KONU ZAMAN - MEKÃN BOYUTLARI MEKAN VB EÄÄ°TÄ°M ...
KONU ZAMAN - MEKÃN BOYUTLARI MEKAN VB EÄÄ°TÄ°M ...
KONU ZAMAN - MEKÃN BOYUTLARI MEKAN VB EÄÄ°TÄ°M ...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
türel biçimler ve örüntülerle belirler. Kişi ve<br />
birey olarak, biz bu ihtiyaçlarımızı ve çözüm<br />
yollarımızı «kavramsal» ve«değersel» boyutlarda<br />
algılamak üzere şartlanıyoruz. Bu şartlama<br />
ve şartlanmaya en genel tanımıyla, eğitim<br />
süreci adı veriliyor (4).<br />
Söz gelimi, kültürel sistem bizi sadece doyurmaz,<br />
bu görevini belli zaman ve mekânda<br />
belli besinlerle yapar. Çayı sabah, çorbayı<br />
akşam içen toplumlar olduğu gibi; çorbayı sabah,<br />
çayı akşam veren sistemler de vardır.<br />
Beslenmenin yalnızca zamanını değil mekânını<br />
da belirten örnekler verebiliriz : Tarlada<br />
çorba içmek olumlu; büroda çorba içmek ise<br />
olumsuzdur. Alaturka ses konserinde zeytinyağlı<br />
dolma yemek olumlu; filharmoni konserinde<br />
ise çekirdek yemek olumsuzdur. Bu örneklerden<br />
görülüyor ki, mekân zamandan tüm<br />
bağımsız, soyut matematiksel bir uzay olmadığı<br />
gibi; sosyal-kültürel-psikolojik değerlendirmelerden<br />
bağımsız, fonksiyonel veya algısal<br />
bir boyut da değildir.<br />
İnsanın Evrimi ve Mekân Alıcıları<br />
İnsanın biyolojik evrimini kesin çizgileriyle<br />
bilmiyoruz. Bugün yaygın olarak kabul edilen<br />
bir teoriye göre, İnsanoğlu'nun atası daha<br />
yerde yaşayan bir antropoid iken, yırtıcı<br />
ve güçlü olan diğer türlerden sakınmak için<br />
bir süre ağaçlarda yaşamış olmalıdır. İnsanın<br />
aslında sahip olduğu stereoskopik (üç boyutlu,<br />
derinlik veren) görüşü bu dönemde daha<br />
da gelişmiştir. Ağaçlarda yaşayan diğer<br />
maymunlarda ve kuşlarda olduğu gibi, üç boyutta<br />
hareket, böyle bir görüşü gerektiriyordu<br />
(1). İnsanın ataları, bu evrimden sonra,<br />
daha güçlenerek tekrar yere ayak basmıştır.<br />
Kültürel evrim bu dönemde başlamış olmalıdır.<br />
Bu kısa hikâyenin anlamı odur ki, İnsan'ın<br />
mekân alıcıları arasında en son ve en<br />
çok gelişmiş olanı görme duygusudur, işitme,<br />
koku ve tat alma ve dokunma göreli olarak<br />
daha eski ve daha az gelişmiş duyulardır.<br />
İnsan, kültürü, aklı ve zekâsı en çok gelişmiş<br />
olan görme duyusu, (görüş alanı ve görüş<br />
dünyası) ile birlikte gelişmiştir, denebilir (2).<br />
Bütün duyu organlarımız bize çevremiz ve<br />
içinde yaşadığımız mekânlar hakkında bilgi<br />
verirler. Fakat, insan bütün bu bilgileri kavramsal<br />
bir görüş dünyasına tercüme eder. Örnek<br />
olarak suyun ıslaklığını, ekmeğin gevrekliğini,<br />
taşın sertliğini, balığın veya meyvanın<br />
tazeliğini, çiçeğin kokusunu, müziğin<br />
melodisini veya notasını görürüz. Belki de,<br />
fareler, bütün bu bilgileri kckuya, köpekler<br />
ise işitmeğe tercüme ediyorlar.<br />
Bu nedenle, mekânı algılamamızda, konuşmalarımızda,<br />
çevremizi görsel bir boyuta indirgemiş<br />
gibi davranır ve tavır alırız. Ancak,<br />
acaba mekân sadece görsel midir Elbette<br />
ki hayır I İşitilen, koklanan, dokunulan ısı ve<br />
tat olarak algılanan mekânlar da vardır. İnsan<br />
bütün bu mekân alıcılarının topladığı verileri,<br />
«görüş alanı» içinde değilse bile «görüş<br />
dünyası» içinde biriktirip, algılamakta, bütünleştirmekte<br />
ve değerlendirmektedir (1).<br />
Bir tartışma sırasında, bizi anlamamakta İsrar<br />
eden bir kimse için «problemi görmek istemiyor»<br />
dediğimizde işte bu gözlemi ve bu<br />
gerçeği dile getiririz. Oysa, kişi bizi dinliyor,<br />
işitiyor ve belki de işittiklerini çok iyi anlıyordur.<br />
Mekân alıcılarımız, çoğu zaman biribirini<br />
destekledikleri halde bazen birbirlerine parazit<br />
yaparlar. Hacim olarak büyük bir mekânda<br />
daha yavaş okuruz. Gürültülü ya da<br />
sağır bir mekânda o kadar iyi göremeyiz. Fena<br />
kokulu bir mekânda iyi işitemeyiz. Soğuk<br />
bir mekânda pek iyi düşünemeyiz. Çok sıcak<br />
bir mekânda çevremizdeki eşyaya dokunmak<br />
istemeyiz.<br />
Mekânın Algılanması (İdraki) Boyutları<br />
Mekânın algılanması sorunu sadece alıcılarımızın<br />
verdiği bilgilerin tüm değerlendirilmesine<br />
değil, bunlardan bazılarının filtre edilmesine<br />
yani parazitin kesilmesine veya algı şiddetinin<br />
azaltılmasına bağlıdır. Gece klübünde<br />
ışığın, lokantada sesin kısılması ise algı<br />
şiddeti yerine uyarıcı şiddetinin azaltılmasına<br />
örnektir.<br />
Duyu organlarımızla veri toplama işi, iradî<br />
bir fonksiyon olmamakla birlikte, şiddetin<br />
(ses veya hacim düğmesinin açılıp kapatılması)<br />
ayarı eğitim ve tecrübeyle öğrenilen bir<br />
beceridir. Doğu kültürleri genellikle görüş<br />
perdesini, Batı kültürleri ise ses düğmesini<br />
kapalı tutuyorlar (1). Sonuç: Batılı duyduklarından,<br />
doğulu gördüklerinden daha çok rahatsız<br />
olur.<br />
T A B L O<br />
KÜLTÜR H A Y A T I M I Z I N BÖLÜM VE <strong>BOYUTLARI</strong> (4)<br />
Biyolojik<br />
(evrensel)<br />
Gereksinmeler<br />
Sosyolojik<br />
Yolları<br />
Çözüm<br />
Psikolojik Algılama<br />
Boyutları<br />
Korunmak - Barınmak<br />
— Yönetim<br />
Kavramsal<br />
Değersel<br />
(güvenlik duymak)<br />
Yemek-içmek<br />
Uyumak-dinlenmek<br />
Çoğalmak<br />
Çalışmak<br />
— Üretim-Teknoloji<br />
— Konuşma-paylaşma<br />
— Eğitim<br />
— Yaratma<br />
O<br />
— Zaman<br />
— Mekân<br />
— Olumlu<br />
— Olumsuz<br />
— Kararsız ()<br />
Bireysel ve Ailesel<br />
Toplumsal<br />
Kisisel