10.04.2015 Views

hayatimfutbol-172sayi

hayatimfutbol-172sayi

hayatimfutbol-172sayi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

10NİSAN2015-SAYI172


Yayın Koordinatörü<br />

İlker Yılmaz<br />

Yazarlar<br />

Bahadır Bozkurt<br />

Emre Çelik<br />

Fırat Topal<br />

Sercan Ergün<br />

Sercan Soykan<br />

Serkan Akkoyun<br />

Varol Döken<br />

Trabzonspor - Fenerbahçe<br />

Geçtiğimiz hafta Türk futbolu belki de bir faciaya tanıklık edecekti.<br />

Fenerbahçe’nin Rize deplasmanı dönüşünde Trabzon’da otobüsünün<br />

kurşunlanmasına kadar ileriye giden rekabet bizi geçmişe sürükledi.<br />

Arşivlere bakarken geçmişten birçok benzer olaya tanıklık ediyorduk<br />

ama en başına gittiğimizde bir sürpriz vardı. Fenerbahçe Trabzon’a ilk<br />

gittiğinde kentte heyecanla karşılanmıştı. Yaşanan son olay kimine<br />

göre normal bile geliyor. Bizim için ise acı! Futbol her ne kadar sadece<br />

‘spor’ olarak sınıflandıramayacağımız bir endüstri haline dönüşse de<br />

nihayetinde bu işin gerçek aktörleri birer sporcu ve sahada sözün büyüğü<br />

her zaman onların. Sporcuların emeğine sahip çıkalım.<br />

Hayatım Futbol’un 172’nci sayısında ayrıca; Bu hafta sonu Finlandiya’da<br />

santrası yapılacak olan Veikkausliiga’yı ve ligin ‘hala’ yeni yıldız Adayı<br />

Freddy Adu’yu, Neymar’ın milli takımdaki yeni partneri Firmino’yu, İran<br />

İslam Cumhuriyeti’nin Hristiyan kaptanı Teymourian’ı ve Al Ain’in karanlık<br />

sahiplerini bulabilirsiniz.<br />

Keyifli okumalar,<br />

İlker Yılmaz<br />

iletisim@<strong>hayatimfutbol</strong>.com<br />

team@mobilike.com


#172 BU SAYIDA<br />

Trabzonspor-Fenerbahçe Rekabeti<br />

Rekabet alkışla başladı, silahla devam ediyor!<br />

Toplantı Masası<br />

David Moyes ve Sociedad yazalım dedik, kararsız kaldık<br />

Maç Bahane<br />

Gözümüz maçta, ağzımız uykulukta<br />

Firmino<br />

Neymar partnerini buldu<br />

Çöldeki Belalı Vaha<br />

Al Ain, Manchester City, New York City, Melbourne City… Burada bir iş var<br />

Ando Teymourian<br />

İslam Cumhuriyeti’nin Hristiyan kaptanı<br />

Veikkausliiga 2015<br />

Finlandiya santraya hazır<br />

Freddy Adu<br />

Onun yeteneklerine Pele bile inanmıştı


Toplantı Masası<br />

HF172<br />

TOPLANTI MASASI<br />

DAVID MOYES<br />

Hayatım Futbol’un şu an okuduğunuz yeni sayısı için içerik toplantısı yaparken,<br />

ortaya Real Sociedad ve David Moyes üzerine bir yazı yazma fikri atıldı. Bazıları beyin<br />

fırtınasını sessiz gözlerle izlerken; sazı önce ‘Ada’daki oyuna hakim isimlerden Fırat<br />

Topal aldı sonra İspanya futbolunun içinden Emre Çelik. İkili toplantı masasında<br />

konuştu, tartıştı. Peki kazanan kim oldu? Biz karar veremedik, belki siz verirsiniz...<br />

Fırat Topal: Bu hafta David Moyes ve Real<br />

Sociedad yazılabilir. Moyes geldiğinde 15.’ydi<br />

Sociedad, iki galibiyeti vardı. Takımı dokuzuncu<br />

sıraya getirdi (17 maçta 7 galibiyet, 6 beraberlik, 4<br />

mağlubiyet). Seneye de takımın başında kalacak.<br />

Emre Çelik: Moyes’ten ekmek çıkmaz. Eleman<br />

kötü. O takım çok daha iyi yerlerde olmalı.<br />

Fırat Topal: İyi de adam takımı iki galibiyetle<br />

aldı. Daha kötülerdi. Sociedad bu kadroyla neye<br />

gelebilir ki?<br />

Emre Çelik: Arrasate çok kötü olunca Moyes<br />

istatistiksel olarak dikkat çekiyor. İlk deplasman<br />

galibiyetini daha iki hafta önce alabildi. Bu takım<br />

ilk altıya girmeli.<br />

Fırat Topal: Valencia ve Sevilla önüne geçebilir mi<br />

sence? Bence geçemez. Zaten alacağı en iyi yer<br />

altıncılıktan başlar.<br />

Emre Çelik: En kötü ucundan kaçırmalı.<br />

Fırat Topal: Adam da dokuzuncu zaten?


Emre Çelik: Abi dokuzuncu ama arada uçurum<br />

var. Sevilla ile kapışabilirdi. Emery çok istikrarsız<br />

ligde. Hakeza Malaga falan da kalite olarak çok<br />

alt seviyede. O uçurum olmamalı işte. Ki Moyes<br />

takımın başına geçtiğinde biraz daha iyi olsaydı<br />

bu kadar fark olmazdı.<br />

Fırat Topal: Bence Moyes çok kötü bir hoca<br />

değil, kötü hoca olduğu da tartışılabilir. (Roberto)<br />

Martinez’i de göreceğiz, 13. sırada. Geçen sene<br />

Everton beşinciydi. Bir Şampiyonlar Ligi vizesi<br />

alacaklar mı bakalım. United kariyeri Moyes’i 6<br />

ayda bitirdi gibi duruyor da bu adam Everton’da<br />

saygı duyulan bir hocaydı. Nefis top oynadıkları<br />

bir dolu maç hatırlarım.<br />

Emre Çelik: Kötü hoca demiyorum ama bu sezon<br />

öyle methiyeler düzülecek kadar bir performans<br />

kesinlikle sergilemedi. Sociedad projedir. Ama<br />

Moyes’in projesi değil. Daha önce yazdık, bunların<br />

bir sportif direktörü var. 2009’dan beri takımın<br />

başında. Griezmann’ı, Inigo Martinez’i, Pardo’yu<br />

çıkaran hep Lorenzo Juarros Garcia (Loren).Takımı<br />

ikinci ligden aldı zaten. Arrasate’yi denedi, çok<br />

ısrar etti ama şimdi daha doğru ismi buldu. Ki<br />

Griezmann’ı çıkar, aynı bu takım Arrasate’nin<br />

hemen öncesi dördüncü oldu ligde.<br />

Fırat Topal: Methiyeler düzülmeyebilir de 9<br />

ay içinde sosyal medya ibişi olan bir adamın<br />

bilmediği bir ülkede tutunabilmesi öyle ya da<br />

böyle bence takdir edilmeli.<br />

Emre Çelik: Moyes yazılacak şunu yapıyor,<br />

sezonluk düşünmüyor. Rulli’yi koydu kaleye,<br />

Pardo’yu monte etmeye çalışıyor, Yuri’yi<br />

oynatıyor bol bol. Bu saydıklarımın hepsi büyük<br />

potansiyel. Ama bu sezonki performansı<br />

yazılmaz, şuradan aldı buraya getirdi diye.<br />

Çünkü Arrasate dışında kim olsa üç aşağı beş<br />

yukarı buralara gelecekti takim.<br />

İlker Yılmaz: Sociedad projesi doğru yolda mı<br />

Emre? Bence mesele bu daha çok. Moyes doğru<br />

isim diyorsun?<br />

Emre Çelik: Doğru hoca kesinlikle Moyes.<br />

Real transferi öncesi Illarramendi yazmıştık<br />

hatırlarsın, orada bahsetmiştim bu direktör<br />

Loren’den.<br />

İlker Yılmaz: Tamam, bu direktör ne düşünüyor?<br />

Emre Çelik: Moyes’i Loren getirdi. Beklentiler<br />

altyapıyı kullanarak 3-4 yılda yine Şampiyonlar<br />

Ligi’ni zorlamak. Sociedad, İspanya’da ekonomik<br />

durumu kötü olmayan nadir kulüplerden biri, tok<br />

satıcı. Altyapıları da çok iyi. İsteseler parayı basıp<br />

adam getirirler ama o işe girmemeye çalışıyorlar.<br />

Hem Altyapı çalışsın, kendi oyuncumuzu<br />

yaratalım, hem de başarılı olalım diyorlar. Bu<br />

sezon başında Arrasate, Granero ile Canales’i<br />

falan aldı da kadronun %60’ı, belki de daha<br />

fazlası altyapıdan yetişmiştir. Moyes de doğru<br />

hoca o açıdan.


İlker Yılmaz: Fırat’la çok da çelişmiyorsun bence.<br />

Ben de Fırat gibi düşünüyorum burada. Adalı biri<br />

İspanya’da bir projeye geliyor. Daha ilk senesinde<br />

takır takır futbol oynayamaz ki? Takımla sezon<br />

öncesi kampı geçirmedi mesela. Sociedad seneye<br />

ilk 6 görür havası var mı sende?<br />

Emre Çelik: Çok ekstrem bir durum olmazsa en<br />

kötü kıl payı kaçırırlar. Sevilla, Villarreal, Sociedad<br />

kapışır. Ama şu an iyi oynamıyorlar cidden,<br />

potansiyelin %60-65’ini anca gösteriyor takım.<br />

Moyes geleli 6 ay olacak neredeyse, Avrupa’nın<br />

5 büyük liginde en geç deplasman galibiyeti alan<br />

takım Sociedad :/<br />

İlker Yılmaz: Ama sonuçlardan bağımsız<br />

sana umut vermiş. Seneye ilk 6 demek zaten<br />

Şampiyonlar Ligi zorlamak demek bir bakıma.<br />

Emre Çelik: Bana Moyes değil takım umut<br />

veriyor. Şu da var; Moyes’ın şu an üzerinde hiç<br />

baskı yok. Hiç iddiası yok, kafasına göre çok<br />

acayip şeyler deneyebiliyor ama seneye ne<br />

yapacak? Şunu biliyorum ama; Moyes seneye<br />

de gençlerin üzerinden gidecek, transfer<br />

yapsa da gidip 30 yaşındaki adamı kolay kolay<br />

aldırmayacak yönetim. Çok ekstrem durumlar<br />

dışında yapacağını da düşünmediğim için doğru<br />

hoca diyorum.<br />

Emre Çelik: Bu arada Moyes baya komik<br />

adammış. Maçtan atıldı, tribüne çıkıp<br />

taraftarlarla cips yedi, İspanyolca konuşmaya<br />

çalışıyor ama oyuncuların neredeyse tamamını<br />

yanlış söyleyip kendi de gülüyor. Real’i<br />

trolledi, Illarramendi dünyanın en iyi orta saha<br />

oyuncularından biri diye. O yönü yazılabilir<br />

ayrıdan mesela.


A’dan Z’ye<br />

HF172<br />

A’dan Z’ye<br />

ALEX<br />

Aziz Yıldırım<br />

Çok şey yazıldı, çok şey konuşuldu. Alex’i<br />

Fenerbahçe’ye getiren, ıslıklanırken ayakta<br />

alkışlayan ve onu takımdan gönderen aynı isimdi.<br />

‘Bir Alex değil’<br />

Rıdvan Dilmen’in literatüre giren sözü. Dizilerde<br />

replik olarak kullanıldı, tişörtlere basıldı.<br />

Coritiba<br />

Hem doğduğu şehir hem de futbola başladığı<br />

ve bıraktığı takım. Onun sayesinde birçok<br />

Fenerbahçeli Coritiba taraftarı oldu.<br />

Duran toplar<br />

Kornerleri yıllarca ‘3 korner 1 penaltı’ şeklinde kullandı.<br />

Cepheden atılan serbest vuruşları penaltı gibi<br />

kullandı. Penaltıları da zaten söylemeye gerek yok.<br />

Eşi<br />

Daianne de Souza çocukluk aşkıydı. Brezilya’da<br />

başlayan hikâyeleri en güzel çağlarında da<br />

İstanbul’da devam etti. Alex’in her golünden sonra<br />

onu ayakta alkışlayan sağdık destekçisiydi.<br />

Çocukları<br />

Maria, Antonia ve Felipe… Alex’in vazgeçilmezleri,<br />

birbirinden değerli çocukları. Özellikle İstanbul’da<br />

doğan Felipe’nin Türkiye’de ciddi bir hayran kitlesi<br />

var.


Fenerbahçe<br />

Ayrılırken söylediği sözler aslında her şeyi<br />

özetliyordu. Fenerbahçe bir futbolcu kaybetti ama<br />

çok iyi bir taraftar kazandı.<br />

Gözlük<br />

Sahada milimetrik paslar atan Alex, saha dışında<br />

ise gözlük kullanıyordu.<br />

Hürriyer Gücer<br />

Alex’in sahadaki en sert rakibiydi. Bacaklarında<br />

hala onun izlerini taşıyor.<br />

Instagram<br />

Türkiye’de sosyal medyayı en etkili kullanan<br />

futbolculardandı. Hatta instagram’ın<br />

öncülerindendi.<br />

İstanbulspor<br />

Türkiye’deki ilk golünü sarı-siyahlı takıma atmıştı.<br />

Öyle bir goldü ki herkes hayran kalmıştı.<br />

Jübile<br />

Türkiye’de jübilesini yapamadı. Yapabilecek gibi<br />

de gözükmüyor. Brezilya’daki jübilesi ise efsaneye<br />

yakışır güzellikteydi.<br />

Kaptan<br />

Sadece büyük oyuncu değil, aynı zamanda büyük<br />

kaptandı.<br />

Lefter Küçükandonyadis<br />

Fenerbahçe’nin ordinaryüsü Alex’i çok severdi.<br />

Alex Lefter’i adada ziyaret etti. Lefter de Alex’i<br />

çubuklu formasıyla alnından öperek bir anlamda<br />

taraftara halefini göstermiş oldu.<br />

Milli takım<br />

Büyük yeteneğine rağmen Rivaldo, Ronaldinho,<br />

Kaka gibi yıldızlarla aynı dönemde futbol<br />

oynamanın talihsizliğini yaşadı.<br />

Nobre<br />

Onun Cruzeiro’dan takım arkadaşı ve<br />

Fenerbahçe’ye kazandıran Alex’ti. Nobre’nin 10<br />

yılı aşkın süredir Türkiye’de kalmasının en önemli<br />

sebeplerinden.<br />

On numara<br />

Klasik on numaralar neredeyse tarih oldu. Alex<br />

ise bu neslin son ve en büyük temsilcilerinden<br />

birisiydi.<br />

Örnek<br />

Futbolda örnek aldığı kişi annesiydi. Annesi de<br />

bir futbolcu olan Alex, onun maçlarını izleyerek<br />

futbola merak saldı.


Parma<br />

Alex’in başarı serüveninin en zayıf halkası<br />

Prandelli’nin Parma’sıydı. Fenerbahçe’ye ilk<br />

transfer edildiğinde bu tecrübesi nedeniyle riskli<br />

olarak görünmüştü.<br />

Röveşata<br />

Röveşata futbolun üstün beceri gerektiren<br />

vuruşlarından. Hem üstün beceriye sahip olmak<br />

hem de tutkuyla çalışmak gerek. Samsunspor’a<br />

sağ ayakla attığı röveşata golünün sırrı da bu.<br />

Samet Güzel<br />

Alex’in Türkiye’de uzun yıllar tercümanlığını yaptı.<br />

Zaman içerisinde arkadaş, hatta kardeş gibi<br />

oldular.<br />

Uyku Hapı<br />

Palmeiras’taki lakabıydı. Bazen herkesi uyuttu<br />

ama kendisi hiçbir zaman uyumadı.<br />

Üç binici gol<br />

Fenerbahçe’nin 3000’nci golünü attı. Golü attığı<br />

forma ve kramponlar Fenerbahçe Müzesi’nde<br />

sergilenmekte.<br />

Van Hooijdonk<br />

Fenerbahçe’deki ilk maçında Alex’e ilk pası veren<br />

Van Hooijdonk’tu. İkili genç fenerbahçe’nin usta<br />

isimleri olarak Fenerbahçe tarihine isimlerini<br />

yazdırdılar.<br />

Şükrü Saracoğlu<br />

Attığı gollerle milyonlarca Fenerbahçeliyi mutlu<br />

etti. Gollerden sonra koştuğu, ailesinin de yer<br />

aldığı locanın altındaki tribün artık Alex tribünü<br />

olarak anılıyor.<br />

Twitter<br />

Bir arkadaşına twitter’dan yazdıkları sonrasında<br />

ortalık karışmıştı. Yaşanan malum süreçte Aziz<br />

Yıldırım, Alex’le yaptıkları görüşmeyi ‘karşımda<br />

bacak bacak üstüne atmış, elinde tivit’ sözleriyle<br />

anlatmıştı.<br />

Yoğurtçu Parkı<br />

Fenerbahçeliler Alex’i çok sevdi. Taraftarlar, maç<br />

öncesi uğrak yerleri olan Yoğurtçu Parkı’na da<br />

Alex’in heykelini diktiler.<br />

Zico<br />

Alex’in hayattaki en büyük futbol figürü ve en<br />

önemli idolü.


İlker Yılmaz<br />

Ezeli Rekabet<br />

HF172<br />

ALKIŞLA BAŞLADI SİLAHLA SÜRÜYOR!<br />

TRABZONSPOR-FENERBAHÇE REKABETİ<br />

40 yılı bulan Trabzonspor-Fenerbahçe rekabetinde tansiyon hiçbir zaman düşmüyor.<br />

Gün geliyor taş atılıyor, gün geliyor silah çekiliyor!<br />

Liderin 2 puan gerisinde bulunan Fenerbahçe<br />

Çaykur Rizespor’u yenerek ligde maç fazlasıyla<br />

zirveye yerleşmişti. Takım otobüsünde zorlu<br />

deplasmandan alınan 3 puanla beraber rakibe<br />

atılan beş golün de morali vardı. Caner Erkin<br />

kızının yolladığı sesli mesajları dinliyor,<br />

Mehmet Topuz da Fenerbahçe Televizyonu’nun<br />

kendisine uzattığı mikrofona “Mehmet<br />

Can (oğlu) şu an uyumaz, bekliyordur beni.<br />

Kamplardayken iki gün beni göremeyince<br />

küsüyor” diyordu. Günün kahramanlarından<br />

Mehmet Topuz’un golü otobüsün içinde<br />

maçın en güzel golü seçiliyor, Topuz da golünü<br />

annesine armağan ediyordu.


Fenerbahçe otobüsün içerisindeki mutluluk havası<br />

ise kısa süre sonra bozulacaktı. Rize’den Trabzon<br />

Havalimanı’na yaklaşık 120 km hızla giden otobüs<br />

Sürmene yakınlarındaki viyadükten geçerken<br />

birden silah sesleri duyuldu. Şoför mahallindeki<br />

sol cam patladı, otobüsün kontrolünü yanındaki<br />

Fenerbahçe kulübünün koruması zar zor sağladı.<br />

Koruma, otobüsü durduramasa Fenerbahçe<br />

kafilesi şarampole yuvarlanabilirdi. Kısacası<br />

ölümden dönülmüştü.<br />

***<br />

“Hava açık, güneşli, ısı 8 derece… Saha toprak,<br />

fakat son derece düzgün ve futbola elverişli…<br />

Fenerbahçe’nin tarihinde ilk kez Trabzon’a gelmesi<br />

nedeni ile seyirci ve hasılat rekoru kırıldı. Maçı 15<br />

binden fazla seyirci izledi, 180.000 lira civarında<br />

hasılat elde edildi…”<br />

Bu sözler Rahmetli İlker Ateş’in 14<br />

Şubat 1974 yılında Milliyet Gazetesine<br />

yazdığı maç haberinden alıntı.<br />

Karşılaşma golsüz bitmiş, o dönem<br />

ikinci ligde bulunan Trabzonspor,<br />

Türkiye Kupası mücadelesinde<br />

Fenerbahçe’yi sahasında ilk kez<br />

ağırlamıştı. Bugünlerde nasıl sarılacivertliler<br />

Tokat’a, Bayburt’a<br />

gittiğinde şehirde bir heyecan, bir<br />

hareketlilik yaşanıyorsa o gün de aynı<br />

heyecan ve hareketlilik Trabzon’da<br />

yaşanmıştı. Stadyum hınca hınç<br />

dolmuş, taraftarlar müthiş bir futbol<br />

ziyafeti yaşamıştı. Gol atamamıştı<br />

ama ikinci lig ekibi Trabzonspor<br />

Fenerbahçe’ye kök söktürmüştü.<br />

Bordo-mavililer gelecekte lige vuracağı<br />

damganın işaretlerini vermişti.<br />

Yaklaşık 7 ay sonra, 8 Eylül 1974’te ise Trabzonspor<br />

ilk kez çıktığı 1. Lig’deki ilk sınavını evinde<br />

Fenerbahçe’ye karşı verecekti. Yine tribünler<br />

hınca hınç dolmuş ve yeni bir rekor elde edilmişti:<br />

12 bine yakın seyirci 350 bin lira ödemişti. Buna<br />

karşın ilk taş da atılmıştı: “Sinirli bir havada geçen<br />

karşılaşmada Niyazi bir seyircinin attığı şişe ile<br />

başından yaralandı” (Milliyet Gazetesi). Maçın<br />

kritiğini yapan Kenan Şengül son cümlelerini ise<br />

şöyle kaleme almıştı:<br />

“Seyirciye de bir çift sözümüz olacak:<br />

Kesin olarak inanıyoruz ki, kendini bilmez bir-iki<br />

seyircinin dünkü davranışları gerçek Trabzonlu ve<br />

Trabzonsporluları çok üzmüş olmalıdır…<br />

Bu çok az sayıdaki spor alanlarında yeri olmaması<br />

gereken kişileri centilmen Trabzon seyircisi yola<br />

getirecektir…”<br />

Trabzonspor 1. Lig’de ikinci sezonunu geçiriyordu.<br />

Muhteşemdiler. Lakin o zamana kadar profesyonel<br />

lig kurulduktan sonra İstanbul kulüpleri dışında<br />

Türkiye şampiyonu olabilen yoktu. Eskişehirspor,<br />

Göztepe ve Altay bu başarıya yaklaşmış ama<br />

lig sonunda ipi göğüsleyememişti. Dönemin<br />

gazeteleri bir yandan Trabzonspor’u<br />

övüyordu ama diğer yandan da bu<br />

örnekleri vermekten geri kalmıyordu.<br />

Bitime sekiz hafta kalmıştı, Fenerbahçe<br />

31 puanla liderdi. Trabzonspor ise 30<br />

puanla ikinci. O dönemde galibiyete<br />

iki puan verildiğini de hatırlatalım. O<br />

zamanki adıyla Trabzon Şehir Stadı’nda<br />

ilk düdük çaldı ve şampiyonluğun<br />

en kritik mücadelesi başladı. Bordomavililer<br />

Hüseyin Tok’un tek golüyle<br />

sarı-lacivertlileri devirdi. Milliyet’teki<br />

alıntıyla devam edelim:<br />

“Maça ilgi çok büyüktü. Öyle ki, bilet<br />

almak için maçtan tam 18 saat önce<br />

kuyruğa girildi. Trabzonspor taraftarları<br />

bilet almak için geceyi stadın önünde<br />

geçirdiler. Tribünler de sabahın erken<br />

saatlerinde doldu ve kapılar kapatıldı. Bu arada<br />

maçı, civardaki evlerin balkonlarından ve tepelerden<br />

de izleyen binlerce seyirci vardı. Bir Trabzonsporlu<br />

bu manzara karşısında şöyle seviniyordu; “Bu<br />

kadar senedir Trabzon’dayım daha böyle bir gün<br />

yaşamadım.”


Trabzonspor 1975/76 sezonunu bitime bir hafta<br />

kala şampiyon tamamladı. Ahmet Suat Özyazıcı<br />

ve futbolcuları İstanbul hükümranlığını yıkmıştı.<br />

Bir şeyler değişiyordu artık Türk futbolunda.<br />

İstanbul dışından bir takım, parası olmasa da,<br />

altyapıdan yetiştirdiği oyuncularla şampiyon<br />

olunabileceğini kanıtlamıştı. Ligin hemen<br />

ardından, ara verilmeden oynanan Başbakanlık<br />

Kupası’nda da Fenerbahçe’yi devirdiler. Üç gün<br />

sonra da Cumhurbaşkanlığı Kupası Galatasaray’la<br />

oynanacaktı. Ahmet Suat Özyazıcı “İstanbul’un<br />

prestijini Fenerbahçe kurtaramadı. Bakalım<br />

Galatasaray kurtarabilecek mi? Hiç sanmıyorum…”<br />

diyerek meydan okuyordu ki bunu da başardı.<br />

Trabzonspor İstanbul büyüklerini eze eze yenerek<br />

sezonu üç kupa ile tamamlamıştı. İstanbul<br />

takımları artık Trabzonlular için şehre gelen büyük<br />

takım değildi. Rekabet çok başka bir boyuta<br />

gidiyordu. Trabzon, amiyane tabirle İstanbul’a kafa<br />

tutuyordu.<br />

***<br />

Fenerbahçe 1974’te büyük takım olarak geldiği<br />

Trabzon’da belki rakibini çok da ciddiye almadı. O<br />

günden sonra oynanan birçok maçta da almamış<br />

olabilir. Bordo-mavililerin şampiyon olduğu sezona<br />

kadar oynanan maçlarda Fenerbahçe içeride<br />

dışarıda kötü oynuyordu ama ya kazanıyordu<br />

ya da berabere kalıyordu. Trabzonspor’a ilk<br />

yenildiklerinde şampiyonluğu kaybettiler. İkinci kez<br />

yenildiklerinde Başbakanlık Kupası’nı kaybettiler.<br />

Üç, dört, beş derken sarı-lacivertliler 20 maçtır<br />

Trabzonspor’u yenemez oldu. Bordo-mavililer<br />

1975’ten 1984’e kadar olan dokuz sezonluk<br />

süreçte altı kez şampiyonluğu elde etti. Bu<br />

dönemde, kaybettiği iki şampiyonlukta zafere<br />

Fenerbahçe ulaşırken, sarı-lacivertliler de dört kez<br />

Trabzonspor’un ardından ikinci olabildi. İki takım<br />

arasında sahada kıyasıya süren rekabet 90 dakika<br />

ile sınırlı kalmıyordu.<br />

1977/78’de Trabzonspor’un önünde ligi şampiyon<br />

bitiren Fenerbahçe, ertesi sezonun dördüncü<br />

haftasında rakibine konuk olmuştu. Sezona fırtına<br />

gibi giren sarı-lacivertliler ilk üç maçını kazanmıştı.<br />

Trabzonspor mücadelesinde de 80. dakikada attığı<br />

golle eşitliği bozmayı başarmıştı. Golden sonra ise<br />

olaylar patladı. Sahaya taşlar atıldı, elinde silahlıyla<br />

bir taraftar sahaya girdi. Hakem iki kere oyunu<br />

durdurdu, anons istedi.


Altı yıl sonra daha kötüsü oldu. Ligin bitimine<br />

yedi hafta kalmıştı, Trabzonspor, lider Beşiktaş’ın<br />

4, Fenerbahçe ise 2 puan gerisindeydi. Kaybeden<br />

yarıştan kopabilirdi. Bu gerginlikte başlayan<br />

mücadeleyi bordo-mavililer tek farklı önce<br />

götürürken 88. dakikada İlyas Tüfekçi’den gelen<br />

beraberlik golüyle artık alıştığımız görüntüler<br />

sahnelenmeye başladı: Taş yağmuru! Öyle<br />

veya böyle maç bitti, sarı-lacivertli kafile stant<br />

otele dönüyordu ki bu kez silah sesleri duyuldu.<br />

Fenerbahçe otobüsü yolda taşlanmakla kalmamış<br />

silahların da hedefi halin gelmişti. Şükür yaralanan<br />

olmadı. İki yıl sonra, 8 Şubat 1987’de oynanan<br />

mücadelede de sahadaki futbolcular taşlardan<br />

nasibini almıştı.<br />

***<br />

Trabzonspor - Fenerbahçe rekabetinde gerginlik<br />

hep vardı, dönem dönem de kırmızı çizgi sık<br />

sık geçildi. 1996 ilkbaharında ise rekabetin en<br />

çetin mücadelesi oynanacaktı. Fenerbahçe 6,<br />

Trabzonspor 11 yıldır şampiyon olamamıştı.<br />

Bordo-mavililer 70’li yıllara ambargo koyan<br />

kadroya yakın bir jenerasyon yakalamış, önceki<br />

sezonu da Beşiktaş’ın ardından ikinci bitirmişti.<br />

Olaylar daha maç başlamadan vuku bulmuştu.<br />

Fenerbahçe kafilesi uçaktan inerken Trabzonsporlu<br />

yöneticiler kendilerini çiçekle karşılaşa da kamp<br />

için otobüsle Rize’ye giden kafileye taraftarlar<br />

taş ve yumurta atarak merhaba demişti. İddiaya<br />

göre Aygün Taşkıran’ın kafası yarılmış ve sargıya<br />

alınmıştı. Yıllar sonra Tarık Daşgün bunun bir<br />

düzmece olduğunu itiraf edecekti. Böylesine<br />

bir gerginlikle başlayan maçı sarı-lacivertliler<br />

unutulmaz bir zaferle 2-1 kazanmıştı. Tarık maç<br />

sonrasını şöyle anlatıyor: “Maç bittikten sonra 3<br />

saat sahada ve soyunma odasında mahsur kaldık.<br />

Polis panzerleriyle havalimanına gittik ve askeri<br />

bir tesiste uyuyarak sabah uçağıyla İstanbul’a<br />

döndük.”


Şota Arveladze ise o günkü Trabzon’un havasını<br />

her zamanki esprili tavrından farklı olarak anlattı:<br />

“Fenerbahçe maçından sonra şehre çıkmaya<br />

mecbur kaldım. Milli takıma çağırılmıştım ve<br />

bilet almam gerekiyordu. Meydanda Türk Hava<br />

Yolları’nın ofisi vardı, mecbur gittim. İnanın bana<br />

şehir durmuş gibiydi. Sessiz, hareketsiz, ruhsuz,<br />

renksiz… Bu şehri böyle hiç hatırlamıyorum. Ben<br />

savaşı gördüm geldim, Gürcistan bile böyle değildi.<br />

Trabzon’da ise Fenerbahçe maçından sonra hayat<br />

yoktu.”<br />

İki yıl sonra oynanan Türkiye Kupası<br />

mücadelesinde bu kez taşlardan nasibini<br />

Fenerbahçe Teknik Direktörü Otto Bariç almıştı.<br />

Hırvat hoca maç sırasında beline taşla yere<br />

yığılmış ve bir daha da ayaktan kalkmamıştı.<br />

Başkan Ali Şen takımı sahadan çekti. Federasyon<br />

3-0 Trabzonspor lehine mücadeleyi tescillerken<br />

Fenerbahçe de 2 yıl Türkiye Kupası’na katılamama<br />

cezası aldı.<br />

3 Temmuz süreci ve Emre ile Zokora arasında<br />

yaşanan ırkçılık polemiği yeniden alevli bir<br />

Trabzonspor-Fenerbahçe dönemi başlattı.<br />

Neticesinde büyük bir felakete dönüşecek kadar<br />

ciddi bir boyuta ulaştı. Sorumlular veya suçlular<br />

kim olursa olsun, çözüm için neler yapılırsa yapılsın<br />

40 yıllık rekabetin Hüseyin Avni Aker Stadı’nda<br />

tansiyonu pek değişmiyor. Belki de bu havayı yine<br />

en güzel Şota Arveladze anlatıyor:<br />

“İlk yarı 4-0 öndeydik, ikinci yarı 4-3 oldu. O<br />

maçta seyirciyi durduramadık. Kaç tane ayakkabı<br />

varsa herkes sahaya attı. Soyunma odası ölmüş<br />

vaziyetteydi. 4-3 yendik daha ne yapacağız yani.<br />

Sonra Lemi kalktı dedi ki ‘Beyler kalkın ya ne oldu,<br />

niye mutsuz herkes? Fenerbahçe’yi yendik üç puan<br />

değil mi? Üç puan işte, bu kadar’. İlk yarıda maç<br />

oynanırken seyirci bizi tribüne çağırıyordu. Çağırılan<br />

gidiyor tribüne. 2 numarayı çağırdı seyirci, geçti<br />

bütün sahayı, gitti tribünü selamladı. Şenol Hoca<br />

çıldırdı, ‘durun pozisyonunuzu koruyun’ diyordu.”


Serkan Akkoyun<br />

Asya Futbolu<br />

HF172<br />

MÜSLÜMAN TAKIMIN<br />

HRİSTİYAN KAPTANI!<br />

‘Bu nasıl başlık şimdi?’ demeden önce yazıyı okumalısınız. Çünkü olay İran’da<br />

geçiyor ve ben de dâhil yanlış bildiğimiz birçok şeye ışık tutan sözler içeriyor…<br />

Nisan ayının ilk haftasında İran, Amerika Birleşik<br />

Devletleri’nin başını çektiği P5+1 ülkeleri ile nükleer<br />

çalışmalar konusunda tarihe geçecek<br />

bir uzlaşmaya vardı. Kimsenin<br />

tahmin bile edemeyeceği bir şekilde<br />

uzlaşma hakkında açıklamalarda<br />

ABD Başkanı Barack Obama’nın<br />

konuşmasını canlı yayınla aktaran<br />

İran Devlet Televizyonu, böylece<br />

değişimin ne boyutta olacağına<br />

dair sinyalleri de verdi. Evet,<br />

İran’da değişim var. Ahmedinejad<br />

sonrası İslam Cumhuriyeti’ne<br />

başkan olan Hasan Ruhani, bundan 3-4 sene<br />

önce baş müzakereci olarak yürüttüğü nükleer<br />

görüşmelerini, Cumhurbaşkanı olarak bambaşka<br />

bir boyuta taşıdı ve uzun vadede İran’ın dünyanın<br />

en büyük ekonomisi olmasının<br />

yolunu açtı. Bunu zaman gösterecek.<br />

Ancak günümüze bakarsan İran’daki<br />

değişimden payını futbolun aldığını<br />

da görüyoruz. Nasıl mı? Yazıyı<br />

okumaya devam edin…<br />

İran futbolu, İran toprakları gibi eski<br />

bir geçmişe sahip. 1920’de federe<br />

hale gelen futbol, 45’te FIFA’nın<br />

üyesi oldu. 1954’te Asya Futbol<br />

Konfederasyonunun kurulmasının ardından 58’de<br />

de buraya katıldı.


Zaman içerisinde özellikle 70’lerde aktif bir dönem<br />

geçirdi. Arjantin’de düzenlenen 1978 Dünya<br />

Kupası’na katılan İran, 1979’daki devrimden sonra<br />

futbolda geri kaldı. Tüm toplum dinamikleri<br />

bozulan İran’da futbol da tabii ki bundan etkilendi.<br />

80’lerde Irak savaşı nedeniyle 4 yıl ambargo yiyen<br />

İran, 1998 Dünya Kupası ile yeniden sahneye çıktı.<br />

Hatta o turnuvada ezeli rakibi (!) Amerika Birleşik<br />

Devletleri ile aynı gruba düştü ve maçı 2-1 kazandı.<br />

Son olarak İran’ı 2014 Dünya Kupası ve 2015<br />

Asya Kupası’nda seyrettik. Brezilya’daki Dünya<br />

Kupası’nda işler iyi başlasa da, Arjantin maçında<br />

penaltısı verilmese de, 90’da Messi’den gol<br />

yese de olumlu bir etki bırakmıştı. Ancak Asya<br />

Kupası’nda döküldüler. Bahreyn, Katar ve Birleşik<br />

Arap Emirlikleri gibi kendisinden güçsüz rakiplerini;<br />

sırasıyla 2-0, 1-0 ve 1-0 yenerek gruptan çıkabilen<br />

İran, çeyrek finalde Irak’a penaltı atışları sonucu<br />

elendi. Bu İran futbolunun gelişimi açısından<br />

yıkımdı, çünkü kadrosundaki Javad Nekonam,<br />

Karim Ansari, Reza Gucci, Alireza Bakhsh ve<br />

Sardar Azmoun gibi oyuncular formlarının<br />

zirvesindeydiler. Ancak alınan başarısız sonuç<br />

sonrası değişim de kendisini gösterdi. Mart ayında<br />

oynanan Şili maçında teknik direktör Carlos<br />

Queiroz, Vahid Amiri, Hashem Beikzadeh, Varya<br />

Ghafoori, Habib Gordani, Masoud Hasanzadeh,<br />

Morteza Pouraliganji, Ramin Rezaeian ve Omid<br />

Ebrahimi gibi isimleri kadroya aldı. Bu isimlerin<br />

kimisi ilk defa milli takıma alınıyordu. En<br />

tecrübelisinin sekizden fazla milli olmuşluğu bile<br />

yoktu. Portekizli değişime başlamıştı. Bu yönde<br />

attığı adımlar sadece kadro ve futbol mantalitesi<br />

açısından olmadı. Queiroz, milli takımdan emekli<br />

olan Javad Nekounam’ın yerine de yeni bir kaptan<br />

belirledi. İşte bu kaptan seçimi, İran’daki sosyokültürel<br />

değişimin de önemli basamaklarından<br />

birisi olmaya adaydı…


İran Milli Takımı’nın 2015 Nisan ayında belirlenen<br />

birinci kaptanı, 6 Mart 1983 yılında İran’ın Tahran<br />

kentinde dünyaya gelen Andranik Timotian-<br />

Samarani olarak belirlendi, yani dünya futbolunda<br />

bilinen adıyla Ando Teymourian. Teymourian,<br />

İran topraklarındaki Ermeni bir ailenin çocuğu<br />

olarak dünyaya geldi. Futbola da İran’ın Ermeni<br />

cemaatinin futbol takımı Ararat Tahran’da başladı.<br />

Daha sonra Esteghlal’e geçti ve Oghab’la da<br />

profesyonel oldu. Kariyerini 2006-2010 yıllarında<br />

İngiltere’de geçirdi. Bolton ve Fulham formaları<br />

giydi. Ali Daei, Mehdi Mahdavikia gibi isimlerin<br />

ardından İran futbolunun en kariyerlilerinden<br />

birisi... Şu sıralar 32 yaşında ve İran Milli<br />

Takımı’nın kaptanı. Tüm bu bilgiler size bir şey<br />

ifade etmediyse İslam devrimi sonrası İran<br />

futbolunda, milli takımın birinci kaptanı olan<br />

ilk Hristiyan olduğunu söylememiz yeterli<br />

gelebilir. İslam Cumhuriyeti’nin, Hristiyan<br />

kaptanı!<br />

“Evet, Ermeni kökenlerim var<br />

ancak İran’da doğdum ve İran<br />

pasaportuna sahibim. Ermenistan<br />

benim tarihimin bir parçası.<br />

İran’da Ermenilere yardımcı<br />

oluyorum. Milli takımda<br />

oynamaktan ise gurur<br />

duyuyorum” sözlerinin<br />

sahibi olan Teymourian,<br />

tamamı Müslüman olan<br />

bir takıma kaptanlık<br />

yapmanın kendisi<br />

açısından normal<br />

bir şey olduğunu<br />

söylüyor.


Ona göre kaptan olmasının ya da olmamasının bir<br />

önemli yok. Amacı sadece işini iyi yapmak. Ancak<br />

İslam Cumhuriyeti’nin milli takımına kaptanlık<br />

yapacak ismin bir Hristiyan olmasının öneminin<br />

tabii ki o da farkında: “İran’la ilgili bilinen şeylerin<br />

çoğu yanlış. İran’da tüm dinlere saygı vardır.<br />

Ben inançlı bir Hristiyan’ım. İncilimi okuyorum<br />

ve Müslümanlara saygı besliyorum. Bu da çok<br />

ilginç bir şey değil.”<br />

Teymourian aynı zamanda İslam Devrimi sonrası<br />

milli takıma seçilen ilk Hristiyan futbolcu olarak<br />

da tarihte yer alıyor. Yine kendisi gibi Ermeni<br />

cemaatinden aynı zamanda adaşı da olan<br />

Andranik Eskandarian, 1978’de milli olmuş ancak<br />

devrim sonrası ülkeden ayrılmak zorunda kalarak<br />

hala yaşadığı Amerika Birleşik Devletlerine<br />

gitmişti. Eskandarian, 1978-1984 arasını New<br />

York Cosmos’ta geçirmiş, Almanların efsane ismi<br />

Franz Beckenbauer’le birlikte takımın defans<br />

hattını oluşturmuştu. O takımın kalecisi ise Yasin<br />

Özdenak’tı. İşte Teymourian, 1978’den sonra<br />

2005’te İran Milli Takımı’na seçilerek 27 yıl sonra<br />

milli formayı giyen ilk Hristiyan oldu.<br />

İran’da işler değişiyor. Hem siyaset, hem kültür,<br />

hem de spor bundan payını alıyor. Milli takımın<br />

kaptanı artık bir Ortodoks Hristiyan ve kadınların<br />

erkeklerin maçlarını izlemesine kısmen de olsa izin<br />

çıktı. Önümüzdeki günler ne getirecek bilinmez<br />

ancak Teymourian’ın kaptanlığı sürecince vereceği<br />

mesajlar büyük önem taşıyor. Yaşayalım görelim…<br />

“Birlikte kardeş gibi yaşamayı<br />

öğrenmeliyiz, yoksa birlikte aptal<br />

gibi öleceğiz.”<br />

Martin Luther King


Bahadır Bozkurt<br />

Büyüteç<br />

HF172<br />

Neymar’ın yeni asistanı:<br />

ROBERTO<br />

FIRMINO<br />

“Brezilya’nın nesi meşhurdur?” sorusunun yanıtı çok basittir; futbolcusu. Pele’yle<br />

beraber dünyaya nam salan bu ülkenin bizlere yeni armağanı Roberto Firmino.<br />

Bundesliga’da yaptığı işlere kayıtsız kalamayan Brezilya teknik patronu Dunga,<br />

Neymar’a yoldaş bulmanın keyfini sürüyor<br />

Brezilya futbolunun üstlendiği en büyük<br />

misyonlardan bir tanesi yeni yıldızları dünya<br />

futboluna sunmaktır. Bu misyonu gerçekleştirirken<br />

kullandıkları pazarlama alanı ise Brezilya Milli<br />

Takımı’dır. Turnuvalar arasında oynadıkları hazırlık<br />

maçlarında her sene ortalama 100 oyuncuyu<br />

milli takıma çağırdıkları bir pazarlama stratejisi<br />

benimsemişlerdir. Bu stratejiye göre matematik<br />

bilimine ihanet eden Brezilyalı teknik heyet,<br />

elmalar ile armutları bir araya toplayıp futbolcu<br />

ihracatını gerçekleştirmektedir. Rahmetli Kazım<br />

Kanat’ın Rico Paşası (Ricardinho) dahi bu projenin<br />

bir ürünüydü. Brezilya kulüplerinden al, Avrupa<br />

kulüplerine ver, ekonomiye can ver politikasında<br />

bizim büyütecimize takılan isim ise; Roberto<br />

Firmino. Takımın içerisindeki armutları zamanla<br />

göreceğiz, fakat Firmino’dan bahsederken<br />

Newton’un başına düşen elma gibi bir elmadan<br />

bahsettiğim kanısındayım.<br />

Roberto Firmino geçen sezon Bundesliga’da yıldızı<br />

parlayan oyunculardan bir tanesiydi.


Hoffenheim taraftarlarını 16 kez ayağa kaldıran,<br />

takım arkadaşlarına 11 gol hediye eden süper<br />

yetenek, Brezilya teknik direktörü Luis Felipe<br />

Scolari’ye güçlü sinyaller gönderse de, Brezilyalı<br />

antrenörün açıkladığı 2014 Dünya Kupası<br />

kadrosunda kendine yer bulamadı. Scolari, Fred-<br />

Jo gibi kullanım tarihi çoktan geçmiş isimlere<br />

ikinci baharını yaşatmak istese de yazın sonunda<br />

beklenen bahar, cehennem azabına dönüştü.<br />

göstermek, insanlara yapacaklarınızı hayal ettirir.<br />

Naim Süleymanoğlu’nun altına girdiği ağırlığı,<br />

Usain Bolt’un 100 metreyi koştuğu zamanı, Kobe<br />

Braynt’ın bir maçta attığı 81 sayıyı gördükten<br />

sonra beklenti en az bir kilo, bir saniye, bir sayı<br />

daha fazla artar. Rekoru geliştiremeseler bile artık<br />

tek rakip tarih sayfaları değil, beklentiyi bir üst<br />

seviyeye çeken taraftarlardır.<br />

Firmino futbolun kaybolan mevkisi forvet<br />

arkasında görev alan bir isim. Genç yaşta<br />

Figueirense kulübünden transfer edilen kadife<br />

bilek, her Brezilyalı oyuncunun hayali olan sarı<br />

formayı yazın sırtına geçirmek için müthiş bir<br />

gelişim gösterdi. Öldürücü son vuruşlar, mest<br />

eden kilit paslar, matkap gibi deldiği savunmalar,<br />

Ronaldinho’ya saygı duruşunda bulunduğu<br />

çalımlarla Alman futbolunda en büyük etkiyi<br />

yaratan oyuncular arasına girmeyi başardı.<br />

Mario Götze, Marco Reus, Patrick Herrmann<br />

gibi yeteneklerin bulunduğu ligde bu saygıyı hak<br />

etmek hiç de kolay bir iş değildi. Takımının attığı 72<br />

golden, 28 tanesine direkt katkıda bulunan genç<br />

yeteneğin başarısını rakamlarla da görebiliriz.<br />

Başarı çıtasını yükseltmek tüm spor dallarında<br />

üzerinizdeki baskıyı arttırır. Yapabildiklerinizi


Bir önceki sezon gösterdiği performansla<br />

Firmino, Hoffenheim’ın 2014 sezonu başlarken<br />

en büyük beklentisi haline geldi. Genç<br />

Brezilyalı’nın takımı geçen seneye oranla hücum<br />

hattında vitesi bir kademe geriye çekse<br />

de, Firmino şu ana kadar attığı 6 gol ve 8<br />

asistle taraftarını mutlu etmeyi başardı.<br />

Firmino, özellikle oyun içerisinde üstlendiği<br />

liderlik rolüyle başta “Büyük Birader”<br />

Bayern Münih’in ve Brezilya’nın yeni<br />

teknik direktörü Dunga’nın ilgisini<br />

çekmeyi başardı. Oynanan hazırlık<br />

maçlarında hayal ettiği milli<br />

formayı bu sefer kapmayı başaran<br />

yeni yıldız adayı, gösterdiği<br />

performansla ülkesine<br />

yeni karnavalların, özlenen kutlamaların<br />

habercisi olduğunu kanıtladı. Şili maçında<br />

attığı artistlik golle Neymar’a işaret<br />

fişeğini çakan Firmino, takımın<br />

hücum gücüne yapacağı katkılardan<br />

bir resital sundu.<br />

Hoffenheim<br />

taraftarında ise<br />

buruk bir sevinç hakim.<br />

Geçen sezon takımda tutmayı<br />

başarabildikleri Firmino’yu, bu<br />

sezon sonunda büyük bir bonservis ile<br />

uğurlamayı planlıyorlar. Daha önce takımda<br />

ismini duyuran Demba Ba, Luiz Gustavo, Obasi<br />

gibi oyunculardan bu tür ayrılıklara alışkın olan kulüp<br />

yönetimi yeni yeteneklerin peşine düşecektir.<br />

Firmino için şu anda Liverpool, Manchester<br />

United, Arsenal gibi dev kulüplerin isimleri transfer<br />

dedikodularına karışmış durumda. Türkiye milli<br />

maçıyla başlayan pazarlama stratejisinin, Fransa ve<br />

Şili maçlarında doruk noktaya ulaştığını belirtebiliriz.<br />

Hoffenheim’da teknik direktör Gisdol’ün ellerinde<br />

parlayan genç yıldızı hala izlemediyseniz, filmin<br />

sadece başını kaçırdınız demektir.


Sercan Soykan<br />

Kuzey Ligleri<br />

HF172<br />

2015<br />

Finlandiya’da sezon 12 Nisan’da başlıyor. Veikkausliiga’da bu sezonki beklentileri<br />

enine boyuna ele aldık


Finlandiya futbolunun en üst yapısı olan<br />

Veikkausliiga son yıllarda tekdüze hale bürünmüş<br />

durumda. Ligde rakiplerinin çok üstünde yatırımlar<br />

yapan Helsinki, son altı sezonu şampiyon<br />

tamamlamayı başardı. Mavi-beyazlı ekibin 107<br />

yıllık tarihinde 27 Veikkausliiga şampiyonluğu<br />

bulurken ülke futbolunda bu alanda çift hanelere<br />

ulaşan ikinci bir takım yok. Haka ve HPS,<br />

dokuz defa şampiyon olarak Helsinki’yi takibini<br />

sürdürüyor.<br />

Alka Superliga, Allsvenskan ve Tippeligaen’den<br />

sonra kuzey futbolunun dördüncü büyük ligi olan<br />

Veikkausliiga’da 12 takım bulunuyor ve takımlar<br />

sezon içinde birbirleriyle üç kez karşılaşıyor. 2015<br />

sezonu 12 Nisan’da başlayacak ve 33 haftalık<br />

mücadelenin ardından aralık ayının ilk haftasında<br />

tamamlanacak. 2014’te Helsinki, sezonu lig<br />

ve kupa şampiyonluğuyla tamamlayarak<br />

Şampiyonlar Ligi’nde ön eleme oynama hakkı<br />

kazanmıştı. Seinajoki, Lahti ve Vaasa Avrupa<br />

Ligi’nde boy gösterecekler.<br />

Turku şehrinin iki büyük takımından biri olan TPS<br />

Turku ikinci kademeye yani Ykkonen’e düştü.<br />

Bu yıl lige yükselen takım ise HIFK Helsinki oldu.<br />

Ekonomik sorunları nedeniyle lisans alamayan<br />

MYPA Ykkkonen’e, Honka üçüncü kademe<br />

yani Kakkonen’e düşürüldü. Bu iki takım küme<br />

düşürülünce yerlerine Ykkonen’de geçen sezonu<br />

ikinci ve üçüncü sırada tamamlayan KTP ile Ilves<br />

yükseldi. Bu yıl ligden 1 takım düşecek, 1 takım da<br />

play-out ile Veikkausliiga’ya tutunmaya<br />

çalışacak.<br />

Şampiyonluk yarışı<br />

Geçen sezon elde edilen başarıya rağmen Helsinki<br />

adına başlangıç iyi olmamıştı. Ligde beklentilerin<br />

altında kalan Sixten Boström’ün görevine ilk beş<br />

haftalık süreçte son verilirken, teknik direktörlük<br />

koltuğuna Mika Lehkosuo getirilmişti. Lehkosuo,<br />

45 yaşında, hocalığına seviye atlatmaya başlayan,<br />

yetenekli bir hoca. Futbol mantalitesinin içerisinde<br />

savunma sertliği başta geliyor. Dokuz yıllık<br />

başarılı Honka serüveninde bunu temel almıştı.<br />

Ariel Ngueukam<br />

Guy Moussi<br />

Moussi, Helsinki’den aldığı transfer ücretinin tamamını<br />

Soma’ya bağışlamıştı.


Helsinki’ye gelmesiyle birlikte takımın savunma<br />

zaaflarını giderdi. Bu süreçten sonra Helsinki ligde<br />

üst üste dokuz maçta gol yemedi. O dönem kaleyi<br />

koruyan Michael Tornes de Lehkosuo sayesinde bir<br />

rekora sahip oldu.<br />

Helsinki bu sezona da şampiyonluk parolasıyla<br />

giriyor. Veikkausliiga öncesinde oynanan ve<br />

oyuncu deneme şansı buldukları Lig Kupası’nı<br />

kazanmaları da moral oldu. Kaleye Rosenborg’tan<br />

ayrılan Daniel Örlund getirildi. Hücum hattını<br />

geçen sezon toplam 17 gol atan Forssell, Konan ve<br />

Kandji üçlüsüne ayırdılar. Alho ve Demba Savage’ın<br />

kalması ise önemliydi. Orta sahadan ayrılan<br />

önemli isimler Anthony Annan, Vayrynen ve<br />

Mannström oldu. Bu bölgeye Birmingham’dan Guy<br />

Moussi getirildi. Fransız oyuncunun aldığı paranın<br />

tamamını Soma’ya bağışlaması ise uzun süre<br />

unutulmayacaklar arasına girdi. Forvet hattında<br />

sıkıntı yaşamak istemeyen Helsinki, bir dönem<br />

ülkemizde Çaykur Rizespor formasını terleten<br />

Ousman Jallow’u bir haftalığına denemeye aldı.<br />

Gambiyalı oyuncu başarılı performans gösterince<br />

de bir yıllık sözleşme imzalandı. Helsinki’de<br />

bu sezonun adamı Hollanda asıllı Japon Mike<br />

Havenaar olabilir. Japonlarla ortaklaşa iş yapan<br />

ve sosyal medyada Japon dilinde Twitter hesabı<br />

açan Helsinki’nin bir diğer Japon transferi de<br />

Atomu Tanaka. Geniş ve kaliteli bir kadroya sahip<br />

olan Helsinki, bu yıl da şampiyonluğun en büyük<br />

favorisi.<br />

Seinajoki, geçen sezon yükseldiği<br />

Veikkausliiga’da ilk sezonunda büyük bir<br />

başarı ile ligi ikinci olarak tamamladı. Bu sezon<br />

gümüş madalya başarısını tekrarlamak bir yana<br />

Helsinki’nin egemenliğine de son vermek adına<br />

uğraşacaklar. Bir dönem Helsinki formasıyla<br />

iyi işler yapan Akseli Pelvas attığı gollerle<br />

takımı sırtladı. Tecrübeli Toni Lehtinen ona iyi<br />

destek oldu. Bu ikiliyi kadroda tutan Seinajoki,<br />

Lahti’nin forveti Ariel Ngueukam’ı kadroya kattı.<br />

Kamerunlu golcü bir dönem Denizlispor formasını<br />

da terletmişti. Malmö ve Celtic altyapısında<br />

çıkan Bosna asıllı Bahrudin Atajic sezonun flaş<br />

isimleri arasına girebilir. Finlandiya Milli Takımı<br />

formasını da giymiş olan, İtalya Serie B’ye<br />

transfer yapmış Mehmet Hetemaj sezon içerisinde<br />

önemli kozlardan biri haline gelebilir. Seinajoki<br />

geçen sezona göre güç kazandığı gibi rotasyonu<br />

genişletmiş durumda. Zirveyi zorlayacaklardır.<br />

Sürpriz takım: Lahti<br />

Geçen sezonu Veikkausliiga üçüncüsü olarak<br />

tamamlamış bir takım daha fazla neyin sürprizini<br />

yapabilir? Lahti, bu başarıda büyük payı olan<br />

Kamerunlu golcüsü Ngueukam’ı kaybederek<br />

önemli bir kozundan oldu. 1997 ve 2007 yıllarında<br />

Veikkausliiga gol kralı olan, Valeri Popovitch’ten<br />

sonra lig tarihinin en skorer ismi olan Rafael ise<br />

artık 36 yaşına geldi. Doğanın kanunları gereği<br />

fiziksel olarak yıpranan Brezilyalı isim bu yıl benzer<br />

performansı gösteremeyebilir. Salhi, Hertsi,<br />

Klinga ve Tanska gibi önemli isimlerin ayrılması ve<br />

yerlerine doğru takviyelerin yapılmaması işlerini<br />

zorlaştıracak diğer etkenlerden. Güç kaybeden<br />

Lahti bu sezonu beklentilerin altında geçirebilir.<br />

Ligin yeni yüzleri<br />

Jani Honkavaara


HIFK Helsinki, ülke futbolunun köklü<br />

kulüplerinden birisi. Finlandiya futbolunu geçmiş<br />

yıllarda Avrupa arenasında temsil etme gururunu<br />

yaşamışlardı. Tam 43 yıl sonra Veikkausliiga’ya<br />

dönüş yapacakları için şehre farklı bir heyecan<br />

getireceklerdir. Önce Kakkonen’de şampiyon<br />

olarak Ykkonen’e yükseldiler. Ardından Ykkonen’de<br />

geriden gelip şampiyon olarak zoru başardılar. Bu<br />

başarıda en büyük pay sahibi 39 yaşındaki teknik<br />

adam Jani Honkavaara’ya ait. Geçen sezonki<br />

kadrodan kaybettikleri en önemli isim orta saha<br />

Antonio İnutele oldu. Lisans alamayan MYPA’dan<br />

ayrılan Aho, Salmviki, Sihvola ve Vesela kadroyu<br />

genişlettiği gibi kaliteyi de arttıracaktır. Lige iyi<br />

bir kadro ile giriyorlar ki Veikkausliiga’ya tutunma<br />

şanslarını oldukça yüksek.<br />

İlves, lisans problemleri yaşayan kulüplerin<br />

yerine lige dahil edildi. Ykkonen’de dahi fark<br />

yaratamadıkları dönemler olmuştu. Menajerliğe<br />

İngiliz Keith Armstrong getirildi. Finlandiya’da üç<br />

defa yılın hocası olmuş tecrübeli ismin katacağı<br />

olumlu etkenler olacaktır. Geçen sezon fazla<br />

kullanmadıkları Bosna asıllı Vahid Hambo’yu İnter<br />

Turku’ya gönderdiler. Hambo’nun Lig Kupası’nda<br />

gösterdiği performansı izledikçe ‘kadroda tutsak<br />

iyiydi’ diye iç geçiriyorlardır. Hazırlıksız yakalanan<br />

ve yüksek bütçesi olmayan İlves, ufak rötuşlarla<br />

kadrosunu yenilemeye çalıştı. Lahti’den orta saha<br />

Eero Korte ve MYPA’dan stoper Koskinen dikkat<br />

çeken takviyeler. Ligde kalmaya çalışacak olsalar<br />

da işleri kolay değil.<br />

KTP, geçen sezonun sonunda büyük bir travma<br />

yaşamıştı. Son dört haftaya 11 puan önde<br />

girmelerine rağmen HIFK Helsinki’ye averajla<br />

şampiyonluğu vermeleri büyük bir hayal kırıklığına<br />

neden olmuştu. Üstelik sezonun son maçında<br />

ligden düşmüş JIPPO’yu yenememişlerdi.<br />

Geçen sezon 25 gol atan Jussi Aalto’nun kiralık<br />

sözleşmesinin bitip Seinajoki’ye dönmesi işlerini<br />

zorlaştıracaktır. Yaptıkları en iyi transfer ise ligin<br />

usta ayakları arasında yer alan Macar orta saha<br />

Tamas Gruborovics’i almaları oldu. Lig Kupası’nda<br />

savunma ağırlıklı oynayan bir yapıdalardı. Ligin<br />

en zayıf kadrolarından birine sahipler. Düşme<br />

adaylarının başında geliyorlar.<br />

Vahid Hambo<br />

İnter Turku & Mariehamn & Vaasa<br />

Turku şehrinin iki temsilcisinden biri olan İnter<br />

Turku, Veikkausliiga mücadelesini sürdürüyor.<br />

Bu sezon da takımın başında Hollandalı menajer<br />

Job Dragtsma olacak. 2007’nin başından bu yana<br />

İnter Turku’yu çalıştıran Dragtsma, 1 lig ve 2 lig<br />

kupası şampiyonluğu yaşadı. Geçen sezon orta<br />

saha oyuncularından beklenen verimi alamayınca<br />

kötü bir performans sergilemişlerdi. 3 yıl boyunca<br />

forvetlerinde görev alan ve 2012’de gol kralı olan<br />

Sirbiladze’yi Kuopion’a gönderdiler. 32 yaşına<br />

gelen ve verimi düşmeye başlayan Gürcü forvet<br />

ile yolları ayırmak doğru seçimdi. İlves’tan alınan<br />

Vahid Hambo beklentilerin üstünde performans<br />

gösterirken, eski oyuncuları Guy Gnabouyou da<br />

hücum hattına güç katacaktır. Lierse’den gelen<br />

Kamerun Milli Takımı’nın eski oyuncusu Eric<br />

Matoukou ve Yunan Petros Kakakoudis de iyi<br />

transferler. Güçlenen İnter Turku bu yıl daha iyi<br />

işler yapabilir.<br />

Mariehamn, Finlandiya’nın özerk bölgesi<br />

olan Aland Adası’nın takımı. Bursaspor’un<br />

büyük umutlarla transfer ettiği fakat gelişim<br />

gösteremeyen Petteri Forsell’de Mariehamn<br />

forması giymekte. Geçen sezon 14 gol atan Luis<br />

Solignac’ı Arjantin ligine kiralık olarak gönderseler<br />

de forvete eski oyuncuları Aleksei Kangaskolkka’yı<br />

getirmeyi başardılar. Bu sezonda göze hoş gelen<br />

bir futbol oynayacaklardır. Elde ofansif anlamda<br />

iyi isimler olsa da başarıya götürecek savunma<br />

kurgusunun olduğunu söylemek zor.


Vaasa’nın başında 2012’den bu yana Olli<br />

Huttunen var. Futbol kariyerinde sadece Haka’da<br />

oynamış, menajerliğinin tek şampiyonluğunu<br />

yine Haka’da yaşamış ve milli takımda görev<br />

almış önemli bir isim. Geçen sezonki dördüncülük<br />

başarısının üstüne koymak hedefinde olsalar da<br />

takımın sezon öncesi kupa maçlarında oynadığı<br />

futbol iç açıcı değildi. Strandvall, Stewart ve<br />

Nganbe ayrıldıktan sonra orta sahada dominant<br />

karakterlerinden sapmalar olabilir. Yeni transferler<br />

Abdulahi, Hertsi gibi isimlerin uyum sağlamaları<br />

için zaman gerek. Vaasa bu yıl üst sıraların<br />

heyecanından uzak kalabilir.<br />

Ligin en genç takımları: Jaro ve KuPS<br />

Jaro ligin en düşük yaş ortalamasına sahip takımı.<br />

19 yaş altı takımından yedi oyuncuyu A takıma<br />

çıkardılar. Bunların içinde en çok dikkat çeken isim<br />

ise 1999 doğumlu 15 yaşındaki orta saha oyuncusu<br />

Sergei Eremenko. Orta sahanın dinamolarından,<br />

Almanya ve Brezilya vatandaşlığı da olan<br />

Helmke’yi kaybeden Jaro’nun bu bölgede işi daha<br />

zor. Kısıtlı kapasiteye sahip hücum hattının kilit<br />

ismi Winchester’ı tutamamaları da handikaptı.<br />

Gençleşen Jaro’nun azalan kadro kalitesiyle işi<br />

daha zor olabilir. Geçen sezon 14 gol atan Jonas<br />

Emet’e ayak uyduracak birileri çıkmazsa kendilerini<br />

ateş hattında bulabilirler.<br />

Kuopion son günlerde Finlandiya spor basınının<br />

gündemini oluşturan kulüplerden. 25 yaşında<br />

olmasına rağmen daha 11 yıllık kariyerinde 11 kulüp<br />

gezen Freddy Adu’yu kadroya kattılar. Menajeri<br />

İsveç’te kapı kapı kulüp arıyordu. Hatta Halmstad<br />

bir süre Adu’yu denemeye alsa da Allsvenskan<br />

için yeterli görmemiş ve yolları ayırmıştı. Adu’nun<br />

Veikkausliiga’da Kuopion’a ne gibi katkıları olacak<br />

zamanla göreceğiz. Ligin en genç ikinci takımı olan<br />

Kuopion’un forvete ligin usta skoreri Sirbiladze’yi<br />

getirmesi ise bir başka avantajı. Sarı-siyahlılar orta<br />

sıralara aday takımlardan.<br />

Uzak diyarlar takımı: RoPS<br />

Rovaniemi, ligin tecrübeli ve standart<br />

performans gösteren takımları arasında yer<br />

alıyor. Son 10 sezonda altı defa Veikkausliiga’da<br />

mücadele etseler de en iyi performansları lig<br />

10.’luğu olmuştu. Rovaniemi konum olarak ülkenin<br />

kuzeyinde yer almakta. En yakın deplasman<br />

mesafeleri 345 km uzaklıkta. İçerde oynadıklarında<br />

bunun avantajlarını görseler de deplasmana<br />

giderken fiziksel yıpranmalar oluşuyor. Bu farkı en<br />

iyi şekilde 2013 sezonunda yaşatmışlardı. Ligde<br />

topladığı 34 puanın 23’ünü evinde alan Rovaenimi,<br />

lige tutunmuştu. Lacivert-beyazlılar Kokko gibi<br />

ligin seviyesine göre iyi bir golcüye sahip. Onun<br />

da geçmişte çok kısa süren Türkiye macerası<br />

olmuştu. Bir dönem Vaasa ve Orebro formaları<br />

da giyen Kanadalı kaleci Tomer Chencinski ile<br />

eldivenleri güvenilir bir isme bıraktılar. Honka’nın<br />

Avrupa futboluna pazarladığı isimlerden olan<br />

Mostagh Yaghoubi ve Vaasa’dan alınan Nganbe<br />

de orta sahaya güç katacaktır. Rovaniemi’nin bu<br />

sezon tehlikeli bölgeden uzak durabilir.


Sercan Ergün<br />

Profil<br />

HF172<br />

FREDDY<br />

ADU’NUN<br />

TUHAF HİKAYESİ<br />

Futbol dünyası her daim ‘veliaht’ arayışında oldu. Bunun en bilineni kuşkusuz ‘Yeni<br />

Pele’ yakıştırmaları. Parlayan birçok Brezilyalı genç için yapılan bu atıf, bundan 12 yıl<br />

önce 14 yaşındaki bir ABD’li için de yapılmıştı. Yeni Pele olması beklenirken kariyeri<br />

dibe sürüklenen Freddy Adu, o parlak günlerden şimdi çok uzakta<br />

1989 yılında Gana’nın liman kenti Tema’da doğan<br />

Freddy Adu’nun hayatı 8 yaşındayken değişir.<br />

Annesi Green Card lotaryasını kazanır ve ABD’ye<br />

taşınırlar. 2003 yılında ABD vatandaşı olan Adu,<br />

yaptığı her sporda dikkate değer bir başarı yakalar.<br />

Henüz 10 yaşındayken ABD Olimpiyat Gelişim<br />

Programı dahilinde oynadığı 14 yaş altı takımı ile<br />

Lazio ve Juventus’un genç takımlarına karşı müthiş<br />

bir performans sergiler, turnuvayı şampiyon<br />

kapatan takımın en golcüsü ve turnuvanın en<br />

değerli oyuncusu olur. Hatta İtalyan devi Inter’den<br />

transfer teklifi bile alır ama reddeder.<br />

Nike ile 1 milyon dolar değerinde bir sponsorluk<br />

anlaşması imzaladığında henüz 14. yaşını<br />

doldurmuştu. MLS ekiplerinden DC United ile<br />

sözleşme imzaladığında ise ABD takım sporları<br />

tarihinin en genç profesyonel atleti unvanını<br />

kazanır. Ligin en çok kazanan oyuncusu -senelik<br />

500 bin dolar-, bu anlaşmaların ardından<br />

BBC Sports’a verdiği demeçte ‘’Annem erkek<br />

kardeşim ve bana bakmak için aynı anda 2 veya<br />

3 işte çalışıyordu. Bu yüzden Nike ve MLS bu<br />

kontratları siz 14 yaşındayken sunduğunda, onlara<br />

hayır diyemezsiniz.’’ Aynı sezon DC United ile


MLS şampiyonu olur. Alt yaş gruplarında ABD<br />

forması ile çıktığı 59 maçta 37 gol kaydeder. Kimi<br />

yorumculara göre henüz profesyonel düzeyde<br />

oynamak için mental gelişime ihtiyaç duyan<br />

genç Adu, 2006 Kasım’ında Manchester United<br />

Akademisi ile deneme antrenmanlarına çıkar,<br />

ancak çalışma izni alamadığı için bu transfer<br />

gerçekleşmez. Kanada’da düzenlenen U20 Dünya<br />

Kupası’nda -ki Aguero, Di Maria, Pato gibi isimlerin<br />

görücüye çıktığı turnuvadır- ABD forması ile grup<br />

maçlarında Polonya’ya karşı hat-trick yaparken,<br />

Brezilya’yı 2-1 yendikleri maçta da Altidore’un<br />

attığı iki golün de asistini kaydeder. Onun bu<br />

performansına kayıtsız kalmayan takım ise 2007<br />

yazında Benfica olmuştu, turnuvadan 8 gün sonra<br />

Portekiz kulübü onun bonservisi için 2 milyon dolar<br />

ödedi ve genç yıldız Yaşlı Kıta’ya adım attı.<br />

Hayaller Benfica, gerçekler Belenenses<br />

Ne olduysa, Freddy Adu Avrupa’ya transfer olunca<br />

oldu. Benfica forması altında çıktığı 16 maçın<br />

sadece birinde, o da Portekiz Lig Kupası’nda ilk<br />

11 çıkan yıldız adayı sezonu üç golle tamamladı.<br />

Takip eden yıl Monaco’ya kiralanması ile başlayan<br />

süreç, Adu’nun kariyerinin yokuş aşağı gidişinin<br />

başlangıcı oldu. Sırasıyla Monaco, Belenenses,<br />

Aris’e kiralanan oyuncunun yolu, 2011’de ülkemize<br />

Pele<br />

Onun futbol<br />

yeteneklerine Pele<br />

bile inanmıştı.<br />

düşmüş ve yine kiralık olarak Çaykur Rizespor<br />

forması giymişti. Oynadığı hiçbir kulüpte kalıcı<br />

olamayan Adu, bu kulüplerin hiç birinde bir<br />

sezonda 13 maçtan fazla forma giyemedi. Üç<br />

sezonda yalnızca beş gol atabilmiş, yaratması<br />

gereken etkinin yakınından bile geçmemişti.<br />

Artık Avrupa kariyeri sonuna gelmiş bir ABD’li<br />

için yapılacak en doğru tercih nedir? Elbette ki<br />

parladığı yere, MLS’e dönmek. Ağustos 2011’de<br />

Philadelphia Union’a kiralık olarak imza attığında,<br />

DC United ve ABD U23 Milli Takımı’nda birlikte<br />

çalıştığı Piotr Nowak ile bir araya geldi. 11 maça<br />

çıktığı sezonu iki golle tamamladı, takip eden<br />

sezonda da 24 maçın 20’sinde ilk 11’e çıktı. Sonuç<br />

mu? Hayal kırıklığı. Söylentilere göre soyunma<br />

odasında takıma olumsuz bir etkisi vardı. BBC<br />

Sports’a göre ise sahada kendi ağırlığını bile<br />

çekebilecek durumda değildi.


Philadelphia onun sözleşmesini 2013 yılında<br />

feshetti, o yılın Nisan ayında yönünü bu kez<br />

Brezilya’ya çevirdi ve Bahia ile imzaladı; 23 yaşında<br />

bir oyuncunun kariyerindeki 9.takım. Bu imzanın<br />

ardından Washington Post’a konuşan oyuncu<br />

‘’Artık daha büyük biriyim, daha olgun, daha iyi<br />

bir profesyonel. Benim için burası büyük bir şans<br />

ve ben bu şansı kullanmaya niyetliyim.’’ 22 dakika<br />

süren bir kariyer için iddialı laflar, ne dersiniz?<br />

Böyle mi olacaktı<br />

“Eski günlerini mumla aramak” spor medyasının<br />

klişelerinden biridir. Genellikle kariyeri bir dönem<br />

zirvede olan, ancak daha sonra sakatlık gibi<br />

nedenlerle düşüşe geçişi anlatan bu deyim<br />

bile Freddy Adu’nun 2013 sonrası kariyerini<br />

anlatmakta yetersiz kalıyor. Bahia tarafından<br />

aynı yılın Kasım ayında serbest bırakılan ABD’li<br />

oyuncu, 2014 yaz aylarına kadar kulüpsüz<br />

kaldı. Blackpool, Stabaek ve AZ Alkmaar<br />

ile deneme antrenmanlarına çıkan Adu,<br />

en sonunda Sırp kulübü Jagodina ile anlaştı.<br />

Eylül ayında Sırbistan Kupası’nda forma şansı<br />

bulan oyuncunun kontratı henüz Aralık ayında<br />

feshedildi.<br />

Bütün bu hengame şimdilik son buldu.<br />

Finlandiya Ligi ekiplerinden KuPS Kuopio ile<br />

28 Mart’ta bir yıllık<br />

sözleşme<br />

imzaladı.<br />

Jenerasyonunun en büyük yıldızlarından biri<br />

olması beklenirken, tabir-i caizse patlayan bir<br />

oyuncu Freddy Adu. Başlangıcı parlak, şu anki<br />

durumu karanlık bir kariyer. Yetenekli olduğu<br />

aşikar, ancak bugüne kadar -DC United dönemi<br />

hariç- o yetenekleri sahada göstermekten uzaktı.<br />

26 yaşında bir oyuncu olarak kariyerini toparlamak<br />

için hala şansı var. Yapması gereken ise kendi<br />

sözlerinde saklı: “Bir günü bile futbol oynamadan<br />

geçirmedim, her zaman oynuyordum.”


Fırat Topal<br />

Orta Doğu Futbolu<br />

HF172<br />

ÇÖLDEKİ BELALI VAHA: AL AIN<br />

Miroslav Stoch’un sezon sonunda yabancı sınırındaki değişiklikle Fenerbahçe’ye<br />

döneceği konuşulurken, takımı Al Ain’in ve arkasındaki karanlık güçlerin ilgi çekici<br />

hikayesini Hayatım Futbol için derledik.<br />

Miroslav Stoch, 2010 yılında ülke<br />

basınına önce Galatasaray’la anlaştığı<br />

yönünde iddialarla gündeme gelmişti.<br />

Ancak birkaç gün sonra Fenerbahçe’ye<br />

transfer oldu. Hatta Fenerbahçe’ye<br />

transfer olduğu 10 Haziran tarihinin<br />

sabahı gazeteler Slovak futbolcunun<br />

Galatasaray’la anlaştığını yazmış, daha<br />

sonra rotayı sarı-lacivertlilere çevirmişti.<br />

Fenerbahçe kariyeri boyunca ilk 11’deki yeri<br />

konusunda hep diken üstündeydi Stoch. Özellikle<br />

Aykut Kocaman’ın oyuncu tercihlerinde zaman<br />

zaman yedek kulübesine hatta tribüne mahkum<br />

olan futbolcu, Fenerbahçe’nin Avrupa Ligi’nde<br />

Borussia Mönchengladbach ile evinde oynadığı ve<br />

3-0 kaybettiği maçta oyundan alınırken<br />

tepkisini dışa vurmuş ve Kocaman da<br />

onu maç sonrası basın toplantısında<br />

alenen eleştirmişti. Yıldızının hiçbir<br />

zaman tam olarak barışmadığı<br />

Kocaman’la kaderi aynı oldu Stoch’un<br />

ve hocası 2012/13 sezonunun sonunda,<br />

kendisi de izleyen sezon başlamadan<br />

kulüpten ayrıldı. PAOK’ta kiralık olarak<br />

geçirdiği bir sezonda işler fena gitmedi, hatta<br />

Fenerbahçe ile sözleşme bile yeniledi. Ama<br />

devam eden yabancı kuralı ona İsmail Kartal’ın<br />

takımında da yer açmayacaktı. Stoch Birleşik<br />

Arap Emirlikleri Ligi’ne, Al Ain takımına kiralandı.<br />

Gelecek sezondan itibaren yürürlüğe girecek


yeni yabancı düzenlemeleriyle onun İstanbul’a<br />

döneceğini düşünüyoruz. Stoch’un takımındaki<br />

performansına yazının sonunda değineceğiz, ama<br />

gelelim yazının asıl konusuna. Arap yarımadasının<br />

kanunsuz adamlarının futbol takımına.<br />

Al Ain, Birleşik Arap Emirlikleri’nin doğusunda,<br />

Umman sınırının hemen yakınında, sahip olduğu<br />

bitki örtüsü sebebiyle Bahçeler Şehri olarak<br />

adlandırılan bir şehir. Dubai ve Abu Dabi’ye 130’ar<br />

kilometre uzaklıkta ve bu üç şehir kendi aralarında<br />

bir üçgen oluşturuyorlar. Denize kıyısı olmayan<br />

ve diğer iki şehre kıyasla en fazla yerli nüfusun<br />

bulunduğu yer olan Al Ain buna rağmen turizmde<br />

onlardan daha geride. Bu anlamda dünyaca üne<br />

sahip Dubai ve Abu Dabi’nin gerisinde kalan şehir,<br />

futbol sahasında ise ülkenin lideri durumunda.<br />

Devlet erkanının takımı<br />

Öncelikle izleyen satırlardaki kısmı okumadan önce<br />

kafanızı biraz boşaltmanızı öneririm. Zira karmaşık<br />

aile ilişkilerinden bahsedeceğiz. Birleşik Arap<br />

Emirlikleri 1971 yılında İngiltere’den bağımsızlığını<br />

kazandı. 1946’da henüz 28 yaşında Abu Dabi’nin<br />

doğusunun valisi olarak atanan ve Al Ain’deki<br />

Muwaiji kalesinde ikamet eden Zayed bin Sultan<br />

Al Nahyan, 1966’da arkasına İngiliz desteğini<br />

de alarak emrine verilen Umman ordusunun<br />

da yardımıyla bir yönetim darbesi yaptı. Şiddet<br />

olayları yaşanmadan yapılan bu darbe sonucunda<br />

emirlikten indirdiği kişi, öz kardeşi Shakhbut<br />

bin Sultan Al Nahyan’dan başkası değildi.<br />

Darbenin kansız yapılmasının sebeplerinden birisi<br />

kardeşlerin annesi Sheikha Salma bin Butti’nin<br />

oğulları arasında kavga olmaması yönündeki<br />

vasiyetiydi. Zayed, 2004 yılındaki vefatına kadar,<br />

halkın büyük desteğiyle devlet başkanlığı görevini<br />

yürüttü. Ölümü ardından görevi en büyük oğlu<br />

Khalifa bin Zayed Al Nahyan (Şeyh Halife) aldı.<br />

Bugün dünyanın en yüksek yapısı olan Burj Khalifa<br />

onun adını almıştı.<br />

Al Ain’in kuruluşu ise bağımsızlıktan üç yıl önceye<br />

rastlıyor. Arap Emirlikleri’ndeki Sudanlı azınlık ve<br />

Bahreynli bir grup değişim öğrencisinin bir araya<br />

gelerek oluşturduğu kulüp kısa bir süre sonra, o<br />

yıllarda devlet başkanı babası Zayed tarafından<br />

Savunma Bakanı olarak atanan ve bakanlığın<br />

resmi varisi olarak ilan edilen Şeyh Halife’nin<br />

de desteğiyle ülkenin önde gelen kulüplerinden<br />

birisi olmaya başladı. İlk desteklerden birisi, kulüp<br />

yöneticilerinin rahat seyahat etmesi için tahsis<br />

edilen bir Land Rover’dı. 1974’te Şeyh Halife<br />

kulübün onursal başkanı ilan edildi. 1976/77<br />

sezonunda ilk şampiyonluklarına ulaştılar. Şeyh<br />

Halife, kulübün kuruluşundan 1980’lerin ortasına<br />

Mohammed bin Zayed Al Nahyan


Mansour bin Zayed Al Nahyan<br />

Mohammed bin Zayed Al Nahyan’ın kardeşi Mansour bin Zayed Al<br />

Nahyan (ortadaki) Manchester City’in sahibi. Solda ise Manchester<br />

City’nin başkanı Khaldoon Khalifa Al Mubarak var.<br />

kadar, tesislerin geliştirilmesi ve yeni stadyum<br />

inşaatı için 100 milyon dolara yakın para harcadı.<br />

Tabii pratikte işin “onursal” tarafı da kalmamış, Al<br />

Nahyan ailesinin üyeleri doğrudan kulüp başkanlığı<br />

koltuğuna oturmaya başlamıştı. 1975’te, Zayed’in<br />

ikinci karısından olan oğlu, Şeyh Halife’nin kardeşi<br />

Sultan bin Zayed bin Sultan Al Nahyan (Şeyh<br />

Sultan), kulüp başkanlığına seçildi. 19 Ocak 1979’da<br />

koltuğu Mohammed bin Zayed Al Nahyan aldı<br />

ki o sırada henüz 18 yaşını doldurmasına iki ay<br />

vardı. Mohammed, babası Zayed’in üçüncü karısı,<br />

sonradan ülkenin gelişmesinde büyük rol oynayan<br />

devlet adamlarını yetiştirdiği için “Şeyhlerin<br />

Annesi” lakabını alacak olan Fatima bint<br />

Mubarak Al Ketbi’nin en büyük oğluydu. Başkanlık<br />

koltuğuna oturmasından iki yıl sonra Al Ain ikinci<br />

ülke şampiyonluğunu kazandı.<br />

1997-2004 yılları arasında Al Ain yedi sezonun<br />

beşinde şampiyonluk elde etti. 2001-2004 yılları<br />

arasında üç kez üst üste şampiyon olarak da lig<br />

tarihinde bir ilki gerçekleştirdiler. 2003 yılında<br />

kulüp, başarılarına bir yenisini daha ekledi ve<br />

Asya Şampiyonlar Ligi finalinde, Tayland’ın Tero<br />

Sasana takımını iki maç sonunda mağlup ederek<br />

bu kupayı kazanan ilk BAE takımı oldu. Onlara<br />

bu dönemde ligde üst üste şampiyonluklar<br />

ve Asya şampiyonluğunu kazandıran hoca,<br />

2013 Ekim ayında aramızdan ayrılan Fransız<br />

Bruno Metsu’ydu. 2003 yılında kulüp başkanı<br />

Mohammed bin Zayed Al Nahyan, babası Zayed<br />

tarafından tahtın ikinci sıradaki varisi ilan edildi. Bir<br />

yıl sonra Zayed’in ölümü üzerine abisi Şeyh Halife<br />

devlet başkanlığı görevini üstlenirken, kendisi de<br />

BAE Silahlı Kuvvetleri’nin kumandanlığına getirildi.<br />

Çölün derinindeki devlet<br />

2009 yılında Al Ain kulübü ve Al Nahyan ailesi<br />

çok ciddi suçlamalarla karşı karşıya kaldı. Zayed’in<br />

beşinci karısı Amna bint Salah Al Darmaki’nin<br />

oğlu, Mohammed’in kardeşi Issa bin Zayed Al<br />

Nahyan’ın Afgan iş adamı Mohammed Shah<br />

Poor’a çölün ortasında yaptığı işkencenin<br />

görüntüleri dünya kamuoyuna bomba gibi düştü.<br />

Issa bin Zayed, Afgan iş adamının kendisini<br />

kazıkladığını düşündüğü için onu çölün ortasına<br />

getirmiş, polislerin de yardımıyla ellerini ve<br />

ayaklarını bağladığı talihsiz adamın çok yakınına<br />

ateş ederek onu korkutmak, dövmek ve cinsel<br />

organlarına zarar verici eylemlerde bulunmak<br />

suretiyle bir dolu dehşet verici görüntüye imza<br />

atmıştı. Videoyu ortaya çıkaran, Al Nahyan ailesine<br />

bir süre boyunca danışmanlık yapan Bassam<br />

Nabulsi’ydi. 2005 yılında kaydedilen bu video<br />

sebebiyle Birleşik Amerika Genel Sekreteri Hillary<br />

Clinton oldukça sert açıklamalar yaptı ve Issa bin


Zayed’in bütün vizelerini iptal ettiklerini açıkladı.<br />

Aynı yıl BAE yetkilileri videodaki görüntülerde<br />

açık bir insan hakları ihlali olduğunu, ancak<br />

olayın Issa’nın kendi kişisel planı sonucunda<br />

gerçekleştiğini ve Şeyh Halife’nin bundan haberi<br />

olmadığını açıkladılar. Üstelik olayı ortaya çıkaran<br />

Nabulsi elinde benzer işkencelerin yapıldığı 25<br />

farklı kişiye ait farklı videoların olduğunu öne<br />

sürerek durumun vehametini ortaya koymuştu.<br />

Aralık 2009’da görülen dava sonucunda Issa<br />

beraat ederken videoyu ortaya çıkaran Bassam<br />

Nabulsi ve kardeşi Ghassan izinsiz olarak<br />

kaydedilen görüntüleri şantaj yapmak için<br />

kullanma suçundan beşer yıla mahkum oldular.<br />

Tabii hatırlatalım, dava Birleşik Arap Emirlikleri’nde<br />

görülmüştü. Yargıçları da elinde tutan Al Nahyan<br />

ailesi, mahkemeden “olay sırasında uyuşturucu<br />

etkisinde olan masum kardeş Issa’ya komplo<br />

kurulduğu sonucu”na ulaşmıştı. Amerika<br />

cephesinden mahkeme kararı ile ilgili eleştiri dolu<br />

açıklamalar geldi, ancak elbette koskoca br ülkeyi<br />

elinde tutan Al Nahyan ailesinin kanunlar önünde<br />

diğer vatandaşlarla eşit seviyede tutulacağını<br />

ummak hayaldi.<br />

Kimin eli kimin cebinde<br />

Al Ain, 2014 yılında Şeyh Muhammed’in öz<br />

kardeşi, Ulusal Güvenlik Danışmanı Hazza bin<br />

Zayed bin Sultan Al Nahyan’ın adını alan Hazza<br />

Bin Zayed Stadyumu’nu hizmete açtı. Orta<br />

Doğu’nun en modern stadyumlarından birisi<br />

olarak gösterilen stadyum toplam 170 milyon<br />

dolar’a mal olmuştu. Bu arada kulüp başkanı<br />

Şeyh Muhammed de dünya politikasında giderek<br />

sivrilen bir figür haline gelmiş dünya liderleriyle<br />

ilişkiyi ilerletmiş bir adama dönüşmüştü. Ha<br />

unutmadan Şeyh Muhammed’in annesi Fatima<br />

bin Mubarak Al Ketbi’nin beşinci çocuğu Mansour<br />

bin Zayed Al Nahyan, nam-ı diğer Şeyh Mansur…<br />

Evet doğru tahmin ediyorsunuz, Manchester<br />

City’nin sahibi durumunda olan Abu Dhabi<br />

United Grubu’nun başındaki isim. Manchester<br />

City’nin başkanı durumundaki Khaldoon Khalifa<br />

Al Mubarak, yatırım firması Mubadala Grubu’nun<br />

CEO’su. Bu grubun yönetim kurulu başkanı kim<br />

peki? Şeyh Muhammed’den başkası değil. Kısacası<br />

bütün ilişkiler birbirine bir şekilde bağlı. Şeyh<br />

Mansur aynı zamanda New York City FC ve yine<br />

BAE takımlarından Al Jazira’nın sahibi.<br />

Al Ain bitimine beş hafta kalmış olan BAE Ligi’nde<br />

en yakın rakibi, Şeyh Mansur’un takımı, Eric<br />

Gerets’in çalıştırdığı Al Jazira’nın 4 puan önünde.<br />

Asya Şampiyonlar Ligi’nde de üç maç sonunda<br />

grupta lider durumdalar. Miroslav Stoch bu<br />

sezon 8 gol ve 7 asistle oynuyor. Hırvat teknik<br />

adam Zlatko Dalić’in en çok güvendiği isimlerden<br />

bir tanesi. Takım yoluna devam ededursun,<br />

hanedanın insan hakları ihlallerinin de ardı<br />

arkası kesilmiyor. Son olarak Filistin asıllı Türkiye<br />

vatandaşı Doktor Amer Al Shawa, İstanbul’dan<br />

Abu Dabi’ye ayak bastığında havalimanında<br />

göz altına alınmış, 135 gün hapishanede işkence<br />

görmüş ve ailesiyle konuşması yasaklanmıştı.<br />

135 günün sonunda Türkiye’ye gönderildiğinde<br />

tutuklanma sebebi olarak hiçbir açıklama<br />

yapılmamıştı ama iddialar Şeyh Muhammed’in bu<br />

işte parmağı olduğunu ileri sürüyordu.<br />

Miroslav Stoch Al Ain’i geride bırakıp Türkiye’ye<br />

döndüğünde ne hissedecek bilmiyoruz ama<br />

kendisinin karanlık bir coğrafyadan kurtaracağını<br />

söylemek abartı olmaz.


Varol Döken<br />

Maç Bahane<br />

HF172<br />

UYKULUK MEVSİMİ<br />

Baharla birlikte coşan yazarımız Varol Döken, bu hafta bize Nuri Bilge<br />

Ceylan’ın ölümsüz eseri Uykuluk Mevsimi’ni tanıtıyor<br />

Hayır, Nuri Bilge Ceylan filmi değil, bayağı<br />

bildiğiniz Sütlüce-Balat. Üstat oraları çok sever<br />

ama konumuz sinema değil, yemek. Gerçi ben<br />

sinemadan da anlarım, sinema mezunuyuz<br />

neticede; görüyorum Twitter’da başkalarına<br />

soruyorsunuz, bana neden sormuyorsunuz,<br />

ben bostan korkuluğu değilim, ben büyük bir<br />

sinemacıyım, en çok bana soracaksınız, en<br />

çok bana! (toprağın bol olsun büyük usta Erol<br />

Büyükburç)<br />

Selamımızı da çaktığımıza göre konu dağılmadan<br />

toparlayalım. Bu haftanın mekânı, Sütlüce’de bir<br />

uykuluk mekânı; Çınaraltı. Ama mekândan önce<br />

uykuluk nedir kısaca anlatalım:<br />

Uykuluk, bir tür sakatat. Koyun ve dananın ciğer,<br />

gerdan gibi belli bölgelerinden elde ediliyor; her<br />

hayvandan az bir miktarda alındığı için de biraz<br />

pahalı. Mevsimi Haziran denir, sanırım hayvanların<br />

otlama sonrası gelişme mevsimi olduğu için. Daha<br />

fazla ayrıntıya da girmeyelim, bu kadarı için bile<br />

okuyan vegan arkadaşlardan özür dilerim.<br />

‘‘Sütlüce yolu, uykuluk dolu’’<br />

Uykuluğu belli başlı ocakbaşlarında (misal<br />

Beyoğlu’nda Kenan Usta) bulabilseniz de<br />

asıl başkenti Sütlüce hattıdır. Bu bölgedeki<br />

onlarca uykulukçu arasında benim bugüne<br />

kadar duyduğum en meşhuru Halıcıoğlu’ndaki<br />

Sadrazam Mahmut’tu. Ona da bu satırları şu an<br />

okuyan birçok arkadaşla gitmişliğimiz var. Buraya<br />

yazmamam şanssızlık olmuş.<br />

Ama bu sefer Halıcıoğlu’na değil Sütlüce’ye kadar<br />

uzandım ve Çınaraltı Uykuluk’u denedim.


Nasıl gidilir?<br />

Ayrıntılı tarif vermem zor olacak, çünkü akşam<br />

vakti taksiyle Kasımpaşa’dan gittik mekâna.<br />

Taksiyle de döndüm. Google Maps’te toplu<br />

taşıma seçeneği de göstermiyor ama eminim<br />

önünden geçen bir Eminönü-Sütlüce otobüsü<br />

vardır. Kasımpaşa-Sütlüce dolmuşlarının da<br />

geçtiğine eminim. Ayrıca Üsküdar-Eyüp vapur<br />

hattı da Sütlüce’de duruyor. Fakat en emin yol<br />

sanırım Beyoğlu’ndan bir taksi tutup Piyalepaşa<br />

Bulvarı’ndan Sütlüce’ye ulaşmak. Çok tutacağını<br />

sanmıyorum.<br />

İçeride benim gördüğüm 3 tane dev ekran vardı.<br />

Bizim gittiğimiz akşam Euroleague oynanıyordu<br />

ama Digiturk üstünden mi NTV’de yayınlanan<br />

maçlardan mı bilemedim. Sadece maç izlemeye<br />

gidilecek bir yer değil zaten, maç işin bahanesi olur<br />

olursa.<br />

İmrahor Caddesi üstünde, deniz kenarındaki<br />

mekânı çok zorlanmadan bulacağınızı tahmin<br />

ediyorum.<br />

Nasıl bir mekân?<br />

1990’da kurulmuş Çınaraltı, sevdiğim salaş<br />

mekânlar listesine ortasından giriveriyor. Ahşap<br />

masalar, sade bir iç tasarım, eski garsonlar,<br />

müdavimler, daha ne olsun? Bir yaşanmışlık<br />

okumluyorum burada. Şaka bir yana güzel<br />

mekân, tarihi olan mekân.<br />

Düz ayak arkaya doğru uzanıyor. Ön salonda<br />

12-14, arka salonda 8-10 masa kadar var. Yazın<br />

açılan bahçesiyle toplamda 200-250 kişiye kadar<br />

hizmet verebilir gibi geldi bana. Azı fazlası bana<br />

günah yazsın.


Ne yenir, ne içilir?<br />

Adı üstünde Çınaraltı Uykuluk. Fındık uykuluktan<br />

gerdan uykuluğa, uykuluk soteden kavurmasına<br />

uykuluğun kitabını yazmışlar. Ama bununla<br />

bitmiyor tabii.<br />

Öncelikle rakı mekânı burası. O yüzden her türlü<br />

meze mevcut. Uykuluk bana gelmez diyenler için<br />

Adana’sından tavuk şişine, ciğerinden pirzolasına,<br />

işkembe çorbasından kuzu kokorecine bir sürü<br />

çeşit de var. Rakı yerine bira da vurabilir, diğer içki<br />

çeşitleri için garsonunuza danışabilirsiniz.<br />

Ben işkembe ve fındık uykuluk denedim,<br />

memnun kaldım. Uykuluğun daha iyisini yedim<br />

ama burası da hiç fena değil. Ortamla birlikte<br />

değerlendirdiğimde gayet başarılı diyebilirim.<br />

Salatası falan taptaze, rakıyı da bırakmama<br />

rağmen burada pek bir hoş geldi. Bu satırları şimdi<br />

rakı tartışmasına boğmayayım ama Altınbaş,<br />

Kara Efe, Kulüp dışında rakıya rakı demiyorum<br />

ben artık. Şimdilik böyle bağlayalım ileride başka<br />

bir yazıda boğarız (boğma rakıya gönderme kıps)<br />

konuyu.<br />

aldım sanmayın, kendi yağımızla kavrulmaya<br />

devam ediyoruz elimizden geldiğince. Maksat<br />

muhabbet olsun, maksat kadehler dolsun. Sizin<br />

masada adımıza yaptığınız bir çınçın bizim için en<br />

büyük sponsordan yeğdir. Sevgiler, saygılar bizden<br />

olsun…<br />

Not: Fotoğrafların bazıları Foursquare’dan<br />

alınmıştır.<br />

İletişim: twitter.com/dokenvarol<br />

Çınaraltı Uykuluk: Sütlüce Mah. İmrahor Cad.<br />

No:72, Beyoğlu 0212 210 35 14<br />

Zemheriden sonrası bahar aylar<br />

Daha tam anlamıyla hissedemesek de bahar<br />

geliyor. Size baharın gelişini gönül rahatlığıyla<br />

kutlayabileceğiniz bir mekân önermenin gönül<br />

rahatlığındayım. Gönülception…<br />

Uzun süre sonra yine mekân yazıları yazmak<br />

güzel. Reklamcıyız diye bu mekânlardan reklam

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!