004.<br />
Selçuk, Mualla, Çocuğun Eğitiminde Dinî Motifler, TDV Yayınları, Ankara1991.<br />
-----, “Din Öğretiminin Kuramsal Temelleri”, Din Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar,<br />
MEB Yayınları, s.11-20, İstanbul 2000.<br />
-----, “Teorik ve Pratik Açmazları ile Kültürel Miras Öğretimini Sorgulayan Bir<br />
Deneme”, Din Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar, MEB Yayınları, s. 85-94,<br />
İstanbul 2000.<br />
-----, “Din Öğretimi Özgürleştiren Bir Süreç Olabilir mi?”, Din Öğretiminde Yeni<br />
Yaklaşımlar, MEB Yayınları, s. 207-225, İstanbul 2000.<br />
Serinsu, A. Nedim, Kur’an Nedir?, Şule Yayınları, İstanbul 1996.<br />
-----, “Kur’an ve İnsanın Anlam Arayışı”, Din Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar,<br />
MEB Yayınları, s. 109-122, İstanbul 2000.<br />
Seven, Mehmet, Eğitimin Kur’anî Temelleri, L. Tezi, AÜİF, Ankara 1998.<br />
Stucliffe, John M., A Dictionary of Religious, Education, SCM Press Ltd., 1984.<br />
Subaşı, Sebahattin, Asr-ı Saadette Kur’an Eğitim ve Öğretimi, L Tezi, EÜİF,<br />
Kayseri Trs.<br />
Subhi es-Salih, Mebahis fi Ulumi’l-Kur’an, Beyrut 1979.<br />
Suyuti, el-İtkan fi Ulumi’l-Kur’an, Beyrut 1973.<br />
Sürmeli, Mehmet, Sahabenin Kur’an Anlayışı, Dr. Tezi, AÜSBE, Ankara 2003.<br />
Şengül, İdris, Kur’an Kıssaları Üzerine, Işık Yayınları, İzmir 1994.<br />
Şeyhülislam Mustafa Sabri, Kur’an’ın Tercümesi Meselesi, (Çev. Süleyman<br />
Çevik), Bedir Yayınları, İstanbul 1993.<br />
Taberi, Camiu’l-Beyan, Beyrut Trs.<br />
TC Millî Eğitim Bakanlığı Tebliğler Dergisi, C 63, Sa. 2517, Ankara 2000.<br />
TDK, Türkçe Sözlük, 10. Baskı, Ankara 2005.<br />
TDK, Yazım Kılavuzu, 24. Baskı, Ankara 2005.<br />
156
Tirmizî, Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul 1981.<br />
Troll, Christian W., “Değişen Koşullarda Katolik Yüksek Öğrenimi”, (AÜİF’de<br />
lisanüstü öğrencilerine verdiği ders notları), Aralık 1996.<br />
Turgut, Ali, Tefsir Usulü ve Kaynakları, Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınları,<br />
İstanbul 1991.<br />
Türk Dili (Çeviri Sorunları, Özel Sayısı), Sayı: 322, Temmuz 1978.<br />
Uluslararası I. İslâm Araştırmaları Sempozyumu, İzmir 1985.<br />
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, OsmanlıTarihi, C. 1-4, Türk Tarih Kurumu Yayını,<br />
Ankara 1988.<br />
Ünal, Mehmet, Kur’an’ın Anlaşılmasında Kıraat Farklılıklarının Rolü, Dr. Tezi,<br />
AÜSBE, Ankara 2002.<br />
Vygotsky, L. S., Düşünce ve Dil, (Çev. S. Koray), Toplumsal Dönüşüm Yayınları,<br />
İstanbul 1998.<br />
Watt, W.Motgomery, Modern Dünyada İslâm Vahyi, (Çev. M. Sait Aydın),<br />
Ankara 1982.<br />
-----, Günümüzde İslâm ve Hristiyanlık, İstanbul 1991.<br />
-----, Kur’an’a Giriş, (Çev. Süleyman Kalkan), Ankara 1998.<br />
Yazır, Elmalılı M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul 1971.<br />
Yavuz, Ö. Faruk, Kur’an’da Sembolik Dil, Dr. Tezi, AÜSBE, Ankara 2002.<br />
Yeğin, Abdullah vd., Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat, Türdav,<br />
İstanbul 1981.<br />
Yemenici, Ahmet, Kur’an’daki Hz. İbrahim Kıssasının Din Öğretimi Özel<br />
Öğretim Yöntemleri Açısından Çözümlenmesi, YL Tezi, AÜSBE, Ankara<br />
2000.<br />
Yeni Türk Ansiklopedisi, C 3, Ötüken Yayınları, İstanbul 1985.<br />
Yıldırım, Suat, Kur’an-ı Kerim ve Kur’an İlimlerine Giriş, İstanbul 1987.<br />
-----, Peygamberimizin Kur’an Tefsiri, İzmir 1985.<br />
157
Yörükoğlu, Atalay, Değişen Toplumda Aile ve Çocuk, Özgür Yayınları, İstanbul<br />
1997.<br />
Zehebî, et-Tefsir ve’l-Müfessirun, Beyrut 1976.<br />
Zerkeşî, el-Bürhan fî Ulumi’l-Kur’an, Beyrut Trs.<br />
Zernuci, Talimu’l-Müteallim, (Çev. Y.Vehbi Yavuz), Çağrı Yayınları, İstanbul<br />
1980.<br />
158