H. Ãçkol, O. Dinç - Girne Amerikan Ãniversitesi
H. Ãçkol, O. Dinç - Girne Amerikan Ãniversitesi
H. Ãçkol, O. Dinç - Girne Amerikan Ãniversitesi
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Short Communication<br />
Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki<br />
Türkler 1<br />
H. Üçkol & O. Dinç<br />
<strong>Girne</strong> American University, Department of Economics, Mersin 10, Turkey<br />
Soğuk-savaş döneminin bitmesiyle dünya için olduğu gibi Türkiye için de<br />
belirsizlik gösteren bir dönem başlamıştır. Soğuk-savaş sonrasında sadece siyasal<br />
ve askeri alanlar değil ekonomik ve kültürel etkinlik alanları da rekabetin ana<br />
unsurları olmuştur. SSCB’nin dağılmasından sonra Türkiye’nin coğrafi konumunun<br />
yanı sıra, etki alanının genişlemesiyle de bugün jeopolitik konumu daha önemli hale<br />
gelmiştir. Türkiye ile tarihsel, kültürel ve ırksal bağları olan Özerk Türk Cumhuriyetleri<br />
ve Toplulukları Rusya Federasyonu’nun doğal kaynak yönünden en zengin ülkeleridir.<br />
Özellikle büyük oyunların oynandığı petrol savaşlarında ileride daha önemli hale<br />
gelecek olduğu düşünülen RF ve ÇHC’ deki Özerk Türk Cumhuriyetlerinin durumları<br />
projenin ana konusunu oluşturmaktadır. Bu Cumhuriyetlerin yanı sıra BDT’nda bulunan<br />
Gagauz Türkleri, Kırım Tatarları da projeye dahil edilmiştir. Ayrıca Özerk<br />
Cumhuriyetler dışında RF, BDT ve ÇHC sınırları dahilindeki Türk Toplulukları da<br />
kısaca irdelenmiştir.<br />
Tarihsel süreçte; Ruslar ilk olarak 1552 yılında Kazan Hanlığını ele geçirmişler,<br />
müteakiben uğradıkları çeşitli yenilgilere ve karşılaştıkları direnmelere rağmen<br />
nüfuzlarını Türk illeri aleyhine, sürekli genişletmişlerdir. Neticede 1880-1884’te<br />
Türkmenistan’ın Ruslar tarafından zapt edilmesi ile, Uygurlar’ın yaşadığı ve ÇHC’<br />
de bulunan Doğu Türkistan hariç, Türk ülkelerinin hepsi Çarlık Rusyası’nın eline<br />
geçmiştir. Doğu Türkistan ise çeşitli mücadelelere rağmen 1949 yılında ÇHC’nce<br />
ilhak edilmiştir. Halen RF ve BDT sınırları dahilinde varlığını sürdüren 9’u Rusya<br />
Federasyonunda; Tataristan, Başkurdistan, Çuvaşistan, Altay Cumhuriyeti, Saha<br />
Cumhuriyeti (Yakutistan), Tuva Cumhuriyeti, Hakasya Cumhuriyeti, Kabardey-<br />
Balkar Cumhuriyeti, Karaçay-Çerkez Cumhuriyeti ve biri de BDT üyesi Özbekistan’da<br />
(Karakalpak Özerk Cumhuriyeti) olmak üzere 10 Özerk Türk Cumhuriyeti mevcuttur.<br />
Ayrıca, Kırım Tatarları (Ukrayna), Gagauzlar (Moldavya) ve Doğu Türkistan(Sincan-<br />
Uygur Özerk Bölgesi) ise Özerk Türk Bölgeleri olarak varlıklarını devam<br />
ettirmektedirler. Bunların dışında Ahıska Türkleri (Meshet), Kumuk Türkleri, Nogaylar,<br />
Şor Türkleri ve Karaimler ise herhangi bir siyasi oluşuma sahip olmayan ve<br />
RF’nda yaşayan Türk topluluklarıdır.<br />
1 Bu yayın <strong>Girne</strong> <strong>Amerikan</strong> Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler bölümü’nde Hazım Üçkol<br />
tarafından yapılan tez çalışmasının bir kısmıdır.<br />
86
H. Üçkol, O. Dinç, GAU J. Soc. & Appl. Sci., 2(4), 86-88, 2007<br />
Bütün bu Özerk Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları toplam 5.500.000 km 2 ‘ lik<br />
yüzölçümüne ve 25 milyon civarında nüfusa sahiptir. Bu nüfusun yaklaşık 11<br />
milyonu Rusya Federasyonunda, 12 milyonu Çin Halk Cumhuriyetinde, diğer 2<br />
milyonluk nüfus ise Bağımsız Devletler Topluluğu Ülkeleri sınırları dahilinde<br />
yaşamaktadır.<br />
Tarihsel süreci ve güncel durumlarını incelediğimizde, Türk Özerk Cumhuriyetleri<br />
ve Topluluklarına karşı yoğun bir asimilasyon programı uygulandığı<br />
görülmektedir. Bu eritme programında SSCB dönemi hariç öncelikle din önemli<br />
bir alanı teşkil etmiş, gerek zorla gerek se bilinçli örtülü politikalarla Çuvaşlar,<br />
Hakaslar, Altaylar ve Yakutlar Ortodokslaştırılmış, en azından Rusya ile dini<br />
bağlarının kalıcı olması sağlanmıştır. Kültürel bağların en önemlilerinden olan dil,<br />
sık sık yapılan alfabe değişikliği, Rusça’yı öğrenme zorunluluğu ve bilmeyenlerin<br />
işsiz kalması sonucu bu ülke halklarının çoğunun kullanmak durumunda kaldığı<br />
Rusça’ya dönüştürülmüştür.<br />
Gerek Rusya’da gerek Çin’de önemli bir asimilasyon şekli de demografik yapının<br />
bozulmasıdır. Zengin doğal kaynaklara sahip bu ülkelerde fabrikalar açılmış, Rus<br />
ve Çin nüfusu işçi olarak yerleştirilmiş ve nüfus yoğunluğu Türkler aleyhine<br />
bozulmuştur. Bunun sonucu olarak da bu bölgelerde siyasal etkinlik Rus ve<br />
Çin’lilerin eline geçmiştir. Sınırlar oluşturulurken göze çarpan bir olgu ise şu anda<br />
bu özerk Türk cumhuriyetlerinin bir nevi tecrit edilmeleridir. Bu ülke ve<br />
toplulukların ırki, dinsel ve kültürel bağlarını devam ettirebilecekleri ana Türk<br />
kitleleriyle karasal irtibatları kesilmiştir. Örneğin Başkurdistan’ın Kazakistan ile<br />
olan bağlarını koparmak için buradaki yoğun Türk nüfusuna rağmen ikisi arasında<br />
Orenburg özerk bölgesi oluşturulmuştur. Yine Çuvaş, Tatar, Tuva, Hakas ve<br />
Yakutların da diğer Türk ve müslüman ülkelerle sınırdaş olmaları önlenmiştir.<br />
Böylece bu Türk Cumhuriyetleri ve Bölgelerinin Türkiye ile ilişkilerinin yok<br />
denecek kadar az düzeyde kalması sağlanmıştır. Uygulanan asimilasyon<br />
planlarından biri de muhtelif baskılar yoluyla uygulanan göçlerdir. Özellikle Kırım<br />
Tatarları, Ahıskalılar, Nogaylar, Balkarlar ve Karaçayların eski SSCB’nin diğer<br />
bölgelerine zorunlu göçe tabi tutulmaları, bu halkların hem bulunduğu<br />
coğrafyalarda demografik üstünlüklerini yitirmelerine, hem de ekonomik ve<br />
kültürel olarak çökmelerine sebep olmaktadır.<br />
Türkiye her şeyden önce Rusya Federasyonu’ndaki ve Çin’deki Türk unsurlarla<br />
ilişkilerini stratejik seviyede ileriye dönük olarak planlamalı ve bu ilişkileri<br />
devamlılık sağlayacak şekilde yönlendirmelidir. Bu ilişkilerin çok hassas<br />
olduğunun bilinciyle Pan-Turanist gibi hayali stratejiler değil gerçekçi politikalar<br />
üretilmelidir. Öncelikle RF ve ÇHC’ ni rahatsız edici açık siyasi faaliyetlere<br />
girişilmemeye özen gösterilerek, ekonomik ve kültürel ilişkiler üzerinde<br />
yoğunlaşılmalıdır. Kırım’ın Türkiye’nin güvenliği ve Karadeniz politikaları<br />
açısından önemi unutulmamalı, Kırım Türkleri’nin ülkelerine dönüş ve yerleşme<br />
çabaları desteklenmelidir. Özellikle Doğu Türkistan’daki Uygurların ve Kırım<br />
87
Short Communication<br />
Tatarlar’ının durumları ‘insan hakları’ gibi evrensel değerler çerçevesinde dünya<br />
gündemine taşınmalı ve sürekli güncel tutulmaya çalışılmalıdır. Ortak milli<br />
bayramlar teşvik edilmeli, Nevruz kutlamaları yaygınlaştırılarak, milli benliğin<br />
ortak bir kültürü haline getirilmeli, bütün bu faaliyetlerde sivil toplum kuruluşları<br />
da kullanılmalıdır.<br />
Yukarıda önerilen bütün bu politikaların dünya dengeleri gözetilerek ve zamana<br />
yayılarak icrası, dünyanın küresel gücü konumundaki Rusya ve Çin’in olumsuz<br />
tepkilerle Türk unsurlara zarar vermelerine yol açmayacak bir şekilde<br />
gerçekleştirilmelidir.<br />
88