21.02.2015 Views

Kalkınma Dergisi 49. Sayı - Türkiye Kalkınma Bankası

Kalkınma Dergisi 49. Sayı - Türkiye Kalkınma Bankası

Kalkınma Dergisi 49. Sayı - Türkiye Kalkınma Bankası

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

TÜRKİYE KALKINMA BANKASI A.Ş.<br />

<strong>Türkiye</strong> <strong>Kalkınma</strong> <strong>Bankası</strong> Yayını<br />

TEMMUZ – EYLÜL 2008 <strong>Sayı</strong> : 49<br />

Adına Sahibi<br />

Abdullah ÇELİK<br />

Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür<br />

Yazı İşleri Sorumlusu<br />

Ertan İNAN<br />

Eğitim ve Halkla İlişkiler Müdürü<br />

BASINDA KALKINMA. 2<br />

BANKAMIZ ISO 14001 ÇEVRE YÖNETİM SİSTEMİNE<br />

GEÇİYOR. 7<br />

EMNİYET CAMLARI SEKTÖRÜ. 8<br />

Yayın Kurulu<br />

Necdet ŞAHİNKÜÇÜK<br />

Satı BALCI<br />

İbrahim SEVİN<br />

Burhanettin TOSUN<br />

Mehmet Ali TOPRAKOĞLU<br />

TÜRKİYE’DE SOSYO EKONOMİK FAKTÖRLERİN İLLER<br />

ARASI YAKINSAMA ÜZERİNE ETKİLERİ. 13<br />

BELGE TANIMLAMADA YENİ VE ETKİN YÖNTEM :<br />

SECURITY HOLOGRAM-UNIGRAM-LATENTOGRAM 23<br />

KATI ATIKLARIN ÇİMENTO FIRINLARINDA BERTARAF<br />

EDİLMESİ VE/VEYA YAKIT OLARAK KULLANILMASI. 29<br />

ORGANİK TARIM VE TÜRKİYE. 33<br />

TÜRKİYE EKONOMİSİNDE CARİ İŞLEMLER AÇIĞI. 40<br />

MİCROSOFT VİSİO 2003 UYGULAMA KLAVUZU. 50<br />

Yazışma Adresi<br />

BEYİN JİMNASTİĞİ. 56<br />

Necatibey Cad. No:98<br />

06100 Bakanlıklar – ANKARA<br />

dergi@kalkinma.com.tr<br />

• Dergide yayınlanan bütün yazılar<br />

Kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.<br />

• Bu dergi ücretsizdir.<br />

• Dergimizde yayınlanan yazılardaki bilgi<br />

ve görüşlerin sorumluluğu yazarlara<br />

aittir.<br />

e-dergi OLARAK YAYINLANMAKTADIR.<br />

www.kalkinma.com.tr


BASINDA <strong>Kalkınma</strong><br />

İSLAM KALKINMA BANKASI'NDAN YENİ KAYNAK BULDUK,<br />

KREDİ VERMEK İÇİN MÜŞTERİ BEKLİYORUZ<br />

Dünyanın önde gelen finans kuruluşlarının <strong>Türkiye</strong>'ye ilgisi artıyor. İslam <strong>Kalkınma</strong><br />

<strong>Bankası</strong>, Türk firmalarına, "Yeter ki siz talep edin, krediniz hazır." çağrısı yaptı. Bankanın Başkanı<br />

Ahmed Muhammed Ali ile görüşen <strong>Türkiye</strong> <strong>Kalkınma</strong> <strong>Bankası</strong> Genel Müdürü Abdullah<br />

Çelik, kredi konusunda açık çek aldıklarını söyledi. Küçük ve Orta Boy İşletmelere (KOBİ) kullandırılmak<br />

üzere geçen ay 40 milyon dolarlık kredinin onayını aldıklarını bildiren Çelik, bu<br />

krediyi vermek için müşteri beklediklerini kaydetti.<br />

Sayfa 2


İslam <strong>Kalkınma</strong> <strong>Bankası</strong>'nın bu miktarın kullandırılmasının ardından uygun şartlarda<br />

yeni kredi vereceğini ifade eden Çelik, banka kredilerinin kendi aracılıklarıyla KO-<br />

Bİ'lere kullandırıldığına dikkat çekti. Çelik, "Hiçbir sektör ayrımı yapmıyoruz. Tüm imalat<br />

sanayi temsilcilerine ödemesiz ve uygun vade seçenekleri ile uygun şartlarda kredi veriyoruz.<br />

Gelin kredi talep edin. Çünkü İslam <strong>Kalkınma</strong> <strong>Bankası</strong> <strong>Türkiye</strong>'de iş yapmak istiyor.<br />

Bu fırsatı iyi değerlendirin." çağrısı yaptı.<br />

İslam <strong>Kalkınma</strong> <strong>Bankası</strong>'ndan geçen ay temin edilen ve <strong>Türkiye</strong> <strong>Kalkınma</strong> <strong>Bankası</strong><br />

aracılığı ile kullandırılacak olan kredinin ilk dilimi 40 milyon dolar. Ayrıca Dünya <strong>Bankası</strong><br />

ve Avrupa Yatırım <strong>Bankası</strong> gibi kuruluşlardan da KOBİ'lere kredi kullandırdıklarını aktaran<br />

<strong>Türkiye</strong> <strong>Kalkınma</strong> <strong>Bankası</strong> Genel Müdürü Çelik, bu süreçte Türk firmalarına kefil olduklarını<br />

söyledi. Kullandırdıkları kredilerin şartlarının piyasa şartlarına göre daha uygun<br />

olduğunu belirten Çelik, "İşletmelerimiz bizden kredi talep ettikçe biz de bu kuruluşlardan<br />

finansman sağlayacağız. 2-3 yılı ödemesiz 10 yıl vadeli kredi seçeneklerimiz var. Bu<br />

da piyasa şartlarına göre çok uygun." diye konuştu. Son birkaç yılda yapılan atılımların<br />

ardından dünyada ne kadar kaynak varsa <strong>Türkiye</strong> <strong>Kalkınma</strong> <strong>Bankası</strong> olarak KOBİ'lerin<br />

hizmetine sunmak için uğraştıklarını vurgulayan Çelik, firmalara 'kârlı işleri tercih edin'<br />

tavsiyesinde bulundu. Hidroelektrik santral, rüzgâr santrali, jeotermal enerji, topraksız<br />

sera ve turizm gibi alanların kazançlı yatırımlar olduğuna dikkat çeken Çelik, "Tercih edilen<br />

sektörler kârlı olmayınca işler sıkıntılı gidiyor. Teminatlar büyüyor. Rekabet yoğun<br />

alanlarda risk büyük. İnşaat bunların başında geliyor." uyarısında bulundu.<br />

Krediden 500 bin dolarlık projeler yararlanabilecek<br />

<strong>Türkiye</strong> <strong>Kalkınma</strong> <strong>Bankası</strong> aracılığı ile kullandırılan İslam <strong>Kalkınma</strong> <strong>Bankası</strong> kredilerinin<br />

vadesi projeden projeye değişiyor. Ödemesiz dönem 3 yılı, toplam vade de 10 yılı<br />

geçmiyor. <strong>Kalkınma</strong> <strong>Bankası</strong>, bu finansmanı kredi tutarı olarak minimum 500 bin dolar<br />

ile maksimum 10 milyon dolar arasındaki projeler için kullandırıyor. Finansman modeli<br />

olarak ise leasing, taksitli satış ve istisna tercih edilebiliyor. Fiyatlama kredinin süresine<br />

göre değişmesine rağmen '6 aylık LIBOR+ uygun puan' seçeneği uygulanıyor. Kredinin<br />

geçerlilik süresi 3 yıl. Kullanılmayan bölüm ise iptal edilebiliyor. Kredi kullandırımları bir<br />

yıl içinde başlamaz ise İslam <strong>Kalkınma</strong> <strong>Bankası</strong> tarafından kredi hattının iptali söz konusu<br />

olabiliyor.<br />

*2 Eylül 2008 tarihli Zaman Gazetesi Ercan BAYSAL haberi.<br />

Sayfa 3


BASINDA <strong>Kalkınma</strong><br />

KALKINMA BANKASI’NDAN<br />

ÜÇ DEV SEKTÖRE<br />

DAVET..<br />

<strong>Türkiye</strong> <strong>Kalkınma</strong> <strong>Bankası</strong><br />

(TKB), enerji, turizm ve otomotiv<br />

sektörü başta olmak üzere yatırımcıları<br />

uygun koşullarda krediye davet<br />

ediyor. “ Dünyada para yok<br />

ama bizde çok" diyen TKB Genel<br />

Müdürü Abdullah Çelik. Bankanın<br />

Hazine ile aynı koşullarda borçlandığına<br />

dikkat çekerek, yatırımcıların bu fırsatı değerlendirmelerini istiyor. Banka; Doğu<br />

ve Güneydoğu'nun kalkınması için ilk etapta 20 milyon Euro kaynak sağlıyor.<br />

Dünyada likidite sorununun yaşandığı ve dolayısıyla kredi maliyetlerinin arttığı<br />

bir dönemde <strong>Türkiye</strong> <strong>Kalkınma</strong> <strong>Bankası</strong> (TKB), yatırımcıyı uygun koşullarda kredi vermeye<br />

davet ediyor. Banka, enerji, turizm ve otomotiv sektörlerine öncelik verirken;<br />

kredi vadeleri 10 yıla kadar uzanıyor. TKB, ticari banka olmadığı için kar maksimizasyonu<br />

kaygısı taşımıyor. <strong>Kalkınma</strong>da anahtar rol oynamayı hedefleyen banka yönetimi,<br />

kümelenme modelli yatırımları içerecek proje kredileri hazırlıklarını sürdürüyor.<br />

İki yıl önce yeniden yapılanma çalışmasına başlayan ve bu çalışmasında sona<br />

gelinen TKB, <strong>Türkiye</strong>'de gerçek anlamda kalkınma ve yatırım bankacılığına soyunuyor.<br />

Bankayı kısaca 'kalkınma' adıyla markalaştırmayı hedefleyen yönetim, "<strong>Kalkınma</strong> dendiğinde<br />

akla biz gelmeliyiz" diyor. 2002 yılında 200 milyon YTL seviyesinde olan kredi<br />

hacmi, 2008 yılının ilk yarısında 542 milyona ulaşırken; kredi değerlendirme süresi ise<br />

145 günden 60 güne kadar geriledi.<br />

Toptancı - perakendeci sinerjisi<br />

TKB, yeni dönemde küçük işletmeleri ayağına getirmek yerine, ticari bankalar<br />

aracılığıyla onların ayağına gidiyor. Apeks adı verilen bankacılık uygulamasının ilk örneği<br />

Ankara OSTİM ve İvedik Organize Sanayi Bölgeleri'nde yapılıyor. Toptancı konumundaki<br />

TKB, perakendeci olarak Garanti <strong>Bankası</strong>'nı seçmiş durumda. Bu iki bölgede Garanti<br />

<strong>Bankası</strong>, TKB'nin faiz ve vade koşullarından kredi dağıtırken; riski kendisi üstleniyor.<br />

Son verilere göre Apeks bankacılık yoluyla 150'den fazla şirkete 12,5 milyon YTL'yi<br />

aşan kredi kullandırıldı.<br />

Sayfa 4


Benzer uygulama Doğu ve Güneydoğu'daki KOBİ'ler için de yapılıyor. Yine Garanti <strong>Bankası</strong><br />

aracılığıyla, Fransız <strong>Kalkınma</strong> Ajansı'ndan sağlanan kaynakla 20 milyon Euro kredi kullandırılacak<br />

TKB toptancı, Garanti perakendeci<br />

TKB Genel Müdürü Abdullah Çelik, " Apeks bankacılıkta bizi toptancı Garanti’yi perakendeci<br />

olarak düşünebilirsiniz. Onlar bizim dağılım kanalımız. Biz fonları toptan sağlayıp, az<br />

bir karla satıyoruz" diyor. Apeks bankacılığını önümüzdeki dönemde yeni projeler ve yeni<br />

aracılarla yaygınlaştırmak istediklerini vurgulayan Çelik, daha zor bölgelerde geri dönüş riskinin<br />

aracı bankayla paylaşılabileceğini, ancak ilk uygulamada buna gerek duyulmadığını anlatıyor.<br />

<strong>Kalkınma</strong> bankacılığının yanı sıra yatırım bankacılığına da soyunan TKB, yurtiçi yatırımcıları,<br />

parasını yatıracak yer arayan yurtdışı yatırımcılarla buluşturmayı hedefliyor.<br />

Seküritizasyon, bilanço dışı işlem, garantiler gibi bankacılığın gerektirdiği her türlü işi<br />

yapma iddiasındaki banka yönetimi, bunlardan bazılarını hemen yaparken; bazıları için de<br />

hazırlıklara başladıklarını vurguluyor.<br />

İstanbul’a taşınma yok<br />

Yatırım bankacılığı için güçlü bir Hazine birimi gerektiğinin farkında olan yönetim,<br />

İstanbul'da personel sayısını artırmayı planlıyor. "Gündemimizde İstanbul'a taşınmak yok<br />

ama orada güçlü olacağız, İstanbul'da olmayan bir banka güçlü değildir" diyen Çelik, dış ilişkiler<br />

ve kredi biriminin de güçlendirileceğini vurguluyor.<br />

TKB, Küçük Girişimci Kredi Programı'nda (Selp-II) da aktif olarak rol oynuyor. Belirlenen<br />

49 ilde finansmana erişim kısıtları bulunan ancak gelişme/büyüme potansiyeline sahip<br />

KOBİ'ler, bu finansmandan yararlanabilecekler. Halen yönetimi KfW tarafından yapılan 82,7<br />

milyon Euro'luk fonun yönetimi, yakın zamanda TKB'ye devredilecek.<br />

“FİZBL HER TÜRLÜ PROJEYE KEFİL OLACAĞIZ”<br />

TKB Genel Müdürü Abdullah Çelik Bankanın çalışmalarına ilişkin sorularımızı şöyle<br />

yanıtladı.<br />

Ekonomist: Kamuoyuna çok yansımasa da bankada ciddi bir değişim yaşanıyor.<br />

Neler oluyor TKB'de?<br />

Abdullah Çelik: Bankayı, ‘<strong>Kalkınma</strong>' adıyla markalaştırmaya çalışıyoruz.<br />

kalkinma.com.tr adresini de aldık. Artık internet sitemize bu adresten ulaşılacak. İstanbul’a<br />

taşınma gündemimizde yok ama haftada birkaç gün İstanbul’da olacağım.<br />

Yeniden yapılanırken aslında ne yapmaya çalışıyorsunuz?<br />

Çelik: <strong>Kalkınma</strong> bankacılığını zaten yapıyorduk, bundan sonra daha çok yatırım bankacılığı<br />

yapacağız. Fizıbl projelere çok uygun koşullarda kaynak aktaracağız. Örneğin enerji<br />

yatırımlarında geri dönüş süresi 3–4 yıl. Seküritizasyon bankacılığı için hazırlıklarımız sürüyor.<br />

Bu bankanın potansiyeli büyük ve biz maksimuma ulaşmayı hedefliyoruz.<br />

Uzun vadeli ve uygun maliyetli kaynaklar bulup, dağıtacağız. <strong>Türkiye</strong>’de bu anlamda<br />

bir boşluk var ve biz bunu gördük; doldurmaya da talibiz. Örneğin mortgage kanunu çıktı<br />

Sayfa 5


ama uygulayıcısı kim? Konut kredisi vermek mortgage değil. Bu kredilerin alınıp satılması<br />

lazım. Bunlar: birileri alacak satacak, yurtiçi yurtdışında menkul kıymet çıkaracak.<br />

Dünyada likidite azalırken ve maliyetler artmışken siz kaynağı nasıl temin ediyorsunuz?<br />

Çelik: Evet uluslararası finans piyasasında para kısıtlı ve pahalandı. Ama bizde var<br />

ve uygun. Bunu çoğu kimse bilmiyor. Kaynaklarımızın sınırı yok. İnanın yok. Uluslararası<br />

kalkınma ve yatırım bankalarından kullandırdıkça kaynak alıyoruz. Ve koşulları da çok<br />

uygun.<br />

Ne kadar uygun?<br />

Çelik: Hazine ile aynı koşullarda, başka bir ifadeyle; hiçbir ticari bankanın alamayacağı<br />

koşullarda kaynak sağlıyoruz yurtdışından. İşte bizim güçlü yönümüz bu; devletiz.<br />

Bu yönümüzü kullanarak iş hacmimizi artırmak istiyoruz. Uygun koşullardaki bu kaynağı;<br />

makul koşullara da yatırımcılarımıza dağıtmak istiyoruz.<br />

Ticari banka olmadığımız için kâr maksimizasyonu peşinde değiliz. Faaliyetlerimizi<br />

sürdürebilecek kadar, küçük bir kâr marjıyla kaynak satıyoruz. <strong>Kalkınma</strong> bankacılığının<br />

tam zamanı su anda. Ticari bankaların maliyetleri arttı. Ama biz devlet gücünden dolayı<br />

hala uygun maliyetle kaynak bulabiliyoruz. Bunu şirketlerin bilmesinde yarar var.<br />

Dağıtılacak ne kadar kaynağınız var?<br />

Çelik: Miktar vermek zor ama bu kullandırdıkça artan bir kaynak. Şöyle ki: bize<br />

bir dilim veriliyor. Kullandırdıkça puanınız ve dolayısıyla bir sonraki diliminizin miktarı<br />

artıyor. Özellikle enerji kredilerinde, turizmde iyi kaynaklarımız var. Vademiz 10 yıla kadar<br />

çıkıyor. Burada önemli olan proje üretmek. Şirket bize geliyor, kaynak istiyor. Biz parayı<br />

nerede kullanacağını soruyoruz; aynı şekilde yurtdışı bankalar da bize soruyor. Yeter<br />

ki biz makul mantıklı bir projeyle çıkalım ortaya. Örneğin, şimdi söylemek istemediğim<br />

bir ilde otomotiv yan sanayi kümelenmesi projesi için uygun koşullarda kaynak dağıtacağız.<br />

Bunun gibi çok sayıda proje odaklı kaynak yaratma çalışmamız var.<br />

Yatırım bankacılığında büyümekten bahsediyorsunuz ama dünyanın ağzı yanmadı mı?<br />

Çelik: Evet, uluslararası arenada çok büyük dayak yedi. Gecen yıl 1 trilyon dolar<br />

olan seküritizasyon pazarı, bu yıl 100 milyar dolar. Korkunç bir şey bu. Ama <strong>Türkiye</strong>'de<br />

bu enstrümanlar henüz kullanılmadı. Daha sıfır noktasındayız. Ticari bankaların<br />

seküritizasyonu 10 milyar dolar seviyesinde. <strong>Türkiye</strong> gibi bir ülke bu kadar mı yapmalı?<br />

İmkan var ve artacak. <strong>Türkiye</strong>’nin en fazla 3-4 yıl içinde yatırım yapılabilir olacağını düşünüyorum.<br />

Korkunç bir potansiyel! var. Burada her şeyi seküritize edebilirsiniz. Biz bankayı<br />

buna hazırlıyoruz.<br />

<strong>Kalkınma</strong> deyince akla biz geleceğiz, dediniz. Bunu nasıl yapacaksınız?<br />

Çelik: <strong>Türkiye</strong>'de tasarruflar sınırlı ve ciddi bir cari açık sorunu var. <strong>Türkiye</strong>'nin<br />

yurt dışı kaynak kullanması gerekiyor ve bunu biz getireceğiz. Nasıl getireceğiz? Proje<br />

üreterek. Makul mantıklı, fizıbl her türlü projeye kefil olacağız. Proje üreterek bankayı<br />

büyüteceğiz.<br />

*24 Ağustos 2008 tarihli Ekonomist <strong>Dergisi</strong> Aysel ALP haberi.<br />

Sayfa 6


BANKAMIZ<br />

ISO 14001 ÇEVRE YÖNETİM SİSTEMİNE<br />

GEÇİYOR.<br />

<strong>Türkiye</strong> <strong>Kalkınma</strong> <strong>Bankası</strong>, kredi talep projelerini teknik, ekonomik<br />

ve malî açıdan değerlendirmektedir. Bu değerlendirmelerin yanı sıra<br />

1980’li yıllardan bu yana değerlendirilen projelerin çevre etkisi de değerlendirme<br />

kriterleri içinde yer almış ve her geçen gün gelişen çevre duyarlılığına<br />

paralel şekilde değerlendirmelerde ağırlığı artan, kredi sürecini belirleyebilen<br />

bir kriter hâlini almıştır.<br />

<strong>Kalkınma</strong>nın sürdürülebilirlik ayağının vazgeçilmez unsuru olan çevresel etkilerin değerlendirilmesi,<br />

proje finansmanında Sürdürülebilir <strong>Kalkınma</strong> yaklaşımını benimseyen bankamızın,<br />

kendi faaliyetlerinde de çevresel etkileri dikkate alması ve Çevre Yönetim Sistemini<br />

bünyesine kazandırması ihtiyacını doğurmuştur.<br />

Bu amaçla ISO 14001 Çevre Yönetim Siteminin kurulması, sistemin başarılı şekilde<br />

uygulanarak belgelendirilmesi ve sürekli iyileştirilerek geliştirilmesi amacıyla Türk<br />

Standard’ları Enstitüsü ile yapılan görüşmeler sonucu Çevre Yönetim Sisteminin kurulmasına<br />

yönelik proje bankamız bünyesinde başlatılmıştır.<br />

Ekim 2008 ayı içinde TSE ve TKB arasında sözleşmeye bağlanması beklenen anlaşmadan<br />

ortalama bir yıl sonra ISO 14001 Çevre Yönetim Sisteminin belgelendirilmesi ve uygulamaya<br />

konması hedeflenmektedir.<br />

ISO 14001 Çevre Yönetim Sisteminin kurulması ile ;<br />

Teknolojik İzleme ve Araştırma Müdürlüğü<br />

• Bankamız faaliyetlerinden kaynaklanan çevresel etkilerin en aza<br />

indirgenmesi,<br />

• Banka faaliyetleriyle ilgili çevre standartlarının belirlenmesi,<br />

• Çevresel amaç ve hedeflerin tanımlanması ve sürekli gözetilmesi,<br />

• Çevre korumaya yönelik yatırımların desteklenmesi,<br />

• Sürdürülebilir kalkınma çabalarının desteklenmesinde bankanın<br />

sağlayabileceği katkıların artırılması,<br />

• Finansal kararlarda çevresel risklerin belirlenmesi ve göz önünde<br />

bulundurulması,<br />

• Gerek çalışanların gerekse kamuoyunun çevresel hassasiyetler<br />

konusunda sürekli bilgilendirilmesi,<br />

Tüm ilgili ulusal ve uluslararası yasal düzenlemelerle uyumun<br />

sağlanması, hedeflenmektedir.<br />

Sayfa 7


Dr. Mehmet TAMİRCİ<br />

Kredi Pazarlama Müdürü<br />

Dilşad KOŞAR<br />

Kd. Uzman<br />

EMNİYET CAMLARI SEKTÖRÜ *<br />

Cam endüstrisi; inşaat, otomotiv, meşrubat,<br />

gıda, beyaz eşya, mobilya, eczacılık, elektrik<br />

elektronik vb. birçok sektöre girdi veren önemli<br />

bir sanayidir.<br />

Kesintisiz üretim yapma zorunluluğu olan<br />

cam sanayinde, daha önceleri yerli hammaddelerden<br />

yararlanmanın sağladığı “karşılaştırmalı üstünlükler” kullanılabilmekte iken küreselleşme<br />

nedeniyle giderek dünyanın küçülen bir pazar durumuna gelmesi ve kalitenin daha çok<br />

ön plana çıkması, üretimde yüksek kaliteyi sağlayacak şekilde kaliteli hammadde kullanımını<br />

gerektirmektedir.<br />

Türk cam sanayi, gerek ülke imalat sanayi ölçeğinde gerekse dünya cam sanayi esas<br />

alındığında gelişmiş bir sanayi dalıdır. <strong>Türkiye</strong>’nin dünya cam üretiminden aldığı pay %1,5<br />

civarındadır. Avrupa üretiminin ise %5’ini gerçekleştirmektedir. Cam üretiminin sermaye<br />

yoğun ve yüksek kapasite gerektiren yapısından dolayı sektöre çok sayıda firma girememektedir.<br />

Sektörde, son yıllarda kartelleşme eğilimi de görülmektedir. Dünya cam üretiminin<br />

%33’ünü Avrupa, %33’ünü Asya ve %29’unu ise Amerika Kıtası ülkeleri gerçekleştirmektedir.<br />

Bu üretimin %70’i, 10 büyük şirket tarafından karşılanmaktadır.<br />

Dünyadaki en büyük 25 firmadan 7’si ABD’de, 5 tanesi Japonya’da, 4 tanesi Fransa’-<br />

da, 3 tanesi İngiltere’de, birer tanesi Almanya, İsveç, Belçika, İtalya, Endonezya ve <strong>Türkiye</strong>’-<br />

de bulunmaktadır. Şişecam Grubu, dünyadaki<br />

büyük firmalar listesinde 10. sıradadır. Topluluk,<br />

cam ev eşyası üretiminde dünyada üçüncü, Avrupa’da<br />

ikinci büyük üretici durumundadır.<br />

Temperli camdan yapılmış bir sera<br />

<strong>Türkiye</strong>’de cam üretimine, 1935 yılında<br />

Paşabahçe Fabrikasının kurulması ile başlanmıştır.<br />

72 yıllık bir geçmişe sahip olan Türk cam sanayi<br />

bu sürede gelişmesini ve büyümesini sürdürmüştür.<br />

Bugün ülkemizde cam ürünleri üretimi<br />

en ileri teknolojilerle gerçekleştirilmektedir.<br />

* STANDARD Ekonomik ve Teknik Dergi, Kasım 2007 sayısında yayınlanmıştır.<br />

Sayfa 8


Sektördeki büyük kuruluşlar T. Şişe ve Cam Fab. A. Ş., Konya Cam, İzocam ve<br />

İzotoprak’tır. T. Şişe ve Cam Fab. A. Ş. düz cam, işlenmiş camlar, cam ev eşyası, cam ambalaj<br />

ve cam elyaf üretim tesislerine sahiptir ve topluluk sektörde monopol konumundadır.<br />

Konya Cam ve Güral Cam, cam ev eşyası; Marmara Cam, cam ambalaj; İzocam, cam<br />

ve taş yünü; İzotoprak ise cam yünü üretmektedir. Bu firmalar dışında çok sayıda küçük<br />

ve orta ölçekli firma, işlenmiş cam alanında faaliyette bulunmaktadır.<br />

Sektörde her çeşit ürünün üretimi için modern teknoloji, büyük ölçek ve sermaye<br />

yoğunluğu gerekmektedir. Sektör, bu yapısı nedeniyle önemli ölçüde finansmana ihtiyaç<br />

duymaktadır.<br />

Türk cam sanayinde özellikle 1980’li yıllarda bir yoğunluk olmuş, yeni yatırımlara<br />

ihtiyaç duyulduğundan sektör yeniden yapılanma sürecine girmiştir. 1980’li yılların ortalarından<br />

sonra sektörde gerçekleştirilen teknolojik dönüşüm, üretim kapasitesine de önemli<br />

ölçüde yansımıştır.<br />

Camın işlenmesi ile elde edilen ürünler<br />

düz cam, buzlu cam, emniyet camları, çift cam,<br />

ayna, cam ambalaj, cam ev eşyası, cam çubuk,<br />

cam elyafı ve cam yünü olarak gruplandırılmaktadır.<br />

Emniyet camları, imalat şekline göre<br />

temperli ve lamine camlar olarak ikiye ayrılır.<br />

Temperleme işlemi, camların yumuşama<br />

noktasına yakın bir dereceye kadar ısıtılıp<br />

hızla soğutulması ile cam yüzeylerine mukavemet<br />

kazandırılması işlemidir. Temperlenmiş<br />

camlar, ısıl işleme (ısıtma ve ani soğutma) tabi<br />

tutularak düz veya bombeli olarak şekillendirilmektedir.<br />

Isıl işlemsiz camlara göre yaklaşık 5-6 kat daha dayanıklı olan<br />

Otomobil camı<br />

temperli camlar, kırıldığı zaman zar büyüklüğünde, küçük kütleli ve keskin köşeleri olmayan<br />

parçalara ayrılarak yaralanma riskini azalttığından güvenlik camı olarak kullanılmaktadır.<br />

Otomotiv, inşaat ve beyaz eşya sektörlerince talep edilmektedir.<br />

Lamine camlar, iki cam arasına yerleştirilen plastik ara tabakanın (genellikle<br />

polivinil butiral (PVB) kullanılmaktadır) ısıtılarak basınç altında tatbik edilmesiyle elde edilir.<br />

Düz ve bombeli olarak inşaat ve otomotiv sektörlerinde kullanılır.<br />

DPT tarafından hazırlanan “Taş ve Toprağa Dayalı Ürünler Sanayi Özel İhtisas Komisyon<br />

Raporu”nda (2001) emniyet camlarının 1995 yılı kurulu kapasitesi 2.150.000 m 2<br />

olarak belirtilmektedir. 1996 yılında hiç yatırım yapılmayan sektörde 1997 – 1998 yıllarında<br />

yatırıma yönelik yoğun teşvik belgesi düzenlenmiş, bu yıldan sonra 2002 yılına kadar<br />

verilen teşvik sayısında azalma olmuştur. Söz konusu yıldan sonra kapasite artırmaya yönelik<br />

teşvik düzenlemesi en fazla 2007 yılında görülmüştür. Sektör kurulu kapasitesinin<br />

2007 yılında yeni yatırımlarla birlikte 11.814.000 m 2 ’ye ulaşması beklenmektedir.<br />

Sayfa 9


1995 yılında 2.101.180 m 2 olan emniyet camı üretim miktarı yaklaşık 4,5 kat artarak<br />

2006 yılında 9.053.043 m 2 ’ye yükselmiştir. 1996 yılında sektör kapasite kullanım oranı<br />

%68 iken 1997 yılında %94’e yükselmiştir. Bunun temel nedeni, söz konusu yıllarda üretimde<br />

yaklaşık %40’lık bir artış olurken kapasitede herhangi bir artışın olmamasıdır. Kapasite<br />

kullanım oranlarındaki dalgalanma, sektörün otomotiv, inşaat, beyaz eşya vb. sektörlerindeki<br />

gelişmelere tamamen bağlı olmasından kaynaklanmaktadır. 2006 yılında ise sektör<br />

kapasite kullanım oranı %85’tir.<br />

Emniyet camı üretiminde toplam sekiz büyük ölçekli firma bulunmaktadır. Oto<br />

camı sektöründe en büyük pazar payı Trakya Oto Cam A.Ş.’ye aittir. Trakya Oto Cam’ın en<br />

büyük avantajı, büyük ölçekli kapasitesi sayesinde otomobil fabrikalarının taleplerini karşılayabilmesidir.<br />

Emniyet camının kırılmış hali<br />

Oto camı üreticileri, ürettikleri ürünleri iki ayrı<br />

piyasada satmaktadır. Bunlardan birincisi Sanayi Pazarı’-<br />

dır. Bu pazarda firmalar, otomobil fabrikaları ile önceden<br />

anlaşarak ürettikleri camları doğrudan otomobil<br />

fabrikalarına montaja göndermektedir. Diğer pazar ise<br />

Oto Yenileme Pazarı’dır. Genelde oto camlarının kırılması<br />

sonucu ortaya çıkan talebi karşılamak amacına yönelik<br />

olan bu pazarda firmalar, standartlara uygun olarak<br />

ürettikleri camları bayileri aracılığıyla satmaktadırlar.<br />

Sektördeki büyük ölçekli firmalardan bir kısmı anlaşmalı<br />

olduğu oto üreticilerinin araçlarına ait camları üretip montaja göndermekte, yani sanayi<br />

pazarına yönelik çalışmaktadır. Bir kısmı ise ana sanayi ve yenileme pazarına yönelik<br />

çalışmaktadır. Bazı firmalar ise doğrudan yenileme pazarına yönelik üretimde bulunmaktadır.<br />

Sektörde büyük firmalar dışında Adana, Kayseri, Bursa ve İstanbul’da, standartlara<br />

uygun olmayan şekilde üretimde bulunan firmalar faaliyet göstermekte olup bu firmalar,<br />

toplam pazarın %10’unu oluşturmaktadır.<br />

2007 yılında <strong>Türkiye</strong> <strong>Kalkınma</strong> <strong>Bankası</strong> A. Ş. Kredi Değerlendirme Müdürlüğü’nde<br />

emniyet camlarına yönelik olarak yapmış olduğumuz bir çalışmada, emniyet camı üretiminde<br />

kullanılan girdilerin toplam maliyet içindeki payları aşağıdaki gibi bulunmuştur.<br />

1 m 2 Emniyet Camı Üretiminde Kullanılan Girdilerin Toplam Maliyet İçindeki Dağılımı<br />

Girdiler Toplam Maliyet İçindeki Payı (%)<br />

Hammadde (düz cam, fire dahil) 37<br />

Yardımcı malzemeler (polivinil, boya,kimyasal, ambalaj vb.) 14<br />

Elektrik 8<br />

İşçilik 21<br />

Genel üretim gideri 12<br />

İşletme malzemesi (elmas uç, testere ucu vb.) 8<br />

Toplam 100<br />

Sayfa 10


Emniyet camları dış ticaretinde ithalatın, ihracat karşısında çok önemli miktarlarda<br />

olmadığı görülmektedir. Ancak 2002–2006 yılları arasında ithalatın ortalama artış hızı,<br />

ihracatın artış hızından fazla olmuştur. İthalatın ortalama artış hızı %25 iken ihracat ortalama<br />

%10 oranında artış göstermiştir. Artış hızı ithalatın artış hızından düşük olmasına<br />

rağmen <strong>Türkiye</strong>, ihraç pazarları sürekli gelişen bir ülkedir. 1986 yılında 50 kadar ülkeye<br />

ihracat yapılırken 2006’da bu rakam yaklaşık 180 ülkeye kadar yükselmiştir. Önemli alıcılar<br />

arasında İngiltere, Romanya, Slovenya, İtalya, Almanya, ABD, İsveç ve Hollanda bulunmaktadır.<br />

İhraç edilen ürünler arasında emniyet camları, cam ev eşyası ve cam liflerinden<br />

sonra üçüncü sırada yer almaktadır.<br />

Ürün Gruplarına Göre Cam Ürünler İhracatı (1000 Dolar)<br />

Toplam Cam İhracatı<br />

Ürün Grubu 2003 2004 2005<br />

İçindeki Payı (%)<br />

Cam ev eşyası 278.334 312.433 304.076 48<br />

Düz cam 53.324 38.665 29.185 5<br />

Cam ambalaj 23.417 23.909 17.864 3<br />

Cam lifleri (cam yünü dahil) 57.253 80.290 81.068 13<br />

Emniyet camları 60.596 76.479 91.711 15<br />

Diğerleri 40.916 70.997 106.444 16<br />

Toplam 520.302 614.566 630.349 100<br />

2005 yılında cam ürünleri ihracatı 630,3 milyon dolardır. Ürün grupları bazında<br />

bakıldığında, toplam ihracat içinde %14’lük pay ile emniyet camları ikinci sırada gelmektedir.<br />

Emniyet camları ihracatı İngiltere, Romanya, Slovenya, İtalya, Almanya, ABD, Slovak<br />

Cumhuriyeti, İsveç ve Hollanda’ya yapılmıştır.<br />

Dünya emniyet camları ihracatında en önemli üç ülke, Belçika (%12), İtalya (%11)<br />

ve Almanya’dır (%10). <strong>Türkiye</strong> 16. sırada olup, toplam içindeki payı %1’dir.<br />

Ülkeler 2004<br />

Belçika 719<br />

İtalya 671<br />

Almanya 600<br />

ABD 592<br />

Fransa 416<br />

Meksika 291<br />

Çin 268<br />

Çek Cum. 217<br />

İspanya 215<br />

İspanya 211<br />

2005 yılı cam ürünler ithalatı ise<br />

439.6 milyon dolardır. Emniyet camları, %<br />

10’luk pay ile toplam cam ürünleri ithalatı<br />

içinde son sırada yer almaktadır.<br />

<strong>Türkiye</strong> 76<br />

Dünya Toplamı 5.942<br />

Dünya Emniyet Camları İhracatı (1000 Dolar)<br />

Sayfa 11


Ürün Gruplarına Göre Cam Ürünler İthalatı (1000 Dolar)<br />

Ürün Grubu 2003 2004 2005 Toplam Cam İthalatı<br />

Cam ev eşyası 21.366 34.638 <strong>49.</strong>451 11<br />

Düz cam 39.469 53.139 84.093 19<br />

Cam ambalaj 26.617 35.335 51.314 11<br />

Cam lifleri 44.906 53.905 65.210 15<br />

Emniyet camları 30.102 51.133 44.927 10<br />

Diğerleri 65.502 104.620 104.620 34<br />

Toplam 168.449 339.375 439.609 100<br />

Emniyet camları ağırlıklı olarak Fransa, Almanya, İspanya, İngiltere, Finlandiya, İsrail,<br />

İtalya, Japonya, Belçika ve Güney Kore’den ithal edilmiştir.<br />

Dünya Emniyet Camları İthalatı (1000 Dolar)<br />

Dünya emniyet camları ithalatındaki en önemli üç ülke,<br />

ABD (%13), Almanya(%12) ve Fransa’dır (%12). <strong>Türkiye</strong> 51 milyon<br />

dolarlık ithalatına karşılık, 92 milyon dolarlık ihracatı ile net<br />

ihracatçı durumundadır.<br />

1995 yılında AB ile Gümrük Birliği Anlaşmasının imzalanmasından<br />

sonra, AB ülkelerinden yapılan tüm sanayi ürünleri<br />

ithalatında olduğu gibi cam ürünlerinde de sıfır gümrük vergisi,<br />

üçüncü ülkelere ise Ortak Gümrük Vergisi (OGT) uygulanmaktadır.<br />

Bu kapsamda, yerli cam sanayi için en büyük tehdidi üçüncü<br />

ülkeler oluşturmaktadır.<br />

Ülkeler 2004<br />

ABD 788<br />

Almanya 705<br />

Fransa 663<br />

İngiltere 474<br />

Kanada 416<br />

Belçika 411<br />

İspanya 258<br />

İtalya 203<br />

Avusturya 145<br />

İsveç 130<br />

<strong>Türkiye</strong> 51<br />

Dünya Toplamı 5.863<br />

Özellikle Orta ve Doğu Avrupa ile Uzakdoğu ülkeleri, sahip oldukları büyük kapasiteler<br />

ve adil pazar koşullarını bozucu uygulamaları ile sorun yaratmaktadırlar. Cam ürünlerini<br />

dampingli fiyatlarla ihraç etmelerinin yanı sıra, bir de OGT uygulaması çerçevesinde<br />

koruma oranlarının aşağıya çekilmesi ile Türk cam sanayini tehdit edecek konumdadırlar.<br />

Bu nedenle zaman zaman, bu ülkeler menşeli cam ürünler ithalatında soruşturma açılmakta<br />

ve ithalatın gözetime tabi tutulmasına karar verilmektedir. Bu kapsamda ithalatta kota<br />

uygulamaları da gündeme gelmektedir.<br />

İnşaat, otomotiv, gıda, beyaz eşya, mobilya, eczacılık, elektrik elektronik gibi gelişime<br />

açık sektörlerde girdi olarak kullanılan emniyet camlarına olan talebin hijyen, güvenlik<br />

gibi faktörlerin insan yaşamındaki önemine paralel olarak artacağı tahmin edilmektedir.<br />

Dolayısıyla emniyet camları üretimi, yeni yatırımlar açısından desteklenmesi gereken sektörler<br />

arasında yer almalıdır.<br />

Yararlanılan Kaynaklar:<br />

DPT, Taş ve Toprağa Dayalı Ürünler Sanayi Özel İhtisas Komisyon Raporu, 2001.<br />

İGEME, Cam Sanayi, 2006<br />

İGEME, Dış Ticaret İstatistikleri.<br />

Firma görüşmeleri.<br />

<strong>Türkiye</strong> <strong>Kalkınma</strong> <strong>Bankası</strong> A. Ş. tarafından sektöre yönelik olarak hazırlanan proje değerlendirme raporları (muhtelif).<br />

Sayfa 12


Kemal Buğra YAMANOĞLU - Uzman Yard.<br />

Kredi Değerlendirme II Müdürlüğü<br />

TÜRKİYE’DE SOSYO-EKONOMİK FAKTÖRLERİN<br />

İLLER ARASI YAKINSAMA ÜZERİNE ETKİLERİ<br />

İktisadi ve sosyal yönleri ile bir bütün olan kalkınmanın, iktisadi yönleri gelir artırıcı,<br />

sosyal yönleri ise sosyo-kültürel değişim ile ilgilidir. Dinamik bir yapıya sahip olan<br />

kalkınma sürecine yön veren iktisadi ve sosyal faktörlerin ülke içinde farklı yoğunluklarda<br />

dağılımı, bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarının nedeni olarak ortaya çıkmaktadır.<br />

Gelişmişlik farkları, ülkeler arasında gelişmiş, gelişmekte olan ve azgelişmiş gibi tanımlamalarla<br />

ifade edilmektedir. Ancak bu fark yalnızca ülkeler arasında olmamakta, aynı<br />

ülkenin farklı bölümlerinde de gözlenebilmektedir. Aynı ülke içinde yer alan bölgelerin<br />

farklı hızda büyümesi, farklı ekonomik yapıların doğmasına yol açmakta; bölgesel düzeyde<br />

farklı ekonomik yapılar da, gelişme süreci içinde ülke ekonomisinin bütünleşmesini<br />

engelleyerek, onun parçalı bir yapıya sahip olmasına neden olmaktadır. Bununla<br />

birlikte gelişme sürecine yön veren ekonomik ve sosyal faktörlerin ülke genelinde farklı<br />

yoğunluklarda dağılımı, bölgelerarası gelişmişlik farklarını; yani bölgesel dengesizlik olgusunu<br />

karşımıza çıkarmaktadır. Bölgelerarası sosyo-ekonomik gelişmişlik farklılıkları,<br />

tüm ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de görülmektedir. Genel olarak, ülkenin batısında<br />

yer alan Marmara, Ege, İç Anadolu ve Akdeniz bölgeleri nispeten gelişmiş olarak tanımlanırken<br />

Doğu Anadolu, Karadeniz’in dağlık bölgeleri, Güneydoğu Anadolu’nun bazı yöreleri<br />

gelir, istihdam ve genel olarak refah bakımından <strong>Türkiye</strong> ortalamasının oldukça<br />

altında kalmaktadır.<br />

Büyümenin sürdürülebilir olması araştırmaları yoğunlaştırmıştır. Bu çalışmalar<br />

genellikle; ekonomik birlik içindeki ülkeler veya bölgeler, bir ülke içindeki bölgeler veya<br />

iller arasındaki kişi başına gelir farklılıklarını ve gelir farklılıklarına etki eden sosyoekonomik<br />

faktörleri belirlemeye yönelik gerçekleştirilmiştir. Bu araştırma ile sosyoekonomik<br />

faktörlerin <strong>Türkiye</strong>’de büyüme üzerine etkisi incelenerek, söz konusu faktörlerin<br />

büyümenin yatay bir şekilde gerçekleşmesine katkı yaratıp yaratmadığı ortaya konulmaya<br />

çalışılmıştır. Büyümenin bir ülke içinde dağılımının nasıl gerçekleştiği de oldukça<br />

önemlidir. Büyüme bölgelerarası gelir dengesizliklerini azaltarak gerçekleşiyorsa yakınsama,<br />

gelir dengesizliğini artırarak gerçekleşiyorsa uzaksama söz konusudur. Bölgesel<br />

dengesizliklerin ülkenin ekonomik ve sosyal bütünleşmesini önlemesi ve kalkınmayı engellemesi<br />

nedeniyle, bölgesel dengesizliklerin kapatılmasında etken rol oynayan sosyoekonomik<br />

faktörleri araştırmak gereksinimi ortaya çıkmaktadır. Gerek dünyada gerekse<br />

<strong>Türkiye</strong>’de bölgelerarası dengesizlik sorununun giderek daha büyük bir sorun teşkil etmeye<br />

başlaması ve bu dengesizliğin ortaya çıkardığı sorunların ülke ekonomisine olumsuz<br />

yansımalarının artarak devam etmesi bu konudaki çalışmaları hızlandırmıştır.<br />

Sayfa 13


Çalışmada, ülkemizde iller arasında ölçülebilir ve birbirleriyle göreli olarak karşılaştırılabilir<br />

sosyo-ekonomik göstergeler yardımıyla yakınsamanın varlığı araştırılmıştır.<br />

Analizde kullanılan değişkenler; belli bir dönem içindeki gelişmeleri değil, belirli bir yıldaki<br />

mevcut durumu yansıtmaktadır. Dolayısıyla, yapılan analiz 1990-2001,1990-1995,<br />

1995-2001 dönemleri için yatay-kesit niteliğindedir. Ülke idari bölünüşünde son yıllarda<br />

çok sayıda mekânsal değişiklik yapılmıştır. 1990 yıllının başlarında 67 olan il sayısı, 2000<br />

yılına gelindiğinde 81 ile çıkmıştır. Yeni kurulan illerle birlikte, mevcut il sınırlarında da<br />

değişiklikler olmuştur. Dolayısıyla, illerde zaman içerisinde meydana gelen gelişmeler ile<br />

değişikliklerin izlenmesini sağlayan ve gelişme dinamiğini yansıtan değişkenlerin, seri<br />

olarak elde edilmesi olanağı ortadan kalkmış bulunmaktadır. Bu sorunun üstesinden<br />

gelmek amacıyla yeni il verileri ayrıldıkları illerin verilerine dâhil edilmiş ve ülkemizde şu<br />

an 81 il mevcut olduğu halde araştırma 67 il bazında gerçekleştirilmiştir.<br />

Analizin 1990-2001 dönemiyle sınırlanması ve yatay-kesit yönteminin kullanılmasında<br />

veri temininde karşılaşılan güçlükler oldukça etkili olmuştur. Mutlak yakınsama<br />

analizinde, DPT’den il bazında temin edilen, 1987 yılına göre hesaplanmış kişi başına<br />

düşen reel gayrisafi mili hâsıla verileri kullanılmıştır. Literatürde, birçok çalışmanın sergilediği<br />

genel kabul, fert başına düşen milli gelirin tek başına yeterli bir gösterge olmadığını<br />

ortaya koymaktadır. Bu göstergeyle birlikte, kalkınma sürecinden etkilenebilecek ve<br />

bu süreci etkileyecek diğer ekonomik ve sosyal göstergelerin de dikkate alınması gerektiği<br />

belirtilmektedir. Bu bağlamda, iller arasındaki yakınsamaya katkıda bulunabilecek<br />

çeşitli sosyo-ekonomik faktörler belirlenerek 67 il bazında koşullu yakınsama analizi gerçekleştirilmiştir.<br />

Araştırmada kullanılan demografik göstergelerin tümü 1990 Genel Nüfus <strong>Sayı</strong>mı<br />

(GNS) sonuçları esas alınarak, <strong>Türkiye</strong> İstatistik Kurumu’ndan (TÜİK) temin edilmiştir. 67<br />

il için demografik göstergeleri oluşturan değişkenler; şehirleşme oranı, doğurganlık oranı,<br />

yıllık ortalama nüfus artış oranı ve net göç oranı olarak belirlenmiştir. İstihdam göstergelerini<br />

oluşturan değişkenler, 1990 yılı itibariyle illerde; tarım, sanayi, ticaret işkolunda<br />

çalışanların ve işverenlerin, toplam istihdam içindeki yüzde paylarını, işgücüne<br />

katılma oranını ve işsizlik oranını ifade etmektedir. Çalışmada kullanılan istihdam değişkenleri,<br />

1990 yılı GNS sonuçlarından alınmıştır. Eğitim göstergesi olarak okur-yazar nüfus<br />

oranının sosyo-kültürel gelişmişlik düzeyini yansıtabileceği düşünülmüştür. Okuryazarlık<br />

oranları 1990 yılı GNS sonuçlarından elde edilmiştir. Ekonomik göstergeler adı<br />

altında toplanan değişkenler, bankacılık işlemleri ile ilgili olarak iller itibariyle olmak<br />

üzere fert başına düşen banka mevduatı ve kredileri; kişi başına düşen kamu yatırım<br />

harcamaları ve yatırım teşvik tutarı; kişi başına düşen belediye giderleri; kişi başına düşen<br />

genel bütçe gelirleri ile iller itibariyle kişi başına düşen tarım, hizmetler, sanayi sektörlerinin<br />

katma değerleri; kişi başına düşen ithalat ve ihracat değerleri olarak belirlenmiştir.<br />

Altyapı göstergesi olarak ise, illerde asfalt yol uzunluğu(metre/km2) değişkeni<br />

kullanılmıştır. Bu değişken değerleri 1990 ve 1995 yılları itibariyle TÜİK’ ten elde edilmiştir.<br />

Sayfa 14


MODEL<br />

Neo-klasik Büyüme Modeli, göreli yoksul ülke ya da bölgelerin daha hızlı büyüyeceklerini<br />

ve zamanla bu iki grubun kişi başına gelir düzeylerinin birbirine yakınsayacağını<br />

öngörmektedir. Literatürde yakınsama hipotezi olarak bilinen bu hipotezin test edilmesi<br />

β<br />

için -yakınsama ve<br />

σ<br />

-yakınsama olmak üzere iki temel ölçüt geliştirilmiştir. Analizimizde<br />

kullanılacak olan -yakınsama, ekonomilerin kişi başına gelirlerinin büyüme<br />

β<br />

oranları ile başlangıç yılına ait kişi başına gelir düzeyleri arasındaki ilişkinin araştırılmasına<br />

dayanmakta ve mutlak yakınsama ve koşullu yakınsama olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.<br />

İller arasında yakınsama hızını hesaplamak amacıyla aşağıdaki denklem tahmin edilmiştir<br />

(Barro ve Sala-i Martin, 1995; 388):<br />

−βT<br />

( ) ⎡<br />

− ( )<br />

1 T Log ⎡⎣ y y ⎤ ⎦ = a − 1 − ⎤<br />

⎣<br />

e T<br />

⎦<br />

Log( y ) + u<br />

T<br />

a x 1 e − β<br />

∗<br />

= + ⎡ T ⎤<br />

⎣<br />

−<br />

⎦<br />

Log( y )<br />

Burada, ve<br />

x<br />

, durağan durum gelir düzeyinin<br />

büyüme hızını vermektedir. T zaman aralığını,<br />

y −<br />

(1)<br />

, t yılında kişi başına düşen gelir mik-<br />

i,<br />

t T<br />

β<br />

tarını, ise başlangıç yılı gelir düzeylerini ifade etmektedir. , yakınsama hızını<br />

gösteren katsayıdır. Bu katsayının pozitif olması yakınsamayı, negatif olması ise ıraksamayı<br />

göstermektedir. Her iki durumda da tahmin edilen katsayı istatistiksel olarak anlamlı<br />

olmalıdır.<br />

i, t i, t T i, t −T i,<br />

t<br />

u i 0, T<br />

( )<br />

, 0 ve T zaman aralığında ortalama hata terimini ifade etmektedir.<br />

E( u<br />

i,<br />

t<br />

) = 0<br />

Aynı zamanda hata terimiyle ilgili aşağıdaki özellikler geçerlidir: ,<br />

2 2<br />

E( u ) = σ ui , t<br />

. Denklem Doğrusal Olmayan En Küçük Kareler Yöntemiyle tahmin edilerek<br />

yakınsama katsayısı direkt olarak elde edilmiştir.<br />

β<br />

(1) nolu denklem ile elde edilen katsayısı mutlak yakınsamayı göstermektedir.<br />

Ancak, mutlak yakınsama, iller arasındaki yapısal farklılıkları dikkate almamaktadır.<br />

Bu yapısal farklılıkların da dikkate alındığı yakınsama ölçüsü koşullu yakınsamadır. Dolayısıyla<br />

iller arasındaki yapısal farklılıkları kontrol altına almak ve bu yapısal farklılıkların yakınsama<br />

katsayısı üzerindeki etkilerini inceleyebilmek amacıyla sosyo-ekonomik faktörler<br />

modele eklenerek tahmin edilecektir. Koşullu yakınsama analizi aşağıdaki denklem yardımıyla<br />

gerçekleştirilmiştir:<br />

−βT<br />

( ) α ⎡( )<br />

1 T Log ⎡⎣ y y ⎤ ⎦ = − 1 − ⎤<br />

⎣<br />

e T<br />

⎦<br />

Log ( y ) + ∑λ<br />

Log ( X ) + u<br />

Bu denklemde, , bir ilin denge büyüme oranını etkileyebilecek sosyo-ekonomik<br />

faktörlerin başlangıç yılı değerlerini ifade etmektedir.<br />

y i , t<br />

i, t i, t−T i, t−T j i, t−T i,<br />

t<br />

X<br />

i,<br />

t − T<br />

(2)<br />

Sayfa 15


SONUÇ ve DEĞERLENDİRME<br />

Doğrusal Olmayan En Küçük Kareler Yöntemiyle hesaplanan mutlak ve koşullu yakınsama<br />

analizi 1990-1995, 1995-2001 ve 1990-2001 dönemleri için gerçekleştirilmiştir.<br />

Elde edilen sonuçlar, 1995-2001 ve 1990-2001 dönemi için mutlak ve koşullu yakınsamanın<br />

varlığını işaret etmektedir. Buna karşın, 1990-1995 döneminde iller arasında yakınsama<br />

veya ıraksama söz konusu olmamıştır. Mutlak yakınsama analizi sonuçlarına göre,<br />

<strong>Türkiye</strong>’de iller arasında 1990-2001 ve 1995-2001 döneminde sırasıyla yıllık yaklaşık %0.7<br />

ve %1.8 oranında yakınsama gerçekleşmiştir. İller arasındaki yapısal farklılıkları kontrol<br />

etmek amacıyla modele eklenen sosyo-ekonomik faktörlerden nüfus artış hızı, net göç<br />

oranı, işsizlik oranı, sanayi işkolunda çalışanların toplam istihdama oranı, kişi başına düşen<br />

ithalat, ihracat, hizmetler sektörü katma değeri, kamu yatırım harcamaları, genel bütçe<br />

gelirleri ve hekim başına düşen nüfus 1990-2001 ve 1995-2001 dönemlerinde gerçekleşen<br />

koşullu yakınsamanın belirleyicileri olmuştur.<br />

Ülke geneline bakıldığında, 1990-2001 dönemindeki ortalama yıllık büyüme hızı %<br />

2.5 iken hızlı nüfus artışına bağlı olarak kişi başına büyüme hızı %0.6 oranında gerçekleşmiştir.<br />

İl bazında gerçekleştirdiğimiz analizde de 1990-2001 ve 1995-2001 dönemlerinde<br />

nüfus artış hızı değişkeni modelde istatistiksel açıdan anlamlı sonuçlar göstermiş ve katsayının<br />

işareti negatif olarak gerçekleşmiştir. Katsayının işaretinin negatif olması nüfus artış<br />

hızının iller arası yakınsama ile negatif bir ilişkide olduğu, diğer bir deyişle yakınsama hızını<br />

azalttığı söylenebilir. Dengesizlikleri azaltma doğrultusunda hükümet, yalnızca iktisadi<br />

rasyonellere değil, aynı zamanda toplumsal rasyonellere de yön verme ihtiyacı duymalıdır.<br />

<strong>Türkiye</strong>, oldukça genç nüfusa sahip bir ülkedir. Dolayısıyla, hızlı nüfus artış oranları<br />

nedeniyle yakın gelecekte çalışabilir nüfusun toplam nüfusa oranında önemli bir artış gerçekleşecektir.<br />

Bu doğrultuda, çalışabilir nüfus artışını çalışan haline getirmek amacıyla<br />

yeni istihdam olanakları yaratılmalıdır. Nüfus artışının orta ve uzun dönemde iktisadi büyüme<br />

üzerine olası olumlu etkileri, beşeri sermayeye yapılacak yatırımlarla yakından ilişkilidir.<br />

Dolayısıyla, eğitim harcamalarının reel düzeyi arttırılarak büyük potansiyel olan genç<br />

nüfusun bilgi ve beceri düzeyi yükseltilmeli ve verimli bir şekilde kullanılmalıdır.<br />

Göreli olarak gelişmiş ve gelişmekte olan iller, ekonomik ve sosyal açıdan sağladıkları<br />

imkan ve kolaylıklar bakımından yoğun şekilde göç çekmektedir. Bu özelliğe sahip illerde<br />

görülen hızlı nüfus artışı, kentsel nüfusta artış meydana getirerek nüfus yoğunluğunu<br />

da yükseltmektedir. Neoklasik teoriye göre işgücü, azgelişmiş bölgelerden gelişmiş<br />

bölgelere kayarak, kişi başına gelirin net iç göç alan bölgelerde zamanla azalıp, net iç göç<br />

veren bölgelerde ise zamanla artmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla göç nedeniyle bölgeler<br />

arası yakınsama hızlandıran bir etki yaratacaktır. Önemli bir demografik değişken olan<br />

göç, 1950’li yılların başından bu yana ekonomik, sosyal ve politik açıdan ülkemizin temel<br />

sorunu olmaktadır. <strong>Türkiye</strong>’de nüfus hareketlerine göre, örneğin 1975 yılında toplam nüfus<br />

içinde kent nüfusunun payı %41.8 iken, bu oran 1985 yılında %53’e, 2000 yılında ise %<br />

69’a kadar çıktığı bilinmektedir. Bu nüfus hareketlerinde kırsal alanlardan kentlere göçün<br />

Sayfa 16


katkısı %50’nin üzerindedir. Çeşitli çalışmalarda 1950’lerin başından 1960’ların sonuna<br />

kadar ülkemizde gözlemlenen iç göçün nedeni kırsal yörelerin iticiliği ile açıklanırken,<br />

1960’lı yılların sonu, 1970’li yıllar ve 1980’lerin başına kadar olan iç göç süreci kentlerin<br />

çekiciliği ile açıklanmaktadır. 1980’li ve 1990’lı yıllarda ise göç olgusunun iletici nedenlerden<br />

kaynaklandığı belirtilmektedir. 1975-2000 döneminde ise gerçekleşen iç göçün sebebinin<br />

ağırlıklı olarak iller ve bölgeler arası kişi başına gelir farklılıklarına dayandığını düşünülmektedir.<br />

İl bazında gerçekleştirdiğimiz çalışmada, net göç oranı 1995-2001 dönemi<br />

için istatistiksel bakımdan anlamlı sonuçlar vermektedir. Değişkenin katsayısının pozitif<br />

işaretli olması net göç oranının yakınsamaya olumlu katkısının göstergesidir. Ekonomiler<br />

arası göç, sermayenin artan getirisi nedeniyle yakınsamaya pozitif katkıda bulunmaktadır.<br />

Azgelişmiş bölgelerde, doğurganlık hızı yüksektir. Bu nedenle, doğurganlık hızı<br />

gelişmişlik düzeyi ile ters orantılı bir bağlantıya sahip bulunmaktadır. Analizimizde doğurganlık<br />

hızı değişkeni, 1990-2001 ve 1995-2001 dönemlerinde koşullu modelin açıklama<br />

gücü üzerinde herhangi bir etki yaratmamaktadır. 1990-2001 ve 1995-2001 dönemlerinde<br />

değişkenin işareti negatif fakat istatistiksel olarak anlamsızdır. Nüfus artış hızı ve doğurganlık<br />

oranının yüksek düzeyde korelasyonlu olmasının modelde çoklu bağlantı sorununa<br />

yol açtığı düşünülerek sadece doğurganlık hızının yer aldığı model tahmin edilmiş<br />

ve her iki dönem içinde değişken oldukça anlamlı sonuçlar vermiştir. Diğer bir deyişle,<br />

doğurganlık oranı ile yakınsama arasında negatif ve kuvvetli bir ilişki görülmüştür. Doğurganlık<br />

oranındaki artış ekonomideki yatırımların belli bir bölümünün kişi başına düşen<br />

sermaye miktarını arttırmak yerine, yeni işçilere sermaye sağlamak amacıyla kullanılmaktadır.<br />

Ayrıca, 1990-2001 döneminde, diğer bir demografik değişken olan şehirleşme oranının<br />

iktisadi büyüme üzerinde olumlu etkide bulunması beklenirken, bu değişkenin modele<br />

eklenmesi yakınsama üzerine herhangi bir etki yaratmamakta ve katsayı istatistiksel<br />

olarak anlamsız çıkmaktadır.<br />

İstihdamın sektörel dağılımı, illerin temel ekonomik faaliyetlerinin yapısını göstermesi<br />

bakımından önemli bir göstergedir. Sosyo-ekonomik gelişmeyle birlikte, toplam istihdam<br />

içinde, tarım sektörünün payı nisbi olarak gerilerken, sanayi ve hizmetler sektörlerinin<br />

payı artmaktadır. Bu anlamda, sanayileşme sosyo-ekonomik gelişme ya da kalkınmanın<br />

temel dinamiğini oluşturmakta ve doğal olarak iller arasındaki gelişmişlik farklarını<br />

azaltıcı etki yaratmaktadır. 1990-2001 dönemi koşullu modelimizden elde edilen sonuç,<br />

toplam istihdam içinde sanayi sektörü payının yakınsama üzerinde olumlu sonuçlar yarattığını<br />

göstermektedir. Bunun yanında, aynı dönem için toplam istihdam içinde tarım<br />

ve ticaret sektör payları koşullu modelde istatistiksel olarak anlamlı sonuçlar vermemektedir.<br />

Bu bağlamda, azgelişmiş illerde yöresel potansiyeli değerlendirebilecek yeni sanayi<br />

dalları oluşturulması ve eğitim politikasının sanayi sektöründe ihtiyaç duyulacak yeni işgücünü<br />

karşılayacak biçimde şekillendirilmesi gerektiği söylenebilir. Diğer istihdam<br />

Sayfa 17


değişkenlerinden, işverenlerin toplam istihdam içindeki payının ve işgücüne katılım oranının<br />

artması ise, iş hacminin genişlemesi ve iktisadi faaliyetlere katılımın yaygınlığı anlamına<br />

gelmektedir. Ancak, analizimizde her iki değişkeninde modelde istatistiksel anlamlılığa<br />

sahip olmadığı, diğer bir deyişle iller arasında koşullu yakınsamaya katkı sağlamadığı sonucuna<br />

ulaşılmıştır. Özellikle geri kalmış illerde, işveren üzerindeki vergisel yüklerin kaldırılması<br />

ve enerji maliyetlerinin azaltılması yoluyla yatırım maliyetlerinin düşürülmesi sağlanmalıdır.<br />

Bu şekilde, yatırımlar özendirilerek işverenlerin toplam istihdam içindeki payları<br />

ve dolayısıyla işgücüne katılım oranı artırılabilecektir. Bazı ampirik çalışmalarda kadın işgücü<br />

değişkeninin yakınsama üzerinde anlamlı sonuçlar gösterdiği düşünülürse işgücüne katılım<br />

oranının, özellikle kadın işgücünün payının yükseltilmesi vasıtasıyla artırılması sağlanabilir.<br />

Böylece, bu değişkenlerin iller arası gelir farklarının kapatılmasında pozitif bir katkı<br />

yaratması sağlanabilecektir.<br />

<strong>Türkiye</strong>, uzun süredir yüksek oranlı işsizlik yaşamaktadır. 1990-2001 dönemi işsizlik<br />

ortalaması yaklaşık %7.7 dolayında gerçekleşmiştir. Söz konusu dönemde İstihdamda görülen<br />

artışa rağmen ortaya çıkan yüksek işsizliğin belli bir oranının temel nedeninin tarım<br />

kesiminde yaşanan dönüşüm olduğu düşünülmektedir. 1990 yılı verilerine göre, tarım sektörü<br />

%17, hizmet sektörü %26, sanayi sektörü %56 oranında hasıladan pay alırken 2001<br />

yılına gelindiğinde tarım sektörü %13, hizmetler sektörü %28 ve sanayi sektörü %58 oranında<br />

pay almaktadır. Yani tarım kesiminin hasılaya katkısı göreli olarak zamanla azalmaktadır.<br />

Tarım sektörünün hasılaya katkısı giderek azalmasıyla bu sektörde istihdam edilen<br />

nüfus işsiz kategorisine girmektedir. Dolayısıyla, bu kesimden açığa çıkan işgücü söz konusu<br />

olmaktadır. 1990 yılında tarımsal istihdamın toplam istihdama oranı %47 iken 2001 yılına<br />

gelindiğinde bu oran %38 düzeyine gerilemiştir. Analizimizde, işsizlik oranının modele<br />

eklenmesi, 1990-2001 döneminde modelin açıklayıcılık gücünü arttırmakta ve değişkenin<br />

katsayısı istatistiksel açıdan anlamlılık göstermektedir. Görülmektedir ki, işsizlik oranı iller<br />

arasındaki gelişmişlik farkını açıklayan önemli bir göstergedir. Yakınsama analizinde bölgeler<br />

arasındaki yapısal farklılıkları kontrol etmek amacıyla kişi başına düşen tarım, hizmet<br />

ve sanayi sektörlerinin katma değerlerini temsil eden değişkenler kullanılmıştır. Analizimizde,<br />

kişi başına düşen hizmet sektörü katma değeri hem 1990-2001 döneminde hem de<br />

1995-2001 döneminde yakınsama hızına katkıda bulunmaktadır. Söz konusu dönemlerde<br />

hizmet sektöründeki göreli artış, iller arasındaki sosyo-ekonomik gelişmeye olumlu katkı<br />

yaratarak gelir farklılıklarının azalmasında önemli rol oynamıştır. Bu bağlamda, işsizlik düzeyinin<br />

belli bir oranda azaltılması için ekonomideki yapısal dönüşüme bağlı olarak ortaya<br />

çıkan atıl işgücünün diğer sektörlerde istihdam edilmesini sağlayacak eğitim politikalarının<br />

geliştirilmesi gerekmektedir.<br />

Ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyi ile toplumu oluşturan fertlerin genel eğitim<br />

seviyesi arasında güçlü bir ilişki bulunmaktadır. Nitekim, kişinin bilgi ve becerilerinin artırılması<br />

ile sosyal yaşama katılımın gereği olarak kabul edilen, okur-yazarlık oranı değişkeni,<br />

illerin genel eğitim düzeyini göstermesi açısından önem taşımaktadır. Koşullu yakınsama<br />

analizimizde okur-yazar oranı, modelin açıklama gücüne herhangi bir katkıda bulunmamış<br />

ve katsayılar istatistiksel açıdan anlamlı sonuçlar vermemiştir. Kıt kaynakların etkin<br />

Sayfa 18


kullanımında beşeri sermayenin önemli rol oynaması insan kaynakları ve eğitim politikalarına<br />

bağlı olduğundan, ekonomik ve teknolojik gelişime uygun olarak teknik insan gücünün<br />

yetiştirilmesi ve eğitime ayrılan kaynakların arttırılması sağlanmalıdır. Böylece,<br />

söz konusu değişken, iller arasındaki sosyo-ekonomik gelişmişlik farklarının azaltılmasına<br />

katkı sağlayabilecektir.<br />

Bebek ölüm oranı ise, illerdeki sağlık hizmetlerinin yaygınlığı, eğitim ve kültür düzeyinin<br />

yüksekliği, ekonomik olanakların artması gibi çeşitli sosyo-ekonomik unsurlarla<br />

yakından ilgilidir. Bebek ölüm oranı değişkeni, sosyo-ekonomik gelişmeyle beraber azaldığından<br />

gelişmeyle negatif yönde bir ilişkiye sahiptir. Ancak, 1990-2001 döneminde bu<br />

değişkenin modele katılması koşullu yakınsama üzerinde herhangi bir katkı sağlamamaktadır.<br />

Eğitimli işgücü olarak da nitelendirilebilen sağlık personelinin gelişmiş iller yönündeki<br />

tercihi, illerin sosyo-ekonomik gelişme düzeyiyle doğrudan ilişkilidir. Bu bağlamda,<br />

1995-2001 dönemi için sağlık göstergesi olarak kullanılan hekim başına düşen kişi sayısı<br />

anlamlı sonuçlar vermektedir.<br />

Yapılan çalışmalar, iktisadi büyüme ile finansal yapının yakın ilişkide olduklarını<br />

ve bu iki değişken arasında çift yönlü nedenselliğin bulunduğunu belirtmektedir. Gelişmiş<br />

ekonomilerde bankalar, ekonomik işlemler sırasında gelirin kullanılması ve saklanması<br />

ile borçlandırılmalarda yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Ticari ve sınai faaliyetlerin<br />

finansmanı için bankalar tarafından kullandırılan krediler, yatırım potansiyeli ve tasarrufların<br />

yatırıma dönüşme eğilimiyle doğrudan ilişkilidir. Banka mevduatı ise, büyük<br />

ölçüde, gelir düzeyi, tasarruf eğilimi ve sermaye birikimine bağlı olarak değişmektedir.<br />

Bankacılık işlemleri ile ilgili olarak; tasarruf hacmi, kullandırılan kredi düzeyi ve hizmetlerin<br />

yaygınlığı gibi unsurlar, gelişmişlik göstergeleri olarak ele alınmaktadır. Diğer bir deyişle,<br />

para yaratma özelliğine sahip bankacılık sistemi, hasılanın büyümesini sağlaması<br />

dolayısıyla gelişmişlik farklarının azaltılmasında önemli bir görev üslenmektedir. Analizimizde,<br />

bu göstergeleri oluşturan; fert başına düşen banka mevduatı ve fert başına düşen<br />

banka kredisi değişkenleri her üç dönem için yakınsama modelinin açıklayıcılık gücüne<br />

katkıda bulunmamakta ve katsayılar istatistiksel açıdan anlamlı sonuçlar vermemektedir.<br />

Özellikle, geri kalmış illerde mali sistemin yeterince gelişmemiş olduğu anlaşılmaktadır.<br />

Bu illerde banka ve banka dışı finansal sistemin ve araçlarının geliştirilmesi ve mali sistemin<br />

güçlendirilmesinin yerinde olacaktır.<br />

Büyük ölçüde altyapıya yönelik yatırımları kapsayan, kamu yatırım harcamaları<br />

ve mahalli idareler tarafından yapılan harcamalar da, sosyo-ekonomik gelişmeyi hızlandıran<br />

unsurlar arasındadır. Analizimizde, bu değişkenlerden kişi başına düşen kamu yatırım<br />

harcamaları değişkeninin her iki dönem içinde iller arası gelişmişlik farklarının kapatılmasında<br />

önemli bir etkisi olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bununla birlikte, kişi başına<br />

düşen belediye giderleri söz konusu iki dönemde de yakınsamaya katkıda bulunmamaktadır.<br />

Kişisel gelir düzeyini yansıtan fert başına düşen bütçe gelirleri, gelişmişlik düzeyinin<br />

bir göstergesi olarak modele katılarak 1995-2001 döneminde anlamlı sonuçlar elde<br />

edilmiş bunun yanında 1990-2001 döneminde yakınsama modelinin açıklayıcılık gücünü<br />

Sayfa 19


arttırıcı bir etki göstermemiştir. Bu olgu, 1995-2001 döneminde geri kalmış iller lehine bir<br />

kaynak transferi olduğunun göstergesi olarak kabul edilebilir. Fert başına düşen teşvik<br />

belgeli yatırım tutarı değişkeni, özel sektörün kalkınma faaliyetlerine katkısı, girişimcilik<br />

potansiyeli ve yatırım dinamizmini göstermektedir. Bu değişken 1995-2001 dönemi için<br />

modele eklenmiş ancak yakınsama üzerinde etkisi olmadığı tespit edilmiştir. Bu sonuçtan<br />

hareketle teşvik politikasının etkin yönetilmediği, parasal ve vergisel teşviklerin yeniden<br />

yapılandırılması yerinde olacaktır. Aynı zamanda, tasarlanacak teşvik sisteminin önemli<br />

bir unsurunun ise kontrol mekanizması olması gerekmektedir. Serbest dış ticaretin ülkelere<br />

ticaret kazancı sağlaması dolayısıyla ülkenin gelirini ve buna paralel olarak refah düzeyini<br />

yükselteceği düşünülerek kişi başına ithalat ve kişi başına ihracat değişkenleri analize<br />

dahil edilmiştir. Söz konusu iki değişken 1995-2001 döneminde modele olumlu katkı<br />

yaparak iller arasındaki yakınsama hızının artmasına yardımcı olmaktadır.<br />

Altyapı göstergeleri, nüfusun çağdaş hizmet ve olanaklardan yararlanma düzeyi<br />

kadar, sektörlerin gelişmesi için de önem taşımaktadır. Altyapı göstergesi olarak kullanılan<br />

illerin asfalt yol uzunluğu(metre/km2) değişkeni, her iki dönem için anlamlı sonuç<br />

vermemektedir. Geri kalmış illerimizde kamunun ulaştırmaya yönelik harcamalarının yetersiz<br />

olduğu ve bu tür harcamalara daha fazla ağırlık verilmesinin gerekmektedir.<br />

Son olarak Avrupa Birliği’nde, yakınsama konusuna ilginin entegrasyon genişledikçe<br />

ve derinleştikçe arttığı görülmektedir. Birlik içinde, AB’ye üye ülkeler arasındaki<br />

gelir farklılıklarını azaltmak kadar üye ülkeler içindeki gelişme farklılıklarının azaltmak<br />

öncelikli politika uygulama alanlarından biridir. Dolayısıyla, bir Avrupa Birliği ülkesi olmak<br />

isteyen <strong>Türkiye</strong>’nin birincil amacı bölgelerarası gelir farklılıklarını azaltmak amacıyla kalkınma<br />

sürecine yön verecek politikaları acilen yürürlüğe koymak olmalıdır.<br />

EK1 ŞEKİLLER<br />

Şekil 1. 1990-1995 Dönemi Serpilme Diyagramı<br />

Şekil 1. 1995-2001 Dönemi Serpilme Diyagram<br />

1990-1995 Ortalama Büyüme Hızı<br />

8,00<br />

6,00<br />

4,00<br />

2,00<br />

0,00<br />

-2,00<br />

-4,00<br />

-6,00<br />

1995-2001 Ortalama Büyüme Hızı<br />

6,00<br />

4,00<br />

2,00<br />

0,00<br />

-2,00<br />

-4,00<br />

-6,00<br />

1990 Yılı Kişi Başı LogGSYİH<br />

1995 Yılı Kişi Başına LogGSYİH<br />

Şekil 3. 1990-2001 Dönemi Serpilme Diyagramı<br />

1990-2001 Ortalama Büyüme Hızı<br />

6,00<br />

4,00<br />

2,00<br />

0,00<br />

-2,00<br />

-4,00<br />

Sayfa 20<br />

1990 Yılı Kişi Başına LogGSYİH


EK2 TABLOLAR<br />

Tablo 1. Temel Denklem (1990-1995) Tablo 2. Temel Denklem( 1995-2001)<br />

Sabit -0. 090700 (0.063936) Sabit 0.24490 (0.048480)<br />

β<br />

-0.007272 (0.004464)<br />

β<br />

0.01803 (0.003894)<br />

2<br />

R<br />

0.037879<br />

2<br />

R<br />

0.269081<br />

Tablo 3. Temel Denklem(1990-2001)<br />

Sabit 0.102253** (0.040679)<br />

β<br />

2<br />

R<br />

0.006975** 0.003180)<br />

0.074071<br />

Tablo 4. Koşullu Yakınsama Denk.<br />

(1990-2001)<br />

Sabit 0.176473*<br />

(0.045786)<br />

β<br />

0.039613*<br />

(0.011894)<br />

Nüfus Artış Oranı -0.003328*<br />

Tablo 5. Koşullu Yakınsama Denk. (1995-2001)<br />

Sabit 0.315035*<br />

(0.111524)<br />

β<br />

0.075714*<br />

(0.016753)<br />

Nüfus Artış Oranı -0.008149*<br />

Sanayi İşkolunda Çalışanların<br />

Toplam İstihdama Oranı<br />

(0.001134)<br />

0.000788**<br />

(0.000311)<br />

İşsizlik Oranı -0.001782*<br />

Kişi Başına Düşen Hizmetler<br />

Sektörü Katma Değeri<br />

Kişi Başına Düşen Kamu Yatırım<br />

Harcamaları<br />

2<br />

R<br />

(0.000687)<br />

0.019586**<br />

(0.007468)<br />

(0.001670)<br />

Net Göç Oranı 0.000204*<br />

Kişi Başına Düşen<br />

İthalat<br />

(0.00007)<br />

0.007125*<br />

(0.002851)<br />

Kişi Başına İhracat 0.001915*<br />

0.004385**<br />

Kişi Başına Düşen<br />

Hizmetler Sektörü<br />

(0.002024)<br />

Katma Değeri<br />

0.424504 Kişi Başına Düşen<br />

Kamu Yatırım Harcamaları<br />

Kişi Başına Düşen<br />

Genel Bütçe Gelirleri<br />

Hekim Başına Düşen<br />

Nüfus<br />

2<br />

R<br />

(0.000569)<br />

0.020442**<br />

(0.011151)<br />

0.008326*<br />

(0.002895)<br />

0.014454*<br />

(0.004423)<br />

0.018800**<br />

(0.007671)<br />

0.570234<br />

Sayfa 21


Parantez içindeki sayılar standart hataları ifade etmektedir.<br />

*, %1 seviyesinde anlamlıdır.<br />

**, %5 seviyesinde anlamlıdır.<br />

***, %10 seviyesinde anlamlıdır<br />

KAYNAKÇA<br />

BARRO, Robert J. (1991), “Economic Growth in a Cross-Section of Countries”,<br />

Quarterly Journal of Economics, Vol.106, No.2, Mayıs:407-444.<br />

BARRO, Robert J. (1993), Macroeconomics. New York: Willey.<br />

BARRO, Robert J. (1998), Determinants of Economic Growth: Across Country<br />

Emprical Study. Cambridge: Mıt Press.<br />

BARRO, Robert J. ve X. SALA-I MARTIN(1991), “Convergence Across States and<br />

Regions”, Brooking Papers on Economic Activity, No.1:107-182.<br />

BARRO, Robert J. ve X. SALA-I MARTIN(1992b), “Convergence”, Journal of<br />

Political Economy, Vol.100, No.2, Nisan:223-251.<br />

BARRO, Robert J. ve X. SALA-I MARTIN(1995), Economic Growth. London:<br />

McGraw-Hill.<br />

DİNÇER, Bülent, M. ÖZASLAN ve T. KAYASOĞLU(2003), İllerin ve Bölgelerin<br />

Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması. No: 2671:250, Mayıs.<br />

DİNÇER, B., M. ÖZASLAN ve E. SATILMIŞ(1996), İllerin Sosto-Ekonomik Gelişmişlik<br />

Araştırması. DPT, Bölgesel Gelişme ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğü, No:2466, Ankara.<br />

YAMANOĞLU, K. Buğra (2008), “ <strong>Türkiye</strong>’de Sosyo-Ekonomik Faktörlerin İller<br />

Arası Yakınsama Üzerine Etkileri”, İstatistikçiler <strong>Dergisi</strong>, Cilt 1, <strong>Sayı</strong> 1, 2008, Ankara.<br />

Sayfa 22


A.Cem AYDOĞAN - Kd.Avukat<br />

Hukuk Müşavirliği<br />

BELGE TANIMLAMADA YENİ VE ETKİN YÖNTEM<br />

“SECURITY HOLGRAM-UNIGRAM-LATENTOGRAM”<br />

“ATB-LIT” firmasının bulup geliştirdiği bir koruma yöntemi olan, belgeler ve ürünler<br />

üzerinde Latentogram ve Unigramlar halinde bu tür gizli görüntülerin bir uygulamasını<br />

sağlamaktadır.. Bu görüntüler her kullanıcıya sağlanacak olan bir otomatik tanıtıcı vasıtası<br />

ile görülebilirler. Firma farklı tiplerdeki ticari markaların korunmasını sağlamaktadır<br />

(gıda ve içecek ürünleri, motor yedek parçaları, ilaçlar, CD, DVD, piyango biletleri, vb.). Bu<br />

görüntüler ayrıca yüksek güvenlikli belgeler, boş formlar, vergi damgaları, sürücü ehliyeti<br />

gibi alanlarda sürdürülebilir koruma sağlama amaçlı olarak kullanılabilir. Bu teknoloji<br />

BASİT, GÜVENLİ ve ETKİNDİR.<br />

Bu teknolojiyi kullanan şirketlere<br />

• haksız rekabete ve sahtecilere karşı etkin bir biçimde mücadele etmede<br />

• satışlarını ve gelirlerini arttırmasında,<br />

• Şirket çıkarları ve tüzel geleneklerine uygun yeni promosyon kampanyaları düzenlemesine<br />

• ve müşterilerine düşük kaliteli ürünlerden korunmasına yardımcı olacaktır.<br />

Bu korumayı kullanan<br />

şirketler<br />

Unigram ve Latentogram Mimarisi<br />

1. pazardaki kaliteli ürünlerini<br />

korumasını<br />

2. bilinçli tüketimi özendirmesini<br />

3) müşterilerinin çıkarlarını<br />

korumasını<br />

4) alıcılara Latentogram<br />

ve Unigram güvenilirliği<br />

sağlamasını<br />

20 µ<br />

ürünlerinin ulusal ve küresel olarak tanıtımını sağlayacaktır<br />

5 µ<br />

1-3 µ<br />

3 µ<br />

10 ila 165 mm<br />

PET / Temel<br />

Latant (gizli) Görüntülü Tabaka<br />

Yansıtıcı Tabaka (Folyo, Boya,<br />

Hologram)<br />

Yapışkan Tabaka<br />

24-29 µ<br />

Sayfa 23


Latentogram yansıtıcı tabaka üzerine uygulanan polarize<br />

(kutuplaştırılmış) gizli bir görüntüdür. Latentogram, üzerinde görünür<br />

ve gizli görüntülerin bulunabileceği çeşitli şekil ve ebatlardaki<br />

kendinden yapışkanlı etiketler olarak hazırlanabilir. Latentogram<br />

metin, grafik bilgi veya gizli numaralama içerebilir. Etiketler, korunan<br />

paketlerin yeniden kullanılmasını imkansız hale getiren<br />

perforasyon (delme) ve kurcalanmayı açığa çıkartan etkilere sahiptirler.<br />

Latentogram ayrıca 4 ila 10 mikron kalınlığında laminat filmi<br />

ve sıcak damga folyosu olarak hazırlanabilir. Latentogramların<br />

blister ilaç folyosu üretiminde, tekstil alanında ve kimlik kartlarının<br />

üretiminde kullanılması üreticilere telif haklarını koruma olanağı<br />

sağlayacağı gibi sahte ürünlerin de önüne geçecektir.<br />

Yansıtıcı tabaka olarak hologram kullanılması özel bir güvenlik ürünü olan Unigram’ın<br />

oluşmasını sağlar.<br />

Unigramlar;<br />

− hologramların görsel cazibesini ve<br />

− ürünlerin orijinalliğinin onaylanmasını<br />

kolaylaştıran gizli görüntülerin<br />

benzersiz özelliklerini birleştirir.<br />

KORUYUCU TABAKA İLE TANIMLAMA<br />

ŞEFFAF PVC LAMİNAT<br />

GİZLİ GÖRÜNTÜLÜ LAMİNAT<br />

GÖRÜLÜR GÖRÜNTÜLÜ<br />

PVC PLASTİK IMAGE<br />

2002 senesinden bu yana Unigramlar Beyaz Rusya Cumhuriyetinde bulunan<br />

GoznakFirması / Beyaz Rusya Hükümeti tarafından yüksek güvenlikli belgelerin, boş<br />

formların ve vergi etiketlerinin korunmasında kullanılmaktadır. Bu ürünlerin kullanımı,<br />

malların açıklamasına bağlı olarak devlet bütçesine katkıyı 2 ila 10 misli arttırmış,<br />

sahte belge sayısını ciddi biçimde azaltmış ve devlet kuruluşlarının etkinliğini arttırmıştır.<br />

Alkollü içecek ve gıda üreticileri tarafından Latentogram kullanımı<br />

− ürünlerin satış hacmini arttırmıştır<br />

− sahte mal miktarını azaltmıştır<br />

− ve reklam kampanyalarına yenilik getirmiştir.<br />

Latentogram ve Unigram kullanımı sırasında hiçbir sahte ürün vakasına rastlanılmamış<br />

olması özellikle dikkat çekici ve kayda değerdir!<br />

Orijinallik Tanıtıcısı, gizli görüntünün görünmesini sağlayan ve<br />

ana elemanı polaroid film olan basit bir cihazdır.<br />

Sayfa 24


Tanıtıcı plastik veya karton kart olarak üretilebilir. Belge veya paket üzerine uygulanmış<br />

güvenlik elemanının orijinalliğinin doğrulanması için tanıtıcıyı bu eleman üzerine<br />

getirmek ve gizli görüntüyü görmek yeterli olacaktır. Bu tanıtıcının uygulanması son derece<br />

basittir ve herhangi bakım gerektirmez. Tanıtıcı üzerine firmanın logosunun ve tanıtım<br />

bilgilerinin yerleştirilmesi cihazın reklam kampanyalarında bir araç olarak kullanılması<br />

için yeterlidir.<br />

Tanıtıcı, uygun fiyatı sayesinde, pek çok müşteriye<br />

sağlanabilir. Bu sayede en bağımsız ve son derece güvenilir<br />

bir denetleyici ordusu yaratılabilir.<br />

Uygulanan ileri teknoloji ve bu güvenlik ürünlerinin<br />

dünya üzerinde sadece tek bir fabrikada üretiliyor olması son<br />

derece yüksek bir belge ve ürün koruması sağlar.<br />

Latentogram ve Unigram teknolojisi, matbaa ve yayıncılık şirketleri tarafından<br />

kullanılan standart ekipmanlar için uyarlanmıştır. Bu sayede milyarlarca adet koruma<br />

altındaki belge üretilmesi mümkün olmaktadır. Bu teknoloji sürekli olarak geliştirilmektedir.<br />

Hali hazırda, gizli görüntülerin hem görsel olarak hem de uzmanlar tarafından denetlenmesini<br />

mümkün kılan yeni güvenlik seviyeleri geliştirilmektedir.<br />

Firma tarafından tam kapsamlı Latentogram ve Unigram işaretlemesi olanakları<br />

sunulmaktadır:<br />

• Kendinden yapışkanlı etiketler<br />

• Şeritler<br />

• Laminatlar<br />

• Sıcak Damgalama<br />

Kendinde Yapışkanlı Etiketler<br />

Ürünlerin işaretlenmesinde en kolay yöntem kendinden yapışkanlı etiketlerin<br />

kullanılmasıdır. Bunlar her tipte ürünün işaretlenmesi için kullanılabilirler. Kendinden<br />

yapışkanlı, kendi kendini imha eden etiketler paketlemede mühür olarak kullanılmak için<br />

idealdirler. Bu etiketler markanızı sahteciliğe ve yetkisiz müdahalelere karşı en etkin biçimde<br />

korurlar.<br />

Sayfa 25


Koruyucu Şeritler<br />

Devlet fabrikalarının ve diğer önde gelen fabrikaların çıkarlarının korunması için<br />

vergi ve kontrol işaretleri sıklıkla kullanılmaktadır. Firma tarafından bunların çok sayıda<br />

şerit ile, sıcak damgalama kullanılarak, işaretlenmesi olanağını sağlanmaktadır. Bunun<br />

yanı sıra koruyucu şeritler sıcak içecek üreticileri tarafından kullanılan termokapların<br />

üzerine de yerleştirilebilirler.<br />

Laminatlar<br />

Laminatlar ürün veya belge üzerine yerleştirilen saydam veya yarı saydam folyolardır.<br />

Laminatlar üzerine yerleştirildikleri ürünün görünümünü değiştirmezler ve ek<br />

koruma sağlarlar. Firma tarafından, ilaç paketi ve termokap üreticileri için alüminyum<br />

laminasyon folyosu geliştirilmiştir.<br />

Sıcak Mühürleme<br />

Sıcak mühürleme farklı etiketlerde kullanılan yaygın bir yöntemdir. Bu yöntem<br />

değişken işaret formlarına sahip olan etiketlerin ve paketleme - promosyon malzemelerinin<br />

yüklü miktarlarda ve göreceli düşük maliyetlerle damgalanmasına olanak tanır.<br />

Sayfa 26


Uygulama Alanları şu şekilde sıralanabilir:<br />

• Marka ve mülkiyet haklarının korunması<br />

• Yasadışı ithalata karşı koruma<br />

• Malların satışının kontrolü<br />

• Promosyon kampanyalarının ve piyangoların uygulanması<br />

Markaların ve Mülkiyet Haklarının Korunması<br />

Avrupalı uzmanlara göre satılan ve satın alınan her şey taklit edilmektedir. Sahtecilik<br />

markanın saygınlığını zedelemekle kalmayıp, üreticilerin ve dağıtımcıların ciddi mali kayıplara<br />

uğramalarına ve hatta iflaslarına yol açabilmektedir.<br />

Sahte mallar satan sahteciler çok daha az maliyete ve düşük yakalanma risklerine<br />

karşın çok büyük kazançlar elde etmektedirler ve orijinal ürünlerin tanıtımına yatırım yapan<br />

yasal üreticilerin yaptıkları tanıtımdan faydalanmaktadırlar.<br />

1 kilo korsan CD 1 kilo kenevirden daha fazla kazanç sağlamaktadır.<br />

Sunulan teknolojinin amacı markaları her tür taklitten korumaktır.<br />

Bu alanda faaliyet gösteren müşterilerimiz arasında Beyaz Rusya, Rusya ve Ukrayna’nın<br />

en önde gelen firmaları bulunmaktadır.<br />

Yasadışı İthalata Karşı Koruma<br />

Kazanç kaybına neden olan bir diğer faktör ise “gri” ithalattır. Bu konu özellikle alkollü<br />

içecek ve cep telefonu üreticilerini ilgilendirmektedir.<br />

Önerdiğimiz Latentogram;<br />

• resmi ithalatçının sahtecilikten korunmasını<br />

• satışlarda artış<br />

• dağıtımcının haklarının korunmasını<br />

• mali kayıpların önlenmesini sağlayacaktır.<br />

İşbirliği yaptığımız firmalar, dükkanlarında satılan ürünlerin resmi ithalatçılara gelir<br />

sağladığından artık mutlak biçimde emindirler.<br />

Sayfa 27


Malların Satışının Kontrolü<br />

Latentogram kullanarak ürünlerinizin üretim ve / veya satış hacimlerini etkin bir<br />

biçimde kontrol edebilirsiniz. Özel araçlara ve teknolojilere sahip olmayan ürünlerin üretim<br />

ve satış miktarlarının kesin olarak tanımlanması son derece güçtür.<br />

Promosyon Kampanyalarının ve Piyangoların Uygulanması<br />

Müşteriler için yeni ve etkileyici nitelikte olan Latentogramlar promosyon kampanyaları<br />

ve piyangolar düzenlemek için mükemmel araçlardır.<br />

ATB Firmasının dünyada ilk defa bu teknoloji ile ürettiği 2006 Akıllı Etiket Zirvesi<br />

Amerika Fuarında tanıtılan ve patenti kendisinde olan ürünlerle ticari markalarının korunmasını,<br />

marka reklamını, idari kontrolü ve ürün kalitesini ciddiye alan Ülkelerin, müşterilerin<br />

ve firmaların menfaatine yönelik olarak işbirliği yapmaktadır ve diğer ülkelerle de yapmaya<br />

hazırdır.Özellikle sahte ürünler ve gölge piyasalara karşı yürütülen savaşta önemli<br />

sonuçların elde edilmesi amacı ile istikrarlı, karşılıklı, etkin, uzun süreli çalışmalar yapmaktadır.<br />

Belarus ve Hindistan hükümetleri ile yapılan paraların ve kıymetli evrakların korunmasını<br />

örnek verebiliriz.Yine Bourjois Garnier ve L’Oreal gibi tanınmış firmalar<br />

distribitörlerini sahte ürünlerden korumak için birlikte çalıştığımız firmalardan birkaçını<br />

oluşturmaktadır.<br />

Son yıllarda ülkemizde de artış gösteren taklit ve sahte ürünlerle piyasada ciddi bir<br />

tehlike ile haksız kazançlar oluşturmaktadır. Her gün yüzlerce nüfus cüzdanı, pasaport,<br />

sürücü ehliyeti ve araç ruhsatları kullanılarak yapılan ve özel ve tüzel şahısların milyonlarca<br />

liraya varan zarara uğratan sahtecilik işlemlerine karşı adli kurumlara ve emniyet teşkilatlarına<br />

başvuru yapıldığı belirtilmektedir.<br />

Ülkemizde de Kamu kurumları ve firmalar tarafından sahte ürünlerle mücadelede<br />

yapılan harcamalar ciddi boyutlara ulaşmıştır.<br />

Kamu kurumları nezdinde son teknolojik ürünler ve verilerle çok ciddi çalışmalar<br />

yapılmakta yeni mücadele yöntemleri belirlenmektedir. Maliye Bakanlığı tarafından vergi<br />

ve harçlandırma işlemlerinde kullanılmak üzere kurumca belirlenen özellikler taşıyan hologramlar<br />

kullanılmaktadır. Bu hologramların maliyeti milyonlarca doları bulmaktadır.Sahte<br />

içki konusunda ülkemizde sonu ölümlere varan birçok vaka yaşanmış ancak henüz<br />

tam bir koruma yöntemi belirlenememiştir. TAPDK, Tütün ve Alkol piyasası Düzenleme<br />

Kurumu tarafından da çalışmalar devam etmektedir.<br />

Tekstil ürünleri, temizlik ve bakım ürünleri lüks tüketim eşyaları, cep telefonları<br />

nüfus cüzdanı, pasaport, sahte araç ruhsatları, ehliyet,lisans belgeleri diplomalar,sertifikalar,teknolojik<br />

ürün ve aparatları sanat eserleri kitap ve cd. Bandrolleri kısacası<br />

her türlü ürünün sahtesi yapılmakta veya yapılmaya çalışılmaktadır.<br />

SAHTECİLİKLE MÜCADELE SÜREKLİ BİR SAVAŞTIR<br />

VE<br />

Sayfa 28<br />

BU SAVAŞTA YENİLİK EN ÖNEMLİ SİLAHTIR


T.Yıldız GÜVEN<br />

KATI ATIKLARIN<br />

Kd.Uzman (Kimya Yük.Müh.)<br />

Teknoloji İzleme ve Araştırma Müdürlüğü<br />

ÇİMENTO FIRINLARINDA<br />

BERTARAF EDİLMESİ VE/VEYA YAKIT<br />

OLARAK KULLANILMASI<br />

GİRİŞ<br />

T ü r k i y e ’ d e<br />

Çimento üretiminde<br />

yakıt olarak i t h a l<br />

taş kömürü, petrolkoku<br />

ve yerli kömür<br />

kullanılmakta, enerji<br />

maliyetleri toplam<br />

maliyetin %35–45<br />

‘ini temsil etmekte<br />

ve bilinen en iyi teknolojiler<br />

ile yakıt giderleri<br />

en fazla %2<br />

oranında düşürülebilmektedir.<br />

Çimento sektöründe ikincil yakıt olarak kullanılmış lastik, atık yağlar, plastikler, kâğıt<br />

atıkları, solventler, kimyasallar, arıtma ve boya çamurları, ahşap parçaları, hayvan yemi<br />

ve kemik unu; kabuk, çekirdek, kompost, prina, shale oil, odun talaşı ve tozu kullanılmaktadır.<br />

Çimento sanayi çevre için zararlı atıkların yok edilmesinde önemli bir yardımcıdır.<br />

Kullanılan atıkların başlıcaları atık lastikler ve atık yağlardır. Çimento fırınlarındaki yanma<br />

olayının gerçekleştiği sinter bölgesinde 1450–1500 0C olan sıcaklık, her türlü tehlikeli atığın<br />

yok edilebileceği 1200 0C alt sınır değerinin çok üzerindedir.<br />

Atık lastiklerle ilgili olarak:<br />

Avrupa’da, özellikle Almanya’da 25 yılı aşkın süredir atık lastikler çimento fırınlarında<br />

yakılmaktadır. .<br />

Lastik, boyutlarından dolayı yalnızca ön ısıtıcıdan beslenebilir.<br />

Kalorifik değeri yaklaşık 7900 kcal/kg dir.<br />

Kauçuk oranı yaklaşık %45, Zn oranı yaklaşık %2, kükürt oranı yaklaşık 1% dir.<br />

Dış ortamda yakmak zordur, kendi kendine yanmaz.<br />

AB’de 2006 yılından beri gömülerek bertaraf edilmesi yasaklanmıştır.<br />

Atık Lastik Yakmanın Yararları:<br />

Sayfa 29


Homojendir, farklı lastik tiplerini yakmak mümkündür.<br />

Taşıma ve depolama için özel koşullar gerekmez.<br />

İşçi sağlığı-güvenliği için risk oluşturmaz.<br />

Enerji geri kazanımı ile birlikte hammadde kazanımı da mümkündür.<br />

Klinker kalitesine olumsuz etkisi olmaz.<br />

Refrakter ömrüne olumsuz etkisi olmaz.<br />

Anzast oluşumuna olumsuz etkisi olmaz.<br />

Emisyonlar üzerinde negatif etkisi yoktur. Dahası, NOx emisyonları üzerinde azaltıcı<br />

etkisi vardır.<br />

Oldukça ekonomiktir.<br />

Atık yağlar toprağa ve suya atılmamalıdır. Bulunduğu ortamı kirletir, ortamda yaşayan<br />

canlılara zarar verir, ekotoksik özelliğe sahiptir.<br />

Küçük fırınlarda yakılmaması gerekir. Çünkü atık yağın içindeki ağır metal ve klor<br />

bileşimleri atık hava ile birlikte atmosfere salınarak havayı kirletir ve insan sağlığına zarar<br />

verir.1 litre benzin, 800 bin litre içme suyunu kullanılamaz hale getirirken 1 litre yağ, 1 milyon<br />

litre suyu kullanılamaz, 5 milyon litre suyu içilemez duruma getirir.<br />

Bu özelliklerinden ve içerdiği zararlı maddelerden dolayı atık yağlar, Tehlikeli Atıkların<br />

Kontrolü Yönetmeliği’nde “tehlikeli atık” olarak tanımlanmakta olup Atık Yağların Kontrolü<br />

Yönetmeliği ve Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği’ne göre işlem görmektedir.<br />

AB ÜLKELERİNDE ALTERNATİF YAKIT VE HAMMADDE KULLANIMI<br />

2002 yılı itibariyle AB’nin 35 Çimento Fabrikasında<br />

Kullanılan Atık Miktarı<br />

Atık Kullanım Oranı<br />

Benelux<br />

France<br />

350.000 ton<br />

400.000 ton<br />

EU % 12<br />

Avusturya % 29<br />

Belçika % 30<br />

Switzerland 180.000 ton<br />

Danimarka % 4<br />

Germany<br />

Italy<br />

Spain<br />

Others<br />

Toplam<br />

200.000 ton<br />

150.000 ton<br />

150.000 ton<br />

120.000 ton<br />

1.500.000 ton<br />

Finlandiya % 3<br />

Fransa % 27<br />

Almanya % 30<br />

İrlanda % 0<br />

Hollanda % 72<br />

Polonya % 1<br />

Portekiz % 1<br />

İsviçre % 31<br />

İngiltere % 6<br />

Sayfa 30


ALTERNATİF YAKIT HAZIRLAMA SİSTEMLERİ<br />

Atık maddeler klinker fırınlarında geniş boyutlar (atık odun vb.), yüksek rutubet<br />

(susuz arıtma çamuru, kâğıt çamuru vb.), heterojenlik (kontamine atıklar), pnömatik sistemle<br />

taşınmasının veya pompalamanın imkânsızlığı (balçık), paketli halde tedarik (atık variller<br />

vb.) veya bunların kombinasyonu (ham evsel atık) gibi bazı nedenlerden dolayı doğrudan<br />

yakılamayabilirler. Bu durumda atıkların kurutma, parçalama, eleme, karıştırma gibi işlemlere<br />

tabi tutulması gerekir. Alternatif her yakıt türü için, ek ekipman gereksinimi vardır.<br />

İngiltere’de yapılan bir proje çalışmasında; lastik, kâğıt ve plastik, katı belediye atıkları,<br />

kanalizasyon çamuru ve hayvansal atıkların yakıt olarak kullanımına ilişkin mevcut en iyi<br />

tekniklerin (best available techniqs) analiz, depolama, ön işlemden geçirme, yanma kontrolleri,<br />

azaltma teknikleri ve emisyon izleme bakımından artık belirlenmiş olduğu anlatılmaktadır.<br />

Atık yakma tesisi projelendirilirken; kullanılan yakıtlar ve yakıt içindeki küçük bileşenlerin<br />

kompozisyonu bakımından her fırının diğerlerinden farklı olduğu unutulmamalıdır.<br />

O nedenle de, konvansiyonel yakıtları bırakıp yeni yakıtlara geçerken prosesteki kirletici<br />

dengesini bozmamak için atık yakıtların analitik bileşiminin fırın bazında değerlendirilmesi<br />

gerekir.<br />

EMİSYON KONTROLÜ<br />

Çimento fabrikalarında emisyon sürekli izlenmektedir. Çimentonun klor içeriği % 1'le<br />

sınırlıdır ve alternatif yakıtın bu özelliği etkilememesi gerekir. Atı k yak ıt kullanı mı na<br />

baş landı ktan bu fabrikalar ın bazıları na ek izleme cihazları kurulmuş tur. Örneğin; Alman<br />

yönetmelikleri, atı k yakı t kullan ımı na geçildikten sonra izleme yapı lması nı zaten<br />

öngörmekte olduğu CO ve O2’e ,S02, NOx ve Hg izlemesini de eklemiştir.<br />

AB' nde katı atık yakan tüm çimento fabrikalarına uygulanmak üzere çıkarılan<br />

2000/76/EC sayılı Atıkların Yakılması Direktifinde çimento fırınları için emisyon sınır değerleri<br />

belirlenmiş ve mevcut fabrikaların uyumlaştırılması için 28 Aralık 2005 son tarih olarak<br />

verilmiştir. Buna göre, emisyon limitlerinin yeterli kontrolünün sağlanabilmesi için NOx,<br />

SO2, toz ve uçucu organik karbonların devamlı olarak, HCl ve NH3‘ın sıklıkla, ağır metaller<br />

ve dioxin/furanın en azından senede bir ölçülmesi gerekmektedir.<br />

MALİYET<br />

Atık üretenler için çimento sanayi bir atık bertaraf yolu olarak görülmüştür. Ürettikleri<br />

atıkların çimento şirketleri tarafından kullanılmaması halinde, alternatif bertaraf yöntemlerinin<br />

kullanılması gerekmektedir. Atıkların çimento fabrikalarına gönderilme maliyetinin<br />

diğer yöntemlerin kullanılmasından daha düşük olması halinde üreticiler, atıklarını alternatif<br />

yakıt olarak çimento fırınlarında kullanılmak üzere çimento fabrikalarına göndermeyi<br />

tercih etmektedir.<br />

TÜRKİYE’DE DURUM NEDİR?<br />

Bugün itibariyle <strong>Türkiye</strong>’de çimento tesisleri, atık yakma konusunda çok istekli değillerdir.<br />

Çünkü; Her türlü atık para karşılığı satılmaktadır.<br />

Sayfa 31


Çimento üretiminde katkı maddelerinin kullanımıyla, harcanan enerji ton klinker başına<br />

900 kcal’den 750–720 kcal’e düşmektedir. Ancak, 27 çeşit katkılı çimento standardı bulunmasına<br />

rağmen, katkılı çimentolar <strong>Türkiye</strong>’de az üretilmektedir. Üretim artış, katkılı çimento<br />

fiyatlarını düşürmek suretiyle talebi artırarak sağlanabilir.<br />

<strong>Türkiye</strong>’de atık yakma ile ilgili yaptırım da teşvik de yoktur. Halbuki Avrupa’da atık yakan<br />

fabrikaya para ödenmektedir.<br />

<strong>Türkiye</strong>’de CO2 emisyonu 1990’a göre % 75 artış göstermiştir. Kyoto protokolü imzalanırsa<br />

CO2 emisyonunu azaltıcı projelerle para alınabilecektir.<br />

Lastik yakma: AB’de lastik kalınlığı 3 mm’nin altına düşünce atık olarak yakmaya gitmektedir.<br />

Halbuki <strong>Türkiye</strong>’de eski lastikler lastik kaplama, rejenerasyon gibi usullerle tekrar<br />

kullanılmaktadır.<br />

<strong>Türkiye</strong> için en rasyonel çözüm, TÇMB’nin öncülüğünde veya kendi aralarında anlaşarak<br />

Çimento Fabrikalarının ortak bir Atık Hazırlama Tesisi kurmasıdır. Bu konuda çalışacak<br />

proje grubu, Avrupa ve ABD’de örnek tesisler görebilir, Danışmanlar istihdam edebilir. Ancak,<br />

yatırımın maliyeti, TÇMB’nin teknik personelinin yeterli olmayışı, Fabrikalar arası rekabet gibi<br />

nedenlerle bugün için bu çözüm mümkün görülmemektedir.<br />

Bütün bu nedenlerle, atık yakma lisansı alan tesislerin sayısı 20’e yaklaşmasına rağmen<br />

ülkemizde çimento tesislerinde atık yakıt kullanım oranı % 1 civarındadır ve kullananlar da<br />

rekabet nedeniyle açıklanmamaktadır. Sadece Akçansa’nın İstanbul ve Çanakkale Tesislerinde<br />

atık yaktığı bilinmektedir.<br />

İLGİLİ MEVZUAT<br />

1593 <strong>Sayı</strong>lı Umumi Hıfzısıhha Kanunu (06.05.1930)<br />

2872 <strong>Sayı</strong>lı Çevre Kanunu (11.08.1983)<br />

Endüstriyel Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği (7.10.2004)<br />

Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği (31.12.2004)<br />

Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği (21.01.2004 )<br />

İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik (10.08.2005): Açılma Ruhsatını Kapsar;<br />

İşletme belgesi, Yangın önlemleri, Sorumlu Müdür Sözleşmesi, Sağlık Personeli Sözleşmesi,<br />

Emisyon İzni, Deşarj İzni Olması gerekir.<br />

ÇED Yönetmeliği (16.12.2003)<br />

Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği (2005)<br />

Atıkların Ek Yakıt Olarak Kullanılması Yönetmeliği (22.06.2005):Atık yağlar, solventler, kullanılmış<br />

lastikler, boya çamurları, PVC içeren plastik atıkları kapsar.<br />

Çevre Denetimi Yönetmeliği (05.01.2002)<br />

II. Çevre Deklarasyonu ve Atık Kullanımına Yönelik İşbirliği Protokolü (24.06.2004 )<br />

Atık Ambalaj Yönetmeliği (30.07.2004)<br />

Çevresel Gürültünün Değerlendirmesi ve Yönetimi Yönetmeliği (1.07.2005)<br />

Ömrünü Tamamlamış Lastiklerin Kontrolü Yönetmeliği (25.11.2006)<br />

Sayfa 32


ORGANİK TARIM VE TÜRKİYE<br />

Prof. Dr. Ruhsar YANMAZ<br />

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi<br />

Bahçe Bitkileri Bölümü<br />

İnsanlar 1950’li yıllardan itibaren tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş yapmışlardır.<br />

<strong>Kalkınma</strong>nın sadece endüstriyi geliştirmekten geçtiğine inanılması ile hızla verimli<br />

tarım toprakları endüstri alanları için kullanılmış, tarımın verimsiz topraklara kaydırılması<br />

ile verimlilik düşmüştür. Sanayileşme ile birlikte kırsal alanlardan kente göçün hızlanması<br />

sonucu, düşük olan tarımsal ürünlerin verimliliğini artırmak amacıyla 1960’lı yıllardan<br />

itibaren ‘Yeşil Devrim’ yani tarımsal üretimde yapay kimyasal gübreler kullanılmaya başlanması<br />

gündeme gelmiştir. Yeşil devrim’in hedefi başlangıçta insan ve hayvan beslenmesinde<br />

olduğu gibi bitkiye istediği kadar besin maddesinin verilmesini sağlayarak verim ve<br />

kaliteyi artırmak olmuştur. Ancak üreticinin artan gübre miktarları ile verimin de arttığını<br />

keşfetmesi sonucu, gübreler dengesizce kullanılmaya başlanmıştır. Bitkideki hızlı büyüme<br />

ve gelişme, gübre dozlarının ayarlanamaması sonucu topraktaki fiziksel ve kimyasal yapı<br />

bozulmuş bu da bitki sağlığının bozulmasına neden olmuştur. Bitkiyi hastalık ve zararlılardan<br />

korumak amacıyla kültürel önlemlerin bir kenara bırakılarak umudun yapay kimyasal<br />

ilâçlardan beklenmesi sonucu bitkilerde hastalık ve zararlılarda ilâçların etkili maddelerine<br />

karşı dayanıklılık oluşmuştur. Yapılan ıslah çalışmaları ile dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi<br />

olanaksız hale gelince mikroorganizmaların genetik yapılarını değiştirme yoluyla dayanıklılık<br />

sağlama yoluna gidilmiştir.<br />

Bitkisel üretimdeki verim ve kalite artışı, bitkisel ürünlerle beslenen hayvan yetiştiriciliğinde<br />

de verim ve kalite artışına neden olmuştur. Bu arada beslenmede kullanılan<br />

yemlerin yapısındaki bozulma, hayvanların kapalı ortamlarda ve koloniler halinde dar ortamlarda<br />

yaşamaya zorlanması sonucu sağlık problemleri artış göstermiştir. Hızlı gelişmeyi<br />

sağlamak amacıyla kullanılan hormonlar ve ilâçlar da hayvanlarda insanlara da geçebilen<br />

bazı hastalıkların ortaya çıkışına neden olmuştur.<br />

İnsanlar 2000’li yıllara yaklaşırken, hızlı yaşam temposu içinde hazır veya çabuk<br />

hazırlanabilen gıdaları tüketme yoluna gitmesi ile beslenme bozukluklarına bağlı hastalıkların<br />

ve bu hastalıklardan kaynaklanan ölümlerin artması sonucu, tükettikleri gıdaları irdelemeye<br />

başlamışlardır. Bu arada bozulan doğa dengeleri sonucu ortaya çıkan hava, su ve<br />

toprak kirliliği insanların, hayvanların ve bitkilerin yaşamını tehdit eder boyuta gelmiştir.<br />

Bu durumda insanoğlu artık doğayla dost olarak yaşaması gerektiğine karar vermiş,<br />

gelecek nesillere devredilecek çevrenin korunması gerektiğini fark etmiştir. Üretimde kullanılan<br />

kimyasal gübre ile verim ve kalite artmış, ancak bitkilerin ve hayvanların sağlıklı<br />

gelişmesi için gerekli olan toprak işleme, sulama, ilâç kullanımı ve mekanizasyonda aşırıya<br />

kaçıldığı için verim giderek düşmeye başlamıştır. Bunun yanında toprakların tek tip ürün<br />

yetiştirilmesi sonucu tek yanlı ve sürekli sömürülmesi verim düşüklüğü yanında ürün kalitesinin<br />

ve özellikle sağlık değerinin düşmesine neden olmuştur.<br />

Toprakların verimliliğini kaybetmesinde sadece tarım etkili olmamıştır. Tarımın gerektiği<br />

gibi yapılamamasının yanında endüstrileşme sonucu yenilenemeyen enerji kaynaklarının<br />

aşırı tüketimi, çıkan atıkların çevreye yayılması da tarım topraklarının kirlenmesinde<br />

etkili olmuştur.<br />

Sayfa 33


1980’li yıllara gelindiğinde gerek tarım ve gerekse endüstride kullanılan yöntemlerin<br />

sürdürülebilir olması gerektiği gündeme gelmiş ve bilim adamları sürdürülebilir,<br />

yani toplumun sosyal yapısı ile uyumlu, kalkınmaya katkı yapan ve çevreyle dost üretim<br />

tekniklere yönelmişlerdir.<br />

Günümüzde sürdürülebilir tarım sistemi olarak 2 sistemden söz edilebilmektedir.<br />

Bunlar:<br />

İyi tarım uygulamaları Organik tarımdır.<br />

İyi tarım uygulamaları denilen sistemde üretimde yapay kimyasalların bitki ve<br />

hayvan yetiştiriciliğinde gerektiği kadar verilmesi ve sağlıklı bitki, havyan ve insan yaşantısı<br />

için kültürel önlemlerin alınması ön plâna çıkarılmaktadır.<br />

Organik Tarımın Özellikleri<br />

Organik tarım toprak verimliliğini sürdürülebilir bir şekilde korumayı hedefleyen,<br />

bitki ve hayvan yetiştiriciliğinde organik kökenli girdi kullanımını esas alan (gübre, ilâç,<br />

büyümeyi düzenleyici vb), yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasını ön plâna çıkaran,<br />

üreticiden tüketiciye kadar olan zincirin her aşamasının kontrollü olduğu ve kontrolün<br />

belgesi olarak sertifikalandırmayı esas alan bir yetiştiricilik sistemidir.<br />

Neden Organik Tarımla Yetiştiricilik Yapmalıyız?<br />

1. Organik ürünler üretimde organik kökenli girdilerin kullanılması nedeniyle,<br />

ilâç, antibiyotik, hormon vb. kimyasal madde kalıntısı taşıma riski taşımazlar. Bu nedenle<br />

doğal bir tada sahiptir. Tat, koku ve bileşimlerindeki maddelerinin bozulmaması nedeniyle<br />

daha sağlıklı ve lezzetli ürünlerdir.<br />

2. Organik ürünlerin yetiştiriciliği sırasında çevrenin ve toprak verimliliğinin korunması<br />

esas alınır. Üretimde yapay yani<br />

sentetik ve geri dönüşümü olmayan<br />

kaynakların kullanılmasına izin verilmez.<br />

Bu da hem üretimde çalışan hem de<br />

üretilen ürünleri tüketen kişilerin sağlıklı<br />

olmasına katkıda bulunur.<br />

3. Organik ürünleri tüketmekle<br />

sağlıklı ürünler tüketilmesinden ve üretilen<br />

ürünlerin doğaya zarar vermeyen<br />

yöntemler olduğunu ve üretimin kontrol<br />

altında olduğunu bilmekten kaynaklanan<br />

bir huzur ve mutluluk duyulur.<br />

Sayfa 34


4. Organik üretim günümüzde kaybolmakta olan bitki ve hayvan çeşitliliğinin korunmasını<br />

esas aldığından kaybolan biyoçeşitliliğin artışına katkıda bulunur.<br />

5. Organik tarımda toprağın, suyun ve doğal kaynakların aşırı tüketimine izin verilmediği,<br />

toprak, bitki, hayvan ve insan arasındaki atık dönüşümünün esas alınması nedeniyle<br />

yetiştiricilikte daha az girdi, kullanılır. Bu da hem ekonomiye katkı yapar hem de çevre<br />

kirliliğini engelleyici etkide bulunur.<br />

6. Organik tarım toprak kaybını engellemeyi esas alır. Bu nedenle erozyonu koruyucu<br />

etkisi vardır.<br />

Organik tarımın yasakları<br />

Organik tarımla yetiştiricilikte genetik yapısı değiştirilmiş materyal (GDO), yapay<br />

gübre, yapay kimyasallar, büyümeyi düzenleyicilerin kullanılmasına izin verilmez. Hedef<br />

toprak verimliliğini koruyacak önlemlerin alınmasıdır.<br />

Organik Tarımın girdileri<br />

Organik tarımla yetiştiricilikte hayvan ve bitki atıkları hem gübre hem de enerji<br />

kaynağı olarak kullanılır. İzinli olmak koşulu ile doğal yollarla üretilmiş, yavaş çözünen organik<br />

ve inorganik gübreler ile doğal olarak üretilmiş tarımsal ilâç kullanımına izin verilir.<br />

Organik ürünlerle ilgili yanlış bildiklerimiz<br />

Organik ürünler ve organik tarımla ilgili olarak yanlış bilgilendirme sonucu bazı hatalı<br />

yaklaşımlar görülmektedir. Bunları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:<br />

• Organik ürün yetiştiriciliği gübre ve ilaç kullanılmayan bir yetiştiricilik şekli değildir.<br />

• Her organik gübre ve ilâç verilerek yetiştirilmiş ürün organik demek değildir.<br />

• Organik tarım modern tekniklerin kullanıldığı bir yetiştiricilik sistemidir.<br />

• Organik ürünlerde de albeni önemlidir.<br />

• Sadece birkaç organik ürün tüketmekle organik beslendiğimizi söyleyemeyiz.<br />

• Organik yaşam felsefesini öğrenmeliyiz.<br />

Sayfa 35<br />

Organik tarım felsefesi nedir?<br />

Organik yaşam felsefesi doğadaki yaşam düzenine uygun olarak paylaşma esasına<br />

dayanır. Doğada da her canlı için yaşamını sürdürebilecek yaşam koşulları ayrı ayrıdır. Yani<br />

bir canlının hoşlandığından diğeri hoşlanmaz. Birinin yediğini diğeri yemez. Böylece paylaşarak<br />

bir arada yaşamlarını sürdürürler. Bu yapı kavrandığında insanların da aynı şekilde<br />

canlılara zarar vermeden daha sağlıklı yaşanabileceği öğrenilmiş olur. Organik tarım da<br />

tamamen bu dengeleri koruyarak yaşamayı hedefler. Dolayısıyla organik tarım felsefesini<br />

benimseyen insanlar yararlı olabilecek her şeyin paylaşılması gerektiğine inanırlar. Çevreye<br />

karşı çok saygılıdırlar, aşırı tüketimden kaçınırlar, tüketemediklerini atmayıp, yararlı<br />

şeyler haline çevirip olmayanlara verirler.


İnsan ne kadar organik olarak beslense, organik malzemeden yapılmış ürünler kullansa<br />

da beyin olarak neşesini, üzüntüsünü, mutluluğunu başkaları ile paylaşmadıkça, aklından<br />

faydayı geçirmedikçe organik yaşamın içinde tam olarak yer aldığı söylenemez. Bu<br />

felsefe benimsendiğinde zamanla yaşamın daha huzurlu hale geldiği, kötülüklerin yok olduğu<br />

ve yaşamın güzelliğinin farkına varılabildiği görülecektir.<br />

Sayfa 36<br />

Dünya’da Organik Tarım<br />

Dünya’daki organik üretime ayrılmış alanlar 2006 yılı verilerine göre 31.5 milyon<br />

ha’dır. Doğal toplama alanları da katıldığında 51,2 milyon ha’ın üzerinde bir alanda organik<br />

tarım kurallarına uygun üretim yapılmaktadır. Bugün 130 ülkede organik tarım yapılmaktadır.<br />

Organik tarıma geçiş yapan ülkelerin 90’ı gelişmekte olan ülkeler, diğerleri ise<br />

gelişmiş ülkelerdir. Buradan gelişmiş ülkelerin sağlıklı gıda üretiminin gelişmemiş ülkelerden<br />

sağlandığını söyleyebiliriz. Organik tarıma ayrılan alanların özellikle 2000’li yıllardan<br />

sonra yükselişe geçtiği görülmektedir. Dünya’da en fazla organik tarım alanına sahip ülkeler<br />

Avusturalya (12 milyon ha), Çin (3 milyon ha), Arjantin (2,8 milyon ha) ve İtalya (1 milyon<br />

ha)’dır. ABD, Brezilya, Almanya, Uruguay; İspanya ve İngiltere’de bu ülkeleri 800-900<br />

bin ha’lık alanlarla izlemektedir. Buna göre 10 ülke Dünya’daki toplam organik alanın %<br />

76’sına sahiptir. Avusturya, İsviçre, İtalya ve Finlandiya’da organik üretimin tarımsal üretimdeki<br />

payı % 7’den fazladır. ABD, Arjantin, İtalya, Kanada ve Polonya 2006-2007 yılında<br />

üretim alanını 90-400 ha civarında artıran ülkeler arasında yer almaktadır.<br />

Dünya’daki organik tarım pazarı 30 milyar dolar civarındadır. Amerika kıtası ve bu<br />

kıtada ABD en büyük Pazar payına sahiptir (13,7 milyar dolar), Bunu 13,7 milyar dolarla<br />

Avrupa kıtası izlemektedir. Avrupa’da en büyük pazarlar Almanya, Fransa, İtalya, ve İngiltere’dir.<br />

ABD, Japonya ‘da önemli Pazar konumundaki ülkelerdir. Buna karşılık Avusturalya<br />

ve Yeni Zelanda da giderek büyüme kaydeden pazarlardır. <strong>Türkiye</strong>, Çin, Hindistan ihracatçı<br />

konumundadırlar.<br />

Gelişmiş ülkelerdeki<br />

organik ürün<br />

yetiştiriciliğinde üretimin<br />

kontrolü ulusal<br />

sertifikasyon kuruluşları<br />

aracılığı ile yapılırken,<br />

gelişmekte olan<br />

ülkelerde ihracatçı<br />

ülkenin sertifikasyon<br />

kuruluşu aracılığı ile<br />

yapılmaktadır. Yine<br />

gelişmiş ülkelerde<br />

organik ürün tüketenler<br />

organik ürünleri<br />

sağlıklı olmaları, çevreye<br />

saygılı ürünler<br />

olmaları açısından<br />

tercih edilmektedir.


<strong>Türkiye</strong>’de Organik Tarım<br />

Organik tarım <strong>Türkiye</strong>’de de diğer gelişmekte olan ülkelerdeki gibi aslında hep var<br />

olan ancak organik olduğunun farkında olunmamış bir tarım sistemidir. Ne zamanki Avrupa<br />

ülkelerinden organik ürün talep edilmiş, o zaman organik ürünlerin farkına varılmıştır.<br />

Dolayısıyla ilk gündeme gelişi 1984-85’li yıllarda olmuştur. İlk ciddi girişim 1992 yılında<br />

ETO (Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği)’nun E.Ü.Z.F. Bahçe Bitkileri Bölümü’nün girişimiyle<br />

kurulmasıdır. 1994 yılında yurt dışına gönderilecek ürünlerle ilgili yönetmelik çıkarılmış,<br />

2002 yılında Organik tarımın esasları ve uygulanması yönetmeliği çıkarılmıştır. <strong>Türkiye</strong><br />

2002 yılında AB’ye organik ürün ihraç eden 3. ülkeler listesine dahil edilmiş ve 2005<br />

yılında da AB kurallarına uygun bir Organik Tarım Kanunu çıkarılmıştır.<br />

<strong>Türkiye</strong>’de 2004 yılında 174 adet sertifikalı ürün, 13 044 adet üretici bulunmaktadır.<br />

Organik ürünler için ayrılan alan doğadan toplama alanları da dahil olmak üzere 209<br />

573 ha’dır. Organik olarak üretim alanı 108 598 ha’dır. Ülkemizin organik ürün üretimi de<br />

218 388 t civarındadır. 2006 yılında ise sertifikalı ürün sayısı 204’e, üretici sayısı 14 401’e<br />

üretim miktarı da 309 522 t’na çıkmıştır. Üretim alanında ise azalma görülürken (100 275<br />

ha), doğal alanlar dahil toplamda artış (192 789 ha) olmuştur. Bu da doğal alanlardan toplamanın<br />

artış gösterdiğini göstermektedir. Ülkemizdeki üretim alanlarının % 0.1’i organik<br />

tarıma ayrılmıştır (www.tarim.gov.tr). Hayvansal üretimdeki gelişme biraz yavaş görünse<br />

de gelecekte artış beklenmektedir. Yumurta üretiminde artış görülmektedir (2004’de 92<br />

500 adet, 2006’da 270 000 adet).<br />

Ülkemizdeki organik üretim yapılan alan Ege Bölgesi’nde bulunmakta, bunu Güneydoğu<br />

Anadolu ve Akdeniz Bölgesi izlemektedir. Üretici sayısı yönünden ise sıralama<br />

Ege Bölgesi, Karadeniz Bölgesi ve Doğu Anadolu Bölgesi şeklindedir. Güneydoğu Anadolu<br />

Bölgesi’nde alan fazla olmasına rağmen üretici sayısı yönünden son sırada yer almaktadır.<br />

<strong>Türkiye</strong>’de organik üretim sözleşmeli tarım modeline uygun olarak yapılmakta,<br />

üretim çoğunlukla yurt dışı odaklı olduğu için, üretimin kontrolünde ihraç yapılacak ülkenin<br />

standartları dikkate alınmakta ve ihracatçı kuruluşun istediği kontrol kuruluşu aracılığı<br />

ile yapılmaktadır.<br />

Organik ürün üretiminde saklama ömürlerinin fazlalığı nedeniyle işlenmiş ürünlere<br />

talep daha fazla olmaktadır. Dolayısıyla kuru ve kurutulmuş meyve ve bakliyat ile meyve<br />

suyu, reçel, bitki çayları ile baharat bitkilerinin daha fazla üretimde yer aldığı görülmektedir.<br />

<strong>Türkiye</strong>’nin organik ürün ihracatı 1998 yılında 8,6 t iken, 2004 yılında 19,2 t’a çıkmış,<br />

ancak 2006 yılında 10,4 t’na düşmüştür Buna karşılık elde edilen gelir de 1998 yılında<br />

19,4 milyon dolarken, 2006 yılında 28,2 milyon dolara çıkmıştır (www.tarim.gov.tr). Ülkemizden<br />

en fazla kurutulmuş meyve ve sebze ihracatı yapılmakta, bununla birlikte, taze<br />

meyve ve sebzeye de talep olmaktadır. <strong>Türkiye</strong>’den Dünya’nın değişi yerlerindeki 27-30<br />

ülkeye organik ürün ihracatı yapılabilmektedir. Şu anda şanslı ürünler olarak kuru, kurutulmuş,<br />

dondurulmuş meyve sebze, baharat bitkileri, baklagiller, pamuk elyafı, işlenmiş<br />

Sayfa 37


ürünler görünmektedir. Bu ürünlerin ortak noktası, dayanıklı ve raf ömrü uzun ürünler<br />

olmalarıdır. Organik ürün pazarında yer alan ülkeler arasında ilerisi için <strong>Türkiye</strong>’nin süt,<br />

bal, sebzeler, baklagiller, baharat ve tıbbi bitkiler, kuru meyveler, fındık, buğday, susam,<br />

işlenmiş sebze yönünden şansı bulunmaktadır. Dış pazarlara satılan organik ürünlerin<br />

fiyatları da 1-15 dolar arasında değişiklik göstermekte, çam fıstığı, ceviz, Antep fıstığı ,<br />

biber en yüksek fiyatla satılan ürünler arasında yer almaktadır.<br />

İhracat değerlerimizin yıllar içindeki değişimi, bize organik tarım pazarında uzun<br />

süreli bir yer edinebilmemiz için üretimde istikrarlı olunmasını, kuru ve kabuklu meyvelerdeki<br />

avantaj korunması gerektiğini, işlenmiş ürünlere yönelinmesi gerektiğini, ihracatçı<br />

ülkelerin üretici ülkeler olduğunun unutulmaması gerektiğini, AB ülkelerine yakınlık faktörünün<br />

değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir.<br />

<strong>Türkiye</strong>’nin organik ürün dış pazarında söz sahibi olabilmesi için sürekli pazar<br />

araştırması yapılmalı, etkili pazarlama ağının kurulması, ürün işleme tekniklerinin geliştirilmesi<br />

ve yerli girdi sağlama yolları araştırılmalıdır.<br />

<strong>Türkiye</strong>’nin Organik Üretimdeki Güçlü ve Zayıf Yönleri<br />

Ülkemiz diğer ülkelerle karşılaştırıldığında organik tarım açısından önemli avantajlara<br />

sahiptir. Bu avantajları aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür.<br />

Ekolojik zenginlik<br />

Üretimde teknolojinin tam yerleşmemiş olması<br />

Kimyasal kullanımının sınırlı olması<br />

Kırsal kesimde yaşayan halk<br />

Dış pazarlara yakınlık<br />

Bu avantajların iyi kullanılabilmesi için eksik yönlerimizin de belirlenerek gerekli<br />

önlemlerin alınması yoluna gidilmelidir. <strong>Türkiye</strong>’nin organik üretimdeki zayıf yönlerini<br />

aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:<br />

Organik tarım konusundaki bilgi yetersizliği<br />

Üretimin dış pazarı hedef alması<br />

Ülkesel standartların oluşturulamaması<br />

Kayıt sisteminin yetersizliği<br />

Organizasyonluk<br />

<strong>Türkiye</strong>’de Organik tarıma yapılan destekler<br />

Organik tarım ülkemiz için gelişmekte olan bir sektör olduğundan desteğe muhtaçtır.<br />

Üreticiler organik tarıma eğilimli olsalar da sertifikasyon ücretleri ve pazarlama<br />

aşamasında sıkıntılar yaşadıklarından üretim süreklilik gösterememe riskine sahiptir.<br />

Destekler, üretim, sertifikasyon ücretlerine ve pazarlama aşamasında yapılabilir. Ülkemizde<br />

çoğunlukla üretime destek yapma modeli benimsenmiştir. Bu amaçla en fazla 5 yıl<br />

vadeli üretici kredisi verilmektedir. Ayrıca 1,5 yıl vadeli işletme kredisi alma şansı vardır.<br />

Sayfa 38


Bunun yanında organik tarım yapacak üreticilere diğer kredilerde % 60 indirim uygulanmaktadır.<br />

Bu şekilde 2004-2007 yılları arasında 1584 girişimciye 45 248 000 YTL destek yapılmıştır.<br />

2007 yılında doğrudan gelir desteği olarak verilen destek miktarı da 3 YTL/da’dan<br />

5 YTL/da’a çıkarılmıştır. Doğrudan gelir desteğinden 2005 yılında 1042 üretici (131 275<br />

YTL) ve 2006:yılında da 1536 üretici (351 565 YTL) yararlanmıştır.<br />

Organik üretim yapan üretici nereye kadar desteklenmelidir?<br />

Organik tarımla uğraşan üretici ve işletmeciler devlet desteğinden yararlanmalıdır.<br />

Ancak devletin geri ödemeleri kontrol etmesi gereklidir. Aksi durumda üretici ürününü satamadığında<br />

organik tarımdan vazgeçebilecektir.<br />

Devletin verdiği doğrudan üretim desteğinin arazi sahiplerine değil, gerçekten tarlada<br />

veya işletmede üretimin içinde bulunan kişilere verilmesi gereklidir. Çoğunlukla, arazi<br />

sahipleri arazilerini kiraladıkları için destek üreticiye ulaşmamakta ve arazi sahipleri zenginleşirken<br />

üretici fakirleşmektedir.<br />

<strong>Türkiye</strong>’nin Organik tarımdaki 2012 hedefi<br />

Organik tarımın ülkemizde gelişmesi için devletin bazı hedefleri bulunmaktadır.<br />

2012 yılı için bugün 30 milyon dolar civarında olan ihracatımızın 1 milyar dolara çıkarılması,<br />

iç tüketimin 100 milyon dolara çıkarılması hedeflenmektedir. Tarım Bakanlığı tarafından<br />

hazırlanan raporda hedefler aşağıdaki başlıklarda toplanmıştır.<br />

Tanıtım ve pazarlama: Organik ürünleri tanıtmak ve pazar alanını genişletmek amacıyla<br />

katma değeri yüksek ürünlere yönelme, ulusal ve uluslar arası fuarlara katılım, ekoturizme<br />

önem verilmesi ve büyük mağaza zincirlerinin organik ürün taleplerinin artırılması<br />

plânlanmaktadır.<br />

Üretim-Arge: Bir sektörün gelişmesi üzerinde araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin<br />

yapılmasını gerektirir. Bu nedenle üretimi geliştirmeye katkıda bulunacak, yöresel ürünler<br />

ve yerli çeşitlerin korunmasını sağlayacak, yerli girdi kullanımı ve üretimini geliştirecek<br />

araştırmalara gerek duyulmaktadır. Ayrıca ürün borsalarının geliştirilmesi konusunda da<br />

araştırma çalışmalarının yapılması gerekmektedir.<br />

Veri ve envanter toplama: Ülkemizin en önemli problemlerinden birini özellikle tarım<br />

sektöründe sağlıklı verilerin bulunmaması oluşturmaktadır. Organik tarım kayıtlı bir<br />

üretim sistemi olduğu için üretim, ihracat, ithalat ve tüketim rakamlarını toplamanın daha<br />

kolay olacağı tahmin edilmektedir. Bu nedenle bu verilerin tek kaynakta toplanmasını sağlayacak<br />

mevzuat değişikliklerinin yapılması gereklidir.<br />

Politika ve destekler: Organik tarım pazarı sürekli gelişme ve değişim gösterme eğiliminde<br />

olan bir sektördür. Bu nedenle kısa ve uzun süreli politikaların belirlenmesi ve desteklemelerin<br />

de buna göre yapılması gereklidir. Bu amaçla TİGEM işletmelerinin organik<br />

tarım yapılması koşulu ile özel kuruluş ve kişilere açılması, yenilenebilir enerji kaynakları<br />

bulma ve istihdam yaratma, iç pazarı destekleme, ekolojik bölgeleri belirleme konularında<br />

politika oluşturulması hedefler arasındadır.<br />

YARARLANILAN KAYNAKLAR<br />

Anonim 2008. www. tarim gov.tr<br />

Sayfa 39


TÜRKİYE EKONOMİSİNDE<br />

CARİ İŞLEMLER AÇIĞI<br />

1. Giriş<br />

Sayfa 40<br />

B.Ali EŞİYOK - Kd.Uzman<br />

Ekonomik ve Sosyal Araştırma Müdürlüğü<br />

<strong>Türkiye</strong> ekonomisinde 1994 ve 2001 yıllarında yaşanan iki büyük krizin ödemeler<br />

bilançosundan kaynaklanması ve cari işlemler dengesinin son yıllarda giderek bozulması<br />

benzer krizlerin tekrarlanma olasılığına dair beklentileri güçlendirmektedir. 2002 yılında<br />

1.5 milyar dolar düzeyinde gerçekleşen cari açık, 2003 yılında 8 milyar dolara, 2004 yılında<br />

15.6 milyar dolara, 2005 yılında 22.7 milyar dolara ve 2006 yılında ise 31.4 milyar<br />

dolara ulaşarak <strong>Türkiye</strong> tarihinin en yüksek cari açık değerleri meydana gelmiştir. Başka<br />

bir ifadeyle, 2002-2006 döneminde cari açığın % 1993 gibi rekor bir oranda arttığı, 2004<br />

yılından itibaren cari açık/GSMH oranının, 2001 kriz öncesi yılda gerçekleşen %4.9 oranının<br />

da üzerinde bir platoya yerleştiği izlenmektedir. Ekonomi yazınında cari açığın ulusal<br />

gelirin %5’ni geçmesi durumunda (Freund, 2005:1278-1298) önemli bir finansal kırılganlık<br />

göstergesi olarak yorumlanabileceği, Şili ve Meksika’da 1980’li yılların başında,<br />

Meksika ve Arjantin’de 1990’lı yılların ortalarında ve Yeni Sanayileşen G. Doğu Asya ülkelerinde<br />

1990’lı yılların sonunda görülen finansal krizlere büyük cari açıkların eşlik etmesi,<br />

cari açık olgusunun öncellikle izlenmesi gereken parametrelerden biri olarak değerlendirilmesine<br />

neden olmuştur.<br />

2.Cari İşlemler Dengesi<br />

Cari açık kavramı en genel anlamda dış kaynak transferini tanımlamakta ve yabancı<br />

tasarruf kullanımı anlamına gelmektedir. Ödemeler dengesinde cari işlemler dengesi<br />

şu kalemlerden oluşmaktadır: (Mal İhracatı-Mal İthalatı)+ (Hizmet Gelirleri-Hizmet<br />

Giderleri)+ (Diğer Gelirler-Diğer Giderler)+/- Cari Transferler. Ödemeler dengesinde cari<br />

açığın oluşmasına etki eden iki kaynak transferinden birisi yurt dışına yapılan faktör<br />

ödemeleri (esas olarak dış borç faiz ödemeleri) diğeri ise mal ve hizmet ticaret açığıdır.<br />

Ülkemizde faiz ödemelerinden kaynaklanan açık ticaret açığından düşük iken, kimi ülkelerde<br />

(örneğin L. Amerika ülkelerinde) faiz ödemelerinden kaynaklanan açık ticaret açığının<br />

üzerinde seyretmektedir.<br />

<strong>Türkiye</strong> ekonomisine ilişkin cari işlemler dengesi ve bileşenlerinin gelişimini gösteren<br />

tablo 1 verileri incelendiğinde, cari işlemler hesabının ana unsurunun dış ticaret<br />

kalemi olduğu görülmektedir. <strong>Türkiye</strong>’nin cari hesap yapısında turizm, bavul ticareti,<br />

faiz gelir ve giderleri ve işçi dövizleri ise diğer önemli kalemleri oluşturmaktadır. <strong>Türkiye</strong>’de<br />

bavul ticaretinin ve işçi dövizlerinin gelir-gider farkı pozitif bakiye verirken, cari<br />

işlemler hesabının en büyük kalemini oluşturan dış ticaret dengesinin neti ise genel olarak<br />

eksi bakiye vermektedir. Ancak döviz kurunun “uygun” olduğu yıllarda dış ticaret<br />

açığı fazla büyümemekte, cari hesap dengeye yakın oluşmaktadır. 1996, 1997 ve 2002<br />

yılları bu özellikleri taşımaktadır. 1993, 2000, 2003, 2004, 2005 ve 2006 yılları ise reel<br />

kurun değerli olduğu, bu nedenle cari işlem açıklarının büyüdüğü yıllardır. <strong>Türkiye</strong> ekonomisinde<br />

cari işlemler dengesinin diğer bir özelliği de kriz yıllarında ve/veya ekonominin<br />

durgunluğa sürüklendiği yıllarda fazla vermesi ve özellikle ara mallarında dışa bağımlılığın<br />

yüksek olması nedeniyle de normal yıllarda açıkla karşılaşmasıdır.


<strong>Türkiye</strong>, hizmet ticaretinde fazla vererek, mal ticaretindeki açığın, dolayısıyla<br />

cari açığın daha fazla büyümesini engelleyebilmektedir. Ancak, hizmet ticaretinin bu<br />

işlevini 1990’lı yıllarda giderek kaybetmeye başladığı, hizmet ticaretine ilişkin ihracat ve<br />

ithalat artış hızlarından (veya hizmet ticaretine ilişkin ihracatın ithalatı karşılama oranlarından)<br />

anlaşılmaktadır. 1981–1989 döneminde hizmet ihracatı yıllık ortalama %28.1<br />

oranında artarken, hizmet ithalatı %21.5 oranında artmıştır. Oysa 1990- 2006 döneminde<br />

hizmet ihracatının yıllık ortalama %9.9, hizmet ithalatının ise %10.4 oranında arttığı<br />

saptanmaktadır.<br />

Tablo 1: Cari İşlemler Dengesi ve Bileşenleri (Milyar Dolar)<br />

CAB Xm Mm TBm Xs Ms TBS TBm,s Xi Mi TBi TBm,s,i CT<br />

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13<br />

1980 -3.4 2.9 -7.5 -4.6 0.8 -0.6 0.2 -4.4 0.0 -1.1 -1.1 -5.6 2.2<br />

1981 -1.9 4.7 -8.6 -3.9 1.3 -0.5 0.8 -3.1 0.0 -1.4 -1.4 -4.5 2.6<br />

1982 -1.0 5.9 -8.5 -2.6 1.9 -1.1 0.9 -1.8 0.1 -1.6 -1.5 -3.2 2.3<br />

1983 -1.9 5.9 -8.9 -3.0 2.0 -1.2 0.7 -2.3 0.1 -1.5 -1.4 -3.7 1.8<br />

1984 -1.4 7.1 -10.1 -3.0 2.5 -1.5 1.0 -2.0 0.1 -1.6 -1.5 -3.5 2.1<br />

1985 -1.0 8.0 -11.0 -3.0 3.2 -1.6 1.6 -1.4 0.3 -1.9 -1.6 -3.0 2.0<br />

1986 -1.5 7.5 -10.6 -3.1 3.1 -1.5 1.6 -1.5 0.3 -2.2 -1.9 -3.4 1.9<br />

1987 -0.8 10.2 -13.5 -3.3 3.9 -1.8 2.2 -1.1 0.4 -2.5 -2.1 -3.2 2.4<br />

1988 1.6 11.7 -13.5 -1.9 5.9 -2.1 3.8 2.0 0.4 -2.9 -2.5 -0.6 2.2<br />

1989 0.9 11.6 -15.9 -4.3 6.6 -2.5 4.0 -0.3 0.7 -3.0 -2.3 -2.6 3.5<br />

1990 -2.6 13.0 -22.5 -9.6 8.1 -3.1 5.0 -4.6 0.9 -3.4 -2.5 -7.1 4.5<br />

1991 0.3 13.6 -20.9 -7.3 8.4 -3.3 5.2 -2.1 0.9 -3.6 -2.7 -4.8 5.0<br />

1992 -1.0 14.7 -22.8 -8.1 9.6 -3.8 5.8 -2.3 1.0 -3.6 -2.6 -4.9 3.9<br />

1993 -6.4 15.3 -29.4 -14.1 10.9 -4.2 6.7 -7.3 1.1 -3.9 -2.7 -10.1 3.7<br />

1994 2.6 18.1 -22.3 -4.2 11.1 -4.0 7.1 2.9 0.9 -4.2 -3.3 -0.4 3.0<br />

1995 -2.3 21.6 -34.8 -13.2 14.9 -5.3 9.6 -3.5 1.5 -4.7 -3.2 -6.7 4.4<br />

1996 -2.4 32.1 -42.3 -10.3 13.4 -6.7 6.7 -3.6 1.6 -4.5 -2.9 -6.5 4.1<br />

1997 -2.6 32.1 -47.2 -15.0 19.7 -8.8 10.9 -4.1 1.9 -4.9 -3.0 -7.1 4.5<br />

1998 2.0 30.7 -44.7 -14.1 23.7 -10.2 13.5 -0.5 2.5 -5.5 -3.0 -3.5 5.5<br />

1999 -1.3 28.8 -39.0 -10.2 16.8 -9.3 7.5 -2.7 2.4 -5.9 -3.5 -6.2 4.9<br />

2000 -9.8 30.7 -52.7 -22.0 20.4 -9.0 11.4 -10.6 2.8 -6.8 -4.0 -14.6 4.8<br />

2001 3.4 34.4 -38.1 -3.7 16.0 -6.9 9.1 5.4 2.8 -7.8 -5.0 0.4 3.0<br />

2002 -1.5 40.1 -47.4 -7.3 14.8 -6.9 7.9 0.6 2.5 -7.0 -4.6 -4.0 2.4<br />

2003 -8.0 51.2 -65.2 -14.0 19.0 -8.5 10.5 -3.5 2.2 -7.8 -5.6 -9.1 1.0<br />

2004 -15.6 67.0 -90.9 -23.9 22.9 -10.1 12.8 -11.2 2.7 -8.2 -5.5 -16.7 1.1<br />

2005 -22.7 77.0 -110.5 -33.5 26.5 -11.4 15.1 -18.5 3.7 -9.5 -5.8 -24.3 1.5<br />

2006 -31.3 91.5 -131.4 -39.9 24.3 -10.8 13.5 -26.4 4.5 -11.1 -6.6 -33.0 1.7<br />

Sayfa 41


Kaynak ve Notlar: TCMB. 1. sütun cari işlemler dengesini (CAB); 2. sütun mal ihracatını (Xm);<br />

3. sütun mal ithalatını (Mm); 4. sütun mal dış ticaretinin dengesini (TBm); 5. sütun hizmet ihracatını<br />

(Xs); 6. sütun hizmet ithalatını (Ms); 7. sütun hizmetlerde dış ticaret dengesini (TBs); 8. sütun mal ve<br />

hizmet dış ticaret dengesini (TBm,s); 9. sütun yatırım gelirlerini (Xi); 10. sütun yatırım giderlerini (Mi);<br />

11. sütun dış ticaret yatırım dengesini (TBi); 12. sütun mal, hizmet, yatırım dış ticaret dengesini (TBm,<br />

s, i) ve 13. sütun ise cari transferleri (CT) göstermektedir. Yuvarlamalar nedeniyle CAB değerleri tam<br />

tutmayabilir.<br />

Cari işlemler dengesinin unsurlarından biri olan yatırım dış ticaret dengesi de<br />

tıpkı mal dış ticaret dengesi gibi açık vermekte, 2006 yılında 6.6 milyar dolar gibi yüksek<br />

bir düzeye çıktığı izlenmektedir. Yatırım dış ticaret dengesinin giderek açık vermesinin<br />

nedeni ise dış borç faiz ödemelerinde meydana gelen artıştan kaynaklanmaktadır.<br />

1980 yılında 1.1 milyar dolar olan dış borç yıllık faiz ödemelerinin, 1994 yılından<br />

sonra 4.2 milyar dolara, 2000’li yıllarda ise hızla artarak 2006 yılında 11.1 milyar dolar<br />

gibi yüksek bir değere ulaştığı görülmektedir.<br />

2006 yılı itibariyle dış ticaret yatırım açığının cari açığa katkısı (6.6 milyar dolar<br />

ile) %20 civarında tespit edilmektedir. <strong>Türkiye</strong> 1983 yılından itibaren faiz gelirleri de<br />

elde etmeye başlamıştır. Kredili mal ve hizmet satışları sonucu ödemeler bilânçosuna<br />

faiz girişi kaydedilmiş, böylelikle dış ticaret yatırım açığının daha da büyümesi engellenebilmiştir.<br />

Diğer yandan cari transferlerinin 2003 yılından itibaren önemli ölçüde aşınmaya<br />

başladığı (işçi dövizlerindeki azalış nedeniyle), 1998 yılında 5.5 milyar dolar olan<br />

cari transfer değerinin, 2006 yılında 1.7 milyar dolara kadar düştüğü görülmektedir.<br />

2003 yılından itibaren yurt dışındaki işçilerin <strong>Türkiye</strong>’de yaptığı harcamalar artık işçi<br />

dövizi girişi olarak değil, turizm geliri olarak tanımlanmaktadır. Transfer gelirlerinde<br />

gözlenen düşüşte bu tanım değişikliğinin de etkisini belirtmek gerekir.<br />

3.Büyüme ve Cari İşlemler Dengesi<br />

<strong>Türkiye</strong> ekonomisinde ulusal gelirin büyüme hızı cari işlemler dengesini yakından<br />

etkilemektedir. Büyüme hızının cari işlemler dengesini etkilemesi büyük ölçüde<br />

ara malı ithalatından kaynaklanmaktadır. Sabit yatırımların tempolu arttığı yıllarda ise<br />

yatırım malı ithalatındaki artış yolu ile cari işlemler dengesine etkide bulunmaktadır.<br />

Başka bir deyişle, ekonominin hızlı büyüdüğü yıllarda ithalat da hızla büyümekte, bu<br />

gelişmede cari işlemler açığının yükselmesi ile sonuçlanmaktadır. <strong>Türkiye</strong> ekonomisinde<br />

1980’li yılların sonlarına kadar geleneksel olarak gözlenen bu ilişkinin, üretimin ithalata<br />

bağımlılığının artması nedeniyle, 1990’lı yıllardan itibaren önemli ölçüde farklılaştığı,<br />

1980’li yıllardaki aynı büyüme hızlarına ulaşmak için 1990’lı ve 2000’li yıllarda giderek<br />

daha fazla ithalata gereksinim duyulduğu, bunun da daha yüksek cari açıklarla<br />

sonuçlandığı saptanmaktadır. Cari açık ile büyüme arasında gözlenen diğer temel bir<br />

olgu ise ekonominin krizde olduğu ya da büyüme hızının düştüğü yıllarda cari açığın<br />

fazla ile sonuçlanmasıdır: 1994, 1998/1999 ve 2001 kriz yılları cari açığın fazlaya döndüğü<br />

ya da açığın son derece düşük gerçekleştiği yıllardır.<br />

Sayfa 42


Tablo 2’nin birinci ve ikinci sütunlarında gösterilen GSMH’nın yıllık büyüme hızları<br />

ve cari işlemler dengesi (CAB)/GSMH değerleri incelendiğinde, 1990’lı yıllarda CAB/GSMH<br />

oranının 2000’li yıllar ile kıyaslandığında oldukça mütevazı kaldığı, 2000 yılından itibaren<br />

benzer büyüme hızlarının giderek artan ölçüde cari açığa neden olduğu saptanmaktadır.<br />

Örneğin, 1980-2005 döneminin en yüksek büyüme hızının gerçekleştiği 1987 yılında cari<br />

açık ulusal gelirin %0.9’u düzeyinde gerçekleşirken, 2004 yılında gerçekleşen ve 1987 büyüme<br />

hızı ile neredeyse eşit bulunan %9.9’luk büyüme hızının ulusal gelirin %5.2’si kadar<br />

açığa neden olduğu anlaşılmaktadır.<br />

Tablo 2: Büyüme, Cari İşlemeler Dengesinin Ulusal Gelir İçerisindeki Payı ve İthalat<br />

Artış Oranı (%)<br />

Büyüme CAB/GSMH İthalat Artış Oranı<br />

1980 -2.8 -4.9 56.0<br />

1981 4.8 -2.7 12.9<br />

1982 3.1 -1.4 -1.0<br />

1983 4.2 -3.1 4.4<br />

1984 7.1 -2.4 16.5<br />

1985 4.3 -1.5 5.5<br />

1986 6.8 -1.9 -2.1<br />

1987 9.8 -0.9 27.5<br />

1988 1.5 1.8 1.3<br />

1989 1.6 0.9 10.2<br />

1990 9.4 -1.7 41.2<br />

1991 0.3 0.2 -5.6<br />

1992 6.4 -0.6 8.7<br />

1993 8.1 -3.5 28.7<br />

1994 -6.1 2.0 -20.9<br />

1995 8.0 -1.4 53.5<br />

1996 7.1 -1.3 22.2<br />

1997 8.3 -1.4 11.3<br />

1998 3.9 1.0 -5.4<br />

1999 -6.1 -0.7 -11.4<br />

2000 6.3 -4.9 34.0<br />

2001 -9.5 2.3 -24.0<br />

2002 7.9 -0.8 24.5<br />

2003 5.9 -3.4 34.5<br />

2004 9.9 -5.2 40.7<br />

2005 7.6 -6.3 19.5<br />

Sayfa 43<br />

Kaynak: TCMB ve DPT. Son iki sütün kendi hesaplamamız.


Sermaye hareketlerinin tam liberalizasyonunun gündeme geldiği 1989 sonrası dönem<br />

ile 1970’li ve izleyen yıllardaki büyüme sürecinde meydana gelen farklılığa işaret etmek gerekir:<br />

1989 dönemi öncesi yıllarda talep genişlemesi (büyüme) cari açıklara neden olurken, cari<br />

açıklar sermaye girişleri ile karşılanmakta idi. Oysa 32 <strong>Sayı</strong>lı Karardan sonraki yıllarda büyüme<br />

süreci başta olmak üzere, birçok temel makro ekonomik parametre büyüklükleri doğrudan<br />

doğruya sermaye giriş/çıkışlarına bağımlı duruma gelerek, sermaye girişleri, büyüme ve cari<br />

açık sırasını izlemeye başlamıştır. Başka bir deyişle, ekonomideki büyüme ve birikim süreçleri<br />

büyük ölçüde dış sermaye hareketlerinin yönüne bağlı olmaya başlamıştır.<br />

<strong>Türkiye</strong> ihracatının 2000’li yıllarla birlikte nasıl giderek ithalata bağımlı hale geldiği,<br />

<strong>Türkiye</strong>’nin önemli ihracatçı sektörlerine ilişkin ithalat değerlerini gösteren tablo 3 değerleri<br />

izlenerek de görülebilir.<br />

Tablo 3 :Önemli İhracatçı Sektörlere İlişkin İthalat Değerleri (2005) (İhracata Göre Sıralı) (Birim: Bin dolar ve yüzde)<br />

Sektör Adı X Xi/ΣX<br />

(%)<br />

(%) (%)<br />

Motorlu Kara Taşıtları, Traktör ,Bisiklet, Motosiklet ve Diğer 9.566.435 13,0 10.552.792 9,0 90,7 -986.357<br />

Örme Giyim Eşyası ve Aksesuarları 6.590.352 9,0 252.711 0,2 2607,9 6.337.641<br />

Elektrikli Makine ve Cihazlar, Aksam Ve Parçaları 5.426.197 7,4 9.728.045 8,3 55,8 -4.301.848<br />

Nükleer Reaktörler, Kazan; Makine ve Cihazlar, Aletler,Par. 5.243.569 7,1 16.335.800 14,0 32,1 -11.092.231<br />

Demir ve Çelik 4.973.475 6,8 9.457.831 8,1 52,6 -4.484.356<br />

Örülmemiş Giyim Eşyası ve Aksesuarları 4.862.376 6,6 433.39 0,4 1121,9 4.428.986<br />

Demir veya Çelikten Eşya 2.731.357 3,7 1.184.644 1,0 230,6 1.546.713<br />

Mineral Yakıtlar, Mineral Yağlar ve Müstahsalları, Mumlar 2.641.145 3,6 21.255.586 18,2 12,4 -18.614.441<br />

Yenilen Meyveler, Kabuklu Yemişler, Turunçgil ve Kavun K. 2.501.037 3,4 154.307 0,1 1620,8 2.346.730<br />

Mensucattan Mamul Diğer Eşya, Kullanılmış Eşya,Paçavralar 1.969.748 2,7 65.044 0,1 3028,3 1.904.704<br />

Plastik ve Plastikten Mamul Eşya 1.722.148 2,3 5.795.589 5,0 29,7 -4.073.441<br />

İnciler, Kıymetli Taş Ve Metal Mamulleri, Madeni Paralar 1.325.764 1,8 4.226.911 3,6 31,4 -2.901.147<br />

Sebze, Meyve, Bitki Parçaları, Sert Kabuklu Yemiş Konser. 1.281.470 1,7 46.934 0,0 2730,4 1.234.536<br />

Gemiler, Suda Yüzen Taşıt Ve Araçlar 1.251.573 1,7 1.166.002 1,0 107,3 85.571<br />

Pamuk 1.179.569 1,6 2.079.291 1,8 56,7 -899.722<br />

Tuz, Kükürt, Toprak ve Taşlar, Alçılar ve Çimento 1.124.129 1,5 265.648 0,2 423,2 858.481<br />

Kauçuk ve Kauçuktan Eşya 1.008.639 1,4 1.205.067 1,0 83,7 -196.428<br />

Tablo Toplamı(1) 55.398.983 75,4 84.205.592 72,1 65,8 -28.806.609<br />

Tüm Sektörler Toplamı (2) 73.476.408 100,0 116.774.151 100,0 62,9 -43.297.743<br />

M<br />

Mi/ΣM<br />

X/M<br />

X-M<br />

Kaynak ve Notlar: TUİK’den hareketle kendi hesaplamamız. Birinci sütun önemli ihracatçı sektörlerin ihracat<br />

değerlerini; ikinci sütun önemli ihracatçı sektörlerin toplam ihracat içerisindeki paylarını; üçüncü sütun önemli<br />

ihracatçı sektörlerin ithalat değerlerini; dördüncü sütun ithalatçı sektörlerin toplam ithalat içerisindeki paylarını;<br />

beşinci sütun ihracatın ithalatı karşılama oranını ve son sütun da her bir sektöre ilişkin dış ticaret dengesini<br />

göstermektedir.<br />

<strong>Türkiye</strong>’nin ihracatında ilk sıralarda yer alan sektörlere ilişkin ihracat (X), ithalat (M),<br />

dış ticaret dengesi (X-M) ve ihracatın ithalatı karşılama (X/M) oranları incelendiğinde, önemli<br />

ihracatçı sektörlerin aynı zamanda önemli ölçüde ithalatçı sektörler (dışa bağımlı) oldukları<br />

görülmektedir. Örneğin, 2005 yılında ihracat sıralamasında ilk sırada bulunan motorlu kara<br />

Sayfa 44


taşıtları, traktör, bisiklet, motosiklet sektörünün 9.6 milyar dolar olan ihracatına karşılık,<br />

10.6 milyar dolar civarında ithalat yaptığı görülmektedir. Başka bir ifadeyle, anılan sektörde<br />

ihracatın ithalatı karşılama oranı %90 olarak gerçekleşmiş olup, bu bulgu ihracatın üzerinde<br />

bir ithalatın yapıldığını göstermektedir. Sektörde gerçekleşen yüksek ithalat hacmi,<br />

söz konusu sektörde ithal girdi gereksiniminin yüksek olduğunu (otomotiv yan sanayi veya<br />

yedek parça vb.) ve aynı zamanda yerli üretimin (yerli otomobillerin) lüks ithal otomobillerle<br />

rekabet edemediğini göstermektedir. Sektörün dış ticaret dengesinin 2005 yılında bir<br />

milyar dolar civarında açık verdiği, ulusal ekonomiye net anlamda döviz kazandıramadığı,<br />

cari işlemler dengesi üzerinde bu en temel ihracatçı sektörün olumsuz etkide bulunduğu<br />

saptanmaktadır.<br />

<strong>Türkiye</strong>’nin dış ticaret ve cari işlemler dengesine katkıda bulunan temel sektörlerin<br />

örme giyim eşyası ve aksesuarları ile örülmemiş giyim eşyası ve aksesuarları gibi <strong>Türkiye</strong>’-<br />

nin geleneksel emek yoğun sektörleri olduğu anlaşılmaktadır. 2005 yılı verilerine göre örme<br />

giyim eşyası sektöründe, 6.5 milyar dolar düzeyinde yapılan iharaca karşılık, 252 milyon<br />

dolar civarında ithalat yapıldığı görülmektedir. Örülmemiş giyim eşyasında ise 4,9 milyar<br />

dolar ihracata karşın 433 milyon dolar ithalatın yapıldığı, söz konusu sektörlerin cari açığın<br />

daha fazla büyümesini engelledikleri görülmektedir.<br />

2005 yılı itibariyle önemli ihracatçı sektörlerin toplam ihracat değeri 55.4 milyar<br />

dolar düzeyinde gerçekleşirken, ithalat değeri 84.2 milyar dolar gibi yüksek bir değere ulaşmıştır..<br />

Başka bir deyişle, önemli ihracatçı sektörlerde ihracatın ithalatı karşımla oranı %<br />

65.8 oranında tespit edilirken, dış ticaret dengesi 28.8 milyar dolar açık vermiştir. Bu bulgular<br />

da göstermektedir ki, önemli ihracatçı sektörlerin aynı zamanda önemli ölçüde ithalata<br />

bağlı bir yapı sergiledikleri, bunun da <strong>Türkiye</strong>’nin ihracat yapısının ve büyümesinin giderek<br />

ithalata bağımlı hale geldiğini, bunun sonucunda büyüme-cari açık bağıntısının<br />

2000’li yıllarda önemli ölçüde bozulduğunu ortaya koymaktadır.<br />

4.Cari Açığın Finansmanı<br />

Bu alt bölümde cari açığın finansmanında meydana gelen gelişmelerin incelenmesi hedeflenmektedir.<br />

Bilindiği gibi bir ekonomide cari açık üç biçimde finanse edilebilmektedir.<br />

Bunlar; yabancı banka, hükümet veya uluslararası kuruluşlardan (Dünya <strong>Bankası</strong> ve IMF)<br />

borç alarak; doğrudan yabancı yatırım veya portföy yatırımı olarak gerçekleşen sermaye<br />

girişleri yolu ile ve döviz rezervlerini kullanarak gerçekleştirilmektedir. Herhangi bir t dönemindeki<br />

cari dengenin sermaye ve finansal hesaplar (KAt) ile finanse edilemeyen kısmı rezerv<br />

değişmeleriyle (ΔRt) karşılanmaktadır:<br />

CA t<br />

+ KAt<br />

Cari açığın doğrudan yabancı sermaye girişleri ve orta/ uzun vadeli kredilerle finanse<br />

edilmesi kısa vadeli spekülatif sermaye girişlerine dayalı olarak finanse edilmesine göre<br />

daha tercih edilebilir bir seçenektir. Ancak 1990’lı yıllarda finansal serbestliğe geçilmesi ile<br />

birlikte, cari açığın finansmanı sıcak para niteliğinde kısa vadeli sermaye girişlerine dayandırılmış,<br />

bunun sonucunda ekonominin kırılganlığı artarak, büyük boyutlu sermaye çıkışlarının<br />

yaşandığı yıllarda ekonomi sıklıkla yaşanan krizlerle (1994, 1998/99 ve 2001 krizleri)<br />

karşı karşıya kalmıştır. Bu bağlamda ödemeler dengesinin “finans hesabı”ndaki sermaye<br />

hareketlerinin incelenmesi cari açığın finansmanının değerlendirilmesi açısından gereklidir.<br />

=<br />

ΔRt.<br />

Sayfa 45


Tablo 4: Cari Açığın Finansmanı ve Seçilmiş Parametrelerin Gelişimi (Milyon Dolar)<br />

2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006<br />

Cari İşlemler Hesabı -9,821 3,392 -1,524 -8,036 -15,604 -22,824 -31,316<br />

Finans Hesabı 9,584 -14,557 1,194 7,192 17,752 43,682 44,677<br />

Yurtdışında Doğrudan Yatırım -870 -497 -175 -499 -859 -1,078 -934<br />

Yurtiçinde Doğrudan Yatırım 982 3,352 1,137 1,752 2,883 9,804 19797<br />

Yerleşiklerin Yurt Dışında Portföy Yat. -593 -788 -2,096 -1,386 -1,388 -1,233 -4353<br />

Yabancıların <strong>Türkiye</strong>'de Portföy Yat. 1,615 -3,727 1,503 3,851 9,411 14,670 11402<br />

Diğer Yatırımlar Dengesi 8,450 -12,897 825 3,474 7,705 21,510 18765<br />

Yabancıların Pörtf.Yat+Net Hata ve Noksan -1,145 -5,486 1,621 8,792 11,605 17,012 8,666<br />

Finans Dengesi+Net Hata/Noksan 6,824 -16,316 1,312 12,133 19,946 46,024 41,941<br />

Net Hata ve Noksan -2,760 -1,759 118 4,941 2,194 2,342 -2736<br />

Rezerv Hareketleri 2,997 12,924 212 -4,097 -4,342 -23,200 -10,625<br />

Toplam Dış Borç Stoku 118,503 113,593 130,005 144,839 162,231 170,529 206.471<br />

Kısa Vadeli Dış Borç Stoku 28,301 16,403 16,424 23,013 32,569 38,247 43,322<br />

Kısa Vadeli Dış Borç Stoku/MB Brüt Döviz Rez.(%) 113 87 61 68 90 79 74<br />

Merkez <strong>Bankası</strong> Brüt Döviz Rezervleri 25,097 18,892 27,006 33,724 36,006 48,320 58,332<br />

Cari Açık/GSMH(%) -4.9 2.7 -0.8 -3.4 -5.2 -6.3 -7.8<br />

Cari Açık/MB'sı Brüt Rezervleri(%) -39.1 18.0 -5.6 -23.8 -43.3 -47.2 -53.7<br />

Kaynak: TCMB verilerinden hareketle tarafımızdan oluşturuldu.<br />

Net hata ve noksan kalemi yurt içi yerleşiklerce gerçekleştirilen kayıt altına alınamamış<br />

sermaye işlemleri olarak kabul edilmektedir. Bu yaklaşım benimsenerek, giren sermaye;<br />

Finans dengesi+net hata ve noksan olarak Tablo 4’de gösterilmiştir. Tablo incelendiğinde giriş<br />

yaptığı düşünülen toplam sermayenin (sermaye ve finans hesabı+net hata ve noksan kalemi)<br />

cari açığın yol açtığı finansman ihtiyacından fazla olduğu hesaplanmaktadır. Buna göre 2000-<br />

2006 döneminde cari işlemler hesabı toplam olarak 85.733 milyon dolar açık verirken, net<br />

sermaye girişi 111.864 milyon dolar ile bu değerin çok üzerinde gerçekleşmiştir. Başka bir<br />

deyişle, Merkez <strong>Bankası</strong> cari işlemler açığının çok üzerinde gerçekleşen sermaye girişi sonucunda,<br />

26.131 milyon dolarını resmi rezerv birikimine ayırmıştır. Oransal olarak ifade edilmek<br />

istenirse, 2000-2006 dönemi kümülatif değerlerine göre giren sermayenin %76.6’sı cari açığın<br />

finansmanında kullanılırken (85.733 milyon dolar), %23.4’nün (26.131 milyon dolarının ) ise<br />

rezerv birikimine tahsis edildiği anlaşılmaktadır. Hiç kuşkusuz bu olgu <strong>Türkiye</strong> ekonomisinin<br />

nasıl bir spekülatif atakla karşı karşıya kaldığının bir göstergesi olarak da düşünülebilir. Ekonomik<br />

büyümenin gereksiniminden fazla spekülatif gaye ile giriş yapan sermaye, kısa vadeli<br />

kâr beklentileri bitince ve/veya bir kriz algısı ile birlikte hızla ülkeyi terk etmekte, bu da cari<br />

açığın finansmanında önemli bir risk oluşturmaktadır.<br />

Yıllar itibariyle giren sermayenin cari açığın finansmanına ve rezerv birikimine göre<br />

kullanış biçimi incelendiğinde; 2005 yılında 46.024 milyon dolar düzeyinde gerçekleşen sermaye<br />

girişinin %49,6’sı (22.824 milyon dolar) cari açığın finansmanında kullanılırken, %<br />

50,4’nün (23,200 milyon dolarının) rezerv birikimine ayrıldığı anlaşılmaktadır. 2006 yılında ise<br />

giren sermayenin %74.7’sinin (31.316 milyon dolar) cari açığın finansmanında kullanıldığı, %<br />

25,3’nün (10.625 milyon dolarının) ise rezerv birikimine tahsis edildiği saptanmaktadır.<br />

Finans hesabının alt kalemleri incelendiğinde, finansal sermaye girişlerinin önemli bir<br />

bölümünü yabancıların <strong>Türkiye</strong>’de menkul kıymet alımlarının oluşturduğu görülmektedir.<br />

2000–2006 döneminde yabancıların birikimli olarak 38,7 milyar dolar menkul kıymet alımı<br />

gerçekleştirdikleri saptanmaktadır. Cari açığın finansmanına özellikle 2005 ve 2006 yıllarında,<br />

borç yaratmayan, doğrudan dış yatırımlarının önemli katkı yaptığı, 2006 yılında 31,3 milyar<br />

Sayfa 46


dolar olarak gerçekleşen cari açığın %63’nün doğrudan dış yatırımlar yolu ile finanse edildiği<br />

anlaşılmaktadır. Kuşkusuz bu gelişme olumlu bir adım olarak görülmelidir. Ancak son<br />

yıllarda artan doğrudan dış yatırım girişlerinin klasik anlamda doğrudan yatırımları ifade<br />

etmediği, ekonominin sabit sermaye stokunun genişlemesine bir katkı yapmadığı da belirtilmelidir.<br />

Başka bir ifadeyle, doğrudan yabancı yatırımlar, özelleştirmeler yolu ile mevcut<br />

kaynakların el değiştirilmesi ile sınırlı gözükmektedir. Diğer yandan doğrudan yabancı yatırımlara<br />

ilişkin kâr transferlerinin gündeme geleceği önümüzdeki yıllarda, kaynak akışı bu<br />

kez ters yönden işleyeceğinden, doğrudan dış yatırımların cari işlemler dengesi üzerinde<br />

yarattığı olumsuz etkiler de göz önüne alınmalıdır.<br />

Ödemeler dengesinde finans hesabının altında değerlendirilen “diğer yatırımlar<br />

dengesi” büyüklüğü değerlerinde son yıllarda önemli artışların yaşandığı, buna karşın<br />

2001 krizinde diğer yatırımlar dengesinin -12,9 milyar dolar düzeyinde negatif bakiye verdiği<br />

gözlenmektedir. Kuşkusuz bunun en temel nedeni, söz konusu dönemde bankalar<br />

üzerinde herhangi bir denetimin olmaması nedeniyle bankaların yüksek düzeye varan<br />

açık pozisyon ile çalışmaları etkili olmuştur. Bankacılık sistemi devalüasyon beklentilerinin<br />

yoğunlaştığı yıllarda, açık pozisyon miktarında döviz talep ederek sistemin krize girmesinde<br />

önemli rol oynamıştır. Diğer yatırımlar kaleminin “normal” yıllarda önemli ölçüde yükselmesinin<br />

nedeni ise son yıllarda bankalar yanında reel kesimin de TL’nin değerlenmesinin<br />

sağladığı avantaj nedeniyle dış piyasalarda önemli düzeylere varan borçlanmaya giderek,<br />

bunları özelleştirme ve devlet iç borçlanma senet alımında kullanmalarından kaynaklanmaktadır.<br />

2000–2006 dönemine ilişkin dış borç stoku- cari açık ilişkisi incelendiğinde, dönem<br />

boyunca cari açığın birikimli toplamının 86 milyar dolar düzeyine ulaştığı, dış borç stokundaki<br />

artışın ise 88 milyar dolarla cari açık düzeyinde gerçekleştiği görülmektedir. Başka bir<br />

deyişle, bir dolarlık cari açığın 1.03 dolarlık dış borç artışına karşılık geldiği saptanmaktadır.<br />

Oysa, cari açık-dış borç stoku artışının 1989-1999 arasında önemli ölçüde bozulduğu,<br />

dönem boyunca dış borç stoku artışının 61.2 milyar dolar düzeyinde gerçekleştiği, cari<br />

açık toplamının ise 13 milyar dolar olduğu göz önüne alınırsa, bu dönemde bir dolarlık<br />

cari açığa 4.7 dolarlık dış borç artışının eşlik ettiği saptanmıştır. 1989-1999 döneminde dış<br />

borç-büyüme (cari açığın finansmanı için gerekli miktar) ilişkisinin önemli ölçüde koptuğu,<br />

söz konusu dönemde bankalar ve şirketlerin ülke dışına kayıtlı veya kayıtsız sermaye çıkarmaları<br />

ve sermaye hareketlerinin liberalizasyonunun ekonomide yarattığı kırılganlıkları<br />

önlemek için Merkez <strong>Bankası</strong>’nın aşırı rezerv biriktirmek zorunda kaldığı anlaşılmaktadır.<br />

Diğer yandan spekülatif nitelikli sermaye girişleri sonucunda ekonomide kırılganlıklar<br />

artmakta, kısa vadeli borç stokunun Merkez <strong>Bankası</strong> brüt rezervlerine oranı yükselirken,<br />

2000 yılı hariç, 2001-2006 döneminde kısa vadeli borç stokunun üzerinde rezerv biriktirildiği<br />

(aşırı rezerv) görülmektedir. Merkez <strong>Bankası</strong> sermaye hareketlerinin yaratacağı<br />

olası krizleri engellemek ve döviz satışları ile piyasayı dövizle fonlayarak döviz fiyatındaki<br />

sert yükselişleri önlemek amacıyla rezerv biriktirmekte, bu da ekonomiye ek bir maliyet<br />

getirmektedir. Tablo 4’de gösterilen kısa vadeli dış borç stoku/MB brüt döviz rezervleri<br />

incelendiğinde, söz konusu oranın 2001 krizi öncesinde kritik eşik olan %100’ü aştığı,2003<br />

ve 2004 yıllarında göreli bir düşüşten sonra tekrar yüksek bir platoya yerleşerek ekonomideki<br />

kırılganlığın devam ettiğini göstermektedir. Ekonomide kırılganlığın önemli ölçüde<br />

Sayfa 47


arttığı cari açık/Merkez <strong>Bankası</strong> brüt döviz rezervleri ve cari açık/GSMH oranları incelenerek<br />

de görülebilir. Cari açık/ Merkez <strong>Bankası</strong> brüt rezervleri oranının, 2002 yılından itibaren<br />

hızla bozulmaya başladığı, 2002 yılında %5.6 olan söz konusu oranın, 2006 yılında %<br />

53.7 gibi oldukça yüksek bir orana çıktığı saptanmaktadır. Aynı dönemde cari açığın ulusal<br />

gelir içerisindeki payının da %0,8’den %7,8’e yükseldiği göz önüne alınırsa, ekonomideki<br />

kırılganlığın artarak devam ettiği anlaşılmaktadır.<br />

4.1.Cari Açığın Finansmanında Doğrudan Yabancı Yatırımlar<br />

Cari açığın finansmanı açısından daha temel ve sağlıklı bir kaynak olarak görülmesi<br />

gereken doğrudan yabancı yatırımların cari açığın finansmanına katkısı nasıl gelişmiştir?<br />

Bu sorunun yanıtı için Tablo 5’in son sütun değerleri incelenebilir. Buna göre 2002 yılında<br />

%40,5 olan doğrudan net yabancı yatırım/cari açık oranının, 2003 ve 2004 yıllarında göreli<br />

bir düşüşten sonra, 2005 ve 2006 yıllarında sırasıyla %35,9 ve %50,3 gibi yüksek oranlara<br />

çıktığı anlaşılmaktadır. Başka bir ifadeyle, son yıllarda ulusal değerlerin özelleştirilmesi sürecinde<br />

gözlenen artışlar sonucu (yabancılaştırılması) ile birlikte önemli değerlere ulaşan<br />

doğrudan dış yatırım girişlerinin, cari açığın önemli bir bölümünü finanse ettiği anlaşılmaktadır.<br />

Ancak, özelleştirilecek varlıkların tükenmesi ile birlikte doğrudan dış yatırım girişlerinin<br />

aynı tempoyla devam edeceğine dair önemli soru işaretleri bulunmaktadır. Bunlardan<br />

en temel olanı direkt dış yatırımların başta üretken sektörler olmak üzere ticarete konu<br />

olan sektörlere yönelik yeni sabit yatırımlara gitmemesinde gözlenmektedir. Klasik anlamda<br />

direk dış yatırım bağlamında değerlendirilecek olan bu tür yatırımların yapılmıyor olması<br />

esas olarak yabancı yatırımların <strong>Türkiye</strong>’yi pazar ve kâr açısından (özelleştirilen kârlı<br />

kuruluşlarda bu tür risklerin olmadığı göz önüne alınırsa) hâlâ riskli gördüklerini de göstermektedir.<br />

Tablo 5: Cari Açığın Doğrudan Net Yabancı Yatırımlarla Finansmanı (Birim:Milyon Dolar)<br />

Giriş Çıkış Net Cari Açık Doğrudan Net Yabancı Y./Cari Açık(%)<br />

2002 622 5 617 1524 40.5<br />

2003 745 8 737 8036 9.2<br />

2004 1,291 100 1,191 15604 7.6<br />

2005 8,537 336 8,201 22824 35.9<br />

2006 17,446 1687 15,759 31316 50.3<br />

Kaynak: TCMB verilerinden hareketle kendi hesaplamamız.<br />

4.2.Doğrudan Yabancı Yatırımların Sektörel Dağılımı<br />

Bilindiği üzere doğrudan dış yatırımlar “borç yaratmayan” sermaye girişleri niteliği<br />

taşıdığından, önceki satırlarda da belirtildiği üzere, cari açığın finansmanında daha sağlıklı<br />

bir finansman biçimi olarak görülebilir. Ancak, doğrudan dış yatırımların uzun erimde cari<br />

açık üzerinde beklenen pozitif etkilerinin gerçekleşmesi için doğrudan yabancı yatırımların<br />

ekonominin üretken sektörlerinde yoğunlaşması gerekmektedir. Başka bir deyişle, giren<br />

sermayenin ekonominin sabit sermaye stokunun genişlemesine katkı yapacak nitelikte<br />

yatırımlar olması gerekmektedir. Bu bağlamda doğrudan dış yatırımların ana sektörler itibariyle<br />

gelişimini gösteren tablo 6 bulguları incelendiğinde, ekonominin sabit sermaye<br />

stokunun genişlemesinde en temel role sahip imalat sanayi sabit yatırımlarına yönelik<br />

doğrudan dış yatırımların son derece cılız kaldığı, doğrudan dış yatırımların ağırlıklı olarak<br />

hizmet sektörüne yöneldiği izlenmektedir.<br />

Sayfa 48


Tablo 6: Doğrudan Yabancı Sermaye Girişlerinin Ana Sektörler İtibariyle Dağılımı (%)<br />

2002 Dağılım(%) 2003 Dağılım(%) 2004 Dağılım(%) 2005 Dağılım(%) 2006 Dağılım(%)<br />

Tarım 0 0 1 0 4 0 5 0 6 0<br />

Madencilik 2 0 14 2 75 6 40 0 120 1<br />

İmalat Sanayi 110 18 448 60 214 17 789 9 1,395 8<br />

Hizmetler 442 71 196 26 927 72 7,699 90 15,813 91<br />

Diğer 68 11 86 12 71 5 4 0 112 1<br />

Toplam 622 100 745 100 1,291 100 8,537 100 17,446 100<br />

Kaynak: DPT<br />

Doğrudan dış yatırımların alt sektörler bağlamında daha ayrıntılı dağılımını gösteren<br />

tablo 7 bulguları incelendiğinde ise doğrudan dış yatırımların iki alt sektörde yoğunlaştığı izlenmektedir.<br />

Bunlar; “mali aracı kurumun faaliyetleri” ve “ulaştırma, haberleşme ve depolama”<br />

alt sektörleridir. 2006 yılı itibariyle bu iki sektörün doğrudan yabancı yatırımlardan aldıkları<br />

toplam pay % 76,2 gibi yüksek bir orana çıkmıştır. Başka bir deyişle, doğrudan dış yatırımların<br />

mali sektör (banka ve şirket satın almaları) ve telekomünikasyon gibi ticarete konu olmayan<br />

(dolaysıyla döviz kazancı sağlamayan) hizmet sektörlerinde yoğunlaştıkları, ekonominin sabit<br />

sermaye stokunun genişlemesine katkı yapacak olan sektörlerin başında gelen imalat sanayine<br />

ilgi göstermedikleri anlaşılmaktadır. Üretken olmayan sektörlere yönelik doğrudan dış yatırımlar,<br />

başlangıçta cari açığa olumlu katkı yapsa da, önümüzdeki yıllarda gerçekleşecek kâr transferleri<br />

ile birlikte cari açığı artırma yönünde etkisi de söz konusu olabilecektir.<br />

Tablo 7 : Doğrudan Yabancı Yatırımların Alt Sektörlere Göre Dağılımı<br />

Kaynak: TCMB verilerinden hareketle oranlar tarafımızdan eklendi.<br />

5.Sonuç<br />

Ülkemizin son yıllarda yaşadığı<br />

en temel makro-ekonomik<br />

sorunların başında gelen cari açık<br />

sorununu kapatmaya yönelik önlemlerin<br />

zaman geçirilmeden alınması<br />

gerekmektedir. Bu bağlamada<br />

alınması gereken önlemleri<br />

temel başlıklar altında kısaca<br />

özetlemek mümkündür: Dış ticaret<br />

açığı yolu ile cari açığın artmasına<br />

neden olan Dahilde İşleme<br />

Rejimi gözden geçirilmelidir. Ara<br />

mallarında ithalata bağımlılığı<br />

azaltacak önlemler zaman geçirilmeden<br />

alınmalıdır. Öncelikle,<br />

yüksek oranda dışa bağımlı ara<br />

mallarında yurt içi üretimi özendirecek önlemler zaman geçirilmeden alınmalıdır. Orta ve uzun<br />

dönemde ihracatın profili ileri teknoloji içeren ürünlere kaydırılmalıdır. Bu bağlamda üretim<br />

yapısını dönüştürecek bir kalkınma stratejisi hazırlanıp uygulanmalıdır.<br />

Kaynakça<br />

200<br />

2 %<br />

200<br />

3 % 2004 %<br />

200<br />

5 %<br />

200<br />

6 %<br />

Tarım, Balıkçılık, Avcılık 0 0 1 0.1 4 0.3 5 0.1 5 0<br />

Balıkçılık 0 0 0 0 2 0.2 0 0 1 0<br />

Madencilik ve Taşocakçılığı 2 0.3 14 1.9 75 5.8 40 0.5 120 0.7<br />

Elektrik, Gaz ve Su 68 10.9 86 11.5 69 5.3 4 0 112 0.6<br />

İnşaat 3 0.5 8 1.1 23 1.8 92 1.1 525 3<br />

G. Menkul Kiralama ve İş Faaliyetleri 0 0 6 0.8 3 0.2 29 0.3 89 0.5<br />

İmalat Sanayi 110 17.7 448 60.1 214 16.5 788 9.2<br />

Ulaştırma, Haberleşme ve Depolama F 1 0.2 2 0.3 639 <strong>49.</strong>2<br />

Mali Aracı Kurumun Faaliyetleri 260 41.8 51 6.8 69 5.3<br />

328<br />

5 38.4<br />

401<br />

6 47<br />

Toptan ve Perakende Ticaret 89 14.3 92 12.3 103 7.9 68 0.8<br />

139<br />

5 8<br />

Freund, Caroline (2005), “Current Account Adjustment in Industrial Countries”, Journal of International Monetary and Finance, 24, 1278-1298.<br />

https://www.tuik.gov.tr https://www.dpt.gov.tr https://wwww.tcmb.gov.tr<br />

630<br />

3<br />

700<br />

2<br />

36.<br />

1<br />

40.<br />

1<br />

149<br />

6 8.6<br />

Oteller ve Lokantalar 0 0 4 0.5 10 0.8 42 0.5 28 0.2<br />

Eğitim Hizmetleri 0 0 0 0 0 0 17 0.2 0 0<br />

Sağlık İşleri ve Sosyal Hizmetler 5 0.8 23 3.1 53 4.1 74 0.9 264 1.5<br />

Diğer Toplumsal ve Kişisel Faaliyetler 84 13.5 10 1.3 36 2.8 86 1 106 0.6<br />

Toplam 622 100 745 100 1300 100<br />

854<br />

6 100<br />

174<br />

46<br />

10<br />

0<br />

Sayfa 49


MİCROSOFT VİSİO 2003<br />

UYGULAMA KILAVUZU<br />

Fehmi Dinçer<br />

Genel Müdürlük Müşaviri<br />

MS VİSİO 2003 Programı, kavramları, görsel bir sunuya dönüştürmeye yardım eden<br />

bir çizim ve diyagramlar programıdır. Visio, önceden tanımlanmış (hazır kalıplar şeklinde -<br />

stencils) şekiller, semboller, artalanlar ve kenarlıklar sağlayan bir programdır. Visio, profesyonel<br />

bir iletişim aracı yaratmak için diyagramımıza ögeleri sürükle - bırak (drag and drop)<br />

mantığıyla çalışan bir programdır.<br />

Öncelikle Visio 2003 programını açalım. Bu programda da Microsoft’un diğer programlarında<br />

olduğu gibi Menü çubuğu, standart araç çubuğu ve formatlama çubuğu bulunur.<br />

1. Ekranımızın sol kenarında formatlama çubuğunun altında Shapes (şekiller) Penceresi<br />

(Shapes Window) görünür. Şekillerin altında Şekil Kalıpları başlıkları (Stencil Title Bar) görünür.<br />

Bunlar Arrow Shapes (ok şekiller), Background (artalan), Basic Flowchart Shapes<br />

(temel akım şeması şekilleri), Brainstorming (beyin fırtınası), örgüt şeması, ev planları,<br />

elektrik - makine mühendisliği, veri tabanı, ağ vs. dir. Bunların herbirinin içinde şablon şekiller<br />

bulunur. Daha değişik Şekil Şablonları için Help’de Shapes Gallery’den de faydalanabiliriz.<br />

2. Ekranımızın ortasında ise boş diyagram çalışma kâğıdı (workspace) bulunan Çizim<br />

Penceresi (Diagram Window) bulunur (milimetrik kâğıt).<br />

3. Ekranımızın sağ kenarında ise Görev Bölmesi’nin (Task Pane) içinde bazı yardım fonksiyonları<br />

(Getting Srtarted, Diagram Gallery ) vardır. Genellikle diyagram çalışma kâğıdı alanını<br />

genişletmek için bu pencereyi kapatır, gerekli olduğunda da açarız. Bunu yapmak için<br />

standart araç çubuğunda Getting Started’ı seçerek açarız. Getting Started’dan çıkmak için<br />

ise X’ tıklarız.<br />

YENİ BİR DİYAGRAM OLUŞTURMA<br />

1. Shapes (şekiller) butonunda Category altında Business Process altında Basic<br />

Flowchart Shapes’ın içindeki şekil şablonlarından birisini seçelim ve bu şekli çalışma kâğıdımıza<br />

sürükleyelim.<br />

2. Standart araç çubuğunda Connector Tool (bağlantı - bağlayıcı aracı)’ı tıklayalım. Bağlantı<br />

aracı işlemlerimizi yaptığımız esnada seçili olarak görünecek ve iptal edilinceye kadar<br />

aktif kalacaktır.<br />

3. İlk seçtiğimiz şekil çalışma sayfamızda seçili iken, ikinci bir şekli çalışma kâğıdımıza<br />

sürükleyelim. Şekiller, bağlantı aracı (connector tool) açık olduğu zaman otomatik olarak<br />

bağlanacaktır.<br />

Sayfa 50


4.Akış şemasındaki bütün aşamaları içeren şekilleri girinceye kadar şekilleri eklemeye<br />

devam edelim.<br />

5.Şekiller, yeniden şekillendirilebilir veya taşınabilir olmasına rağmen bağlantılar değişmeden<br />

kalacaktır.<br />

ŞEKİLLERİ BAĞLAMA ( CONNECTİNG SHAPES )<br />

Visio’da iki tip bağlantı vardır.<br />

Şekilden şekile bağlantı: İki şekil arasındaki en yakın iki noktalardan bağlanır (büyük kırmızı<br />

kare şeklinde görünür.).<br />

1.Bağlayacağımız şekilleri (her ikisini) seçelim. Bağlantımız oluşur.<br />

2.Menüden Shape > Connect Shapes’i seçelim.<br />

Bir noktadan diğer noktaya bağlantı: Belirli bağlantı noktalarında şekilleri bağlar (koyu<br />

kırmızı bitiş noktaları şeklinde görünür).<br />

1.Standart araç çubuğunda Connector Tool butonunu tıklayalım.<br />

2.Bağlamak istediğimiz ilk şeklin bağlantı noktası üzerinde Connector Tool ile pozisyonunu<br />

belirleyelim.<br />

3. İkinci şeklin bağlantı noktasına ulaşıncaya kadar (dikey bağlantı çizgisi görününceye<br />

kadar) sürükleyelim ve fare butonunu bırakalım. Böylece bağlantımız oluşur.<br />

BAĞLAYICIYI (CONNECTOR ) DEĞİŞTİRMEK<br />

Bağlantı kurulmuş olan iki şekil arasındaki bağlayıcıda (connector) fareyi sağ tıklayınca<br />

kısa yol menüsü açılır. Burada istediğimiz değişiklikleri yaparız.<br />

BİR DİYAGRAMA METİN EKLEMEK VE FORMATLAMAK<br />

1. Metin girilecek bir şekli çift tıklayalım. Burada diğer MS Word veya Power Point’de<br />

olduğu gibi bir metin kutusu oluşturmaya ihtiyacımız yoktur. Visio bunu otomatik yaptığı<br />

gibi şekillerin dışında da metin kutularını oluşturma olanağı sağlar.<br />

2.Visio’da metin yazımı için için varsayılan format Arial 8 font’udur. Formatlamanın en<br />

etkin yolu, metnin hepsini girmektir. Visio, metni girince şekillerin hepsini formatlar. Bunu<br />

yapmak için seçtiğimiz şekillerden birisini tıklayalım. Shift tuşunu basılı tutarken formatlamayı<br />

düşündüğümüz diğer şekilleri tıklayalım.<br />

3. Metin seçili iken standart araç çubuğundan kullanmayı istediğimiz font, style ve size’ı<br />

seçelim.<br />

Sayfa 51


FORMATLANMIŞ BİR DİYAGRAMA ŞEKİLLER EKLEMEK<br />

Diyagramımıza bir aşama eklemeyi unutursak, Visio bize oldukça kolay bir çözüm yolu<br />

sağlar. Ekleyeceğimiz yeni şekli seçer, diyagrama sürükler ve şekli eklemek istediğimiz<br />

yerde bağlayıcının (connector) üzerinde dururuz. Bu durduğumuz aşamada makas ikonu<br />

göründüğü zaman şekli bırakırız (tipik sürükle - bırak mantığı). Daha sonra bu şeklin içine<br />

metnimizi yazar ve diyagramımıza yeni şekli eşleştirerek formatlarız.<br />

BİR ARTALAN (BACKGROUND) OLUŞTURMA<br />

Visio, diyagramımıza ekleyeceğimiz çeşitli standart artalanlar (background) sağlar. Ekranımızın<br />

sol kenarındaki menüden (Shapes) “Background” ı tıklayalım. Visio’nun çizim<br />

sayfamızın altına bir sekme eklediğine dikkat çekelim. Bu sekme, Page–1 olarak etiketlenmiştir.<br />

İkinci sekme ise “VBackground” olarak etiketlenmiştir. Burada çoğunlukla Page–1<br />

sekmesinde çalışacağız. Aşağıda bulunan sekmelerden hangisini seçersek, o sayfaya içerik<br />

ekleyerek veya çıkartarak düzeltme yapacağız anlamına gelir.<br />

RENK DÜZENİNİ DEĞİŞTİRMEK<br />

Diyagramımıza renk eklemenin en etkin yolu şekillerimizi, artalanımızın ve metnimizin<br />

hepsini birden değiştirerek renk düzeni işlevselliğini kullanmaktır.<br />

1. Çalışma sayfamızı sağ tıklayalım ve Renk Düzeni’ni (Color Scheme) seçelim.<br />

2. Color Scheme ekranı açılınca, bu ekranda Scheme’i seçeriz, Apply ve OK’ye basarız.<br />

Farklı renk tercihlerini önizledikten ve istediğimiz rengi seçtikten sonra Apply ve OK’ye<br />

basarız.<br />

3. Bazen bir yada iki şeklin rengini etkileyici olması için değiştirmek isteyebiliriz. Bunu<br />

yapmak için rengini değiştirmek istediğimiz şekli seçeriz, sonra formatlama araç çubuğundaki<br />

boyama aracını (Paint Bicket Tool) tıklarız. İstediğimiz rengi seçtiğimizde, sadece rengini<br />

değiştirmek istediğimiz şeklin renginin değiştiğini görürüz.<br />

HİPERLİNK EKLEME<br />

1.Ekranımızın sol kenarındaki “Borders and Titles” sekmesini seçelim.<br />

2.Hiperlink ikonlarından birisini seçip, diyagramımıza sürükleyelim ve hiperlinkin görünmesini<br />

istediğimiz yerdeki şeklin içindeki yere bırakalım.<br />

3. Visio’da hiperlink ekranı açılacaktır. Bu ekranda Adres: kutusuna eklemek istediğimiz<br />

linkin adresini (URL) yazalım. (Örnek: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?<br />

BlogNo=46940 ) ve OK’ye tıklayalım.<br />

Sayfa 52


VİSİO ÇİZİMLERİ İLE NE YAPABİLİRİZ?<br />

Visio çizimleri, MS Word ve Power Point gibi diğer programlara eklenebilir.<br />

1. Visio araç çubuğundan Edit > Copy Drawing’i seçelim.<br />

2. Power Point sunumu yada Word belgemizi açalım ve Visio çizimimizi eklemek istediğimiz<br />

yerde imleç ile pozisyonumuzu belirleyelim.<br />

3. Edit > Paste ‘ı seçelim.<br />

4. Çizimimizi değiştirmek için Word yada Power Point sunumunda iken şeklimizin üzerinde<br />

çift tıklayalım. Bu durumda Visio, düzeltmek istediğimiz yerin içinde yani Word yada<br />

Power Point’in içinde açılacaktır. Burada Visio programına gitmeden gerekli düzeltmeleri<br />

yaparız.(Copy / Paste vs.)<br />

ŞEKİLLERİ ARAMA (Search for Shapes)<br />

Visio’da değişik şekil şablonları ve bunların değişik türleri vardır. Bunları bulmak<br />

için ekranımızın sol kenarındaki Shapes’in altında Search for Shapes: kutusunda bulmak<br />

istediğimiz şekillerin adını yazalım (Örnek: Security, Web vs.) ve Search butonuna basınca<br />

Security şablonları gelir. Buradan istediğimiz şekil şablonlarını seçeriz.<br />

BİR ŞEKLİ TAŞIMAK<br />

Taşımak istediğimiz şekli tıklayalım şeklin üstünde fare butonunu basılı tutarak diyagramdaki<br />

yeni yerleştireceğimiz yere sürükleyelim ve işlem bittiği zaman fare butonunu<br />

serbest bırakalım.<br />

ŞEKİLLERİ KATMANLAŞTIRMA ( LAYERİNG SHAPES )<br />

Visio’da diyagrama eklediğimiz ilk şekil (nesne) varsayılan olarak sayfanın en alt<br />

katmanı olarak atanır. Eklediğimiz ikinci şekil bir üst düzey katmanı olarak atanır. Eklediğimiz<br />

son şekil ise en üst katman olarak görünür.<br />

Visio’da 4 katmanlaştırma komutu vardır.<br />

1. Bring to Front (Öne getirme): Seçilen şekli sayfanın en üst katmanı olarak gösterir.<br />

Bütün diğer şekiller, seçilen şeklin arkasında görünür.<br />

2. Send to Back (Arkaya gönderme): Seçilen şekli sayfanın en alt katmanı olarak gösterir.<br />

Bütün diğer şekiller, seçilen şeklin önünde görünür.<br />

3. Bring Forward (İleri getirme) : Seçilen şekli bir katman üste getirir.<br />

4. Send Backward (Geriye götürme) : Seçilen şekli bir katman alta götürür.<br />

Sayfa 53


Diyagramımızda üstüste katmanlaştırılmış 3 daireden oluşan bir şeklimiz olsun. Diyagramımızdaki<br />

bu üç daireden en alttakini seçelim. Menü çubuğunda Shape > Order ><br />

Bring to Front’u seçince en alttaki şeklin en üst katmana geldiğini görürüz. Benzer şekilde<br />

en üst katmanda bulunan şekli seçelim. Menü çubuğundan Shape > Order > Send<br />

Backward’ı seçince en üstteki şeklin bir katman alta geçtiğini görürüz. Yukarıda bahsettiğimiz<br />

diğer seçenekleri kullanarak kullanarak şekillerin katmanlarını değiştirebiliriz.<br />

ŞEKİLLERİ HİZALAMA (ALİGNİNG SHAPES)<br />

1. Hizalamak istediğimiz şekilleri seçelim.<br />

2. Menü çubuğundan Shape > Align Shapes’i seçince Align Shapes ekranı açılır. Burada<br />

hizalama seçeneğini (vertical yâda horizontal alignment seçeneklerinden istediğimizi)<br />

seçip, OK’yi tıklayınca şekilerimizin hizalandırma işlemi tamamlanmış olur.<br />

ŞEKİLLERİ DAĞITMA (DİSTRİBUTİNG SHAPES)<br />

1. Dağıtmak istediğimiz şekilleri seçelim.<br />

2. Menü çubuğundan Shape > Distribute Shapes’i seçince Distribute Shapes ekranı<br />

açılır. Burada dağıtma seçeneğini (vertical yada horizontal disributing seçeneklerinden istediğimizi)<br />

seçip, OK’yi tıklayınca şekilerimizin dağıtma işlemi tamamlanmış olur.<br />

ŞEKİLLERİ GRUPLANDIRMA<br />

Gruplandırma işlemide yukarıda bahsettiğimiz gibi benzer şekilde yapılır. Gruplandırmak<br />

istenilen şekiller seçilir ve menü çubuğunda Shape > Grouping Shapes > Group tıklanarak<br />

yapılır.<br />

ŞEKİLLERİ DÖNDERMEK (ROTATE) / ÇEVİRMEK (FLİP)<br />

Döndürmek yada çevrilmek istenen şekiller seçilir. Menüden Shapes > Rotate yada<br />

Flip’i seçilerek yapılır.<br />

ORGANİZASYON ŞEMASI YAPMAK<br />

Menü çubuğunda File > New > Organizasyon Chart tılayalım. Organization Chart’ın<br />

içinde Executive şeklini çizim sayfamıza sürükleyelim ve burada ilgili yöneticinin ad ve unvanını<br />

yazalım. İkinci aşama olarak Manager şeklini Executive şeklinin üzerine sürükleyince<br />

Manager şekli Executive şeklinin altına yerleşir. Burada da ilgili yöneticinin isim ve ünvanını<br />

yazalım. Benzer şekilde diğer Manager şekillerini yerleştirdiğimizde bu şekiller Executive<br />

Sayfa 54


şeklinin altına yatay olarak yerleşir. (Visio’da yatay – horizontal - yerleşme varsayılan<br />

özelliktir. Bunu dikey – vertical - veya yan yana (side by side) şeklinde de yapabiliriz.).<br />

Üçüncü aşamada bir Position şeklini Manager şeklini üzerine sürükleyelince, Position<br />

şekli, Manager şeklinin altına yerleşir. Dördüncü olarak Visio’nun bir özelliğini daha kullanalım.<br />

Multiple Shapes şeklini Manager şekillerinden birisinin üzerine sürükleyelim.<br />

Burada Add Multiple Shapes ekranında Number of Shapes alanına 5 sayısını girelim ve<br />

OK’yi tıklayalım. Böylece organizasyon şemamız hazırlanmış olur.<br />

Burada bir hatırlatma yapalım. Visio’da organizasyon şeması yaparken<br />

altkademe şekiller varsayılan olarak yatay (horizontal) olarak kendiliğinden düzenli bir<br />

şekilde yerleşirler. Ancak bunları Organization Chart menüsünde Arrange Subordinates<br />

ekranını açarak yeniden düzenleyerek dikey (vertical), yan yana (side by side) yapabiliriz.<br />

ORGANİZASYON ŞEMASINA BAŞLIK EKLEMEK<br />

Organization Chart Shapes şekillerinden Title şeklini hazırladığımız organizasyon<br />

şemasının enüstüne sürükleyelim ve içine kurum ismini yazalım.<br />

ORGANİZASYON ŞEMA SİHİRBAZINI KULLANARAK ÖRGÜT ŞEMASI YAPMAK<br />

File > New > Organization Chart > Organization Chart Wizard’ı tıklayınca<br />

Organization Chart Wizard ekranı açılır. Burada “İnformation that’s already in a file or<br />

database” ’i (Bir Excel dosyasında kurumumuzun yönetici ve personelinin adlarının,<br />

ünvanlarının ve bağlı oldukları yöneticilerin - reports to - yazılı olduğu bir tablomuz olsun.)<br />

seçelim ve Next’e tıklayalım. İkinci aşamada Browse’ı tıklayarak Excel dosyamızın<br />

yerini bulup Next’e basalım. Üçüncü aşamada isimleri bulalım ve Next’e tıklayalım. Dördüncü<br />

aşamadaki ekranda “Data file columns:” ’ ın altında “Reports to” ’yu “Displayed<br />

fields:” ’da Name’i seçip, Add butonuna ve Next’e tıklayalım. Beşinci aşamada Data file<br />

columns’ın altında Reports to’yu seçelim. Eğer Custom Properties özelliğini kullanmak<br />

istiyorsak, bulunmasını istediğimiz alanları (örneğin Name) seçelim. Son aşamada “I<br />

want the wizard to automatically break my organization chart across pages” ’i işaretleyelim<br />

ve Finish’i tıklayalım. Böylece Visio’da Organizasyon Şema Sihirbazı yardımıyla<br />

şemamızı hazırlamış oluruz.<br />

Sayfa 55


BEYİN JİMLASTİĞİ<br />

CEVAPLAR BİR SONRAKİ SAYIDA<br />

Hangi Harf<br />

Soru işaretinin yerine hangi<br />

harf gelecek?<br />

S, S, D, S, G, H, A, ? 105<br />

105 sayısı, iki ya da daha fazla ardışık<br />

pozitif sayının toplamı olarak kaç değişik<br />

biçimde elde edilebilir?<br />

Örnek;<br />

Aynı soru 15 sayısı için sorulsaydı...<br />

Yanıtınız 3 olacaktı.<br />

7+8=15<br />

4+5+6=15<br />

1+2+3+4+5=15<br />

383<br />

1, 2, 25, 50, 75 ve 100 sayılarını birer kez kullanarak<br />

383 sayısını elde ediniz. Kullanabileceğiniz işlemler yalnız<br />

toplama, çıkarma, çarpma ve bölme işlemleridir.<br />

Sayfa 56


48. SAYIDAKİ SORULARIN YANITI<br />

BEYİN JİMLASTİĞİ<br />

Kimlik Numarası<br />

En fazla 10,000 öğrenci<br />

Renk-<br />

li Kartlar<br />

Kırmızı: 1.2.4.5.6.12<br />

Mavi : 15<br />

Sarı : 22.38<br />

Beyaz : 24<br />

Harfler <strong>Sayı</strong>lar<br />

BİR ( Rakamlar yazılışları itibariyle alfabetik sırada)<br />

Hangisi Ağır 1.2.3.4 on’lu topları 5,6,7,8 on’lu toplarla tartın.<br />

1- Eğer eşitlerse hatalı top 9.10.11.12 grubunda demektir.<br />

6.7.8 on’lu topları 9.10.11 on’lu toplarla tartın. Eşitlerse<br />

12.top hatalı demektir. Bu topu herhangi bir topla tartıp,<br />

ağır mı hafif mi olduğunu bulun. 9.10.11 ağır çıktıysa hatalı<br />

(ağır) top bu grupta demektir. 9'u 10'la tartın. Eşitlerse II<br />

hatalı (ağır) toptur, eğer eşit değillerse ağır çıkan top hatalı<br />

toptur. 9.10.11 hafif çıktıysa hatalı (hafif) top bu grupta demektir.<br />

9'u 10'la tartın. Eşitlerse II hatalı (hafif) toptur, eğer<br />

eşit değillerse hafif çıkan top hatalı toptur.<br />

2- Eğer 5.6.7.8 ağır çıktıysa ya bu gruptaki bir top ağırdır<br />

ya da 1.2.3.4 grubundaki bir top hafiftir. Bu durumda<br />

1.2.5 on’lu topları 3.6.9 on’lu toplarla tartın. Eşitlerse ya 4<br />

hafif toptur, ya da 7 veya 8 ağır toptur. 7’yi 8'le tartın. Eşitlerse<br />

4 hatalı (hafif) toptur, eğer eşit değillerse ağır çıkan top hatalı toptur. 3.6.9 ağır çıktıysa<br />

ya 6 ağır toptur, ya da i veya 2 hafif toptur. l'i 2'yle tartın. Eşitlerse 6 hatalı (ağır) toptur,<br />

eğer eşit değillerse hafif çıkan top hatalı toptur. 3,6,9 hafif çıktıysa ya 3 hafif toptur, ya da<br />

5 ağır toptur. 3’ü 9’la tartın. Eşitlerse 5 hatalı (ağır) toptur, değilse 3 hatalı (hafif) toptur.<br />

3- Eğer 5.6.7.8 hafif çıktıysa ikinci adımdaki işlemleri benzer şekilde uygulayın.<br />

Sayfa 57

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!