11.07.2015 Views

mesahırun nısa - gariban tavuk

mesahırun nısa - gariban tavuk

mesahırun nısa - gariban tavuk

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

SONUÇ 198–201BİBLİYOGRAFYA 202–210Ek I: Kitâbu’t-Tabakâti’l-Kebîr’de Haltercemesi Verilen Hanımların Listesi 211–229Ek II: el-İstîâb fî Ma’rifeti’l-Ashâb’da Haltercemesi Verilen Hanımların Listesi 230-242Ek III: Usdu’l-Ğâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe’de Haltercemesi Verilen Hanımların Listesi 243–272Ek IV: Tehzîbu’l-Esmâ ve’l-Luğât’ta Haltercemesi Verilen Hanımların Listesi 273–276Ek V: el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe’de Haltercemesi Verilen Hanımların Listesi 277-322Ek VI: Meşâhîru’n-Nisâ’da Haltercemesi Verilen Hanımların Listesi 323–379Ek VII: Mehmed Zihni Efendi’nin Meşâhîru’n-Nisâ’da Açıklama Yaptığı Başlıkların 380-381ListesiÖZET 382SUMMARY 383


ÖNSÖZİslâm tarihçiliğinde “meşâhîru’n-nisâ” geleneği ve Mehmed Zihni Efendi’nin“Meşâhîru’n-Nisâ” adlı eserini incelediğimiz bu çalışma giriş ve iki bölümdenoluşmaktadır.Giriş kısmında araştırmanın önemi, amacı ve metodu hakkında bilgiverildikten sonra İslâm tarihçiliğinde meşâhîru’n-nisâ geleneği hakkında kısa birdeğerlendirme yapılmış ve hanımlara yer veren tabakât kitaplarının bir kısmıtanıtılmıştır. Çalışmamızın sonundaki eklerde bazı tabakât kitaplarının içerisinde yeralan hanımların isim listesi verilmiştir.I. Bölümde Mehmed Zihni Efendi’nin yaşadığı asır siyasi, sosyal, ekonomik,ilmî ve kültürel açıdan tanıtılmış ve Mehmed Zihni Efendi’nin hayatı ve eserlerihakkında bilgi verilmiştir.Mehmed Zihni Efendi’nin Meşâhîru’n-Nisâ adlı eserinin tanıtımı olan II.bölümde eser metot, kaynak ve muhtevâ bakımından incelenmiştir. Metot kısmındamüellifin Meşâhîru’n-Nisâ’yı yazarken takip ettiği metot, kaynak kısmında müellifineserini yazarken kullandığı kaynaklar tespit edilmeye çalışılmış ve muhtevâ kısmındaise Meşâhîru’n-Nisâ’nın içeriği ve Mehmed Zihni Efendi’nin Meşâhîru’n-Nisâ ileokuyucuya ulaştırmak istediği mesaj hakkında bilgi verilmiştir.Çalışmamızın sonunda yer alan Ek I, Ek II, Ek III, Ek IV ve Ek V’te sırasıylaKitâbu’t-Tabakâti’l-Kebîr, el-İstîâb fî Ma’rifeti’l-Ashâb, Usdu’l-Ğâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, Tehzîbu’l-Esmâ ve’l-Luğât ve el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe’de yer alanhanımların isim listeleri alfabetik sırayla verilmiştir. Ek VI’da ise Meşâhîru’n-Nisâ’da yer alan hanımların listesi verilmiş ancak burada farklı bir metot takipedilmiştir. Meşâhîru’n-Nisâ’daki hanımlar alfabetik sıra dikkate alınmadan dahaziyade hangi özellikleriyle meşhur olmuş ve eserde Mehmed Zihni tarafından en çokhangi vasfıyla ön plana çıkartılmışlarsa meşhur oldukları o kategoridezikredilmişlerdir. Ek VII’de ise Zihni Efendi’nin Meşâhîru’n-Nisâ’da açıklamayaptığı başlıkların listesi verilmiştir.Meşâhîru’n-Nisâ şiir, mûsikî, hüsn-i hat, fıkıh, hadis, devlet idâresi ve daha pekçok sahada ismini duyurmuş hanımların haltercümesine yer verdiğinden müslümanI


kadının cahil olduğu şeklindeki yanlış fakat yaygın kanaate cevap teşkil eden bireserdir. Bu bakımdan Meşâhîru’n-Nisâ’yı incelemeyi gerekli gördük.Bu çalışmanın sonuca ulaşmasında göstermiş oldukları teşvik veyardımlarından dolayı başta tez danışmanım Doç. Dr. Seyfettin ERŞAHİN olmaküzere annem Şerife AKGÜL ve kardeşlerim Özlem-Fehmi AKGÜL ile Rukiye-İsaTAŞDELEN’e teşekkür ederim.Rahmetli babam Durali AKGÜL’e ithaf ettiğim bu çalışmanın faydalı olmasıen büyük dileğimdir.Şükriye AKGÜLII


KISALTMALARbkz…………………………………………………….. bakınızc………………………………………………………… cilth………………………………………………………… hicrîs………………………………………………………… sayfasav……………………………………………………… sallallahu aleyhi ve sellemTCTA…………………………………………………… Tanzimat’tan Cumhuriyet’eTürkiye AnsiklopedisiTDEA…………………………………………………… Türk Dili ve EdebiyatıAnsiklopedisiDİA…..…………………………………………………. Türkiye Diyânet Vakfıİslâm Ansiklopedisithk……………………………………………………… tahkîk edentrc………………………………………………………. tercüme edenIII


Selçuklu Türk kadını, çeşitli etkilere rağmen eski Türk geleneklerini korumayaçalışmıştır. Osmanlı Devleti’nde ise durum farklıdır. Devlet güçlendikçe kadınınsosyal durumu gerileme göstermiştir. Zamanla İran ve Bizans etkisi artmış eski Türkgelenekleri ise unutulmuştur. Osmanlı Türk kadını, başlangıçta kendisine verilensosyal rollerin özellikle şehirlerde yavaş yavaş alınmasıyla daha katı koşullardayaşamaya zorlanmıştır. İran ve Bizans kültüründen gelen harem yaşamı saraya girmişve XV. yy’da padişahın emriyle saray haremlik ve selamlık olarak bölünmüştür.Zamanla bu sistem, vezir ve beylerin evinde de yerleşmiş ve gelenek halinegelmiştir. Ayrıca çok eşlilik yaygınlaşmış, cariye tutma usulü de gelenek halinialmıştır. Büyük şehirlerin dışında ise Türk töresine uygun bir yaşam devam etmiştir.Anadolu’da cariyelik yaygınlaşmamış ve çok eşlilik nadiren uygulanmıştır. 8Osmanlı kadınları da devlet yönetiminde etkili olmuştur. Kanuni SultanSüleyman’ın eşi Hürrem Sultan’ın bulduğu kafes sistemi, kadınlara idari kararlarıdinleme ve sultanları etki altında bırakma imkânını vermiştir. 9Osmanlı saray kadınları kendilerini hayır işlerine adamıştır. Cami, han, çeşme,köprü, imaret, aş ocakları ve hastanelerin çoğu üst düzey kadınlar tarafındanyaptırılmıştır. Kadınlar eğitim hizmetlerinde de aktif rol oynamıştır. Câmiye bağlıilkokullar kadınların buluşu olup okul açma imkânı olmayan kadınlar bazı fakirçocukların eğitimini üstlenmiştir. 10Osmanlı Devleti, XVII. yy’da duraklama devrine girmiştir. Bu dönemdenbaşlanarak önceleri devleti eski ihtişamlı günlerine geri döndürmek amacıylasonraları ise Batı’nın üstünlüğü kabul edilerek mevcut durumu muhafaza etmekamacıyla ıslahatlar yapılmıştır.Türk tarihinde Tanzimat’la yoğunlaşarak devam edip günümüze kadar yapılagelen değişiklik ve yenilikler için “batılılaşma” kavramı kullanılmıştır. OsmanlıDevleti’nin batılılaşma serüvenini üç merhalede incelemek mümkündür. İlkıslahatlar, Batı’nın taklit edilmesi söz konusu olmaksızın devletin problemlerinekendi iç dinamiği çerçevesinde çözümler bulma düşüncesiyle yapılmıştır. Bunedenle, Osmanlı devlet adamlarının da kendi kültürlerini Batı kültüründen üstün8 Emel Doğramacı, Türkiye’de Kadının Dünü ve Bugünü, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara1989, s. 4–7.9 Doğramacı, a.g.e., s. 8.10 Doğramacı, a.g.e., s. 10.3


görmeye devam ettikleri bu aşama, bir Batılılaşma başlangıcı olarak kabul edilemez.Lâle Devri ve sonrasında ise Batı kültür ve müesseselerine karşı yoğun bir ilgigösterilmiştir. Batı’nın kültür ve toplumsal yapısıyla tanışan Osmanlı seçkinleri bukültürün etkisinde kalmış ve üstünlüğünü kabullenmiştir. Üçüncü aşamada iseOsmanlı Devleti’nin mevcut içyapısı gerilik sebebi olarak görülerek bunun yerineBatı tarzı bir yapının yerleştirilmesi esas alınmıştır. 11XIX. yy’a gelinceye kadar kadının klasik dönemdeki sosyal, ekonomik ve hukukîkonumunda köklü değişiklikler olmamıştır. Diğer meselelerde olduğu gibi bukonudaki ilk gelişmeler de batılılaşma sürecinde yaşanmıştır. Söz konusu dönemdeBatı’da ortaya çıkan kadınla ilgili sosyal ve hukuki gelişmeler, İslâm dünyasını vetabi ki Osmanlı Devleti’ni de etkilemiştir. 12 Bu yeni gelişmelerin etkisiyle kadınıneğitimi hususu da gündeme gelmiş ve kadınlara yönelik yayınlar yapılmayabaşlanmıştır.XIX. yy’da Osmanlı Devleti’nde hanımlara yönelik çalışma yapanlardan biri deMehmed Zihni Efendi’dir. Toplumun o zamana kadar fazlasıyla ihmal edilmiş kesimiolan kadınlara yönelik yazdığı eserleriyle Mehmed Zihni Efendi, yaşadığı asırdaki bualana dair mevcut boşluğu doldurmaya çalışmıştır.İslam tarihinde kadınlar ile ilgili çalışmaların az olduğu bilinmektedir. Bununlaberaber, özellikle tabakat geleneği az sayıda da olsa bazı kadınların tanıtımınıyapmıştır. Bu gelenek zayıf bir damar olarak devam etmiş, İslam dünyasının Batı’yaaçılması ile önemli bir ivme kazanmıştır. Osmanlılarda söz konusu geleneğicanlandıranların başında Mehmed Zihni Efendi gelmektedir.Çalışmamızda Mehmed Zihni Efendi’nin “Meşâhîru’n-Nisâ” adındaki tabakâttüründe yazılmış eserini inceledik.Zihni Efendi, Meşâhîru’n-Nisâ’da yaptığı açıklamalardan öğrendiğimize göreMaârif Vekâleti tarafından Dâru'l-Muallimât’ta, kız öğrencilere örnek ve ibretalacakları ve bu sayede himmetlerini artıracakları meşhur kadınları tanıtan bir kitapyazmakla görevlendirilmiştir. Ancak onun ifadesi ile, böyle bir kitap değillisânımızda cevâhir-i edebiyenin madeni sayılan Arabiyye'de bile mevcut11 M. Şükrü Hanioğlu, “Batılılaşma”, DİA, İstanbul 1992, c. V, s. 148–149.12 Aydın, a.g.m., s. 93.4


olmadığından yazılması için kütüphaneler dolusu kitap araştırmak gerekmiş ve ensonunda bu Meşâhîru'n-Nisâ hâsıl olmuştur. 13Meşâhîru'n-Nisâ'nın muhteviyatı kadınların sadece salihlerinden ya da müspetmânâda meşhur olanlarından ibaret değildir. Şâir, şarkıcı, fakîh, muhaddis, velî vesahabi kadınlardan büyük kıymet sahibi veya daha az derecede kıymetli veyaahmaklığı ve eblehliğiyle tanınmış veya bir vak'aya sebebiyet vermesiyle şöhretbulmuş olanlarının isimleri ve haltercümelerini de ihtiva etmektedir.Müellif, eserinin önemini de bildirmektedir. Ona göre bu eser müslüman kadınınşaşkın ve cahil olması hakkındaki bazı anlamsız ve boş zanların tashihine hizmetetmektedir. Biz de böyle bir amaca hizmet ettiği için bu eseri incelenmeye değerbulduk.Kadının yaratılış itibariyle olduğu gibi düşünce ve bilgi düzeyi ile de erkektenfarksız olduğunu kanıtlar nitelikteki Meşâhîru'n-Nisâ, görev verildiğinde veyamutfaktan kurtarıldığında kadının siyasette, sanatta, edebiyatta hâsılı her türlüüretimde söz sahibi olduğunu ve olacağını tescil etmektedir.Ağır basan ataerkil aile yapısının örften gelen yanlış anlayış üzerine kurulduğunuortaya koymak ve kadınların ulaşılan kültürel seviyeye olan katkılarını hatırlamakiçin Meşâhîru'n-Nisâ adlı eseri incelemenin gereğine inandık Böylece kadınların ilmîve kültürel seviyede katkılarının olmadığı şeklindeki kadınlara yönelik bu haksıziddiayı engellemek ve geçmişte yazılarak kütüphanelerin tozlu raflarına terk edilenbir eserin tanıtımını yapıp onu istifadeye sunmak istedik.B. Araştırmanın AmacıBu tezin iki amacı vardır. Biri İslâm tarihçiliğindeki "meşâhîru'n-nisâ"geleneğini ana hatlarıyla ortaya koymak diğeri de Mehmed Zihni Efendi'nin"Meşâhîru'n-Nisâ" adlı eserini muhteviyat (içerik), metot (yöntem) ve menba(kaynak) bakımlarından incelemektir.C. Araştırmanın MetoduAraştırmamız bilimsel tarih yöntemi ile içerik analizi ve kaynak tarama yoluylayürütülmüştür. Tabakât kitapları taranarak kadınlara yer verenler saptanmıştır.13 Mehmed Zihni, Meşâhîru’n-Nisâ, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, İstanbul 1294, c. I, mukaddime.5


Meşâhîru’n-Nisâ, araştırmanın temel kaynağıdır. Bu kitap okunarak satır aralarındanMehmed Zihni Efendi’nin eserini yazarken kullandığı kaynaklar tespit edilmiştir.Konumuzla yakından alâkalı çağdaş araştırmalara da başvurulmuştur.D. İslâm Tarihçiliğinde “Meşâhîru’n-Nisâ” Geleneğine Genel Bakışİslâm tarihçiliğinde aynı dönemde veya yerde yaşayan, aynı ilim dalı ile uğraşan,aynı sanatı icrâ eden veya aynı mezhep veya tarikattan olan kimselerin hayathikâyeleri için eserler yazılmış ve bu eserlere tabakât kitapları adı verilmiştir. Bukitaplarda, ilgili sahanın âlimlerinin biyografileri verilirken birbirini takip edennesiller esas alınmıştır. İslâm dünyasına has olan bu kitaplar, ilk kez sahâbe ve tâbiûnhakkında yazılmıştır. 14 Dolayısıyla tabakât kitaplarının varlığı sahabe dönemineparalel olarak hayli eskidir.Tabakât kitapları, Arapların nesebe bağlı olarak hal tercümesine karşıgösterdikleri ilgiden doğmuştur. Bu kitapların hadislerin tenkîdi ihtiyâcındandoğduğu şeklinde de bir görüş olmakla birlikte tabakât kitapları doğrudan buihtiyaçtan kaynaklanmamış ancak hadislerin tenkidi işindeki öneminden dolayıözellikle hadis rivayetinde büyük bir öneme sahip olmuştur. 15İslâm tarihçiliğinde tabakât yazımı önemli ve köklü bir dal olmakla birliktekadınlar bu gelenekte erkekler kadar yer almamıştır. Bu bağlamda sadece hanımlarayönelik yazılmış, hanımlara özel bir tabakât kitabı maalesef ki mevcut değildir.Tabakât kitaplarının bazılarında hanımlar müstakil bir ciltte toplanmış, bazılarındahanımlarla ilgili bilgiler son ciltlerde bir bölüm ya da başlık altında verilmiş,bazılarında bir bölümde toplanmaksızın kitabın bütününe ara ara serpiştirilmiş,bazılarında ise hanımlara hiç yer verilmemiştir.Biz bu çalışmada Mehmed Zihni Efendi’nin Meşâhîru’n-Nisâ adlı eserini esasalmak sûretiyle İslâm tarihçiliğinde hanımları tanıtan tabakât yazıcılığını“meşâhîru’n-nisâ” olarak kavramlaştırdık ve bu geleneği tanımaya çalıştık.Meşâhîru’n-nisâ geleneğiyle ilgili mütevâzi tespitlerimiz şu şekildedir:14 Mustafa Fayda, “Tabakât”, MEB Türk Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, Ankara 1981, c. XXX,s. 318.15 Heffening, “Tabakât”, İslâm Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1970, c. XI, s. 591.6


İlk dönemlerde yazılan tabakât kitaplarında genellikle sahâbe ve tâbiûn dönemihanımlarına, ileriki dönemlerde ise bunlara ilâveten müellifinin vefat tarihiyle paralelolarak sonraki dönemlerde yaşayan hanımlara da yer verilmiştir.Tabakât kitaplarında hanımlar falancanın eşi, kızı, annesi, halası gibi akrabalıkyönleriyle ve genelde sahasında veya özelde Bağdat ve Dımaşk gibi belli birmekânda temayüz etmiş muhaddis, şâir, edîp ve daha pek çok alandaki hanımlar ilmîve sanatçı kimlikleriyle tanıtılmıştır.Günümüze ulaşan en eski tabakât kitabı İbn Sa’d (ö. 230/844)’ın Kitâbu’t-Tabakâti’l-Kebîr (et-Tabakâtu’l-Kübrâ)’idir. Eserin son cildi hanımlara ayrılmış oluphanımlardan sahâbî ve bazı tabiîne yer verilmiştir. İbn Sa’d, bu cilde Hz.Peygamber’in kadınlarla nasıl biatlaştığı konusuyla başlamış ve Hz. Peygamber’ineşlerini, kızlarını, amca ve hala kızlarını, Benî Hâşim’den olanlar başta olmak üzereKureyşli ve Medineli kadın sahâbîleri ve en sonda da tâbiînden bazı hanımları elealmıştır. Bu hanımlar tanıtılırken ilimle uğraşmaları ve özellikle savaşlarda silahtaşıma ve yaralılara sağlık hizmeti sunma gibi sosyal hizmetlerde rol almaları dikkatealınmıştır. 16İbn Sa’d’dan sonra pek çok tabakât müellifi eserinde hanımlara da yer vermiştir.Ancak Kitâbu’t-Tabakâti’l-Kebîr’den sonraki tabakât kitaplarında çoğunluklahanımlara özel bir cilt ayrılmamış, genellikle son cildin bir bölümünde yerverilmiştir. Bu durumda söz konusu eserin tabakât alanındaki en eski eser olmaözelliği de dikkate alındığında denilebilir ki tabakât yazıcılığındaki “meşâhîru’nnisâ”geleneğinde İbn Sa’d’dan sonra bir körelme olmuştur.Tabakât yazıcılığında kadının yerini inceleyen müstakil çalışmalar yok denecekkadar azdır. Bu bağlamda Ruth Roded’in “Women in Islamic BiographicalCollections From Ibn Sa’d to Who’s Who” adlı eseri, tabakât yazıcılığındaki“meşâhîru’n-nisâ” geleneğinin yerini göstermesi açısından önemli bir araştırmadır.Adından da anlaşıldığı üzere bu eserde konumuzla alâkalı çok önemli tespitler vardır.Roded, İbn Sa’d’ın Tabakât’ından başlayarak tabakât kitaplarındaki kadınlara ayrılanbölümleri nitelik ve nicelik açısından analiz etmiş ve müslüman yazarların gözüylebu kitaplardaki kadın imajını ortaya koymaya çalışmıştır. Roded’in tespitlerini16 Mustafa Fayda, “İbn Sa’d”, DİA, İstanbul 1999, c. XX, s. 296.7


konumuzla alâkasına binâen zikretmeye değer görüyoruz. Roded’in tespitlerişöyledir:Tabakât kitaplarının yazımına ilk olarak Abbâsîler Dönemi (750–1258)’ndebaşlanmıştır. 17 XIX. yüzyıl sonuna kadar ise kadınlar tarafından yazılmış tabakâtkitabı yoktur. Dolayısıyla bu kitaplar erkeklerin gözüyle yazılmıştır. 18 Ayrıca bukitaplar mekân itibâriyle heryerin değil sadece belli bölge ya da şehirlerin halkınıkapsamaktadır. Meselâ İbn Sa’d, tabakât’ında Hicaz, Suriye, Irak ve Mısır ahâlisineyer vermiştir. 19Geçmişteki bazı tabakât yazarları kadına önem vermedikleri için eserlerindekadınlara neredeyse hiç yer vermemiştir. Kadınlar, tabakât kitaplarında % 1’den %23’e kadar değişen oranlarda yer almıştır. Bu durum ataerkil dünya görüşünün biryansıması olarak değerlendirilmelidir. 20 Tabakât kitaplarının bazısında kadınlara yerverilmemesi kadınlara ait bölümlerin kaybolmuş olmasından da kaynaklanmışolabilir ki bunu tespit etmek güçtür. 21Tabakât âlimlerinin birkısmı da eserlerinde kadınlar için özel bölümler açmıştır.Bu durum aynı şekilde sözkonusu yazarın kadına verdiği değeri göstermektedir. Bukitaplarda kadınlara yer verilmesinin sebeplerinden biri de müslüman kadınlar içindavranış modelleri ortaya konmak istenmesidir. 22 Denilebilir ki tabakât kitaplarındasahabe döneminden başlanarak kadınların tanıtılmasının en önemli sebebi kadınlariçin dînî bir model ortaya koymaktır. 23Tabakât yazarları eserlerinde kadınlara nicelik itibâriyle aşağıdaki tabloda 24gösterilen oranlarda yer vermiştir:17 Ruth Roded, Women in Islamic Biographical Collections From Ibn Sa’d to Who’s Who, LynneRienner Publishers, London 1994, s. 10.18 Roded, a.g.e., s. 7.19 Roded, a.g.e., s. 6-7.20 Roded, a.g.e., s. 2.21 Roded, a.g.e., s. 8-9.22 Roded, a.g.e., s. 6.23 Roded, a.g.e., s. 11.24 Roded, a.g.e., s. 3.8


MüellifinVefâtTarihih./m. Başlık 1 ToplamSayısı 2Kadın Sayısı /Toplam KişiKadınların% likDilimiZamanDilimi 3Yazarİbn Sa’d 230/845 s629/4250 15Halîfe b. Hayyât 240/854 s128/3375 4İbn Hibbân 354/965 ss324/11,489 3Ebû Nuaym el-İsbehânî 430/1038 s28/649 4İbn Abdülberr 463/1070 s399/4225 9el-Hatîb el-Bağdâdî 463/1071 s31/7800


Tabakât yazarlarının tamâmına yakını kentlidir. Dolayısıyla bu yazarlarıneserlerinde tanıtılan şahıslar da kentlidir. Göçebe olan ve kırsal kesimde yaşayankimselere bu eserlerde yer verilmemiştir. Bu yüzden tabakât kitaplarına daha çokkent kültürü hâkimdir. Bu kitaplarda ekonomik hayâta dâir bilgi azdır. Kadınlarlailgili bilgi daha da azdır. Dolayısıyla tabakât kitaplarındaki bilgilerin İslâmtarihindeki bilgilerle beslenmesi gerekmektedir. 25Kentli insanları içermeleriyle ilgili olarak tabakât kitaplarında daha ziyâde sosyalstatüsü yüksek elit tabaka kadınları ile zenginler sınıfından olan kadınlar tanıtılmıştır.Bununla birlikte kölelikten gelen ve daha mütevâzi bir hayat yaşayan kadınlar damevcuttur. Bu durumun iki sebebi vardır. Birincisi İslâm toplumunda sosyalrealiteyle ideal olanın birbirine çok uzak olmamasıdır. Yani toplumda siyasi, sosyalve ekonomik eşitsizlik çok da kesin sınırlarla belli değildir. İkincisi ise İslâmtoplumlarının batının geliştirdiği sınıf teorileriyle îzah edilemeyecek kadar karışıkolmasıdır. Batı toplumları için geçerli olan sınıflar ile o dönem İslâm toplumununsınıfları örtüşmemektedir. Bu durumda bir batılının kendi toplumu için geçerli olankriterlerle İslâm toplumunu sorgulamaya hakkı yoktur. 26Tabakât kitaplarında tanıtılan kadınların bu şekilde sıradan değil aksine ilerigelen şahsiyetler olmasından dolayıdır ki bu kitaplara dayanılarak kadının yaşadığıdönemdeki durumunu tespit etmek güçtür. 27Tabakât kitaplarını değerlendirirken tarihî eğilimleri de dikkate almak gerekir.Bu kitaplardaki bilgiler, yazarın ve tanıtılan şahsın yaşadıkları dönemin şartlarıylabirlikte değerlendirilip yorumlanmalıdır. 28Roded, bazı yazarların da tamamen kadınlara yönelik yazdığını 29 söylemişolmasına rağmen eserinde Mehmed Zihni Efendi’ye ve Meşâhîru’n-Nisâ’ya atıftabulunmamıştır. Dolayısıyla Roded’in Meşâhîru’n-Nisâ’yı görmediğini söyleyebiliriz.Tabakât yazıcılığındaki meşâhîru’n-nisâ geleneğiyle ilgili olarak İslâmdünyasında Meşâhîru’n-Nisâ’yı takibeden çalışmalar da olmuştur. Ömer Rızâ25 Roded, a.g.e., s. 7.26 Roded, a.g.e., s. 8.27 Roded, a.g.e., s. 1.28 Roded, a.g.e., s. 10.29 Roded, a.g.e., s. 6.10


Kehhâle’nin 5 ciltlik “A’lâmu’n-Nisâ fî Âlemi’l-Arab ve’l-İslâm” adlı eseri bunaörnektir. Sözkonusu eser, bu geleneğin XX. yüzyıldaki temsilcilerinden birisidir.A’lâmu’n-Nisâ’nın muhtelif yerlerinde Meşâhîru’n-Nisâ’ya atıfta bulunulmuştur.Dolayısıyla Zihni Efendi’nin Meşâhîru’n-Nisâ adlı eserinin muhtemelen Kehhâle’yietkilediğini ve A’lâmu’n-Nisâ’nın yazımı için örnek teşkil ettiğini söyleyebiliriz.Çalışmamızın bundan sonrasında basılı olan ve imkânlar dâhilindeulaşabildiğimiz tabakât kitaplarını tarayarak hanımlara yer vermiş olanlarının birkısmını kısaca tanıttık. Hemen belirtelim ki bu çalışmanın hanımları ihtivâ eden tümtabakât kitaplarını tanıtma gibi bir hedefi yoktur. Bu yüzden biz birkaçını tanıtmaklayetindik. Tezimizin sonunda da bazı tabakât kitaplarında zikredilen hanımlarıneserde geçtiği cilt ve sayfa numaralarını da vererek bu hanımlara ulaşmakisteyenlerin işlerini kolaylaştırmak istedik.1. Kitâbu’t-Tabakâti’l-Kebîrel-Vâkıdî’nin kâtibi Muhammed b. Sa’d (ö.230/844)’a ait olan bu eserin 8 ciltlik1321 Leyden baskısının 8. cildi hanımlara hasredilmiştir. et-Tabakâtu’l-Kübrâ’nın 8.cildinde haklarında bilgi verilen hanımların toplam sayısı 619 olup 30 bu hanımlarınlistesi alfabetik sıraya göre Ek I’de verilmiştir.2. el-İstîâb Fî Ma’rifeti’l-Ashâbİbn Abdilberr (ö.463/1071)’e ait olan eser, sahâbe biyografisi alanındakigünümüze ulaşan ilk eserlerden biridir. Müellif, eserini dört bölüm halindedüzenlemiştir. Eserin üçüncü bölümünde nesebiyle ve dördüncü bölümündekünyesiyle meşhur olmuş hanım sahâbîlere yer verilmiştir. Her bölüm kendi içindeMağrib alfabe düzenine göre sıralanmıştır. 31Eserin Ali Muhammed el-Becâvî tahkikli 4 ciltlik tarihsiz Kahire baskısının 4.cildinde 1778–1966. sayfalar arasında 399 hanım sahabenin 32 haltercemesine yerverilmiştir. 1778–1924 arasında alfabetik sırayla isimlere göre 1924–1966 arasındayine alfabetik sırayla künyelere göre sıralama yapılmıştır. Ek II’de eserdeki30 Roded, et-Tabakâtu’l-Kübrâ’nın İhsan el-Abbas tahkikli 9 ciltlik 1960–1968 Beyrut baskısınıkullandığı çalışmasında bu sayıyı 629 olarak vermiştir.31 Ali Yardım, “el-İstîâb”, DİA, İstanbul 2001, c. XXIII, s. 314–315.32 Roded, el-İstîâb’ın Ali Muhammed el-Becâvî tahkikli 4 ciltlik 1957–1960 Kahire baskısınıkullanmış ve bu sayıyı o da 399 olarak tespit etmiştir.11


haltercemesi verilen hanımların listesi isim-künye ayırt edilmeksizin alfabetik sırayagöre verilmiştir.3. Târîhu BağdâdHatîb el-Bağdâdî (ö. 463/1071)’ye ait olan eserin beş ciltlik zeyil (15, 16, 17–18,19–20, 21–22) ve iki ciltlik fihrist (23, 24) ile birlikte basılan 21 ciltte toplam 24ciltlik Mustafa Abdulkâdir Atâ tahkikli 1997 Beyrut baskısının 14. cildinde 431–448.sayfalar arasında “Zikru’n-Nisâ min Ehli Bağdâd ve’l-Mezkûrât bi’l-Fadl veRivâyeti’l-İlm” başlığı altında 30, 15. cildinde 391–400. sayfalar arasında “en-Nisâ”başlığı altında 55 ve 21. cildinde 203–205. sayfalar arasında da “Ve mine’n-Nisâ”başlığı altında 6 olmak üzere çoğu hadisçi 91 hanımın 33 haltercemesi vardır.4. Târîhu Medîneti Dımaşkİbn Asâkir (ö. 571/1176)’e ait olan bu eserin Muhibbuddin Ebû Saîd Umar b.Ğurâme el-Umravî tahkikli son beş cildi fihrist olan 80 ciltlik 1995 Beyrut baskısının69 ve 70. ciltleri hanımlara ayrılmış ve alfabetik sırayla hanımların haltercemeleriverilmiştir.5. Usdu’l-Ğâbe Fî Ma’rifeti’s-Sahâbeİbnü’l-Esîr (ö. 630/1233)’e ait olan eserin 5 ciltlik 1280 Kahire baskısının 5. cildi389. sayfadan sonuna kadar (389–642) alfabetik sıra dikkate alınarak hanımlaraayrılmıştır. 389–628. sayfalarda alfabetik sırayla hanımlar sıralandıktan sonra 628–642 arasında ismi meçhul hanımlar falancanın kız kardeşi, kızı, ninesi, teyzesi, eşi,halası ve sahabeden olup da ismi bilinmeyen hanımlar şeklinde ayrıca verilmiştir.Eserde 1023 sahabî hanımın 34 haltercemesi bulunmaktadır. Usdu’l-Ğâbe’dezikredilen hanımların isimleri meçhul olanlar da dâhil olmak üzere alfabetik sırayagöre Ek III’te verilmiştir. Listede ismi meçhul hanımlar verilirken başlarına (*)işareti konmuştur.33 Roded, Târîhu Bağdad’ın 14 ciltlik 1931 Kahire baskısını kullandığından bu sayıyı 31 olarak tespitetmiştir.34 Roded, Usdu’l-Ğâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe’yi görmemiştir.12


6. Tehzîbu’l-Esmâ ve’l-Luğâtİmam Nevevî (ö. 676/1277)’ye ait olan eserin 2 ciltlik tarihsiz Mısır baskısında 2.cildin 328–377. sayfaları arasında 111 hanımın 35 haltercemesi yer almaktadır. Eserdehanımlar 8 farklı kategoride ele alınmıştır. İlk olarak 328–357. sayfalarda sarîhisimlere göre, ikinci kısımda 357–367. sayfalarda künyelere göre, üçüncü kısımda367. sayfada nesep ve lâkaplara göre, dördüncü kısımda 367–369. sayfalardafalancanın kızı veya annesi veya kızkardeşi veya halası veya teyzesi şeklindeakrabalık derecesine göre alfabetik sırayla anlatılmıştır. Başlangıçta hanımların 8ayrı açıdan ele alınacağı söylenmiş olmasına rağmen beşinci kısma yer verilmedenaltıncı kısma geçilmiştir. Altıncı kısımda 369–370. sayfalarda falancanın zevcesişeklinde hanımlar tanıtılmıştır. Yedinci kısımda 370–374. sayfalarda müphem yaniisimlerinde ihtilâf edilen kadınlar sıralanmıştır. Ek 4’teki fihristi bu kıstasları dikkatealmadan karışık olarak hazırladığımız için müphem kadınların başına (*) işaretikoyduk. Sekizinci kısımda 374–377. sayfalarda İmam Nevevî, adlarını zikrettiği bazıkitaplarda isimleri yanlış geçen hanımların isimlerinin doğrusunu vermiştir. Ek 4’teTehzîbu’l-Esmâ ve’l-Luğât’ta zikredilen hanımların isimleri alfabetik sıraya göreverilmiştir.7. Siyeru A’lâmi’n-Nubelâez-Zehebî (ö. 748/1347)’ye ait olan eserin 23 ciltlik 1986 Beyrut baskısında 1.ciltte 334–335. sayfalarda 2 ve 2. ciltte 109–319. sayfalarda 45 olmak üzere 47 ilerigelen hanımın 36haltercemesi verilmiştir. Eserde az sayıda hanım yer almasınarağmen tanıtılan hanımlar hakkında özellikle de ümmühâtu’l-mü’minîn, Hz.Peygamber (sav)’in kızları ve halaları olan hanımlar hakkında teferruatlı bilgilerverilmiştir.8. el-Vâfî bi’l-VefeyâtSafedî (ö. 764/1363)’ye ait olan bu eserin 20, 23, 26 ve 28. ciltlerin eksik olduğu25 ciltlik 1962–1999 Wiesbaden baskısında hanımların haltercemelerine yerverilmiştir. Ancak bu eserde hanımların haltercemelerinin topluca verildiği bir bölümolmayıp kadın-erkek karışık bir sıralama yapılmıştır.35 Roded, Tehzîbu’l-Esmâ ve’l-Luğat’ı görmemiştir.36 Roded, 25 ciltlik 1981–1988 Beyrut baskısını kullandığından olsa gerek bu sayıyı 93 olarakvermiştir.13


9. el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbeİbn Hacer el-Askalânî (ö.852/1448), yüz binden fazla olduğu kaydedilensahâbeyi bir araya getirme düşüncesiyle bu eserine başlamış ancak bunların sadeceonda birini tespit edebilmiştir. el-İsâbe, konusunda en geniş muhtevâya sahip tabakâtkitabıdır. Esere zeyil yazılmaması mükemmelliğinin kanıtıdır. el-İsâbe’de sahâbîlereşöhretleri ölçüsünde yer verilmiştir. 37Eserin 4 ciltlik 1328 Mısır baskısında 4. cildin son yarısında 224–507. sayfalardahanım sahâbe ve bazı hanım tâbiîlerden 1556’sının 38 haltercemesi alfabetik sıraylaverilmiştir. 224–429. sayfalarda isimlere göre sıralama yapıldıktan sonra 429–507.sayfalarda ise künyeleriyle tanınan hanımlar alfabetik sıraya göre sıralanmıştır.Her harf kendi içinde dört kısımda ele alınmıştır. Birinci kısımda sahabîliği sabitolanlar ya da sahabî olduğuna delâlet eden bir işâret bulunanlar, ikinci kısımdasahabe arasında sayılan çocuklar, üçüncü kısımda muhadramlar yani câhiliye veİslâm devrinde yaşadıkları halde Hz Peygamber’le görüşememiş olanlar ve dördüncükısımda ise önceki tabakat kitaplarında yanlışlıkla sahabî olarak verilenlertanıtılmıştır. 39Ek 5’te el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe’de haltercemesi verilen hanımların listesiisim-künye ayırt edilmeksizin verilmiştir. Bu listeyi yukarıdaki kategorileri dikkatealmadan karışık olarak hazırladık. Eserdeki hanımların tanınmasını ve bu hanımlaraulaşmayı kolaylaştırmak için de ikinci kısımda zikredilenlerin başına (**), üçüncükısımda zikredilenlerin başına (***) ve dördüncü kısımda zikredilenlerin başına(****) koyduk. Birinci kısımda zikredilenlere ise herhangi bir işaret koymadık.10. Tehzîbu’t-Tehzîbİbn Hacer el-Askalânî (ö. 852/1448), bu eserinde Mizzî’nin Kütüb-i Sitterâvîleriyle ilgili olan Tehzîbu’l-Kemâl fî Esmâi’r-Ricâl adlı eserini ihtisâr etmiş veesere ilâvelerde bulunmuştur. 4037 M. Yaşar Kandemir, “el-İsâbe”, DİA, İstanbul 2000, c. XXII, s. 487.38 Roded, Ali Muhammed el-Becâvî tahkikli 8 ciltlik 1970–1972 Kahire baskısını kullanmış ve busayıyı 1551 olarak vermiştir.39 Nusrettin Bolelli, Kadınların Hadis İlmindeki Yeri, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi VakfıYayınları, İstanbul 1998, s. 10.40 M. Yaşar Kandemir, “İbn Hacer el-Askalânî”, DİA, İstanbul 1999, c. XIX, s. 524.14


Eserin 12 ciltlik 1327 Beyrut baskısında 12. cildin 397–492. sayfaları arasında“Kitâbu’n-Nisâ” başlığı altında alfabetik sırayla hanımlara yer verilmiştir.11. Tabsîru’l-Muntebih bi Tahrîri’l-Muştebihİbn Hacer el-Askalânî (ö. 852/1448)’ye ait olan bu eser, Zehebî’nin el-Müştebihfi’r-Ricâl adlı eserinde okunuşu gösterilmeyen isimlerin doğru okunmasını sağlamak,yapılan hataları düzeltmek ve yer almayan bazı isimler de eklenmek üzereyazılmıştır. 41Eserin 1967 Beyrut baskısında kadın-erkek ayırımı gözetilmeksizin karışık olarakalfabetik sırayla tanıtım yapılmıştır.12. Şezerâtu’z-Zeheb fî Ahbâri Men Zehebİbnu’l-Imâd (ö. 1089/1678)’a ait olan eserin 1 cildi fihrist olmak üzere 11 ciltlik1986 Dımaşk baskısında birçok meşhur hanımın haltercemelerine kronolojik olarakyer verilmiştir. Ancak hanımlar için müstakil bir cilt ya da bölüm ayrılmamış vesıralama karışık olarak yapılmıştır.41 Kandemir, a.g.m., s. 524.15


I.BÖLÜMMEHMED ZİHNİ EFENDİ’NİN YETİŞTİĞİ ORTAM, HAYATI VEESERLERİA. Mehmed Zihni Efendi’nin Yaşadığı Asra Genel BakışZihni Efendi, h.1262/m.1846-h. 1332/m. 1913 yılları arasında yaşamıştır. Buzaman dilimi Osmanlı Devleti için son derece önemli ve kritik bir dönemdir. Zira1839’da -Mehmed Zihni’nin doğumundan yedi yıl önce- Tanzimat Fermanı, 1856’daIslahat Fermanı, 1876’da I. Meşrutiyet ve 1908’de II. Meşrutiyet ilân edilmiştir.Dolayısıyla Mehmed Zihni Efendi, yaşamı boyunca Osmanlı Devleti’nin kaderinitayin eden bu çok önemli dönüm noktalarına şâhit olmuştur. Tanzimat ve Meşrutiyetdönemlerinde yaşadığı için Zihni Efendi’nin bu dönemlerin fikir atmosferindenetkilenmemesi düşünülemez. Bu durum da doğal olarak müellifin yazdığı eserlereyansımıştır. Bunun için “Meşâhîru’n-Nisâ”yı incelemeye geçmeden önce MehmedZihni’nin yaşadığı dönemi siyasi, sosyal, ilmî, kültürel ve ekonomik açılardan anahatlarıyla tavsif etmemiz isabetli olacaktır. Müellif, eserini kız öğrencilere yönelikyazdığı için bu inceleme kadın merkezli yapılmıştır.1. Siyasi DurumXIX. yüzyıl, Osmanlı Devleti’nin dağılma dönemi olmuştur. 1792 YaşAntlaşması ile başlayan bu süreç 1918 yılına kadar devam etmiştir. Meşâhîru’n-Nisâadlı eserini incelediğimiz Mehmed Zihni Efendi de Osmanlı Devleti’nin bu dağılmadöneminde yaşamıştır.Fransız İhtilâli sonrasında yaygınlaşan milliyetçilik hareketleri, Sanayi İnkılâbısonucunda sömürge ve pazar arayışına giren büyük devletlerin Osmanlı topraklarıüzerindeki çıkar hesapları ve Osmanlı Devleti’nin bunlara rağmen gelişmeleriyeterince takip edememesi sonucu ekonomik ve askeri bakımdan zayıf düşmesi XIX.yy’da Osmanlı Devleti’ni zor durumda bırakmıştır.Bu durum karşısında Osmanlı Devleti’nin XIX. yy’daki genel siyasetini başlıcaüç noktada özetleyebiliriz: Devleti hantal kurumlardan kurtarmak amacıyla askeri,hukuki, ekonomik, idari ve daha pek çok alanda Avrupa tarzı ıslahatlar yapılmış,16


devletlerarası ilişkilerde “denge siyaseti” izlenmiş ve daha fazla toprakkaybedilmemeye çalışılmıştır.II. Mahmut döneminde 1808’de “Yeniçerilere karşı bir denge unsuru olmalarınısağlamak amacıyla” taşradaki yerleşim birimlerinin yönetiminde etkili hale gelenayanlarla Sened-i İttifak imzalanmıştır. Ancak umulanın aksine, Sened-i İttifak ilehukuki bir statü kazanan ayanlar, Yeniçerilere karşı değil merkezi otoriteye karşıyeni bir güç olarak ortaya çıkmışlardır. Bu durumu fark eden II. Mahmut, aynı yıliçerisinde çıkan Yeniçeri isyanında ayanların yardıma gelmemelerini bahane ederekSened-i İttifak’ı yürürlükten kaldırmıştır. Buna rağmen “padişahın seçkin bir gruplaimzaladığı bir antlaşma” olma niteliği taşıyan Sened-i İttifak, demokratikleşmeyolunda padişahın bazı yetkilerini kısıtlaması bakımından önemlidir.I. Abdülmecid döneminde 1839’da Tanzimat Fermanı ilân edilmiştir. Bufermanın ilânının arka plânında Osmanlı toprak bütünlüğünü koruma, azınlıkisyanlarını ve Avrupalı devletlerin Osmanlı içişlerine karışmasını önleme istekleriyatmaktadır.“Kanun üstünlüğü” esas kabul edildiğinden Tanzimat Fermanı, OsmanlıDevleti’nde anayasallaşma sürecinin başlangıcı olarak kabul edilmiştir. TanzimatFermanı ile müslüman ve gayrimüslim halkın can ve mal güvenliği devlet güvencesialtına alınmış, din, dil ve ırk ayrımı gözetilmeksizin kanun önünde herkese eşitliktanınmış, bu eşitlik çerçevesinde gayrimüslimlere de askerlik yükümlülüğügetirilmiş, padişahın yetkileri kanunlarla sınırlandırılmış, Avrupa tarzı hukukkuralları Osmanlı ülkesinde geçerli olmaya başlamış ve batılılaşma hareketleri hızkazanmıştır.Tanzimat Fermanı, halkın değil padişahın isteği doğrultusunda yukarıdandayatma şeklinde hazırlandığı, zorla topluma kabul ettirilmeye çalışıldığı ve kabulgörmesi için gerekli altyapı mevcut olmadığı için halka benimsetilememiş ve hattahalkın tepkisiyle karşılaşmıştır. 42 Bu yönüyle Tanzimat Dönemi devlet adamları,Tanzimat’ın sonlarına doğru özellikle 1867–1878 yılları arasında şöhret kazanan42Halil İnalcık, “Tanzimat’ın Uygulanması ve Sosyal Tepkileri”, Belleten, Ankara 1964,XXVIII/109–112, s. 603–622.17


Yeni Osmanlılar (Genç Osmanlılar) tarafından “istibdatçı olmaları” gerekçesiylekitle iletişim araçları da kullanılarak açıkça ve sert bir şekilde eleştirilmiştir. 43Tanzimat Fermanı ile “Osmanlıcılık” fikrinin doğmasına zemin hazırlanmıştır.Osmanlıcılık, azınlıklara “Osmanlı Milleti” bilinci aşılayarak dağılmayı önlemeyeçalışan fikir akımıdır. Bu fikir akımının etkisiyle azınlıkların ayrılma gerekçeleriniortadan kaldırmak ve birlik ve beraberliği sağlamak amacıyla devlet yönetiminehâkim olan Türklük unsuru ön plana çıkarılmamaya çalışılmıştır. Osmanlıcılar,milliyetçiliğin olumsuz etkilerinden kurtulmanın ancak Meşrûtiyet’in ilânı veyönetimde azınlıklara da temsil hakkı tanınmasıyla mümkün olacağınısavunmuşlardır.Ancak Osmanlılık politikası hedeflenenin aksine başarılı olamamış aksinedevletin parçalanmasını daha da hızlandırmıştır. Bu fikir akımı ile Osmanlı çatısıaltındaki tüm unsurlar birleştirilmek istenirken gayrimüslimlerin eşitlik taleplerinindaha fazla yoğunlaşmasına neden olunmuş ve hatta bazı müslüman kesimlerin demilliyetçilik duygularının yoğunlaşması beraberinde gelmiştir. 44Osmanlı Devleti, Rusya’nın yenilgiyi kabul etmesiyle sonuçlanan 1853–1856Kırım Savaşı sonunda Avrupalı devletlerin baskısı sonucu desteklerini alabilmekumuduyla 1856 Islahat Fermanı’nı ilân etmiştir. Islahat Fermanı ile gayrimüslimler,kendilerine tanınan ayrıcalıklar sayesinde ekonomik alanda Müslümanlardan dahaüstün hale gelmişler ve siyasi konularda da güç kazanarak çoğunlukta olduklarıyerlerin yönetimini ellerine geçirmişlerdir. Ancak gayrimüslimlere verilen bu haklar,onları memnun etmek şöyle dursun azınlık isyanlarının daha da artmasına nedenolmuştur. Ayrıca gayrimüslimlerin toplum içinde Müslümanlara göre daha avantajlıkonuma yükselmesi haklı olarak toplumsal huzursuzlukları da beraberindegetirmiştir. Bu yüzden Islahat Fermanı, Avrupalı devletlere Osmanlı Devleti’niniçişlerine daha fazla karışma imkânı vermiş ve azınlıklara verilen haklar kötüyekullanıldığı için Osmanlı Devleti’nin parçalanma sürecini hızlandırmıştır.Osmanlı Devleti, kuruluşundan 1876 yılına kadar mutlakıyetle yönetilmiştir.Ancak dünyada ve Osmanlı Devleti’nde meydana gelen yeni oluşumların etkisiyle43 Şerif Mardin, Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu, İletişim Yayınları, İstanbul 2002, s. 123–150 vd.44 Ejder Okumuş, Türkiye’nin Lâikleşme Serüveninde Tanzimat, İnsan Yayınları, İstanbul 1999, s.269–270.18


1876 yılında Meşrutiyet yönetimine geçilmiştir. 23 Aralık 1876’da o sırada BalkanBunalımı’nı yaşayan Osmanlı Devleti’nde Avrupalı devletlerin Osmanlı içişlerinekarışmak amacıyla İstanbul Konferansı’nı topladıkları esnada II. Abdülhamid (1876-1909) tarafından I. Meşrutiyet ilan edilmiştir.Devletin dağılmaktan kurtulmasının Meşrutiyet’in ilânından geçtiğine inananGenç Osmanlılar Cemiyeti’nin II. Abdülhamit’e Meşrutiyet’in ilan edilmesi içinbaskı yapması, Avrupalı devletlerin Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışmalarınınengellenmek istenmesi, İstanbul Konferansı’ndan Osmanlı Devleti’nin aleyhineçıkabilecek kararları engelleme düşüncesi, azınlıklara yönetim alanında haklartanıyarak Osmanlı Devleti’nin dağılmasının önlenmek istenmesi ve BalkanBunalımı’nı sona erdirme düşüncesi Meşrutiyet’in ilan edilmesinde etkili olmuştur.I. Meşrutiyet Dönemi’nde Prusya ve Belçika Anayasaları’nın incelenmesisonucunda hazırlanan Kanun-ı Esâsî, Türk tarihinin ilk anayasası olmuştur. Kanun-ıEsasi ile Osmanlı halkı ilk kez seçme-seçilme hakkını kullanmış ve padişahınyanında yönetime ortak olmuştur. Halkın temsilcilerinden oluşan Mebusan Meclisiyanında üyeleri padişah tarafından atanan Ayan Meclisi’nin açılması, hükümetinmeclise karşı değil padişaha karşı sorumlu olması, meclis açma-kapama yetkisininpadişaha verilmesi ve kanunların yapımında son sözün padişaha ait olması şeklindekidemokratik devlet düzenine yakışmayan bazı hükümleri de ihtiva etmesine rağmenKanun-ı Esasi ile Osmanlı Devleti’nde ilk kez anayasal düzene ve parlamentersisteme geçilmiştir.II. Abdülhamit, 1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın kötü sonuçlarını ve azınlıkmilletvekillerinin zararlı çalışmalarını gerekçe göstererek Kanun-ı Esasi’ninkendisine verdiği yetkiyle I. Meşrutiyet yönetimine son vermiştir.II. Abdülhamit, meşruti idareye son verdikten sonra İslamcılık akımını devletinresmi politikası haline getirmiştir. İslamcılık, devletin kurtuluşunu dini esaslarabağlılıkta ve halifenin etrafında birleşmekte gören bir fikir akımıdır. İslamcıların birkısmı Meşrutiyet’e karşı çıkmış bir kısmı ise desteklenmesi gerektiğini savunmuştur.Mehmet Zihni Efendi de incelemesini yaptığımız Meşâhîru’n-Nisâ adlı eserini“İslâmcılık” fikir akımının etkili olduğu bu zaman diliminde kaleme almıştır.19


İslâmcılık fikir akımı dolayısıyla Osmanlı padişahlarının halîfelik ünvanınıkullanmalarından da bahsetmek isabetli olacaktır. İlber Ortaylı, Yavuz SultanSelim’in hilâfet sembollerini merasimle aldığını bildiren rivayetin onun çağdaşlarıtarafından değil de XVIII. yüzyıl vakanüvisi Enderunlu Ata tarafından ortayaatıldığını bildirmiştir. Yavuz Selim de zaten halîfelik ünvânını kullanmamış vesadece “Hâdimu’l-Haremeyni’ş-Şerîfeyn” ünvanıyla yetinmiştir. Ayrıca halîfeünvânını sadece Osmanlı padişahları değil Hindistan’daki Delhi hükümdarları dakullanmıştır. Hilâfet ünvanının Osmanlı padişahları tarafından özellikle kullanılması1779 Aynalı Kavak Tenkihnâmesi ile başlamıştır. Bu unvan III. Selim’den itibarenresmî ünvanlar arasında yeralmış ve XIX. yüzyılda ise hükümdar, halk ve tüm dünyamüslümanlarınca benimsenmiştir. Özellikle II. Abdülhamid, “Halîfe-i Müslimîn,Zıllullah fi’l-Ard” gibi panistlamist ve mutlak monarşi görüşünü yansıtan bir unvanıtercih etmiştir. Devletin her bakımdan sarsıntı geçirmekte olduğu bu kritik dönemdeII. Abdülhamid, rûhânî otoritesini kullanarak İngiltere ve Rusya topraklarındakimüslümanlar üzerinde nüfuzunu devam ettirmeye çalışmış; Mısır, Cava ve Hindistanmüslümanları arasında bazı siyasi girişimlerde bulunmuş ve Hicaz demiryolu içintüm dünya müslümanlarından yardım toplamıştır. Ancak hilâfet kurumunun çok daetkili olmadığı I. Dünya Savaşında anlaşılmıştır. 45II. Abdülhamid döneminde iç ve dış politikada ağırlıklı olarak etkili olan ittihad-ıİslâm, 1870 yılında telaffuz edilmeye başlanmış ve farklı zamanlarda farklınedenlerden dolayı İngiliz ve Almanlar tarafından da desteklenmiştir. 46II. Abdülhamid döneminde İslâmcılık fikir akımı ile beraber Batıcılık da etkiliolmuştur. Buna göre Batı uygarlığının sadece faydalı olan tarafları alınmalı vebunların İslâm uygarlığı üzerinde bir etkisi olmamalıydı. Zaten Batı’dan alınacaklarda asıl itibariyle İslâm uygarlığından alınarak Batı’ya götürülmüştür. Bu görüşe göreçağdaşlaşma İslâm’ın idealleştirilmiş olan yaşayan altın çağına geri dönmektir. 47II. Abdülhamit’in 1878’de Mebusan Meclisi’ni kapatmasından 1908 yılına kadargeçen 30 yıllık dönemde tekrar mutlakıyet yönetimine dönülmüştür. Bu dönemde I.Meşrutiyet’in ilanını sağlamış olan Genç Osmanlılar Cemiyeti dağıtılmış, İttihat ve45 İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, XV. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul 2003, s.178–180.46 İsmail Kara, İslâmcıların Siyasi Görüşleri, Dergâh Yayınları, II. Baskı, İstanbul 2001, s. 145.47 Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, V. Baskı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2003, s. 381.20


Terakki Cemiyeti kurulmuş ve meşrutiyet yönetimine tekrar geçilmesi için çalışmalarbaşlatılmıştır.II. Abdülhamit 23 Temmuz 1908’de, Meşrutiyet yönetimine yeniden geçilmesinisağlamak amacıyla İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin de desteklediği isyanlarınengellenememesi üzerine II. Meşrutiyet’i ilan etmiştir. II. Meşrutiyet döneminde ilkkez çok partili siyasi hayata geçilmiştir. Yeniden seçimler yapılmış ve MebusanMeclisi açılmıştır. 31 Mart Vaka’sı denen isyanın Hareket Ordusu tarafındanbastırılmasından sonra Mebusan Meclisi, II. Abdülhamit’i tahttan indirmiş ve KanunıEsasi’de bazı değişiklikler yapmıştır. Bu değişikliklere göre hükümet padişaha karşıdeğil Mebusan Meclisi’ne karşı sorumlu hale gelmiş ve Meclis’in padişahıdeğiştirebilme yetkisi kabul edilmiştir. I. Meşrutiyet’e göre daha demokratik biryönetimin kurulduğu II. Meşrutiyet döneminde, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1913Bab-ı Ali Baskını ile yönetime hâkim olmasıyla Osmanlı Devleti’nin yıkılış sürecihızlanmıştır.II. Meşrutiyet Dönemi’nde (1908–1918), milliyetçiliğin yaygınlaşmasısonucunda Osmanlıcılık ve İslamcılık akımları etkilerini yitirmiş ve Türkçülük akımıgiderek güç kazanmıştır. Türkçülük, Osmanlı Devleti’nin dini, dili, soyu ve ülküsübir olan Türk toplumuna dayanılarak kurtarılabileceğini ileri süren fikir akımıdır. Buakımın savunucuları, dil, sanat, ahlâk ve hukukta Türk kültürüne bağlı kalınması;bilim, felsefe ve teknikte ise Batı medeniyetinin örnek alınması gerektiğinisavunmuşlardır. İttihat ve Terakki döneminde güç kazanan Türkçülük akımı zamanlaTurancılık idealine dönüşmüştür. Batıcılık düşüncesi de uzun bir süreçte geliştiktensonra II. Meşrutiyet’ten sonra bir düşünce akımı halini almıştır.Bernard Lewis’e göre İslâmcılık, Osmanlıcılık ve Türkçülük arasındaki farklarkesin sınırlarla birbirinden ayrılmış değildir. Çünkü Osmanlıcılar iddialarının aksinegayrimüslimlere tam bir eşitlik vermeye hazır olmadıklarını göstermiştir. Türkçülerde tasarladıkları büyük Türk ailesinin müslüman Türklerle sınırlı olduğunu açıklayıpdiğerlerini bunun dışında bırakmıştır. Bu açıdan bakıldığında heriki kesim de aslında21


İslâmcıdır. Osmanlıcı liderler menfaatçi davranmış ve gerektiğinde hemPanislâmizmi hem de Pantürkizmi kullanmaya hazır olmuşlardır. 48Buraya kadar anlattıklarımızı değerlendirecek olursak diyebiliriz ki OsmanlıDevleti’nde ilân edilen fermanlar ve yapılan yönetim değişikliği, Osmanlıtoplumunun ihtiyaçlarının doğal seyir sonucu cevap bulması değil menfaatçı birzihniyetin ürünüdür. Çünkü yukarıda da zikredildiği gibi Avrupalı devletlerimemnun etmek, onların Osmanlı içişlerine karışmasını engellemek ve devletintoprak bütünlüğünü korumak gibi faydalar hesaplanarak yapılmıştır. İhtiyaca binaendeğil dayatma şeklinde ve halk göz ardı edilerek yapıldıkları için de umulan sonucaulaşılamamış ve devletin dağılması engellenememiştir.Osmanlı Devleti’nin yıkılmasını engellemek için aydınların hal çaresi olarakgörüp savundukları fikir akımları da milliyetçilik hareketleri karşısında başarılıolamamış ve devleti dağılmaktan kurtaramamıştır.2. Sosyal DurumTanzimat Dönemi’nde hukuk alanında bir düalizm yaşanmıştır. OsmanlıDevleti’nde 1839’dan önce İslâm hukuku merkezli bir hukuk sistemi mevcutken1839’dan sonra İslâm hukuku yanında Avrupa’dan alınan kanunlar da uygulanmış vebir ikilik doğmuştur. 49Tanzimat Dönemi’nde kadının sosyal durumuna yönelik bazı hukukidüzenlemeler yapılmıştır. Bu başlık altında kadınlarla ilgili yapılan bu düzenlemelersırayla incelenecek ve arazi hukuku, cariyeliğin kaldırılması, evlilik, boşanma, zinasuçuna karşı uygulanan cezalar ve kılık-kıyafet konularındaki değişiklikler ilekadının ev dışındaki sosyal yaşamı, kadınların kurduğu sosyal cemiyetler ve kadınınbasın hayatında yeralması hakkında bilgi verilecektir.Tarım arazilerinin miras yoluyla intikaline dair kanunlarda, devletinkurulmasından itibaren çeşitli değişiklikler yapılmıştır. 975/1567 tarihine kadar miritarım arazisi, mutasarrıfının ölümü halinde erkek evlâda geçiyorken bu tarihte48 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, VIII. Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara2000, s. 349.49 Halil Cin, İslâm ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları,Ankara 1974, s. 285.22


yapılan bir değişiklikle kız evlâda da tapu bedeli ile verilmesi usulü kabuledilmiştir. 501263/1846–47 tarihinde, miri tarım arazisinin miras yoluyla intikalinde önemlibir değişiklik yapılarak miri arazide kız evlâda da intikal hakkı yani bedelsiz olarakmiri araziyi elde edebilme hakkı verilmiştir. 51 Aynı zamanda kız ve erkek evlât, miriaraziyi intikal yoluyla elde etmede eşit hisselere sahip olmuşlardır. 52 Önceleriannenin arazisi, erkek evlâda tapu bedeli ile intikal edip kızlar ise tapu hakkına bilesahip değilken aynı tarihte bu durum da değiştirilmiş ve annenin miri arazisinin dekız ve erkek evlâda bedelsiz olarak intikal etmesi kabul edilmiştir. 53Miri tarım arazisinin intikal hakkının kız ve erkek evlâda eşit olarak tanınması,arazi mutasarrıflarının daha çok çalışıp araziyi iyi işlemeleri ve bundan hemkendilerinin hem de ahalinin yararlanması amacına yönelik düzenlenmiştir. 541274/1858 tarihli Arazi Kanunu’nda evlâdın mirasçılığı 54. maddededüzenlenmiştir. Bu kanun, miri arazinin mirasla intikalinde kız ve erkek evlâdın eşithisselerle mirasçı olacağını kabul etmiştir. Aynı maddede belirtildiğine göre kız veerkek evlâdın, kendilerine intikal edecek arazide oturmaları da gerekmemektedir. 5517 Muharrem 1284/1867 tarihli Tevsi-İntikal Nizamnamesi’nde AraziKanunu’nun tarım arazilerinin kız ve erkek evlâtlara eşit olarak intikali hakkındakoyduğu hükümlerin aynen kalması kabul edilmiştir. 5621 Şubat 1328/1912 tarihli Emval-i Gayr-i Menkulenin İntikalatı HakkındaKanun-ı Muvakkat’a göre de kız ve erkek evlât mirastan eşit hisse alma hakkınasahiptir. 57 Aynı tarihli kanunla sağ kalan eşin durumu da önceki intikal kanunlarınagöre daha iyi duruma getirilmiş ve sağ kalan eşin mirastan ½ ile ¼ arasında payalması sağlanmıştır. 5850 Halil Cin, Eski ve Yeni Türk Hukukunda Tarım Arazilerinin Miras Yoliyle İntikali, AnkaraÜniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara 1979, s. 54–55.51 Cin, a.g.e., s. 58.52 Cin, a.g.e., s. 59.53 Cin, a.g.e., s. 60.54 Cin, a.g.e., s. 60.55 Cin, a.g.e., s. 61-62.56 Cin, a.g.e., s. 89.57 Cin, a.g.e., s. 102.58 Cin, a.g.e., s. 104.23


1328/1912 tarihli kanun, 4 Ekim 1926’da Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesinekadar geçerliliğini korumuştur. 59Osmanlı Devleti’nde cariyeliğin kaldırılmasına yönelik ilk çalışmalar, XIX. yyortalarında başlamıştır. Bağdat valisine yazılan 9 Safer 1263/27 Ocak 1847 tarihliemirle Afrika kıtasında esir ticareti yasaklanmıştır. Ancak bu emre rağmen esirticareti devam etmiştir. Bu durum Mustafa Reşit Paşa’nın Tarablusgarb-LibyaValiliği’ne gönderdiği ve esir ticareti yapılırken esirlere insanca davranılmasını aksihalde cezai müeyyidesinin olacağını belirttiği 28 Kasım 1849 tarihli yazıdananlaşılmaktadır. 60 Mustafa Naili Paşa da Irak-Hicaz ordu komutanları ile Bağdatvalisine gönderdiği 14 Şubat 1853/22 Cemâziyelevvel 1269 tarihli yazısında içtekiesir alımlarının gizli tutulmasını ve memleketlere zenci köle taşınmamasınıemretmiştir. 61 Bu belge de Osmanlı Devleti’nde esir ticaretinin dolayısıyla dacariyeliğin bir taraftan kaldırılmaya çalışıldığını diğer taraftan gizliden gizliye devametmesine göz yumulduğunu açıkça göstermektedir.1876 tarihli Kanun-ı Esasi ile din ve ırk ayrımı olmaksızın “kişi hürriyeti”resmen kabul edilmiş olmasına rağmen 1915–1916 yıllarında bile Şeyhülislamlıkmakamı tarafından İstanbul’daki köle ve cariyeler için verilmiş hükümlerin varlığı butarihlerde de cariyeliğin fiilen devam ettiğini göstermektedir. 62 Cariyelik, 1 Kasım1922’de saltanatın kaldırılmasına kadar, resmen yasak olmasına rağmen fiilen devametmiş ve Cumhuriyet döneminde kesin olarak kaldırılmıştır. 63Tanzimat Dönemi’nde evlilik konusunda da bazı düzenlemeler yapılmıştır. 1841yılında çıkarılan bir fermanla velisi tarafından evlenmesine izin verilmeyen bâliğekızlara ve dul kadınlara kadı izniyle evlenme hakkı tanınmıştır. Aynı fermanda âdethaline gelmiş olan başlık parası usulünün terk edilmesi istenmiştir. 25 Şaban 1291tarihli irade ile de mehrin maksimum miktarı tarafların durumuna göre 1000 akçe,500 akçe veya 100 akçe olarak tespit edilmiş ve mehir dışında evlilikte hediyeverilmesi yasaklanmıştır. 64 Başlık parasının yasaklanması ve mehrin59 Cin, a.g.e., s. 106.60 Şefika Kurnaz, Cumhuriyet Öncesinde Türk Kadını, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul1997, s. 53.61 Kurnaz, a.g.e., s. 53-54.62 Kurnaz, a.g.e., 54.63 Kurnaz, a.g.e., 55.64 Cin, İslâm ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, s. 287.24


sınırlandırılması, evliliğin kolaylaştırılmasına ve toplumsal problemlerin çıkmasınıengellemeye yönelik uygulamalardır.1851 Fransız kanunundan etkilenerek hazırlanan 1869 Tâbiyet-i OsmaniyeKanunnamesi ile Osmanlı kadınlarının yabancılarla evlenmesi durumundauyruklarının ne olacağı meselesi düzenlenmiştir. Bu kanuna göre Müslüman olsun yada olmasın bir yabancıyla evlenen kadın Osmanlı uyruğunu kaybetmektedir. Bu türbir evlilik yapan kadın, eşinin ölümü durumunda isterse üç yıl içinde Osmanlıuyruğuna dönme hakkına sahiptir. Tâbiyet-i Osmaniye Kanunu, 23 Mayıs 1928tarihinde yürürlüğe giren Türk Vatandaşlık Kanunu’na kadar uygulanmıştır. 6511 Rebîulâhir 1273/1822’de yayınlanan Buyruldu-i Âliye ile sünni Osmanlıkadınlarının İranlılarla evlenmeleri yasaklanmıştır. 1874 tarihli bir Nizamnâme ile buyasak devam ettirilmiş ancak böyle bir evlilik durumunda kendisi ve çocuklarıOsmanlı vatandaşı sayılmıştır. Söz konusu yasak 5 Mayıs 1926 tarihli kanunlakaldırılmıştır. 668 Şevval 1298/2 Eylül 1881 tarihli Sicilli Nüfus Nizamnamesi ile evlenecekkimselere mahkemeden izinname almaları şartı getirilmiş ve imamın zaten varolannikâh akitliği görevi hukukileştirilmiştir. Bu nizamname ile imam, evlendirmememuru statüsünü kazanarak evlenme ve boşanmaları nüfus idaresine bildirmeklesorumlu tutulmuştur. 67Osmanlı hukukunda başlangıçtan 1917 tarihine kadar olan devrede genel olarakboşanma, kocanın iradesine tabi olmuştur. Boşanmanın gerçekleşmesi için kocanın,gerçekten karısını boşama niyetine sahip olmasa bile boşanmayı ifade eden sözlerisöylemesi yeterlidir. Kadının boşama hakkına sahip olabilmesi ise ancak karşılıklıanlaşmaya ve kadının bir bedel ödemesine bağlıdır. Yani kadın kocasından boşamayetkisini ancak kocasına ödediği bir bedel ya da mehir veya nafaka alacağındanvazgeçmesi sonucu alabilir. 7 Kanun-ı Evvel 1298/1882 tarihli İrade’nin 5.maddesinde ve yukarıda zikredilen 8 Şevval 1298/1882–21 Ağustos 1297/1881tarihli Sicilli Nüfus Nizamnamesi’nin 26. maddesinde boşanmanın nüfus memurunahaber verilmesi hükmü konularak nüfus kaydının tashihi amaçlanmıştır. Yani65 Kurnaz, a.g.e., 55.66 Kurnaz, a.g.e., 56.67 Cin, a.g.e., s. 287-288.25


oşanmanın hâkimin veya başka bir resmi makamın müdahalesi olmaksızın tamamenözel mahiyette gerçekleşmesi devam etmiştir. 14 Ağustos 1330/1914 tarihli SicilliNüfus kanunu da kocaya boşanma halinde iki şahit huzurunda bir ilmuhaber tanzimetmek ve bunu şahitlerle birlikte imam ve muhtara tasdik ettirdikten sonra nüfusidaresine verme yükümlülüğü getirmiştir. 68 Bu durumda ortaya çıkmaktadır ki“boşama hakkına sahip olma” konusunda XX. yy’a gelinceye kadar kadınların lehineciddi bir gelişme olmamıştır.1915’te Şeyhülislâm’dan fetva alan padişah kocanın evi terk etmesi ve evinebakmaması ile delilik, cüzzam ve vitiligo gibi ağır hastalık hallerinde kadınaboşanma talebinde bulunma hakkı vermiştir. 69Kadının hukuki durumuyla ilgili olarak 1911’de zina suçuna uygulanan cezalarkonusunda da değişiklik yapılmıştır. Daha önce zina suçunda erkeğin lehine bircezalandırma söz konusu iken yapılan değişiklikle cinsiyet farkı gözetilmeksizincezada eşitlik esası kabul edilmiştir. Ceza yasasının 201. maddesiyle eşini zinahalinde suçüstü yakalayıp öldüren kadın ya da erkeğe iki aydan iki yıla kadar hapiscezası verilmiştir. Aynı maddenin devamında erkek için beş liradan yüz liraya kadarpara cezası da öngörülmüştür. Bununla birlikte bu uslandırma cezasının kadınauygulanmasında herhangi bir şart aranmazken erkeğe uygulanmasında ise evlilikkonutunda bir başka kadınla sürekli ilişkisinin varlığı şartı aranmıştır. 70Kasım 1333/1917’de hukukun kadın lehine gelişiminin önemli bir göstergesi olanHukuk-ı Aile Kararnamesi kabul edilmiştir. Mecelle’nin aile hukukunu tedvinetmemiş olması, Batı kültürü ile tanışma sonucu toplumda meydana gelen zihniyetdeğişiklikleri ve özellikle I. Dünya Savaşı sırasında yaşanan sosyal ve ekonomiksorunlar neticesinde kadının erkeğin yerini doldurmak zorunda kalması Aile HukukuKararnamesi’nin hazırlanmasında etkili olmuştur. 71Tanzimat Dönemi ve sonrasında yapılan kadınla ilgili hukuki düzenlemelerebaktığımızda görmekteyiz ki kadının aslen sahip olduğu hakların bir kısmı bu68 Halil Cin, Eski Hukukumuzda Boşanma, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Konya1988, s. 122–124.69 Bernard Caporal, Kemalizmde ve Kemalizm Sonrasında Türk Kadını, Türkiye İş Bankası KültürYayınları, Ankara 1982, s. 120.70 Caporal, a.g.e., s. 119.71 Cin, İslâm ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, s. 291–292.26


dönemde yasallaştırılmıştır. Ayrıca genelde hukuk alanında yaşanan ikilik bu sahadada yaşanmış ve eski uygulamalar ile Batı tesiriyle yapılan yeni değişiklikler pratikteCumhuriyet Dönemi’ne kadar beraber uygulana gelmiştir.Osmanlı Devleti’nde kadın kıyafetleri şartların da etkisiyle zamanla hemdeğişmiş hem de çeşitlenmiştir. Buna bağlı olarak kadınlar da farklı kıyafetlerkullanmıştır. Kadın kıyafetlerinde yaşmak, ferace, çarşaf, üç etek entari ve şalvardanşalvarsız bir etek entariye doğru gidiş söz konusudur. Yaşmak bağlamanın şekli veferacenin biçimi her devre göre değişmiştir. II. Abdülhamid (1876–1909) dönemininortalarında ferace ve yaşmak yerine çarşaf kullanılmaya başlanmıştır. ÇarşafınOsmanlı toplumuna girmesi, Suphi Paşa’nın Suriye valiliği dönüşünde, ailesininÇamlıca’da ilk kez çarşafla sokağa çıkmasıyla olmuştur. Çarşaf, Osmanlı toplumunaSuriye’den gelmesine rağmen telli ve ipekli, değişik renklerdeki Şam, Halep veBağdat çarşafları tutulmamış; onların yerine Avrupa’nın ipek, saten ve yünlükumaşlarından pelerinli çarşaflar tercih edilmiştir. Çarşafların son devresindepelerinler de kullanılmamıştır. 72Osmanlı Devleti’nde çarşaf giyme âdeti, kent kadınlarının tamamındakabullenilip uygulanmış, kırsal kesimde yaşayan kadınlarda ise yaygınlıkkazanmamıştır. 73Osmanlı Padişahları İstanbul hilâfet merkezi ve başkent olduğu için buradayaşayan halkın kıyafetinin şer’î kurallara uygun olmasına özellikle dikkat etmiştir.Bunun için de bazı padişahlar gerekli gördükleri zamanlarda İstanbullu kadınlarınsokak kıyafetleriyle ilgili emirler yayınlatarak bu kadınların giydikleri ferâce veçarşafın kumaş, renk ve biçimlerine müdâhele etmişlerdir. Bu bağlamda III. Ahmet(1703–1730), III. Mustafa (1757–1774) ve II. Abdülhamid zikredilebilir. III. Ahmet,bazı kadınların hıristiyan kadınlarını taklit ederek sokaklarda açık saçık ve süslüelbiselerle gezmeleri üzerine bu şekilde giyinmeyi yasaklamıştır. III. Mustafa isekadınların koyu yeşil, güvez ve nefti gibi koyu renkli çuhalardan yapılmış küçükyakalı ferâceler giymesini isteyerek bu şekilde giyinmeyenlerin cezalandırılmasınıemretmiştir.72 Musahipzâde Celâl, “İstanbul’da Giyim Kuşam”, TCTA, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, c. II, s.564.73 Caporal, a.g.e., s. 141.27


İstanbullu kadınların kıyafetleriyle ilgilenen bir diğer Osmanlı Padişahı da II.Abdülhamit’tir. II. Abdülhamid’in emriyle çıkartılan 2 Nisan 1892 tarihli emirlekadınların sokaklarda çarşaf giymesi yasaklanmıştır. II. Abdülhamid, bir Cumanamazı çıkışında Teşvikiye’den sarayına dönerken yolda bellerinden tuhaf bir şekildebağlanmış siyah çarşaflı ve yüzlerini de siyah renkli ince peçelerle örtmüş bazıkadınlar görmüştür. Örtünmemiş denecek kadar açık bulunmaları ve matem elbisesigiymiş Hıristiyan kadınlarına benzemelerinden dolayı da bu kadınların müslümanoldıklarından şüphe etmiştir. Oysaki bir İslâm devleti olan Osmalı’nın ayaktakalması ve yükselmesi için kadın-erkek tüm müslümanların şeriatın kurallarınadikkatle uyması elzemdir. Bu şekilde giyilen çarşafların ise müslüman kadınlarınörtünmesi için uygun olmadığı apaçıktır. Ayrıca kötü niyetli bazı erkekler hırsızlıkyaparken kendilerini gizlemek için çarşaf giymektedir. Bu sebeplerden dolayı II.Abdülhamid kullanılmakta olan çarşafın dînî ölçülere uymadığı ve kamu yararınaaykırı olarak istismar edildiği gerekçesiyle çarşaf giymeyi yasaklamıştır. 74Ancak kadınların giyimine yönelik uygulanan baskı ve yasaklar tam anlamıylaamacına ulaşmamıştır. 1894 tarihli bir ticaret yıllığı, İstanbul’da Avrupa giysilerisatan pek çok mağazanın bulunduğunu göstermiştir. Bu mağazaların müşterileriarasında Türk kadınları da bulunmaktadır. Bu durum, Avrupa modasına göre giyinenbir sınıfın doğduğunu göstergesidir. 75Tanzimat Dönemi’nde kadının ev dışına çıkışı konusunda önceki dönemlere görebir gevşeme görülmüştür. 76 Ancak Ramazan ayında bir görev bilinciyle eski yasaklarhatırlatılmıştır. Konuyla ilgili olarak 1867’de gazetelerde yayınlanan duyurudakadınların sadece Sultan Ahmet, Laleli ve Şehzadebaşı camilerine gidebileceği,namaz sırasında bu camilerde sadece hizmetlilerin bulunacağı ve hiçbir erkeğiniçeriye alınmayacağı, kadınların iftar davetlerine giderken kalabalık yerlerdedurmadan ve vakit kaybetmeden önlerine bakarak yürüyecekleri, alışveriş yapmakiçin dükkânların içine girmeyip kapı önünde bekleyecekleri bildirilmiştir. 7774 Rukiye Bulut, “İstanbul Kadınlarının Kıyafetleri ve II. Abdülhamid’in Çarşafı Yasaklaması”,Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, s. VIII, İstanbul 1968, s. 34–36.75 Caporal, a.g.e., s. 145.76 Tanzimat öncesinde, kadının evi dışına çıkmasına dair konulan yasaklar hakkında Caporal’in aynıeserinin 461 no’lu dipnotuna bakılabilir.77 Caporal, a.g.e., s. 142-143.28


Abdülhamid’in saltanatı zamanında kadının dış yaşamı daha sıkı ve teferruatlıolarak düzenlenmiştir. Levant Herald gazetesinde çıkan habere göre müslümankadının genel yerlerde ve işlek caddelerde görünmesi ve ziyaretler yapmasıyasaklanmıştır. Polis memurları kurallarda bildirilenden daha ince çarşaf giymeyecüret eden kadınlar hakkında tutanak tutacak ve bu tutanak Dâhiliye Nâzırlığı’na veŞurta İdâresi’ne iletilecektir. Müslüman kadınların arabayla ya da yaya olarakBeyazıt, Şehzadebaşı ve Aksaray semtlerine gitmesi, oralarda gezmesi,Kapalıçarşı’ya girmesi ve dükkânlara girip oturması yasaklanmıştır. Bu kurallarakarşı gelen kadınlar ve kullanılan arabanın sürücüleri cezalandırılacaktır. Müslümankadınların genel yerlerde gruplar halinde toplanmaları da yasaklanmıştır. Böyle birgrubu gören polis, kadınlara dağılmalarını emretmekle görevlidir. Dağılma çağrısı,gruptaki en yaşlı kadına ve diğer kadınlara yöneltilecektir. 78 Zikredilen durumkadınların sosyal hayatta aktif olmalarının önünü açacak serbestlik ortamının mevcutolmadığını göstermektedir.Abdülhamid döneminde, kadının toplumsal yaşama katılımı konusunda belli birgelişme de olmuştur. Rasime Hanım’ın, gerçek dürüstlük ve ahlâkın kadından evdendışarı çıkmamasını ve çıkınca da dikkatlice örtünmesini istemeyeceğini belirttiğiyazısı bunun kanıtıdır. Anlaşıldığı üzere bu dönemde kadınlar, devletin kadınınsokaktaki kıyafetine ve sosyal yaşamına müdahalesini eleştirmeye de başlamıştır. Bugelişme, başkentin varlıklı ve gelişmiş kadın nüfusunda yaşansa da gelişmeninbaşlangıcı olması bakımından önemlidir. 79Osmanlı kadınları Meşrutiyet döneminde bazı cemiyetler kurmak sûretiyle sosyalyaşamda kendisini göstermiştir. Bu cemiyetler yardım toplamak, kadın haklarınısavunmak ve kadınların eğitimini sağlamak amaçlarıyla kurulmuştur. OsmanlıDevleti’nde ilk kadın derneği, 1908’de Fatma Aliye Hanım tarafından kurulanCemiyet-i İmdâdiye’dir. Bu cemiyetin başlıca amacı Rumeli cephesinde savaşanaskerlere kışlık giysi sağlamaktı. Bu kuruluşu diğerleri takip etmiş ve kadınlar bu78 Caporal, a.g.e., s. 143-144.79 Caporal, a.g.e., s. 145-146.29


şekilde topluma faydalı olmuşlardır. Meşrutiyet döneminde faaliyet gösteren toplam27 kadın cemiyetinin 14’ü yardım maksatlı kurulmuştur. 80Osmanlı kadınları Tanzimat dönemi basın hayatında yeralmıştır. Bu dönemdekadınlara yönelik gazete ve dergiler yayınlanmıştır. Bu yayınların sadece birkaçıkadınlar tarafından çıkartılmış olup tamamında hanımların yazılarına yerverilmiştir.Yapılan yayınlar, Türk kadınını eğitme ve kadın haklarını o günkü şartlarda savunmamaksadını gütmüştür. Ancak hanımlara yönelik yayınlar uzun ömürlü olmamış vehemen hepsi İstanbul’da çıktığı için sınırlı bir aydın zümreye hitâbetmiştir. Bununlabirlikte kadının basın hayatına adım atması sağlandığı için sözkonusu gelişmelerönemlidir. 81Meşrutiyet döneminde kadınlara yönelik yayınlar artarak devam etmiştir.Tanzimat döneminde çıkan 13 yayından 2’sini hanımlar çıkarmaktayken budönemdeki 22 gazete ve dergiden 4’ünü hanımlar çıkarmıştır. Erkeklerin çıkardığıyayınların 4’ünde de kadınlar müdür ya da başyazar olarak görev yapmıştır. Budönemdeki yayınlarda kadının eğitimi konusuna ağırlık verilmiştir. Kadın hakları,kadının sosyal hayata ve çalışma hayatına katılması, moda ve devletin içindebulunduğu kötü halden kurtulması için düzenlenen yardım kampanyaları da değinilendiğer meselelerdir. Bu gelişmeler sınırlı düzeyde kalmış olmasına rağmenCumhuriyet dönemine zemin oluşturması açısından önemlidir. 823. İlmî ve Kültürel DurumOsmanlı Devleti’nde hemen her alanda artarak devam eden Batılılaşmahareketleri sonucunda bir kültür ikiliği meydana gelmiştir. Bunun en bariz örneğibatı tipi eğitim müesseselerinin kurulması ile eğitim sisteminde artık bir zorunlulukhalini almış olan mektep-medrese ikiliğinin varlığıdır. Mektep-medrese ikiliği,döneme damgasını vuran gelenekçi-modern çatışmasının simgesi olmuştur. 8380 Şefika Kurnaz, “Osmanlı Kadın Cemiyetleri (1908–1918)”, Milli Eğitim, Ankara 1989, sayı: 86, s.68–72.81 Şefika Kurnaz, “Tanzimat Dönemi Kadın Basını”, Milli Eğitim, Ankara 1989, sayı: 82, s. 78.82 Şefika Kurnaz, “II. Meşrutiyet Kadın Basını”, Milli Eğitim, Ankara 1989, sayı: 83, s. 54.83 İlhan Kutluer, “Batılılaşma”, DİA, İstanbul 1992, c. V, s. 153.30


Tanzimat Dönemi’nde, bir ihtiyaç olarak görüldüğü için ve aynı zamandaAvrupalı devletlerin baskılarını önleyip desteklerini sağlama düşüncesiyle eğitimalanında bazı yenilikler yapılmıştır. 84Tanzimat Dönemi’nde kız çocukları açısından sevindirici pek çok gelişmeolmuştur. Biz daha çok kızların eğitimi alanında meydana gelen bu gelişmelerhakkında bilgi verip, konumuzla ilgisi açısından özellikle Dârulmuallimât üzerindedurmak istiyoruz.Osmanlı Devleti’nde ilk birkaç yüzyılda eğitim kurumlarının çoğunda kızlarihmal edilerek sadece erkek öğrencilere yönelik eğitim yapılmıştır. Sarayda padişahkızlarına ve harem dairesindeki cariyelere özel bir eğitim uygulanmış ve kendilerineokuma-yazma ile dini bilgiler de öğretilmiştir. 85 Ancak seçkinlere yönelik buuygulama toplumun tamamına teşmil edilmemiştir.Tanzimat Dönemi öncesinde kızların devam ettiği tek öğretim kurumu diniöğretimin yapıldığı ilkokul düzeyindeki sıbyan mektepleridir. Bu mekteplerde karmaya da sadece kızlara yönelik eğitim verilmiştir. Kız çocukları için olan sıbyanmektepleri hocalık yapan kadının evinde yürütülmüştür. Belli bir programı veöğrenim süresi olmayan bu okullarda hafızlığını tamamlamış ve devrin klasik birkaçkitabını okumayı bilen yaşlı kadınlar hocalık yapmıştır. 8–9 yaşlarına kadar buokullara devam eden kız çocukları bu yaşlarda okuldan alınmış ve evlerinekapatılmıştır. 86Osmanlı Devleti’nde Tanzimat Dönemi’nden sonra ilk kez kadın eğitimininönemi ve gereği anlaşılmış ve bu alanda ilk icraatlara başlanmıştır. 87 Bu konudaatılan ilk adım 1859’da ilk kez Sultanahmet’te bir kız rüşdiyesinin açılmasıdır. 22Zilhicce 1278 tarihli Takvim-i Vekayi gazetesinde yayınlanan bir yazıda kızrüşdiyelerinin açılış gerekçesi hakkında bilgi verilmiştir. Buna göre kadın kocasınımutlu edip evine saadet getirmesi için dinini ve dünyasını öğrenmeli ve bilgiligörgülübir kadın olarak yetişmelidir. Bu nedenle kız çocuklarına iyi bir eğitimverilmelidir. Aynı yazının devamında kız çocuklarının eğitiminin ebeveynin84 Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, Milli Eğitim Basım Evi, Ankara 2000, s. 46.85 Doğramacı, a.g.e., s. 18.86 Hasan Ali Koçer, “Türkiye’de Kadın Eğitimi”, Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,Ankara Üniversitesi Basımevi, 1972, c. 5, No. 1–2, s. 91.87 Koçer, a.g.m., s. 91.31


görevleri arasında olduğu hatırlatılarak bu okullarda ders verecek öğretmenlerindikkatli seçileceği, okulda disiplinli ve modern bir eğitim ve öğretimin olacağıhususları da zikredilmiş ve anne ve babalar kız çocuklarını bu okullara göndermeleriiçin teşvik edilmiştir. 88Kız rüşdiyeleriyle ilgili olan bu yazıda iki husus dikkati çekmektedir. Bunlarınilki kadının eğitimi ile aile saadetinin amaçlanmasıdır. Kadının toplumun temelbirimi olan ailenin dağılmasını önlemede ve devamını sağlamada payının olduğuinkâr edilemez. Ancak kız öğrencilere sadece bu maksat için eğitim verilmesini bireksiklik olarak değerlendiriyoruz. Bununla birlikte kız öğrencilere dini bilgilerdışında dünyasını da öğrenmeye yönelik bir eğitimin verilecek olması da sevindiricibir gelişmedir. Zira Tanzimat’tan önce sıbyan mekteplerinde kız öğrencilere dini bireğitim verilmiştir. Anne ve babaların çocuklarını bu okullara gönderme konusundateşvik edilmesi de ilginçtir. Bu, daha öncesinde alışık olunmayan bir durumdur. Budurum, kızların eğitimiyle aile saadetinin amaçlandığının özellikle vurgulanmasınınailelerin çocuklarını bu okullara gönderme konusunda ikna olmasına ve okulakatılımı sağlamaya yönelik olduğunu da düşündürmektedir.Osmanlı Devleti’nde ilk kez Tanzimat Dönemi’nde 1843’de bayan ebeyetiştirilmeye başlanmıştır. Tıbbiye Mektebi’nde ebelik ders ve kurslarının açılmasıiçin hekimbaşı tarafından 1842’de hükümete bir takrir verilmiş ve bu takrir kabulgörmüştür. 1843’te Mekteb-i Tıbbiye’de haftada bir gün olmak üzere ebelikhakkında tedrisata başlanmıştır. 1845’te ilk mezunlar verilmiş ve 10 müslüman ve 26hristiyan ebe diplomalarını almıştır. II. Meşrutiyet dönemine kadar ebelik tahsiledenlerde uzun süre okuma-yazma şartı bile aranmamış ve II. Meşrutiyet’ten sonraise ebelerin mektebe kayıt ve kabulleri için ilk mektep diploması istenmiştir. 89Tanzimat Dönemi’nde kız çocuklarına sanat öğretmek amacıyla da okullaraçılmıştır. Bu konuda çalışmaları başlatan ilk kişi Tuna valisi Mithat Paşa olmuştur.Mithat Paşa, bu okulları açmakla kimsesiz çocuklara iş bulmayı, devletin bazı küçüksanat ihtiyaçlarını karşılamayı ve ordu için gerekli olan kumaş ve dikişleri teminetmeyi amaçlamıştır. Bu maksatla ilk Kız Sanayi Mektebi 1865’te Rusçuk’ta88 Hasan Ali Koçer, Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi, Milli Eğitim BakanlığıYayınları, İstanbul 1991, s. 66–67.89 Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, Osmanbey Matbaası, İstanbul 1939, c. I, s. 449–452.32


açılmıştır. Mithat Paşa, Rumeli’deki ordunun elbise ihtiyacını karşılamak içinRusçuk’ta kurdurduğu fabrikada çalışmaları üzere öksüz kızları burada toplamıştır.1869’da Tophane-i Âmire’nin idaresinde bulunan Yedikule’deki fabrikalarda çalışıpaskere sargı ve çamaşır dikmeleri amacıyla kızlar için bir Kız Sanayi Mektebi dahaaçılmıştır. Bu dönemdeki programları hakkında fazla bilgi olmamakla birlikte buokullarda okuma yazma öğretmekten çok amelî ve sınâî ağırlıklı bir eğitimverilmiştir. 90Kızların eğitimi, kız çocuklarına yönelik açılan bu okullara rağmen 1869 yılınakadar resmiyet kazanamamıştır. 911869’da dönemin Maarif Nazırı Saffet Paşa tarafından Fransa Maarif teşkilâtıörnek alınarak Maarif-i Umûmiye Nizamnâmesi hazırlanmıştır. Genelde tüm maarifmeselelerini düzenleyen bu nizamname kadın eğitimi açısından bir dönüm noktasıolmuştur. Nizamname ile ilköğretim mecburiyeti getirilmiş, Kız Sıbyan Okulları ileKız Rüşdiyeleri’ne yönelik düzenlemeler yapılmış ve Kız Öğretmen Okulları’nınaçılması tasarlanmıştır. 921869 Maarif-i Umûmiye Nizamnâmesi’nin 11 ve 12. maddeleri Kız SıbyanOkulları ile ilgilidir. 11. maddede bir mahalle veya köyde bir cemaate mahsus ikisıbyan mektebi varsa ve o yerde kız sıbyan mektebi açılmasında herhangi bir sakıncayoksa bu iki sıbyan mektebinden birinin kız sıbyan mektebi olarak düzenleneceğibildirilmiştir. Kız sıbyan okulu açılmasındaki sakınca giderilinceye kadar ya dakızlar için ayrı bir okul açılıncaya kadar kızların da -erkek öğrencilerden ayrı biryerde ve ayrı sıralarda oturmaları şartıyla- erkek sıbyan okuluna gitmesine kararverilmiştir. 12. maddede ise kız sıbyan okullarının öğretmenleri hakkında açıklamayapılmıştır. Buna göre tüm hocaların kadın olması esastır. Ancak hanımlardan buokullarda çalışacak kadar ehil öğretmenler mevcut olmadığından bunlaryetiştirilinceye kadar yaşlı, terbiyeli ve düzgün ahlâklı erkeklerin bu okullardaöğretmenlik yapmasına karar verilmiştir. 9390 Ergin, a.g.e., s. 572-573.91 Doğramacı, a.g.e., s. 20.92 Koçer, a.g.m., s. 93.93 Koçer, a.g.m., s. 94.33


Maarif-i Umûmiye Nizamnâmesi’nin 22 ve 23. maddeleri ile de kız rüşdiyelerineyönelik düzenlemeler yapılmıştır. 22. maddeye göre halkı müslüman olan büyükşehirlerde müslümanlar için halkı hristiyan olan büyük şehirlerde ise hristiyanlar içinbir kız rüşdiyesi açılmasına; halkı müslüman ve hristiyanlardan oluşan en az 500hanelik yerlerde ise müslümanlar için ve hristiyanlar için ayrı ayrı kız rüşdiyeleriaçılmasına karar verilmiştir. 23. maddede kız rüşdiyelerinin öğretmenleri ve buradaokutulacak dersler hakkında bilgi verilmiştir. Buna göre kız rüşdiyelerinde deöğretmenlerin bayan olması esastır. Nitelik ve nicelik bakımından arzu edildiği kadarbayan öğretmen bulunamazsa bu öğretmenler yetişinceye kadar yaşlı ve bilgili erkeköğretmenlerin kız rüşdiyelerinde öğretmenlik yapması uygun görülmüştür. Dinderslerinin öğrencilere kendi ana dilleriyle verilmesi, müslüman olmayan öğrencilerebu derslerin dini başkanları ya da onun görevlendireceği kişilerce verilmesi ve yinebu öğrencilere Arapça ve Farsça yerine kendi dilleriyle ilgili derslerin okutulmasıkabul edilmiştir. 94Kız sıbyan okullarında ve kız rüşdiyelerinde yukarıda da zikredildiği üzerezorunluluk karşısında erkek öğretmenlerden istifade yoluna gidilmiştir. Bu durumdakız okullarında öğretmenlik yapabilecek bayan öğretmenlerin yetiştirilmesi meselesiacil bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır. Bu ihtiyacın karşılanması için de kız öğretmenokulları açılmak istenmiştir.26 Nisan 1870 tarihinde Ayasofya’da Dârulmuallimât açılmıştır. Maarif NazırıSaffet Paşa, okulun açılışında bir konuşma yapmıştır. 25 Muharrem 1287 tarihliTakvîm-i Vekâyi gazetesinde neşredilen bu konuşmada Saffet Paşa, kadın eğitiminingereği ve önemi üzerinde durmuş ve Dârulmuallimât’ın açılış gerekçesi hakkındaşunları söylemiştir:“ Taifei nisâ hasbelhilka her türlü hürmet ve riayete seza olduğu gibi talim veterbiyeleri dahi şayanı itinadır. Zira bir çocuk kadem nihadei mehdi vücut olduğugünden mektebe duhulü gününe değin münhasıran validesinin tahtı terbiyetindebulunduğundan ve o müddette ezhanı etfal her türlü gavailden halî bulunmasileişittikleri şeyler sahifei hatırlarında tekarrür eylediğinden bu cihetle validelerinterbiyei etfalde dahli küllileri olduğu derkârdır. Sınıfı ricalin tahsili ilim ve hüner94 Koçer, a.g.m., s. 94.34


eylemesi lâzımeden olduğu misillü taifei nisanın dahi mehasini zatiyelerini hulliyatımalûmatı mütenevvia ile dahi tezyin eylemeleri icap eder. Evailde havatiniİslâmiyeden dekayiki edebiyata vakıf ve şaire kadınlar zuhur ederek isimleri kütübüedebiyede mestur ve kendileri zekâ ve fetanet ve malûmat ile meşhurdurlar.Avrupa’da dahi pek çok şaire ve müellifeler zuhur edüp telifgerdeleri olan kütübümutebere elde tedavül etmektedir.Memaliki şarkiye ahalisinin zükür ve inası akıl ve istidadı zatiyeleri cihetile hertürlü ulûm ve fünunu tahsile ve her nevi hiref ve sanayii derecei kemale isalemuktedir oldukları halde şimdiye kadar bu şeylerde geri kalmaları ve hususile taifeinisanın bütün bütün ilim ve maarifden bîbehre bulunmaları mücerret fıkdanii vasıtaitahsiliyeden neş’et eylemiştir. Çünkü memaliki devleti aliyede şimdiye kadar inasiçin derecei saniyede mektepler olmayup kız çocuklar sekizer onar yaşlarına kadarmekâtibi sıbyaniyeye devam ile harekeli yazı okumağa kesbi iktidar edecek dereceyekadar dururlar ve bazıları dahi hanelerinde eczayi şerife ve ilmühal okumaklığıöğrenip kendilerine bundan ilerisini talim ve tedris edecek vasıtalar olmamaklabiçareler o halde kalırlardı.Halbuki taifei nisanın tahsili ulûm ile tezyini hilkat eylemelerine mâni bir gûnaemir ve isir olmayup bilâkis ricalin iktisabı ulûm ve fünun eylemeleri hakkında vâkiolan teşvikatın taifei nisaya dahi şumulü olduğu “Talebu’l-ılmi ferîdatun alâ kullimuslimin ve muslimetin” hadisişerifi hikmet elifile dahi sabittir. Hüsnü terbiyegörmüş ve birçok kütüp mütaleasile ahvali âleme kesbi vukuf ve malûmat etmiş olankadınlar kâffei ahvalde muhafazai namus ve itibarları kaziyesi akdemi vezaifimüterettibeden addedeceklerinde iştibah olunamaz. Birçok sanayi ve maarif vardır kionların icrasile taayyüşe mesturiyeti şer’iye asla mâni değildir. Avrupada nice yüzbinlerce kızlar ve müteehhile kadınlar hanelerinde türlü eşyayi nefise imalile taayyüşetmekte oldukları halde İslâm kadınlarının bu misillû sanayii icradan ve bu cihetleonların hasıl edeceği maarifi maddiyeden mahrum olmaları şayanı tessüftür.Darussaltanatı seniyede etfali inasa mahsus mektepler olmadığından bunlar etfalizükûr ile birlikte bulunmakta oldukları halde bazı mertebe mahazır mütaleasile geçensene etfali zükûr ile inas tefrik edilmiş ve sayei maarifvayei hazreti şahânedeDersaadetin mevakii muhtelifesinde yedi adet inas rüşdiyeleri dahi açılmış olupancak bunların muallimleri zükûrdan oldukları cihetle sinleri dokuz ve onu35


mütecaviz olan kızlar hasbelmesturiye bu mekteplerde iki seneden ziyadeduramıyacakları ve o müddette ise tahsili malûmatı kâfiye edemiyecekleri derkârolunduğundan ve bunların mekâtibi rüşdiyede dört sene müddet durmalarıhocalarının kendi cinslerinden olmalarına mütevakkıf bulunduğundan bundan böylegerek sıbyan ve gerek rüşdiye mekteplerine muallimler yetiştirilmek üzere birDarulmuallimat teşkil ve tesisi lâzım gelmiş olmasile o dahi maarif nizamnamesininahkâmı münderecatı iktizasından olduğu üzere bugünkü gün teyemmüen küşadıresminde bulunduğumuz işte bu mekteptir. Ve bunu müteakip mileli gayri müslimeinas mektepleri için dahi muallimler yetiştirilmek üzere başkaca sınıflar küşadımukarrer olduğundan bunun için dahi iktiza eden muallimlerin tedarikinebakılacaktır.” 95Saffet Paşa’nın yapmış olduğu bu konuşma Meşâhîru’n-Nisâ’nın yazılışgerekçesini açıklaması bakımından da çok önemlidir. Dönemin Maarif Nezareti’ninMehmed Zihni Efendi’den kız öğrencilerin örnek ve ibret alacakları ve himmetleriniartıracakları bir eser yazmasını istemesinin nedeni Saffet Paşa’nın bu konuşmasındagizlidir. Konuşmasında “…Evâilde havâtin-i islâmiyeden dekâik-i edebiyata vâkıf veşâire kadınlar zuhûr ederek isimleri kütüb-i edebiyede mestûr ve kendileri zekâ vefetânet ve mâlumât ile meşhurdurlar…” diyen Saffet Paşa kız öğrencilere İslâmtarihinde edebiyatta, şiirde ve daha pek çok sahada meşhur olmuş bilgili, zeki ve inceanlayış sahibi hanımları hatırlatmak suretiyle kız öğrencileri kendilerinin de bukadınlar gibi çeşitli sahalarda temayüz edebilecekleri konusunda cesaretlendirmek veteşvik etmek istemiştir. Bu durumda kız öğrenciler için İslâm tarihinde meşhur olmuşbu kadınları tanıtacak ve bu alandaki boşluğu dolduracak bir eser lâzımdır. MehmedZihni Efendi de, bu iş için uygun görülmüş ve bu görev kendisine verilmiştir. Buşekilde Meşâhîru’n-Nisâ, Dârulmuallimât’ta kız öğrencilere okutulmak üzere kalemealınmıştır.Dârulmuallimât’ın açılış gerekçesi Maarif-i Umûmiye Nizamnâmesi ile deresmiyete dökülmüştür. Nizamnamenin 68. maddesinde kız öğretmen okullarınınaçılış sebebi zikredilmiş ve kız sıbyan okulları ile kız rüşdiyelerine öğretmenyetiştirmek amacıyla Dârulmuallimât’ın kurulacağı bildirilmiştir. Aynı maddenin95 Ergin, a.g.e., s. 560-562.36


devamında Dârulmuallimât’ın teşekkülü hakkında da bilgi verilmiştir. Buna göreDârulmuallimât, sıbyan ve rüşdiye adıyla iki şubeye ayrılmıştır. Her şube de müslimve gayri müslim rüşdiye okulları için yetiştirilecek öğretmenler için olmak üzereikişer daireye ayrılmıştır. Öğrenim süresi, sıbyan şubesinde iki yıl rüşdiye şubesindeise üç yıl olarak belirlenmiştir. 96Dârulmuallimât’ın sıbyan ve rüşdiye şubesinde okutulacak derslerin programıMaarif-i Umûmiye Nizamnâmesi’nin 69 ve 70. maddelerinde belirtilmiştir. Bunagöre sıbyan şubesinde mebâdi-i ulûm-i diniye, kavâid-i lisân-ı Osmânî ve kitabet,usûl-i tâlim, her cemaatin kendi lisanı, risâle-i ahlâk, hesap ve defter tutmak usûlü,tarih-i Osmânî ve coğrafya, malumât-ı nâfia, musiki, dikiş ve nakış dersleri; rüşdiyeşubesinde ise mebâdi-i ulûm-i diniye, kavâid-i lisân-ı Osmânî ve inşâ, Arabî veFârisî, her cemaatin kendi lisanı, ilm-i ahlâk, tedbîr-i menzil, tarih ve coğrafya,mebâdi-i ulûm-i riyâziye ve tâbiiye, resim, musiki, envâ-ı ameliyat-ı hayâtiye dersleriokutulacaktır. 971870’te açılan Dârulmuallimât’ta öğretmenlik mesleği açısından çok önemli olan“usûl-i tedrîs, usûl-i tâlim, ve mekteb idâresi” hakkındaki meslek dersleri ilk yılhaftada iki saat, ikinci ve üçüncü yılda ise haftada bir saat olarak okutulmuştur.Üçüncü sınıftaki bir saatlik ders, uygulamaya ayrılmıştır. Ancak bu uygulamanınyapılıp yapılmadığı bilinmemektedir. 1895’te hazırlanan yeni programla da meslekdersleri, bir ve ikinci sınıflardan kaldırılarak son sınıfa alınmıştır. 98İlk yıllarda Dârulmuallimât’la amaçlanan sonuca ulaşılamamıştır. Öğrencilereöğretilecek dersler üzerinde durulmasına rağmen eğitim-öğretim metodları üzerindeönemle durulmamıştır. Özellikle dikiş-nakış derslerine ağırlık verilmiş ve her yılsergiler açılarak öğrenciler ödüllendirilmiştir. Bu durum 1879’da AristokliEfendi’nin Öğretim Metodu dersi için tayin edilmesiyle değişmeye başlamıştır.Ancak bu ders sadece bir yıl verilmiş ve 1891 yılına kadar da birdaha görülmemiştir.96 Ergin, a.g.e., s. 557-558.97 Ergin, a.g.e., s. 558.98 Cavit Binbaşıoğlu, Türkiye’de Eğitim Bilimleri Tarihi, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul1995, s. 24–25.37


1891’de Maârif Nâzırı Münif Paşa zamanında “Eğitim İlmi ve Metodu” dersiprograma eklenmiş ve öğretmenliğine Ayşe Sıdıka Hanım getirilmiştir. 99II. Meşrutiyet Dönemi’ne kadar öğrencilerine burs veren gündüzlü bir okuldurumundaki Dârulmuallimât’ın burs almayan mezunları, öğretmenlik yapıpyapmamakta serbest bırakıldıklarından Dârulmuallimât, bayan öğretmenlerin sayısınıartırdığı gibi Osmanlı kadınları arasındaki aydın zümrenin de sayıca artmasınısağlamıştır. 100II. Abdülhamid Dönemi’nde, kızların eğitim ve öğretimine ağırlık verilmiş ve ilkve orta dereceli kız okullarının sayısı artırılmıştır. 101 Bu dönemde 13 Mart 1880’deMünif Paşa’nın nazırlığı zamanında kızlara mahsus ilk idadi açılmıştır. Türkçe vegenel kültür derslerinden başka Fransızca, Almanca ve İngilizce’nin de okutulduğuve musiki ve elişleri derslerinin de verildiği bu okul iki yıl sonra ilgisizliktenkapatılmıştır. 102 Yine bu dönemde 12 Eylül 1914’te Edebiyat, Riyâziyât ve Tabiatbölümlerinden meydana gelen ve kızlara has bir üniversite olan İnâs Dârulfünûn’ukurulmuştur. 103 Bu tarihe kadar Dârulmuallimât, Osmanlı Devleti’ndeki kızlara özgüen yüksek eğitim müessesesi olma özelliğini korumuştur. 104Osmanlı kadınlarının yükseköğretimde görev alması İnâs Dârülfünûnu ilebaşlamıştır. Zekiye Hanım ile Zehra Hanım, 1917’de bu kurumda müdür muâvinliğiyapmıştır. 1925 yılından itibaren de hanımlar hocalık yapmaya başlamıştır. İlk hanımhocalar, 1925–1926 öğretim yılında Fen Fakültesi Kimya Bölümü asistanı KevkepHanım ile Hayvanât Bölümü asistanı Fahriye Hanım’dır. 105II. Abdülhamid Dönemi’nde devletin Batılılaşma politikasında bir değişiklik sözkonusudur. Bu dönemde Tanzimat Dönemi’nin itidalden uzak Batılılaşma politikasıterk edilmiş ve ihtiyatlı bir tavır takınılmıştır. Bu durum doğal olarak devletin maarifpolitikasına da yansımıştır. Dönemin maarif politikası başlıca iki esas üzerinekurulmuştur: Batı’nın bilim ve tekniğinden azami sûrette faydalanmak ve öğretim99 Tevfik Temelkuran, “Türkiye’de Açılan İlk Kız Öğretmen Okulu”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi,1970, sayı: 36, s. 66.100 Koçer, a.g.m., s. 98.101 Halis Ayhan, “Batılılaşma”, DİA, İstanbul 1992, c. V, s. 161.102 Koçer, a.g.e., s. 131.103 Ayhan, a.g.m., s. 161.104 Koçer, a.g.m., s. 98.105 Şefika Kurnaz, “Yüksek Öğretimde Türk Kadını”, Milli Eğitim, Ankara 1989, sayı: 81, s. 37.38


kurumlarında milli kültür, değer ve gelenekler ön plânda tutulmak suretiyle eğitimöğretimyapmak. 106 Bu değişiklikte II. Abdülhamid döneminde “İslâmcılık” fikirakımının hâkim olması da etkili olmuştur. Zihni Efendi’nin Meşâhîru’n-Nisâ adlıeserinin I. cildinin basımı h.1295/m. 1878 ve II. cildinin basımı h. 1296/m.1879yıllarında bitirildiğine göre dönemin Maarif Nâzırlığı’nın Mehmed Zihni’denyukarıda açıklanan nitelikteki bir kitap yazmasını istemesi dönemin siyasi, sosyal vefikrî atmosferi ile maârif politikasına uygun düşmektedir. Dolayısıyla Meşâhîru’n-Nisâ, “İslâmcılık” fikir akımının etkili olduğu ve maarifte milli bir politikaizlenmeye başlanan I. Meşrutiyet Dönemi (1876–1878)’nde yazılmıştır. Bu durumdaMeşâhîru’n-Nisâ’nın yazılış gerekçesi ve içeriği ile yazıldığı dönemin genel durumuparalellik arz etmektedir.1869 Maarif-i Umûmiye Nizamnamesi’nin açılmasını öngördüğü öğretmenokulları fiilen açılmış olmasına rağmen bu okullar, medreselerin etkisinden çok dafazla kurtulamamış ve zaman zaman kapatılıp programlarında da değişiklikyapılması nedenleriyle sürekli ve sistemli hizmet verememişlerdir. 107Sonuç olarak denilebilir ki yapılan hatalı ve eksik uygulamalara rağmenTanzimat Dönemi ve sonrasında, kadın eğitimi konusunda arkası ilerde gelecek olandeğişimin temeli atılmıştır.4. Ekonomik DurumXIX. yy’da Osmanlı ekonomisi diğer pek çok alanda olduğu gibi Avrupa’nınetkisi altına girmiştir. Osmanlı Devleti, Sanayi İnkılâbı sonrasında hammadde satıpişlenmiş mamul satın almaya başladığı için bu durum devletin üretim ve yatırımfaaliyetlerini olumsuz yönde etkilemiştir. Ülke ekonomisine katkıda bulunacağıdüşüncesiyle XIX. yy’ın sonlarından itibaren yabancı yatırımcıların “yap, işlet,devret” usulüyle Osmanlı topraklarında çalışmasına imkân tanınmıştır. Ancakyabancı şirketler tarafından bir fırsat olarak görülen bu uygulama istismar edilmiş vesöz konusu şirketler bazı madenleri uzun süre istedikleri gibi kullanmıştır.XIX. yy’da ticari alanda da ipler Avrupalı devletlerin eline geçmiş ve OsmanlıDevleti eski üstünlüğünü kaybetmiştir. Bu durumda yapılan antlaşmaların ve106 Ayhan, a.g.m., s. 161.107 Tayyip Duman, Türkiye’de Orta Öğretime Öğretmen Yetiştirme, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları,İstanbul 1991, s. 17.39


kapitülasyonların etkisi büyüktür. İngiltere’yle imzalanan 1838 Baltalimanı TicaretAntlaşması ile gümrük vergileri yerli tüccarların aleyhine düzenlendiğinden yerlitüccarlar yabancı tüccarlarla rekabet edemez hale gelmiştir. Devletin sırtında büyükbir yük olan kapitülasyonlar da bu dönemde kaldırılmaya çalışılmışsa da Avrupalıdevletlerin karşı çıkması sonucunda kaldırılamamıştır.Osmanlı Devleti’nde ekonomide rahatlama sağlayabilmek için bazı yollarabaşvurulmuştur. Bu bağlamda Osmanlı mali bürokrasisi, 1768–1774 Kaynarcayenilgisinden sonra devletin peşin para ihtiyacının karşılanamaması üzerine “esham”adı altında bir iç borçlanma düzeni başlatmıştır. Yarım yüzyıl yürürlükte kalan buuygulama sırasında mali koşulların biraz düzeldiği dönemlerde bu pahalı yöntemeson verilmeye çalışılmış; devletin borç almaya her zamankinden daha fazla ihtiyaçduyduğu dönemlerde ise eshamı genişletme eğilimi hâkim olmuştur. 108Osmanlı Devleti ekonomideki kötü gidişâtta halçaresi olarak sık sık tağşişlere debaşvurmuştur. Osmanlı kuruşunun içinde 1789’dan 1808’e kadarki sürede varolangümüş miktarı 5,9 gramdı. Sonraki 30 yılda ise bu miktar giderek azalmıştır. Bumiktar, 1831–1832 yılında 0,5 gram ile en düşük seviyesine indikten sonra 1844’te1,0 grama çıkmış ve I. Dünya Savaşı’na kadar da bu seviyede kalmıştır. Osmanlıkuruşu bu şekilde 1808–1844 arasında gümüş içeriğinin %83’ünü kaybetmiştir. Bunabağlı olarak Osmanlı kuruşunun diğer paralar karşısındaki değeri de düşmüştür.Sözgelimi 1788’de bir İngiliz sterlini 11 kuruş değerinde iken 1844’te ise bu değer110 kuruşa yükselmiştir. II. Mahmut (1808–1839) döneminde üretilmiş altınsikkelerde de tağşiş yapılmış ancak bu oran kuruşla kıyaslandığında sınırlı düzeydekalmıştır. Devletin ödemeleri gümüş kuruş üzerinden ifade edildiği için çok da fazlayarar sağlamayacağı düşüncesiyle altın sikkede fazlaca tağşiş yapılmamıştır. 30 yıldasikkelerin içindeki altın miktarı %20 kadar azalmıştır. 109Osmanlı Devleti, Kırım Savaşı sırasında artan harcamalarını karşılamak içinilkkez 1854’te İngiliz ve Fransız şirketlerinden borç almıştır. Bu şekilde 1876’yakadar tam 15 kez dış borç alınmıştır. 1870 yılında alınan borç hariç diğer alınanborçlar cari ve lüks harcamalarda kullanılmıştır. 1873 yılında dünya borsalarında108 Şevket Pamuk, Osmanlı İmparatorluğu’nda Paranın Tarihi, III. Baskı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,İstanbul 2003, s. 207.109 Pamuk, a.g.e., s. 210-211.40


yaşanan kriz Osmanlı Devleti’ne de yansımış ve 1876 Nisanında dış borç ödemeleridurdurulmuştur. İngiltere ve Fransa ile yapılan durum değerlendirmesi sonucunda1881’de Muharrem Kararnamesi yayınlanmış ve devletin borçlarını ödeyebilmesiiçin Duyûn-ı Umûmiye İdâresi kurulmuştur. Bu idare devletin topladığı birçokvergiye el koymuş ve bunların tasarrufunu üstlenmiştir. Bu şekilde I. DünyaSavaşı’na kadar devletin mâlî konularda karar yetkisi büyük orandasınırlandırılmıştır. I. Dünya Savaşı çıktığında 160 milyon liraya inmiş olan dışborçların ödenmesine 1915’te son verilmiştir. 1924 Lozan Anlaşması ile de buborçların Osmanlı topraklarına kalan kısmı Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafındanüstlenilmiş ve 1954 yılına kadar da ödenmiştir. 110Konumuzla ilgili olarak bu başlık altında kadının Osmanlı çalışma hayatında veekonomisindeki yeri hakkında da bilgi vermemiz isabetli olacaktır.Tanzimat Dönemi’nden çok önce çamaşırhane işletmek, köle ticaretiyleuğraşmak ya da evden eve dolaşarak kumaş, işleme, mendil gibi çeşitli mallar satmaksuretiyle ticaretle uğraşan kadınlar olduğu gibi halı tezgâhlarında halı dokumak vemaden ocaklarında çalışmak suretiyle işçilik yapan kadınlar da vardı. XIX. yy’ınikinci yarısında, kurulan fabrikalarda kadın işçiler de çalışmıştır. MeşrutiyetDönemi’nde kadınların fabrikalarda çalışması uzun süre devam eden savaşların daetkisiyle daha da artmıştır. Bu dönemde kadınlar erkeklerin bıraktığı boşluğudoldurmak için çalışma hayatında daha etkin hale gelmiştir. Biçki Yurdu ve biçkidikişçıraklık merkezlerinde meslek edinen kadınlar hazır giyim atölyelerindeçalışmış ve özellikle asker kıyafeti dikmiştir. Kırsal kesimde kadınlar tarladaçalışmanın dışında tütün, pamuk, incir ve üzüm gibi endüstriyel tarım ürünlerininişlendiği sanayi işletmelerinde de çalışmıştır. I. Dünya Savaşı’na kadar PTT, MaliyeNâzırlığı gibi kamu kuruluşlarında ve bankalarda da çalışan kadınların büyükçoğunluğu savaşın bitiminde işten çıkarılmıştır. 111Osmanlı Devleti tarafından özellikle kadınlara ait işlere bakmaları için kamugörevlisi kadınlar da istihdam edilmiştir. Bu kadınlar, “Vezâif-i Bâb Çalışanları” adıaltında devletten maaş alarak hizmet vermişlerdir. Kanuni dönemi müftüsü Ebussuud110 Aslan Eren, “Osmanlı Ekonomisinde Kurumsal Gelişmeler”, Osmanlı Ansiklopedisi-İktisat, YeniTürkiye Yayınları, Ankara 1999, c. III, s. 247–248.111 Caporal, a.g.e., s. 135-140.41


Efendi’nin fetvaları arasında hekim kadınlarla ilgili hükümlerin olmasındantoplumda hekimlik yapan kadınların da olduğu anlaşılmaktadır. Son dönemlere kadarkadın hekim ve ebe yetiştiren resmi kurumlar olmadığından bu kadınlar ilkdönemlerde edindikleri pratik bilgilerle hizmet vermişlerdir. 112 İlgili eğitimkurumlarının açılmasından sonra ise eğitimini aldıkları ebelik, hekimlik veöğretmenlik mesleklerini başarılı bir şekilde yürütmüşlerdir.Tanzimat Dönemi öncesinden I. Dünya Savaşı sonuna kadarki bu seyrebakıldığında açıkça görülmektedir ki Osmanlı kadını bu dönemde çalışma hayatındavarlığını hissettirmiş ve zamanla daha da artacak şekilde ülke ekonomisine katkıdabulunmaya başlamıştır.B.Mehmed Zihni Efendi’nin Hayatı 113Mehmed Zihni Efendi, son dönem Osmanlı âlimlerinden biridir. Kendisi, çokyönlü bir âlim olup farklı birçok dalda eserler telif etmiştir. Arapça ve din bilimlerisahasında yazdığı eserlerin dönemine tuttuğu ışık günümüze de yansımaya devametmektedir. Çalışmamızın bu kısmını ömrünü ilme vakfetmiş müstesnâ bir âlim olanMehmed Zihni’nin hayatına hasrettik. Müellifin hayâtını bilinenlerin tekrârımâhiyetinde mevcut kaynaklardaki bilgileri özetlemek ve çalışmamızın ana kaynağı112 Abdurrahman Kurt, “Osmanlı’da Kadının Sosyo-Ekonomik Konumu”, Osmanlı Ansiklopedisi-Toplum, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, c. V, s. 439.113 Mehmed Zihni Efendi’nin hayatı şu eserlerdeki bilgilerden özetlenmiştir: Başbakanlık OsmanlıArşivi, Sicill-i Ahvâl Defteri, no: 66, s. 185-186; Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, MatbaaiÂmire, İstanbul 1333, c. I, s. 310-311; Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-Ârifîn Esmâü’l-Müellifîn veÂsâru’l-Musannifîn, Maarif Basımevi, İstanbul 1955, c. II, s. 400; M. Ekrem Üzümeri ve ark., TürkiyeAnsiklopedisi, Ankara 1956, c. III, s. 11-12; Ali Rânâ Tarhan, “Müellifin Hayâtı ve Eserleri HakkındaBilgi”, (Mehmed Zihni, el-Muhtasarât içinde), Diyanet İşleri Reisliği Yayınları, Ankara 1957, s. 3-5;Komisyon, Türk Meşhurları Ansiklopedisi, Ekicigil Yayınevi, 1960, Fasikül: I, s. 413; Ali Çankaya,Yeni Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler (Mülkiye Şeref Kitabı), Mars Matbaası, Ankara 1968-1969, c. II,s. 1041-1042; Bağdatlı İsmâil Paşa, Keşfu’z-Zunûn Zeyli, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1972, c. I, s.118; Komisyon, Meydan Larousse Büyük Lugat ve Ansiklopedi, Meydan Yayınevi, İstanbul 1972, c.VIII, s. 553; Meydan Larousse, İstanbul 1973, c. XII, s. 938; Âgah Sırrı Levend, Türk EdebiyatıTarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1984, c. I, s. 421; Komisyon, TDEA, Dergah Yayınları,İstanbul 1986, c. VI, s. 223; Hayreddin ez-Zirikli, el-A’lâm: Kâmûs-ı Terâcim, Dâru’l-İlmi li’l-Melâyîn, Beyrut 1989, c. VI, s. 123; M. Sadi Çögenli, Müderris Hacı Mehmed Zihni EfendiBibliyografyası, Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Yayını, Erzurum 1989, s. 7-8; MehmedRebii Hâtemi Baraz, Teşrifat Meraklısı Beyzâde Takımının Oturduğu Bir Kibar Semt Beylerbeyi,İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, İstanbul 1994, c. II, s. 554-555; Ahmet Turan Arslan, Son Devir Osmanlı Âlimlerinden Mehmed Zihni Efendi, MarmaraÜniversitesi İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul 1999, s. 27-95; Hulûsi Kılıç, “Mehmed ZihniEfendi”, DİA, Ankara 2003, c. XXVIII, s. 542; Hamza Ermiş, Mehmed Zihni Efendi’nin Hayatı,Eserleri ve Arap Dili ve Belâgatındaki Yeri, Basılmamış Doktora Tezi, İzmir 2004, s. 28-54; HamzaErmiş, “Son Dönem Osmanlı Âlimlerinden Mehmed Zihni Efendi’nin Hayatı ve Eserleri”, SakaryaÜniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Sakarya 2005, s. XI, s. 51-62.42


olan Meşâhîru’n-Nisâ ile diğer eserlerindeki bilgileri değerlendirmek sûretiyle elealdık.1. Ailesi, Doğumu ve SoyuBabası mülkiye kaymakamlarından Mehmed Reşid Efendi, annesi ise GüzîdeGülsüm Hanım’dır. Ailesi dedelerinden beri ikiyüz yıldır Hacı Kadın Mahallesi’ndeikâmet etmiştir. Bu mahalle önceleri Hızır Bey’in adıyla anılırken sonraları HacıKadın’a nisbet edilmiştir. Hacı Kadın’ın haltercemesinde müellif bu durumu şuşekilde îzâh etmiştir:“Sultan Bayezid vuzerâsından İskender Paşa kerîmesi Hacı mihr-i şâh kadındır kiHadîkatu’l-Cevâmi’den anlaşıldığına göre Koca Mustafa Paşa kurbünde câmii vetekyesi ve Samatya’da Mahallesi vardır emmâ an cedd ikiyüz seneden berimütemekkini bulunduğumuz Hacı Kadın Mahallesi’nde ki zîrin kurbündedir bu HacıKadın’ın hamamından başka alâkası olmayıp câmi-i şerîf cerâbu’l-ilm (Hızır Bey)merhûmundur ki asr-ı Ebi’l-Feth’de en evvel İstanbul kadısı olmuştur mahalle dahionun nâmına müsecceldir müşârun ileyh Hızır Bey Câmii verâsına sâhibetü’ttercemeHacı Kadın çifte hamam binâ etmesiyle câmi-i şerîf-i mezkûr ve mahalleonun nâmıyla şöhret olmuştur…” 114Müellifin doğduğu sıralar sözkonusu mahallenin isminin Hızır Bey olduğu yinekendi ifâdelerinden anlaşılmaktadır. Şöyle ki el-Kavlu’l-Ceyyid adlı eserinin sonsayfasında Allahu Teâlâ’ya hamd ve Hz Peygamber (sav)’e salâtu selâm ettiktensonra sözkonusu eseri 1305 senesi Rebîu’s-Sânî ayının yirmiyedinci çarşamba günüakşamın geç saatlerinde bitirdiğini söylemiş ve eseri tamamladığı yer olarak da ŞeyhEbu’l-Vefâ yakınındaki ilim yuvası olarak tanıttığı Hızır Bey Mahallesi’nde bulunanve aynı zamanda doğum yeri de olan evini göstermiştir. Müellif şöyle demiştir: “…Fî menzilî ve meskıt-ı ra’sî bi-Kostantîniyye fî mahalleti cerâbi’l-ilm (Hızır Bey)kurbi’ş-Şeyh Ebi’l-Vefâ…” 115 Bu durumda müellifin İstanbul’un Vefâ semtiyakınlarındaki Hızır Bey mahallesinde doğduğu ve burada bir süre ikâmet ettiği sâbitolmaktadır.114 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 153.115 Mehmed Zihni, el-Kavlu’l-Ceyyid fî Şerhi Ebyâti’t-Telhîs ve Şerhayhi ve Hâşiyeti’s-Seyyid, Bâb-ıÂlî Caddesinde 52 Numaralı Matbaa, İstanbul 1304, s. 672.43


Meşâhîru’n-Nisâ’da Vefâ’nın haltercemesinde bildirildiğine göre müellif, ŞeyhMuslihiddin Mustafa Vefâ’nın yakınlarında bulunmaktan memnûniyet duymuş ve budurumla iftihâr etmiştir. Sözkonusu eserde şöyle geçmektedir: “Şekâik mütercimi(Mecdi Efendi) merhûmun ifâdesine göre Fâtih ve Sultan Bayezid asırlarımeşâihinden olup kurb ve civârlarıyla müftehir bulunduğumuz (Şeyh MuslihiddinMustafa Vefâ) hazretlerinin vâlideleri ismidir. Bu ifâdeye göre hazreti müşârunileyhin (İbnu’l-Vefâ) diye ma’rûf olmaları lâzım gelir maa hâzâ… (Vefâ) lafzı…kendi lakab-ı fâhirleridir…” 116 Vefâ semti de ismini Şeyh Muslihiddin MustafaVefâ’dan almıştır.Müellifin babası Mehmed Reşid Efendi, Çerkez kökenlidir. Mehmed Reşid’inOsmanlı sarayında görevli olan Şâkir isminde bir oğlu daha vardır. Müellifinebeveyni hakkındaki bilgiler maalesef bu kadarla sınırlıdır. Ancak yine eserlerindenyola çıkılarak bazı tahminlerde bulunulabilir. Müellif, el-Kavlu’l-Ceyyid’in ilkbaskısının sonunda şöyle bir duâ etmiştir 117 :“ …”Allah’tan kendisini Naîm Cennetine vâris kılmasını, babası için mağfirettebulunmasını ve annesi, kulağı ve gözüyle birlikte güzel bir ömür geçirmeyi dileyenmüellifin bu duâsından eserin tamamlandığı 27 Rebîu’s-Sânî 1305 Çarşamba günüitibâriyle annesinin yaşadığı ve babasının ise bu tarihte hayatta olmadığı sonucunuçıkarmak mümkündür. Aynı eserin 1328 tarihli üçüncü baskısında ise bu duâyeralmamaktadır. Dolayısıyla annesi Güzîde Gülsüm Hanım da en geç bu yılda vefâtetmiş olmalıdır.Müellif, hicrî 16 Receb 1262 Cuma günü sabahın erken saatlerinde doğmuştur.Bu bilgiyi Meşâhîru’n-Nisâ’da İstanbul edîbe ve şâirelerinden Habîbe Hanım’ınhaltercemesinde bizzat kendisi vermektedir. Müellif, Habîbe Hanım’ın doğum yılıylakendi doğum yılının aynı olması hasebiyle bir dipnot düşmüş ve bu dipnotta doğumtarihi olarak 16 Receb 1262 Cuma gününü göstermiştir. Dipnotta sözkonusu hicrîtarihin karşılığı olarak rûmî 27 Haziran günü de verilmiştir. 118 Yapılan hesaplamalar116 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 284.117 el-Kavlu’l-Ceyyid, İstanbul 1304, s. 671.118 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 159, 3 no’lu dipnot.44


sonucunda sonuç itibâriyle müellif hicrî 16 Receb 1262, rûmî 27 Haziran 1262 vemîlâdî 10 Temmuz 1846’da dünyaya gelmiştir. 119Müellifin asıl ismi Mehmed’dir. Çok zeki ve kavrayışlı olmasından dolayı hocasıtarafından kendisine “zihni” mahlası verilmiştir. Bu mahlas, müellifle bütünleşmiş veasıl isminin ayrılmaz parçası olmuştur. Telif ettiği eserlerin tamamında müellifinisminin Mehmed Zihni olarak geçmesi bunun göstergesidir. Kaynaklardakendisinden “el-İstanbûlî”, “el-Kostantînî” ve “er-Rûmî” şeklinde debahsedilmektedir. 120 Müellif, Hacı Zihni Efendi olarak da tanınmıştır. Ancakbunların dışında kendisi için kullanılan başka bir lâkap ya da unvan yoktur. 121Ahmet Turan Arslan, Zihni Efendi’nin büyük ihtimalle “seyyid” olduğunudüşünmektedir. Arslan bu sonuca müellifin bazı kitaplarının kapaklarındaki “es-Seyyid Mehmed Zihni” mühründen ulaşmıştır. 1222. Öğrenim HayatıMehmed Zihni’nin öğrenim hayatı hakkında ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır.Kaynaklarda zikredildiğine göre küçük yaşta Kur’ân-ı Kerîm’i ezberlemiş ve özelöğrenim görmüştür. Daha sonra ise cami derslerine devam etmeye yani medresedeokumaya başlamıştır. Ciddi ve yoğun bir medrese eğitimi aldıktan sonra medreseöğretim üyeliği diploması demek olan “icâzetnâme-i esâtize”yi almıştır. Devâm ettiğieğitim kurumlarının isimleri kaynaklarda mevcut değildir.Mehmed Zihni, o dönemde İstanbul’da bulunan bazı âlimlerle fikir alışverişindebulunmuş böylece temas hâlinde olduğu bu kişilerden ilmî açıdan istifâde etmiştir.Ahmed Fâris eş-Şidyâk (ö. 1304), Yûsuf el-Esîr es-Saydâvî (ö. 1307), AbdurrahmanNâcim (ö. 1313) ve Muhammed Mahmud eş-Şınkîtî (ö. 1322) bu âlimlerdendir.Sözkonusu âlimlerin ortak özelliği Zihni Efendi’nin de bir dönem çalıştığı Matbaa-iÂmire’de musahhihlik yapmış olmalarıdır.119 Mehmed Zihni’nin hicrî doğum yılının rûmî karşılığı ve bu konudaki dikkatsizliğin mîlâdî yılınhesaplanmasına nasıl yanlış yansıdığı hakkında yapılan açıklamalar için bkz: Ermiş, a.g.m., s. 54.120 Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetu’l-Ârifîn, c. II, s. 400; a. mlf., Keşfu’z-Zunûn Zeyli, c. I, s. 118; ez-Zirikli, el-A’lâm, c. VI, s. 123.121 Mehmed Zihni, bazı kaynaklarda hatâen “Mehmed Zihni Paşa” şeklinde tanıtılmıştır. Hâlbukibelirtildiği üzere müellifin “paşa” ünvânı yoktur. Bkz: Meydan Larousse, c. VIII, s. 553; TürkiyeAnsiklopedisi, c. III, s. 11.122 Arslan, a.g.e., s. 29-30.45


Zihni Efendi’nin bu âlimlerle ilmî bir diyalog içerisinde bulunduğu sonucunaMeşâhîru’n-Nisâ’daki bazı ipuçlarından varılmaktadır. Meşâhîru’n-Nisâ’da“Müellifin Sâir Bâzı Âsârı” başlığı altında basılmamış eserlerinden “Teshîlu’t-TahsîlŞerhi” hakkında bilgi verilirken kendisinden “Ahmed Fâris Efendi” olarakbahsedilen Ahmed Fâris eş-Şidyâk’ın bu şerh hakkında yazdığı takrîze de yerverilmiştir. Sözkonusu yerde şöyle geçmektedir: “Sâhib-i Cevâib Ahmed FârisEfendi’nin bu kitap hakkında olan takrîzidir…” 123 Abdurrahman Nâcim’in nahivilmiyle ilgili eseri Teshîlu’t-Tahsîl’e Mehmed Zihni Efendi Arapça bir şerh yazmışve el-Cevâib Gazetesi sahibi ve yazarı olan Ahmed Fâris eş-Şidyâk da bu şerheArapça manzum bir takriz yazmıştır. Bu durum Mehmed Zihni’nin sözkonusuâlimlerle ilmî temas halinde olduğunu tescillendirmektedir.Mehmed Zihni, Yûsuf el-Esîr es-Saydâvî’den “üstâzım şeyh Yûsuf” olarakbahsetmiştir. Müellif, Hz Peygamber (sav)’in hadîsinde geçen “Fevâtım” lafzınınaçıklaması sadedinde bu kelimenin delâlet ettiği hanımları zikrederken kendisinden“son dönem Irak’lı meşhur şâir” diye bahsettiği Abdulbâkî Efendi’nin Hz Alihakkında bir kasîde yazdığını ve bu kasîdede sözkonusu Fâtıma’lara da atıftabulunduğunu nakletmiş ve Abdülbâkî Efendi hakkında bir dipnot düşerek şöyledemiştir: “Şâir-i mûmâ ileyh müteşeyyi’ olup asr-ı Sultân Mecîd hânîde hânesieyvanından düşerek vefât etmiştir. Mûmâ ileyhin Kasîde-i Hâliyye’si üstâzım ŞeyhYûsuf hattıyla nezd-i fakîrde mahfûzdur.” 124Müellif, bu âlimlerle yüzyüze görüşerek karşılıklı fikir alışverişinde bulunmuştur.Nûh Sûresi 23. âyette geçen ve Nûh Peygamber’in kavminin taptığı putlardan birininismi olan “vedd” kelimesinin okunuşuyla ilgili mâlumâtın yeraldığı Istıtrâd’ta ZihniEfendi, Muhammed Şinkîtî ile Yûsuf el-Esîr’e atıfta bulunarak şöyle demiştir: “...nazm-ı celîli bizim kırâatımızda meftûh ve verş kırâatında madmûmu’l-vâvdır. HâlenMedîne-i Münevvere nevverallâhu ilâ kıyâmi’s-sâa mücâvirlerinden ŞeyhMuhammed Şinkîtî ki evlâd-ı arabdan mülâkî olduğum esâtize-i cehâbize içindefünûn-ı edebiyye ve ma’rifet-i ensâb-ı arabiyyece mevlânâ Şeyh Yûsuf el-Esîr es-Saydâvî’den başka nazîrini görmemişimdir doksaniki cumâde’l-âhiresinde ÂşirEfendi Kütüphânesi’nde Emâlî-i Kâlî’nin istinsâhıyla meşgul olduğu sırada123 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, mukaddime.124 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 131, 1 no’lu dipnot.46


kendisine bu ismi arz ettiğimde Meğâribe’den ve kırâat-ı verşiyye etbâındanbulunduklarına mebnî damm-ı vâv ile telaffuz buyurmuşlardır.” 125Mehmed Zihni, Yûsuf el-Esîr’den ilim öğrendiği sıralar olgun bir yaşta olmalıdır.Zîrâ Târîhu’s-Sıhâfe’de Zihni Efendi, Şeyh Yûsuf’tan ilim öğrenen devlet ricâliarasında sayılırken Meclis-i Maârif Başkanı olarak tanıtılmıştır. 126 MehmedZihni’nin öğrencilik yıllarını çoktan geride bırakmış olmasına rağmen ileriki yaşlardasözkonusu kişiden ilim öğrenmesi onun öğrenim hayatının bir ömür devam ettiğinive kendisini sürekli olarak geliştirdiğini düşündürmektedir.Mehmed Zihni Efendi’nin İstanbul dışına yaptığı ilmî seyehatler dolayısıyla dahapek çok âlimle ilmî münâsebet kurmuş olması muhtemeldir. Meşâhîru’n-Nisâ’dabahsettiği İskenderiye seyehati bu cümleden sayılabilir. Müellif, İskenderiye’yegidişini Afrâ Hanım’ın hâmişinde şu şekilde belirtmiştir: “Kitabın buradan Allah’ındilediği yere kadar olan kısmının müsveddesinin temize çekilme işi Mısır isimliMısır gemisiyle 1294 yılı Receb ayı ortasında İskenderiye’ye gitmek için yolculuğaçıktığım sırada gerçekleşmiştir.” 127 Anlaşıldığı üzere müellif, 15 Receb 1294’teMısır’ın İskenderiye şehrine gitmiştir.Müellif, İskenderiye yolculuğu hakkında daha teferruâtlı bilgiyi Amre bintRevâha’nın haltercemesinden sonra “Ebû Amre” tâbirini açıklarken kendi gidişiylebu tâbir arasında anlamca yakınlık kurarak vermiştir. Zihni Efendi şunlarısöylemiştir: “(Amre) arabda zükûrdan dahi bir kimsenin (3) ismidir ki beğâyet şûm-ıkadem olmakla hangi kavim ve kabîleye nüzûl ve hulûl etse orada elbette cenk vekıtâl gibi bir musîbet peyda olur idi binâen alâ zâlik (Ebû Amre) tabiri arabiyyedeiflâsın kendisi olmuştur çünkü o da şahs-ı mersûm gibi halk nazarında mebğûz vemeş’ûmdur… ittifâkât-ı ğarîbeden olarak bu âciz-i bî vâyenin bu mahalli tahrîri dahiEbû Amre’nin elinden meskıt-ı ra’sim olan İstanbul’dan firârım ve medîne-iİskenderiyye’de bir kerîm-i âlî cenâbın (5) füshatgâh-ı lutf ve ikrâmında karârımzamânına tesâdüf etmiştir… 26 Receb sene 1294 ve fî 25 Temmuz sene 1293.” 128125 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 94.126 Filip Tarrâzî, Târîhu’s-Sıhâfeti’l-Arabiyye, el-Matbaatu’l-Edebiyye, Beyrut 1913, c. I, s. 137.127 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 64.128 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 90–91.47


Mehmed Zihni, İskenderiye’ye gidiş sebebini sözkonusu lütufkâr kişininkimliğini açıkladığı dipnotta îzâh etmiştir. Buna göre Zihni Efendi, Hasan RâsimPaşa (ö. 1299)’nın oğluna öğretmenlik yapmak için yaklaşık üç ay İskenderiye’dekalmıştır. Bu durum şu ifâdelerden anlaşılmaktadır: “Saâdetli Hasan Râsim Paşahazretleri murâddır fakîr o tarihte müşârun ileyhin mahdûmları muallimliğiyle üç aykadar İskenderiyye’de bulunmuşidim cild-i evvel o esnâda derdest-i tab’ idi büyücekhatâları o sebeple vukûa gelmiştir.” 129Sonuç itibariyle Hacı Zihni Efendi, aldığı eğitimi ilmî merâkı, gayreti ve üstünzekâsıyla birleştirerek ilimdeki derinliğini gün geçtikçe artıran ve bu başarıyı yaşamtarzına dönüştürebilen Osmanlı’nın son zamanlarında yetişmiş ender bir şahsiyettir.3. Çalışma HayatıBaşbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki Sicill-i Ahvâl Defteri’nde yeralan bilgilermüellifin çalışma hayatına ışık tutmaktadır. 130 Bu belgeden Zihni Efendi’nin haylirenkli ve yoğun bir meslek hayatı olduğu anlaşılmaktadır.Mehmed Zihni, 1280 Rebîulâhir/1864 Eylül’de Bâbıâlî Meclis-i Vâlâ MazbataOdası’nda mülâzemeten çalışmaya başlamıştır. O sıralar onyedi-onsekiz yaşlarındaolan müellif maaş almaksızın altı ay sadece iş öğrenmek üzere çalışmış ve 1281Şevval/1865 Mart’ta maaş almaya başlamıştır.21 Muharrem 1285/14 Mayıs 1868’de Matbaa-i Âmire’de Takvîm-i Vakâyi’ninkâtiplik ve musahhihlik görevine terfî edilmiştir. Burada on yıl kadar çalışarak birçokdinî ve edebî eserin hatasız bir şekilde basılmasını sağlamıştır.15 Receb 1294/26 Temmuz 1877’de Hasan Râsim Paşa’nın oğluna özelöğretmenlik yapmak üzere üç aylığına İskenderiye’ye gitmiştir.Zihni Efendi, dönemin birçok önemli eğitim-öğretim kurumunda hocalıkyapmıştır. 21 Safer 1296/13 Şubat 1879’da Mekteb-i Sultânî Edebiyât-ı ArabiyyeMuallimliği’ne tayin edilmiştir. Müellif, Matbaa-i Âmire’deki göreviyle Mekteb-i129 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 91, 5 no’lu dipnot.130 BOA, Sicill-i Ahvâl Defteri, no: 66, s. 185–186. Ahmet Turan Arslan bu belgeyi bazı açıklayıcınotlarla birlikte eserinde aynen nakletmiştir. Hamza Ermiş de sözkonusu belgedeki tarihlerin milâdîkarşılıklarını vermiştir. Bkz: Arslan, a.g.e., s. 36-48; Ermiş, a.g.m., s. 56-59.48


Sultânî’deki görevini sekizbuçuk ay beraber yürütmüş ancak sonra 12 Zilkade1296/28 Ekim 1879’da Matbaa-i Âmire’deki görevinden istifa etmiştir.29 Rebîulevvel 1305/15 Aralık 1887’de Mekteb-i Sultânî’de Fıkıh derslerine degirmeye başlamıştır. Bu şekilde hem Arapça hem de Fıkıh dersi hocalığı yapmıştır.25 Zilhicce 1300/28 Ekim 1883’te Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi’ndeki hocalığıda devam etmek üzere Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne’de Usûl-i Fıkıh Muallimliği’netayin edilmiştir. 20 Safer 1310/12 Eylül 1892’de ikinci ve üçüncü sınıfların Arapçaderslerine de girmeye başlamıştır. 131 24 Rebîülâhir 1311/3 Kasım 1893’teprogramına yine Arapça dersi eklenmiştir. Zihni Efendi, ders yükününağırlaşmasından olsa gerek 19 Rebîulâhir 1324/12 Haziran 1906’da Mekteb-iMülkiye’deki görevinden istifâ etmiştir.Zihni Efendi, “Mekteb-i Edeb” adlı özel bir okulda da Arapça dersleri vermiştir.Mekteb-i Sultânî muallimlerinden Necib ve Ali Nazima Bey’ler tarafından Hacıİbrahim Efendi’nin açtığı mektepten ilham alınarak açılan bu okulun amacı Arapçave Farsça’yı ileri seviyede öğretmektir. Amacına uygun olarak Mekteb-i Edeb’dehocalık yapacak kişilerin seçimine çok dikkat edilmiş ve Arapça için Mehmed ZihniEfendi uygun görülerek kendisine teklif götürülmüştür. Zihni Efendi de bu teklifikabul ederek Mekteb-i Mülkiye mezunu yaklaşık yirmi kişiye haftada iki gün asıleğitim-öğretim bitiminde Arapça dersi vermiştir. Bu şekilde ilk ders 5 Teşrînisânî1304/1884’te verilmiştir. Ancak Necip Bey’in ölümü ve Ali Nazima Bey’in başka birmemuriyete atanması sonucu Mekteb-i Edeb 1307/1891’de kapanmıştır. Müellif, el-Mürteeb ve el-Müşezzeb adlı sarf ve nahiv kitaplarını Mekteb-i Edeb talebesi içinyazmıştır. Bu yüzden sözkonusu kitapların ilk baskıları “Mekteb-i Edeb” adı altındaçıkmıştır. 132 Bu husûsa müellifin eserleri kısmında tekrar temas edilecektir.Mehmed Zihni, Mekteb-i Sultânî ve Mekteb-i Mülkiye’deki görevleri devamederken 20 Şaban 1309/20 Mart 1892’de II. Abdulhamid’in emriyle MaârifNezâreti’nde beş azâdan oluşan Tedkîk-i Müellefât Komisyonu üyeliğine tayinedilmiştir. Aynı anda pek çok görevi yürüten müellife 7 Cemâziyelâhir 1312/5 Aralık131 1315 Senesine Mahsus Salnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye, Âlem Matbaası, İstanbul, s. 51.Sözkonusu belgede Hacı Zihni Efendi’ye verilen memuriyet şöyle geçmektedir: “Mekteb-i Mülkiye-iŞâhâne ve Mekteb-i Sultânî ulûm-ı dîniyye ve arabiyye muallimi ve Meclis-i Maârif A’zâsından”132 Ergin, a.g.e., c. III, s. 835-837.49


1894’te Maârif Nezâreti’ne bağlı Meclis-i Kebîr-i Maârif âzâlığı görevi deverilmiştir. Daha sonrasında ise müellif, Meclis-i Maârif Dâire-i İlmiye âzâlığınagetirilmiştir.Mehmed Zihni Efendi’nin emeklilik yaşı 21 Zilhicce 1326/14 Ocak 1909’dadolmuştur. Yaş sınırını aşmış olmasına rağmen müellif, Maârif Nezâreti’nin teklîfive Heyet-i Vükelâ kararı ile “yaş haddinden istisnası” kabul edilerek memuriyetinedevam ettirilmiştir. Alanına vâkıf olması, ilmî konularda görüş ve bilgisindenyararlanılması ve faziletli olması bu kararın alınmasında etkili olmuştur. Hacı ZihniEfendi, Meclis-i Maârif âzâlığı görevini vefâtına kadar sürdürmüştür.16 Rebîulevvel 1320/11 Haziran 1902’de Encümen-i Teftîş ve MuâyeneRiyâseti’ne tayin edilmiştir. Bu kuruma yaklaşık altı ay vekâleten başkanlık yapanmüellif, 11 Ramazan 1320/11 Aralık 1902’de aynı göreve asâleten atanmıştır.Mehmed Zihni Efendi’nin ilmî başarıları yurt dışında da kabul görmüştür. 6Eylül 1888 tarihinde Stockholm’da toplanan Müsteşrikîn Cemiyet-i İlmiyesi’negönderdiği matbu eserlerinden dolayı kendisine birleşik krallık olan İsveç-NorveçHükümeti tarafından altından yapılmış üstün başarı madalyası verilmiştir. Bumadalya günümüzde Galatasaray Lisesi Müzesi’nde muhafaza edilmektedir.Mehmed Zihni, dönemin önemli iki büyük mektebinde çalıştığından pek çok ünlüzevâta doğrudan ya da dolaylı olarak hocalık yapmıştır. Tevfik Fikret (ö. 1915),Babanzâde Ahmed Nâim Efendi (ö. 1934), Mehmed Âkif Ersoy (ö. 1936), RızâTevfik (ö. 1949) ve İsmail Hikmet Ertaylan (ö. 1967) bu kişilerden bazılarıdır.Öğrencileri Mehmed Zihni Efendi’den şahsen ve ilmi yönü itibâriyle genelliklememnun kalmışlardır. Müellif, öğrencilerine karşı her zaman müşfik ve merhametliolmuştur. Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi’ndeki öğrencilerinden İsmâil HikmetErtaylan hâtırâtında müellifin öğrencileriyle münasebeti husûsunda şunlarısöylemiştir:“… Edebiyat-ı Arabiye hocamız hacı Zihni efendi bir insan değil bir melekti.. Üçsenelik hocalığı esnasında ruhu incitecek tek bir kelime ağzından çıkmış değildi.Asil, necib, halim, selim bir insan-ı kâmildi. Hem âlim hem muallimdi, hem demüşfik, mülâyim bir muallimdi. Adetâ bir babaydı.50


Arapçayı, güya, evvelki sınıflarda öğrenmiş olduğumuz için, kendisi bize arapedebiyatından parçalar yazdırır, okutur, izah eder. Kelimelerin çeşitli manâlarıüzerinde durur. Güzel sözlerle alakamızı canlandırmağa çalışırdı. Büyük şairlerin haltercümelerinden kısa bilgiler verir.Bıkmadan, usanmadan anlatırdı. Bazan tahtaya kaldırdığı bir talebe suallerinecevap veremezse mülayimetle:— Rahatsız mı idin oğlum? Vakit mi bulamadın? diye sorar:— Gelecek defa çalışırsın yavrum! Otur oğlum! der. Aynı çocuğun üçüncü defada cevap veremediğini gördüğü zaman müteessir olur, yumuşak eliyle kır düşmüşsakalını sıvağlıyarak:— Fesubhan Allah! derdi. Bu, onun en acı sözüydü…” 1334. VefâtıMehmed Zihni Efendi, 17 Muharrem 1332/17 Aralık 1913 Çarşamba günüİstanbul Beylerbeyi’nde Şemsi Bey Sokağı’ndaki köşkünde vefat etmiştir. Vefâtettiğinde Meclis-i Kebîr-i Maarif azâsıydı ve son eseri olan el-Muhtasarât’ın ilkbasımına başlanalı onyedi gün olmuştu. Aynı zamanda hadis kitaplarındanMüslim’in tashîhi işiyle meşguldü. Mehmed Zihni, Beylerbeyi’nde Küplüce Câmi-iŞerîf’i yanındaki Küplüce Mezarlığı’nda bulunan aile kabristanına defnedilmiştir.Zihni Efendi’nin vefât haberi ertesi günkü gazetelerde halka duyurulmuştur.Bunlardan İkdâm’da bu haber “Zıyâ-i Müessif” başlığı altında yeralmış ve kendisininilmî hizmetleri hakkında şunlar söylenmiştir:“Meclis-i Kebîr-i Maârif a’zâsından muallim Hacı Zihni Efendi dünBeylerbeyi’ndeki hânesinde irtihâl-i dâr-ı bekâ eylemiştir. Merhûm müşârun ileyhmemleketimizin hayât-ı irfânında pek mühim bir sîmâ idi. Lisân-ı arabiyyede veulûm-ı şer’iyyede yed-i tûlâ sâhibi idi. Galata Mekteb-i Sultânîsi’nde Arapçatedrîsâtından ve Mekteb-i Mülkiyye’deki usûl-i fıkıh derslerinden pek çok talebeistifâde eylemişti. Gerek Arapça’nın suhûlet-i tedrîs ve tederrüsü hakkında vaz’eylemiş oldukları usûlden ve gerek ulûm-ı şer’iyye ve maârif-i İslâmiyye’ye dâirmeydâna getirdikleri âsâr-ı ciddiyyeden, dâire-i tedrîsi hâricinde kalan neş’egân-ı133 İsmail Hikmet Ertaylan, Yetmiş Yılın Masalı, Tan Gazetesi ve Matbaası, İstanbul 1964, s. 136–137.51


ma’rifet dahi pek çok istifâdeler temin etmişti. Bu âsâr-ı muhallede ile kütübhâne-iOsmânî ilelebed iftihâr edecektir. Üstâz-ı muhteremin ğuyûbiyet-i ebediyyesi bütünâlem-i insâniyeti dûçâr-ı teellüm ve teessüf etse becâdır. Çünkü müşârun ileyhCenâb-ı Hakk’ın ender yarattığı bir hârika-i zekâ idi. Na’ş-ı ğufrân-ı nakşları bu günBeylerbeyi’ndeki hânelerinden ihtifâlât-ı lâzime ile kaldırılarak BeylerbeyiKabristanı’nda defînhâk-ı ğufrân kılınacaktır. Cenâb-ı Hakk ğârîk-i rahmeteyleye” 134Aynı gazetenin ertesi günkü nüshasında da defin haberi şöyle verilmiştir:“Vukû-ı irtihâlini derc-i sahîfe-i teessür ettiğimiz muallim Zihni Efendi’nincenâzeleri dün Beylerbeyi’ndeki hânelerinden pek çok zevât ve taraf-ı Şâhânedeni’zâm buyrulan Mâbeyn-i Hümâyûn kâtiblerinden Şevki Bey hazır olduğu haldeihtifâlât-ı fâika ile kaldırılarak cenâze namazı ba’de’l-edâ BeylerbeyiMezaristanı’nda âilesi hazîresine defin olunmuştur. Cenâb-ı Hakk ğarîk-i rahmeteylesin” 135Cenâze törenine devlet ricâlini temsîlen Şevki Bey’in katılması Mehmed ZihniEfendi’nin vefâtının devlet bazında ne kadar önemsendiğini göstermektedir.Zihni Efendi’nin vefâtı dolayısıyla Hâfız İbrâhim’in Sebîlurreşad’ta yayınlananaşağıdaki yazısından Osmanlı Devleti’nin o dönemde kötü bir gidişâta sahip olduğuve bu ahvâlin aksine Mehmed Zihni’nin etrafına ilmî açıdan ışık saçtığıanlaşılmaktadır:“… Bu acı hakîkat bana saatlerce elem yaşları döktürdü. Mâdâme’l-ömr hep aynıteessür ile kalbim sızlayacak ve ağlayacaktır. Vâh, vâh.. Nev’i şahsına münhasır,başlı başına bir cihân-ı fazl ve ma’rifet olan el-Hâcc Mehmed Zihni Efendi de ufûletti hâ?.. Hayıf, sadhezâr hayıf!.. Şu son yıl biz müslümanlar için ne felâketli, acıklıbir yıl oldu!. Rabbim takrârını göstermesin. Bahtı kara vatanın o melek kadarsevimli, gelin kadar süslü, Hâtem-i Tâî kadar vergili uzuvları vahşî, hunhâr, gaddardüşmanlarımızın mülevves ayakları altında çiğnendi, ve gasbolundu; yarımmilyondan fazla kadın, erkek, genç, ihtiyar masum din kardeşlerimiz Salîb nâmınakuduran Balkan canavarları tarafından pek şenî’, pek fecî bir sûrette boğazlandılar,134 İkdâm, 18 Muharrem 1332, s. 4.135 İkdâm, 19 Muharrem 1332, s. 4.52


diri diri ateşlere atıldılar, gömüldüler!.. Bu kadar zâyiât kâfi gelmemiş gibi dest-i ecelbu bîçâre ümmete hâme-i kudret ve irfânlarıyla hizmeti ecel-i vezâif bilen ulemâ vefudalâmızdan da bir kaçını çekip almıştı. Onlar hep o ğayr-i kâbil-i telâfî ziyâ’lardandeğil mi idiler?.. Felâket felâketi takip edermiş!. Evet, kırk yıldan beri dâimâ artanbir gayret, bir aşk-ı îmân ile bütün âlem-i İslâm’a hep selâmet ve hakîkat nûr vetohumları saçmış ve en büyük zevk-i rûhîyi bu uğurda uğraşmaktan almış bir necm-ifeyizbâr daha söndü, gitti!.. Bu gün, Beylerbeyi Câmi-i Şerîfi’nde namazı kılınanHacı Zihni Efendi merhûmun na’ş-ı mağfiret nakşı şu dakîkalarda mâtemler içindeçınlayan hânesi civârındaki kabristanda ihdâr edilen hâtırasının sîne-i pür sükûnunatevdî’ olundu; rûhu pek sevdiği peygamberine, Allah’ına kavuştu!. Hakk, ona ganîganî rahmet, kederîde efrâd-ı âilesine, gaybûbetinden cidden müteessir olan telâmizeiirfânına sabırlar ihsân eylesin.. Ben İstanbul’da büyüdüğüm halde Hacı ZihniEfendi nâmını hiç duymamıştım, maa’t-teessüf duyuran da olmamıştı. 320 senesiTrabzon’da Arapça öğrenmek hevesine düşerek bir sarf ve nahiv edinmeyekalkışmıştım. Dâimâ alışveriş ettiğim bir kitapçının kirli camekânı içinde tozlarabatmış bir kitap gözüme ilişmiş idi! El-Muntehab.. Kitapçının istediği parayımemnûniyetle vererek kitabı almakla rûhumun ne büyük bir atş-ı irfânını tatminetmiş olduydum!.. Çok geçmeden el-Muktedab’lar, el-Hakâik’ler; Nimet-i İslâmkülliyât-ı nefîsesi, el-Kavlu’l-Ceyyid, Meşâhîru’n-Nisâ’lar…. Benim için tükenmezbirer hazîne-i tetebbu’ ve istifâda olmuşlardı. İşte ben mağfûr-ı müşârun ileyhirehberî-i tâliimle edindiğim şu muazzam, lâ yemût eseriyle tanımış idim. Merhûmbenim en ziyâde sevdiğim bir üstâd, bir muallim-i irfân idi. “Kenzu’l-Hikem”nâmıyla tab’ ve neşr ettirdiğim müntehabâtdaki ehâdîs-i şerîfenin bir çoğunumüşârun ileyh tercüme etmişlerdi. Hacı Zihni Efendi, ne kadar mütevâzi vemahviyetkâr idiler!..” 136 Sözkonusu yazının devâmında Hâfız İbrahim’in gönderdiğimektuba Zihni Efendi’nin yazdığı ve “Oğlum Hâfız İbrahim Efendi” diye başlayanhakîmâne cevap yeralmaktadır.Hâfız İbrahim’in müellifin vefâtına bu denli üzülmesi onun ilim âleminekazandırdığı eserleri ve yaptığı hizmetleri bilmesinden kaynaklanmaktadır. Zîrânakledildiğine göre o dönemde sadece İstanbul’da değil Trabzon’daki kitapçıların136 Sebîlurreşâd, 26 Muharrem 1332, c. XI, sayı:276, s. 246–247.53


vitrininde bile müellifin eserleri mevcuttur. Bu durum da Zihni Efendi’nin eserlerininyazıldığı dönemde çok tutulduğunu gösteriyor.Aynı mecmûada Hâfız İbrâhim’in yazısından sonra Tâhiru’l-Mevlevî’nin ZihniEfendi’nin vefâtına düşürdüğü tarih şu şekilde verilmiştir:“Yine hayfâ ki sîne-i vatanıYine bir fâzıl-ı yegânesiniSon zamanlarda âlem-i İslâmDüştü bir nevhasâr ma’rifeteBir ziyâ-ı müessir incittiİlmu irfân-ı cihânı kaybettiNe mühim zâyiat ile bitti!Hacı Zihni Efendi de gitti1332Adne pervâz eden o rûh-ı güzîn Bulsun a’le’l-merâtibi âmîn.” 1375. ŞahsiyetiOsmanlı Devleti’nin son zamanlarında yetişmiş büyük bir İslâm âlimi olanMehmed Zihni Efendi, ilimdeki derinliğine paralel olarak zamanının çoğunuçalışmakla geçirmiştir. Müellif, Arapça ve Farsça’yı iyi düzeyde bilmektedir veözellikle Arapça’nın daha kolay öğrenilmesine yönelik neşriyât yapmıştır. İslâmîilimlerin hemen her sahasında da eserler vermiştir ki bu eserler günümüzde dekaynak eser olma niteliğini devam ettirmektedir.Dindar bir kişiliğe sahip olan Zihni Efendi’nin, evinde ailesiyle geçirdiği zamandilimi son derece sınırlı olmuştur. Müellif, bunun dışında genellikle ya vazîfesibaşında ya da kütüphanelerde bulunarak çalışmıştır. Hayatını ilim öğrenmeye veöğretmenlik yapmak ve kitap yazmak sûretiyle ilim öğretmeye adamıştır. Yaptığıaraştırmalar ve kurduğu ilmî dostluklar ile kendisini sürekli geliştirmiş veyenilemiştir. Okuduğunu iyi anlayan, bilgi temelli eleştiri düzeyine ulaşmış, dikkatlive düzenli yazan bir âlimdir. Bu durum eserlerinde özellikle de çalışmamızın esâsınıoluşturan Meşâhîru’n-Nisâ’da açıkça görülmektedir.137 Sebîlurreşâd, 26 Muharrem 1332, c. XI, sayı:276, s. 247. Aynı beyitler el-Muhtasarât’ın başındaMehmed Zihni’nin hayatı hakkında bilgi verilirken de nakledilmiştir. Bkz: Tarhan, a.g.e., s. 5.54


Az uyuma, ibadetine düşkün olma, ilmiyle âmil olma, üstlendiği görevi hakkıylayerine getirme, ciddîlik, samimilik, dürüstlük, edep ve terbiye, şefkat, hamiyyet venezâket kendisinde bulunan diğer özelliklerdir.Ahmet Turan Arslan’a göre müellif, yazdığı Arapça gramer kitaplarında özelliklemetot bakımından Arap meslektaşlarından faydalanmıştır. Ayrıca Zihni Efendi, odönemde özellikle Mısır’da hâkim olan bazı fikir akımlarının etkisi altında kalmış veMuhammed Abduh (ö. 1905)’un yenilikçi fikirlerini desteklemiş olabilir. Arslan busonucu müellifin el-Kavlu’l-Ceyyid adlı eserinde Kazvînî ve Sadeddin et-Taftazânîgibi kimseleri tenkid etmesinden ve Delâilu’l-İ’câz’ı tashîhinde Abduh’a yardımeden Muhammed Mahmud eş-Şınkîtî ile İstanbul’da ilmî münâsebet kurmuşolmasından çıkarmaktadır. 138Gerçekten de Mehmed Zihni, öğrenim hayatında belirttiğimiz üzere o sıralarİstanbul’da bulunan Arap ulemâsından birçok kişiyle temas halindeydi vekendileriyle fikir alışverişi yapıyordu. Üç ay İskenderiye’de kaldığı da dikkatealındığında müellifin Mısır’ın ilmî ve fikrî atmosferinden etkilenmiş olması makulgörünmektedir. Dönemin hâkim fikir akımı olan İslâmcılık’ın da müellife gerekliolan altyapıyı sağladığını düşünmekteyiz. Ancak bu durum müellifin araştırılıpaçıklığa kavuşturulması gereken yönlerinden biri olma özelliğini korumaktadır.Mehmed Zihni Efendi, Şâ’bânî Tarikati mensûbudur. 139 Şeyh Muhammed NecibEfendi (ö. 1307)’ye intisap ederek bu zâtın ehass-ı mürîdânından olmuştur. 140Zihni Efendi, hacc görevini de yerine getirmiştir. Hacı olduğu, kaynaklarınkendisi için bu ünvânı kullanmasından anlaşılmaktadır. 141 Ancak müellifin buyolculuğa ne zaman çıktığı kesin olarak bilinmemektedir. Hamza Ermiş’e göreMehmed Zihni, muhtemelen iki kez hacca gitmiştir. Bu yolculukların biri vefâtındanen az oniki yıl önce diğeri ise bir-iki yıl önce gerçekleşmiş olmalıdır. 142138 Arslan, a.g.e., s. 85-86.139 Ali Rana Tarhan, “Merhum Hacı Zihni Efendi’nin Hal Tercümesi” (Mehmed Zihni, Nimet-i İslâmiçinde), Salâh Bilici Kitabevi, İstanbul 1990.140 Sefîne-i Evliyâ’dan naklen Arslan, a.g.e., s. 49. Sözkonusu yerde Zihni Efendi’nin Şeyh NecibEfendi’ye intisâb edişi anlatılmaktadır.141 Bursalı Mehmet Tahir, a.g.e., c. I, s. 310; Çögenli, a.g.e., s. 7; Meydan Larousse, c. XII, s. 938;Meydan Larousse, c. VIII, s. 553; Türkiye Ansiklopedisi, c. III, s. 11; Türk Meşhurları Ansiklopedisi,Fasikül: 1, s. 413.142 Ermiş, a.g.t., s. 41-42.55


Müellif, şahsına ait 1025 kitaptan oluşan özel kitap koleksiyonunu BeyazıtDevlet Kütüphanesi’ne bağışlamıştır. 1436. Çocukları ve TorunlarıMehmed Zihni’nin eşi Mevhibe Hanım’dan ikisi kız biri erkek olmak üzere üççocuğu olmuştur. Kızları Hâdiye ve Selmâ Hanımlar ile oğlu Ali Rânâ Tarhan’dır.—Hâdiye Hanım: Doğum ve ölüm tarihleri bilinmemektedir. Doktor BinbaşıRıfat Efendi ile evlenmiş ve bu evlilikten Güzîde ve Hüseyin Şâdi isimlerinde ikiçocuğu olmuştur. Müellif, vefâtından yaklaşık altı ay önce İpekli Hâfız İbrâhim’e birmektup yazmış ve bu mektupta Balkan Savaşları’ndan bahsederken dâmâdından şuşekilde sözetmiştir: “…Dâmâdım doktor binbaşısı Rıfat Efendi bidâyet-i harbdekisefâletle ve onun dâmâdı yüzbaşı Halil Efendi düşman kurşunuyla şehittirler. İkisidahi metîn ve ehl-i dîn kimseler idi. Mevlâ ğarîk-i rahmet etsin…” 144Zihni Efendi’nin Hâdiye Hanım’dan torunu olan Hüseyin Şâdi Karagözoğlu,sonraları “Fikret” takma adıyla anılan meşhur bir aktör olmuştur. Ancak anlaşıldığınagöre Mehmed Zihni bu durumdan pek de hoşnut değildir. Bunu aşağıdaki ifâdelerdenanlıyoruz:“…Hacı Zihni efendinin torunu, kızının oğlu, Şadi de, aşağı sınıflarda,arkadaşımızdı. Mektebi bitirmeden ayrıldı. O da biraz tutuk konuşurdu. Son derecemahcuptu. Yüzüne bakılsa kıpkırmızı kesilirdi. Tiyatroya hevesli imiş. Aktör oldu.Biz şaşırmıştık. O mahcup çocuk sahneye nasıl çıkacaktı. Çıktı.. hem de şöhretiayyuka çıktı: - Aktör Şadi bey!Bir bayram günüydü. Hacı Zihni efendiyi ziyarete gitmiştim. O da bizim gibiBeylerbeyi’nde otururdu. Babamla da tanışırlardı Bizim evin arka tarafında“Mezarlık sokağı” denilen sokakta bir evi vardı. Bu sokakta Şehzade TevfikEfendinin de yazlık köşkü vardı. O yokken gider, bahçesindeki beyaz tavus kuşlarınıseyrederdik.Mükâleme esnasında Şadi’nin durumu söz konusu olmuştu. çok muztarib olanZihni efendi acı acı:143 Hasan Duman, Beyazıt Devlet Kütüphanesi 100 Yaşında, Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbulŞubesi Yayınları, İstanbul 1984, s. 19.144 Sebîlurreşad, 26 Muharrem 1332, c. XI, sayı: 276, s. 247.56


— Benim gibi bir adamın torunu oyuncu olur mu? Efendim!.. demiş ve ağlamıştı.Allah gani gani rahmet eylesin!...” 145—Selmâ Hanım: Zihni Efendi, el-Hakâik adlı eserinde kızı Selmâ’nın doğumyılını 1295 sonları ve vefât tarihini 24 Şaban 1309 olarak vermiştir. 146 Aynı eserdemüellif, Ümmü Atıyye’nin haltercemesinde “… Şerh-i Müslim’de Kitâbu’l-Cenâiz’de ve ona tebean Meşârık’ta ekber-i benât-ı Hazret-i Fahr-i Kâinât olanHazret-i Zeyneb’in ğasli bahsinde Ümmü Atıyye rivâyetiyle mezkûr olan “ .”ilââhir hadîs-i şerîfinde…” 147 dedikten sonra düştüğü dipnotta sözkonusu hadisintamamını vermiş ve bu vesîleyle kızı Selmâ’nın vefâtından bahsetmiştir. Buna göremüellif, bu hadîsi yazarken bir yandan da kızı Zeyneb vefat ettiğinde Hz Peygamber(sav)’in gösterdiği metâneti ve kalbinin kuvvetini düşünmektedir. Tam da o sıradaeşinin ve diğer kızı Hâdiye’nin çığlıklarını duyar. Kızı Selmâ can çekişmektedir.Zihni Efendi yanına gittiğinde Selmâ rûhunu teslim eder. Müellif, üst dudağında biryarık olmakla birlikte Selmâ’nın güzel ve zarif bir kız olduğunu söylemiş veAllah’tan kendisine ve eşine sabr-ı cemîl ihsan etmesini dilemiştir. Aynı yerdemüellif, Meşâhîru’n-Nisâ’da zikrettiğini söylediği Mahmelek Hâtun için yazılmışmersiyeyi Selmâ’nın kabir taşı için seçtiğini de bildirmiştir. 148Meşâhîru’n-Nisâ’da Mahmelek Hâtun’un haltercemesinde bildirildiğine göreSultan Sencer, çok sevdiği kızı Mahmelek vefat ettiğinde hakkında mersiyesöyletmek için Buhara’dan Horasan’a meşhur şâir Umkuk’u getirtmiştir. Mahmelekiçin söylenmiş mersiyenin anlamı müellif tarafından şu şekilde verilmiştir: “… Negüzel mersiyedir (Türkçesi) Vakit ol vakit ki gülzârda gül bitmiş ve ol gül-i nâziktoprağa gitmiştir. Ağaçların dalları buluttan nem almakta yani bahar olmakmülâbesesiyle ağaçlar yaşarmakta iken bahçenin o taze nergisi susuz kalmıştırdemektir. Nergisten Mahmelek’in dîdesi maksûddur.” 149—Ali Rânâ Tarhan: 1299/1882 İstanbul doğumludur. 25 Mart 1956 tarihindevefat etmiştir. İstanbul Beylerbeyi’ndeki Küplüce Câmii mezarlığına defnedilmiştir.145 Ertaylan, a.g.e., s. 137. Hüseyin Şadi Karagözoğlu’nun hayatı için bkz: Baraz, a.g.e., c. II, s. 338.146 Mehmed Zihni, el-Hakâik Mimmâ Fi’l-Câmii’s-Sağîr ve’l-Meşârık Min Hadîsi Hayri’l-Halâik,Bâb-ı Âlî Caddesinde 25 Numaralı Matbaa-Kasbar Matbaası, İstanbul 1310, c. I, s. 166, 2 no’ludipnot.147 el-Hakâik, c. I, s. 166.148 el-Hakâik, c. I, s. 166, 2 no’lu dipnot.149 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 204.57


Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Gümrük ve Tekel Bakanı olan Ali Rânâ Tarhan’ınözgeçmişi kendisi tarafından aşağıdaki gibi verilmiştir:“Muallim Zihni Efendi’nin oğluyum. 1299 hicrî senesinde İstanbul’da doğdum.Mekteb-i Sultânî’den mezunum. Bir müddet maarif mektubi kalemine devam ettimve Galatasaray Lisesi’nde lisan-ı Türkî muallimliğinde bulundum.1317 senesinde Posta İdâresi’ne intisâb ettim. 1322 senesinde telsiz telgraf tahsiliiçin Almanya’ya izam edildim. Almanya’dan avdette heyet-i fenniyede istihdamolundum. 1325 senesinde Posta ve Telgraf Müdürü Umûmîliği’ne getirildiğindenBelçikalı mütehassısın refâkatine tayin edildim ve iki sene birlikte çalıştım.Mütehassısın avdetinde Belçika’ya ilzam edildim. Belçika Posta İdaresi merkezindestaj gördüm.Brüksel’de bulunmamdan bi’l-istifâde (Enstitü Solvay) derslerini de takip ettim.Belçika’dan avdette posta müfettişliğinde, İzmir Posta ve TelgrafBaşmüdürlüğü’nde, İstanbul Posta ve Telgraf Başmüdürlüğü’nde ve bilâhare idareyimerkeziyenin posta umûru, telgraf umûru Memurin ve Heyeti TeftişiyeMüdürlükleri’nde bulundum.1336 senesinde posta idaresinden infikâk ettim ve o tarihten sonra ticaret vesınâat işleriyle meşgul oldum.1334–1927 senelerinde İstanbul Cemiyeti umumiyeyi belediyesi âzalığındabulundum.” 150Zihni Efendi’nin Mekteb-i Sultânî’den mezun öğrencisi Ertaylan, Ali Rânâhakkında da şunları nakletmiştir:“…Oğlu Rana bek de Galatasaray’da talebeydi. Babası gibi kısa boylu, genişomuzlu, kavî adaleli, gürbüz bir gençti, jimnastikte, bilhassa gülle kaldırmaktamahirdi.. Ekseri jimnastik derslerinde hocamız Faik Beyin yanında olur ve onuntensibi ile kuvvet gösterileri yapardı.Avrupa’da tahsilde iken bir kule üzerinde tatbikat yaparken geçirmiş olduğu birölüm tehlikesinden jimnastikteki mahareti sayesinde kurtulmuş olduğunu söylerlerdi.150 Ali Rânâ Tarhan’a âit M0096988 no’lu TC Emekli Sandığı Emeklilik Sicil Dosyası, TBMMÂzâsının Tercümeihal Kâğıdı Örneği. Ali Rânâ’nın vefatına kadarki hayatının oğlu Abdülhak TayfurTarhan kaynaklı daha geniş anlatımı için Bkz: Baraz, a.g.e., c. II, s. 500-502.58


Mektepten sonra kendisini iki kere görmüştüm. Birinde Kıbrıs’tan dönmüştüm,gümrükte uğradığım bir müşkilât için İnhisarlar Vekilini görmem icab etmişti. O da,o zaman İnhisarlar vekili imiş. Büyük bir alaka ve insaniyetle karşılamıştı. Birinde deAnkara Konservatuvarında Müdürdüm. Bir pazar günü idi. Konser dinlemeğe gelenİsmet İnönü ile gelmişti. Babasının oğlu idi. Asil, necib vakur ve dürüsttü…” 151C.Mehmed Zihni Efendi’nin EserleriZihni Efendi, çok yönlü bir âlim olup Arap dili ve öğretimi ile İslâmî ilimleredâir pek çok eser telif etmiştir. Ayrıca birçok Arapça eseri de tercüme ederekdilimize kazandırmıştır. Müellifin eserleri muhtelif çalışmalarda tanıtılmış olup 152 bizçalışmamızın bu başlığı altında önemine ve konumuzla alâkasına binâen MehmedZihni Efendi’nin fıkıh sahasında kız öğrencilere yönelik yazdığı ilmihallere ağırlıkvereceğiz. Bu durum Mehmed Zihni’nin özgün taraflarından birini teşkil etmektedir.Zîrâ kendisi kız öğrencilerin eğitimine çok önem vermiş ve bu alandaki boşluğudoldurmak için de “Meşâhîru’n-Nisâ”, “Hanımlar İlmihali” ve “Kızlar Hocası” gibieserler yazarak hanımlara mahsus neşriyât yapmıştır. Kızlar Hocası ve Hanımlarİlmihali, ilmihal türünde yazılmış eserler olup kız öğrencilerin din eğitimine hitapetmektedir. Çalışmamızın II. bölümünde etraflıca inceleyeceğimiz eseri Meşâhîru’n-Nisâ da kız öğrencileri sosyal hayata hazırlamaktadır. Dolayısıyla “hanımlaramahsus olma” ortak paydasında birleşen bu eserleri daha fazla irdelemeyi gerekligörüyoruz. Bu vesîleyle de müellifin “hanımlara yönelik ilmihal geleneği”nekatkısından bahsetmek istiyoruz.İlmihaller inanç, ibadet, muâmelât ve ahlâkî konular ile yer yer peygamberlerin hayatınıözlü bir şekilde anlatan başucu kitaplarıdır. IV/X. yüzyıldan itibaren oluşmaya başlamışolan ilmihal geleneğinde “ilmihal” adı verilen ilk eserler muhtemelen IX-X/XV-XVI.yüzyıllarda telif edilmiştir. Bu alanda halka yönelik temel dinî konularda özlü bilgileriiçeren, dili sade ve anlatımı basit eserlere ihtiyaç duyulmuş bu nedenle Osmanlılardöneminde ilk ilmihaller ortaya çıkmıştır. Önceleri Arapça yazılmış bazı eserlerinTürkçe’ye çevrilmesi ve eksik görülen yerlerinin tamamlanmasıyla başlayan ilmihalgeleneğinde sonraları özgün eserler de telif edilmiştir. “İlmihal” adının kullanıldığı ilk kitap151 Ertaylan, a.g.e., s. 137.152 Bkz: Arslan, a.g.e., s. 99-155; Ermiş, a.g.t., s. 55-119.59


XVI. yüzyıldan sonra yazılmış olduğu tahmin edilen ve sıbyan mektepleri, cami ve köyodalarında çokça okutulan Mızraklı İlmihal (İstanbul 1258)’dir. 153Tanzimat’tan sonra ilmihal kitaplarının yazımı hız kazanmıştır. Bu dönemde yeni açılanokulların programlarında din derslerinin de yeralması ve mevcut kitapların din öğretimiihtiyacını karşılamaktan uzak olduğu kanaatine varılması ilmihal alanındaki neşriyâtınartmasında etkili olmuştur. Yeni açılan ibtidâiye ve rüşdiye mekteplerinde önceleriBirgivî’nin Vasiyetnâme’si sonraları ise Mustafa Bey’in Telhîsu’l-Mülahhas (İstanbul1310), Mülahhas İlmihal (İstanbul 1310) ve Mufassal İlmihal (İstanbul 1314)’i ile MesudMahmud’un Muhtasar İlmihal (İstanbul 1324)’i okutulmuştur. Bu dönemde telif edilmişdaha birçok ilmihal vardır. Bunlar arasında İşkodralı Lutfi Paşa’nın Sual ve Cevaplıİlmihal’i, Abdulhamîd b. Mustafa Reşîd’in Zübde-i İlmihâl (İstanbul 1305)’i, SüleymanPaşa’nın İlmihâl-i Kebîr (İstanbul 1305) ve İlmihâl-i Sağîr (İstanbul 1305)’i, Fâtih AhmedHamîdî’nin İlmihâl’i, Mehmed Ustuvânî’nin İlmihâl’i, Rûmî Efendi’nin İlmihâl’i, AhmedAkhisârî’nin İlmihâl’i, Oflu Mehmed Emin Efendi’nin Necâtu’l-Mu’minîn (İstanbul1308)’i, Mehmed Zihni Efendi’nin Nimet-i İslâm (İstanbul 1316)’ı, İmâm Zâde EsadEfendi’nin Dürr-i Yektâ (İstanbul 1320)’sı, Halim Sabit (Şibay)’ın Amelî İlmihâl (İstanbul1328–1332)’i ve İskilipli Mehmed Âtıf’ın İslâm Yolu-Yeni İlmihal (İstanbul1338)’izikredilebilir. 154Sadece hanımlara yönelik ilmihaller de yazılmıştır. Hüseyin Hıfzî’nin Kızlara Küçükİlmihal (İstanbul 1329)’i ve Cemal Öğüt’ün Kadın İlmihâli (İstanbul 1947) bu türkitaplardandır. 155 İlmihâl türünde günümüzde yazılmış eserlere gelinceye kadar 156 MehmedZihni Efendi’nin Hanımlar İlmihâli (İstanbul 1313, 1321) ve Kızlar Hocası-KüçükHanımlar İlmihâli (İstanbul 1312, 1316, 1324) adlı eserleri de bu gelenekteki yerini almıştır.Kelpetin’in makalesinde bu türde yazılmış Zihni Efendi’ye ait 1321 tarihli Hanımlarİlmihâli’nden daha eski başka bir ilmihalin yeralmaması müellifin bu geleneğe kaynaklıkettiğini düşündürmektedir. Mehmed Zihni’nin özgünlüğü de burada ortaya çıkmaktadır.Müellifin kadınların din eğitimine verdiği önem hanımlara yönelik ilmihal kitapları yazmasışeklinde tezâhür etmiştir. Bu durumda Zihni Efendi, muhtemelen bir ilke imza atarak153 Hatice Kelpetin, “İlmihal”, DİA, İstanbul 2000, c. 22, s. 139–140.154 Kelpetin, a.g.m., s. 140.155 Kelpetin, a.g.m., s. 141.156 Faruk Beşer, Hanımlara Özel İlmihal, Bilge Yayıncılık, İstanbul 2003. Bu eser günümüzehitâbeden kadın ilmihâllerine örnektir.60


Osmanlı Devleti’nde hanımlara yönelik ilmihal yazma geleneğini başlatmıştır. MehmedZihni’den önce yazılmış bir kadın ilmihâlinin mevcûdiyeti ihtimali de olduğundan ZihniEfendi’nin ilk olduğu şeklindeki bu tespit isâbetli değilse bile en azından müellif bugeleneğin öncülerindendir diyebiliriz. Bu durumda Kızlar Hocası ve Hanımlar İlmihâli dehanımlara yönelik yazılmış ilmihallere örnek teşkil etmektedirler.I. İslâmî İlimlere Dair Olan EserleriMehmed Zihni Efendi’nin fıkıh, hadis, kelâm, tasavvuf, Kur’an ilimleri ve dinler tarihialanlarında telif ettiği sahasında mürâcaat kaynağı olma özelliğine sahip pek çok eserimevcuttur. Bu bölümde fıkıhtan başlanarak müellifin İslâmî ilimlere dâir yazmış olduğueserlerinin bazıları tanıtılmıştır.1. Nimet-i İslâmNimet-i İslâm, ilmihal alanında Cumhuriyet Dönemi öncesinde yazılmış en derlitoplu kitaptır. Bu eser aynı zamanda Cumhuriyet Dönemi’nde yazılan bütünilmihallere de kaynaklık etmiştir. Nimet-i İslâm’da ibâdât ve muâmelâta dâir konularağırlıklı olarak işlenmiş ve akâidle ilgili konulara nisbeten daha az yer verilmiştir.Konular işlenirken öncelikle konuyla alâkalı ıstılahlar verilmiş daha sonra konugenel olarak ana hatlarıyla sunulmuş ve en sonunda da detaylara inilmiştir.Dipnotlarda da ince ayrıntılara yerverilmiştir. 157Nimet-i İslâm, üç kısım hâlinde düzenlenmiştir. Birinci kısımda (İstanbul 1310, 1313,1316, 1320) akâidle ilgili çok kısa bir giriş yapılmış ve ardından tahâret, namaz, oruç vezekât konuları işlenmiştir. İkinci kısımda (İstanbul 1322, 1329) hac, avlanma, hayvankesimi, kurban ve akîka konuları işlenmiştir. Münâkehât ve Müfârakât adıyla hazırlanmışolan üçüncü kısımda (İstanbul 1324) ise fıkhın nikâh, talak, eymân ve radâ’ bölümlerineyerverilmiştir. 158 Bu şekilde kısım kısım basılan eser, sonraları iki cilt halinde neşredilmeyebaşlanmıştır. 159Mehmed Zihni, 1316 baskılı Nimet-i İslâm risâlesinin kapak sayfasında yaptığıaçıklamada Nimet-i İslâm’da sadece Ehl-i Sünnet’in îtikâdî görüşlerini özetlediğinisöylemiş ve ibâdâta dâir konuları fıkıhla ilgili diğer kitaplara bıraktığını da ilâve etmiştir.157 “İlmihal”, TDEA, Dergah Yayınları, İstanbul 1981, c. IV, s. 372.158 Kılıç, a.g.m., s. 543.159 “İlmihal”, a.g.e., s. 372.61


Müellif, bu açıklamayı şu şekilde yapmıştır: “Akâide dâir olan risâleler keyfiyet-i i’tikâdamüteallik mesâile münhasır olmak lâzım geleceğine binâen (Nimet-i İslâm) nâmıylayazılmış olan şu risâlecikte sâdece ehl-i sünnet hulâsa vecihle gösterilip İslâm’ın esâsıfevâidinden bir nebzesi anlatılmış ve ibâdât ve vesâilin ta’dâd-ı furûz-ı vâcibâtı ve beyân-ısünen ve müstehabâtı ve bunların ta’rîfâtı kütüb-i fıkha yani keyfiyet-i amele müteallikresâile bırakılmıştır. Ve billâhi’t-tevfîk.” 160 Müellif, itikatta ve amelde ehl-i sünneti esasalmakla birlikte ihtilaflı meselelerde farklı görüşleri de zikretmiştir. 161 Zihni Efendi, Nimet-iİslâm’ı eserlerinden Kızlar Hocası’nı da bitirdiği yer olan Kızıl Toprak’ta tamamlamıştır. 162Bu durum 1313 tarihli Nimet-i İslâm’da da ifâde edilmiştir. Sözkonusu yerde müellif, eseri28 Zilhicce 1309’da Cumâ Namazı’ndan sonra Kızıltoprak’ta tamamdığını söylemiştir. 163Hanefî Mezhebi esaslarına göre hazırlanmış olan Nimet-i İslâm, geniş yelpâzeli ilmîiçeriğiyle bir “İlmihal Ansiklopedisi” görünümündedir. Eserde Hanefî mezhebindeki farklıgörüşlere de yerverilmiş ayrıca bazen tercih edilen görüş de bildirilmiştir. Müellif, fıkhîhükümleri fıkıh usûlü kuralları çerçevesinde sebeb-i hikmetleriyle birlikte arzettiği içineserden bu yönüyle de istifâde etmek mümkündür. Çoğunlukla meselelerin delilleri dezikredildiği için Nimet-i İslâm, Türkçe yazılmış ilmihaller arasında hükümlerin delillerinede yerveren en geniş ilmihal olma özelliğini taşımaktadır. 164Ebu’l-İhlâs Hasan eş-Şurunbulâlî (ö. 1069)’nin Merâki’l-Felâh adlı eseri ile Ahmed et-Tahtâvî (ö. 1231)’nin bu esere yazdığı hâşiye, Nimet-i İslâm’ın istifâde ettiği başlıcakaynaklardır. 165Eserleri arasında ismini en çok duyurarak Zihni Efendi’ye haklı bir şöhret kazandıranNimet-i İslâm’ın günümüzde sadeleştirilmiş baskıları da mevcuttur. 1662. Usûl-i Fıkıh (İstanbul 1309, 1312, 1314)Bu eser, Zihni Efendi’nin Mekteb-i Mülkiye’de fıkıh usûlü derslerine girdiği sıradaöğrencilerinin tuttuğu ders notlarının kitap halinde çoğaltılması sonucunda oluşmuştur.Müellifin diğer eserleriyle kıyaslandığında Usûl-i Fıkıh, görüntü itibariyle karmaşık bir yapı160 Mehmed Zihni, Nimet-i İslâm, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, İstanbul 1316, kapak sayfası.161 Mehmed Zihni, Nimet-i İslâm, Sadeleştiren: M. Rahmi, Sağlam Kitabevi, İstanbul 1978, s. 6.162 Mehmed Zihni, Kızlar Hocası, III. Baskı, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, İstanbul 1319, s. 15.163 Mehmed Zihni, Nimet-i İslâm, Bâb-ı Âlî Caddesi’nde 25 Numaralı Matbaa, Dersaâdet 1313, s. 30.164 Arslan, a.g.e., s. 124.165 Arslan, a.g.e., s. 123.166 Muzaffer Ozak, Salâh Bilici Kitabevi Yayınları, İstanbul 1957, 1979, 1990; M. Rahmi, a.g.e; CelalYıldırım, Sönmez Neşriyat, İstanbul; Komisyon, İslâm Mecmûası Yayınları, İstanbul 1986.62


sergilemektedir. Bu durum da eserin matbaada düzenlenmeden elyazması nüshasındançoğaltılması ve müellif tarafından bizzat tertip edilmemesinden kaynaklanmıştır. ÂtıfEfendi’nin “Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’den Kavâid-i Külliye-i Fıkhiyye’nin Îzâhı” ile“Şerhu Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’den Kitâbu’l-Buyû’” 167 adlı eserleriyle birlikte basılan1308 tarihli Usûl-i Fıkıh’ın üzerinde şu ibâre yer almaktadır: “Mekteb-i Mülkiye-i Şâhânedördüncü sene talebesine mahsûs olup mekteb-i mezkûr destgâhına tab’ olunmuştur.” 168Usûl-i fıkıh, sarîh ve kinâye, müşterek ve müevvel gibi konularda yapılan girişmahiyetindeki ilk 44 sayfadan sonra Usûl-i Fıkıh kapak sayfası altında Hâs ve Âmmkonusuyla eser tekrar birinci sayfadan başlatılmıştır. Bu durumda Usûl-i Fıkıh’ın iki kapağıolmuş olmaktadır. Sözkonusu ikinci kapağın üzerinde “Muallimi Seâdetlü Zihni EfendiHazretleri”, “Mübeyyizi Mehmed Nâil” ve “Sene 1310” ifâdeleri yeralmaktadır. Ayrıcaaynı yerde 1075, 1089 ve 1098 gibi başka tarihler de bulunmaktadır. Bu durumdadenilebilir ki Usûl-i Fıkıh, Mehmed Zihni’nin dilinden ve Mehmed Nâil’in kalemindenneş’et etmiştir. Sayfa sayısı itibariyle de 44+80 olmak üzere toplam 124 sayfadır.Eserin 80 sayfalık ikinci kısmında “Hâs ve Âmm, Mutlak ve Mukayyed, Emir veNehiy, Emr-i Mutlak ve Emr-i Mukayyed, Edâ ve Kazâ, Nehiy, Mütekâbilât, Müteallikât-ıNusûs, Vücûh-ı Fâside” başlıkları altında bilgiler verilmiştir.Usûl-i Fıkıh’ta dipnot kullanılmak sûretiyle de pek çok sayfada gerekli açıklamalaryapılmıştır. Ancak dipnotlar beklenilenin aksine genellikle numarayla değil de çarpıişaretleriyle gösterilmiştir. Bu işâret her sayfada tek çarpıdan başlayıp iki çarpı, üç çarpışeklinde artarak devam etmiştir. Kanaatimizce bu durum Usûl-i Fıkıh’ın matbaa tertîb vetashîhinden yoksun olmasından kaynaklanmıştır.M. Sadi Çögenli ve ondan naklen Ahmed Turan Arslan, Usûl-i Fıkıh’ın 1309 (116 s.),1312/1313 (123 s.) ve 1314 (130 s.) tarihli baskılarının olduğunu söylemişlerse de 169 bizimgördüğümüz baskının tarihi ve sayfa sayısı (1308/1310, 124 s.) görüldüğü üzere bubaskılarınkiyle uyuşmamaktadır. Bu durum, Âtıf Efendi’nin eserleriyle birlikte basılmış167 Muallimi: Âtıf Efendi, Muharrirleri: Mustafa Mecidüddin-Mehmed Salahaddin, Mecelle-i Ahkâm-ıAdliyye’den Kavâid-i Külliyye-i Fıkhiyye’nin Îzâhı, Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne Destgâhı, İstanbul1305; Muallimi: Âtıf Efendi, Muharriri: Ahmed Fahreddin, Şerhu Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’denKitâbu’l-Buyû’, Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne Destgâhı, İstanbul 1305.168 Mehmed Zihni, Usûl-i Fıkıh, Mekteb-i Mülkiye Matbaası, İstanbul 1308, iç kapak sayfası.169 Çögenli, a.g.e., s. 16-17; Arslan, a.g.e., s. 122-123.63


olduğu için Usûl-i Fıkıh’ın sözkonusu baskısının değerlendirilmemiş olmasındankaynaklanmış olabilir.3. Elğâz-ı Fıkhiyye (İstanbul 1309)Son sayfasında Tashîhât bulunmak üzere toplam 232 sayfa olan bu eser, 15 Rebîulevvel1307 Cuma günü kuşluk vaktinde bitirilmiş ve 1309 yılı Eyyâm-ı Ma’lûmât 170 ’tabasılmıştır. 171 Eserin basım yeri Kasbar Matbaası olarak gösterilmiştir. 172Elğâz-ı Fıkhiyye, ismiyle müsemmâ olarak soru-cevap şeklinde bilmeceler sormaksûretiyle çeşitli konulardaki fıkhî meseleleri muhatabına öğretip bunları zihinlerde kalıcıkılmayı amaçlayan bir eserdir. Müellif, Elğâz-ı Fıkhiyye’yi birçok eserden faydalanmaksûretiyle oluşturmuştur. Müellifin bildirdiğine göre İbn Nüceym (ö. 970)’in “el-Eşbâh ve’n-Nezâir” isimli eserinin dördüncü bâbı olan “Fennu’l-Elğâz”, soru-cevap şeklinde bilmecetarzında sorulmuş birçok fıkhî meseleyi ihtivâ etmektedir. Bu eser, Ahmed b. Muhammedel-Hamevî (ö. 1098) tarafından yapılan şerhiyle birlikte basılmıştır. Hamevî şerhininkaynağı olan Abdülberr İbn Şıhne el-Halebî (ö. 921)’nin “ez-Zehâiru’l-Eşrefiyye fîElğâzi’s-Sâdeti’l-Hanefiyye” adlı eseri de basılmıştır. Mehmed Zihni, sözkonusueserlerdeki önemli meseleleri seçmiş ve bunları yer yer kendi açıklamalarını da ilâve ederektercüme etmiştir. Müellif, Elğâz-ı Fıkhiyye hakkında ayrıntılı mâlumâtı eserinin önsözündeşu şekilde vermiştir:“Ehlinin ma’lûmu olduğu üzere celâil-i kütüb-i fıkhiyyeden Eşbâh-ı İbn Nüceym’inbâb-ı râbii demek olan (Fenn-i Elğâz) ki tahâret ve salât ve zekât ve savm ve hacc ve nikâhve talak ve atâk ve eymân ve hudûd ve sîre ve lekît ve mefkûde ve vakıf ve bey’ ve kefâletve havâle ve kazâ ve şehâdet ve ikrâr ve vekâlet ve sulh ve mudârebe ve hibe ve icâre vevedîa ve âriyet ve mükâteb ve me’zûn ve gasb ve şuf’a ve kısmet ve edhıye ve sayd vezebâih ve kerâhiyye ve damân ve cinâyet ve vesâyâ ve ferâize müteallik bir takım mesâil-işer’iyyenin teşhîz-i ezhân için luğaz tarzına ifrâğ olunmuşlarıyla onların hal ve cevâbınıhâvîdir Şerh-i Hamevî ile beraber matbû ve mütedâvel olduğu gibi onun me’hazı olupmanzûme-i vehebâniyye şârihi Kâdı’l-Kudât Abdulberr İbn Şıhne el-Halebî’nin mülûk-ıçerâkise-i mısriyyeden Melik Eşref Ebû Nasr nâmına telif ederek (ez-Zehâiru’l-Eşrefiyye fî170 Eyyâm-ı Ma’lûmât, Şevval ve Zilkade ayları ile Zilhicce ayının ilk 10 gününe tekâbül etmektedir.Bkz: Ermiş, a.g.t., s. 91, 114 no’lu dipnot.171 Mehmed Zihni, Elğâz-ı Fıkhiyye, Kasbar Matbaası, İstanbul 1309, s. 231.172 Elğâz-ı Fıkhiyye, kapak sayfası.64


Elğâzi’s-Sâdeti’l-Hanefiyye) tesmiye ettiği kitap ve’l-ensâb dahi metâbi’-i mısriyeninmeâsir-i meşkûresinden bulunan Kenz şerhlerinden birinin hâmişinde matbu olmaklame’haz ile me’hûz birleştirilerek bunların mesâil-i mühimmi ve muğlakası lâzım gelenkuyûd ve şurûtunun ilâvesi ve izâhât-ı kâfiye verilmesi vechile terceme edilmiş ve mecmû-ıhâsıladan şu eser-i kemter vücûd bulmuştur. Bunda her bâbı bir kitab addolunan ebvâb-ıfıkhiyyenin kırk nev’inde 275 mes’ele-i şer’iyye mezkûr olup Eşbâh’ın gerek bu fenni vegerek fenn-i furûk ve cem’ ve farkı ve hayli fenn-i kavâid ve fevâidi gibi efyed ve enfa’olmakla onların dahi inşallâhu teâlâ lisânımıza nakl ve tercemesi musammam ve bi’t-tevfîkiteâlâ fenn-i furûk ile mesâilu’l-fark mütercemdir.” 173Elğâz-ı Fıkhiyye’deki bilmeceler zihni çalıştırarak insana beyin jimnastiği yaptırtan vecevâbı okunduğu zaman da çoğu zaman gülümseten cinstendir. Sorulan bilmecelerdenbirkaçı şöyledir:“29 (Mes’ele): Hangi kadındır o ki âhar-ı beldede olan bir adamın vefât etmiş olduğunuişitmekle dört senelik namazlarını iâde etmek lâzım gele? (Cevâb): O kadın bir kimseninümmü veledi yani kendisinden çocuk getirmiş câriyesidir ki onu o kimse birine tezvîc etmişola da o dahi câriyeliği cihetle namazları baş örtüsüz kılmış buluna. Efendisinin vefâtındanitibâren kendisi hür hükmünde olmakla efendisi âhar beldede bulunmak ve vefât edeli dörtsene olmak sûretinde onun vefâtına âgah oldukta o müddet zarfında başı açık kıldığınamazları iâde etmesi lâzım gelir.” 174“4 (Mes’ele): Ağzında lokma bulunan bir kadına zevci “Eğer lokmayı yutar isenbenden üç talak ile boş ol ve eğer çıkarır isen yine üç talak ile boş ol” demiş olursa talakvukû bulmamak için çâre nedir? (Cevâb): Lokmanın nısfını atıp nısfını yutmaktır. Yâhudbaşka birisi cebren onu ağzından almaktır.” 175“13 (Mes’ele): Hangi kimsedir o ki üzerinde savm var iken namazı sahîh olmaya?(Cevâb): Savm oruç ma’nâsına olduğu gibi deve kuşu tersi ma’nâsına da gelir. Evvelkima’nâda savm mâni-i salât değildir. İkinci ma’nâda necâset demek olduğu için onun birdirhem miktârı mâni-i salâttır.” 176173 Elğâz-ı Fıkhiyye, s. 2–3.174 Elğâz-ı Fıkhiyye, s. 29–30.175 Elğâz-ı Fıkhiyye, s. 105–106.176 Elğâz-ı Fıkhiyye, s. 22.65


“8 (Mes’ele): Hangi kadındır ki erkeklere imam ve pîşû olabilir? (Cevâb): Secde âyetiniokuyup da secdeye varan hâtundur ki o âyeti işiten erkekler dahi ona peyrev olarak secdeederler.” 177Elğâz-ı Fıkhiyye, İbrahim Halil Can tarafından sadeleştirilerek günümüzde tekraryayınlanmıştır. 1784. Kızlar Hocası-Küçük Hanımlar İlmihali (İstanbul 1312, 1316, 1319, 1334)Kızlar Hocası, 15 sayfalık küçük bir kitapçık görünümündedir. Maârif Nezâreti’ninisteği üzere ilkokul üçüncü sınıf kız öğrencileri için ders kitabı olarak telif olunmuştur. Budurum şu şekilde belirtilmiştir: “Her hakkı mahfûz kalmak üzere Maârif-i UmûmiyeNezâret-i Celîlesi emr ve ruhsatıyla tertîb ve tab’ olunmuştur İnâs-ı Mekâtib-i İbtidâiyyeninüçüncü senesine mahsûsdur” 179 Zihni Efendi, Kızlar Hocası’nın Besmele’yle başladığı ilksayfasında işleyeceği ilmihal konularını anlatmaya geçmeden Allah’a hamd ve HzPeygamber (sav)’e salât ve selâmdan sonra çocuklara şöyle seslenmiştir:“Çocuklar! İnsan kısmı akıllı, fikirli bir mahlûk olduğundan yalnız bir görünüşdenibâret değildir. İnsanların göze görünür bir kalıbı olduğu gibi bir de göze görünmez bir rûhuvardır. Burada ruhdan maksûdumuz hayvanlarda dahi bulunan hayattan başka bir manâdır.İnsanın meydanda olan kalıbına “cesed” ve “beden” tabir olunur ki onun bir şeydenhaberi yoktur. Şu kadar ki hayat sebebiyle insan üşümeye ve ısınmaya ve susamaya veacıkmaya o vâsıta ile ma’rûz olur.Meydanda olmayan ve o hayattan başka olan rûhuna nefs-i nâtıka ve cevher-i akl veirfân tabir olunur ki lutf-ı Hakk ile bu her şeyi anlar ve o sâyede insan en mükemmel birmahlûk olur.Zâhir-i bedenleri için herkes yiyeceğe ve giyeceğe ve barınacak mekâna muhtaç olduğugibi bâtın-ı hâlleri ve mükemmeliyet-i akl ve irfânları için dahi îmân ve amele muhtaçtır.Zâhirlerince insanların muhtaç oldukları şeyleri tayin etmekte ve herkes o hususlarca âdetetâbi’ olup gitmektedir. Bâtınları için muhtâc bulundukları şeyleri -ki birincisi îmân, ikincisiameldir- tayin eyleyecek şey din ve şerîattir. Bizim din ve şerîatimiz İslâm’dır. O bizimâdâtımıza dahi usûl ve âdâb tayin etmiştir.177 Elğâz-ı Fıkhiyye, s. 20.178 İbrahim Halil Can, Elğâz-ı Fıkhiyye, Bahar Yayınları, İstanbul 1978.179 Kızlar Hocası, III. Baskı, iç kapak sayfası.66


Biz şimdi dîn-i İslâm’ın bize asıl emretmekte olduğu îmân ile amele bakalım: …” 180Mehmed Zihni, Kızlar Hocası’nda şu başlıklara yer vermiştir: İman (Allahu Teâlâ,Melekler, Kitaplar, Peygamberler, Kazâ ve Kader, Âhiret), Amel, Namaz, Abdest, Farz-Vâcip-Sünnet-Müstehap-Haram-Mekruh (Kavramları), Beş Vakit Namaz, Sıfat-ı Salât,Oruç, Vezâif-i Edebiyye. 181Müellif, Kızlar Hocası’nda beş vakit namaz ve namazın nasıl kılınacağı meselelerinedaha çok yer vermek sûretiyle ağırlıklı olarak namaz konusunu işlemiştir. 182 KanaatimizceZihni Efendi bu şekilde ilkokul seviyesindeki küçük kızlara namaz kılma alışkanlığınıkazandırmak istemiştir. Namazı sevdirmek için de güzel ve teşvik edici ifâdelerkullanmıştır. “Sıfat-ı Salât” bahsinin sonunda müellif şöyle demektedir: “Abdestli namazlıinsanlar yüzlerinden bilinir. Onların yüzleri nurlu ve sevimli olur. Hakk Teâlâ kendisineibâdet eden kullarını sever ve onların bedenlerine kuvvet ve ömürlerine bereket ve yüzlerinemelâhat bahş ve ihsân eder.” 183 Görüldüğü üzere müellif, çocukları namaza yönlendirmekiçin korkutma metodunu değil sevdirme metodunu kullanmıştır. Ayrıca Kızlar Hocası’ndaçocukların anlayabileceği basitlikte fıkıh usûlü konularına da temas edildiği dikkatçekmektedir.Kızlar Hocası’nın son başlığı olan “Vezâif-i Edebiyye” ile müellif, âdâb-ı muâşeretkurallarını hatırlatarak çocuklarda ahlâken sağlam bir şahsiyet oluşturmaya çalışmıştır. Buşekilde Kızlar Hocası’nda iman ve ibâdetlerin dışında ahlâkî konulara da yerverilmiştir.Müellif, edebî kurallara ilişkin şu hususları vurgulamıştır:“İnsan için edeb en büyük vazîfedir. Mahlûka karşı olan vazîfe-i edebiyyenin başlıcasıinsan kendinden küçüğüne şefkat ve merhamet ve büyüğüne ta’zîm ve hürmet etmektir.Ta’zîm ve hürmet edilmesi lâzım olan büyükler birinci derecede Halîfe-i Rû-yı ZemînPâdişâhımız Efendimiz Hazretleri’dir. Ba’dehû ana ve baba ve hocadır.Bunlara ve kendini bilir her büyüğe hürmet ve riâyetle berâber kendinden küçükleremerhamet ve şefkat üzere muâmele etmeli ve fakirlere kibir etmeyip acımalıdır. Fakirlerdahi sabır ve kanâat üzere bulunup açgözlü olmamalıdır. Kızlar büyüklerin verdikleriterbiyeyi hüsn-i telakki etmeli ve ağırbaşlı hanım olmalıdır. Ağzını yalan söylemeye ve180 Kızlar Hocası, III. Baskı, s. 2–3.181 Kızlar Hocası, III. Baskı, s. 3–15.182 Kızlar Hocası, III. Baskı, s. 6–13.183 Kızlar Hocası, III. Baskı, s. 13.67


edliğe ve yemin etmeye ve and vermeye alıştırmamalı ve her lakırdıya karışmamalıdır.Her işittiğini de söylememelidir. İyiler ve terbiyeliler ile görüşüp hüsn-i hulk peyda etmeli,çetin huylu olmamalıdır. Çirkin huy çirkin yüzden daha çirkindir. Güzel huylu olanlaryabancılar arasında bile akrabâ gibi bulunurlar. Çirkin huylular ise kendi akrabâsı içindedahi yabancı sayılırlar. Gece erken yatıp sabahleyin erken kalkmalı ve abdestini alıp başınıtaramalı ve giyinip kuşanmalı ve libâs ve bedenini dâimâ temiz tutmalıdır. Erkenkalkmayana tenbel denir. Temiz olmayandan herkes iğrenir.Her hafta tırnağını kes, herkesin içinde sakız çiğneme. Diş karıştırma. Parmağındakiyüzükle oynama. Kahkaha ile gülme. Gerinme. Çok esneme. Esnemek gelirse ağzını elinlekapa. Parmağını burnuna sokma. Âşikâresinden utanacağın şeyi gizli dahi yapma.Başkasına sorulan şeye sen cevap verme. Yemek yediğin zaman yemek için yaşanmaktaolmayıp belki yaşanacak kadar yemek yenilmek lâzım olduğunu hatırlayıp da ona göre eklet, boğazkâr olma. Büyükler başlamadıkça sofraya el uzatma. Kendi önünden ye, ilerigitme. Esnâ-yı taâmda başkasının yemeğine ve yediğine bakma. Besmele ile başla, el-Hamdulillah ile kalk.” 184Zihni Efendi, bu ilmihalle kız çocuklarına ağaç yaşken eğilir hesâbınca ahlâk ve edepkurallarını da kazandırmak istemiştir. Zîrâ üçüncü sınıf ilkokul öğrencisi olan muhatabınınyaş seviyesi bunun için en uygun zamandır. Bu yüzden iman ve amel konularınıaçıkladıktan sonra kitapçığın tamamında olduğu gibi gayet sade, anlaşılır, vurgulu,etkileyici ve iknâ edici bir dille temel âdâb-ı muâşeret kurallarını sıralamıştır.Mehmed Zihni, Kızlar Hocası’nın yazımını 1312 yılı sonbahar başlarında KızılToprak’ta bitirmiştir. Müellif, Nimet-i İslâm’ı da aynı yerde tamamladığınısöylemektedir. 185 Kızlar Hocası’nın dördüncü baskısının üzerinde basım yılı hatâen 1234şeklinde gösterilmiştir. Eserin ilk basım yılı ve dördüncü baskının üzerinde yeralan diğertarihler dikkate alındığında bu tarihin 1334 olması gerektiği anlaşılmaktadır. Zîrâ dördüncübaskının üzerinde şöyle denmektedir: “Maârif-i Nezâret-i Celîlesinin fî 1 Receb sene 321 fî9 Eylül sene 319 tarihli ve 117 numaralı ruhsatnâmesiyle tab’ olunmuştur” 186184 Kızlar Hocası, III. Baskı, s. 14–15.185 Kızlar Hocası, III. Baskı, s. 15.186 Kızlar Hocası, IV. Baskı, Şirket-i Mürettebiyye Matbaası-Bâb-ı Âlî Caddesinde, numara 52,İstanbul 1234 (1334), iç kapak sayfası.68


5. Hanımlar İlmihali (İstanbul 1313, 1321)Hanımlar İlmihâli, ilkokul düzeyindeki dördüncü sınıf kız öğrenciler için ders kitabıolarak yazılmıştır. Bununla ilgili olarak eserin başında şöyle denmektedir: “İnâs-ı Mekâtib-iİbtidâiyye’nin dördüncü senesine mahsûsdur” 187 47 sayfalık bu ilmihal küçük boydabasılmıştır. Müellif, bu mütevazi eserini 7 Safer 1313/17 Temmuz (1895)’te Kanlıca’dadenize nâzır yazlığında tamamlamıştır. 188Hanımlar İlmihâli’nde şu başlıklar altında açıklamalar yapılmıştır: İman (Allah’a İman,Peygamberlere İman, Meleklere İman, Kitaplara İman, Ahirete İman, Kaza ve Kadereiman), Namaz Kılmak, Abdest Almak, Abdesti Bozan Şeyler, Abdestin Erkân ve Âdâbı,Evsâf-ı Vudû, Lâpçinlere Mesh, Cebîreye ve Isâbeye Mesh, Gusül, Guslün Erkân ve Âdâbı,Teyemmüm Bahsi ve Suların Envâı, Evkât-ı Hamse, Nevâfil ve Evkât-ı Mekrûhe (İşrakNamazı, Duhâ Namazı, Teheccüd Namazı, Evvâbîn Namazı, Tahiyyetu’l-Mescid Namazı),Şurût-ı Salât, Erkân-ı Salât, Vâcibât-ı Salât ve Sücûd-ı Sehv, Sücûd-ı Tilâvet, Secde-i Şükr,Kazâ-i Fevâit, Müfsidât-ı Salât, Kat’-ı Salât, Ahkâm-ı Sefer, Oruç Tutmak, İmsak, OrucuBozan ve Bozmayan Şeyler, Sadaka-i Fıtr, İ’tikâf, Zekat, Udhıyye=Kurban, Tekbîr-iTeşrîk, Hacc Etmek, Ahkâm-ı Cenâze, Nezr ve Vasiyet. 189 Ayrıca müellif, Hanımlarİlmihâli’nde Abdestin Erkân ve Âdâbı, Şurût-ı Salât, Erkân-ı Salât, Vâcibât-ı Salât veSücûd-ı Sehv, Oruç Tutmak ve Sadaka-i Fıtr başlıkları altında Kızlar Hocası’na atıftabulunmuştur. 190Zihni Efendi, Hanımlar İlmihâli’nin muhtevâsını inanç, ibâdet ve muâmelât gibimüslüman öğrencilere günlük hayatta en gerekli temel bilgilerden oluşturmuştur. EserdeKızlar Hocası’nda olduğu gibi kadınlara özel hallerle ilgili başlıkların bulunmaması dikkatçekmektedir. Bu durum muhtemelen hedef kitlenin ilkokul düzeyindeki kız öğrencilerolmasından kaynaklanmıştır. Ayrıca bir üst sınıf için yazılmış olduğundan olsa gerek KızlarHocası ile kıyaslandığında Hanımlar İlmihâli’nin hacimce daha fazla ve muhteviyâtça dahayoğun olduğu görülmektedir.İlkokul çocuğunun anlayabileceği basit bir dille yazılmış olan Hanımlar İlmihâli,hacimce küçük olmasına rağmen işlediği konularda muhatabına doyurucu bilgiler vermiştir.187 Mehmed Zihni, Hanımlar İlmihâli, II. Baskı, İstanbul 1321, iç kapak sayfası.188 Hanımlar İlmihâli, II. Baskı, s. 47.189 Hanımlar İlmihâli, II. Baskı, s. 2–47.190 Hanımlar İlmihâli, II. Baskı, s. 9, 21, 22, 23, 30, 33.69


Dördüncü sınıf düzeyindeki öğrencinin bu bilgileri okulda öğrenmesi gerçekten de takdireşâyândır. Özellikle günümüzde bu basit ilmihal bilgilerinin çoğundan bîhaber olan yetişkininsanların varlığı Mehmed Zihni’nin kız çocuklarının din eğitimi konusundaki hizmetinindeğer ve önemini göstermektedir.6. el-Muhtasarât fî Mesâili’t-Tahâra ve’l-İbâdât (İstanbul 1332, 1334, 1339)Son üç sayfasında Zihni Efendi’nin hayatı ve eserleri hakkında bilgi bulunan esertoplam 244 sayfadır. Hayatı kısmında Tâhiru’l-Mevlevî’nin müellifin vefâtına düşürdüğütarihe de yerverilmiştir. 191 Eserin yazımı 8 Şevval 1324 Cumartesi günü bitirilmiştir. 192Hacı Zihni Efendi, el-Muhtasarât’ta Nimet-i İslâm adlı eserini özetlemiştir. Bunukitabın başında yeralan şu açıklamadan öğrenmekteyiz:“… (Ni’met-i İslâm) nâmında küçük bir ilm-i hâl risâlesi var idi ki o risâlecik ehîranfıkhın ibâdât ve münâkehât aksâmını hâvî büyücek bir kitaba mebde’ ve kısm-ı evvelolmuştu. İbâdât kısmı, tahâret ve salât ve savm ve zekât ve hac mesâilini câmi’ müstakilbirer kitab olarak Ni’met-i İslâm’a kısm-ı sânî kılınmış ve zebâih ve edhıye ve akîka mesâilide Kitâbu’l-Hacc’a zeyl edilmiş idi. İşte o beş kitaptan ibâret olan kısm-ı sânî-i Ni’met-iİslâm bu defa ihtisâr olunarak kitapların isimleri evveline birer (muhtasar) kelimesi geçirildive cümlesine birden (el-Muhtasarât fî Mesâili’t-Tahâra ve’l-Ibâdât) nâmı verildi. Kitâb-ıZekât ile Kitâb-ı Haccın muhtasarlarına asıllarında olmayan bazı mesâil ziyâde edildi(*).Ve mâ tevfîkî illâ billâh. Fî 1 Muharrem sene 1332. Mehmed Zihni(*) O ziyâdenin Kitâbu’l-Hacca âid olanı aslın tab’a-i sâniyesinde dahi mevcûddur.” 193Bu tanıtımdan sonra “Medhal” başlığı altında mezhep imamları hakkında bilgiverilmiştir. Kendilerine “eimme-i erbaa” denen “İmam Ebû Hanîfe, İmam Mâlik, İmamŞâfiî ve İmam Ahmed b. Hanbel” ile İmam Ebû Hanîfe’nin iki öğrencisi olan “İmam EbûYûsuf ve İmam Muhammed” hakkında kısaca bilgi verildikten sonra “mükellef, ef’âl-imükellefîn, hüküm, ahkâm-ı şer’iyye” kavramları açıklanmıştır. 194 Medhal’in sonundaşöyle denmiştir: “… Mükelleften sâdır olan fiil gerek ibâdât gibi âhirete müteallik olsungerek münâkehât ve muâmelât gibi dünyaya müteallik bulunsun ya mübâh veyâ haram191 Mehmed Zihni, el-Muhtasarât fî Mesâili’t-Tahâra ve’l-İbâdât, III. Baskı, Kanâat KütübhânesiMatbaası, İstanbul 1339, s. 244.192 el-Muhtasarât, III. Baskı, s. 241.193 el-Muhtasarât, III. Baskı, s. 2.194 el-Muhtasarât, III. Baskı, s. 3–6.70


yâhud vâcib veyâ mekrûh ilh olmaktan hâlî değildir. Biz şimdi âhirete müteallik olanef’âlden –ki ibâdât tabir olunur- ve onun ahkâm-ı şer’iyyesinden bahsedeceğiz. (Tahâretvesîle-i ibâdettir. Farz-ı ayn olan (ibâdât): Namaz, oruç, zekât, hacdır. Bunların her biri birerkitap ile mübeyyendir. Kitâb-ı evvel işte bu Kitâbu’t-Tahâre) dir.” 195el-Muhtasarât, müellifin son eseridir. Zîrâ kendisi eserin 1332 tarihli birinci baskısınıntab’ına başlanılmasının onyedinci gününde vefat etmiştir. 196Zihni Efendi’nin bu eseri “el-Muhtasarât” ve “Muhtasar Nimet-i İslâm” adlarıylasadeleştirilerek tekrar yayınlanmıştır. 1977. el-Hakâik mimmâ fi’l-Câmii’s-Sağîr ve’l-Meşârık min Hadîsi Hayri’l-Halâik(İstanbul 1310–1311)Çok yönlü bir âlim olan Zihni Efendi, hadis sahasında da eserler vermiştir. Bu sahadayazdığı eserlerden biri de iki cilt halinde basılmış olan el-Hakâik’tir. Sözkonusu eserinbaşında içeriğiyle alâkalı şu ibâre yeralmaktadır: “Bu kitap iki fasıl üzerine müretteb olupfasl-ı evvel terâcim-i ahvâl-i ruvvât ve fasl-ı sânî ehâdîs-i seyyidi’l-kâinât hakkındadır” 198el-Hakâik’in “harfu’l-hemze” ile başlayıp “harfu’l-hâ” ile biten I. cildi 243 sayfa olup1310’da Kasbar Matbaası’nda basılmıştır. 199 “Harfu’l-hâ” (noktalı hâ) ile başlayıp “harfu’zzâ”ile sonlanan II. cildi ise 240 sayfa olup yazımı 14 cumâde’l-âhira 1311’de bitirilmiş vebasımı 26 ramazan 1311’de tamamlanmıştır. Müellif II. cildi “harfu’l-ayn” ile başlayan III.cildin takibedeceğini de bildirmiştir. 200Mehmed Zihni, bu eserinde “el-Câmiu’s-Sağîr fî Hadîsi’l-Beşîri’n-Nezîr” ve“Meşâriku’l-Envâri’n-Nebeviyye min Sıhâhi’l-Ahbâri’l-Mustafiyye” adlı iki hadis kitabınıiçlerindeki hadislerden seçmeler yaparak tercüme etmiştir. Müellif, hadis ilminin tedvînsüreci hakkında ayrıntılı bilgi de verdiği eserinin önsözünde el-Hakâik’i muhtevâ, metot vemenba bakımından şöyle tanıtmıştır:195 el-Muhtasarât, III. Baskı, s. 6.196 Ali Rana Tarhan, “Müellifin Hayâtı ve Eserleri Hakkında Bilgi” (Mehmed Zihni-el-Muhtasarâtiçinde), Diyanet İşleri Reisliği Yayınları, Ankara 1957, s. 5.197 Hacı Mehmed Zihni (Efendi merhûm), el-Muhtasarât-Temizlik ve İbâdetler, Diyanet İşleri ReisliğiYayınları, Ankara 1957; Hacı Mehmed Zihni Ef., Muhtasar Nimet-i İslâm-El-Muhtasarât fî Mesâili’t-Tahâreti ve’l-İbâdât, Sadeleştiren: H. R. Yananlı, Bedir Yayınevi, İstanbul 1990.198 el-Hakâik, c. I, s. 10.199 el-Hakâik, c. I, s. 243 ve kapak sayfası.200 el-Hakâik, Bâb-ı Âlî Caddesinde 25 Numaralı Matbaa, c. II, s. 240.71


“… (Hadîs) ve ta’bîr-i âharla (sünnet) Hazreti Hâtemi’n-Nebiyyîn aleyhi’s-salâtu ve’sselâmınkavli yâhud fiili veyâhud takrîri yani bir söz söylenirken veyâ bir iş işlenirkenduyup ve görüp de men buyurmadıklarıdır. Bunların cem ve tertîbi bir vakit râvîleri olanashâb-ı hazerâtının esâmîsi sırasında olup bir râvî-i sahâbînin nekadar merviyyât-ı sâbitesivar ise bir bâba derc edilmiştir. Muehhıran ehâdîs-i şerîfe muhtevî olduğu mesâil itibârıylatevzî’ ve tebvîb edilerek kütüb-i hadîste ebvâb-ı fıkıh tertîbi hâsıl olmuştur. İkiyüzellialtıdamüteveffâ İmâm Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâîl el-Buhârî ve ikiyüzaltmışbirdemüteveffâ İmâm Ebu’l-Hüseyin Müslim b. el-Haccâc el-Kuşeyrî en-Neysâbûrî veikiyüzyetmişdokuzda müteveffâ İmâm Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ et-Tirmizî veikiyüzyetmişbeşde müteveffâ İmâm Ebû Dâvud Süleymân b. Eş’as es-Sicistânî veüçyüzüçte müteveffâ İmâm Ebû Abdurrahman Ahmed b. Ali b. Şuayb en-Nesâî veikiyüzyetmişüçte müteveffâ İmâm Ebû Abdullah Muhammed b. Yezîd b. Mâce el-Kazvînîgibi eimme-i hadîsin meâsir-i celîleleri olan (Kütüb-i Sitte) bütün o tertîb üzere müdevvenbulunmuştur(*). Daha sonra yani ehâdîs-i şerîfe itkân-ı esânîdiyle hadd-i iştihâra vardıktanve bi-esânîdihâ mahallerinde mazbût ve mukayyed bulunduktan sonra mütûn-ı ehâdîstertîbi ihdâs edilmiştir ki ehâdîs-i kavliyye evâil-i elfâzı itibâriyle müretteb olmuştur.Bu tertîb üzere müellef olan kütüb-i hadîsten dokuzyüzonbirde müteveffâ eş-Şeyhu’l-Hâfız Celâleddin Abdurrahman b. Ebî Bekr es-Suyûtî’nin (el-Câmiu’s-Sağîr fî Hadîsi’l-Beşîri’n-Nezîr) nâm-ı kitabı ehâdîs-i şerîfenin harf-i evvelleri itibâriyle tertîb-i hurûf-ıhecede olup altıyüzellide müteveffâ İmâm Radıyyuddin Hasan b. Muhammed es-Sağânî’nin (Meşâriku’l-Envâri’n-Nebeviyye min Sıhâhi’l-Ahbâri’l-Mustafiyye) nâm-ıkitâb-ı şerîfi dahi ehâdîsin kelimât-ı evveliyesi itibâriyle bir takım ebvâb ve fusûlemünkasemdir. Bu iki kitapta olan ehâdîs-i şerîfeyi ikisini bir tertîbe koyarak bi’l-intihâbterceme etmeyi kendimce zuhr-ı âhiret ve sermâye-i saâdet ve bazı ihvân-ı dîne âcizânehizmet bildiğimden müsteînen billâhi teâlâ harfu’l-eliften bed ile cem ve tercemeye şurû’ettim. Ve mecmû-ı hâsılı (el-Hakâik mimmâ fi’l-Câmii’s-Sağîr ve’l-Meşârik min HadîsiHayri’l-Halâik) tesmiye eyledim. Meşârık’ın me’hazı İmâm Buhârî ile İmâm Müslim’inSahîhayn’ından ibâret olup aded-i ehâdîsi İmâmeyn-i müşârun ileyhumânın ya münferidenveyâ müttefikan derc ve tahrîc ettikleri âsârın ikibin bu kadarına maksûrdur… Câmi-i Sağîrise Kütüb-i Sitte’de ve Muvatta’da ve Mesânid ve Müstedrekât’ta elfâz-ı vecîze üzere olanehâdîsi hâvî olduğundan içlerinde min ciheti’l-isnâd daîf olanı da vardır. Bu sebeple ahzu72


intihâbda şurrâhın cerh ve tad’îf etmediği hadîsler iltizâm olunmuştur. Ehâdîste nakl-i bi’lma’nâekser olduğundan ihtilâf-ı ruvvât ve elfâz ile ma’nen mükerrer olanları da olmuştur.Meşârık’tan ahz olunan ehâdîse (mim) ve Câmi-i Sağîr’den ahz olunanlara (cim) veherikisinde tesâdüf edilene (mim-cim) harfleri ile rumuz ve işâret olunup hadîslerin bâlâsınarâvi-i sahâbiyesi ismiyle nereden alındığının ber-vech-i mezkûr rumuzu derc edilmiştir.Zîrine tercemesi yazılıp hıtâm-ı tercemede hadîs-i şerîfin meâlen nihâyet bulduğunu irâeten(intehâ) sîğasına delâlet etmek üzere (elif-he) rumuzu konulmuştur. Ba’dehû meâlinmuktedî olduğu izâhât verilmiştir.(elif-he) rumuzu esnâ-yı şerh ve îzâhta vâki’ nukûlün müntehâlarına dahi vad’olunmuştur…” 2018. el-Kavlu’s-Sedîd fî İlmi’t-Tecvîd yahud Tecvîd-i Cedîd (İstanbul 1328)Eser, 83 sayfa olup basımı 1328 yılı Ramazan ayı başlarında tamamlanmıştır. 202Müellif, isminden de anlaşıldığı üzere bu eserinde tecvit konularını işlemiştir.Mushaf-i Şerîf’in tanıtımıyla başlanan eserde sırasıyla “Tilâvet, Tenvîn, Hurûf-ı Medve Hurûf-ı Lîn, Temrîn, Vasl ve Vakf, Ahkâm-ı Vasl, Temrîn, Temrîn, Ahkâm-ı Vakf,Temrîn, Temrîn, Temrîn, Med ve Kasır, Damîrlerin Med ve Kasrı, Temrîn, Temrîn, Medd-iAslî ve Medd-i Fer’î, Temrîn, Envâ-ı Medd-i Fer’î, Medd-i Muttasıl ve Medd-i Munfasıl,Temrîn, Medd-i Lâzım ve Medd-i Ârız, Temrîn, Medd-i Lîn, Temrîn, Kalkale, Temrîn,İdğâm, Temrîn, İdğâm-ı Mütecâniseyn, Temrîn, İdğâm-ı Mütekâribeyn, İdğâm-ı bi-lâGunne, Temrîn, İdğâm-ı maa Gunne, Temrîn, İhfâ, Temrîn, İklâb, Temrîn, İzhâr, Temrîn,İzhâr-ı Kameriyye ve İdğâm-ı Şemsiyye” başlıkları yeralmaktadır. 203Bu başlıklardan anlaşıldığı üzere Zihni Efendi, eserinde sadece tecvîd konularınıanlatmakla yetinmemiş bu kurallarla ilgili bol miktarda örnek de vermiştir. Pratik yapılmaksûretiyle bu şekilde konunun iyice pekişmesi sağlanmıştır. Müellif, temrînlerde sadece ilgilikuralın değil öncesinde geçen bütün kuralların uygulanmasını istemektedir. Bununla ilgiliolarak eserin sonunda şöyle denmiştir: “Temrînlerde yalnız âid olduğu bahsin mesâili talep201 el-Hakâik, c. I, s. 6–8.202 Mehmed Zihni, el-Kavlu’s-Sedîd fî İlmi’t-Tecvîd Yâhud Tecvîd-i Cedîd, Tab’a-i Ulâ, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, İstanbul 1328, s. 83.203 el-Kavlu’s-Sedîd, s. 2–83.73


olunmayıp her temrînde ondan evvel geçen mesâil dahi tatbîk olunmalıdır. Ve billâhi’ttevfîk.”204 Eserde dipnot düşülmek sûretiyle gerekli açıklamalar da yapılmıştır.9. Tuhfetu’l-Erîb fi’r-Reddi alâ Ehli’s-Salîb Tercümesi (İstanbul 1291, 1304)112 sayfalık küçük boy bu eser, 17 Rebîulevvel 1291’de Dâru’t-Tıbâati’-Âmire’debasılmıştır. 205 Mehmed Zihni, Tuhfetu’l-Erîb’in tercümesini Said Efendi ile birlikte yapmışve eseri ilâve bilgilerle zenginleştirmiştir. Bu durum, Meşâhîru’n-Nisâ’nınmukaddimesinde müellifin eserleri tanıtılırken şu şekilde ifâde edilmiştir: “Redd-i ehl-isalîb hakkındadır. Matbûdur. Bunun da mukaddimesini Efendi-i mûmâ ileyh (Said Efendi)terceme ederek tab’ına müşârik olmuştur müntehâ-yı tercemesinde ismini rumuz olmaküzere sîn işâreti vardır. Müellifin bunda da bazı ilâveleri vardır ki onları alâmet-i müfrezealtına almıştır” 206Tuhfetu’l-Erîb, bir zamanlar hristiyan bir Katolik râhip olan Abdullah et-Tercüman(Anselmo Turmeda)’ın müslüman olduktan sonra Arapça öğrenerek h. 823’te yazdığıHristiyanlığa reddiye tarzında bir eserdir. Tuhfetu’l-Erîb Tercümesi’nin 1291 tarihli birincibaskısı şu şekilde takdim edilmiştir: “Bu kitap zâten Katolik râhiplerinden olup bi’l-âhirebundan takrîben dörtyüzseksen sene evvel bi’l-hâssa Tunus’a gelerek müslüman olmuş veorada lisân-ı Arabî teallum etmiş olan Mevlânâ Abdullah et-Tercümân’ın eseri ve nasârânınkavâid-i dîn ve âyinlerinin kâfiyen beyânını dahi hâvî olduğu cihetle sâir reddiyelerinfâidet-i ekserîdir…” 207Abdullah et-Tercüman, önsözde Tuhfetu’l-Erîb’i yazış gerekçesi ve eserin içeriğihakkında ayrıntılı bilgi vermiştir. Müellif, şunları söylemiştir: “… (Tercüman Abdullah) derki… nasârânın akvâl-i bâtılasını ve teslîse müteallik olan esasları ile bu tarîk-i nâ-ma’kûl vefâsidi beyân eylemeye ve İncilleri ile bunları telif edenleri ve icrâ eyledikleri âyinlerle onlarıihtirâ’ eyleyenleri ve ifsâd-ı ukûllerini ve menkûllerinde ibtâl-i küfürlerini ve Hazreti Mesîhaleyhisselâma iftirâ ve açıktan açığa kizb-i alellâha ictirâlarını ve papazlarının sözlerini vei’tikâdlarını ve Îsâ aleyhisselâma inzâl buyurulmuş olan İncil hakkında zuhûra gelen ihtiyâlve ifsâdlarını ve ba’dehû hakîkat-ı kurbât ve haçlarına olan secde ve ibâdâtlarını zikretmeye204 el-Kavlu’s-Sedîd, s. 83.205 Mehmed Zihni, Tuhfetu’l-Erîb fi’r-Reddi alâ Ehli’s-Salîb Tercümesi, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire,İstanbul 1291, s. 112.206 Meşâhîru’n-Nisâ, mukaddime.207 Tuhfetu’l-Erîb Tercümesi, kapak sayfası.74


pek çok harîs idim tâ ki Hakk Celle ve Alâ Hazretleri bu risâle-i muhtasaranın telifini banailhâm eylediBen işbu risâlede evvelâ belde ve menşeimi zikredip ba’dehû vatanımdan çıktığımı vedîn-i İslâm’a duhûl ile Hazreti Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimize îmânettiğimi ve bundan sonra dahi Sâhib-i Tunus Ebu’l-Abbas Ahmed’in mazhar olduğum niamve ihsânı ile oğlu Ebu’l-Fâris Abdulazîz’in eyyâm-ı hükûmetinde vukûa gelen bazı işlerimive bunun siyer-i hamîde ve âsâr-ı cemîlesinden bir miktârını derc ve bunlardan sonra dahizikri geçtiği üzere dîn-i nasârâyı redde ve fazîlet-i millet-i Muhammediyyeyi isbâta dâirolan mebâhisi beyân ettim bu muhtasar-ı garîb işbu tertîb üzere vücûda geldikte “Tuhfetu’l-Erîb fi’r-Reddi alâ Ehli’s-Salîb” nâmıyla tevsîm ve mütâlaası kolay olmak ve nazar edenlerbıkmamak için üç fasla taksîm eyledim birinci fasıl ibtidâ-yı İslâmım ve dîn-i nasrânîdenhurûcum ile millet-i hanîfiyye-i İslâmiyye’ye duhûlüm ve Sâhib-i Tunus Ebu’l-AbbasAhmed’in eyyâm-ı hükûmetindeki bazı işlerim beyânındadırİkinci fasıl işbu kitabı cem ve tasnîf etmiş olduğum sekizyüzyirmiüç senesi Sâhib-iTunus Ebu’l-Fâris Abdulazîz’in zamân-ı hükûmetinde bulunduğum işler ile müşârunileyhin bazı siyer-i hamîde ve âsâr-ı ber-güzîdesi beyânındadır üçüncü fasıl dahi dîn-inasârâyı red ve Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin Tevrat ve İncil’inve sâir kütüb-i enbiyânın (salavâtullâhi aleyhim ecmaîn) nassları ile sübût-ı nübüvvetibeyânındadır inşallâhu teâlâ bu faslın tamâmıyla işbu kitabı tasnîfden ğaraz ve matlâb dahibi-havlihî teâlâ resîde-i hıtâm olacaktır ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’lazîm”208Tuhfetu’l-Erîb fi’r-Reddi alâ Ehli’s-Salîb Tercümesi, günümüzde kitapçık boyutunda“Hıristiyanlığa Reddiye” adıyla tekrar yayınlanmıştır. 20910. el-Munkızu mine’d-Dalâl Tercümesi (İstanbul 1287, 1289)Mehmed Zihni, İmâm Gazâlî (ö. 505)’nin otobiyografisi niteliğindeki söz konusueserini Said Efendi ile birlikte tercüme etmiştir.1287 yılı Şaban ayında yapılan tercüme, kısasüre sonra 20 Şevval 1287’de Matbaa-i Âmire’de basılmıştır. Eserin Tarîk-i Sûfiyye208 Tuhfetu’l-Erîb Tercümesi, s. 3–5.209 Abdullah Tercüman, Hıristiyanlığa Reddiye, Mütercimi: Hacı Mehmed Zihni Efendi, BedirYayınları, İstanbul 1995.75


ahsine kadarki kısmını birçok faydalı bilgi de eklemek sûretiyle Zihni Efendi, bundansonraki kısmını ise Said Efendi tercüme etmiştir. 21011. Sihâmu’l-İsâbe fî Kenzi’d-Daavâti’l-Müstecâbe Tercümesi (İstanbul 1313)Zihni Efendi, Celâleddin Suyûtî (ö. 911)’nin makbul dualara ve duanın kabul şartlarınadair olan Sihâmu’l-İsâbe adlı eserini tercüme etmiştir. Eserin başında içerik hakkında şunlarsöylenmiştir: “… Bu bir cüzdür ki ed’ıye-i müstecâbeyi hâvîdir. Vech-i isticâbe dahi yadâiyede zâhir olan sıfata, veyahud zaman veya mekânda olan fazîlete, yahud ehâdîs-işerîfede vârid olduğuçün nefs-i duâda bulunan şeref ve meziyete mebnîdir. İsmine(Sihâmu’l-İsâbe fi’d-Daavâti’l-Müstecâbe) dedim. Ve onu dört fasıl ve bir hâtime üzeretertîb eyledim.” 211 Bu şekilde eserde zaman ve mekân ile duâ edilirkenki hâlet-i rûhiyeninduânın kabul olmasına etkisi vurgulanmıştır. Eserin başında “Eser: İmâm-ı Suyûtî” ve“Mütercimi: Mehmed Zihni” ifâdeleri yeralmaktadır. 212II. Arap Dili ve Öğretimine Dair Olan EserleriArap dili ve öğretimi, Zihni Efendi’nin en önemli çalışma alanlarından biri olmuştur.Müellif, öğretmenlik yapmak ve bu dili öğreten kitaplar yazmak sûretiyle Arapçaöğretimine hizmet etmiştir. Telif ettiği eserler, döneminde fazlasıyla ilgi gördükleri gibigünümüzde de hâlâ güncelliğini korumaktadır. Müellifin Arapça öğretimine dâir orijinalgörüşleri olup bunlara eserleri incelenirken yeri geldikçe kısmen değinilmiştir. Bunun içinde bu konuya temas edilmeden doğrudan eserlerin incelenmesine geçilmiştir. 2131. el-Muntehab fî Ta'lîmi Luğati'1-Arab-Sarf Kısmı (İstanbul 1303)624 sayfalık Arapça sarf kitabıdır. Son sayfasında bildirildiğine göre basımı 20 Zilhicce1303 tarihinde tamamlamıştır. 214 Mehmed Zihni, eserine bir hadisle başlamıştır. Kitabınbaşında fihristten önceki sayfada yer alan ve anlamı da verilen bu hadis şöyledir: “Arapkavmini üç şey için seviniz. Çünkü ben Arap’ım, Kur’ân Arapça’dır ve Cennet ehlinin dilide Arapça’dır.” 215 Câmiu’s-Sağîr kaynaklı verilen ve İbn Abbas’tan rivayet edilen bu hadisi210 Arslan, a.g.e., s. 145-146.211 Mehmed Zihni, Sihâmu’l-İsâbe fî Kenzi’d-Daavâti’l-Müstecâbe, Âlem Matbaası-Ahmed İhsan veŞürekâsı, İstanbul 1313, mukaddime.212 Sihâmu’l-İsâbe, iç kapak sayfası.213 Mehmed Zihni’nin Arapça Öğretim Metodu ve Arap Dili ve Edebiyâtı Öğretimine Getirdikleri İçinBkz: Ermiş, a.g.t., s. 258-270; Arslan, a.g.e., s. 83-95.214 Mehmed Zihni, el-Muntehab Fî Ta’lîmi Luğati’l-Arab-Sarf Kısmı, Marifet Yayınları, IV. Baskı,İstanbul 2000, s. 624.215 el-Muntehab-Sarf Kısmı, iç kapak sayfası.76


kitabının başına koymakla Zihni Efendi, Arapça’nın önemini ve onu öğrenmeningerekliliğini vurgulamak istemiştir.Eserin başında Mehmed Zihni’nin Arapça öğretimiyle ilgili fikirleri yeralmaktadır.Müellife göre Arapça öğrenmenin zor olduğu şeklindeki kanaat asılsızdır. Dahası Arapça’yıöğrenmek batı dillerini öğrenmekten bile kolaydır. Çünkü dilimizde mevcut olan Arapçakelimelerin fazlalığı Arapça öğrenenlerin bu dile yabancılık duymasını engeller. Arapça’yıöğrenmeyi zorlaştıran tek bir etken vardır: Öğretim metodlarının yetersizliği. Yabancı dilien kolay öğrenmenin yolu öğrenilen dilin kurallarını ana dille öğrenmekten geçer.Dolayısıyla Arapça’yı anlatan Türkçe yazılmış bir kitap alıştırmalarıyla birlikte dikkatliceokunup çalışılırsa isteklisinin bu dili kendi kendine öğrenmesi mümkündür. Zihni Efendi,bu konudaki görüşlerini şu şekilde dile getirmiştir:“Arabiyyenin bize dînen ve edeben lüzûmu ma’lûm teallumu için zan olunan suûbetheman bir emr-i mevhûmdur. Lüğat-ı Arabiyye lisânımızın rükn-i a’zamı olup bizce ecnebîolmadığı cihetle onun teallumu luğât-ı efrenciyye tahsîlinden âsândır. Çekilen usret üslûb-ıta’lîmin yolsuzluğundandır. Teallumu’s-senede es’hel-i turuk insan hangi lisânın tâlib-iteallumu ise onun kavâid ve davâbitini kendi lisânı üzere görmek ve öğrenmeye himmeteylemektir. Benî nev’imizden ehl-i himmet ve sâhib-i basîret olan tâlib böyle Türkçeyazılmış Kavâid-i Arabiyye kitabını alâ vechi’l-im’ân mutâlaa ve temrînleri üzere ber vechiteallum-i mumârese eyler ise kendi kendine müntesib-i arabî olur. Ve lisâna hûd vetevelluğu esnâda himem-i eslâf ile mütercem ve matbû’ bulunan sıhâh ile kâmûsu kendisinezahîr bulur(*).(*) Sıhâhın tercemesi (Van Kulu) ve kâmûsun tercemesi (Okyanus) tur. İkisi dematbû’dur.” 216el-Muntehab, Zihni Efendi’nin Arapça’nın sarf ve nahvine dâir hazırladığı Mekteb-iSultânî adlı eserinin muhtasarıdır ve sadece sarf kurallarını içermektedir. İçinde bolmiktarda örnek olduğu ve sarf kalıplarıyla ilgili birçok kelimenin Türkçe karşılığı dabulunduğu için hacimce büyüktür. Müellif, kitaptaki alıştırmaları Arapça’yı öğrenmeyikolaylaştıracağına inandığı için çok tutmuştur. Öğrencilerin kapasite ve zamanlarıölçüsünde bu alıştırmalardan yararlanmasını istemektedir. Mehmed Zihni, bu konudaşunları söylemiştir:216 el-Muntehab-Sarf Kısmı, s. 4.77


“Mekteb-i Sultânî’de min ğayri istitâa Arabî dersi vermekte olduğum cihetleArabiyye’nin gerek edebiyâtına ve gerek sarf ve nahvine dâir âcizâne bir çok şeyyazmaktayım. Edebiyâtına hâdim olmak üzere bir (Kitâbu’t-Terâcim) kaleme almaktaolduğum gibi sarf ve nahvine hâdim olmak üzere dahi (Mekteb-i Sultânî) ismiyle büyücekbir şey yazmakta idim. Kitâbu’t-Terâcim mektebin sunûf-ı âliyesine edilen tedrîsât-ıedebiyye ile derdest-i tertîb oladursun lisânın kavâid-i sarfiyesine dâir verilen derslerinevvel emrde ihtisârı lâzım olmakla Mekteb-i Sultânî isminde olan kitap şimdilik te’hîrolunarak onun muhtasarı olmak üzere (el-Muntehab; fî Ta’lîmi Luğati’l-Arab) nâmıyla bueser-i kemter vücûda getirilmiştir. Bunun kiber-i hacmi kesret-i emsileden ve bir de yazılanluğatler türkçeleriyle berâber yazılmış olmaktandır. Temrînleri ve misâlleri istiksâretmemelidir. Çünkü insana lisânı öğretecek şey onlardır. Bu kitabı tedrîs edecek kimseşâkirdânın efhâm ve evkâtına göre temârîn ve emsileyi tenkîs ve tezyîd edebilir.” 217Müellif, girişte yaptığı bu açıklamalardan sonra sarf konularına geçmiş ve bu konularıayrıntılı bir şekilde işlemiştir.2. el-Muktedab mine’l-Muntehab fî Ta’lîmi Luğati’l-Arab-Sarf Kısmı (İstanbul 1304)202 sayfalık bu eser 1304 yılı Rebîu’l-Evvel ayında tamamlanmış ve aynı yıl İstanbulŞirket-i Mürettebiyye Matbaası’nda basılmıştır. 218Mehmed Zihni, Arapça sarf konularını ihtivâ eden bu eserinde alıştırma ve örnekcümlelerini azaltmak sûretiyle “el-Muntehab”ı özetlemiştir. Müellif, eserinin muallimlereve ileri seviyedeki öğrencilere değil; Arapça’yı öğrenmeye yeni başlayanlara hitabettiğinidüşünmektedir. Eserinin başında bunu şu şekilde ifade etmiştir: “Sarf-ı Arabî’yi telhîs yanivâdıhan ve hulâseten beyân maksadıyla bundan evvel tertîb ettiğim (el-Muntehab) temrînlerve misâller ile büyücek düşdüğünden onu ihtisâr ederek (el-Muktedab) tesmiye ettim.Muallimler ve; müntehîce müteallimler için ondan istiğnâ yok, mübtedîler için buna ihtiyaçvardır. Ve billahi’t-tevfîk.” 219217 el-Muntehab-Sarf Kısmı, s. 5.218 Mehmed Zihni, el-Muktedab mine’l-Muntehab fî Ta’lîmi Luğati’l-Arab-Sarf Kısmı, MarifetYayınları, İstanbul 2004, s. 200–201.219 el-Muktedab-Sarf Kısmı, iç kapak sayfası.78


el-Muktedab, Zihni Efendi’nin bildirdiğine göre el-Muntehab’ın muhteviyâtını özetolarak içermekle birlikte el-Muntehab’dan fazla olarak sonuna i’lâl ve ibdâl külliyâtına dâirbir de “Teznîb” ilâve edilmiştir. Hacim olarak el-Muntehab’ın dörtte biri kadardır. 220Mehmed Zihni, el-Muntehab ve el-Muktedab adlı bu iki eserinin önemini debildirmektedir. Müellife göre sarf kuralları Arapça öğretiminde sadece birer araç olup esasmaksat bu dilin kendisini öğrenmektir. Bu yüzden de müellif, eserlerinde Arapça sarfkurallarını ezberletme amacı gütmemiştir. Sözkonusu eserleri de bu amaca hizmet ettikleriiçin önemlidir. Müellif, eserinin sonunda bu düşüncesini şu şekilde ifade etmiştir: “Hamdenlillâhi teâlâ (el-Muntehab)ın mazhar olduğu rağbet, muhtasarı bulunan şu (el-Muktedab)ıdahi vücûda getirmeye bâis-i cür’et oldu. El-Muntehab’ın kiber-i hacmi temrînlerden vekesret-i emsileden nâşî olduğu hakkındaki da’vâyı bu muhtasar, ispat etti… Sîğa çekmek vei’lâl ve idğâm yapmaktan ibâret zan olunan sarf-ı Arabî’nin meziyet-i hakîkiyesini bu ikieser-i kemter irâe etmiştir. Maksad, kavâid belletmek değil, lisân-ı mübîn-i Arabî’yiöğretmek olduğundan sarf ve nahiv gibi ulûm-ı lisâniye mesâilini vesâil mertebesindegörmek için bu kadar, kâfidir.” 221 Zihni Efendi, aynı yerin devâmında Arapça nahivkonularının mâhiyet ve meziyetini anlatacağı eserler yazacağını da bildirmiştir. 2223. el-Muktedab-Nahiv Kısmı (İstanbul 1304)Arapça nahiv kitabı olan bu eser nahiv konularının anlatıldığı ilk 378 sayfaya ilâvetensırasıyla İstidrâkât başlığı altındaki açıklama, Zihni Efendi’ye âit son söz, Âmil ve Ma’mûlbaşlığı altındaki açıklama ve Fihrist de dâhil olmak üzere toplam 387 sayfadır. 223 Eser,1304 yılı Şaban ayında basılmıştır. 224Mehmed Zihni, nahiv konularını bilmenin Arapça öğretiminde gerekli olduğunudüşünmektedir. Müellif, bununla ilgili olarak eserinin başında nahvin gereği ve önemihakkında şu sözü zikretmiştir: “Kelâmda nahiv, taâmda tuz gibidir. Tuzu olmayan taâmıntadı olmadığı gibi nahvi olmayan kelâmın da lezzeti ve ma’nâ-yı maksûda sıhhat-i delâletiolmaz.” 225220 el-Muktedab-Sarf Kısmı, s. 202.221 el-Muktedab-Sarf Kısmı, s. 202.222 el-Muktedab-Sarf Kısmı, s. 202.223 Mehmed Zihni, el-Muktedab-Nahiv Kısmı, Marifet Yayınları, IV. Baskı, İstanbul 2000, s. 378–387.224 el-Muktedab-Nahiv Kısmı, s. 378.225 el-Muktedab-Nahiv Kısmı, kapak sayfası.79


Mehmed Zihni Efendi, el-Muktedab’ın sonunda yaptığı açıklamada eserin içeriğihakkında bilgi vermiştir. Müellif, sözkonusu yerde şunları söylemiştir: “Hamden lillâhiteâlâ lisân-ı dîn ve edebimiz olan Arabiyye’nin müfredât-ı elfâzına hâdim bulunan ilm-i sarf(Muntehab) ve (Muktedab) isimli iki eser-i âcizîde bi-mâlâ mezîd-i aleyh cem’ ve tertîbolunmuş olduğu gibi mürekkebâtına ve usûl-i terâkîbine hâdim olan ilm-i nahv dahi bueser-i nâçizîde bi-hazâfîrihî zikr ve tehzîb edilmiştir.Ber sûretle ki bunda olan mesâil ve ma’lûmâttan ziyâde nahve dâir şey aramak“Kelâmda nahiv, taâmda tuz gibidir” müeddâsında olan (en-Nahvu fi’l-kelâm ke’l-milhifi’t-taâm) misl-i meşhûrîne beyâniyûnun merdıyesi olmayan ma’nâ-yı vecihle taâmalüzûmundan ziyâde tuz atıp tadını kaçırmak kabîlinden olarak bir takım vücûh-ı ğarbiyyeve akvâl-i daîfe ile uğraşmayı arzu etmektir.Bu kitabta mesâil-i nahviye noksansız beyan olunduktan sonra müteaddid misâller ileîzâh kılınmış ve emsilenin ağlebi harekelenip îcâb eden halli altında söylenilmişdir.Bunu okuyan tâlibin (mu’rib) tedârikine de ihtiyacı yoktur.Bu eser-i ahkarda ilm-i nahvin mevdûu evvel emirde teayyun etmek üzere kelime,ibtidâen (mebnî) ve (mu’rab) kısımlarına taksîm edilip mebniyyât, biaksâmihâ beyânolunduktan sonra mu’rabâta ve envâ’-ı i’râba geçilmiş ve hangi kelime nerde ve ne sûretlemerfû veyâ mansûb veyâhud mecrûr olmak lâzım geleceği (merfûât) ve (mansûbât) ve(mecrûrât) ünvânları altında bahis bahis gösterilmiştir…” 226 Ayrıca kitabın sonunda “Hurûfve Zurûf yâhud Edevât” başlığı altında 1’den başlanmak sûretiyle numaralandırılarak 157Arapça edat alfabe sırasına göre açıklanmıştır. 227“El-Muntehab fî Ta’lîmi Luğati’l-Arab-Sarf Kısmı” ile “el-Muktedab-Nahiv Kısmı”günümüzde “el-Muntehab ve’l-Muktedab fî Kavâidi’s-Sarfi ve’n-Nahv” adıyla tek cilthâlinde tekrar yayınlanmıştır. 228226 el-Muktedab-Nahiv Kısmı, s. 383–385.227 el-Muktedab-Nahiv Kısmı, s. 297–378.228 Mehmed Zihni, el-Muntehab ve’l-Muktedab fî Kavâidi’s-Sarfi ve’n-Nahv, Marifet Yayınları, IV.Baskı, İstanbul 2000.80


4. el-Muşezzeb yahud Mekteb-i Edeb (el-Mürteeb) fî Sarfi ve Nahvi Lisâni’l-Arab-Sarf Kısmı (İstanbul 1307, 1311, 1318, 1327)110 sayfalık bu eser, 1307 senesi başlarında tamamlanmış ve (A. Asadoryan) Şirket-iMürettebiyye Matbaası’nda basılmıştır. 229El-Muşezzeb, el-Muntehab’dan özetlenerek el-Muktedab ismi verilmiş olan sarf venahiv kitaplarının özetidir. Zihni Efendi, el-Muşezzeb’in ilk baskısının başında eserinindiğer adının Mekteb-i Edeb olmasıyla ilgili bir açıklama yapmıştır. Sözkonusu açıklamaşöyledir: “Ahd-i karîbde müesses (Mekteb-i Edeb) in Arabî dershânesinde husûle gelmişolduğundan bu kitabın bir adı da Mekteb-i Edeb’dir. Hamden lillâhi teâlâ bununlaMuktedab’ın dahi mühezzebi vücûd bulmuş ve binâen aleyh ta’lîm-i Arabî tarîkindemerâtib-i selâse hâsıl olmuştur. Vemâ tevfîki illâ billâh” 230 Yedinci baskısında bildirildiğinegöre ilk baskısından sonra eserin ismine “el-Mürteeb” lafzı da eklenmiştir. Dolayısıyla el-Muşezzeb nâm-ı diğer el-Mürteeb, Zihni Efendi’nin farklı bir eseri olmayıp el-Muktedabadlı eserinin özetlenmiş hâlidir. 231Mehmed Zihni Efendi’nin yetiştirdiği öğrencilerden olan Ali Nazîma, 1307’de bu üçkitabı “Miftâhu’l-Muntehab ve’l-Muktedab ve’l-Muşezzeb” adıyla özetlemiştir. 2325. el-Muşezzeb (el-Mürteeb) fî Sarfi ve Nahvi Lisâni’l-Arab-Nahiv Kısmı (İstanbul1307, 1311, 1320)140 sayfalık bu eser 1311 yılı Cumâde’l-Ûlâ ayı başlarında (A. Asadoryan) Şirket-iMürettebiyye Matbaası’nda ikinci kez basılmıştır. 233 Bu eserinde Mehmed Zihni, nahivleilgili olan el-Muktedab adlı eserini özetlemiştir.el-Muşezzeb’in nahiv kısmının da diğer adları Mekteb-i Edeb ile el-Mürteeb’dir.Müellif, ikinci baskıda yaptığı açıklamada esere bu isimlerin verilmesinin nedeniniaçıklamış ve ayrıca üçüncü baskıda sadece el-Mürteeb adının kullanılacağını bildirmiştir.Zihni Efendi, bu durumu şu şekilde izah etmiştir: “(Muşezzeb) münekkah ve mühezzebdemektir. Bu kitap (Mekteb-i Edeb) in Arabî dershânesinde bi-tarîki’l-imlâ hâsıl olmuş229 Mehmed Zihni, el-Muşezzeb yâhud Mekteb-i Edeb fî Sarfi ve Nahvi Lisâni’l-Arab-Sarf Kısmı,Marifet Yayınları, II. baskı, İstanbul 2004, s. 110 ve kapak sayfası.230 el-Muşezzeb yâhud Mekteb-i Edeb-Sarf Kısmı, iç kapak sayfası.231 Arslan, a.g.e., s. 108.232 Kılıç, a.g.m., s. 542.233 Mehmed Zihni, el-Muşezzeb fî Sarfi ve Nahvi Lisâni’l-Arab-Nahiv Kısmı, Marifet Yayınları,İstanbul 2004, s. 140 ve kapak sayfası.81


olduğundan bir ismi de (Mekteb-i Edeb) idi. Vech-i lâiki üzere ıslâh olunmuş manâsınaolan (el-Mürteeb) lafzen ve manen daha münâsebetli olmakla bu defa kitabın nâm-ıdiğerine (el-Mürteeb) denilmiş ve inşallâhu teâlâ tab’a-i sâlisede büsbütün (el-Mürteeb)nâmıyla neşri musammam bulunmuştur.” 234Mehmed Zihni’nin “el-Muşezzeb” adlı eseriyle ilgili olarak Gökhan Sebati Işkıntarafından 1990’da “Muhammed Zihni Efendi ve Kitâbuhû el-Muşezzeb fî Sarfi ve NahviLisâni’l-Arab” adıyla Pakistan’da yüksek lisans çalışması yapılmıştır. 235El-Muşezzeb’in sarf ve nahiv kısımları tek cilt halinde birleştirilerek Marifet Yayınlarıtarafından günümüzde tekrar basılmıştır. 2366. el-Kavlu’l-Ceyyid fî Şerhi Ebyâti’t-Telhîs ve Şerhayhi ve Hâşiyeti’s-Seyyid (İstanbul1304, Kazan 1321, İstanbul 1327–1328)672 sayfalık hacimli bir eser olan el-Kavlu’l-Ceyyid’de Hatîb el-Kazvînî (ö. 739)’ninbelâgata dâir olan eseri Telhîsu’l-Miftâh’ta, Taftazânî (ö. 791)’nin Telhîsu’l-Miftâh’ayazdığı şerhler olan el-Mutavvel ve Muhtasaru’l-Meânî’de ve Seyyid Şerif el-Curcânî (ö.816)’nin el-Mutavvel’e yazdığı hâşiyedeki 649 beytin Türkçe îzâhı ile şâirleri hakkındabilgi verilmiştir. 237 Zihni Efendi, eseri hakkında şunları söylemiştir:“… Bu abd-i âciz-i kalîlu’l-bidâa bi-cümletihim muhibbi bulunduğu talebe-i ulûmahem kendi tahsillerince hem de edebiyat cihetine meyl ve rağbetlerini kazanmakça kâsırânebir hizmet olmak niyetiyle Hatîb Dimeşkî’nin Telhîs-i Miftâh’ında ve (Sa’du’l-Allâme)nâm-ı nihrîr-i Taftâzânî’nin Mutavvel ve Muhtasar isimleriyle Telhîs’e olan iki şerhinde ve(Seyyid Şerîf) nâm-ı Allâme-i Cürcânî’nin Mutavvel üzerine olan hâşiyesinde münderic nekadar ebyât ve mesârî’ var ise sırasıyla cem’ ederek onları birer birer şerh ve îzâh etmiş vehâsıl-ı ma’nâyı ve mevzi-i istişhâdı göstermiş ve beyitlerin bahrini ve kâillerinin ismini vemüteyesser olan terceme-i hâlini zikretmiş ve bazı fevâid-i edebiyye dahi söylemiştir ve busûretle vücûda gelen şu eserine (el-Kavlu’l-Ceyyid, fî Şerhi Ebyâti’t-Telhîs ve Şerhayhi veHâşiyeti’s-Seyyid) nâmını vermiştir…” 238234 el-Muşezzeb-Nahiv Kısmı, kapak sayfası.235 Arslan, a.g.e., s. 108.236 Mehmed Zihni, el-Muşezzeb-el-Murteeb fî Kavâidi’s-Sarfi ve’n-Nahv, Marifet Yayınları, II. Baskı,İstanbul 2004.237 Kılıç, a.g.m., s. 542.238 Mehmed Zihni, el-Kavlu’l-Ceyyid fî Şerhi Ebyâti’t-Telhîs ve Şerhayhi ve Hâşiyeti’s-Seyyid,Kütübhâne-i Şirket-i Mürettebiyye, İstanbul 1304, s. 4–5.82


Müellif, el-Kavlu’l-Ceyyid’i 27 Rebîu’s-Sânî 1305 Çarşamba günü akşamın geçsaatlerinde İstanbul Hızır Bey Sokağı’ndaki aynı zamanda doğum yeri de olan evindebitirmiştir. 239Zihni Efendi’nin Arap belâgatiyle ilgili bu eseri hakkında müstakil bir makâle yazılmışolup eser hakkında daha fazla bilgi için sözkonusu makaleye mürâcaat edilebilir. 240Şeyhulislam Mustafa Sabri Efendi, el-Kavlu’l-Ceyyid’i Beyânu’l-Hakk Mecmûası’nda“Reddî alâ mâ fi’l-Kavli’l-Ceyyid mine’r-Redî” başlığı altında tenkit etmiştir. 241 11 Receb1328–5 Temmuz 1326 tarihli 69. sayıdaki tenkîtin sonunda “Mâ ba’di var” denmişse detenkitlerin arkası gelmediğine göre herhalde bu kadarıyla iktifâ edilmiştir.7. Kitâbu’t-Terâcim (İstanbul 1304)160 sayfalık bu eser, 1304 yılında İstanbul’da (A. Mâviyan) Şirket-i MürettebiyyeMatbaası’nda basılmıştır. 242 Eserin son sayfasında bildirildiğine göre Kitâbu’t-Terâcim’indevâmı gelecektir. Müellif Kitâbu’t-Terâcim’in birinci cüz’ünü tamamladığını, hemzeharfinden sonrasına bu cüzde yervermediğini ve eğer bu ilki tutulursa ikinci cüz’ünün debunu takip edeceğini söylemiştir. 243Aslında bir tabakât kitabı olan Kitâbu’t-Terâcim, Arapça öğretiminde okuma metniolarak kullanılmak amacıyla kaleme alınmıştır. Yani bu eserle ilk plânda Arapça öğretimiamaçlanmıştır. Arapça yazılan bu eser, şiir ve edebiyatta meşhur olmuş Arap şâir veedîblerinin haltercemeleri ile bunların eserlerinden bazı örnekleri içermektedir. Zihni EfendiAraplar arasında haltercüme yazıcılığının önemi, Arap edebiyâtını öğrenmede terâcimkitaplarının önemi ve kendi eseri olan Kitâbu’t-Terâcim’in yazılış gerekçesi ve üslûbuhakkında kitabının önsözünde şunları söylemiştir:“Edebiyyât-ı Arabiyye’ye şurû’da enfa’-ı mesâlik kütüb-i terâcimdir. Ona sâlik olanmübtedî, hem ulemâ ve udebâyı tanımış olur hem de nazm ve nesre dâir mütenevvi’ ibârâtve esâlîb görmüş bulunur.239 el-Kavlu’l-Ceyyid, s. 672.240 Hamza Ermiş, “el-Kavlü’l-Ceyyid fî Şerhi Ebyâti’t-Telhîs ve Şerhayhi ve Hâşiyeti’s-Seyyid”,Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 11/2005, s. 223–228.241 Beyânu’l-Hakk Mecmûası 31, 32, 33, 34, 35, 36, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 46, 47, 50, 53, 54, 55, 56, 58, 60,62, 64, 66, 69. sayılar.242 Mehmed Zihni, Kitâbu’t-Terâcim, (A. Mâviyan) Şirket-i Mürettebiyye Matbaası, İstanbul 1304,kapak sayfası.243 Kitâbu’t-Terâcim, s. 160.83


İlm-i terâcim ınde’l-arab bir ilm-i mühim olup sahâbe ve tâbiîn ve fukahâ vemuhaddisîn ve etıbbâ ve udebâ ve nuhât ve luğaviyyîn ve zühhâd ve mütekellimîn içinbaşka başka ve müteaddid kütüb-i tabakât ve terâcim tedvîn olunmuş ve bulundukları bilâdve a’sâr-ı meşâhîr için müstekıllen kitap telif edenler bile bulunmuş iken bugünkü gün eldemevcûd olan Eğânî ve Meâhid ve Kalâid gibi birkaç Mısır matbûâtı içinde doğrudandoğruya me’haz olabilecek kitap Kadı Şemsüddin b. Hallikân’ın (Vefeyâtu’l-A’yân) nâm-ıeser müstetâbîdir(*). Onun da kusûru terâcimin esmâ-i asliye itibârıyla müretteb olmasıdır.Kitâb-ı mezkûrun hâvî olduğu meşâhîre meşhûr oldukları nâm ve lakabın harf-i evveliitibâriyle değil de asıl isminin harf-i evveli itibâriyle tertîb olunmuş bulunduğundan meselâ(Esmeıyy) yi bulmak için isminin (Abdulmelik) olduğunu bilip harfu’l-ayna ve (Farazdak) ıbulmak için isminin (Hemmâm) olduğunu bilip harfu’l-hâya ve (Dîku’l-Cenne) demekleiştihâr etmiş olan şâir (Abdusselâm) için harfu’l-ayna mürâcaat lâzım gelir. Bu eser-iahkarda o külfetler olmamak üzere her terceme ma’rûf olduğu nâmın hurûfu sırasınageçirilmiş ve meselâ (Esmeıyy) harfu’l-hemzeye ve (Farazdak) harfu’l-fâya ve (Dîku’l-Cenne) harfu’d-dâle yazılmıştır. Ve billâhi’t-tevfîk.(*) Bu kitap Sultan Mehmed Râbi’ zamânında lisânımıza gerçi nakl olunmuştur velâkinpek nâkıs nakl olunmuş olmalıdır ki terceme-i matbûası hacmen aslının sülüsü kadargörünmektedir.” 244 Daha önce de ifâde edildiği gibi Kitâbu’t-Terâcim’de “harfu’l-hemze”başlığı altında sadece hemze harfiyle başlayan lafızlarla meşhur olmuş şahıslar tanıtılmıştır.Bu durum, müellifin Kitâbu’t-Terâcim serîsinin diğer cüzlerini de tasarladığı fikrinikuvvetlendirmektedir.Görülmektedir ki Zihni Efendi, çalışmamızın esâsını oluşturan “Meşâhîru’n-Nisâ”dışında tabakât türünde başka eserler de telif etmiştir. Arapça öğretimi için kaleme aldığı veArap şâir ve edîplerin haltercemelerine yerverdiği “Kitâbu’t-Terâcim” ile birinci faslınırâvîlerin haltercemelerine ayırdığı hadis sahasındaki eseri “el-Hakâik”, müellifin bu türdekidiğer eserlerine örnek olabilir. Yazılış maksatları itibâriyle doğrudan tabakât kitabıolmasalar da bu eserlerde tabakât yazımı araç olarak kullanılmıştır. Tabakât yazıcılığınaverdiği önemi açıkça gösteren bu eserleri dolayısıyla da Mehmed Zihni’nin bir tabakâtadamı olduğunu söylemek yanlış olmaz kanaatindeyiz.244 Kitâbu’t-Terâcim, s. 5–6.84


8. Feyz-i Yezdân Terceme-i Nasîhatu’l-İhvân (İstanbul 1292)57 sayfalık bu eser 25 Receb 1292 Cuma günü sabahında tamamlanmış ve Şeyh YahyâMatbaası’nda 21 Ramazan 1292’de küçük boy olarak basılmıştır. 245 Mehmed Zihni, Feyz-iYezdân adlı eserinde Ömer b. el-Verdî (ö. 749)’nin “Nasîhatu’l-İhvân” adıyla meşhurolmuş olan yetmiş yedi beyitlik Kasîde-i Lâmiyye’sini îzah ederek tercüme etmiştir. İçeriğihakkında eserin kapak sayfasında şu açıklama yapılmıştır: “Bu kitap Arabî bir kasîdenintercümesidir ahlâk ve nasâih üzerine yapılmıştır” 246 Meşâhîru’n-Nisâ’da da Feyz-iYezdân’ın içeriği ve yazılış maksadı şu şekilde ifâde edilmiştir: “İbn Verdî’nin (Nasîhatu’l-İhvân) nâm-ı kasîde-i arabiyyesi tercemesi ve şerhidir. Matbûdur bazı mekâtib-imünâsibede tatbîkât-ı arabiyye derslerine kabûl olunur hulyâsıyla tab’ olunmuş idi” 247Zihni Efendi, Feyz-i Yezdân’ı yazış gerekçesi ve eserin muhteviyâtı hakkında önsözdeşu tafsîlâtlı açıklamayı yapmıştır: “Sâhib-i târîh Ömer b. el-Verdî’nin (Nasîhatu’l-İhvân)ünvânıyla müştehir olan Kasîde-i Lâmiyye’si yetmişyedi ebyât-ı nâsıhadan ibâret birkasîde-i behiyye olarak lisânımıza nakl ve tercemede nevresîdegânımız için lafzı ve manevîfevâid husûlü me’mûl bulunduğundan kasîde-i merkûmeyi heman ber-vefk me’mûl-i nushinevresân zımnında ebyâtının ma’nâ-yı mutâbıkîleri iltizâm olunmayarak zîrlerine yalnızhâsıl-ı ma’nâları yazılmak ve bazı îcâb eden mahallerine idâfe-i kelâm olunmak üzereTürkçe’ye bi-tâmmihâ terceme ve emr-i terceme ekseriyâ sabahları şurûk-ı şems zamânındafeyizli vakitlerde vâki olmakla nâmını (Feyz-i Yezdân) tesmiye eyledim. Bu kasîdenin“Fethu’r-Rahmân” isminde bir de Arabî şerhi mevcûd ve matbû olup fakat bütün mâlâya’nîile memlû olduğundan ona mürâcaat ettim ise de mübâlât eylemedim ve bi-havlillâhi teâlâkasîdenin gerek şerh ve îzâhına ve gerek tetimme-i nasâihine müteallik ondan ahsenifâdeler ettim. Ve i’râbıyla muhtâc-ı tevzîh olan müfredâtını gösterdim ve minhu’t-tevfîk.el-Fakîr ilallâh.” 248245 Mehmed Zihni, Feyz-i Yezdân Terceme-i Nasîhatu’l-İhvân, Şeyh Yahyâ Efendi Matbaası, İstanbul1292, s. 57.246 Feyz-i Yezdân, kapak sayfası.247 Meşâhîru’n-Nisâ, Mukaddime.248 Feyz-i Yezdân, s. 2.85


9. Terceme-i Etvâku’z-Zeheb (İstanbul 1290)177 sayfa olan bu eser 20 Şaban 1290 tarihinde basılmıştır. 249 Mehmed Zihni,Zemahşerî (ö. 538)’ye ait olan bu eseri Said Efendi ile birlikte açıklamalı olarak tercümeetmiştir. Meşâhîru’n-Nisâ’da Etvâku’z-Zeheb Tercümesi hakkında şu bilgiler verilmiştir:“Edebiyâttandır. Matbûdur. Bunda dahi mûmâ ileyh Said Efendi’nin tab’da ve tahrîr-imeâlde iştirâkı vardır. Aslı Allâme-i Zemahşerî’nin ibârece Makâmât-ı Harîrî’ye mânendve meâl ve müeddâca ondan şerefmend bir güzel eseri olup ibârât-ı asliyyesi sûret-imazbûta ve musahhahada olarak derc edilmek ve ale’l-müfredât şerh ve tefsîr olunmak veteshîlen li’l-kırâihî harekelenmek gibi hezâr tekellüf ile Türkçe’ye çıkarılıp 1290 senesiŞaban’ında binbeşyüz nüsha olarak tab’ edilmiş idi tâife-i efrencden biri onu (Kolyedor)ismiyle Fransızcaya naklederek bir senede (beherinde her kaç adet basmış ise) beş defa tab’ettirmiş olduğu halde dört senedir ki hâlen binbeşyüz nüshalık bir tertîbin nısfı fürûhatolunamamıştır hâzellezî sayyara’l-evhâme hâira” 250Etvâku’z-Zeheb Tercümesi’nin önsözünde Zihni ve Said Efendi’ler tarafından yapılanaçıklamada eserin içeriği ve metodu hakkında bilgi verilmiştir. Sözkonusu yerde şöyledenmektedir:“... Bu kitapta biz yüz makâleden ibâret olan aslın her makâlesini ibtidâ bi-ibâretihâmuarreb ve müşekkel (harekeli) olarak derc ve tahrîr ve ba’dehû onun muhtâc-ı şerh ve îzâholan bazı müfredâtını ve o sırada luğat ve nahivce iktizâ eden ifâdât ile câbicâ bedî’ce olanmuhassenâtını ve fazla olarak ibârenin âyet veyâ hadîsce yâhud emsâl ve akvâl-i arabiyyecetealluk ettiği cihâtını beyân ve takrîr etmiş ve daha sonra mufâd-ı aslî tağbîr olunmayarakma’nâ ve müeddâsını zikir eylemişizdir arabîyi kuvvetini vicdânî hissedecek kadar öğreniplisânımızın dahi her ma’nâyı hakkıyla ifâdede derkâr olan kâsıriyyetini bilenler tarafındanbu makâlâtın bu vecihle yani kuvvet ve müessiriyyetini kaçırmamak ve îrâd ve isti’mâledilecek ta’bîrâtın ma’nâ-yı aslîye mutâbakatı olmak şartıyla tercemesinde nekadar suûbetolduğu ınde’l-insâf tasdîk ve i’tirâf olunacaktır işte bizce asıl ümîdgâh-ı pezîr-fetâ-i pûziş vema’zeret ve vech-i mübâhât ve mefharet bu cihettir.” 251249 Mehmed Zihni, Terceme-i Etvâku’z-Zeheb fi’l-Mevâiz ve’l-Hutab, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1290,s. 177.250 Meşâhîru’n-Nisâ, Mukaddime.251 Terceme-i Etvâku’z-Zeheb, mukaddime.86


III. Biyografik EserleriZihni Efendi, tabakât türünde pek çok eser telif etmiştir. Bu durum onun bu türdekieserlere verdiği önemi göstermektedir.1. Meşâhîru’n-Nisâ (İstanbul 1294/1295–1295/1296)Hacı Zihni Efendi’nin bu eseri çalışmamızın esâsını teşkil etmekte olup II. bölümdeetraflıca incelenmiştir.2. Buğyetu’t-Tâlib fî Tercemeti Tuhfeti’r-Râğıb (Kostantıniyye 1332)Mehmed Zihni, bu eserinde Şâfiî âlimlerinden Kalyûbî (ö. 1069)’nin Mısır’da kabirlerimeşhur olan bazı ehl-i beyt büyüklerinin biyografi ve menkıbelerini içeren “Tuhfetu’r-Râğıb” adlı eserini tercüme etmiştir. Müellif kitabının içeriği, yazılış süreci ve tarihihakkında şunları söylemiştir:“… Bu kitab Mısır’ın ulemâ-i şâfiiyyesinden olup mezîd-i ilm ve veraı cihetiyle asrında(Şâfiî Sağîr) ünvânını almış olan (Ahmed Şihâbuddîn b. Ahmed b. Selâmeti’l-Kalyûbî)merhûmun (Tuhfetu’r-Râğıb fî Sîreti Cemâati min A’yâni Ehl-i Beyti’l-Etâyib) tesmiyeettiği risâlenin tercemesidir. Bunda müellif diyâr-ı Mısriyye’de. makâmât ve merâkıd-ımübârekeleri ma’rûf olan mütehayyizân-ı sâdât-ı kirâmın siyer-i şerîfelerini ale’l-ihtisârcem ve zikr eylemişdir. Terceme-i risâle dahi (Buğyetu’t-Tâlib fî Tercemeti Tuhfeti’r-Râğıb) tesmiye olunmuşdur. Mebde-i terâcim Hazreti Hüseyin Efendimiz olduğu içinVak’a-i Dilsûz’den biraz bahs-ı zarûrî düşmüştür. Gerçi İmâm-ı Gazâlî Hazretleri rez-iCenâb-ı Hüseyin’den ve beyne’s-sahâbe cereyân eden hâdisâttan bahsetmek bazı ashâbaleyhine heyecânı mueddâ olacağı için vâizlere ve ğayrilere haram olur demiştir velâkin obahisler şimdi havâssa münhasır kalmak şöyle dursun Târih-i İslâm dersinde mektepleregeçtiği için değil yalnız avâm-ı müslimîne, nevresîdegân-ı gayri müslimîne bile hafîkalmadığından onları ketm etmenin şu zamanlarda bir ma’nâ ve fâidesi yoktur. Müellifulemâ-i ehl-i sünnettendir akvâli i’tikâdı gibi bed-i ehl-i ehevâdan ârîdir. Vak’a-i Cenâb-ıHüseynî îrâddan murâdı müşârun ileyh efendimiz hazretlerinin sebât ve metânet ve uluvv-ihimmet ve menziletlerini beyân olduğunu mukaddime-i risâlede zikretmiştir. Kendinintârîh-i vefâtı hulâsatu’l-eserde mezkûr olduğuna göre 1169 senesi şevvalinin evâhiridir.Ehıbbâdan merhûm bir zâtın eser-i teşvîkî olan terceme bundan yirmi sene akdem vücûdagelmişti. O vaktin usûlünce tab’ ve neşr için alınmış olup da müsvedâtıyla berâber kalmış87


olan ruhsatnâmenin tarihi şudur: Fî 18 Rebîu’l-Evvel sene 1311 ve 11 Eylül sene 509 tab’ıve neşri bu gün mukadder imiş fesubhânellâhi’l-azîm Fî 1 Muharrem sene 1331” 252IV. Diğer Eserleri:Mehmed Zihni Efendi’nin kaynaklarda adı geçen diğer eserleri şunlardır: Sarf-ıArabî, Teshîlu’t-Tahsîl, Şerhu Ebyâti’l-İsfehendî, Mekteb-i Sultânî, Kavâid-iTürkiyye Risâlesi, İktibâsu’l-Envâr fî Tercemeti’l-Menâr, Düstûru’l-Muvahhidîn,Terceme-i Tuhfetu’l-Mülûk. 253252 Mehmed Zihni, Tuhfetu’r-Râğıb fî Sîreti Cemâati min A’yâni Ehl-i Beyti’l-Etâyib, Şems Matbaası,Kostantıniyye 1332, 3–4.253 Kılıç, a.g.m., s. 543.88


II. BÖLÜMMEŞÂHÎRU’N-NİSÂ’DA METOD, KAYNAK VE MUHTEVAA. Meşâhîru’n-Nisâ’nın Genel Olarak TanıtımıMehmed Zihni Efendi tarafından Osmanlı Türkçesiyle kaleme alınanMeşâhîru’n-Nisâ, iki cilt hâlinde tertîb edilmiştir. Eserin üzerinde verilen tarih I.ciltte h. 1294 ve II. ciltte h. 1295 şeklindedir. 254 Bununla birlikte sözkonusu ciltlerinbasımı aynı yılda bitirilememiştir. Yine eserde bildirildiğine göre I. cildin basımı 1Muharrem 1295’te ve II. cildin basımı ise 9 Rebîu’l-Evvel 1296’da tamamlanmıştır.Heriki cilt de Matbaa-i Âmire’de basılmıştır. 255Meşâhîru’n-Nisâ’nın başında numaralandırılmamış 11 sayfalık bir mukaddimemevcuttur. Bu mukaddime, “İşbu Cild-i Evvelde bi’l-Münâsebe Münderic Olan BazıMebâhis” başlığı ile başlamaktadır. 1 sayfalık bu kısımda I. cildin 178. sayfasınakadarki içerik hakkında bilgi verilmiş ve bu ciltte yeralan bazı konular sayfanumaralarıyla birlikte sıralanmıştır. Daha sonra “Kitabın Fihrist-i Ebvâbıyla Tashîh-iAğlâtı” başlığı gelmektedir. Toplam 4 sayfa olan bu düzeltme kısmında I. cilttekihatalar elif harfinden başlanarak alfabetik sıraya göre doğrularıyla birlikte sayfanumaraları da eklenerek verilmiştir. Daha sonra eserin iç kapak sayfası gelmektedir.İç kapaktan sonra Besmele ile başlanmış ve Zihni Efendi’nin eseri hakkında yaptığıyaklaşık iki sayfalık açıklamaya yerverilmiştir. Bu açıklamada müellif, Meşâhîru’n-Nisâ’yı yazış gerekçesini zikretmiştir. “Müellifin Sâir Bazı Âsârı” başlığı altında iseMehmed Zihni’nin bazı eserleri toplam 4 sayfada kısaca tanıtılmıştır. Daha sonra daelif harfinden başlanarak haltercemeler verilmeye başlanmıştır. “Harfu’l-elif” ilebaşlayıp “Harfu’z-Zâ” ile biten I. cild 11+371 sayfadır. En son sayfada ise 181–370.sayfaları kapsayan “İşbu Cild-i Evvelde bi’l-Münâsebe Münderic Olan BazıMebâhis” başlığının II. kısmı yeralmaktadır.II. cild, aynı şekilde “İşbu Cild-i Sânîde bi’l-Münâsebe Münderic Bulunan BazıMetâlib” başlığıyla başlamıştır. 1 sayfalık bu kısımda ilk 222 sayfada yeralankonular ana başlıklarıyla sayfa numaralarıyla birlikte belirtilmiştir. İç kapaksayfasından sonra da “Harfu’l-Ayn”dan başlanarak haltercemelere devam edilmiştir.254 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, iç kapak sayfası; c. II, iç kapak sayfası.255 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 371; c. II, s. 429.89


Son harf olan “Harfu’l-Yâ” da yeralan haltercemeler 340. sayfada sonlandırıldıktansonra 342–391. sayfalarda “Fasl-ı Mahsûs” başlığı altında kadınlara yönelik ilmî veedebî hikâyeler anlatılmıştır. Bu bölümden sonra ise “Zeyl” gelmektedir. 392–429.sayfalarda yeralan zeylde I. cildin basımından sonra hatıra gelenlerle daha sonradanHamâse-i Basriyye, Tabakât-ı Suğrâ, Esmâr-ı Ceniyye, Müstakim Zâde’ninTezkiresi, Enbâi’l-Ğumr ve Ikdu’l-Ferîd’de görülenler alfabetik sırayla verilmiştir. 256Bu durumda II. cild Fasl-ı Mahsûs ve Zeyl de dâhil olmak üzere 1+429 sayfadır. Ensonda ise “Cild-i Sânînin Fihristi”, “Bazı Tashîhât” ve “İşbu Cild-i Sânîde bi’l-Münâsebe Münderic Bulunan Bazı Metâlib” başlığının 225–428. sayfaları kapsayanikinci kısmı yeralmaktadır. “Bazı Tashîhât” başlığından sonra yapılan açıklamada daeserde kullanılan kısaltmalar hakkında bilgi verilerek (elif-he) harflerinin “intehâ” ve(elif-lâm-hâ) harflerinin de “ilâ âhira” anlamına gelen rumuzlar olduğu bildirilmiştir.Zihni Efendi bu eserinde evrensel bir yaklaşımla hareket ederek din, milliyet ve meslekfarkı gözetmeksizin meşhur olması kaydıyla hemen her sahadaki tanınmış kadınlarayervermiştir. Eser, dönemin Maârif Nezâreti’nin talebi üzerine Dârulmuallimât’taokutulmak üzere yazılmıştır.Meşâhîru’n-Nisâ, döneminde yazılmış tabakât ve terâcim türü eserler arasında seviyeitibâriyle en ciddi olanıdır. Mükrimin Halil Yinanç, bu türde yazılmış eserlerideğerlendirirken Meşâhîru’n-Nisâ hakkında şunları söylemiştir: “Teracüme dair kitaplaragelince: … Hacı Zihni Efendinin İslâm büyüklerinden birçoğunun muhtasartercümeihallerine dair olan eseriyle (Meşahirün Nisa) sını, … başlıca sayabiliriz. Bunlariçinde Hacı Zihni Efendi’nin (Meşahirünnisa) sı birçok menabia müracaat suretiyle uzunuzadıya çalışılarak vücude getirilmiş mühim bir eserdir. Ve Arapça ile Farisiye ilâve veikmal suretiyle tercüme olunmuştur. Diğerleri pek az sâyin mahsulü olan ve acele birihtiyacı tatmin veya bir talebe cevap şeklinde yazılan Vulgarisation’lardır. Ve bittabi pekçok eksikleri ve yanlışları ihtiva eden kitaplardır.” 257Meşâhîru’n-Nisâ, “Hayrât-ı Hısân” adıyla Farsça’ya tercüme edilmiş ve basılmıştır. 258Muhammed Hasanhan tarafından yapılan tercümenin iki baskısı vardır. İlk baskısı 1304–256 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 392.257 Mükrimin Halil Yinanç, “Tanzimattan Meşrutiyete Kadar Bizde Tarihçilik”, Tanzimat, MilliEğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1999, c. II, s. 585.258 Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., c. I, s. 311.90


1307 yıllarında Tahran’da yapılmış olup üç cilt olarak düzenlenmiştir. II. baskısı da 1311–1312 yıllarında yine Tahran’da yapılmıştır. 259Meşâhîru’n-Nisâ, Bedrettin Çetiner tarafından da sadeleştirilerek günümüz Türkçesiyleyayınlanmıştır. 1982’de Şâmil Yayınevi tarafından “Meşâhîru’n-Nisâ” adıyla basılanbu neşirde Bedrettin Çetiner’in ismi “sâdeleştiren” olarak takdim edilmiştir. 260Meşâhîru’n-Nisâ, kendisinden sonra yapılmış çalışmalara kaynaklık etmiştir.Ömer Rıza Kehhâle’nin A’lâmu’n-Nisâ adlı eserinde Meşâhîru’n-Nisâ’ya atıftabulunulduğunu daha önce söylemiştik. Günümüzdeki bazı ansiklopedilerde demeşhur şahsiyetlerin hayatı hakkında bilgi verilirken Meşâhîru’n-Nisâ’ya da atıftabulunulmuştur. Resimli Türk Edebiyatı Tarihi ile Diyânet İslâm Ansiklopedisi,“Fıtnat Hanım” maddeleri bu duruma örnektir. 261 Ayrıca Meşâhîru’n-Nisâ’yı Atatürkde okumuş ve kütüphanesinde de bulundurmuştur. 262 Bu da eserin tutulduğunun veadından çokça bahsettirdiğinin bir göstergesidir.Çalışmamızın bu bölümünde Meşâhîru’n-Nisâ’yı incelemeye geçmeden önceBedrettin Çetiner tarafından yapılan sözkonusu neşirle ilgili bazı tespitlerimizisunmak istiyoruz.B. Meşâhîru’n-Nîsâ ile Bedrettin Çetiner’in Yaptığı Meşâhîru’n-Nîsâ NeşrininKarşılaştırılmasıMeşâhîru’n-Nisâ ile Bedrettin Çetiner neşrini karşılaştırmamız esnâsındadikkatimizi çeken bazı hususları zikretme gereği duyduk. Bunları genel olarak şuşekilde sıralayabiliriz:Bedrettin Çetiner’in neşrinde bazı yerlerde sadeleştirilmemiş kısımlar vardır.Kız öğrencilere yönelik edebî ve ilmî hikâyelerin anlatıldığı “Fasl-ı Mahsûs” adlı50 sayfalık bölüm tamamen gözardı edilip sadeleştirilmemiştir. 263259 Arslan, a.g.e., s. 142.260 H. Mehmed Zihni, Meşâhîru’n-Nisâ, c. I-II, Sadeleştiren: Bedreddin Çetiner, Şamil Yayınevi,İstanbul 1982.261 Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1971, c. II, s.768–770; Ömer Faruk Akün, “Fıtnat Hanım”, DİA, İstanbul 1996, c. XIII, s. 39–46.262 Ermiş, a.g.t., s. 65.263 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 342–392.91


Meşâhîru’n-Nisâ’nın başında yer alan sırasıyla "İşbu Cild-i Evvelde bi'l-Münasebe Münderic Olan Bazı Mebâhis", "Kitabın Fihrist-i Ebvâbıyla TashîhiEğlâtı", Mehmed Zihni Efendi’nin kitaba dair açıklamalarının yer aldığı kısım ve"Müellifin Sâir Bazı Âsârı" başlıklarından oluşan 11 sayfalık giriş bölümüsadeleştirilmemiştir. 264 Bedrettin Çetiner, neşrinde sadeleştirmeye kendisine aittakdim kısmından sonra doğrudan elif harfinden başlamıştır.Meşâhîru’n-Nisâ’daki “ıstıtrâd”lardan ikisi sadeleştirilmemiştir. Bunlardanbirinde Zihni Efendi, “ğaneb” lafzının anlamı hakkında bilgi vermiş ve söz konusu“ıstıdrâd”tan önce haltercemesini verdiği Abbâdiye hakkında açıklama yapmıştır. 265Kanaatimizce Bedrettin Çetiner, gereksiz gördüğü için bu “ıstıdrâd”taki bilgilerisadeleştirmemiştir. Ancak bu durumun dipnotta belirtilmesi gerekirdi ki maalesefbelirtilmemiştir.Meşâhîru’n-Nisâ’daki diğer “ıstıtrâd” 266 , Bedrettin Çetiner tarafından müstehcenve lüzumsuz görüldüğü için sadeleştirilmemiştir. Bedrettin Çetiner, bu gerekçeyineşrinde dipnotta belirtmiştir. Çetiner, sadeleştirmeme gerekçesini şu şekildeaçıklamıştır: “Burada müellifin ıstıtrat olarak Buran hakkında anlattığı veMütenebbî’nin bir beytini alarak verdiği izahat müstehçen ve lüzumsuz görülerekalınmadı.” 267 Ayrıca Bedrettin Çetiner’e ait olan bu dipnot, Mehmed Zihni Efendi’yeait olup Meşâhîru’n-Nisâ’nın aslında yer alan dipnotun peşisıra yazıldığı ve altına daBedrettin Çetiner’e ait olduğunu gösteren BÇ rumuzu koyulduğu için sanki BedrettinÇetiner’e değil de Zihni Efendi’ye aitmiş gibi görünmüştür.Meşâhîru’n-Nisâ’da Acûz-ı Benî İsrâîl’il haltercemesinin sonunda Firavn kavmihakkında zikredilen Şuarâ Sûresi’ndeki “Vemâ kâne ekseruhum mu’minîn” ayetindegeçen “hum” zamirinin delâleti hakkında tefsir kitapları delil gösterilerek yapılanyaklaşık yarım sayfalık yorum 268 belki gerek görülmediğinden sadeleştirilmemiştir.Fakat bu sayfada sadeleştirilmeyen bir kısmın olduğu Bedrettin Çetiner tarafındanneşrinde belirtilmemiştir.264 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, mukaddime.265 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 44.266 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 162–163.267 Çetiner, c. II, s. 159.268 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 52.92


Meşâhîru’n-Nisâ’daki “fâide”lerden biri sadeleştirilmemiştir. Yusuf Sûresi’ndegeçen bir âyet-i kerîmeyle ilgili Zemahşerî’nin yaptığı yorumun nakledildiği“fâide” 269 sadeleştirilmeden atlanmıştır.Meşâhîru’n-Nisâ’da Amre bint el-Hamâris başlığı altında yapılan yaklaşık birsayfayı aşkın açıklama 270 , Bedrettin Çetiner’in neşrinde sadece baştan iki cümlekısaltılmak suretiyle sadeleştirilmiş geri kalan bilgiler ise atlanmıştır.Meşâhîru’n-Nisâ’da Amre el-Has’amiyye adlı şâirenin haltercemesindeki 271bilgilerden iki buçuk sayfalık kısım sadeleştirilmeden atlanmıştır. BedrettinÇetiner’in Meşâhîru’n-Nisâ’da gereksiz bulduğu açıklamaları sadeleştirmedengeçmesi normaldir. Fakat bu şekilde davrandığını belirtmesi gerekirdi. Çetiner’inneşrinde Amre el-Has’amiyye’nin yeraldığı sayfalara baktığımızda ise böyle biraçıklamanın yapılmamış olduğunu gördük. 272Meşâhîru’n-Nisâ’da bir darb-ı meselin menşei sadedinde tanıtılan Anz’ınhaltercemesinde 273 yaklaşık yarım sayfalık kısım sadeleştirilmeden atlanmıştır.Meşâhîru’n-Nisâ’da arka arkaya gelen Anûd, Uneyze ve Avrâ bint Sübey’inhaltercemelerinde yaklaşık yarım sayfalık üç ayrı kısım sadeleştirilmedenatlanmıştır. 274 Ancak burada da sadeleştirilmeyen satırların olduğu Bedrettin Çetinertarafından dile getirilmemiştir. 275Meşâhîru’n-Nisâ’da Kuteyle bint en-Nadr’ın haltercemesinde yaklaşık bir buçuksayfalık kısım sadeleştirilmemiştir. 276 Bedrettin Çetiner, verdiği dipnotta bunu şuşekilde belirtmiştir: “Beyitlerdeki bazı kelimelerin dilbilgisi yönünden açıklamasımahiyetinde olan bir sayfa atlanmıştır.” 277Mehmed Zihni’nin Eğâni’de görerek aynen naklettiğini söylediği ve “Sûret-iMektûb” başlığı altında verdiği Hz. Osman’ın zevcesi Nâile’nin Muâviye’ye269 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 53–54.270 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 81–82.271 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 86–90.272 Çetiner, c. II, s. 84–85.273 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 95.274 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 96–98.275 Çetiner, c. II, s. 91–93.276 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 153–154.277 Çetiner, c. II, s. 152.93


gönderdiği Arapça mektup 278 , Bedrettin Çetiner’in neşrinde sadeleştirilmedengeçilmiş ve sadeleştirilmediği de belirtilmemiştir. 279Meşâhîru’n-Nisâ’da Katûrâ’nın haltercemesinde geçen Hz. İbrahim’inKatûrâ’dan olan altı oğlunun isimleri 280 Bedrettin Çetiner’in neşrinde atlanarakzikredilmemiştir. 281Bedrettin Çetiner’in neşrinde Meşâhîru’n-Nisâ’nın aslında olup Mehmed ZihniEfendi’ye ait olan bazı dipnotlar da sadeleştirilmemiştir.Fâhite bint Ebû Tâlib hakkında düşülen dipnot 282 , Fâtıma bint el-Hattâb’ınhaltercemesinin sonuna düşülen dipnot 283 , Lümeys’in haltercemesinde düşülendipnot 284 ve Mekkiyye’nin haltercemesinde verilen dipnot 285 Bedrettin Çetiner’inneşrinde sadeleştirilmemiştir. 286Meşâhîru’n-Nisâ’da aynı sayfada bulunan üç dipnottan 287 biri Bedrettin Çetinertarafından sadeleştirilmiş diğer ikisi ise sadeleştirilmeden geçilmiştir. 288Meryem bint Imrân’ın haltercemesinde verilmiş olan dipnot 289 BedrettinÇetiner’in neşrinde sadeleştirilmeden geçilmiştir. Aynı yerde Zihni Efendi’ye aitolan bir diğer dipnot da “BÇ” rumuzuyla sanki Bedrettin Çetiner’e aitmiş gibiaktarılmıştır. 290Meysûn’un haltercemesinde geçen dipnotun 291 bir kısmı Bedrettin Çetinerneşrinde sadeleştirilmiş çoğunluğu ise sadeleştirilmeden atlanmıştır. 292Bedrettin Çetiner neşrinde bazı yerlerde Meşâhîru’n-Nisâ’nın aslında olmayanfazlalıklar vardır.278 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 250–251.279 Çetiner, c. II, s. 250.280 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 163.281 Çetiner, c. II, s. 160.282 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 105.283 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 130.284 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 179–180.285 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 223.286 Çetiner, c. II, s. 101, 128, 178, 223.287 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 221.288 Çetiner, c. II, s. 221.289 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 213.290 Çetiner, c. II, s. 213.291 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 244.292 Çetiner, c. II, s. 244.94


Bedrettin Çetiner’in neşrinde Bedeviyye’den sonra Bezl’den önce haltercemesiverilen “Bedrü’d-Dücâ” 293 , Meşâhîru’n-Nisâ’da yoktur. 294 Bedrettin Çetiner, Abbasihalîfesi Kâim bi-Emrillah’ın annesi olan Bedrü’d-Dücâ’yı Müsâmerât-ıMuhyiddin’den aldığı bilgilerle bu araya eklemiş ancak bu ilâvenin kendisitarafından yapıldığına dâir herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.Bedrettin Çetiner, Zihni Efendi’nin Meşâhîru’n-Nisâ’da sadece isim olarakzikredip geçtiği hanımlar hakkında kısa mâlumât da eklemiştir. Bununla ilgili olarakMeşâhîru’n-Nisâ’daki şu satırlar Bedrettin Çetiner tarafından olduğu gibiaktarılmamıştır: “…Âişe hazret-i sıddîkadan ma adâ olarak sahâbiyâttan yedi neferhatunun dahi isimleridir ki onlar (Âişe bint Cerîr b. Amr) ve (Âişe bint el-Hâris ibnHâlid) ve (Âişe bint Ebû Süfyân b. el-Hâris) ve (Âişe bint Abdurrahman b. Uteyk) ve(Âişe bint Umeyr b. el-Hâris) ve (Âişe bint Kudâme ibn Maz’ûn) ve (Âişe bintAcred) dir. Âişe-i ehîrenin tâbiiye olması müreccihdir kemâ fî Üsdi’l-Ğâbe” 295Bedrettin Çetiner, Mehmed Zihni’nin sadece isim olarak verdiği bu hanımlarhakkında Üsdü’l-Ğâbe’den aldığı bilgileri de eklemiş ve bunu neşrinde dipnotta “Buyedi sahabî hanım hakkında müellif bilgi vermemiş sadece isimlerini vermekleyetinmiştir. Haklarındaki bilgiler İbn Esîr’in Üsdü’l-Ğâbe’sinden alınmıştır. (c.7/192–194)” diyerek belirtmiştir. 296Aynı şekilde Meşâhîru’n-Nisâ’daki “…(Âtike bint Esîd) ve (Âtike bint Hâlid) ve(Âtike bint Avf) ve (Âtike bint Nuaym) ve (Âtike bint el-Velîd) sahâbiyelerdir.” 297satırları Çetiner tarafından olduğu gibi sadeleştirilmemiştir. Çetiner, Üsdü’l-Ğâbe’den aldığı bilgilerle bu hanımlar hakkında da bilgi vermiştir. Bu bilgilerinÜsdü’l-Ğâbe’de yeraldığı dipnotlarda belirtilmiştir. 298 Ancak Çetiner, yukarıdayaptığı açıklamayı burada yapmamış yani bu hanımlar hakkında orijinal eserdeaçıklama olmadığını ve bu açıklamaları kendisinin Üsdü’l-Ğâbe’den nakleneklediğini dipnotta söylememiştir. Ya da diğer bazı dipnotlarda yaptığı gibi “BÇ”rumuzunu koymamıştır. Dolayısıyla Meşâhîru’n-Nisâ’yı sadeleştirmesinden okuyan293 Çetiner, c. I, s. 144.294 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 116.295 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 26.296 Çetiner, c. II, s. 26.297 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 39.298 Çetiner, c. II, s. 39–40.95


araştırmacının sözkonusu bilgilerin eserin aslında olduğunu ve Mehmed ZihniEfendi’nin kaleminden çıktığını düşünmesi kaçınılmazdır.Meşâhîru’n-Nisâ’da Mehmed Zihni Efendi, “…(Amre) sahâbiyâttan yirmi birnefer hatunun isimleridir…” 299 diyerek bunlardan sadece Amre bint Revâhahakkında bilgi vermiştir. Zihni Efendi’nin ne isimlerini ne de haltercemeleriniverdiği diğer on dokuz hanımı Bedrettin Çetiner dipnotta bir kısmını Üsdü’l-Ğâbe’den naklen kısaca açıklayarak bir kısmını da sadece isim olarak sıralamıştır.Bu isim ve açıklamaların kendisi tarafından ilâve olunduğunu da dipnota “BÇ”rumuzunu koymak sûretiyle belirtmiştir. 300Yine Mehmed Zihni’nin “…Umeyra ziyâde-i yâ-i tasğîr ile on üç nefersahâbiyenin… isimleridir.” 301 dediği yerde Çetiner dipnot koymuş ve bu dipnotta“Bu sahabi hanımlar şunlardır” diyerek beşini haklarında bilgi verip sekizini desadece isim olarak zikretmiştir. Yine bu açıklamaların sonuna da “BÇ” rumuzunukoymuştur. 302Aynı şekilde Meşâhîru’n-Nisâ’da “…(Fâria) sahâbiyâttan sâbika et-terceme Fâriabint Ebu’s-Salt’tan mâ adâ altı nefer hatunun isimleridir alâ kavl onlardan biri (Ferîa)dır ki ashâbdan Ebû Saîd el-Hudrî hazretlerinin hemşîresidir…” 303 şeklinde geçensatırlar olduğu gibi sadeleştirilmemiş ve Bedrettin Çetiner’in neşrinde dipnotta “BÇ”rumuzuyla diğer beş Fâria’nın isimleri ve haltercemeleri hakkında bilgi verilmiştir. 304Bedrettin Çetiner, Meşâhîru’n-Nisâ’da olup da Zihni Efendi tarafından anlamıverilmeyen bazı Arapça beytlerin anlamını dipnotta vererek hem okuyucunun işinikolaylaştırmış hem de bu katkısıyla eseri zenginleştirmiştir.Mehmed Zihni Efendi, ıstıtrâd başlığı altında Haccac’ın ölüm hastalığınatutulduğunda söylediği Arapça beytin 305 anlamını vermemişken bu beytin anlamınıBedrettin Çetiner neşrinde dipnotta vermiştir. 306299 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 90.300 Çetiner, c. II, s. 85–87.301 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 91.302 Çetiner, c. II, s. 87–89.303 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 108.304 Çetiner, c. II, s. 104.305 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 108.306 Çetiner, c. II, s. 104.96


Meşâhîru’n-Nisâ’da Fâtıma’nın haltercemesinde şair İmriu’l-Kays’a ait birbölümü verilen beytin 307halinde verilmiştir. 308devâmı ve anlamı Bedrettin Çetiner’in neşrinde dipnotMeşâhîru’n-Nisâ’da Mahama’nın haltercemesindeki “Mâder-i Şakmuni’dirki…” 309diye başlayan ifadede aslında olmamasına rağmen Bedrettin Çetiner,“Şakmuni” kelimesinden sonra bir dipnot koyarak “Şakmuni, Buda’ya verilen birisimdir.” demiş ve okuyucuyu burada bilgilendirmiştir. 310 Fakat dipnotun altına “BÇ”rumuzunu koymadığından bu dipnot Bedrettin Çetiner’e ait değil de Mehmed ZihniEfendi’ye aitmiş gibi görünmüştür.Bedrettin Çetiner’in neşrinde bazı kelimeler ya dikkatsizlik eseri gözdenkaçtığından ya da baskı hatası nedeniyle hatalı yazılmıştır.Meşâhîru’n-Nisâ’da haltercemesi verilen Emevi-Abbâsi dönemi şarkıcılarındanAbde’nin ismi 311 “Abre” olarak, Ablât Kabîlesi halkının ismiyle maruf olduklarıanneleri olan Able’nin ismi 312 “Ayle” olarak, şâir Antera ibn Şeddâd’ın sevgilisiolarak tanıtılan Able’nin ismi 313 “Ayle” olarak, “Mihrimâh Sultan” 314 “MihrimanSultan” olarak ve Nefîse bint Müneyye’nin ismi de 315 Nefîse bint Ümeyye olarakhatalı şekilde verilmiştir. 316Mehmed Zihni Efendi’nin daha fazla bilgiye ulaşması için araştırmacıyı kaynakeserlere yönlendirdiğini ve bu eserlerin isimlerini zikrettiğini söylemiştik. Bununlailgili olarak Azze el-Meylâ’nın haltercemesinde geçen “…Tafsîl-i tercüme-i hâliEğânî’nin 16. cildindedir.” 317Eğâni’nin 6. cildindedir.” şeklinde aktarılmıştır. 318cümlesi Çetiner’in neşrine “Hakkında geniş bilgiBu durumda Bedrettin Çetiner’in neşrinde verilen adresten yola çıkan araştırmacıulaşmak istediği kişiye ulaşamayabilir. Buradaki hata elbette Çetiner’in neşrinin307 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 130.308 Çetiner, c. II, s. 127.309 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 203.310 Çetiner, c. II, s. 203.311 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 46.312 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 47.313 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 47.314 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 239.315 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 272.316 Çetiner, c. II, s. 46, 46, 47, 240, 270.317 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 59.318 Çetiner, c. II, s. 58.97


tamamına teşmil edilemez. Fakat bu neşirden yola çıkarak zikredilen şahsaulaşamayanların Zihni Efendi hakkında asılsız bilgi verdiği şeklinde düşünmesiihtimal dâhilinde olduğundan bu konuda Bedrettin Çetiner’in neşrine değil deMeşâhîru’n-Nisâ’ya itibar etmek daha sağlıklı olacaktır.Bedrettin Çetiner, Mehmed Zihni’nin hicrî takvime göre verdiği tarihlerin yanınabu tarihlerin mîlâdî takvimdeki karşılıklarını da ekleyerek okuyucunun işinikolaylaştırmıştır. Bunun örneklerini Çetiner neşrinin her yerinde görmekmümkündür.Meşâhîru’n-Nisâ’da “fî 26 Receb sene 1294 ve fî 25 Temmûz sene 1293” olarakverilen tarih 319 Bedrettin Çetiner’in neşrinde “26 Receb 1294/25 Temmuz1293(Mâli)/7 Ağustos 1877” şeklinde mîlâdî takvimdeki tekâbül ettiği tarihle birlikteverilmiştir. 320Meşâhîru’n-Nisâ’da Fâtıma bint İbrâhîm’in haltercemesinin sonunda “Vilâdetialtı yüz yirmi beş ve vefâtı yedi yüz on bir senelerindedir.” şeklinde geçen tarih 321 ,Bedrettin Çetiner tarafından “Doğumu 625/1227–1228 vefatı ise 711/1311 senesiSafer ayının 25. gecesindedir.” olarak verilmiştir. 322Bedrettin Çetiner, neşrinde aynı şahsı doğrusunu özellikle belirtmiş olmasınarağmen farklı yerlerde farklı isimlerle zikretmiştir.Bununla ilgili olarak Çetiner, neşrinde Sitti Sükeyne’ye dipnot düşerek “Halkarasında Sitti Sekîne diye bilinir ki doğrusu Sükeyne’dir.” demiş 323 ancak neşrininbaşka bir sayfasında aynı hanımı Sitt-i Sekîne olarak vermiştir. 324Aynı şekilde Bedrettin Çetiner, Ümmü Akîl olarak verdiği Fâtıma bintEsed’den 325 , daha sonra Ümmü Ukayl olarak bahsetmiştir. 326319 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 91.320 Çetiner, c. II, s. 87.321 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 116.322 Çetiner, c. II, s. 112.323 Çetiner, c. I, s. 373.324 Çetiner, c. II, s. 109.325 Çetiner, c. I, s. 102.326 Çetiner, c. II, s. 110.98


Yine Bedrettin Çetiner’in neşrinde Zümrüd adlı muhaddise ve fakîhe olan birkadının kızının ismi Nazzâr olarak zikredilmişken 327 bu isim daha sonra Nüdârolarak verilmiştir. 328Kanaatimizce aynı ismin farklı yerlerde farklı şekillerde telaffuz edilmesi,harekesiz Arapça kelimelerin değişik şekillerde okunmasına müsait olmasındankaynaklanmıştır. Bu nedenle bu durum normal karşılanmalıdır.Bedrettin Çetiner, Zihni Efendi’nin Meşâhîru’n-Nisâ’da haltercemesini verdiğişahıslar için kullandığı “Kaddesellahu Teâlâ Sirrehâ”, “Rahımehallahu Teâlâ”,“Rıdvânullahi aleyhim ecmeîn” ve “Radıyellahu Teâlâ anhunne ecmeîn” gibisaygı,övgü ve dua bildiren lafızlara neşrinde yer vermemiştir.Bedrettin Çetiner bazen de Meşâhîru’n-Nisâ’da olan bazı dipnotlara neşrinde yerverdikten sonra bu dipnotların altına “BÇ” rumuzunu koymuş ve böylece bu dipnotMehmed Zihni Efendi’ye değil de Bedrettin Çetiner’e aitmiş gibi bir görüntü ortayaçıkmıştır.Mehmed Zihni Efendi’nin dipnotta “Fâide” başlığı altında verdiği ve Aliyyü’l-Kârî’nin el-Esmâru’l-Ceniyye’sinden naklen yaptığı açıklama 329 Bedrettin Çetinertarafından kendisinin Üsdü’l-Ğâbe’den naklen “BÇ” rumuzuyla yaptığı açıklamalararasına “Aliyyu’l-Kârî’nin el-Esmâru’l-Ceniyye’sinden” denilerek katılmışdolayısıyla bu dipnot eserin orijinalinde olmasına rağmen sanki Bedrettin Çetiner’inek olarak yaptığı bir açıklama gibi görünmüştür. 330Meşâhîru’n-Nisâ’da Hâcer’in haltercemesinde verilen Mehmed Zihni Efendi’yeait 1, 2 ve 3 nolu dipnotlar 331 Bedrettin Çetiner’in neşrinde sadeleştirilmiş ancakdipnotların altına baskı hatasından olsa gerek “BÇ” rumuzu konmuştur. 332Dolayısıyla bu dipnotlar aslında Mehmed Zihni Efendi’ye aitken Bedrettin Çetiner’eaitmiş gibi görünmüştür.327 Çetiner, c. I, s. 469.328 Çetiner, c. II, s. 264.329 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 131.330 Çetiner, c. II, s. 129.331 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 286–287.332 Çetiner, c. II, s. 286–287.99


Bedrettin Çetiner, okunuşundan tam olarak emin olmadığı kelimelerde paranteziçinde belirterek veya dipnot düşerek kelimenin okunabileceği diğer şekilleri devermiştir.Bedrettin Çetiner neşrinde, câhiliye devri Araplarından koku satıcısı bir kadınınadı “Menşem (veya Menşim)” olarak verilmiştir. 333Bedrettin Çetiner, neşrinde Mennûse’nin haltercemesinde “Mânu’l-Musûs”kelimesine dipnot düşerek şöyle demiştir: “Mânu’l-Mevsûs şeklinde de okunabilir.Tam olarak zaptı mümkün olmadı.” 334Bedrettin Çetiner, neşrinde ismini tam olarak okuyamadığı Hüsrev Perviz’inkızının ismini orijinaliyle vermiş ve dipnot düşerek “Bu ismin zaptı yapılamamıştır.”demiştir. 335Bedrettin Çetiner, Mehmed Zihni Efendi’nin Meşâhîru’n-Nisâ’da zikrettiği fakathangi sûrenin kaçıncı âyeti olduğu hakkında bilgi vermediği âyetlerin sûre adı veâyet numarasını vererek okuyucunun işini kolaylaştırmıştır.Çetiner, neşrinde II. cildin sonunda alfabetik fihrist vererek haltercemesi verilenhanımları sıralamıştır. 336 Ancak bu listede farklı sayfalarda farklı isim ve künyelerletanıtılmış aynı hanımlar ayrı kişilermiş gibi birkaçkez yazıldığından haltercemesiverilen kadınların sayısının olduğundan fazla gözükmesi kaçınılmazdır.Meşâhîru’n-Nisâ ile Bedrettin Çetiner’in neşrini kıyasladığımızda rahatlıklasöyleyebiliriz ki Bedrettin Çetiner, kelime kelime motomot sadeleştirmeyapmamıştır. Daha ziyade asıl metinde anlatılmak isteneni ifâde etmiştir kisadeleştirmede olması gereken de budur.Bedrettin Çetiner, Meşâhîru’n-Nisâ’daki bazı kısımları sadeleştirmemiştir.Sadeleştirilmeyen yerler genelde Zihni Efendi’nin şiir ya da âyetlerde geçenkelimeleri Arap grameri açısından incelediği yerler ya da Arapça yazılmışbölümlerdir.333 Çetiner, c. II, s. 229.334 Çetiner, c. II, s. 230.335 Çetiner, c. I, s. 37.336 Çetiner, c. II, s. 1–14.100


Meşâhîru’n-Nisâ’nın 371 sayfalık I. cildi Bedrettin Çetiner tarafından 442sayfada, 391 sayfalık II. cildi ise Bedrettin Çetiner tarafından 342 sayfadasadeleştirilmiştir. Zihni Efendi tarafından II. cildin sonunda 392–429. sayfalardaverilen Zeyl, sadeleştirmede Bedrettin Çetiner tarafından I. cildin sonunda 443–485.sayfalarda verilmiştir. Bu yüzden yukarıdaki karşılaştırma “Zeyl” bölümü dikkatealınmadan yapılmıştır. Bu durumda rahatlıkla söyleyebiliriz ki Meşâhîru’n-Nisâ’nınII. cildinin sadeleştirilmesinde I. cilde nazaran daha fazla sadeleştirme eksikliklerimevcuttur.Burada maksadımız Bedrettin Çetiner’in Meşâhîru’n-Nisâ’yı sadeleştirerekyayınladığı neşrindeki tüm eksik ve hataları sıralayarak kendisini eleştirmek değildir.Fakat Meşâhîru’n-Nisâ üzerinde çalıştığımız ve eserin aslıyla sadeleştirmesiarasındaki yukarıda zikrettiğimiz ve bu türdeki zikredilmeyen diğer hataları farkettiğimiz için Mehmed Zihni Efendi’ye karşı bir vefâ borcu ve ilmî sorumlulukduygusuyla hareket edip bunları dile getirmeyi gerekli gördük.C. Meşâhîru’n-Nisâ’da Takip Edilen MetotMehmed Zihni Efendi, harfu’l-elif’e “nükte” 337 adı altında yaptığı bir açıklamaile başlamıştır. Bu açıklamada elif ile hemze arasındaki farkı zikrederek elif harfindeyazılı isimlerin baş harflerinde hep harekeli elif bulunduğundan aslında “elif harfi”demek yerine “hemze harfi” demek gerektiğini ancak “hemze” tabiri, harekeli ilesükûnlu elifi ayırmak için ihdas edildiğinden ve o harfin asıl adı olmadığından“hemze harfi”demeyi tercih etmediğini söylemiştir. “Nükte”den sonra elif harfindekihanımların haltercemelerine geçilmiştir.Meşâhîru'n-Nisâ’da alfabetik sıralama esas olup eserdeki hanımlar bu sıraya göretanıtılmıştır. Ancak bunun istisnâsı da vardır. Zümrüd Hâtun’un haltercemesialfabetik sıraya muhalif olarak “Zel” harfinde değil de “Nûn” harfinde verilmiştir.Müellif, yaptığı açıklamada fakîhe olan Zümrüd Hâtun’u sonradan Aliyyü’l-Kârî’ninEsmâr’ında gördüğü için “nûn” harfinde yazmak zorunda kaldığını söylemiştir. 338337 Nükte: Zımnen anlaşılan ince ve dakîk ma’nâ, bir söz ve ibâreden istihrâc ve remz ve işâretle ifhâmolunan şey. Şemsettin Sâmî, Kâmûs-ı Türkî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1996, s. 1470.338 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s.265.101


Her tertibin zeylinde gerekli oldukça sahâbiyâtın meşhurlarından olup damüstakil olarak beyan olunanların dışında o isimde İbn Esîr'in eserinde ne kadarsahabiye varsa uğur sayılarak onların isimleri de verilmiştir.Zihni Efendi, Meşâhîru’n-Nisâ’da yerine göre bazen sâde bazen de abartılı bir dilkullanmıştır. Bilimsel endişe taşımayan bu dilin okuyucu tarafından anlaşılmasıkolaydır. Müellif bazen vaaz bazen de nasihat edercesine konuşmuştur. Eserintamamında dilin bu özelliklerini görmek mümkündür.Meşâhîru’n-Nisâ’nın içinde yer yer Arapça ve Farsça yazılmış bölümler devardır. Özellikle şâir hanımların şiirlerinden örnekler verilirken şiirler olduğu gibiArapça ve Farsça olarak alınmış; bunların bazılarının anlamı müellif tarafındanverilmiş bazılarında ise herhangi bir açıklama yapılmamıştır.Meşâhîru’n-Nisâ, bir tabakât kitabı olmasına rağmen Mehmed Zihni, sadeceeserine aldığı hanımların haltercemesini vermekle yetinmemiş; “Nükte”, “Istıtrâd”,“Tetimme”, “Fâide”, “Tenkîd” başlıkları altında ileride muhteviyât kısmındadeğinileceği üzere bazı açıklamalar yapmıştır. Bunun yanında gerekli gördüğüyerlerde dipnotlar da kullanmıştır.Müellif, eserin tamamında öğretici olmayı esas almıştır. Zihni Efendi, eseriniyazarken tek bir tarih yazım metodu kullanmamıştır. Meşâhîru’n-Nisâ’da müellifinhem rivâyetçi-nakilci metodu kullanarak ilgili tüm rivâyetleri nakledip görüşbildirmeden seçimi okuyucuya bıraktığını hem de neden-nasılcı metodu kullanarakrivâyetlere eleştirel gözle bakıp kritik yaptığını ve tercihte bulunduğunu görmekmümkündür. Müellifin tenkitçi yaklaşımına birkaç örnek vermek istiyoruz.Mehmed Zihni, yararlandığı kaynaklardaki rivâyetlere eleştirel gözle bakmış vebu rivâyetleri başka kaynaklardaki varyantlarıyla kıyaslayarak değerlendiriprivâyetin doğrusunu belirtmiştir. Ancak eleştirdiği veya doğru olmadığına inandığırivâyete de eserinde yervermiştir. Bu durum müellifin hem nakilci hem de eleştirelyaklaşımcı bir metoda sâhip olmasından kaynaklanmıştır. Müellifin Muâviyehakkındaki şu rivâyete yaklaşımı bu tutumuna örnek olabilir:“(Istıtrâd) Bu ifâdeden Hazreti Muâviye’nin zamân-ı saltanatında vâlidesiHind’in ber hayât olmadığı zâhir olmakla bazı kitaplarda Hazreti Muâviye’ye birisigelip bana vâlideni tezvîc eyle diye taleb-i nâ-ma’kûlde bulunmakla Hazreti Muâviye102


enim vâlidem çocuktan kaldı artık onun izdivâca ihtiyâcı kalmadı cevâbını vermişidi tâlib bulunan kimse öyle ise bana filân yerin vâliliğini ver demiş olmakla onunüzerine Hazreti Muâviye (Olmayacak şeye tâlib olup onu bulamayınca gâyet güçolacak bir şeye tâlib oldu) mealinde olmak üzere… demiş olduğu hakkında olanhikâye ğalat olup Kemâleddîn Demîrî’nin Nihâye-i İbn Esîr’den naklen tashîhinegöre sahîhi budur ki bir kimse Muâviye Hazretlerine gelip kendisine biraz şeytahsîsini talep etmiş idi muvâfakat gördüğünde veledi için dahi istid’âda bulunmaklamüşârun ileyh ona (lâ) cevâbını verdiğinde aşîreti için i’tâ etmesini talep eylemekle ovakit müşârun ileyh temessül tarîkiyle nazm-ı mezkûru inşâd etmiştir…” 339Mehmed Zihni, “bazı kitaplar” şeklinde bahsettiği kitapların hangi kitaplarolduğunu belirtmemiştir. Fakat burada önemli olan müellifin rivâyetlere eleştirelgözle bakarak kritik yapmış olmasıdır. Müellif, tarihî gerçeklere aykırı olanrivâyetleri değerlendirerek bunların yanlış olduğunu ortaya koymuştur.Nefîse et-Tâhira’nın haltercemesinde geçen rivayet de aynı şekilde tarihîgerçeklere aykırı olduğu için inandırıcı bulunmamış bununla birlikte bu rivayeteMeşâhîru’n-Nisâ’da yerverilmiştir. Nefîse’ye dâir “…Bazı kitaplarda Ahmed b.Tolun’un dahi Mısır’da asr-ı müşârun ileyhâda hükümet eylediği ve evâil-i hâlindeahâliye zulüm ve teaddîsi olmak hasebiyle nâs seyyide-i müşârun ileyhâya gidipondan arz-ı şekvâ eylemeleriyle müşârun ileyhâ hazretleri İbn Tolun’un ne gün şehricust ve cûya çıkacağını suâl ile yarın çıkacaktır diye haber verdiklerinde ertesi günsabahleyin sukağa çıkar bir kenarda bekledikleri ve İbn Tolun’un oradan murûrundayâ Ahmed diye nidâ ve Ahmed b. Tolun atından inerek yanlarına geldikte elineaşağıda sûreti muharrer varakayı i’tâ eyledikleri ve Ahmed b. Tolun varakayı alıpokumakla müteessir olarak huzûr-ı müşârun ileyhâda zulüm ve i’tisâfından istiğfârile ondan sonra adâlet ve re’feti iltizâm eylemiş olduğu hakkında olan rivâyet Ahmetb. Tolun’un Mısır’da hükümeti asr-ı müşârun ileyhâdan otuz kırk sene müteehhirolmakdan nâşî bî-sıhhatdir sûret-i varaka budur…” 340 şeklindeki rivâyeti nakledenZihni Efendi, bu rivâyeti kitabına alarak nakletmiş olmasına rağmen tarihi gerçeklereaykırı olduğundan rivâyeti inandırıcı bulmamıştır. Bu gerçeği de rivayeti naklettiktensonra belirtmiştir. Burada müellif eleştirel bakış açısıyla rivayeti değerlendirmiştir.339 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 307.340 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 270.103


Müellif, kaynaklarda yeralan rivâyetlere ihtiyatla yaklaşmış ve bunları akılsüzgecinden geçirmiştir. Aklına yatmayan rivayetler için başka kaynak eserlerebakmış ve bu şekilde rivayetlerin doğruluğunu araştırmıştır. Bilgi temelli yaptığıeleştirilerle rivâyetleri olduğu gibi kabul etmediğini göstermiştir. Zilzâl Sûresi’ninİmriu’l-Kays’a ait olduğunu nakleden rivâyeti reddedişi buna örnektir:“… Mat’bû (Tezkiretu’l-Hikem) de (s. 34) kavm-i arabın eş’âr ve güftâra olanitinâlarını ifâde ve Kur’ân-ı Kerîm’in nüzûlüyle onların bâb-ı Ka’be’de muallak olankasâid-i mu’tebereleri bî-i’tibâr kalıp muallak oldukları mevâdı-ı âliye vemuhteremeden hatt ve tenzîl olunmuş olduğunu hikâye sırasında Sûre-i Zilzâl’innüzûlünde muallakât-ı sâire misüllü İmriu’l-Kays’ın Kasîde-i Muallaka’sı dahiindirilmiş olması üzerine İmriu’l-Kays’ın hemşîresi gelip şu beyitleri… okuyarakbununla Sûre-i Zilzâl’in kendi birâderinin şiiri olduğunu göstermiş ve binâen aleyhKasîde-i İmriu’l-Kays cidâr-ı Ka’be’ye tekrar ta’lîk olunup muehhıran (Ve kîle yâerdubleî mâeki ve yâ semâu akleî 341 ) nazm-ı mübîni nâzil oldukta indirilmiş olduğuzikrolunmuş ise de ebyât-ı mezkûra Kur’ân-ı Azîmu’ş-Şân’ın suver-i adîdesindenmuktebes ve çirk-i şirk içinde olan bir nâdânın kat’an hâtır ve hayâline gelmeyecekumûr-ı haşriyye ve uhreviyyeyi mutadammın olarak İmriu’l-Kays’ın dîvân-ıeş’ârında mevcûd olmadığına ve ne tefâsîrde ne de kütüb-i kadîme-i siyer vetevârîhde uht-ı İmriu’l-Kays hakkında böyle bir kıssanın vücûdu olmayıp ancakEğânî’de İmriu’l-Kays’ın muâsırlarından ve Arabın halîu’l-ızâr ve geçmişvâr olantakımından (Âmir b. Cüveyn) İmriu’l-Kays’ın kızı (Hind) hakkında şu beyitleri…söylemiş olduğu ve hatta İmriu’l-Kays bu sebeple ondan emîn olamayarak yurdundaolduğu halde yanından ayrıldığı mezkûr olduğuna ve bu beyitlerin vezin ve kâfiyesiebyât-ı mütekaddeme ile siyyân olup mısrâ-ı ehîrlerce iki nazm arasında tevârid dahivâki olmuş ve daha doğrusu beyt-i ehîr Hansâ’nın bir ma’rûf-ı kasîdesindenbulunmuş olmasına nazaran ızzu sâbık-ı kıllet-i teemmül ile buralara adem-iıtlâından ve bir de İslâm’da ve hatta zümre-i ashâb içinde (İmriu’l-Kays) ismindemüteaddid kimseler olmak ve ashâbdan olan İmriu’l-Kays’lardan biri dahi şâirbulunmak hasebiyle onları adem-i tefrîkden ve nazm ve nesirde âyât ve ehâdîsten341 Müellif, hangi sûre ve âyet olduğunu belirtmeksizin Hûd Sûresi 44. âyetin bir bölümünü vermiştir.Sözkonusu âyetin meâli şöyledir: “ “Ey yeryüzü! Yut suyunu. Ey gök! Tut suyunu” denildi. Suçekildi, iş bitirildi. Gemi de Cûdî’ye oturdu ve “Zâlimler topluluğu Allah’ın rahmetinden uzak olsun!”denildi.”104


iktibâs icrâsının ötedenberi câde-i meslûke olduğunu der-hâtır edememekten neş’etetmiştir…” 342 Zihni Efendi, bu şekilde kritik yaparak sözkonusu rivayetin doğruolmasının mümkün olmadığını göstermiştir. Ancak buna rağmen bu tür rivayetlereeserinde yervermiştir.Mehmed Zihni, bazı hatalı icraatlarına dikkat çekerek Muâviye’yi eleştirmiştir.Hind bint Zeyd’in haltercemesinde Muâviye’nin Ziyâd b. Ebîh’in şikâyeti üzerineashâb-ı güzînden Hucr b. Adî’yi idâm ettirdiğini anlatarak bu olay hakkında“Muâviye Hazretlerinin seyyiât-ı ma’dûdesinden biri de bu olmuştur.” 343 yorumunuyapmıştır. Müellif, görüşünü kuvvetlendirmek için Hasan-ı Basri Hazretleri’ninMuâviye hakkında söylediği şu sözleri de nakletmiştir:“… Hasan-ı Basrî radıyellâhu anhu hazretleri “Muâviye’de dört hısâl cem’olmuşdur ki onlardan yalnız biri bulunsa mühlik olmakta yine kâfi idi (biri) buümmete kılıç çekip içlerinde ashâb-ı bekıyyesi ve fazîletlisi zâtlar olduğu haldeonlarla müşâvere etmeyerek emir ve nehyi deruhde edişi (ikincisi) şarap içer velibâs-ı harîr giyer ve tanbur çalar olan oğlunu (ki Yezîd’i) kendinden sonra istihlâfeyleyişi (üçüncüsü) Hazreti Nebî-yi Ekrem “el-Veledu li’l-firâş ve’l-âhiru’l-hacer”buyurmuş olduğu halde Ziyâd’ı nesebine ilhâk kılışı (dördüncüsü) Hazreti Hucr’u veashâbını katledişidir…” 344Ne gariptir ki Mehmed Zihni, Muâviye’yi kötü hasletleriyle zikretmiş olmasınarağmen onun ismini telaffuz ederken isminin başına “Hazreti” lafzını eklemiştir. Budurum müellifin saygılı bir dil kullanmasından kaynaklanmıştır. Ancak Hz.Peygamber (sav)’in ve Hasan-ı Basrî Hazretleri’nin isminin geçtiği yerde üstelikMuâviye hiç de iyi anılmamışken müellifin bu şekilde davranması dikkatçekmektedir.Müellif, bu olayla ilgili olarak “Tenkît” başlığı altında da şu açıklamayıyapmıştır: “Müşârun ileyh (Hucr b. Adî) hazretlerinin katl olunduğu mevdıın ismi(Azrâ) olmağla Kâmûs’ta oranın Şam’da bir karye yâhud Dimaşku’ş-Şam’a bir berîdmesâfede biaynihî bir mevdı’ olduğu beyânıyla ta’rîf ve tefsîr olunduğu sırada berminvâl-i muharrer Hucr b. Adî’nin makteli olduğunu Sâhib-i Kâmûs “Kutile bihî342 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 322–323.343 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 301.344 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 301-302.105


Muâviye b. Hucr” ibâretiyle ifâde etmiştir ki bu ibâre Muâviye’nin Hucr ibn Adî’yiorada katlettiğini değil belki (Muâviye b. Hucr) isminde bir kimsenin oradakatlolunmuş olduğunu iş’âr etmektedir. Bu husûsa Tâcu’l-Arûs ile Okyanus’ta dahidikkat olunmamıştır.” 345 Zihni Efendi, bu şekilde zikri geçen kaynak kitaplardakimüelliflerinin dahi fark etmediği hataya dikkat çekmiştir. Buna göre Azrâ denilenyerde öldürülen şahıs Hucr b. Adî değil Muâviye b. Hucr’dur.Zihni Efendi, haltercemesini verdiği hanımlar hakkında daha fazla mâlumâtaulaşmak isteyen araştırmacıyı isimlerini zikrettiği kaynak kitaplara yönlendirmiştir.Ferha’nın haltercemesinde bunu görmek mümkündür. Müellif “…Sûret-i akd vemünâkeheleri Simâru’l-Kulûb’de Nikâh-ı Ümmü Hârice meselinde ve Eğânî’demeşrûhdur.” 346 diyerek haltercemeyi bitirmiş ve kendisinin anlatmaya lüzumgörmediği Ferha ile Seyyid Himyerî’nin evlilik hikâyesini meraklısına bırakmıştır.Yine bununla ilgili olarak Kâib’in haltercemesinde Kâib ile şair Ebû Nüvâs’ınmâcerasını anlatan şiir için araştırmacı “Mustatraf’ın yetmişinci bâbına mürâcaâtoluna” 347 denilerek başka bir esere yönlendirilmiştir.Mehmed Zihni, daha fazla bilgi için bazen de okuyucuyu kendi eserinin ilgilibaşka bir sayfasına yönlendirmiştir. Leylâ bint Mühelhel’in haltercemesi sonundaLeylâ’nın oğlu Amr b. Gülsüm’e ait beyitler hakkında okuyucu “Matla-ı mezkûramüteallik ma’lûmât olmak üzere cild-i evvelde (Ümmü Amr) unvânında 86,87sahîfelere mürâcaat oluna” 348 denilerek Meşâhîru’n-Nisâ’nın I. cildine atıftabulunulmuştur.Mehmed Zihni, tanıttığı kişiler hakkında tarih kitaplarına müracaatlaöğrenilebilecek bilgileri tekrarlamaktansa bu bilgilere ulaşmayı okuyucuyabırakmayı tercih etmiş ve söz konusu kişi daha çok hangi vasfıyla temâyüz etmişseağırlıklı olarak bu özelliğini ön plâna çıkarmıştır. Bu durumu Mahpeyker KösemVâlide’nin haltercemesinde açıkça dile getirmiştir:345 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 302.346 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 134.347 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 168.348 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 194.106


“…Tahsîli ahvâli ve derece-i câh ve celâli ve mâ mülk ve emvâli tarihlerdemestûr olup burada bize âit olan vazîfe mevtâmızı hayır ile yâda borçluolduğumuzdan hayrât ve hasenâtını beyândan ibârettir…” 349Zihni Efendi, diğer kaynak kitaplarda yanlış geçen bazı isimleri düzelterekbunların doğrusunu vermiştir. Kabîha’nın haltercemesinin sonunda Kabîha’nınismiyle ilgili hatayı şu şekilde düzeltmesi buna örnektir: “…Müsâmerât-ı Muhyiddînbasmalarında ve Hutat-ı Makrizî’de nâm-ı mezbûre ğalat olarak (Fetîha)gösterilmiştir.” 350Mehmed Zihni, Meşâhîru’n-Nisâ’nın I. cildinde yanlış olarak verdiği ve yanlışolduğunu sonradan fark ettiği bilgiyi II. ciltte düzeltmiştir. Geçtiği yerde yanlışıdüzeltmek yerine II. ciltte yeniden yazmayı tercih etmiştir. Kanaatımızca bu durummüellif hatayı fark ettiğinde I. cildin basılmış olmasından kaynaklanmıştır. Buduruma örnek olmak üzere müellif, Kebşe Ümmü Sa’d’ın oğlu Sa’d b. Muâz’asöylediği beyitleri verdikten sonra şöyle demiştir: “Bu sûret cild-i evvelde (s. 72)Ümmü Sa’d ünvânında Şerhu’l-Câmi’den naklen yanlış basılmış olduğundanmuehhıran Usdu’l-Ğâbe’den bi’t-tashîhle el-hamd burada telâfi olunabilmişdir.” 351Mehmed Zihni Efendi, bazen aynı hanımı farklı başlıklar altında farklı cilt vesayfalarda birkaç kez tanıtmıştır. Bu durum hanımların birden fazla isim ve künye ilemaruf olması ve eserde tanıtımın alfabetik sıra esas alınarak yapılmasındankaynaklanmıştır. Meselâ Hz. Peygamber (sav)’in eşi Hz. Âişe, Hz. Âişe adıylaI/107–108, Humeyrâ adıyla I/184, Sâhibetü’l-Cemel adıyla I/347, Âişe es-Sıddîkaadıyla II/2–9 ve Acâizu’l-Cenne adıyla II/50. sayfalarda tam beş kez tanıtılmıştır.Meşâhiru'n-Nisâ’da şiir ve fesahat ehli kadınların eserlerinden Türkçeolmayanların çoğu tercüme ve tefsir edilmiş ve bu münasebetle tarihi olaylar, edebibilgiler, şer'î meseleler anlatılmış ve eklenmiştir.Zihni Efendi, tanıttığı şâire hanımların şiirlerinden örnekler verirken bazen edebeaykırı bulduğu beyitleri eserine almamış ve sadece şiirin geçtiği yeri söylemekleyetinmiştir. Bizce bunu eserini kız öğrencilere yönelik yazdığı için yapmıştır.Mehistî adlı İranlı şâirenin şiirlerinden örnekler verdikten sonra haltercemenin349 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 202.350 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 152.351 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 170.107


sonunda “Bunun Âteşgede’de bir de (Fassâd) hicviyesi görüldüyse de pek bî-edebâneolduğundan ehzından ictinâb olundu.” 352 diyerek şiiri almama sebebini açıklaması buduruma örnektir.Meşâhîru’n-Nisâ’nın metodunu incelediğimiz bu bölümde müellifin Meşâhîru’n-Nisâ’da takip ettiği metod hakkında sonuca ulaşabilmek için Mehmed Zihni’ninMeşâhîru’n-Nisâ’da tanıttığı hanımlardan bazılarını ele alarak bunların ZihniEfendi’ye gelinceye kadarki tabakât kitaplarında ve Zihni Efendi tarafındanMeşâhîru’n-Nisâ’da nasıl tanıtıldıklarını ortaya koyup kıyaslama yapacağız.h. I. asırda yaşamış muhaddiselerden Zeyneb bint Ali b. Ebû Tâlib (ö. 65/684)’inhaltercemesi, İbn Sa’d (ö. 230/844)’ın Kitâbu’t-Tabakâti’l-Kebîr’inde şu şekildeverilmiştir:“Kusayy’ın oğlu Abdumenâf’ın oğlu Hâşim’in oğlu Abdulmuttalib’in oğlu EbûTâlib’in oğlu Ali’nin kızı Zeyneb’tir. Annesi Rasûlullah (sav)’ın kızı Fâtıma’dır.Zeyneb’le Abdulmuttalib’in oğlu Ebû Tâlib’in oğlu Ca’fer’in oğlu Abdullah evlendi.Zeyneb, Abdullah b. Ca’fer’e Ali, Avnu’l-Ekber, Abbâs, Muhammed ve ÜmmüKülsüm’ü doğurdu. Bize haber verildi ki… “Abdullah b. Ca’fer b. Ebû Tâlib, Zeynebbint Ali ile evlendi ve onunla birlikte İmraetu Ali Leylâ bint Mes’ûd ile evlendi. İkiside Abdullah b. Ca’fer’in nikâhı altındaydı.” 353Zeyneb bint Ali b. Ebû Tâlib’in haltercemesi İbnü’l-Esîr (ö. 630/1233)’in Usdu’l-Ğâbe’sinde şu şekilde verilmiştir:“Zeyneb bint Ali b. Ebû Tâlib ki Ebû Tâlib’in ismi Kureyş’in Hâşimî Kolu’ndanHâşim’in oğlu Abdulmuttalib’in oğlu Abdumenâf’tır. Annesi Rasûlullah (sav)’ın kızıFâtıma’dır. Zeyneb, Rasûlullah (sav)’ın zamanına ulaştı ve Rasûlullah (sav)hayattayken doğdu. Rasûlullah (sav)’ın kızı Fâtıma, Rasûlullah (sav)’ın vefâtındansonra bir şey doğurmadı. Zeyneb akıllı, anlayışlı, zeki ve keskin görüşlü bir kadındı.Babası Ali onu (radıyellâhu anhumâ) kardeşi Ca’fer’in oğlu Abdullah ile evlendirdi.Zeyneb, Abdullah b. Ca’fer’e Ali, Avnu’l-Ekber, Abbas, Muhammed ve ÜmmüGülsüm’ü doğurdu. Zeyneb, kardeşi Hüseyin (radıyellâhu anhu) şehit edildiğindeonunla birlikteydi ve Dımaşk’a götürüldü. Yezîd b. Muâviye’nin yanına geldi. Eş-352 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 241.353 İbn Sa’d, Kitâbu’t-Tabakâti’l-Kebîr, c. 8, Matbaatu Birill, Leyden 1321, s. 341.108


Şâmî (Şamlı), Zeyneb’in kızkardeşi Fâtıma’yı Yezid’den istediği zaman Zeyneb’inYezîd’e söylediği tarihlerde zikri geçen söz meşhurdur. Bu söz, Zeyneb’in aklınınve kalbinin sağlamlığına delâlet eder.” 354Zeyneb bint Ali b. Ebû Tâlib’in haltercemesi İbn Hacer el-Askalânî (ö.852/1448)’nin el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe’sinde şu şekilde verilmiştir:“Hâşimiyye’den Abdulmuttalib’in oğlu Ebû Tâlib’in oğlu Ali’nin kızı Zeyneb,Rasûlullah (sav)’ın torunudur. Annesi Fâtımatu’z-Zehrâ’dır. İbnü’l-Esîr’in dediğinegöre Zeyneb, Rasûlullah (sav) hayattayken doğdu. Zeyneb, geçimi için Havle’ninkızına muhtaçtı. Babası Zeyneb’i kardeşinin oğlu Abdullah b. Ca’fer ile evlendirdi.Zeyneb, ona çocuklar doğurdu. Zeyneb, şehit edildiğinde kardeşiyle beraberdi. SonraDımaşk’a götürüldü ve Yezîd b. Muâviye’nin yanına geldi. eş-Şâmî (Şamlı)Zeyneb’in kızkardeşi Fâtıma’yı istediği zaman Zeyneb’in Yezid b. Muâviye’yesöylediği söz meşhurdur. Bu söz, Zeyneb’in aklının ve kalbinin kuvvetine işareteder.” 355Zeyneb bint Ali b. Ebû Tâlib’in haltercemesi Mehmed Zihni Efendi (ö.1913)’ninMeşâhîru’n-Nisâ’sında şu şekilde verilmiştir:“(Sittu Zeyneb)Sâbikatu’t-terceme Sittu Rukayye cenâbları misüllü Mısır Kâhire’de defîn hâk-ıihtirâm ve türbe-i mukaddiseleri ziyâretgâh-ı enâm olan (Zeyneb el-Kübrâ)hazretleridir ki mahsûl-i sulb-i Murtezâ ve ciğerpâre-i seyyideti’n-nisâ cenâb-ıFâtıma ez-Zehrâ’dır cedd-i muhteremi Hazreti Nebî-yi Ekrem Efendimizin zemân-ısa’d iktirânlarında dünyâya gelip pederi Hazret-i Murtezâ kendisini ammuzâdesibulunan Abdullah b. Ca’fer et-Tayyâr’a tezvîc buyurmuşlardır ondan (Ali) ve(Avnu’l-Ekber) ve (Abbâs) ve (Muhammed) ve (Ümmü Külsüm) nâm-ı esbât-ıseniyye meydâna gelmişdir.Kendileri enfâs-ı kudsiyye ve mevâhib-i ledünniye-i rahmâniye erbâbı ber vucûdıbihterîn ve sâhibe-i ra’y ve temkîn olub ğâyetü’l-ğâye dânâ ve kuvvet-i kalb vecevdet-i karîhaca bî-humâ idiler. Vak’a-i sâmânrübâ-yı Kerbelâ’da birâderleriCenâb-ı Hüseyin ile berâber bulunup oradan avdetde Kûfe’de İbn Ziyâd’a ve Şam’da354 İbnu’l-Esîr, Usdu’l-Ğâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, c. 5, Matbaatu’l-Vehbiyye, Kahire 1280, s. 469.355 İbn Hacer el-Askalânî, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, c. 4, Matbaatu’s-Saâde, Mısır 1328, s. 321.109


hemşîresi Fâtıma bint Ali’yi Şâmîlerden biri istediğinden dolayı Yezid’e söylediğisözler meşhur ve tarihlerde delîl-i akl ve kiyâseti olmak üzere mezkûrdur pek elemliolduğu için nakli revâ görülmemiştir.” 356h. I. asırda yaşamış hanımlardan Muâze bint Abdullah el-Adeviyye (ö.83/702)’nin haltercemesi, İbn Sa’d (ö. 230/844)’ın Kitâbu’t-Tabakâti’l-Kebîr’inde şuşekilde verilmiştir:“Cidâra’nın oğlu Ümeyye’nin oğlu Adiyy’in oğlu Kays’ın oğlu Buzeyn’in oğluAmr’ın oğlu Abdullah’ın kızı olan Muâze’dir. Muhammed b. Umar, Muâze’ninİslâm’a girdiğini ve Rasûlullah (sav)’a biat ettiğini söyledi.” 357Muâze hakkında aynı eserde “Muâze el-Adeviyye” başlığı altında şunlarsöylenmektedir:“Muâze el-AdeviyyeAbdullah’ın kızı olan Muâze el-Adeviyye, Sıla b. Esîm’in karısıdır. Muâze,Basra halkındandır. Muâze, Hz. Âişe’ye ulaştı ve ondan rivâyet etti. Bize Yezîd b.Hârûn’dan ona da Ca’fer b. Keysân’dan ulaştı ki Ca’fer b. Keysân şöyle dedi:“Muâze’yi bağdaş kurmuş otururken gördüm. Kadınlar onun çevresindeydi.”” 358Muâze bint Abdullah el-Adeviyye’nin haltercemesi İbn Hacer el-Askalânî (ö.852/1448)’nin el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe’sinde şu şekilde verilmiştir:“Ensârdan Celâde’nin oğlu Ümeyye’nin oğlu Adiyy’in oğlu Kays’ın oğluMürre’nin oğlu Amr’ın oğlu Abdullah’ın kızı olan Muâze’dir. İbn Sa’d, el-Vâkıdî’nin Muâze hakkında “İslâm’a girdi ve Rasûlullah (sav)’a biat etti.” dediğinisöyledi.” 359İbn Hacer el-Askalânî (ö. 852/1448), Muâze bint Abdullah el-Adeviyye’ninhaltercemesini bir diğer eseri Tehzîbü’t-Tehzîb’de şu şekilde vermiştir:“Abdullah el-Adeviyye’nin kızı ve es-Sahbâ’nın annesi olan Muâze, Basralıdır.Sıla b. Eşîm’in karısıdır. Muâze Âişe, Ali, Hişâm b. Âmir, Ümmü Amr b. Abdullahİbn ez-Zührî’den rivâyet etti. Ondan da Ebû Kılâbe, Katâde, Yezîd er-Rişk, Eyyûb,356 Mehmed Zihni, a.g.e., c. I, s. 273.357 İbn Sa’d, a.g.e., s. 266.358 İbn Sa’d, a.g.e., s. 355.359 İbn Hacer el-Askalânî, a.g.e., s. 408.110


Âsım el-Ahvel, Süleyman b. Abdullah el-Basrî, İshâk b. Saîd, Ümmü’l-Hasenceddetu Ebû Bekr el-Adevî ve diğerleri rivâyet etti. İbn Ebû Meryem, İbn Maîn’dennaklen “Muâze sikadır ve hüccettir” dedi. İbn Hıbbân da Muâze’yi sikaların içindezikretti ve “Âbide hanımlardandı” dedi. Denilir ki Muâze, Ebu’s-Sahbâ’dan sonraölünceye kadar yastığa başını koymadı. Dedim ki. Bize Abdulazîz el-Meşrikî’ninFevâid adlı eserinde senetle Basra şeyhlerinden Ebû Beşer’den naklen Ebû Beşer’inşöyle dediği rivayet edildi: “Muâze’ye gittim. Dedi ki: Karnımdan şikâyetçiyim.Sonra benden şarap testisini istedi. Ondan bir bardak getirdim. Muâze onu koydu.Sonra dedi ki: Yarabbi eğer Hz. Peygamber (sav)’in içki testisini yasakladığını Hz.Aişe’nin bana haber verdiğini biliyorsan onun alternatifi dilediğin bir şey ver. Dediki: Adam kadehi döktü. İçinde olanlar da döküldü. Allah onda olanları (adamıniçindeki istekleri) giderdi.” 360Muâze bint Abdullah el-Adeviyye’nin haltercemesi Mehmed Zihni Efendi(ö.1913)’nin Meşâhîru’n-Nisâ’sında şu şekilde verilmiştir:“MuâzeDamm-ı mîm ile veliyye-i meşhûra olan (Muâze el-Adeviyye) hazretleridir kiHazreti Âişe (radıyellahu teâlâ anhâ) efendimize yetişmiş ve ondan rivâyet-i hadîsetmiş bir tâbiiyye-i celîleti’l-kadr ve kesîrati’l-menâkıbdır. Yirmi dört saat zarfındaaltıyüz rekat namaz kılarmış. Tam kırk sene müddet başını kaldırıp semâya baktığıvâki olmamış ve zevcinin vefâtından sonra başı yastık görmemiştir.Zevci, Târîh-i Kâmil’den (s. 43 cild-i râbi’) anlaşıldığı üzere (Sıla b. Eşîm Ebu’s-Sahbâ el-Adevî) dir. Yezîd b. Ziyâd maiyyetiyle Sicistan bozğunluğunda maktûldüşmüştür.” 361h. I. asırda yaşamış hanımlardan Hafsa bint Sîrîn el-Ensâriyye (ö. 101/719)’ninhaltercemesi, İbn Sa’d (ö. 230/844)’ın Kitâbu’t-Tabakâti’l-Kebîr’inde şu şekildeverilmiştir:“ Hafsa bint Sîrîn, Muhammed b. Sîrîn’in kızkardeşidir. Hafsa, Ümmü’l-Hüzeylkünyesiyle tanınmıştır. Hafsa’dan Selmân b. Âmir, Ümmü Atıyye el-Ensâriyye veEbu’l-Âliye rivâyet etti. Bize Muhammed b. Sîrîn’in çocuklarından Bekkâr b.360 İbn Hacer el-Askalânî, Tehzîbu’t-Tehzîb, c. 12, Dâru Sâdır, Beyrut 1327, s. 452.361 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 219–220.111


Muhammed haber verip dedi ki “Hafsa bint Sîrîn, Sîrîn’in Safiye’den olan kız veerkek çocuklarının en büyükleridir ve Safiye’nin çocukları Muhammed, Yahyâ,Hafsa, Kerîme ve Ümmü Süleym’dir.” Bize el-Fadl b. Dukkeyn Hafs b. Ğıyâs’tan oda Âsım el-Ahvel’den nakletti ki Âsım, Hafsa bint Sîrîn’in şöyle dediğini haberverdi: “Enes b. Mâlik bana “Hangi şeyi yok etmeyi seversin?” diye sordu. Dedim ki:“Tâûn’u” Enes b. Mâlik, “İşte bu her müslümanın şehâdetidir” dedi.” Bize el-Fadl b.Dukkeyn, Harîs b. es-Sâib’in şöyle dediğini haber verdi: “Biz, Hafsa bint Sîrîn’incenâzesindeydik. el-Hasen “Arkadaşınız yani Muhammed b. Sîrîn nerede?” dedi.Dediler ki: “Abdest alıyor.” Dedi ki: “Testi suyuyla mı?”” 362Hafsa bint Sîrîn el-Ensâriyye’nin haltercemesi, İbn Hacer el-Askalânî (ö.852/1448)’nin Tehzîbü’t-Tehzîb’inde şu şekilde verilmiştir:“Ümmü’l-Hüzeyl künyesiyle tanınan Hafsa bint Sîrîn, Basra’lı ensârdandır.Hafsa, kardeşi Yahyâ, Enes b. Mâlik, Ümmü Atıyye el-Ensâriyye, er-RebâbÜmmü’r-Râih, Ebu’l-Âliye, Ebû Zübyân Halîfe b. Ka’b, er-Rebî’ b. Ziyâd el-Hârisî,Hayre Ümmü’l-Hasen el-Basrî ve denildiğine göre Selmân b. Âmir ed-Dabî’ninhepsinden rivâyet etti. Ondan da kardeşi Muhammed, Katâde, Âsım el-Ahvel,Eyyûb, Hâlid el-Hazzâ, İbn Avn, Hişâm b. Hassân ve diğerleri rivâyet etti. Ahmed b.Ebû Meryem İbn Maîn’den naklen Hafsa’nın sika olduğunu dedi. el-Iclî, “ Hafsa,Basra’lı bir tâbiiyedir” dedi. Ebû Dâvud, “Ümmü’l-Hüzeyl Hafsa’nın oğlunun ismiel-Hüzeyl’dir” dedi. Hişâm b. Hassân, İyâs b. Muâviye’den naklen “Kimse Hafsa’nınfazilet derecesine ulaşmadı” dedi. İbn Ebû Dâvud, “Hafsa Kur’ânı 12 yaşındaykenokudu ve 70 yaşındayken öldü” dedi. İbn Ebû Dâvud için “Belki o 90 yaşında öldü”denildi. İbn Hıbbân Hafsa’yı sikalar arasında saydı. Dedim ki. Hafsa 101 senesindeöldü ve Buhârî onu 100–110 seneleri arasında ölenler faslında saydı.” 363Hafsa bint Sîrîn el-Ensâriyye’nin haltercemesi Mehmed Zihni Efendi(ö.1913)’nin Meşâhîru’n-Nisâ’sında şu şekilde verilmiştir:362 İbn Sa’d, a.g.e., s. 355-356.363 İbn Hacer el-Askalânî, a.g.e., s. 409-410.112


“(Hafsa b. Sîrîn)Pîr-i muabbirîn Muhammed b. Sîrîn hazretlerinin hemşîresi Hafsa’dır ki zenân-ısâlihâtdan ve Nefehât’da mezkûr veliyyâtdandır.” 364“Rüyâ tâbircilerinin pîri olan Muhammed b. Sîrîn hazretlerinin kız kardeşiHafsa’dır ki sâlih hanımlardan ve Nefehât’ta zikredilen veliyyelerdendir.”h. II. asırda yaşamış hanımlardan Âişe bint Talha b. Ubeydullah b. Usmân et-Teymiyye (ö. 110/728)’nin haltercemesi, İbn Sa’d (ö. 230/844)’ın Kitâbu’t-Tabakâti’l-Kebîr’inde şu şekilde verilmiştir:“Teym’in oğlu Sa’d’ın oğlu Ka’b’ın oğlu Amr’ın oğlu Usmân’ın oğluUbeydullah’ın oğlu Talha’nın kızı olan Âişe’dir. Annesi Ebû Bekir es-Sıddîk’ın kızıolan Ümmü Külsüm’dür. Âişe bint Talha ile Abdullah b. Abdurrahman b. Ebû Bekres-Sıddîk evlendi. Sonra onun yerini Mus’ab b. ez-Zübeyr b. el-Avvâm aldı.Öldürülmesinden sonra onun yerini Umar b. Ubeydullah b. Ma’mer b. Usmân et-Teymî aldı. Âişe bint Talha, müminlerin annesi Âişe’den rivâyet etti.” 365Âişe bint Talha, İmam Nevevî (ö. 676/1277)’nin Tehzîbu’l-Esmâ ve’l-Luğât’ındaşu şekilde geçmektedir:“Âişe bint Talha, el-Muhtasar’ın “nâfile tutulan oruç” bahsinde mezkûrdur.” 366Âişe bint Talha’nın haltercemesi, İbn Hacer el-Askalânî (ö. 852/1448)’ninTehzîbü’t-Tehzîb’inde şu şekilde verilmiştir:“Ubeydullah et-Teymiye’nin oğlu Talha’nın kızı olan Âişe, Ümmü İmrânkünyesiyle tanınmıştır. Annesi Ebû Bekir’in kızı Ümmü Külsüm’dür. Âişe bintTalha, teyzesi Âişe’den rivâyet etti. Ondan da oğlu Talha b. Abdullah b.Abdurrahman, Habîb b. Ebû Amr, kardeşinin oğlu Talha b. Yahyâ b. Talhâ, bir başkakardeşinin oğlu Muâviye b. İshâk, kardeşinin oğlunun oğlu Mûsâ b. Ubeydullah ibnİshâk, el-Minhâl b. Amr, Fudayl b. Amr, Atâ b. Ebû Rebâh, Umar b. Saîd vediğerleri rivâyet etti. İbn Ebû Meryem, İbn Maîn’den naklen “Âişe, sikadır vehuccettir.” dedi. el-Iclî, “Medîne’li bir tâbiiyyedir ve sikadır.” dedi. Ebû Zür’a ed-364 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 172.365 İbn Sa’d, a.g.e., s. 342.366 en-Nevevî, Tehzîbu’l-Esmâ ve’l-Luğât, c. I-II, el-Matbaatu’l-Muniriyye, Mısır Tarihsiz, s. 352.113


Dımeşkî, “İnsanlar, onun fazîletinden ve edebinden bahsetti.” dedi. İbn Hıbbân,“Âişe, sikalardandır.” dedi.” 367Âişe bint Talha’nın haltercemesi Mehmed Zihni Efendi (ö.1913)’nin Meşâhîru’n-Nisâ’sında şu şekilde verilmiştir:“(Âişe bint Talha)Aşere-i mübeşşereden olan fert-ı sehâ ve semâhatlerine mebnî (Talha el-Hayr) ve(Talha el-Feyyâz) lakab-ı mâdihleriyle mülekkab ve mevsûf bulunan Hazreti Talharadıyallâhu anhın kerîmesidir ki cild-i evvelde harfu’z-zâl faslında mezkûr (Zâtu’l-Üzüneyn) cenâblarıdır. Kendileri min ciheti’l-üm Hazret-i Ebû Bekir Efendimiz’inhafîdesi yani kerîmeleri Ümmü Külsüm hazretlerinin kerîmesidir. Fevka’l-âdegüzellerden olup kiber-i üzünlerinden mâ adâ kusurları olmadığı mülâbesesiyledaraları bulunan (Sittü Sükeyne) radıyallahu anhâ hazretleri onu (Zâtu’l-Üzüneyn)diye telkîb etmiştir denilir.Müşârun ileyhâ sikât-ı sahâbiyât veyâ tâbiıyyâtdan olup rivâyetleri beyne’lmuhaddisînşâi’ ve muteberdir kendilerinin ahbâr ve eş’âr-ı arabiyye sia-i ıtlâ’ları veğazârat-ı ilm ve fadîlet ve tedbîr ve dirâyetle iştihârları münker değil ise de şöhret-icemâlleri sâir kemâllerini unutturur derecede bulunduğundan kütüb-i edebiyyeashâbı hemân dâstân-ı husn ve ânları ile iştiğâl etmekte ve gûyâ müşârun ileyhâhazretleri “Hakk Teâlâ’nın bana ihsân etmiş olduğu nimet-i cemâli kimseden ketumve ihfâ etmek istemem” diye tesettür etmeyerek ve vechini âleme gösterir olduğunuve hatta Ebû Hureyre radıyallahu anhu hazretleri bir gün bi’t-tesâdüf müşârunileyhânın kemâl-i cemâlini görmesiyle “Subhânallah keennehâ mine’l-hûri’l-ayn”diye hayret ve taaccubte kaldığını nakletmektedirler.Müşârun ileyhâyı teyzesi bulunan Hazret-i Âişe es-Sıddîka radıyellahu anhâibtidâ kendi birâder zâdesi Abdullah b. Abdurrahman b. Ebû Bekre ki müşârunileyhânın kendi dayı zâdesine i’tâ ve tezvîc edip ondan (Imrân) ve (Abdurrahman) ve(Ebû Bekr) ve (Talha) nâm-ı dört oğlu ile (Nefîse) nâmında bir kızı olmuş vebunlardan Talha b. Abdullah’ın civânmerdân içinde (Talha el-Cûd) diye nâmıkalmıştır. Zevci Abdullah’ın irtihâlinden sonra müşârun ileyhâyı Mus’ab b. ez-Zübeyr Hazretleri tezevvüc etmiştir ki onunla sâbikatu’t-terceme (Seyyide Sükeyne)367 İbn Hacer el-Askalânî, a.g.e., s. 436-437.114


Hazretlerini birlikte nikâh eyleyip her birerlerine beşer yüz bin dirhem mehir i’tâetmiş ve bu meblağın birer mislini de ağırlık olarak vermiştir. İşte bu şerefindendolayıdır ki müşârun ileyh Mus’ab’ı birâder-i ekberleri (Abdullah b. ez-Zübeyr)radıyellahu anhu Hazretleri (Kaddeme eyruhû ve ehhara hayruhû) diye levm ve ta’yirbuyurmuştur. Tafsîl-i ahvâli ve terceme-i hakîkat-ı hâli için Eğânî’nin onuncu cildinemürâcaat oluna.Pederlerini şehâdetinden otuz sene sonra ruyâsında görüp medfûn olduğu yerdenteşekkî etmiş olduğuna mebnî müşârun ileyhâ cüsse-i şerîfe-i cenâb-ı Talha’yıbehiyyeinhâ bulup çıkartarak Basra’da kabr-i şerîflerinin hâlâ meşhûr olduğumahalle defn ettirmiştir.” 368Aynı hanımın farklı kaynaklardaki haltercemelerini aktardığımız bu bölümdegörüldüğü gibi zaman ilerledikçe tabakât kitaplarındaki aynı şahsa ait bilgilerdefarklılık ve fazlalıklar meydana gelmiştir. Günümüze ulaşan en eski tabakât kitabıolan Kitâbu’t-Tabakâti’l-Kebîr’de haltercemesi verilen şahıslar, çok fazla ayrıntıyayer verilmeden, kısa ve öz olarak anlatılmıştır. Ayrıca bu eserde duru bir anlatım sözkonusudur. Sonraki asırlarda yazılan tabakât kitaplarında ise daha çok teferruâtarastlanmaktadır. İbn Sa’d’ın vefat tarihinin h. 230 olduğu dikkate alındığında sahabeve tâbiûndan olan hanımlar hakkında en sağlıklı bilgilere bu eserden ulaşılacağıaçıktır. Yukarıda da görüldüğü gibi sonraki asırlarda yazılmış tabakât kitaplarındasürekli İbn Sa’d’a atıf vardır. Denilebilir ki geç dönem tabakât kitapları İbn Sa’d’ınet-Tabakâtu’l-Kübrâ’sı üzerine binâ olunmuştur.Mehmed Zihni Efendi ise, Meşâhîru’n-Nisâ’da haltercemelerini verdiği hanımlarhakkında ilk dönem tabakât kitaplarıyla kıyaslandığında genelde daha fazla bilgivermiştir. Bunda müellifin yaşadığı dönemde tabakât kitaplarının hemen hepsininmevcut olması etkili olmuştur. Mehmed Zihni, bu kitapların tamamındanfaydalanmış ve hayatlarını daha renkli ve ayrıntılı olarak anlatmıştır. Zihni Efendi,Meşâhîru’n-Nisâ’daki haltercemelerini önceki tabakât kitaplarındaki bilgilerikompoze etmek sûretiyle oluşturmuştur. Bazı hanımların hayatını önemine binâen enince ayrıntısına kadar anlatırken bazısını da genel olarak birkaç cümleyle tanıtmaklayetinmiştir.368 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 18–19.115


Mehmed Zihni Efendi, üslup bakımından saygılı ve abartılı bir dil kullanmıştır.Bu durum Meşâhîru’n-Nisâ’dan verilen haltercemesi örneklerinde açıkçagörülmektedir. Ayrıca hanımların önceki tabakât kitaplarında ağırlıklı olarakvurgulanıp ön plâna çıkartılan yönü ile Meşâhîru’n-Nisâ’da tanıtılan yönü Hafsa bintSîrîn örneğinde olduğu gibi değişebilmektedir. Hafsa, yukarıda görüldüğü gibi ZihniEfendi tarafından velî ve sâliha bir hanım olarak, ilk dönem tabakât kitaplarında isebir muhaddise olarak ön plâna çıkartılmıştır. Bu durum ilk dönemlerde ilimlerinbirbirinden kesin sınırlarla ayrılmamış olmasından ve buna bağlı olarak hanımlarınfarklı birçok ilimle iştiğâlinden neş’et etmiş olabilir.D. Meşâhîru’n-Nisâ’nın KaynaklarıMehmed Zihni Efendi, Meşâhîru’n-Nisâ’yı yazarken kullandığı kaynaklarıeserinde belirtmiştir. Satır aralarından tesbit ettiğimiz bu kaynaklar farklı alanlardayazılmış eserler olup aşağıdaki gibidir:1. Kur’ân-ı KerîmZihni Efendi, Meşâhîru’n-Nisâ’da pek çok âyet-i kerîmeye atıfta bulunmuş ancakbunların hangi sûrenin kaçıncı âyeti olduğunu belirtmemiştir. Ayrıca çoğu zamanâyetin tamamını değil de sadece kullanmak istediği bölümünü vermiştir. Selmâ bintĞumeys’in haltercemesinde bu durum açıkça görülmektedir: “… deki “lemmâ” lafzıve lemmâ yedhuli’l-îmânu fî kulûbikum 369 nazm-ı mubîninde olduğu gibi (lem)manasına olup…” 370 Müellif burada Hucurât Sûresi 14. âyetin bir kısmını vermişancak ne âyetin geçtiği yerde ne de dipnotta âyet hakkında bir açıklamadabulunmuştur. Bedrettin Çetiner, Mehmed Zihni’nin eserinde yer verdiği âyetlerinhangi sûrenin kaçıncı âyeti olduğunu neşrinde dipnotta belirtmiştir. Bu durumMeşâhîru’n-Nisâ’da geçen tüm âyet-i kerîmeler için geçerlidir.2. HadislerMehmed Zihni, Meşâhîru’n-Nisâ’da açıklama yaptığı konularda yeri geldikçehadislere de yer vermiş ancak bu hadislerin geçtiği kaynak hakkında çoğu zaman tam369 Hucurât Sûresi 14. ayet: “Bedevîler “İman ettik” dediler. De ki: “İman etmediniz. (Öyle ise, “imanettik” demeyin.) Fakat boyun eğdik deyin.” Henüz iman kalplerinize girmedi. Eğer Allah’a vePeygamberine itaat ederseniz, yaptıklarınızdan hiçbirşeyi eksiltmez. Allah çok bağışlayandır, çokmerhamet edendir.”370 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 318.116


ir bilgi vermemiştir. Mev’ûde başlığı altında yaptığı ve akîka hakkında bilgi verdiğibölümde geçen şu ifadeler bunu açıkça göstermektedir: “… Muvatta’dan naklenŞerh-i Buhârî’de mestûr olduğu üzere Zât-ı Risâletpenâh Hazretleri akîkadan suâlolundukta… buyurdular. Bu hadîse mebnî bazılar lafz-ı ukûku kerîh görerek(akîka)yı (nesîke) yahud (zebîha) tesmiye eylediler…” 371 Buharî şerhinin yazarı vezikredilen hadisin eserin hangi bölümü ya da sayfasında geçtiği hakkında ZihniEfendi tarafından açıklama yapılmamıştır. Bedrettin Çetiner, hadisin geçtiği yeri tamolarak neşrinde dipnotta belirtmiştir.Zihni Efendi, eserinde kullandığı hadislerin sıhhati konusunda bazen yorum dayapmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de kâfirlerin isminin onlara olan kızgınlıktan dolayızikredilmediği şeklindeki hadîse getirilen yorum buna örnektir. Buna göre HzÂişe’den rivâyet edilen bir hadîste Hz Âişe, Hz Peygamber (sav)’e Allah’ınKur’an’da müslüman kadını yani Hz Meryem’i ismiyle zikrettiği halde kâfir olanıneden ismiyle zikretmediğini sorar. Resûlullah (sav), bu soruya “Ona olankızgınlığından.” diye cevap verir. Hz Âişe bu kadınların isimlerini sorunca HzPeygamber de Hz Nûh’un karısının isminin Vâile ve Hz Lût’un karısının ismininVâhile olduğunu ifâde eder. Mehmed Zihni, bu hadîsi naklettikten sonra şu yorumuyapmıştır: “Bu hadîs mevzû olsa gerektir. Çünkü Allâhu Teâlâ kâfirlerden birkısmını isimleriyle zikretmiştir. Eğer isimlendirmede ölçü olarak sevgi alınsaydı vebuğzedilenin ismi zikredilmemiş olsaydı Asiye’nin ismi de zikredilirdi. Zîrâmüminlere temsîlde Hz Meryem ile birlikte ondan da bahsedilmiştir.” 3723. Tabakât Kitapları—Abdurrahman Şeref, Tezkiretu’l-Hikem fî Tabakâti’l-Umem.—Aliyyu’l-Kârî, Nureddin Ali b. Sultan Muhammed el-Herevî, el-Esmâru’l-Ceniyyefi’l-Esmâi’l-Hanefiyye.—el-Câmi, Ebu’l-Berekât Nureddin Abdurrahman b. Ahmed b. Muhammed,Nefehâtu’l-Üns min Hadârati’l-Kuds.—Devletşah, Emir Devletşah b. Alâuddevle b. Bahtişah el-Horasânî es-Semerkandî,Sefînetu’ş-Şuarâ.371 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 238.372 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 281, 4 no’lu dipnot.117


—İbnu’l-Cevzî, Ebu’l-Ferec Cemâleddin Abdurrahman b. Ali, Kitâbu’l-Ezkiyâ.—İbn Esîr, Ebu’l-Hasen İzzeddin Ali b. Muhammed b. Abdülkerim, Usdu’l-Ğâbe fîMa’rifeti’s-Sahâbe.—İbn Hacer El-Askalânî, Şihâbuddin Ebu’l-Fadl Ahmed b. Ali b. Muhammed b.Muhammed b. Ali el-Kenânî, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe.—İbn Hacer el-Askalânî, Şihâbuddin Ebu’l-Fadl Ahmed b. Ali b. Muhammed b.Muhammed b. Ali el-Kenânî, Enbâu’l-Gumr fî Ebnâi’l-Umr.—İbn Hakan, el-Feth b. Muhammed b. Ubeydullah, Kalâidu’l-Akyân ve Mehâsinu’l-A’yân.—İbn Hallikân, Ebu’l-Abbas Şemseddin Ahmed b. Muhammed b. İbrâhîm,Vefeyâtu’l- A’yân ve Enbâu Ebnâi’z-Zamân.—İbn Sa’d, Muhammed b. Sa’d Kâtibu’l-Vâkıdî, Kitâbu’t-Tabakâti’l-Kebîr.—İbn Yakup, Muhammed b. Kasım, Ravdu’l-Ahyâr: el-Muntahab min Rebîi’l-Ebrâr.—Kâtip Çelebi, Hacı Halîfe Mustafa b. Abdullah, Keşfü’z-Zünûn an Esmâi’l-Kütübive’l-Fünûn.—el-Kütübî, Salahaddin Muhammed b. Şâkir b. Ahmed, Fevâtu’l-Vefeyât.—Lâtifi, Abdullatif b. Abdullah el-Kastamoni, Tezkire-i Şuarâ.—el-Makkarî, Ebu’l-Abbas Şehâbeddin Ahmed b. Muhammed b. Ahmed, Nefhu’t-Tayyib: min Ğusni’l-Endülüsi’r-Râtib.—Mehmet Mecdi, Hadâiku’ş-Şakâik.—en-Nevevî, Ebu Zekeriyya Muhyiddin b. Şeref, Tehzîbu’l-Esmâ ve’l-Luğât.—es-Safedî, Salâhaddin Halil b. Aybek, Ünvânu’n-Nasr fî A’yâni’n-Nasr.—es-Safedî, Salâhaddin Halil b. Aybek, el-Vâfî bi’l-Vefeyât.—es-Subkî, Taceddin Ebû Nasr Abdülvehhâb b. Abdülkâfî b. Temmâm, Tabakâtu’ş-Şâfiiyye (Muhtasarı).118


—es-Suyûtî, Ebu’l-Fadl Celâleddin Abdurrahman b. Ebû Bekir, Buğyetu’l-Vuât: fîTabakâti’-Luğaviyyîn ve’n-Nuhât.—es-Suyûtî, Ebu’l-Fadl Celâleddin Abdurrahman b. Ebû Bekr, el-Müncem fi’l-Mu’cem.—Şa’rânî, Ebû Abdurrahman Abdülvehhâb b. Ahmed b. Ali el-Mısrî, Tabakâtu’l-Kübrâ.—Şa’rânî, Ebû Abdurrahman Abdulvehhâb b. Ahmed b. Ali el-Mısrî, Levâkıhu’l-Envâr fî Tabakâti’l-Ahyâr.—Taşköprüzâde, Ebu’l-Hayr Isâmuddin Ahmed b. Mustafa, eş-Şakâiku’n-Nu’mâniyye fî Ulemâi’d-Devleti’l-Osmâniyye.—et-Tebrizi, Zekeriya Yahya b. Ali, Şerh alâ Dîvâni Eş’âri’l-Hamâse Ebî TemmâmHabîb b. Evs et-Tâî.—ez-Zemahşerî, Mahmud b. Ömer, Rebîu’l-Ebrâr ve Nusûsu’l-Ahbâr.4. Tarih Kitapları—Abdulaziz, Karaçelebizâde, Ravdatu’l-Ebrâr el-Mubeyyinu bi Hakâiki’l-Ahbâr.—Ahmed Cevdet Paşa, Târih-i Cevdet.—el-Ayvansarâyî, Hâfız Hüseyin Efendi b. el-Hâcc İsmâil, Hadîkatu’l-Cevâmi’.—Balaban, Mustafa Rahmi (trc.), Timur ve Tüzükâtı.—el-Bicurî, İbrâhîm, Hâşiye ale’ş-Şemâili’l-Muhammediyye.—ed-Demîrî, Kemâleddin Muhammed b. Mûsâ, Hayâtu’l-Hayevâni’l-Kübrâ.—Ebu’l-Fidâ, Imâduddin İsmail b. Ömer İbn Kesîr , el-Bidâye ve’n-Nihâye.—Ebu’l-Kâsım Abdurrahman Abdullah b. Abdulhakem, Kitâbu Fütûhi Mısır.—el-Halebî, İbrahim b. Muhammed, Tercüme-i Siyer-i Halebî, thk: AhmedÂsım(müt).—el-Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Bekir Ahmed b. Ali, Târîhu Bağdâd.—İbn Esîr, Ebu’l-Hasan İzzeddin Ali b. Muhammed b. Abdülkerim Ebu’l-Bekr, el-Kâmil fi’t-Târih.119


—İbn Haldun, Ebû Zeyd Veliyyuddin Abdurrahman b. Muhammed, Târîhu İbnHaldun.—İbn Hişam, Ebu Muhammed Cemâleddin Abdulmelik, es-Sîretu’n-Nebeviyye.—İbn Kuteybe, Ebu Muhammed Abdullah b. Müslim, Kitâbu’l-Maârif.—İbnu’l-Arabî, Muhyiddin, Muhâdaratu’l-Ebrâr ve Musâmeratu’l-Ahyâr.—İbnu’l-Cevzî, Ebu’l-Ferec Abdirrahman b. Ali, el-Muntazam: fî Târîhi’l-Mulûkve’l-Amme.—İbnu’l-Verdi, Zeynuddin Ömer, Tetimmetu’l-Muhtasar fî Ahbâri’l-Beşer.—Karamâni, Ebu’l-Abbas Ahmed b. Yusuf b. Ahmed ed-Dımeşkî, Ahbâru’d-Duvelve Âsâru’l-Evvel fi’t-Târih.—el-Kârî, Ali b. Sultan Muhammed, Şerhu’ş-Şifâ.—Kastallâni, Ahmed b. Muhammed, Mevâhibu’l-Ledunniye fi’l-Minehi’l-Muhammediyye.—Kastallâni, Ahmed b. Muhammed, Bâkî Tercümesi: Meâlimu’l-Yakîn.—Lârî, Muslihiddîn Muhammed, Mir’âtu’l-Edvâr ve Mir’kâtu’l-Ahbâr.—el-Makrizî, Ebu’l-Abbas Ahmed b. Ali b. Abdülkâdir, el-Hıtatu’l-Makriziyye.—Mehmed Saib, Pirizâde, Terceme-i Mukaddime-i İbn-i Haldun.—Muhammed b. Muhammed, Nuhbetu’t-Tevârîh ve’l-Ahbâr.—el-Muradî, Ebu’l-Fadl Muhammed Halîl b. Ali el-Muradî ed-Dimeşkî, Silkü’d-Dürer fî A’yâni’l-Karni’s-Sânî Aşer (Târîhu’l-Muradî).—Müneccimbaşı, Derviş Dede Ahmed Efendi, Sahâifu’l-Ahbâr fî Vakâii’l-Âsâr(Müneccimbaşı Tarihi).—Sâdeddin Mehmed b. Hasan Can, Tâcu’t-Tevârîh.—es-Sa’lebî, Ebu İshak Ahmed b. Muhammed b. İbrahim en-Nîsâburî, Arâisu’l-Mecâlis fî Kısasi’l-Enbiyâ.—es-Suheylî, Ebu’l-Kâsım Abdurrahman b. Abdurrahman el-Has’amî, er-Ravdu’l-Unf: Şerhu Sîreti’n-Nebeviyye li İbn Hişâm.120


—es -Suyûtî, Ebu’l-Fadl Celâleddin Abdurrahman b. Ebû Bekr, Hüsnü’l-Muhâdara.—es-Suyûtî, Ebu’l-Fadl Celâleddin Abdurrahman b. Ebû Bekr, Târîhu’l-Hulefâ.—Süleyman Hüsnü, Târih-i Âlem.—et-Taberi, Ebu Cafer İbn Cerîr Muhammed b. Cerîr, Târihu’l-Umem ve’l-Mülûk.—Nâimâ, Târih-i Nâimâ.—Ziya Paşa, Endülüs Tarihi.—ez-Zerkânî, Muhammed b. Abdulbâkî, Şerhu’l-Mevâhibi’l-Ledünniyye.5. Tefsir Kitapları—el-Alûsî, Şihâbuddin es-Seyyid Mahmud, Rûhu’l-Meâni fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Azîm ve’s-Seb’ı’l-Mesâni.—el-Beydâvî, Abdullah b. Ömer b. Muhammed, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl.—Ebu’s-Suud, Muhammed b. Muhammed b. Muhyiddin el-Imâd, İrşâdu’l-Akli’s-Selîm ilâ Mezâye’l-Kitâbi’l-Kerîm (Tefsîru’l-Kebîr).—İbn Abbas, Abdullah b. Abbas, Tefsîru Subhânellezî Esrâ.—el-Merzukî, Muhammed, Hâşiyetu’ş-Şeyh Muhammed el-Merzukî alâ Tefsîri’l-Keşşâf.—Muhibuddin Efendi, Şerhu Şevâhidi’l-Keşşâf.—er-Razi, Fahruddin b. Ziyaeddin b. Ömer, Mefâtîhu’l-Ğayb.—es-Suyûtî, Ebu’l-Fadl Celâleddin Abdurrahman b. Ebû Bekr, Tefsîru’l-Celâleyn.—ez-Zemahşerî, Ebu’l-Kâsım Cârullah Mahmud b. Ömer, el-Keşşaf an Hakâiki’t-Te’vîl.6. Hadis Kitapları—el-Buhârî, Ebu Abdullah b. Muhammed b. İsmâîl, el-Câmiu’s-Sahîh.—İbn Melek, Abdullatîf b. Abdülazîz, Mebâriku’l-Ezhâr fî Şerhi Meşâriki’l-Envâr.—İbnu’l-Esîr, Mecduddîn Ebu’s-Saadât el-Mübârek b. Muhammed, en-Nihâye fîĞarîbi’l-Hadîs ve’l-Eser.121


—Kadı Iyaz, Menâhilu’s-Sefâ fî Tahrîci Ehâdîsi’ş-Şifâ.—el-Kastallânî, Ebu’l-Abbas Şihâbuddin Ahmed b. Muhammed, İrşâdu’s-Sârî li-Şerhi Sahîhi’l-Buhârî.—Mâlik b. Enes, Muvatta.—Müslim b. Haccac, Ebu’l-Hüseyin, Câmiu’s-Sahîh: Sahîhu Muslim.—Münâvî, Abdurraûf Zeyneddin, Feyzu’l-Kadîr fî Şerhi’l-Câmii’s-Sağîr.— el-Münâvî, Abdurraûf Zeyneddin, et-Teysîr bi Şerhi’l-Câmii’s-Sağîr.— es-Suyûtî, Ebu’l-Fadl Celâleddin Abdurrahman b. Ebû Bekr, el-Câmiu’s-Sağîrmin Hadîsi’l-Beşîri’n-Nezîr ve Şerhi et-Teysîr bi-Şerhi’l-Câmi’.—et-Taberani, Ebu’l-Kâsım Süleyman b. Ahmed, el-Mu’cemu’l-Kebîr, thk: HamdiAbdulmecid es-Selefî.7. Fıkıh Kitapları—el-Aynî, Ebu Muhammed Mahmud, Remzu’l-Hakâik fî Şerhi Kenzi’d-Dekâik.—Feyzullah Efendi, Fetavâ-yı Feyziyye maa’n-Nukûl.—el-Hamzavî, el-Hemmâm eş-Şeyh Hasan el-Adevî, Meşâriku’l-Envâr.8. Akâid (Kelam) Kitapları—Cürcânî, Seyyid Şerif, Şerhu Mevâkıf.—Devvânî, Celâleddin Muhammed b. Esad, Şerhu Akâidi’l-Adûdiyye.—Kârî, Ali b. Sultan Muhammed, Dav’u’l-Meâli li Bedi’l-Emâli.—eş-Şa’rânî, Abdulmevâhib Abdulvehhâb b. Ahmed, el-Yevâkit ve’l-Cevâhir fîBeyâni Akâidi’l-Ekâbîr.—et-Taftazânî, Sâdettin Mes’ud b.Ömer, Şerh-i Akâid.—Uşî, Sirâcuddîn Ali b. Osman, Bed’u’l-Emâli.9. Tasavvufa Dâir Kitaplar—el-Antakî, Dâvud b. Ömer, Tezyînu’l-Esvâk bi-Tafsîli Eşvâki’l-Uşşâk.122


—İbn Arabî, Ebû Abdullah Muhyiddin Muhammed b. Ali, el-Futûhâtu’l-Mekkiyye:fî Ma’rifeti’l-Esrâri’l-Melekiyye.—İbn Arabî, Ebû Abdullah Muhyiddin Muhammed b. Ali, el-Müsâmerât ve’l-Muhâdarât.—el-Kârî, Ali b. Sultan Muhammed, Şerhu Aynu’l-İlm.—el-Kuşeyrî, Ebu’l-Kâsım Zeynu’l-İslâm Abdulkerîm b. Hevâzin, er-Risâletu’l-Kuşeyriyye.—es-Sühreverdî, Şihâbuddin Ebu Hafz Ömer b. Muhammed b. Abdullah, Avârifu’l-Maârif fi’t-Tasavvuf.—et-Tebrîzî, Kâsım, Enîsu’l-Ârifîn (trc. Tâczâde Câfer Çelebi).10. İslâm Ahlâkına Dâir Kitaplar—el-Âmilî, Muhammed Bahâuddin, Keşkul.—el-Câhız, Ebu Osman Umar b. Bahr, el-Mehâsin ve’l-Ezdâd.—el-Gazzâlî, Ebu Hamid Muhammed, İhyâu Ulûmi’d-Dîn.—el-Herevî, Muhammed b. İsmâîl, Menâzilu’s-Sâirîn.—Kınalızâde, Ali, Ahlak-ı Alâi.—Meclisî, Muhammed Bâkır, Aynu’l-Hayât.—eş-Şa’rânî, Ebu’l-Mevâhib Abdulvehhâb b. Ahmed, Letâifu’l-Minen ve’l-Ahlâk fîBeyâni Vucâbi’t-Tahaddus.—et-Tartuşî, Ebu Bekr Muhammed b. Muhammed b. El-Velid, Sirâcu’l-Mulûk.—ez-Zemahşerî, Ebu’l-Kâsım Mahmud b. Ömer, Terceme-i Atvâku’z-Zeheb fi’l-Mevâizi’l-Hutab.11. İslâm Felsefesine Dâir Kitaplar—İbni Sinâ, el-İşârât ve’t-Tenbîhât, thk: Süleyman Dünya.12. Türk Dili ve Edebiyatına Dâir Kitaplar—Ahmed Hamdi, Rahnumâ-yı Kıraat (Yeni Elifbâ).123


—Âşık Çelebi, Meşâiru’ş-Şuarâ.—Cem Sultan, Âyât-ı Uşşâk (Cemşid u Hurşid Tercemesi).—Fatin Dâvud Efendi Dıramalı, Tezkiretu Hâtimeti’l-Eş’âr.—Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretu’ş-Şuarâ.—Lebîb Ahmed b. Mustafa el-İstanbûlî, Cevâhir-i Mültekata.—Müstakimzâde Süleyman Sâdeddîn Efendi, Tezkiretu’l-Hattâtîn.—Nevres, Dîvân-ı Nevres.—Sünbülzâde Vehbi, Nuhbe-i Vehbi.—Sünbülzâde Vehbi, Tuhfe-i Vehbi.—Veysî, Habnâme-i Veysî.—Yayakaryeli, Ahmed Rüşdü, Şerhu Nuhbeti’l-Luğaviyye.—Ziyâ Paşa, Harâbât.13. Arap Dili ve Edebiyatına Dair Kitaplar—el-Antakî, Dâvud b. Ömer, Tezyînu’l-Esvâk fî Ahbâri’l-Uşşâk.—el-Basrî, Sadreddin Ali b. Ebu’l-Ferec b. el-Hasen, el-Hamâsetu’l-Basriyye.—el-Bâunî, Âişe b. Yûsuf, Fethu’l-Mubîn fî Medhi’l-Emîn (Şerhu Bediyyeti’l-Ferîde).—el-Ebşihî, Muhammed b. Ahmed el-Hatîb, el-Mustatraf min Külli FenninMustazraf.—Ebu’l-Ferec El-İsfehânî, Ali b. Hüseyin b. Muhammed, Kitâbu’l-Eğânî.—Ebû Temmâm, Habîb b. Evs et-Tâî, Dîvânu Eş’âri’l-Hamâse.—el-Ezdî, Ali b. Zâfir, Bedâiu’l-Bedâih.—Firûzâbâdî, Ebu Tahir Muhammed b. Yakub b. İbrahim Mecidüddin, el-Kâmûsu’l-Muhît: el-Okyanusu’l-Basît fi Tercemeti’l-Kamusi’l-Muhit, thk: Ahmed Asım (müt).—el-Hafâcî, Şihâbuddîn Ahmed b. Muhammed b. Ömer, Şifâu’l-Ğalîl fîmâ fîKelâmi’l-Arab mine’d-Dâhil.124


—el-Harîrî, Ebu Muhammed Kasım b. Ali, Tercüme-i Makamât-ı Harîrî, Trc:Ahmed Hamdi eş-Şirvânî.—el-Harîrî, Ebu Muhammed Kâsım b. Ali, Durretu’l-Ğavâs fî Evhâmi’l-Havâs.—Hulûsi Efendizâde, Abdulkâdir Râşid, Vesîletu’r-Rahmet fî Tahmîsi’l-Kasîdeti’l-Bür’e.—İbn Abdi Rabbihi, Ebû Ömer Şihâbuddin Ahmed b. Muhammed el-Endelüsî, el-Ikdu’l-Ferîd.—İbn Hicce Takiyyuddin Ebû Bekir b. Ali b. Abdullah el-Hamevî ed-Dımeşkî,Şemerâtu’l-Evrâk.—İbn Hişâm en-Nahvî, Ebû Muhammed Cemâleddin Abdullah b. Yûsuf, Muğniu’l-Lebîb an Kütübi’l-Eârîb.—İbn Said, Nureddin Ali b. el-Vezir, Unvânu’l-Murakkisât ve’l-Mutribât.—İbn Zeydûn, Ebû Velid Ahmed b. Abdullah b. Ahmed el-Mahzûmî, Risâletu İbnZeydûn Şerhi Şerhu’l-Uyûn.—İmriu’l-Kays b. Hucr b. el-Hâris b. Amr, Dîvân.—el-İsferâini, Isâmuddin İbrâh b. Muhammed, Şerhu’l-Kâfiye.—el-Kâlî, Ebû Ali İsmâil b. Kâsım b. Ayzun, el-Emâlî.—Kara Halil, Muhammed Said, Tercüme-i Şerhi’l-Uyûn fî Şerhi Risâle-i İbnZeydûn.—Merzukî, Ebû Ali Ahmed b. Muhammed el-Hasan, Şerhu’l-Hamâse.—el-Meydânî, Ebu’l-Fadl Ahmed b. Muhammed b. Ahmed en-Nîsâbûrî, Mecmeu’l-Emsâl.—el-Müberred, Ebu’l-Abbas Muhammed b. Yezîd b. Abdulekber el-Ezdî, el-Kâmilfi’l-Luğa.—en-Nisâbûrî, Ebu’l-Fadl Ahmed b. Muhammed, Mecmeu’l-Emsâl.—Râgıb El-İsfehânî, Ebu’l-Kasım Hüseyin b. Muhammed, Muhâdarâtu’l-Udebâ veMuhâverâtu’ş-Şuarâ ve’l-Belâğa.125


—er-Râzî, Muhammed b. Ebîbekir b. Abdilkâdir, Muhtâru’s-Sıhah.—es-Sendubî, Hasan, Şerhu Dîvâni İmrii’l-Kays.— es-Suyûtî, Ebu’l-Fadl Celâleddin Abdurrahman b. Ebû Bekr, el-Müzhir fîUlûmi’l-Luğa ve Envâihâ.— es-Suyûtî, Ebu’l-Fadl Celâleddin Abdurrahman b. Ebû Bekr, İtmâmu’d-Dirâya liKurrâ en-Nikâye.—eş-Şerîşî, Ebu’l-Abbas Ahmed b. Abdülmün’im el-Kaysî en-Nahvî, ŞerhuMakâmâti’l-Harîrî.—eş-Şirvânî, Ahmed b. Muhammed b. Ali b. İbrahim, el-Hadîkatu’l-Efrâh liİdâfeti’l-Etrâh.—Tuğraî, Ebu İsmâîl el-Hüseyin b. Ali, Lâmiyetu’l-Acem.—el-Vanî, Mehmed b. Mustafa, Lugat-ı Vankulu.—Yûsuf b. Muhammed b. Abdullah Ebu’l-Haccâc, Kitâbu Elif Bâ.—ez-Zebîdî, Ebu’l-Feyz Murtezâ Muhammed b. Muhammed, Tâcu’l-Arûs minCevâhîri’l- Kâmûs.—Zekiyyuddîn Abdulazîm b. Abdulvâhid b. Zâfir İbn Isba’, Tahrîru’t-Tahbîr fîSınâati’ş-Şi’r ve’n-Nesr.—ez-Zevzenî, Ebu Abdullah Hüseyin b. Ahmed b. Hüseyin, Şerhu’l-Muallakâti’s-Seb’a.14. İran Dili ve Edebiyatına Dâir Kitaplar—Âzer b. Ağahan Beğdili Şamlu İsfehânî Lütfi Ali Beg, Âteşgede-i Âzer.—eş-Şirâzî, Ebû Abdullah Muslihuddîn Şeyh Sâdi, Gülistan.—Tebrîzî, Hüseyin b. Halef, Tercüme-i Burhan-ı Katı.15. Astronomiye Dâir Kitaplar—Ahmed Muhtar Paşa, Riyâzu’l-Muhtâr Mir’âtu’l-Mîkât ve’l-Edvâr maMecmûatu’l-Eşkâl.126


Görüldüğü üzere Zihni Efendi, Meşâhîru’n-Nisâ’yı yazarken tabakât, tarih, tefsir,hadis, fıkıh, kelâm, tasavvuf, dinler tarihi, felsefe, Türk Dili ve Edebiyatı, Arap Dilive Edebiyatı, İran Dili ve Edebiyatı ve daha pek çok alana dair eserleri kaynak olarakkullanmıştır. Mehmed Zihni’nin kaynaklarının sadece tabakât kitaplarındanmüteşekkil olmaması Meşâhîru’n-Nisâ’nın da yalnızca bir tabakât kitabı olmadığınıngöstergesidir. Müellif, eserinde hanımların haltercemelerini verirken yeri geldikçebaşka meselelere de temas etmiş olduğundan farklı alanlara dair çeşitli eserlerdenyararlanmıştır. Kaynaklarının çokluğuna bakıldığında Zihni Efendi’nin eserin girişkısmında söylediği Meşâhîru’n-Nisâ’nın kütüphaneler dolusu kitabın incelenmesisonucu hâsıl olduğu şeklindeki sözünün mübâlağa olmadığı ortaya çıkmaktadır.Zihni Efendi, eserini oluştururken menbâ itibâriyle hemen her sahanın temeleserlerinden beslenmiştir. Ancak kullanılan kaynak eserlerin dağılımına bakıldığındamüellifin özellikle bazı alanlardan daha fazla istifâde ettiği ve diğer bazı alanlardayoğunluğun nisbeten daha az olduğu görülmektedir. Bu bağlamda müellif en çoktarih ve tabakât kitapları ile Arap dili ve edebiyatı kaynaklarından faydalanmıştır. Budurum müellifin bu sahalara duyduğu alâkadan, Meşâhîru’n-Nisâ’nın tabakât türündeyazılmış bir eser olmasından ve sözkonusu eserlerde kadınlarla alâkalı bol miktardamalzeme bulunmasından kaynaklanmış olabilir. Zîrâ muhteviyât kısmında görüleceğiüzere Meşâhîru’n-Nisâ’da şiir ve edebiyatla uğraşmış hanımların haltercemelerieserin geneliyle kıyaslandığında hayli yekün tutmaktadır. Bununla birlikte fıkıh,felsefe ve fen bilimlerine ait kitaplardan ise nisbeten daha az istifâde edilmiştir.Siyâset ile ilgili kaynaklar ise hiç bulunmamaktadır. İslâm târihinde müslüman kadınsözkonusu alanlarda çok fazla temâyüz etmemiş ve dolayısıyla istihdam daedilmemiştir. Kadınlar, istihdam edilme olanağı olmadığı için bu alanlara yeterinceilgi göstermemiş de olabilirler. Sonuç itibariyle kadın bu alanlarda kendisiniispatlama fırsatına çok da sahip olmamıştır. Bu durum da doğal olarak bu türdeyazılan eserlerde kadının daha az yeralmasına sebep olmuştur. Sözkonusu branşlaraait eserlerin Meşâhîru’n-Nisâ’nın kaynakları arasında nisbeten daha az yeralması yada hiç yeralmaması bu şekilde açıklanabilir.127


E. Meşâhîru’n-Nisâ’nın MuhtevâsıMehmed Zihni Efendi, Meşâhîru’n-Nisâ’da genel olarak “örnek müslümankadın” tipolojisi oluşturmaya çalışmıştır. Günlük yaşamın vazgeçilmez alanları olanilim, edebiyat, sanat, siyaset, gibi sahalarda temâyüz etmiş kadınları tanıtmaksûretiyle zihnindeki örnek müslüman kadın tiplemesini açıklama yoluna gitmiştir.Mehmed Zihni, Meşâhîru’n-Nisâ’yı başlangıçta Dâru’l-Muallimât’ta okuyan gençkızlara yönelik ders kitabı olarak yazdığından onlar için örnek müslüman hanım nasılolunur sorusunun cevâbını ortaya koymaya çalışmıştır.Böyle bir çalışmaya toplumun duyduğu ihtiyacı dönemin şartlarınıdüşündüğümüzde rahatlıkla görebiliriz. Zira Meşâhîru’n-Nisâ’nın neşredildiğizamana kadar Tanzimat ve Islahat Fermanları ile I. Meşrûtiyet ilân edilmiş ve toplumher alanda değişiklik ve yeniliklerle tanışarak eski ile yeni arasında bir bocalamadevresine girmiştir. Toplum içinde tartışmasız önemi hâiz olan hanımlar da bubocalamadan nasîbini almış, kimi Osmanlı kadınlarında ifrat ve tefrit arasında gidipgelen zıt yaşam tarzları oluşmuştur. Ailenin temeli, geleceğin anneleri ve müstakbelnesillerin yetiştiricileri olacak genç kızlara “örnek müslüman kadın” profili okulsıralarında yerleştirilirse; onlara model olacak, örnek alarak kendileriniözdeşleştirecekleri güzîde şahsiyetler kız öğrencilere sunulursa toplum adına büyükbir hizmet gerçekleştirilmiş olunacaktı. İşte Mehmed Zihni Efendi, bu amaca hizmetedebilmek maksadıyla dönemin Maârif Nezâreti’nin de talep ve teşvîkiyleMeşâhîru’n-Nisâ’yı kaleme almıştır. Ancak eserin tamamı okunduğundagörülmektedir ki başlangıçta bu amaçla başladığı eserinde Mehmed Zihni, sadece“örnek müslüman hanım nasıl olur” sorusuna cevap vermekle yetinmemiş “iyi bir eş,iyi bir anne, iyi bir evlât, iyi bir meslek sahibesi, …” merkezli olmak üzere dahaevrensel bir bakış açısıyla pek çok farklı alanda yeri geldikçe görüşlerini serdederekkız öğrencileri bilgilendirmek istemiştir. Verdiği bilgilerden Mehmed ZihniEfendi’nin İslâm anlayışı ve hayata bakışı hakkında da fikir sahibi olmaktayız.Bu açıklamalar çerçevesinde diyebiliriz ki Zihni Efendi Meşâhîru’n-Nisâ’da üçamacı gerçekleştirmeye çalışmıştır:1. Farklı sanatsal, sosyal, ilmî ve meslekî sahalarda temâyüz etmiş hanımlarcinsel kimlikleriyle değil yaptıklarıyla ön plâna çıkartılarak sunulmuştur.128


Bu şekilde kız öğrenciler mevcut yeteneklerini geliştirerekpotansiyellerini bu hanımlar gibi değerlendirebilecekleri konusundacesaretlendirilmiştir.2. Mekârim-i ahlâk sahibi kadının portresi çizilmiştir. Değişik yönleriyletanıtılan pek çok güzel ahlâklı hanım örnek alınacak güzîde şahsiyetlerolarak sunulmuştur. Bu konuda özellikle müslüman kadının “iyi eş” ve“iyi anne” olmasına ağırlık verilmiştir.3. Tarih, din, sanat, edebiyat gibi değişik alanlarda bilgilendirme maksadıgüdülmüş ve kız öğrenciler çeşitli konular hakkında bilgilendirilmiştir.Meşâhîru’n-Nisâ’da toplam 152 şâire, 47 muğanniye, 7 şâire ve muğanniye, 19fesâhat sâhibi, 126 muhaddise, 13 fakîhe, 3 muhaddise ve fakîhe, 48 falancanınhocası olmakla meşhur, 30 veliyye, 9 zühd ve takvâsıyla meşhur, 9 hitâbeti vevaazının güzelliğiyle meşhur, 5 hüsn-i hattıyla meşhur, 3 hüsn-i hat ve edebiyattameşhur, 58 darb-ı mesellerin çıkışına kaynaklık etmiş, 22 hükümdar ve 1 tabîbehanım tanıtılmıştır.Çalışmamızın bu kısmında Meşâhîru’n-Nisâ’nın yukarıda zikredilensacayaklarını somutlaştıran örnekler üzerinde duracağız.1. Edebiyat ve Özellikle Şiir Sahasında Temâyüz Etmiş HanımlarGüzel sanatların bir dalı olan edebiyat duygu, düşünce ve hayallerin okuyucudaheyecan, hayranlık ve estetik zevk uyandıracak şekilde sözle ifade edilmesi sanatıdır.Edebiyat türleri arasında şiirin özel bir yeri vardır. 373 Eski çağlardan bu yana erkeklerkadar kadınlar da şiirle uğraşmıştır. Meşâhîru’n-Nisâ’da da çok sayıda şâire-edîbehanımın hal tercemesi yeralmaktadır. Eserde şâire-edîbe hanımların hacimce hayliyer tutması hanımların bu alana karşı ne kadar ilgili olduklarının delilidir. Diğeralanlarda olduğu gibi bu sahada tanıtımı yapılan hanımlar arasında da zaman, mekân,din, dil ve milliyet farkı gözetilmemiştir. Eserde Arap, İranlı ve Türk pek çok şâirehanım bir kısmı Arapça, Farsça ve Türkçe şiirlerinden örnekler verilerek bir kısmı daşiirlerinden örnekler verilmeyerek tanıtılmıştır. Pek tabi ki haltercemenin yoğunluğu373 M. Orhan Okay, “Edebiyat”, DİA, İstanbul 1994, c. X, s. 395–396.129


da şâire ve edîbelerin şöhretiyle ve bıraktıkları izlerin derinliğiyle mütenâsipolmuştur.Şâire hanımlar, şiir yazarken edebî sanatları fevkalâde güzel kullanmıştır. UhtuHâzûk bu konuda örnek olarak gösterilebilir. Şiir yazma konusunda üstün birkabiliyete sahip olan Uhtu Hâzûk, zarûret-i vezinden dolayı bir mersiye beytindeismini değiştirmiş ve “Hazâk” olarak söylemiştir. Aynı beyitte teşbih sanatını da sonderece beliğ bir şekilde kullanmıştır. Bu durum Meşâhîru’n-Nisâ’da şu şekilde ifadeedilmiştir:“ Hâzûk-ı Hâricî hemşîresidir ki nazm-ı eş’ârda karîha-i sabîha sâhibesi idi.Birâderine söylediği mersiye beytinde zarûret-i vezn için nâmını tağyîr ve (Hazâk)ile ta’bîr edip… demiştir… mânâsına olmağla kesret-i bukâ ile çeşmi âb-ı eşk içrehabâbe teşbîhi’l-hakk pek beliğ düşmüştür.” 374Hanım şâireler şiir sanatında tam bir mâlumâta sahip olmuştur. Şekil bakımındanşiirlerini beyitler halinde düzenledikleri gibi beş ve altı mısralı şiirler deyazmışlardır. Müellifin çağdaşı olan Sırri Hanım bu konuda son derece başarılıdır.Pek beğenilen gazeller ve mersiyeler yazmıştır. Haltercemesinde şunlar söylenmiştir:“Diyarbakırlı Sırri Hanımdır ki asrımız şâirâtındandır nefs-i Diyarbakırda binikiyüz otuz sene-i hicriyesinde tevellüd etmiş ve tahsîl-i ilm ve edeb emrinde sa’-yibelîğ kılmış oldukları cihetle şimdi kendileri fenn-i nazmda sâhibe-i yed-i tûlâ birpîrezen-i belâğat-ı peymâ ve şâire-i suhan ârâ bulunmuşlardır âsâr-ı şi’riyelerindenbazıları Harâbât’ta münderic olup onlardan başka kendilerinin bir hayli tahmîsât vetesdîsâtı ve birçok güzîde gazeliyâtı olduğu dahi mervîdir ele geçen bir gazel-iâşıkâneleri ile bir mersiye-i belîğaları ber vech-i zîr işbu mecmûa-i kemterîyi tezyînve tenvîr eylemiştir…” 375Osmanlı kadınları da edebiyatla ilgilenmiştir. Mehmed Zihni, kendi ecdâdındakiedîbe hanımları tanıtmak sûretiyle kız öğrencileri hem gururlandırmış hem de onlarıbu hanımlar gibi olmaya özendirmiştir. Tanıtımı yapılan hanımların genellikleİstanbul edîbesi olması tesadüf olmasa gerektir. Zira o dönemde bulundukları konumitibariyle iyi eğitim almış hanımlar genellikle İstanbul’da oturan elit kesimden374 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 21.375 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 303–304.130


ailelere mensuptur. Sözkonusu edîbeler arasında ilâhîleri ve dîvânı olanlar da vardır.Emetullah, bu hanımlardan birisidir. Şiirlerinde “Sıdkı” mahlasını kullanmıştır.Meşâhîru’n-Nisâ’da Emetullah’ın şiirlerine örnek de verilmiştir:“ Sultan Mehmed Han-ı Râbi’ asrı ilmiyesinden Kametî Zâde kerîmesi (SıdkıEmetullah) kadındır ki İstanbul edîbelerindendir. Kendinin ilâhiyâtı ve mürettebdîvânı olup nazm-ı âtî dahi onun zâde-i tab’ı olmak üzere Tezkire-i Şuarâ’dagörülmüştürHafta geçmez kûyine mihmân eden sensin beniBelki her şeb subha dek nâlân eden sensin beniDest-i tedbîr ile çâk olsun mu dâmân-ı firâkÂfitâb-ı hüsnüne hayran eden sensin beniBin yüz on beş tarihinde irtihâl-i dâr-ı âhiret etmiştir eş’ârında (Sıdkı) diyetehallus ettiği cihetle harfu’s-sâdda dahi zikri gelecektir.” 376Osmanlı toplumunda genel olarak ailelerin kız çocuklarının eğitimini ihmalettikleri bir gerçektir. Bunda ebeveynlerin kızlarının ilerde evlendiği zaman tümenerjilerini aile saâdetleri için harcayacaklarından bu tür ilmî faaliyetlerin onlar içingerekli olmadığı anlayışına sahip olmaları da etkili olmuştur. Hem kadının evinigeçindirmek gibi bir sorumluluğu da yoktur. Osmanlı hanımları arasında bununaksini ispatlayan müspet örnekler de vardır. İlmî ve sanatsal faaliyetlerle evlilikhayatının beraber yürüyebileceğini şâire Fitnat Hanım’ın şahsında görmemizmümkündür. Fitnat Hanım, aile ocağında başladığı tahsiline evlendikten sonra dadevam etmiş ve çalışmalarının semeresini alarak pek çok edebî esere imzasınıatmıştır. Zihni Efendi, Fitnat Hanım’ın haltecemesini ve özellikle de öğrenimhayatını kendisi müşahhas bir örnek olduğu için teferruâtlı bir şekilde gözler önünesermiştir. Fitnat Hanım’ın yetişmesinde ve bu denli başarılı olmasında anne ve babatarafının ilmî bir çevreye mensup olmasının da katkısı göz ardı edilemez.Meşâhîru’n-Nisâ’da Fitnat Hanım’ın öğrenim ve edebiyat hayatı öğrencilere örnekolması için verilmiştir.376 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 45–46.131


Fitnat Hanım, Meşâhîru’n-Nisâ’da I. ciltte “Zübeyde el-Kostantîniyye” ve II.ciltte arka arkaya “Fitnat” ve “Fitnat Hanım” isimleriyle tam üç kez tanıtılmıştır.Zübeyde el-Kostantîniyye başlığı altında şunlar söylenmiştir:“İstanbullu Zübeyde demektir ki Târih-i Murâdî’den anlaşıldığına göre Şeyhu’l-İslâm İsmâil Efendi zâde Es’ad Efendi kerîmesi ve şâire-i meşhûra Fitnat’ınvâlidesidir zamânında ahz-ı ilm ile iştiğâl edip fıkıh ve luğat ve edebiyat teallumetmiş ve Fârisî ve Türkî şiir söylemiştir şiirinde mudâmîn-i bikr bularak vaktininselâtîn ve vuzerâsını medh etmiş ve ömrünü mutâlaa-i kütüb ile geçirmiştir kendininmüretteb dîvânı olup onu pederi Es’ad Efendi ile birâderi Şeyhu’l-İslâm Şerîf Efendidîvânçelerini derc ile tedvîn etmiş ve istinsâh eyleyenler de ol sûretle ettiklerindendîvân-ı mezkûr ibtidâ Es’ad Efendi’nin ve ba’dehû mahdûmu Şerîf Efendi’nin vedaha sonra Zübeyde’nin eş’ârını hâvî olmak üzere üç dîvândan mürekkebbulunmuştur. Ol vaktin sudûrundan nakîbu’l-eşrâf Derviş Efendi zevcesi idi birâderiŞerif Efendi gibi bin yüz doksan dört sâli zi’l-ka’desinde vefât ederek EyüpMezarlığına defn olunmuştur. Murâdî’nin bu ifâdesi biaynihâ Fitnat’ın şerh-i hâliolmakla bundan Fitnat’ın nâm-ı asliyesi (Zübeyde) olması istinbât olunmak üzereibârede ümmü’l-Fitnat lafzının ismu’l-Fitnat’tan ğalat olduğu hatıra gelmektedirdîvânının sûret-i tedvîni hakkında olan eş’ârı dahi ma’rûf ve mütedâvilinhilâfıdır.” 377Görüldüğü üzere Mehmed Zihni, eserinin I. cildinde “Zübeyde el-Kostantîniyye”adıyla aslında meşhur şâire Fitnat Hanım’ı tanıtmıştır. Murâdî Târihi’ni kaynakgöstererek Zübeyde’yi önce Fitnat Hanım’ın annesi olarak tanıtan müellif daha sonraZübeyde hakkındaki bilgilerin Fitnat’ınkilerle aynı olduğunu fark etmiş ve FitnatHanım’ın asıl isminin Zübeyde olduğu sonucuna varmıştır. Yani Zübeyde el-Kostantîniyye ile II. ciltte “Fitnat” ve “Fitnat Hanım” başlıkları altında tanıtılanhanım aynı hanımdır. Fakat haltercemenin sadece başını okuyan araştırmacınınFitnat Hanım’ın annesinin isminin Zübeyde olduğunu düşünmesi kaçınılmazdır.Hâlbuki Fitnat Hanım’ın annesinin ismi Hatîce olup kendisinin esas ismi de kabirtaşında yazılı olduğu üzere Şerîfe Zübeyde’dir. 378 Müellif, geriye dönerek yukarıda377 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 264.378 Akün, a.g.m., s. 39.132


verdiği yanlış bilgiyi yerinde düzeltmek yerine eserin akışı içinde tekrar değinmeyiuygun görmüştür. Bu üslûbu Meşâhîru’n-Nisâ’nın tamamında görmek mümkündür.Mehmed Zihni, Fitnat’ın haltercemesini II. ciltte aşağıdaki gibi vermiştir:“Şeyhulislâm Abdullah Vassaf Efendi zâde Muhammed Es’ad Efendi’nin degilikiyüzaltmışbir tarihinde şeyhulislâm olan İsmâil Efendi zâde Muhammed Es’adEfendi’nin kerîmesi ve binyüzdoksaniki senesinde müşârun ileyh Vassaf Efendi zâdeEs’ad Efendi’nin yerine şeyhulislâm olan Muhammed Şerîf Efendi İbn ŞeyhulislâmMuhammed Es’ad Efendi’nin hemşîresi olan (Fitnat Hanımdır) ki şâire-i meşhûradırismi (Zübeyde) olup kendisi devr-i Abdulhamîd Hân-ı Evvel ilmiyesinden DervişEfendi’nin halîlesi idi bu Derviş Efendi Fitnat Hanım gibi ashâb-ı hüner vemaâriften olmadığı halde cülûs-i Sultan Selîm Hân-ı Sâliste Rumeli Kazaskeri veNakîbuleşrâf bulunmuştur. Fitnat Hanım egerçi Râğıb Paşa devrinde kesb-i şöhretedenlerdendir ancak evâil-i devr-i Abdulhamîd Hânîye dahi yetişmiştir birâderiMuhammed Şerîf Efendi târîh-i mezkûrda ki Sultan Hamîd-i Evvel Hazretlerinindevridir şeyhulislâm olduğu sırada kendi konağının semtsizliği cihetle FitnatHanımın konağına nakl-i hâne etmiş olduğu (Cevdet) Paşa Hazretlerinin (târihinde)mestûrdur. Dîvânında Sultan Mahmûd-ı Evvel Hazretlerine bahâriyesi ve LâleliCâmi-i Şerîfinin binâsıyla Râğıb Paşa’nın sadâretine tarihi olduğu gibi Hamîdiyyeimâretine dahi tarihi vardır…” 379Hemen arkasından bu sefer “Fitnat Hanım” başlığı altında şunlar söylenmiştir:“Asrımız şâirâtından olan meşhûr Fitnat Hanım’dır ki Tırabzon’da mütemâdiyenvâlilikle şöhretşiâr olan hazînedâr zâde müteveffâ Ahmed Paşa’nın kerîmeleri olup1258 senesi şevvalinin yirmi üçüncü günü Tırabzon şehrinde mehd-i şuhûda kadembasmışlardır. Hâl-i sabâvetini orada geçirerek altmışbir tarihinde Dersaâdetegeldikleri zaman talim ve terbiyesinde sarf-ı mâ hasale ihtimâm olunup kendikâbiliyet-i mâderzâdeleri ise ikmâl-i tahsillerinde en büyük medâr olmuştur rüşdiyemuallimlerinden Fındık Hâfız Efendi’den Kur’ân-ı Kerîm ve Hoca Latif Efendi’denArabî ve Fârisî mukaddimesi ve esbak-ı Mısır mollası Hoca Şâkir Efendi’den DîvânıHâfıza kadar tederrüs eyleyip Erzurumlu Osman Efendi’den hatt-ı sülüs meşkederek ketebe almışlar ve ketebeden Ali Şükrü Efendi’den dahi bir miktar rik’a379 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 140–142.133


hattıyla mukaddime-i inşâyı görmüşlerdir. Henüz sinn-i sabâvetten kurtulmamışoldukları halde ilk nikâhla zümre-i sıbyândan ayrılmışlar ise de vâlideleri olanhanımefendi ikmâl-i tahsîlleri emrine fevku’l-had gayretkeş oldukları cihetlemüteehhil bulundukları halde dahi bir zamâna kadar tahsilde devam eylemişler.Ancak muehhıran bizzat iktisâb eyledikleri fadâil üstatlarından gördüklerimukaddimât derecesinde kalmamış olduğu âsâr-ı ehîreleriyle müstedeldir. İkincinikâh olarak Bahriye Nezâret-i Celîlesi mektupçusu bulunan Mehmed Ali BeyEfendi’ye tenkîh olunmuşlar ve’l-ân efendi-i müşârun ileyhin taht-ı nikâhındabulunmuşlardır. Kendilerinin manzûm ve mensûr bir çok âsâr-ı edîbeleri olduğuyakînen ma’lûm olup fevkalâde ferâset ve fetânetleri muktezâsınca bazı mesâil-ihikemiyye ve fikriyye hakkında muhâkemât-ı mevşikâfâneleri erbâb-ı ukûle hayretverecek derecelerdedir. Âsâr-ı nisânın destgâh-ı tab’ ve teksîre vad’ olunması henüzmu’tâd olmadığından mıdır nedir âsâr-ı merğûbelerinin henüz tab’ ve neşr edilmemişolması kıymetsencân-ı maârif nezdinde mûcib-i teessüf olsa sezâdır. Eş’ârındandestres olduğumuz bazı parçalar ber vech-i âtî derc olunur… (Gazel)… (Diğer)…(Muhammes)… müşârun ileyhânın Râğıb ve Fitnat-ı Ûlâ ve sâir udebâ âsârını tahmîsve tesdîs-i bulende bir çok eş’ârı ve naat ve mersiye tarzında sâir âsârı var ise deonlara destres olunamamıştır. Şu nâtemâm gazelleri kendilerinin güzîde-i âsârındanolmak haysiyetiyle ahz ve derc edilmiştir… .” 380Zihni Efendi’nin Fitnat Hanım’dan farklı ciltlerde bahsetmesi daha sonrakaynaklarda gördüğü başka bilgileri de okuyucuyla paylaşma isteğiyle açıklanabilir.Ancak aynı ciltte farklı başlıklar altında üstelik peşisıra bahsetmesini anlamakgüçtür. Zîrâ bu tekrar dikkat edilmediği takdirde araştırmacıya Fitnat adındaki farklıkişilerden bahsedildiğini düşündürmektedir. Bu durum da Meşâhîru’n-Nisâ’dahaltercemesi verilen kadınların sayısını tespit etmede eserdeki toplam başlık sayısınıdikkate almanın yanlış sonuca götüreceğini göstermektedir.Fitnat Hanım edebiyat tarihine ismini yazdıracak kadar meşhur bir şâireolduğundan hakkında birçok araştırma yapılmıştır. Burada Meşâhîru’n-Nisâ’yıdoğrudan ilgilendirdiği için dikkatimizi çeken bir husûsu paylaşmak istiyoruz.Meşâhîru’n-Nisâ’da zikredildiğine göre Fitnat Hanım iki evlilik yapmıştır. İlk eşi380 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 142–143.134


Nakîbu’l-Eşrâf Derviş Efendi ve diğeri Bahriye Nezâret-i Celîlesi MektupçusuMehmed Ali Bey’dir. Diyânet İslâm Ansiklopedisi “Fıtnat Hanım” maddesindeFitnat Hanım ile kocası Derviş Mehmed Efendi’nin mutlu bir evliliklerininolmadığının Meşâhîru’n-Nisâ’dan bu yana tekrarlandığı sadedinde şunlarsöylenmiştir: “Fitnat’ın kültür, duygu ve zevk bakımından kendisine üstünbulunduğu kocası ile, kadın şairlerden diğer bazıları için de söylendiği gibi mesut birevlilik yaşamadığına dair bir rivayet Meşâhîru’n-nisâ’dan bu yana, araya yaşlı biradam olmasına rağmen onunla evlendirildiği gibi birtakım yeni unsurlar da katılaraktekrarlanagelir.” 381 Hâlbuki Meşâhîru’n-Nisâ’da Fitnat Hanım’ın evlilik hayatıhakkında ilk evliliğini çok küçük yaşta yapmasının ve ilk eşinin kendisi gibi ilim ehliolmayışının zikredilmesi dışında doğrudan yapılmış menfî bir yorumyeralmamaktadır. Bunu yukarıda şiirlerinden örnekler hariç tam olarak verdiğimizhaltercemelerinde görmek mümkündür. Bu meseleye Meşâhîru’n-Nisâ’dadeğinilmediği gibi Fitnat Hanım’ın yazdığı manzumelerden de mutlu bir evlilikyapmadığı sonucunu çıkarmak mümkün değildir. 382 Ayrıca sözkonusu makaledeFitnat Hanım’ın ikinci evliliğinden bahsedilmemiştir. 383Fitnat Hanım’ın evlendikten sonra da kendini geliştirmeye devam etmesi kızöğrencilere ilimle meşgul olmanın evliliğe mâni olmadığını göstermede somut birörnektir. Bu durumda müslüman genç kızlar da hem yuvalarını kurup hem de ilgilioldukları sahada kendilerini ispatlayabilirler.Bir sanat kolunda doğuştan kâbiliyetli olmak kadar o alanda eğitim görmek debaşarı için vazgeçilmezdir. Fitnat Hanım, edebiyattaki fıtrî yeteneğini özelhocalardan aldığı eğitimle geliştirmiştir. Elbette ki bunda ailesinin özellikle de annesiHatîce Hanım’ın büyük payı vardır. Annesi kızının şiirdeki yeteneğini fark etmiş veonu doğru bir şekilde yönlendirmiştir. Küçük yaşta evlenmiş olmasına rağmen FitnatHanım annesi sayesinde tahsiline bir süre daha devam edebilmiştir. Bu durumdakendiliğinden aile saâdeti için eğitimin hiç de gereksiz olmadığı ortaya çıkmaktadır.Zîrâ Fitnat Hanım’ın annesi de içlerinden pek çok şeyhülislâmın çıktığı, ilme ve şiire381 Akün, a.g.m., s. 40.382 Akün, a.g.m., s. 40.383 Resimli Türk Edebiyatı Tarihi’nde de Fitnat Hanım’ın ikinci evliliğinden bahsedilmemiştir. Bkz:Banarlı, a.g.e., s. 768-770.135


uzak olmayan ve Âl-i Feyz diye anılan Şeyhülislam Seyyid Feyzullah Efendiailesinden gelmektedir. 384 Dolayısıyla birikimini kızının yetişmesi için kullanmıştır.Fitnat Hanım çok yönlü yetiştirilmiştir. Bir yandan Arapça ve Farsça gibi yabancıdiller ile hüsn-i hat öğrenmeye çalışmış diğer yandan da Kur’ân-ı Kerîm derslerialmıştır. Güzel yazıdaki mahareti sülüs hattında yazdığı yazılara kendi imzasınıatabileceği derinliğe ulaştığından Erzurumlu Osman Efendi’den ketebe bile almıştır.Ailesi tarafından Fitnat Hanım’a Kur’ân-ı Kerîm dersleri de aldırılması onun edebîyönünün geliştirilmesine gösterilen hassâsiyetin nispeten din eğitimi için degösterildiğinin delîlidir. Elbette ki şeyhülislamlık geleneğine sahip bir ailenin kızıolması da kendisine Kur’ân derslerinin aldırılmasında etkili olmuştur. Kanaatimizceburada Zihni Efendi’nin vermek istediği mesaj ailelerin çocuklarının din eğitiminiihmal etmemeleri ve hayâtî önemi hâiz bu işin diğer ilimlerle dengeli olarakyürütülmesine gayret göstermeleri gerektiğidir.Fitnat Hanım, şiirde şekil ve anlam açısından klasik edebiyatın kadın şâirlerininen üstünü kabul edilmiştir. Öyle ki dîvânı Mihri Hatun, Leylâ Hanım ve ŞerefHanım’ın divanlarıyla kıyaslandığında hacimce küçük olsa bile onların içindensivrilerek adını en çok duyuran olmuştur. 385 Bu nedenle Zihni Efendi, fıtrîkabiliyetini aldığı eğitimle geliştirerek edebiyatta özellikle de şiirde bu denli başarılıolan Fitnat Hanım’ın gösterdiği azim ve gayretin kız öğrenciler tarafından örnekalınmasını istemektedir.Fitnat Hanım, sanatçı kişiliğinin yanı sıra tam bir fikir insanıdır. Fikrî konularhakkında yaptığı mütalâalar onun ne denli müdekkik ve muhakkik olduğunungöstergesidir. Kıvrak zekâsıyla ürettiği fikirler döneminin kalburüstü fikiradamlarınca hayranlıkla karşılanmıştır. Dolayısıyla diyebiliriz ki Fitnat Hanım,müslüman hanımların çeşitli meseleler hakkında fikir üretmek sûretiyle etraflarınaışık saçabileceklerinin en bâriz örneğidir.Fitnat Hanım, dönemin edebiyat ve fikir câmiasının önde gelen sîmalarıyla aynısohbet meclislerinde bulunmuş ancak bu toplantılara örtülü bir kıyafetle gitmiştir. 386384 Akün, a.g.m., s. 39-40.385 Akün, a.g.m., s. 44-45.386 Akün, a.g.m., s. 40.136


Bu durum Mehmed Zihni için son derece önemlidir. Müellif müslüman hanımlarınsosyal yaşantıda tesettürlerine dikkat etmelerini istemektedir.Meşâhîru’n-Nisâ’da Fitnat Hanım’ın manzum ve mensur tarzda telif ettiği birçokeseri olmakla birlikte rağbet edilen eserlerinin henüz basılmadığı söyleniyorsa dadîvânı dört kez basılmıştır. 387 Bu dîvânın basım yılı Banarlı tarafından 1869 olarakverilmiştir. 388 Ayrıca sadece İstanbul kütüphanelerinde otuzun üstünde yazmanüshası mevcuttur. 389 Yazma nüshalarının çokluğu bu dîvânın yazıldığı dönemdehayli revaç bulduğunu göstermektedir. Müellifin Fitnat Hanım’ın eserlerininbasılmamasıyla ilgili teessürlerini dile getirmesi bu eserlerin ne denli kıymetliolduğunun da delîlidir. Ayrıca bu açıklamadan o dönemde hanımlara ait eserlerinneşredilmesinin yaygınlık kazanmadığını da öğrenmiş oluyoruz. Zihni Efendi, budurumun müspet manâda değişmesini istemektedir.Zihni Efendi, müslüman bir şâirenin yabancı dil öğrenip şiir yazma yeteneğini budilde de konuşturmasını ve hayatı boyunca kitaplarla dost kalmasını takdir etmiştir.Müellif, öğrencilerin kendilerini iyi yetiştirmelerini ve zamanlarının geçerli yabancıdillerini öğrenmelerini istemektedir.Basılmış şiir dîvânı olan bir diğer şâire Şeref Hanım’dır. Mehmed Zihni, ŞerefHanım’ın mersiyelerinin güzelliği hakkında şu ifadeyi kullanmıştır: “… Fi’l-hakîkazîver-i dîvânî denecek derecede güzel mersiyeleri vardır…” 390Şâire hanımların bazıları şiirde dönemlerinin yegânesi olmuştur. Öyle ki diğerbazı şâirler bu hanımların şiirlerini sanki kendi şiirleriymiş gibi göstermek istemiştir.Bu durum kadının pek çok alanda olduğu gibi sanatta da erkeklerle rekabetedebileceği ve hatta onları geçebileceğinin açık göstergesidir. Bununla ilgili olarakEndülüs edîbelerinden Hamdûne’yi örnek verebiliriz. Münâzî, Hamdûne’nin birşiirini kendininmiş gibi okurken sonunda mahcup olmuştur. Olay şu şekildegeçmektedir:“ Endülüs edîbelerinden olan meşhur Hamdûnedir ki Ğırnata eyâletinin (VâdîÂş) şehri ahâlisinden (Ziyâd) nâmında bir zâtın kerîmesi ve rüşd ve raviyyet ve şiir387 Akün, a.g.m., s. 45.388 Banarlı, a.g.e., s. 769.389 Akün, a.g.m., s. 45.390 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 332.137


ve fesâhatçe asrının yegânesi idi nâmına (Hamde) dahi denilir derece-i tab’-ışâirânesi ebyât-ı âtiyesi zımnında olan ifâdesinden malum olur… bir şiirinde dahi“…” ğâyet belîğâne beyân ile demiştir ki… bu beyitler Ebû Nasr el-Münâzî’ninolmak üzere şöhret bulmuş ise de Nefhu’t-Tayyib sâhibinin tahkîkine göre Endülüsmüverrihleri ebyât-ı merkûmeyi (Hamdûne) ye daha (Münâzî) bilâd-ı arabiyye-işarkıyyede mehd-i vücûda ayak basmadan evvel nisbet etmişlerdir.Tuhafdır ki (Münâzî) Mearrî’nin yanına varıp güzîde-i eş’ârımdan size bazıbeyitler okuyam diye Hamdûne’nin bu şiirini inşâda başladıkta ebyât-ı merkûmeMearrî’nin zâtâ mahfûzu olmağla Münâzî herhangi beytin mısrâ-ı evvelini okudu isemısrâ-ı sânîsini Mearrî okumuş ve hatta ikinci beytin mısrâ-ı sânîsini Mearrî buradaolduğu vecihle okudukta Münâzî “ Ben… demedim… dedim” demek istemiş ise deMearrî “ Yok yok… olacak reviş-i nazm dahi onu isteyecek” diye Münâzî’yi mahcûbetmiştir. Hamdûne’nin kadrini anla ki Münâzî gibi bir sâhib-i tabîat şiirini intihâletmiştir…” 391Şiirine sahiplenilen bir başka hanım şâire de Zelfâ câriyetu ibn Tarhân’dır.Abbasi devri şâirelerinden olan Zelfâ, irticâlen şiir söylemede son derece başarılıdır.Şâir Abbas b. el-Ahnef, Zelfâ’nın bir beytini çok beğenmiş ve onu kendi beytineeklemiştir. Bu durum Meşâhîru’n-Nisâ’da şu şekilde anlatılmıştır:“… Zelfâ’nın nazm-ı şiirde olan kuvvet-i karîhası hakkında me’sûr olanhikâyâttandır ki mülâzim-i sara-yı hulefâ olan şuarâdan Abbas b. el-Ahnef bir günmezbûrenin olduğu hâneye gidip şuna münâsip bir beyit bulsana diyerek… beytiniokudukta (Zelfâ) heman bi’l-irticâl… demiş ve merkûm bunu aşırı istihsân eyleyerekZelfâ’ya “Eğer bu beyt benimdir diyecek olur isen bir daha evine gelmem” diye beytimezbûra sâhip çıkmaması zımnında and verip onu kendi beytine istilhâk eylemiştirmin Kitâb-i İbn Zâfir…” 392Açıkça görülmektedir ki müslüman hanım şâireler de erkek şâirlerin onukendilerinin yazmış olmasını isteyecekleri kadar beğendikleri şiirler yazmıştır.Demek ki en güzel şiirlere erkekler kadar kadınlar da imzasını atabilir.391 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 177–179.392 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 225.138


Söylediği şiirler sebebiyle erkeklerin kendisine gıpta ettiği ve bazılarının dakıskandığı şâirelerden biri de Zeyneb Hâtun’dur. Zeyneb Hâtun ile hemcinsi şâireMihri arasında karşılıklı şiir atışmaları da olmuştur. Bu durum şu şekilde ifadeedilmiştir:“… Âtiyetu’t-terceme (Mihri) nâm-ı şâire ile hemasr olmakla beynlerinde haylimutâyebe güzerân etmiştir kendisi gerçi sûrette zen idi lâkin ber meşşâta-i zînetger-inev’arûsân-ı suhan ve kişver-i nazmda çehre küşâ-yı her sûret hüsn idi bu sîretle erlerkendisine reşk-i âver idi ârâyişi hilye-i ricâl olan ilm ve kemâl idi…” 393Hanım şâirelerden hem kadın hem de erkek şâirler arasında en üstünü kabuledilenlerden biri de II. Sultan Selim’in nedîmesi olan meşhur Âişe Hubbâ’dır.Müellif, kendisini “şâire-i bî nazîre” 394 olarak yani “benzeri olmayan şâire” olaraktanıtmıştır. Üretken bir sanatçı olan Âişe Hubbâ Hanım’ın gazelleri, kasîdeleri,mesnevîleri ve “Hurşîd-i Cemşîd” adlı üçbin beyitten fazla nefis bir manzûmesivardır. Âişe Hubbâ’nın üstünlüğü şu şekilde ifade edilmiştir:“… Tezâkir-i Şuarâ ashâbının müttefikan beyanlarına göre (Âişe Hubbâ) tâife-izenânda şiirden dem-i zenân olanların meselâ Rûmda kendinden evvel güzerân eden(Mihri) ve (Zeyneb) ve Acemde (Celâyî) ve (Âfâkî) ve (Cihân) ve (Dilşâd)hatunların evveli ve ercahı ve ol zümrenin ve belki bazı şuarâ-yı Rûm-ı zükûrun bileeş’ar ve efsahıdır. Kendinin gazeliyâtı ve kasâid ve mesneviyâtı ve ez cümle(Hurşîdu Cemşîd) isminde üç bin beytten ziyâde bir manzûme-i nefâis-i nikâtı olupebyât-ı âtiye manzûme-i mezkûra mündericâtının numûne-i nefâisi olmak üzere ahzve intihâb kılınmıştır… muehhıran mûmâ ileyhânın Sultan Murad Sâlise dahimünâdimesi olmakla sultan müşârun ileyhin şu ğazel-i mulemma’larına âti’z-zikrnazîre-i belîğayı söylemiştir… gerek isti’mâl-i elfâz-ı arabiyyece ve gerek meânî-idakîka-i şi’riyece Hubbâ Hanım’ın gazeli Sultan Murad merhûmun gazeliylemukâyese kabul etmez derecede fâiktir. Hele dördüncü beyit bayağı bir dîvân-ı şi’redeğer râddede râiktir. Gazelin son beyti kendinin o asırda ihtiyar bulunduğunu işrâbetmektedir…” 395393 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 285.394 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 15.395 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 16–17.139


Zihni Efendi, Âişe Hubbâ Hanım ile Sultan III. Murad’ın şiirlerini kıyaslamış veşekil ve anlam bakımından Âişe Hubbâ’nınkini üstün bulmuştur. Müslüman birşâirenin başarısını kanıtlama sadedinde bu son derece bâriz bir örnektir. Aynızamanda ecdâdına karşı son derece saygılı olan müellifin burada tarafsız bir tavırtakındığını ve ilmî bir değerlendirme yaptığını görüyoruz. Bu tavrı MehmedZihni’nin üslûbunu göstermesi açısından da önemlidir.Müslüman kadının şiirle ilgilenmesi dinimizce sakıncalı görülmemiş aksine şâirehanımlar bizzat Hz. Peygamber (sav) tarafından taltif edilmek sûretiyle şiir yazmayateşvik edilmişlerdir. İslâmla müşerref olmadan önce şâire olan kadınlar müslümanolduktan sonra da şiir söylemeye devam etmişlerdir. Hem câhilî dönemi hem deİslâmî dönemi idrak etmiş şâire hanımlardan biri de Hansâ’dır. Şâire HansâPeygamber Efendimiz’in huzurunda müslüman olmuş ve sahabî olma şerefine nâilolmuştur. Hz. Peygamber (sav), Hansâ’nın şiirlerini bizzat kendisinden dinlemiş veson derece güzel bulmuştur. Bu durum Meşâhîru’n-Nisâ’da şu şekilde ifadeedilmiştir:“ Harfu’t-tâda nâm-ı asliyesi olan (Temâdur) ünvânında zikri mev’ûd olan Hansâeş-şâiredir ki asr-ı câhiliye ve İslâmî idrak eyleyenlerden olup şiir ve inşâda kendisigibi mâhir-i evvel ve âhir başka bir zen daha gelmemiş olduğunda ilm-i şiirerbâbından cümlenin ittifâkı vardır (İbnu’l-Merâğa) ya ki (Cerîr) dedikleri şâir-işehîrdir ale’l-umûm iyi şâir kimdir diye suâl ettiklerinde… demiştir ki eğer şu kahpeolmasa benim demektir şâir-i meşhûr (Beşşâr b. Bürd) dahi “Kadınlardan şiirsöyleyen olmamıştır illâ şiirinde da’f-ı zâhir olmuştur” deyip “Hansâ öyle midir”denildikte “Onun çâr husyesi vardır” demiştir Cerîr’in zikr olunan insâfına diyecekyok ise de lâubâliyâne-i şâirânesi îcâbı tabirce hakk-ı müşârun ileyhâda isâet-i edepetmiştir çünkü müşârun ileyhâ asr-ı güzîn-i risâlete yetişip huzûr-ı hazretinebeviyyede kabûl-i İslâm ile sahâbiyyelik şerefini ihrâz etmiş ve Hazreti Ömervaktinde âtiyâ ifade olunacağı üzere Harbu’l-Kadisiyyede ibrâz-ı hamiyyet-iİslâmiyye eylemiş bir hâtun-ı celîletü’l-kadrdır İbn Esîr’in nakline göre EfendimizHazretleri şi’r-i Hansâ’yı kendi ağzından istimâa rağbet buyurarak bi’z-zat huzûr-ı140


hümâyunlarında Hansâ şiir söyledikçe kemâl-i istihsânlarından… buyururlaridi…” 396Yapılan işin kişinin müntesibi olduğu dince meşrû kabul edilmesi o işin yaygınlıkkazanmasında etkilidir. Bu durumda dinin sıcak bakmadığı bir aktiviteye -isteklileriolsa bile- katılımın çok olması doğal olarak beklenemez. “Kadınların söylediğişiirlerde zayıflık vardır.” yaygın görüşünü altüst eden ve kendi döneminde sahasındatek isim olan müslüman şâire Hansâ, şiirleriyle Hz. Peygamber (sav)’in taltifinemazhar olmuştur. Hz Peygamber (sav), Hansâ’nın şiirlerine itibar etmiş ve şiirlerinibizzat onun ağzından dinlemiştir. Sözkonusu rivayet İslâm’ın şiire ve şiir söyleyenkişiye bakışını yansıtmaktadır. Mehmed Zihni bu şekilde müslüman hanımın şiirlemeşguliyetinin dinen meşrû olduğunu göstermiş ve kız öğrencileri bu meselehakkında rahatlatarak ilgili olanlarını şiir yazmaya teşvik etmiştir.Şiir konusunda eşsiz bir otoriteye sahip olan Nâbiğa ez-Zübyânî, şâire Hansâ’yışiirdeki maharetinden dolayı diğer bütün kadın şâirlerden üstün tutmuştur. Bu şekildeHansâ’nın şiirdeki başarısı deyim yerindeyse tescillenmiştir. Hz. Peygamber (sav)’inşâiri Hassân b. Sâbit’in de bulunduğu bir mekânda sözkonusu şâirler arasında şukonuşmalar geçmiştir:“…Kütüb-i edebiyede mezkûrdur ki Arapların bir vakit (Sûk-ı Ukaz) derler birpanayırları var idi ki orası mevsim-i mahsûsunda şuceân ve şuarâ-yı arabın mecmaıidi şâir-i bî müdânî (Nâbiğa ez-Zübyânî) için orada mahsûs bir otağ kurulup fuhûl-işuarâ bütün oraya toplanırlar idi bir mevsimde yine öyle ictimâ’ ettiklerinde şâiru’n-Nebî olan Hassân b. Sâbit el-Ensârî dâhil-i hayme-i Nâbiğa olarak gördü ki A’şâ ilesâhibetü’t-terceme (Hansâ) oturmuşlar müşâara ederler (Hansâ) birâderi Sahrhakkında… matlaıyla söylemiş olduğu mersiye-i râiyyesini okumaya başlayıpşurasına… müntehî oldukta (Nâbiğa) kemâl-i istihsân ile “ Eğer Ebû Nusayr evvelceinşâd-ı şiir etmemiş olaydı yâ Hansâ sana cümleden eş’ar derdim” deyip ba’dehû…diye müşârun ileyhâyı tâife-i nisâdan olan bi’l-cümle şâirâta takdîm ve tercîheylemekle cenâb-ı Hansâ… diyerek kendisinin şuarâdan sâde sınıf-ı ünâse değilzükûr ve fuhûle dahi ruchânî olduğunu kasem ile iddia etmiştir bunun üzerine(Hassân b. Sâbit) Nâbiğa’ya “Ben onların ikisinden de eş’arım” deyip isbât-ı müddeâ396 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 198.141


zımnında kendinin şu beytlerini… okudukta (Nâbiğa) cevap olarak “Sen hakîkat şâiradamsın şu kadar ki…”… ” 397Hansâ’nın sadece kadınlar içinde değil erkekler içinde de en iyisi olduğunu iddiaetmesi onun kendisine olan güvenini gösterdiği gibi medenî cesâretini degöstermektedir.Sahabeden olan hanımların da şiirle meşgul olduğunu gösteren bir diğer örnek deHz. Peygamber (sav)’in halası Safiye bint Abdulmuttalib’dir. Hz Safiye, PeygamberEfendimiz için mersiyeler yazmıştır. Sözkonusu mersiyelerden biri şu şekildeverilmiştir:“… Sâhibetu’t-terceme (Safiye) nin Hazreti Fahr-i Risâlet hakkında dahimüteaddit mersiyeleri olup ebyât-ı âtiye o cümleden olarak asrımız ulemâsından veMekke-i Mükerreme ahâlisinden (Ahmed Dihlân) cenâblarının siyer ve ğazevât-ıseniyyeyi hâvî cem ve telif etmiş oldukları eser-i muteber matbûlarında mündericbulunan mersiyeden müntehabtır… yani yâ Resûlallah sen bizim ümîd-i iftihârımızidin ve bize her bâr muhsin ve mükerrim olup hakkımızda revâdâr-ı cevr ve sitemdeğil idin. Bizi esirger ve talim ve terbiyetle tarîk-ı hakk ve hakîkatte rehberlik ederidin. Artık bugünkü günde sana ağlayan ağlasın. Benim anam ve teyzem ve ammumve dayım ba’dehû kendim ve cümle varım Resûlullâh’a fedâdır. Eğer Hakk TeâlâHazretleri Peygamberimizi bize ibkâ buyuraydı bahtiyâr olurduk velâkin Hakk’ınemri nâfiz ve mâdî ve hüküm ve takdîri nasıl sebk etmiş ise işler o vecihle cârîdir. YâNebiyyallah sana Cenâb-ı Hakk cânibinden taltîf ve tahiyyet olarak salât ve selâmolsun ve zât-ı ber güzîde sıfâtın dilhâh-ı münîfin üzere Cennât-ı Adn’a idhâlbuyurulsun…” 398Sahâbenin ileri gelen kadınlarından olan Safiye, Hz. Peygamber (sav)’in vefâtınaduyduğu üzüntüyü onun için yazdığı mersiyelerde dile getirmiştir. Bu durum damüslüman hanımın şiirle iştiğâlinin meşrûiyetini göstermektedir. Öyleyse müslümankız öğrencilerin mevcut yeteneklerini bu doğrultuda geliştirmelerinin hiçbir sakıncasıyoktur.397 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 200–201.398 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 358.142


Edîbe ve şâire hanımlar, sanat ve hünerlerini kullanarak önemli bazı olaylaraebced hesâbıyle tarih düşürmüştür. İstanbul edîbelerinden olup ilâhileri veşiirlerinden müteşekkil bir de dîvânı bulunan Sıdkı Emetullah Kadın, babasınınvefatına aşağıdaki kıtasıyla tarih düşürmüştür:“… Pederi iki kere İstanbul kadısı olduktan sonra Eyüp Kazâsı’ndan ma’zûlenvefat etmiştir tarih-i vefâtına kerîmesi Sıdkı Kadın kıt’a-i âtiyeyi söylemiştirKametîzâde Efendi edicek azm-i cinânAğladı onun için mâtem edip ins ile cânDedi târih-i vefâtını kızı (Sıdkı) onunKametîzâde’ye e’lâ-yı irem ola mekân1089Yirmibeş sene sonra kendisi dahi bin yüz onbeş tarihinde irtihâl edip pederiyanına defn olunmuştur (Sıdkı Fâzıl) târih-i vefâtıdır…” 399Edebiyatla ilgilenen kişilerin kullandıkları dile hâkim olmaları beklenir.Kendilerini en doğru ve en güzel ifade edebilmeleri için bu gereklidir. Bunun için dekelime hazinelerinin zengin olması gerekir. Hanımlar da bu vasıftan ayrıdüşünülemez. Meşâhîru’n-Nisâ’da tanıtılan edîbelerden biri de bu özelliğiyle önplâna çıkarılmıştır. Mehmed Zihni, Endülüs edîbelerinden bir câriye olanAbbâdiye’yi şu şekilde tanıtmıştır:“… Edîbe ve zarîfe ve şâire ve kâtibe bir kız idi müfredât-ı lüğaviyyece çokmahfûzâtı var idi… mezbûre asrı ulemâsına bazı gençlerin yanaklarında gülerkenhâdis ve bazılarının çenelerinde vâki olan gamze ve ğurmeler hakkında bir garipma’lûmât verip “Onun çenede olanına (nûne) ve yanakta olanına (fahsa) derler”demiştir ki bunları o vakit İşbiliye ulemâsı içinde bilen hiç yok imiş.” 400Görüldüğü üzere Abbâdiye “nûne” ve “fahsa” kelimelerini ilk kez kullanarak bukelimeleri edebiyat dünyasına kazandırmış ve böylece edebî bir katkıda bulunmuştur.399 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 350.400 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 43–44.143


Şiir yazmak şekil bakımından bazı ölçü ve kurallara uymayı gerekli kıldığındanmaharet gerektirir. Bu konudaki maharetiyle ismini duyurmuş hanımlar da vardır.Arûdıyye bunlardan biridir. Arûdıyye, ismiyle müsemmâ olacak kadar şiirlerindearuzu büyük bir ustalıkla kullanmış ve pek çok kişiye de öğretmiştir. Arûdıyyekendisinden Nahiv ilmini öğrendiği Ebu’l-Mutarrif’i de bir süre sonra geçmiştir.Aruzu kullanmadaki üstünlüğü şu şekilde ifade edilmiştir:“Endülüs edîbelerindendir kâtib-i meşhûr Ebu’l-Mutarrif Abdurrahman’ınâzâdlılarından ve câriye cinsinden idi ilm-i nahv ve lüğatı Ebu’l-Mutarrif’den ahzetmiş ve muehhıran o ilimlerde onu geçmiştir (Arûdıyye) ismi kendinin ilm-i arûzcateferrüdünü müş’irdir. Nefhu’t-Tayyib’de zikir olunduğuna göre mezbûre İmamMüberred’in Kitâb-ı Kâmil’i ile Ebû Ali el-Kâlî’nin Nevâdir’ini hıfz ve onları şerheder idi. (Ebû Dâvud Süleyman b. Necâh) demiş ki “Ben Kâmil li’l-Müberred ileNevâdir-i Kâlî’yi Arûdıyye’den okudum ve ilm-i arûzu ondan ahz ettim” (Kitâb-ıKâmil şerh ve tedrîs olunmak şöyle dursun tab’ olunduğu sırada İstanbul’da onudoğrudan doğruya tashîh edecek bir er bulunamamıştı)… ” 401Şiirde aruzu kullanmada emsalsiz olan Arûdıyye sözkonusu kitaplarıezberleyecek kadar zekî ve şerh edip açıklayacak kadar da ilmî melekeye sahiptir.Zihni Efendi’nin Arûdıyye’nin ilmî yeterliliğine duyduğu hayranlık parantez içindeyaptığı açıklama okununca makul görülmektedir. Zîra o dönemde İstanbul’da bukitaplar basıldığı zaman tashîhiyle meşgul olacak bir erkek dahi bulunamamıştır.Demek ki müslüman hanımlar da sahip oldukları bilgi ve becerileriyle sahalarındaerkekler kadar aranılan kişi olabilmektedir.Şiirde kullanılan dilin sertliği şâirin fıtratına, becerisine ve tercihine göredeğişebilmektedir. Bazen mülâyim bir dil bazen de daha keskin bir dil kullanılır.Hanım şâirelerden mîzaçlarıyla uyumlu olarak yumuşak bir üslup tercih edecekleribeklentisinin aksine keskin bir dile sahip olanlar da vardır. Şâire Anân buna örnektir.Şiirde döneminin sayılı isimlerinden olan Anân “ateş gibi yakıcı bir dil” kullanmıştır.Anân, ileri gelen şâirlerle şiir atışmalarında bulunmuş ve çoğunlukla onları dayenmiştir. Bu durum Mehmed Zihni tarafından şu şekilde ifade edilmiştir:401 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 54.144


“Asr-ı Abbâsiye ricâlinden İbrahim en-Nâtıfî’nin câriyesi olan meşhur Anân’dırki nâdire-i zemân bir şâire-i âteşzebân idi (6) zâtâ Yemâme müvellidâtından sarıbenizli bir kız olup Nâtıfî’nin taht-ı temlikine geçtikten sonra onun feyz-i terbiyesiyleperveriş bularak ve iktisâb-ı ilm ve dâniş eyleyerek şiir ve fesâhat ve cerbeze-i nutkve bedâhet ehlinden olmuştur fuhûl-i şuarâ ile muâraza ve müşâara eder ve ekseriyâonlara galebe çalardı şâir-i meşhûr Ebû Nüvâs ile dahi müşâarası ve fakat bir defaona mağlûp olması vardır…” 402Anân’ın döneminin büyük şâirleriyle şiir söyleme yarışmalarına katılması veçoğunlukla muhatabını yenmesi onun hem medenî cesâretini hem kendine güveninive hem de şiirdeki vukûfiyetini göstermektedir. Müellif bu durumu takdirlekarşılamıştır.Hanım şâireler dönemlerindeki ileri gelen zâtlar tarafından şiirdeki derinliklerinintespiti için imtihan edilmişlerdir. Safedî Dönemi şâirlerinden Şamlı meşhur bir şâireolan Fâtıma bint el-Haşşâb da bu şekilde imtihana tâbi tutulmuş hanımlardan biridir.Kadı Şihâbuddin, kendisine bir kasîde yazıp göndermek sûretiyle Fâtıma’yı sınamakistemiştir. Fâtıma da cevap olarak aynı vezin ve kâfiyede başka bir kâsîde yazıpyollamıştır. Böylece sınavı başarıyla geçmiş ve kendisinin de usta bir şâire olduğunuispatlamıştır. Bu olay aşağıdaki gibi nakledilmiştir:“… Yedi yüz on yedi recebinde müşârun ileyh onu imtihan kastıyla yirmialtı beytbir kasîde nazm ederek mezbûreye göndermişti ki şu beytler onun matlaı ebyâtıdır…cevâbında mûmâ ileyhâ dahi o vezin ve o kâfiyede olmak üzere yirmi beyt bir kasîdenazm edip yollamıştır ki âtî iki beyt kasîde-i merkûmenin matlaındandır...bunlardan… ikinci beyt dahi “Beni siz şiirde kendinize mümâsil ve muâdiladdetmeyin cedâvil-i enhâr nasıl makîs-i bihâr olabilir” meâlinde bir ifâde-i edîbâneve mütevâdıânedir.” 403Fâtıma, yazdığı kasîdede hem sanatını konuşturup şiirdeki maharetini göstermişhem de kendisinin Kadı Şihâbuddin’e denk olamayacağını kabullenerek karşısındakizâta karşı mütevâzi davranmıştır. Mehmed Zihni, Fâtıma’nın bu davranışını çok402 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 91–92.403 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 120.145


eğenmiştir. Müslüman hanımefendiler de Fâtıma’yı kendilerine örnek almalı veonun gibi sanatlarında derinleştikçe mütevâziliği de elden bırakmamalıdırlar.Mehmed Zihni, müslüman hanımların şiirle meşgul olmalarını engellemek şöyledursun bilâkis yukarıda görüldüğü üzere ilgili olanlarını bu sahaya teşvik etmiştir.Ancak bunu yaparken onlardan bazı ilkelere ters düşmemelerini istemektedir: Edebemuğâyir davranmamak, hayâ duygusuna riâyet etmek ve tesettürü elden bırakmamak.Bu ilkelerden uzaklaşanları ise İstanbul edîbelerinden Leylâ örneğinde olduğu gibieleştirmiştir. Basılmış bir dîvânı da bulunan Leylâ hakkında müellif şu eleştirilerdebulunmuştur:“… Bazı ebyâtı kadınlarca matlûb olan sıfat-ı memdûha-i muhadderiyete kıllet-imübâlâtını mu’lindir. Şu beyitleri lisân-ı hâlî menzilesindedirKıl meclisi âmâde ne derlerse desinlerİç dilber ile bâde ne derlerse desinlerÂlemde nedir farkı bana medh ile zemminSağ olsun ehıbbâ da ne derlerse desinlerİç bâdeyi gülşende ne derlerse desinlerÂlemde sen eğlen de ne derlerse desinlerKendisi âlufte-i zenân ve serdeste-i gurûh-ı tıbkızenân imiş. Asrı zurefâsındansahaf Hâtif Efendi mûmâ ileyhâ hakkında söylemiş olduğu şu beytiLeylî-i pîşîn idi haymezen-i rüzgarŞimdiki Leylâ Hanım mihrezen-i rüzgârLeylâ’ya bir mahalde hâtif-i ğaybî gibi ismâ’ ederek tuhaflığı mûcib olmuştur.Menkûldür ki bu Leylâ vaktiyle hilâf-ı mu’tâdı olarak bir balmumcu güzeline dildâdeolup o münâsebetle balmumculara sıkça gider ve o çocuktan ahz ve i’tâ eder imiş. Buhâli hisseden zurefâdan biri çocuğa şu mısrâyı (Şem-i ruhıma dikkat ile bakmayanarsın) ta’lîm edip bu hanımın bir daha gelişinde bunu okumalısın diye tenbîh veteşvîk etmesiyle çocuk mısrâ-ı mezkûru Leylâ’ya okudukta mûmâ ileyhâ bi’l-bedâheşu mısrâyı söylemiştir (Hattın gelicek sen de beni mumla ararsın).” 404404 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 195.146


Mehmed Zihni, Leylâ’yı şiirlerinde müslüman hanımın olmazsa olmazlarınakarşı hassas davranmadığı gerekçesiyle eleştirmiştir. Müellif, kadının sanatını icrâederken davranışlarıyla da çevresine örnek olması gerektiğine inanmaktadır. Bubağlamda kız öğrencilerden şiir ve edebiyatla uğraşırken inançlarının gerektirdiğişekilde hareket etmelerini istemiştir.Şiirde dönemindeki diğer şâireler arasında mümtaz bir yere sahip olanhanımlardan biri de Hakîm İsmail Paşa’nın kızı olan Leylâ Hanım’dır. Zihni EfendiLeylâ Hanım’a ait bir gazeli nakletmiş ve bu gazeliyle kendisinin meşhur şâireFitnat’ı bile gölgede bıraktığı yorumunu yapmıştır. Leylâ Hanım, konuşupyazabilecek seviyede Rumca ve Fransızca öğrenmiştir. Bu durumdan son derecehoşnut olan Mehmed Zihni kendisini büyük bir gururla eserine dâhil etmiştir. Budurum şu şekilde ifade edilmiştir:“… Şiir ve inşâda nâdire-i devrân ve mümtâze-i muhadderât-ı zamândır gazel-iâtî eş’âr-ı ber güzîdeleri cümlesindendir… bu gazeli o kadar güzel söylemişlerdir kideğil sâbikatu’t-terceme Leylâ’nın Fitnat olanın bile ünvân-ı iştihârına ta’nezen-itahfîf olmuşlardır. Haber verildiğine göre kendilerinin Rum ve Fransız lisânlarındadahi takrîr ve tahrîre iktidârları var imiş. Şâhid-i tâbında ızâr-ı maârifin şu vakittemuhadderât-ı İslâmiyye arasında dahi bu sûretle arz-ı dîdâr ettiğine sahîhan teşekkürve iftihâr ve bu mazeret ile isimlerini neşr ve i’lâna ictisâr olunur…” 405Müslüman bir şâire olan Leylâ Hanım’ın şiirdeki mahareti ve konuşupyazabilecek seviyede iki Batı dilini bilmesi Mehmed Zihni’yi son derecesevindirmiştir. Müellif bu durumun yaygınlaşmasını ve kız öğrencilerin de LeylâHanım gibi kendilerini yetiştirip yabancı diller öğrenmelerini istemektedir.Bir ilmin ya da sanatın öğrenilmesinde usta-çırak ilişkisi son derece önemlidir.Alanına vâkıf hocaların etrâfında kurulan ders halkalarına katılmak sûretiyle pek çoktalebe kendisini yetiştirmiştir. Bu şekilde öğrenci yetiştiren hocalar arasında edîbehanımlar da vardır. Endülüs edîbelerinden olan Meryem bint Ebû Yakup da buhanımlardan biridir. Kendisi ders halkaları tertib ederek öğrencilerine şiir ve inşâsanatını öğretmiştir. Faâliyetleri şu şekilde nakledilmiştir:405 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 196.147


“… Fenn-i şi’r ve inşâyı ta’lîm zımnında erbâb-ı isti’dâda halkabend-i tedrîsolarak kendi ayarı şâkirdler yetiştirir idi diyânet ve fazîleti cihetiyle hatırı sayılır ilmve edeb erbâbı bir hâtun idi. Şehr-i mezkûrda dörtyüz tarihinden sonra şöhret bulmuşve fadl ve veraı şu kıt’a ile vasf olunmuştur… meâlinde kendinin zarâfet-i tab’ vesalâh-ı hâlce yegâne-i ruzgâr olduğuyla hitâbı hâvî olarak zühd ve vera’da HazretiMeryem aleyhe’s-selâme müşâbih ve şi’r ve inşâda Hansâ eş-şâireye fâik bulunduğubeyân edilmiştir…” 406Meryem bint Ebû Yakub’un zühd ve takvâda Hz Meryem’e benzetilmesi veşiirde meşhur şâire Hansâ’dan bile üstün tutulması onun mütedeyyin bir ilim ehliolarak takdîre şâyân olduğunu göstermektedir. Mehmed Zihni’nin de istediği tamolarak budur. Yani hem dindar hem de alanına vâkıf bir edîbe-şâire olmak.Diyebiliriz ki Meryem bint Ebû Yakub örneğiyle Zihni Efendi’nin kafasındakimüslüman sanatçı tiplemesi tam olarak örtüşmektedir.Mehmed Zihni Efendi’ye göre şiir meşgûliyeti Kur’ân-ı Kerîm okumanın ve onaverilen değerin önüne geçmemelidir. Şâir Â’şâ’nın gördüğü bir rüyânın İmam Şa’bîtarafından yapılan yorumu bizi bu sonuca götürmektedir. Istıtrâd başlığı altındasözkonusu olay şu şekilde anlatılmıştır:“… İşbu Â’şâ-yı sahâbîden başka şâir olarak bir de (A’şâ el-Hemedânî) vardır kiismi Abdurrahman’dır (10) İmam Şa’bî’nin eniştesidir… işbu (A’şâ el-Hemedânî)hakkında menkûldür ki bir gün mûmâ ileyh İmam Şa’bî’ye rüyâsını nakledip “Benbu gece rüyamda bir mahalle dâhil oldum ki orada buğday ve arpa var idi benbuğdaya iltifat etmeyip şeîri aldım” dedikte (Şa’bî) eğer sen bu rüyâda sâdık isenKur’ân-ı Kerîm tilâvetini terk edip şiir söylemeye başlamışsın dedi ve vâkıaŞa’bî’nin tıbk-ı ta’bîri üzere çıktı…” 407Zihni Efendi’nin şiir yazma ve okumaya karşı olmadığı mâlumdur. Ancakmüellif, şâirin öncelikleri arasında şiirin Kur’ân-ı Kerîm’den sonra yeralmasınıistemektedir. Aksi halde bu faâliyet amacına ulaşamamış boş bir meşgale olmaktanöteye gidemez. Müellife göre şiir yazan ve okuyan kişiler, kendilerini bu işe kaptırıpda sözlerin en güzeli olan Kur’ân Kerîm âyetlerini okumayı ihmal etmemelidir.406 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 214.407 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 221–222.148


Mehmed Zihni, bir yandan haltercemesini verdiği şâire hanımların şiirdekimaharetlerini zikrederek kız öğrencileri edebiyata ve şiire teşvik ederken diğeryandan da şiirle iştiğâllerinin onları Kur’ân-ı Kerîm’den uzaklaştırmamasınıtembihlemiştir. Müellife göre müslüman hanımın öncelikleri arasında Kur’ân-ıKerîm, her zaman birinci sırada yer almalıdır.Bu minvâl üzere başka bir örnek de şâir Lebîd’in İslâm’dan sonra şiirsöylememiş olduğuna dâir rivâyettir. Muhadram yani hem câhiliye dönemini hem deİslâmî dönemi idrâk etmiş olan şâir Lebîd, kızı Yüsra bint Lebîd’in haltercemesindeanlatıldığına göre müslüman olduktan sonra şiir konusunda ihtiyatlı davranmıştır.Hakkında şu rivâyet nakledilmiştir:“… Şâir müşârun ileyh (Lebîd) ba’de’l-İslâm şiir söylemeyip hatta Hazreti Ömerbir gün kendilerine şiirinizden bazı şey okusanız da istimâ’ etsek buyurmuş olduklarıhalde müşârun ileyh (Lebîd) Cenâb-ı Hakk bize Sûre-i Bakara ile Âl-i İmran’ı ihsânve ta’lîm buyurduktan sonra bizim inşâd-ı şiir etmemiz lâik olamaz cevâbını vermişve Hazreti Ömer’in mazhar-ı ihsânı olmuştur. Bazı kitaplarda Lebîd’in ba’de’l-İslâmsöylediği şiir… beyt-i hakîmânesinden ve alâ rivâyeti sâlifi’z-zikr el-hamdu lillâhi izlem ye’tinî ecelî ilââhir beyt-i müteşekkirânesinden ibâret olduğu mezkûr ise demüşârun ileyhin marad-ı mevtinde kerîmeleri sâhibetu’t-terceme (Yüsra) ile (Esmâ)ya hitâben ebyât-ı âtiyeyi nazm ve inşâd edip…” 408Müşrik bir şâirin müslüman olduktan sonra şiir söylemekten kendini çekmesielbette ki İslâm’ı kabûlünden kaynaklanmamıştır. Mehmed Zihni sadece kendisineverilen önem ve insan hayatındaki yeri bakımından insan sözü olan şiirin vahiymahsulü olan Kur’ân-ı Kerîm’in önüne geçmesini istememektedir. Şiirde fıtraten çokyetenekli olsa bile şâir için Allah’ın kelâmı öncelikli olmalıdır.Mehmed Zihni Efendi’ye göre şâire hanımlar erkek şâirlerle mümkün mertebeatışmaya girmemelidir. Zîrâ şiirde kadın-erkek atışması nâhoş olaylara sebebiyetverebilir. Endülüs’ün en meşhur edîbelerinden olan Nezhûn’un hicivleriyle meşhurşâir Ebû Bekir el-Mahzûmî ile atışması bu konuda örnek olarak zikredilebilir. Olayaşağıdaki gibi cereyân etmiştir:408 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 334.149


“… Bir gün dahi Nezhûn müşârun ileyhin meclisinde hicâ-i meşhûr Ebû Bekir el-Mahzûmî’ye ki nâbînen bir şâir-i âteşzebân idi mülâkî olarak onunla bazı mutâraha-işâirâne ve muhâvere-i halîâneden sonra şâir-i mûmâ ileyh kıt’a-i âtiye ile Nezhûn’aharf-i endâz-ı ta’rîz olmasıyla… (Nezhûn) şâir-i mûmâ ileyhi hicve tesaddî edereksöylediği hezeliyesinde… demiş ve bununla mûmâ ileyh Ebû Bekir el-Mahzûmî’yihicv ve hezl ile berâber kendinin şiirde ona tefevvukunu ve her ne kadar kendisihilkatte muennes ise de şiirde muzekker olup nazmında cezâlet ve eser-i merdî vezükûret bulunduğunu beyân ve iddiâ eylemiş olması üzerine şâir-i mûmâ ileyh hicveâğâz ile Nezhûn’a şöyle demiştir… bu hezl ile mûmâ ileyh dâire-i edebi tecâvüzeylediğinden ve bu revişde müşâara-i mübâarayı intâc edeceğinden vezir Ebû Bekirb. Seîd onlardan her birine and verip hiç birisine fazla söz söyletmemiştir…” 409Görülmektedir ki haddi aşarak sınırları zorlamak insanın mahcup olabileceği hoşolmayan durumlara düşmesine sebep olabiliyor. Bu bakımdan müellif şâirehanımların erkeklerle şiir atışmalarına katılmasını uygun bulmamıştır. Bu konudakibir diğer örnek de Semerkand halkından İranlı bir şâire olan Nihâlî’dir. Nihâlî’ninbaşına gelenler şu şekilde aktarılmıştır:“… Sefînetü’ş-Şuarâ’da (Müşfikî) ile şöyle bir vak’ası menkûldür ki şehr-iSemerkand’da (Beyne’t-Tâkayn) denilir bir mahal-i dilküşâ var imiş. Müşfikî bir günorada zamanı şuarâsı ile oturup şâirâne sohbet etmekteler iken (Nihâlî) oradan geçipcem’iyyet-i şuarâyı gördükte yanlarına gelerek onlara “Bu gece bir madmûn bulupnazm eyledim. Bikr olmak gerektir” diye şu beyti okumuş ve onlardan tenzîriniistemiş imiş… şuarâ madmûn beyti beğenip izhâr-ı hayret ettiklerinde (Nihâlî) bunaelbette bir nazîre söylemelisiniz diye ilhâh eylemekle (Müşfikî) kendinin tab’ı hezlemâil ve bulduğu haseniyâtta beyt-i mezbûrun nazîri nâkâbil olduğundan (Nihâlî) yederhal şu beyt-i hezl-i âmîz ile cevap vermiştir… Nihâlî bu cevâbı aldıkta mahcûb vebîhuzûr olarak kalkıp gitmiş ve fîmâ ba’d erkekle müşâaraya tevbe etmiştir.” 410Mehmed Zihni Efendi, hanım şâirelerin sonunda mahcup durumlaradüşebileceklerinden erkek şâirlerle karşılıklı şiir müşâaralarına girmelerinin yanlışolduğunu düşünmektedir ki bunda da haksız sayılmaz. Zîrâ hanımların erkeklerinnazarında ağırlıklarını yitirmemeleri için bu durum gereklidir.409 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 259–260.410 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 277.150


Meşâhîru’n-Nisâ’da eserin bütünüyle kıyaslandığında çok sayıda edîbe ve şâirehanım yer almaktadır. Yukarıda verilen örneklerden sonra genel olarak diyebiliriz kiMehmed Zihni’nin eserindeki ideal edîbe-şâire modelinin vazgeçilmez iki özelliğivardır: Dindar olmak ve sahasında iyi bir sanatçı olmak.2. Şarkı Söylemek ve Beste Yapmakla Meşhur HanımlarŞarkı, bestelenmek amacıyla yazılmış bir tür şiirdir. 411 Güzel sanatların önemlibir kolu olan mûsikî sahasında günümüze kadar pek çok şiir bestelenmiş ve bubesteler şarkıcılar tarafından icrâ edilmiştir.Meşâhîru’n-Nisâ’da haltercemesi verilen hanımların bir kısmı da muğanniyedir.Eserin geneline uygun olarak tanıtımı yapılan muğanniyeler de evrensel biryaklaşımla dil, din, milliyet, zaman, mekân ve sosyal statü gibi farklılıklar dikkatealınmadan ele alınmıştır. Ancak bütüne baktığımız zaman görüyoruz ki geneldetanıtımı yapılan muğanniyeler câriyedir ve sâhiplerinin yanında müzik eğitimi alarakyetişmişlerdir. Eserdeki muğanniyelerin bir kısmı aynı zamanda şâiredir. Şiir ve şarkıarasındaki yakın ilişkiden dolayı bir çok şarkıcının aynı zamanda şiir de söylemesitesâdüf olmasa gerektir. Eserde genellikle muğanniyelerin müziği kendisindenöğrendikleri hocalar ve yetiştirdikleri kişiler zikredilmiştir. Çalışmamızın bukısmında Mehmed Zihni Efendi’nin tanıttığı muğanniyelerden örnekler vererekyukarıda bahsettiğimiz genel ilkeleri somutlaştırmaya çalışacağız.Bilindiği gibi her şarkının bir makâmı vardır. Şarkının söyleniş tarzı olan makâmıbilmek ve şarkıyı makâmına göre okumak da mahâret gerektirir. Muğanniyehanımların bir kısmı sadece şarkıyı makâmına göre okumakla kalmamış bu şarkılarınmakâmlarını içeren kitaplar da tasnif etmiştir. Bu şekilde şarkıların kalıcılıkları dasağlanmıştır. Abbâsi devri muğanniyelerinden câriye Bezl bu tür bir eser bırakmıştır.Hakkında şunlar söylenmiştir:“Asr-ı Abbâsiye hânendelerinden ve fi’l-asl câriye cinsinden halâvet ve zarâfetve ilm-i mûsikîce kesret-i rivâyet ve mahâret ile mevsûfe bir muğanniye-i meşhûradırAbdullah b. Mûsâ el-Hâdî’nin câriyelerinden idi ekseriyâ Memun Halîfeyieğlendirirdi mûsikîyi Füleyh ve İbn Câmi ve İbrahim ve İshak el-Mevsılî misillimehereden ahz ve teallum edip kendisi dahi âtiyetü’t-terceme (Denânîr) gibi çırağ411 Komisyon, “Şarkı”, TDEA, Dergah Yayınları, İstanbul 1998, c. VIII, s. 106.151


yetiştirmiş ve nağmâta dâir onikibin makâmı hâvî bir de kitap tasnif etmiştir tafsîl-iahvâli Kitâbu’l-Eğânî’nin onbeşinci cildindedir” 412Boynuz kulağı geçer hesâbınca meşhur muğanniye Denânîr, mûsikîde kendisiniyetiştiren hocası Bezl’i zamanla geçmiş ve Bezl’in de hocaları olan büyük zâtlardanders almıştır. Sesi gönüllere ferahlık verecek derecede güzel olan Denânîr’in şâirlikyönü de kuvvetli olup nazım ve nesir yazmada da başarılıydı. Özellikle irticâlenbeyitler söylemede son derece hazırcevaptı. Haltercemesi şu şekilde verilmiştir:“Vezîr-i Abbâsî meşhûr Yahyâ b. Hâlid el-Bermekî’nin âzâdlısı bir muğanniye-ima’rûfedir hüsn ve hüneri derece-i kemâlde olup hânendelikte iştihârı ve nazm venesre iktidârı var idi fenn-i mûsikîde kendisini sâbikatü’t-terceme (Bezl) üsteçıkarmış ve fazla olarak Denânîr Bezl’in üstâdları olan Füleyh ve İbn Câmi’ veİbrahim ve İshak el-Mevsılî gibi meşâhîr-i mehereden dahi ahz-ı sınâat etmiştirKitâbu’l-Eğânî’de mahkîdir ki Denânîr’in müntehab bir bestesini bir kere üstâz-ımeşhûr (İbrahim el-Mevsılî) kendinden ahz olunmuş olması emeliyle tashîh etmekistiyerek mezbûreye tekrar tekrar okutturmuş olduğu halde tashîh edecek bir cihetbulamamış olduğunu kendinden naklen oğlu (İshak el-Mevsılî) söylemiştir.Mezbûrenin hünerine Hârun er-Reşîd ve hüsnüne Sâlih b. Hârun’un âzâdlısı Akîl ki oda mehere-i mûsikîyândan şâir bir kimse idi meftûn olmuşlar idi Hârun hemen hervakit Yahyâ-yı Bermekî’nin hânesine gider ve Denânîr’in sadâ-yı canfezâsınıdinleyerek birçok ihsanlar eder idi Akîl ise… diyerek bu hevâ ile aklını aldırmaderecelerinde mezbûrenin sevdâ-yı aşkında gezer idi Denânîr’in kuvvet-i tab’-ışâirânesi hakkında dahi Kitâb-ı İbn Zâfir’de şöyle bir hikâye mestûrdur ki Yahyâ-yıBermekî bir gün mezbûreyi yanına alarak bağçeye çıkmışidi mevsim bahar olmaklagüllerin behcet ve letâfetini görerek şu beyti… inşâd ve bir beyt-i münâsib dahiDenânîr’den istinşâd etmekle mezbûre hemen bi’l-bedâhe… beytini söylemiştirbunlardan beyt-i Yahyâ “Gül güzel şeydir nazar ve temâşâ ile ondan istifâde ediniz”meâlinde olup Denânîr’in beyti ise “Gülün zamânı geçtikte gülruhsârların yanaklarıgül yerine geçer” meâlinde olmakla Denânîr bu beyt ile kendisini Yahyâ’ya birderece daha sevdirmiş nevâziş ettirmiştir” 413412 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 116.413 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 215–216.152


Denânîr, beste yapmakta son derece mahâretlidir. Öyle ki ona ait bir besteyihocalarından İbrahim el-Mevsılî kendinin zannederek düzeltmek maksadıyladefâlarca Denânîr’e okutmuştur. Eserde düzeltilecek bir hatâ bulunamamasıDenânîr’in de hocaları seviyesinde kusursuz beste yapabildiğini göstermektedir.Yaptığı güzel bestelerle tanınmış bir başka muğanniye de Abbâsi halîfelerindenVâsık Billah’ın câriyesi olan Kalem es-Sâlihiyye’dir. Vâsık’ın mülküne geçtiktensonra adı İğtibat olmuştur. Halîfe Vâsık, bu câriyenin bestelerini çok beğendiği içinonu sâhibinden satın almak istemiş sâhibi de onu halîfeye hediye etmiştir. Bu jestkarşısında çok memnun olan Halîfe, câriyenin eski sâhibine yüksek meblağlarvermek sûretiyle teşekkür etmiştir. 414Şâir ve şarkıcı hanımlardan biri de Abbâsî devri muğanniyelerinden olanArîb’dir. Arîb’in şiir söylemek, beste yapmak, güzel yazı yazmak ve güzel konuşmakgibi birçok meziyeti vardır. Sosyal yönü son derece kuvvetli olan Arîb aynı zamandaiyi bir binici olup ata ustalıkla binmiş; satranç ve tavla gibi beceri ve zekâ gerektirenoyunları da iyi oynamıştır. Çok yönlü bir şarkıcı olduğu anlaşılan Arîb’inhaltercemesinde bu durum aşağıdaki gibi ifâde edilmiştir:“Abbâsiye muğanniyâtından olan meşhur Arîb’dir ki şâire ve hânende idi sâhib-iEğânî’nin iş’ârına göre sâbikatu’t-terceme (Cemîle) ve (Sellâme ez-Zerkâ) ileâtiyetu’t-terceme (Azze el-Meylâ) misilli kadîm meşâhîr-i mûsîkiyândan sonra gerekdilberlikte ve gerek hünerverlikte ve suhanperverlikte bunun gibisi gelmemiştir: Hembeste yapar ve hem şiir söylerdi. Fazla olarak güzel yazı yazar ve iyi satranç ve tavlaoynar idi hüsn-i şîve ve ifâdeye mâlik ehl-i bedâhet ve zarâfet bir kız idi. Biniciliktedahi mahâreti şol mertebede idi ki ata bindiği vakit üzengiye basmayarak bineridi…” 415Arîb’in sanatçı kimliğinin dışında satranç oynama ve ata binme gibi zihinsel vefiziksel gelişmeyi sağlayan aktivitelerle uğraşması ve bu faaliyetlerdeki başarısıZihni Efendi tarafından takdir edilmiş ve kendisi kız öğrencilere örnek olaraksunulmuştur. Müellif kız öğrencilerin de kendilerini bedenen ve zihnen geliştireceksportif faaliyetlerle uğraşmalarını istemektedir.414 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 164–165.415 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 55.153


Muğanniyeler arasında halîfe kızları ve kardeşleri de vardır. Şiirde dîvân sahibiolacak kadar temâyüz etmiş ve mûsikîde son derece maharetli olan Uleyye bint el-Mehdî bunlardan biridir. Uleyye sadece şiir ve şarkıdaki başarısıyla değil aynızamanda iffeti, dindarlığı ve ibâdetine düşkünlüğüyle de dikkat çekmiştir. MehmedZihni, Uleyye’nin bu özelliğini şu şekilde vurgulamıştır:“Sâbikatu’t-terceme (Abbâse) bint el-Mehdî’nin hemşîresi olarak hulefâ-yıAbbâsiyeden Muhammed el-Mehdî’nin kerîmesi ve Hârun er-Reşîd’in li-ebhemşîresidir Mehdî müşârun ileyhin âtiyetü’t-terceme (Meknûne) nâm-ı câriyesindentevellüd etmiştir ilm ve şiir erbâbından sâhibetu’t-dîvân bir bânû-yı bulendşândır.Kendinin hüsn ve cemâli dahi fadl ve kemâli gibi ğâyede ve fenn-i mûsîkîde olanmeleke ve mahâreti hadd-i nihâyede olup asâletine çesbân ıfâf ve diyâneti dahiolmakla tahâret üzere olduğu hengâmlarda seccâdenişîn ve âdet üzere olduğundanağme güzîn olur idi…” 416Mûsikîye gönül vermiş bir hanımın ibâdetine düşkün olması sıra dışı bir olaydeğildir. Mehmed Zihni, burada kız öğrencilere sanatla ilgilenmenin kişininibâdetlerini yapmasına engel olmayacağını anlatmak istemiştir.Meşâhîru’n-Nisâ’da yeralan hanımların müellif tarafından evrensel bir bakışaçısıyla toplandığını söylemiştik. Bu bağlamda muğanniyeler arsında da farklımemleketlerden olanlar vardır. Mûsikîde zamanının yegânesi olan Rûb Mattabunlardan biridir. Hindistanlı bir şarkıcı olan Rûb Matta, Zihni Efendi tarafından şuşekilde tanıtılmıştır:“Sahâifu’l-Ahbâr’ın cild-i sâlisinde Hindistan’ın dokuzyüzaltmışsekiz senesivukûâtında mezkûr bir muğanniye-i hindiyyedir ki kemâl-i hüsn ve cemâl ile ârâsteve fünûn-ı mûsîkî ve ğunc ve işvede nâdire-i deverân olup sît-i hüsnü cihânı tutmuşve hüsn-i savtı bütün Hindistan’ı doldurmuş imiş Celâleddin Muhammed Ekber Şahonu ele geçirmek istedikte meğer memleketi emîri ile aralarında alâka-i aşk incizâbıvar imiş neviş-i zehr-i âb ile teslîm-i rûh eylemiştir. (s. 103)” 417Mehmed Zihni Efendi, Meşâhîru’n-Nisâ’da daha pek çok şarkıcı hanıma yervermiştir. Genelde câriye olan bu hanımlar güzel beste yapmaları, şarkıları416 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 72.417 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 245.154


makâmına göre okumaları, sesleriyle efendilerini dinlendirmeleri ve aynı zamandaiyi birer şâire olmaları vasıflarıyla ön plâna çıkmışlardır. Fakat Mehmed Zihni, bu türfaaliyetlerle uğraşıp yeteneklerini değerlendiren hanımların aynı zamandaibadetlerine de düşkün olmalarını istemektedir. Öğrencilerin de bu husûsa dikkatetmeleri gerekmektedir.3. Hüsn-i Hat Sanatıyla Uğraşan HanımlarGüzel yazı yazma sanatı olan hüsn-i hat sahasında da yetişmiş pek çok sanatçıvardır. Bu sanatçılar arasında adını duyurmuş birçok hanım da haklı olarakMeşâhîru’n-Nisâ’daki yerini almıştır. Eserde hüsn-i hat sanatıyla meşgul olan sanatçıhanımlara baktığımızda görüyoruz ki bu hanımların tek uğraşısı hüsn-i hat değildir.Hüsn-i hat ile birlikte şiir, edebiyat, mûsikî, fıkıh gibi farklı sahalarla dailgilenmişlerdir. Genellikle bu hanımların haltercemeleri hacimce kısa verilmiştir.Müellif bu hanımları yazarken ağırlıklı olarak Müstakim Zâde’nin Tezkiretu’l-Hattâtîn adlı eserini kullanmıştır. Mehmed Zihni, eserinde tanıttığı hattat hanımlarıfarklı özellikleriyle ön plâna çıkarmıştır.Meşâhîru’n-Nisâ’daki hüsn-i hat sanatkârı hanımlardan biri Ğarîbe’dir. Ğarîbehocası İbn Hilâl’in yazısı zannedilecek kadar güzel yazılar yazarak bu sanattakimaharetini ortaya koymuştur. Bu durum şu şekilde ifâde edilmiştir:“… Müstakim Zâde’nin Tezkiretu’l-Hattâtîn’inde Abbâsiyeden Mu’tasım Billahhalîfenin câriyelerinden (Fâtıma) isminde sâhibe-i hüsn ve cemâl ve mûsikîdepürkemâl bir câriye olup… mentûkunca mezbûrenin lakabı (Ğarîb) olduğu ve hüsn-ihatt-ı vaktte gûyâ üstâdı İbn Hilâl hattını zann olunduğu zikr olunmuşturfelyenzur.” 418Fâtıma bint Ahmed es-Sââtî de fıkıh ilmiyle hüsn-i hat sanatını şahsındabirleştirmiştir. Fâtıma, talîk yazısında son derece başarılı olup bu yazıyla babasına aitMecmeu’l-Bahreyn adlı eseri yazmıştır. Fâtıma hakkında şunlar söylenmiştir:“Usûl-i fıkıhtan Kitâbu’l-Bedî’in ve fıkıhtan Mecmeu’l-Bahreyn’in müellifi olanAhmed b. Ali es-Sââtî hazretlerinin kerîmeleri olup fukahâ-yı hanefiyye tabakâtıdâhilinde ta’dâd olunan meşâhîrden (Aliyyu’l-Kârî) onu (el-Esmâru’l-Ceniyye Fi’l-418 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 102–103.155


Esmâi’l-Hanefiyye) nâm-ı kitâbında zikredip “Mûmâ ileyhâ pederinden tefekkuh ettiMecmeu’l-Bahreyn’i ondan ahz ve telakkî eyleyip kendi hattıyla yazdı yazısı güzelta’lîk idi” demiştir muehhıran mûmâ ileyhâ Müstakim Zâde’nin Tezkiretu’l-Hattâtîn’inde dahi görülmüştür” 419Hüsn-i hatta son derece başarılı olduğundan devrin ileri gelenleri tarafından kitapistinsâhıyla görevlendirilen hanımlar da olmuştur. Endülüs edîbelerinden hüsn-ihattıyla meşhur Fâtıma bu hanımlardandır. Kendisine verilen görev şu şekildeaktarılmıştır:“(Fâtıma) bir de Endülüs edîbelerinden birinin ismidir ki hüsn-i hatt ile şöhret-idevr-i zamân ve nâdire-i deverân olup Abdurrahman-ı sâlisin mahdûmu MelikHakem mûmâ ileyhâyı istinsâh-ı kütüb hizmetinde istihdâm eder idi” 420Hüsn-i hattıyla meşhur bir diğer hattat hanım Horasanlı Hadîce bint Muhammedb. Ahmed’dir. Dönemin Neysabur Kadısı meşhur fakîh Ebû Recâ el-Curcânî’nin kızıolan Hadîce, binlerce nüsha eser yazmıştır. Bu durum şu şekilde ifâde edilmiştir:“… Târîh-i Neysabur’da ve Târîh-i Temîmî’de mezbûrenin pederi tercemesindehüsn-i hatt-ı vakte mâlike ve hezâr nüsh-i âsâr îkâsına mütehâlike olduğu vepederinden ve bezârdan ulemâ rivâyeti bulunduğu beyân olunmuştur…” 421Eşi hattat olup kendisi de hat sanatına karşı ilgili ve yetenekli pek çok hanımeşinden bu sanata dâir istifâde etmiştir. Diğerlerine göre nispeten şanslı olan buhanımlardan biri Fâtıma bint İbrahim’dir. Fâtıma, eşi meşhur hattat Tokatlı MahmudEfendi’den nesih, sülüs ve celî yazılarını öğrenmiştir. Hakkında şunlarsöylenmektedir:“(Fâtıma bint İbrahim) isminde bir de Müstakimzâde’nin Tezkire’sinde bir zenn-işöhretârâ görülmüştür ki mûmâ ileyhâ Müstakim Zâde Süleyman Efendi merhûmunkendi halazâdesi ve hattat-ı meşhûr Tokâtî Mahmud Efendi’nin zevcesi imiş.Zevcinden nesih ve sülüs ve celî kalemleri temeşşuk etmiştir.” 422419 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 118.420 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 130.421 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 405.422 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 116.156


Osmanlı hanımları da hüsn-i hat sanatıyla uğraşmıştır. İçlerinde büyük hatüstâdlarından icâzet alanlarda vardır. Halîme bint Muhammed Sâdık da bu şekildeicâzet almıştır. Hakkında şu bilgiler verilmiştir:“İstanbul’dan ve Tezkiretu’l-Hattâtîn’de mezkûr meşâhîrdendir pederi vuzerâdanHatîb Zâde Yahyâ Paşa’nın imamı olup hizmet-i imâmetten dâhil-i Sahn tedrîs-ifazîlet olmuştur himmet-i pederi ile Halîme Seyyid Muhammed Hilmi’den yazıteallüm edip 1169 senesinde ketebe almıştır. O tarihte mûmâ ileyhânın kıt’a-i izninetertîb-i icâzet eden hattâtînden Muhammed Râsim Efendi’nin yazmış olduğuicâzetnâme beliğ ve bîbahâne olduğu ve şâyân-ı ziyâret ve istinsâh bulunduğubeyânıyla Müstakim Zâde Merhûm onu tezkiresine aynen nakl ve derc eylemişolmakla bir sûreti bu mahalle dahi geçirilmiştir” 423Halîme’nin ketebe alacak kadar ilerlediği hüsn-i hat sanatına babasınınyönlendirmesiyle başlaması dikkat çekicidir. Burada çocuğun istikbâlinde ebeveyninrolü açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.Hattat hanımlar güzel yazılarıyla Kur’ân-ı Kerîm’ler yazarak da sanatlarını icrâetmişlerdir. Aynı zamanda iyi bir şâire olan Kirman ülkesi sultanlarının altıncısıPadişah Hatun da bu şekilde güzel hattıyla benzersiz Kur’ân-ı Kerîm’ler yazmıştır.Bu durum şu şekilde ifâde edilmiştir:“… Bu hâtunun evsâfı (Mir’âtu’l-Edvâr) nâm-ı tarihte ve Nuhbe’de tasrîholunmuştur ki zîbâ tal’at ve hüsn-i hatt-ı yâkûtânede hoşnüvîs-i kitâbet ve şâire-i pürmahâret idi. Bî nazîr Mesâhif-ı Şerîfe yazmıştır…” 424Aynı zamanda hükümdarlık yapan bir hanımın şiir ve hüsn-i hat gibi güzelsanatlarla alâkadar olması ve sanatını tüm müslümanların en kıymetli varlığı olanKur’ân-ı Kerîm yazımında kullanması takdire şâyândır. Mehmed Zihni Efendi’nin deistediği budur. Müellif şiir olsun şarkı olsun hüsn-i hat olsun güzel sanatların tümdallarında iştiğâl eden müslüman hanımların yetenekleriyle dine hizmet etmelerini vesanatlarını bu amaç için bir vâsıta edinmelerini istemektedir. Sanatını Allah’ınhoşnutluğunu kazanmak için kullanan müslüman hanımlar bu sâyede hem dinlerini423 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 404.424 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 397.157


yüceltmiş olacaklar hem de güzel bir şekilde anılacakları fevkalâde güzel eserlerortaya çıkaracaklardır.4. Fıkıh İlmiyle İlgilenen HanımlarMeşâhîru’n-Nisâ’da haltercemesi verilen hanımlar arasında fakîhe olanlar davardır. Meseleleri derinden kavrama yeteneğine sahip ince anlayışlı kişiler olanfakîheler fıkıh ilmiyle uğraşmıştır. Fıkıh dinin fürûuna yani ilmihal ve İslâm hukukubilgilerine ve amelî hayata ait bilgileri ve hükümleri içeren ilimdir. 425Çok yönlü bir âlim olan Mehmed Zihni Efendi fıkıh ilmiyle de ilgilenmiştir. Bualanda yukarıda tanıtımını yaptığımız bir çok eser veren müellif özellikle hanımlarayönelik ilmihal üzerinde yoğunlaşmıştır. Zihni Efendi’yle özdeşleşmiş Nîmet-i İslâmadlı eseri genel bir ilmihal olup bunun yanında Hanımlar İlmihali ve Kızlar Hocasıgibi alt sınıflardaki kız öğrencilere okutulmak üzere kaleme alınmış hanımlara özgüilmihal eserleri de mevcuttur. Müellif kız öğrencilerin küçük yaşlardan itibârendinlerini doğru olarak pratiğe dökebilmeleri için genelde tüm ilmihal konularınıbilmelerini ve hâssaten kendilerini doğrudan ilgilendiren meseleler hakkındabilgilenmelerini gerekli görmüştür.Müellifin bu anlayışı Meşâhîru’n-Nisâ’ya da yansımıştır. Mehmed Zihni, gerekfakîhe hanımları tanıtarak ve gerek eserin akışı içinde araya girip bazı fıkhî meselelerhakkında bilgiler vererek kız öğrencilerin dînî konular hakkındaki mâlumâtınıartırmaya çalışmıştır. Fıkıh gibi hayati önemi haiz bir ilimde temâyüz ettikleri için buhanımları takdir etmiş ve onların kız öğrenciler tarafından örnek alınmasınısağlamıştır. Zihni Efendi Meşâhîru’n-Nisâ’da fakîhe hanımlara yer verirken mezheptaasubu gütmemiştir. Şâfiî fakîhelere de yer vermesi bunun göstergesidir. Şâfiîfakîheler genelde II. cildin sonundaki Zeyl kısmında yeralmakta olup bunlardakaynak olarak İmam Subkî’nin et-Tabakâtu’s-Suğrâ’sı kullanılmıştır. Meşâhîru’n-Nisâ’da fakîhe hanımların haltercemesi de hacimce nisbeten kısadır. Müellif tanıttığıfakîhe hanımları farklı özellikleriyle ön plâna çıkarmıştır.Fakîhe hanımların varlığı kadınların âlimlere sormaya çekindikleri özelmeseleleri kendilerine rahatça sorabilmeleri açısından son derece gereklidir.Çevrelerindeki insanları bilgilendirmek sûretiyle aydınlatarak büyük hizmette425 Hayreddin Karaman, “Fıkıh”, DİA, İstanbul 1996, c. XIII, s. 1.158


ulunan bu hanımlardan biri de Şâfiî fıkıh âlimesi olan Züleyhâ’dır. Züleyhâhakkında şunlar söylenmiştir:“… Tabakât-ı Suğrâ-yı Subkî’de muehhıran mesâdif-i dîde-i tetebbu’ olanfakîhât-ı Şâfiiyye’dendir. Tâife-i nisâ hayız ve iddet mesâili gibi kendilerinemüteallik olub da ricâle ifâdeden ictinâb ve istihyâ eyledikleri husûsâtta müşârunileyhâya mürâcaat ederler idi o dahi onlara îcâb-ı şer’îsi vecihle iftâ eyler idi.” 426Şâfiî fakîhelerinden biri de Uhtu’l-Müzenî’dir. Kendisi İmâm-ı Şâfiî’ninmeclisinde bulunmuş ve ondan madenlerin zekâtında iki sene geçmesinin şartolduğunu rivayet etmiştir. Bu önemli rivâyetin temelinde bir hanımın bulunmasıgurur vericidir. Bu durum şu şekilde ifade edilmiştir:“… Muhtasar Tabakât-ı Subkî’de fukahâ-yı şâfiiyyeden olarak mezkûr olanbirkaç kadın meyânında mezkûrdur. İmâm-ı Şâfiî’den zekâtu’l-ma’den hakkındahavlân havlin iştirâtını bu hâtun hikâye etmiştir. Rivâyete göre müşârun ileyhâmeclis-i İmâm-ı Şâfiî’de hazır olanlardan idi. Birâderi bulunan (İmâm Mâzinî)müşârun ileyhânın nâmını vermek istemezdi kâlehû es-Subkî.” 427Kadınları ilgilendiren fıkhî meseleler hakkında Peygamber Efendimiz (sav)tarafından bazı hanımlara hitaben söylenmiş hadisler vardır. Kadının Cuma namazıkılması ve cihada katılması meseleleri bunlardan ikisidir. Mehmed Zihni sahabiye birhanım olan Zabye’nin haltercemesinde bu meseleyle ilgi olarak şunları söylemiştir:“Ashâbdan Ebû Katâde el-Ensârî hazretlerinin halîlesi olan Zabye’dir ki Berâ b.Ma’rûr es-Sahâbî kerîmesi bir sahâbiyye-i celîletu’l-kadrdır kadınlar hakkında cihadile salât-ı cumuanın vâcib olmadığını Sâhib-i Şerîat Aleyhi Ezkâ et-TahıyyeEfendimiz Hazretleri “.” kavl-i şerîfleriyleona hitâben beyân buyurmuşlardır.” 428Mehmed Zihni Efendi yukarıdaki hadîsin kaynağı hakkında herhangi biraçıklama yapmamıştır.Fakîhe hanımlar arasında karı-koca fıkıh ilmiyle uğraşıp fıkıhtaki derinliğiyleeşinden daha baskın çıkan hanımlar da vardır. Fâtıma el-Fakîhe böyle bir hanımdır.426 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 415.427 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 393.428 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 370–371.159


Babası da fakîh olan Fâtıma verdiği fetvâları hüsn-i hattıyla yazar ve babasıylakocası da imzalamak sûretiyle fetvâyı üçü de onaylamış olurdu. Tesettürüne çokdikkat ettiği nakledilen Fâtıma’nın fıkıhtaki hüneri şu şekilde anlatılmıştır:“Kütüb-i mu’tebere-i fıkhiyyeden (Tuhfetu’l-Fukahâ) nâm-ı kitâbın müellifi olanmeşhûr Alâeddin Muhammed b. Ahmed es-Semerkandî’nin kerîmesi olup fadl vefekâhetle ma’rûf idi pederi onu Mevlânâ Alâeddin el-Kâşânî’ye tezvîc eylemiştirmevlânâ-yı müşârun ileyh zikir olunan Tuhfetu’l-Fukahâ’yı şerh edip (Bedâiu’s-Sanâi’ Fî Tertîbi’ş-Şerâi’) tesmiye eylemişti… müşâ ileyhumâ Alâeddin es-Semerkandî ve Alâeddin el-Kâşânî ile sâhibetu’t-terceme (Fâtıma el-Fakîhe)Kâşân’da üçü bir hânede sâkin olup nâsa fetvâ verirler idi ve Alâeddin el-Kâşânîşüphesi olduğu mes’eleyi zevcesi müşârun ileyhâya arz ve ol dahi hal eyler idi…(Fâtıma el-Fakîhe) hüsn-i hattıyla dahi ma’rûfe olmakla Müstakim Zâde merhûm onu(Tezkiretu’l-Hattâtîn) nâm-ı eser-i bihterîninde zikredip hakkında “Zamanının itfâsımezbûre Fâtıma’ya teveccüh etmekle kendi fetvâ yazıp imzâ eder ve zeylini pederive zevci şâhideyn makâmında imzâlayıp üç imzâ ile iftâ eylerdi” diye senâ ve beyânıi’tinâ eylemiştir.” 429Meşhur fakîh Alâeddin el-Kâşânî’nin emin olmadığı konularda eşine danışmaihtiyacı duyması Fâtıma’nın fıkıh ilminde ne kadar iyi olduğunu göstermektedir.İlme hâkim olmada cinsiyetin öneminin olmadığını gösteren bu durum MehmedZihni açısından çok önemlidir. Müellif kız öğrencilerin dikkatlerini bu noktayaçekerek Fâtıma el-Fakîhe’yi kendilerine örnek almalarını istemiştir.Verdiği fetvâlarla çevresini aydınlatmış bir başka fakîhe de Emetu’l-Vâhid’dir.Kur’ân-ı Kerîm’i ezbere bilen bu hanım daha pek çok konuda kendisini yetiştirmiştir.Hakkında şu bilgiler verilmiştir:“Kadı Hüseyin b. İsmâil el-Mehâmilî kerîmesi olup Muhtasar Tabakât-ı Subkî’demezkûr fakîhât-ı şâfiiyyedir. Kur’ân-ı Kerîm’i ve fıkıh ve nahvi ve ferâizi hıfzetmiştir meşâhîr-i ulemâ-yı şâfiiyyeden Ebû Ali b. Ebû Hureyre ile beraber iftâ ederidi. Kendileri Kadı Ebu’l-Hüseyin el-Mehâmilî’nin vâlidesidir 379 tarihinde irtihâl-i429 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 138–139.160


dâr-ı bekâ eylemiştir ism-i aslîleri (Süteyte) olmak üzere dahi zikr ve rivâyetolunur.” 430Fıkıhta fetvâ verecek kadar derinleşmiş olan fakîhe Emetu’l-Vâhid’in babasınınve oğlunun kadı olması rastlantı değildir. Üç kuşağın peşisıra fıkıh ilmiyle uğraşmasıfıtrî bir alâka yanında ebeveynin doğru yönlendirmesinden başka bir sebepleaçıklanamaz. Bu durumda ailenin çocuğun ilmî gelişimindeki rolü bir kez dahaortaya çıkmaktadır. Emetu’l-Vâhid’in Kur’ân-ı Kerîm’i hıfzetmiş olması da kızöğrenciler için güzel bir örnektir. Bu durumda kız öğrenciler de gereksiz şeylerlevakit öldürmek yerine zamanlarını iyi değerlendirip hafızaları tazeyken Kur’ân-ıKerîm’i ezberlemeyi tercih etmelidirler.Meşâhîru’n-Nisâ’da fıkhî bir hükme konu teşkil ederek fıkıh kitaplarına kadargirmiş ve bu münâsebetle şöhret bulmuş hanımlar da zikredilmiştir. Meselâ fıkıhkitaplarında “âzâdlı câriyenin muhayyerliği” meselesinde Berîre’nin ismigeçmektedir. Berîre, Hz Âişe tarafından âzâd edilmiş bir sahâbiyedir. Âzâdedildiğinde Hz Peygamber (sav) tarafından köle olan kocasının nikâhı altında kalıpkalmama konusunda serbest bırakılmıştır. Sözkonusu durum şu şekilde ifâdeedilmiştir:“Mu’teka-i Hazreti Âişe olan Berîre’dir ki sahâbiyye idi (Muğîs) nâmında birköleye verilmiş olduğu halde âzâdı vukûundan sonra mûmâ ileyhin zîr-i nikâhındakalıp kalmaması hakkında taraf-ı Risâlet’ten tahyîr buyurulmuştu bundan dolayıgerek kütüb-i hadîste ve gerek kütüb-i fıkhiyyede (Nikâhu’r-Rakîk) bâbı şurûhundave kütüb-i usûlde (Teârudu’l-Hucec) faslında (Âharın taht-ı tezevvücünde bulunanbir câriye zevci gerek hür ve gerek abd olsun âzâd oldukta bize göre hakkında hıyâr-ıfesh-i nikâh husûsu sâbit ve Şâfiiyyeye göre zevci hür ise ğayri sâbit olduğuna) dâirolan (Hıyâru’l-Itâka) mes’elesinde zikri vardır medâr-ı hilâf Sâhib-i Şerîat Hazretlerimûmâ ileyhâyı âzâdı vukûuyla tahyîr buyurduklarında zevci abd veyâhud hürbulunmuş olması hakkında olan rivâyetler üzerinedir.” 431Mehmed Zihni Efendi Meşâhîru’n-Nisâ’da fakîhe hanım tanıtımı yazarakmüslüman kadının ilmî çevrelerden uzak kaldığı ve ilimle uğraşmadığı şeklindeki430 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 396.431 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 121–122.161


yanlış anlayışı çökertmek istemiştir. Görüldüğü üzere ilk dönem ilim meclislerindekadınlar da bulunmuş ve pek çok haber rivayet etmişlerdir. Dolayısıyla müslümankadınlar da hayatın kendisi demek olan fıkıh ilmindeki donanım ve katkılarıylaözellikle hemcinslerine ışık saçmışlardır. Kız öğrenciler de bu fakîhelerin yolunutakip etmelidirler. Zîra bu alandaki ilgisizlik hem kendilerinin günlük yaşantıdasıkıntı çekmelerine hem sağlam nesiller yetiştirememelerine hem de alanına vâkıffakîhelerin yetişmesi açısından zaten sekteye uğramış olan bu ilimde yeni yüzlerindoğmamasına sebep olacaktır. Ayrıca Meşâhîru’n-Nisâ’daki fakîhe hanımlarınnicelik itibâriyle kıyaslandığında şâire, muğanniye ve muhaddise hanımlar kadar çoksayıda olmaması da dikkat çekmektedir. Kanaatimizce bu durum fıkıh ilminin eğitimsürecinin zorluğu ve bu sahadaki istihdam yetersizliğinden kaynaklanmıştır.5. Hadis İlminde Temâyüz Etmiş HanımlarHadis âlimleri arasında hanımlar da yeralmaktadır. Zihni Efendi de eserindemeşhur muhaddiselere gereken yeri ayırmıştır.Meşâhîru’n-Nisâ’da tanıtılan muhaddiseler nicelik itibâriyle kıyaslandığındaeserde hayli fazla yekün tutmaktadır. Muhaddiseler tanıtılırken genellikle derslerindehazır bulundukları ve icâzet aldıkları hocalar ile kendilerinin hocalık ettikleri veicâzet verdikleri kişiler zikredilmiştir. Eserde haltercemesi verilen muhaddisehanımlar İmam Suyûti, İbn Hacer, Salahaddin es-Safedî ve Ilmuddîn el-Berzâlî gibipek çok ünlü zâta hocalık edip icâzet vermişlerdir. Bu hanımların en çok da İmamSuyûtî’ye hocalık etmeleri dikkat çekmektedir. Muhaddise hanımlar hadis isnâdıkonusundaki başarılarıyla da meşhur olmuştur. Bu hanımların genellikle hadisdışında başka ilimlerle de ilgilenmiş olması dikkatimizi çeken başka bir husustur.Muhaddise hanımlar tanıtılırken kız öğrencilere örnek teşkil etmeleri için ilmîyönlerinin yanında hanımlara özel dini ve ahlâkî yönleri de ön plâna çıkartılmıştır.Fâtıma bint Ilmuddîn’in ibâdetine düşkünlüğü bu meyanda zikredilebilir.Haremeyn’de hadis okutan bir hanımın bunca ilmî yoğunluk arasında ibâdetleriniaksatmadan yerine getirmesi dünya-âhiret dengesine dayanan güzel dinimiz İslâm’ınkız öğrencilerin gözünde somutlaştırılması açısından önemlidir. Fâtıma hakkındaşunlar söylenmiştir:162


“… Zükûr ve inâs bir çok meşâyih-i hadîsten istimâ’-ı ehâdîs edip ve bilhassaBuhârî-i Şerîfi sâbikatu’t-terceme Sittu’l-Vuzerâ bint İbnu’l-Müncâ’dan okuyuphüsn-i hat teallum etmiş ve ferâidden Kitâb-ı Rub’a ile İbn Teyme’nin Kitâbu’l-Ahkâm’ını ve Sahîh-i Buhârî’yi ve bunlardan misilli daha bazı büyücek kitaplarıistinsâh eylemiştir hacca azîmetinde Haremeyn-i Şerîfeyn’de hadîs okutmuştur.Ferâiz ve nevâfile müdâvim ve fi’l-i hayra harîs ve râh-ı Hakk’da mücâhid birmübârek hatun idi hamama gittiği günler farîda-i vakti vakt-i müstehabından te’hîretmemek için öğle namazını kılmadıkça hamama girmez ve girdikten sonra dahiikindi namazına vaktiyle yetişmek için hamamda çok durmaz idi ramazân-ışerîflerden eyyâm-ı hayzı oruçlarını dahi kazâya müsâraat ve ziyâdesiyle ihtiyât ederidi…” 432Muhaddise hanımlardan bir diğeri de Safedî devri ileri gelenlerinden FâtımaÜmmü Abdullah’tır. Semâ ve icâzet yoluyla yüzün üstündeki hadis şeyhinden hadisrivâyet etmiştir. Kendisi de hadis dersleri veren Fâtıma, zengin bir hanım olupvarlığını hayır işlerinde kullanmıştır. İlmî derinliği ve hayra düşkünlüğünü şuifâdelerden anlıyoruz:“… Karn-ı sâdis ulemâsının Irak ve İsfehan ve Dımaşku’ş-Şam meşâhîrindenahz-ı icâzet edip neşr ve tedrîs eylemiştir. Semâan ve icâzeten rivâyet-i hadîs ettiğimeşâyih-i muhaddisînin adedi Safedî’nin iş’ârına göre yüzü mütecâvizdir… servet veyesârı dahi olmakla bir çok hayrât ve evkâfı ve ehl ve ekâribi hakkında ihsânât veeltâfı olduğu Unvânu’n-Nasr’da muharrerdir.” 433Muhaddise hanımlardan Fâtıma bint İbrahim, muteber hadis kitaplarından Sahîh-iBuhârî’yi hem okutmak hem de bu eserden rivâyette bulunmak sûretiyle defalarcahatmetmiştir. Fâtıma, hadis isnâdındaki meleke ve maharetiyle meşhur olmuştur. Budurum aşağıdaki gibi ifâde edilmiştir:“… Âbide ve sâliha ve isnâd-ı hadîs emr-i bâhiru’l-hayrinde meleke ve maharetivâdıha bir muhaddise-i benâm idi. İbnü’z-Zübeydî’den Sahîh-i Buhârî’yi ve Allâme-iHusayrî’den Sahîh-i Müslim’i okuyup Muhaddis b. Abdu’d-Dâime muâsırâttır beshadîs etmiştir. Buhârî-i Şerîfi tedrîsen ve rivâyeten kerrât ile hatm edip Kâdı’l-Kudât432 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 122.433 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 115–116.163


olan İmâm Takıyyuddîn es-Subkî ve Sirâcuddîn b. el-Kuveyk ve Takıyyuddîn b.Ebu’l-Hasen ve eş-Şeyhu’z-Zehebî ve emsâli daha bir takım zevât-ı fihâm bütünmûmâ ileyhâdan istimâ’-ı hadîs etmişlerdir…” 434Hadis isnâdı konusunda bir bölgenin yegânesi olan muhaddiseler de olmuştur.Müsnidetu’ş-Şam bunlardan biri olup bu lâkap kendisine Şam’da hadis isnâdındateferrüd etmesinden dolayı verilmiştir. Bu durum aşağıdaki ifâdelerden açıkçaanlaşılmaktadır:“Sâbikatu’t-terceme Emetu’l-Azîz bint el-Muhaddis Necmeddîn’dir Zeyneb bintİsmâîl el-Muhaddiseden ahz-ı hadîs etmiş ve Şam’da isnâd-ı hadîs emr-i âlîsindeteferrüd eylemiştir (Müsnidetu’ş-Şam) tabiri ondan dolayı hakkında bir lakab-ıfâhiredir.” 435Hadis ilminde temâyüz ederek şöhret bulmuş bir başka hanım da Âişe bintMuhammed’dir. Hadis isnâdındaki derinliği ve mahâretinden dolayı kendisinehadisçiler tarafından “el-Müsnidetu’l- Kebîre” sıfatı verilmiştir. Âişe, meşhur hadisâlimi Haccâr’dan icâzet alan muhaddiselerden biridir. Hakkında şunlar söylenmiştir:“… (el-Müsnidetu’l-Kebîre) dedikleri muhaddise-i meşhûradır ki isnâd-ı hadîsemr-i mühimminde mahâret-i fevkalâdesi olmak şerefine mebnî beyne’l-muhaddisîn(Müsnide-i Kebîre) diye tavsîf olunagelmiştir. Buhârî-i Şerîf şerhi Kastallânî’de veUnvân-ı Safedî’de zikri vardır icâzeti (Haccâr) nâm-ı muhaddis-i nâmdârdan oluptûl-i müddet-i muammeriyeti cihetiyle muhaddis-i müşârun ileyh me’zûnlarınınhâtimesi olmuştur. Ondan bi’l-icâze rivâyet-i hadîs eyleyenlerin hâtimesi dahiesâtize-i İmâm-ı Suyûtî’den olarak cild-i evvelde harfu’l-hemze faslında zikrolunmuş olan (Emetu’l-Hâlık) cenâblarıdır” 436Hadis isnâdı konusundaki yeteneğinden dolayı zamânında mürâcaat kaynağı olanbir diğer muhaddise de Şehdetu’l-Kâtibe’dir. Şehde, hadiste “âlî isnad” sahibiolmakla tanınmıştır. Bu yüzden kendisinden birçok âlim hadis almıştır. Bu durumaşağıda olduğu gibi ifâde edilmiştir:434 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 116.435 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 217.436 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 23.164


“… İlim ve dirâyet ve hüsn-i hat ve kitâbet ile mevsûfe bir muhaddise-i âliyetu’lisnâddıruluvv isnâdı cihetiyle halk-ı kesîr kendisinden ahz-ı hadîs etmişlerdir…” 437Sittu’l-Fukahâ adlı muhaddise hanım da “âlî icâzet” sahibidir. Mehmed Zihni, bumuhaddisenin haltercemesinde “icâzet-i âliyye” hakkında bilgi vermiştir. Müellif bukonuda şunları söylemiştir:“… A’yân-ı asr-ı Safedî’den sâliha ve muhaddise bir hâtun-ı aleyhi’ş-şândır gerçikendinin semâı yani efvâh-ı esâtizeden ehâdîs istimâı az ise de Cafer el-Hemedânî veAhmed b. el-Muizz el-Harrânî ve Abdurrahman b. Süleyman ve Abdullatîf b. el-Kubeytî’den icâzet-i âliyyesi vardır (icâzet-i âliyye) diye kalîlu’l-vesâit olan icâzetederler ki bu da muhaddisîn-i muammerîne mülâkât ile olabilir. Kendisi müsnide vemuammere idi yani ehâdîsi biesânîdihâ an zuhri’l-kalbi tâ sâhib-i şerîate îsâledebilecek kuvvetine mâlik olmuş ve sinni doksanı tecâvüz eylemiş idi. Fıkıh vehadîse dâir pek çok şey rivâyet etmiş ve kendinden Sünen-i İbn Mâce ve dahabirtakım kütüb-i ehâdîs istimâ’ olunmuştur. Yediyüzyirmialtı târihinde doksanikiyaşında olduğu halde irtihâl-i dâr-ı bekâ eyledi rahimehallah.” 438Meşhur âlimlerden hadis alanındaki muteber eserlerin bazısını muhaddisehanımlardan okuyanlar vardır. Eyyûbîler döneminde yaşamış olan Neseb Hâtun,Salâhaddîn es-Safedî’nin hocası el-Berzâlî’ye Kitâbu Ebî Misher’i okutmuştur.Neseb Hâtun’un haltercemesinde şunlar söylenmektedir:“… Meşâhîr-i muhaddisînden Hatîb Merdâ ile İbn Abduddâim’den ahz ve istimâ’edip ba’dehû neşr ve tedrîs eylemiştir üstâz-ı Salâhaddîn es-Safedî olan MevlânâIlmu’d-Dîn el-Berzâlî hadîsten Kitâb-ı Ebî Misheri bu Neseb Hâtundan okumuştur…rahimehellâhu teâlâ” 439Ilmuddîn el-Berzâlî, Safedî’nin çağdaşı olan Bağdatlı muhaddise Hediyye’den deDârimî’nin el-Müsned’ini okumuştur. Namaz ve nâfile ibâdetlerinin çok olduğusöylenen Hediyye’nin hadis ilmindeki derinliği aşağıdaki gibi ifâde edilmiştir:“… Muhaddis İbnu’z-Zübeydî ve Cafer el-Hemedânîden ve daha başkalarındanahz ve rivâyet-i hadîs etmiştir. Üstâz-ı Salâhaddîn es-Safedî olan (Ilmu’d-Dîn el-437 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 343.438 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 293.439 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 260.165


Berzâlî) demiştir ki ben ondan (Müsnedu’d-Dârimî) yi okudum ve Şam’dan Kudüs-iŞerîfe müsâferette ona refâkat eyledim gerek Beytu’l-Makdis’te ve gerek Halîlu’r-Rahmân’da bana hadîs okuttu. Bize gelir gider ve günlerce ikâmet eylerdi talebe-iulûmdan bir çok adam ondan ahz-ı ilm ettiler kendisi yediyüzonikicemâdilevvelâsının onsekizinde Kudüs’te vefât etmiştir” 440Hediyye’nin ilmî seyehatler yaparak hadis okutması hanımların ilk dönemlerdesahip oldukları hürriyet ortamını yansıtması açısından önemlidir. Bu durum kadınıneviyle sınırlı bir hayat yaşayarak sosyal ve ilmî hayattan tecrit edildiği şeklindekimutâd anlayışın ilk dönemlerde hiç de sanıldığı gibi olmadığını göstermektedir.Ancak bilindiği üzere zamanla bu durum menfî mânâda değişmiştir. Mehmed Zihnide kadınların katılımı açısından körelen bu ilmî aktifliğin yeniden canlandırılmasınıistemektedir. Pek tabî ki bu da kız öğrencilerin kendilerini yetiştirmeleriyle mümkünolacaktır. Örnek almak için ihtiyaç duydukları güzîde şahsiyetler de Hediyye’ninşahsında olduğu gibi fazlasıyla mevcuttur.Salâhaddin es-Safedî’nin de kendisine talebelik ettiği muhaddiseler vardır.Zeyneb bint Ahmed Kemâleddin bu hanımlardan biridir. Mehmed Zihni, Unvânu’n-Nasr’dan naklen Safedî’nin Zeyneb’ten icâzet aldığını söylemiştir. Bu durum şuşekilde ifâde edilmiştir:“… Salâhaddîn es-Safedî Unvânu’n-Nasr’da sâhibetu’t-tercemeyi bu vecihle tarifve tercemeden ve ehâdîsi alî-i vechu’l-isnâd takrîr ve tedrîs etmek melekesindeolduğunu beyânından sonra “Müşârun ileyhâ bana dahi yediyüzyirmidokuz târihindeŞâm-ı şerîfte icâzet verdi” diye kendinin ondan tilmizi olduğunu ifâde etmiştir…yediyüzkırk senesi cemâdilevvelâsının dokuzunda doksandört yaşında olduğu haldeirtihâl-i dâr-ı bekâ buyurmuştur rahimehallahu teâlâ.” 441Muhaddise hanımlardan icâzet alan meşhur âlimlerden biri de İmâm Suyûtî’dir.İmam Suyûtî’nin hadiste icâzet aldığı zâtların doksandokuzuncusu Yehebullah el-Habeşiyye’dir. Habeşistanlı bu muhaddise hakkında şunlar söylenmiştir:“İmam Suyûtî’nin (el-Müncem fi’l-Mu’cem) nâm-ı kitabında mezkûrmuhaddisâttan ve kendinin cümle-i eşyâhından olup Hâfız Takıyyuddîn b. Fehd’in440 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 289.441 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 274.166


müstevlidesi yani câriye olan vâlidesidir. Habeşistan’dan sekizyüzonaltı tarihinde onyaşında olduğu halde Mekke-i Mükerreme’ye gelmiş ve orada neşvunemâ bulupŞemseddîn b. el-Cezerî’den Müsned-i İmâm-ı Ahmed’i ve daha bazı Kütüb-imu’tebereyi kırâat eylemiş ve müteaddid zevâttan icâzet almıştır. Kendisi İmâmSuyûtî’nin hadîsten icâzet aldığı zevâtın doksandokuzuncusudur.” 442İmam Suyûtî’nin hocalarından olan başka bir muhaddise hanım da Hadîce bintBedrân’dır. Bu hanım hakkında gerekli açıklamayı yaptıktan sonra Zihni Efendi,hadis derslerinin verildiği ilim meclislerine teberrüken katılan küçük çocuklarınsonradan bu durumla övündüklerini şu şekilde ifâde etmiştir:“… İmâm-ı Suyûtî eşyâhından bir muhaddise hâtundur yediyüzdoksansekizdetevellüd edip vilâdetinin ikinci sâlinde mu’teberân-ı muhaddisînden Cevherî ileMunsıfî meclislerinde Sünen-i İbn Mâce hatminde bulunmuştur İmâm-ı Suyûtî’yeicâzeti vardır. Zekerahâ fî Kitâbi’l-Müncem fi’l-Mu’cem. Eskiden ilm-i hadîse itinâziyâde olduğundan muhaddisîn-i kirâmın meclis-i tedrîs-i melein enîslerineteberrüken böyle küçük çocuklar ihdâr olunur ve ehl-i ilm olan âileden olduğunagöre o çocuk sonra o zâtın telâmizesinden addolunarak “Ben falan muhaddisindersine hazır olmuşum” demek hakkında mûcib-i mefharet ve sermâye-i feyz vesaâdet olur idi.” 443Çocukların ebeveynleri tarafından ders halkalarındaki ilmî havayı teneffüsetmeleri için bu tür yerlere götürülmesi gerçekten de takdir edilmesi gereken birdurumdur. Zira çocuğa uğur getireceğine inanılan bu katılım onun yakından gördüğüilim adamlarına özenmesini sağlayacak ve bu tür ilmî faaliyetlerle uğraşmaya çocuğuteşvik edecektir.Muhaddisâttan icâzet alan bir diğer âlim de İbn Hacer’dir. İbn Hacer, Şam’lıhadis âlimi Zeyneb bint Muhammed’den birkaç kez icâzet almıştır. Bu durum şuşekilde ifâde edilmiştir:“… (Enbâ-i İbn Hacer) de 799 senesi vefeyâtı sırasında mezkûr olan meşâhîrdenŞam’lı bir muhaddise hâtundur. İbn Hacer hazretleri der ki sikât-ı Şam’ın haberverdiklerine göre müşârun ileyhâ Zeyneb yüzon yaşını tecâvüz etmişti ona binâen442 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 339–340.443 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 190.167


izim ashâb ve rufekâmızdan bazıları Fahr b. el-Buhârî’den ve ğayrilerinden icâzet-iâmme ile müşârun ileyhâ üzerine kırâat-ı ehâdîs etmişlerdir. Bana dahi müşârunileyhâ kaç kere icâzet vermiştir.” 444İbn Hacer’in kendisinden hadis dinlediği muhaddise hanımlardan biri de Sittu’l-Küll’dür. Sittu’l-Küll de dönemindeki birçok muhaddisten icâzet alarak hadisokutmuştur. Hakkında şunlar söylenmiştir:“Bu dahi Enbâ-i İbn Hacer’de 803 târihi vefeyâtı sırasında mezkûr bulunanmuhaddisâttandır ki… İbn Hacer hazretlerinin beyânlarına göre müşârun ileyhâmuhaddis Yahyâ b. Fadlullah ve Yahyâ b. el-Mısrî ve İbnu’r-Radî ve ğayrileri gibiŞam ve Mısır’ın muhaddisîn-i benâmından bi’l-icâze tahdîs eylemiştir. İbn Hacerhazretleri kendilerinin dahi ondan Mekke-i Mükerreme’de eczâ-i şerîfe-i ehâdîstenbir cüz istimâ’ ettiklerini beyân eylemişlerdir.” 445Mehmed Zihni, Meşâhîru’n-Nisâ’da farklı mezheplere mensup muhaddisehanımlara da yervermiştir. Bu bağlamda Hanbelî muhaddise Sittu’l-Vuzerâ’yızikredebiliriz. Buhârî’nin Sahîh’ini ve İmâm-ı Şâfiî’nin Müsned’ini sema yoluylaöğrenen bu hanım hadis isnâdında da mâhirdir. Aşağıdaki ifâdelerden birkez dahaanlaşılıyor ki müellif eserini evrensel bir anlayışla yazmıştır:“… Meşâyih-i ulemâ-yı Hanbeliyyeden Allâme Vecîhuddîn el-Hanbelî’ninhafîdesi hanbeliyyetu’l-mezheb Şam’lı bir muhaddisedir Sahîh-i Buhârî ile Müsned-iİmâm-ı Şâfiî’yi Ebû Abdullah ez-Zebîdî’den semâan ahz ve teallum etmiş vepederinden dahi iki cüz-i hadîs okumuştur Salâhaddîn Safedî’nin beyânına göreasrının müsnidesi yani isnâd-ı hadîs emr-i mühimminde cümlenin müslimesi olmuştuMısır’a davet olunarak orada kendisinden Emîr Seyfeddin Arğon ile KadıKerîmuddîn el-Kebîr ahz-ı hadîs etmişlerdir…” 446Mehmed Zihni Efendi, Meşâhîru’n-Nisâ’da daha pek çok muhaddise tanıtmıştır.Eserdeki muhaddiselerin sayıca çokluğu hanımların bu ilme karşı ne kadar isteklidavrandığını göstermektedir. Meşhur birçok âlime hocalık yapmaları ve onlara icâzetvermeleri hanımların da bu ilimde erkeklerden geri kalmadığına açık bir delildir.Hadis isnâdı konusundaki başarıları da bu sonucu kuvvetlendirmektedir. Hanımların444 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 418.445 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 421.446 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 295.168


ilmî yeterlilikleri yanında ahlâken ve ibâdetlerine düşkünlükleriyle de numûnelikolması bu ilmin bereketinin onunla ilgilenenlere yansıması olarak değerlendirilebilir.Mehmed Zihni de muhaddise hanımları hem bu ilme ulaşmak için katlandıklarızorluklara gösterdikleri sabır hem ulaştıkları ilmî başarı hem de dindar kişilikleribakımından öğrencilere örnek olarak sunmuştur. Kız öğrenciler de kendilerini onlarlaözdeşleştirip alanına vâkıf birer ilim sahibesi olabilirler.6. Fesâhatıyla Meşhur HanımlarMeşâhîru’n-Nisâ’da fesâhatıyla tanınmış hanımlara da yerverilmiştir. Fasîhkişiler konuştukları dili kurallara uygun olarak en doğru biçimde kullanırlar. Ayrıcakonuşmalarında yabancı ve gereksiz kelimelere de yervermezler. 447 Fesâhatıyla ünkazanmış hanımlar bu özellikleriyle Zihni Efendi’nin eserine girmiştir. Sahâbîhanımların fasîhlerinden olan Hind bint Usâse bu hanımlardan biridir. Hind bintUsâse, Uhut Savaşı’nda Ebû Süfyân’ın karısı Hind bint Utbe’nin tahrik edicisataşmasına aşağıda nakledildiği üzere fasîh bir dille karşılık vermiştir:“Usâse b. Abbâd b. el-Muttalib b. Abdumenâf el-Kuraşî el-Muttalibî kızı (Hind)dir ki fusahâ-yı sahâbiyâttandır (Uhud) hezîmetinde Ebû Süfyan’ın zevcesi olanâtiyetu’t-terceme (Hind bint Utbe) nin bir kaya üzerine çıkıp bulend-i âvâz ile… diyemukaddimen Ğazve-i Bedir’de babası (Utbe) ve amcası (Şeybe) ve birâderi (Velid)ve (Bekr) in maktûl olduklarını henüz unutamadığını beyânıyla işbu harb-i (Uhud) daonların intikâmı hâsıl olmuş ve (Vahşî) nâm-ı ğulâm-ı Habeşînin Hazreti Hamza’yıkatl ve şehîd etmesiyle kendisi teşfiye-i sadr edebilmiş olduğunu nâtık-ışemâtetnümâ-yı mübâhât olduğu sırada sâhibetu’t-terceme (Hind bint Usâse) onaercûze-i âtiyesiyle mukâbele etmiştir… yani “Ey nemmâm ve azîmu’l-küfr vebednâm kişinin kızı: Gerek Bedir’de ve gerek sâir melhamede zelîl ve makhûr olansensin senin baban ve amcan ğaddar kimseler idi. Bize ğadr ve hıyânet kasdındalariken Cenâb-ı Hakk onları uzun boylu ve nur yüzlü Hâşimîlerden Hamza ve Ali gibiarslan ve şâhinlere keskin kılıçlarla boğazlattı. Senin (Vahşi) hakkında HazretiHamza’yı katletmesinden dolayı sebk eden nezrin yani mükâfât va’din ise nuzûr-imemdûhadan değil: kötü bir nezrdir”… (Cevâhir-i Mülteka) da (s 385) mezkûr olanbir hikâyede işbu (Hind bint Usâse) nin zikr olunan ercûzesi ümmühât-ı kütüb-i siyer447 Kâmûs-ı Türkî, s. 998.169


ve edebe muğâyir olarak sâbikatu’t-terceme (Ervâ bint Abdulmuttalib) e ma’zûvenzikr olunmuştur. Nitekim cild-i evvelin yirmibeşinci sahîfesinde beyân ve ihbâredilmiş idi.” 4487. Zühd ve Takvâsıyla Meşhur Velî HanımlarMehmed Zihni, eserinde zühd ve takvâsıyla meşhur birçok velî hanımı datanıtmıştır. Müellif, sahâbî hanımların ilk iman edenlerinden Şifâ bint Abdullah’ınhaltercemesinde şöyle bir olay nakletmiştir:“… Târîh-i Kâmil’de Sîret-i Hazreti Ömer faslında mezkûrdur ki işbu (Şifâ bintAbdullah) yavaş yürümek ve yavaş lakırdı etmek gibi tavr-ı sâlûsânede bir takımzevât görüp bunlar kimlerdir diye suâl etmişidi zâhidlerdir diye cevap verildikte…Hazreti Ömer bihakkın Hudâ lakırdı söylediği vakit işittirir ve yürüdüğü vakit süratleyürür ve darb ettiği adamı incitir idi: Bununla berâber kendisi bihakkın zâhid ididemiştir radıyallâhu teâlâ anhâ.” 449Bu şekilde müellif gerçek zâhidin kim olduğu hakkında bilgi vermiştir. Bunagöre zâhidlik adına yavaş konuşma ve yavaş yürüme gibi birtakım riyâkârdavranışlar sergilemesi kişinin zühd ve takvâsını yansıtmaz. Mehmed Zihni, HzÖmer ‘in şahsında kız öğrencileri bu tür sahte davranışlardan menetmiştir. Riyâkârdavranışların zühd ve takvâ ile bağdaşmayacağını bir hanımın fark etmiş olması dasevindiricidir.Meşâhîru’n-Nisâ’da zikredilen veliyyelerden biri de Emetu’l-Celîl’dir. Gerçekvelînin kim olduğunun anlaşılmasında bu hanım da güzel bir örnek teşkil etmektedir.Emetu’l-Celîl, gerçek velîyi şöyle tarif etmiştir:“Sâlihâ-yı nisvân-ı arabdan ve Tabakât-ı Mevlânâ Şa’rânî’de zikr olunanveliyyelerdendir asrında bulunan etkıyâ ta’rîf-i velâyette ihtilâf edip her biri bir kûneta’bîr ederek en nihâye müşârun ileyhâya mürâcaat ettiklerinde “Velî olan zâtın herânı dünyâdan i’râd ve Hakk ile iştiğâl-i zamânı olup velî için dünyâda bir an olamazki kalbi o anda Cenâb-ı Hakk’ın ğayrı bir şeye müteferriğ ola” diye lâzime-i hâl-ivelâyeti beyân buyurduktan sonra içlerinden birine hitâb ederek “Size her kim haber448 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 296.449 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 335–336.170


verir ise ki veliyyullahdan birinin Hakk’ın ğayrıyla iştiğâli vardır onu tekzîb edin”deyip hatm-i kelâm eylemiştir. Kaddesallâhu Teâlâ Sirrehâ” 450Zihni Efendi bu şekilde Meşâhîru’n-Nisâ’da gerçek velînin portresini çizmiştir.Eserinde daha birçok veliyyeyi tanıtan müellif velî hanımların kerâmetleri hakkındada bilgiler vermiştir. Bu hanımların gösterişten uzak samîmî inanç ve davranışlarıöğrencilere örnek olarak sunulmuş ve onlardan da dinlerini aynı samîmi duygularlayaşamaları istenmiştir.8. Devlet İdâresinde Bulunmuş Yönetici HanımlarMeşâhîru’n-Nisâ’da devleti doğrudan ya da vekâleten idâre etmiş hükümdarhanımlar da tanıtılmıştır. Mehmed Zihni’nin meşhur olmaları kaydıyla eserindeyerverdiği bu hanımların ülkesi için yaptıkları hizmetler de sıralanmıştır. Semiramisbu hanımlardan biridir. Hükümdarlığı ve yaptığı faâliyetler hakkında şunlarsöylenmiştir:“(Şemram) Hükûmet-i evveliye-i Âsuriye erbâbından yani zamân-ı saâdettenikibinaltıyüz bu kadar sene evvel makarr-ı nümârda olan (Bâbil) şehr-i kadîmindenayrılarak Musul’un karşı yakasında reîsleri (Âsur b. Sâm) binâsıyla vucûda gelenşehr-i şehîr ki sonraları (Nino) nâm-ı hafîdi tevsî’ ve tezyîn eylediği için ona izâfetlebir vakit (Ninova) diye ma’rûf ve hattâ Hazreti Yûnus ora halkına meb’ûs olup elyevmbir küçük karyedir orada ibtidâ te’sîs-i saltanat ve yüzotuz seneyi mütecâvizenicrâ-yı hükûmet eyleyenlerden biri hükümdâr-ı zâtu’l-iştihârdır ismine (Semiramis)dahi denilir… Şemram’ın müddet-i saltanatı kırk yâhud kırkiki senedir cedvel açmakköprü kurmak yol yapmak ve bataklık kurutmak gibi ihtirâât-ı nâfiayı Âsurîler onaisnâd ve Dicle ve Fırat sevâhilinde pek çok medâin ve kasabât binâ eylediğini rivâyetederler…” 451Mehmed Zihni Efendi, eserinde çok sayıda hükümdar hanımın haltercemesineyervermiş olsa da kendisinin kadınların idârecilik yapmasına karşı bakışı menfîdir.Kadınların imâmet hakkına sâhip olmadıklarını söyleyen müellif ancak gereklihallerde fitneyi önlemek için gücünü yetirebilenin idârecilik yapabileceğinidüşünmektedir. Mısır sultânı Şecerü’d-Dürr’ün haltercemesinin sonunda şu yorumu450 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 46–47.451 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 338–339.171


yapmıştır: “Kadınlar hakk-ı imâmetten şer’an sâkıt ve fakat hasmen li’l-fitne elhükmli’l-ğâlibdir.” 452Müellif, kadınların idâreciliği husûsunda “İşlerini kadına bırakan kavim felâhbulmaz” hadîsine de atıfta bulunmuştur. Hüsrev Perviz’in kızı Buranduht’unhaltercemesinde şunları söylemiştir:“Sâbikatu’t-terceme (Âzermiduht) un hemşîresidir ki ekâsira-i acemden (HüsrevPerviz) dedikleri habîsin büyük kızıdır birâderi Şîrûye ile birâder zâdesi Erdeşir’densonra nübüvvet-i saltanat buna gelmekle bir sene dört ay şahlık etmiş ve güzelsaltanat sürmüştür (Âzermîduht) bunun vefâtından bir ay sonra şâh olmuştur aradaolan bir ay müddet içinde serîr-i saltanatta Perviz’in… nâm-ı ammuzâdesibulunmuştur tedbîr-i mülke muktedir olamadığı cihetle hal’ ve katl olunmuştur.Evân-ı saltanatları zamân-ı saâdete tesâdüf ettiğinden “İşlerini kadına bırakan kavimfelâh bulmaz” hadîsi o vakit sunûh etmiştir işbu mezkûru’l-meâl hadîs-i nebevî ilemerkûm Hüsrev Perviz’in nâme-i saâdeti temzîka cesâreti üzerine sâdır olan bedduâyıpeygamberî çok geçmeyip kisrâlığın büsbütün izmihlâlini yâdı olmuştur nitekimehl-i mütâlaanın malumudur.” 453Mehmed Zihni Efendi, yukarıda işâret olunan hadîsin kaynağı konusundaherhangi bir açıklamada bulunmamıştır.9. Verdikleri Güzel Vaazlarla Tanınmış HanımlarMeşâhîru’n-Nisâ’da vâize hanımlara da yerverilmiştir. Vaazlarında verdiklerinasîhatlerle insanları hayra yönlendiren bu hanımlardan biri Şam’lı vâize Sittu’l-Ulemâ’dır. Hakkında şunlar söylenmiştir:“Altıyüz evâhiri nisvânından enfâs-ı kudsiyye ve talâkat-i lisâniye sâhibi Şam’lıbir vâizedir ki hüsn-i va’zı hasebiyle (Bülbül) diye şöhret bulmuşidi asrında Şâm-ıŞerîf’de kâin (Derbu’l-Mihrânî) hânikâhının şeyhi idi yediyüzoniki recebininonüçüncü günü rahmet-i Hakk’a revân olup cenâzesinde tâife-i nisâ azîm izdihâmetmişler idi rahimehallâhu teâlâ.” 454452 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 332.453 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 131–132.454 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 292–293.172


10. Tıp İlmiyle İlgilenen HanımMeşâhîru’n-Nisâ’da tanıtılmış sadece 1 tabîbe vardır. Hakkında çok az bilgiverilen bu hanım Zeyneb’dir. Haltercemesi şu şekilde verilmiştir:“ (Zeyneb) bir de tabîbe-i Benî Eved ismidir ki bazı eş’ârda vârid olmuş ve bitahsîsEğânî’nin onikinci cildinde Muhammed b. Künâse’nin terceme-i hâlindezikrolunmuştur.” 455Meşâhîru’n-Nisâ’da tıp sahasında temâyüz etmiş hanımlara gösterilebilecek tekörnek Zeyneb’tir. Müslüman tabîbe hanımların sayıca azlığı doğal olarakMeşâhîru’n-Nisâ’ya da yansımıştır. Bu sayının az olması kanaatimizce eğitimsürecinin zorluğundan ve istihdam yetersizliğinden dolayı müslüman hanımların bualana daha az yönelmesinden kaynaklanmıştır. Görüldüğü üzere Zeyneb Hanım’ın daaldığı eğitim, hocaları ya da hizmetlerinden bahsedilmemiş sadece tabîbesi olduğukabîle ismi söylenmekle iktifa edilmiştir.Buraya kadar şiir, şarkı, hüsn-i hat, fıkıh, hadis, fasîh konuşma, devlet idâresi,vaaz ve tıp gibi farklı sahalarda temâyüz etmiş hanımlardan örnekler vererekMehmed Zihni Efendi’nin çizdiği “örnek müslüman hanım” profilinin ilmî-edebî veidârî yönünü somutlaştırmaya çalıştık. Sonuç itibâriyle diyebiliriz ki müslümanhanımlar da ilmî ve edebî sahalarda en az erkekler kadar başarılı olabilirler. ZihniEfendi’nin tanıttığı hanımlar bu tezi yeterince somutlaştırmaktadır. Meşâhîru’n-Nisâ’da farklı branşlarda meşhur olmuş daha pek çok hanım vardır. Çalışmamızıdaha fazla kabartmamak için biz bu kadarıyla iktifâ ediyoruz.11. Güzel Ahlâk Timsâli HanımlarMehmed Zihni, Meşâhîru’n-Nisâ’da kadının ahlâkî yönüne de çok önemvermiştir. Hanımların güzel bir ahlâka sâhip olmasını isteyen müellif gerekhaltercemesini verdiği hanımların şahsında ve gerek değişik kaynaklardaki hikâyelerinakletmek sûretiyle kız öğrencilere gerekli mesajlar ulaştırmıştır. Bu şekilde onlaraahlâken de örnek alacakları mükemmel şahsiyetler sunmuştur. Zihni Efendi eserindegenel ahlâkî prensipler üzerinde durduğu gibi ideal eş ve ideal annenin de vasıflarınıvurgulamıştır. Çünkü müellif onların ilerde evlenip “eş” ve “anne” rollerini de455 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 287.173


üstleneceklerini bilmektedir. Çalışmamızın bu kısmında “örnek müslüman hanım”profilinin ahlâkî yönüne ağırlık vereceğiz.Ebeveynin çocuklarına yaptıkları nasihatler onlar üzerinde etkilidir. Özellikleannenin evliliğe dâir yaptığı faydalı nasihatler kızı üzerinde çok etkilidir.Evlendiğinde eşine karşı nasıl davranması gerektiğini bilmek onun hayatını hemkolaylaştıracak hem de mutlu bir evlilik yapmasını sağlayacaktır. Ümâme bint el-Hâris’in evlendirdiği zaman kızı Ümmü Ünâs’a yaptığı aşağıdaki nasihat onunşahsında aslında tüm genç kızlaradır:“… “Bak yavrum bir kimseye nush ve tavsiye husûsu eğer o kimsenin edeb veterbiyesine ve haysiyet-i asliyyesine mebnî terk olunmak lâzım geleydi benim deşimdi sana tavsiye etmeme hâcet olmaz idi lâkin tavsiye bilene ihtâr ve bilmeyenetezkâr demek olarak herkes hakkında mûcib-i menfeattır. Kızım eğer bir kızebeveyninin servet ve yesârından nâşi zevcden müstağni olaydı senin cümledenziyâde istiğnân lâzım gelir idi lâkin öyle olmayıp erkekler bizim için halk olunduğugibi biz de onlar için halk olunmuşuzdur”: (Ey kızım sen ananın ve babanınhânesinden ve büyüyüp yürüdüğün yuvadan çıkıp bilmediğin ve ömründe ülfetetmediğin bir adamın evine gidiyorsun imdi ol kimsenin rızâsını gözetip câriyesi gibikendisine itâat eyle ki o dahi sana kul köle olsun yani seni sevip hoşnut olmanıiltizâm etsin. Sana ben şimdi on nesne beyân edeceğim onları ezber ve mûcibleriyleamel eyle tâ ki zevcin ile hüsn-i muâşerete muvaffak olabilesin. Birincisi sanayiyecek ve giyecek her ne getirir ise onu ez cânu dil kabul eylemelisin. İkincisiemrettiği şeyleri yapmalı ve nehyedip yapma dediği şeyleri yapmamalısın sözünüdinleyip kendisine itâat etmelisin. Üçüncüsü ve dördüncüsü evin içini ve üstünübaşını temiz tutmaya dikkat eyleyip göz görerek veyâ kokusu alınarak istikrâholunacak şeylerden ihtirâz ve ictinâb eylemelisin tâ ki kendinden iğrendiripgözünden düşmeyesin. Beşincisi uyuyacağı ve altıncısı taâm eyleyeceği vakitleriaramalısın yani bunları hangi vakit ve saatte i’tiyâd etmiş ise o vakitleri gözetipyemeğini ve döşeğini hazır ve âmâde etmelisin zîrâ açlık insanı ateşlendiripuykusuzluk dahi öfkelendirir. Yedincisi ve sekizincisi kocanın malını muhafaza veseref ve teleften sıyânet ve vikâye etmeli ve itibârını gözetip müteallikâtına riâyeteylemelisin. Dokuzuncusu ve onuncusu hiçbir şeyde ona isyân ve muhalefetetmemeli ve sırrını kimseye ifşâ eylememelisin çünkü eğer emrine isyân eder isen174


kin bağlatırsın ve sırrını ifşâ eyler isen ğadr ve cefâsından emin olamazsın. Kızımsakın ki zevcin kederli iken yanında ferahlı durmayasın ve ferah ve neşât vaktindekeder göstermeyesin)…” 456Zihni Efendi, zevc ile hüsn-i muâşerete dâir olan bu öğütlerin kız öğrencilerin dekulağına küpe olmasını istemektedir. Kızların eşlerine karşı nasıl davranmasıgerektiğini gösteren bu altın kurallar dikkate alındığında hâliyle eşler arasındaproblem çıkmayacaktır. Müellifin arkadaşı Said Efendi’nin kadınların görevlerinedâir yazdığı eserine atıfta bulunup öğrencileri bu esere yönlendirmesi de konuyaverdiği önemi göstermektedir.Mehmed Zihni’ye göre kızların evlendikleri kişiyle iyi geçinmesi eşlerinin içdünyasını ve huylarını bilmesine de bağlıdır. Bunun için de eşiyle karşılıklıkonuşması ve muhatabını tanıması gerekir. Bu konuda müellif tâbiîninbüyüklerinden Kadı Şurayh’in zevcesi Zeyneb bint Hadîr’i örnek vermiştir. Zeyneb,eşi Kadı Şurayh’a hitâben şunları söylemiştir:“… Mustatraf’ta mahkîdir ki Kadı Şurayh Zeyneb’e güvey girdiği gece(Zeyneb)… kadıya namaz kıldırdıktan ve kendisi dahi kıldıktan sonra bir hutbe-ibelîğa inşâ edip meâlinde “Efendi ben yabancı bir kızım. Senin huyunu mizâcınıbilmem memnûn ve hoşnûd olacağın şeyleri bildir ki onları yerine getireyim vehoşlanmadıklarını beyân eyle ki onlardan ictinâb eyleyim. Senin kavmin meyânındasana bir duhter ve benim kavmim içinde dahi bana bir şevher bulunmak derkâr idiysede kazâ-i bârî ve takdîr-i ilâhî yerini bulageldiğinden birbirimizin huyunu ve âdetinibilmediğimiz halde sen bana mâlik oldun. Artık lutf ve kerem edip beni ya ma’rûfenimsâk veyâ ihsânen ıtlâk ederek emr-i Rabbânîyi yerine getir. İşte evvel beevvel buniyâzımı dermiyân eder ve Hakk Celle ve Alâ Hazretleri’nden senin ve benim içinistid’â-yı ğufrân eylerim” demiştir. el-Hak isbât-ı dirâyet ve ehliyyet etmiştirrahimehallahu teâlâ.” 457Eşlerin anlaşması için birbirlerinin sevip sevmediği şeylerin bilinmesini ve bununiçin de sağlıklı bir iletişimin kurulmasını gerekli gören Mehmed Zihni’nin kızöğrencilerden istediği bir şey daha vardır: İlerde evlendikleri zaman sâdık bir eş456 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 41–42.457 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 277.175


olmaları. Bu konuda müellif Ümmü’l-Benîn bint Abdulazîz’i eleştirerek onun gibidavranmaktan kızları menetmiştir. Müellifin doğruluğundan emin olmadığınısöylediği rivâyet şöyledir:“Abdulazîz el-Emevî kerîmesidir ki meşhur Ömer b. Abdulazîz hazretlerininhemşîresi ve Velid b. Abdulmelik’in zevcesidir… Eğânî’de ve ondan naklenFevâtu’l-Vefeyât’ta (Vaddâhu’l-Yemen) diye meşhur olan Abdurrahman b. İsmâîlnâm-ı şâir-i şehîrin tercüme-i hâlinde mûmâ ileyhin sebeb-i mevti olmak üzeremüşârun ileyhâ Ümmü’l-Benîn hakkında kıssa-i ifk denmeye sezâ bir vak’a mahkîdirki sıhhati i’tikâd olunmayarak hulâsası buraya nakl olunmuştur şöyle ki işbuÜmmü’l-Benîn bir sene hacca gitmek üzere zevci ve zamânının meliki bulunanmezkûr Velid’den izin talep ettiği hengâmda melik-i müşârun ileyh şuarâya haberirsâl edip gerek nefs-i Ümmü’l-Benîn’i ve gerek onun yanında bulunacak câriye vesâir kadınlardan birini şiirlerinde yâd etmemeleri hakkında ekîd ve şedîd tenbîhleretmişidi vaktâ ki Ümmü’l-Benîn Mekke’ye vâsıl oldu şuna buna arz-ı endâm etmeyeve bu sûretle bazı şuarâ ve söz ehli udebânın matmah-ı nazar ve mazher-i şi’r veeserleri olmaya başladı o aralık Vaddâhu’l-Yemen gözüne ilişip ona meftûne olarakşiirlerinde kendisiyle teğazzül etmeleri zımnında ona ve meşâhîr-i şuarâdan sâbiku’zzikrKesîr’e haber gönderdi (Kesîr) Velid’in korkusundan Ümmü’l-Benîn’i kâlealmayıp câriyesi olan (Ğâdıra) nâmına bazı şeyler söyledi (Vaddâhu’l-Yemen) isemübâlât etmeyip… diyerek Ümmü’l-Benîn’i şiirinde sarâhaten zikr eylemeklesöylediği şiir sem-i Velid’e vâsıl olarak katl ve idam olundu ve alâ rivâyet-i mevsimhacdan sonra Ümmü’l-Benîn’in daveti üzerine bir sandık derûnünde saray-ı Velid’edâhil olarak sandık içinde ihtifâsı zâhir olmakla telef edildi mûmâ ileyh Yemen’li vebeyaz tenli olduğuna mebnî (Vaddâhu’l-Yemen) diye meşhur olmuştur… bunadiyecek yok ise de (Kesîr) inşallah cild-i sânîde mahbûbesi (Azze) nin tercemesindetarif olunacağı üzere kasîru’l-kâme ve kabîhu’l-manzar bir herif idi acabâ Ümmü’l-Benîn onun nesine heves edip haber gönderdi besbelli birinin meftûne-i hüsn-i veânive diğerinin dildâde-i nazm-ı zebâni oldu” 458Bizce müellif, sıhhatine güvenmese de bu rivâyeti kız öğrencilere eşlerine karşısâdık olmaları gerektiği mesajını vermek için kullanmıştır. Rivâyetin sıhhatli458 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 54–55.176


olmadığı gerçeğini bilmesine rağmen haltercemenin sonunda Ümmü’l-Benîn’ieleştirmesi bunu göstermektedir. Bu durum Zihni Efendi’nin metodunu göstermesiaçısından da önemlidir. Müellif nakilci bir metotla doğruluğundan emin olmadığırivâyetlere de eserinde yer vermiştir.Mehmed Zihni Efendi, Meşâhîru’n-Nisâ’da kız öğrencilere sürekli güzelvasıflarını örnek alacakları olumlu örnekler sunmamış bunun tersini de yapmıştır.Yani ders çıkaracakları, ibret alacakları, onun gibi davranmayacakları olumsuzörnekler de sunmuştur. Haltercemesini verdiği Mütemenniye buna örnektir.Mütemenniye, Hz. Ömer tarafından iffetli olmaması konusunda eleştirilmiştir.Mütemenniye hakkında anlatılan olay şöyledir:“…Bu beyitleri mezbûre bir gece Hazreti Ömer’in kol gezme sırada âvâz-ıbûlend ile okuyarak meâlinde (Nasr b. Haccâc) denilen zâtı senâ ile ya hamr içipmest olmayı veyâhut ona kavuşmayı temennî etmekte idi Hazreti Ömer radıyellâhuanh mezbûrenin bu teğanniyât ve temenniyâtını işiterek (Men hâzihi’l-mütemenniye)yani bu temennîyi eden kadın kimdir diye suâl ve Nasr b. Haccâc dediği hangisidirdiye istitlâ-ı ahvâl ederek ertesi sabah mûmâ ileyh Nasr’ı buldurdu baktı ki bedîi’lcemâlbir yiğittir tağyîr-i hüsnüne medâr olmak ve nisâ-i afîfâtı iftitânındankurtarmak için mûmâ ileyhin başını tıraş ederek sebîlini tahliye etmişti o gece yinedolaşır iken duydu ki temenni-i sâbıkı eden hâtun… diye Nasr b. Haccâc’ın başı tıraşolunmazdan evvel vechi şeb-i târîk hükmünde olan saçları içinde bedr olmuş ay gibiolup tıraştan sonra ise dav-i sabâha döndüğünü söylemektedir ertesi gün hemenmûmâ ileyhi huzûruna celb ile muhadderât-ı İslâm evlerde senin visâlini temenniediyorlar bu halde sen benim ile bir beldede sâkin olamazsın sûnen li’l-fitne seninburadan teb’îdin lâzımdır deyip Basra’ya nefy ve iclâ eylemiştir bu vak’a Medîne-iMünevvere içinde şöhret buluğla kadının nâmı hub ve hevâ demek olan Sabâbet ileyâd olunarak hakkında… diye darb-ı mesel olundu… Tezyînu’l-Esvâk’ta (s. 29 cild-isânî) muharrer olduğu üzere mezbûre Nasr b. Haccâc’ın nefy olunması üzerine havfadüştüğünden ebyât-ı âtiyesiyle Hazreti Ömer’e isti’tâf ve arz-ı sûret-i afâf etmiştir…Hazreti Ömer evvelce mezbûrenin hâlini istiknâh edip iffetini anlamış olduğundan bu177


ebyâtı üzerine “Senin hakkında bana hüsn-i şehâdet olunmuştur evinde emîn ol otur”diye haber göndermiştir.” 459Zihni Efendi, Mütemenniye’nin davranışını hoş karşılamamış ve kız öğrencilere“Mütemenniye gibi davranmayın, iffetli olun” mesajı vermiştir. Mütemenniye’ninşahsında kız öğrencilere “Müslüman hanıma yakışan iffetli, namuslu ve edepliolmaktır” demek istemiştir. Mütemenniye’nin pişmanlık duyarak Hz. Ömer’den afdilemesi ve Hz. Ömer’in de onu affetmesi örnek davranışlar olarak gösterilerek kızöğrencilere “İnsan hata yaptığını anladığı anda hatasından dönmeyi bilmeli ve bunugurur meselesi haline getirmemelidir.” ve “Hatasını anlayan ve pişmanlık duyankişiyi affetmek büyüklüktür. İnsanların ikinci bir şansa ihtiyacı olabilir.” mesajlarıverilmek istenmiştir.Müellif, aile saadetinin devamı açısından eşlerin uzun süre ayrı kalmasını hoşkarşılamamıştır. Bazı nâhoş durumların ortaya çıkmaması için idârecilerin bu konudagerekli tedbirleri almasını istemiştir. Konuyla ilgili olarak müellifin Istıtrâd başlığıaltında anlattığına göre Hz. Ömer bir gece yine sokaklarda dolaşırken bir kadınınevinden kocasının yokluğundan yakınmasını içeren şarkısını duymuştur. Kadınınkocasına ne olduğunu araştırdığında onun seferde olduğunu öğrenince tecrübeli vedikkatli birkaç kadına kadınların eşlerinin yokluğuna ne kadar süresabredebileceklerini sorarak dört aydan fazla tahammül edemeyeceklerini anlayıncamüslüman askerlerin her dört ayda bir değiştirilmesi hakkında emir vermiştir. 460Mehmed Zihni, Hz. Ömer’in işine karşı gösterdiği hassasiyeti de kız öğrencilereörnek olarak sunmuştur. Hz. Ömer’in uykusundan fedâkârlık ederek gece sokaklardadolaşıp halkının sorunlarını öğrenmeye çalışması, problemlerini öğrendiği zaman dabunları ciddîye alıp çözmek için çaba göstermesi iyi bir idarecinin vasıfları olaraktakdirle karşılanmış ve görevini adam gibi yapma konusunda gösterdiği gayret kızöğrencilere örnek gösterilmiştir.Mehmed Zihni Efendi, hanımların eşlerine karşı her durumda vefâkâr ve fedâkârdavranmalarını istemiştir. Bu konuda kız öğrencilere Hz. Osman’ın zevcelerindenNâile bint el-Furâfusa’yı örnek göstermiştir. Nâile bint el-Furâfusa’nın459 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 205–206.460 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 206–207.178


haltercemesinde Nâile’nin Hz. Osman’a vefâsından övgüyle bahsederek fitnezamanında Hz. Osman kendi evinde mahsur kaldığında bile onun yanındanayrılmadığını hatta öldürülmesi esnâsında onu korumak için üzerine kapandığındaçekilen kılıçlardan birini eliyle tuttuğu için iki parmağını birden kaybettiğinianlatmıştır. 461 Müellif, hem İslâm tarihindeki bu üzücü olay hakkında öğrencileribilgilendirmiş hem de Nâile’nin bu davranışını örnek göstererek “Siz de ilerdeevlendiğiniz zaman Nâile gibi eşlerinize karşı vefâkâr olun.” demek istemiştir.Zihni Efendi, kız öğrencilerin iyi birer anne olmalarını da istemektedir. Anneliğinözveri ve sabır gerektirdiğini bilen müellif kız öğrencilerin ilerde anne olduklarızaman çocuklarını yetiştirmek için gereken fedâkârlığa katlanmasını istemiştir.Çocuk doğurmak, çocuk emzirmek ve çocuk için uykusuz kalmak gibi zahmetliişlerin Allah katında karşılıksız kalmayacağını beyân sadedinde Sellâme’ninhaltercemesinde şunlar söylenmiştir:“(Sellâme) sahâbiyyâttan beş nefer hâtunun dahi isimleridir ki cümleden birihâdıne-i Cenâb-ı İbrâhîm olan yani Efendimiz Hazretlerinin mahdûm-ı mükerremleriCenâb-ı İbrâhîm’in dâyesi bulunan Hazreti Sellâme’dir Enes b. Mâlik hazretleriondan hadîs rivâyet eylemiştir. Usdu’l-Ğâbe’de mezkûrdur ki bir gün müşârun ileyhâbazı sahâbiyât-ı güzînin ta’lîmleriyle huzûr-ı Risâlet’e çıkıp “Yâ Resûlallah erkeklerhakkında her türlü tebşîrât-ı icrâ buyurursunuz da kadınları bir şeylemüjdelemezsiniz” demişidi Sultânu’l-Enbiyâ Hazretleri bunu sana görüşdüğünkadıncağızlar mı öğretti meâliyle saded-i istîdâhda… buyurup Sellâme dahi… yanievet onlar emrettiler demekle Fahr-ı Dûcihân Hazretleri “Sizden biriniz râzı ve kâni’olmaz mı ki zevci kendinden hoşnûd olarak hâmil oldukta ona fî sebîlillah sâim vekâim olanlar ecri verile ve vad’-ı haml evânı geldikte hakkında min tarafillahmüheyyen olan derecât ve kerâmâtı ehl-i âsumân ve zemîn bilmeye” ilââhir diyedoğurmak ve emzirmek ve çocuk için uykusuz kalmak hakkında bir çok fazîlet-ibeyân buyurmuşlardır” 462Müellif, bu şekilde annelerin çocukları için katlandıkları sıkıntıların karşılıksızkalmayacağını bildirmiş ve Hz Peygamber (sav)’in verdiği müjdelerle kız öğrencilerisevindirmiştir.461 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 249.462 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 315–316.179


Mehmed Zihni Efendi, meşhur zâlim Haccâc b. Yûsuf es-Sakafî’nin annesi Fâriabint Hemmâm’ın haltercemesinden sonra yazdığı Istıtrâd’ta Haccâc’ın son derecekan dökücü olmasının nedenini açıklamıştır. Buna göre Haccâc, anne sütünden öncekan yaladığı için zâlim bir katil olmuştur. Müellif bununla ilgili olarak şunlarısöylemiştir:“…ve sâir çocuklar gibi süt emmeyip nihâyeti’l-emr İblis’in sûret-i beşeremütemessilen ettiği talim üzere iki gün birer siyah keçi oğlağı ile üçüncü gün birsiyah teke boğazlanıp kanı ona yalattırıldıktan ve dördüncü gün dahi bir siyah yılanzebh olunup kanı hem yalattırılıp hem yüzüne tılâ olunduktan sonra memeyi kabuletmiştir Haccâc’ın o kadar hûnrîz olmasına sebep bu olmuştur derler habîs o kadarhûnrîz idi ki indimde en lezîz şey adam öldürmektir derdi…” 463Haccâc-ı zâlimin kan dökmekten zevk alması şeytanın insan kılığına girereköğrettiği usul üzere zikredilen hayvanların kanlarını yaladıktan sonra memeyi kabuletmesine bağlanmıştır. Yani Haccâc, ana sütünden önce kanın tadına varmıştır. Buyüzden de insanları öldürmekten zevk alan bir katil olmuştur.Yukarıda anlatılanların doğruluğu tartışmaya açıktır. Eğer doğruysa o zamanHaccac’ın işlediği suçlarda hiçbir mesuliyeti yoktur. Zira yaptığı cinayetleribebekken önce süt yerine kan yalaması sonucu gayr-i ihtiyârî işlemiştir. Bu duruminsanın yaptıklarından sorumlu olduğu ve Âhiret’te zerre miktarınca dahi olsa yaptığıher şeyin karşılığını göreceği İslâm inancıyla çelişmektedir. Mehmed Zihni deburada sadece sözkonusu rivâyeti nakletmekle iktifâ etmiş ve ne rivâyetin doğruluğuve ne de anlatılana katılıp katılmadığı konusunda fikir beyan etmiştir. Zâten“mervîdir ki” şeklinde başladığı açıklamasında bu rivâyeti nereden aldığı hakkındakaynak da belirtmemiştir. Müellif burada herhalde halk arasında yaygın olan kanaatıdile getirmiştir.Kanaatımizce burada kız öğrencilerin çıkartacağı ders anne sütünün çocuğunileriki yaşlarında fiziksel ve psikolojik gelişiminde ne denli önemli olduğudur.Gelecek nesilleri yetiştirecek olan genç kızlar bunun idrâkinde olmalı ve bebeklerinianne sütüyle beslemelidir.463 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 108.180


Mehmed Zihni Efendi, çocuk terbiyesinde şiddetin kullanılmasına karşıdır.Müellif bu mesajı Hz. Peygamber (sav)’in halası Safiye bint Abdulmuttalib’in oğluZübeyr’i dövme davranışını eleştirmek sûretiyle göstermiştir.Safiye, ilk eşinin vefâtından sonra Hz. Hatice’nin kardeşi Avvâm b. Huveylid ileevlenmiş ve ondan Zübeyr b. Avvâm doğmuştur. Avvâm b. Huveylid’i dekaybedince oğlu Zübeyr’in sorumluluğu tamamen üzerine kalan Safiye, oğlunubüyütürken onu bazen dövmüştür. Zihni Efendi, bu durumu şu şekilde anlatmıştır:“…Pederleri Avvâm’ın vefâtından sonra hazreti Zübeyr’in emr-i te’dîb ve terbiyesibüsbütün vâlidelerine kalmış olduğu cihetle müşârun ileyhâ bazı kere cenâb-ıZübeyr’i darb ile te’dîb ederler idi pederlerinden sonra kendilerinin velîleri bulunanamcaları (Nevfel b. Huveylid) evlâd böyle dövülmez sen bu çocuğa buğz ediyorsundiye müşârun ileyhâya ıtâb eylemekle müşârun ileyhâ o ıtâba cevap olarak ercûze-iâtiyeyi söyleyib Nevfel’e ta’rîz eylemiştir… yani her kim beni ona mübeğğiz der iseyalan söyler: Ben onu ancak edîb ve lebîb olsun ve saffişiken olub ğanîmet getirsinve malını imsâk ile hısset ve denâet üzere olarak hânesinde kuru hurma ile hubûbât-ıâdiye eklini i’tiyâd etmesin için darb eylerim demektir. Nevfel bu ercûzeyiduydukta…” 464 Satırlarından açıkça anlaşıldığı üzere Safiye oğlu Zübeyr’i edepli veakıllı olması, savaşlardan gâlip dönerek ganimet getirmesi, malını tutarak cimrilikedip de aşağılık kimseler gibi evinde kuru hurma ve âdî hububat yemeyi alışkanlıkhaline getirmemesi için dövmüştür. Ancak Zihni Efendi, çocuğun bu şekilde güzelvasıflarla donanması için terbiye maksatlı bile olsa dövülmesine karşıdır. BunuNevfel’in Safiye’ye söylediği “Sen bu çocuğa buğz ediyorsun.” sözününakletmesinden anlıyoruz.Mehmed Zihni, Mev’ûde başlığı altında verdiği açıklamada Câhiliye dönemindeArapların kız çocuklarını diri diri toprağa gömdüklerini ve toprağa gömülen mâsumyavruya mev’ûde dendiğini esefle anlatmıştır. 465 Mev’ûdeleri ölümden kurtarmanınfazîleti beyânında Üsdü’l-Ğâbe’den naklen şöyle bir rivâyet nakletmiştir:“…Üsdü’l-Ğâbe’de mezkûrdur ki müşârun ileyh (Sa’saa b. Nâciye) Hazretlerihuzûr-ı Risâlete gelip yâ Resûlallah ben vakt-i câhiliyette olan a’mâlim ile me’cûrmuyum diye sormuş Zât-ı Hazret-i Risâlet dahi mûceb-i ecr olacak ne iş işledin464 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 359.465 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 230.181


suâliyle müşârun ileyhten “Her biri için onar aylık gebe olmak üzere ikişer dişi deveile birer erkek deve verip altmışüç kız çocuğunu diri iken defn olunmaktankurtardım” cevâbını aldıklarında “Bu husus mahz-ı hayırdır Cenâb-ı Hakk sananimet-i imanı dahi ihsân etmiştir bu vechetle onların lâ budde ecri olacaktır”buyurmuştur.” 466Mehmed Zihni’ye göre kız evlât erkek evlâttan daha hayırlıdır. Müellif, kız veerkek evlâdın herikisinin de ilâhî birer hediye olduklarını, ilk çocuğu kız olankadınların uğurlu ve bereketli sayıldıklarını düşünmektedir. Müellif, kızların erkekevlâttan daha hayırlı oldukları sadedinde şunları zikretmiştir:“…Hazreti Katâde radıyellâhu anh buyurmuştur ki “Bazı kız oğlandan hayırlıdırbazı erkek evlâd hânedânının bâis-i perîşânisidir” tâbiîn hazerâtının birinden dahimervîdir ki “Bazı kız evlâd nîkbaht ve hûb sîret olup ehli beyti ve ebeveynihaklarında hayırlı ve uğurlu çıkar. Hakk Teâlâ Hazretleri ondan bir sülâle-i tâhire vezürriyet-i tayyibe halk ve îcâd eder. Bazı erkek çocuk ise bedbaht ve bedmeşreb olupebeveynine âsî olmağla hayatı dâ ve mevti şifâ addolunur” 467Müellif, kız çocuklarına iyi davranmayı öngören hadisleri aktardıktan sonra şöyledemiştir: “…İmdi gerek bu âsâr-ı sahîha müeddâlarına ve gerek küffâr-ı câhiliyeninef’âline min külli’l-vücûh muhâlefete memur bulunduğumuza nazaran kız evlathakkında oğlandan ziyâde mihribânlık etmemiz iktizâ eder…” 468Mehmed Zihni, yukarıda saydığı sebeplerden ötürü kız öğrencilere “siz de en azerkekler kadar kıymetli ve önemlisiniz” mesajı vermiştir. Erkeklerden daha azdeğerli varlıklar oldukları şeklindeki yaygın kanaatı yıkmaya çalışıp konuyla ilgiliâyet ve hadisler ışığında kız öğrencilerde kendilerinin önemli olduğu düşüncesiniyerleştirmeye çalışmıştır.Mehmed Zihni Efendi, kız öğrencilerden din gibi sessiz kalınmaması gerekenhassas konularda cesurca harekete geçmelerini ve kahramanca ellerinden geleniyapmalarını istemiştir. Bu konuda “ıstıtrâd” başlığı altında Asr-ı Saâdet’te Hz.Peygamber (sav)’in son zamanlarında peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkmış olanEsved-i Ansî’nin Hz. Peygamber (sav)’in emriyle Medine’den gönderilen ordu466 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 233.467 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 235.468 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 236.182


tarafından katledilmesinde Âzâd adlı hanımın gösterdiği yararlılığa dikkatçekmiştir. 469 Mehmed Zihni Efendi, burada bir yalancı peygamberin ortadankaldırılmasında Âzâd adlı müslüman kadının oynadığı aktif rol ve kahramanlığı kızöğrencilere örnek göstermiş ve onlara önemli olduklarını hissettirmeye çalışarak“kadınlar da istediklerinde böylesi önemli ve hayırlı işler başarabilir” mesajınıvermiştir.Zihni Efendi, Osmanlı Devleti’ni zenginlik ve azâmet bakımından diğer İslâmdevletlerinden üstün gören bir anlayışa sahiptir. Zübeyde Ümmü Cafer’inhaltercemesinde müellif, Zübeyde’nin Abbasi Halîfesi Harun Reşid ile evlenmesinianlatırken Harun Reşid ile Zübeyde’nin düğünü ile Me’mûn ile Bûrân’ın düğünününihtişam ve azâmet bakımından Arap edebiyatı kitaplarına girecek kadar muhteşemolduklarını ve bu kitaplarda bile İslâmî devrede yapılan düğünler arasında ilk sıradagösterildiklerini nakletmiştir. Arkasından Mehmed Zihni, kendi devletinin vesultanlarının da bu konuda aşağı kalmadığını hatta onları geçtiğini isbatlarcasınayapılan düğünler hakkında “İslâmî devrenin en büyüklerinden biri de” diyebaşlayarak Yıldırım Bayezid ile Sultan Hâtun’un düğünlerini anlatmış ve “…Zikrolunan velîmelere üçüncü olarak değil birinci olarak gösterilebilir…” 470 diyerekHarun Reşid ve Me’mun’un düğünleriyle kıyaslayıp Yıldırım Bayezid’inkini ihtişambakımından daha büyük görmüştür. Üstelik Yıldırım Bayezid ile Sultan Hâtun’undüğünleri, haltercemesi verilen Zübeyde Ümmü Cafer’in Harun Reşîd ile evlenirkenyapılan düğününden daha tafsilatlı ve uzun olarak anlatılmıştır.Mehmed Zihni Efendi, kız öğrencilere zengin ve cömert olmaları ve israfkârdavranmamaları hasebiyle ecdâdını örnek göstermiştir. Müellif, düğün bahsindesadece üstünlük psikolojisiyle devreye girerek Yıldırım Bayezid’in düğününü birinciolarak ilân etmemiş aynı zamanda kız öğrencilere de mesaj vermek istemiştir.Ecdâdının sahip olduğu azâmet ve zenginliği onlara hatırlatarak buna rağmentamahkâr ve israfkâr davranmadılar demek istemiştir. Çünkü düğünün sonundaYıldırım Bayezid gelen tüm kıymetli hediyeleri umerâya, ulemâya ve sâlih kimseleredağıtarak kendileri için hiçbir şey bırakmamıştır. 471469 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 2–3.470 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 263.471 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 264.183


Yaşanan bazı olaylar sonucu söylenmiş sözler zamanla kalıplaşmış ve darb-ımesel olmuştur. Meşâhîru’n-Nisâ’da pek çok darb-ı meselin menşei zikredilmiştir.Müellif bu vesîleyle kız öğrencilere ahlâkî mesajlar da vermiştir.Zihni Efendi, Istıtrâd başlığı altında “Eş’ab’tan daha tamahkâr” anlamındakidarb-ı meselin menşeini zikretmiştir. Bu şekilde tamahkârlığıyla, açgözlülüğüyletanınmış ve darb-ı mesele konu olmuş bir kişiden yola çıkarak öğrencilerin zikredilenbu kötü hasletten kaçınmalarını istemiştir. Istıtrâd’ta Eş’ab’ın açgözlülüğünün hadsafhada olduğunu gösteren hikâye şöyledir:“ Eş’ab, tamahkâr olmakla birlikte çocuklarla oynamayı ve şakalaşmayı çokseven bir adamdır. Bir gün yine âdeti üzere çocuklarla vakit geçirirken çocuklarkendisini çok bunalttığından onları başından savuşturmak için “Falan mahallededüğün var, yiyecek ve içecek de çok fazla oraya gidip eğlenseniz olmaz mı?” der.Çocuklar da inanarak dediği yere giderler. Ancak onlar gittikten sonra içine bir şüphedüşerek kendisi de arkalarından gider ve tamahkârlığı sonucu yine çocukların elinedüşer.” Böylelikle “Eş’ab’tan daha tamahkâr” sözü tamahkâr kimseler için söylenenbir darb-ı mesel olmuştur. 472Müellifin amacı burada sadece darb-ı meselin kaynağını, hangi olay sonucusöylendiğini açıklamak değildir. Kız öğrencilere sürekli olumlu örneklersergilememiş; yukarıda olduğu gibi çeşitli kötü huy ve hasletleriyle tanınmış kişileride zikrederek kızların bunlardan ders çıkarmalarını ve ibret almalarını istemiştir.Mehmed Zihni Efendi, Safiye bint Abdulmuttalib’i “nisvân-ı müslimîn içinde enevvel gazâ eden” 473 kişi olarak tanıtmış ve onun şecâati, cesâreti ve kahramanlığınıörnek olarak anlatmıştır.Safiye’nin kahramanlığına dâir zikredilen olay şöyledir:“…Hendek Vak’asında ki ona Gazvetü’l-Ahzâb dahi derler bir takım nisvân vesıbyân ile berâber Hassan b. Sâbit hazretlerinin hisarı derûnünde tehaffuz itmişler idiHassân b. Sâbit hazretleri dahi içlerinde idi pîşgâhlarına bir düşman yahudi geliphisarın etrâfını dolaşmaya başlamasıyla müşârun ileyhâ Hazreti Hassân’a “Çık şuherifi öldür. Korkarım ki bu hâin kavmine yol gösterip arkamızdan ferce bulurlar472 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 299.473 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 360.184


erkeklerimiz ise hep düşman karşısında olduklarından bu halden kimsenin haberiolmaz” demişti. Hazreti Hassân ise meslûbu’l-cessâr bir zât olmakla “EyAbdulmuttalib’in kızı sen bilirsin ki ben bu işin racülü değilim” deyip mertlikedemediğinden müşârun ileyhâ hemen eline bir sopa alarak çıkıp merkûmu öldürmüşve istilâ-yı husûsunu racüliyetinden teeddüben Hassân’a havâle itmek istediyse deHazreti Hassân ona da ızhâr-ı cebânet itmekle hâli üzere terk eylemiştir.” 474Müellif, Safiye bint Abdulmuttalib’in cesâretiyle Hassân b. Sâbit’in korkaklığınıkıyaslamış ve cesâretin erkeklere has bir vasıf olmadığını hanımların da cesur hattaerkeklerden daha cesur olabileceğini vurgulamıştır. Sessiz ve kayıtsız kalmanınmüslümanlara zarar vereceği hallerde hanımların da cesurca hareket etmesi veerkekler gibi savaşması gereğinin altını çizmiştir. Elbette ki her erkek çok iyi savaşıpsavaşta yararlılıklar gösteremeyebilir. Ancak hasmıyla iyi dövüşememek bu konudakorkakça davranıp sinmeyi gerektirmez. Müellif burada Safiye’nin cesûrânedavranışını alkışlayarak takdir etmiş ve “örnek müslüman cesur olması gerektiğihallerde işin ehli olmasa da her ne pahasına olursa olsun pısırıkça davranmaz veileriye atılıp elinden geleni yapar” mesajını vermek istemiştir.Mehmed Zihni Efendi, hayır ve hasenâtı ile tanınmış olan Mahpeyker Sultan’ınyaptığı hayırları bir görev bilinciyle anlatmış ve öğrencilere örnek göstermiştir.Müellif, bu hayırlardan şu şekilde bahsetmiştir:“…Naîmâ’nın tasrîhi üzere müşârun ileyhâ hayrât ve sadakâta mâil olup câmi veimâret gibi binâ ve inşâ ettikleri ebniyye-i hayriyyeden mâadâ (Sâdât ulûfesi)nâmıyla ricâl ve nisâ ikiyüzden mütecâviz şürefâ-yı ehl-i Hicâz’a şuhûr-ı mübârekehılâlinde surralar verilmek ve beher sene huccâc için baltacılardan büyük saka veküçük saka unvânlarıyla iki memur tayin olunup yollarda su ve bazen şükür şerbetiile teşnegân huccâcı sak’y ve irvâ eylemek ve İstanbul’dan surra çıktığı gün cevâmi-iselâtînin eimme ve hutabâsına bahşişler i’tâsıyla huzûr-ı pâdişâhîde Kur’ân-ıAzîmi’ş-Şândan birer âyet okutmak evkâf ve mürettebât tahtında cârî hayrât-ıkadîme ve dâimelerinden olup bunlardan fazla olarak her bâr-ı istiknâh ahvâl-i fukarâedip muhtâc ve bî-kesleri kayırmak ve kız techîz etmek ve her sene Receb-i şerîfhulûlünde tebdîl-i kıyâfet-i urba ile hapishâneye varıp deyn için mahpus bulunanları474 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 360.185


a’yi’l-ayn görüp deynlerini defter iderek cümlesini te’diye edip salıverdirmek vebazı tuhmet-i hafîfe ile mahbûs olanların dahi bekıyye-i müddet mahbûsiyetlerini afvile sebîllerini tahliye ettirmek de’b-i dîrînlerinden imiş. Bu makûle hayırlara kendisibi-nefsihâ tekayyüd edip ağa tama’kârlarına itimat etmezler imiş. Hâlâ Mâbeyn-iHümâyûn hademesinin ki o vaktin hâlince Enderûn-ı Hümâyûn halkının demektir hersene Rûz-ı Hızır ile Îd-i Edhâda almakta oldukları koyun ve kuzular dahi müşârunileyhânın eser-i hayrıdır. Cild-i evvelde Turhan Hatice Sultanın tercemesinde ifâdeolunduğu üzere Yeni Câmi-i şerîfinin esâsından şurûı sâhibetü’t-terceme Mâh PeykerSultanın olup Üsküdârda vâki Çinili Câmi-i şerîfi dahi onun eser-i hayrıdır 1050tarihinde binâ ve tekmîl edip berâberinde bir de mekteb ve çeşme ve Dâru’l-Hadîs veçifte hamam ve sebîl binâ eylemiştir…” 475Devâm edip gitmekte olan bu hayırları saymakla Mehmed Zihni, MâhpeykerSultan’ı hayır ile yâdederek görevini yerine getirmenin vicdânî rahatlığıyla ecdâdınaolan vefâ borcunu ödediğini düşünmektedir. Sultan zevcesi ve annesi olduğundanbulunduğu konum itibâriyle Mâhpeyker Sultan’ın hayır yapması elbette daha kolayolmuştur. Fakat yapmak istemeseydi kimse onu elindeki imkânları hayır işlerindekullanması için zorlayamazdı. Yâni Mâhpeyker, Allah’ın ona vermiş olduğunimetleri kendi irâdesiyle O’nun rızâsı doğrultusunda kullanmıştır. Kız öğrencilerinbu noktaya özellikle dikkat etmesi gerekmektedir. Onlar da kendi imkânlarını en iyişekilde değerlendirip hayır ve hasenâtta birbirleriyle yarışmalıdırlar. Müellif, bubilinci kız öğrencilere kazandırmak istemiştir.Zihni Efendi, kız öğrencilerden affedici ve hoşgörülü olmalarını istemektedir. Buşekilde davranmanın doğuracağı güzel sonuçları göstermek için de Hind bintUtbe’nin müslüman oluş sürecini anlatmıştır. Hind, Uhut Savaşı’nda Vahşî adlıHabeşli köleye Hz. Hamza’yı öldürtmüş ve Vahşî’nin çıkartıp kendisine getirdiği Hz.Hamza’nın ciğerini ağzında çiğnemiştir. Mekke’nin fethi ile genel af ilân edilmişancak bundan bazı kişiler istisnâ edilmişti. Hind bint Utbe de görüldükleri yerdeöldürülmeleri emredilen kişilerden biriydi. Ancak Hind saklandığı için elegeçirilememişti. Mekke halkı Hz. Peygamber (sav)’e birer birer gelip biatediyorlardı. Sıra kadınlara gelince Hind bint Utbe de tebdîl-i kıyâfet ederek475 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 202–203.186


kadınların arasına karışıp Hz. Peygamber (sav)’in huzûruna gelmiştir. Resûlullah(sav) onun Hind olduğunu anlayınca “Sen Hind misin?” diye sormuş o da “EvetHind’im, geçmişi affeyle” demiştir. Hz. Peygamber (sav)’in müslüman olmak içinsıraladığı şartların hepsini kabul eden Hind, Hz. Peygamber (sav)’in affediciliği veengin hoşgörüsü sayesinde müslüman olmuştur. 476 Bu durumu müellif, şu şekildeifâde etmiştir: “…Kendinin evvelâ demi heder olunmuşken muehhıran bu vecihlemazhar-ı emn ve emân oluşu bi-hulûsi’l-bâl îmânını mûceb olmuşdur.” 477Hind’in genel aftan muaf tutulup öldürülmesi emredilmişken Hz. Peygamber(sav)’den af dilemesi sonucu bağışlanması onun ihlâslı bir şekilde iman ederekmüslüman olmasında etkili olmuştur. Burada Mehmed Zihni, Hz. Peygamber(sav)’in engin hoşgörüsü ve affediciliğini örnek göstererek kin güderek intikamduygularıyla hareket etmektense affedici ve hoşgörülü olmanın doğuracağı olumlusonuçları göstermek istemiştir.Mehmed Zihni Efendi, kız öğrencilerin ibâdetlerine özellikle de namazlarınadüşkün olmalarını istemiş ancak bazı sakıncalardan dolayı onların namazlarınıcamide değil evlerinde kılmalarını uygun görmüştür. Müellif bu konuda kızöğrencilere Âtike bint Zeyd’i örnek göstermiştir. Istıtrâd başlığı altında Âtike’niniffeti hakkında şu olay nakledilmiştir:“…Âtike öyle bir afîfe-i iffetmeâb idi ki Hazreti Zübeyr radıyallâhu anhın taht-ıtezevvücünde bulunduğu hılâlde müşârun ileyhin gayret-i müfritası zevcelerinincâmiye çıkmalarına bile müsâit olmamasıyla ve o vakitlerde ise nisvânın cemâattehuzûrlarına hasbu’d-diyâne bir şey denilemez olduğu cihetle bir sabah namazındaÂtike hazretleri câmiye gider iken Hazreti Zübeyr ondan evvel çıkıp mescid-i şerîfinyakınında bir yerde gizlenerek sağrısına eliyle bir fiske vurmuştu. Âtike hazretleriondan sonra câmiye gitmeyi terk edip Hazreti Zübeyr radıyallâhu anh dahi “siz artıkcâmiye çıkmaz oldunuz” diye mütecâhilâne suâl buyurduklarında müşârun ileyhâ mâvakayı hikâye ile nâs azmış bizim bundan böyle câmiye gitmemiz elvermeyecekcevâbını vermiştir…” 478476 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 309–311.477 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 311.478 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 35.187


Hz. Zübeyr, eşlerinin câmiye gitmelerine dahi razı olmayacak kadar kıskanç biryapıya sahiptir. Ancak din cihetiyle herhangi bir sakınca olmadığından o dönemdekadınlar rahatlıkla câmiye gidip cemâatle namaz kılabiliyorlardı. Hz. Zübeyr, câmiyegidip gelirken yolda başlarına nâhoş birtakım olayların gelebileceğini göstermek veÂtike’nin câmiye gitmesini engellemek için yukarıda anlatılan şekilde davranmıştır.Bu şekilde davranması etkili olarak Âtike artık insanların azdığı gerekçesiyle câmiyegitmekten vazgeçmiştir.Zihni Efendi, burada zikrettiği olayla “her ne kadar müslüman kadının erkeklergibi câmiye giderek ibâdet etmesi dînen câizse de bir takım sakıncaları damuhtevîdir” demek istemiştir. Genç kızlara “Hz. Zübeyr’in eşi Âtike gibi ibâdetinizedüşkün olun ancak iffetli kalmanız, namusunuza halel gelmemesi ve aile saâdetinizinbozulmaması için ibâdetlerinizi evinizde bireysel olarak yapın” mesajı vermiştir.Müslüman kadının bu tür korkularla câmiye gitme konusunda çekimser kalmasıdönemin sosyal yaşantısında ahlâkî çöküntünün had safhaya ulaştığını dagöstermektedir.12. Meşâhîru’n-Nisâ’da Bilgilendirme Maksatlı Zikredilen MeselelerMeşâhîru’n-Nisâ’da toplam 25 ıstıtrâd, 4 tetimme, 4 fâide, 1 nükte, 1tenkîd, 1hâtıra ve 1 latîfe mevcuttur. Müellif, bu başlıklar altında ve yeri geldikçehaltercemelerde öğrencilere ulaştırmak istediği mesajlar ve sâir bazı konulara dâiraçıklamalar yapmıştır. Bu başlık altında Mehmed Zihni’nin eserin akışı içindeverdiği fıkhî, târihî ve dînî mâlumâtların birkısmına temas edeceğiz.Mehmed Zihni’ye göre kadınların düşman topraklarına yapılacak seferlerekatılmaları sonraki dönemlerde yasaklanmıştır. Müellif, konuyla ilgili olarakÜmeyye el-Ğıfâriyye’nin haltercemesinden sonra kendi görüşünü zikretmiştir.Ümeyye, yaralılara bakmak ve ellerinden geldiğince müslüman muhâriplere yardımetmek için diğer bazı hanımlarla birlikte Hz. Peygamber (sav)’e gelerek HayberGazvesi’ne katılmak için izin istemişler ve Hz. Peygamber (sav) de onlara bu iznivermiştir. Hanımların da savaşta erkeklere güçleri nisbetinde yardım etmeleri takdiredilerek Ümeyye’nin cesâreti ve yardımseverliği örnek bir davranış olarakanlatılmıştır. Aynı zamanda Ümeyye’nin ve onunla birlikte gelerek izin isteyen diğerkadınların bu taleplerine Hz. Peygamber (sav)’in olumlu karşılık vermesi İslâm’a188


göre bu tür bir davranışta sakıncanın olmadığını göstermektedir. Ancak müellif şöyledemektedir:“Kadınların muhârebeye gitmeleri müehhıran nehy buyrulmuştur. Menhîlini dahigazâ hakkındadır ki bilâd-ı e’dâ üzerine sefer itmekdedir. Yoksa cihâdın farz-ı aynolduğunda yani e’dâın bilâd-ı ehl-i İslâm’a hücûmunda kadınlar kavgadan menolunmazlar.” 479Bu cümlelerden anlaşıldığına göre düşmanın İslâm topraklarını istilâ etmesidurumunda müslüman kadınların kendi toprağını canla başla savunması gerekir.Çünkü cihat farz-ı ayn’dır. Ancak gerekmediği hallerde yani düşman üzerine seferdüzenlendiği hallerde kadının bu seferlere katılması kesinlikle yasaktır. Ancakmüellif, bu yasağın gerekçeleri hakkında bir açıklamada bulunmamıştır. Burada birçelişki olduğu kanaatindeyiz. Zira Mehmed Zihni, cihadın farz-ı ayn 480 olduğunukabullenmekte ancak kadınların muharebeye katılmasını sınırlandırarak yalnızcaİslâm topraklarının düşman istilâsına uğradığı zamana hasretmektedir.Bu dönemde Osmanlı Devleti’nin ciddi anlamda başta Rusya olmak üzereAvrupalı devletlerle savaş halinde bulunması cihadın önemi açısından dikkate değer.Müellif dönemin şartlarını dikkate alarak ülke topraklarının düşman istilâsına karşıkadın-erkek denmeden elbirliğiyle savunulmasını istemiştir. Zira bu topyekün birsavaş ise herkes yeralarak payına düşeni yapmalıdır.Mehmed Zihni Efendi’ye göre bir kadının kadınlardan oluşan bir cemaate namazkıldırması caizdir. Müellif, Sa’de bint Kumâme’nin haltercemesinde Sa’de’ninkadınlara imamlık yaptığını fakat erkek imamlar gibi cemaatin önüne geçmediğini veÜmmü Seleme’nin rivâyeti üzere ortalarında durduğunu söylemiş ardından fetvâverircesine konuyla ilgili şunları söylemiştir:479 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 111.480 “Farz, mükellefin ifâ sorumluluğu açısından farz-ı ayın ve farz-ı kifâye şeklinde iki kısma ayrılır.Farz-ı ayın, şâriin her bir mükellefin ayrı ayrı ifâ etmesini istediği mükellefiyettir. O emri başkalarınınyerine getirmekte oluşu kişiyi sorumluluktan kurtarmaz. Aksine bir delil olmadıkça, şâriin emirleri ofiilin aynî farz olduğuna delâlet eder. Namaz, oruç, hac, zekât gibi temel ibâdetler böyledir. Farz-ıkifâye ise, Müslümanların ferden değil de toplum olarak sorumlu oldukları mükellefiyetlerdir. Cenâzenamazının kılınması, cihad, ilimle meşguliyet, meslek ve sanatların icrası, iyiliklerin emredilipkötülüğün engellenmesi, şahitlik böyledir. Bu görevleri toplumun bir kesimi yerine getirincediğerlerinden sorumluluk kalkar. İlmihal, Türkiye Diyânet Vakfı Yayınları, Ankara 2003, c. I, s. 166.189


“ Kadınların içlerinden biri vech-i mezkûr üzere imam olarak kendi kendilerinecemâat olmaları maa’l-kerâhe câiz ama içlerinde erkek olmayarak hep nâ-mahremnisvândan ibâret bir cemâatin ecnebî bir erkeğe iktidâ itmeleri ğayr-i câizdir.” 481Bu ifadelerden anlaşıldığına göre bir kadının kadınlardan müteşekkil bir cemâatenamaz kıldırması mekruh olsa da câizdir. Ancak tamamı nâmahrem kadınlardanoluşan bir cemâatın yabancı bir erkeğin arkasında namaz kılması câiz değildir. ZihniEfendi, fetva verircesine fikir beyân etmiş ve kız öğrencileri konu hakkındabilgilendirmiştir. Müellif, burada “hanımlar cemâatı olarak nâmahrem bir erkeğinarkasında namaz kılmayın” mesajını vermiştir.Mehmed Zihni, hanımları ilgilendiren fıkhî meselelerden mehir konusunda da kızöğrencileri bilgilendirmiştir. Hz. Şuayb’ın kızı ve Hz. Mûsâ’nın zevcesi olanSafûrâ’nın haltercemesinde, Hz. Şuayb’ın kızını Hz. Mûsâ’ya kendilerine sekiz ya daon sene hizmet etmesi şartıyla ve bu hizmeti mukâbilinde zevce olarak verdiğinianlattıktan sonra “mehir” ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır:“Kadın kısmına kıyılan nikâh mezhebimizce on dirhem gümüş kıymetinden ekallolmamak üzere gerek akçe ve gerek mübâhu’l-intifâ’ emvâl cinsinden olabilir ise deverilecek malın mütekavvim olması yani mübâhu’l-intifâ’ ve sahîhu’l-bey’bulunması meşrût olduğundan bir kimse hîn-i akd ve tezevvücde mehir nâmınaolarak mechûlü’l-cins bir mal tesmiye itse meselâ ben şu kadına nikah olarak birhayvan yahut bir urba veyahut bir ev vereceğim dese de evin nerede olduğunu vehayvanın ne cins hayvan ve urbanın ne nev’ şeyden idüğünü tayin ve beyân itmeseveyâhut şu köle ve şu sirke mukâbilinde diye bir şahıs göstererek veyâ bir fıçıyaişâret eyleyerek tezevvüc itse de maa hâzâ ki köle dediği şahıs hür ve sirke dediği şeyşarap olsa mal-ı mütekavvim olmadığı için bunların hiç biri mesmû’ ve muteberolmayıp hîn-i hâcette mehr-i misil i’tâsı lâzım geleceği gibi bir hür adam bir kadınımehir yerine kendisine meselâ bir sene hizmet etmek yahut ona ta’lîm-i Kur’âneylemek üzere tezevvüc ittiği sûrette dahi bunlar muteber olmayarak yine mehr-imisil lâzım gelecektir zîrâ mehir nâmına tesmiye olunan şey mal değildir hem dehizmet husûsunda kalb-i mevdû’ vardır çünkü zevciyetin mevdûu zevcenin zevcehâdime olmasıdır yoksa zevcin zevceye hâdim olması değildir lâkin eğer kadının481 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 308.190


kendine değil de efendisine ve hürre olduğuna göre velîsine hizmet itmek üzeretezevvüc iderse sahîh ve muteberdir işte Şuayb aleyhisselâmın kıssası bu kabîldendirnitekim mevlânâ Aynî Kenz şerhinde tasrîh eylemişdir.” 482Görüldüğü üzere Zihni Efendi mehirde aranan şartları, nelerin mehir olarak kabuledilip nelerin kabul edilemeyeceğini ayrıntılı bir şekilde açıklamış ve kız öğrencilerimehir konusunda bilgilendirmiştir.Mehmed Zihni, Mev’ûde bahsi münâsebetiyle fıkhî meselelerden akîka hakkındada bilgi vermeyi gerekli görmüş ve “câhiliye döneminde akîka” hakkında bilgi veripakîkânın gerçek anlamını açıklamıştır.Müellifin anlattığına göre câhiliye döneminde Araplar, erkek çocuklarıdoğduktan sonra yedinci gün bir kurban keserler, selâmete ereceği inancıyla çocuğunbaşını tıraş edip kurbanın kanını sürerler ve uğur saydıklarından hayvanınkemiklerini kırmaksızın bütünce pişirirler ve bu kurbana da akîka derlerdi. 483Mehmed Zihni Efendi’ye göre ise asıl akîka bu değildir. Müellif, akîkayıaçıklama sadedinde şunları söylemiştir:“…Asıl akîka çocuğun hîn-i vilâdetinde başında olan ana tüyü manasına olupmuehhıran onun izâlesi günü kesilen kurbana alem olmuştur. Bu âdet asr-ı risâlettekızlar hakkında dahi icrâ olunmak üzere ibkâ buyrulup fakat çocuğun başı tıraşedildikte akîkanın demine bedel za’ferân sürülmek usûlü ittihâz kılındı…” 484Zihni Efendi, konuyla ilgili olarak dört imamın akîka hakkındaki görüşlerini denakletmiştir: “…Eimme-i erbaadan İmâm Mâlik ve Şâfiî akîkanın mesnûn vemüstehap olmasına ve İmâm Ahmed Hazretleri bir kavilde vucûbuna ve bir kavildeseniyyetine zâhib olup İmâm-ı A’zâm Hazretleri ise yalnız mübâhiyetine kâilolmuşlardır bizce istihbâbı olmadığı ve İmâm Muhammed b. el-HasenHazretlerinden “Akîka tetavvuan işlenir bir şey idi muehhıran edhıyye ile mensûholdu” diye menkûl olduğu cihetle (Kitâbu’l-Akîka) kütüb-i mütedâvile-i Hanîfe’demetrûktur.” 485482 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 352–353.483 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 237–238.484 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 238.485 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 238.191


Mehmed Zihni Efendi, burada öğrencilere akîka kurbanı hakkında bilgi vermiş veİslâm’ın bu güzel uygulamanın kız çocukları da teşmil edecek şekilde devâmına izinvermesini “İslâm’ın kızlara verdiği önemi” vurgulamak için zikretmiştir. Kurbanınkanını başa sürmenin câhiliye döneminden kalma bir âdet olduğunu öğreterek de bubâtıl uygulamadan kaçınmanın gereği üzerinde durmuştur.Mehmed Zihni, Nâbiğa bint Harmele’nin haltercemesinde câhiliye devri nikâhçeşitleri ve çocukların nesebini tayin konusunda tafsilâtlı bilgi verdikten sonra“…Vaktâ ki Cenâb-ı Hakk Zât-ı Hazret-i Risâleti meb’ûs-ı bi’l-hakk olarak ba’s veirsâl buyurdu Zât-ı Hümâyun Risâletpenâhîleri el’ân cârî olan usûl-i münâkeheninğayrısını külliyen hedm ve ibtâl buyurdu” 486 diyerek Hz. Peygamber (sav)’in geçerliolan nikâhlanma usûlünün dışındakileri yasakladığını söylemiştir. Müellif,öğrencileri dinimizce bâtıl olan nikâhlar hakkında bilgilendirerek bu tür gayr-i meşrunikâhlardan kaçınmaları konusunda uyarmış aksi takdirde başlarının ağrıyabileceğimesajını vermiştir.Mehmed Zihni, aynı konuyla alâkalı olarak Nusaybin’in haltercemesinde gerekligördüğü için olsa gerek mut’a nikâhının haram olduğuna dâir ayrıca açıklamadabulunmuştur. Bu konuda naklettiği rivâyet şöyledir:“Halîfe Me’mun bir seferinde Nisâ Sûresi 24. âyetin 487 zâhirî manasınadayanarak mut’a nikâhının câiz olduğunu ilân eder ve askerine mut’a nikâhı ile kadınalmalarına dâir ruhsat verir. Kadı Yahyâ bu ilânı duyar duymaz Halîfe’nin huzûrunagelir ve “Sen halka i’lân-ı zinâ ediyorsun.” diyerek Mu’minûn Sûresi 5. ve 6.âyetleri 488 delil gösterip “Kadınlardan istifâde şeriatımızda iki şekildedir. İnsanzevce-i sahîhasını bir de mülkiyeti altındaki câriyesini istifrâş edebilir.” der.Mu’minûn Sûresi 7. âyeti 489 delil göstererek de “Bunların dışında kadınlarla birlikteolanlar hudûd-ı ilâhînin hâricinde hareket etmiş olacaklardır. Mut’a ile nikâhlanankadın ise insanın memlûkesi olmadığı gibi mut’a çiftler arasında nikâhın maksatlarınıtemin etmediğinden insanın zevce-i sahîhası da değildir.” der. Kadı Yahya, Hz.486 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 253–254.487 Nisâ 24: “…Onlardan (nikâhlanıp) faydalanmanıza karşılık sâbit bir hak olarak kendilerinemehirlerini verin…”488 Mu’minûn 5–6: “Onlar ki ırzlarını korurlar. Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan câriyeleribunun dışındadır…”489 Mu’minûn 7: “Kim bunun ötesine geçmek isterse işte onlar haddi aşanlardır.”192


Ali’nin “Mut’anın tahrîmini nâsa nidâ itmekliğimi Rasûlullah (sav) bana emretti.”sözünü de naklettikten sonra mut’anın haramlığını kitap ve sünnetle isbât ederekMemûn’a önceki ilânını ilğâ ile onun aksini ilân ettirir.” 490Zihni Efendi, mut’a nikâhı konusunda şu sözleriyle son noktayı koymuştur:“…Hakk râzı olsun ümmet-i merhûmeyi bir büyük illet-i sâriyeden kurtarmıştır.” 491Mehmed Zihni, müslüman kızların müşrik erkeklerle evlenmesinin İslâm’a aykırıolduğunu vurgulamıştır. Kız öğrencilere evlenecekleri kişide aramaları gereken bu enönemli özellik hakkında bilgi vererek uyarıda bulunmuştur. “Fâide” başlığı altındaBakara Sûresi 221. âyetin 492 sebeb-i nüzûlünü anlatmış ve bu âyetteki müşrikkadınların umûm hâlinin daha sonra Mâide Sûresi 5. âyetle 493 tahsis edildiğinisöylemiştir. Âyetlerin hükmüne göre Mehmed Zihni, putperest olan müşrik veateşperest olan mecusi kadınların müslümanlar tarafından nikâhlanmalarının haramolduğunu ancak ehl-i kitap olan yahudi ve hıristiyan kadınlarla nikâhlanma veevlenmenin helâl olduğunu söylemiştir. 494Mehmed Zihni Efendi, Istıtrâd başlığı altında İslâm’da “uğursuzluk” diye birşeyin olmadığını vurgulamıştır. Anlattığına göre Harun Reşit, Horasan seferindemüctehit hanefî imamı Muhammed b. el-Hasen eş-Şeybânî hazretleriyle nahiv âlimiKisâî’yi berâberinde götürmüştür. Rey şehrine ulaştıklarında h. 180’de ikisi aynıgünde vefât etmiştir. Rey şehri onların vefât yeri olduğundan Harun Reşit, “Rey şehrine uğursuz yermiş. Fıkıh ve edebiyat ile girdim fıkıh ve edebiyatı orada kaybettim.”demiştir. 495Müellif, burada devreye girerek Rey’in uğursuz olmadığı sadedinde şu sözlerisarfetmiştir: “…Lâkin şehr-i mezkûr muehhıran tıbtan Kitâbu’l-Hâvî’nin müellifiolan Ebû Bekir er-Râzî ile Tefsîr-i Kebîr ve Mebâhis-i Meşrikıyye ve Metâlib-i Âliye490 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 263.491 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 263.492 Bakara 221: “İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan kadınlarla evlenmeyin. Allah’a ortakkoşan kadın hoşunuza gitse de mümin bir câriye Allah’a ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır.İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan erkeklerle kadınlarınızı evlendirmeyin. Allah’a ortakkoşan hür erkek hoşunuza gitse de iman eden bir köle Allah’a ortak koşan bir erkekten dahahayırlıdır…”493 Mâide 5: “…Mümin kadınlardan iffetli olanlarla daha önce kendilerine kitap verilenlerden olaniffetli kadınlar da mehirlerini vermeniz kaydıyla evlenmek, zina etmemek ve gizli dost tutmamaküzere size helâldir…”494 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 318.495 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 73–74.193


misilli hazâin-i ulûm sahibi olan İmâm Fahruddîn er-Râzî gibi iki zât ve’l-işânıyetiştirmiş olmasına nazaran zikr olunan imâmeyn-i humâmeynin orada kalmalarımemleket-i merkûmenin meş’ûm değil belki merkez-i ulûm olduğuna bir işâret gibiolmuşdur…” 496Zihni Efendi, Zühre’nin haltercemesinden sonra yazdığı Istıtrâd’ta, konuylailgisiz olmakla birlikte Zühre’yle isim benzerliğinden olsa gerek bu vesîleyle İslâm’aaykırı, bâtıl bir inanışın yanlışlığını göstermek istemiştir. Istıtrad’ta anlatıldığına göreo dönemde halk arasında yaygın olan inanç şöyleydi:“Seyyâre yıldızlarından olan Zühre, eskiden Bâbil şehrinde Zühre isimli güzel birkadındı. Allah tarafından imtihan için kendilerinde kuvve-i şehevâniye bulunmaküzere Bâbil’e indirilen Hârût ve Mârût adlı iki melek Zühre’ye sihir yapmayı öğretti.Zühre, melekleri günah işlemeye ve Allah’a şirk koşmaya karşı kışkırttı. Daha sonraZühre, meleklerden öğrendiği efsûn ve İsm-i A’zam ile semâya yükseldi vesemâvâtın üçüncü tabakasında parlak bir yıldız olarak kaldı.” 497Mehmed Zihni, bu inanışın bâtıl olduğunu şu sözleriyle ifade etmiştir: “…dâirmenkûl olan kelâm ulemâ-yı İslâmiyenin tasrîhi üzere yehûd tâifesinden mahkîdirmüslümânca böyle bir i’tikâd yoktur…” 498 Yahudi kaynaklı bir rivâyete dayanan buinanışın İslâm’a sonradan girdiğini ve halk arasında revaç kazandığını vurgulayanmüellif, fikrini bilgi temelli kılarak kuvvetlendirmek ve doğruluğuna okuyucuyuinandırmak için bazı kaynak kitaplardaki kendi fikrini destekler nitelikteki görüşleride nakletmiştir. Makul görerek naklettiği bir görüşe göre melekler ve Zühre buradasadece birer rumuzdurlar. Akıl ve ruh iki meleğe, nefs-i emmâre ise Zühre’yebenzetilmiştir. Buna göre akıl ve ruh nefs-i emmâreye mağlup düşerse insankendinden beklenen kemâl mertebelerine ulaşamaz. Yani bir kişi çok fazla hayır vetâat sahibi olup meleklerin ahlâkı ile muttasıf olsa bile nefs-i emmâreye uyup onabağlanırsa hayvanlık seviyesine düşer, aşk ve muhabbet ateşi söner ve insanlıkvasıfları kaybolur. 499496 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 74.497 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 270.498 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 270.499 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 271.194


Zihni Efendi, bu şekilde kız öğrencilere halk arasında yaygın olan kanâatlerin deasılsız olma ihtimâlinin bulunduğu, çoğunluğun bir şeye inanmasının inanılan şeyinyüzde yüz doğru olduğu anlamına gelmeyeceği, özellikle dinle ilgili meselelerdekulaktan duyma bilgilere itibar etmemeleri gerektiği, yapmaları gerekenin dinlerinikaynaklardan doğru olarak öğrenerek itikatlarını sağlam zemine oturtmak olduğumesajını vermek istemiştir.Mehmed Zihni, Hz. İsmâil’in annesi Hâcer’in haltercemesinde “kadınlarda kulakdelme ve sünnet olmanın” Hz. Hâcer’den kaldığını söylemiş ve bu konuda açıklamayaparak kız öğrencileri bilgilendirmiştir. 500Müellif, Istıtrâd başlığı altında Cuma ismiyle Medine şehri arasındaki ilişkiyedikkat çekerek bu konuda kız öğrencileri bilgilendirmek istemiştir. Müellifin buradaverdiği bilgilere göre müminlerin bayramı olan cuma gününün Arapça’daki eski ismi“arûbe” idi. Bu güne cuma adı, İslâmî devrede Medîneliler tarafından halkın o gündenamaza toplanması münâsebetiyle verilmiştir. Cuma Sûresi, Medenî sûrelerdendir.Cuma Namazı için ilk toplanma h. 1. yılda Mescid-i Medîne’de olmuştur. Daha sonramüellif, Câhiliye Dönemi’nde Arapların pazar gününe “evvel”, pazartesi gününe“ehven”, salı gününe “cubâr”, çarşamba gününe “dubâr”, perşembe gününe “mûnis”,cuma gününe “arûbe” ve cumartesi gününe “şeyâr” dediklerini aktarmıştır. 50113. Fasl-ı Mahsûs’ta Verilmek İstenen MesajlarMehmed Zihni Efendi, “Fasl-ı Mahsûs” başlığı altında hanımlara yönelik bazıilmî ve edebî hikâyeler anlatarak kız öğrencilere bazı nasihatlerde bulunmakistemiştir. 502 Bu hikâyeleri okuduğumuzda müellifin vermek istediği mesajlarınbazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:Kadınlar şerlerinden Allah’a sığınılacak varlıklar değillerdir.Müslüman hanımlar akıllı, bilgili ve medenî cesârete sahip olmalıdır. Akıllı vedindar kadın her emeline ulaşabilir.Müslüman hanımlar, Kur’ân-ı Azîmü’ş-Şân’ı okumalı ve onu yaşantılarınageçirmelidir.500 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 287–288.501 Meşâhîru’n-Nisâ, c. I, s. 147.502 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 342–392.195


Müslüman hanımlar namus ve ırzlarına düşkün olmalıdır.Müslüman hanımlar çekememezlik, haset ve israf gibi kötü hasletlerdenkaçınmalıdır.Müslüman hanımlar, kendilerinden yardım isteyen muhtaçlara ellerindengeldiğince yardım edip onları boş döndürmemelidir.Müslüman hanımlar misâfirperver olmalı ve misâfirden kaçmamalıdırlar.Müslüman kızlar annelerine karşı saygılı olmalı ve onlara iş tutturmamalıdırlar.Müslüman hanımlar şiirle iştiğâl edip belîğâne bir ifade tarzına sahipolmalıdırlar. Ancak kadın şâirler erkek şâirlerle atışmamalıdır. Bî-edebâne bircevapla karşılaşırlarsa mahcup olabilirler.Müslüman hanım, haberi olmadan velîsi tarafından tanımadığı biriyleevlendirilmemelidir.Müslüman hanımlar, evlenmek üzere kendisine tâlip olan kişilerin dışgörüntüsüne ve mesleğine değil onun ahlâkına ve iyi bir hayat arkadaşı olupolamayacağına bakmalıdır. Çünkü kadın, kocası çirkin olsa bile eğer sabredersecennetliktir. Ayrıca kadın, kocasının mesleğiyle değil kendisiyle evlenecektir.Kadın erkekler tarafından sadece güzelliğinden dolayı değil aklı ve zekâsı ile detercih edilebilir.Müslüman hanımlar vücut temizliğine dikkat etmeli ve bakımlı olmalıdırlar.Güzel kokular ve buhurlar sürmeli, bunları sürmediği zaman bile günün her vaktigüzel kokmalıdırlar. Eşlerinin bu konularda şikâyet etmesini gerektirecek şekilde pisve bakımsız olmamalıdırlar.Sâliha hanımlar kocaları için süslenmelidir. Bir kadının kocası için süslenmesionun salâhındandır. Kadının zevci için süslenmesi Hakk’tan uzak olduğu anlamınagelmez bilâkis onun görevidir.Müslüman hanımlar kocalarına vefâkâr olmalıdır. Öldükten sonra bile kocasınıunutmamalı, ona muhabbet beslemeli ve mecbur kalmadıkça başkasıylaevlenmeyerek kocasına sâdık kalmalıdır.196


Kadınlar kocalarına duydukları muhabbetten dolayı onların azarlama ve şiddetgösterme durumlarında dahi sabredip sükût etmeyi tercih etmelidirler.Müslüman hanımlar “gece kâim gündüz sâim” olup vakitlerini sürekli ibâdetlegeçirerek kocalarını ihmal etmemelidirler.Müslüman hanımlar aşırı titiz olup eşlerini usandırmamalı, eşine ve ailesine kötüdavranmamalı, edep ve terbiye sınırlarını aşan davranışlar sergilememeli ve eşlerininsözlerini dinlemelidirler.İslâm’da erkeğe dört hanıma kadar evlenmesi helâl kılınmış olmakla birlikte birkadının zevcinden dört gecede bir hakkı vardır.Görüldüğü üzere Mehmed Zihni Efendi, anlattığı hikâyelerle kız öğrencilerdengüzel ahlâklı, akıllı, bilgili, kültürlü, dindar olmalarını ve kendilerini her alandayetiştirmelerini istemiş; genç kızlara evlenecekleri kişide hangi hususlara dikkatetmeleri gerektiğini vurgulamış ve müslüman hanımın eşine ve annesine karşıgörevlerini zikretmiştir.Müellif, Meşâhîru’n-Nisâ’yı “Zeyl” ile sonlandırmıştır. 503 Bu zeylde müellif,yazmayı unuttuğu ya da kitaplarda sonradan gördüğü hanımları da eserine eklemiştir.Zihni Efendi, eserini kendi deyimiyle kütüphaneler dolusu kitap araştırarakyazdığı için Meşâhîru’n-Nisâ, hacimce epey kabarık olmuştur. Eserin hacmiMaârifçe istenilen sınırı aştığından umumun isteğine uyularak Dâru’l-Muallimât’taMeşâhîru’n-Nisâ’dan seçilerek oluşturulacak başka bir kitabın ders kitabı olarakkullanılmasına karar verilmiştir.Meşâhîru’n-Nisâ’dan Mehmed Zihni Efendi’nin din ve dünya görüşü ile hayâtabakışını da anlamak mümkündür. Çünkü görüldüğü üzere müellif çeşitli başlıklaraltında İslâm tarihi, tefsir, fıkıh, dinler tarihi, kelâm, çocuk eğitimi ve daha pek çokalanda yeri geldikçe açıklama yapmıştır.503 Meşâhîru’n-Nisâ, c. II, s. 392–429.197


SONUÇAraştırmamıza başlarken İslâm tarihçiliğinde var olan tabakât yazıcılığındakadınlara çok az yer verilmiş olduğunu düşünüyorduk. Fakat araştırmanın seyrindegördük ki kadınlar da tabakât kitaplarında erkekler kadar olmasa da hatırı sayılırmiktarda yer almıştır. Tabakât kitaplarının hepsinde kadınlara yer verilmemiştir.Ayrıca kadınlara yer veren tabakât kitaplarında da bu durum aynı yoğunluktadeğildir. Kiminde kadınlar için müstakil bir cilt ayrılmış, kiminde de “Kitâbu’n-Nisâ” ve benzeri başlıklar altında bir cildin belli bir bölümünde kadınlarınhaltercemeleri bir araya toplanmıştır. Bazısında ise kadınlara has özel bir bölümayrılmadan alfabetik sıraya göre yeri geldikçe bazı hanımlara yer verilmiştir.Biz, çalışmamızda İslâm tarihçiliğinde kadınları tanıtan bu tabakât yazıcılığınıMehmed Zihni Efendi’nin Meşâhîru’n-Nisâ adlı eserini esas alarak “meşâhîru’nnisâ”olarak kavramlaştırdık.İbn Sa’d (ö. 230), tabakât yazıcılığındaki en erken kaynak olan Kitâbu’t-Tabakâti’l-Kebîr adlı eserinin 8. cildini hanımlar için hasretmiştir. Bu durum, ilkdönemlerde kadınların ilmî açıdan ne kadar aktif ve faal olduklarının ve zannedildiğigibi evlerine kapalı kalmadıklarının bir göstergesidir. Aynı zamanda İbn Sa’d’ınerkeklerin yanında hanımlar hakkındaki bilgileri de kayda geçirmesi ilk dönemde buişe verilen önemi göstermektedir.Günümüze ulaşan en eski tabakât kitabı olma özelliğini taşıyan Kitâbu’t-Tabakâti’l-Kebîr’de kadınlara müstakil bir cilt ayrılacak genişlikte yer verilmişolmasına rağmen bundan sonra tabakât yazıcılığındaki meşâhîru’n-nisâ geleneğimaalesef zamanla körelmiştir.Osmanlı Devleti’nde tabakât yazıcılığındaki meşâhîru’n-nisâ geleneğinicanlandıranların başında Mehmed Zihni Efendi gelmektedir. Mehmed ZihniEfendi’nin Meşâhîru’n-Nisâ adlı eserini telif etmesinde dönemin şartları da etkiliolmuştur. Müellif, Meşâhîru’n-Nisâ’yı I. Meşrutiyet Döneminde yazmıştır.Osmanlı Devleti’nde Meşrutiyet döneminde kadına verilen önem, kadınlarayönelik eserlerin yazılmasına ve bu sahadaki neşriyâtın artmasına vesîle olmuştur.Kadına verilen önem, dönemin hâkim fikir akımı olan "İslâmcılık" altyapısıyla198


irleşince yazılan eserler de farklı bir çehre kazanmış ve "müslüman kadın"a yönelikolmuştur. Meşâhiru'n-Nisâ adlı eser işte böyle bir dönemde kaleme alınmıştır.Mehmed Zihni Efendi, tabakât türündeki Meşâhîru'n-Nisâ adlı eserini devrininhakim anlayışı olan “İslâmcılık” fikir akımının etkisi altında ve müslüman kadınıncehaletine yönelik iddiaları çürütmek için yazmıştır.Mehmed Zihni Efendi’nin zamanına kadar yazılmış olan tabakât kitaplarının pekçoğundan faydalanarak yazdığı Meşâhîru’n-Nisâ, sadece bir tabakât kitabı değildir.Meşâhîru’n-Nisâ’yı kendisinden öncekilerden ayıran en önemli fark yazılış amacıdır.Meşâhîru’n-Nisâ’da maksat sadece hanımların haltercemelerini sıralamak değildir.Dönemin Maârif Nezâreti’nin kendisinden Dâru’l-Muallimât’ta okutulmak üzere kızöğrencilerin örnek ve ibret alacakları bir kitap yazması talebinde bulunması üzerinebu eseri yazmaya başlayan Mehmed Zihni, eserinde kız öğrenciler için “Örnekmüslüman hanım nasıl olmalı?” sorusunu yanıtlamaya çalışmış ve kız öğrenciler içinhaltercemelerini verdiği hanımların şahsında somut bir müslüman hanım tiplemesioluşturmuştur.Mehmed Zihni Efendi, haltercemesini verdiği hanım en çok hangi iyi ya da kötüvasfıyla temâyüz etmişse, o hanımı kız öğrencilere ya örnek göstermiş ve kızlardanonun gibi olmalarını istemiş ya da o hanımın âkıbetinden ibret alıp aynı hatayıonların da yapmaması gerektiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda müellif, hanımlarıanlatırken onları hangi özellikleriyle ön plâna çıkarmışsa bu özellikleri tasvip etmeya da etmeme yoluna giderek taraf tutmuştur.Mehmed Zihni Efendi, eserini evrensel bir dünya görüşüyle yazmıştır.Meşâhîru’n-Nisâ’da zaman, mekân, meslek, milliyet, din ve sosyal statü farkıgözetilmeksizin herhangi bir vasfıyla temâyüz ederek meşhur olmuş pek çok kadınayer verilmesi bunun göstergesidir. Müellifin eserinde Hz Peygamber (sav)’den önceyaşamış kadınlardan çağdaşı kadınlara; Kurtuba ve Gırnata’lı kadınlardan Mekke’li,Medine’li, Basra’lı, Kûfe’li, Mısırlı, Şam’lı, Kudüs’lü, Semerkand’lı ve Horasan’lıkadınlara; şâire, muğanniye, muhaddise, fakîhe, vâize, veliyye, hükümdar ve fesâhatsâhibi kadınlardan nemmâme ve zâniye kadınlara; Türk, Arap, Fârisî, Rum, Çinli,Hindli ve Çerkez pek çok milliyetten kadına ve müslüman kadınlar kadar hristiyan,yahudi ve mecusi kadınlara da yer vermesi bunu açıkça göstermektedir. Müellif199


tanıttığı hanımların câriye ya da hür olmasına da dikkat etmemiştir. Ayrıca eserindesadece müspet yönde meşhur olmuş kadınlara değil menfi yönde tanınmış olanlara dayer vermiştir.Meşâhîru’n-Nisâ’da farklı sahalarda temâyüz etmiş hanımların sayısı dikkatealındığında dengeli bir dağılımın olmadığı görülmektedir. Müslüman hanımlar dahaziyâde şiir, sanat ve hadis sahasında temâyüz etmiştir. Eserde tefsir ve kelâm gibiİslâmî ilimlerde meşhur olmuş müslüman kadınlara rastlanmamıştır. Fıkıhta ise busayı nisbeten azdır. Fen bilimleri ve tıp alanlarında ise sadece bir hanım tanıtılmıştır.Bu durum kanaatimizce sözkonusu bilim dallarının uzun ve örgün bir eğitim sürecigerektirmesinden kaynaklanmıştır. Müslüman kadınlar bu süreçte yeterli usûlbilgileri almadıklarından bu alanlarda söz söylememişlerdir. Sözkonusu dağılımdaeğitim sürecinin zorluğu kadar istihdam yetersizliği de etkili olmuş olabilir.Sözgelimi fakîhe hanımlar kadı olarak görevlendirilmediklerinden mevcut durumonların fıkıh sahasına profesyonel anlamda daha az yönelmelerine sebebiyet vermişolabilir. Yine vâli olarak atanmış bir hanım da olmamıştır. Bundan dolayı damüslüman hanımlar sözkonusu alanlara daha az ilgi göstermiştir.Meşâhîru’n-Nisâ’da tanıtılan müslüman hanımların birkısmı tek bir alanla değilfıkıh ve hadis, hüsn-i hat ve edebiyat, şiir ve şarkı gibi farklı birçok alanlailgilenmiştir. Bu durum ilk dönemlerde ilimlerin birbirinden kesin sınırlarlaayrılmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Bu durumda diyebiliriz ki Meşâhîru’n-Nisâ’da farklı sahalarda temâyüz etmiş ansiklopedist âlimeler de vardır.Mehmed Zihni Efendi, Meşâhîru’n-Nisâ’ya Dâru’l-Muallimât’a yönelik bir derskitabı olması amacıyla başlamışsa da eserini tamamladıktan sonra muhteviyâtınınders kitabı olamayacak kadar kapsamlı ve geniş olmasından Meşâhîru’n-Nisâ’danderlenecek başka bir eserin ders kitabı olarak okutulması gerektiğini düşünmüştür.Eserin hacimce bu kadar kapsamlı olmasında müellifin evrensel bir anlayışla hareketedip seçici davranmadan eserine meşhur olması kaydıyla tüm kadınları alması etkiliolmuştur.Mehmed Zihni, Meşâhîru’n-Nisâ’da sadece hanımların haltercemelerini vermekve kız öğrenciler için “örnek müslüman kadın” tipolojisi oluşturmakla yetinmemişaynı zamanda yeri geldikçe “ıstıtrâd”, “tetimme”, “fâide” ve diğer bazı başlıklar200


altında ve hanımların haltercemelerini verirken satır aralarında İslâm tarihi, dinlertarihi, tefsir, kelâm, fıkıh gibi çeşitli sahalara dair konular hakkında kendi görüş vefikirlerine de yer vererek okuyucuyu hem bilgilendirmiş hem de yönlendirmiştir. Budurum Zihni Efendi’nin çok yönlü bir âlim olmasından kaynaklanmıştır. Müellif, pekçok alana vâkıf olduğundan fırsatları iyi değerlendirerek kız öğrencileri öneminebinaen çeşitli konular hakkında bilgilendirmeyi uygun görmüştür. Meşâhîru’n-Nisâ’nın bu yönü de onu diğer tabakât kitaplarından ayırmaktadır. Bu bakımdanMeşâhîru’n-Nisâ’dan Zihni Efendi’nin din ve dünya görüşü hakkında bilgi edinmekde mümkündür. Biz bu çalışmada ağırlıklı olarak Meşâhîru’n-Nisâ’da çizilen “örnekmüslüman kadın profili” üzerinde durduk. Zihni Efendi’nin sözkonusu alanlara dâirfikirleri müstakil bir çalışmanın konusu olacak genişlikte olup Meşâhîru’n-Nisâ’dakonuyla alâkalı bol miktarda malzeme mevcuttur.201


BİBLİYOGRAFYA1. AKÜN, Ömer Faruk, “Fıtnat Hanım”, DİA, c. XIII, İstanbul 1996.2. AKYÜZ, Yahya, Türk Eğitim Tarihi, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara2000.3. ARSLAN, Ahmet Turan, Son Devir Osmanlı Âlimlerinden Mehmed ZihniEfendi, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul 1999.4. AYHAN, Halis, “Batılılaşma-Eğitim ve Öğretim”, DİA, c. V, İstanbul 1992.5. AYDIN, M. Akif, “Batılılaşma-Hukuk”, DİA, c. V, İstanbul 1992.6. _____, “Kadın”, DİA, c. XXIV, İstanbul 2001.7. BAĞDATLI, İsmail Paşa, Hediyyetü’l-Ârifîn Esmâü’l-Müellifîn ve Âsâru’l-Musannifîn, c. II, Maarif Basımevi, İstanbul 1955.8. _____, Keşfu’z-Zunûn Zeyli, c. I, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1972.9. BANARLI, Nihad Sami, “Fıtnat Hanım”, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, c. II,Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1971.10. BARAZ, Mehmed Rebii Hâtemi, Teşrifat Meraklısı Beyzâde TakımınınOturduğu Bir Kibar Semt Beylerbeyi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültürİşleri Daire Başkanlığı Yayınları, c. II, İstanbul 1994.11. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Sicill-i Ahvâl Defteri, no: 66, s. 185–186.12. BERKES, Niyazi, Türkiye'de Çağdaşlaşma, Yayına Hazırlayan: AhmetKuyaş, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2003.13. BEŞER, Faruk, Hanımlara Özel İlmihal, Bilge Yayıncılık, İstanbul 2003.14. Beyânu’l-Hakk (Mecmûası) 31, 32, 33, 34, 35, 36, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 46,47, 50, 53, 54, 55, 56, 58, 60, 62, 64, 66, 69. sayılar.15. BİNBAŞIOĞLU, Cavit, Türkiye’de Eğitim Bilimleri Tarihi, Milli EğitimBakanlığı Yayınları, İstanbul 1995.16. BOLELLİ, Nusrettin, Kadınların Hadis İlmindeki Yeri, Marmara Üniversitesiİlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul 1998.202


17. BULUT, Rukiye, “İstanbul Kadınlarının Kıyafetleri ve II. Abdülhamid’inÇarşafı Yasaklaması”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, sayı: VIII, İstanbul(Mayıs) 1968.18. BURSALI, Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, c. I, Matbaa-i Âmire,İstanbul 1333.19. CAN, İbrahim Halil, Elğâz-ı Fıkhiyye, Bahar Yayınları, İstanbul 1978.20. CAPORAL, Bernard, Kemalizmde ve Kemalizm Sonrasında Türk Kadını,Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1982.21. CELÂL, Musahipzâde, “İstanbul’da Giyim Kuşam”, TCTA, c. II, İletişimYayınları, İstanbul 1985.22. CİN, Halil, Eski Hukukumuzda Boşanma, Selçuk Üniversitesi HukukFakültesi Yayınları, Konya 1988.23. _____, İslâm ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, Ankara Üniversitesi HukukFakültesi Yayınları, Ankara 1974.24. _____, Türk Hukukunda Tarım Arazilerinin Miras Yoliyle İntikali, AnkaraÜniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Sevinç Matbaası, Ankara 1979.25. ÇANKAYA, Ali, Yeni Mülkiye Târihi ve Mülkiyeliler (Mülkiye Şeref Kitabı),c. II, Mars Matbaası, Ankara 1968–1969.26. ÇÖGENLİ, M. Sadi, Müderris Hacı Mehmed Zihni Efendi Bibliyografyası,Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Yayını, Erzurum 1989.27. DOĞRAMACI, Emel, Türkiye’de Kadının Dünü ve Bugünü, Türkiye İşBankası Kültür Yayınları, Ankara 1989.28. DUMAN, Hasan, Beyazıt Devlet Kütüphanesi 100 Yaşında, TürkKütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi Yayınları, İstanbul 1984.29. DUMAN, Tayyip, Türkiye’da Orta Öğretime Öğretmen Yetiştirme, MilliEğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1991.30. EREN, Aslan, “Osmanlı Ekonomisinde Kurumsal Gelişmeler”, OsmanlıAnsiklopedisi-İktisat, c. III, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999.203


31. ERGİN, Osman, Türkiye Maarif Tarihi, c. I-III, Osmanbey Matbaası, İstanbul1939.32. ERMİŞ, Hamza, Mehmed Zihni Efendi’nin Hayatı, Eserleri ve Arap Dili veBelâgatındaki Yeri, Basılmamış Doktora Tezi, İzmir 2004.33. _____, “Son Dönem Osmanlı Âlimlerinden Mehmed Zihni Efendi’nin Hayatıve Eserleri”, Sakarya Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, XI/2005.34. _____, “el-Kavlu’l-Ceyyid fî Şerhi Ebyâti’t-Telhîs ve Şerhayhi ve Hâşiyeti’s-Seyyid”, Sakarya Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, XI/2005.35. ERTAYLAN, İsmail Hikmet, Yetmiş Yılın Masalı, Tan Gazetesi ve Matbaası,İstanbul 1964.36. FAYDA, Mustafa, “Tabakât”, Türk Ansiklopedisi, c. XXX, Milli EğitimBasımevi, Ankara 1981.37. _____, “İbn Sa’d”, DİA, c. XX, İstanbul 1999.38. HANİOĞLU, M. Şükrü, “Batılılaşma-Giriş”, DİA, c. V, İstanbul 1992.39. HATÎB el-BAĞDÂDÎ, Ebû Bekr Ahmed b. Ali (ö. 463), Târîhu Bağdâd, c.XIV, XV, XXI, thk: Mustafa Abdulkâdir Atâ, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut1997.40. HEFFENING, “Tabakât”, İslâm Ansiklopedisi, c. XI, Milli Eğitim Basımevi,İstanbul 1970.41. İBN ABDİLBERR, Ebû Ömer Yûsuf b. Abdullah b. Muhammed b. Abdilberr(ö. 463), el-İstîâb Fî Ma’rifeti’l-Ashâb, c. IV, thk: Ali Muhammed el-Becâvî,Dâru Nahdati Mısır, Kahire tarihsiz.42. İBN ASÂKİR, Ebû Kâsım Ali b. el-Hasen b. Hibetullah b. Abdullah eş-Şâfiî(ö. 571), Târîhu Medîneti Dımaşk, c. LXIX, LXX, thk: Muhibbuddin Ebû SaîdÖmer b. Ğurâme el-Umravî, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1995.43. İBNU’L-ESÎR, İzzeddin Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed Abdulkerim el-Cezerî (ö. 630), Usdu’l-Ğâbe Fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, c. V, Matbaatu’l-Vehbiyye,Kahire 1280.204


44. İBN HACER el-ASKALÂNÎ, Şihâbuddîn Ebu’l-Fadl Ahmed b. Ali b.Muhammed b. Muhammed b. Ali el-Kenânî (ö. 852), el-İsâbe Fî Temyîzi’s-Sahâbe, c. IV, Matbaatu’s-Saâde, Mısır 1328.45. _____, Tabsîru’l-Muntebih bi Tahrîri’l-Muştebih, thk: Ali Muhammed el-Becâvî, el-Mektebetu’l-İlmiyye, Beyrut 1967.46. _____, Tehzîbu’t-Tehzîb, c. XII, Dâru Sâdır, Beyrut 1327.47. İBNU’L-IMÂD, Şihâbuddîn Ebu’l-Felâh Abdu’l-Hayy b. Ahmed b.Muhammed el-Hanbelî ed-Dımeşkî (ö. 1089), Şezerâtu’z-Zeheb Fî Ahbâri MenZeheb, Dâru İbn Kesîr, Dımaşk 1406/1986.48. İBN SA'D, Muhammed b. Sa’d Kâtibu’l-Vâkıdî (ö. 230), Kitâbu’t-Tabakâti’l-Kebîr, c. VIII, Matbaatu Birill, Leyden 1321.49. İkdâm (Gazetesi), 18–19 Muharrem 1332.50. İlmihal, c. I, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2003.51. İNALCIK, Halil, “Tanzimat’ın Uygulanması ve Sosyal Tepkileri”, Belleten s.XXVIII, Ankara 1964.52. KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayınları, İstanbul 2000.53. KANDEMİR, M. Yaşar, “İbn Hacer el-Askalânî”, DİA, c. XIX, İstanbul1999.54. _____, “el-İsâbe”, DİA, c. XXII, İstanbul 2000.55. KARA, İsmail, İslâmcıların Siyasi Görüşleri I Hilâfet ve Meşrûtiyet, DergâhYayınları, İstanbul 2001.56. KARAMAN, Hayreddin, “Fıkıh”, DİA, c. XIII, İstanbul 1996.57. KEHHÂLE, Ömer Rıza, A’lâmu’n-Nisâ fî Âlemi’l-Arab ve’l-İslâm,Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1977.58. KELPETİN, Hatice, “İlmihal”, DİA, c. XXII, İstanbul 2000.59. KILIÇ, Hulûsi, “Mehmed Zihni Efendi”, DİA, c. XXVIII, Ankara 2003.60. KOÇER, Hasan Ali, “Türkiye’de Kadın Eğitimi”, Ankara Üniversitesi EğitimFakültesi Dergisi, Ankara 1972.205


61. _____, Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi, Milli EğitimBakanlığı Yayınları, İstanbul 1991.62. KURNAZ, Şefika, “Yüksek Öğretimde Türk Kadını”, Milli Eğitim, sayı:LXXXI, Ankara (Ocak) 1989.63. _____, “Tanzimat Dönemi Kadın Basını”, Milli Eğitim, sayı: LXXXII,Ankara (Şubat) 1989.64. _____, “II. Meşrutiyet Kadın Basını”, Milli Eğitim, sayı: LXXXIII, Ankara(Mart) 1989.65. _____, “Osmanlı Kadın Cemiyetleri (1908–1918)”, Milli Eğitim, sayı:LXXXVI, Ankara (Haziran) 1989.66. _____, Cumhuriyet Öncesinde Türk Kadını, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları,İstanbul 1997.67. KURT, Abdurrahman, “Osmanlı’da Kadının Sosyo-Ekonomik Konumu”,Osmanlı Ansiklopedisi-Toplum, c. V, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999.68. KUTLUER, İlhan, “Batılılaşma-Felsefî Düşünce”, DİA, c. V, İstanbul 1992.69. LEVEND, Âgâh Sırrı, Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi,c. I, Ankara 1984.70. LEWIS, Bernard, Modern Türkiye'nin Doğuşu, Çeviren: Metin Kıratlı, TürkTarih Kurumu Yayınları, Ankara 2000.71. MARDİN, Şerif, Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu, Çevirenler: Mümtaz’erTürköne, Fahri Unan, İrfan Erdoğan, İletişim Yayınları, İstanbul 2002.72. MEHMED ZİHNİ, Terceme-i Etvâku’z-Zeheb fi’l-Mevâiz ve’l-Hutab,Matbaa-i Âmire, İstanbul 1290.73. _____, Tuhfetu’l-Erîb fi’r-Reddi alâ Ehli’s-Salîb Tercümesi, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, İstanbul 1291.74. _____, Feyz-i Yezdân Terceme-i Nasîhatu’l-İhvân, Şeyh Yahyâ EfendiMatbaası, İstanbul 1292.75. _____, Meşâhîru’n-Nisâ, c. I-II, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, İstanbul 1294–1295.206


76. _____, Kitâbu’t-Terâcim, (A. Mâviyan) Şirket-i Mürettebiyye Matbaası,İstanbul 1304.77. _____, el-Kavlu’l-Ceyyid fî Şerhi Ebyâti’t-Telhîs ve Şerhayhi ve Hâşiyeti’s-Seyyid, Kütübhâne-i Şirket-i Mürettebiyye, İstanbul 1304.78. _____, Usûl-i Fıkıh, Mekteb-i Mülkiye Matbaası, İstanbul 1308.79. _____, Elğâz-ı Fıkhiyye, Kasbar Matbaası, İstanbul 1309.80. _____, el-Hakâik mimmâ fi’l-Câmii’s-Sağîr ve’l-Meşârık min Hadîsi Hayri’l-Halâik, c. I-II, Bâb-ı Âlî Caddesinde 25 Numaralı Matbaa-Kasbar Matbaası,İstanbul 1310–1311.81. _____, Sihâmu’l-İsâbe fî Kenzi’d-Daavâti’l-Müstecâbe, Âlem Matbaası-Ahmed İhsan ve Şürekâsı, İstanbul 1313.82. _____, Nimet-i İslâm, Bâb-ı Âlî Caddesinde 25 Numaralı Matbaa, Dersaâdet1313.83. _____, Nimet-i İslâm, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, İstanbul 1316.84. _____, Kızlar Hocası, III. Baskı, Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, İstanbul 1319.85. _____, Hanımlar İlmihâli, II. Baskı, İstanbul 1321.86. _____, el-Kavlu’s-Sedîd fî İlmi’t-Tecvîd Yâhud Tecvîd-i Cedîd, I. Basım,Dâru’t-Tıbâati’l-Âmire, İstanbul 1328.87. _____, Tuhfetu’r-Râğıb fî Sîreti Cemâati min A’yâni Ehl-i Beyti’l-Etâyib,Şems Matbaası, Kostantıniyye 1332.88. _____, Kızlar Hocası, IV. Baskı, Şirket-i Mürettebiyye Matbaası-Bâb-ı ÂlîCaddesinde, Numara 52, İstanbul 1234 (1334).89. _____, el-Muhtasarât fî Mesâili’t-Tahâra ve’l-İbâdât, III. Baskı, KanâatKütübhânesi Matbaası, İstanbul 1339.90. _____, Nimet-i İslâm, Sadeleştiren: M. Rahmi, Sağlam Kitabevi, İstanbul1978.91. _____, Meşâhîru’n-Nisâ (cilt 1-2), Sadeleştiren: Bedrettin Çetiner, ŞamilYayınevi, İstanbul 1982.207


92. _____, Muhtasar Nimet-i İslâm-El-Muhtasarât fî Mesâili’t-Tahâreti ve’l-İbâdât, Sadeleştiren: H. R. Yananlı, Bedir Yayınevi, İstanbul 1990.93. _____, el-Muntehab fî Ta’lîmi Luğati’l-Arab-Sarf Kısmı, Marifet Yayınları,IV. Baskı, İstanbul 2000.94. _____, el-Muktedab-Nahiv Kısmı, Marifet Yayınları, IV. Baskı, İstanbul2000.95. _____, el-Muktedab mine’l-Muntehab fî Ta’lîmi Luğati’l-Arab-Sarf Kısmı,Marifet Yayınları, İstanbul 2004.96. _____, el-Muşezzeb yâhud Mekteb-i Edeb fî Sarfi ve Nahvi Lisâni’l-Arab-SarfKısmı, Marifet Yayınları, II. Baskı, İstanbul 2004.97. _____, el-Muşezzeb fî Sarfi ve Nahvi Lisâni’l-Arab-Nahiv Kısmı, MarifetYayınları, İstanbul 2004.98. Meydan Larousse Büyük Lugat ve Ansiklopedi, “Mehmed Zihni Paşa Hacı”,Meydan Yayınevi, c. VIII, İstanbul 1972.99. Meydan Larousse, “Zihni Efendi (Mehmed) Hacı”, Meydan Yayınevi, c. XII,İstanbul 1973.100. el-Müncid fi’l-Luğati’l-Arabiyyeti li’l-Muâsıra, II. Basım, Dâru’l-Maşrık,Beyrut 2001.101. en-NEVEVÎ, Ebû Zekeriyya Muhyiddin b. Şeref (ö. 676), Tehzîbu’l-Esmâve’l-Luğât, c. II, el-Matbaatu’l-Münîriyye, Mısır tarihsiz.102. OKAY, M. Orhan, “Edebiyat”, DİA, c. X, İstanbul 1994.103. OKUMUŞ, Ejder, Türkiye'nin Lâikleşme Serüveninde Tanzimat, İnsanYayınları, İstanbul 1999.104. ORTAYLI, İlber, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İletişim Yayınları,İstanbul 2003.105. PAMUK, Şevket, Osmanlı İmparatorluğu’nda Paranın Tarihi, III. Baskı,Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2003.208


106. RODED, Ruth, Women in Islamic Biographical Collections From Ibn Sa’dto Who’s Who, Lynne Rienner Publishers, London 1994.107. SAFEDÎ, Salahaddin Halil b. Aybek (ö. 764), el-Vâfî bi’l-Vefeyât, trc:Helmut Ritter(ed.), Frans Steiner Verlag GMBH, Wiesbaden 1962/1999.108. SAMİ, Şemseddin, Kâmûs-ı Türkî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1996.109. Sebîlurreşâd (Mecmûası), 26 Muharrem 1332, c. XI, aded: 276.110. 1315 Senesine Mahsus Salnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye, ÂlemMatbaası, İstanbul.111. TARHAN, Ali Rânâ’ya âit M0096988 no’lu TC Emekli Sandığı EmeklilikSicil Dosyası.112. _____, “Müellifin Hayâtı ve Eserleri Hakkında Bilgi”, Mehmed Zihni-el-Muhtasarât içinde, Diyanet İşleri Reisliği Yayınları, Ankara 1957.113. _____, “Merhum Hacı Zihni Efendi’nin Hal Tercümesi”, Mehmed Zihni-Nimet-i İslâm içinde, Salâh Bilici Kitabevi, İstanbul 1990.114. TARRÂZÎ, Filip, Târîhu’s-Sıhâfeti’l-Arabiyye, c. I, el-Matbaatu’l-Edebiyye,Beyrut 1913.115. TERCÜMAN, Abdullah, Hıristiyanlığa Reddiye, Mütercimi: Hacı MehmedZihni Efendi, Bedir Yayınları, İstanbul 1995.116. TEMELKURAN, Tevfik, “Türkiye’de Açılan İlk Kız Öğretmen Okulu”,Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, sayı: XXXVI, Eylül 1970.117. TDEA, “İlmihal”, c. IV, Dergâh Yayınları, İstanbul 1981.118. TDEA, “Mehmed Zihni Efendi”, c. VI, Dergâh Yayınları, İstanbul 1986.119. TDEA, “Şarkı”, c. VIII, Dergâh Yayınları, İstanbul 1998.120. Türk Meşhurları Ansiklopedisi, “Zihni Efendi, Hacı-Mehmet”, EkicigilYayınevi, Fasikül: I, 1960.121. YARDIM, Ali, “el-İstîâb”, DİA, c. XXIII, İstanbul 2001.122. ez-ZEHEBÎ, Şemseddin Muhammed b. Ahmed b. Osmân (ö. 748), SiyeruA’lâmi’n-Nubelâ, c. I-II, Muessesetu’r-Risâle, Beyrut 1986.209


123. ez-ZİRİKLİ, Hayreddin, el-A’lâm: Kâmûs-ı Terâcim, Dâru’l-İlmi li’l-Melâyîn, c. VI, Beyrut 1989.124. ÜÇOK, Bahriye, İslâm Devletlerinde Türk Nâibeler ve Kadın Hükümdarlar,Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1981.125. ÜZÜMERİ M. Ekrem-DİNÇER Selâmi-KAZANCI Sadi, “Hacı MehmetZihni Paşa”, Türkiye Ansiklopedisi, c. III, Ankara 1956.126. YİNANÇ, Mükrimin Halil, “Tanzimattan Meşrutiyete Kadar BizdeTarihçilik”, Tanzimat, c. II, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1999.210


Ek I: Kitâbu’t-Tabakâti’l-Kebîr’de Haltercemesi Verilen Hanımların Listesi 504(Hanımların Toplam Sayısı: 619)Cilt/SayfaAÂişe bint Ucra 8/356Âişe bint Ebû Bekr 8/39-56Âişe bint Ebû Süfyan 8/253Âişe bint Cüz 8/249Âişe bint Kudâme 8/343Âişe bint Sa’d b. Ebû Vakkas 8/342-343Âişe bint Talha 8/342Âişe bint Umeyr 8/290Âize İmraetu min Benî Esed 8/358Afrâ bint Ubeyd 8/325El-Âliye bint Eyfa’ 8/357-358Âmine bint Kurt 8/294Âmine bint Rukayş 8/177Âtike bint Abdu’l-Muttalib 8/29-30Âtike bint Avf 8/180Azze bint Ebû Leheb 8/34Azze bint el-Hâris 8/205Âtike bint Zeyd 8/193-195Amîra bint Kurt 8/293Amîra bint Yezîd 8/233Ammetü’l-Âs 8/228-229Ammetu Husayn b. Muhsan 8/336Amre bint Abdurrahman 8/353Amre bint Ebû Eyyûb 8/329Amre bint Hârise 8/323Amre bint Hazm 8/328-329Amre bint Hezzâl 8/274Amre bint Kays b. Ebû Ka’b 8/299-300Amre bint Kays el-Adeviyye 8/359-360Amre bint Mes’ûd b. Evs 8/247504 Bu liste isim ve künyeler farklı kategorilerde değerlendirilmeden alfabetik sıraya göre hazırlanmıştır.211


Amre bint Mes’ûd el-Ûlâ 8/330Amre bint Mes’ûd es-Sâniye 8/330Amre bint Mes’ûd es-Sâlise 8/330Amre bint Mes’ûd er-Râbia 8/330-331Amre bint Mes’ûd el-Hâmise 8/331Amre bint Revâha 8/262-263Amre bint Sa’d b. Mâlik 8/272-273Amre bint Sa’d b. Sa’d 8/273Amre bint et-Tubeyh 8/358Iysâ bint el-Hâris 8/250BEl-Beğûm bint el-Muazzel 8/218Bereke bint Yesâr 8/179Bereke Ümmü Muhammed b. es-Sâib 8/359Berîre Mevlâtu Âişe bint Ebû Bekr 8/187-190Berre bint Ebû Tecree (veya Tucrae) 8/179Berze bint Mes’ûd 8/217Buzey’a (veya Bezîa) bint Ebû Hârice 8/278Beşera bint Muleyl (veya Mulîl) 8/274Bintu Habbâb 8/213Buhayne (Abde bint el-Hâris) 8/165Buheyse bint Amr 8/284Bureyde bint Bişr 8/251Buseyne bint en-Nu’mân 8/282Buseyra Ceddetu Humeyda 8/227Berre bint Abdu’l-Muttalib 8/30-31Büsra bint Safvân 8/178-179Beşîra bint en-Nu’mân 8/249Beşîra bint Sâbit 8/249CCa’de bint Ubeyd 8/324Câriye bint Amr 8/187Ceddetu Sâlih b. Hayyân 8/363Cemîle bint Abdullah 8/279Cemîle bint Ebû Sa’saa 8/304-305212


Cemîle bint Huzeyme 8/277-278Cemîle bint Sa’d 8/261-262Cemîle bint Sâbit 8/252Cemîle bint Sayfiyy 8/240Cemîle bint Sinân 8/241Cesra bint Decâce el-Âmiriyye 8/359Cümâne bint el-Müseyyib 8/354Cumâne bint Ebû Tâlib 8/32-33Cüveyriye bint el-Hâris 8/83-85Cüveyriye bint Ebû Cehl 8/191Cüveyriye bint Ebû Süfyan 8/174Cüzâme bint Cendel 8/177ĞĞaziyye bint Sa’d 8/272Ğuzeyle (veya Ğuzîle) 8/362HHacce bint Kurt 8/365Habîbe bint Ebû Âmir 8/252Habîbe bint Es’ad 8/322Habîbe bint Hârice 8/262Habîbe bint Kays 8/247Habîbe bint Ebû Tecree (veya Tucrae) 8/180Habîbe bint Mes’ûd b. Evs 8/248Habîbe bint Mes’ûd b. Hâlide 8/284Habîbe bint Muatteb 8/250Habîbe bint Muleyl (veya Mulîl) 8/273-274Habîbe bint Sehl 8/326-327Habte bint Cubeyr 8/257Hadîce bint Huveylid 8/7-11,35Hadîce bint el-Husayn 8/165Hafsa bint Abdurrahman 8/344Hafsa bint Enes b. Mâlik 8/352Hafsa bint Hâtıb 8/254Hafsa bint Sîrîn 8/355-356Hafsa bint Umar 8/56-60213


Hâlide bint Amr 8/281Hâlide bint Ebû Leheb 8/34Hâlide bint el-Esved 8/181Hamne bint Cahş 8/175-176Hansâ bint Huzâm 8/334-335Hansâ bint Rebâb 8/294-295Halîme-Cemîle bint Urve 281El-Hanfâ bint Ebû Cehl 8/191Harmele bint Abd 8/209-210Hırnîk bint el-Husayn 8/210Hasene Ümmü Şurahbîl 8/210El-Havlâ bint Tuveyt 8/178Havle bint Hakîm 8/113Havle bint Havliyy 8/280Havle bint el-Huzeyl 8/114-115Havle bint Kays b. Kahd (veya Kıhd veya Kuhd) 8/325Havle bint Kays b. es-Seken 8/319Havle bint Mâlik 8/286Havle bint Sa’lebe 8/275-277Havle bint Sâmit 8/274-275Havle bint Ubeyd 8/325Havle bint Ukbe 8/233Havvâ bint Râfi’ 8/232Havvâ bint Zeyd 8/237Havvâ ceddetu Amr b. Muâz el-Ensâriyye 8/337Hayre bint Ebû Ümeyye 8/260-261Hind bint Amr b. el-Cemûh 8/289Hind bint Amr b. Hırâm 8/287-288Hind bint el-Berâ 8/292Hind bint el-Hâris 8/354-355Hind bint el-Husayn 8/165Hind bint Mahmûd 8/243Hind bint Ma’kıl 8/353Hind bint el-Mukavvim 8/33Hind bint el-Munzir 8/289214


Hind bint Ebû Süfyan 8/174Hind bint Evs 8/257-258Hind bint Sehl 8/238Hind bint Simâk 8/231Hind bint Esâse 8/165-166Hind bint Utbe 8/170-172Hubbe bint Amr 8/285Huceyra 8/356Huleyde bint el-Hubâb 8/250Huleyde bint Kays 8/229-230Huleyde bint Sâbit 8/269Humeyme bint el-Humâm 8/289Humeyne bint Half (veya Hulf veya Hılf) 8/209Humeyme bint Sayfiyy 8/291Huneyde (veya Henîde) İmraetu İbrâhîm 8/365Huzeyle bint el-Hâris 8/205Huzeyle bint Mes’ûd 8/297Huzeyle bint Seîd 8/320Huzeyle bint Sâbit 8/263-264Huzeyle bint Utbe 8/264İİbnetu Rukayka Ümmü Abdu Rabbih 8/361-362İkrab bint es-Seken 8/270İkrab bint Muâz 8/231İkrab bint Selâme 8/235İmraetu Ebû es-Sefer 8/358DDikra Ümmü Abdurrahman 8/360Dubâa bint Âmir 8/109-110Dubâa bint Amr 8/331Dubâa bint ez-Zübeyr 8/31Durre bint Ebû Leheb 8/34EErvâ bint Abdu’l-Muttalib 8/34Ervâ bint Kureyz 8/166215


Esmâ bint Kurt 8/294Ervâ bint Mâlik 8/293Ervâ bint el-Mukavvim 8/33Esmâ bint Abdurrahman b. Ebû Bekr es-Sıddîk 8/344Esmâ bint Ebû Bekr 8/182-186Esmâ bint Muharibe 8/220Esmâ bint Muhriz 8/309Esmâ bint Murşide 8/245Esmâ bint en-Nu’mân 8/102-105Esmâ bint Selâme 8/220-221Esmâ bint Umeys 8/205-209FEl-Fâria bint Es’ad 8/322-323El-Fâria bint Isâm 8/282El-Fâria bint Zürâra 8/321Fâtıma bint Ali b. Ebû Tâlib 8/341-342Fâtıma bint Alkame (Ümmü Kıhtam veya Kıhtım) 8/199Fâtıma bint Ebû Hubeyş 8/178Fâtıma bint Esed 8/34-35, 161Fâtıma bint el-Esved 8/192-193Fâtıma bint el-Hattâb 8/195Fâtıma bint Hüseyin b. Ali 8/347-348Fâtıma bint Kays 8/200-202Fâtıma bint el-Mucellil (Ümmü Cemîl) 8/199Fâtıma bint Muhammed 8/364Fâtıma bint Münkız 8/304Fâtıma bint el-Münzir 8/350Fâtıma bint Rasûlullah (sav) 8/11-20Fâtıma bint Safvân 8/210Fâtıma bint Utbe 8/173Fâtıma bint el-Velîd b.el-Muğîre 8/190-191Fâtıma bint el-Yemân 8/238-239Fukeyhe bint el-Muttalib 8/284Fukeyhe bint es-Seken 8/290, 300Fukeyhe bint Yesâr 8/179216


Fukeyhe bint Ubeyd 8/272El-Furey’a bint Hâlid 8/271El-Furey’a bint Kays 8/257El-Furey’a bint Mâlik b. ed-Duhşem (veya ed-Duhşim) 8/277El-Furey’a bint Mâlik b. Sinân 8/266-268Füshum bint Evs 8/280KEl-Kelâbiyye (Kim olduğu konusunda ihtilaf edilmiştir.) 8/100-102Karîbe bint Ebû Kuhâfe 8/181Karîbe es-Suğrâ bint Ebû Ümeyye 8/191-192Karîbe bint Zeyd 8/265Kayle bint Muhrime 8/228Kayle Ümmü Benî Enmâr 8/228Kebşe-Kubeyşe bint Abdu Amr 8/272Kebşe-Kubeyşe bint Ferve 8/282Kebşe bint Ebû Meryem 8/360Kebşe bint Es’ad 8/322Kebşe bint Evs 8/258Kebşe bint el-Fâkih 8/285Kebşe bint el-Hâris 8/362Kebşe bint Hâtıb 8/255-256Kebşe bint Ka’b b. Mâlik 8/351Kebşe bint Mâlik 8/306Kebşe bint Râfi’ 8/269Kebşe bint Sâbit b. Hârise 8/266Kebşe bint Sâbit b. el-Münzir 8/329Kebşe bint Vâkıd 8/264Kuaybe bint Sa’d 8/213Kubeyse bint Sayfiyy 8/291Kumeyra İmraetu Mesrûk 8/362Kurretu’l-Ayn bint Ubâde 8/273Kuteyle bint Amr 8/218Kuteyle bint Kays 8/105-106Kuteyle bint Sayfiyy 8/226Külsüm bint Muhriz 8/309217


LLeylâ bint Ebû Hasme 8/195Leylâ bint Ebû Süfyan 8/253Leylâ bint el-Hutaym 8/107-108,246Leylâ bint Evs 8/258Leylâ bint Nehîk 8/239-240Leylâ bint Râfi’ 8/245Leylâ bint Reb’ıyy (veya Rub’ıyy veya Rib’ıyy) 8/285Leylâ bint Riâb (veya Ruâb veya Reâb) 8/274Leylâ bint Sa’d 8/359Leylâ bint Simâk 8/263Leylâ bint Tubâ (veya Tıbâ veya Tabâ) 8/280-281Leylâ bint Ubâde 8/272Lumeys bint Amr 8/288Lübâbe bint Ebû Lübâbe 8/253Lübâbe bint Eslem 8/244Lübâbe es-Suğrâ bint el-Hâris 8/204Lübnâ bint el-Hutaym 8/246Lübnâ bint Kayzıyy 8/245Lübnâ bint Sâbit 8/329-330MMâriye Ümmü İbrâhîm 8/153-156Mâviyye Mevlâtu Huceyr 8/221-222Mehabbe bint er-Rebî’ 8/261Mendûs bint Amr 8/270Mendûs bint Hallâd 8/263Mendûs bint Kutbe 8/320Mendûs bint Ubâde 8/271Meryem bint Târık 8/359Meymûne bint Abdullah 8/364-365Meymûne bint Ebû Süfyan 8/175Meymûne bint el-Hâris 8/94-100Meymûne bint Kerdem 8/222-223Meymûne bint Seîd 8/223218


Meyye bint Muhriz 8/345El-Muhayyâ (veya Muhıyyâ veya Mahayyâ) bint Silkân 8/235-236Muâze bint Abdullah 8/266Muâze el-Adeviyye bint Abdullah 8/355Mutay’a (veya Mutîa) bint en-Nu’mân 8/256-257Müleyke bint Abdullah b. Sahr 8/291Müleyke bint Abdullah b. Ubeyy b. Mâlik 8/279Müleyke bint Ka’b 8/106-107Müleyke bint Sâbit 8/259Müleyke bint Sehl 8/238Müleyke Hâle en-Nu’mân 8/365Müseyketu Ümmü Yûsuf 8/345-346NNâile bint el-Furâfusa 8/355Nâile bint Sa’d 8/273Nâile bint Selâme 8/235Nâile bint er-Rebî’ 8/266Nâile bint Ubeyd 8/305Nedbe Mevlâtu İbn Abbâs 8/364Nefîse bint Ümeyye 8/178Nesîbe bint Neyâr 8/256Nesîbe bint Simâk 8/253-254Nuseybe bint Ebû Talha 8/260Nuseybe bint Râfi’ 8/287en-Nuvâr (veya en-Nevâr) bint el-Hâris 8/255en-Nuvâr (veya en-Nevâr) bint Kays 8/242en-Nuvâr (veya en-Nevâr) bint Mâlik 8/306-307RRâia bint Sâbit 8/259er-Rebâb bint el-Berâ 8/292er-Rebâb bint en-Nu’mân 8/230-231er-Rebâb bint Hârise 8/268er-Rebâb bint Ka’b 8/234er-Rebâb Ceddetu Usmân 8/363er-Rebâb Ümmü’r-Râih bint Suley’ 8/355219


Remle bint Abdullah 8/279-280Remle bint Ebû Avf 8/196Remle bint el-Hâris 8/327Remle bint Şeybe 8/173-174Reyhâne bint Zeyd 8/92-94Reyta bint Abdullah 8/212Reyta bint el-Hâris 8/186Reyta el-Hanefiyye 8/355Reyta bint Münebbih 8/196er-Rubeyyi’ bint Hârise 8/269er-Rubeyyi’ bint Muavviz 8/327-328er-Rubeyyi’ bint et-Tufeyl 8/293Refâa bint Sâbit 8/259Ruğaybe bint Sehl 8/325Rukayka bint Abdurrahman 8/365Rukayka bint Sayfî 8/35,161-162Rukıyye bint Rasûlullah (sav) 8/24-25Rukıyye bint Sâbit 8/333Ruzeyne Hâdim Rasûlullah (sav) 8/227SEs-Sa’be bint Sehl 8/238Sâfiyye 8/360-361Safiyye bint Abdu’l-Muttalib 8/27-28Safiyye bint Ebû Ubeyd 8/346-347Safiyye bint Beşşâme 8/110Safiyye bint Huyey 8/85-92Safiyye bint Sâbit 8/258-259Safiyye bint Şeybe 8/344-345Safiyye bint Ziyâd 8/362Safiyye bint ez-Zübeyr 8/32Sahîra bint Ceyfer 8/354Sahra bint Ebû Süfyan 8/175Sehle bint Süheyl 8/197-198Seîde bint Beşîr 8/254Sekîne bint el-Hüseyin 8/348-349220


Selâme bint el-Hurr 8/226Selâme bint Mes’ûd 8/244-245Selmâ bint Amr 8/270Selmâ bint Ka’b el-Esediyye 8/363Selmâ bint Umeys 8/209Selmâ bint Yeâr 8/255Selmâ bint Zeyd 8/260Selmâ Mevlâtu Rasûlillâh 8/164-165Serrâ bint Nebhân 8/227Sevde bint Ebû Dubeys 8/217Sevde bint Hârise 8/323Sevde bint Zem’a 8/35-39Suâd bint Râfi’ 8/269Suâd bint Seleme 8/296es-Sa’be bint Cebel 8/300es-Sahbâ bint Kerîm 8/356Süayde bint Abdu Umar 8/320Sübey’a bint el-Hâris 8/210-211Sübeyte bint er-Rebî’ 8/240Sübeyte bint Selît 8/309Sübeyte bint Yeâr 8/255Sü’dâ bint Evs 8/258Süheyme bint Eslem 8/244Süheyme bint Mes’ûd 8/248Süheyye bint Umeyr eş-Şeybâniyye 8/346Sühtî bint Esved 8/298-299Sühtî bint Kays 8/299Sülâfe bint el-Berâ 8/292Sümeyke bint Cebbâr 8/297es-Sümeyrâ bint Kays 8/320-321Sümeyye bint Hubbât 8/193Sümeyye bint Ma’bed 8/256Sünbüle bint Mâıs 8/285ŞŞekîka bint Mâlik 8/305221


eş-Şemûs bint Amr 8/287eş-Şemûs bint Ebû Âmir 8/251eş-Şemûs bint Mâlik 8/306eş-Şemûs bint en-Nu’mân 8/252Şerâf bint Halîfe 8/115eş-Şifâ bint Abdullah 8/196eş-Şifâ bint Avf 8/180Şumeyle bint el-Hâris 8/250TTemâdur bint el-Esbağ 8/218-220Temîme bint Ebû Süfyan 8/253Temîme bint Vehb 8/335-336Temlek İmraetu min Ehli’l-Kûfe 8/362Et-Tev’eme bint Ümeyye 8/197Tufeyle Mevlâtu el-Velîd 8/361UEdâme bint el-Cemûh 8/289Edâme bint Kurt 8/294Udeyse bint İhbân 8/353-354Umâra bint Hubâşe 8/259Umeyra bint Cubeyr 8/296-297Umeyra bint es-Sa’dî 8/199Umeyra bint Ebû Hasme 8/241Umeyra bint el-Hâris 8/248-249Umeyra bint Hubâşe 8/259-260Umeyra bint Kays 8/309Umeyra bint Külsüm 8/255Umeyra bint Mes’ûd b. Evs 8/247Umeyra bint Mes’ûd b. Zürâra 8/323Umeyra bint Muavviz 8/328Umeyra bint Muhammed 8/256Umeyra bint Murşide 8/245-246Umeyra bint er-Rubeyyi’ 8/329Umeyra bint Sâbit 8/249Umeyra bint Sa’d 8/242222


Umeyra bint Sehl 8/327Umeyra bint Ubeyd 8/255Umeyra bint Umeyr 8/253Umeyra bint Zuheyr 8/239Uneyse bint Abdullah 8/283Uneyse bint Amr 8/307-308Uneyse bint Anme 8/298Uneyse bint Hilâl 8/287Uneyse bint Hubeyb 8/265Uneyse bint Muâz 8/286Uneyse bint Rukaym 8/260Uneyse bint Sâade 8/254Uneyse bint Sa’lebe 8/264Uneyse bint Urve 8/281Usayme bint Cebbâr 8/297Usayme bint Ebu’l-Aklah 8/252Esîle bint el-Hâris 8/305ÜÜmâme bint Bişr 8/236-237Ümâme bint Ebu’l-Âs 8/26-27,168-169Ümâme bint Hadîc 8/239Ümâme bint Hamza 8/33, 113-114Ümâme bint Kurt 8/294Ümâme bint Muharris 8/295Ümâme bint Râfi’ 8/239Ümâme bint Sâmit 8/275Ümâme bint Simâk 8/231Ümâme bint Isâm 8/282Ümâme bint Usmân 8/283Ümeyme bint Abdu’l-Muttalib 8/31Ümeyme bint Amr 8/237Ümeyme-Ubeyye bint Beşîr 8/263Ümeyme bint Ebû Hasme 8/241Ümeyme bint Ebu’l-Heysem 8/238Ümeyme bint en-Neccâr 8/354223


Ümeyme bint en-Nu’mân 8/249Ümeyme bint Rukayka 8/186-187Ümeyme-Ümâme bint Süfyan 8/217Ümeyme bint Ukbe 8/240Ümeyne bint Ebû Süfyan 8/174Ümeyye bint Halîfe 8/283Ümeyye bint Kays 8/214-215Ümmü Abdullah 8/212Ümmü Abdullah bint Âzib 8/242Ümmü Abdullah bint Eslem 8/244Ümmü Abdullah bint Milhân 8/319Ümmü Abdullah bint Muâz 8/300Ümmü Abdullah bint Sevâd 8/295-296Ümmü Abs bint Mesleme 8/242-243Ümmü’l-Alâ el-Ensâriyye 8/336Ümmü Âmir bint Ebû Kuhâfe 8/181-182Ümmü Âmir el-Eşheliyye 8/233-234Ümmü Âmir bint Süleym 8/240-241Ümmü Amr bint Amr b. Hırâm 8/288Ümmü Amr bint Amr b. Hudeyde 8/299Ümmü Amr bint Havvât (veya Huvvât) 8/352Ümmü Amr bint Mahmûd 8/243Ümmü Amr bint el-Mukavvim 8/33-34Ümmü Amr bint Selâme 8/235Ümmü Alkame Mevlâtu Âişe 8/360Ümmü Atıyye el-Ensâriyye 8/333-334Ümmü Bekre el-Eslemiyye 8/357Ümmü Bişr bint Amr 8/298Ümmü Buceyd (veya Becîd) 8/337Ümmü Bürde bint el-Münzir 8/319Ümmü Enes bint Vâkıd 8/278Ümmü Cemîl bint Ebû Ehzem 8/332Ümmü Cemîl bint el-Culâs 8/257Ümmü Cemîl bint el-Hubâb 8/289-290Ümmü Cemîl bint Kutbe 8/299224


Ümmü Cündüb el-Ezediyye 8/224-225Ümmü Cündüb bint Mes’ûd 8/248Ümmü’d-Dahhâk bint Mes’ûd 8/246Ümmü Eymen (Bereke Mevlâtu Rasûlullah ve Hâdınetuhû) 8/162-164Ümmü Eyyûb bint Kays 8/263Ümmü’l-Fadl bint el-Hâris 8/202-204Ümmü Ferve bint Ebû Kuhâfe 8/181Ümmü Ferve Ceddetü’l-Kâsım 8/222Ümmü Habîb (Habîbe bint Cahş) 8/176Ümmü Habîb bint el-Abbâs 8/33Ümmü Habîb bint Zueyb 8/361Ümmü Habîbe bint Nebâte 8/177Ümmü Habîbe (Remle bint Ebû Süfyan) 8/68-71Ümmü Hafs bint Ubeyd 8/352Ümmü Hakîm (el-Beydâ bint Abdu’l-Muttalib) 8/30Ümmü Hakîm bint el-Hâris 8/191Ümmü Hâniî el-Ensâriyye 8/337Ümmü Hakîm bint Kâriz 8/346Ümmü Hakîm bint en-Nadr 8/310Ümmü Hakîm bint Târık 8/218Ümmü Hakîm bint Vedâ’ 8/225Ümmü Hâlid Emetu bint Hâlid b. Seîd 8/169-170Ümmü Hâlid bint Hâlid b. Yuayş (veya Yeîş veya Ya’yeş) 8/333Ümmü Hânî (Fâhite ibnetu Ebû Tâlib) 8/32,108-109Ümmü Hanzala bint Rûmî 8/236Ümmü’l-Hâris bint Mâlik 8/292Ümmü’l-Hâris bint en-Nu’mân 8/293Ümmü’l-Hâris bint el-Hâris b. Sa’lebe 8/321Ümmü’l-Hâris bint el-Hâris b. Urve 8/250Ümmü’l-Hâris bint Sâbit 8/290Ümmü Hârise bint en-Nadr 8/310Ümmü’l-Hasen el-Basrî 8/350Ümmü Hıbbân bint Âmir 8/288Ümmü Hırâm bint Milhân 8/318-319Ümmü Hişâm bint Hârise 8/324225


Ümmü Hufeyd el-Hilâliyye 8/215Ümmü’l-Hubâb bintu’l-Hubâb 8/270Ümmü Hudâş 8/356Ümmü’l-Husayn el-Ahmesiyye 8/224Ümmü’l-Hükm bint Abdurrahmân 8/266Ümmü’l-Hükm bint Ebû Süfyan 8/174Ümmü’l-Hükm bint Ukbe 8/232Ümmü’l-Hükm bint ez-Zübeyr 8/31-32Ümmü Îsâ b. Abdurrahman 8/361Ümmü İsmâîl bint Ebû Hâlid 8/363Ümmü İyâs bint Enes 8/232Ümmü Kays bint Hasan 8/284Ümmü Kays bint Muhsan 8/176Ümmü Kays Ceddetu Amr 8/364Ümmü Kebşe 8/225-226Ümmü Kusem bint el-Abbâs 8/342Ümmü Külsüm bint Ali b. Ebû Tâlib 8/339-341Ümmü Külsüm bint Ebû Bekr 8/338-339Ümmü Külsüm bint Rasûlullah (sav) 8/25-26Ümmü Külsüm bint Süheyl 8/198-199Ümmü Külsüm bint Ukbe 8/167-168Ümmü Külsüm bint Utbe 8/172Ümmü Külsüm İmraetu Sâlim 8/364Ümmü Kürz el-Hazâiyye 8/215-216Ümmü Ma’bed bint Hâlid 8/211-212Ümmü Mâlik bint Ubeyy b. Mâlik 8/278Ümmü Manzûr bint Mahmûd 8/243Ümmü Ma’kıl el-Esediyye 8/216Ümmü Mehabbe 8/358Ümmü Mistah bint Ebû Rahm 8/166Ümmü Mutâ’ el-Eslemiyye 8/213Ümmü Mûsâ 8/356Ümmü Muâz bint Abdullah 8/288Ümmü Muhammed b. Kays 8/349Ümmü Muhammed b. Yezîd 8/349-350226


Ümmü Mübeşşir el-Ensâriyye 8/336Ümmü Müneyyi’ bint Amr 8/298Ümmü’l-Münzir bint Kays 8/308Ümmü Müslim el-Eşceıyye 8/225Ümmü Neyâr bint Zeyd 8/234-235Ümmü Râfi’ bint Usmân 8/283Ümmü Rezn bint Sevâd 8/296Ümmü Rimse-Rumeyse bint Umar 8/165Ümmü’r-Rebî’ bint Abd b. en-Nu’mân 8/326Ümmü’r-Rubeyyi’ bint Eslem 8/243-244Ümmü Rûmân bint Âmir 8/202Ümmü Sa’d-Seîd bint Abdullah 8/280Ümmü Sa’d bint Kays 8/284-285Ümmü Sa’d bint Mes’ûd 8/286Ümmü Sa’d bint Sa’d b. er-Rebî’ 8/350-351Ümmü Sa’d bint Sâbit 8/332Ümmü Sâbit bint Cebr 8/256Ümmü Sâbit bint Hârise 8/295Ümmü Sâbit bint Mes’ûd 8/286Ümmü Sâbit bint Kays 8/262Ümmü Sâbit bint Sâbit 8/269Ümmü Sâbit bint Sa’lebe 8/331Ümmü Sa’d bint Ukbe 8/232Ümmü’s-Sâib 8/226Ümmü Sa’lebe bint Zeyd 8/290Ümmü Sebâ’ 8/221Ümmü Sehl bint Amr 8/308Ümmü Sehl bint Mes’ûd 8/286Ümmü Sehl bint en-Nu’mân 8/247Ümmü Sehl bint Rûmî 8/236Ümmü Sehl bint Sehl 8/331-332Ümmü Seleme bint Ebû Ümeyye 8/60-67Ümmü Seleme bint Huzeyfe 8/350Ümmü Seleme bint Mes’ûd 8/248Ümmü Seleme bint el-Muhtâr 8/347227


Ümmü Seleme bint Râfi’ 8/332-333Ümmü Simâk bint Fudâle 8/251Ümmü Simâk bint Sâbit 8/332Ümmü Sevr 8/365Ümmü Sinân el-Eslemiyye 8/214Ümmü Subeyye bint Kays 8/216-217Ümmü Süheyl bint Ebû Hasme 8/241Ümmü Süleym bint Amr 8/297Ümmü Süleym bint Hâlid 8/333Ümmü Süleym bint Kays 8/308-309Ümmü Süleym bint Milhân 8/310-318Ümmü Selît en-Neccâriyye 8/306Ümmü Sünbüle el-Mâlikiyye 8/215Ümmü Şebîb el-Abdiyye 8/357Ümmü Şerîk (Ğaziyye bint Câbir) 8/110-112Ümmü Şerîk bint Hâlid 8/271Ümmü Şurahbîl bint Ferve 8/282Ümmü Talâk 8/357Ümmü Tâlib bint Ebû Tâlib 8/32Ümmü Târık Mevlâtu Sa’d 8/222Ümmü Umâra bint Ka’b 8/301-304Ümmü Ubeyd bint Sürâka 8/307Ümmü Varaka bint Abdullah 8/335Ümmü Veledi Şeybe 8/229Ümmü Zerre 8/357Ümmü Zeyd b. Amr 8/333Ümmü Zeyd bint Kays 8/295Ümmü Zeyd bint es-Seken 8/265Ümmü’z-Zübeyr bint ez-Zübeyr 8/32VAl-Vaksâ bint Mes’ûd 8/242ZZeyneb bint Ali b. Ebû Tâlib 8/341Zeyneb bint Cahş 8/71-82Zeyneb bint Ebû Muâviye 8/212228


Zeyneb bint Ebû Selme 8/338Zeyneb bint el-Hubâb 8/304Zeyneb bint Huzeyme 8/82Zeyneb İmraetu Kays b. Ebû Hâzim 8/363Zeyneb bint Ka’b 8/352Zeyneb bint Kays 8/262Zeyneb bint’l-Muhâcir el-Ahmesiyye 8/345Zeyneb bint Nubeyt 8/351-352Zeyneb bint Rasûlullah (sav) 8/20-24Zeyneb bint Sayfeyy 8/291Zeyneb bint Sehl 8/280Zeyneb bint Usmân 8/197Zubeyye bint el-Muallil 8/360Züğaybe (veya Zuğîbe) bint Zurâra 8/321-322229


Ek II: el-İstîâb Fî Ma’rifeti’l-Ashâb’da Haltercemesi Verilen Hanımların Listesi 505(Hanımların Toplam Sayısı: 399)Cilt/SayfaAÂişe bint Ebû Bekr es-Sıddîk 4/1881-1885Âişe bint el-Hâris 4/1885-1886Âişe bint Kudâme 4/1886Akîle ibnetu Ubeyd b. el-Hâris el-Utvâriyye 4/1886El-Âliye bint Zıbyân 4/1881Amre bint el-Hâris 4/1887Amre bint Hazm el-Ensâriyye 4/1887Amre bint Mes’ûd 4/1887Amre bint Revâha 4/1887Amre bint Yeâr 4/1888Amre bint Yezîd 4/1887-1888Âtike bint Abdulmuttalib 4/1880Âtike bint Avf 4/1880Âtike bint Hâlid 4/1876Âtike bint Nuaym 4/1880Âtike bint Useyd (veya Esîd) 4/1875-1876Âtike bint Zeyd 4/1876-1880Azze bint Ebû Süfyân 4/1886Azze bint el-Hâris 4/1886Azze bint Kâmil 4/1886Azze el-Eşceıyye 4/1886BEl-Beğûm bint el-Muaddil el-Kinâniyye 4/1796Bekîra imraetu el-Ka’kâ’ 4/1796-1797Bereke bint Sa’lebe 4/1793-1795Berra bint Âmir 4/1793Berra bint Ebû Ticrâ (veya Tecrâ, Tucrâ) el-Abderiyye 4/1793Berva’ bint Vâşık el-Eşceıyye 4/1795Buceyde 4/1792-1793Budeyle bint Müslim 4/1793505 Bu liste, isim-künye ayırt edilmeksizin alfabetik sıraya göre düzenlenmiştir.230


Buhayne bint el-Hâris 4/1793Bureyra Mevlâtu Âişe bint Ebû bekr es-Sıddîk 4/1795-1796Busra bint Safvân 4/1796Büheyye bint Abdullah el-Bekriyye 4/1798Büheyye-Büheyme bint Busr 4/1797Büheyye imraetu Tervî an Âişe 4/1797CCa’de bint Abd b. Sa’lebe 4/1801Cebele bint el-Musaffah (veya Musaffih) 4/1800Cehdime imraetu Beşîr 4/1804Cemîle bint Amr 4/1803Cemîle bint Evs el-Muzeniyye 4/1802Cemîle bint Sa’d 4/1803Cemîle bint Sâbit 4/1802-1803Cemîle bint Übeyy b. Selûl 4/1802Cemra bint Abdullah el-Hanzaliyye et-Temîmiyye 4/1801Cemra bint Kuhâfe el-Kindiyye 4/1801Cudâme bint Cendel 4/1800Cudâme bint Vehb el-Esediyye 4/1800Cumâne bint Ebû Tâlib 4/1801Cumeyl bint Yesâr 4/1801-1802Cumeyne bint Abdilızzî (veya Abduluzzî) 4/1804Cerbâ bint Kusâme 4/1800-1801Cuveyriye bint el-Hâris 4/1804-1805Cuveyriyye bint el-Mucellil (veya Mucellel) 4/1805DEd-Dayziyye bint Ebû Kays 4/1875Dicâce bint Esmâ bint es-Salt 4/1835Dubâa bint Âmir 4/1874-1875Dubâa bint el-Hâris 4/1874Dubâa bint ez-Zübeyr 4/1874Dürre bint Ebû Leheb 4/1835-1836Dürre bint Ebû Seleme 4/1835EEmetu bint Ebu’l-Hakem el-Ğıfâriyye 4/1790231


Emetu bint Hâlid 4/1790Emetullah bint Ebû Bekra es-Sakafiyye 4/1790Ervâ bint Abdulmuttalib 4/1778-1781Eseyra el-Ensâriyye 4/1788Esîme el-Mahzûmiyye 4/1778Esmâ bint Amr 4/1784Esmâ bint Ebû Bekr es-Sıddîk 4/1781-1783Esmâ bint Mürsid el-Hârisiyye 4/1785Esmâ bint en-Nu’mân 4/1785-1787Esmâ bint Seleme 4/1783Esmâ bint es-Salt es-Silmiyye 4/1783-1784Esmâ bint Umeys 4/1784-1785Esmâ bint Yezîd 4/1787-1788FFâdıla el-Ensâriyye Zevcü Abdullah b. Uneys 4/1890Fâhıte bint Ebû Tâlib 4/1889Fâhıte bint el-Velîd b. el-Muğira 4/1889El-Fâria bint Abdurrahman 4/1890El-Fâria bint Ebi’s-Salt 4/1889-1890El-Fâria bint Ebû Ümâme Es’ad 4/1889Fâtıma bint Abdullah 4/1900Fâtıma bint Amr 4/1900-1901Fâtıma bint ed-Dahhâk 4/1899-1900Fâtıma bint Ebû Hubeyş 4/1892Fâtıma bint Esed 4/1891Fâtıma bint el-Esved 4/1891-1892Fâtıma bint el-Hâris 4/1892Fâtıma bint el-Hattâb 4/1892Fâtıma bint Rasûlullah (sav) 4/1893-1899Fâtıma bint Utbe b. Rebîa 4/1900Fâtıma ibnetu Kays 4/1901Fâtıma ibnetu el-Velîd b. Utbe 4/1901-1902Fâtıma bint el-Velîd b. el-Muğîra el-Mahzûmî 4/1902Fâtıma bint el-Yemân 4/1902Furey’a bint Mâlik b. Sinân 4/1903232


Furey’a bint Muavviz 4/1903ĞĞuzeyle-Ğaziyye Ümmü Şerîk el-Ensâriyye 4/1888HHabîbe bint Ubeydullah 4/1809Habîbe bint Cahş 4/1807Habîbe bint Ebû Ticrâ eş-Şeybiyye el-Abderiyye 4/1806-1807Habîbe bint Ebû Ümâme 4/1806Habîbe bint Hârice b. Zeyd 4/1807-1808Habîbe bint Sehl el-Ensâriyye 4/1809Habîbe ibnetu Ebû Süfyân 4/1808-1809Habîbe ibnetu Şerîk 4/1809Hadîce bint Huveylid 4/1817-1826Hafsa bint Umar 4/1811-1812Hakka bint Amr 4/1812Hâlide bint el-Esved 4/1816Hâlide bint Enes 4/1816Hâlide-Halde bint el-Hâris 4/1817Halîme es-Sa’diyye 4/1812-1813Hamne bint Cahş 4/1813Hansâ bint Amr 4/1827-1830Hansâ bint Hıdâm 4/1826Hasene Ümmü Şurahbîl 4/1811Hassâne el-Muzzeniyye 4/1810-1811Havle bint Abdullah el-Ensâriyye 4/1833Havle-Huveyle bint Hakîm 4/1832Havle bint Kays 4/1833Havle bint el-Münzir 4/1833Havle bint el-Esved 4/1830Havle bint Sa’lebe 4/1830-1832Havle bint Sâmir el-Ensâriyye 4/1830Havle bint el-Yemân 4/1834Havle bint Yesâr 4/1833-1834Havle Hâdimu Rasûlullah (sav) 4/1834Havle et-Tağlebiyye (Havle bint el-Huzeyl) 4/1834233


Havle Ümmü Subeyye 4/1832El-Havlâ bint Tuveyt 4/1815-1816Havvâ bint Yezîd b. es-Seken el-Ensâriyye 4/1813-1814Havvâ bint Yezîd b. Sinân 4/1814Havvâ el-Ensâriyye Ceddetu İbn Buceyd 4/1814-1815Hayre bint Ebû Hadred 4/1834Hayre imraetu Ka’b b. Mâlik 4/1835Hazme bint Kays 4/1810Hind bint Amr 4/1923Hind bint Ebû Tâlib 4/1922Hind bint Utbe b. Rebîa 4/1922-1923Hind bint Ebû Ümeyye 4/1920-1921Hind bint Rebîa 4/1921-1922Hind bint Useyd 4/1920Hind bint Yezîd 4/1923-1924Hukeyme bint Ğaylân 4/1812Huleyde bint Ka’neb ed-Dabiyye (veya ed-Dubeyye) 4/1826Hamâme 4/1813Huraymele bint Abdulesved 4/1810El-Huveysala bint Kutbe 4/1816Huzâfe bint el-Hâris es-Sa’diyye 4/1809-1810Huzeyle bint el-Hâris 4/1920Huzeyme bint Cehm 4/1826KKayle el-Enmâriyye 4/1906Kayle el-Huzâiyye 4/1906Kayle ibnetu Muhrime el-Ğaneviyye 4/1906Kebîra bint Süfyân 4/1907Kebşe bint Hakîm es-Sakafiyye 4/1906Kebşe bint Râfi’ 4/1906-1907Kebşe el-Ensâriyye 4/1907Kısra bint Ravvâs el-Kindiyye 4/1906Kuaybe bint Saîd el-Eslemiyye 4/1907Kuteyle bint Kays 4/1903-1904Kuteyle bint en-Nadr 4/1904-1905234


Kuteyle ibnetu Sayfî 4/1903LLeylâ Ammetu Abdurrahman 4/1910Leylâ el-Ğıfâriyye 4/1910Leylâ bint Ebû Hasme 4/1909Leylâ bint Kânif es-Sakafiyye 4/1910Leylâ bint Hakîm el-Ensâriyye el-Evsiyye 4/1909Leylâ Mevlâtu Âişe 4/1910Leylâ es-Sudûsiyye 4/1910Lübâbe bint el-Hâris 4/1907-1909Lübâbe es-Suğrâ bint el-Hâris 4/1909MMâriye Hâdimu’n-Nebî (sav), Ceddetu’l-Müsennâ b. Sâlih 4/1913Mâriye Hâdimu Rasûlullah (sav) 4/1911Mâriye el-Kıbtıyye Mevlâtu Rasûlullah (sav) ve Ümmü Veledihi İbrâhîm 4/1912-1913Mâriye-Mâviyye Mevlâtu Huceyr 4/1911Meryem ibnetu İyâs el-Ensâriyye 4/1913Meymûne bint Ebû Anbese Mevlâtu’n-Nebî (sav) 4/1919Meymûne bint el-Hâris el-Hilâliyye 4/1914-1918Meymûne bint Kerdem es-Sakafiyye 4/1919Meymûne bint Sa’d Mevlâtu’n-Nebî (sav) 4/1918Meymûne Uhrâ Mevlâtu Rasûlullah (sav) 4/1918Muâze bint Abdullah 4/1913-1914Müleyke bint Amr ez-Zeydiyye 4/1914Müleyke ceddetu İshâk b. Abdullah 4/1914Müleyke-Habîbe bint Hârice 4/1914Müleyke bint Uveymir el-Hezliyye 4/1914NNefîse bint Ümeyye 4/1919Nesîbe bint Ka’b b. Amr 4/1919Nevle bint Eslem el-Ensâriyye 4/1919-1920En-Nevâr bint Mâlik 4/1919Nüseybe bint el-Hâris 4/1919RRabdâ bint Amr 4/1836235


Ravda ve Sayfe kânet mevlâten li-imraetin min ehli’l-Medîneti 4/1847Recâ el-Ğıneviyye 4/1838Remle bint Ebû Avf 4/1846Remle bint Ebû Süfyân 4/1843-1846Remle bint Şeybe b. Rebîa 4/1846Reyhâne Seriyyetu Rasûlullah (sav) 4/1847Reyta bint Abdullah 4/1848Reyta bint el-Hâris 4/1847Reyta bint Süfyân el-Hazâiyye 4/1847-1848Rezîne Hâdimu Rasûlullah (sav) 4/1838Er-Rubeyyi’ bint Muavviz 4/1837-1838Er-Rubeyyi’ bint en-Nadr el-Ensâriyye 4/1838Rufeyde imraetu min Eslem 4/1838Rukayka bint Vehb es-Sekafiyye 4/1839Rukayka bint Sayfî 4/1838-1839Rukayye bint Rasûlullah (sav) 4/1839-1843Er-Rumeydâ-el-Ğumeydâ 4/1847Rumeyse bint Amr 4/1846SSa’de bint Kumâme 4/1860Safiyye bint Abdulmuttalib 4/1873Safiyye bint Buceyr el-Hezliyye 4/1871Safiyye bint Ebû Ubeyd es-Sakafiyye 4/1873Safiyye bint el-Hattâb 4/1872Safiyye bint Huyey b. Ahtab 4/1871-1872Safiyye bint Mahmiye 4/1873Safiyye bint Şeybe 4/1873Safiyye Hâdimu’n-Nebî(sav) 4/1873Safiyye, imraetun 4/1874Safiyye imraetun mine’s-Sahâbe 4/1873Sahbera bint Temîm 4/1859Es-Samâ (veya es-Sumâ) bint Büsr el-Mâziniyye 4/1874Sedîse el-Ensâriyye 4/1860Sehle bint Âsım 4/1866Sehle ibnetu Süheyl 4/1865-1866236


Selâme bint el-Hurr el-Esediyye 4/1860-1861Selâme bint Ma’kıl el-Ensâriyye 4/1861Selâme ed-Dayyibiyye 4/1861Selmâ bint Kays 4/1861-1862Selmâ bint Umeys 4/1861Selmâ Hâdimu Rasûlullah (sav) 4/1862-1863Selmâ el-Evediyye 4/1863Semrâ-Sümeyrâ bint Kays 4/1863Semrâ bint Nuheyk 4/1863Senâ bint Esmâ 4/1865Serrâ bint Nebhân 4/1860Sevâde bint Misrah 4/1866Es-Sevdâ el-Esediyye 4/1866Sevde bint Misrah 4/1868Sevde bint Zem’a 4/1867Sîrîn uhtu Mâriye 4/1868Sumeyte el-Leysiyye 4/1874Sübey’a bint Habîb 4/1859Sübey’a bint el-Hâris el-Eslemiyye 4/1859Sübeyte bint ed-Dahhâk 4/1798-1799Sübeyte bint Yeâr 4/1799Sü’dâ bint Amr 4/1860Sühayle bint Ubeyde 4/1859-1860Süheyme bint Umeyr 4/1866Sümeyye Ümmü Umâr 4/1863-1865ŞEş-Şemûs bint en-Nu’mân 4/1870Şerâf bint Halîfeti’l-Kelbiyye 4/1868Eş-Şeymâ-eş-Şemâ es-Sa’diyye uhtu Rasûlullah (sav) 4/1870-1871Eş-Şifâ bint Abdurrahman 4/1870Eş-Şifâ bint Avf b. Abdu Avf 4/1870Eş-Şifâ bint Avf b. Abd b. el-Hâris 4/1870Eş-Şifâ Ümmü Süleymân 4/1868-1870TTemlik eş-Şeybiyye el-Abderiyye 4/1798237


Temîme bint Vehb 4/1798Tuleyha bint Abdullah 4/1875Tumâdır bint Amr 4/1798UUleyye bint Şüreyh 4/1886-1887Umeyra bint Sehl 4/1888Uneyse bint Adî 4/1792Uneyse bint Hubeyb 4/1791-1792Uneyse en-Neh’ıyye 4/1792ÜÜmâme bint Ebu’l-Âs 4/1788-1790Ümâme bint el-Hâris 4/1788Ümeyme bint Half (veya Hılf veya Hulf) 4/1790-1791Ümeyme bint en-Neccâr el-Ensâriyye 4/1791Ümeyme bint Rukayka 4/1791Ümeyme Mevlâtu Rasûlullah (sav) 4/1791Ümmü Abd bint Sevd b. Kavîm 4/1946Ümmü Abdullah b. Evs 4/1945Ümmü Abdullah, Zevcu Ebû Mûsâ el-Eş’arî 4/1945Ümmü Abdurrahman b. Uzeyne 4/1946Ümmü Abs-Ubeys 4/1946Ümmü Acred el-Huzâiyye 4/1947Ümmü Afîf en-Nehdiyye 4/1948Ümmü’l-Alâ el-Ensâriyye 4/1948Ümmü Amr b. Süleym el-Ensârî 4/1949Ümmü Âmir bint Ka’b el-Ensâriyye 4/1945Ümmü Âmir bint Seîd b. es-Seken 4/1944-1945Ümmü Atâ Mevlâtu ez-Zübeyr b. el-Avvâm 4/1947Ümmü Atıyye el-Ensâriyye 4/1947Ümmü Bilâl bint Hilâl el-Muzenniyye 4/1927Ümmü Bişr ibnetu’l-Berâ 4/1926-1927Ümmü Buceyd el-Ensâriyye el-Hârisiyye 4/1926Ümmü Bürde ibnetu’l-Münzir 4/1926Ümmü Cemîl bint el-Mucellil 4/1927Ümmü’l-Cülâs et-Temîmiyye 4/1927238


Ümmü Cündüb el-Ezdiyye 4/1927Ümmü’d-Dahhâk bint Mes’ûd el-Ensâriyye el-Hârisiyye 4/1944Ümmü’d-Derdâ Zevcetu Ebû ed-Derdâ 4/1934-1935Ümmü Ebân bint Utbe b. Rebîa 4/1924Ümmü Enes el-Ensâriyye 4/1925Ümmü Evs el-Behziyye 4/1925Ümmü Eymen Hâdimetu Rasûlullah (sav) 4/1925Ümmü Eyyûb el-Ensâriyye 4/1925-1926Ümmü Ezher el-Âişiyye 4/1924-1925Ümmü’l-Fadl bint Hamza 4/1950Ümmü’l-Fadl bint el-Hâris 4/1950Ümmü Ferve bint Ebû Kuhâfe 4/1949-1950Ümmü’l-Ğâdiye 4/1949Ümmü Habîbe bint’l-Abbâs 4/1928Ümmü Habîbe bint Ebû Süfyân 4/1929-1931Ümmü Habîbe ibnetu Cahş 4/1928-1929Ümmü Hakîm bint el-Hâris 4/1932-1933Ümmü Hakîm bint Utbe b. Ebû Vakkâs 4/1933Ümmü Hakîm bint Vedâ’ el-Huzâıyye 4/1933Ümmü Hakîm ibnetu ez-Zübeyr 4/1933Ümmü Hâlid bint Hâlid b. Seîd 4/1934Ümmü Hânî bint Ebû Tâlib 4/1963-1964Ümmü Hânî el-Ensâriyye 4/1964Ümmü Harâm bint Milhân 4/1931Ümmü’l-Hâris el-Ensâriyye 4/1928Ümmü’l-Hâris ibnetu Ayyâş 4/1928Ümmü Harmele bint Abdu’l-Esved 4/1931Ümmü Hâşim-Ümmü Hişâm bint Hârise b. en-Nu’mân el-Ensâriyye 4/1963Ümmü Havle bint Hakîm el-Ensâriyye 4/1934Ümmü’l-Hayr bint Sahr b. Âmir 4/1934Ümmü Hufeyd el-Hilâliyye bint el-Hâris 4/1931Ümmü Humeyd el-Ensâriyye 4/1933-1934Ümmü’l-Husayn bint İshâk el-Ahmesiyye 4/1931Ümmü’l-Hükm bint Ebû Süfyân 4/1932Ümmü Ayyâş (veya Iyâş), emetu kânet li-Rukayye bint Rasûlullah (sav) 4/1949239


Ümmü İshâk el-Ğaneviyye 4/1925Ümmü Kays bint Muhsan 4/1951Ümmü Kebşe el-Azeriyye 4/1951Ümmü’l-Kirâm es-Selemiyye 4/1951Ümmü Külsüm bint Ali b. Ebû Tâlib 4/1954-1956Ümmü Külsüm bint Ebû Seleme 4/1953Ümmü Külsüm bint Rasûlullah (sav) 4/1952-1953Ümmü Külsüm bint Ukbe 4/1953-1954Ümmü Kürz el-Huzâiyye el-Ka’biyye 4/1951Ümmü Leylâ el-Ensâriyye 4/1956Ümmü Ma’bed el-Ensâriyye 4/1958Ümmü Ma’bed el-Huzâıyye 4/1958-1962Ümmü Ma’bed, Zevcetu Ka’b b. Mâlik el-Ensârî 4/1958Ümmü Mâlik el-Behziyye 4/1956-1957Ümmü Mâlik el-Ensâriyye 4/1956Ümmü Mersed el-Eslemiyye 4/1957Ümmü Mes’ûd b. el-Hükm 4/1957Ümmü Ma’kıl el-Ensâriyye 4/1962Ümmü Muğayyes 4/1962Ümmü Mutâ’ el-Eslemiyye 4/1958Ümmü Mübeşşir el-Ensâriyye 4/1957Ümmü Müneyyi’ el-Ensâriyye 4/1962Ümmü’l-Münzir ibnetu Kays el-Ensâriyye 4/1962Ümmü Müslim el-Eşceıyye 4/1957Ümmü Nasr el-Muhâribiyye 4/1962-1963Ümmü Rimse 4/1935Ümmü Rûmân bint Âmir b. Uveymir 4/1935-1938Ümmü Sa’d bint Zeyd b. Sâbit 4/1938Ümmü Sa’d el-Ensâriyye 4/1938Ümmü’s-Sâib el-Ensâriyye 4/1938Ümmü’s-Sâib en-Neh’ıyye 4/1938Ümmü Seîd bint Amr 4/1939Ümmü Seleme bint Ebû Hakîm 4/1939Ümmü Seleme Zevci’n-Nebî(sav) 4/1939-1940Ümmü Selît, imraetun mine’l-Mubâyeât 4/1940240


Ümmü Sinân el-Eslemiyye 4/1941Ümmü Subeyye el-Cüheniyye 4/1943Ümmü Süleym bint Milhân 4/1940-1941Ümmü Süleym bint Sehîm 4/1940Ümmü Süleymân-Ümmü Süleym el-Adeviyye 4/1941Ümmü Süleymân bint Amr 4/1941Ümmü Sünbüle el-Eslemiyye 4/1941-1942Ümmü Şeybe el-Ezdiyye 4/1943Ümmü Şerîk bint Câbir el-Ğıfâriyye 4/1942Ümmü Şerîk el-Kuraşiyye el-Âmiriyye 4/1942-1943Ümmü Târık Mevlâtu Sa’d b. Ubâde el-Ensârî 4/1944Ümmü’t-Tufeyl imraetu Übeyy b. Ka’b 4/1944Ümmü Tuleyk 4/1944Ümmü Umâra el-Ensâriyye 4/1948-1949Ümmü Usmân b. Ebu’l-Âs es-Sakafî 4/1947Ümmü Usmân bint Süfyân el-Kuraşiyye eş-Şeybiyye el-Abderiyye 4/1946Ümmü Varaka bint Abdullah 4/1965Ümmü’l-Velîd el-Ensâriyye 4/1965Ümmü Züfer 4/1938YYüseyra el-Ensâriyye, Ümmü Yâsir 4/1924ZZeyneb bint Abdullah es-Sekafiyye 4/1856Zeyneb bint Cahş 4/1849-1852Zeyneb bint Ebû Seleme 4/1854-1856Zeyneb bint el-Hâris 4/1852Zeyneb bint Hamîd 4/1852Zeyneb bint Hanzala 4/1852-1853Zeyneb bint Huzeyme 4/1853Zeyneb bint Ka’b 4/1857Zeyneb bint Kays 4/1857Zeyneb bint Maz’ûn 4/1857Zeyneb bint Nebît 4/1857-1858Zeyneb bint Rasûlullah(sav) 4/1853-1854Zeyneb el-Ensâriyye 4/1858241


Zeyneb el-Esediyye 4/1858Zeyneb et-Temîmiyye 4/1859Zinniyra Mevlâtu Ebû Bekr es-Sıddîk 4/1849242


Ek III: Usdu’l-Ğâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe’de Haltercemesi Verilen Hanımların Listesi 506(Hanımların Toplam Sayısı: 1023)Cilt/SayfaAAbbâde bint Ebû Nâile b. Sellâme 5/505El-Acmâ el-Ensâriyye Hâletu Ebû Ümâme 5/505Acûz min Benî Nümeyr 5/505-506Afrâ bint es-Seken b. Râfi’ 5/506Afrâ bint Ubeyd b. Sa’lebe 5/506-507Âişe bint Abdurrahman b. Atîk (veya Uteyk) 5/505Âişe bint Acred 5/505Âişe bint Ebû Bekr es-Sıddîk 5/501-504Âişe bint Cerîr b. Amr b. Abdurezzâh 5/504Âişe bint Ebû Süfyân b. el-Hâris 5/505Âişe bint el-Hâris b. Hâlid 5/504-505Âişe bint Kudâme b. Maz’ûn 5/505Âişe bint Umeyr b. el-Hâris 5/505Akîle bint Ubeyd b. el-Hâris 5/507Aknâ-Aksâ bint Ebû Safra uhtu’l-Mühelleb 5/507Akrab bint Muâz b. en-Nu’mân 5/507Akrab bint Selâme b. Vekş 5/507Alâse 5/507-508El-Âliye bint Zubyân b. Amr b. Avf 5/501Âmine bint Affân b. Ebu’l-Âs 5/390Âmine bint Ebi’s-Salt el-Ğıfâriyye 5/390Âmine bint el-Erkam 5/389Âmine bint Hılfu’l-Eslemiyye 5/389-390Âmine bint Kays b. Abdullah 5/390Âmine bint Rukayş 5/390Âmine bint Sa’d b. Vehb 5/390*Ammetu Abderiyye b. Seîd el-Ensârî 5/637*Ammetu’l-Âs Lutfâvî-Ümmü’l-Ğâdiye 5/637*Ammetu Hind bint Seîd b. Ebû Seîd el-Hudrî 5/637-638*Ammetu el-Hâris b. Ebû Kurza 5/636506 Bu listede ismi meçhul hanımlar için (*) işareti kullanılmıştır.243


*Ammetu Hasnâ es-Sarîmiyye 5/636*Ammetu Husayn b. Muhsan el-Hutamî 5/636-637*Ammetu Ma’bed b. Ka’b 5/637*Ammetu Sinân b. Abdullah el-Cühenî 5/637Amre bint el-Cevn el-Kelâbiyye 5/508Amre bint Ebû Eyyûb Hâlid b. Zeyd el-Ensâriyye 5/508Amre el-Eşheliyye Ğayru Mensûbe 5/508Amre bint el-Hâris b. Ebû Dırâr el-Huzâıyye 5/508-509Amre bint Hazm el-Ensâriyye 5/509Amre bint Huzâl b. Amr b. Kurvâş el-Ensâriyye 5/511Amre bint Kays b. Amr 5/510Amre bint Mes’ûd b. Evs b. Mâlik 5/510Amre bint Mes’ûd b. el-Hâris b. Refâa el-Ensâriyye 5/510Amre bint Mes’ûd b. Kays b. Amr b. Zeyd 5/510Amre bint Muâviye el-Kindiyye 5/510-511Amre bint Mürşid 5/510Amre bint er-Rebî’ b. en-Nu’mân 5/509Amre bint Revâha uhtu Abdullah 5/509-510Amre bint Sa’d b. Amr b. Zeyd 5/510Amre bint es-Sa’dî b. Vekdân b. Abdu Şems 5/510Amre bint Uveym (veya Avîm) b. Sâid 5/510Amre bint Yeâr el-Ensâriyye 5/511Amre bint Yesâr b. Üzeyhir 5/511Amre bint Yezîd b. el-Cevn el-Kelâbiyye 5/511Amre bint Yezîd b. es-Seken b. Râfi’ 5/511Âsiye bint el-Ferec el-Cürhümiyye 5/389Âtike bint Abdulmuttalib ibn Hâşim el-Kuraşiyye 5/499-500Âtike bint Avf b. Abdu Avf b. Abdilhâris 5/500Âtike bint Hâlid b. Münkız b. Rebîa 5/497Âtike bint Nuaym b. Abdullah el-Adeviyye 5/500-501Âtike bint Useyd b. Ebu’l-Âs 5/497Âtike bint el-Velîd b. el-Muğîra el-Mahzûmiyye 5/501Âtike bint Zeyd b. Umar 5/497-499Atiyye bint Zürâra b. Adesi’l-Ensâriyye 5/505Azbe bint Sa’d b. Huleyfe b. el-Eşraf el-Ensâriyye 5/506244


Azze bint Hâbil el-Huzâıyye 5/506Azze bint el-Hâris uhtu Meymûne ve Lübâbe 5/506Azze bint Ebû Süfyân 5/506Azze el-Eşceıyye Mevlâtu Ebû Hâzim 5/506BBâdiye bint Ğaylân es-Sakafiyye 5/407Behiyye bint Abdullah el-Bekriyye 5/411Behiyye-Behîme bint Büsr 5/411*Benâtu Ubeyde b. el-Hâris b. el-Muttalib 5/631Beğûm bint el-Muaddil el-Kinâniyye 5/410Bereke bint Sa’lebe 5/408Bereke el-Habeşiyye 5/408Bereke bint Yesâr 5/408Bersâ ceddetu Abdurrahman b. Ebû Amre (Kebşe) 5/408Berva’ bint Vâşık er-Ravâsiyye 5/408-409Berze bint Mes’ûd 5/408El-Beydâ Ümmü Süheyl ve Safvân 5/411*Bint Afîf 5/631*Bint Ebû el-Hükm el-Ğıfârî 5/630*Bintâ Evs b. Sâbit 5/629*Bint Fihd-Havle 5/631*Bint Habâb b. el-Eret 5/630*Bint Husayn b. el-Hâris b. el-Muttalib 5/630*Bint Hübeyra 5/631*Bint Sa’d ibn er-Rebî’ 5/630*Bint Safvân ibn Ümeyye b. Hılfi’l-Cumhıyye 5/630-631*Bint Sâbit ibn Kays b. Şemâs 5/629-630*Bint Ebû Subra 5/630*Bint’l-Velîd b. el-Muğîra-Âtike 5/631Buceyde 5/407Bedîle bint Müslim b. Umeyra 5/408Buhayne bint el-Hâris 5/407-408Buseyne bint ed-Dahhâk 5/407Berra bint Âmir 5/409Berra bint Ebû Seleme 5/409245


Büheyse (veya Behîse) 5/411Bekîra imraetu el-Ka’kâ’ 5/410-411Bureyka bint Ebû Hârise 5/410Bureyra Mevlâtu Âişe bint Ebû Bekr 5/409-410Büreyde bint Bişr 5/409Berra bint Ebû Ticrâ (veya Tucrâ veya Tecrâ) el-Abderiyye 5/409Büsra bint Safvân 5/410Beşîra bint el-Hâris 5/410CCa’de bint Abdullah b. Sa’lebe 5/415Ca’de bint Ubeyd b. Sa’lebe 5/415*Câriyetu Abdullah b. Umar b. el-Hattâb 5/641*Câriyetu Habeşiyye 5/641*Câriyetu min Benî el-Müemmil 5/641Cebele bint el-Musaffah 5/414* Ceddetu Amr b. Muâz 5/633* Ceddetu Damre b. Seîd 5/633* Ceddetu Ebi’s-Sâib 5/632*Ceddetu’l-Ensârî 5/631*Ceddetu Hafs b. Seîd el-Kuraşî 5/632* Ceddetu Hârice b. Zeyd 5/632*Ceddetu Haşrec b. Ziyâd-Ümmü Ziyâd 5/631-632* Ceddetu’l-Kuraşî 5/633* Ceddetu’s-Salt b. Zebîd (veya Zübeyd) 5/633* Ceddetu’s-Selmâ 5/632-633* Ceddetu Yahyâ b. el-Husayn, Uhtu Ümmü’l-Husayn 5/633* Ceddetu Yûsuf b. Mes’ûd el-Ensârî ez-Zürkâ, Ümmü Mes’ûd b. el-Hükm 5/633Cemîle bint Abdullah b. Ebû İbn Selûl 5/418Cemîle bint Abdullah b. Hanzala el-Ensâriyye 5/418Cemîle bint Abdilızzî b. Kutn 5/418-419Cemîle-Havle-Huveyle imraetu Evs b. es-Sâmit 5/417Cemîle bint Ebû b. Sa’saa 5/417Cemîle bint Ebû İbn Selûl 5/416-417Cemîle-Cüveyriyye bint Ebû Cehl 5/417Cemîle bint Sa’d b. er-Rebî’ el-Ensâriyye 5/418246


Cemîle bint Sâbit 5/417Cemîle bint Sinân b. Sa’lebe 5/418Cemîle bint Umar b. el-Hattâb 5/419Cemîle bint Zeyd b. Sayfî 5/417-418Cemra bint Abdullah et-Temîmiyye 5/415-416Cemra bint Kuhâfe el-Kindiyye 5/416Cemra bint en-Nu’mân el-Adeviyye 5/416El-Cerbâ bint Kusâme (Kasâme veya Kısâme) b. Kays 5/415Cesra bint Decâce 5/415Cessâme el-Müzeniyye 5/414Cüdâme bint Cendel 5/414Cühdime imraetu Beşîr b. el-Husâsa 5/419Cümeyl bint Yesâr 5/416Cümâne bint Ebû Tâlib 5/415Cümeyme bint Hammâm 5/419Cümeyme bint Sayfî 5/419Cüveyriyye bint Ebû Cehl 5/419Cüveyriyye bint el-Hâris 5/419-421Cüveyriyye bint el-Mücellil 5/421Cüzâme bint el-Hâris 5/414Cüzâme bint Vehb el-Esediyye 5/414-415DEd-Dahhâk bint Mes’ûd 5/496Dukra (veya Dikra veya Dekra) Ümmü Veled 5/450Dubâa bint Âmir b. Karzi’l-Âmiriyye 5/495-496Dubâa bint el-Hâris el-Ensâriyye 5/494-495Dubâa bint ez-Zübeyr b. Abdulmuttalib 5/495Dürre bint Ebû Leheb 5/449-450Dürre bint Ebû Seleme 5/449Dürre bint Ebû Süfyân 5/449E*Ehevâtu Câbir b. Abdullah el-Ensârî 5/628Emetullah bint Ebû Bekra es-Sakafiyye 5/401Emetullah bint Ruzeyne 5/401Emetu bint Ebu’l-Hükm el-Ğıfâriyye 5/401247


Emetu bint Hâlid b. Seîd 5/401-402Emetu bint Huleyfe b. Adî 5/402Emetu ibnetu el-Fârisiyye 5/402Ervâ bint Abdulmuttalib 5/391Ervâ bint Ebu’l-Âs 5/391Ervâ bint Kureyz 5/391-392Ervâ bint Rebîa 5/390-391Ervâ bint Uneys 5/392Esmâ bint Amr 5/395Esmâ bint Ebû Bekr es-Sıddîk 5/392-393Esmâ bint el-Hâris 5/393Esmâ bint İbni’l-Eş’ariyye 5/392Esmâ bint es-Salt es-Selemiyye 5/394Esmâ bint Seleme-Selâme 5/393-394Esmâ bint Şekl 5/394Esmâ bint Umeys 5/395-396Esmâ bint Zeyd b. el-Hattâb 5/393Esmâ bint Muhribe et-Temîme 5/396Esmâ Mukayyinetu Âişe 5/394-395Esmâ bint Mürşidi’l-Hârisiyye 5/396Esmâ bint en-Nu’mân 5/396-398Esmâ bint Yezîd el-Ensâriyye 5/398-399Esmâ bint Yezîd b. es-Seken 5/398FEl-Fâdıle el-Ensâriyye imraetu Abdullah b. Uneys el-Cühenî 5/517Fâhıte bint Ebû Tâlib b. Abdulmuttalib 5/515Fâhıte bint el-Esved b. el-Muttalib b. Esed 5/515Fâhıte bint Umar ve ez-Zühriyye Hâletu en-Nebî (sav) 5/515Fâhıte bint el-Velîd b. el-Muğîra el-Mahzûmiyye 5/515El-Fâria bint Abdurrahman el-Has’amiyye 5/517El-Fâria bint Ebû Süfyân 5/516El-Fâria bint Ebi’s-Salt es-Sakafiyye 5/516-517El-Fâria bint Es’ad b. Zürâra el-Ensârî 5/515-516El-Fâria bint Kuraybe b. el-Aclân 5/517El-Fâria bint Mâlik Uhtu Ebû Saîd el-Hudrî 5/517248


El-Fâria bint Zürâra b. Adesi’l-Ensâriyye 5/516Fâtıma bint Abdullah Ümmü Usmân b. Ebu’l-Âs 5/526Fâtıma bint Amr b. Hırâm Ammetu Câbir b. Abdullah 5/526Fâtıma bint Amr b. Hırâm Lehâ Suhbe 5/526Fâtıma bint ed-Dahhâk el-Kelâbiyye 5/525Fâtıma bint Ebu’l-Esed ev Ebu’l-Esved b. Abdulesed 5/518Fâtıma bint Esed b. Hâşim b. Abdu Menâf el-Kuraşiyye 5/517Fâtıma bint Hamza b. Abdulmuttalib el-Kuraşiyye 5/518-519Fâtıma bint el-Hâris b. Hâlid b. Sahr 5/518Fâtıma bint el-Hattâb b. Nufeyl b. Abdilızzî el-Kuraşiyye 5/519Fâtıma bint Ebû Hubeyş b. el-Muttalib 5/518Fâtıma bint Kays b. Hâlid el-Ekber b. Vehb 5/526-527Fâtıma bint el-Mücellil b. Abdullah b. Kays 5/527Fâtıma bint Münkız b. Amr b. Hansâ el-Ensâriyye 5/527Fâtıma bint Rasûlullah (sav) 5/519-525Fâtıma bint Safvân b. Ümeyye 5/525Fâtıma bint Sevde b. Ebû Dubeys el-Cüheniyye 5/525Fâtıma bint Şeybe b. Rebîa 5/525Fâtıma bint Utbe b. Rebîa b. Abdu Şems 5/526Fâtıma bint Ebû Tâlib Ümmü Hânî 5/525-526Fâtıma bint el-Velîd b. el-Muğîra el-Mahzûmiyye 5/528Fâtıma bint el-Velîd b. Utbe b. Rebîa 5/527-528Fâtıma bint el-Yemân Uhtu Huzeyfe b. el-Yemân 5/528-529Fâtıma el-Huzâiyye 5/519Fâtıma Zı’ru’n-Nebî (sav) 5/529Fidda en-Nevebiyye Câriyetu Fâtımati’z-Zehrâ 5/530-531Fükeyhe bint Ubeyd b. Düleym el-Ensâriyye 5/531Fükeyhe bint el-Muttalib b. Halde b. Muhlid el-Ensâriyye 5/531Fükeyhe bint es-Seken b. Yezîd el-Ensâriyye 5/531Fükeyhe bint Yesâr İmraetu Hattâb b. el-Hâris 5/531-532Fürey’a bint Amr b. Huneys 5/529Fürey’a bint el-Habbâb b. Râfi’ b. Muâviye 5/529Fürey’a bint Kays b. Umeyr 5/529Fürey’a bint Mâlik b. ed-Duhşem b. Mâlik 5/529Fürey’a bint Mâlik b. Sinân 5/529-530249


Fürey’a bint Muavviz b. Afrâ el-Ensâriyye 5/530Fürey’a bint Râfi’ b. Muâviye b. Ubeyd 5/529Fürey’a bint Ebû Ümâme Es’ad b. Zürâra el-Ensârî 5/529Fürey’a bint Vehb ez-Zühriyye 5/530Füsham bint Evs b. Havlî 5/530ĞĞâise-Ğâsiye 5/513*el-Ğâmidiyye el-Mercûme fi’z-Zinâ 5/642Ğufeyle bint el-Hâris (veya) bint Ubeyd b. el-Hâris 5/514Ğufeyra bint Rebâh uhtu Bilâli Müezzini Rasûlillah (sav) 5/514Ğufeyra Mevlâtu Âişe 5/514El-Ğumeysâ el-Ensâriyye Mutlaka Amr b. Hazm 5/514-515El-Ğumeysâ el-Ensâriyye (veya) er-Rumeysâ Ümmü Süleym bint Milhân 5/514Ğuzeyle (veya Ğazîle)-Ğaziyye bint Câbir b. Hakîm ed-Devsiyye 5/513-514HHabeşiyye el-Huzâiyye el-Adeviyye 5/421Habîbe bint Abdullah b. Cahş 5/423-424Habîbe bint Amr 5/424Habîbe bint Cahş 5/422Habîbe bint Kays b. Zeyd 5/424Habîbe bint Mes’ûd İbn Hâlid 5/424Habîbe bint Muatteb b. Ubeyd 5/424Habîbe bint Müleyl 5/424Habîbe bint Sehl el-Ensâriyye 5/423Habîbe bint Ebû Süfyân 5/422-423Habîbe bint Şerîk 5/423Habîbe bint Ebû Ticrâ (Tucrâ veya Tecrâ) eş-Şeybiyye 5/421-422Habîbe bint Ebû Ümâme 5/421Habîbe bint Zeyd b. Hârice 5/422Hadîce bint Huveylid 5/434-439Hafsa bint Hâtıb b. Umar 5/425Hafsa bint Umar b. el-Hattâb 5/425-426Hakka bint Amr 5/426Hâle bint Huveylid b. Esed b. Abdilızzî 5/557-558*Hâletu Câbir b. Abdullah 5/634250


*Hâletu Ebû Ümâme b. Sehl b. Huneyf 5/634*Hâletu Hâlid b. Abdullah b. Harmele el-Müdlicî 5/634*Hâletu’s-Sâib b. Yezîd 5/634*Hâletu Ümmü Seleme, Esmâ bint Yezîd 5/634*Hâletu Zeyneb bint Nubayt 5/634Hâlide bint el-Esved 5/433Hâlide bint Enes el-Ensâriyye 5/433Hâlide-Halde bint el-Hâris 5/433-434Halîme bint Ebû Züeyb (veya Züeyyib) 5/426-428Hamâme 5/428Hamne bint Cahş 5/428-429Hamne bint Ebû Süfyân 5/429Hansâ bint Amr 5/441-442Hansâ bint Hızâm b. Hâlid el-Ensâriyye 5/440-441Harkâ imraetu Sevdâ 5/439Harme bint Kays el-Fihr 5/424Harmele bint Abdulesved b. Huzeyme 5/424Harmele bint Ubeyd b. Sa’lebe 5/424Hasene Ümmü Şurahbîl 5/425Hassâne el-Müzenniye 5/424-425El-Havlâ bint Tüveyt b. Habîb 5/432El-Havlâ imraetu Usmân b. Maz’ûn 5/432El-Hâvlâ el-Itâra 5/432-433Havle 5/447-448Havle bint Abdullah el-Ensâriyye 5/445Havle bint Amr 5/445Havle bint Âsım 5/445Havle bint el-Esved b. Huzâfe 5/442Havle bint Hakîm el-Ensâriyye 5/444Havle-Huveyle bint Hakîm b. Ümeyye 5/444-445Havle-Huveyle bint Dâyic 5/445Havle bint el-Huzeyl 5/447Havle bint Kays el-Cüheniyye 5/446-447Havle bint Kays b. Fehd 5/446Havle bint Sa’lebe 5/442-444251


Havle bint Sâmir el-Ensâriyye 5/442Havle bint es-Sâmit 5/445Havle bint el-Yemân el-Abesiyye 5/447Havle bint Yesâr 5/447Havle Hâdimu Rasûlillâh (sav) 5/445Havvâ bint Râfi’ 5/430Havvâ bint Yezîd b. Sinân b. Kürz 5/431-432Havvâ bint Zeyd b. es-Seken el-Ensâriyye 5/430-431Havvâ Ümmü Buceyd el-Ensâriyye 5/429-430Hayre bint Ebû Hadred 5/448Hayre imraetu Ka’b b. Mâlik el-Ensârî 5/448-449Hayye bint Ebû Hayye 5/433Hind bint Amr b. Hırâm el-Ensâriyye 5/563Hind bint Ebû Tâlib, Ümmü Hânî el-Kuraşiyye 5/562Hind bint Ebû Ümeyye b. el-Muğîra 5/560Hind bint Evs b. Şerîk 5/560Hind bint Hübeyra 5/563Hind bint Mahmûd ibn Mesleme b. Hâlid b. Adî el-Ensâriyye 5/563Hind bint Münebbih b. el-Haccâc (veya Hucâc) el-Kuraşiyye 5/563Hind bint el-Münzir b. el-Cemûh b. Zeyd 5/563Hind bint Rebîa b. el-Hâris b. Abdulmuttalib 5/561Hind bint Simâk b. Uteyk (veya Atîk) b. İmrii’l-Kays 5/561Hind bint Useyd b. Hudayr el-Ensâriyye 5/559-560Hind bint Utbe b. Rebîa ibn Abdu Şems 5/562-563Hind bint Üsâse b. Abbâd b. el-Muttalib 5/559Hind bint el-Velîd b. Utbe b. Rebîa 5/563-564Hind bint Yezîd b. el-Bersâ min Benî Ebû Bekr 5/564Hind el-Cüheniyye 5/560-561Hind el-Havlâniyye Zevcu Bilâl b. Rebâh 5/561Huceyme-Hayre Ümmü’d-Derdâ 5/558Hudâme bint Cendel el-Esediyye 5/434Hudra Hâdimu en-Nebî(sav) 5/439Hakîme bint Ğaylân es-Sakafiyye 5/426Huleyde bint el-Habâb b. Sa’d b. Muâz el-Ensâriyye 5/439Huleyde bint Ka’neb ed-Dubeyye 5/439-440252


Huleyse Câriyetu Hafsa 5/440Huleyse Mevlâtu Selmân el-Fârisî 5/440Humeyme bint Sayfî 5/429Humeyne bint Ebû Talha 5/429Humeyne bint Hâlid ev Hılf b. Es’ad b. Âmir 5/559Hureyre bint Zem’a b. Kays b. Abdu Şems 5/558El-Huveysala bint Kutbe 5/433Huzâfe bint el-Hâris es-Sa’diyye 5/424Huzeyle bint Amr b. Utbe b. Hadîc 5/558Huzeyle bint el-Hâris b. Hazn el-Hilâliyye 5/558Huzeyle bint Mes’ûd b. Zeyd el-Ensâriyye 5/558-559Huzeyle bint Seîd b. Sehl b. Mâlik b. Ka’b 5/558Huzeyle bint Sâbit b. Sa’lebe 5/558Huzeyme bint Cehm 5/439IIsme (veya Usme) bint Hıbbân b. Sahr b. Hansâ el-Ensâriyye 5/506İ*İmraetun 5/638*İmraetun 5/640*İmraetun 5/641*İmraetun mine’l-Ensâr 5/638-639*İmraetun min Benî Abdu’d-Dâr 5/639*İmraetu min Benî Abdu’l-Eşhel mine’l-Ensâr 5/638*İmraetu min Benî Esed 5/638*İmraetu min Benî Ğıfâr 5/640*İmraetun min Ehli Mekkete 5/641*İmraetun min Has’am 5/639*İmraetun mine’l-Mubâyeât 5/639*İmraetun mine’l-Mubâyeât 5/639*İmraetu Salt el-Kıbleteyn 5/640*İmraetun Seelet en-Nebiyye(sav) an savmi’s-Sebti 5/640-641*İmraetu Sevdâ 5/639-640KKahtam (veya Kuhtam, Kıhtam) bint Alkame b. Abdullah b. Ebû Kays 5/535Kayle el-Enmâriyye Ümmü Benî Enmâr 5/535253


Kayle el-HuzâıyyeÜmmü Sebbâ’ b. Abdilızzî 5/535Kayle bint Muhrime el-Ğıneviyye-el-Anziyye-el-Anberiyye 5/535-536Kebîra bint Süfyân-bint Ebû Süfyân el-Huzâiyye 5/538Kebşe bint Abdu Amr b. Ubeyd 5/537Kebşe el-Ensâriyye Ceddetu Abdurrahman 5/536Kebşe bint Ebû Ümâme Es’ad b. Zürâra 5/536Kebşe bint Evs b. Şerîk 5/536-537Kebşe bint Ferve b. Amr b. Ferve el-Ensâriyye 5/537Kebşe bint Hâtıb b. Kays 5/537Kebşe bint Hakîm es-Sakafiyye Ceddetu Ümmü’l-Hükm 5/537Kebşe bint Ka’b b. Mâlik el-Ensâriyye 5/537Kebşe bint Meıdî Kurabi’l-Kindiyye 5/537Kebşe bint Mâlik b. Kays b. Muhris el-Ensâriyye 5/538Kebşe bint Meın b. Âsım 5/538Kebşe bint Râfi’ b. Ubeyd b. Sa’lebe 5/537Kebşe bint Sâbit b. Hârise 5/537Kebşe bint Vâkıd b. Amr b. el-Etnâbe 5/537-538Kerîme bint Ebû Hadred Selâme el-Eslemî 5/538Kerîme bint Külsüm el-Humeyriyye 5/538Kuaybe bint Seîd el-Eslemiyye 5/538-539Kufeyra-Müleyke el-Hilâliyye İmraetu Abdullah b. Ebû Hadred 5/535Kuteyle bint Amr b. Hilâl 5/532Kuteyle bint Kays b. Meıdî 5/532-533Kuteyle bint en-Nadr b. el-Hâris 5/533-534Kuteyle bint Sa’d min Benî Âmir 5/532Kuteyle bint Sayfî el-Cüheniyye 5/532Kuteyle bint el-Arbâd (veya Urbâd, Irbâd) min Benî Mâlik 5/534Kuraybe bint el-Hâris el-Utvâriyye 5/534Kuraybe bint Zeyd b. Abdu Rabbih 5/534Kurayra bint el-Hâris el-Utvâriyye(veya)Kuraybe 5/534Kurratu’l-Ayn bint Ubâde b. Nudle (veya Nadle) 5/534Kuşra (veya Kışra) bint Ravâs el-Kindiyye 5/535Külsüm-Küleybe bint Birsen el-Anberiyye Ümmü Zübeyb b. Sa’lebe 5/539Külsüm Ceddetu Abdurrahman b. Ebû Amre 5/539254


LLeylâ bint el-Etnâbe b. Mansûr 5/541Leylâ bint Sâbit ibn el-Münzir el-Ensâriyye 5/541Lübâbe bint Ebû Lübâbe el-Ensâriyye 5/540Lübâbe bint el-Hâris b. Hazn b. Buceyr 5/539-540Lübâbe bint el-Hâris Ümmü Hâlid b. el-Velîd 5/540Leylâ Ammetu Abdurrahman b. Ebû Leylâ 5/543Leylâ el-Ğıfâriyye 5/543Leylâ bint Abdullah b. Abdu Sems 5/543Leylâ bint Ebû Hasme b. Huzeyfe 5/541Leylâ bint Hakîm el-Ensâriyye el-Evsiyye 5/541-542Leylâ bint el-Hutaym b. Adî b. Amr 5/542Leylâ bint Kânif es-Sakafiyye 5/543Leylâ bint Nüheyk b. Esâf b. Adî 5/543Leylâ bint Rebâb b. Huneyf el-Ensâriyye 5/542Leylâ bint Rubbeî b. Âmir b. Halde el-Ensâriyye 5/542Leylâ bint Simâk b. Sâbit b. Süfyân 5/542Leylâ bint Ebû Süfyân b. el-Hâris 5/542Leylâ bint Ubâde el-Ensâriyye es-Sâadiyye 5/542Leylâ Mevlâtu Âişe 5/542Leylâ es-Sedûsiyye İmraetu Beşîr b. el-Husâsa 5/542Lübnâ bint el-Hutaym el-Ensâriyye el-Evsiyye 5/540Lüheyye Ümmü Veled Amr b. el-Hattâb 5/540-541Lümeys bint Amr b. Hırâm el-Ensâriyye 5/540Lüseybe bint Ka’b-bint Hırb Ümmü Umâra el-Ensâriyye 5/540MMâriye Câriyetu en-Nebî(sav) 5/544Mâriye Hâdimu en-Nebî (sav) Ceddetu el-Müsennâ 5/544Mâriye el-Kıbtıyye Mevlâtu Rasûlullah(sav) 5/543-544Mâriye ev Mâviye Mevlâtu Huceyr b. Ebû Ehâb et-Temîmî 5/544Mehabbe bint er-Rebî’ b. Amr b. Ebû Züheyr 5/544Mendûs bint Amr b. Huneys 5/549Mendûs bint Halâd b. Süveyd b. Sa’lebe el-Ensâriyye 5/549Mendûs bint Ubâde b. Düleym b. Hârise 5/549Meryem bint İyâs el-Ensâriyye 5/545255


Meryem el-Muğâliyye İmraetu Sâbit b. Kays 5/545Meymûne bint Abdullah min Benî Yezîd 5/552Meymûne bint el-Hâris b. Hazn el-Hilâliyye 5/550-551Meymûne bint Ebû Anbese ev bint Anbese 5/552Meymûne bint Kerdem es-Sakafiyye 5/552-553Meymûne bint Sa’d Hâdimi Rasûlullah (sav) 5/551-552Meymûne bint Subeyh(veya)Sufeyh b. el-Hâris 5/552Meymûne Ğayru Mensûbe 5/553-554Meymûne Mevlâtu Rasûlullah (sav) 5/551Muâze Câriyetu Abdullah b. Ebû ibn Selûl 5/547Muâze el-Ğıfâriyye 5/547-548Muâze Zevcu el-E’şâ el-Mâzeniyye 5/546-547Mihcene Sevdâ 5/544-545Mihyâh (veya Mahyâh, Muhıyyâh) bint Hâlid b. Sinân 5/545Meradıyye 5/545Mutay’a (veya Mutîa) bint en-Nu’mân b. Mâlik el-Ensâriyye 5/546Müleyke bint Amr ez-Zeydiyye 5/549Müleyke bint Amr b. Sehl el-Ensâriyye 5/549Müleyke Ceddetu İshâk b. Abdullah b. Ebû Talha 5/548Müleyke imraetu Habbâb b. el-Eret 5/548Müleyke bint Hârice b. Sinân b. Ebû Hârise 5/548Müleyke-Habîbe bint Hârice b. Zeyd b. Ebû Züheyr el-Ensâriyye 5/548Müleyke bint Uveymir el-Hezliyye 5/549Müleyke Ümmü es-Sâib b. el-Ekra’ es-Sakafiyye 5/548-549Müney’a 5/549-550Müseyke Câriyetu Abdullah b. Ebû ibn Selûl 5/546Müsra (veya Misra, Mesra) 5/546Müzeyde el-Asriyye 5/545NNâile bint Sa’d b. Mâlik el-Ensâriyye 5/554Na’m imraetu Şemmâs b. Usmân b. eş-Şüreyd el-Mahzûmî 5/556Nefîse bint Amr b. Halde b. Muhlid el-Ensâriyye 5/556Nefîse bint Ümeyye uhtu Ya’lâ 5/556Nesîbe bint Ka’b b. Amr 5/555Nesîbe bint Neyyâr b. el-Hâris b. Bilâl 5/555256


Nuâme min Sebiyy Bel’anber 5/556Nu’mî (veya Na’mî) bint Ca’fer b. Ebû Tâlib 5/556Nûbe 5/557Nuveyle bint Eslem-bint Müslim Ceddetu Ca’fer 5/557En-Nevâr bint Kays b. el-Hâris b. Adî 5/556En-Nevâr bint Mâlik b. Sırma min Benî Adî 5/557Neb’a el-Habeşiyye Câriyetu Ümmü Hânî 5/554Nübeyte bint ed-Dahhâk b. Huleyfe 5/554Nedbe Mevlâtu Meymûne 5/554Nuhye-Lüheyye, Ümmü Veled Umar b. el-Hattâb 5/556Nüseybe bint el-Hâris Ümmü Atıyye el-Ensâriyye 5/554-555Nüseyke Ümmü Amr b. el-Celâs 5/555-556Nüteyle (veya Netîle) bint Kays b. Cerîr b. Amr 5/554RRadvâ bint Ka’b 5/453Radvâ Mevlâtu Rasûlullah (sav) 5/453Râia bint Sâbit b. el-Fâkih 5/451Râita bint Abdullah 5/451Râita bint el-Hâris 5/450-451Râita bint Hayyân b. Umeyr 5/451Râita bint Süfyân b. el-Hâris 5/451Ravda Mevlâtun li-İmraetin min ehli’l-Medîne 5/460Er-Rebâb bint el-Berâ b. Ma’rûr 5/451Er-Rebâb bint Hârise b. Sinân 5/451Er-Rebâb bint Ka’b b. Adî 5/451Er-Rebâb bint en-Nu’mân 5/451Recâ el-Ğaneviyye 5/453Remle bint Abdullah 5/459Remle bint el-Hâris 5/457Remle bint Ebû Avf 5/459Remle bint Ebû Süfyân 5/457-458Remle bint Şeybe 5/458-459Remle bint el-Vükay’a 5/459Reyhâne bint Sem’ûn 5/460-461Reyta bint Abdullah ibn Muâviye es-Sakafiyye 5/461257


Reyta bint Münebbih b. el-Haccâc es-Sehmiyye 5/461Rezeniyye Hâdimu Rasûlullah (sav) 5/453Er-Rubeyyi’ (veya er-Rebî’) bint Muavviz 5/451-452Er-Rubeyyi’ (veya er-Rebî’) bint en-Nadr 5/452-453Rebdâ bint Amr b. Umâra (veya Imâra) 5/451Rufâa bint Sâbit b. el-Fâkih 5/453Rufeyde el-Ensâriyye-el-Eslemiyye 5/453-454Rukayka es-Sakafiyye 5/454Rukayka bint Sayfî b. Hâşim 5/454-455Rukayye bint Ka’b el-Eslemiyye 5/457Rukayye bint Rasûlullah(sav) 5/456-457Rukayye bint Sâbit b. Hâlid 5/455-456Er-Rumeysâ-el-Umeysâ 5/460Er-Rumeysâ-el-Umeysâ b. Mâlik 5/459-460Rumeyse bint Amr 5/459Rumeyse bint Hakîm 5/459SSahbera bint Temîm 5/473Sa’de bint Kumâme 5/474Safiyye bint Abdulmuttalib b. Hişâm 5/492-493Safiyye bint Beşşâme 5/490Safiyye bint Buceyrü’l-Hezliyye (Avdu’l-Ayn ) 5/489-490Safiyye bint Ebû Ubeyd uhtu’l-Muhtâr b. Ebû Ubeyd es-Sakafî 5/493Safiyye bint el-Hattâb uhtu Umar 5/491Safiyye bint Huyey b. Ahtab 5/490-491Safiyye imraetun mine’s-Sahâbe 5/493Safiyye imraetun mine’s-Sahâbe 5/493-494Safiyye bint Mahmiyye (veya Muhmiyye) b. Cüz’yi’z-Zübeydî 5/493Safiyye bint Sâbit b. el-Fâkih 5/490Safiyye bint Şeybe ibn Usmân el-Abderiyye 5/492Safiyye bint Umar b. el-Hattâb el-Adeviyye 5/493Safiyye Hâdimu Rasûlullah (sav) 5/492Sâibe Mevlâtu Rasûlullah (sav) 5/472Sedûs bint Kutbe b. Abdu Amr 5/473Sifâne bint Hâtim et-Tâî 5/475-476258


Sehle bint Âsım b. Adî el-Ensâriyye 5/483Sehle bint Sa’d es-Sâıdî 5/482Sehle bint Sehl 5/482Sehle bint Süheyl b. Amr el-Kuraşiyye 5/482-483Seîde 5/475Seîde bint Rufâa b. Amr 5/475Seîra el-Esediyye 5/475Sekîne bint Ebû Vakkâs 5/476Sekîne Ğayru Mensûbe 5/476Selâme ed-Dabiyye 5/477Selâme Hâdınetu İbrâhîm ibn en-Nebî (sav) 5/476Selâme bint el-Hurr el-Ezdiyye-el-Ca’fiyye-el-Fezâriyye 5/476-477Selâme bint Ma’kıl el-Huzâiyye 5/477-478Selâme bint Sa’d b. eş-Şehîd 5/477Selmâ 5/478Selmâ bint Amr b. Hubeyş 5/479Selmâ bint Ebû Züeyb (veya Züeyyib) uhtu Halîme 5/478Selmâ el-Ensâriyye Ğayru Mensûbe 5/478Selmâ el-Evdiyye 5/478Selmâ Ğayru Mensûbe 5/480-481Selmâ Hâdimu en-Nebî (sav) 5/478-479Selmâ bint Kays ibn Amr 5/479-480Selmâ bint Muhriz b. Âmir el-Ensâriyye 5/480Selmâ Ümmü Mistah b. Üsâse 5/480Selmâ bint Nasri’l-Muhâribiyye 5/480Selmâ bint Sahr Ümmü’l-Hayr 5/479Selmâ Tercemetu Uhrâ 5/481Selmâ bint Umeys 5/479Selmâ bint Yeâr-Teâr Uhtu Sübeyte 5/480Selmâ bint Zeyd 5/479Semrâ-Sümeyrâ bint Kays el-Ensâriyye 5/481Senâ bint Esmâ b. es-Salt es-Selemiyye 5/482Serâ bint Nihân el-Ğaneviyye 5/473-474Sevâde bint Misrah el-Kindiyye 5/483-484Sevdâ bint Âsım b. Hâlid 5/484259


Sevde bint Ebû Dubeys el-Cüheniyye 5/485Sevde-Sevâde bint Misrah 5/485Sevde imraetu Ebi’t-Tufeyl 5/485Sevde bint Zem’a b. Kays 5/484-485Sevde el-Kuraşiyye 5/485Sîrîn uhtu Mâriye el-Kıbtıyye 5/485-486Süneyne bint Muhannef b. Zeyd 5/482Suâd bint Râfi’ b. Ebû Umar 5/474Suâd bint Seleme b. Züheyr 5/474Es-Sa’be bint el-Hadramî 5/489Es-Sa’be bint Sehl b. Amr 5/489Su’dâ bint Amr 5/474Su’dâ Ğayru Mensûbe 5/474-475Es-Sammâ bint Büsri’l-Mâzîne 5/494Sumeyte el-Leysiyye min Benî Leys b. Bekr 5/494Süheyme bint Eslem b. Hureyş 5/483Süheyme bint Mes’ûd b. Evs b. Mâlik 5/483Süheyme imraetu Rufâa (veya Rıfâa) el-Kurazî 5/483Süheyme bint Umeyr el-Muzeniyye 5/483Sübey’a bint Ebû Leheb 5/473Sübey’a bint Habîb ed-Dab’ıyye 5/472Sübey’a bint el-Hâris el-Eslemiyye 5/472Sübey’a el-Kuraşiyye Ğayru Mensûbe 5/472-473Sübeyte bint ed-Dahhâk 5/413Sübeyte bint en-Nu’mân 5/413Sübeyte bint er-Rebî’ 5/413Sübeyte bint Selît 5/413Sübeyte bint Yeâr 5/413-414Südeyse el-Ensâriyye Mevlâtu Hafsa 5/473Sühayle bint Ubeyde 5/473Sümeyye Ümmü Umâr (veya Imâr) b. Yâsir 5/481-482Sünbüle bint Mâiz b. Kays 5/482Süveybe Mevlâtu Ebû Leheb 5/414ŞŞehîde Ümmü Varaka el-Ensâriyye 5/489260


Eş-Şemûs bint Amr b. Hırâm 5/488Eş-Şemûs bint Ebû Âmir 5/488Eş-Şemûs bint Mâlik b. Kays 5/488Eş-Şemûs bint en-Nu’mân b. Âmir 5/488-489Şerâfe bint Huleyfe b. Ferve el-Kelbiyye 5/486Şerefetü’d-Dâr bint el-Hâris b. Kays 5/486Şekîka bint Mâlik b. Kays 5/488Şekîra el-Esediyye 5/488Eş-Şeymâ bint el-Hâris es-Sa’diyye 5/489Eş-Şifâ bint Abdullah b. Abdu Şems 5/486-487Eş-Şifâ bint Abdurrahman 5/487Eş-Şifâ bint Avf b. Abdu b. el-Hâris 5/487-488Eş-Şifâ bint Avf Uhtu Abdurrahman 5/488Şüceyra bint Temîm 5/486Şümeyle bint el-Hâris b. Amr 5/489Şüreyre bint el-Hâris 5/486TTemâdur bint Umar 5/411Temîme bint Ebû Süfyân 5/412Temîme bint Vehb 5/412Temlek eş-Şeybiyye 5/411-412Tuvâme bint Ümeyye 5/412Tuayme bint Cüreyc 5/496Tufeyye bint Vehb Ümmü Ebû Mûsâ el-Eş’arî 5/496Tuleyha bint Abdullah 5/496Tariyye Câriyetu Hassân b. Sâbit 5/496Tuveyle bint Eslem el-Ensâriyye 5/412U*Uhtu’l-Hâris b. Sürâka 5/628*Uhtu Huzeyfe b. el-Yemân-Fâtıma-Havle 5/628*Uhtu Ma’kıl b. Yesâr 5/629*Uhtu’n-Nu’mân b. Beşîr 5/629*Uhtu Ukbe b. Âmir 5/628-629Uleyye bint Şüreyh el-Hadramî 5/508Umâra bint Hamza b. Abdulmuttalib 5/508261


Umeyra bint Abdu Sa’d b. Âmir b. Adî 5/512Umeyra bint Ebû el-Hükm Râfi’ b. Sinân 5/511Umeyra bint Hamâse el-Ensâriyye 5/512Umeyra bint Kays b. Amr b. Ubeyd b. Mâlik 5/512Umeyra bint Kays b. Ebû Ka’b el-Ensâriyye 5/512Umeyra bint Kurt b. Hansâ b. Sinân 5/512Umeyra bint Külsüm b. el-Hedm b. İmrii’l-Kays 5/512Umeyra bint Mes’ûd el-Ensâriyye 5/512-513Umeyra bint Sa’d b. Mâlik 5/512Umeyra bint Sehl b. Râfi’ 5/512Umeyra bint Ubeyd b. Ma’rûf 5/512Umeyra bint Ukbe b. Uhayha el-Ensâriyye 5/512Umeyra bint Zuheyr b. Râfi’ b. Adî 5/512Uneyse bint Adî el-Ensâriyye 5/406Uneyse bint Amr 5/407Uneyse bint Ebû Hârise 5/406Uneyse bint Habîb 5/406Uneyse bint Hilâl 5/407Uneyse bint Ka’b 5/407Uneyse bint Muâz 5/407Uneyse en-Nuh’ıyye 5/407Uneyse bint Râfi’ 5/406Uneyse bint Rahm el-Ensâriyye 5/406Uneyse bint Sâade 5/406Uneyse bint Sa’lebe 5/406Uneyse bint Ebû Talha 5/406Uneyse bint Urve b. Mes’ûd 5/406-407Unkûde 5/513Unkûde Câriyetu Âişe 5/513Useyra el-Ensâriyye 5/399Esîle bint el-Hâris 5/390Esîle bint Râşid 5/390Uveymira bint Uveym (veya Avîm) b. Sâade el-Ensâriyye 5/513ÜÜmâme bint Bişr 5/399262


Ümâme bint Ebu’l-Âs 5/400Ümâme bint Hamza 5/399-400Ümâme bint el-Hâris 5/399Ümâme bint Kurayyibe 5/400Ümâme bint Simâk 5/400Ümâme el-Merîdiyye 5/400-401Ümâme Ümmü Ferkad el-Iclî 5/400Ümeyme bint Amr 5/404Ümeyme bint Beşîr 5/402Ümeyme bint Bişr min Benî Amr 5/402Ümeyme bint Ebu’l-Heysem 5/405Ümeyme bint el-Hâris 5/402Ümeyme bint Hılf b. Es’ad 5/402-403Ümeyme bint en-Neccâr el-Ensâriyye 5/404-405Ümeyme bint Rukayka bint Ebû Sayfî 5/403-404Ümeyme bint Rukayka ve Ummuhâ Rukayka bint Huveylid 5/403Ümeyme bint Şurâhyil 5/404Ümeyme Câriyetu Abdullah 5/404Ümeyme Mevlâtu Rasûlullah (sav) 5/403Ümeyme Ümmü Ebû Hureyre 5/405Ümeyye bint Kays 5/405-406Ümmü Abes el-Ensâriyye 5/601Ümmü Abd bint el-Hâris b. Yezîd el-Hezlî 5/601Ümmü Abd bint Sevd b. Kavîm b. Sâhıle 5/600-601Ümmü Abdullah b. Âmir b. Rebîa 5/599Ümmü Abdullah b. Bişr 5/598-599Ümmü Abdullah ed-Düvesiyye 5/599Ümmü Abdullah b. Enes 5/598Ümmü Abdullah b. Evs Uhtu Şedâd b. Evs el-Ensâriyye 5/598Ümmü Abdullah imraetu Nuaym b. en-Nuhâm 5/599-600Ümmü Abdullah bint Nübeyye b. el-Haccâc es-Sehmiyye 5/599Ümmü Abdullah b. Umar b. el-Hattâb 5/599Ümmü Abdullah min Benî Zühre 5/599Ümmü Abdullah Zevcetu Ebû Mûsâ el-Eş’arî 5/599Ümmü Abdilhamîd imraetu Râfi’ b. Hadîc 5/600263


Ümmü Abdurrahman ibn Ka’b b. Mâlik 5/600Ümmü Abdurrahman bint Ebû Saîd el-Hudrî 5/600Ümmü Abdurrahman b. Târık b. Alkame 5/600Ümmü Abdurrahman b. Uzeyne 5/600Ümmü Acred el-Huzâıyye 5/602Ümmü Akîl 5/604Ümmü’l-Alâ Ammetu Hızâm b. Hakîm 5/605Ümmü’l-Alâ el-Ensâriyye mine’l-Mubâyeât 5/604-605Ümmü Ali bint Hâlid b. Teym b. Beyâda 5/605Ümmü Amr b. Harîs 5/606Ümmü Amr bint Mahmûd b. Mesleme 5/606Ümmü Amr imraetu ez-Zübeyr b. el-Avvâm 5/606Ümmü Amr bint Selâme b. Vekş b. Zuğbe 5/606Ümmü Amr b. Süleym ez-Zerkâ 5/606Ümmü Âmir b. el-Cerrâh Ebû Ubeyde 5/597Ümmü Âmir el-Eşheliyye 5/597Ümmü Âmir bint Ka’b el-Ensâriyye 5/597Ümmü Âmir bint Süveyd 5/597Ümmü Âmir bint Vâsile Ebi’t-Tufeyl 5/597Ümmü Âmir bint Yezîd b. es-Seken el-Ensâriyye 5/597-598Ümmü Atâ Mevlâtu ez-Zübeyr b. el-Avvâm 5/602-603Ümmü Atıyye el-Avsıyye-Ümmü Usame 5/603Ümmü Atıyye el-Ensâriyye el-Hâfida 5/603Ümmü Atıyye el-Ensâriyye, Nüseybe bint el-Hâris-Nüseybe bint Ka’b 5/603Ümmü Beyân bint Zeyd b. Mâlik 5/569Ümmü Bilâl bint Hilâl el-Eslemiyye 5/569Ümmü Bilâl imraetu Bilâl 5/569Ümmü Bişr-Ümmü Mübeşşir bint el-Berâ b. Ma’rûr 5/569Ümmü Buceyd (Becîd) el-Ensâriyye el-Hârisiyye 5/568Ümmü Bürde bint el-Münzir b. Zeyd b. Lebîd b. Hırâş 5/568-569Ümmü’l-Celâs et-Temîmiyye 5/570Ümmü Cemîl bint Abdullah 5/570Ümmü Cemîl bint el-Culâs b. Süveyd el-Ensâriyye 5/570Ümmü Cemîl bint el-Habâb b. el-Münzir b. el-Cemûh 5/570Ümmü Cemîl bint Ebû Hazm b. Uteyk b. en-Nu’mân el-Ensâriyye 5/570264


Ümmü Cemîl bint Evs el-Müzeniyye min Benî İmrii’l-Kays 5/570Ümmü Cemîl bint el-Hattâb, Uhtu Umar b. el-Hattâb 5/570Ümmü Cemîl bint Kutbe b. Âmir 5/570Ümmü Cemîl bint el-Mücellil b. Abd-Ubeyd b. Ebû Kays 5/570Ümmü Cündüb bint Mes’ûd b. Evs el-Ensâriyye 5/571Ümmü Cündüb el-Ezdiyye 5/571Ümmü Cündüb, Ümmü Ebû Zerr el-Ğıfârî 5/570-571Ümmü Cündüb, Ümmü Süleymân b. Amr 5/571Ümmü’d-Dahhâk bint Mes’ûd el-Ensâriyye 5/596Ümmü ed-Dehdâh Zevcü Ebû ed-Dehdâh 5/580Ümmü’d-Derdâ Zevcü Ebi’d-Derdâ 5/580-581Ümmü Dumeyra Mevlâtu Rasûlullah (sav) 5/596Ümmü Ebân bint Utbe b. Rebîa b. Abdu Şems 5/564Ümmü Ebû Hüreyre 5/625Ümmü Ebû Ümâme b. Sa’lebe b. el-Hâris 5/565-566Ümmü Ebû Ümâme b. Sehl b. Huneyf 5/566Ümmü Enes bint Amr b. Murdıha min Benî Avf 5/567Ümmü Enes Ceddetu Mûsâ b. Imrân 5/566-567Ümmü Enes el-Ensâriyye (Leyset Ümmü Enes b. Mâlik) 5/566Ümmü Enes bint el-Berâ b. Ma’rûr 5/566Ümmü Evs el-Behziyye 5/567Ümmü Eymen Mevlâtu Rasûlullah(sav) ve Hâdınetuhû 5/567-568Ümmü Eyyûb el-Ensâriyye, İmraetu Ebû Eyyûb 5/568Ümmü Eyyûb bint Mes’ûd 5/568Ümmü’l-Ezher el-Âişiyye 5/565Ümmü’l-Fadl bint el-Abbâs ibn Abdulmuttalib 5/609Ümmü’l-Fadl bint el-Hâris Zevcu el-Abbâs b. Abdulmuttalib 5/608Ümmü’l-Fadl bint Hamza b. Abdulmuttalib 5/608-609Ümmü Ferve el-Ensâriyye mine’l-Mubâyeât 5/607-608Ümmü Ferve bint Ebû Kuhâfe et-Teymiyye 5/608Ümmü Ferve Zı’ru’n-Nebî (sav) 5/607Ümmü’l-Ğâdiye 5/607Ümmü Ğutayf el-Hezliyye 5/607Ümmü Habîb bint el-Âs b. Ümeyye b. Abdu Şems 5/572Ümmü Habîb bint el-Abbâs b. Abdulmuttalib 5/572265


Ümmü Habîb Mevlâtu Ümmü Atıyye 5/572Ümmü Habîbe-Ümmü Habîb bint Cahş ibn Rebâb el-Esediyye 5/572-573Ümmü Habîbe bint Ebû Süfyân Sahr b. Harb b. Ümeyye 5/573-574Ümmü Hakîm bint el-Hâris b. Hişâm el-Kuraşiyye el-Mahzûmiyye 5/577Ümmü Hakîm bint Hırâm 5/577Ümmü Hakîm bint Utbe b. Ebû Vakkâs 5/578Ümmü Hakîm bint Vedâ’ el-Huzâıyye 5/578Ümmü Hakîm bint ez-Zübeyr b. Abdulmuttalib 5/577-578Ümmü Hakîm imraetu Usmân b. Maz’ûn 5/578Ümmü Hâlid bint el-Esved b. Abdu Yeğût el-Kuraşiyye 5/579Ümmü Hâlid bint Hâlid b. Saîd b. el-Âs 5/579Ümmü Hâlid bint Yeîş (veya Yuayş) b. Kays b. Amr el-Ensâriyye 5/579Ümmü Hallâd 5/579Ümmü Hâni bint Ebû Tâlib Abdu Menâf el-Kuraşiyye 5/624Ümmü Hâni el-Ensâriyye 5/623-624Ümmü Hârice imraetu Zeyd b. Sâbit 5/578-579Ümmü Hârice bint en-Nadr b. Damdam el-Ensâriyye 5/579Ümmü Hârise er-Rebî’ bint en-Nadr 5/572Ümmü Harmele bint Abdulesved b. Huzeyme 5/575Ümmü’l-Hâris el-Ensâriyye Ceddetu Umâra b. Ğaziyye 5/571Ümmü’l-Hâris bint Ayyâş b. Ebû Rebîa el-Mahzûmiyye 5/571Ümmü’l-Hâris bint Mâlik b. Hansâ b. Sinân el-Ensâriyye 5/571Ümmü’l-Hâris bint Sâbit b. el-Cüz’ el-Ensâriyye 5/571Ümmü Hassân bint Şedâd 5/575Ümmü Hâşim-Ümmü Hişâm bint Hârise b. en-Nu’mân el-Ensâriyye 5/623Ümmü Havle bint Hakîm el-Ensâriyye 5/579-580Ümmü’l-Hayr bint Sahr b. Âmir b. Ka’b b. Sa’d 5/580Ümmü Hıbbân bint Âmir b. Nâbî b. Zeyd 5/572Ümmü Harâm bint Milhân b. Hâlid b. Zeyd 5/574-575Ümmü Hilâl b. Bilâl 5/625-626Ümmü Hişâm bint Hârise b. en-Nu’mân el-Ensâriyye-Ümmü Hâşim 5/625Ümmü Hufeyd, Huzeyle bint el-Hâris el-Hilâliyye 5/575Ümmü Humeyd el-Ensâriyye, İmraetu Ebû Humeyd es-Sâadî 5/578Ümmü Hunâs 5/579Ümmü’l-Husayn bint İshâk el-Ahmesiyye 5/575266


Ümmü Huzeyfe b. el-Yemân 5/574Ümmü’l-Hükm bint Abdullah b. Mes’ûd b. Sa’lebe 5/577Ümmü’l-Hükm bint Ebû Süfyân 5/576Ümmü’l-Hükm ed-Dumuriyye 5/576-577Ümmü’l-Hükm el-Ğıfâriyye 5/577Ümmü’l-Hükm bint ez-Zübeyr b. Abdulmuttalib el-Kuraşiyye 5/575-576Ümmü’l-Hüzeyl Ğayru Mensûbe 5/624-625Ümmü Îsâ b. el-Cezâr el-Asriyye 5/607Ümmü Ayyâş(veya Iyâş)Hâdimu’n-Nebî(sav) ve Mevlâtihî-Mevlâtu Rukayye5/606-607Ümmü İshâk el-Ğaneviyye 5/565Ümmü Ka’b el-Ensâriyye 5/611Ümmü Kays bint Muhsan (veya Muhassan) b. Harsân el-Esediyye 5/609-610Ümmü Kays el-Hezliyye 5/610Ümmü Kays mine’l-Muhâcirât Ğayri Mensûbe 5/610Ümmü Kebşe el-Kadâıyye el-Azeriyye 5/610Ümmü Kece (veya Kice) Zevcü Evs b. Sâbit 5/611Ümmü Kesîr bint Yezîd el-Ensâriyye 5/610-611Ümmü’l-Kirâm es-Selemiyye 5/611Ümmü Kuressi’ (veya Kursi’ veya Kursa’) Ğayru Mensûbe 5/609Ümmü Kurre bint Du’mûs 5/609Ümmü Külsüm bint el-Abbâs b. Abdulmuttalib 5/613-614Ümmü Külsüm bint Ali b. Ebû Tâlib 5/614-615Ümmü Külsüm bint Ebû Bekr es-Sıddîk 5/611-612Ümmü Külsüm bint Ebû Seleme b. Abdulesed el-Mahzûmiyye 5/613Ümmü Külsüm bint Rasûlullah (sav) 5/612-613Ümmü Külsüm bint Süheyl b. Amr 5/613Ümmü Külsüm bint Ukbe b. Ebû Muayt b. Ebû Amr 5/614Ümmü Kürz el-Huzâıyye el-Ka’biyye 5/611Ümmü Leylâ bint Revâha el-Ensâriyye 5/616Ümmü Ma’bed Ğayru Mensûbe 5/620Ümmü Ma’bed bint Hâlid el-Huzâiyye el-Ka’biyye 5/620Ümmü Ma’bed Mevlâtu Kurza b. Ka’b 5/620Ümmü Ma’bed Zevcu Ka’b b. Mâlik el-Ensâriyye 5/620Ümmü Mâlik el-Behziyye 5/616Ümmü Mâlik el-Ensâriyye 5/616267


Ümmü Manzûr bint Muhammed b. Mesleme b. Seleme b. Hâlid b. Adî 5/622Ümmü Mes’ûd b. el-Hükm 5/618-619Ümmü Mistah bint Ebû Rahm b. el-Muttalib b. Abdu Menâf el-Kuraşiyye 5/618Ümmü Ma’kıl el-Esediyye min Esed b. Huzeyme-el-Eşceıyye-el-Ensâriyye 5/620-621Ümmü Muâz 5/619Ümmü Muâz el-Ensâriyye 5/619-620Ümmü Muğayyis 5/621Ümmü’l-Muğîra bint Nevfel b. el-Hâris b. Abdulmuttalib 5/621Ümmü Mihcen 5/617Ümmü Muhammed el-Ensâriyye 5/617-618Ümmü Muhammed b. Hâtıb b. el-Hâris 5/618Ümmü Muhammed Havle bint Kays 5/618Ümmü Mutâ’ el-Eslemiyye 5/619Ümmü Mübeşşir bint el-Berâ b. Ma’rûr el-Ensâriyye 5/616-617Ümmü Mübeşşir el-Ensâriyye imraetu Zeyd b. Hârise 5/617Ümmü Müneyyi’ el-Ensâriyye-Ümmü Şebâs-Esmâ bint Amr b. Adî 5/622Ümmü’l-Münzir bint Kays el-Ensâriyye-el-Adeviyye 5/621-622Ümmü Mersed el-Eslemiyye-el-Ğaneviyye 5/618Ümmü Müslim el-Eşceıyye 5/619Ümmü’l-Müseyyib-Ümmü’s-Sâib el-Ensâriyye 5/619Ümmü Müslim Hâdimu Safiyye 5/619Ümmü Nâile el-Huzâiyye 5/622Ümmü Nasr el-Muhârabiyye 5/623Ümmü Nubayt el-Ensâriyye 5/622-623Ümmü Râfi’ 5/581Ümmü Râfi’ bint Abdullah b. en-Nu’mân b. Ubeyd el-Ensâriyye 5/581-582Ümmü Râfi’ bint Usmân b. Halde b. Muhlid el-Ensâriyye 5/581Ümmü Ra’le el-Kuşeyriyye 5/582Ümmü er-Rebî’ (veya Rubeyyi’) bint Eslem b. el-Hureyş b. Adî 5/582Ümmü Remse 5/582-583Ümmü Reb’a bint Hızâm 5/582Ümmü er-Rubeyyi’ (veya er-Rebî’) 5/582Ümmü Rûmân bint Âmir b. Uveymir b. Abdu Şems 5/583Ümmü Sâbir bint Nuaym b. Mes’ûd el-Eşceî 5/595Ümmü Sâbit bint Cubeyr b. Uteyk 5/569268


Ümmü Sâbit bint Kays b. Şemmâs el-Ensâriyye 5/569Ümmü Sâbit bint Mes’ûd b. Sa’d b. Kays 5/569Ümmü Sâbit bint Sa’lebe b. Muhassan el-Ensâriyye 5/569Ümmü Sâbit bint Süfyân b. Ubeyd el-Ensâriyye 5/569Ümmü Sa’d el-Ensâriyye, Kebşe bint Râfi’ b. Ubeyd b. Sa’lebe 5/586Ümmü Sa’d b. Ubâde 5/587Ümmü Sa’d bint Merre b. Amr el-Cümehıyye 5/587Ümmü Sa’d bint er-Rubeyyi’ el-Ensâriyye 5/586Ümmü Sa’d bint Sa’d b. er-Rubeyyi’ b. Ebû Züheyr 5/586-587Ümmü Sa’d bint Zeyd b. Sâbit el-Ensâriyye 5/586Ümmü Sa’d,Ümmü Ebû Saîd el-Hudrî 5/587Ümmü’s-Sâib el-Ensâriyye-Ümmü’l-Müseyyib 5/586Ümmü’s-Sâib en-Nuh’ıyye 5/586Ümmü Sâlim el-Eşceıyye 5/585Ümmü Sa’lebe bint Sâbit b. el-Cüz’ el-Ensâriyye 5/569-570Ümmü Sâre-Sâre Mevlâtu li-Kureyş 5/585Ümmü Sehle Zevcü Âsım b. Adî 5/593Ümmü Seleme bint Ebû Hakîm-Ümmü Süleym-Ümmü Süleymân 5/589-590Ümmü Seleme bint Ebû Ümeyye b. el-Muğîra b. Abdullah 5/588-589Ümmü Seleme bint Yezîd ibn es-Seken 5/590Ümmü Selmâ 5/590Ümmü Selmâ bint Ebû Ümeyye 5/590Ümmü Sevâde b. er-Rubeyyi’ 5/593Ümmü Seyf Zı’ru İbrâhîm ibn en-Nebî (sav) 5/593Ümmü Sinân el-Eslemiyye 5/592Ümmü Sinân el-Ensâriyye 5/592Ümmü Subeyh 5/595Ümmü Subeyye el-Cüheniyye-Havle bint Kays-Ceddetu Hârice b. el-Hâris 5/595-596Ümmü Sümra b. Cündüb 5/592Ümmü Sünbüle el-Eslemiyye 5/592-593Ümmü Sübra 5/586Ümmü Süfyân b. ed-Dahhâk 5/587-588Ümmü Süleym bint Milhân b. Hâlid b. Zeyd 5/591Ümmü Süleym bint Sühaym, Emetu ev Ümeyye bint Ebu’l-Hükm el-Ğıfâriyye 5/591Ümmü Süleymân b. Amr b. el-Ehvas 5/591-592269


Ümmü Süleymân-Ümmü Seleme-Ümmü Süleym bint Ebû Hakîm el-Adeviyye 5/591Ümmü Selît imraetun mine’l-Mubâyeât 5/590-591Ümmü Şebâs-Ümmü Müneyyi’ 5/593Ümmü Şeybe el-Ezdiyye el-Mekkiyye 5/595Ümmü Şurahbîl bint Ferve b. Amr el-Ensâriyye 5/593Ümmü Şübeyb imraetu ed-Dahhâk b. Süfyân el-Kelâbî 5/593Ümmü Şerîk bint Câbir el-Ğıfâriyye 5/594Ümmü Şerîk bint Enes b. Nâfi’ b. İmrii’l-Kays 5/594Ümmü Şerîk bint Hâlid b. Huneys 5/594Ümmü Şerîk ed-Düvesiyye mine’l-Muhâcirât 5/594Ümmü Şerîk el-Kuraşiyye el-Âmiriyye 5/594-595Ümmü’ş-Şerîd 5/593-594Ümmü Târık 5/596Ümmü Târık Mevlâtu Sa’d b. Ubâde 5/596Ümmü’t-Tufeyl imraetu Ebû b. Ka’b 5/596-597Ümmü Tuleyk imraetu Ebû Tuleyk 5/597Ümmü Ubeyd bint Sahr b. Mâlik 5/601Ümmü Ubeyd bint Serâka b. el-Hâris b. Adî el-Ensâriyye 5/601Ümmü Ubeys 5/601Ümmü Afîf bint Mesrûh 5/603-604Ümmü Afîf en-Nehdiyye İhde’l-Mubâyeât 5/604Ümmü Umar b. Halde el-Ensâriyye 5/606Ümmü Umâra el-Ensâriyye 5/605Ümmü Umâra bint Ka’b b. Amr b. Avf 5/605-606Ümmü Umeys b. Mesleme b. Selime b. Hâlid 5/606Ümmü Usame el-Avsıyye 5/602Ümmü Useyd (veya Esîd) el-Ensâriyye, İmraetu Ebû Useyd el-Ensârî 5/565Ümmü Usmân b. Ebû el-Âs es-Sakafî 5/602Ümmü Usmân bint Huseym el-Huzâıyye 5/601-602Ümmü Usmân bint Süfyân ümmü Benî Şeybe 5/602Ümmü Ebû Zerr 5/581Ümmü Varaka bint Abdullah b. el-Hâris b. Umeyr el-Ensâriyye 5/626Ümmü Varaka bint Hamza b. Abdulmuttalib 5/626Ümmü Vehb bint Ebû Ümeyye 5/626-627*Ümmü Veled Şeybe b. Usmân 5/642270


Ümmü’l-Velîd bint Umar 5/626Ümmü Yahyâ b. el-Husayn 5/627Ümmü Yahyâ bint Ebû Ehâb 5/627Ümmü Yahyâ Uhrâ 5/627Ümmü Yahyâ imraetu Useyd b. Hudayr 5/627Ümmü Yahyâ bint Ya’lâ b. Münebbih 5/627Ümmü Yekaza bint Alkame Zevci Süleyt b. Amr 5/627-628Ümmü Yezîd bint el-Hâris 5/627Ümmü Zerr imraetu Ebû Zerr el-Ğıfârî 5/581Ümmü Zerre 5/581Ümmü Zeyd 5/584-585Ümmü Zeyd bint Hırâm b. Umar ve Sâhıbetu’l-Cemel 5/584Ümmü Zeyd bint es-Seken b. Utbe b. Amr 5/584Ümmü Ziyâd el-Eşceıyye Ceddetu Haşrec 5/584Ümmü Zeyneb 5/585Ümmü Zeyneb-Habîbe bint el-Fürey’a 5/585Ümmü Züfer 5/583-584Ümmü Züfer Mâşita Hadîce 5/584YYüseyra bint Müleyl b. Zeyd b. Hâlid 5/564Yüseyra Ümmü Yâsir el-Ensâriyye 5/564ZZâide-Zeyde Mevlâtu Umar b. el-Hattâb 5/461-462Zecâ-Recâ 5/462Zennîra er-Rûmiyye 5/462Zerra imraetun min Eshâbi’n-Nebî (sav) 5/450*Zevcetu Abdullah b. Revâha 5/635-636*Zevcetu Bilâl 5/635*Zevcetu Câbir b. Abdullah 5/635*Zevcetu Ebû Mûsâ el-Eş’arî 5/636*Zevcetu Evs b. Sâbit 5/635*Zevcetu Muâz 5/636*Zevcetu Râfi’ b. Hadîc 5/635*Zevcetu Sa’d b. er-Rebî’ 5/635*Zevcetu Sâbit b. Kays 5/635271


*Zevcetu Seleme b. Hişâm 5/635Zeyneb bint Ali b. Ebû Tâlib 5/469Zeyneb bint el-Avvâm 5/469Zeyneb bint Câbir el-Ahmesiyye 5/463Zeyneb bint Cahş 5/463-465Zeyneb bint Ebû Râfi’ 5/467Zeyneb bint Ebû Seleme 5/468-469Zeyneb bint Ebû Süfyân 5/468Zeyneb bint Es’ad b. Zürâra el-Ensâriyye 5/462Zeyneb bint el-Habbâb b. el-Hâris 5/465Zeyneb ibnetu Habbâb b. el-Eret 5/466Zeyneb bint Hannâs 5/467Zeyneb bint Hanzala b. Kusâme 5/466Zeyneb ibnetu el-Hâris ibn Hâlid 5/465Zeyneb bint Humeyd b. Züheyr 5/465-466Zeyneb bint Huzeyme b. el-Hâris 5/466-467Zeyneb bint Kays b. Muhrime 5/469-470Zeyneb ibnetu Mâlik 5/470Zeyneb bint Maz’ûn 5/470Zeyneb bint Muâviye-İbnetu Ebû Muâviye es-Sakafiyye 5/470-471Zeyneb bint Mus’ab b. Umeyr 5/470Zeyneb bint Nubeyt b. Câbir el-Ensâriyye 5/471Zeyneb bint Rasûlullah(sav) 5/467-468Zeyneb bint Sâbit b. Kays 5/463Zeyneb bint Sayfî b. Sahr 5/469Zeyneb bint Sehl b. es-Sa’b 5/469Zeyneb el-Ensâriyye İmraetu Ebû Mes’ûd el-Ensârî 5/462-463Zeyneb el-Esediyye 5/462Zeyneb Ğayru Mensûbe 5/471-472Zeyneb et-Temîmiyye 5/463*Zı’ru Muhammed b. Talha 5/641-642Zubeyye bint el-Berâ 5/496-497Zubeyye bint Vehb 5/497Zürayne-Ruzeyne Vâlidetu Emetullah 5/462272


Ek IV: Tehzîbu’l-Esmâ ve’l-Luğât’ta Haltercemesi Verilen Hanımların Listesi 507(Hanımların Toplam Sayısı: 111)Cilt/SayfaAÂişe bint Talha 2/352Âişe Ümmü’l-Mü’minîn 2/350-352*el-Acûz (Ümmü Süleym) 2/374BBelkîs Meliketu Sebe 2/333Berva’ bint Vâşık 2/332Bint Abdurrahman b. Ebû Bekr 2/367Bint Ka’b b. Acre, (Zeyneb) 2/367Bint Rasûlullah(sav),(Zeyneb) 2/367Buhayne Ümmü Abdullah 2/331-332Bureyra (veya Berîra) bint Safvân 2/332Büsra bint Safvân 2/332-333C*el-Câriye elletî Ğarabehâ Rasûlullah(sav)(Mâriye) 2/373*El-Câriyetu’s-Sevdâ 2/373Cemîle 2/335-336Cemîle 2/336Cemîle bint Sa’d 2/336Cüdâme bint Vehb 2/335Cüveyriyye Ümmü’l-Mü’minîn 2/336DDubâa bint ez-Zübeyr 2/350EEsmâ bint Ebû Bekr es-Sıddîk 2/328-330Esmâ bint Umeys 2/330-331FFâtıma bint Ebû Hubeyş 2/353Fâtıma bint Kays 2/353Fâtımatü’z-Zehrâ bint Rasûlullah (sav) 2/352-353El-Furey’a bint Mâlik 2/353-354507 Bu listede müphem yani isminde ihtilaf edilen kadınlar için (*) işareti kullanılmıştır.273


ĞEl-Ğâmidiyye 2/367HHabîbe bint Sehl 2/337-338Hadîce Ümmü’l-Mü’minîn 2/341-342Hafsa bint Amr 2/338-339*El-Hâid Elletî Kâle Lehâ en-Nebî(sav)…(Âişe) 2/374Hâletu Câbir 2/369Halîme es-Sa’diyye 2/339Hamne bint Cahş 2/339-340Hansâ bint Hızâm el-Ensâriyye 2/342Havle bint Mâlik 2/342Havle bint Yesâr 2/342-343Havvâ Ümmü’l-Bişr 2/340Hind imraetu Ebû Süfyân 2/357İİmraetu Ebû Huzeyfe 2/370*İmraetu Eyyûb(Rahıme-Sübey’a-Sâre-Ümmü Sâre-Leyâ) 2/371,374İbnetu Hamza b. Abdulmuttalib, (Fâtıma-Umâra-Ümâme) 2/367İmraetu Hakîm ibn Hızâm ve Ebû Süfyân 2/369-370* “Ve’mraetuhû Hammâlete’-Hatab” (Ümmü Cemîl) 2/371İmraetu ibn Mes’ûd 2/370*İmraetu Lût (Vâhile) 2/371İmraetu Refâa el-Kurazî (veya el-Karzî) 2/370LLübâbe bint el-Hâris 2/354MMâriye Ümmü İbrâhîm 2/354-355*el-Mer’etu’l-Ğâmidiyye (Sübey’a-Übeyye) 2/373*el-Mer’etu’l-Müsta’yize (Ümeyme-Fâtıma-Müleyke-Amre-Esmâ) 2/372*el-Mer’etu elletî Raâhâ Umar b. Ebû Rebîa (Amre-İmraetu’l-Muhtâr) 2/373*el-Mer’etu’s-Sâile (Esmâ bint Yezîd) 2/372*el-Mer’etu’s-Sevdâ 2/372*el-Mer’etu elletî İrtedaa en-Nebî(sav) ve Hamza (Süveybe-Halîme) 2/373274


*el-Mer’etu elletî Tallekahâ İbn Umar (Ümeyye bint Ğıfâr) 2/373*El-Mer’etu elletî Tezevvecehâ en-Nebî(sav) (el-Âliye bint Zubyân) 2/372*el-Mer’etu elletî Zenâ bihâ Mâiz (Fâtıma- Münîra- -Emetu’l-Hezzâl) 2/372*El-Mer’etu’l-Yehûdiyye (Zeyneb bint’l-Hâris) 2/370Meryem bint Imrân 2/355Meymûne bint el-Hâris 2/355-356*el-Miskînetu elletî Tuvuffiyet Leylen 2/373*Murdıatu İbrahîm b. Rasûlullah(sav) (Ümmü Seyf-Ümmü Bürde-Havlebint el-Münzir) 2/374NNâyile-Nâile bint el-Ferâfisa 2/356-357REr-Rebî’ bint Muavviz 2/343-344Er-Rebî’ bint en-Nadr b. Enes 2/344*Er-Ra’tâni elletâni (Müleyke- Ümmü Ğutayf) 2/370-371SSafiyye bint Abdulmuttalib 2/349Safiyye bint Huyey b. Ahtab Ümmü’l-Mü’minîn 2/348-349Safiyye bint Şeybe 2/349Selmâ Ümmü Râfi’ 2/347Sehle bint Süheyl 2/347Sevde Ümmü’l-Mü’minîn 2/348Süâd imraetu Ka’b 2/347Sübey’a el-Eslemiyye 2/347Süheyme imraetu Rukkâne (veya Rekkâne) 2/347-348Ş*Eş-Şâir ellezî Enşede lehû fî Bâbi’l-Kazfi 2/372TTalha el-Esediyye 2/350Temâdur bint el-Isbağ 2/333-334UUhtâ Âişe, (Esmâ bint Ebû Bekr ve Ümmü Külsüm) 2/369Uhtu Ukbe b. Âmir 2/369Uhtu Umar b. el-Hattâb, (Fâtıma) 2/369275


ÜÜmmü Âişe Ümmü’l-Mü’minîn 2/368Ümmü Atıyye es-Sahâbiyye 2/364Ümmü’l-Fadl bint el-Hâris 2/365Ümmü Ğurâb 2/364Ümmü Habîbe Ümmü’l-Mü’minîn 2/358-359Ümmü Hânî bint Ebû Tâlib 2/366Ümmü Külsüm bint Abdurrahman 2/366Ümmü Külsüm bint Ali b. Ebû Tâlib 2/365Ümmü Külsüm bint Ukbe b. Ebû Muayt (veya Muît) 2/365-366Ümmü Külsüm Mevlâtu Esmâ 2/366Ümmü Kürz 2/365Ümmü Ma’bed 2/366Ümmü’n-Nu’mân b. Beşîr 2/368Ümâme bint Ebu’l-Âs 2/331Ümmü’d-Derdâ 2/359-361Ümmü Eymen 2/357-358Ümmü Rûmân 2/361Ümmü Sa’d b. Ubâde 2/368Ümmü Seleme Ümmü’l-Mü’minîn 2/361-362Ümmü Süleym 2/363-364Ümmü Süleym bint Milhân 2/363Ümmü Süleymân 2/362-363Ümmü Yahyâ bint Ebû İhâb 2/366ZZevcetu Hıbbân b. Münkız 2/369Zevcetu Akîl b. Ebû Tâlib 2/370Zeyneb bint Ka’b 2/346Zeyneb bint Rasûlullah(sav) 2/344Zeyneb imraetu Abdullah 2/346Zeyneb Ümmü’l-Mü’minîn 2/344-346*ez-Zaîne Elletî Zehebe İleyhâ Ali ve ez-Zübeyr ve el-Mikdâd 2/373-374276


Ek V: el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe’de Haltercemesi Verilen Hanımların Listesi 508(Hanımların Toplam Sayısı:1556)Cilt/SayfaAAcle bint Aclân el-Leysiyye 4/362El-Acmâ el-Ensâriyye Hâletu Ebû Ümâme 4/362-363Afrâ bint es-Seken 4/364Afrâ bint Ubeyde 4/364Âişe bint Abdurrahman 4/362**** Âişe bint Acre 4/372Âişe bint Cerîr b. Amr 4/361Âişe bint Ebû Bekr es-Sıddîk 4/359-361Âişe bint Ebû Süfyân 4/361Âişe bint Kudâme b. Maz’ûn 4/362Âişe bint Muâviye 4/362** Âişe bint Muâviye 4/372Âişe bint Sa’d b. Ebû Vakkâs 4/361** Âişe bint Sa’d 4/372Âişe bint Şeybe 4/361** Âişe bint Şeybe 4/372Âişe bint Umeyr 4/362Aknâ bint Ebû Safra el-Esediyye 4/365Akrab bint Muâz b. en-Nu’mân 4/364Akrab bint es-Seken b. Râfi’ 4/364Akrab bint Selâfe b. Vekaş 4/364El-Âliye bint Zubyân 4/359Aliyye bint Şüreyh el-Hudramî 4/365Âmine bint Amr b. Hırb 4/225**Âmine bint el-Abbâs 4/246Âmine bint Affân b. Ebu’l-Âs 4/225Âmine bint Ebu’l-Hıyâr 4/224Âmine bint Ebu’l-Hükm-bint’l-Hükm el-Ğıfâriyye 4/224508 Bu liste isim ve künyeler ayrı kategorilerde değerlendirilmeksizin hazırlanmış olup sahabe arasında sayılançocuklar için (**); muhadramlar için (***) ve önceki tabakât kitaplarında yanlışlıkla sahabî olarak gösterilenleriçin (****) işaretleri kullanılmıştır. Diğerleri sahabîliği sabit olanlar ile sahabî olduğuna delâlet eden bir işaretbulunanlar olup onlar için ise herhangi bir işaret kullanılmamıştır.277


Âmine bint Ebi’s-Salt 4/225Âmine bint Ebû Süfyân 4/225Âmine bint el-Erkam 4/224Âmine bint Ğıfâr 4/225Âmine bint Half el-Eslemiyye 4/224Âmine bint Harmele 4/224Amre bint el-Bersâ 4/365*** Amre bint Düreyd 4/372Amre bint el-Hâris b. Ebû Avf 4/365Amre bint el-Hâris b. Ebû Dırâr 4/365Amre bint Hârise b. en-Nu’mân 4/366Amre bint Hazâm/bint Hazm el-Ensâriyye 4/366Amre bint Hazm el-Ensâriyye 4/366Amre bint Huzâl (veya Hezzâl) b. Amr 4/368Amre bint Kays 4/367Amre bint Mes’ûd b. Evs 4/367Amre bint Mes’ûd b. el-Hâris 4/367Amre bint Mes’ûd b. Kays b. Amr b. Zeyd 4/367Amre bint Mes’ûd b. Kays el-Ensâriyye 4/367Amre bint Mes’ûd b. Kays el-Hâmise 4/367Amre bint Mes’ûd b. Kays er-Râbia 4/367Amre bint Mes’ûd es-Suğrâ 4/367Amre bint Mes’ûd b. Zürâra 4/367Amre bint Muâviye el-Kindiyye 4/367-368Amre bint Mürsid uhtu Esmâ 4/367Amre bint Revâha el-Ensâriyye 4/366Amre bint er-Rebî’ (veya er-Rubeyyi’) b. en-Nu’mân 4/366Amre bint Sa’d b. Amr b. Zeyd 4/366Amre bint Sa’d b. Mâlik 4/366Amre bint es-Sa’dî b. Vekdân b. Abdişems 4/366Amre bint Avîm (veya Uveym) 4/367Amre bint Yeâr 4/368Amre bint Yesâr 4/368Amre bint Yezîd b. el-Cevn 4/368Amre bint Yezîd el-Kelâbiyye 4/368278


Amre bint Yezîd b. es-Seken 4/368Amre el-Eşheliyye 4/368Asiye bint el-Ferec el-Cürhümiyye 4/224Asiye bint el-Hâris es-Sa’diyye 4/224Âmine bint Kays b. Abdullah 4/225**** Âmine bint Kays b. Abdullah 4/247Âmine bint Kurt b. Hansâ 4/225Âmine bint Muhsan (veya Muhassan) 4/225Âmine bint Nuaym 4/225Âmine bint Sa’d b. Vehb 4/225Âmine-Ânike Vâlidetu’l-Velîd 4/225Anbe Ğayru Mensûbe 4/371Âsıye 4/359Asmâ bint el-Hâris el-Hilâliyye - Lübâbe es-Suğrâ 4/364Âtike bint Abdulmuttalib 4/357-358Âtike bint Avf 4/358Âtike bint Ebi’s-Salt 4/357Âtike bint Ebû Süfyân 4/357Âtike bint Ebû Üzeyhir b. Uneys 4/356Âtike bint Hâlid 4/356Âtike bint Nuaym 4/358Âtike bint Useyd 4/356Âtike bint el-Velîd b. el-Muğîra 4/358-359Âtike bint Zeyd 4/356-357El-Avrâ bint Ebû Cehl 4/371Ayşâ bint el-Hâris el-Ensâriyye 4/372Azîze bint Ebû Ticrâ (veya Tecrâ, Tucrâ) el-Abderiyye 4/363-364Azze bint Ebû Leheb 4/363Azze bint Ebû Süfyân 4/363Azze bint Hâbil el-Huzâiyye 4/363Azze bint el-Hâris 4/363Azze el-Eşceıyye Mevlâtu Ebû Hâzim 4/363BBâziye bint Ğaylân 4/249El-Beğûm bint el-Muaddil 4/253279


Behiyye bint Abdullah el-Bekriyye 4/254Behiyye bint Âmir b. Hâlide 4/253Behiyye-Behîme bint Bişr el-Mâziniyye 4/253Behiyye el-Fezâriyye 4/253Bereke el-Habeşiyye 4/249-250Bereke Ümmü Eymen 4/249**Bereke bint en-Nebî(sav) 4/254**** Bereke bint en-Nebî(sav) 4/255Bereke bint Yesâr 4/250El-Bersâ Ceddetu Abdurrahman 4/249El-Bersâ Vâlidetu Şebîb b. el-Bersâ 4/249Berze bint el-Hâris 4/249Berze bint Mes’ûd 4/249Berre bint Âmir b. el-Hâris 4/251Berre bint Ebû Seleme 4/251Berre bint Ebû Ticrâ (veya Tucrâ, Tecrâ) b. Ebû Fükeyhe 4/250Berre bint el-Hâris el-Hilâliyye 4/250Berre bint el-Hâris el-Mustalakıyye 4/250-251***Berre bint Râfi’ 4/254Berre bint Süfyân el-Eslemiyye 4/251Berre Ğayru Mensûbe 4/251Berva’ bint Vâşik er-Revâsiyye 4/251El-Beydâ el-Fihriyye Vâlidetu Süheyl 4/254Bişra bint Müleyl 4/252****Buceyde 4/254-255****Budeyle bint Müslim-Eslim 4/255Bükayle (veya Bekîle) Zevcü Simâk 4/253Bekîra imraetu el-Ka’kâ’ b. Ebû Hadred 4/253Bürey’a (veya Berîa) bint Ebû Hârice b. Evs 4/252Bürey’a (veya Berîa) bint Ebû Hârise 4/252Berîde bint Bişr b. el-Hâris 4/251Büreyre (veya Berîre) Mevlâtu Âişe 4/251-252Büreyre (veya Berîre) Mevlâtu Rasûlullah (sav) 4/251****Büseyne bint ed-Dahhâk 4/254Büseyne bint en-Nu’mân 4/249280


Büsra bint Ğazvân 4/252Büsra bint Safvân 4/252Beşîra bint en-Nu’mân 4/253Beşîra bint el-Hâris b. Abdu Rezzâh 4/253Beşîra bint Sâbit 4/253Buhayne bint el-Hâris 4/249CCa’de bint Ubeyd b. Sa’lebe 4/259Ca’de bint Ubeyde 4/259****Câriyetu bint Amr b. el-Müemmil 4/267Cühdime imraetu Beşîr b. el-Husâsıyye 4/264-265Celîle bint Abdilcelîl 4/259**** Cemîle bint Abdilızzî 4/267Cemîle bint Abdilızzî b. Kutn el-Huzâiyye 4/264Cemîle bint Abdullah b. Ebû ibn Selûl 4/263-264Cemîle bint Abdullah b. Hanzala el-Ensâriyye 4/264Cemîle bint Amr b. Hişâm 4/264Cemîle bint Ebû Cehl 4/262-263Cemîle bint Ebû el-Hazreciyye 4/261Cemîle bint Ebû Sa’saa 4/263Cemîle bint Evs 4/261-262**** Cemîle bint el-Musaffah 4/267Cemîle bint Sa’d b. er-Rebî’ el-Ensârî 4/263Cemîle bint Sâbit 4/262Cemîle bint Sayfî 4/263Cemîle bint Sinân b. Sa’lebe 4/263Cemîle bint Umar b. el-Hattâb 4/264** Cemîle bint Umar b. el-Hattâb 4/266Cemîle bint Yesâr 4/264Cemîle bint Zeyd 4/263Cemîle-Huveyle-Havle imraetu Evs 4/264Cemre bint Abdullah 4/260Cemre bint el-Hâris 4/260Cemre bint Kuhâfe el-Kindiyye 4/260Cemre bint en-Nu’mân el-Adeviyye 4/260281


***Cemre imraetu Uyeyne 4/267El-Cerbâ bint Kusâme b. Kays 4/259***Cesra bint Decâce 4/266-267Cessâme 4/258Cudâme bint Cendel 4/258-259Cudâme bint el-Hâris 4/259Cudâme bint Vehb el-Esediyye 4/259Cümâne bint Ebû Tâlib 4/259-260** Cümâne bint el-Hasen 4/266Cüml-Cümel ibn Yesâr el-Müzeniyye 4/260-261Cümeyl 4/261Cümeyme bint Hammâd b. el-Cemûh 4/264Cümeyme bint Sayfî 4/264Cümeyne bint Abdilızzî 4/264Cüveyriyye 4/266Cüveyriyye bint Ebû Cehl 4/265** Cüveyriyye bint Ebû Süfyân 4/266Cüveyriyye bint el-Hâris 4/265-266**** Cüveyriyye bint el-Hâris 4/267-268Cüveyriyye bint el-Muhallil 4/266DDa’d bint Âmir-bint Ubeyd 4/298****ed-Dahhâk bint Mes’ûd 4/354Damre Zevcü Ebû Kays 4/354Decâce bint Esmâ Vâlideti Abdullah 4/297****Dekra Ümmü Veledi Lâzîne 4/298Dubye bint Hâlid b. en-Nu’mân 4/297Dubâa bint Amr b. Muhassan 4/354Dubâa bint Âmir b. Kurt b. Seleme 4/353-354****Dubâa bint el-Hâris el-Ensâriyye 4/354Dubâa bint ez-Zübeyr b. Abdulmuttalib 4/352-353Dubey’a bint Cüdeym es-Sehmiyye 4/354Ed-Duyeriyye bint Ebû Kays 4/354Dürre bint Ebû Leheb 4/297-298Dürre bint Ebû Seleme 4/297282


Dürre bint Ebû Süfyân 4/297EEbrehe el-Habeşiyye min Hıdemi’n-Necâşî 4/225-226Emetullah bint Abdu Şems 4/238**Emetullah bint Ebû Bekre 4/246**Emetullah bint Hamza 4/246Emetu bint Ebu’l-Hükm 4/238Emetu’l-Fârisiyye 4/239Emetu bint Hâlid 4/238Emetu bint Huleyd 4/238-239Emetu bint Nuaym 4/239Emetu bint Sa’d 4/239Emetu bint Ebi’s-Salt 4/239Erde bint el-Hâris b. Kelde 4/226Erneb bint Afîf ibn Ebu’l-Âs 4/226Erneb el-Medeniyye el-Muğanniye 4/226Ervâ bint Abdulmuttalib 4/227Ervâ bint Ebu’l-Âs 4/227Ervâ bint Enîs 4/226-227Ervâ bint el-Hâris b. Abdulmuttalib el-Hâşimiyye 4/227Ervâ bint el-Hâris b. Kelde es-Sakafiyye 4/228Ervâ bint Küreyz 4/228Ervâ bint el-Mukavvim 4/228Ervâ bint Rebîa b. el-Hâris 4/227Ervâ bint Umeys 4/228Esmâ bint Abdullah 4/230Esmâ bint Adî 4/230Esmâ bint Amr b. Adî 4/230Esmâ bint Amr b. Muhrime 4/231Esmâ bint Ebû Bekr 4/228Esmâ bint Enes 4/228Esmâ bint el-Hâris 4/229Esmâ bint Ka’b 4/231Esmâ bint Kurt b. Hansâ 4/231Esmâ bint Muhribe 4/232-233283


Esmâ bint Muhriz b. Âmir 4/231-232Esmâ bint Mürsid min Benî Hârise 4/233Esmâ bint en-Nu’mân 4/233-234****Esmâ bint es-Salt 4/247Esmâ bint Seîd b. Zeyd 4/229Esmâ bint Selâme-Seleme b. Muhribe 4/229Esmâ bint Semmâ (veya Semmî) 4/229Esmâ bint Şekel 4/229Esmâ bint Umeys 4/231Esmâ bint Yezîd 4/234-235**** Esmâ bint Yezîd 247**Esmâ bint Zeyd 4/246Esmâ el-Ensâriyye Vâlidetu Mes’ûde 4/235****Esmâ Muğanniyetu Âişe 4/247Esmâ Vâlidetu Abdullah b. ez-Zübeyr 4/229-230FFâdıle imraetu Abdullah b. Uneys 4/376-377Fâhıte bint Amr ez-Zühriyye 4/374Fâhıte bint Ebû Tâlib 4/373Fâhıte bint Ebû Uhayha 4/373Fâhıte bint el-Esved 4/373Fâhıte bint Ğazvân 4/374Fâhıte bint Hârice 4/373Fâhıte bint Kurza b. Abdu Umar 4/373-374Fâhıte bint el-Velîd b. el-Muğîra 4/374Fâria bint Abdurrahman 4/376El-Fâria bint Ebi’s-Salt 4/375-376Fâria bint Ebû Süfyân 4/375Fâria bint Ebû Ümâme 4/374Fâria bint Mâlik 4/376Fâria bint Sâbit 4/374-375Fâria bint Utbe 4/376Fâria bint Zürâra 4/375Fâria el-Cüneyye 4/376Fâtıma bint Abdullah Vâlidetu Usmân 4/383284


Fâtıma bint Alkame 4/384Fâtıma bint Amr b. Hazm 4/384Fâtıma bint Amr b. Hırâm 4/384Fâtıma bint Âmir 4/383Fâtıma bint Cüneyd b. Amr 4/380Fâtıma bint ed-Dahhâk b. Süfyân 4/382-383Fâtıma bint Ebu’l-Esed-bint el-Esved b. Abdulesed 4/380Fâtıma bint Ebû Hubeyş b. el-Muttalib 4/381Fâtıma bint Ebû Tâlib-Ümmü Hâni 4/383Fâtıma bint Esed b. Hâşim 4/380Fâtıma bint Hamza b. Abdulmuttalib 4/381Fâtıma bint el-Hâris 4/380Fâtıma bint el-Hattâb b. Nufeyl el-Kuraşiyye 4/381Fâtıma bint Kays 4/384Fâtıma bint Kays b. Hâlid 4/384Fâtıma bint el-Mücellil b. Abdullah 4/384Fâtıma bint Münkız (veya Münekkız) b. Amr b. Hansâ 4/384-385Fâtıma bint Safvân b. Ümeyye 4/382Fâtıma bint Sevde b. Ebû Dubeys 4/381Fâtıma bint Şeybe b. Rebîa 4/382Fâtıma bint Şüreyh el-Kelâbiyye 4/381-382Fâtıma bint Şerîk b. Sehmâ 4/382Fâtıma bint Utbe b. Rebîa 4/383-384Fâtıma bint el-Velîd b. Abduşems 4/385** Fâtıma bint el-Velîd b. Abdişems b. el-Velîd 4/388Fâtıma bint el-Velîd b. el-Muğîra 4/385Fâtıma bint el-Velîd b. Ukbe 4/385Fâtıma bint Yeâr 4/385Fâtıma bint el-Yemân el-Abesiyye 4/385Fâtımatu’z-Zehrâ bint İmâmi’l-Müttekîn Rasûlilah (sav) 4/377-380Fertenâ 4/385-386Ferve bint el-Hâris el-Utvâriyye 4/386****Ferve Zı’ru’n-Nebî(sav) 4/388Fudda en-Nevebiyye Câriyetu Fâtımati’z-Zehrâ 4/387el-Fur’a bint Mâlik el-Hudriyye 4/386285


Fükeyhe bint el-Muttalib 4/387Fükeyhe bint es-Seken 4/387Fükeyhe bint Ubeyd 4/387Fükeyhe bint Yesâr 4/387-388Fükeyhe bint Yezîd b. es-Seken 4/387Fürey’a bint Amr b. Hubeyş 4/386Fürey’a bint Amr b. Levzân 4/386Fürey’a bint Ebû Ümâme 4/386Fürey’a bint Hâlid 4/386Fürey’a bint el-Hubâb b. Râfi’ 4/386Fürey’a bint Kays 4/386Fürey’a bint Mâlik b. ed-Duhşem Min Benî Avf 4/386Fürey’a bint Mâlik b. Sinân el-Hudriyye 4/386Fürey’a bint Muavviz b. Afrâ 4/386-387Fürey’a bint Vehb ez-Zühriyye 4/387Fürey’a bint Zürâra 4/386****Fürey’a Ümmü İbrâhîm b. Nubayt 4/388Füshum bint Evs 4/387ĞĞaniyye bint Ebû İhâb, Ümmü Yahyâ 4/373Ğâsine 4/372Ğazîle-Ğaziyye Ümmü Şerîk 4/372Ğufeyle 4/372Ğufeyra 4/372Ğufeyra bint Rebâh 4/372El-Ğumeydâ-er-Rumeydâ Zevcü Amr b. Hazm 4/373El-Ğumeysâ bint Milhân 4/373HHabîbe bint Abdullah 4/271Habbe bint Amr 4/268Habîbe bint Amr 4/271Habîbe bint Cahş 4/269Habîbe bint ed-Dahhâk 4/271Habîbe bint Ebû Âmir er-Râhib 4/271Habîbe bint Ebû Ticrâ (Tecrâ, Tucrâ) el-Abderiyye 4/269286


Habîbe bint Ebû Ümâme Es’ad b. Zürâra 4/268-269Habîbe bint Ebû Süfyân 4/270Habîbe bint Hârice 4/269-270Habîbe bint el-Husayn 4/269Habîbe bint Kays 4/271Habîbe bint Müleyl 4/272Habîbe bint Mes’ûd 4/271-272Habîbe bint Muatteb 4/272Habîbe bint Sehl 4/271Habîbe bint Sehl b. Sa’lebe 4/270-271Habîbe bint Şerîk-bint Ebû Şerîk el-Ensâriyye 4/271Habîbe bint Şerîk b. Enes 4/271Habîbe bint Ukbe 4/272Habîbe bint Ümmü Habîbe 4/269Habîbe bint Zeyd 4/270Habte bint Cübeyr 4/268Habte Ümmü Sa’d b. Umeyr 4/268Hadîce bint el-Husayn 4/281Hadîce bint Huveylid 4/281-283Hadîce bint Ubeyde 4/284Hadîce bint ez-Zübeyr 4/283-284** Hadîce bint ez-Zübeyr b. el-Avvâm 4/296Hadra Hâdimu’n-Nebî (sav) 4/285Hafsa bint Hâtıb b. Amr 4/273Hafsa bint Umar b. el-Hattâb 4/273-274Hafsa-Hakka bint Amr 4/274Hâle bint Avf 4/421Hâle bint Huveylid 4/421Halde bint el-Hâris 4/285Hâlide bint Abdilızzî 4/281Hâlide bint Amr b. Varaka 4/281Hâlide bint Ebû Leheb 4/281Hâlide bint Enes 4/280Hâlide bint el-Esved 4/279-280Hâlide-Halde bint el-Hâris 4/280287


Halîme es-Sa’diyye Mur’dıatu en-Nebî (sav) 4/274Halîme bint Urve 4/274Hamâme 4/274Hamâme el-Muğanniye 4/274-275****Hamne bint Ebû Seleme 4/279Hamne bint Cahş el-Esediyye 4/275Hamne bint Ebû Süfyân 4/275**** Hamne bint Evs el-Müzeniyye 4/279El-Hanfâ bint Ebû Cehl b. Hişâm 4/276Hannâs bint Hıdâm 4/286Hansâ bint Amr b. eş-Şerîd b. Rebâh 4/287-289Hansâ bint Hıdâm b. Hâlid el-Ensâriyye 4/286-287Hansâ bint Riyâb b. en-Nu’mân b. Sinân 4/287Harkâ 4/284Harkâ imraetun mine’l-Cinn 4/284-285Harkâ el-Mer’etu’s-Sevdâ 4/284Harmele bint Ubeyd b. Sa’lebe 4/272Hasene Vâlidetu Şurahbîl 4/272Hassâne 4/273Hassâne el-Medeniyye 4/272El-Havlâ bint Tuveyt 4/278El-Havlâ imraetu Usmân b. Maz’ûn 4/278El-Havlâ Uhrâ 4/278El-Havlâ el-Utâra 4/278Havle bint Abdullah 4/292Havle bint Amr 4/292**** Havle bint Amr 4/296-297Havle bint Âsım 4/292Havle bint Düleyc 4/292Havle bint el-Esved 4/289Havle bint el-Esved- Huveyle bint Sa’lebe-Huveyle bint Hakîm-Huveyle bint Huveylid-Huveyle bint Kays 4/295Havle bint Hakîm el-Ensâriyye 4/291-292Havle bint Hakîm b. Ümeyye b. Hârise 4/291Havle bint Havlâ b. Abdullah 4/292288


Havle bint Huveylid 4/292***Havle bint el-Huzeyl 4/296Havle bint el-Huzeyl b. Hübeyra 4/293-294Havle bint İyâs b. Ca’fer 4/289Havle bint el-Ka’kâ’ 4/292Havle bint Kays b. Kahd b. Sa’lebe 4/293Havle bint Kays b. es-Seken 4/292Havle bint Kays Ümmü Subeyye 4/293Havle bint Mâlik b. Bişr el-Ensâriyye 4/293Havle bint Mâlik b. Sa’lebe 4/289-291Havle bint el-Münzir b. Zeyd 4/293Havle bint Sâbit b. el-Münzir 4/289Havle bint Sa’lebe 4/289Havle bint Sâmir 4/289Havle bint es-Sâmit 4/292Havle bint Ubeyd 4/292Havle bint Ukbe 4/292Havle bint el-Yemân Uhtu Huzeyfe 4/294Havle bint Yesâr 4/294Havle Ğayru Mensûbe 4/294-295Havle Hâdimu Rasûlullah(sav) 4/294***Havle el-Hunekıyye Vâlidetu Muhammed b. Ali b. Ebû Tâlib 4/296Havvâ bint Râfi’ 4/276Havvâ bint Yezîd b. es-Seken 4/276Havvâ bint Yezîd b. Sinân 4/276-277****Havvâ Ceddetu Amr b. Muâz 4/279Havvâ Ümmü Buceyd (veya Becîd) 4/277-278Hayre bint Ebû Hadred Ümmü’d-Derdâ 4/295Hayre bint Ebû Ümeyye 4/295Hayre bint Kays el-Fihriyye 4/295Hayre imraetu Ka’b b. Mâlik 4/295-296***Hayye bint Ebû Habbe 4/279Hazme bint Kays el-Fihriyye 4/272Hıbbâne bint Süleym 4/268Hırnik bint Huleyfe el-Kelbiyye 4/285289


Hırnîk bint el-Husayn 4/285Hind bint Akîk b. Âiz b. Abdullah 4/426Hind bint Amr b. el-Cemûh 4/426Hind bint Amr b. Hızâm 4/426Hind bint el-Hâris b. Abdulmuttalib 4/423Hind bint el-Berâ 4/423Hind bint Ebân b. Ibâd 4/422Hind bint Ebû b. Hılfi’l-Cümhıyye 4/422Hind bint Ebû Süfyân 4/425Hind bint Ebû Süfyân b. Harb b. Ümeyye 4/424Hind bint Ebû Tâlib 4/425Hind bint Ebû Ümeyye 4/423-424Hind bint Evs b. Adî 4/423Hind bint Evs b. Şerîk 4/423**** Hind bint el-Hâris el-Firâsiyye 4/428Hind bint el-Husayn b. el-Muttalib 4/424Hind bint Hübeyra 4/427Hind bint el-Hükm b. Ebu’l-Âs b. Ümeyye 4/424** Hind bint el-Hükm b. el-Âs b. Ümeyye 4/427Hind bint Mahmûd b. Seleme 4/426Hind bint el-Mukavvim b. Abdulmuttalib 4/426Hind bint Münebbih 4/426-427Hind bint el-Münzir b. el-Cemûh 4/427Hind bint Rebîa b. el-Hâris 4/424Hind bint Sehl b. Âmir 4/425Hind bint Sehl el-Cüheniyye 4/425Hind bint Simâk b. Uteyk (veya Atîk) 4/425Hind bint Ukbe b. Ebû Muayt 4/426Hind bint Useyd ibn Hudayr el-Ensâriyye 4/423Hind bint Utbe b. Rebîa 4/425-426Hind bint el-Velîd b. Utbe 4/427Hind bint Zeyd el-Kelâbiyye 4/427Hind bint Ziyâd Zevcü Sehl b. Sa’d 4/424** Hind bint Ziyâd Zevcü Sehl b. Sa’d 4/427Hind el-Cüheniyye 4/427290


Hind Ğayru Mensûbe 4/427***Hind el-Havlâniyye 4/428Hind imraetu Bilâl 4/427****Hubşiyye el-Huzâiyye el-Adeviyye 4/279Hudâme bint Cendel 4/281Hudâme bint Vehb 4/281Hakîme bint Ğaylân es-Sakafiyye 4/274Huleyde bint el-Habbâb b. Sa’d 4/285Huleyde bint Ka’neb ed-Dubeyye 4/285Huleyde bint Sâbit 4/285****Huleyse el-Ensâriyye 4/279Huleyse bint Kays b. Sâbit 4/285-286Huleyse Câriyetu Hafsa bint Imrân 4/286Huleyse Mevlâtu Selmân el-Fârisî 4/286Humeyde Mevlâtu Esmâ bint Ebû Bekr 4/275Humeyde bint Sayfî 4/275Humeyme bint el-Hamâm 4/275Humeyne bint Abdilızzî 4/276Humeyne bint Ebû Talha 4/275-276***Huneyde bint Sa’saa b. Nâciye 4/428Huraymele bint Abdulesved 4/272El-Huveysala bint Kutbe 4/278Huzâfe bint el-Hâris 4/272Huzeyle (veya Hezîle) bint el-Hâris 4/421-422Huzeyle (veya Hezîle) bint Mes’ûd 4/422Huzeyle (veya Hezîle) bint Saîd 4/422Huzeyle (veya Hezîle) bint Sâbit b. Sa’lebe 4/421Huzeyle (veya Hezîle) bint Utbe 4/422Huzeyme bint Cehm b. Kays 4/285Hüreyre bint Zem’a el-Kuraşiyye 4/421Hüceyme-Hevâsim es-Sumâ uhtu Abdullah 4/421****Hüceyme-Hayre Ümmü’d-Derdâ 4/428Hümeyye bint Hılfi Es’ad b. Âmir 4/422İİdâm bint el-Cemûh 4/226291


İdâm bint Kurt b. Hansâ 4/226İzme 4/228KKahtam (veya Kıhtam, Kuhtam) bint Alkame b. Abdullah 4/391Karîbe bint Ebû Kuhâfe 4/390-391Karîbe bint Ebû Süfyân 4/390Karîbe bint Ebû Ümeyye 4/390**** Karîbe bint el-Hâris el-Utvâriyye 4/394Karîbe bint Zeyd 4/390Kasre bint Ravâs el-Kindiyye 4/391Katle el-Fevkâniyye-bint Abdilızzî 4/388-389Kayle bint Muhrime et-Temîmiyye 4/391-393*** Kayle bint Kays b. Ma’dîkerib 4/393-394Kayle el-Enmâriyye-Ümmü Benî Enmâr-Uhtu Benî Enmâr 4/393Kayle el-Huzâiyye Ümmü Sebâ’ b. Abdilızzî 4/393Kebîra 4/396Kebşe bint Abdu Amr 4/395**** Kebşe bint Bursun/Bursî el-Anberiyye 4/397Kebşe bint Ebû Ümâme 4/394Kebşe bint Evs b. Şerîk 4/394Kebşe bint el-Fâkih 4/395Kebşe bint Ferve 4/395Kebşe bint Hâtıb b. Kays 4/395** Kebşe bint Hakîm es-Sakafiyye 4/397Kebşe bint Ka’b b. Mâlik 4/395Kebşe bint Maan b. Âsım 4/396Kebşe bint Maan b. Âsım el-Ensârî 4/395Kebşe bint Ma’dîkerib 4/395Kebşe bint Mâlik b. Kays 4/395Kebşe bint Mâlik b. Kays el-Ensârî min Benî Mâzin 4/396Kebşe bint Mâlik b. Sinân 4/395*** Kebşe bint Meksûh el-Murâdiyye 4/397Kebşe bint Râfi’ 4/395Kebşe bint Sâbit b. Hârise 4/394Kebşe bint Sâbit b. el-Münzir 4/394-395292


Kebşe bint Sâbit b. Uteyk (veya Atîk) b. en-Nu’mân 4/394Kebşe bint Vâkıd b. Amr 4/395Kedîme bint Ebû Hudûdi’l-Eslemiyye-Ümmü’d-Derdâ el-Kübrâ 4/396Kesîra bint Ebû Süfyân 4/396Kesîra bint Külsüm el-Humeyriyye 4/396Kuaybe bint Seîd el-Eslemiyye 4/396Kufeyra el-Hilâliyye-Müleyke 4/391Kuhayle 4/396Kurayra bint el-Hâris el-Utvâriyye 4/391Kurratu’l-Ayn bint Ubâde 4/390Kursâfe bint el-Hâris 4/390El-Kusvâ Ceddetu’l-Kâsim b. Ğanâm 4/391Kuteybe bint Sayfî 4/388Kuteyle bint Amr b. Hilâl 4/389Kuteyle bint el-Arbâd min Benî Mâlik 4/389Kuteyle bint en-Nadr b. el-Hâris 4/389-390Kuteyle bint Sayfî el-Cüheniyye 4/389Küleym-Küleybe bint Bursun min Benî el-Anber 4/396-397Küleym bint Muhriz en-Neccâriyye 4/397Küleym Ceddetu Abdurrahman 4/397Küleyme 4/396Künûd bint Kutra 4/397Künûd Ümmü Sâre 4/397Küveyse 4/397Kuyyense (veya Keyyense) bint el-Hâris b. Küreyz 4/397LLeylâ 4/403Leylâ bint Abdullah el-Adeviyye 4/402Leylâ Ammetu Abdurrahman 4/403Leylâ bint Bilâl-Belîl el-Ensâriyye 4/400Leylâ bint Ebû Hamse 4/400Leylâ bint Ebû Süfyân 4/401Leylâ bint el-Etnâbe 4/400***Leylâ bint el-Cûdî b. Adî 4/403-404Leylâ el-Ğıfâriyye 4/402-403293


*** Leylâ bint Hâbis et-Temîmiyye 4/404Leylâ bint Hakîm 4/400**** Leylâ bint Hakîm 4/404Leylâ bint el-Hutaym 4/400-401Leylâ bint Kânif es-Sakafiyye 4/402Leylâ bint en-Nadr 4/402Leylâ bint Nehîk (veya Nüheyk) 4/402Leylâ bint Râfi’ 4/401Leylâ bint Rebâb 4/401Leylâ bint Rub’î b. Âmir 4/401Leylâ bint Sâbit 4/400Leylâ es-Sedûsiyye İmraetu Beşîr 4/402Leylâ bint Simâk b. Sâbit b. Sinân 4/402Leylâ bint Simâk b. Sâbit b. Süfyân 4/401Leylâ bint Tabbâ (veya Tıbbâ) b. Muays 4/402Leylâ bint Ubâde 4/402Leylâ bint Utârid b. Hâcib et-Temîmiyye 4/402Leylâ bint Yeâr 4/402Leylâ bint Yesâr 4/402Leylâ Mevlâtu Âişe 4/403Leyne 4/403Leyne Sâhıbetu Mekâni Kubâ 4/403Lübâbe bint Ebû Lübâbe 4/399Lübâbe bint Eslem 4/398Lübâbe bint el-Hâris b. Hazn b. Buceyr 4/398Lübâbe bint el-Hâris b. Hazn el-Hilâliyye 4/398-399Lübâbe bint Kayzî b. Kays 4/399Lübnâ bint Sâbit 4/399Lübâbe bint el-Hutaym 4/399Lübeybe Câriyetu Benî el-Müemmil 4/399Lübeys bint Amr 4/399Lübeyse bint Amr el-Ensâriyye Ümmü Umâra 4/399Lüheyye Câriyetu Umar b. el-Hattâb 4/399-400MEl-Mâride 4/404294


Mâriye-Mâviye 4/406Mâriye Hâdimu en-Nebî(sav) 4/405Mâriye Hâdimu en-Nebî(sav) 4/405-406Mâriye el-Kıbtıyye 4/404-405Mehabbe bint er-Rebî’ b. Amr 4/406***Mehedded bint Hamrân b. Bişr 4/416Mendûs bint Amr b. Hubeys 4/411Mendûs bint Hallâd b. Süveyd 4/411Mendûs bint Kutbe 4/411Mendûs bint Ubâde 4/411***Mercâne Mevlâtu Umar 4/415Meryem bint Ebû Süfyân 4/407Meryem bint İyâs el-Ensâriyye 4/407** Meryem bint İyâs b. el-Bekîr el-Leysiyye 4/415Meryem bint Usmân 4/407-408Meryem el-Muğâliye min Benî Muğâle 4/408Mevhibe Mevlâtu en-Nebî(sav) 4/411Meymûne bint Abdullah 4/414Meymûne bint Ebû Useyb (veya Asîb)-bint Ebû Anbese 4/415Meymûne bint el-Hâris b. Hazn el-Hilâliyye 4/411-413Meymûne bint Kerdem es-Sakafiyye 4/415Meymûne bint Sa’d-Seîd 4/413-414**** Meymûne bint Sa’d 4/416Meymûne bint Sabîh-Safîh 4/414** Meymûne bint el-Velîd b. el-Hâris 4/415Meymûne Ğayru Mensûbe 4/414Meymûne Hâdimu’n-Nebî(sav) 4/414***Meyye bint Muhriz min Benî el-Hâris 4/416****Mezîde el-Asriyye 4/416Misra 4/408Muâze bint Abdullah b. Amr 4/408Muâze Câriyetu Abdullah b. Ebû ibn Selûl 4/408-409Muâze el-Ğıfâriyye 4/409Muâze Zevcü’l-A’şâ el-Mâziniyye 4/408Muâze Zevcü Şucâ’ b. el-Hâris 4/408295


Muhaccene-Ümmü Muhaccen İmraetu Sevdâ 4/406-407Mehhayâ bint Ebû Nâile 4/407Mehhayâ bint Hâlid b. Sinân 4/407Murdıye 4/407Mutay’a bint en-Nu’mân 4/408Müleyke bint Abdullah b. Ebû ibn Selûl 4/409Müleyke bint Abdullah b. Sahr b. Hansâ 4/409Müleyke bint Amr el-Ensâriyye min Benî Zeyd 4/410Müleyke bint Amr b. Sehl el-Ensâriyye min Benî Abdu’l-Eşhel 4/410Müleyke bint Dâvud 4/409Müleyke bint Ebû Ümeyye 4/409Müleyke bint Hârice b. Sinân 4/409*** Müleyke bint Hârice b. Sinân b. Ebû Hârise 4/415-416Müleyke bint Hârice b. Zeyd 4/409Müleyke bint Ka’b el-Kenâniyye 4/410Müleyke bint Sâbit 4/409Müleyke bint Sehl 4/409Müleyke bint Uveymir el-Hezliyye 4/410Müleyke el-Ensâriyye 4/410-411Müleyke el-Hilâliyye 4/411Müleyke İmraetu Habbâb b. el-Eret 4/410*** Müleyke Vâlidetu el-Hutay’e 4/416Müleyke Vâlidetu es-Sâib b. el-Akra’ 4/411Müske-Müseyke Câriyetu Abdullah b. Ebû ibn Selûl 4/408NNâile bint er-Rebî’ b. Kays 4/416-417Nâile bint Sa’d b. Mâlik 4/417Nâile bint Selâme b. Vekaş 4/417Nâile bint Ubeyd b. el-Hurr 4/417Nefîse bint Amr b. Halde 4/420Nefîse bint Sa’lebe 4/420Nefîse bint Ümeyye uhtu Ya’lâ 4/419Nefîse Câriyetu Zeyneb bint Cahş 4/420Nevbe Hâdimu’n-Nebî (sav) 4/420Nuam bint Hassân imraetu Şemâs b. Usmân 4/419296


Nuamî bint Ca’fer b. Ebû Tâlib 4/419Nuâme min Sebâ Benî el-Anber 4/419En-Nevâr bint el-Hâris 4/420En-Nevâr bint Kays b. el-Hâris 4/420En-Nevâr bint Kays b. Levzân 4/420En-Nevâr bint Mâlik 4/420Nüb’a el-Habeşiyye Câriyetu Ümmü Hâni 4/417Nübeyse 4/417****Nübeyşe bint Ka’b 4/421Nüdbe Mevlâtu Meymûne 4/418Nüheyye Ümmü Veledi Umar 4/420Nüveyle bint Eslem 4/420-421Nesîbe bint Ebû Talha 4/418Nesîbe bint Ka’b b. Amr 4/418-419Nüseybe bint el-Hâris 4/418Nüseybe bint Neyâr b. el-Hâris el-Ensâriyye 4/419Nüseybe bint Neyâr b. el-Hâris b. Bilâl 4/419Nüseybe bint Râfi’ 4/418Nüseybe bint Sâbit 4/418Nüseybe-Nesîbe bint Simâk 4/418Nüseyke Vâlidetu Amr b. el-Celâs 4/419Nüteyye bint Kays b. Cerîd 4/417-418RRâbia bint Sâbit 4/299Râbida bint Kerâme 4/299Râbita bint Abdullah 4/299Râbita bint el-Hâris 4/299Râbita bint Hıbbân 4/299Râbita bint Süfyân 4/299Radvâ bint Ka’b 4/302Radvâ Mevlâtu Rasûlullah (sav) 4/302Ravda imraetun min ehli’l-Medîne 4/308Ravda Uhrâ Mevlâtu Rasûlullah (sav) 4/308Ravda Uhrâ 4/308Er-Rebâb bint el-Berâ 4/299-300297


Er-Rebâb bint Hârise 4/300Er-Rebâb bint en-Nu’mân 4/300Er-Rebâb Ğayru Mensûbe 4/300Recâ el-Ğaneviyye 4/301-302Remle bint Abdullah 4/307Remle bint el-Hars b. Sa’lebe 4/305Remle bint el-Hattâb 4/305Remle bint Ebû Avf 4/307Remle bint Ebû Süfyân 4/305-307Remle bint Şeybe 4/307Remle bint el-Vükay’a 4/307*** Reyhâne bint Ma’dîkerib 4/310Reyhâne bint Şem’ûn 4/309*** Reyhâne Uhrâ 4/311Reyta bint Abdullah b. el-Hâris 4/310Reyta bint Abdullah b. Muâviye 4/310Reyta bint el-Hâris 4/310Reyta bint Hıbbân 4/310** Reyta bint Ebû Cündüb 4/310Reyta bint Ebû Rahm 4/310Reyta bint Ebû Tâlib 4/310Reyta bint Ebû Ümeyye 4/309-310Reyta bint Münebbih 4/310Reyta bint Süfyân 4/310Rubeyha Mevlâtu Rasûlullah (sav) 4/300Er-Rubeyyi’ (veya er-Rebî’) bint Hârise 4/300Er-Rubeyyi’ (veya er-Rebî’) bint Muavviz b. Ukbe 4/300-301Er-Rubeyyi’ (veya er-Rebî’) bint en-Nadr b. Damdam 4/301Er-Rubeyyi’ (veya er-Rebî’) bint et-Tufeyl 4/300Er-Rubezâ bint Amr 4/300Rufâa (veya Rifâa) bint Sâbit 4/302Rufeyde el-Ensâriyye-el-Eslemiyye 4/302-303Ruğayne bint Sehl 4/302Ruhayle 4/302Rukayka bint Ebû Sayfî 4/303298


Rukayka es-Sakafiyye 4/303Rukayye bint Ka’b 4/304Rukayye bint Sâbit 4/303Rukayye bint Seyyidi’l-Beşer (sav) 4/304-305Rukayye bint Zeyd 4/303Rukayye Mevlâtu Fâtıma 4/305Er-Rumeysâ, el-Ğumeysâ Ümmü Süleym 4/308Er-Rumeysâ Uhrâ 4/308Rumeyse bint Amr 4/307Rumeyse el-Ensâriyye Ceddetu Âsım b. Umar 4/307-308****Rumeyse bint Hakîm 4/311Rezîne (veya Ruzeyne) Mevlâtu Safiyye Zevci’n-Nebî (sav) 4/302SEs-Sa’be bint Cebel 4/345Es-Sa’be bint el-Hadramî 4/345Es-Sa’be bint Râfi’ 4/345Es-Sa’be bint Sehl 4/346***Sa’de bint Kumâme 4/340Safiyye bint Abdulmuttalib b. Hâşim 4/348-349Safiyye bint Amr b. Abdûd el-Âmiriyye 4/350Safiyye bint Atıyye 4/350Safiyye bint Beşâme 4/346Safiyye bint Buhayr el-Hezliyye 4/346** Safiyye bint Ebû Ubeyd es-Sakafiyye 4/351-352Safiyye bint el-Hâris b. Kelde es-Sakafiyye 4/346Safiyye bint el-Hâris b. Talha 4/346Safiyye bint el-Hattâb uhtu Umar 4/348Safiyye bint Huyey b. Ahtab 4/346-348Safiyye bint Mahmiye, Uhtu’l-Hâris b. Mahmiye 4/350Safiyye bint Sâbit 4/346Safiyye bint Şeybe b. Usmân 4/348Safiyye bint Ubeyd b. Esed 4/349-350Safiyye bint Ubeyd b. Rebîa b. Abdişems 4/350Safiyye bint Ubeyde b. el-Hâris 4/349Safiyye bint Umar b. el-Hattâb 4/350299


Safiyye bint ez-Zübeyr b. Abdulmuttalib 4/348Safiyye Ğayru Mensûbe imraetun mine’s-Sahâbe 4/350Safiyye Ğayru Mensûbe 4/350-351**** Safiyye Ğayru Mensûbe 4/352**** Safiyye Ğayru Mensûbe 4/352Safiyye Uhrâ Ğayri Mensûbe 4/350Safiyye Hâdimu Rasûlullah (sav) 4/350Sahbera bint Temîm el-Esediyye 4/325Sahra bint Ebû Cehl 4/345Sâibe Mevlâtu Rasûlullah (sav) 4/323-324Sâre Mevlâtu Amr b. Hâşim 4/323Sâriye el-Cümhıyye 4/323Sebâ bint Süfyân-bint es-Salt 4/324***Secâh bint el-Hâris et-Temîmiyye 4/340Sehle bint Âsım 4/337Sehle bint Sa’d Es-Sâıdiyye 4/336Sehle bint Süheyl b. Amr 4/336-337Sekîne Ğayru Mensûbe 4/329Sekîne bint Ebû Vakkâs ez-Zührî 4/329Selâf el-Ensâriyye Vâlidetu el-Berâ 4/329-330Selâfe bint el-Berâ-Ümmü Bişr b. el-Berâ 4/330Selâfe bint Sa’d el-Ensâriyye 4/330Selâme bint el-Hurr el-Fezâriyye 4/330***Selmâ bint Mâlik b. Huzeyfe 4/340Selâme bint Mes’ûd b. Ka’b 4/330Selâme bint Ma’kıl el-Huzâiyye 4/330****Selâme bint Sa’d b. Şehîd Ümmü Benî Talha 4/340Selâme bint Seîd b. eş-Şehîd 4/330Selâme bint Vehb 4/330Selâme ed-Dubeyye 4/330-331Selmâ bint Amr b. Hubeyş 4/331-332*** Selmâ bint Câbir 4/340Selmâ bint Eslem 4/331Selmâ bint Hamza b. Abdulmuttalib 4/331Selmâ bint Hafsa 4/331300


Selmâ bint Ebû Rahm 4/331Selmâ bint Ebû Zueyb (veya Zueyyib) es-Sa’diyye 4/331Selmâ bint Kays b. Amr 4/332Selmâ bint Mâlik b. Huzeyfe 4/332Selmâ bint Muhrime 4/332Selmâ bint Nasr el-Muhâribiyye 4/332-333Selmâ bint Sahr et-Temîmiyye 4/331Selmâ bint Umeys 4/332Selmâ bint Yeâr 4/333Selmâ bint Zeyd b. Teym 4/331Selmâ el-Ensâriyye Ğayru Mensûbe 4/333Selmâ el-Evdiyye 4/333Selmâ Ğayru Mensûbe 4/333Selmâ Ğayru Mensûbe 4/334**** Selmâ Ğayru Mensûbe 4/340Selmâ Hâdimu Rasûlullah(sav) 4334Selmâ Mevlâtu Safiyye 4/334Selmâ Ümmü Mistah 4/333Selmâ Ümmü Râfi’,İmraetu Ebû Râfi’ 4/333Semîra el-Kuraşiyye 4/334Semrâ bint Kays el-Ensâriyye 4/334Semrâ bint Nüheyk (veya Nehîk) 4/334Senâ bint Esmâ b. es-Salt 4/335Senâ bint Muhannef 4/335Senâ bint Süfyân el-Kelâbiyye 4/335Sinnîne bint Muhannef 4/336Seniyye bint el-Hâris 4/336Sendûs-Sedûs bint Hâlid b. Süveyd 4/335-336Sevâde-Sevde bint Âsım 4/337Sevâde-Sevde bint Misrah 4/337-338Sevdâ Ğayru Mensûbe 4/338Sevde bint Ebû Hubeyş el-Cüheniyye 4/339Sevde bint Hârise b. en-Nu’mân 4/338Sevde bint Zem’a b. Kays 4/338-339****Sevde imraetu Ebi’t-Tufeyl 4/340301


Sevde el-Kuraşiyye 4/339Sidra Mevlâtu Dubâa bint ez-Zübeyr 4/325Sîrîn Ümmü Veled Hassân b. Sâbit 4/339***es-Sub’hâ bint Rebîa b. Buhayr b. el-Abd 4/352Sufeyha (veya Safîha) bint Subeyc b. el-Hâris b. Ebû Sa’b 4/346Es-Sammâ bint Bişr el-Mâziniyye 4/351Es-Sumeyye el-Leysiyye-ed-Dâriyye 4/351Sübey’a bint Ebû Leheb 4/324Sübey’a bint Habîb ed-Dab’iyye 4/324Sübey’a bint el-Hâris el-Eslemiyye 4/324Sübey’a el-Eslemiyye 4/324-325Sübey’a el-Kuraşiyye 4/325Süheyme bint Eslem 4/337Süheyme bint Mes’ûd 4/337Süheyme bint Umeyr el-Ensâriyye Ammetu Abdullah 4/337Süheyme bint Umeyr el-Müzeniyye 4/337Süheyme imraetu Rufâa (veya Rifâa) el-Kurazî 4/337Sümeyke bint Cebbâr 4/334Sümeyrâ bint Kays 4/334Sümeyye bint Habbât, Vâlidetu Ammâr b. Yâsir 4/334-335***Sümeyye Mevlâtu el-Hâris 4/340Sümeyye Vâlidetu Ziyâd 4/335Sünbüle bint Mâiz-Mâıs b. Kays 4/335Süveybe Mevlâtu Ebû Leheb 4/257-258** Sübeyte bint ed-Dahhâk 4/258Sübeyte bint en-Nu’mân b. Amr 4/257Sübeyte bint en-Nu’mân el-Ensâriyye 4/257Sübeyte bint er-Rebî’ b. Amr 4/257Sübeyte bint Selît 4/257Sübeyte bint Yeâr 4/257Sedûs bint Bitta b. Abdu Amr 4/326Sedûs bint Hâlid 4/326Sifâne bint Hâtim et-Tâî 4/329Süâd bint Seleme 4/326Süâd bint Râfi’ 4/326302


Seîde bint Abdu Amr b. Mes’ûd 4/328Seîde bint Bişr b. Ubeyd 4/328Seîde bint Rufâa (veya Rifâa) b. Amr 4/328Seîde Ğayru Mensûbe 4/328Seîra 4/328-329Sü’dâ bint Amr el-Meriyye 4/326-327Sü’dâ bint Evs el-Hutamiyye 4/326Sü’dâ bint Küreyz b. Rebîa 4/327-328Sü’dâ Ğayru Mensûbe 4/328Süddâ bint Nebhân b. Amr el-Ğaneviyye 4/326Südeyse (veya Sedîse) el-Ensâriyye-Mevlâtu Hafsa bint Umar 4/326Sühayle (veya Sehîle) bint Ubeyde 4/325Sühtî bint Esved b. Ibâd 4/325Sühtî bint Kays b. Ebû Ka’b 4/325ŞEş-Şa’sâ imraetu Hassân b. Sâbit 4/341****Şehbera min benî Temîm b. Esed 4/344Eş-Şemâ 4/343Eş-Şemûs bint Amr 4/343Eş-Şemûs bint Ebû Âmir 4/343Eş-Şemûs bint Mâlik 4/343Eş-Şemûs bint en-Nu’mân 4/343Eş-Şemûs el-Ensâriyye 4/343-344Şerâf uhtu Dihye b. Halîfe el-Kelbî 4/340-341Şerefetü’d-Dâr bint el-Hâris 4/341Eş-Şeymâ bint el-Hâris 4/344Eş-Şifâ bint Abdullah b. Abdişems 4/341-342**** Eş-Şifâ bint Abdurrahman 4/345Eş-Şifâ bint Avf b. Abd b. el-Hâris 4/342Eş-Şifâ bint Avf uhtu Abdurrahman 4/342-343****Şehîde Ümmü Varaka el-Ensâriyye 4/345Şekîka bint Mâlik b. Kays 4/343****Şekîra El-Esediyye 4/345Şemîle bint el-Hâris 4/344****Şümeyye (Şemiyye) 4/345303


Şüreyra bint el-Hâris 4/341T***Ta’me bint Cerr 4/355***Tafye bint Vehb 4/355Et-Tâhira bint Huveylid uhtu Hadîce 4/355Tariyye Mevlâtu Hassân b. Sâbit 4/355Tayyibe bint en-Nu’mân 4/355Tayyibe Ümmü Ebû Mûsâ el-Eş’arî 4/355Tehnee bint Küleyb el-Hadramiyye 4/256Temâdur bint Amr 4/256Temâdur bint el-İsbağ b. Amr 4/255-256Temâdur el-Abderiyye eş-Şeybiyye 4/256Temîme bint Ebû Süfyân 4/256Temîme bint Vehb 4/256Et-Tev’eme bint Ümeyye b. Hılf 4/256Tuayme 4/355***Tuleyha bint Abdullah 4/355Tuveyle bint Eslem 4/256-257UUbâde bint Ebû Nâile 4/362**Ubeyde bint Sa’saa 4/372Udeyye (veya Adiyye) bint Sa’d b. Huleyfe 4/363Ukayle bint Atîk b. el-Hâris el-Utvâriyye 4/364-365Umâra bint Ebû Eyyûb Hâlid b. Zeyd 4/365Umâra bint Hamza b. Abdulmuttalib 4/365Umâra bint Hâsime b. Cübeyr 4/365Umeyra bint Abdu Sa’d b. Âmir 4/369-370Umeyra bint Cübeyr 4/368Umeyra bint Ebû Hayseme 4/369Umeyra bint Ebu’l-Hükm Râfi’ b. Sinân 4/368-369Umeyra bint Hamâse-Hanâse el-Ensâriyye 4/369Umeyra bint el-Hâris 4/368Umeyra bint Kays b. Amr b. Ubeyd 4/370Umeyra bint Kays b. Ebû Ka’b 4/370Umeyra bint Kurt b. Hansâ 4/370304


Umeyra bint Külsüm 4/370Umeyra bint Mes’ûd el-Ensâriyye 4/370Umeyra bint Muâz el-Ensâriyye 4/370Umeyra bint Muavviz b. Afrâ 4/370-371Umeyra bint Muhammed b. Mesleme 4/370Umeyra bint Mersed (veya Müressid) b. Cübeyr 4/370Umeyra bint er-Rebî’ 4/369Umeyra bint Sa’d b. Âmir 4/369Umeyra bint Sa’d b. Mâlik 4/369Umeyra bint es-Sa’dî 4/369Umeyra bint Sâbit 4/368Umeyra bint Sehl b. Râfi’ 4/369Umeyra bint Süheyl b. Sa’lebe 4/369Umeyra bint Ubeyd b. Ma’rûf-Matrûf 4/370Umeyra bint Ukbe 4/370Umeyra bint Umeyr 4/370Umeyra bint Yezîd b. es-Seken 4/371Umeyra bint Zuhayr b. Râfi’ 4/369Uneyse bint Abdullah 4/245Uneyse bint Adî el-Ensâriyye 4/245Uneyse bint Adî b. Nudle el-Kuraşiyye 4/245Uneyse bint Amr b. Aneme 4/245Uneyse bint Amr b. Kays 4/245-246Uneyse bint Aneme 4/246Uneyse bint Ebû Hârise 4/244Uneyse bint Ebû Talha 4/245Uneyse bint Hilâl 4/246Uneyse bint Hubeyb 4/244**** Uneyse bint Ka’b 4/248Uneyse bint Kays 4/246Uneyse bint Muâz b. Mâıs 4/246Uneyse bint Râfi’ 4/245Uneyse bint Rahm-Rukaym 4/245Uneyse bint Sâade 4/245Uneyse bint Sa’lebe 4/244305


Uneyse bint Urve 4/245***Uneyse en-Nuh’ıyye 4/247Unkûde 4/371Unkûde Uhrâ Câriyetu Âişe 4/371Usame bint Hıbbân b. Sahr 4/364Usayme bint Ebu’l-Eflah 4/364Useyle (veya Esîle) bint el-Hâris 4/226Useyle (veya Esîle) el-Huzâiyye Ceddetu Eyyûb 4/226Useyle (veya Esîle) bint Râşid 4/226Useyme el-Mahzûmiyye 4/226Useyra bint Amr el-Cümhıyye 4/235Useyra el-Ensâriyye-Yüseyra 4/235Utbe bint Zürâra 4/362Uveymira bint Uveymir b. Sâade 4/372Uveyş 4/371ÜÜmâme bint Abdulmuttalib 4/237Ümâme bint Bişr 4/235Ümâme bint Ebu’l-Âs 4/236-237**** Ümâme bint Ebu’l-Hükm 4/247-248***Ümâme bint el-Eşci’l-Abdî 4/246-247Ümâme Ğayru Mensûbe 4/238Ümâme bint el-Hâris 4/235**** Ümâme bint el-Hâris 4/247Ümâme bint Hadîc 4/236Ümâme bint Hamza 4/235-236***Ümâme bint el-Hutay’e 4/247Ümâme bint Karîne b. Aclân 4/237Ümâme bint Kurt b. Hansâ 4/237Ümâme bint Muhrib 4/237-238Ümâme bint Rebîa b. el-Hâris 4/236Ümâme er-Rubeziyye 4/238Ümâme bint es-Sâmit 4/236Ümâme bint Simâk 4/236Ümâme bint Süfyân 4/236306


Ümâme bint Isâm b. Âmir 4/237Ümâme bint Usmân 4/237Ümâme Ümmü Fürakkıd el-Aclî 4/238Ümeyme bint Abdullah b. Necâd 4/241Ümeyme bint Abdullah b. Sâade 4/242Ümeyme bint Abdulmuttalib b. Hâşim 4/242Ümeyme bint Abdulmuttalib, bint Rebîa b. el-Hâris b. Abdulmuttalib 4/242Ümeyme bint Adî b. Kays 4/242Ümeyme bint Amr b. Sehl 4/242Ümeyme bint Bişr min benî Amr 4/239Ümeyme bint Bişr b. Sa’d 4/239Ümeyme bint Ebu’l-Heysem 4/243Ümeyme bint Ebu’l-Hıyâr 4/240Ümeyme bint Ebû Süfyân 4/241**** Ümeyme bint Hâlid el-Huzâiyye 4/248Ümeyme bint Hılf b. Es’ad 4/239-240**** Ümeyme bint Hılf el-Huzâıyye 4/248Ümeyme bint el-Hâris 4/239Ümeyme bint el-Hattâb 4/240Ümeyme bint Kays b. Abdullah 4/242Ümeyme bint Kays b. Ebi’s-Salt 4/242Ümeyme bint Necâd 4/239Ümeyme bint en-Neccâr 4/242Ümeyme bint en-Nu’mân b. el-Hâris 4/242Ümeyme bint en-Nu’mân b. Şerâhîl 4/243Ümeyme bint Rebîa b. el-Hâris 4/240Ümeyme bint Rukayka bint Ebû Sayfî 4/240Ümeyme bint Rukayka, bint Necâd 4/240Ümeyme bint Subeyh (veya Sabîh)-Sufeyh(veya Safîh) 4/241Ümeyme bint Süfyân 4/241Ümeyme bint Şerâhîl 4/241Ümeyme bint Ukbe 4/242Ümeyme Mevlâtu Abdullah 4/243Ümeyme Mevlâtu Rasûlullah(sav) 4/243Ümeyme Vâlidetu Ebû Hureyre 4/243307


Ümeyne-Humeyne bint Hılf b. Es’ad 4/244Ümeyye bint Ebû Hayseme 4/239Ümeyye bint Ebû Kays 4/244Ümeyye bint Ebi’s-Salt 4/244Ümeyye-Humeyye bint Ebû Süfyân 4/244Ümeyye bint Kays 4/244*** Ümmü’l-Benîn bint Uyeyne 4/436Ümmü Abdu’l-Hamîd imraetu Râfi’ b. Hadîc 4/474Ümmü Abdullah bint Adî b. Huveylid 4/472**** Ümmü Abdullah bint Âmir b. Rebîa 4/482Ümmü Abdullah bint Âzib 4/472Ümmü Abdullah ed-Devsiyye 4/472-473Ümmü Abdullah bint Ebû Devmî İmraetu Ebû Mûsâ 4/472Ümmü Abdullah bint Ebû Hayseme 4/472Ümmü Abdullah bint Eslem 4/471Ümmü Abdullah bint Evs 4/471-472Ümmü Abdullah bint Hanzala 4/472Ümmü Abdullah bint Milhân 4/472Ümmü Abdullah bint Muâz b. Cebel 4/472Ümmü Abdullah bint Nübeyyih b. el-Hucâc 4/472Ümmü Abdullah bint Seleme b. Muhrime 4/472Ümmü Abdullah bint Sevâd 4/472****Ümmü Abdullah bint Umar b. el-Hattâb 4/482Ümmü Abdullah bint el-Velîd b. Abdişems 4/472Ümmü Abdullah imraetu Bisr el-Mâzinî 4/473Ümmü Abdullah imraetu Ebû Mûsâ el-Eş’arî 4/473Ümmü Abdullah imraetu min Benî Zühre 4/473Ümmü Abdullah imraetu Nuaym 4/473-474Ümmü Abdullah Vâlidetu Abdullah b. Uneys el-Cüheniyye 4/473Ümmü Abdurrahman 4/474Ümmü Abdurrahman Zevcü Ka’b b. Mâlik 4/474Ümmü Abdurrahman Zevcü Târık b. Alkame 4/474Ümmü Acred el-Huzâiyye 4/476Ümmü Âmir bint Ebû Kuhâfe 4/470Ümmü Âmir bint Ka’b 4/470308


Ümmü Âmir bint Saîd b. es-Seken 4/470Ümmü Âmir bint Süleym 4/470Ümmü Âmir bint Süveyd 4/470Ümmü Âmir bint Yezîd b. es-Seken 4/470-471Ümmü Âmir bint Yezîd b. es-Seken el-Mezkûra Kablehâ 4/471Ümmü Âmir el-Eşheliyye 4/471Ümmü Âmir el-Fihriyye Vâlidetu Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh 4/471Ümmü Âmir Vâlidetu Ebi’t-Tufeyl b. Vâile 4/471Ümmü Umar el-Ensâriyye Vâlidetu Umar b. Halde 4/480Ümmü Anbes bint Mesleme el-Ensâriyye 4/475Ümmü’l-Alâ 4/478Ümmü’l-Alâ Ammetu Hakîm b. Hızâm el-Ensârî 4/478Ümmü’l-Alâ el-Ensâriyye 4/478Ümmü Ali bint Hâlid b. Teym b. Beyâda 4/478Ümmü Amr bint Amr b. Hadîde 4/480Ümmü Amr bint Amr b. Hızâm el-Ensâriyye 4/480Ümmü Amr bint Mahmûd b. Seleme 4/480Ümmü Amr bint el-Mukavvim b. Abdulmuttalib 4/480Ümmü Amr bint Selâme b. Vekş 4/480Ümmü Amr bint Süleym ez-Zürkâ 4/481Ümmü Amr Zevcü Harîs b. Amr b. Usmân 4/481Ümmü Âsım es-Sevdâ 4/470Ümmü Atâ Mevlâtu ez-Zübeyr b. el-Avvâm 4/476Ümmü Atıyye el-Ensâriyye 4/476-477Ümmü Atıyye el-Ensâriyye el-Hâfida 4/477***Ümmü Beyân bint Zeyd 4/436Ümmü Bilâl imraetu Bilâl 4/435Ümmü Bişr bint Amr 4/435Ümmü Bişr bint el-Berâ b. Ma’rûr 4/435Ümmü Bişr bint el-Berâ 4/435Ümmü Bişr Zevcü el-Berâ 4/435Ümmü Buceyd el-Ensâriyye 4/434Ümmü Bürde bint el-Münzir 4/434-435Ümmü Bürde el-Ensâriyye el-Mâziniyye 4/435Ümmü Ca’de 4/437309


Ümmü’l-Culâs et-Temîmiyye 4/437Ümmü’l-Celendih Vâlidetu Eş’ab et-Tamâ’ 4/437Ümmü Cemîl bint Abdullah 4/437Ümmü Cemîl bint el-Celâs 4/437Ümmü Cemîl bint Ebû Hurm b. Uteyk 4/437Ümmü Cemîl bint Evs 4/437Ümmü Cemîl bint el-Hattâb 4/437Ümmü Cemîl bint el-Hubâb 4/437Ümmü Cemîl bint Kutbe 4/437Ümmü Cemîl bint el-Mücellil 4/438*** Ümmü Cemîl ed-Devsiyye 4/438Ümmü Cendera Vâlidetu Ebû Kursâfe 4/438Ümmü Cündüb bint Mes’ûd 4/438**** Ümmü Cündüb el-Ezdiyye 4/439Ümmü Cündüb el-Ezdiyye Vâlidetu Süleymân b. Amr 4/438Ümmü Cündüb Vâlidetu Ebû Zerr 4/438Ümmü’d-Dahhâk bint Mes’ûd el-Ensâriyye 4/469Ümmü’d-Dehdâh imraetu Ebi’d-Dehdâh 4/447-448Ümmü’d-Derdâ el-Kübrâ 4/448Ümmü Damîra 4/469** Ümmü Ebân bint Cündüb b. Amr 4/434Ümmü Ebân bint Utbe 4/429Ümmü Ebû Hureyre 4/504Ümmü Enes bint Amr 4/431Ümmü Enes bint el-Berâ 4/431Ümmü Enes bint Vâkıd 4/431Ümmü Enes el-Ensâriyye ve Leyse Enes b. Mâlik 4/430-431Ümmü Enes Zevcü Ebû Enes 4/431Ümmü Eymen el-Habeşiyye 4/434Ümmü Eymen Mevlâtu en-Nebî (sav) 4/432-434Ümmü Eymen Mevlâtu Mâriye Ümmü İbrâhîm 4/434Ümmü Eyyûb bint Kays b. Amr 4/434Ümmü Eyyûb bint Kays b. Sa’d 4/434Ümmü Eyyûb bint Mes’ûd 4/434Ümmü’l-Esved 4/430310


Ümmü Evs el-Behziyye 4/431Ümmü Ezher el-Âişiyye 4/429-430Ümmü’l-Fadl bint el-Abbâs b. Abdulmuttalib 4/484Ümmü’l-Fadl bint Hamza b. Abdulmuttalib 4/484Ümmü’l-Fadl imraetu el-Abbâs b. Abdulmuttalib 4/483-484Ümmü Ferve bint Ebû Kuhâfe et-Temîmiyye 4/482-483Ümmü Ferve el-Ensâriyye Ammetu Kâsım b. Ğunâm 4/483**** Ümmü Ferve Zı’ru’n-Nebî (sav) 4/484-485Ümmü Fezra 4/483Ümmü’l-Ğâdiye 4/482*** Ümmü Ğaylân ed-Devsiyye 4/482Ümmü Ğutayf el-Hezliyye 4/482** Ümmü Habîb bint el-Abbâs b. Abdulmuttalib 4/445Ümmü Habîb-Ümmü Habîbe bint el-Abbâs 4/440Ümmü Habîb bint el-Âs 4/440Ümmü Habîb bint el-Avvâm 4/440Ümmü Habîb bint Ğânim 4/440Ümmü Habîb bint Muatteb 4/440Ümmü Habîb bint Nübâte el-Esediyye 4/440Ümmü Habîb bint Seîd 4/440Ümmü Habîb bint Sümâme min Benî Temîm 4/440Ümmü Habîb Mevlâtu Ümmü Atıyye 4/440***Ümmü Habîbe bint Âmir b. Hâlide 4/446Ümmü Habîbe bint Cahş 4/440-441Ümmü Habîbe bint Ebû Süfyân 4/441Ümmü Habîbe Mevlâtu Ümmü Atıyye 4/441***Ümmü Hırze 4/446Ümmü’l-Hacâc 4/441Ümmü’l-Hâris bint el-Hâris b. Sa’lebe 4/439Ümmü’l-Hâris bint el-Hâris b. Urve 4/439Ümmü’l-Hâris bint Sâbit 4/439Ümmü’l-Hasen bint Hâlid b. Hırâm 4/442Ümmü’l-Hayr bint Dahr b. Âmir b. Ka’b 4/447Ümmü’l-Husayn el-Esiyye 4/442Ümmü Harmele bint Abdulesved 4/442311


Ümmü Harâm bint Milhân Hâleti Enes b. Mâlik 4/441-442****Ümmü Hilâl bint Bilâl 4/504Ümmü Hilâl bint Hilâl es-Selemiyye 4/435-436Ümmü Hişâm bint Hârise b. en-Nu’mân 4/504Ümmü’l-Hâris bint Ayyâş (veya Iyâş) b. Ebû Rebîa 4/439Ümmü’l-Hâris bint Mâlik 4/439Ümmü’l-Hâris bint en-Nu’mân 4/439Ümmü Habîbe bint Nübâte el-Esediyye 4/441Ümmü Ebû el-Heysem 4/504Ümmü’l-Hâris Ceddetu Umâra b. Ğaziyye 4/439Ümmü’l-Habâb bint el-Habâb 4/439Ümmü’l-Hükm bint Abdurrahman 4/443Ümmü’l-Hükm bint Ebû Süfyân 4/443Ümmü’l-Hükm bint Ukbe 4/443Ümmü’l-Hükm bint ez-Zübeyr 4/442-443Ümmü’l-Hükm ed-Damriyye 4/443****Ümmü’l-Hükm ed-Damriyye 4/446Ümmü’l-Hükm el-Ğıfâriyye 4/443Ümmü Hakîm bint Abdurrahman 4/444Ümmü Hakîm bint Ebû Cehl b. Hişâm 4/443Ümmü Hakîm bint Ebû Ümeyye b. Hârise es-Sülemiyye 4/443Ümmü Hakîm bint el-Hâris b. Hişâm 4/443-444Ümmü Hakîm bint Harâm 4/444**Ümmü Hakîm bint Kâriz b. Hâlid 4/446Ümmü Hakîm bint en-Nadr 4/445Ümmü Hakîm bint Târık el-Kenâniyye 4/444Ümmü Hakîm bint Ukbe b. Ebû Muayt 4/445Ümmü Hakîm bint Ukbe b. Ebû Vakkâs 4/445Ümmü Hakîm bint Vedâ’-bint Vâdi’ el-Huzâiyye 4/445Ümmü Hakîm bint ez-Zübeyr b. Abdulmuttalib 4/444Ümmü Hâlid bint el-Esved 4/446-447Ümmü Hâlide bint Hâlid b. Sa îd 4/447Ümmü Hâlid bint Hâlid b. Yeîş (veya Yuayş) b. Kays 4/447Ümmü Hâlid bint Yeîş (veya Yuayş) b. Kays b. Amr 4/447Ümmü Halâd el-Ensâriyye 4/447312


Ümmü Hârice bint en-Nadr 4/446Ümmü Hârice İmraetu Zeyd b. Sâbit 4/446Ümmü Hârise 4/439Ümmü Hârise, er-Rebî’ bint en-Nadr 4/439Ümmü Hâni bint Ebû Tâlib b. Abdulmuttalib 4/503Ümmü Hâni el-Ensâriyye 4/503-504Ümmü Hâşim 4/503Ümmü Hıbbân bint Âmir b. Nâbî 4/439-440Ümmü Hufeyd bint el-Hâris 4/442Ümmü Hunâs 4/447Ümmü Huzeyme Zevcü Cehm b. Kays 4/447Ümmü Hamîd imraetu Ebû Hamîd es-Sâadî 4/445Ümmü Hamîde Vâlidetu Eş’ab et-Tâmi’ 4/445Ümmü Hanzala bint Rûmî b. Vekaş 4/445Ümmü’l-Huzeyl Ğayru Mensûbe 4/504Ümmü Îsâ bint el-Cezzâr 4/481Ümmü Iyâş (veya Ayyâş) Hâdimu en-Nebî(sav) 4/481Ümmü Imâra el-Ensâriyye 4/479-480Ümmü Imâra Nesîbe bint Ka’b b. Amr b. Avf b. Mebdûl 4/479Ümmü İshâk el-Ğaneviyye 4/430Ümmü İyâs bint Ebû el-Hayser el-Ensâriyye 4/432Ümmü İyâs bint Enes 4/431-432Ümmü İyâs bint Sâbit 4/430Ümmü Ka’b el-Ensâriyye 4/489Ümmü Ka’b Zevcü Acre es-Sâlimî 4/489Ümmü Kahtam (veya Kıhtam), Fâtıma bint Alkame 4/485Ümmü’l-Kâsım bint Zi’l-Cenâhayn 4/485Ümmü Kays bint Kays el-Ensâriyye 4/485Ümmü Kays bint Muhsan (veya Muhassan) el-Esediyye 4/485-486Ümmü Kays bint Ubeyd b. Ziyâd 4/485Ümmü Kays Ğayru Mensûbe 4/486Ümmü Kays el-Hezliyye 4/486Ümmü Kays-Ümmü Hâni el-Ensâriyye 4/486Ümmü Kebşe el-Kadâiyye 4/486-487Ümmü Kece el-Ensâriyye 4/487-488313


Ümmü Kesîr bint Zeyd el-Ensâriyye 4/487Ümmü’l-Kirâm es-Sülemiyye 4/488**** Ümmü Kureyyi’ 4/486***Ümmü Kurfe 4/486Ümmü Kurre imraetu Deamves 4/485** Ümmü Külsüm bint el-Abbâs b. Abdulmuttalib 4/492-493**Ümmü Külsüm bint Ali b. Ebû Tâlib 4/492Ümmü Külsüm bint Amr b. Cervel el-Huzâiyye 4/491Ümmü Külsüm bint Ebû Bekr es-Sıddîk 4/493Ümmü Külsüm bint Ebû Seleme 4/490Ümmü Külsüm bint Seyyidü’l-Beşer Rasûlullah(sav) 4/489-490Ümmü Külsüm bint Süheyl b. Amr 4/490Ümmü Külsüm bint Ukbe b. Ebû Muayt 4/491Ümmü Külsüm bint Utbe b. Rebîa 4/491Ümmü Külsüm bint Zem’a el-Kuraşiyye 4/490Ümmü Külsüm Ğayru Mensûbe 4/491Ümmü Külsüm Ğayru Mensûbe 4/491Ümmü Külsüm Ğayru Mensûbe 4/492Ümmü Külsüm Uhrâ Ğayri Mensûbe 4/491Ümmü Kürz el-Huzâiyye sümme el-Ka’biyye 4/488-489Ümmü Leylâ bint Revâha el-Ensâriyye 4/493Ümmü Ma’bed 4/499**** Ümmü Ma’bed 4/501Ümmü Ma’bed bint Abdullah 4/498Ümmü Ma’bed el-Huzâiyye 4/497-498Ümmü Ma’bed Mevlâtu Kurza b. Ka’b el-Ensâriyye 4/498-499Ümmü Ma’bed Zevcü Ka’b b. Mâlik 4/499Ümmü Ma’bed Ğayru Mensûbe-Ensâriyye 4/499Ümmü Mektûm 4/500Ümmü Mâlik bint Ebû Mâlik el-Ensâriyye 4/494Ümmü Mâlik el-Behziyye 4/494-495Ümmü Mâlik el-Ensâriyye 4/494Ümmü Mâlik el-Ensâriyye 4/494Ümmü Mâlik imraetu Şucâ’ b. el-Hâris es-Sedûsî 4/495Ümmü Manzûr bint Mahmûd b. Seleme 4/501314


Ümmü Manzûr bint Muhammed b. Seleme 4/500Ümmü Ma’kıl el-Esediyye Zevcü Ebû Ma’kıl 4/499**** Ümmü Muatteb 4/501Ümmü Mes’ûd el-Ensâriyye Zevcü’l-Hükm b. er-Rebî’ 4/496Ümmü Mistah el-Kuraşiyye et-Teymiyye-el-Matlebiyye 4/496Ümmü Muâz bint Abdullah 4/497Ümmü Muâz el-Ensâriyye 4/497Ümmü Muâz el-Ensâriyye 4/497Ümmü Muâz Ğayru Mensûbe 4/497Ümmü Muğays 4/499-500Ümmü’l-Muğîra bint Nevfel b. el-Hâris 4/500Ümmü Muhaccen (veya Mihcen) 4/496*** Ümmü’l-Muhâcir er-Rûmiyye 4/501**** Ümmü Muhammed bint Hâtıb, Ümmü Cemîl 4/501Ümmü Muhammed el-Ensâriyye 4/496Ümmü Muhammed, Havle bint Kays 4/496Ümmü Muhammed Zevcü Hâtıb b. el-Hâris 4/496*** Ümmü Mûsâ el-Lahmiyye Zevcü Nusayr el-Lahmî 4/501Ümmü Mutâ’ el-Eslemiyye 4/497Ümmü Mübeşşir bint el-Berâ b. Ma’rûr el-Ensâriyye 4/495Ümmü Mübeşşir el-Ensâriyye Uhrâ, Zevcü’l-Berâ b. Ma’rûr 4/495-496Ümmü Müneyyi’ Vâlidetu Şebâs-Esmâ bint Amr 4/501***Ümmü’l-Münhâl Zevcü Mâlik b. Nüveyra et-Temîmî 4/501Ümmü’l-Münzir bint Kays b. Amr 4/500Ümmü Mersed (veya Müressid) el-Eslemiyye-el-Ğaneviyye 4/496Ümmü’l-Müseyyib el-Ensâriyye 4/497Ümmü Müslim el-Eşceıyye 4/496-497Ümmü Müslim Hâdimu Safiyye 4/497Ümmü Nasr el-Muhâribiyye 4/502Ümmü Neyyâr bint Zeyd b. Mâlik 4/502Ümmü Nubayt 4/501-502Ümmü Nehşel bint Ubeyde ibn Saîd b. el-Âs b. Ümeyye 4/502Ümmü’n-Nu’mân bint Revâha 4/502Ümmü Râfi’ bint Abdullah 4/449Ümmü Râfi’ bint Âmir 4/449315


Ümmü Râfi’ bint Eslem 4/448Ümmü Râfi’ bint Usmân 4/449Ümmü Râfi’ Zevcü Ebû Râfi’ 4/449Ümmü’r-Rebî’ bint el-Berâ 4/449Ümmü’r-Rebî’ bint Eslem b. el-Cüreyş el-Ensâriyye 4/449Ümmü’r-Rebî’ bint Ubeyd b. en-Nu’mân 4/449Ümmü Rezen bint Sevâd b. Rezen 4/449Ümmü Ri’le el-Kuşeyriyye 4/449-450Ümmü Rimse 4/450Ümmü Reb’a bint Hıdâm 4/449Ümmü Rûmân bint Âmir b. Uveymir 4/450-452Ümmü Sâbit bint Câbir b. Uteyk 4/436Ümmü Sâbit bint Cebr b. Uteyk 4/436Ümmü Sâbit bint Hârise 4/436Ümmü Sâbit bint Kays 4/436Ümmü Sâbit bint Mes’ûd 4/436Ümmü Sâbit bint Sâbit b. Sinân 4/436Ümmü Sâbit bint Sehl 4/436Ümmü Sâbit bint Sinân 4/436Ümmü Sa’d-Ümmü Saîd bint Abdullah 4/456Ümmü Sa’d bint Kays b. Husayn 4/456-457Ümmü Sa’d bint Mes’ûd b. Sa’d b. Kays 4/457Ümmü Sa’d-Ümmü Saîd bint Mürre b. Amr el-Fihriyye 4/457Ümmü Sa’d bint Sâbit b. Uteyk 4/457Ümmü Sa’d bint Sa’d b. er-Rebî’ 4/456Ümmü Sa’d bint Utbe b. Râfi’ 4/456Ümmü Sa’d bint Zeyd b. Sâbit 4/456Ümmü Sa’d el-Ensâriyye Vâlidetu Sa’d b. Muâz 4/455Ümmü Saîd bint Abdullah 4/457Ümmü Saîd bint Ebû Cehl b. Hişâm 4/457Ümmü Saîd bint Mürre 4/457Ümmü Saîd bint Sahr b. Hakîm 4/457Ümmü Saîd bint Sehl 4/457Ümmü Saîd Vâlidetu Saîd b. Zeyd 4/457Ümmü Sa’lebe bint Sâbit 4/437316


Ümmü Sa’lebe bint Zeyd 4/437Ümmü Sâlim el-Eşceıyye 4/455Ümmü Sâlim Mevlâ Ebû Huzeyfe 4/455Ümmü Sâre 4/454-455Ümmü Sübra 4/455Ümmü Sehl bint Amr b. Kays 4/464Ümmü Sehl bint Ebû Hayseme 4/464Ümmü Sehl bint Mes’ûd 4/464Ümmü Sehl bint en-Nu’mân 4/464Ümmü Sehl bint Rûmî b. Vekaş 4/464Ümmü Sehl bint Sehl b. Uteyk 4/464Ümmü Sehle el-Ensâriyye imraetu Âsım b. Adî 4/464Ümmü Simâk bint Fudâle b. Adî 4/462Ümmü Simâk bint Sâbit 4/462Ümmü Simâk bint Sehl 4/462Ümmü Seleme bint Ebû Hakîm 4/460Ümmü Seleme bint Ebû Ümeyye b. el-Muğîra b. Abdullah 4/458-460Ümmü Seleme bint Mes’ûd b. Evs b. Mâlik 4/460Ümmü Seleme bint Mahmiyye b. Cüz’i’z-Zebîdî 4/460Ümmü Seleme bint Râfi’ 4/460Ümmü Seleme bint Yezîd b. es-Seken 4/460Ümmü Seyf Murdıatu ibni’n-Nebî (sav) 4/464Ümmü Sibâ’ 4/455Ümmü Sinân el-Ensâriyye 4/463Ümmü Sinân el-Eslemiyye 4/462-463Ümmü Süfyân bint ed-Dahhâk 4/457-458Ümmü Süfyân bint ed-Dahhâk es-Sülemiyye Ceddetu Mansûr b. Safiye 4/458Ümmü Süleym bint Amr b. Ibâd 4/460Ümmü Süleym bint Hakîm 4/460Ümmü Süleym bint Hâlid b. Yuayş (veya Yeîş) 4/460Ümmü Süleym bint Kays 4/461Ümmü Süleym bint Milhân b. Hâlid b. Zeyd 4/461-462Ümmü Süleymân bint Ebû Hakîm 4/462Ümmü Süleymân bint Sühaym el-Ğıfâriyye 4/460Ümmü Süleyt (veya Selît) 4/460317


Ümmü Sümera 4/462Ümmü Sünbüle el-Eslemiyye 4/463-464** Ümmü Sâbir bint Nuaym 4/469Ümmü Sahr bint Şerîk b. Enes 4/468Ümmü’s-Sâib el-Ensâriyye 4/455Ümmü’s-Sâib el-Ğıfâriyye 4/455Ümmü’s-Sâib en-Nuh’iyye 4/455Ümmü Subeyye el-Cüheniyye 4/468Ümmü Subeyh, Utbe 4/468Ümmü Sub’hâ 4/468Ümmü Suheyb 4/468**** Ümmü Şebâb, Ümmü Müneyyi’ 4/468Ümmü Şebâs 4/464Ümmü Şeybe el-Ezdiyye 4/468Ümmü Şihâb el-Ğaneviyye 4/467-468Ümmü Şürahbîl bint Ferve b. Amr 4/464*** Ümmü Şürahbîl Zevcü Zi’l-Kelâb 4/468Ümmü Şebîb imraetu ed-Dahhâk b. Süfyân el-Kelâbî 4/464Ümmü Şerîk bint Câbir el-Ğıfâriyye 4/465Ümmü Şerîk bint Enes b. Râfi’ 4/465Ümmü Şerîk bint Hâlid b. Hubeyş 4/465Ümmü Şerîk ed-Devsiyye 4/465-466Ümmü Şerîk el-Ensâriyye 4/465Ümmü Şerîk el-Kuraşiyye el-Âmiriyye min Benî Âmir 4/466-467***Ümmü Şezra bint Sa’saa b. Nâciye b. Muhammed 4/468Ümmü’ş-Şerîd 4/464-465Ümmü Tâlib bint Ebû Tâlib b. Abdulmuttalib 4/469-470Ümmü Târık 4/469Ümmü Târık Mevlâtu Sa’d b. Ubâde 4/469Ümmü’t-Tufeyl imraetu Ebû b. Ka’b Seyyidi’l-Kurâ 4/470Ümmü Tuleyk 4/470Ümmü Tuleyk imraetu Ebû Tuleyk 4/470Ümmü Ubeyd bint el-Hâris b. Yezîd 4/474Ümmü Ubeyd bint Sahr b. Mâlik 4/474Ümmü Ubeyd bint Serâka b. el-Hâris 4/474318


Ümmü Ubeyd bint Sevd b. Meryem 4/474-475Ümmü Ubeys 4/475Ümmü Ubeys bint Sürâka b. el-Hâris 4/475Ümmü Afîf-Ümmü Ğatîf (veya Ğutayf) bint Mesrûh el-Hezliyye 4/477Ümmü Afîf bint Meymûne Ümmü’l-Mü’minîn 4/477Ümmü Afîf en-Nehdiyye 4/477Ümmü Ukâşe bint Muhsan (veya Muhassan) 4/478Ümmü Akîl 4/477Ümmü Umar bint Süfyân b. Abdulesed 4/480Ümmü Umeys bint Seleme el-Ensâriyye 4/481Ümmü Usme (veya Isme) el-Avsıyye 4/476Ümmü Useyd İmraetu Ebû Useyd 4/430Ümmü Usmân bint Ceşm el-Huzâiyye 4/475Ümmü Usmân bint Halde 4/475Ümmü Usmân bint Süfyân Vâlidetu Benî Şeybe el-Ekâbir 4/476Ümmü Usmân es-Sakafiyye Vâlidetu Usmân b. Ebu’l-Âs 4/476Ümmü Vâhib bint Ebû Ümeyye 4/505Ümmü Vâil bint Ma’mer el-Cümhıyye 4/504Ümmü Varaka bint Abdullah b. el-Hâris 4/505Ümmü Varaka bint Hamza b. Abdulmuttalib 4/504Ümmü’l-Velîd bint Umar b. el-Hattâb 4/505Ümmü Yahyâ 4/506Ümmü Yahyâ bint Ebû İhâb 4/506Ümmü Yahyâ bint Ya’lâ b. Ümeyye 4/506Ümmü Yahyâ imraetu Useyd b. Hudayr 4/505-506**** Ümmü Yahyâ 4/506Ümmü Yekaza bint Alkame Zevcü Süleyt b. Amr 4/506Ümmü Yezîd 4/506Ümmü Yûsuf 4/506Ümmü Zerr imraetu Ebû Zerr el-Ğıfârî 4/448Ümmü Zerre 4/448Ümmü Zeyd bint Amr b. Hırâm 4/454Ümmü Zeyd bint Hırâm b. Amr 4/454Ümmü Zeyd bint Kays b. en-Nu’mân 4/454Ümmü Zeyd bint es-Seken b. Utbe 4/454319


Ümmü Zeyd Ğayru Mensûbe 4/454Ümmü Zeyneb bint Nubayt 4/454Ümmü Zeyneb bint Sa’lebe 4/452Ümmü Zeyneb et-Temîmiyye sümme el-Anberiyye 4/454Ümmü Ziyâd el-Eşceıyye 4/453-454Ümmü’z-Zübeyr bint ez-Zübeyr b. Abdulmuttalib 4/453Ümmü Züfer el-Habeşiyye es-Sevdâ et-Tavîle 4/453Ümmü Züfer Mâşitatu Hadîce 4/453V****Vasle bint Vâil 4/429Vedde bint Utbe b. Râfi’ 4/428Vehbe bint Ebû b. Hılfi’l-Cümhıyye 4/429Veksâ bint Mes’ûd b. Âmir 4/429Vesnâ bint es-Salt es-Selemiyye 4/429YYüseyra bint Müleyke ibn Zeyd b. Hâlid 4/429Yüseyra Ümmü Yâsir- bint Yâsir el-Ensâriyye 4/429ZZâide Mevlâtu Umar b. el-Hattâb 4/311Zecâ 4/311***Zer’a bint Mihraş 4/321**** Zeyneb el-Ahmesiyye 4/323Zeyneb bint Abdullah b. Ebû ibn Selûl 4/317Zeyneb bint Abdullah-bint Muâviye 4/318** Zeyneb bint Ali b. Ebû Tâlib 4/321Zeyneb bint Âmir-bint Abdu’l-Kenâniyye 4/317Zeyneb bint el-Avvâm b. Huveylid 4/318***Zeyneb bint Câbir el-Ahmesiyye 4/321-323Zeyneb bint Cahş 4/314Zeyneb bint Cahş el-Esediyye Ümmü’l-Mü’minîn 4/313-314Zeyneb bint Ebû Hâzim 4/315*** Zeyneb bint Ebû Hâzim uhtu Kays 4/323** Zeyneb bint Ebû Râfi’ 4/320Zeyneb bint Ebû Râfi’ Mevlâ Rasûlullah(sav) 4/316Zeyneb bint Ebû Seleme Abdullah 4/317320


Zeyneb bint Ebû Süfyân 4/316-317Zeyneb bint Ebû Ümâme 4/313Zeyneb bint Esram b. el-Hırs 4/313Zeyneb bint Habbâb b. el-Eret et-Temîmiyye 4/315Zeyneb bint Hanzala b. Kusâme 4/315Zeyneb bint el-Hubâb b. el-Hâris 4/315Zeyneb bint el-Hâris b. Âmir b. Nevfel 4/315** Zeyneb bint el-Hâris b. Hâlid et-Temîmiyye 4/320Zeyneb bint el-Hâris b. Selâm el-İsrâîliyye 4/314Zeyneb bint Humeyd b. Züheyr 4/315Zeyneb bint Hunâs 4/316Zeyneb bint Huzeyme b. Abdullah 4/315-316Zeyneb bint Ka’b b. Acre 4/318Zeyneb bint Kays b. Muhrime 4/318Zeyneb bint Kays b. Şemâs 4/318Zeyneb bint Külsüm el-Humeyriyye 4/318Zeyneb bint Mâlik b. Sinân 4/318-319Zeyneb bint Maz’ûn 4/319Zeyneb bint Muâviye-bint Ebû Muâviye 4/319Zeyneb bint Mus’ab b. Umeyr 4/319**** Zeyneb bint Nubayt 4/323Zeyneb bint Sâbit b. Kays 4/313Zeyneb bint Sayfî 4/317Zeyneb bint Sehl 4/317Zeyneb bint Seyyidi Veledi Âdem Muhammed b. Abdullah 4/312-313Zeyneb bint Süveyd b. es-Sâmit 4/317** Zeyneb bint Umar b. el-Hattâb 4/321Zeyneb bint Usmân b. Maz’ûn 4/318Zeyneb bint Zeyd b. Hârise 4/316** Zeyneb bint ez-Zübeyr b. el-Avvâm 4/321Zeyneb el-Ensâriyye Ğayru Mensûbe 4/320Zeyneb el-Ensâriyye imraetu Ebû Mes’ûd 4/319Zeyneb el-Esediyye 4/320Zeyneb Ğayru Mensûbe 4/320Zeyneb et-Temîmiyye 4/320321


Zeyneb et-Tâiyye 4/320Zinnîra er-Rûmiyye 4/311-312Zubeyye bint el-Berâ 4/355Zubeyye bint en-Nu’mân 4/355Zubeyye bint Vehb 4/355Zumeyâ bint Eşres et-Temîmiyye 4/355-356Züğayne 4/311Züğayne bint Zürâra 4/311Zürayne 4/311Zürre Ğayru Mensûbe 4/299322


Ek VI: Meşâhîru’n-Nisâ’da Haltercemesi Verilen Hanımların Listesi 509(Aynı Hanımın Farklı İsim ya da Künyelerle Birkaç Defa Tanıtılması DikkateAlınmaksızın Hanımların Toplam Sayısı: 1282)Cilt/Sayfa1. Hz. Peygamber (sav)’in Eşi Olmasıyla Meşhur Kadınlar (Ümmehâtu’l-Mü’minîn) (13)AHz Âişe/Humeyrâ/Sâhibetü’l-Cemel/Âişe es-Sıddîka/Acâizu’l-Cenne 1/107-108,184,347;2/2-9,50CCüveyriye 1/107-108,151HHz Hadîce/Hadîce el-Kübrâ/Tâhire/Acâizu’l-Cenne 1/107-108,188-189;2/50MMeymûne 1/107-108;2/244Mâriye el-Kıbtıyye 2/198HHz Ömer’in Kızı Hafsa/Hz. Hafsa 1/107-108,170KKuteyle bint Kays Uhtu’l-Eş’as b. Kays 2/155SSafiyye/Safiyye bint Huyey 1/107-108,353Sevde bint Zem’a 1/107-108,325-326ÜÜmmü Habîbe bint Ebû Süfyân/Ramle bint Ebû Süfyân 1/58-60,107-108,242Ümmü’l-Mesâkîn (Zeyneb el-Hilâliyye) 1/96,107-108,287Ümmü Seleme/Hind 1/73-74,107-108;2/321ZZeyneb bint Cahş 1/107-108,2752. Hz. Peygamber (sav)’in Câriyesi Olan Kadın (1)Reyhâne bint Sem’ûn 1/2463. Hz. Peygamber (sav)’in Kendisiyle Evlenip Bir Sebepten Boşadığı Kadınlar (3)AÂliye 2/42509 Bu listedeki kategoriler tarafımızca Meşâhîru’n-Nisâ’da tanıtımı yapılan kadınların daha ziyâde ön plânaçıkartıldıkları yönleri dikkate alınarak hazırlanmıştır. Dolayısıyla bu sınıflandırma farklı bir şekilde dedüzenlenmeye müsâittir. Ayrıca her kategoride toplam kadın sayısı sağ üst köşede ayrı ayrı belirtilmiştir.323


LLeylâ 2/196-197MMüleyke bint Dâvud el-Leysiyye 2/2274. Hz. Peygamber (sav)’in Kızı Olmasıyla Meşhur Kadınlar (6)BBânû-yı Bihişt (Hz Fâtıma) 1/112Berre bint Ümmü Seleme/Zeyneb bint Ebû Seleme (üvey kızı) 1/120,273FFâtıma ez-Zehrâ 2/108-113RHazreti Rukayye 1/240-241ÜÜmmü Külsüm 1/91-92ZHazreti Zeyneb 1/2725. Hz. Peygamber (sav)’in Süt Annesi Olmasıyla Meşhur Kadınlar (2)HHalîme bint Ebû Züeyb/Halîme-i Sa’diyye 1/175SSüveybe 1/141-1426. Hz. Peygamber (sav)’in Süt Kardeşi Olmasıyla Meşhur Kadın (1)Huzâfe bint el-Hâris es-Sa’diyye/Şeymâ/Cüdâme 1/162,346-3477. Hz. Peygamber (sav)’in Torunu Olmasıyla Meşhur Kadın (1)Ümâme bint Ebu’l-Âs 1/418. Nesepçe Hz. Peygamber (sav) Soyundan Gelen Kadın (1)Âişe en-Nebeviyye 2/9-109. Hz. Peygamber (sav)’in Amcasının Kızı Olmasıyla Meşhur Kadınlar (4)DDubâa bint ez-Zübeyr b. Abdulmuttalib 1/364EErvâ bint el-Hâris/Ervâ 1/23-25;2/393-394Ervâ bint el-Hâris b. Abdulmuttalib 1/27324


ÜÜmmü Hâni 1/103-10410. Hz. Peygamber (sav)’in Halası Olmasıyla Meşhur Kadınlar (6)AÂtike bint Abdulmuttalib 2/36-39BBerre bint Abdulmuttalib 1/119-120FFâhıte bint Amr ez-Zühriyye 2/105SSafiyye bint Abdulmuttalib/Acâizü’l-Cenne 1/354-356;2/50ÜÜmeyme bint Abdulmuttalib 1/109-110Ümmü Hakîm el-Beydâ/Kubbetu’d-Dîbâc 1/60;2/15111. Hz. Peygamber (sav)’in Halasının Kızı Olmasıyla Meşhur Kadın (1)İbn Ervâ 1/2712. Hz. Peygamber (sav)’in Teyzesi Olmasıyla Meşhur Kadın (1)Fürey’a bint Vehb ez-Zühriyye 2/13613. Hz. Peygamber (sav)’in Büyük Anneleri Olmalarıyla Meşhur Kadınlar (4)AÂtike bint el-Evkas b. Mürre b. Hilâl (Avâtik) 2/40Âtike bint Hilâl (Avâtik) 2/40Âtike bint Mürre b. Hilâl (Avâtik) 2/40FFevâtım 2/13114. Hz. Peygamber (sav)’in Baldızı Olmasıyla Meşhur Kadınlar (2)Azze bint Ebû Süfyân/Hamne/Dürre 2/59Azze bint el-Hâris 2/5915. Hz. Peygamber (sav) İle Evlenmek İstediği Halde Evlenemeyen Kadın (1)Ümmü Şerîk/Ğuzeyye 1/77;2/10416. Hz. Peygamber (sav)’in Babası Abdullah İle Evlenmek İstediği Halde EvlenemeyenKadın (1)Fâtıma bint Mürr el-Has’amiyye/Ümmü Kıtâl Rukayka Esediyye/Leylâ Adeviyye 2/124-125;1/9-13325


17. Hz. Peygamber (sav) İle Hz. Hatîce Arasında Kılavuzluk Eden Kadın (1)Nefîse bint Müneyye 2/27218. Hz. Peygamber (sav)’in Doğumu Esnâsında Annesi Hz. Âmine’nin Yanında BulunanVe Hizmet Eden Kadınlar (2)FFevâtım (Fâtıma’lar) 2/131ŞŞifâ Hâtun/Şifâ bint Avf b. Abd b. el-Hâris b. Zühre/Ümmü Abdurrahman b. Avf 1/33519. Hz. Peygamber (sav)’i Öldürme Teşebbüsünde Bulunan Kadın (1)Zeyneb bint el-Hâris el-Yehûdiyye 1/275-27620. Hz. Peygamber (sav)’in Hadîsinde Adı Geçen Ya da Kastedilen Kadınlar (10)BBereke el-Habeşiyye 1/119Burânduht 1/131-132KKantûrâ (Türk neslinin kendisinden gelmesi ihtimal dâhilinde olan kadın)/Katûrâ bint Yaktun 2/167,163-164FFevâtım/Fâtıma bint Esed 2/130Fevâtım/Fâtıma bint Hamza 2/130Fevâtım/Fâtıma bint Utbe b. Rebîa 2/130Fevâtım/Fâtıma ez-Zehrâ 2/130HHumeyrâ (Hz. Âişe) 1/184ÜÜmmü Süleym/Rumeysâ/Ğumeysâ 1/74-75,244;2/104-105Ümmü Zer’/Âtike 1/69-72,2/3921. Hz. Peygamber (sav)’e Kocası Tarafından Şikâyet Edilen Kadın (1)Muâze el-Mâziniyye 2/220-22122. Hz. Peygamber (sav)’in Fıkhî Bir Hüküm Hakkında Kendisine Hitâben BeyândaBulunduğu Kadınlar (2)TTemîme bint Vehb 2/400ZZabye 1/370-371326


23. Hz. Peygamber (sav)’in Medhine Mazhar Olmasıyla Meşhur Kadın (1)Esmâ bint Umeys 1/34-3524. Hz. Peygamber (sav)’in Sohbeti Şerefine Nâil Olmuş Kadın (1)Kesîra bint Ebû Süfyân el-Huzâıyye 2/17025. Hz. Peygamber (sav)’e Hizmet Eden Kadın (1)Selmâ 1/322-32326. Uhut Savaşında Müşriklerle Savaştığı İçin Hz. Peygamber (sav)’in Duasına MazharOlmuş Kadın (1)Ümmü Imâra/Nüseybe bint Ka’b 1/84;2/26127. İlk Müslümanlardan Olup İşkence Gören Hanımlar (5)HHamne el-Muazzebe 1/181-182LLübeyne 2/178NNehdiyye 2/277SSümeyye bint Habbât 1/324ZZinnîre 1/269-27028. İlk Önce İmân Edip Bîat ve Hicret Eden Hanım (1)Şifâ bint Abdullah ibn Abduşems el-Kuraşiyye el-Adeviyye/ÜmmüSüleymân bint Ebû Hasme 1/335-33629.Hakkında Âyet Nâzil Olan Kadınlar (2)HHavle bint Sa’lebe/Huveyle bint Sa’lebe 1/205-206ÜÜmmü Kuhha 1/9130. İsmi Âyet-i Kerîmede Geçen-Kastedilen -İşâret Olunan Kadınlar (12)AAcûz/Hz. Lût’un Zevcesi 2/52-53FFidda-i Nebeviyye 2/137HHanne (İmraetu Imrân) 1/185327


MHz Meryem/Betül/Azrâ/Meryem bint Imrân 1/112;2/54,212-214Meryem bint Imrân (Hz. Mûsâ ve Hârûn’un Kızkardeşi) 2/213SSafûrâ 1/352-353Sâre 1/288-289Savâhibu Yûsuf 1/363ÜÜmmü Mûsâ 1/98VVâile (Hz. Nuh’un karısı) 2/280-281Vâhile (Hz. Lut’un karısı) 2/280-281YYuhâbez 2/34031. Nâzil Olan İlgili Âyetin Hükmüne Göre Kendisine Muâmele Edilmiş Kadın (1)Ümmü Külsüm bint Amr b. Cervel el-Huzâî 1/9532. Fıkıh Kitaplarında İlgili Fıkhî Hüküm İçin Örnek Gösterilmiş Kadın (1)Berîre 1/121-12233. Edîbe-Şâire Hanımlar (152)AÂbide bint Muhammed el-Cüheniyye 2/27-28Âbide el-Medeniyye 2/28Abbâdiye 2/43Acfâ 2/51Afsâ 2/64Âişe bint el-Adl/Ümmü Muhammed Âişe 2/22Âişe el-Bâûniyye/Fâdıletu’z-Zemân 2/10-11,108Âişe el-Kurtubiyye 2/12-13Âişe Semerkandiyye 2/11-12Âfâkî 1/9Âmine imraetu ibn ed-Demîne 1/13-14Amre bint Dureyd 2/82-84Amre bint Mirdâs 2/85-86Amre el-Has’amiyye 2/86-90Anân 2/91-94328


Âni Fâtıma Hatun/Fâtıma Âni 1/15;2/130Arûdıyye 2/54-55Âsıye 2/41-42Avrâ bint Sübey’ 2/97-98BBûrân 1/130-131Bünân 1/128-129Büseyne bint Mu’temed 1/113-114CCelâyî 1/144Cenûb bint Aclân 1/149-150Cihân 1/152,187Cihan Hâtun/Nur Cihân Begüm 1/152,DDâhiye el-Hilâliyye 2/427Dehnâ bint Mishal 1/219Denânîr Câriyetu ibn Künâse 1/216-217Dilşâd 1/214Dilşâd 1/214Dünyâ 1/217-218EEmetullah/Sıdkı Emetullah Kadın 1/45-46,350Emetu’l-Azîz Şerîfe 1/47-48Harâccızâde Emetullah 1/46Ervâ bint Abdulmuttalib 1/26-27Esmâ el-Âmiriyye 1/37FFadl 2/138-140Fadl eş-Şâira 2/137-138Fâria bint Şeddâd el-Muriyye 2/107Fâtıma bint el-Ahcem 2/116-117Fâtıma bint el-Haşşâb 2/119-120Zübeyde el-Kostantîniyye/ Fitnat/ Fitnat Hanım 1/264;2/140-142;2/142-145GGevher Begüm Âzerbaycânî 2/174329


ĞĞassâniyye/el-Ğassâniyye el-Buccâniyye 2/104Ğâye el-Münâ 2/101HHabîbe 1/157-158Habîbe el-Haferiyye 1/159Habîbe Hanım 1/159Habre 1/157Hacnâ 1/161-162Hadîce bint Abdullah 1/193Hadîce bint Ca’fer 1/190-191Hadîce bint el-Me’mûn 1/192-193Hafsa bint el-Hâcc er-Rakûniyye 1/170-172Hafsa bint Hamdûn 1/172Hamdûne/Hamde 1/177-179Hansâ 2/407-408Hassâne et-Temîmiyye 1/168-169Havle bint el-Ezver 2/408-409Hayyât 1/187Hırnık 1/195-196Hırnık bint Kuhâfe 2/406-407Hızâne 2/407Hind Câriyetu Ebû Muhammed 2/319-321Hubbâ Kadın/Âişe Hubbâ 1/155;2/15-17IIsmetî 2/64İİ’timâd/Rumeykiyye 1/38,244-245KKadîbu’l-Bân 2/158Kamer 2/166-167Kebşe bint Ma’dîkerib ez-Zübeydiyye 2/169-170Kemâliyye 2/172Kerîme bint Esed 2/171Kurra 2/155-156330


Kurratü’l-Ayn 2/158Kuteyle bint en-Nadr 2/152-155LLeylâ 2/195Leylâ Hanım 2/195-196Leylâ el-Ahyeliyye 2/180-184Leylâ bint Hassân 2/187Leylâ bint el-Hâris et-Tağlebiyye 2/186Leylâ bint Tarîf 2/188-191MMahbûbe 2/208-209Mahfî Begüm 2/209-210Mâriye 2/199Mâviye bint el-Uht 2/201Mehistî 2/241-242Meryem bint Ebû Ya’kûb 2/214-215Meymûne bint Abdullah 2/245Meyye bint Dırâr ed-Dabbiyye 2/245-246Mihri 2/241Mihri Hâtun 2/240-241Mutribe 2/219Mühce el-Kurtubiyye 2/238-239NNezhûn/Bintu’l-Kallâî 2/258-260Nihâlî 2/277Nu’m 2/267Nur Cihân Begüm 2/276-277Nüdâr 2/263-264Nüseybâ/Tevfîka Nüseybâ Hanım 2/261RRâme bint el-Husayn en-Necdiyye 2/413Reyta bint Aclân 1/251-254Reyta bint Âsım 1/249-251Reyta bint Cizl 1/248Reyyâ bint el-Ğıtrîf es-Sülemî 1/245-246331


Reyyâ bint Mes’ûd b. Rakâş 1/246Reyyâ el-Ukayliyye 2/414SSafiyye bint Müsâfir 2/426-427Safiyye el-Bâhiliyye 1/360-361Safvet 1/351-352Seken/Neşvâ 1/311-312;2/261Selmâ el-Bağdâdiyye eş-Şâire 1/320Selmâ el-Yemâniyye 1/322Sırrı Hanım 1/303-306ŞŞâiretü’l-Endülüs/Hafsa er-Rakûniyye 1/330Şâire Ferîde 2/135Şelebiyye 1/337-338Şeref Hanım 1/332Şuâneyn 1/333-334TTumâdar/Hansâ 1/139,198-205Tûtî Kadın 1/370UUhtu Hâzûk 1/21Uhtu el-Mukassıs el-Bâhiliyye 1/21-23Uleyye bint el-Mehdî 2/72-73ÜÜmâme bint Hazrec 1/42-44Ümâme bint Zi’l-Isba’ 1/44-45Ümâme/Üsâme el-Mürîdiyye 1/45Ümeyme bint Abdu Şems 1/108-109Ümmü’l-Alâ 1/82-83Ümmü Ali Takiyye/Takıyye el-Ermenâziyye/Takıyye .. 1/84,137;2/399-400Ümmü Amr bint Vekdân 1/85-86Ümmü Amr Uhtu Rebîa 1/84-85Ümmü Ebân 1/48-49Ümmü’l-Hennâ 1/105Ümmü Kays ed-Dabbiyye 1/90-91332


Ümmü’l-Kirâm 1/91Ümmü Külsüm bint Abdu Ved 1/92-93Ümmü’n-Nahîf 1/98-100Ümmü’n-Nisâ 1/100-101Ümmü Sa’d/Sa’dûne 1/72,309-310VVahşiyye el-Cermiyye 2/282Vecîhe bint Evs ed-Dabbiyye 2/281Vellâde 2/284-286YYüsra bint Lebîd 2/331-335ZZabye bint Vezîr el-Bâhiliyye 1/371Zebâle 1/258Zehrâ el-Kilâbiyye 2/415Zelfâ 1/223-224Zelfâ câriyetu İbn Tarhân 1/224-226Zeyneb bint et-Taseriyye 1/279-282Zeyneb Hâtun 1/285-286Zeyneb el-Meriyye 1/286-287Zübeyde el-Kostantîniyye 1/26434. Fesâhatıyla Meşhur Olan Kadınlar (19)AÂişe bint Abdullah 2/20-22BBekâre el-Hilâliyye 2/397-398EEsmâ bint Yezîd el-Ensâriyye 1/35-37ĞĞânime bint Âmir 2/99-101HHind bint Hind b. Utbe 2/312Hind bint Târık 2/302Hind bint Üsâse 2/296-297Hind bint Zeyd 2/301-302333


İİbnetu Kelemen 1/19-21İbnetu Ukayl 1/18KKenze Ümmü Şemle 2/173-174MMezrûa bint Amlûk el-Himyeriyye 2/409SSevde bint Imâra b. el-Esed el-Hemedâniyye 2/422-424UUreyb câriyetu el-Me’mûn 2/56-57ÜÜmmü’l-Heysem 1/106Ümmü Ri’le el-Kuşeyriyye 1/68-69Ümmü Sinân el-Müzhıciyye 2/395-396Ümmü’s-Sarîh el-Kindiyye 1/77-78ZZerkâ bint Adiyy 1/26835. Muğanniye Hanımlar (47)AAbde 2/46-47Abîde et-Tanbûriyye 2/47-48Akîle/Şemmâsiyyât 2/70Alem el-Medeniyye 2/72Âtike bint Şehde 2/35-36Azze el-Meylâ/Meylâ 2/59,244BBasbas 1/125Bezl 1/116Budûr/Câriye bint el-Melek 2/397Bülbüle 1/126CCemîle el-Muğanniye 1/148Cerâdeteyn 2/337-338334


DDa’f 1/364-365Denânîr 1/215-216Difâk 1/212Dünyâ bint el-Efbâî el-Muğanniye ed-Dımaşkıyye 2/412FFadl el-Medeniyye 2/140Ferîde 2/134Fitne 2/133İİğtibât/Kalem es-Sâlihıyye 1/40;2/164-165HHabâbe/Rabîha bint Muhammed b. Ali/Âliye 1/155-157,232;2/43Hamdûne bint Zeryâb 1/179Halîde el-Mekkiyye 1/197Hall/Ferîde 1/197;2/135Haşef el-Vâdıhıyye 1/196Hüsn el-Muğanniye 1/169MMesâbîh 2/218Mervâniyye/Zevcetu Hüseyin b. Abdullah b. Abdullah b. Abbâs 2/211Mut’a/Menfea 2/204-205Müleyke 2/226Müteyyim el-Hâşimiyye 2/207NNu’m 2/267-268RReyyâ 1/246Rûb Mattâ 1/245SSâre 1/289-290Sehîka 1/300-301Sellâme el-Kuss 1/314-315,246Sellâme ez-Zerkâ 1/313-314Sellâme bint Âmir 1/316335


ŞŞâriye 1/329Şehde 1/344TTennûse/Mennûse 1/140-141;2/229-230UUleyye 2/77VVehbe 2/286ZZabye el-Vâdî 1/371Zâtu’l-Hâl 1/220Zerkâ 1/26836. Muğanniye ve Şâire Hanımlar (7)AArîb/Ğarîbe 2/55-56,102-103KKalem el-Endelüsiyye 2/164NNebt 2/256RRabîha/Sa’de 1/232,308Rabîha 1/232ŞŞâden 1/329TTurfe el-Kayyine/Kayne 1/368-36937. Sâzendelikle Meşhur Kadın (1)Nusaybîn 2/262-26338. Fakîhe Hanımlar (13)BBintu Ebû Ali eş-Şebevî 2/399EEmetu’l-Vâhid/Süteyte 2/396336


FFâtıma bint Abbâs/Ümmü Zeyneb Fâtıma 2/120-121;1/136-137Fâtıma bint Ahmed es-Sââtî 2/118Fâtıma el-Fakîhe 2/128-129HHadîce bint el-Hasen 1/191MUhtu’l-Müzenî 2/393SSittü’l-Vüzerâ 2/421-422TTâhire 2/428ÜÜmmü Îsâ 1/87ZZeynü’d-Dâr/Vecîhiyye 1/271Züleyhâ 2/415Zümrüd Hâtun/Zümürrüd 2/265,41539. Muhaddise Hanımlar (126)AAbbâse bint el-Fadl 2/44-45Abde bint Abdurrahman 2/46Âişe bint Ali 2/22Âişe bint el-Hatîb 2/18Âişe bint Muhammed 2/23Âişe bint Muhammed 2/23-24Âişe bint Muhammed/el-Müsnidetü’l-Kebîre 2/23Âişe bint en-Nesîf 2/26Âişe Sittü’l-Iyş 2/17-18Âmine bint Ali 2/392Âmine bint ed-Demhûcî el-Mahallî 1/14Âsiye 1/8Âsiye bint Cârullah b. Sâlih b. Ebu’l-Mansûr 1/8Ay Melek 2/392-393337


BBâne bint Katâde b. Diâme 1/111Behıyye 1/115Bîbâ 1/133CEl-Celîle es-Sultâniyye/Mûnise 1/146;2/238DDifre 1/212EEmetu’l-Azîz 2/396Emetu’l-Azîz/Müsnidetü’ş-Şam 1/48;2/217Emetu’l-Hâlık 1/47Emetu’r-Rahîm/ Emetu’l-Azîz 2/396Esmâ 2/394Esmâ bint Muhammed 1/35FFâdıla el-Ensâriyye 2/108Fâtıma 2/129-130Fâtıma bint Ahmed 2/117Fâtıma bint Ahmed 2/118Fâtıma bint Ahmed er-Radî/Ümmü’l-Hasen Fâtıma 2/118Fâtıma bint Ilmuddîn 2/122Fâtıma bint İbrâhîm 2/116Fâtıma bint İbrâhîm 2/116Fâtıma bint Muhammed 2/124Fâtıma bint Muhammed 2/124Fâtıma bint Nasrillah 2/125Fâtıma bint eş-Şihâb Ahmed 2/118-119Fâtıma bint Takıyyiddîn 2/119Fâtıma bint Umar 2/123Fâtıma bint Yahyâ el-Afîf 2/126Fâtıma el-Cûzdâniyye 2/127Fâtıma Ümmü Abdullah 2/115-116HHabîbe bint Abdurrahman/Ümmü Abdurrahman Habîbe 1/158-159338


Hadîce 2/405Hadîce bint el-Ubeyrî 1/191Hadîce bint Zeyniddîn 1/191Hayre bint Abdurrahman 1/207Hayre bint Hufâf 1/207Hediyye 2/288-289Huseyne bint el-Ma’rûr 1/169KKemâliyye bint Ali b. Ahmed 2/172Kerîme 2/171Kerîme-i Merveziyye 2/171Kesîra 2/170Kesîra bint Cübeyr 2/170Külsüm bint el-Hâfız 2/172Külsüm bint Muhammed 2/172MMelike bint Ebu’l-Hasen en-Neysâbûriyye 2/227Melike bint eş-Şeref 2/224Münye el-Kâtibe 2/230NNeseb Hâtun 2/260Nüdâr 2/265RRâbia 2/412-413Rukayye bint Afîf b. Abdusselâm 2/414Rukayye bint Muhammed b. Ali b. Vehb el-Kuşeyriyye 1/241Rukayye bint Muhammed et-Tağlebî 1/242Rukayye bint et-Ticânî 1/242Rukayye bint el-Kârî 1/242SSafiyye bint Şerefiddîn 1/353-354Sâre bint Ali b. Abdilkâfî es-Subkî 2/419Sâre bint Abdurrahman 1/289Sâre bint Eşyah?Eşbah? Takıyyüddîn es-Subkî 1/289Sefrâ bint Ya’kûb 1/311339


Sittî bint Ebû Usmân es-Sâbûnî 1/296Sittü’l-Arab 1/292Sittü’l-Edeb 1/290-291Sittü’l-Ehl 1/291Sittü’l-Fukahâ 1/293Sittü’l-Hutabâ 2/421Sittü’l-Kudât bint Abdulvehhâb b. Amr b. Kesîr 2/421Sittü’l-Kudât/Ümmü Muhammed 1/294Sittü’l-Kül 2/421Sittü’ş-Şam/Safiyye bint Mecdiddîn 1/292,354Sittü’l-Ümenâ/Ümmü Izziddîn 1/291Sittü’l-Vüzerâ 1/295-296Sittü’l-Vüzerâ 1/296Süteyk bint Muammer 1/296Süteyte 2/422ŞŞehde/Seyyide-i Halebiyye 1/344Şehde el-Kâtibe 1/343Şemsü’l-Mülûk 2/426Şeşd 2/425-426Şurâha/Ümmü Sehle 1/332TTahiyye bint Süleymân 1/135-136Takıyye bint Ahmed 1/139Takıyye bint Emûsân 1/139Tartân 2/428UUmâre bint Abdulvehhâb el-Hımsiyye 2/81Umâre bint Nâfi’ b. Umar el-Cümehî 2/81Umâre es-Sakafiyye 2/81ÜÜmmü’d-Derdâ 1/68Ümmü’l-Fadl Beybâ 1/89Ümmü’l-Fadl Hadîce 1/89,193Ümmü’l-Feth 1/88340


Ümmü Habîbe Zeyneb 1/60Ümmü Hâşim/Hişâm el-Ensâriyye 1/102Ümmü’l-Hayâ el-Enbâriyye/Zühre 1/64,270Ümmü’l-Hayr 2/395Ümmü’l-Hayr el-Bağdâdiyye/Cemâlü’n-Nisâ 1/65,146Ümmü’l-Hayr Hadîce/Dav’u’s-Sabâh 1/65,365Ümmü’l-Hüdâ Zeyneb 1/287Ümmü’l-Kirâm 1/91VVezîra 2/283ZZeyn Hâtun 2/419Zeyne 2/419Zeyneb bint Abdurrahman 1/282Zeyneb bint Ahmed 1/273-274Zeyneb bint Ahmed Kemâliddîn 1/274Zeyneb bint Amr 1/282Zeyneb bint el-Imâd 2/418Zeyneb bint el-Kâdî 2/418Zeyneb bint Muhammed 2/418Zeyneb bint Süleymân 1/277-278Zeyneb bint Yahyâ 1/284Zeynü’l-Arab/Bintu’l-Cûbrânî 1/272Zümrüd 1/26940. Fakîhe ve Muhaddise Hanımlar (3)AAmre bint Abdurrahmân 2/85SSelmâ 1/323Seyyide el-Halebiyye/Şehde 1/32841. Falancanın Kitabını İhtisâr Edip Başka Bir Adla Hazırlayan Hanım (1)eş-Şeyha Âişe bint Yûsuf ed-Dımaşkıyye 2/2642. Hüsn-i Hat Sahasında Meşhur Olmuş Hanımlar (5)EEsmâ İbret 2/394341


HHadîce bint Muhammed b. Ahmed 2/405Halîme bint Muhammed Sâdık 2/404FFâtıma bint İbrâhîm 2/116SSittü’d-Dâr 2/42143. Hüsn-i Hat ve Edebiyat Sahasında Meşhur Olmuş Hanımlar (3)FFâtıma 2/130LLübnâ/Lübnâ bint Abdulmevlâ 2/177ZZâhide Selmâ Hanım 1/32344. Veliyye Hanımlar (30)AAbîde bint Ebû Kilâb 2/47Âmine er-Ramliyye 1/14-15Âtike el-Ğıneviyye 2/40BBelkıs/Şeyha 2/398Bîbek 1/133EEmetu’l-Celîl 1/46-47FFahriyye bint Usmân/Ümmü Yûsuf el-Basriyye 2/133Fâtıma bint el-Müsennâ 2/123-124Fâtıma Neysâbûriyye 2/129Fidda 2/136-137HHafsa bint Sîrîn 1/172KKadıncık Ana 2/148Kerîmetu’d-Dâreyn/Sittu Nefîse/Nefîse et-Tâhira 2/171,268-271342


LLübâbe el-Müteabbide 2/176MMâcide el-Kuraşiyye 2/197Meryem el-Basriyye 2/214Menfûse 2/229Meymûne es-Sevdâ 2/245Muâze el-Adeviyye 2/219-220Müleyke 2/227RReyhâne-i Vâlihe 1/246-248SSelîme 1/324ŞŞa’vâne 1/334TTuhfe 1/135UUfeyra el-Âbide 2/67ÜÜmmü Ali 1/83Ümmü Hârûn 1/102Ümmü Hassân 1/60Ümmü Muhammed 1/95ZZeytûne/Fâtıma 1/27145. Zühd ve Takvâsıyla Tanınmış Kadınlar (9)KSeyyide Külsüm 2/171MMeymûne bint Şâkûle 2/245Meymûne uhtu İbrâhîm 2/245RRâbia el-Adeviyye/Tâcu’r-Ricâl 1/226-227Râbia Kaysiyye 1/228343


Râbia eş-Şâmiyye 1/227-228SSafiyye 1/362Safiyye-i Zâhide 1/361ÜÜmmü’l-Benîn bint Abdu’l-Azîz 1/54-5546. Akıl ve Dirâyetiyle, Dehâ ve Zekâsıyla Meşhur Kadınlar (3)BBehıyye el-Medeniyye 1/114-115Benâtu Hemmâm 1/127-128ÜÜmmü Ca’fer 1/5647. Darb-ı Mesellerin Menşei Olan Kadınlar (58)AAcfâ bint Alkame es-Sa’dî 2/51Acûzu Benî İsrâîl/Şârih bint Yesîr b. Ya’kûb 2/51-52Anz 2/94-95Anûd 2/95-96BBenâtu el-Hâris b. Abbâd 2/399Benâtu el-Hâris b. Hişâm 2/398-399Benâtu Nasîb 2/399Berâkış 1/116-118CCehîze 1/152Cehîze 1/152Cemâa 1/146Cemîle 1/147-148Cerâdetân/Yeâd ve Yemâd 1/143;2/335-337EEmetu Benî Advân/Şevle 1/46,342-343Esmâ bint Abdullah 1/33-34FFâkıra 2/131-132344


Fâtıma bint el-Hurşub el-Enmâriyye 2/119Fükeyhe bint Katâde 2/146-148ĞĞadûr bint Kays/Kadûr 2/101-102;2/155HHalfâ 1/173-174Halîme bint el-Hâris 1/175-176Hammâletü’l-Hatab/Ümmü Cemîl/Acûzu Kureyş 1/176-177;2/52Hamrâ bint Damre 1/179-181Harkâ/Reyta bint Sa’d/Ci’râne 1/195,248-249,144Havlâ 1/186Havmel 1/186-187Hazâm 1/162-163Heycümâne 2/329-330Hind bint Uzâfir 2/313Hubbâ 1/153-154Hubbâ bint Mâlik 1/154-155Hubey’e bint Rebâh 1/188IIsâm 2/60-63KKebşe bint Urve 2/168-169MMâriha 2/198Mütemenniye/Fâria/Fâria bint Hemmâm 2/205-206RRebâb 1/231Rikâş 2/413-414Rikâş bint Amr b. Usmân /Verese 1/238Ru’vüm 1/234-235SSadûf el-Azeriyye 1/350-351Sâhibetü’n-Neâme 1/347-348Sahra 1/349-350Suhr 1/349345


TTabaka 1/366-368Tumâdar bint Manzûr b. Reyyân 1/139-140ÜÜmâme bint Nüşbe b. Mürre 2/394Ümmü Amr 1/86-87Ümmü Cemîl 1/57Ümmü Hârice/Amre 1/64;2/90Ümmü Kırfe 1/89VVirse 2/282-283ZZâtu’n-Nıhyeyn 1/221-222Zebbâ bint Alkame 1/257-258Zebrâ 1/258-259Zerkâ el-Yemâme/Yemâme 1/264-267;2/339Zeyneb bint Abdullah b. İkrime b. Abdurrahman el-Mahzûmî 1/287Zılme/Zulme 1/37148. Söylediği Secîli Sözleriyle Meşhur Hanım (1)İbnetu el-Huss /Hind bint el-Huss 1/16-18;2/299-30149. Güzelliği ve Huy ve Hayâca Fazîletli Olmasıyla Tanınmış Sâliha Hanımlar (3)BBintü’l-Bağdâdiyye/Zeyneb bint Ebu’l-Berekât 1/129,287SSübeyte bint Yeâr 1/141ÜÜmmü Ukbe 1/80-8250. İlim ve Fazilet Sahibi Kadınlar (6)AÂişe bint Muhammed 2/24HHurre/Ümmü’l-Müeyyed Zeyneb/Zeyneb eş-Şi’riyye 1/163KKudâme/Ümmü Abdullah 2/155346


MMeryem bint Ahmed 2/215YYâsemîne es-Seyrâvendiyye 2/330-331ZZeyneb bint eş-Şa’rî/Ümmü’l-Müeyyed Zeyneb/Zeyneb eş-Şa’riyye 1/278-27951. Hükümdar Kadınlar (22)AAlanko 1/9BBelkıs 1/126CCanfedâ Kadın 1/142-143DDayfe Hâtun 1/365-366Delûke bint Zebbâ 1/214-215Devlet Hâtun 1/218-219ĞĞâziye Hâtun 2/99HHadîce bint el-Melik 2/406Hame Tu 2/404Hümâ bint Behmen/Hümânî bint Behmen 2/295-296KKleopatra 2/165-166LLala Hâtun 2/175PPadişah Hatun 1/111;2/396-397RSultan Radıyye 1/233-234SSabîha 1/348Seyyide 1/328Sittü’l-Melek 1/294-295347


ŞŞecerü’d-Dürr 1/330-332Şemrâm/Semiramis 1/338-340TTendü 2/401Tumâdar 1/140ZZebbâ/Nâile/Fâria 1/254-257;2/25252. Devlet İdâresinde Halîfeye Hükmetmekle Tanınmış Câriye Kadınlar (3)CCevher 1/150-151HHayzurân 1/207-208ÜÜmmü Mûsâ Kahramâne 1/9853. Devlet İdâresinde Hükümdâra Hükmetmekle Tanınmış Falancanın Dadısı OlanKadın (1)Mâhum Ana 2/203-20454. Devlet İdâresinde Hükümdâra Hükmetmekle Tanınmış Falancanın Annesi OlanKadınlar (2)MMerd Hâtun 2/211NNur Bânu 2/27655. Devlet İşlerine Müdâhele Ettiği Gerekçesiyle Öldürülen Kadın (1)Melekî Eveste (Çınar Vak’ası) 2/224-22556. Hitâbeti ve Güzel Konuşmasıyla, Vaazının Güzelliğiyle Meşhur Hanımlar (9)EEmetu’l-Azîz el-Bağdâdiyye/Bintu’l-Kayyim/Hadîce bintu’l-Kayyim 1/48,130,191-192HHadîce eş-Şahcâniyye 1/190Hamde bint Vâsık/Hamde el-Hîtîne 1/177BBintü’d-Devâmî/Cevhere 1/130,150Bülbül/Sittü’l-Ulemâ 1/126,292-293348


SSadûf 2/426UUkraşe bint el-Atrûş b. Revâha 2/70-71ÜÜmmü Alkame el-Hâriciyye 1/83Ümmü’l-Hayr bint el-Hureyş 1/65-6757. Falancanın Zevcesi Şeklinde Meşhur Olan Hanımlar (92)AAbbâse 2/46Afrâ bint el-Ahmer 2/65-66Amre bint en-Nu’mân 2/86A’râbiyye 1/38-40Âsiye imraetu Fir’avn 1/6-8Âtike bint Yezîd 2/40BBâne bint Ebu’l-Âs 1/111Bereke bint Yesâr 1/119Bezm-i Âlem 1/122-123Bihrûze Hâtun 1/132Bûran 1/132CCa’de bintu’l-Eş’as b. Kays el-Kindî 1/144Celban Hund 2/403Celîle bint Mürre 1/145Cerâde 1/143DDa’d 1/211Dilşâd Hâtun/Dilber Hâtun 1/213-214FFâtıma bint Abdilmelik 2/121-122Fâtıma bint el-Kâsım 2/123Fevrek 2/148Fükeyhe 2/148349


HHâcer Hand 2/288Hacûn 2/164Hind bint Esmâ 2/297-298Hind bint Mühelleb ibn Ebû Sufre el-Ezdî 2/297-298Hind bint Nu’mân 2/313-316Hind bint Zâlim/Hindu’l-Hünûd 2/303-305,321Hümâşah Kadın 2/296İÎsâ’ 1/111ĞĞâdir 2/98-99HHâtun 1/187Havle bint Ca’fer el-Hanefiyye 1/206-207Hayre/Ümmü’d-Derdâ bint Ebû Hadred es-Sahâbiyye 1/207Hayre 1/207Hurre 1/163KKatûrâ 2/163-164Külnûş/Külsüm Emetullah 1/46LLatîfe 2/178Leylâ bint Mes’ûd b. Hâlid en-Nehşeliyye 2/196Lübâbe bint Abdullah 2/176MMahçiçek Begüm 2/203Melike Hâtun 2/223-224Melike-i Kübrâ 2/224Melike-i Suğrâ 2/224Meysûn 2/244NNâile bint el-Furâfusa 2/247-252Nazîre 2/265-267Nevâr 2/275-276350


PPerîzâd Hâtun 1/188RRabîha bint Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Ca’fer/Habâbe 1/232,155-157Rahmet 1/232-233Ramle bint el-Hâris 1/243Rebâb 1/228-230Rebâb Zevcetu’l-Ukayşır 1/230-231Reyta 1/254Ri’le 1/234SSa’de bint Abdullah b. Amr b. Usmân 1/308Safiyye Hâtun 1/362Sahbâ bint Rebîa et-Tağlebiyye 1/363Selmâ 1/323Selmâ bint Avf b. Rebîa b. Hâris 1/323Selmâ bint Ğumeys 1/317-318Sevsen 1/327Seyyide 1/328Sittü Kelîle/Tolay bint Abdullah et-Tatâriyye 1/294Suâd 1/306Süteyte Hâtun 1/296ŞŞakrâ bint Müslim b. Halîs et-Tâî 1/336Şa’sâ 1/334Şîrîn el-Muğanniye 1/345-346UUsmâniyye 2/50ÜÜmâme bint el-Hâris 1/41-42Ümmü’l-Benîn bint Hızâm el-Kilâbiyye 1/55-56Ümmü Ca’fer 1/56Ümmü Cemîl 1/57Ümmü Cündüb 1/57-58Ümmü Envek/Tağây el-Huvende el-Kübrâ 1/50,369-370351


Ümmü Eyyûb el-Ensâriyye 1/51-52Ümmü’l-Fadl/Lübâbe el-Kübrâ 1/88;2/175-176Ümmü Hakîm el-Mahzûmiyye 1/62-63Ümmü Hakîm el-Vâsıla/Vâsıla/el-Vâsıla beyne’l-Vâsıla 1/63-64;2/279-280Ümmü Hâşim 1/102Ümmü’l-Hıyâr 1/64Ümmü Muhammed bint Sâlih el-Miskîn 1/95Ümmü Muhammed es-Sakafiyye 1/95Ümmü Rûmân/Da’d/Zeyneb 1/69,211YYağmânâz 2/338ZZeyneb 1/288Zeyneb bint Hadîr 1/276-277Zelîhâ/Züleyhâ 1/269Zeyneb Zevcetu Yûsuf 1/286Zübeyde Ümmü Ca’fer 1/260-26458. Falancanın Ma’şûkası/Mahbûbesi Şeklinde Meşhur Olan Kadınlar (28)AAble 2/47Afrâ 2/64-65Akîle bint ed-Dahhâk 2/68-70BBüseyne bintu’l-Hayâ 1/112CCemîle bint Vâsile 1/148Cenûb 1/149Cinân 1/148-149EEsmâ bint Avf 1/37HHabbe 1/157Harkâ/Meyye-i Zi’r-Rumme/Meyye bint Tılâbe 1/194;2/246Havle 1/206Hind bint Ka’b 2/319352


Hind el-Cüheniyye 2/321Hubeyşe 1/160-161LLeylâ el-Âmiriyye 2/184MMeylâ 2/244Munîje 2/230NNu’m 2/267SSü’dâ 1/306-307Süreyyâ 2/401-403TTaçlı Hanım 1/134-135UUneyze/Fâtıma 2/96-97,130ÜÜmmü Amr 1/86Ümmü Heysem 1/107Ümmü Mâlik 1/95Ümmü Ma’mer/Lübnâ 1/98;2/176-177ZZeyneb 1/288Zeyneb 1/28859. Sahabeden Olan Kadınlar (78)AAfrâ 2/67Âişe bint Abdurrahman b. Atîk 2/26Âişe bint Cerîr b. Amr 2/26Âişe bint Ebû Süfyân b. el-Hâris 2/26Âişe bint el-Hâris ibn Hâlid 2/26Âişe bint Kudâme ibn Maz’ûn 2/26Âişe bint Umeyr b. el-Hâris 2/26Âmine bint Affân 1/15Âmine bint Ebu’s-Salt 1/15353


Âmine bint el-Erkam 1/15Âmine bint Halef el-Eslemiyye 1/15Âmine bint Kays 1/15Âmine bint Rukayş 1/15Âmine bint Sa’d 1/15Âtike bint Avf 2/39Âtike bint Esîd 2/39Âtike bint Nuaym 2/39Âtike bint el-Velîd 2/39Âsiye bint el-Ferec el-Cürhümiyye 1/8Azze bint Hâbil el-Huzâıyye 2/59Azze el-Eşceıyye 2/59BBehiyye el-Bekriyye 1/132-133Behiyye Sammâ 1/133CCa’de 1/144Ca’de 1/144DDubâa bint Âmir b. Kurt el-Âmiriyye 1/364EEmetullah bint Ebû Bekre es-Sakafiyye 1/46Ervâ bint Enîs 1/27FFâhıte bint el-Esved 2/105Fâhıte bint el-Velîd 2/105HHafsa bint Hâtıb 1/172Hukeyme 1/173KKerîme bint Külsüm el-Himyeriyye 2/171MMeryem 2/215Meryem 2/215Muâze 2/220354


Muâze 2/220NNâile bint Sa’d b. Mâlik el-Ensâriyye 2/252Nefîse 2/272Nefîse 2/272Nevâr 2/276Nüseybe bint el-Hâris/Ümmü Atıyye el-Ensâriyye 2/261Nüseybe bint Niyâr 2/261RRebâb bint el-Berâ 1/231Rebâb bint Hârise 1/231Rebâb bint Ka’b 1/231Rebâb bint en-Nu’mân 1/231Rukayka es-Sakafiyye 1/240Rukayye bint Sâbit el-Ensâriyye 1/242Rukayye bint Ka’b el-Eslemiyye 1/242SSafiyye bint Beşâme 1/363Safiyye bint Buceyr 1/363Safiyye bint Ebû Ubeyd 1/363Safiyye bint el-Hattâb 1/363Safiyye bint Mahmiyye 1/363Safiyye bint Sâbit 1/363Safiyye bint Şeybe 1/363Safiyye Ğayru Mensûbe 1/363Safiyye Ğayru Mensûbe 1/363Safiyye Ğayru Mensûbe 1/363Safiyye Ğayru Mensûbe 1/363Suâd bint Râfi’ 1/306Suâd bint Seleme 1/306Sübey’a el-Eslemiyye 1/290Sübey’a ed-Dab’ıyye 1/290Sübey’a el-Kuraşiyye 1/290Sübeyte bint er-Rebî’ 1/141Sübeyte bint Selît 1/141355


Sübeyte bint ed-Dahhâk 1/141Sübeyte bint en-Nu’mân 1/141UUleyye 2/77Unkûde/Inebe 2/95Unkûde 2/95ÜÜmeyye el-Ğıfâriyye 1/110-111Ümmü’l-Heysem 1/106-107Ümmü Îsâ 1/87Ümmü’l-Kirâm es-Sülemiyye 1/91Ümmü Süleym bint Sühaym 1/7660. Sahabeden Ya da Tâbiînden Olan Hanımlar (2)AÂişe bint Acred 2/26EEmetullah bint Razîne 1/4661. Tâbiînden Olan Kadınlar (6)HHabâbe el-Vâlibiyye 1/157Habbe bint Abdulmuttalib b. Vezâa es-Sehmî 1/157Hubeybe bint Atîk 1/160NNadra el-Abdiyye 2/267SSübeyte bint Hanzala el-Eslemiyye 1/141ÜÜmmü Habâbe 1/15762. Falancanın Arkadaşı Şeklinde Meşhur Olan Kadınlar (1)İİbnetu es-Selâm 1/1863. Falancanın Câriyesi Şeklinde Meşhur Olan Kadınlar (20)AAlem es-Semrâ 2/71-72356


CCevhere 1/150DDilârâm Çengi 1/213Dünyâ 1/218FFâtıma/Ğarîb 2/103HHamdûne 1/179Hasene 1/169Huseyne 1/169Hüsn 1/169KKa’b 2/168MMeknûne 2/222-223Melekî 2/226Müleyke 2/227NNazîre 2/267RRâbia el-Bermekiyye 2/413Radıyye 1/234Ruzeyne 1/233SSittü Miske 1/294UUmâre Câriyetu Abdullah b. Ca’fer 2/77-81VVeşîke 2/283-28464. Falancanın Gözdesi Olan Kadın (1)Fâtıma Şeb Safâ Kadın 2/12765. Falancanın Âzâdlısı Olan Kadınlar (2)Zebrâ 1/259Zebrâ 1/259357


66. Falancanın Kızı Şeklinde Meşhur Olan Kadınlar (90)AAbbâse bint Ahmed 2/46Âişe 2/26-27Âişe bint el-Mu’tasım 2/24-26Âişe bint Sa’d 2/18Akîle 2/70Âliye 2/42Âliye 2/43Âliye 2/43Amîra 2/91Arslan Hatun/Hadîce es-Selçûkıyye 1/23,190Âtike 2/40Âzer Mîdhat 1/27-28BBağdat Hâtun 1/125-126Bâne 1/111Bânû Keşseb 1/112Bih Âferin 1/132Bintü’l-Cudî 1/129CCerîre 1/144Cüveyriye bint Ebû Cehl 1/151-152DDubâa 1/364Dürrü Şehvâr Hanım (Âhiretlik Hanım) 1/210EEsmâ bint Ebû Bekr/Zâtu’n-Nitâkayn/Acâizu’l-Cenne 1/28-33,222-223;2/50FFâtıma bint el-Kâdî Kerîmiddîn 2/123Fâtıma en-Nebeviyye 2/113,1/312-313Ferengîs Bânu 2/134Ferha bint İbn Hacer 2/134Ferha 2/134358


GGevher Han Sultan 2/175ĞĞâziye 2/99HHacı Kadın 1/153Hadîce es-Sitt 1/189-190Hamdûne 1/179Hayru’n-Nisâ Begüm 1/207Humâ Bânû 2/291-292Huraka bint Nu’mân 1/163-166Hümâ 2/296Hind bint Amr b. Hind 2/306Hind bint Nu’mân b. Münzir 2/316-317LLübâbe bint Ali 2/176Lübeynâ (“İblîs” Mel’ûnunun Kızı) 2/177Lübnâ bint el-Hutaym el-Evsiyye 2/177Lübnâ bint Kays el-Ensârî 2/177MMahmelek Hâtun 2/204Melike 2/224Mihrimâh Sultan 2/239-240Mihrimâh Sultan 2/240Müzne bint Mervân 2/215-217NNefîse bint Abdullah b. Abdurrahman b. Ebû Bekr es-Sıddîk 2/272Nefîse Sultan 2/271PPeriduht 1/121RRahmet 1/233Ramle bint Şeybe 1/243Ramle bint ez-Zübeyr 1/242-243Ramle el-Kübrâ 1/243359


Ramle es-Suğrâ 1/243Rukayye 1/242Rumle 1/243-244Sittu Rukayye 1/241SSeffâne bint Hâtem 1/310-311Seyyide bint Abdurrahîm 1/328Sittî Hâtun 1/297Sittü Sükeyne/et-Turra es-Sükeyniyye/Âmine 1/312-313Sultan Baht/Cihân Baht 2/422ŞŞâh Sultan 1/330Şâh Sultan 1/330Şâh Sultan 1/330Sittü Şakrâ 1/336TTâce bint Zi’ş-Şefr 1/133-134Tekrit 1/139Tezkâr Bay Hâtun 1/136-137UUleyye bint el-Mansûr 2/77ÜÜmâme bint Hamza 1/45Ümmü Abbâs 1/80Ümmü Ebân bint Utbe 1/49-50Ümmü’l-Fadl 1/89Ümmü’l-Fadl 1/89Ümmü’l-Fadl 1/89Ümmü Hâni 1/105Ümmü Îsâ 1/87Ümmü’l-Kirâm 1/91Ümmü Külsüm 1/94Ümmü Külsüm 1/94Ümmü Külsüm el-Kübrâ 1/92Ümmü Külsüm es-Suğrâ 1/92360


Ümmü Muhammed bint Sâlih el-Miskîn 1/95YYâkûte bint el-Mehdî 2/331ZSittu Zeyneb/Zeyneb el-Kübrâ 1/241,273Zeyneb es-Suğrâ 1/273Mısırlı Zeyneb Hanım 1/288Züğar 1/26967. Falancanın Kızkardeşi Şeklinde Meşhur Olan Kadınlar (35)AAbbâse bint el-Mehdî 2/45-46Amre bint Revâha 2/90BBerre bint Mürr 1/120Büseyne bint ed-Dahhâk 1/114CCümâne 1/146-147DDubâa bint el-Hâris el-Ensâriyye 1/364EErnevâz 1/23Esmâ 2/394FFâhıte bint Ebû Tâlib/Ümmü Hâni 2/105Fâtıma bint el-Hattâb 2/130Ferîa 2/108ĞĞâziye 2/99Ğufeyra bint Rebâh 2/104HHâle bint Huveylid 2/288Havle 1/206Hüzeyle bint el-Hâris el-Hilâliyye 2/291KKutluğ Türkân Ağa 2/422361


Külsüm 2/172LLübnâ 2/177MMudğa 2/219Muhha 2/219RRikâş 1/235-238Rukayka bint Nevfel 1/240SSelmâ bint el-Haşram 1/323Sîrîn 1/328Sittü’ş-Şam/Zümrüd Hâtun 1/292;2/415ŞŞehr-i Nâz 1/345Şekîka bint Mâlik 1/336Şirin Beki Ağa 2/422ÜÜmmü Cemîl 1/57Ümmü Habîbe bint Cahş 1/60Ümmü Harâm 1/75ZZeyneb bint el-Avvâm 1/283-284Zeyneb bint Yûsuf b. el-Hakem 1/284-285Zübde 2/21968. Falancanın Hocası Şeklinde Meşhur Olan Kadınlar (48)AÂişe bint el-Acmâ 2/22Amâyim bint Eyyûb el-Hasenî 2/81EElif bint el-Cemâl 1/40Elif bint Husâmiddîn 1/40Emetü’l-Azîz 1/48FFâtıma bint el-Acemî 2/122362


Fâtıma bint Ahmed el-Hasenî 2/118Fâtıma bint el-Haristânî 2/119Fâtıma bint el-Müncâ 2/125Fâtıma bint eş-Şağrâ 2/120Fâtıma bint el-Yesîr 2/127HHabâbe 1/157Hâcer Azîze el-Makdisiyye 2/288Hadîce bint Bedrân 1/190Hadîce bint el-Mülkın 1/193Hadîce bint en-Nüveyrî 1/193Hakîme-i Dımaşkiyye 1/173Hanîfe bint el-Kımnî 1/185KKemâliyye bint Afîfuddîn el-İsfehânî 2/172Kemâliyye bint el-Kinânî 2/172Kemâliyye bint Necmuddîn el-Mercânî 2/172Kerîme bint Abdulvehhâb 2/171LLatîfe bint el-Amâsî 2/178MMeryem bint el-Kelûtâtî 2/215NNeşvân bint Abdullah el-Askalânî/Ümmü Abdullah Neşvân/Sevde 2/261-262RReceb bint el-Kalıcî 1/232SSafiye bint Yâkût 1/360Sâliha bint el-Mülkın/SâlihaÜmmü’l-Henâ 1/348Sârre bint er-Rabaî 1/289Sevde bint Abdullah/Nüşvân 1/326Sittü’l-Ehl/Takıyye bint Fehd 1/291-292Sittü Kureyş/Ümmü’l-Bahâ Fâtıma 1/293;2/129Süteyte/Fâtıma bint el-Yesîr 1/296363


TTahiyye er-Râsibiyye 1/135-136Takıyye bint Fehd 1/139ÜÜmmü’l-Fadl Meryem 1/89Ümmü Hâni bint Ebu’l-Fevâris 1/104Ümmü Hâni bint Fehd 1/104Ümmü Hâni Meryem 1/104Ümmü’l-Hayr bint Yûsuf 1/65Ümmü’l-Hayr Hâcer 2/288Ümmü’l-Hennâ Sâliha 1/105-106Ümmü Seleme Hadîce 1/74YYehebullah el-Habeşiyye 2/339-340ZZeyneb bint İsmâîl 1/274Zeyneb bint es-Sa’dî 1/277Zeyneb bint eş-Şenûhî/Zeyneb Ümmü’l-Hayr 1/279Zeyneb bint eş-Şüvebkî/Ümmü Habîbe Zeyneb 1/27969. Falancanın Annesi Şeklinde Meşhur Kadınlar (82)AAble 2/47Afrâ bint Ubeyd 2/66-67Âişe bint Muâviye/Beyzâ 2/24Âişe Ümmü Ebû Abdullah 2/14-15Alemşâh Begüm 2/71BBâne 1/111-112CCelban Hund 2/403DDayfe 1/366Demîne 1/214Dilâşub Sâliha Sultan 2/411-412364


EErvâ bint Küreyz 1/27FFâria bint Hemmâm 2/107-108Fâtıma bint Rebîa 2/130Fürey’a bint Amr b. Huneys 2/135HHabbe 1/157Hâcer 2/286-288Hafsa Sultan 1/172-173Hâle bint Vüheyb 2/288Hamîde el-Berberiyye/Ümmü’l-Benîn 1/182Hamne bint Ebû Süfyân 1/182Hâtun 1/187Havvâ Ümmü’l-Beşer 1/185Hayre 1/207Hayzurân 1/207Heleni/Eleni 2/330Hüzeyle 2/291IItâbe Ümmü Ca’fer 2/48-49KKebşe 2/168Kebşe Ümmü Sa’d 1/72;2/170Kılâbe bint Seîd/Arika 2/164Kösem Vâlide/Mâhpeyker Hâtun/Büyük Vâlide/Mâhpeyker Sultan 2/174,201-203Kurratü’l-Ayn/Ercüvân 2/156-158Kurratü’l-Ayn 2/158LLeylâ bint Hâbis 2/196Leylâ bint Kurrân 2/191-192Leylâ bint Mühelhel 2/192-194Lübâbe el-Kurdiyye 2/176MMahamah 2/203365


Mal Hâtun 2/199-200Mâride/Mâriye bint Şebîb 2/198Mâu’s-Semâ 2/197Mâviye bint Abdu Menât 2/201Meracil 2/210-211Nevâr 2/276Meysûn/Ümmü Yezîd 2/242-244NNâbiğa bint Harmele 2/252-254Nâhîd 2/255-256Nefîse 2/271Nilüfer Hâtun 2/277-279PPertevniyâl 1/121RRamle bint el-Vükay’a/Ümmü Cündüb el-Gıfâriyye 1/243Rebî’ bint en-Nadr 1/232Reyta bint Ubeydullah b. Abdulmedân el-Hârisî 1/254SSellâme bint Beşîr el-Berberiyye 1/316Selûl bint Zühl b. Şeybân b. Sa’lebe 2/422Sevsen 1/326-327Seyyide/Şeğab 1/328,334-335Süleke 1/316-317Sümeyye 1/324-325ŞŞehr-i Bânû/Gazzâle/Sellâme 1/344-345Şemmûs bint Kays 1/342TTaseriyye 1/368Turhan Hadîce Sultan/Küçük Vâlide 1/137ÜÜmmü Abbâs 1/80Ümmü Akîl/Fâtıma bint Esed 1/82;2/114-115Ümmü Âsım/Cemîle bint Sâbit 1/79,148366


Ümmü Âsım 1/79-80Ümmü’l-Benîn 1/53-54Ümmü Bestâm 1/52-53Ümmü Cündüb 1/58Ümmü Eymen/Bereke bint Sa’lebe 1/51,119Ümmü’l-Fetâ 1/87-88Ümmü’l-Hayr bint Sahr 1/67-68Ümmü Mûsâ bint Mansûr 1/98Ümmü Sinân 1/76-77Ümmü’s-Sultân/Bereketü’s-Sitt el-Celîle 1/73,118-119VVefâ 2/284Vellâde bint el-Abbâs b. Hazen el-Absî 2/286Veşîke 2/284ZZabye bint Vehb/Tufye bint Vehb 1/371Zebîbe 1/259-260Zeyneb el-Vâsıla 1/63-64;2/279-28070. Falancanın Büyük Anneleri Olmalarıyla Meşhur Kadınlar (3)NNevâr bint Hıll b. Adî b. Abdumenât 2/275SSelül 2/422ŞŞekîka 1/33671. Falancanın Üvey Annesi Olan Kadın (1)Sümeyye 1/32572. Falancanın Hâdınesi (Dadısı) Olan Kadınlar (2)Sellâme 1/315-316Sittü Hadek 1/29273. Falancanın Süt Kardeşi Olmasıyla Meşhur Kadın (1)Konkurat Hâtun 2/16774. Falancanın Teyzesi Olan Kadın (1)Sü’dâ bint Küreyz b. Rebîa b. Abduşems el-Abşemiyye 1/307-308367


75. Falancanın Nedîmesi Olan-Özel Hizmetinde Bulunan Kadınlar (2)AAbde bint Ebû Şevvâl 2/46RRâdiye/Râziye Hâtun 1/23476. Falancanın Halası Olan Kadın (1)Fâtıma bint Mervân 2/12277. Falancanın Amcasının Kızı Olan Kadın (1)Zeyneb bint Süleymân 1/27878. Falanca Halîfe Döneminde Yaşamış Kadın (1)Hamdûne bint Îsâ b. Mûsâ 1/17979. Falancanın Boşamış Olduğu Kadın (1)Nevâr 2/272-27580. Şişmanlığı ve Süslülüğü ile Meşhur Kadın (1)İbnetu Ğaylân/Bâdiye bint Ğaylân 1/18-19,11181. Süslü ve Zînetli Olmasıyla Meşhur Kadın (1)Fâria bint Ukayl es-Sakafiyye 2/10882. Bir Şâirin Kendisi İçin Gazel-Şiir Söylemesiyle Meşhur Olmuş Kadınlar (16)AÂtike bint Abdullah b. Yezîd 2/40EEsmâ 1/38FFâtıma bint Yezkur 2/126-127Fevz/Müdbire 2/148ĞĞazzâle 2/103HHind bint el-Hars el-Müriyye 2/298-299Hind bint İmriu’l-Kays 2/321-324Hüreyre 2/289KKâib 2/168MMülâe bint Zurâra b. Evfâ el-Hârisiyye 2/223368


NNâile bint Âtike 2/252Nevâr Mürriyye 2/275UUtbe bint Zürâra 2/50ÜÜmmü Külsüm 1/94-95ZZeyneb bint İkrime 2/415-417Zeyneb bint Mûsâ 2/417-41883. Güzelliğiyle Meşhur Kadınlar (12)BBenâtu A’nak 1/127Benâtu Târık 1/127CCerbâ bint Kasâme 1/143-144Cerbâ bint Akîl b. Alefe el-Mürrî 1/144FFâria bint Ebu’s-Salt 2/105-106,108KKabîha 2/151-152Kâsım 2/149-151Katru’n-Nedâ 2/161-163SSevdâbe/Âb-ı Ruh 1/325Sübey’a 1/290ZZeyneb bint el-Melik 2/418-419Zeyneb el-Vâsıle/Zeyneb bint Abdurrahmân b. el-Hâris b. Hişâm el-Kuraşiyye 1/28784. Güzelliği ve İri Cüsseli Olmasıyla Meşhur Kadın (1)Dubâa bint Âmir b. Kurt 2/427-42885. Kureyş Kabîlesi’nden Nesep ve Edepçe Fazîletiyle Meşhur Olmuş Hanım (1)Âmine bint Vehb 1/9-13369


86. Akıl ve Hikmet Vasıflarına Sahip Olmakla Tanınmış Arap Kadınları (Hakîmâtu’l-Arab) (Akıllı Arap Kadınları) (7)AAmre bint Âmir b. ez-Zırb 1/173;2/90CCum’a bint Hâbis el-İyâdî 1/147,173DDahtenûs 1/209-210HHind bint el-Huss 1/173SSahr bint Lokmân 1/173Sehîle 1/302-303UUfeyra 2/6887. Aslında Mevcût Olmayan Ancak Hikâye, Kıssa ve Destanlarda İsmi Geçen MevhûmKadınlar (4)AAbsal 1/15-16Azrâ 2/54EElfiye 1/40-41FFâria bint el-Misver 2/10888. Fasîh ve Dirâyetli Arap Kadınları (1)Şemmûs el-Cedîsiyye/Ufeyra bint Ğıfâr 1/340-341;2/67-6889. Kılavuzluktaki Maharetiyle Tanınmış Kadın (1)Halîme el-Müzeniyye 1/17690. Yaptığı Yararlı Bir İşten Dolayı Meşhur Olan Kadın (1)Ümmü Ma’bed/Âtike bint Hâlid 1/96-98;2/3991. Bir Vak’aya Sebep Olmasıyla Tanınmış Kadınlar (2)HHamne bint Cahş 1/182ÜÜmmü Hakîm el-Hâriciyye 1/6370


92. Nahiv Kitaplarında İlgili Gramer Kuralı İçin Örnek Gösterilen Beyitte Adı GeçmişKadın (1)Nahle 2/257-25893. İslâm’da Fıkhî Uygulamalarda İlklere Sâhip Kadınlar (1)Cemîle bint Abdullah b. Übeyy 1/14894. Çok İbâdet Etmekle Tanınmış Kadın (1)Havlâ 1/18695. Mescid-i Nebevî’nin Hizmetine Koşmakla Tanınmış Kadın (1)Harkâ es-Sahâbiyye 1/19596. Nesebiyle Tanınmış Kadın (1)Bedeviye 1/11597. Cömertliğiyle Tanınmış Kadın (1)Utbe bint Afîf 2/49-5098. Cesâreti, Yiğitliği ve Kahramanlığıyla Şöhret Bulmuş Kadınlar (11)HHind bint Amrun 2/409LLübnâ bint Sivâr 2/409NNaîme et-Tâiyye 2/268SSeleme bint Zirâ’ 2/409Selmâ bint en-Nu’mân 2/409Selmâ bint Sa’d 2/409ŞBoşnak Şerîfe Hanım 1/332-333UUfeyra bint Ğıfâr 2/409ÜÜmmü Ebân 2/409YYelkutlu 2/338-339ZZeyneb el-Ensâriyye 2/409371


99. İslâm’a Dil Uzatarak Sövgülü Hicivleriyle Hz. Peygamber (sav)’in Gönlünü İncitenKadın (1)Asmâ el-Yehûdiyye 2/63-64100. Peygamberlik İddiasında Bulunan Kadın (1)Secâh/Secâh bint el-Hâris b. Süveyd b. Ukfân et-Temîmiyye/Ümmü Sâdır 1/297-299101. Hz. Peygamber (sav)’in Vefâtından Sonra İrtidât Eden Kadın (1)Selmâ bint Mâlik 1/318-319102. Çengilikte Tanınmış Kadın (1)Ârâm Cân 1/1103. Hamâkatıyla Tanınmış Kadınlar (2)DDüğa bint Mün’ic/Mâriye 1/211-212ÜÜmmü Amr bint Cündüb b. Amr b. Hammeti’d-Devsiyye 1/87104. Zinâ İthâmında Bulunulan Kadın (1)Ümmü Cemîl bint el-Erkam 1/57105. Zinâ Ettiğini Kabul ve İkrâr Ettiğinden Recmedilen Kadın (1)Şurâha 1/332106. Zâniye Kadınlar (2)HHirr bint Yâmîn 2/289ÜÜmmü Amr 1/87107. Fâcir Kadın (1)Izzetü’l-Melik 2/59-60108. Hilekâr Kadın (1)Delâle-i Muhtâle 2/412109. Sihirbaz Kadınlar (6)Âzer Hümâyûn 1/1Debûrâ 2/412Delîfe 2/412Hûryâ 2/412Tedûra 2/412Uslibâhû 2/412372


110. Kâhine Kadın (1)Zerkâ bint Züheyr 2/415111. Nemmâmeliğiyle Tanınmış Kadın (1)Ümmü Tuveys 1/78-79112. Meş’ûmeliğiyle Tanınmış Kadın (1)Besûs 1/123-125113. Hırsızlık Yaptığı İçin Eli Kesilen Kadın (1)Fâtıma bint Ebu’l-Esed 2/115114. Rüşvet Aldığı İçin Hükümdarca Sürgün Edilmiş Nedîme Kadın (1)Şekerpâre 1/336-337115. Rüşvet Aldığı ve Rüşvete Aracılık Ettiği İçin Öldürülen Kadın (1)Kerâ 2/171116. Kötü Huyluluğuyla Meşhur Kadın (1)Lümeys 2/179117. Câhiliye Âdetleri Üzere Üvey Oğluyla Evlenmiş Kadınlar (6)AÂmine bint Ebân 2/392İİmraetu Esâf b. Zeyd 2/280İmraetu Nüfeyl b. Abduluzzâ 2/280MMüleyke 2/226NNâciye bint Cürm 2/254VVâfide 2/280118. Falancanın Sürgüne Gönderilmesine Sebep Olan Kadın (1)Şemmûs 1/341-342119. Falanca Putun Ortaya Çıkmasına Neden Olan Kadın (1)Nâile 2/247120. Kabîlesi Hakkında Korkunç ve Ağır Bir Kanunun Konulmasına Sebep Olan Kadın(1)Hüzeyle 2/290-291121. Müslüman Olmadan Önce İslâm ve Müslüman Düşmanı Olmakla MeşhurKadınlar (1)Hind bint Utbe 2/306-307373


122. Kocasını Hicvetmesiyle Meşhur Kadın (Konuşma ve Nutuk Becerisi Olan Kadın) (1)Hamîde bint en-Nu’mân 1/182-184123. Savaşı Bırakıp Kaçtıkları İçin Kabîlesini Hicveden Kadınlar (2)SSelmâ bint el-Muhallef 1/319-320BBerîke 1/122124. Meczûb Kadın (1)Kerîm Kadın 2/171125. Garip Yaratılışlı Kadınlar (3)BBintu Hudâverdi/Bî Dest 1/129-130;2/399NNefîse et-Tarâblusiyye 2/271SSafiyye 2/271126. Adı Bir Mekâna İsim Olmuş Kadınlar (2)HHav’eb 1/185MMeyyâ bint Üdd b. Evedd/Meyyâfârikîn 2/246127. Güzel Kokular Satmasıyla Meşhur Kadınlar (Attâra) (2)HHavlâ 1/186MMünşim 2/228-229128. İyi Mızrak Yapmakla Tanınmış Kadın (1)Rudeyne 1/233129. Sarayda Medfûn ve Harem Halkı Tarafından Ziyâret Edilmiş Kadın (1)Tasasız Râziye 1/234130. Falancanın Kendisiyle Evlilik Sebebini Açıklamasıyla Meşhur Olmuş Kadın (1)Rikâş bint Âmir 1/238131. Mensûbu Bulunduğu Kabîleyle Tanınmış Kadın (1)Zebrâ bint Şen 1/259374


132. Tabîbe Olan Kadın (1)Zeyneb 1/287133. Kadınlara İmamlık Yapmış Kadın (1)Sa’de bint Kumâme 1/308134. Câhiliye Âdetleri Üzere Kocalarını Boşama Hak ve Haysiyetini Hâiz Kadınlar (7)AÂtike bint Mürre b. Hilâl es-Sülemiyye 2/201FFâtıma bint el-Hurşeb el-Enmâriyye 2/201MMâriye bint Ca’d el-Abderiyye 2/199,201Mâviye bint Afrez 2/200-201SSevâ el-Anziyye/el-Hizâniyye 1/325;2/201ÜÜmmü Abdulmuttalib/Selmâ bint Amr b. Zeyd b. Lebîd 2/201Ümmü Hârice 2/201135. Önemli Olaylarla İlgili Rüya Gören Kadınlar (2)Sâhibetü’r-Ru’yâ/Âtike bint Abdulmuttalib 1/347Sâhibetü’r-Ru’yâ/Rukayka bint Ebû Sayfî 1/347136. Evlendiği Erkeklerin Hepsinin de Şehit Olmasıyla Tanınmış Kadın (1)Âtike bint Zeyd 2/28-29137. Zâtu’n-Nıhyeyn Hâdisesinin İntikâmını Almakla Meşhur Olmuş Kadın (1)Ümmü’l-Verd el-Aclâniyye/Âtike bint Mellâe 1/101-102;2/40138. Falanca Kıssada-Vak’ada Adı Geçen Kadınlar (2)Uhtu Ali 2/393Âliye 2/42-43139. Falanca Kendisine Nisbet Edildiği İçin Meşhur Olmuş Kadınlar (2)AAzze bint Cemîl 2/57-59MMekkiyye 2/223140. Açık Sözlü Yaratılışa Sahip Kadın (1)Amre bint el-Hamâris 2/81-82375


141. Bâniye Kadınlar (2)ĞSittü Ğazzâl 2/103-104HHurr Zâz 2/406142. Asilliğiyle Tanınmış Kadın (1)Fekhe bint Zeyd 2/145-146143. Havâric’den Olup Hz. Ali’nin Öldürülmesinde Etkili Olan Kadın (1)Katâmi bint Şahne 2/158-161144. Falanca Asrın, Falanca Dönemin Önemli Şahsiyetleri Olmakla Şöhret KazanmışKadınlar (2)GGençşikeb 2/173HHâşimiyye 2/207-208145. Bir Yalancı Peygamberin Öldürülmesinde Faydası Dokunduğundan Meşhur OlmuşKadın (1)AÂzâd/Merzübân 1/1-6;2/211146. Hz. İsâ’nın Göğe Yükselmesi Vak’asında İsmi Geçen Kadın (1)Meryem el-Mecdeliyye 2/215147. Falancanın Gelini Olmakla Tanınmış Kadın (1)Mısırlı Hanım/Fâtıma Zehrâ Hanım/Gelin Hanım 2/218-219148. Hamam Sâhibesi Olup Hamamının Şöhretine Binâen Meşhur Olmuş Kadın (1)Tayyibe/Müncâb 1/370;2/227-228149. Damatlarının Üstünlüğü Bakımından Tanınmış Kadın (1)Hind bint Avf 2/313150. Oğluna Harp Sanatına Dâir Yaptığı Nasihatle Tanınmış Kadın (1)Ümmü’z-Zeyyâl el-Absiyye 2/395151. Oğluna Kâbe-i Muazzama’ya Tazim Göstermeye Dâir Yaptığı Nasihatle TanınmışKadın (1)Sübey’a bint el-Ehab 2/420152. Kabîlesini Saldırıya Karşı Uyarmak İçin Söylediği Beyitle Tanınmış Kadın (1)Hızâm bint er-Reyyân 2/403-404376


153. Kâbe-i Muazzama’yı İlk Kez Örtülendiren Kişi Olması Muhtemel Olmakla MeşhurOlmuş Kadın (1)Nüteyle 2/256-257154. Çocuğu Yaşamayan Kadınlara Verilen Sıfatlar (2)MMiklât 2/222RRakûb 2/222155. Câhiliye Devrinde Diri Diri Toprağa Gömülen Kız Çocuklarına Verilen Genel İsim (1)Mev’ûde 2/230-238156. Kendilerine “Müncibât” İsmi Verilen Kadınlar (3)Fâtıma bint el-Hurşub el-Enmâriyye 2/228Hubey’e bint Rebâh el-Ğaneviyye 2/228Mâviye bint Abdumenât et-Temîmiyye 2/228157. Gelinlerin Siyah Câriyesine Ya da Siyah Örtüsüne Verilen İsim (1)Sevdâu’l-Arûs 2/424-425158. “Ebû Hanîfe” Künyeli Hanefî Mezhebi Fıkıh Âlimlerinin Kızlarına Verilen İsim (1)Hanîfe 2/404-405159. İsminin-Lâkabının Belli Bir Hikâyesi-Sebebi Olan Kadınlar (10)DDârimiyye el-Hacûniyye 2/409-411HHandef 1/197-198Hassâne el-Müzeniyye 1/169RRukayka bint Ebû Sayfî/Sâhibetu’r-Ru’yâ 1/238-240SSelmâ el-Mütedelliyye 1/320-322ŞŞekîka/Lekîta 1/336;2/179ÜÜmmü Ünâs 1/50ZZâtu’l-Hımâr/Huneyde bint Sa’saa 1/220-221;2/324-325Zâtu’l-Kurtayn/Mâriye/Mâriye Zâtu’l-Kurtayn/Mâriye bint Erkam 1/221;2/198-199377


Zâtü’l-Uzuneyn/Âişe bint Talha 1/219,18-19160. Mehmet Zihni’nin İsminin Veriliş Sebebini İnandırıcı Bulmadığı Asr-ı SaâdetHanımları (1)Zâtu’l-Hufûf 1/220161. Kendisine Betül Lâkabı Verilmiş Kadın (1)Hz Fâtıma 1/112162. Mehmed Zihni Efendi’nin Çağdaşı Olan Meşhur “Kız Rüşdiyesi Muallimeleri” (2)HHâfız Ruveyde Hanım 2/414FFatma Zehrâ Hanım 2/414163. Mehmed Zihni Efendi’nin Çağdaşı Bir Edîbe Olup “Aşk-ı Vatan” Adlı EseriyleTanınmış Olan Kadın (1)Zafer Hanım 2/428-429164. Hangi Vasfıyla Meşhur Olduğu Açıklanmayan Meşhur Kadınlar (2)LLübeynâ bint Ukays 2/177SSâre bint Muhammed b. Âdem 2/419-420165. Meşâhîru’n-Nisâ’da Haklarında Bilgi Verilmiş Erkekler (7)AA’şâ-yı Ekber/Sannâcetu’l-Arab/Meymûn b. Kays/Ebu’l-Basîr 2/289-290A’şâ el-Hemedânî/Abdurrahman 2/221-222Hacer b. Amr/Âkilu’l-Mürâr 2/305Amr b. Hacer/Maksûr 2/305Hâris b. Amr 2/305Amr b. Hind/Muzırratu’l-Hicâra 2/305Menhal ibn Ubeyd b. Âmir el-Yeşkurî 2/306166. “Esmâ” Adındaki Sahabeden ve Tâbiînden Olan Erkekler (3)Esmâ b. Hârice el-Fezârî 1/38Esmâ b. el-Hârise 1/38Esmâ ibn Ribân 1/38167. “Âişe” Adındaki Arap Erkekler (2)Âişe b. Nemîr b. Vâkıf 2/27Âişe b. Usem 2/27378


168. “Acûz” Lâkaplı Erkekler (2)Acûzu’l-Yemen 2/52İbnu’l-Acûz/Hz. Hazkıyal 2/52169. “Ismetî” Adlı Rum Erkek Şâirler (1)Ismetî 2/64170. “Amre” İsmindeki Erkekler (1)Amre 2/90171. “Mâu’s-Semâ” Lâkaplı Erkekler (1)Âmir b. Hârise el-Ğıtrîf 2/197172. “Nevâbiğ” Lâkaplı Erkekler (4)Nâbiğa ez-Zübyânî Ziyâd b. Muâviye 1/267;2/254Nâbiğa el-Ca’dî Kays b. Abdullah 1/267;2/254Nâbiğa el-Hârisî Yezîd b. Ebân 1/267;2/254Nâbiğa eş-Şeybânî Cemel b. Sa’d 1/267;2/254173. “Nâciye” İsimli Erkekler (5)Nâciye b. el-A’cem 2/254Nâciye b. Cündüb 2/254Nâciye b. el-Hâris 2/254Nâciye b. Amr 2/254Nâciye b. Ka’b 2/254174. Uzun Ömürlü Meşhur Erkekler (6)Nasr b. Dehmân 2/325Umeyr b. Cündüb 2/326Düveyd b. Zeyd 2/327Muâz b. Müslim 2/327Nâbiğa el-Ca’dî 2/328Lebîd b. Rebîa el-Âmirî 2/328175. Kızlarına “Hanîfe” İsmi Verilmiş “Ebû Hanîfe” Lâkaplı Hanefî Mezhebi FıkıhÂlimleri (4)Ahmed b. Dâvud ed-Dîneverî 2/404-405Ahmed b. el-Musaddık b. Muhammed en-Neysâbûrî 2/405İmâm Cemâluddîn Ubeydullah el-Mahbûbî 2/405Kabîs eş-Şeybânî 2/405379


Ek VII: Mehmed Zihni Efendi’nin Meşâhîru’n-Nisâ’da Açıklama Yaptığı BaşlıklarınListesi 510Meşâhîru’n-Nisâ’daSayfa NumarasıBedrettin ÇetinerNeşrinde Sayfa NumarasıIstıtrâd 1 I/2-3 I/9-10Istıtrâd 2 I/49 I/62-63Istıtrâd 3 I/93-94 I/116-117Istıtrâd 4 I/147 I/178-179Istıtrâd 5 I/211 I/256Istıtrâd 6 I/267 I/322-323Istıtrâd 7 I/270-271 I/325-326Istıtrâd 8 I/299-300 I/358-359Istıtrâd 9 I/323-324 I/385-386Istıtrâd 10 I/356-358 I/421-424Istıtrâd 11 II/20 II/18Istıtrâd 12 II/29-35 II/29-35Istıtrâd 13 II/44 SâdeleştirilmemişIstıtrâd 14 II/73-77 II/73-76Istıtrâd 15 II/106-107 II/103Istıtrâd 16 II/108 II/104-105Istıtrâd 17 II/162-163 SâdeleştirilmemişIstıtrâd 18 II/184-186 II/184-185Istıtrâd 19 II/206-207 II/207Istıtrâd 20 II/211-212 II/212Istıtrâd 21 II/221-222 II/221-222Istıtrâd 22 II/225-226 II/225-226Istıtrâd 23 II/264-265 II/263-264Istıtrâd 24 II/307-313 II/307-313Istıtrâd 25 II/325-329 II/326-329Tetimme 1 I/3-6 I/10-13Tetimme 2 I/89 I/110510 Istıtrâd, Tetimme ve Fâide başlıklarının numaralandırılması tarafımızca yapılmış olup Meşâhîru’n-Nisâ’daböyle bir numaralandırma mevcut değildir.380


Tetimme 3 II/292-295 II/292-295Tetimme 4 II/305-306 II/305-306Fâide 1 II/53-54 SâdeleştirilmemişFâide 2 II/131 II/129Fâide 3 II/169 II/166-167Fâide 4 II/318-319 II/318-319Nükte I/1 I/7-8Hâtıra I/166-168 I/202-205Latîfe II/183-184 II/182-183Tenkîd II/302 II/302381


Akgül, Şükriye, İslâm Tarihçiliğinde Meşâhîru’n-Nisâ Geleneği ve Mehmed ZihniEfendi’nin Meşâhîru’n-Nisâ Adlı Eserinin İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Danışman:Doç.Dr.Seyfettin Erşahin, 386 s.ÖZET“İslâm Tarihçiliğinde Meşâhîru’n-Nisâ Geleneği ve Mehmed Zihni Efendi’ninMeşâhîru’n-Nisâ Adlı Eserinin İncelenmesi” konulu bu çalışmada İslâm tarihçiliğindekadınları tanıtan tabakât yazıcılığı, Zihni Efendi’nin Meşâhîru’n-Nisâ adlı eseri esasalınarak “meşâhîru’n-nisâ” olarak kavramlaştırılmış ve bu gelenekte kadınlara yer verentabakât kitaplarının bir kısmı incelenerek kadınlara nitelik ve nicelik olarak hangiyoğunlukta yer verildiği saptanmaya çalışılmıştır.Meşâhîru’n-Nisâ’yı kendisinden önceki tabakât kitaplarından ayıran en önemli farkyazılış amacıdır. Eser müellif tarafından dönemin Maarif Nezâreti’nin isteği üzerineDârulmuallimât’ta kız öğrencilere okutulmak üzere kaleme alınmıştır. Zihni Efendi,eserinde “örnek müslüman kadın profili” çizmiştir. Bu genel çerçevede üç amaçgerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Farklı sanatsal, sosyal, ilmî ve meslekî sahalarda temâyüzetmiş hanımlar cinsel kimlikleriyle değil yaptıklarıyla ön plâna çıkartılarak kız öğrencilereörnek olarak sunulmuştur. Diğer taraftan kadının ahlâkî yönüne önem verilmiş ve farklıyönleriyle tanıtılan pek çok güzel ahlâklı hanım örnek alınacak güzîde şahsiyetler olaraktanıtılmıştır. Bu konuda özellikle “iyi eş” ve “iyi anne” olmaya ağırlık verilmiştir. Sonolarak da eserde yeri geldikçe tarih, din, sanat, edebiyat gibi değişik alanlardabilgilendirme maksadı güdülmüştür.Meşâhîru’n-Nisâ, evrensel bir dünya görüşüyle yazılmıştır. Eserde zaman, mekân,meslek, milliyet, din ve sosyal statü farkı gözetilmeksizin herhangi bir vasfıyla meşhurolmuş pek çok kadın tanıtılmıştır. Meşâhîru’n-Nisâ, sadece müspet mânâda meşhur olmuşkadınları tanıtan bir eser de değildir. Zihni Efendi, eserinde öğrencilere örnek olsun diyemüspet yönde tanınmış kadınlara; ibret olsun diye de menfî yönde tanınmış olanlara yervermiştir.Bu çalışmada ağırlıklı olarak Meşâhîru’n-Nisâ’da çizilen “örnek müslüman kadınprofili” üzerinde durulmuştur. Bununla birlikte Meşâhîru’n-Nisâ’dan Zihni Efendi’nindin ve dünya görüşü hakkında bilgi edinmek de mümkündür. Eserde konuyla alâkalı bolmiktarda malzeme mevcuttur.382


Akgül, Şükriye, The Meşahiru’n-Nisa (‘Successful Women’) Tradition in IslamicHistoriography and the Examination of Mehmed Zihni Efendi’s Work on Meşahiru’n-Nisa, Master’s Thesis, Advisor: Assoc. Prof. Seyfettin Erşahin, 386 p.SUMMARYIn this study on “The Meşahiru’n-Nisa (‘Successful Women’) Tradition in IslamicHistoriography and the Examination of Mehmed Zihni Efendi’s Work on Meşahiru’n-Nisa,” Mehmed Zihni Efendi’s work has been taken as a basis in the introduction ofwomen in Islamic historiography that has been conceptualized as “Meşahiru’n-Nisa” inwritings on social classes. Within this tradition, a partial examination has been carried outon books written on social classes to determine on how much emphasis has been given onthe “type and number” of women.The most important difference that separates “Meşahiru’n-Nisa” from previoustraditional books on social classes is the reason it was written. The author wrote his work atthe request of ‘Maarif Nezareti’ ( Ministry of Education) to be read to young girl studentsat ‘Darulmuallimat’at that time. Zihni Efendi portrayed a “model Muslim woman profile”in his study. Within this framework, the author tried to realize three aims: Women whohave become noted in different artistic, social, scientific and occupational areas notbecause of their gender but because they provide as an example with what they have doneto young girl students. On the other hand, the moral side of a woman was given importanceand very many moral women introduced in their various aspects were given as an exampleof their eminent personalities. In particular, emphasis was given on being a “good wife”and a “good mother.” Lastly, where appropriate, the work’s aim was also to provideinformation on various subjects such as history, religion, art and literature.“Meşahiru’n-Nisa” was written from a universal point of view. The work introducesmany successful women regardless of time, place, occupation, nationality or socialstanding. “Meşahiru’n Nisa” is not only a work that portrays famous women based on theirpositive aspects; Zihni Efendi portrays both well-known women with their positive aspectsas an example, as well as women known with their negative aspects as a lesson to students.This study focuses mainly on “the model Muslim women profile” drawn in“Mesahiru’n-Nisa.” At the same time, it is possible to gain knowledge of Zihni Efendi’sviews on religion and the world fron the said work. There are quite a number of materialson this subject in “Meşahiru’n Nisa”.383

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!