07.02.2015 Views

Ermeni Kilise Mimarisi - solak kedi

Ermeni Kilise Mimarisi - solak kedi

Ermeni Kilise Mimarisi - solak kedi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

<strong>Ermeni</strong> <strong>Kilise</strong>lerinin <strong>Mimarisi</strong><br />

<strong>Ermeni</strong>stan’da Hıristiyanlığın kabulünden bin yıldan fazla bir zaman önce incelikli inşa<br />

teknikleri ve bir taş mimari geleneği vardı. Hıristiyanlık öncesi üç farklı dönem vardır:<br />

Urartu, Helenistik ve Geç-Roma. Bu dönemlerden çok az örnek kalmıştır. Pagan dönemde<br />

yapılan tapınaklar ise ilk <strong>Ermeni</strong> Hıristiyanlar tarafından yıkılmıştır.<br />

<strong>Ermeni</strong> kilise yapımının üretken olduğu tarihler dördüncü yüzyıldan başlayıp yedinci yüzyıla<br />

kadar uzanır.<br />

Hıristiyanlığın uzun tarihi boyunca binlerce <strong>Ermeni</strong> kilisesi inşa edilmiştir. Bunlar çok küçük<br />

olabildiği gibi aralarında büyük kiliseler de vardır. Ama bu <strong>Ermeni</strong> kiliselerinin hiçbiri<br />

Roma’daki St. Peter <strong>Kilise</strong>si veya İstanbul’daki Ayasofya veya Avrupa’daki büyük katedraller<br />

kadar devasa yapılar değildir. Bazı kiliseler tek başına yapılırken, bazıları da manastırların<br />

parçası olarak inşa edilmiştir. Çok sayıda kilise tipi geliştirilmiştir, bunlar dış biçimler ve iç<br />

hacimlerde büyük çeşitlilikler sağlamışlardır. Bazı tipler çevredeki Hıristiyan bölgelerine<br />

bitişik yerlerde bulunur, ama <strong>Ermeni</strong>stan’da bunların planları genellikle yerel koşullara<br />

uyumlandırılmıştır. <strong>Ermeni</strong> mimarlar tarafından, <strong>Ermeni</strong>lere özgü kilise biçimleri<br />

oluşturulmuştur.


İlk kiliselerin tiplerindeki büyük farklılıklara rağmen <strong>Ermeni</strong> mimarisi bir dizi ortak nitelik<br />

ve materyalin kombinasyonuyla ayrı bir stile ulaşmıştır. Altıncı yüzyılın sonlarında ve yedinci<br />

yüzyılın başlarında ulusal bir kilise mimarisi stili ortaya çıkmıştır. Bu da, Romanesk ve<br />

Gotik’ten veya daha az bilinen Etyopya, İskandinavya ve Slav stillerinin somut olarak ortaya<br />

çıkmasından çok daha önce bir <strong>Ermeni</strong> kilise mimarisinin ortaya çıktığını göstermektedir.<br />

Bütün <strong>Ermeni</strong> kiliseleri tümüyle taştan yapılmıştır. Az bulunuyor olması yüzünden kereste<br />

Ortaçağ <strong>Ermeni</strong>stanı’nda kullanılmamıştır. Ender istisnalar dışında, taş olarak,<br />

<strong>Ermeni</strong>stan’da pembe, kırmızı, turuncu ve siyah renkleri olan olan ve çok miktarda bulunan<br />

volkanik tüf kullanılmıştır. Tüf pek çok açıdan inşaat için ideal bir malzemedir. Çünkü<br />

hafiftir, yontması kolaydır ve havayla temas ettikçe ve zaman içerisinde sertleşme özelliği<br />

vardır.<br />

<strong>Ermeni</strong> kiliselerinin ikinci özelliği tavanların hep tonozlu olmasıdır. Basit düz tavanlar<br />

yapmak için kereste bulunmadığından taş kullanılmıştır. Ama ağırlığı taşımak için bunlar<br />

tonozlar halinde düzenlenmiştir. Böylece ağırlık sağlam taş duvarlara yönlendirilmiştir. Bu<br />

yüzden, yukarıdan gelen basınca dayanabilmesi için önceleri kalın duvarlı ve az sayıda ve<br />

küçük açıklıkları olan binalar yapmışlardır.<br />

Üçüncü olarak, <strong>Ermeni</strong> kiliselerinde kubbe tercihi kendini çok erken göstermiştir. Altıncı<br />

yüzyıla gelindiğinde, kubbesiz bir kilise düşünülemezdi. Önceki döneme ait birkaç istisna<br />

dışında, kubbe diğer tonozlu tavanlar üzerinde genellikle dıştan çokgen görünümünde bir<br />

silindir biçiminde yükselirdi. Kubbeye öncelik verilmesi mimarları merkezî olarak planlanmış<br />

binalar düşünmeye zorlamıştır.<br />

Dördüncü olarak, tavanlar çok parçalı bir görünüme sahiptiler. Çünkü bunlar karmaşık ama<br />

simetrik iç mekanlar grubunun tonozlarını ve kubbelerini örtmek zorundaydılar. İç ve dış<br />

duvarlar ve kasnak gibi bunlar da üniform kiremitler biçiminde ince ince kesilmiş tüften<br />

yapılıyordu.<br />

Bunlar, <strong>Ermeni</strong> kiliselerine bakıldığında <strong>Ermeni</strong> mimarisinde ortak olan ve gözün kolaylıkla<br />

algılayabileceği stilistik benzerliklerdir.


İnşa yöntemleri<br />

<strong>Ermeni</strong> mimarlar ve duvarcılar Hıristiyanlığa geçişten sonraki ilk iki yüzyıl içerisinde, altıncı<br />

yüzyıldan sonra yapılmış hemen hemen bütün <strong>Ermeni</strong> yapılarının bina karakteristiğini<br />

geliştirdiler. Bu sonuçlara ulaşmak için izlenen biçimsel adımları izlemeden önce, inşa<br />

tekniğinin kendisini anlamak gerekir. Buradaki mimarî sorun, taştan örülmüş tonozlar ve<br />

tavanların büyük ağırlığına dayanabilecek ve karmaşık iç hacimleri olan taş kiliselerin nasıl<br />

yapılacağı ve bunların depremlerin yıkıcı etkisinden nasıl korunacaklarıydı. <strong>Ermeni</strong>stan<br />

yüksek ölçüde volkanik ve aktif sismik bir toprak parçası olduğu için yer sarsıntılarının sebep<br />

olduğu yanal devinim taş kubbeleri desteklemek üzere geliştirilmiş incelikli kuvvetler<br />

dengesini kolaylıkla bozabilirdi.<br />

Buna bulunan temel çözüm çimento kullanımıydı. Çimento bugün kullanılan biçimde değildi,<br />

ama Yakın Doğu’da Roma mimarisinde geliştirilmiş olan çimentonun benzeriydi ve<br />

muhtemelen <strong>Ermeni</strong> yapı ustaları çimentonun formülünü buradan almışlardı.<br />

<strong>Ermeni</strong> mimarisinde, harç olarak kırılmış tüf ve diğer taşlar, kireç ve genellikle yumurta<br />

kullanılırdı. Ve bu harç, tonozlu tavanların ve kubbelerin ağırlığının temel taşıyıcısı ve<br />

aktarıcısıydı.<br />

Destekte ikincil bir rol oynamasına rağmen, iç ve dış duvarların kaplamasına büyük bir özen<br />

gösteriliyordu. Tüfün doğal güzelliğinin kullanıldığı iki farklı estetik yöntem vardı. Genellikle<br />

bütün bina aynı renk ve tondaki tüften yapılıyordu. Kusursuz bir şekilde kesilmiş taşlar<br />

genellikle harç kullanılmaksızın birbirini üstüne konuyordu. Bazı binalara kusursuz bir<br />

bütünlük görünümü kazandırmak için aynı renkteki tüf toz haline getiriliyor ve eklemlere<br />

uygulanıyordu. Böylece duvarlar bağlantı yerleri yokmuş gibi görünüyordu. Öte yandan tüf,<br />

renk farklılıklarını örtmek yerine açığa çıkarmak için de kullanılabiliyordu. Kontrast<br />

renklerdeki bloklar dama tahtası efekti veya diğer dekoratif efektler vermek için belli<br />

biçimlerde sıralanıyordu.<br />

Dördüncü, beşinci ve altıncı yüzyıllarda inşaatçı kuşakların zaman içerisinde geliştirdikleri ve<br />

kusursuzlaştırdıkları bu inşa yöntemi modern zamanlara kadar standart hale geldi. Tıpkı<br />

dördüncü yüzyılda Hıristiyanlığın kabulünden sonra Roma İmparatorluğu’nda olduğu gibi,<br />

aynı yüzyılda <strong>Ermeni</strong>stan mimarî açıdan deneysel bir atelye haline geldi. <strong>Ermeni</strong> mimarlar,<br />

komşu Suriye’nin tersine ağaç tavan kullanmadılar. Aynı şekilde batıya doğru Roma ve<br />

Bizans İmparatorluklarında çok yaygın olan ve kullanımı daha kolay olan tuğla da<br />

kullanmadılar. Ve bunun yerine zor olan taş inşaatı yeğlediler. Hangi tasarımda olursa olsun<br />

ilk kiliselerde duvar olarak ağır ve kalın taşlar kullanıldı ve sıklıkla eklemler arasına harç


konuldu. İç çekirdek o kadar inceydi ki, üstyapının desteklenmesi duvarların kendileri<br />

tarafından yerine getirildi. Zaman içerisinde, beşinci ve altıncı yüzyıllarda duvar ustaları<br />

önceki binaların kubbeleri ve tonozlarının şoklara karşı dirençli olduklarını gördükçe taş<br />

bloklar incelmeye ve harcın iç çekirdeği genişlemeye başladı. Sonunda büyük taş bloklar<br />

sadece en alt sıralarda ve iki duvarın birleştiği köşelerde kullanılmaya başlandı. Altıncı<br />

yüzyılın sonuna gelindiğinde, <strong>Ermeni</strong> mimarların kendine güveni artmıştı ve bu şekilde<br />

binalara pencereler ve diğer açıklıklar eklendi. Öte yandan daha büyük kubbeler yapılmaya<br />

başlandı ve mekanın iç düzenlemesinde daha cesur davranıldı.


<strong>Ermeni</strong> mimarisinin Formları<br />

Erken dönemde bir çok yenilikler yer aldı ve birçok mimarî denemeler eşzamanlı olarak<br />

yapıldı. Bundan dolayıdır ki, <strong>Ermeni</strong> yapılarının tarihsel gelişimini tümüyle çizgisel bir hat<br />

üzerinde izlemek mümkün değildir. Ne var ki, örneğin çimento kullanımı gibi bazı özgül<br />

alanlarda, kabaca betimlenebilecek bir ileriye doğru hareketten söz edilebilir.<br />

Bazilika ve Tek Nefli <strong>Kilise</strong><br />

Resim 1 - Lernakerd <strong>Kilise</strong>si<br />

<strong>Ermeni</strong>stan’daki en eski kilise yapıları bazilikalardır ve bunlardan en az yedi tanesi ayakta<br />

kalmıştır. Bunların hepsinin üç nefi vardır. Bunun tek nefli olan daha basit bir varyantı da<br />

bulunuyordu (Lernakerd <strong>Kilise</strong>si – Resim 1). Dördüncü yüzyıldan altıncı yüzyıla kadar bu<br />

tek nefli kiliselerden çok sayıda inşa edildi. Bunlar farklı büyüklüklerdeydi ve ülkenin her<br />

yerinde bunlara rastlamak mümkündü. Bunların bazı türlerinde liturjik amaçlarla apsisin<br />

bitişiğinde bir oda (Karnut ve Diraklar <strong>Kilise</strong>leri) ve bazen bir tarafta kapalı bir sundurma<br />

(Tahanat <strong>Kilise</strong>si) bulunmaktadır. Katışıksız bazilik planın varyasyonları şunlardır: Kakagh<br />

(Resim 2), Eghvard ve Dvin <strong>Kilise</strong>leri’nde olduğu gibi belirgin veya taşıntı oluşturan bir<br />

apsisle sona eren bir nef ve kendi apsisleri olan yan nefler; Ashtarak, Tziranavor, and<br />

Tsiternavank <strong>Kilise</strong>leri’nde (Resim 3) olduğu gibi apsisin yan taraflarına eklenmiş iki oda, ki<br />

bu durumda apsis artık taşıntılı değildir. Tekor (Digor) <strong>Kilise</strong>si’nde olduğu gibi kuzeyde ve<br />

güneyde kapalı sundurmalar ve doğuda odalar veya Ereruk <strong>Kilise</strong>si’nde (Resim 4) olduğu<br />

gibi her iki uçta da odalar.


Resim 2 - Kasagh Bazilikası, VI.-VII. Yüzyıl<br />

Resim 3 - Tsitsernakavank Bazilikası, VI.-VII. Yüzyıl<br />

Resim 4 – Ereruk Bazilikası, Batı tarafındaki ana giriş, V. yüzyıl


Çoğu <strong>Ermeni</strong> bazilikalarının tarihlendirilmesi takribî olduğu için bu türün kronolojik<br />

gelişimini kesin olarak belirlemek mümkün değildir. <strong>Ermeni</strong> bazilikaları Suriye’deki türe<br />

benzer ve tıpkı birçok erken dönem Hıristiyan öğretileri ve uygulamaları gibi bazilik form<br />

<strong>Ermeni</strong>stan’a bu güney komşusundan geçmiş olmalıdır. Ama ikisi arasında karakteristik<br />

farklılıklar vardır. <strong>Ermeni</strong> bazilikaları taştan yapılmıştır ve hemen hiç istisnası olmaksızın<br />

yan nefler ve nefler üzerinde taş tonozlar bulunmaktadır. Buna karşılık, Suriye’de, duvarlar<br />

ve apsisler taştan olmakla birlikte tavanlar genellikle Bizans ve Roma’da olduğu gibi tonozsuz<br />

ve tahtadandır. Çoğu <strong>Ermeni</strong> bazilikalarında, tek bir tavan hem orta hem de yan nefleri örter,<br />

Suriye’de ve Batı’da ise orta nefin genellikle ayrı ve daha yüksek bir tavanı vardır.


Kubbeli Bazilika ve Kubbeli Tek Nefli kilise<br />

Resim 5 - Ptghni, kubbeli tek nefli plan, Erivan yakınları, VI.-VII. yüzyıl<br />

<strong>Ermeni</strong>lerin tonoz ve kubbe düşkünlüğü sonucunda hem tek hollü kilise hem de üç nefli<br />

bazilika (bunun <strong>Ermeni</strong>stan’a yabancı bir form olduğu düşünülür) kümbetin odak noktası<br />

olduğu kubbeli bir yapıya dönüştü. Beşinci yüzyılın sonları ve altıncı yüzyılın başlarına<br />

gelindiğinde, Tekor Bazilikası nefin orta bölmesi üzerine bir kubbe eklenmesiyle değişikliğe<br />

uğradı; bir sonraki yüzyılın ilk çeyreğinde bazilik Dvin Katedrali de bu şekilde değişime<br />

uğramıştır. Zovuni’de, beşinci yüzyıldan başlayarak kuzey ve güney duvarlarından taşıntı<br />

yapan masif payeler üzerinde merkezî bir kubbesi bulunan tek nefli kiliseler inşa edildi<br />

(altıncı yüzyılda Ptghni (Resim 5); yedinci yüzyılda Talish veya Aruch <strong>Kilise</strong>leri; ve<br />

dokuzuncu yüzyıldan sonra Bjni’de Marmashen (Resim 6), Amberd (Resim 7), St. Mariam<br />

(Resim 8) <strong>Kilise</strong>leri ve Ani’de Tigran Honents <strong>Kilise</strong>si (Resim 9)). Yedinci yüzyılda Tekor’a<br />

benzeyen bazilikalar yapıldı. Bunlar, dört merkezî ve serbest sütun üzerinde kubbesi olan<br />

bazikalardı (Odzun (Resim 10), Bagavan, Mren, Gayane (Resim 11-12), Talin ve ünlü Ani<br />

Katedrali (Resim 13). Bu aşamada, ne var ki, bazilika terimi bu son grup için artık tam<br />

olarak uygun düşmemektedir. Çünkü, Mren ve Gayane <strong>Kilise</strong>lerinin apsis ve yan odaları olan<br />

doğu ucunu kaldırırsak, geriye, merkezî bölmenin kubbeyi taşıdığı dokuz bölmeden oluşan<br />

yaklaşık olarak kare biçiminde bir iç mekan kalmaktadır.


Resim 6 – Marmashen Manastırı, ana kilise kubbeli tek nefli plan, X.-XI. yüzyıl<br />

Resim 7 – Amberd <strong>Kilise</strong>si, kubbeli tek nefli plan, köşe odalar, 1026, restore edildi.<br />

Resim 8 - St. Mariam, XI. yüzyıl


Resim 9 – Ani’deki Tigran Honents <strong>Kilise</strong>si, kubbeli tek nefli plan, 1215<br />

Resim 10 - Odzun, doğu ve batıda kapalı sundurmaları olan kubbeli bazilika, VII. yüzyıl<br />

Resim 11 - St. Gayané, kubbeli bazilika, 630-641


Resim 12 - St. Gayané’nin kubbesi, 630-641<br />

Resim 13 - Ani Katedrali, kubbeli bazilika, 989-1001<br />

Resim 14 - Ani Katedrali, kubbeli bazilika, iç mekan, 989-1001


Merkezî Plan<br />

Resim 15 - St. Sargis, haç biçimli şapel, VII. yüzyıl<br />

Altıncı ve yedinci yüzyıllarda ve belki de beşinci yüzyılın sonlarında Etchmiadzin’in<br />

rekonstrüksiyonu sırasında gerçek anlamda merkezî olarak planlanmış kubbeli kiliseler inşa<br />

edildi. Bunların çeşitli modelleri bulunuyordu. Agarak’ta dört taşıntılı apsisten oluşan dört<br />

yapraklı yonca biçiminde bir kilise vardır. Bu apsisler birbirine geçen duvarlar olmaksızın<br />

birleşmiştir ve bir kubbeyi desteklerler.<br />

Resim 16 - Karmravor, haç biçimli şapel, VII. Yüzyıl<br />

Resim 17 - St. Mariam, haç biçimli şapel,<br />

VII. yüzyıl


Küçük boyutlu bir diğer iyi bilinen haç biçiminde şapeller ve kiliseler dizisinin Yunan haçı<br />

biçiminde bir dış planı vardır. Bunların kolları eşit uzunluktadır ve bir dış dört yapraklı yonca<br />

oluştururlar (Mankanots, St. Sarkis (Resim 15) ve Tarkmanch’ats <strong>Kilise</strong>leri) veya aynı dış<br />

mekana sahiptirler ve sadece doğu ucunda tek bir apsis vardır (Karmravor (Resim 16) ve<br />

Lmbatavank <strong>Kilise</strong>leri), ya da batı kolu uzundur ve üç iç apsis üç yapraklı bir yonca oluşturur<br />

(Alaman’daki St. Anania ve Talin’deki St. Mariam <strong>Kilise</strong>leri (Resim 17) ).


Nişle Payandalanmış Kare Plan<br />

Resim 18 - Etchmiadzin, Katedral, nişle payandalanmış kare plan, 485’de yeniden inşa edildi, VII. ve XVII.<br />

yüzyıllarda restore edildi<br />

Dört yapraklının bir diğer varyantı, Josef Strzygowski’nin nişle payandalanmış kare dediği<br />

tarzdır. Bunun dört apsisi vardır. Bu apsisler kare biçimindeki dört duvarın herbirinin<br />

ortasından taşıntı yapar. Merkezî olarak yerleştirilmiş olan kubbenin ağırlığı bu dört taşıntı<br />

yapan ve duvarları payandalayan nişler tarafından absorbe edilir. Bu tarzdaki bütün<br />

kiliselerde bemaya eklenmiş bir çift oda vardır.<br />

Resim 19 - Mastara, St. John, sütunsuz nişle payandalandırılmış kare plan, VI. veya VII. yüzyıl<br />

Bunun bir tipi, pandantifli dört serbest sütun üzerinde duran bir kubbeye sahiptir. Bu<br />

pandantifler, silindirik kasnak için bir geçiş unsuru olarak bir dairesel taban oluştururlar.<br />

Bunun en ünlü örnekleri Etchmiadzin (Resim 18) ve Bagaran <strong>Kilise</strong>leridir. Bir diğer tipte


ütün iç mekanı örten bir kubbe vardır. Bu kubbe sekizgen bir taban ve kasnak üzerinde<br />

durur. Ve bu, duvarlar ve dört köşe tonozu tarafından oluşturulmuştur. Bunun örnekleri<br />

Mastara (Resim 19), Artik (Resim 20), Voskepar ve Kars’taki Havariler (Resim 21)<br />

<strong>Kilise</strong>leridir.<br />

Resim 20 - Artik, St. Sargis, sütunsuz nişle payandalandırılmış kare plan, VII. yüzyıl<br />

Resim 21 – Kars Havariler <strong>Kilise</strong>si, nişle payandalandırılmış kare plan, 928-953


Hripsime Tipi<br />

En gelişmiş merkezî plan Hripsime tipidir. Bu, <strong>Ermeni</strong>lere en özgü olan tiptir. Bunun<br />

Kafkasya’ya özgü olduğu da söylenebilir çünkü bunun ilk örnekleri Gürcistan’da da<br />

bulunmaktadır. Bu tip, adını kendi tipinin en ünlü örneği olan St. Hripsime <strong>Kilise</strong>si’nden<br />

(Resim 22) almıştır. Bu kilise 618’de Etchmiadzin’de yapılmıştır. Bu tipte yapılmış en eski<br />

kilise ne var ki Erivan yakınlarındaki Avan <strong>Kilise</strong>si’dir (Resim 23) (591-609). Ama bazı<br />

İtalyan bilimadamları bu tarzda yapılmış en eski kilisenin Van Gölü’nün doğusundaki Soradir<br />

<strong>Kilise</strong>si (Resim 24) olabileceğini öne sürmüşlerdir.<br />

Resim 22 - St. Hrip'simé, 618<br />

Resim 23 – Avan <strong>Kilise</strong>si<br />

Hripsime tipinin temel planı içten dört-yapraklı yoncadır, yani iç apsisler dört yapraklı bir<br />

yonca oluşturacak şekilde birleşmişlerdir. Bu apsislerin kesişiminde köşelerin herbirinde<br />

derin dairesel (üç çeyrek silindir) nişler vardır. Bu nişler, dört apsisle birlikte bir sekizgen<br />

taban oluşturur ve bu taban yüksek bir silindirik kasnağı destekler. Bu da kubbe ile


taçlandırılır. Köşe nişlerinin ötesinde dört oda vardır. Bu odalar ya daire biçimindedir (Avan<br />

<strong>Kilise</strong>si) ya da daha genel olarak kare biçimindedir (Hripsime ve Sisian <strong>Kilise</strong>leri). Bu oldukça<br />

simetrik plan, sütunlar veya payeler tarafından engel olunmaksızın orantısal olarak daha<br />

büyük bir iç mekanın yaratılmasına izin verir. Ne var ki, bu karmaşık iç mekan masif taş<br />

duvarlarla çevrili olduğu için, <strong>Ermeni</strong> mimarisindeki yapının dışı genellikle içinin kontürünü<br />

yansıtmaz. Kubbeyi destekleyen yüksek kasnakta, büyük merkezî mekana ışığın girebilmesi<br />

için pencereler açılmıştır; diğer duvarlardaki pencereler görece olarak küçüktür. Sadece<br />

Soradir’in dışı (ve Soradir <strong>Kilise</strong>sinin, köşelerdeki odalar dışında kopyası olan onuncu yüzyıl<br />

kilisesi Akdamar (Resim 25)) bir ölçüye kadar iç artikülasyonu yansıtır.<br />

Resim 24 – Soradir <strong>Kilise</strong>si, VI. veya VII. Yüzyıl<br />

Resim 25 – Akdamar <strong>Kilise</strong>si


Dairesel Plan<br />

Resim 26 - Zvart’nots <strong>Kilise</strong>si, VII. yüzyıl<br />

Merkezî plandaki nihai tasarım kusursuz bir biçimde dairesel kilisedir. Yedinci yüzyılda<br />

Zvart’nots <strong>Kilise</strong>si’nin (Resim 26) nefli dört yapraklı yoncası dairesel planı<br />

kusursuzlaştırmıştır. <strong>Kilise</strong> gerçekten de otuziki kenarlıdır. Kubbelenmiş dört yapraklı iç<br />

mekânı yükseklik olarak 40 metreye ulaşır. İç zemin mekân, açık geçitleri olan tek sıra<br />

kemerli yolla çevrelenmiştir. Bu geçitler, dört yapraklı yoncanın kuzey, batı ve güney<br />

taşıntılarının herbiri üzerindeki altı sütundan oluşan bir sıra kemerler yoluyla merkeze çıkar.<br />

Catholicos Nersés III tarafından 641-653 yılları arasında yapılmış olan bu etkileyici yapının<br />

bütün çapı yüksekliğine eşittir.<br />

Resim 27 – St. Sargis <strong>Kilise</strong>si


Yedinci yüzyıldaki diğer dairesel kiliseler sekiz yapraklı Zoravar ve İrind <strong>Kilise</strong>leridir.<br />

Zvart’nots’un planı sonradan hem Gürcistan’da hem de <strong>Ermeni</strong>stan’da taklit edilmiştir.<br />

Bunun bilinen en iyi örneği, yakın bir kopyası Gagikashen <strong>Kilise</strong>sidir. Onbirinci yüzyılda<br />

yapılmış olan ve Ani’de bulunan bu kilise tıpkı Zvart’nots kilisesi gibi bugün yıkılmış<br />

durumdadır. Daha sonraki dairesel planlar Khtzkonk’taki St. Sargis <strong>Kilise</strong>si (Resim 27) ve<br />

Ani’deki altı yapraklı Çoban ve St. Gregory Abughamrents <strong>Kilise</strong>leri’dir.<br />

Narteks<br />

Resim 28 - Sanahin Manastırı, Kutsal Meryem <strong>Kilise</strong>si, narteksin içi, XIII. yüzyıl<br />

Yedinci yüzyılın ortasına gelindiğinde <strong>Ermeni</strong> mimarisi temel biçimlerinin çoğunu geliştirmiş<br />

bulunuyordu. Ortaçağ döneminin çeşitli mimari rönesansları sırasında bu formlar taklit<br />

edildi ve inceden inceye işlendi. Tek istisna yeni geliştirilen ve <strong>Ermeni</strong>ce’de “gavit” veya<br />

“jamatun” denen narteksti (Resim 28). Bu özel kare biçimli holler genellikle kiliselerin batı<br />

girişlerine ilişikti. Bunlar toplantı odası ve antre olarak kullanıldıkları manastır<br />

komplekslerinde çok yaygındı. İkinci ve ondördüncü yüzyıllar arası manastırların büyük<br />

ölçüde yaygınlaştığı bir dönemdi. Dört sağlam ve bodur sütun tarafından tutulan büyük,<br />

kesişen tonozlar jamatunların tavanlarını destekliyordu. Holün üst bölgesindeki kesişimleri<br />

ışık ve hava için açık bir fanus oluşturuyordu. Duvarlar masifti ve az sayıda ve küçük<br />

pencereler içeriyordu. Mükemmel bir şekilde korunmuş örnekler Haghbat, Sanahin, Geghart,<br />

Goshavank, Magaravank ve Hovhannavank’ta bulunmaktadır.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!