12.07.2015 Views

arap dılınde mustesna - gariban tavuk

arap dılınde mustesna - gariban tavuk

arap dılınde mustesna - gariban tavuk

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

T.C.MARMARA ÜNİVERSİTESİSOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜİLAHİYAT ANABİLİM DALIARAP DİLİ VE BELÂĞATI BİLİM DALIARAP DİLİNDE MÜSTESNÂYüksek Lisans TeziSemira YAYARDanışman: Yrd. Doç. NUSREDDİN BOLELLİİstanbul, 2006


ÖNSÖZArap dili tarihte yer alan en eski ve en zengin dillerden biridir. Hz. Peygamber(s.a.v.)’in tebliğ ettiği İslam dininin Arap toplumunda neşv-ü nemâ bulması, mukaddeskitap Kuran-ı Kerîm’in Arap diliyle nâzil olması ve yine Hz. Peygamber’in söz, fiil vetakrîrlerinden müteşekkil hadis kültürünün bu dille vârid olması, Arap dilinin öneminiartıran ve ona ivme kazandıran en önemli unsurlardır. Ayrıca Arap dili, sahip olduğu buözelliklerinden dolayı kendi özünü sürekli muhafaza edebilmiştir. İslam topraklarınınfetihlerle genişlemesi ve İslam ana kaynaklarının bu dilde kaleme alınmış olması, Arapdilini sadece Arapların kullandığı bir dil olmaktan çıkararak onu evrensel bir dil olmaözelliğine kavuşturmuştur. İslam dininin yayılması, değişik kültür ve milletlere mensupMüslüman ilim adamlarını bu dili öğrenmeye ve bu dilde eserler vermeye itmiştir.Böylece, Arap dili ve belâgatına kazandırılan bu çalışmalar, dilin zenginliğine vegelişimine katkıda bulunmuştur. Osmanlı devletinin uzun bir dönem İslamcoğrafyasında hükümrân olması ve Arap dilini kültür ve edebiyat dili olarak tercihetmesi de bu dilin geniş bir alanda etkin ve rağbet gören bir dil olarak kullanımını ve budilde önemli eserler neşredilmesini sağlayan bir diğer önemli etken olmuştur.Arap dili ve belâgatında geniş yer tutan önemli konulardan biri olması;özellikle de Kuran-ı Kerîm’de çokça kullanılan bir üslûp olarak karşımıza çıkmasıhasebiyle “istisna konusunu” araştırma mevzûmuz olarak tercîh ettik.Çalışmamız, bir giriş ve dört bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde Arapdilindeki ilk filolojik çalışmalara genel bir bakış yaparak, sarf ve nahiv ilimlerinindoğuşunu ve gelişimini ele aldık.I


Birinci bölümde, istisnânın tanımını ele aldık istisnâ cümlesinin unsurları ileistisnânın çeşitli kriterlere göre tasnif edilen kısımlarını incelemeye çalıştık.İkinci bölümde, istisnâ edatlarını, bu edatların kullanım şekillrini veözelliklerini teker teker zikrettik.Üçüncü bölümde, daha önce giriş bölümünde zikrettiğimiz dil mekteplerinin(ekollerinin) istisnâ konusundaki ihtilâf noktalarını özetle ele almaya gayret ettik.Dördüncü bölümde ise; kendi alanlarında önemli bir konuma sahip olanistisnâya, belâgat ve fıkıh ilimleri açısından özet olarak değinmeye çalıştık.Araştırmamıza kaynaklık teşkil eden eserleri mümkün olduğunca bu alandayayınlanmış eski ve modern Arap dili ve belâgatı eserlerinden, kısmen de bu alandaneşredilmiş Türkçe kaynaklardan seçtik.Bu çalışmamızda, başta konu seçiminde ve özellikle de kaynak temininde bizeyardımcı olan, tezimizi titizlikle yönlendiren, değerli fikirleriyle çalışmamızın hersafhasında bize ışık tutan danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Nusreddin BOLELLİ’ye,maddî-mânevî teşvik ve yardımlarıyla çalışmamıza destek olan değerli hocalarım; Prof.Dr. Mehmet ERKAL ve Numan YAZICI’ya, ayrıca tezin yazımı esnasındakarşılaştığımız sorunların giderilmesinde yardımlarını esirgemeyen tüm arkadaşlarımateşekkürü bir borç bilirim.Semira YAYARİstanbul-2006II


İÇİNDEKİLERÖNSÖZ........................................................................................................................ IİÇİNDEKİLER...........................................................................................................IIIKISALTMALAR........................................................................................................VIIIGİRİŞ BÖLÜMÜARAP DİLİNE DAİR İLK FİLOLOJİK ÇALIŞMALARAGENEL BİR BAKIŞI. Arap Dilinde İlk Filolojik Çalışmalar............................................................... 1II. Nahiv ve Sarf İlimleri..........................................................................................3A. Nahiv İlmi (Sentaks)....................................................................................... 3B. Sarf ilmi (Morfoloji)........................................................................................4C. Nahiv ve Sarf İlimlerin Doğuşu ve Gelişimi...................................................4III. Dil Mektepleri......................................................................................................7A. Basra Dil Mektebi........................................................................................... 7B. Kufe Dil Mektebi.............................................................................................8C. Bağdat Dil Mektebi....................................................................................... 8D. Endülüs Dil Mektebi....................................................................................... 9E. Mısır Dil Mektebi............................................................................................9I. BÖLÜM‏”الاستِث ْن َاءُ“‏ İSTİSNÂI. Tanım....................................................................................................................10II. İstisna Cümlesinin Unsurları............................................................................. 1212 ‏.........................................................................................”المست َث ْن َى“‏ A. Müstesnâ”.......................................................................... 13 المست َث ْن َ ى مِن ْه B. Müstesnâ Minh “C. İstisnâ Edatları.................................................................................................13III


III. İstisnâ’nın Kısımları (Çeşitleri)......................................................................... 15A. Müsbet ya da Menfi Olması Bakımından İstisnâ............................................151. Mûceb İstisnâ............................................................................................. 152. Gayr-ı Mûceb İstisnâ..................................................................................18a. İstisnânın Nefy İle Oluşmasına Dair Bazı Örnekler.............................. 18b. İstisnanın Nehy İle Oluşmasına Dair Bazı Örnekler............................. 18c. İstisnanın İstifhamla Oluşmasına Dair Bazı Örnekler........................... 18B. Müstesnânın Cinsi Bakımından İstisnâ........................................................... 1920 ‏...............................................................”الاستِث ْن َاء المت َّصِلُ“‏ 1. Muttasıl İstisnâa. Muttasıl-Mûceb İstisnâ.......................................................................... 22b. Muttasıl-Gayr-ı Mûceb İstisnâ...............................................................222. Munkatı‘ (Munfasıl İstisnâ)........................................................................23a. Munkatı’ Mûceb İstisnâ......................................................................... 27b. Munkatı’ Gayr-ı Mûceb İstisnâ............................................................. 27C. Müstesnâ Minh’in Zikredilmesi Bakımından İstisnâ......................................281. Tam İstisnâ................................................................................................. 28a. Tâm Muttasıl Mûceb İstisnâ.................................................................. 29b. Tâm Muttasıl Gayr-ı Mûceb İstisnâ.......................................................29c. Tâm Munkatı’ Mûceb İstisnâ.................................................................30d. Tâm Munkatı’ Gayr-ı Mûceb İstisnâ..................................................... 302. Müferrağ İstisnâ......................................................................................... 32a. Müferrağ Muttasıl Mûceb İstisnâ.......................................................... 38b. Müferrağ Muttasıl Gayr-ı Mûceb İstisnâ...............................................40c. Müferrağ Munkatı’ Mûceb İstisnâ.........................................................40d. Müferrağ Munkatı’ Gayr-ı Mûceb İstisnâ............................................. 41II. BÖLÜMİSTİSNÂ EDATLARIKULLANIMLARI VE ÖZELLİKLERİI. İstisnâ Edatları.................................................................................................... 42A. İstisnâ Edatlarının Kısımları........................................................................... 421. Harf Olan İstisnâ Edatları...........................................................................42IV


2. İsim Olan İstisnâ Edatları...........................................................................433. Fiil Olan İstisnâ Edatları.............................................................................434. Hem Fiil Hem Harf Olan İstisnâ Edatları...................................................43II. İstisnâ Edatlarının Kullanımları ve Özellikleri................................................43A. Harf Olan İstisnâ Edatları................................................................................43“illâ”................................................................................................... 43 ‏”إِلا َّ“‏ 1.a. nın‏”إِلا َّ“‏ Müstesnâsının İ’rabı..................................................................45(1) Mansûb Olması............................................................................... 45Olması...................... 48 nın Müstesnâsının Mansûb veya Bedel ‏”إِلا َّ“‏ (2)Alması...............52 nın‏”إِلا َّ“‏ Müstesnâsının Harekesini Âmiline Göre (3)(a) Fâil olması.................................................................................. 52(b) Nâibu’l-fâil olması......................................................................53(c) Mef’ulün-bih olması................................................................... 53(d) Mef’ulün-li eclih olması............................................................. 53(e) Mef’ulün-fih olması....................................................................53(f) Mef’ulü mutlak olması................................................................53(g) Hal olması...................................................................................53(h) Temyiz olması............................................................................ 53(l) Haber olması................................................................................53b. nın‏”إِلا َّ“‏ Üslupta Tekrarlanması..............................................................54Tekrarlanması............................................ 55 nın‏”إِلا َّ“‏ Te’kid Amaçlı (1)(2) Te’kid Amacı Dışında nın‏”إِلا َّ“‏ Tekrarlanması................................ 58c. nın‏”إِلا َّ“‏ ‏”غ َير‏“‏ Mânasında Kullanılması................................................. 6266 ‏..........................................................................”ل َما“‏ Anlamındaki ‏”إِلا َّ“‏ d.e. Vasıf ‏............................................................................................‏sı‏”إِلا َّ“‏ 67B. İsim Olan İstisnâ Edatları................................................................................ 70‎70‎‏...........................................................................................................”غ َير‏“‏ .175 ‏.........................................................................................................”سِوى“‏ 2.3. ‏”غ َير‏“‏ ve ‏”سِوى“‏ Arasındaki Farklar............................................................764. ‏”غ َير‏“‏ ve Benzerlerinin Müstesnâsına Tâbii Olan Kelimelerinin Hükmü (İrabı)..80V


81 ‏.......................”خ َلا َ ، عدا،‏ حاش َا “ Edatları C. Hem Fiil, Hem de Harf Olan İstisnâ‎81‎‏............................................................................................................”خ َلا َ“‏ .1‎85‎‏............................................................................................................”عدا“‏ .2‎87‎‏..........................................................................................................”حاش َا“‏ .3‎93‎‏...........................................”لا يك ُون‏“‏ ‏,”ل َيس‏“‏ D. Sadece Fiil Olan İstisnâ Edatları‎93‎‏...........................................................................................................”ل َيس‏“‏ .1‎98‎‏......................................................................................................”لا يك ُون‏“‏ .2E. Şibh-ü İstisnâ...................................................................................................99‎99‎‏.......................................................................................................”لا سِيما“‏ .1a. سِيما“‏ ‏”لا ile İlgili Genel Hükümler.........................................................101‎105‎‏.............................................................................................................”بيد‏“‏ .2III. BÖLÜMNAHİV EKOLLERİNİN İSTİSN KONUSUNDAKİİHTİLAF NOKTALARII. İstisnâ ve Çeşitleri Hakkındaki İhtilafları…………….................................... 107A. “İstisnâ”nın Ne Olduğu Konusundaki Fikir Ayrılıkları.................................. 107B. İstisnânın Çeşitleri Konusundaki İhtilafları.................................................... 110C. Müstesnâ’yı Nasbeden Âmil Konusundaki İhtilafları.....................................112II. İstisna Edatları Hakkındaki İhtilafları............................................................. 115A. ‏”إِلا َّ“‏ Edatı Hakkındaki İhtilaflar......................................................................115B. ‏”سِوى“‏ Edatı Hakkındaki İhtilaflar.................................................................. 116C. ‏”حاش َا“‏ Edatı Hakkındaki İhtilaflar...................................................................116D. ‏”خ َلا َ“‏ Edatı Hakkındaki İhtilaflar.................................................................... 117E. ‏”ل َيس‏“‏ ve يك ُون‏“‏ ‏”لا Edatları Hakkındaki İhtilaflar............................................118IV. BÖLÜMBELÂGAT VE FIKIH İLİMLERİAÇISINDAN İSTİSNÂI. Belâgat İlmi Açısından İstisnâ........................................................................... 119A. Belâgat İlmi.....................................................................................................119B. Belâgat İlminde İstisnâ....................................................................................120VI


1. Lûgavî İstisnâ............................................................................................. 1242. Sınâî İstisnâ................................................................................................ 1243. Belâgat İlminde Ele Alınan Diğer İstisnâ Çeşitleri.................................... 130a. Hasr İstisnâsı..........................................................................................130b. Mânevi İstisnâ........................................................................................132c. Sayı (Adet) İstisnâsı...............................................................................133d. Gayr-i Mûceb İstisnâ............................................................................. 134II. Fıkıh İlmi Açısından İstisnâ............................................................................... 135A. Tahsîsin Tanımı……………………………………………………………...1361. Tahsîs..........................................................................................................1362. Tahsîsin Geçerliliği.................................................................................... 136B. Fıkıh İlminde İstisnânın Tanımı ve İstisnâ İle İlgili Genel Görüşler.............. 1371. Fıkıh İlminde İstisnânın Tanımı.................................................................1372. İstisnânın Tahsîs Delili Olabilmesi İçin Taşıması Gereken Şartlar........... 1393. Müstesnânın Hüküm İspat Edip Etmemesi................................................ 142C. Tahsîs İle İstisnâ Arasındaki Farklar...............................................................1451. Nitelikleri Bakımından...............................................................................1462. Delilleri Bakımından.................................................................................. 1473. Etkileri Bakımından................................................................................... 147SONUÇ...................................................................................................................... 148BİBLİYOGRAFYA....................................................................................................150VII


KISALTMALAR- a.g.e. : Adı geçen eser.- a.g.m. : Adı geçen makale, adı geçen madde.- a.s. : Aleyhisselam.- b. : Bin veya İbn.- Bkz. : Bakınız.- Çev. : Çeviri.- DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.- Hz. : Hazreti.- hzr. : Hazırlayan.- nşr. : Neşreden.- r.a. : Radıyallahu anh.- s. : Sayfa.- thk. : Tahkik eden.- ts. : Tarihsiz.- v. : Vefat.- vb. : Ve benzerleri.- vd. : Ve devam.VIII


GİRİŞ BÖLÜMÜARAP DİLİNE DAİR İLK FİLOLOJİK ÇALIŞMALARAGENEL BİR BAKIŞI. Arap Dilinde İlk Filolojik ÇalışmalarKöklü bir dil olan Arap dili, Sami dilleri ailesindendir. 1 Varlığını devam ettiriphala konuşulmakta olan Arap dili, derin ve engin zenginliklere sahip olması yönüyle,muhteşem bir edebiyat ve belâgatı da içinde barındırmaktadır. Bu dilde bir mana çoksayıda kelime ile ifade edilebilmektedir. Araplar, gerek yaşadıkları olaylar, gerekseduyguları ile ilgili olarak yeni kelimeler oluşturmaktan kaçınmamışlardır. Bu nitelikleresahip olan bir dil, elbetteki filolojisinin de oluşmasına neden olacak ihtiyacı bünyesindebarındırmaktaydı. Bu nedenle; dilin filolojisini meydana getiren sarf-nahiv ve lügat ileilgili ilmi çalışmalar, bazı müsteşriklerin iddia ettiklerinin aksine “komşumedeniyetlerden etkilenme” sonucu değil de, tamamen kendi ihtiyaçları ve dilingelişimi adına yapılan araştırmalar ile ortaya çıkmıştır. 2Araplar’ın sözlü edebiyâtının gücü tartışılmaz bir gerçektir. Özellikle“Muallâkâtu’s-eb’a” olarak bilinen şiirlerin belâğâtı ve edebiyattaki başarıları, câhiliyeşiiri ve bunların barındırdıkları tarihî-toplumsal gerçeklikleri, Arap toplumunun duyguve düşüncelerini yansıtmaya yarayan dili olmuştur.İslâmiyetle birlikte Arap dili için, yeni bir dönem başlamıştır. Hz.Peygamber’in (s.a.v.), dile olan hâkimiyeti ve etkin hitâbet kâbiliyetiyle bir toplumuninanç değerlerini değiştirebilme başarısının dille alâkasız olduğunu söylemekimkansızdır. Hz. Peygamber’in (s.a.v.), dile önem vermesi ve müslümanları bu konuda1 Ahmed Abdulgafur ‘Attar, Mukaddimetu’s-Sıhah, s. 11; Fehmi Abdurrahman, Medresetü’l-arab,İstanbul 1304/1868, s. 18; Mehmet Fehmi, Tarih-i edebiyât-ı arabiyye, İstanbul 1322, s. 79.2 Şevkî Dayf, el-Medârisu’n-nahviyye, Dımaşk, 1416/1997, s. 20.1


ilinçlendirmesi ile, Arap diline sâhip çıkma ve onu doğru kullanma çabası oldukçaartmıştır.Hz. Peygamber’e (s.a.v.) indirilen Kur’an-ı kerîm, edebî bir dil şâheseridir.Sahâbelerin peygamber hadislerini öğrenmeye çalışırken gösterdikleri olağanüstü dikkat,şüphesiz hadis lafızlarının doğruluğu ile de alâkalı idi.Hz. Peygamber’in işâretiyle, Hz. Ali (r.a.) tarafından girişilen dilin doğrukullanılması ve doğru öğrenilmesi gayretleri ve Ebu’l-Esved ed-Düelî’nin (v. 79/688-689) çalışmalarıyla iyice gelişen dil çalışmaları, “nahiv” ilminin ortaya çıkması vegelişmesi, daha sonraki zamanlarda dil ekollerinin oluşumuna da zemin hazırlamıştır. 3İlk kurulan ekol, Ebu’l-Esved ed-Düelî’nin kurucusu olduğu Basra ekolüdür.Daha sonra değişik görüş ve delillendirmeleriyle bu ekole tepki olarak ortaya çıkanKûfe ekolü de Ebû Ca‘fer Muhammed b. Ebi Sâre er-Ruâsî (v. 187/803) kuruculuğundafaydalı çalışmalara imza atılmasına vesîle olmuştur. 4H. III. yy’da artık ekoller oluşmuş durumdaydı. Bu arada dil çalışmaları“nahiv” (sentaks) çatısı altında değerlendirilemeyecek kadar genişlemiş olduğundanmorfoloji “sarf” ile ayrı bir alan olarak ilgilenilmeye ve dilde uzmanlaşılmayabaşlanıldı. 5Bağdat’ta, hicri IV asrın başlarından itibaren Basra ve Kûfe ekollerinin başarılıbir şekilde meczedilmesi ile özgün bir ekol olan Bağdat ekolü ortaya çıktı. H. III. asrınsonlarında farklı bir tavra, dil anlayışına sahip olan Mısır ve Endülüs ekollri daha çokkıymetli şerhlerin yazılmasında öncü olmuşlardır. 6Kur’an-ı kerîm gibi bir dil hârikası ve insanları hayrân bırakan hadis külliyâtıile bayraklaştırılan dil ve onun insan hayatındaki önemi, islâm anlayışıyla Arap diliningelişimi için lokomotif görevini ifâ etmiştir. 73 İbnu’n-Nedim, el-Fihrist, Beyrut 1994, s. 61; el-Kıftî, İnbâhûr-rûvat ’ale enbâhi’n-nûhât, Beyrut,1406/1986, I, 39-40; İbn Usfûr, el-Mukarreb, (thk. Adil Ahmed Abdulmevcûd-Ali MuhammedMuavvaz), Beyrut 1998, s. 5.4 İbnu’n-Nedim, a.g.e., s. 89.5 M. Nihat Çetin, “Arap maddesi”, DİA, III, 296.6 Şevkî Dayf, el-Medârisu’n-nahviyye, s. 245 vd. .7 Bkz. Şevkî Dayf, a.g.e., s. 9-150.2


II. Nahiv ve Sarf İlimleriA. Nahiv İlmi (Sentaks)Bir terim olarak Arapçanın dilbilgisi kurallarını inceleyen ilim için kullanılan“en-Nahv” ‏”الن َّحو“‏ kelimesi ‏”ن َحا“‏ fiilinden türemiştir. Kelime manası itibariyle; yol,cihet, yön, kasıt, yönelmek, kastetmek, bir yana yönelmek, -e doğru, gibi, göre vb.anlamlara gelir. 8Istılahî anlamı itibariyle ise nahiv; “kelimenin cümle içindeki durumuna görei’rabını (el-i’râb) ele alan ilim dalıdır.” şeklinde ta‘rif edilir. 9Cümle içinde yer alan kelimeler, mu’rab (sonu değişen) ve mebnî (sonudeğişmeyen) olmak üzere iki kısma ayrılır. İşte nahiv ilminin içerdiği kurallar mu’rabolsun mebnî olsun bu kelimelerin cümle içindeki görevlerini ve i’rab durumlarınıaçıklamaktadır. 10 Asım Efendi, nahiv kelimesini açıklarken; “Onunla Arabçanın yeri vemetodu anlaşılır” diyerek, nahvin Arap dilindeki konumunun öneminivurgulamaktadır. 11 “Nahiv” kelimesinin, Arapça dilbilgisine ad olmasıyla ilgilirivayetlerden biri şöyledir: Hz. Ali (r.a.), dil hatalarına karşı birtakım tedbirler düşünürve bu hatalardan dolayı oluşan kaygılarını kendisi ile paylaştığı Ebü’l-Esved ed-Düelî’ye; “. ” “işte bu şekilde yürüt, bu minval üzere yap” talimatını verir.ا ُ ن ْح هذ َا الن َّحوBundan dolayı Arapça gramerinin adının “nahiv” olduğu tahmin edilmektedir. 12Nahiv ilmi, bazı müsteşriklerin açıkladıkları gibi, farklı kültür vemedeniyetlerin dillerinden etkilenme suretiyle değil, tamamen Arap dilcilerin çaba veçalışmaları, dil üzerine gösterdikleri hassasiyet sonucu ortaya çıkmış bir ilimdir. 138 İbn Manzûr, Lisânü’l-arab, Beyrut (ts.), XV, 309-310; Mütercim Asım Efendi, Kâmus Tercümesi,İstanbul 1304/1886-87, IV, 1193-1194.9 İbn Manzûr, a.g.e., XV, 309-310; İbn Usfûr, el-Mukarreb, s. 5; Tehânevî, Keşşâfu ıstılahâti’l-fünûn,Beyrut 1998, I, 24-25.10 İbn Manzûr, a.g.e., XV, 309-310; İbn Usfûr, el-Mukarreb, s. 5.11 Mütercim Asım Efendi, a.g.e, IV, 1194.12 İbnu’l-Enbârî, Nûzhatü’l-elibbâ fi tabakâti’l-udebâ, Bağdat 1959, s. 18; İbnu’n-Nedim, a.g.e., s. 61; İbnUsfûr, el-Mukarreb, s. 6.13 Şevkî Dayf, a.g.e., s. 20.3


Hicri I. asrın sonuna kadar nahiv ilmi, sarf ilmini de bünyesinde barındıracakşekilde gelişmiş, daha sonra sarf ilmi müstakil bir ilim dalı haline gelmiştir. Nahivkelimesi başlangıçta morfoloji ve sentaksı içine alan geniş manasıyla gramer karşılığıolarak kullanılıyordu. Ancak III. (IX) yüzyılda morfoloji sarf adıyla hemen hemen ayrıbir ıhtisâs sahası haline geldi ve nahiv daha çok sentaksı ifade etti. 14B. Sarf ilmi (Morfoloji)Sarf ‏,”الصرف“‏ sarafa ‏”صرف َ“‏ fiilinden türemiş bir kelimedir. Sözlük anlamıolarak döndürme, uzaklaştırma, sarfetme, bir halden başka bir hale çevirme, dövizbozma, çekim vb. anlamlara gelir. 15Istılahî manası bakımından ise sarf; “istenilen manayı elde etmek içinkelimenin aldığı şekiller hakkında bilgi veren ilim dalıdır.” Şeklinde ta‘rif edilir. Başkabir ifadeyle; fiili kök ve tasriflerini (çekimlerini) isim ve sıfatların yapılışı, müennesmüzekker,müfred, tensiye ve cemilerinin oluşumunu vb. durumları kapsayarakkelimelerin şekilleri ile detaylı bir şekilde meşgul olur. Bu ilme “Tasrif ilmi” de denir. 16C. Nahiv ve Sarf İlimlerin Doğuşu ve GelişimiHz. Peygamber (s.a.v.), “. ” diyerek kendisininأن َا أف ْصح العربِ‏ بيد أن ِّي مِن ق ُريشArapların en fasihi ve Arapça lehçelerini en iyi kullanan kişi olduğunu bildirmiştir. 17Dolayısıyla O’nun fesahatı, yaşadığı dönemde kendisine inanan, inanmayan herkesindikkatini çekiyordu. O, bir önder ve örnek biri olarak Arap dilini hem yenilemiş hem deArapların unuttukları ibareleri hatırlatmıştır. Nitekim, <strong>arap</strong>çadaki unutulmuş bazıkelimelerin yine onun tarafından kullanıldığı veyahut kullanılan bazı kelimelerin, O’nun(s.a.v.) dilinde yeni anlamlar kazandığı açıktır. Çevresinde, az da olsa, hatalı14 Çetin M. Nihat, DİA, a.g.m., III, 296.15 İbn Manzûr, a.g.e., IX, 189; ez-Zebîdî, Tâcü’l-arûs, (thk. İbrahimu’t-Terazî), Beyrut 1987, XXIV, 13;Mütercim Asım Efendi, a.g.e, III, 640; İbn Usfûr, el-Mukarreb, s. 7-8.16 İbn Usfûr, el-Mukarreb, s. 7-8; Muhammed Muhyiddin Abdûlhamid, Durûsu’t-tasrif, Beyrut 1990, s.4-5.17 Aclûnî, İsmail b. Muhammed, Keşfûl-hâfa ve müzîlü’l-ilbas ‘amma iştehere minel’l-ehâdîs’alaelsineti’n-nâs, Beyrut, 1985, I, 201.4


konuşmalar varsa, onları da düzeltiyordu. Ashab da O’nu örnek alarak hatasızkonuşmaya çalışıyor, onlar da hatalı konuşanları uyarmaktan çekinmiyorlardı. 18Hz. Peygamber’den (s.a.v.) sonra İslam âleminin fetihlerle genişlemesi, diğermilletlerin islamı seçip Arapçayı öğrenmeye yönelmeleri, birçok gramer ihlallerinin vehatalarının ortaya çıkmasına neden oluyordu. Kıraatta ve günlük konuşmalarda “lahn”olarak adlandırılan harf ve hareke yanlışlarının yapılması arttı. Sahabî ve onlardan sonragelenler, Hz. Peygamber’den (s.a.v.) öğrendiklerini koruma çabasına girdiler. Kur’an-ıKerim ve hadislerin Arapçaya kazandırdığı gelişmenin sürdürülebilmesi amacıyla,islâmî ilimlere paralel olarak, Nahiv, Sarf, Belagat ve Lugat gibi ilimler ortaya çıktı. 19Dil kurallarının tesbiti ile konuşma hatalarının önüne geçilmesinidüşünenlerden biri Hz. Ali (v. 40/661) (r.a.) idi. Hz. Ali, bu konu ile ilgili birtakımhazırlıklar yapıyor ve görüştüğü kimselerle fikir alış verişinde bulunuyordu. 20 Aynıdüşüncelere sahip olan Ebû’l-Esved ed-Düelî de (v. 79/688-689) bu tür hatalarlakarşılaşmaktan şikayetçi oluyordu. Hz. Ali, Ebu’l-Esved’e nahiv ilminin ana hatlarıhakkında bilgi vermiştir. 21 Böylece ilk defa Ebû’l-Esved ed-Düelî. Hz. Ali’nin kendisineöğrettiği ilk kaidelerle çalışmaya başladı. Bazı çevreler tarafından Nahiv ilminin buşekilde başladığı ve daha sonra geliştiği kabul edilir. 22 Nahiv ilminin kurucuları olarakNasr b. Asım el-Leysî (v. 90/708) ve Abdurrahman b. Hürmüz (v. 117/735) gibialimlerin olduğu iddia edilse bile, bunların Ebû’l Esved’in talebeleri oldukları kabuledilir. 23 Bu konu hakkında aksi görüş beyan edenler, görüşlerini ispat edecek ilmi birdelil gösterememişlerdir. 24Mısır ekolü mensupları da bazı tashih ve nakillerden sonra nahiv ilmini ilkkuranın Hz. Ali olduğunu kabûl ederler. Bu yeni ilmi Hz. Ali’den Ebu Esved, ondan Nasrb. Âsım el-Basrî, ondan da Ebû Âmr b. Âla devralmıştır. Daha sonraları bu ilim, Halil b.18 İbnu’l-Enbârî, a.g.e., s. 19-20; Mütercim Asım Efendi, a.g.e, I, 103.19 İbnu’l-Enbârî, a.g.e., s. 19-20.20 İbnu’l-Enbârî, a.g.e., s. 18.21 İbnu’l-Enbârî, a.g.e., s. 21; Hüseyin Küçükkalay, Kur’an Dili Arapça, s. 147; el-Kıftî, a.g.e.,1406/1986, I, 39-40; 42.22 İbnu’l-Enbârî, a.g.e., s. 18; Suyuti, el-Müzhir, II, 397; Mehmet Zihni Efendi, el-Müktedab mine’lmüntehabfi ta’li’mi’l-lügati’l-Arap, İstanbul 1304, s. 8; el-Kıftî, a.g.e., 1406/1986, I, 41.23 İbnu’l-Enbârî, a.g.e., s. 19.24 Muhammed Muhtar, Tarihun nahvil-Arabî, s. 44.5


Ahmed’in, Halil b. Ahmed’den de Sibeveyh’in kanalıyla, Ebu’l Hasan Said b. Mes‘adeel- Ahfeş’e intikal etmiş ve ondan sonra gelen dilciler tarafından sistemleştirilmiştir. 25İlk dönemlerde, ilim dallarının sınırlarının tâyin edilmemiş ve birbirlerindenayrılmamış olmasından dolayı âlimler, Arap dili konularını, birbirinden ayırmadan,ilimlerin sistematiğine dikkat etmeden bir arada ele alıyorlardı. Bu ilk dönemlerde sarfile ilgili konularda incelenen diğer konular içerisinde ele alınıyordu. 26Daha sonraki dönemlerde ilimler tedrici olarak birbirinden ayrıldı. Nahivsentaksı, sarf da morfolojiyi ele alan müstakil birer ilim haline geldiler. 27 Lûgat ilmi ise,bunların yanında sınırları daha belirgin bir ilim dalı olmuştur. 28Sarf ilminin kimin tarafından kurulduğu konusu tartışmalı olmakla birlikte,Muhammed Muhyiddin Abdülhamid “Durüsu’t-Tasrif” adlı eserinde konuyla ilgili şubilgileri aktarır: “Araştırmacılar nezdinde, Kufe alimlerinin ilklerinden ve önderlerindenbiri olan Ebu Müslim Mu’azu’l-Herrâ (v. 65/187) sarf İlminin kurucusu olarak meşhurolmuştur.” Müellif, bu görüşü belirtmekte, fakat bunun kesin olarak doğru olmadığınısöylemektedir. Çünkü sarf ilminin konuları, ondan önce nahiv ilminin konuları içindeyer alıyordu. Fakat rahatlıkla denilebilir ki, Mu’az sarf konularını diğer ilimlerdenayırarak inceleyen ve bu konuda eser veren ilk kişidir. Ondan sonra gelen alimler onunyöntemini benimseyerek, onun yolundan gitmişlerdir. 29 Fakat bu müellifin eserleri,günümüze ulaşamamıştır. 30Kesin olmamakla birlikte, genel görüşe göre; Ebu Osman Bekr b. Habib el-Mazinî (v. 246/860-861)’nin “et-Tasrîf” adlı eseri müstakil olarak te’lif edilen ilk sarfkitabıdır. Fakat bu kitabın günümüze kadar ulaşmış olan ilk müstakil sarf eseri olmaözelliği tartışmasızdır. 31 Sibeveyhin el-Kitab-ı da bir sistematik ve uyum içinde kalemealınmış olmakla birlikte son bölümü sarfa ayrılmıştır. 3225 el-Kıftî, a.g.e., 1406/1986, I, 41-42.26 Muhammed Muhyiddin Abdülhamid, a.g.e., s. 45.27 İbn Manzûr, a.g.e., XV, 309-310.28 Çetin M. Nihat, DİA, a.g.m., III, 296.29 Muhammed Muhyiddin Abdülhamid, a.g.e., s. 8-9.30 Hayreddîn Zirikli, el-A‘lâm, VII, Beyrut 1992, s. 258.31 Taşköprüzâde, Miftâhu’s-sa‘âde, Beyrut 1985, I, 128; Katip Çelebi, Keşfu’z-zunûn, Beyrut 1990, I, 412.32 Muhammed Muhyiddin Abdülhamid, a.g.e., s. 8; Bkz. Sibeveyh, el-Kitap, V, 240-394.6


III. Dil MektepleriA. Basra Dil MektebiEbu’l-Esved ed-Düelî’nin gayretlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkan gramerve lügat çalışmaları, hicri I. Asrın başlarında ilk önce Basra’da daha sonra Kufe’degerçekleşmiştir. Ebü’l-Esved ve onun en meşhur talebeleri; Anbese b. Madan ile Yahyab. Ya’mer (v. 129/746) ve Anbese’nin talebesi olan Abdullah b. Ebi İshâk el-Hadramî(v. 127/745) gibi dilcilerin “Basra Dil Mektebi”ni oluşturdukları kabul edilmektedir. 33Basra dil mektebinde; Abdullah b. Ebi İshâk (v. 127/745), Halil b. Ahmed el-Ferahidî (v. 175/791), Halil b. Ahmed’in talebesi olan Ebu Bişr Amr b. Osman es-Sibeveyh (v. 180/796), İsa b. Ömer es-Sakafî (v. 294/811), Ebu Zeyd el-Ensârî(v. 215/830), Ebu’l-Hasen Said b. Mes’ade el-Ahfeş (v. 215/830-31), el-Esmaî(v. 255/868-9), el-Müberred el-Ezdî (v. 285/898) gibi dil çalışmalarının gelişmesineyardımcı olmuş dilciler yetişmiştir. 34İsa b. Ömer es-Sakafî’nin “Kitabu’l Camii ve Kitabül-Mükemmel” adlı eserigünümüze ulaşmasa da, es-Sakafî’nin talebesi olan İmam el-Halil b. Ahmed el-Ferâhidî’nin eserleri günümüze ulaşmıştır. Ferâhidî Arûz’un ilk kurallarını koyankişilerdendir. el-Ferâhidî’den Nahvi öğrenen ve “Sibeveyh” adıyla meşhur olan EbuBişr Amr b. Osman’ın “el-Kitab” adlı eseri, Basra Mektebi’nin kıymetli eserlerindendir.Carullah ez-Zemahşerî (v. 538/1143-44) ve Ebû-Hayyân en-Nahvî el-Endelüsî(v. 745/344-45) gibi nahivciler bu esere şerh yazmışlardır. Basra mektebininmüntesiplerinden bazıları, “İlelün-nahv” ve “et-Tasrif” isimli eserlerin müellifi EbuOsman Bekr b. Osman el-Mazinî (v. 246/860-61); “er-Reddü Ale’s’-Sibeveyh” ve “el-Kâmil”in müellifi Ebü’l-Abbas el-Müberred el-Ezdî (v. 285/898) “Kitabül Muhtasarfi’n-nahv” ve “Kitabü’l-iştikâk”ın yazarı Ebü İshak İbrahim b. Muhammed ez-Zecâc(v. 316/928) “Kitabü’l-Usül fi’n Nahv” ve “Kitabü’l-Mü’caz” adlı eserlerin müellifi EbuBekr b. As-Serrâc ve “Şerhu Kitabu Sibeveyh” ismiyle Sibeveyh şarihleri arasındabulunan Ebu Said el-Hasen b. Abdullah b. el-Marzüban es-Sirafî’dir. (v. 368/980). 3533 Abdurrahman Fehmi, Medresetü’l-arab, s. 34; Çetin M. Nihat, DİA, a.g.m., III, 296; Hulûsi Kılıç,Türkçe’de Arap Lexicographie’si Çalışmaları, s. 6 vd.34 Abdurrahman Fehmi, a.g.e., s. 37-42; Ahmet Turan Arslan, İmam-ı Biıgivi Hayatı ve Eserleri veArapça Tedrisatındaki Yeri, İstanbul 1992, s. 132-133.35 Şevkî Dayf, a.g.e., s. 59-150; Çetin M. Nihat, DİA, a.g.m., III, 296, 297.7


Bu mektebin çalışma tarzı, dinleme ve ağızdan derleme şeklinde olan semaa vekıyasa dayanmaktadır. Bu mektebin müntesipleri itinalı bir şekilde seçtikleri fasihbedevilerden dil ve edebiyat malzemelerini derliyor, seyrek rastlanılan nâdir ve şaz olanşekillere değil de, sık kullanılan kelimeleri kıyasa esas alarak kaidelerin tesbitinegidiyorlardı. 36B. Kufe Dil MektebiKufe mektebi, Basra mektebine karşı muhalefet ve eleştirisel yaklaşımtemeline dayanarak oluşmuştur. Bu mektebin Ebu Cafer Muhammed b. Ebu-Sâre er-Rusaî (v. 187/803) tarafından kurulduğu kabul edilir. er-Rusai’nin “Kitabü’l-faysal” adlıeseri günümüze kadar ulaşmıştır. 37 Ebu’l Hasan Ali b. Hamza el-Kîsâî (v. 189/805),“Kitabü’l-mesadir ve Kitabü’l-huruf” adlı kitabı ile Basra ve Kufe dilcileriningörüşlerini birleştiren Ebu Zekeriyya Yahya b. Ziyâd (v. 207/823) “Kitabü’l-hudûd”isimli eserleri ile bu mektepte yer almışlardır. 38Bu mektebin mensupları, Basra ekolünde olduğu gibi semâ’a (dinlemeye veağızdan derlemeye) ve kıyasa dayanmaktadırlar. Fakat Kufeliler semâ’ın kaynağınıseçmekte aynı itinayı göstermedikleri gibi, şâz ve nâdir de olsa duydukları her şeyikıyaslarına delil yapabiliyorlardı. 39C. Bağdat Dil MektebiDaha önceleri Basra ve Kufe’lilerin yöntemlerini izleyen Bağdat’lı dilciler,hicri II. Asırdan itibaren hükümet merkezinin Bağdat’a taşınmasıyla birlikte yeni birmektebin kuruluşuna zemin hazırladılar. Hicri IV. asrın başlarında bu iki mektebingörüşlerini birleştirerek sentez bir oluşum olan “Bağdat dil mektebi”ni kurdular. “el-Cümel ve Kitabü’l izah” adlı eserin müellifi Ebu’l-Kasım ez-Zeccâcî (v. 338/949), “el-İzâh ve et-tekmile”nin müellifi Ebu Ali el-Fârisî (v. 377/949), sarf ilminin mimarı olarakkabul edilen “et-Tasrifü’l Mülûkî” ve bunun şerhi olan “Şerhu Tasrifi’l-mâzini ve el-Hasâis fi ilmi Usüli’l-Arabiyye” gibi eserleri bulunan İbn Cinni (v. 392/1002) bumektebin ilk temsilcilerindendir. Sonraki dönemlerde yetişen “el-Keşşâf” ve “el-Mufassal”ın müellifi, Ebu’l-Kasım Mahmud b. Ömer ez-Zemahşerî (v. 538/1144),36 Çetin M. Nihat, DİA, a.g.m., III, 29637 İbnu’n-Nedim, a.g.e., s. 89.38 Çetin M. Nihat, DİA, a.g.m., III, 296.39 Çetin M. Nihat, DİA, a.g.m., III, 296.8


İbnu’ş-Şecerî (v. 542/1148), lügat alimi, dilci ve tarihçi Ebü’l-Berekât Abdurrahman b.Muhammed el-Enbârî (v. 577/1181) gibi dilciler, bu mektebi devam ettirmişlerdir. 40D. Endülüs Dil MektebiHicri III. asrın sonlarında ortaya çıkan Endülüs dil mektebi, daha çok eskiçalışmalar üzerinde durmuş, bunun yanı sıra, yeni görüşler ve tasniflerle eski eserleri elealıp onları hülâsa veya şerh etmiştir. 41Kendisinden önceki nahivcilere nazaran çokça hadisle istişhâdda bulunan İbnMalik (v. 672/1274) ve Ebû Hayyân en-Nahvî (v. 745/1344), bu mektebin önemlitemsilcileridir. İbn Malik “el-Elfiyye” ve “el-Kâfiyetü’ş-şâfiye”, Ebu Hayyân da“Kitabü’l-idrâk” adlı eserleri te’lif ettiler. 42E. Mısır Dil MektebiEndülüslüler gibi daha çok Basra ve Kufe dilcilerinin eserlerini tasnifle meşgulolan “Mısır dil mektebi” bu dilcilerin görüşlerine az da olsa yeni görüşler ilave eder.Fakat bu faaliyetleri, kendilerine has kaidelere sahip müstakil bir mektep kurmalarınayetmez. “el-Kafiye” ve “eş-Şâfiye” eserlerinin sahibi İbnü’l-Hâcib (v. 646/1249) ile“Muğni’l-lebîb” ve “Katru’n-Nedâ” gibi pek çok eserin müellifi olan İbn Hişâm(v. 761/1360), ve Ebu’l Hüseyin Vellâd b. Muhammed et-Temîmî (v. 263/876) bumektebin meşhur dilcilerindendir. 4340 Şevkî Dayf, a.g.e., s. 245-276.41 Şevkî Dayf, a.g.e., s. 288-230.42 Şevkî Dayf, a.g.e., s. 288-310.43 Abdü’l-Sâlim, el-Medresetü’n-nahviyye fi Mısr ve’ş-Şâm, s. 56-59, 352-365; Çetin M. Nihat, DİA,a.g.m., III, 297.9


I. BÖLÜM‏”الاستِث ْن َاءُ“‏ İSTİSNÂI. Tanımİstisnâ ‏,”استِث ْن َاء“‏ ‏”ث َن َى“‏ kökünden türeyen ‏”است َث ْن َى“‏ fiilinin istif’âl babındanmastarıdır. 44 ‏”ث َن َى“‏ lugatte, “katlamak, kıvrıp bükmek, iki katını almak, çift yapmak”manalarına gelir. ‏”است َث ْن َى“‏ fiili ise “genel hükümden, kaideden çıkarmak, ayrıcalıktanımak, muaf tutmak, istisnâ etmek” anlamlarını taşır. 45Istılahî mâna bakımından istisnâ, ‏”إِلا َّ“‏ (illa) veya benzerlerinin bir tanesindensonra gelen ismi, önceki kısmın dahil olduğu genel hükmün dışında bırakmaktır. Başkabir ifadeyle, istisnâ edatlarından sonraki kelimeyi (müstesnâ) öncesindeki hükümdençıkarmaktır. 46 Mehmed Zihni Efendi de istisnâyı “Bir hükmü makablinden ayırmaktır.”şeklinde ta‘rif eder. 47Örnğin: “. زيدا ً إِلا َّ الق َوم ‏”جاء Zeyd hariç kavim geldi.44 Şihâbeddin el-Karâfi, el-İstiğnâ fî ahkâmi’l-istisnâ, Bağdat 1982, s. 95.45 Mustafa el-Galâyînî, Câmiu’d-durûsi’l-arabiyye, Beyrut 1966, III, 123; Bkz. Şihâbeddin el-Karâfi,a.g.e., s. 90.46 Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, eş-Şâmil, s. 85; Azize Fevâl Bâbestî, el-Mu’cemü’l-mufassal fi’nnahvi’l-Arabi,I, 80-81.47 Mehmet Zihni Efendi, a.g.e., s. 247; Azize Fevâl Bâbestî, a.g.e., I, 81.10


‏”زيدا ً“‏ eylemidir. “kavm”in dahil olduğu hüküm, gelme ‏”الق َوم‏“‏ CümlesindeZeyd ise bu hükmün dışında bırakılmıştır. 48İstisnânın tanımında zikredilen bu “çıkarılma” işlemi; ya birinci olarakzikredilen kelimenin (müstesnâ minh) dahil olduğu, umumiyet bildiren lafızdan, yahutonun hükmünden veyahut da manasından çıkarma şeklinde olur.Müstesnâ, umûmiyet bildiren lafızdan çıkarılmasına örnek olarakverilebilir. “Zeyd hariç, kavim kalktı.” Cümlesi ” ق َام الق َوم إِلا َّ زيدا ً “.Burada “Zeyd,” öncesinde zikredilen “kavim” kelimesinden çıkarılmıştır.Müstesnânın, ilk lafzın umumiyet ifade eden hükmünden çıkarılmasına örnekolarak ise “. الجمعةِ‏ إِلا َّ يوم زيدا ً ك َل َّمت ُ ما ” “Cuma günü hariç, Zeyd’le konuşmadım.”Cümlesi verilebilir.“Zeyd’le konuşmadım” ifadesi zaman açısından bir genelleme ” ما ك َل َّمت ُ زيدا ً “.bildirmektedir. Müstesnâ olan Cuma günü الجمعة“‏ ‏,”يوم bu ilk lafzın (Müstesnâ minh)genel hükmünden istisnâ edatı ‏”إِلا َّ“‏ ile çıkarılmış oluyor.Müstesnânın, ilk lafzın anlaşılan umümî manasından çıkarılmasına örnekolarak da “. ق َام ما ” “Zeyd hariç kimse kalkmadı.” Cümlesini örnek olarakزيد إِلا َّverebiliriz. Bu misalde Zeyd, sözün anlaşılan manasının (hükmünün) dışındatutulmuştur. Bu örneğin aslı “. أَحد ق َام ما ” “Zeyd hariç kimse kalkmadı”زيدا ً إِلا َّşeklindedir. 49Muhammed Esad en-Nadiri’nin “Nahvü’l-lugati’l-Arabiyye” adlı eserindeistisnâ şu şekilde açıklanmıştır: İstisnâ ‏”است َث ْن َى“‏ kökünden istif’al babı olup yamüstesnânın, müstesnâ minh’in hükmünden çıkarılması ile ma’tufun aleyh olduğundandolayı “atf” manasındadır, ya da müstesnâ minhin hükmünden ayrı tutulduğundan48 Muhammed el-Antâkî, el-Muhît fi asvâti’l-arabiyyeti ve nahviha ve sarfiha, Beyrut, II, 325.49 İbn Usfûr , Şerhü Cümeli’z-Zeccâci, Beyrut, II, 380.11


dolayı, ayrı tutma, uzaklaştırma karşılığındaki “sarf” anlamındadır. Istılâhî manası iseilla ‏”إِلا َّ“‏ ve benzerlerinden bir tanesi ile öncesine dahil olan veya dahilmiş gibi görünenkelimenin hükmünden çıkarılmasıdır. 50 İstisnânın anlaşılması bu unsurların iyicekavranmsına bağlıdır.II. İstisnâ Cümlesinin UnsurlarıBir istisnâ cümlesinde üç unsur bulunur: Müstesnâ, Müstesnâ minh ve İstisnâedatı. Muhammed Hayr Hilvânî “en-Nahvul-Müyesser” adlı eserinde, istisnânın bu üçunsuruna “hüküm”ü de ilâve eder. 51‏”المُست َث ْن َى“‏ A. MüstesnâMüstesnâ İstif’al babından ism’i mefuldür. Istılahî anlamda müstesnâ;cümlenin önceki hükmünden ayrılan ve istisnâ edatından sonra gelen kelimedir. Başkabir ifadeyle müstesnâ ‏”إِلا َّ“‏ veya benzerlerinden bir tanesi aracılığı ile gerçek anlamdaveya farazî olarak öncesindeki hükümden çıkarılan (ayrı tutulan) kelimedir. 52Gerçek anlamda çıkarılan müstesnâya örnek:geldi.” “Selim hariç, davetliler ‏”جاء المدعوون إِلا َّ سلِيما ً “.Farazî ihraç (çıkarılma)’a örnek:“. الحق َائِب إِلا َّ المسافِرون ‏”عاد “Çantaları hariç, yolcular döndü.”Burada şu hususun bellirtilmesi faydalıdır. Olumlu cümlede, nekre birkelimeden istisnâ edilmemesi istisnânın şartındandır. Çünkü bu hiçbir fayda sağlamaz.Hiç bir fayda sağlamayan;geldi.” “Kavim hariç, (bir) adam ‏”جاء ق َوم إِلا َّ رجلا ً “.ق َام رجلٌ‏ إِلا َّ سلِيما ً “. ” “Selim hariç, bir adam kalktı” gibi cümleler kullanılamaz. 5350 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, Nahvü’l-lügati’l-arabiyye, Beyrut, s. 675.51 Muhammed Hayr Hilvânî, en-Nahvu’l-müyesser, Şam 1418/1997, II, 455.52 Mecdi Vehbe-Kâmil el-Mühendis, Mu’cemü’l-mustalehâti’l-Arabiyye, s. 354.53 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 675.12


‏”المُست َث ْن َى مِن ْهُ“‏ B. Müstesnâ Minhİstisnâ edatından önce gelen ve müstesnânın kendisinden çıkarıldığı, ayrıtutulduğu isime müstesnâ minh denir. Müstesnâ minh, bazen zikredilmiş (mezkur),bazen de zikredilmemiş olur. Bazı durumlarda önüne nefy, nehy veya şibh-i nefy gelir. 54Kısacası, hükmün dışında bırakılan unsur müstesnâ; kendisinden istisnâyapılan unsur da müstesnâ minh olarak isimlendirilir.Müstesnâ ve Müstesnâ minhin kuralları (şartları):1. Müstesnâ minh nass, sayı ismi olmamalıdır.2. Müstesnâ müphem (kapalı anlaşılmaz) olmamalıdır.“. بعضهم إِلا َّ الق َوم ق َام ” “Bazıları hariç, kavim kalktı” denilemez. Çünkü bunun hiçbirfaydası yoktur. İstisnâ da çıkartılanın yâni müstesnânın nass ya da açık bir şekildenassın yerine konan bir kelime olması gerekmektedir.3. Bizzat anlamı belirsiz olan bir kelimenin istisnâ edilmesi caiz değildir.‏”رِجالا ً“‏ “Adamlar hariç, kavim kalktı” diyemeyiz. Çünkü adamlar ” ق َام الق َوم إِلا َّ رِجالا ً “.kavmin yarısı olabileceği gibi, daha az veya daha fazla olabilir. Bu durumda bunun daistisnâda hiçbir faydası yoktur. 55C. İstisnâ EdatlarıBelli başlı istisnâ edatları şunlardır:” إِلا َّ ، غ َير‏،‏ خ َلا َ “سِوى،‏ خ َلا َ،‏ عدا،‏ حاش َا،‏ لا سِيما،‏ بيد‏،‏ لا يك ُون‏،‏ ما عدا،‏ ما(İstisnâ edatları ile ilgili geniş bilgi çalışmamızın ilerleyen bölümlerindeverilecektir).Abbas Hasan “en-Nahvu’l-Vafî” adlı eserinde istisnâyı matematikteki çıkarmaişlemine benzeterek istisnâyı oluşturan bu üç unsurun neye delalet ettiklerinin en açıkşekliyle bu işlemde kendisini gösterdiğini zikreder.54 Azize Fevâl Bâbestî, a.g.e., II, 978; Ahmed el-Hâşimî, el-Kavaidu’l esâsiyye lil-lugati’l-arabiyye,Beyrut, s. 215.55 İbn Hasan Ali b. Mü’min b. Muhammed b. Ali b. Asfür el-İşbilî, a.g.e., II, 384.13


www.californiacoastline.org facilitated the identification of reference features anderrors were found to be +/- 2 m based on repeated reference line digitizing. Finally,the short-term variability associated with the movement of the wet/dry line wasminimized based on the application of a tide level adjustment discussed below. Thelocation of the shoreline reference features and spatial errors associated withshoreline change analysis are, at most, +/- 9.3 m for the earlier 1938 photography.More recent photography scanned at a higher resolution provided lower spatial errorson the order of +/- 7m (Table 1). Unlike the shoreline change analysis that depends ondifferent images, the errors in beach width measurements are spatially independentsince both reference features can be seen in the individual images. Beach width errorsare +/- 5m and arise from reference feature identification and water level adjustments.Given the short-term variability discussed above, tidal level corrections were made tothe HWL shorelines using the water level data from Santa Barbara Harbor at the timeof the historic photo. These corrections translated the water level at the time of thephoto onto an average beach slope estimated from historic profiles and from the 1997LIDAR for each shoreline segment. A tidal elevation of 0.9 m MLLW wasdetermined to require the least amount of water level corrections to all photographs.Water level corrections to proxy based shoreline reference features were based on thetide level portion of the total water level method discussed in Ruggiero et al. (2003),and Moore et al. (2005) (Table 1). Due to the typical low energy waves found in theSanta Barbara Channel during the summer and fall, and the lack of hindcast wave10


verdi.” “Bir ağaç hariç, ağaçlar meyve أَث ْمرتِ‏ الأَش ْجار إِلا َّ ش َجرة ً .Müstesnâ İstisnâ edatı Müstesnâ minhIII. İstisnâ’nın Kısımları (Çeşitleri)İncelediğimiz kaynaklarda istisnâ, belli kriterler göz önünde bulundurularakfarklı tasniflere tabi tutulmuştur.A. Müsbet ya da Menfi Olması Bakımından İstisnâ1. Mûceb istisnâ.2. Gayr-ı mûceb istisnâ.B. Müstesnânın Cinsi Bakımından İstisnâ1. Muttasıl istisnâ.2. Munkatı‘ istisnâ.C. Müstesnâ Minh’in Zikredilmesi Bakımından İstisnâ1. Tam istisnâ.2. Müferrağ isitisnâ. 59İstisnânın kısımlarını sistematik bir şekilde aşağıdaki tabloda toplucagörebilmek mümkündür.Şimdi istisnânın kısımlarını detaylı bir şekilde ele alalım:A. Müsbet ya da Menfi Olması Bakımından İstisnâ:1. Mûceb İstisnâİçerisinde nefy, nehiy, istifham veya şibh-i nefy (nefy manası içeren istifhâm)bulunmayan istisnâ cümlesidir. 60 Kısacası bu istisnâ cümlesi, olumlu cümledir.59 Muhammed Mehdi Allâm, Mustalahatu’n-nahvi’l-arabîyyi, Lübnan 1990, s. ?.60 Azize Fevâl Bâbestî, a.g.e., II, 972; Ahmed Kabbiş, el-Kâmil fi’n-nahv ve’s-sarf ve’l-i’rab, s. 151; M.Meral Çörtü, Arapça Dilbilgisi Sarf, İstanbul 2001, s. 161-164.15


Bu ta‘rifin daha iyi anlaşılabilmesi için tanımda geçen ıstılahî kavramlarıkısaca ele alalım:Nehiy ‏”الن َّهيُ“‏ (yasaklama): Bir işin yapılmamasını istemeye (emretmeye), yâniyasaklamaya nehiy denir. Nehye, emrin olumsuzu da denilebilir. Bir işin yapılmaması emri,‏”الن َّهي الحاضِر‏“‏ karşıdaki kimseden yâni “muhatab” dan isteniyorsa buna “nehy-i hazır”karşımızda olmayan bir kimseye yâni gâıbe veriyorsak “nehy-i gâib” الغ َائِب‏“‏ ‏”الن َّهي dir.‏”لا الن َّاهِية ُ“‏ en-nâhiye” Ma’lûm muzâri mütekellim iki siyganın önüne “Lâgetirilerek yapılan nehye de “nehy-i mütekellim” denir. 61Nefy ‏”الن َّف ْيُ“‏ (olumsuzluk):Nefye tahsîs edilen “ لا،‏ ما ، ل َيس ” vb. edatlarından biriyle yapılan nefiy çeşidine“Nefy-i sarîh” denir. Bu özel edatlar olmaksızın yapılan nefye ise “Nefy-i gayri sarîh”denir ki mûceb istisnânın ta‘rifinde zikredilen şibh-i nefydir. Şibh-i nefyin çeşitleribulunmaktadır. Bunlar:İstifhâm ‏”الاستِف ْهامُ“‏ (Soru sormak): Arapça’da istifhâm şu türlere ayrılır:İstifhâm-ı İnkârî الإن ْك َارِي‏“‏ ‏:”الاستِف ْهامُ‏ Gerçekleşmemiş ve gerçekleşmesimümkün olmayan bir şeyin sorulması olayıdır. Burada istifham edatı ile, nefy edatı gibisöze menfi anlam verilir. Buna istifham-ı ibtâlî “ الإبط َالِي الاستِف ْهام ” de denir. 62Şu iki âyeti istifhâm-ı inkârîye örnek olarak verebiliriz:“. ... ” “ …Söz bakımından Allah’tan daha doğru kimحدِيثا ً االلهِ‏ مِن أصدق ُ ومنvardır?” 6361 Çörtü M. Meral, Arapça Dilbilgisi Sarf, s. 161-164; Fadıl Kâsım b. Hûseyin el-Havârizmî, Şerhu’lmufassalfi san‘ati’l i’râb, I, 455.62 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 316.63 en-Nisa, 4/87.16


ق َال ُوا ومن يق ْن َط ُ مِن رحمةِ‏ ربهِ‏ إِلا َّ الضال ُّو ن “. ” “Dedi ki: Sapıtmışlardan başka kimRab’binin rahmetinden ümidini keser?” 64İstifhâm-ı tevbihî الت َّوبِيخِي‏“‏ ‏:”الاستِف ْهامُ‏ Gerçekleşmiş bir işin sorulmasıdır. Busorudaki amaç, fâilin yaptığı iş sebebi ile kınanması, azarlanması amaçlanır. Örnenğinyiyorsunuz?” “Batıl yollarla yetimlerin mallarını mı ‏”أت َأك ُل ُون أموالَ‏ اليت َامى بِالباطِلِ‏ “.âyetinde istifhâm, “Niçin böyle yapıyorsunuz?” Böyle yapmayın” anlamındakullanılmıştır. 65Nefy-i Mücerred المُجردُ“‏ ‏”الن َّف ْيُ‏ (açık olumsuzluk): İstifhâm edatının, nefyedatı yerine konulması ile mümkün olur ve mana değişmez. Bu istifham edatı genellikleolur. ‏”هلْ“‏هلْ‏ جزاء الإحسانِ‏ إِلا َّ الإحسان “. ” İyiliğe, iyilikten başka karşılık olur mu? 66Yâni: Bu âyet-i kerimede: “. إِلا َّ الإحسان الإحسانِ‏ جزاء ما ” “İyiliğin karşılığıiyilikten başka bir şey değildir” manasındadır. 67Bu ıstılahî kavramları inceledikten sonra, Mûceb istisnâyı örnekler üzerindegörmeye çalışalım:“... ...” ... Onlardan azı hariç, ondan içtiler... 68ف َش َرِبوا مِن ْه إِلا َّ ق َلِيلا ً مِن ْهم“ الق َائِد إِلا َّ الجن ُود ف َر ” Komutan hariç, askerler kaçtı. 6964 el-Hicr, 15/56.65 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 316.66 er-Rahmân, 55/60.67 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 317.68 el-Bakara, 2/249.69 Ali el-Cârim, Mustafa Emin, en-Nahvü’l vadıh fi kavâidi’l-lügati’l-arabiyye, Mısır 1974, I, 84.17


vardır, ” Her hastalığın bir çaresi لِك ُل ِّ داءٍ‏ دواء يست َط َب بِهِ‏ إِلا َّ الحماق َة َ أَعيت ْ من يدا ْوِيها .“sadece ahmaklık hariç, onu tedâvi etmeye çalışan kişinin tüm çabalarını boşa çıkardı.(elini kolunu bağladı). 70okudum. 71 ” Felsefe kitabı dışında tüm kitapları ق َرأْت ُ ك ُل َّ الك ُت ُبِ‏ إِلا َّ كِت َاب الف َل ْسف َةِ‏ “.2. Gayr-ı Mûceb İstisnâCümlenin nefy, nehy ve istifhamla oluşması demektir. Kısacası mûcebistisnânın zıddıdır.a. İstisnânın Nefy İle Oluşmasına Dair Bazı Örneklerما ت َأخ َّر المدعوون لل ْحف ْلِ‏ إِلا َّ واحِدا ً “. ” Biri dışında, davetliler törene geç kalmadılar.“. سلِيم إِلا َّ حضر ما ” Selim dışında kimse bulunmadı.“. زيد إِلا َّ أَحد ق َام ما ” Zeyd’den başka kimse kalkmadı.b. İstisnânın Nehy İle Oluşmasına Dair Bazı Örneklerolma. Haktan başkasına tabi ‏”لا ت َت َّبِع إِلا َّ الحق َّ “.“ الأخ ْيار إِلا َّ لا ت ُصاحِب ” İyilerden başkalarıyla arkadaşlık etme.vurma. Zeyd’den başkasına ‏”لا ت َضرِب أَحدا ً إِلا َّ زيدا ً .““. المط َهرون إِلا َّ يمسه ‏”لا Kur’ânâ manevî hadeslerden temizlenmiş olanlardan başkasıdokunamaz. 72c. İstisnânın İstifhamla Oluşmasına Dair Bazı Örnekler“... ...” … Bu Muhammed, sadece sizin gibi bir insan değil midir… 73هلْ‏ هذ َاإِلا َّ بش َر مِث ْل ُك ُم70 Ahmed Muhtar Ömer, Mustafa en-Nahhas Zehran, en-Nahvü’l-esâsî, Kuveyt 1412/1992, s. 371.71 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 676.72 el-Vakıa, 56/79.73 el-Enbiya, 21/3.18


هلْ‏ ضربت َ أَحدا ً إِلا َّ زيدا ً ؟“‏لْ‏ ت َأخ َّر المدعوون إِلا َّ ول َدا ً؟” Zeyd’den başka birisine vurdun mu?“ ‏”ه Bir çocuk, dışında davetliler geç kaldı mı?Burada dikkat edilmesi gereken başka bir husus daha var ki o da “manevî nefy”dir. Bu nefyde, nefy edatlarından herhangi biri bulunmaz. Ancak cümle manasıitibariyle olumsuzdur. Yâni cümlenin olumsuz olduğu, hükmü ifade eden kelimeninويأبى االلهُ‏ ...” “. Mesela; lügavi manasından anlaşılır. 74إِلا َّ أن يتِم ن ُوره ول َو ك َرِه الك َافِرون“... Kâfirler hoşlanmasa da Allah, ancak nurunu tamamlamayı diler.” 75 ve“. ‏”و “Andolsun bunu, insanların öğütل َق َد صرف ْن َاه بين َهم لِيذ َّك َّروا ف َأبى أك ْث َر الن َاسِ‏إِلا َّ ك ُف ُورا ًalmaları için, aralarında çeşitli şekillerde anlatmışızdır fakat insanların çoğunankörlükten başka bir şeye yanaşmamaktadır.” 76 âyetlerindeki ‏”أبى“‏ fiili anlamıitibariyle olumsuzdur.Bu konuyla ilgili detaylı bilgi, ileride ilgili kısımda zikredilecektir.B. Müstesnânın Cinsi Bakımından İstisnâİstisnâ, müstesnânın, müstesnâ minh ile aynı cinsten olup olmamasına göre ikiana kısma ayrılır. “Muttasıl istisnâ” ve “Munkatı‘ istisnâ” olarak adlandırılan bu iki anakısım da kendi içlerinde istisnânın mûceb veya menfî olması şeklinde iki alt kısmıayrılır.74 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 317.75 et-Tevbe, 9/32.76 el-Furkan, 25/50.19


‏”الاستِث ْن َاءُ‏ المُت َّصِلُ“‏ 1. Muttasıl İstisnâMüstesnâ, müstesnâ minh ile aynı cinsten ise, veya onun bir kısmı ise buna“muttasıl istisnâ” denir. 77بِعذ َابٍ‏ بش ِّرهم ‏”ف َ ألِيمٍ‏ * .“إِلا َّال َّذِين آمن ُوا وعمِل ُوا الصالِحاتِ‏ ل َهم أجر غ َير ممن ُون“(Resûlüm!) Onlara acı azabı müjdele * İman edip salih amel işleyenler başkadır; onlariçin arkası kesilmeyen bir mükâfat vardır.” 78 Bu âyetteki istisnâ çeşidi, mutasıl istisnâdır;çünkü müstesnâ olan آمن ُوا“‏ ‏,”ال َّذِين müstesnâ minh olan ‏”هم‏“‏ zamirinden istisnâedilmiştir ve onunla âynı cinstendir. 79Başka bir ifadeyle muttasıl istisnâ, müstesnânın, müstesnâ minhten ba’zolmasıdır.‏”زيد‏“‏ ” Zeyd hariç kavim ayağa kalktı. 80 cümlesinde müstesnâ olan ق َام الق َوم إِلا َّ زيدا ً “.müstesnâ minh olan ‏”الق َوم‏“‏ ’n fertlerinden biri olduğu için onun bir cüzü (ba’z) dür.Ba’ziyet iki şekilde olur:1. Müstesnâ minhin sayıları pek fazladır ve müstesnâ bu fertlerden biridir.“Bir kitap dışında kitapları okudum.” cümlesinde müstesnâ ” ق َرأت ُ الك ُت ُب سِوى كِت َابٍ‏ “.minh ‏”الك ُت ُب‏“‏ kitaplardır. Kitapların sayısı birden çok olup müstesnâ bunların birtanesidir.“Bir ağaç hariç ağaçları suladım.” Örneğinde de aynı ” سق َيت ُ الأش ْجار إِلا َّ ش َجرة ً مِن ْها “.durum söz konusudur. Ağaç, içinde bulunduğu ağaç kümesinin bir parçasıdır. 81“Zeyd hariç, adamlar geldi.” 82 cümlesinde de Zeyd, adamlarla aynı ‏”جاء الرجالُ‏ إِلا َّ زيدا ً “.cinsten olup onların bir ferdidir (kısmıdır). Yâni onlardan biridir.77 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 382.78 el-İnşikak, 84/24-25.79 Âtıf ez-Zeyn, el-İ’rab fi’l-Kur’ân’il-Kerim, Beyrut, 1405/1985, s. 106.80 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 382.81 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 318.20


2. Müstesnâ minh, kısımları bulunan müfredir ve istisnâ bu kısımlarla gerçekleştirilir.ف َحص الط َّبِيب الجِسم ك ُل َّه إِلا َّ اليد “. ” Doktor el hariç, (bütün) vücudu mûayene etti.Müstesnâ minh olan ‏”الجِسم‏“‏ vücut (beden), kısımları bulunan bir müfreddir. Müstesnâolan ‏”اليد‏“‏ el, ise o vücudun bir kısmıdır“. الوجه إِلا َّ غ َط َّيت ُ الجِسم ” Yüz hariç, bedeni örttüm. 83Bazı kaynaklar, bu ikinci kısmı ba’ziyetin içine dahil etmeyip “cüziyyet” adıaltında ayrı tutmaktadırlar. Ve şöyle bir muttasıl istisnâ tanımı getirmektedirler:Muttasıl istisnâ; müstesnânın, müstesnâ minhten “ba’z” ve yahut “cüz” olması olayıdır.(gece) olan ‏”الل َ يلَ‏ “ 84 kalk. ” Bir kısmı hariç, geceleyin (namaz için) ق ُمِ‏ “.ق َلِيلا ً إِلا َّ ال َليلَ‏müstesnâ minh, fertleri olan çoğul bir kelime değil; aksine cüzlerden meydana gelen “kül”dür:Yâni başı, ortası, sonu, büyük bir kısmı, küçük bir kısmı gibi cüzleri vardır. Müstesnâ olancüzdür. 85 “az” da bu cüzlerden, kısımlardan bir ‏”ق َلِيلا ً“‏Muttasıl istisnâ, aynı cinsten yapılan bir istisnâ olduğu için, genelleme(ta’mim)’den sonra tahsîsi sağlar. 86 Aynı zamanda muttasıl istisnâ, “hakikî istisnâ”الحقِيقِي‏“‏ ‏”الاسِتِث ْن َاء olarak da isimlendirilir. Çünkü bu istisnâ, ba’zın (parçanın) kül’den(bütünden) çıkarılmasıdır. Müstesnâ, müstesnâ minh’in ba’zı olmuştur. 87 Yâni umûmîhükümden sonra, o hükmü tahsîs anlamı vardır.وال َّذِين يرمون المحصن َاتِ‏ ث ُم ل َم يأت ُوا بِأربعةِ‏ ش ُهداءِ‏ ف َاجل ُدوهم ث َمانِين جل ْدة ً ولا ت َق ْبل ُوا ل َهم ش َهادة ً “* م”أبدا ً وأول َئِك هم الف َاسِق ُونإِلا َّال َّذِين ت َابوا مِن بعدِ‏ ذ َلِك وأصل َحوا ف َإن االلهَ‏ غ َف ُور رحِي“Namuslu kadınlara (zina suçu) atıp da sonra (bu suçlarını ispat için) dört şahit82 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 325-326.83 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 318.84 el-Müzemmil, 73/2.85 Muhammed Hayr Hilvânî, a.g.e., II, 456.86 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 124.87 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 326.21


getirmeyenlere seksen değnek vurun ve artık onların şahitliğini asla kabul etmeyin.Onlar yoldan çıkmış (fâsık) kimselerdir. Ancak tövbe edip kendilerini düzeltenler hariç.Çünkü Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir” 88Bu âyet-i kerimede ت َابوا“‏ ‏”ال َّذِين istisnâ olarak nasb mahallindedir. Aynızamanda konumunun bir önceki âyette geçen ‏”ل َهم‏“‏ zamirinden bedel olarak cer olduğuda zikredilir. 89Muttasıl istisnâ, mûceb (olumlu) ve gayri mûceb (olumsuz) olmak üzere ikikısımdır:a. Muttasıl-Mûceb İstisnâMüstesnânın, müstesnâ minh ile aynı cinsten veya onun bir cüz’ü olması aynızamanda içerisinde nefy, nehy ve isitifhâm olmaması durumudur. Kısacası hem muttasıl,hemde mûceb (olumlu) olmasıdır.“... ...” “… Onlardan azı hariç, ondan içtiler...” 90ف َش َرِبوا مِن ْه إِلا َّ ق َلِيلا ً مِن ْهم“... ...” “... İblis hariç, hepsi secde ettiler...” 91ف َسجدوا إِلا َّ إبلِي سanladım.” 92 “Bir metin hariç, bütün metinleri ‏”ف َهِمت ُ ك ُل َّ الن ُّصوصِ‏ غ َير ن َصٍ‏ واحِدٍ“‏ezberledim.” 93 “Bir beyti hariç, kasideyi ‏”حفِظ ْت ُ “.الق َصِيدة َ إِلا َّ بيت َا ً مِن ْهاb. Muttasıl-Gayr-ı Mûceb İstisnâMüstesnânın, müstesnâ minh ile aynı cinsten veya onun bir parçası cüz’üolması aynı zamanda içerisinde nefy, nehy ve istifhâm olması olayıdır.88 en-Nûr 24/4-5.89 Âtıf ez-Zeyn, a.g.e., s. 106.90 el-Bakara, 2/24.91 el-Bakara, 2/34; el-A’raf, 7/11; el-İsrâ, 17/61; el-Kehf, 18/50; Tâ-hâ, 20/116.92 Bolelli Nusreddin, Arapça Dilbilgisi Sarf-Nahiv ve Terimleri, s. 674.93 Bolelli Nusreddin, Arapça Dilbilgisi Sarf-Nahiv ve Terimleri, s. 670.22


.“ الحكِيم العلِيم أن ْت َ إن َّك عل َّمت َن َا إِلا َّ ما ل َن َا عِل ْم لا ق َال ُوا سبحان َك ” “Dediler ki; Seni tesbih ederiz,senin bize bildirdiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphe yok ki alîm, hakîm olansensin.” 94“. بعضهم إِلا َّ اللا ّعِبون ن َزلَ‏ ما ” Onlardan bazıları hariç, oyuncular (sahaya) inmediler.“. مِن ْهم الك َاذِب إِلا َّ أصدِق َائَك ت ُعاتِب ‏”لا Onlardan yalancı olanı hariç, arkadaşlarını kınama.2. Munkatı‘ (Munfasıl İstisnâ)Müstesnâ, müstesnâ minh ile aynı cinsten değilse, buna munkatı‘ istisnâdenir. 95 Aynı zamanda bu müstesnâ çeşidine “munfasıl istisnâ” da denir.Aşağdaki örnekler munkatı‘ istisnâları içermektedir.Yüce Allah bir âyet-i kerimesinde cennet ehli hakkında şöyle buyurmaktadır:işitmezler.” 96 “Onda selam hariç, boş bir söz (saçmalık) ‏”لا يسمعون فِيها ل َغ ْوا ً إِلا َّ سلاما ً “.Lağv ‏”الل َّغ ْو“‏ burada istenilmeyen, çirkin, boş söz anlamındadır. Selam ise onun ba’zıveya cüz’ü değildir. Yâni ‘lağv’ ile aynı kategoriye girmemektedir. 97“. إِلا َّ سياراتِهِم الضيوف ُ ‏”حضر Arabaları hariç, misafirler hazır bulundular (geldiler). Buörnekte ‏”سياراتِهِم‏“‏ “Arabaları” ibaresi, misafirlerin cinsinden değildir.‏”أمتِعت َهم‏“‏ Eşyaları hariç, yolcular geldiler. Bu misalde de ‏”وصلَ‏ المسافِرون إِلا َّ أمتِعت َهم “.“eşyaları” ibaresi, yolcular cinsinden değildir. Onların bir parçası da değildir.ما أن ْزل ْن َا عل َيك الق ُرآن لِت َش ْق َى إِلا َّ ت َذ ْكِرة ً لِمن يخ ْش َى “. *” “Biz, Kur’ân’ı sana, güçlülükçekesin diye değil, anacak Allah’tan korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik.” 98geldi. 99 Sürüleri hariç, kavim ‏”حضر الق َوم إِلا َّ ماشِيت ُه م “.94 el-Bakara, 2/32.95 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 382, 447.96 Meryem, 19/62.97 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 318.98 Tâ-hâ, 20/2-3.23


Aslında bu üslup, istisnâ üslubu olmaktan ziyade “istidrâk” üslubudur.Kelime itibariyle “istidrâk”, bir şeyi düzeltmek, doğrultmak, sıraya, düzenekoymak, zararı, yanlışı telafi etmek, eksik olan bir şeye ilâve etmek, eklemek, bir olayı,hadiseyi önceden görüp tedbir almak anlamına gelir. Bu istisnâ türünde de amaç, sözüişitenin kapılabileceği olası bir yanlış anlamayı gidermektir. Yoksa amaç, muttasılistisnâda olduğu gibi, cüz’ün kül’den çıkarılması değildir. Munkatı‘ istisnânın “istidrâk”anlamı taşımasının en açık delili; istidrâk edatı olan ‏”ل َكِن‏“‏ “lakin”in çümledeki istisnâedatının yerine kullanıldığında aynı anlamı veriyor olmasıdır.Nitekim: Kur’an-ı Kerim’de nın‏”إِلا َّ“‏ ‏”ل َكِن‏“‏ mânasında kullanıldığı çok sıkgörülmektedir, bu âyetlerin bazıları şunlardır:“... ...” “… Bugün Allah’ın emrindenلا عاصِم اليوم مِن أمرِ‏ االلهِ‏إِلا َّ من رحِم(azabından), merhamet sahibi Allah’tan başka koruyacak kimse yoktur...” 100 Yâniرحِم‏“‏ من ‏”ول َكِن şeklindedir.ف َل َولا ك َان َت ْ ق َرية ٌ آمن َت ْ ف َن َف َعها إيمان ُها إِلا َّ ق َوم يون ُس ل َما آمن ُوا “... ” “Yunus’un kavmimüstesnâ, (halkını yok ettiğimiz ülkelerden) herhangi bir ülke halkı, keşke (kendilerineazap gelmeden) iman etse de bu imanları kendilerine fayda verseydi...” 101Yâni .“ آمن ُوا ل َما يون ُس ق َوم ‏”ول َكِن şeklindedir.ف َل َولا ك َان مِن الق ُرونِ‏ مِن ق َبلِك ُم أُول ُو بقِيةٍ‏ ين ْهون عنِ‏ الف َسادِ‏ فِي الأرضِ‏ إِلا َّ ق َلِيلا ً مِمن “... مِن ْهم ‏”أن ْجين َا “Sizden önceki asırlarda yeryüzünden (insanları) bozgunculuktanalıkoyacak faziletli kimseler bulunsaydı ya! Fakat onlardan, kurtuluşa erdirdiğimiz azbir kısmı müstesnâdır (bunlar görevlerini yaptılar) ...” 102Yâni “. ‏”ول َكِن şeklindedir.ق َلِيلا ً مِمن أن ْجين َا ‏(مِن ْهم‏)‏99 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 326.100 Hud, 11/43.101 Yunus, 10/98.102 Yunus, 10/98.24


“... ...” “Onlar, başka değil,أُخ ْرِجوا مِن دِيارِهِم بِغ َيرِ‏ حق ٍّإِلا َّ أن يق ُول ُوا ربن َا االلهُ‏sırf ‘Rabbimiz Allah’tır’ dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmışkimselerdir ...” 103 Yâni “. ” şeklindedir. 104ول َكِن َّ هم يق ُول ُون‏:‏ ربن َا االلهُ‏“. أمتِعت ُهم إِلا َّ المسافِرون ‏”جاء Eşyaları hariç, yolcular geldi.“. أمتِعت َهم ل َكِن المسافِرون ‏”جاء Eşyaları hariç, yolcular geldi.Görüldüğü üzere, eşyalar yolcuların cinsinden olmasa da, onlara ait olmasıhasebiyle aralarında bir bağ vardır. Dolayısı ile “yolcular geldi” denildiğinde eşyalarında onlarla birlikte olduğu düşüncesine kapılmak ihtimal dahilindedir. Fakat böyle birüslupla bu olasılık engellenmiş olmaktadır.Ancak, munkatı‘ istisnâda, müstesnâ “. الحِمار إِلا َّ الق َوم ‏”جاء “(Belirli, malum)Bir merkep hariç, kavim (topluluk) geldi.”جاء الق َوم إِلا َّ حِمارا ً ل َهم “. ” ya da “. الق َوم ‏”جاء “Onlara ait olan bir merkepإِلا َّ حِمارهمhariç, kavim geldi.” örneklerinde olduğu gibi marife veya nekre-i müfide olarakkullanılabilir. 105Eğer müstesnâ ile müstesnâ minh arasında herhangi bir bağ bulunmazsa, istisnâilişkisiyle bir arada olmaları caiz değildir. Mesela;“Bir eşek hariç, kavim geldi” denilemez. Bu örnekte cüz’ün ” جاء الق َوم إِلا َّ حِمارا ً “.kül’den çıkarılması olan muttasıl istisnâ yapmak isteniyorsa, bu mümkün değildir.Çünkü ‘eşek ve kavim’ arasında cüz’iyyet, külliyet ilişkisi yoktur. Eğer munkatı‘ istisnâoluşturmak isteniyorsa, burada da söz fâsittir. Çünkü munkatı‘ istisnâdan maksat, yanlışanlaşılmayı gidermek yâni istidraktir. “Kavim geldi” dendiğinde sözü duyan kişi eşeğinkavimle geldiği düşüncesine kapılmaz.Ancak el-Ferrâ burada istisnânın isimden değil fiilden yapıldığını söyleyerkgenel kabûle muhalefet eder . Buna delil olarak da munkatı‘ istisnâya verdiği şu örneği103 Hac, 22/40.104 Sibeveyh, a.g.e., II, 325.105 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 134-135.25


zikreder. “. إِلا َّ حِمارا ً أحدا ً رأيت ُ ما ” Bir eşek haricinde kimseyi görmedim. el-Ferrâ bucümlede “ ا ً ‏”حِمار “eşek” kelimesini ‏”أحدا ً“‏ “kimse” kelimesinden değil de görmeeyleminden istisnâ edildiğini ifâde eder. 106okudum.” “Bir kalem hariç, kitabı ” ق َرأْت ُ الكِت َاب إِلا َّ ق َل َما ً “.uludu.” 107 “Bülbüller hariç, kurtlar ‏”عوتِ‏ الذ ِّئاب إِلا َّ البل ْبلَ‏ “.gördüm.” “Bir nehir hariç, kavmi ” رأيت ُ الق َوم إِلا َّ ن َهرا ً “.açtım.” 108 “Bir kilim hariç, pencereleri ‏”ف َت َحت ُ الن َّوافِذ َ إِلا َّ بِساطا ً “.değildir, “Bir koyun hariç, kadınlar geldi.” 109 gibi örnekler doğru ‏”جاءتِ‏ النِساء إِلا َّ ن َعجة ً “.anlamsızdır.Kısacası, munkatı‘ istisnâ, müstesnâ minh arasındaki bağın tam olarakkesilmesi anlamını ifade etmemektedir. Aksine aralarında bir bağın olduğunu, fakat bubağın muttasıl istisnâda olduğu gibi cüz’iyyet, külliyet ilişkisi şeklinde olmadığını ifadeetmektedir. 110Munkatı‘ istisnâda dikkat edilmesi gereken diğer bir husus da, onda istisnâedatı olarak, fiil olan istisnâ edatlarının kullanılmamasıdır. Çünkü fiil olan bu istisnâedatları, sadece tam-muttasıl istisnâda kullanılmaktadırlar. 111Ahmed el-Hâşimî’nin “el-Kavaidû’l-Esasî li’l-lugati’l-Arabiyye” adlı eserindemunkatı‘ istisnâda sadece ‏”إِلا َّ“‏ ve ‏”غ َير‏“‏ “illa ve ğayr” istisnâ edatlarının kullanılabileceğibilgisi yer almaktadır. 112106 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 374.107 Muhammed Hayr Hilvânî, a.g.e., II, 457.108 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 327.109 Fâdıl Sâlih es-Sâmirrâî, Meâni’n-Nahv, Ammân 1423/2003, II, 213.110 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 318; Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 326; Ahmed Muhtar Ömer, Mustafa en-Nahhas Zehran, a.g.e., s. 371.111 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 319.112 Ahmed el-Hâşimî, a.g.e., s. 217.26


Muttasıl istisnânın kullanımı yaygın olandır. Munkatı‘ istisnânın kullanımı isenâdirdir. 113Bu istisnâ çeşidiyle ilgili detaylı bilgi çalışmamızın gelecek kısımlarındazikredilecektir.Munkatı‘ istisnâ iki kısma ayrılır: gibi.a. Munkatı‘ Mûceb İstisnâMunkatı‘ istisnânın olumlu olması, yâni cümlenin başında nefy, nehy veyaistifhâm edatlarından birinin olmaması durumudur.“. إِلا َّ ك ُت ُبه المدرسةِ‏ مِن ابنِي ‏”عاد “Kitapları hariç, oğlum okuldan döndü.” 114“. إِلا َّ أمتِعت َهم الط َّائِرةِ‏ المسافِرون ‏”دخ َلَ‏ “Eşyaları müstesnâ, yolcular uçağa girdiler.” 115“. جِيادهم إِلا َّ الف ُرسان ‏”حضر “Atları hariç, süvariler geldi.” 116“. الك ُت ُب إِلا َّ الدار احت َرق َتِ‏ ” “Kitaplar hariç, ev yandı.” 117b. Munkatı‘ Gayr-ı Mûceb İstisnâMunkatı‘ istisnânın olumsuz olması, yâni cümlenin başında nefy, nehy veyaistifhâm edatlarından birinin gelmesi demektir.karşılık, “De ki: Buna ” ق ُلْ‏ ما أسأل ُك ُم عل َيهِ‏ مِن أجرٍ‏ إِلا َّ من ش َاء أن يت َّخِذ َ إل َى ربهِ‏ سبِيلا ً .“sizden, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanız) dışında, herhangi birücret istemiyorum.” 118لا يسمعون فِيها ل َغ ْوا ً ولا ت َأثِيما ً * إِلا َّ قِيلا ً سلاما ً سلاما ً “. ” “Orada ne boş bir söz, ne degünahı gerektiren bir şey işitirler! Ancak bir söz (işitirler ki, o da): ‘Selâm (olsun!),selâm (olsun!)’dur.” 119113 Reşîd eş-Şertûnî, a.g.e., IV, 223; Ahmed el-Hâşimî, a.g.e., s. 216.114 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 676.115 Muhammed Hayr Hilvânî, a.g.e., II, 456.116 Çörtü M. Meral, Arapça Dilbilgisi Sarf, s. 161-164.117 Bolelli Nusreddin, Arapça Dilbilgisi Sarf-Nahiv ve Terimleri, s. 670.118 el-Furkan, 25/57.119 el-Vakıa, 56/25-26.27


“... ...” “... Zanna tâbi olmaktan başka, onların buما ل َهم بِهِ‏ مِن عِل ْمٍ‏إِلا َّ ات ِّباع الظ َّنhususta hiçbir bilgileri yoktur...” 120Bazı kaynaklarda munkatı‘ istisnâ:istisnâ. dan sonransının öncesiyle alâkalı olması bakımından munkatı‘ ‏”إِلا َّ“‏ -görmedim.” 121 “Eşek hariç, kimseyi ” ما رأيت ُ أحدا ً إِلا َّ حِمارا ً “dan sonransının öncesiyle alâkalı olmaması bakımından munkatı‘ istisnâ ‏”إِلا َّ“‏ -şeklinde iki kısma ayrılmaktadır. 122geldiler.” 123 “Müslümanlar gelmedi, ancak kafirler ” ما جاء المسلِمون إِلا َّ الك َافِرِي ن “C. Müstesnâ Minh’in Zikredilmesi Bakımından İstisnâ1. Tam İstisnâCümlede müstesnâ minhin zikredildiği istisnâ çeşidine “tam istisnâ” denir. 124Müstesnâ minhin cümlede zikredilmesi demek, istisnâyı oluşturan tüm unsurların istisnâcümlesimda var olması demektir. Çünkü istisnâ unsurlarından sadece müstesnâ minh,zaman zaman, hazfedilebilir. Diğer unsurlar cümlede mutlaka bulunmak zorundadır.İşte bu sebepten dolayı bu istisnâ çeşidine “tam istisnâ” denmiştir. 125“. ‏”حضر “Semir hariç, kavim geldi.” 126الق َوم إِلا َّ سمِير ًاbirlikteydi.” 127 “Üçü dışında, arkadaşlarım benimle ” وك َان معِي زملائِي إِلا َّ ث َلاث َة ً “.“. ش َيءٍ‏ بِإن ْف َاقٍ‏ إِلا َّ العِل ْم ك ُل ُّ ين ْق ُص ” “İlim hariç, her şey harcama ile azalır.” 128120 en-Nisa, 4/157.121 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 447.122 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 474.123 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 450.124 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 316; Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 126; Mehmet Zihni Efendi, a.g.e., s. 247.125 Muhammed Hayr Hilvânî, a.g.e., II, 457.126 Bolelli Nusreddin, Arapça Dilbilgisi Sarf-Nahiv ve Terimleri, s. 667.127 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 316.128 Bolelli Nusreddin, Arapça Dilbilgisi Sarf-Nahiv ve Terimleri, s. 667.28


حضر المع ل ِّمون إِلا َّ المدِي ر “. ” “Müdür hariç, öğretmenler geldi.” 129Tam istisnâ da, müstesnânın cinsine ve cümlenin olumlu ya da olumsuz(mûceb-gayr-ı mûceb) olmasına göre dörde ayrılır. Şematik olarak şöylece gösterebiliriz:a. Tâm Muttasıl Mûceb İstisnâBu istisnâ çeşidinde; müstesnâ minh zikredilmiştir, yâni istisnâ tâmdır.Müstesnâ, müstesnâ minhten ba’zdır, yâni muttasıldır. Cümle olumludur. Başında nefy,nehy veya istifhâm edatı zikredilmemiştir. Yâni istisnâ mûcebdir. Şu örneklerde olduğugibi:geldi.” 130 “Halit dışında, öğrenciler ‏”جاء الت َلامِيذ ُ إِلا َّ خ َالِدا ً “.“. أخ َاك إِلا َّ المسافِرون ‏”عاد “Kardeşin hariç, yolcular geri döndü.” 131ق َرأت ُ صحف َ اليومِ‏ عدا صحِيف َة ً “. ” “Bir gazete hariç, bu günkü gazeteleri okudum.” 132b. Tâm Muttasıl Gayr-ı Mûceb İstisnâBu istisnâ çeşidinde; müstesnâ minh zikredilmiştir, istisnâ tâmdır. Müstesnâ,müstesnâ minhten ba’zdır, istisnâ muttasıldır.Cümle olumsuz, yâni gayr-ı mûcebdir.ما عاد الط ُّلاب إِلا َّ خ َالِدا ً “. ” ya da “ ما ” “Halit dışında, öğrenciler geridönmediler.” 133عاد الط ُّلاب إِلا َّ خ َالِدyemedi.” 134 “Tilki, bir <strong>tavuk</strong>tan başkasını ” ما أَك َلَ‏ الث َّعل َب غ َير دجاجةٍ‏ “.129 Bolelli Nusreddin, Arapça Dilbilgisi Sarf-Nahiv ve Terimleri, s. 667.130 Hasan Akdağ, Arap Dilinde Edatlar, Konya 1999, s. 63.131 Bolelli Nusreddin, Arapça Dilbilgisi Sarf-Nahiv ve Terimleri, s. 667.132 Bolelli Nusreddin, Arapça Dilbilgisi Sarf-Nahiv ve Terimleri, s. 667.133 Tâhir Yusuf el-Hatip, el-Mu’cemu-l-mufassal fi’l-i‘rab, Beyrut, s. 57.134 Bolelli Nusreddin, Arapça Dilbilgisi Sarf-Nahiv ve Terimleri, s. 674.29


c. Tâm Munkatı‘ Mûceb İstisnâBu istisnâ çeşidinde; müstesnâ minh zikredilmiştir, istisnâ tâmdır. Müstesnâ,müstesnâ minhten ba’z değildir. Aralarında ba’ziyet ilişkisi yoktur. Yâni istisnâmûnkatı‘dır. Cümle olumludur.جاءتِ‏ الماشِية ُ إِلا َّ ك َل ْبا ً “. ” “Deve, koyun ve sığır cinsi” Sürüler geldiler. Ancak köpekgelmedi. 135Bu örnekte görüldüğü üzere müstesnâ minh ( الماشِية ُ = deve, koyun, sığır gibihayvanlar) zikredilmiştir. İstisnâ tâmdır. Ayrıca müstesnâ olan ‏”ك َل ْبا ً“‏ köpek ile müstesnâminh aynı değillerdir. Bu sebeple müstesnâ, müstesnâ minhten ba’z olmamıştır. İstisnâmunkatı‘dır. Cümle de mûcebdir.“. إِلا َّ خ َادِمهم السادة ُ ‏”جاء “Hizmetçileri hariç, efendiler geldiler.” 136d. Tâm Munkatı‘ Gayr-ı Mûceb İstisnâBu istisnâ çeşidinde; müstesnâ minh zikredilmiştir. Müstesnâ, müstesnâminhten ba’z değildir. Cümle olumsuz, yâni gayr-ı mûcebdir.duyarlar...” 137 “Orada boş söz değil, ancak selam ‏”لا يسمعون فِيها ل َغ ْوا ً إِلا َّ سلاما ً “...“Deve, koyun, keçi gibi” Sürüler gelmediler. Ancak köpek ‏”ما جاءتِ‏ الماشِية ُ إِلا َّ ك َل ْبا ً “.geldi. 138Not: Müstesnâ minh ya birden fazla olmalı ya ûmumi manalı olmalı yâhutkısımları bulunan müfred olmalıdır.Bir ismin umûmi mânâlı olması için nefy, nehy veya istifhamdan, sonra nekreolarak gelmesi gerekir.“. أَحد جاء ما ” “Hiç kimse gelmedi.”135 Akdağ Hasan, a.g.e., s. 64.136 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 134.137 Meryem, 19/62.138 Akdağ Hasan, a.g.e., s. 64.30


dövme!” “Hiç kimseyi ‏”لا ت َضرِب أَحدا ً “.!mı?” “Yanında (hiç) kimse var ” هلْ‏ عِن ْدك أَحد؟.“‏Kısımları bulunan müfred ise; sahifeleri olan kitap, saatleri olan gün, günleriolan hafta, ay, mevsim, mevsimleri olan sene, seneleri olan ömür… gibi isimlerdir. 139Müstesnâ minh ma’rife veya nekre-i müfide olmalıdır. Müphem olmamalıdır. 140Ma’rife ‏;”المعرِف َة ُ“‏ muâyyen (belirli) bir şeyi gösteren isimdir. 141‏,”حضر ط ُلا ّب إِلا َّ ط َالِبا ً مِن ْهم‏.“‏ 142 ile ‏”جاء رِجالٌ‏ إِلا َّ خ َالِدا ً.“‏ ‏,”جاء ق َوم إِلا َّ رجلا ً مِن ْهم‏.“‏حضر ق َوم إِلا َّ رجلا ً مِن ْهم “ifadedir. 143 ifadeleri yanlış birer ‏”حضر رجلٌ‏ “. ”, .إِلا َّ عبد االلهِ‏Çünkü bu tür istisnânın bir faydası yoktur; anlamca düşüktür.“. ‏”جاء İçlerinden bir adam müstesnâ, senin yanındakiنِي رِجالٌ‏ ك َان ُوا عِن ْدك إِلا َّ رجلا ً مِن ْهمadamlar bana geldiler.gelmedi.” 144 “Said’den başka kimse ” ما جاء أَحد إِلا َّ سعِيدا ً “.“Bir turist hariç, tarihi eserlere önem ‏”ت َ “.جولَ‏ فِي المدِين َةِ‏ سائِحون مهت َمون بِالآث َارِ‏ إِلا َّ سائِحا ًveren turistler şehri dolaştı.” 145“Bir misafir hariç, senin yanında bulunan ” زارنِي “.ضيوف ٌ ك َان ُوا عِن ْدكضيفا ً إِلا َّmisafirler beni ziyaret etti.” 146139 M. Meral Çörtü, Arapça Dilbilgisi Nahiv, İstanbul 2001, s. 251.140 İbn Hasan Ali b. Mü’min b. Muhammed b. Ali b. Asfür el-İşbilî, a.g.e., II, 384; Mustafa el-Galâyînî,a.g.e., III, 124-125; Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 86.141 Çörtü M. Meral, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 77.142 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 124.143 Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 86.144 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 124.145 Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 86.146 Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 86.31


“Abdullah haricinde kimse hazır bulunmadı.” 147 ifadeleri ” ما حضر أَحد إِلا َّ عبد االلهِ‏ “.doğrudurMa’rife olmayan ve tahsîs ifade etmeyen nekre de istisnâ yapılmaz. Yânimüstesnâ ma’rife ya da hususilik kazanmış nekre olmalıdır. 148Hususilik kazanmış nekra المخ ْصوصة ُ“‏ ‏,”الن َّكِرة ُ bir kelime veya terkiplehususîlik kazanmış nekradır. Nekra isim, sıfatla, izafetle, temyizle veya şibh-i izafetlehususîlik kazanabilir. 149yanlıştır. 150 Bu ifadeler ‏”جاء المحت َفِل ُون إِلا َّ رجلا ً“‏ ‏”جاء الق َوم إِلا َّ رجلا ً.“‏“. مِن ْهم رجلا ً إِلا َّ الق َوم ‏”جاء “İçlerinden bir adam müstesnâ, kavim geldi.”geldi.” “Hasta bir adam hariç, kavim ‏”جاء الق َوم إِلا َّ رجلا ً مرِيضا ً “.olanlar, “Randevusu olan adam hariç davetli ‏”حضر المحت َفِل ُون إِلا َّ رجلا ً مرت َبِطا ً بِموعِدٍ‏ “.partide hazır bulundular.” 151 ifadeleri, marife kelimelerinden hususilik kazanmış nekraisimler istisnâ edildiğinden dolayı, doğru birer ifadedirler.2. Müferrağ İstisnâMüstesnâ minhin zikredilmediği istisnâ türüdür. 152“ سالِم إِلا َّ حضر ما ” Salim’den başkası bulunmadı (gelmedi). 153Dilcilerin birçoğuna göre müferrağ istisnâ gayr-ı mûcebdir. Yâni istisnâdanönce nefy, nehy veya istifhâm bulunur. 154 Dilciler bu kuralı, istisnânın gerçek bir faydasağlaması için şart koşmuşlardır. Şöyle ki;147 Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 86.148 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 12.149 Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 86; Çörtü M. Meral, Arapça Dilbilgisi Sarf, s. 514-515.150 Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 86.151 Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 86.152 Reşîd eş-Şertûnî, a.g.e., IV, 223; Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 317.153 Fâdıl Sâlih es-Sâmirrâî, a.g.e., II, 213.154 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 317; Fâdıl Sâlih es-Sâmirrâî, a.g.e., II, 213.32


ما ضربنِي إِلا َّ زيد “. ” “Bana Zeyd’den başkası vurmadı” ifadesi doğru olabilir. Çünkü,mütekellime Zeyd haricinde hiç kimsenin vurmaması gerçek olabilir.Fakat “. إِلا َّ زيد ضربنِي ” ifadesi, Zeyd haricinde herkesin mütekellime vurması anlamınıiçermektedir ki bu da söz konusu olamaz. 155 Unutulmamalıdır ki; istisnânın kurallarındanbiri de, bir faydaya binâen oluşturulmuş olmasıdır.ولا ت َن ْف َع الش َّف َاعة ُ عِن ْده إِلا َّ لِمن أَذِن ل َه “... ” “Allah’ın huzurunda, kendisinin izin verdiğikimselerden başkasının şefaati fayda vermez ...” 156يوم يق ُوم الروح والملائِك َة ُ صف َّا ً لا يت َك َل َّمون إِلا َّ من أَذِن ل َه الرحمن وق َالَ‏ صوابا ً “. ” “Ruh(Cebrail)ve melekler saf saf olup duruğu gün, Rahman’n izin verdiklerinden başkalarıkonuşmazlar, konuşan da doğru söyler.” 157ولا ت ُجادِل ُوا أهلَ‏ الكِت َابِ‏ إِلا َّ بِال َّتِي هِي أحسن إِلا َّ ال َّذِين ظ َل َموا مِن ْهم “... ” “İçlerinden zulmedenlerihariç, ehl-i kitapla ancak en güzel yolla mûcadele edin …” 158‏”الن َّبِي أول َى بِالمؤْمِنِين مِن أن ْف ُسِهِم وأزواجه أُمهات ُهم وأول ُوا الأرحامِ‏ بعضهم أول َى بِبعضٍ‏ فِي كِت َابِ‏ االلهِ‏مِن المؤْمِنِين والمهاجِرِين إِلا َّ أن ت َف ْعل ُوا إل َى أولِيائِك ُم معروفا ً ك َان ذ َلِك فِي الكِت َابِ‏ مسط ُورا ً“‏“Peygember, müminleri kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır.Akraba olanlar Allah’ın kitabına göre (mirasçılık bakımından) birbirlerine diğermüminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar; ancak dostlarınıza uygun bir vasiyetyapmanız müstesnadır. Bunlar Kitap’ta yazılı bulunmaktadır.” 159ق ُلْ‏ لا يعل َم من فِي السمواتِ‏ والأرضِ‏ الغ َيب إِلا َّ االلهُ‏ وما يش ْعرون أيان يبعث ُون “. ” “Deki: Göklerdeve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilemez. Ve onlar ne zaman diriltileceklerini, debilemezler.” 160155 Nureddin Abdurrahman el-Cami, el-Fevâidu’d-dıyâiyye şerhu Kâfiyeti ibn Hacib, İstanbul, I, 260.156 Sebe’, 34/23.157 el-Nebe’, 78/38.158 el-Ankebut, 29/46.159 el-Ahzâb, 33/6.160 en-Neml, 27/65.33


“... ...” “... Bu (Muhammed), sâdece sizin gibi bir beşer değilهلْ‏ هذ َاإِلا َّ بش َر مِث ْل ُك ُمmidir...” 161Müferrağ istisnâ, nefy, edatı olmaksızın, sadece anlamca olumsuz kelimelerlede oluşturulabilir.“. ... ” “(Fakat) … İnsanların birçoğu nankörlükten başka birف َأَبى أك ْث َر الن َّاسِ‏ إِلا َّ ك ُف ُورا ًşeye yanaşmamaktadır.” 162“ ... ... ” “... Allah, mutlaka nûrunu tamamlamak ister...” 163ويأبى االلهُ‏ إِلا َّ أن يتِم ن ُوره“ ... ... ” “(Yusuf) … Eşyamızı yanındaمعاذ َ االلهِ‏ أن ن َأخ ُذ َإِلا َّمن وجدن َا مت َاعن َا عِن ْدهbulduğumuz kimseden başkasını almaktan Allah’a sığınırız…” 164Bu son örnek de müferrağdır. Çünkü cümlenin anlamı ‘eşyalarımızı kendisindebulduğumuz kimseden başkasını almayız’ şeklindedir. Yâni mânen olumsuzdur. 165Müferrağ istisnâda, müstesnâ minh zikredilmediği için istisnâ edatımüstesnâ, - vb. ) mülgadır, yâni i’rab hükmü iptal edilmiş sayılır. Bu durumda إِلا َّ (harekesini ami’line yâni cümledeki konumuna göre alır. Buna göre ‏”إِلا َّ“‏ dan sonrakiisim;Fail olabilir“... ... ” “(Halbuki) … Onun te’vilini ancak Allah bilir…” 166وما يعل َم ت َأوِيل َه إِلا َّ االلهُ‏“. زيد إِلا َّ ق َام ما ” “Zeyd’den başkası ayağa kalkmadı.” 167161 el-Enbiyâ, 21/3.162 el-Furkan, 25/50.163 et-Tevbe, 9/32.164 Yusuf, 12/79.165 Fâdıl Sâlih es-Sâmirrâî, a.g.e., II, 214.166 Âl-i İmran, 3/7.167 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 236.34


Mef’ulün bih olabilir“... ...” “… Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar…” 168وما يخ َادِعون إِلا َّ أن ْف ُسهم“... ...” “… Doğrusu (ben) ancak, bana vahyedilene tâbiإِلا َّ إن أَت َّبِعما يوحى إل َيolurum…” 169bulunmadım.” 170 “Zeyd’den ikramda ” ما أك ْرمت ُ إِلا َّ زيدا ً “Mef’ulün fih (zarf-ı zaman) olabilir“... ...” “… Onlar, uyarıldıklarıك َأن َّهم يوم يرون ما يوعدون ل َم يل ْب ُثواإِلا َّ ساعة ً مِن ن َهارٍ‏şeyi (azabı) gördüklerinde (sanki dünyada) sadece gündüzün bir saati kadar kalmışgibidirler…” 171ك َأن َّهم يوم يرون َها ل َم يل ْبث ُوا إِلا َّ عشِ‏ ية ً أَو ضحاها “. ” “Onu görecekleri gün, sanki onlar(dünyada) bir akşam veya onun kuşluk vaktinden başka kalmamış gibidirler.” 172Mübtedaya haber olabilirpeygamberdir.” 173 “Muhammed ancak bir ” وما محمد إِلا َّ رسولٌ‏ “.ayaktadır.” 174 “Zeyd ancak ” ما زيد إِلا َّ ق َائِما ً “.Nâibû’l-fail olabilir“. ...” “… Hiç fasıklar topluluğundan başkası helâk edilirف َهلْ‏ يهل َكإِلا َّ الق َوم الف َاسِق ُونmi.” 175168 el-Bakara, 2/9.169 el-Ahkâf, 46/9.170 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 236.171 el-Ahkâf, 46/35.172 en-Nâzıât, 79/46.173 Âl-i İmran, 3/144.174 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 236.175 el-Ahkâf, 46/35.35


Müfarrağ istisnâ türünde illa ‏”إِلا َّ“‏ dan önceki âmilin, ma’mülünü, “illa”dansonra alabilmesi amacıyla boş bırakılmıştır. Bu nedenle bu istisnâ çeşidine ‘boşaltılmış’anlamındaki müferrağ ismi verilmiştir. 176Müferrağ istisnâda hazfedilen müstesnâ minh’in yerine takdir edilen bir kelimemutlaka vardır.ما ت َك َل َّم إِلا َّ واحِد “. ... ” “Biri hariç, … (kimse) konuşmadı.”ما ش َاهدت ُ إِلا َّ واحِدا ً “. ... ” “Biri hariç, … (kimseyi) görmedim.”ما ذ َه بت ُ إِلا َّ واحِدا ً “. ... ” “Biri hariç, … (kimseye) gitmedim.” Örneklerinde boş bırakılanyerlere müstesnâ minh konumunda ‏”الن َّاس“‏ insanlar kelimesi takdir edilmiştir.Örneklerin müstesnâ minh hazfedilmeden önceki halleri şöyledir:ما ت َك َل َّم الن َّاس إِلا َّ واحِد “. ” “Biri hariç, insanlardan kimse konuşmadı.”ما ش َاهدت ُ الن َّاس إِلا َّ واحِدا ً “. ” “Biri hariç, insanlardan kimseyi görmedim.”görüşmedim.” “Biri dışında insanlardan hiç kimseyle ” ما ذ َهبت ُ الن َاس إِلا َّ واحِدا ً “.“. ...” “... Doğrusu ben ancak banaإِلا َّ أَت َّبِع إِنما يوحى إل َي وما أن َان َذِير مبِين إِلا َّvahyedilene tâbi olurum ve ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.” 177Birinci kısım; “. ‏”إن (Doğrusu ben ancak bana vahyedilene tâbiإِلا َّ ما أَت َّبِع ش َيئا ًolurum). Yâni bana vahyolunandan başka hiçbir şeye tâbi olmam demektir. Bu cümledevarolduğu takdir edilen kelime, ‏”ش َيئا ً“‏ ‘şey’dir. İkinci kısımda olan(Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım) cümlesinde ise takdir edilen ‏”وما أن َا إِلا َّ ن َذِير مبِي ن “.kelime ‘şey’dir. Yâni “. ” “Ben uyarıcıdan başka bir şeyو ما أن َا ش ََيءن َذِير مبِين إِلا َّdeğilim” demektir. Aynı durumu aşağıdaki şiir örneğinde daha iyi görebiliriz.176 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 327; Reşîd eş-Şertûnî, a.g.e., IV, 223.36


لا يك ْت ُم السِرإِلا َّ ك ُل ُّ ذِي ش َرفٍ‏والسر عِن ْد كِرامِ‏ الن َّاسِ‏ مك ْت ُومSır, insanların değerli (yüce)olanlarının yanında saklıdırŞiirin aslı şöyledir:Sırrı, şeref sahiplerinden başkasısaklamazلا َ يك ْت ُم مِن الن َّاسِ‏ السر إِلا َّ ك ُل ُّ ذِي ش َرفٍ‏ “. ” “Sırrı, her bir şeref sahibi hariç, insanlarsaklamaz.”Ki sır, insanların değerli (yüce) olanlarının yanında saklıdır. 178Müferrağ istisnâda ‏”إِلا َّ“‏ ‘illa’dan önceki söz, eksik (nakıs) tir. Mânâsı ancaktamamlanır. 179 dan sonrasıyla ‏”إِلا َّ“‏Müferrağ istisnânın üslubu; durumu itibariyle istisnâ üslubundan ziyâde, hasr180üslubudr. üslubunu andırır. Hasr, bir nevi te’kid 181 (te’kid) ‏”حصر“‏Bu konuyla ilgili olarak “hasr” ifadesi yerine bazı kaynaklarda, aynı anlamifade etmek üzere “kasr” 182 sözü zikredilmiştir. 183177 el-Ahkâf, 46/9.178 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 317.179 Reşîd eş-Şertûnî, a.g.e., IV, 323.180 Hasr ‏:”حصر“‏ Çevrelemek, kuşatmak, sınırlamak, parantez içine almak, tek tek söyleme, yoğunlaşma,anlama anlamlarına gelir.181 Te’kid ‏:”الت َّوكِيد“‏ Tâbi olduğu (uyduğu) kelimenin mânâsını kuvvetlendiren, pekiştiren, mânâsındakikapalılığı gideren ve aynı i’rabı alan sözdür. “Bkz. Çörtü M. Meral, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 359.”182 Kasr, sözlükte; “hapsetmek” veya “tahsîs etmek” mânâsına gelir. Nitekim; bir şeyi kendine tahsîseden kimseye; “ ن َف ْسِهِ‏ عل َى ء الش َّي ق َصر ” denilir. Kendi nefsini Rabbinin ibadetine vakfeden kimse için;denilir. Istılahta ise; bir şeyi (kavramı), özel bir tarzda, başka bir şeye tahsîs ‏”ق َ صر ن َف ْسه عل َى عِبادةِ‏ ربهِ‏ “etmektir. Yâni bir şeyin başkalarında bulunmayıp ancak bir şeyde bulunduğunu söylemektir. Bir‏”مق ْصور عل َيهِ“‏ ‘aleyh” kendinde bulunan şey “maksurün ‏;”المق ْصور‏“‏ nesnede bulunan şeye “maksûr”denilir. “Bkz. Nusreddin Bolelli, Belâgat, Beyân-Me‘ânî-Bedî ‘İlimleri Arap Edebiyatı, İstanbul 2001,s. 248” Örneğin; زيد‏“‏ إلا ّ جاء ‏”ما “Zeyd’den başka kimse gelmedi” ibaresi, sadece زيد‏“‏ ‏”جاء “Zeyd37


Aynı zamanda bu üslubun ‘tevehhüm ve inkârı’ gidermek amacıyla kullanıldığıbilgisi yer almaktadır.“. ق َاسِم إِلا َّ ضربه ما ” “Ona Kasım’dan başkası dövmedi” ifadesi, muhataba, Kasım’ındövme eylemini inkârına cevap niteliği taşıyabilmektedir. Bunun gibi, uzaktan geldiğigörünen bir kimse için; “. هو ما ” “O Zeyd’den başkası değildir” denilmesi, gelenإِلا َّ ز يدkimsenin Zeyd’den başkası olabileceği tevehhümünü ortadan kaldırmaktadır. 184Müferrağ istisnâ da, müstesnânın cinsine ve cümlenin olumlu ya da olumsuzolmasına göre dört kısma ayrılır.a. Müferrağ Muttasıl Mûceb İstisnâBu istisnâ türünde; müstenâ minh hazf edilmiştir. (İstisnâ müferrağdır.)Müstesnâ, müstesnâ minhten ba’zdır.Yâni muttasıldır. Cümle olumludur. İstisnâmûcebdir.Bu istisnâ türü şâz ve mühmeldir. 185 Çünkü daha önce de zikrettiğimiz gibi, buistisnâ cümleleri mutlaka olumsuz (gayr-ı mûceb) olmalıdır. Aksi takdirde cümledeanlatım bozukluğu ortaya çıkmaktadır ve sözde olasılık ihtimâli olmayan, başka birifadeyle içinde gerçek dışı bir durum yalanı barındıran bir mânâ belirmektedir. 186geldi” demek değildir. Birinci ibare ikinciye göre daha kuvvetli ve kesindir. Çünkü sadece Zeyd’ingelişini haber vermekle yetinmemekte, bu ‘gelme’ olayını Zeyd’le hasr edip (sınırlayıp) onun dışındakiinsanların gelmiş olma ihtimalini tamamen ortadan kaldımaktadır. “Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II,327” Görülüyorki burada hasr (sınırlandırma) vasıtasıyla bir te’kid (pekiştirme, kuvvetlendirme) olayısöz konusudur.183 Fâdıl Sâlih es-Sâmirrâî, a.g.e., II, 25.184 Fâdıl Sâlih es-Sâmirrâî, a.g.e., II, 216.185 Şâz: Genel kabul görmeyen, daha ziyade halk (ammi) Arapçasında kullanılan kuraldır. Mühmel:Modern Arapça’da bulunmayan eski bir kullanım tarzıdır.186 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 676.38


“. ‏”رسب “Tembel hariç, başarısız oldu.” Bu cümlede anlatım bozukluğuالك َسولُ‏ إِلا َّvardır. Çünkü bu cümlede, tembel birinin dışında herkesin başarısız olduğu, tembelinise başarılı olduğu anlamı bulunmaktadır.“. زيد إِلا َّ ق َام ” “Zeyd haricinde (herkes) ayağa kalktı.”vurdum.” “Zeyd haricinde (herkese) ‏”ضربت ُ إِلا َّ زيدا ً “.“Zeyd haricinde (herkese) uğradım.” Burada da neredeyse imkansız ‏”مررت ُ “.بِزيدٍ‏ إِلا َّve yalan olan bir durum söz konusudur. 187Mûceb müferrağ istisnâya örnek:ومن يول ِّهِم يومئِذٍ‏ دبره إِلا َّ مت َحرفا ً لِقِت َالٍ‏ أو مت َحيزا ً إلى فِئَةٍ‏ ف َق َد باء بِغ َضبٍ‏ مِن االلهِ‏ “... ”“(Tekrar) Savaşmak için bir tarafa çekilme veya diğer bölüğe ulaşıp mevzi tutmadurumu dışında, kim öyle bir günde onlara arka çevirirse muhakkak ki o, Allah’ngazabını hak etmiş olarak döner...” 188Daha önce de zikrettiğimiz gibi, yapı bakımından olumlu olup mânâca olumsuzolan müferrağ istisnâ çeşidi de bu gruba girebilir. Şu örneklerde olduğu gibi.“. ... ” “ … Halbuki kafirler hoşlanmasa daااللهُ‏ ويأبىإِلا َّ أن يتِم ن ُوره ول َو ك َرِه الك َافِرونAllah, mutlaka nurunu tamamlamak ister.” 189“. ...” “… Fakat zâlimler, inkârdan başka bir şey kabulف َأبى الظ َّالِمونك ُف ُورا ً إِلا َّetmediler.” 190Ancak bazı durumlarda müferrağ istisnânın mûceb olarak kullanıldığıgörülmektedir.Hazfedilen müstesnâ minhten kastedilenin manasının ne olduğuna dairkârinenin bulunması halinde;187 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 676.188 el-Enfal, 8/16.189 et-Tevbe, 9/32.190 el-İsra, 17/99.39


“Şu gün hariç, diğer günlerde okudum.” Örneğinde kastedilen ” ق َرأْت ُ “.يوم ك َذ َا إِلا َّhaftanın veya ayın günleridir ki gün deyince akla gelen bu mânadır.Müstesnâ minhin ne olduğuna dair bir kârinenin daha önce zikredilmiş olmasıhalinde;. ” “Sana kavimden kim vurdu?” sorusuna ; “. ضربنِي ” “Zeydإِلا َّ زيدمن ضربك مِن الق َومِ؟ “haricinde herkes bana vurdu” şeklinde cevap verilebileceği zikredilir. Çünkü cevabıveren kişinin mahzuf müstesnâ minhi soruyla zikredilmiştir ve cevaba bir kârine teşkiletmektedir.Müferrağ istisnânın mûceb kullanımı dilciler tarafından kabûl görmeyip,müferrağ istisnâda tercih edilen gayr-ı mûceb olmasıdır. 191b. Müferrağ Muttasıl Gayr-ı Mûceb İstisnâBu istisnâ çeşidinde; müstesnâ minh hazfedilmiştir, Müstesnâ, müstesnâminhten ba’zdır (muttasıldır). Cümle olumsuzdur (gayr-ı mûcebdir).لا يك ْت ُم السِر إِلا َّ ك ُل ُّ ذِي ش َرفٍ‏ والسر عِن ْد كِرامِ‏ الن َّاسِ‏ مك ْت ُ ومSır, insanların değerli (yüce)olanlarının yanında saklıdırSırrı, şeref sahiplerinden başkasısaklamazolmadı.” “Tembelden başka kimse başarısız ” ما رسب إِلا َّ الك َسولُ‏ “.etmedim.” 192 “İyilerden başkasıyla arkadaşlık ” ما “.صاحبت ُ إِلا َّ الأخ ْيارBu tür; kullanımı yaygın olan müferrağ istisnâ çeşididir.c. Müferrağ Munkatı‘ Mûceb İstisnâBu istisnâ türünde; müstesnâ minh hazfedilmiştir. Müstesnâ; müstesnâ minhtenba’z değildir. Yâni munkatı‘dır. Cümle olumludur. Bu istisnâ çeşidi de; müferrağmuttasılmûceb istisnâ gibi şâz ve mühmeldir. Bu kullanım fasih Arapça’dabulunmamakta; ancak halk dilinde kullanılmaktadır“. سياراتِهِم إِلا َّ ‏”حضر “Geldi, arabaları hariç.” Örneğinde olduğu gibi.191 Nureddin Abdurrahman el-Cami, a.g.e., I, 260.192 Ali el-Cârim, Mustafa Emin, a.g.e., I, 84.40


d. Müferrağ Munkatı‘ Gayr-ı Mûceb İstisnâBu istisnâ türünde; müstesnâ minh hazfedilmiştir. Müstesnâ, müstesnâ minhtenba’z değildir. Cümle olumsuzdur.ما حضر إِلا َّ سياراتِهِم “. ” “Arabaları hariç (kimse) gelmedi.”ما مات َ إِلا َّ ك َل ْب أعجف ُ “. ” “(Sürüden) çelimsiz köpekten başka (hayvan) ölmedi.”cümleleri de by istisnâ türüne örnektir.41


II. BÖLÜMİSTİSNÂ EDATLARIKULLANIMLARI VE ÖZELLİKLERİI. İstisnâ Edatlarıİstisnâ edatları istisnâyı meydana getiren üç temel unsurdan biridir.Kaynaklarda istisnâ edatlarının sayısı hakkında tam bir mutabakat söz konusu değildir.Bazı kaynaklar bu edatları altı, bazıları sekiz, bazıları dokuz, bazıları da on tane olarakbelirtmişlerdir. En kapsamlı haliyle istisnâ edatları şunlardır:” ١٩٣ إِلا َّ ، غ َير‏،‏ خ َلا َ “سِوى،‏ خ َلا َ،‏ عدا،‏ حاش َا،‏ لا سِيما،‏ بيد‏،‏ ل َيس‏،‏ لا يك ُون‏،‏ ما عدا،‏ ماA. İstisnâ Edatlarının Kısımlarıİstisnâ edatları dört kısma ayrılır.• Harf olanlar.• İsim olanlar.• Fiil olanlar.• Hem fiil hem harf olanlar.1. Harf Olan İstisnâ Edatlarının‏”إِلا َّ“‏ dilciler tarafından harf olduğuna dair bir mutabakat dır. ‏”حاش َا“‏ ve ‏”إِلا َّ“‏‏”حاش َا“‏ için aynı durum söz konusu değildir. Bazılarına göre ‏”حاش َا“‏ söz konusu olsa daharf, bazılarına göre de ‏”حاش َا“‏ fiildir. 194 ( Bu konuyla ilgili geniş bilgi çalışmamızın193 Abdullah b. Hişâm el-Ensârî, Evdahu’l-mesâlik ilâ Elfiyeti ibn Mâlik, II, 249-254.194 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 103.42


ilerleyen kısımlarında ‏”حاش َا“‏ başlığı altında zikredilecektir). Genel kabul gören görüşharf olduğu şeklindedir.2. İsim Olan İstisnâ EdatlarıBunlar, ‏”غ َير“‏ ve ‏”سِوى“‏ ‏”سوى“‏ ‏”سواء“‏ dır. 1953. Fiil Olan İstisnâ Edatları‏,”ل َيس‏“‏ ‏,”لا يك ُون‏“‏ عدا“‏ “ ‏,”ما خ َلا َ ما ” dir. “ ما ”nın harf olduğu fikrinde olanخ َلا َdilciler de vardır. Bu takdirde ‏”ما“‏ mastar edatı değil, zâiddir.4. Hem Fiil Hem Harf Olan İstisnâ Edatları‏”خ َلا َ“‏ basar. hem fiil hem harftir. Fakat fiiliyet yönü daha ağır ‏”خ َلا َ“‏ ve ‏”عدا“‏ve ‏”عدا“‏ kendinden sonra gelen kelimeyi nasb ederelerse fiil, cer ederlerse harftir. 196Burada dikkat edilmesi gereken husus, bu edatların ‏”ما“‏ sız bulunmaları gerektiğidir. 197II. İstisnâ Edatlarının Kullanımları ve ÖzellikleriA. Harf Olan İstisnâ Edatları“illâ” ‏”إِلا َّ“‏ 1.nın‏”إِلا َّ“‏ harf olduğu noktasında ittifak vardır. 198 Bu edat, tek kelime halinde‏”إن + لا “ bileşimi nın‏”لا“‏ ile nefy edatı ‏”إن‏“‏ bulunabileceği gibi-bir şart edatı olanolarak da bulunabilir. Tek kelime halinde bulunan ya‏”إِلا َّ“‏ “muhrace”, şart edatı olanveridir. 199 ‏,‏ya‏”إِلا َّ“‏ da “mudğame” adı195 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 103.196 İbn Hasan Ali b. Mü’min b. Muhammed b. Ali b. Asfür el-İşbilî, a.g.e., II, 38.197 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 103.198 Sibeveyh, a.g.e., II, 309; Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 103.199 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 133.43


Biz konumuz itibariyle tek kelime halinde olan ‏”إِلا َّ“‏ üzerinde duracağız. Fakatöncelikle şunu belirtmekte fayda vardır: Bir şart edatı olan ‏”إن‏“‏ ile, nefy edatı olan‏”إن‏“‏ ile aynıdır. Fakat ‏”إِلا َّ“‏ görünüm itibariyle istisnâ edatı ‏,”إِلا َّ“‏ nın‏”لا“‏ bileşimi olanBir şart edatı olduğundan, kendisinden sonra devamlı “şart-cevap” adı verilen iki fiil(cümlesi) bulunur. 200 Bu fiiller mûzari’ ise, sonralarını cezmeder. ‏”لا“‏ da cümleyiolumsuz yapar. Bu durumundan dolayı bu ‏”إِلا َّ“‏ yı istisnâ ‏”إِلا َّ“‏ sından ayırt etmekkolaydır. Mesela “. ك َبِير وف َساد الأرضِ‏ فِي فِت ْن َة ٌ ت َك ُن إِلا َّ ت َف ْعل ُوه ... ” “ … Eğer siz onu( Allah’ın emirlerini) yerine getirmesseniz, yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesatolur.” 201“. ت َرسب ( ت َجت َهِد ‏+لا ‏(إن ‏”إِلا َّ “Eğer çalışmazsan sınıfta kalırsın.” 202 cümlelerindeki ‏”إِلا َّ“‏ nınşart edatı olduğu kolayca görülmektedir.Bir istisnâ edatı olan ‏”إِلا َّ“‏ den başka … dan gayrı, hariç, ancak, müstesnâ,sadece vb. anlamlarda kullanılır. Daha önce de belirttiğimiz gibi bu edat harftir. 203Sûkun üzere mebnîdir. İrabda mahalli yoktur. 204 En önemli ve en çok kullanılan istisnâedatıdır. 205 Gerek konuşma dilinde, gerekse edebî metinlerde bir istisnâ edatı olaraknin‏”إِلا َّ“‏ kullanımına sıkça rastlamaktayız. Kur’an-ı Kerim’de de en çok kullanılanistisnâ edatlarının başında nın‏”إِلا َّ“‏ geldiğini müşahede etmekteyiz. Şu âyetlerde olduğugibi.200 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 134.201 el-Enfal, 8/73.202 Akdağ Hasan, a.g.e., s. 66.203 Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 360.204 Tâhir Yusuf el-Hatip, a.g.e., s. 56.205 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 327.44


“. ...” “… Bu bir beşer değil … Bu ancak üstün birما هذ َا بش َر ًا إن هذ َاإِلا َّ مل َك ك َرِيمmelektir.” 206Hani biz meleklere: Adem’e secde ‏”وإذ ْ “...ق ُل ْن َا لِل ْملا َئِك َةِ‏ اسجدوا لآدم ف َسجدواإِلا َّ إبلِيسedin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler... 207el-Ebedî, Cezveliyye Şerhi’nde “ لا َّ nın‏”إِ‏ sadece isim cümlesi veya muzâri fiilinöncesinde bulunabiliceğini zikreder. 208زيد‏.“‏ إِلا َّ ق َام ‏”ما “Zeyd’den başkası ayağa kalkmadı.” 209isimق َائِم‏.“‏ أبوه إِلا َّ زيد ‏”ما “Zeyd ancak babası ayakta olandır.” 210İsim cümlesiيق ُوم‏.“‏ إِلا َّ زيد ‏”ما “Zeyd ancak ayağa kalkandır.” 211Muzâri fiilق َام‏.“‏ إِلا َّ زيد ‏”ما denilemez. 212Mazi fiila. nın‏”إِلا َّ“‏ Müstesnâsının İ’rabıkonusudur. ın müstesnâsının i‘rabında üç durum söz ‏”إِلا َّ“‏• Mansûb olur.• Mansûb veya Bedel olur.• Harekesini kendisinden önceki âmiline göre alır. 213(1) Mansûb Olması(vacibtir). nın‏”إِلا َّ“‏ müstesnâsının üç durumda mansûb olması zorunludur206 Yusuf, 12/31.207 el-Bakara, 2/34.208 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 171.209 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 171.210 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 171.211 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 171.212 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 171.213 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 677.45


Birincisi: Cümle tâm ve mûceb olursa, müstesnâ ister muttasıl veyamunkatı‘ olsun, ister müstesnâ minhten önce ya da sonra gelsin, müstesnânın mansûbolması vacibtir. 214 Bu durumda i‘rab esnasında ‏”إِلا َّ“‏ ya “harf-i istisnâ”, müstesnâya da“mansû’b ‘âle’l-istisnâ” denilir. 215Muttasıl istisnâya örnek:çıktılar.” “Anestezi doktoru hariç, doktorlar ‏”خ َرج الأطِباء إِلا َّ ط َبِيب الت َّخ ْدِي ‏ِر .“gördüm.” “Nahiv (gramer) öğretmeni hariç, öğretmenleri ” رأيت ُ الأساتِذ َة َ إِلا َّ أُست َاذ َ الن َّحوِ‏ “..“ الجزائِر إِلا َّ العربِي إلى بِلا َدِ‏ المغ ْرِبِ‏ ساف َرت ُ ” “Cezayir dışında, Mağrib Arap ülkelerineyolculuk ettim.” 216yürüdü.” 217 “Zeyd hariç, kavim ‏”سار الق َوم إِلا َّ زيدا ً “.örnek:Muttasıl istisnâda müstesnânın müstesnâ minhten önce zikredilmesine“. الأطِباء الت َّخ ْدِيرِ‏ ط َبِيب إِلا َّ ‏”خ َرج “Anestezi doktoru hariç, doktorlar çıktılar.”gördüm.” “Nahiv (gramer) öğretmeni hariç, öğretmenleri ” رأيت ُ إِلا َّ أُست َاذ َ الن َّحوِ‏ الأساتِذ َة َ “.Munkatı‘ istisnâya örnek:حضر مراقِبوا الاِمتِحانِ‏ إِلا َّ أوراق َ الأسئِل َةِ‏ “. ” “Sınav gözetmenleri geldi, ancak sorukağıtları gelmedi.”“. إِلا َّ الحق َائِب الرحل َةِ‏ ملا َبِس أُعِدت ْ ” “Çantalar müstesnâ, yolculuk elbiseleri hazırlandı.”214 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 319; Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 126; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e.,s. 677.215 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 319-320.216 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 677-678.217 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 144.46


örnek:Munkatı‘ istisnâda müstesnânın, müstesnâ minhten önce zikredilmesine“. ‏”حضر “Sınav gözetmenleri geldi, ancak soruإِلا َّأَوراق َ الأسئِل َةِ‏ مراقِبوا الاِمتِحانkağıtları gelmedi.”hazırlandı.” “Çantalar müstesnâ, yolculuk elbiseleri ” أُعِدت ْ إِلا َّ الحق َائِب ملا َبِس الرحل َةِ‏ “.“. أَحد إِلا َّ أباك فِيها ما ” “Onda babandan başka kimse yoktur.” 218yoktur.” 219 “Babandan başka arkadaşım ” ما لِي إِلا َّ أباك صدِي ٌق “.İkincisi: cümle tâm ve gayr-ı mûceb olur, aynı zamanda müstesnâ, müstesnâminhten önce gelirse müstesnânın mansûb olması vaciptir. 220el-Kûmeyt bin Zeyd’in şu beyti buna güzel bir örnektir:وما لِيإِلا َّ آلَ‏ أحمد شِع ٌةوما لِيإِلا َّ مذ ْهب الحق ِّ مذ ْه بHak mezhebinden başka hiçbirmezhebim yoktur 221Konuyla ilgili diğer örnekler:Ahmet ailesinden başka dostumyoktur“. أَحد أخ َاك إِلا َّ ن َجح ما ” “Kardeşinden başka kimse başarılı olmadı.”görmedim.” “Kardeşinden başka kimseyi ” ما رأيت ُ إِلا َّ أخ َاك أَحدا ً “.uğramadım.” 222 “Kardeşinden başka kimseye ” ما مررت ُ إِلا َّ أخ َاك بِأَحدٍ‏ “.Not: Müstesnâ minhten önce gelen müstesnânın, ister mûceb, ister gayr-ımûceb olsun nasbı vaciptir. Çünkü “istisnâ üzere mansûb” olmadığı takdirde bedelolması gerekmektedir ki bu da imkansızdır. Bunun da sebebi şudur: Bedel tâbidir.Tâbinin de matbu’unun önüne geçmesi caiz değildir.218 Sibeveyh, a.g.e., II, 335.219 Sibeveyh, a.g.e., II, 335.220 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 126; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 678.221 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 126; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 678.222 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 678.47


Üçüncüsü: Cümle tâm ve gayr-ı mûceb, istisnâ da munkatı‘ ise, müstesnânınmansûb olması vaciptir.“... ...” “... Onların o konuda zanna uymaktan başkaما ل َهم بِهِ‏ مِن عِل ْمٍ‏إِلا َّ ات ِّباع الظ َّنhiçbir bilgileri yoktur...” 223inmediler.” “Eşyalar hariç, yolcular uçaktan ” ما ن َزلَ‏ الرك َاب مِن الط َّائِرةِ‏ إِلا َّ أمتِعة ً .““Uçak hariç, yolcuları görmedim.” cümlelerinde bu durum ” ما رأيت ُ الرك َاب إِلا َّ الط َّائِرة َ “.söz konusudur.Ancak bu üçüncü durumda konuda müstesnânın nâsb vucubiyetiniTemimoğulları kabûl etmez. Onlara göre nasb olabileceği gibi, bedel de olabilir. 224Ciran el-‘Avd’in şu beyti buna güzel bir örnektir:“. -“Nice beldeler vardır ki onda hiç dost ‏”وبل ْدةٍ‏أَنِي س ل َيس بِهاإِلا َّ يعافِير وإِلا َّ العيسyoktur, ancak boz ceylanlar ve güzel develer vardır.” 225nın Müstesnâsının Mansûb veya Bedel Olması ‏”إِلا َّ“‏ (2)Cümle tâm ve gayr-ı mûceb ise nın‏”إِلا َّ“‏ müstesnâsının müstesnâ minhten bedelolarak i’rab edilmesi, ya da istisnâ üzere mansûb olması caizdir. Bu konuda istisnânınmuttasıl ya da munkatı‘ olması durumu değiştirmez. 226ل َم ت َت َف َت َّح الأزهار إِلا َّ البن َف ْسج - أو بن َف ْسج “. ” “Menekşe hariç, çiçekler açmadı.”ما سل َّمت ُ عل َى الق َادِمِين إِلا َّ الأولَ‏ “. ” “Gelenlerden birincisi hariç, kimseye selamvermedim.” 227Bu tür cümlelerde zikredilen her iki durum câiz olsa da, daha uygun görülenseçenek müstesnânın bedel olarak kullanılmasıdır. 228223 en-Nisa, 4/157.224 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 678.225 Sibeveyh, a.g.e., II, 322; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 679.226 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 127; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 679.227 Ali el-Cârim, Mustafa Emin, a.g.e., I, 84.228 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 127; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 679.48


“. ...” “… Dalalete düşenlerden başka, Rabbininومن يق ْن َط ُ مِن رحمةِ‏ ربهِ‏إِلا َّ الضال ُّو نrahmetinden kim ümit keser? dedi.” 229“... ...” “… İçlerinden pek azı hariç, bunu yapmadılar…” 230ما ف َعل ُوه إِلا َّ ق َلِيلٌ‏ مِن ْهم“... ...” “… Karın hariç, içinizden hiç kimse geri dönüpولا يل ْت َفِت ْ مِن ْك ُم أَحدإِلا َّ امرأت َكbakmasın…” 231“... ...” “... Allah’tan başka günahları kim bağışlayabilir…” 232ومن يغ ْفِر الذ ُّن ُوب إِلا َّ االلهُ‏âyetlerinde müstesnâ bedel olarak gelmiştir.Eğer cümle mânevî nefy anlamı içeriyorsa, yâni cümledeki olumsuzluk, nefyedatı vasıtasıyla verilmiyorsa, yine iki durum söz konusudur: Ya ‏”إِلا َّ“‏ ile istisnâ üzerenasb olur, ya da bedel olur ki tercih yine bedelliyettir. Mesela“Halit hariç, halkın ‏”ت َبدل َت ْ أخ ْلا َق ُ الق َو ya da “. ‏”ت َبدل َت ْ “.إِلا َّ خ َالِدا ً مِ‏أخ ْلا َق ُ الق َومِ‏إِلا َّ خ َالِدahlakı değişti.” denilebilir.Burada mâna “ahlakların eskisi gibi olmadığı” şeklindedir. 233dan sonra müstesnânın lafzen bedel olabilmesine imkân yoksa, bu ‏”إِلا َّ“‏durumda mübdel minh olan müstesnâ minhin mahalline hamlonulur.‘la’ “Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.” cümlesinde ‏”لا إل َه Mesela; “ االله إِلا َّmebnîdir. kelimesi onun ismidir ve sonu feth üzere ‏”إل َه‏“‏ cinsi nefy eden edattır. İlâh ‏”لا“‏Haberi ise gizli (müstetir) bulunan “mevcudun” ‏”موجود‏“‏ kelimesidir ve mecburenhazfedilmiş durumdadır. Allah ‏”االله“‏ lafzı, mübdel minh olan ve feth üzere mebnî olan229 el-Hicr, 15/56.230 en-Nisa, 4/66.231 Hud, 11/81.232 Âl-i İmran, 3/135.233 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 128.49


ilah ‏”إل َه‏“‏ kelimesinin fetha harekesine hamlen okunsa bu defa nefy-i cins mânası illakelimesinde müstetir olan ‏”موجود‏“‏ kelimesi ‏”االله“‏ edatıyla kaldırılmıştır. Allah ‏”إِلا َّ“‏zamire bedeldir veya ‏”لا“‏ ve isminin mahalli irabına hamledilerek merfû okunur. Çünkümübtedadır. 234 ve ismi aslında ‏”لا“‏Aynı şekilde; “. ما ” “Beni Halit’ten başka hiç kimseجاءنِي مِن أَحدٍ‏إِلا َّ خ َالِدا ًziyaret etmedi” örneğinde Halit ‏”خ َالِد“‏ kelimesinin mübdel minhi olan أَحدٍ“‏ ‏”مِن “minehadin” kelimesine lafzen hamlolunmasına imkan yoktur. Zira burada ‏”مِن‏“‏ harfi nefyite’kid için getirilmiştir ve zâidedir. Bu ancak menfî bir üslûba mahsustur. Fakat nefymânası, üslubdaki ‏”إِلا َّ“‏ ile kaldırılmıştır. Bu nedenle yukarıdaki cümle“. خ َالِد زارنِي ‏”إن َّما “Beni ancak Halit ziyaret etti” anlamındadır. 235Ancak bu durumlarda dikkat edilmesi gereken bir şey vardır:ما أخ َذ ْت ُ الكِت َاب مِن أَحدٍ‏ إِلا َّ خ َالِدٍ‏ “. ” “Halit’ten başka hiç kimseden kitap almadım”,örneğinde müstesnânın mübdel minhin lafzına tâbi olarak lafzen bedel olduğunugörüyoruz. Zirâ burada أَحدٍ“‏ ‏”مِن lafzında ‏”مِن‏“‏ harfi ceri ‘zâid’ olmayıp ‘asliyye’ dir.müstesnâ, “Halit’ten başka, kimseye uğramadım.” Bu misalde ” ما مررت ُ بِأحدٍ‏ إِلا َّ خ َالِدٍ‏ “.müstesnâ minhünün lafzına bedel olabilir. Bu durumda cümle şöyle de olabilir;ما مررت ُ بِأحدٍ‏ إِلا َّ بِخ َالِدٍ‏ “. ” “Halit’ten başka, kimseye uğramadım.” Bu örnekte degörüldüğü üzere aynı durum söz konusudur. Burada da nefyi te’kid için getirilen zâidharfi cerri, asliyedir ve bu şekilde gelebilir. Harfi cer ile asliye olan harfi cer ‏”ب“‏234 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 127.235 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 129.50


karıştırılmamalıdır. Aksi takdirde müstesnânın irabı ve dolayısıyla mânası yanlış olur.Cümledeki harfi cer zâide olunca, müstesnâ minhin mahalline mutabakat şarttır.Şayet cümledeki harfi cer asliye olunca, müstesnâ minhin lafzına mutâbakatuygundur. 236Unutulmamalıdır ki; tam ve gayr-ı mûceb istisnâ’da müstesnânın müstesnâminhden önce gelmesi durumunda, istisnâ üzere mansûb olmak zorundadır. Örneğin;“. خ َالِدا ً أَحد إِلا َّ جاء ما ” “Halit’ten başka kimse gelmedi.” cümlesinde olduğu gibi.Fakat Bağdat ve Kûfe ekolleri, müstesnânın âmiline göre ma’mul kılınmasınıve mûstesnâ minhin de i‘rabda bedel olarak ona tâbi olmasını câiz görürler. Örneğin“Halit’ten başka kimse gelmedi” cümlesindeHalit nin‏”جاء‏“‏ fâilidir. ‏”أَحد‏“‏ ise ondan bedeldir. 237Sibeveyh, Yunus’un Arapçalarına güvenilen bir kavimden şöyle rivayet ettiğininakleder;ما لِي إِلا َّ أبوك ن َاصِر “. ” “Benim babandan başka yardımcım yok’’ 238 Bu şiir de aynıkonuya güzel bir örnek teşkil eder.لأن َّهم يرجون مِن ْك ش َف َاعة ً ، إذ َا ل َم يك ُن إِلا َّ الن َّبِيون ش َافِع “. ” “Nitekim onlar senden şefaatumuyorlar. Nebilerden başkasının şefaatçi olmadığı vakitte.” 239Birinci örnekte bedel ‏,”ن َاصِر‏“‏ ikincisinde ‏”ش َافِع‏“‏ dır. Mübdelün’minh birinci de‏.”أبوك‏“‏ İkincide de ‏”الن َّبِيون‏“‏ dır. Örneklerin asılları şöyledir;ما لِي ن َاصِر إِلا َّ أبوك “‏”إذ ْ “. ve ” .tabi kılınmıştır. 240ل َم يك ُن ش َافِع إِلا َّ الن َّبِيو نBu örneklerde de görüldüğü üzere bedel maklubdur, yâni; tabî matbû, matbû da236 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 129.237 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 130.238 Sibeveyh, a.g.e., II, 337.239 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 130.240 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 131.51


nın‏”إِلا َّ“‏ Müstesnâsının Harekesini Âmiline Göre Alması (3)Cümle müferrağ olursa ‏”إِلا َّ“‏ yokmuş gibi kabul edilir ve müstesnâ nın‏”إِلا َّ“‏öncesindeki âmiline göre hareke alır. Müferrağ istisnâda müstesnâ minh mevcutolmadığı için ‏”إِلا َّ“‏ mülgâdır. dan‏”إِلا َّ“‏ önceki âmilin, ‏”إِلا َّ“‏ dan sonrasını etkilemesi içinboş bırakılmıştır. 241 Bu istisnâ türü müferrağ olduğu için gayrı mûceb olması tercihedilmektedir....“ الكِت َابِ‏ إِلا َّ بِال َّتِي هِي أحسن أهلَ‏ ت ُجادِل ُوا ‏”ولا “Ehli kitapla ancak en güzel yoldanmücâdele edin...” 242“. ...” “... Zâlim toplumdan başkası mı helâk olur.” 243هلْ‏ يهل َك إِلا َّ الق َوم الظ َّالِمون“... ...” “… Allah hakkında doğrudan başkasınıولا ت َق ُو ُلواالحق َّ إِلا َّ عل َى االلهِ‏söylemeyin…” 244koşmadım.” “Hayırdan başkasına ” ما سعيت ُ إِلا َّ فِي الخ َيرِ‏ .“لا أُ‏ حِب إِلا َّ الصدق َ “. ” “Doğruluktan başka bir şeyi sevmem.”olmaz.” “Çalışkanlardan başkası başarılı ‏”لا ين ْجح إِلا َّ المجت َهِدو ن .““. مسرِع أخ ْط َأ إِلا َّ واحِد ما ” “Aceleci kimseden başkası hatâ etmedi.”Müferrağ istisnâ, fâilden, nâibu fâilden, hâlden, temyizden ve mefûlü maahdışındaki tüm mef’ul çeşitlerinden ve haberden meydana gelmiş olabilir. 245(a) Fâil olmasıما جاءنِي مِن أحدٍ‏ إِلا َّ عبد االلهِ‏ “. ” “Bana Abdullah’tan başkası gelmedi.” 246241 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 679.242 el-Ankebut, 29/46.243 el-En’am, 6/47.244 en-Nisa, 4/171.245 Mehmet Zihni Efendi, a.g.e., s. 248; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 679.52


kaybolmadı.” “Üç öğrenciden başkası ” ما غ َاب إِلا َّ ث َلا َث َة ُ ط ُلا َّبٍ‏ “.mi?” 247 “Çalışkanlardan başkası başarılı olabilir ” هلْ‏ ين ْجح إِلا َّ المجت َهِدو ن “.ما ق ُرِئَ‏ إِلا َّ كِت َاب “(b) Nâibu’l-fâil olması. ” “Bir kitaptan başkası okunmadı.”ما ضرِب إِلا َّ زيد “. ” “Zeyd’den başkası dövülmedi.”(c) Mef’ulün-bih olmasıokumadı.” “Bir kitaptan başkasını ” ما “.ق َرأَ‏ إِلا َّ كِت َابا ًgördüm.” “Sadece Zeyd’i ” ما رأيت ُ إِلا َّ زيدا ً “.(d) Mef’ulün-li eclih olmasıazarladım.” “Onu sadece terbiye etmek için ” ما وبخ ْت ُ إِلا َّ ت َأدِيبا ً “.(e) Mef’ulün-fih olmasıما ل َقِيت ُه إِلا َّ فِي الك ُل ِّيةِ‏ “. ” “Onunla fakülteden başka bir yerde karşılaşmadım.”(f) Mef’ulü mutlak olmasıbulunuyorum.” “Ancak zayıf bir zanda ” ما أظ ُن إِلا َّ ظ َن َّا ً ضعِيفا ً “.(g) Hal olmasıgördüm.” “Onu sadece okurken ” ما رأيت ُه إِلا َّ وهو يق ْر‏ُأ “.(h) Temyiz olmasıما امت َلأَ‏ الإن َاء إِلا َّ الماء “. ” “Kaplar sadece su ile doldu.”(l) Haber olmasıما ن َحن إِلا َّ ضيوف ٌ فِي الدن ْيا “. ” “Biz dünyada sadece misafiriz” veya “Biz dünyadamisafirden başka bir şey değiliz” Bu örnekte mûstesnâ mübteda’nın haberidir.246 Mehmet Zihni Efendi, a.g.e., s. 240.247 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 679.53


“. ‏”ل َيس “Başkan hakemden başka bir şey değildir.” Burada da mûstesnâالرئِي س إِلا َّ حك َم ًاnin‏”ل َيس‏“‏ haberidir.Daha önce de zikredildiği üzere müferrağ istisnâda kasem cümleleri mûcebolarak gelebilir. Fakat bu mûceblik yapı bakımındandır. Mâna bakımından cümleolumsuzdur. Cümlenin cevabı mâzi fiille başlar, fakat geleceğe delâlet eder, öncesindede ‏”إِلا َّ“‏ bulunur.“. ن َاش َد ” “Senden Allah adına barışı kabûl etmenden başka bir şeyت ُك االلهَ‏إِلا َّ ق َبِل ْت َ الصل ْحistemiyorum.”“Senden Allah adına hakka tâbi olmandan başka bir şey ” سأ “.ات َّبعت َ الحق َّ إِلا َّ ل ْت ُك بِااللهِ‏istemiyorum.”Bu üslûbta ‏”إِلا َّ“‏ dan sonraki cümle, mûevvel mastardır ve ‏”إِلا َّ“‏ dan öncekicümlenin gerektirdiği şekilde i’rab alır. Bu iki örneğin takdiri şudur;ما ن َاش َد ت ُك االلهَُ‏ إِلا َّ أن ت َق ْبلَ‏ الصل ْح “. ”” ما سأل ْت ُك بِااللهِ‏ إِلا َّ أن ت َت َّبِع الحق َّ .“‏”ات ِّباعك‏“‏ “kabul etmen”; ikincisinin mastarı ise ‏”ق َبول ُك‏“‏ Birinci örneğin mastarı,“tâbi olman” dır. 248b. nın‏”إِلا َّ“‏ Üslupta Tekrarlanmasıİstisnâ cümlesinde nın‏”إِلا َّ“‏ tekrarlandığı müşâhade edilir. Bu tekrar iki amaçlayapılır. Bunlardan biri te’kid (te’kid) amaçlı, diğeri ise cümlede diğer bir istisnânınbulunduğunu dile getirmek, ifâde etmektir. 249ملأت ُ الك ُؤُوس إِلا َّ ك َأسا ً إِلا َّ ك َأسك “. ” “Bir bardak, senin bardağın hariç, bardaklarıdoldurdum.” 250248 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 680.249 Muhammed Hayr Hilvânî, a.g.e., II, 461.54


ملأت ُ الك ُؤُوس إِلا َّ ك َأسك إِلا َّ ك َأس أخِيك “. ” “Bardağın ve kardeşinin bardağı hariç,bardakları doldurdum.” 251جاء الن َّاس إِلا َّ سعدا ً إِلا َّ خ َالِدا ً “. ” “Sa‘d ve Halit hariç, insanlar geldiler.” 252nın‏”إِلا َّ“‏ Te’kid Amaçlı Tekrarlanması (1)Te’kid amaçlı tekrarlanan nın‏”إِلا َّ“‏ kendisinden sonraki kelimeye etkisi olmaz,yeni bir istisnâ da oluşturmaz. Sadece birinci kelimenin te’kidini sağlar. Bu da ‏”إِلا َّ“‏ nınamel etmemesi, amelden alıkonulması anlamına gelir. Bu üslub, bedel ve atıftageçerlidir. Fakat atıf harflerinden sadece ‘‘atıf vâvı’’ kullanılabilmektedir. Diğer atıfharflerinin kullanımı doğru olmaz. 253 Örneğinما مررت ُ بِأحدٍ‏ إِلا َّ زيدا ً إِلا َّ أخِيك “. ” “Kardeşin Zeyd’den başka kimseye uğramadım.”cümlesinde, ‏”أخِيك‏“‏ kardeşin’’ kelimesi, ‏”زيدا ً“‏ “Zeyd’’ kelimesinden bedeldir. İkinciإِلا َّ الف َت َى بِهِم ما مررت ُ ” “. şekilde, nın‏”إِلا َّ“‏ burada hiçbir etkisi yoktur. Aynıإِلا َّ بك ْرا ً“Genç, Bekir’den başkasına uğramadım” cümlesinde de yine bedel söz konusudur.“Zeyd ve Amr hariç topluluk ayağa kalktı” cümlesi de atfa ” ق َام الق َوم إِلا َّ زيدا ً وإِلا َّ عمرا ً “.örnektir. Cümlenin aslı; “. وعمرا ً إِلا َّ زيدا ً ...” şeklindedir. 254Atıf ile nın‏”إِلا َّ“‏ tekrarlandığı cümlelerde atıf vavından sonraki kelime atıfvavından önceki kelimeye matûftur ve aynı anlamı direkt alır. 255250 Muhammed Hayr Hilvânî, a.g.e., II, 461.251 Muhammed Hayr Hilvânî, a.g.e., II, 461.252 Muhammed Hayr Hilvânî, a.g.e., II, 461.253 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 338; Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 131; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e.,s. 680.254 Muhammed Muhyiddin Abdûlhamid, Şerhu İbn Âkil, I, Beyrut, (t.s.), 604-605; Ali Yılmaz, a.g.e., s.102.255 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 338.55


حجِز الأجانِب إِلا َّ الن ِّساء وإِلا َّ الأط ْف َالَ‏ “. ” “Kadın ve çocuklar hariç, yabancılar gözaltınaalındılar” Bu örnekte ‏”الن ِّساء‏“‏ “kadınlar” kelimesi mansûb müstesnâdır. Vav atıf harfidir,‏”الن ِّساء‏“‏ “Çocuklar” kelimesi de ‏”الأط ْف َالَ“‏ gelmiştir. ise, birinciyi te’kid için ‏”إِلا َّ“‏ ikincikelimesine matûftur. Aynı şekilde; “. ُة ف َاطِم وإِلا َّ سعِيد إِلا َّ ين ْجح ل َم ” “Fatıma ve Sâid’denbaşkası başarılı olmadı” örneğinde ‏”سعِيد‏“‏ “Sâid” fâildir. ‏”ف َاطِمة ُ“‏ “Fatıma” ise “vav” ileona matuftur. İkinci ‏”إِلا َّ“‏ da yine birinciyi te’kid için getirilmiştir. 256Atıf ve bedel şu misalde birlikte kullanılmıştır:“. ‏”م “Senin şeyhinin amelinden Safâ-ا ل َك من ش َيخِكإِلا َّ عم ُله وإِلا َّ رسِيمه ورمل ُ هMerve arasında sa’y ve Kabeyi tavaftan başka yaptığı bir şey yoktur.” 257 Bu beytin aslı... إِلا َّ عم ُله وإِلا َّ رسِيمه ورمل ُ ه “‏”رمل ُه‏“‏ dan bedeldir. ‏”عمل ُه‏“‏ ” lafzı رسِي “ şeklindedir ” .Lafzı, “ مه ” üzerine vav ile matuftur. ‏”إِلا َّ“‏ burada te’kid için tekrarlanmıştır. 258م هرسِيDaha önce de belirttiğimiz üzere, te’kid için ikinci nın‏”إِلا َّ“‏ kendinden sonrakikelimenin harekesi veya i’rabı açısından herhangi bir etkisi yoktur. Bu nedenlehazfedilebilir.Varlığı ve yokluğu birdir. 259Örneğin الرشِيد“‏ ‏”هارون Harun er-Reşid, الأمِين“‏ ‏”محمد Muhammed el-Eminvb. gibi isimlerde,جاء الق َوم إِلا َّ هارون إِلا َّ الرشِي د “. ” “Harun Reşid haricinde, kavim geldi.”256 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 680.257 Sibeveyh, a.g.e., II, 341.258 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 132; Muhammed Muhyiddin Abdûlhamid, a.g.e, I, 606.259 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 338-339.56


oldu. “Muhammed Emin haricinde, halifeler meşhûr ‏”اِش ْت َ “.هر الخ ُل َف َاءإِلا َّ محمدا ًإِلا َّ الأمِين(bilindi)” tarzında bir kullanım söz konusu olabilir. Bu iki örnekte de ikinci ‏”إِلا َّ“‏ yeni biristisnâ oluşturmamaktadır. Çünkü burada ‏”الرشِيد“‏ “er-Reşid” kelimesinden amaçlanan‏”محمدا ً“‏ “el-Emîn” kelimesinden de amaçlanan ‏”الأمِين“‏ “Hârun”, ‏”هارون‏“‏Muhammed’dir. İkinci ‏”إِلا َّ“‏ te’kid amaçlıdır. ‏”الأمِين“‏ ve ‏”الرشِيد“‏ kelimelerine harekebakımından etki etmemiştir. Bu kelimelerin her biri birinci müstesnâdan bedel kül minelkül veya “atfı beyân” olarak i’rab alır. Eğer tekrarlanan illa ‏”إِلا َّ“‏ yı hazfedecek olursak;i’rab veya harekelerde herhangi bir değişiklik olmaz.Bu örneklerde müstesnâlar nasb veya ref edilebilir, çünkü her iki istisnâ tamgayr-ı mûcebdir.جاء الق َوم إِلا َّ هارون إِلا َّ الرشِي د “. ” “Harun Reşid haricinde, kavim geldi.” Bu örnekte iseistisnânın müferrağ olması sebebiyle ‏”الرشِيد“‏ “er-Reşid” kelimesinin ‏”هارون‏“‏ “Hârun”kelimesine tâbi olarak ref’ olması zorunludur.اِش ْت َهر الخ ُل َف َاء إِلا َّ محمدا ً إِلا َّ الأمِين “. ” “Muhammed Emin haricinde, halifeler meşhûr oldu.(bilindi)” örneği için de durum aynıdır. 260ما رجِع المسافِرِون إِلا َّ محمدا ً إِلا َّ العربِ‏ ي “. ” “Muhammed el-Arabî hariç, yolculardönmediler.”ما رجِع إِلا َّ محمدا ً إِلا َّ العربِ‏ ي “. ” “Muhammed el-Arabî hariç, (yolcular) dönmediler.”Bütün bu örneklerde ikinci ‏”إِلا َّ“‏ yokmuş gibi kabul edilir. 261260 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 338-339.261 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 680.57


(2) Te’kid Amacı Dışında nın‏”إِلا َّ“‏ TekrarlanmasıTe’kid amacı dışında tekrarlanan ‏,”إِلا َّ“‏ yeni bir istisnâ oluşturmaktadır vehazfedilemez. Eğer hazfedilirse; cümlenin mânası -bâzı kelimelerle biraz olsun anlaşılsadahî- tam olarak anlaşılamaz, yâni yeni istisnâ ve cümlenin kastettiği mâna açığaçıkmaz. Çünkü ikinci nın‏”إِلا َّ“‏ gâyesi birincisi ile ortaktır ve bu gâye de istisnâdır. 262Bu tür tekrarın bâzı şekilleri ile hükümleri vardır. Bunları maddeler halinde şuşekilde sıralayabiliriz:1. İstisnâ, müferrağ istisnâ ise yâni müstesnâ minh mahzufsa, âmilin müstesnâlarınherhangi birisinde etkisini göstermesi (meşgûl edilmesi) diğerlerinin nasbı gerekir. 263ما جاء إِلا َّ خ َالِد إِلا َّ محمدا ً إِلا َّ ط َارِقا ً “. ” “Sadece Hâlit, Muhammed ve Tarık geldi”cümlesinde âmil ‏”جاء‏“‏ fiilidir ve “ خ َا لِد ” ismi üzerinde amel etmiştir, diğerlerinasbolmuştur. Âmilin ilk müstesnâda etkisini göstermesi, tercih edilmektedir. 264ما ق َام إِلا َّ زيد إِلا َّ عمرا ً إِلا َّ بك ْرا ً “. ” “Zeyd, Amr ve Bekr hariç hiç kimse ayağakalkmadı”. 265ما زارنِي إِلا َّ ل َبِي ب إِلا َّ ك َرِيم ًا إِلا َّ سمِير ًا “. ” “Beni, Lebib, Kerim ve Semir’den başkasıziyaret etmedi” cümlesinde âmil yine ilk müstesnâda ‏”ل َبِيب‏“‏ amel etmiştir. 266ما ن َبت َ إِلا َّ ق َمح جيد‏،‏ إِلا َّ ش َعِيرا ً غ َزِيرا ً،‏ إِلا َّ ق َصبا ً ق َوِيا ً “. ” Güzel buğday, bol arpa ve güçlükamıştan başka bir şey bitmedi. 267262 Muhammed Muhyiddin Abdûlhamid, a.g.e, I, 607; Abbâs Hasan, a.g.e., II, 339; Mustafa el-Galâyînî,a.g.e., III, 132.263 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 342; Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 132; Mehmet Zihni Efendi, a.g.e, s. 251.264 Yılmaz Ali, Arapça’da Nahiv ve Belagat Açısından Te’kid, İstanbul 2000, s. 102-103, (BasılmamışDoktora Tezi).265 Mehmet Zihni Efendi, a.g.e, s. 251.266 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 681; Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 131.267 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 340.58


Fakat bu kesin bir kural değildir. Âmil herhangi başka bir mustesnâda da ameledebilir.ما ق َام إِلا َّ زيد إِلا َّ عمرا ً “. ”, veya “. ق َام ما ” Ömer ve Zeyd haricinde kimseإِلا َّ زيدا ً إِلا َّ عمرayağa kalkmadı. 268 denebilir.Şunu da belirtmek gerekir ki; eğer ‏”إِلا َّ“‏ iki isimle tekrarlanırsa, bunlardanbirinin mutlaka nasb edilmesi gerekir. Çünkü bir fiilin iki fâili bulunamaz. Bu durumdabirinin nasbı diğerinin refi’ vacip olur. 2692. Tam, mûceb veya gayr-ı mûceb istisnâlarda müstesnâ, müstesnâ minhten öncegelmişse, tümünün nasbı gerekir. 270“. ‏”جاء “Hâlid, Muhammed ve Zeyd haricinde talebelerإِلا َّ خ َالِدا ً إِلا َّ محمدا ً إِلا َّ زيدا ً الط ُّلا َّبgeldi” cümlesinde ‏”الط ُّلا َّب‏“‏ kelimesi müstesnâ minh ve fâildir. Müstesnâlardan öncegelmiştir.ما غ َابت ْ إِلا َّ الش َّمس‏،‏ إِلا َّ الق َمر‏،‏ إِلا َّ المريخ َ،‏ الن ُّجوم “. ” “Mars, ay ve güneş haricinde gökcisimleri kaybolmadılar (batmadılar).” 2713. Tam ve mûceb istisnâlarda müstesnâlar, müstesnâ minh’den sonra gelmişlerse,tümünün nasbı gerekir. 272ق َام الق َوم إِلا َّ زيدا ً إِلا َّ خ َالِدا ً إِلا َّ علِ‏ يا ً “. ” “Zeyd, Halit ve Ali hariç, topluluk ayağa kalktı.”جاء الق َوم إِلا َّ خ َالِدا ً إِلا َّ إبراهِيم “. ” “Halit ve İbrahim dışındaki topluluk geldi.”جاء الأصدِق َاء إِلا َّ ل َبِيب ًا إِلا َّ ك َرِيما ً إِلا َّ سمِير ًا “. ” “Lebib, Kerim ve Semir dışında arkadaşlargeldi.” 273268 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 150.269 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 150.270 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 340.271 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 340.272 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 132; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 680.273 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 680.59


4. Tam ve gayrı mûceb istisnâlarda müstesnâlar, müstesnâ minh’den sonra gelmişlerse,birisi hariç tümü nasb edilir. 274ما ذ َهب الط ُلا َّب إِلا َّ خ َالِد إِلا َّ محمدا ً إِلا َّ ط َارِقا ً “. ” “Halit, Muhammed ve Tarık hariç,talebeler gitmedi.” Bu durumda tercih edilen uygulama, birincinin bedel olarak tabiolması, diğerlerinin de nasb edilmesidir.ما زارنِي الأصدِق َاء إِلا َّ ل َبِي ب إِلا َّ ك َرِيما ً إِلا َّ سمِير ًا “. ” “Arkadaşlardan beni, Lebib, Kerim veSemir’den başkası ziyâret etmedi.” 275ما غ َابت ْ الن ُّجوم إِلا َّ الش َّمس إِلا َّ الق َمر إِلا َّ المرِي َخ “. ” “Güneş, ay ve mars hariç gök cisimleribatmadılar.” 276Tüm bu tekrarlanan ‏”إِلا َّ“‏ ile yapılan isitisnâ türlerinde görüldüğü üzeretekrarlanan ‏”إِلا َّ“‏ yeni bir istisnâ oluşturuyorsa, arkasında mutlaka müstesnâ gelmelidirve müstesnâ minhi olmalıdır. Peki bu müstesnâ minh nerededir? Acaba olması gerekenbu müstesnâ minh, ilk zikredilen müstesnâ minh midir? Yoksa bu müstesnâ minh,tekrarlanan nın‏”إِلا َّ“‏ hemen önündeki müstesnâ mıdır? Böylelikle tekrarlanan إِلا َّ dansonraki müstesnâ hemen önündeki müstesnâdan çıkartılmış mı oluyor?İşte tüm bu sorular bu konuda karşılaşılması kaçınılmaz sorulardır. Bu sorularıdaha iyi anlayabilmek ve bunlara cevap bulabilmek için aşağıda verilen örneklere dikkatedelim:بك َّر العامِل ُون إِلا َّ صالِحا ً إِلا َّ محمودا ً إِلا َّ حسين ًا “. ” “Salih, Mahmud ve Hüseyin haricindeişçiler erken kalktılar”. Cümlesinde te’kid amacı olmaksızın tekrarlanan ‏”إِلا َّ“‏ dansonraki müstesnâ minh nerededir? ‏”محمودا ً“‏ “Mahmud” kelimesi ikinci müstesnâdır.‏”العامِل ُون‏“‏ Peki; müstesnâ minhi nerededir? Acaba müstesnâ minhi ilk zikredilen274 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 132.275 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 680.276 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 340.60


“işçiler” mi, yoksa hemen önündeki ilk müstesnâ olan ‏”صالِحا ً“‏ “Salih” kelimesi midir?Aynı şekilde ‏”حسينا ً“‏ “ Hüseyin” kelimesi üçüncü müstesnâdır. Peki bunun müstesnâminhi hangisidir? İlk zikredilen ‏”العامِل ُون‏“‏ “işçiler” mi, yoksa onun da hemen önündekihangisidir? “Mahmud” kelimesi midir? Bunlar da değilse ‏”محمودا ً“‏Bu sorulara kaynaklarda verilen cevaplar şöyledir:Eğer, müstesnâların birbirinden istisnâsı mümkün değilse -ki; yukarıdazikredilen örnek bu biçimde bir örnektir- müstesnâ minh doğrudan, ilk zikredilenmüstesnâ minhtir. O da bu örnekte ‏”العامِل ُون‏“‏ “işçiler”dir. Fakat her bir müstesnânın biröncekinden istisnâsı mümkünse, -sayılarda olduğu gibi- iki durum söz konusudur.Ya her bir müstesnânın hemen bir öncekinden istisnâ edilmesi, ya da tümmüstesnâların birden ilk müstesnâ minhden istisnâ edilmesi. 277أَن ْف َق ْت ُ عش َرة ً إِلا َّ أربعة ً إِلا َّ اث ْن َين إِلا َّ واحِدا ً “. ” “Dört, iki ve bir hariç, on infâk ettim”cümlesinde müstesnâların hepsinin on’dan çıkarılması câiz olur. Bu durumda dört, ikive bir’i toplarız ve toplamı on’dan çıkarırız. Geriye kalan infâk edilen meblağdır. Odaüç’tür. Yâni; 10 − (4 + 2 + 1) = 3.Aynı şekilde her bir müstesnâyı öncekinden istisnâ etmek sûretinde de sonucaulaşabiliriz. 10 4 = 6; 6 − 2 = 4; 4 −1= 3− 278Bazı kaynaklarda da şöyle bir kullanımla karşılaşmaktayız:ل َه عل َي عش ْرة ٌ إِلا َّ تِسع ٌة إِلا َّ ث َمانِي ٌة إِلا َّ سبع ٌة إِلا َّ سِت َّة ٌ إِلا َّ خ َمسة ٌ إِلا َّ أربع ٌة إِلا َّ ث َلاث َة ٌ إِلا َّ اث ْن َي ن إِلا َّ ““Onun bana dokuz hariç sekiz hariç yedi hariç altı hariç beş hariç dört hariç üç ‏”واحِدا ًhariç iki hariç bir borcu vardır.” Netice de kalan beştir2 1 = 1; 3 −1= 2; 4 − 2 = 2; 5 − 2 = 3; 6 − 3 = 3; 7 − 3 = 4; 8 − 4 = 4; 9 − 4 = 5− 279277 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 574-575.278 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 340.279 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 340-342; Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 575.61


Te’kid amacı olmaksızın tekrarlanan ‏”إِلا َّ“‏ ile ilgili zikredilen hükümleriözetlemek ve yeni bir istisnâ oluşturmak istersek;1. Eğer, ‏”إِلا َّ“‏ te’kid dışında tekrarlanmışsa, müferrağ istisnâ haricinde ve her durumdasonraki müstesnâları nasb eder, müferrağ istisnâda ise âmil herhangi bir müstesnâdaamel eder diğerleri de nasb edilir. Amel edilecek müstesnânın ilk müstesnâ olmasıtercih edilir.2. Tam gayr-ı mûceb istisnâda eğer müstesnâlar, müstesnâ minhten sonra gelirse,bunlardan birinin bedel olarak seçilip tâbi kılınması, diğerlerinin de nasb edilmesicâizdir. 280c. nın‏”إِلا َّ“‏ ‏”غ َير‏“‏ Mânasında KullanılmasıÖncelikle şunu belirtmek gerekir ki; ‏”إِلا َّ“‏ ve ‏*”غ َير‏“‏ ğayra’nın kullanımamaçları birbirinde farklıdır. ‏”إِلا َّ“‏ da asıl olan istisnâ için kullanılmasıdır. ‏”غ َير‏“‏ da ise;asıl olan sıfat olmasıdır. 281 Fakat buna rağmen birbirlerinin yerine kullanıldıklarınıgörebilmekteyiz. Yâni, ‏”إِلا َّ“‏ ile sıfat, ‏”غ َير‏“‏ ile de istisnâ yapılabilmektedir. 282mânasında kullanıldığında, istisnâî mânası kalkar ve ondan ‏”غ َير‏“‏ edatı, ‏”إِلا َّ“‏sonra gelen isim, ‏”إِلا َّ“‏ dan önceki ismin sıfatı olur. 283 Yâni bu durumda nın‏”إِلا َّ“‏kullanılmasında amaç istisnâ değil, öncesini sonrasından ayıracak şekildevasıflandırmaktır. 284 Buna en güzel örneklerden biri şu âyet-i kelimedir.280 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 340-342.*غ َير ( ve mânası ile ilgili geniş bilgi çalışmamızın ilerleyen kısımlarında, konu başlığı altındazikredilecektir).281 Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 630; Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 138.282 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 135; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 682; Fâdıl Sâlih es-Sâmirrâî, a.g.e., II, 226.283 Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 162.284 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 135.62


“Eğer o ikisinde Allah’tan başka ilahlar bulunmuş ” ل َو ك َان فِيهِما آلِهة ٌ إِلا َّ االلهُ‏ ل َف َسدت َا “...olsaydı, her ikisi de fesada uğrardı...” 285Bu âyet-i kerimede “ االلهَ‏ إِلا َّ ” ifâdesi nin‏”آلِهة ً“‏ sıfatıdır. Âyette çok sayıda ilah’ınnefyi tek bir ilâhın isbatı amaçlanmıştır. Yâni burada nın‏”إِلا َّ“‏ istisnâ mânası yoktur. Busebeple, ‏”االلهَ“‏ lafzı istisnâ üzere mansûb olmaz. 286Aynı şekilde ‏”االلهَ“‏ “Allah” lafzının “ ٌة لِه ” dan bedel olarak i’rab alması dadoğru olmaz. Çünkü istisnânın geçerli olmadığı yerde bedel de geçerli olmaz. Bukonumda cümle istisnâ olmuş olsa dahi bedel yapılamazdı. Çünkü cümle olumludur.Bilindiği üzere tam mûceb istisnâlarda nasb vâciptir. İstisnâ yapıldığı taktirde mânası;“Eğer o iksinde aralarında Allah’ın olmadığı ” ل َو ك َان فِيهِما آلِهة ٌ ، ل َيس فِيهِم االلهُ‏ ل َف َسدت َا “.ilahlar olsaydı, muhakkak ki o ikisi fesada uğrardı.” şeklinde olurdu. 287آالن َّاس هل ْك َى إِلا َّ العالِمون‏،‏ والعالِمون هل ْك َى إِلا َّ العامِل ُون‏،‏ والعامِل ُون هل ْك َى إِلا َّ المخ ْلِصِين “. ”“İnsanlar helâk oldu âlimler hariç, âlimler de helâk oldu ilmiyle amel edenler hariç,ilmiyle amel edenler de helâk oldu ihlâslı samimî olanlar hariç” 288 hadis-i şerifinde demaksat şöyledir;” الن َّاس غ َير العالِمِين هل ْك َى،‏ والعالِمون غ َير العامِلِين هل ْك َى،‏ والعامِل ُون غ َير المخ ْلِصِين هل ْك َى .““Âlimlerden başka insanlar helâk oldu, ilmiyle amel edenlerden başka âlimler helâk oldu,ihlâslılardan başka da ilmiyle amel edenler helâk oldu.”Burada da amaç istisnâ olsaydı ‏”إِلا َّ“‏ dan sonrası mutlaka nasb edilmeliydi.Çünkü cümle tam-mûceb istisnâdır. Bu hadisin istisnâ yapılması câiz olabilir. Fakatyukarıda zikredilen âyetin “nasb” ile istisnâ yapılması câiz değildir.285 el-Enbiyâ, 21/22.286 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 135-136.287 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 135-136.288 Aclûnî, İsmail b. Muhammed, a.g.e., II, 415.63


إن ق َام أحد إِلا َّ زيد ف َعاقِبه “. ” “Eğer Zeyd’den başkası ayağa kalkarsa, onucezalandır.” 289 cümlesinde de ‏”إِلا َّ“‏ istisnâ edatı değil ‏”غ َير‏“‏ mânasında dıfattır.* ‏”غ َير‏“‏ asıl itibariyle muğâyere (değişiklik) ifâde eder, Şu âyet-i kerîmede olduğu gibi;Hayır! Zulmedenler (nefsâni) arzularına ‏”بلِ‏ ات َّبع ال َّذِين ظ َل َموا أ هواءهم بِغ َيرِ‏ عِل ْمٍ‏ ...“bilgisizce uydular... 290“Cennet, takvâ sahiplerine yaklaştırılmıştır, uzak ‏”وأُ‏ زلِف َةِ‏ الجن َّة ُ لِل ْمت َّقِين غ َير بعِيدٍ‏ .“değildir.” 291Görüldüğü üzere ‏”غ َير‏“‏ burada muğâyere (değişiklik) amaçlıdır. Bu nedenle budurumda nın‏”إِلا َّ“‏ kullanımı doğru olamaz. Fakat bazen nın‏”غ َير‏“‏ ‏”إِلا َّ“‏ mânasındakullanıldığı görülür. Bu durumda ‏”غ َير‏“‏ istisnâ amaçlıdır ve ‏”إِلا َّ“‏ dan sonra gelen isminhükmünü alır. 292Sibeveyh bu konuda şunları söylemektedir. ‏”إِلا َّ“‏ ile istisnânın câiz olduğu heryerde nın‏”غ َير‏“‏ kullanılması câizdir. Bu taktirde ‏”إِلا َّ“‏ dan sonraki isim kendikonumunda kalır ve ‏”إِلا َّ“‏ ile kullanıldığı halde taşıdığı anlamı taşır. 293‏,”غ َير‏“‏ Munkatı‘ olsun, munfasıl olsun, mûceb-gayr-ı mûceb olsun, müferrağolsun, müstesnâ, müstesnâ minhten önce gelsin, sonra gelsin fark etmeden tüm istisnâçeşitlerinde kullanılabilir. 294289 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 331.290 er-Rum, 30/29.291 Kâf, 50/31.292 Fâdıl Sâlih es-Sâmirrâî, a.g.e., II, 227.293 Sibeveyh, a.g.e., II, 343.294 Fâdıl Sâlih es-Sâmirrâî, a.g.e., II, 227.64


‏”يا أيها الن َّاس اذ ْك ُروا نِعمة َ االلهِ‏ عل َيك ُم هلْ‏ مِن خ َالِقٍ‏ غ َير االلهِ‏ يرزق ُك ُم مِن السماءِ‏ والأرضِ‏“. ت ُؤفِك ُون ف َأن َّى هو إِلا َّ لا إل َه “Ey insanlar!. Allah’ın üzerinizde olan nimetini hatırlayınız.Allah'tan başka sizi göklerden ve yerden rızıklandıran bir Hâlık var mıdır?. O’ndanbaşka ilâh yoktur. O hâlde nereden dondurulmuş oluyorsunuz?” 295‏”ويوم ت َق ُوم الساعة ُ يق ْسِم المجرِمون ما ل َبِث ُوا غ َير ساعةٍ‏ ك َذ َلِك ك َان ُوا يؤف َك ُون‏“.‏“Ve o gün ki, kıyâmet kopar, günahkârlar -dünyada- bir saatten başkakalmadıklarına yemin ederler. İşte onlar -doğru sözden-böylece çevirilir kimselerolmuşlardı.” 296” ق َالَ‏ أرأيت ُم إن جعلَ‏ االلهُ‏ عل َيك ُم الن َّهار سرمدا ً إل َى يومِ‏ القِيامةِ‏ من إل َه غ َير االلهِ‏ يأتِيك ُم بِل َيلٍ‏“. أف َلا ت ُبصِرون فِيهِ‏ ت َسك ُن ُون “De ki: Söyleyiniz, eğer Allah sizin üzerinize gündüzü dâimîkılacak olsa, Allah'tan başka hangi mâbuttur ki, size kendisinde istirahat edecekolduğunuz bir geceyi getiriverir. Hâlâ görmüyor musunuz?” 297Fakat ‏”غ َير‏“‏ câr ve mecrûrdan önce kullanılmaz. Örneğin;“. ‏”ل َيس Onlar için kuru bir dikenden başka bir yiyecek yoktur. 298ل َهم ط َعام إِلا َّ مِن ضرِي عBu örnekte “. ضرِيع مِن ‏”غ َير denilmesi doğru olmaz, çünkü ‏”غ َير‏“‏ lafzî değil mânevî birizâfeti gerektirir “. ضرِيع غ َيرِ‏ مِن ” de olmaz. Çünkü mâna değişir. Bundan dolayıdır ki‏”غ َير‏“‏ car ve mecrûrun önüne gelmez. Aynı şekilde, “. جِئْت ُ إِلا َّ ط َل َبا ً لِل ْعِل ْمِ‏ ما ” “Ben ancakilim talebi için geldim” cümlesinde “ ”, ير nın‏”إِلا َّ“‏ yerine kullanılmaz, çünkü mefulünغ َ‏,”غ َير‏“‏ gibi kullanılan ‏”إِلا َّ“‏ değildir. masdar ‏”غ َير‏“‏ leh, sadece masdar olabilir; fakat295 Fâtir, 35/3.296 er-Rum, 30/55.297 el-Kasas, 28/72.298 el-Ğaşiye, 88/6.65


azen kendi özel manasını da barındırabilir. Yâni, ‏”إِلا َّ“‏ ile mâna bakımından tam birmutabakat arzetmeyebilir.kalkmadı.” “Muhammed hariç, kimse ” ما ق َام إِلا َّ محم د “.“. محمد غ َير ق َام ما ” “Muhammed’den başkası kalkmadı” cümleleri mâna bakımından tam‏”محمدٍ“‏ “kalkma” fiili sadece ‏”ق َام‏“‏ bir uygunluk ifâde etmezler. Birinci örnekte“Muhammed” için isbat edilmiştir. Diğerleri ise nefy edilmişlerdir. İkinci cümlede ise;bu anlamla birlikte başka bir anlam da içermektedir. O da “Muhammed” indışındakilerin kalkmadığıdır. Kalkma eylemi Muhammed’in dışındakiler için nefyedilmiştir. Vurgu, Muhammed’in dışındakilerin kalkmadığı yönündedir. Aynı şekilde“Allah’tan başkasına ‏”لا ت َعبد غ َير االلهِ‏ “. ve “Ancak Allah’a kulluk et! ‏”لا ت َعبد إِلا َّ االلهَ‏ “.kulluk etme.” örnekleri de mânaca tam bir uygunluk göstermezler. Birinci örnekteistenilen sadece Allah’a kulluk edilmesidir. İkincisi ise birincisinin mânasını içerdiğigibi, Allah’tan başkasına kulluğu nehy eden bir mâna da içermektedir. Allah’ın dışındaher şeye, putlara, taşlara, ağaçlara vb. şeylere de kulluğu yasaklamaktadır. Sanki cümle“putlara, taşlara, ağaçlara vb. şeylere de kulluk etmeyin” anlamındadır. Yâni: cümleninvurgusu bu yöndedir. Birincisinde ise vurgu sadece Allah’a kulluk edilmesiyönündedir. 299‏”ل َما“‏ Anlamındaki ‏”إِلا َّ“‏ .dNadiren de olsa Arap dilinde ‏”ل َما“‏ edatı, “ لا َّ ‏”إِ‏ mânasında kullanılmaktadır. Budurumda cümle olumsuz olmak zorundadır. Ayrıca dahil olduğu cümlede kendisiyleanlam genişlemesi yapılmamalı, aksine anlam daralması olmalıdır. 300yoktur.” 301 “Gözetip koruyanı olmayan hiçbir nefis ‏”إن ك ُلُ‏ ن َف ْسٍ‏ ل َما عل َيها حافِظ ٌ “.299 Fâdıl Sâlih es-Sâmirrâî, a.g.e., II, 228.300 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 681; Mehmet Zihni Efendi, a.g.e., s. 252-253.301 et-Târık, 86/4.66


“. محضرون ل َدين َا جمِيع ل َّ ما ك ُل ُّ وإن ” “(Onlar mahşer günü hep birlikte) ancakhuzurumuzda hazır bulundurulan kimseler olarak toplanacak olanlardır.” 302 Bu âyet-ikerimelerde ‏”إن‏“‏ nefiy edatıdır. “ ما ‏”ل َّ da, ‏”إِلا َّ“‏ mânasında kullanılmıştır. Bu edat,yukarıdaki âyetlerde olduğu gibi, bir isim cümlesinde kullanılılır. Fiil cümlesindekullanıldığında ise fiil, lafzen mâzi, mânen gelecek zamanı ifade eder.“Allah adına senden sadece çaresize (yardıma muhtaç ” ن َاش َدت ُك االلهَ‏ ل َما أغ ْث ْت َ المل ْهو ‏َ َف “.olana) yardım etmeni istiyorum” bu cümlenin takdiri;ما ن َاش َد ت ُك االلهَ‏ إِلا َّ أَن ت ُغِيث َه “. ” “O’na yardım etmenden başka bir şeyi senden Allah adınaistemedim.” 303 şeklindedir.Kasem cümlesinin fiili hazfedilir:yap.” 304 “Allah adına ne olur, bu işi ‏”بِااللهِ‏ ل َما صن َعت َ ك َذ َا “.e. Vasıf sı‏”إِلا َّ“‏Kendisinden sonra gelen kelimeye bitişerek sıfat türünden olan yeni bir kelimemeydana getiren ‏”إِلا َّ“‏ dır. Bu konunun daha iyi anlaşılabilmesi için aynı konumdakullanılan “ لا َّ ‏”إِ‏ ile karşılaştırmamız daha iyi olacaktır.Arapça gazetelerde şöyle bir kullanım mutlaka gözümüze çarpar:“Lübnan ve Suriye ” ات َّف َق َتِ‏ الحك ُومت َانِ‏ السورِية ُ والل ُّبن َانِية ُ عل َى ات ِّصالٍ‏ سِل ْكِي بين َهما .“hükümetleri, aralarında telefon bağlantısı kurma konusunda anlaştılar.” 305302 Yâsîn, 36/32.303 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 681.304 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 681.305 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 328.67


Eğer bu örnekte bizden ‏”سِل ْكِي‏“‏ kelimesini i’râb etmemiz istenseydi; şüphesiz;onu ‏”ات ِّصالٍ“‏ kelimesinin sıfatı olarak i’râb edecektik. Aynı şekilde şu kullanım tarzınıda görüyoruz:“Lübnan ve Suriye ” ات َّف َق َتِ‏ الحك ُومت َانِ‏ السورِية ُ والل ُّبن َانِية ُ عل َى إق َامةِ‏ ات ِّصالٍ‏ لا سِل ْكِ‏ ي بين َهما .“hükümetleri, aralarında telsiz bağlantısı kurma konusunda anlaştılar.” 306 Görüldüğü‏”ات ِّصالٍ“‏ kelimesi gibi tek bir kelimedir. Her ikisi de ‏”سِل ْكِي‏“‏ kelimesi ‏”لا سِل ْكِي‏“‏ gibikelimesine sıfat olarak gelmişlerdir. Aralarındaki tek fark; ikinci kelimenin, birincikelimeyle zıt anlam taşımasıdır. Bu zıt anlamı da nefy harfi olan ‏”لا“‏ dan alınmıştır. Bukullanım tarzı, bugün Arapça’da çokça kullanılmaktadır;“. أخ ْلا َقِي لا أمر هذ َا ” “Bu ahlâkî bir durum değildir.” 307‏,”لا“‏ “Bu, ahlâksız bir gençtir” 308 gibi. Bu örneklerde geçen ” هذ َا ف َت َى لا أخ ْلا َقِي “.edilir. gibi kullanımların her biri, tek bir kelimeymiş gibi kabul ‏”لا أخ ْلاقِي‏“‏ ‏,”لا سِل ْكِ‏ ي “İngilizce’de kullanılan kelimelerin önüne gelerek olumsuzluk ifâde eden “in” ve “im”takıları ‏”لا“‏ gibidir. Birleştikleri kelime ile tek bir kelime haline gelirler; “capable”,“incapable”, “possible”, “impossible” gibi.Fakat klasik Arapçada, bu amaç doğrultusunda ‏”لا“‏ yerine ‏”إِلا َّ“‏ kullanılmıştır.سِل ْكِي‏“‏ ‏”لا yerine “ إِلا َّ ي سِل ْكِ‏ ” gibi. Aynı şekilde “ahlâkının azlığıyla tanınan bir adamınvasıflandırılması istense, “. ” “Ahlâksız adam geldi” şeklinde değilجاء الرجلُ‏ اللاأخ ْ لا َقِيde “. ” ifadesiyle anlatılırdı. İkinci kullanımın irabı şu şekildedir.جاء الرجلُ‏إِلا َّ أخ ْلا َقِي306 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 328-329.307 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 329.308 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 329.68


جاء = Mâzi fiil,fâildir. = Merfu isimdir, الرجلُ‏merfûdur. 309 nun‏”الرجلُ“‏ sıfatıdır, ” Tek kelime hâlinde إِلا َّ أخ ْلاقِي “Nahivcilerin çoğu nın‏”إِلا َّ“‏ sıfat olarak gelebilmesi için iki şart koşmuşlardır:1. Mevsûfunun cemi münker (çoğul nekra) veya şibhi münker olması gerekir.“Eğer o ikisinde Allah’tan başka ilahlar bulunmuş ” ل َو ك َان فِيهِما آلِهة ٌ إِلا َّ االلهُ‏ ل َف َسدت َا “...olsaydı, her ikisi de fesada uğrardı...” 310 Bu âyette “ االلهَ‏ إِلا َّ ” ibaresi ile kastedilen mana“Allah’tan başka” şeklindedir. Burada istisnânın olması doğru olmaz. Çünkü ‏”غ َير االله“‏istisnâ ile manası: “. ” “Eğer o ikisinde aralarındaل َو ك َان فِيهِما آلِه ٌة ل َيس فِيهِم االلهُ‏ لف َسدت َاAllah’ın olmadığı ilahlar olsaydı, her ikisi de fesâda uğrardı” şeklinde olurdu. Yâniburadan:“Eğer o ilahların arasında Allah olsaydı, o ikisi ” ل َو ك َان فِيهِما آلِه ٌة فِيهِم االلهُ‏ ل َم ت َف ْسِدا “.fesâda uğramayacaktı” manâsı çıkmaktadır ki; bu bâtıldır.Şibhi münker ise, kelimenin “cins için gelen ‏”ال takısıyla mârife olmasıdır.Çünkü bu takı “ahdî ‏”ال takısının aksine nekraya delâlet eder.الن َّاس هل ْك َى إِلا َّ العالِمون “. ” “Âlimler hariç, insanlar helâk oldu.” Fakat nahivcilerinbazıları da “ahdî ‏”ال ile mârife yapılmasını da câiz görmüşlerdir. 3112. (Çoğul) cemî değilse, çoğul anlamına gelen tekil kelime de kullanılabilir. Örneğin;“. خ َالِد إِلا َّ أَحد أق ْبلَ‏ ما ” “Hâlit’ten başka kimse karşılamadı.”309 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 328-330.310 el-Enbiyâ, 21/22.311 Fâdıl Sâlih es-Sâmirrâî, a.g.e., II, 224-225.69


Sîbeveyh ‏”إِلا َّ“‏ “illa” ile her türlü nekrenin vasıflandırılmasını câiz görür. Şuörnekte olduğu gibi;“. ل َو ” “Eğer Zeyd’den başka bir adam bizimle olsaydı;ك َان معن َا رجلٌ‏زيدا ً ل َغ ُلِبن َا إِلا َّmutlaka yenilirdik.” 312Bütün bunların anlamı, istisnânın câiz olduğu her yerde nın‏”إِلا َّ“‏ sıfat olarakkullanılamayacağıdır. 313B. İsim Olan İstisnâ Edatlarıİsim olan istisnâ edatları ‏”غ َير‏“‏ ve ‏”سِوى“‏ dır. 314 Asıl itibâriyle isim olan bu ikiedat, mâna açısından istisnâ için kullanılırlar ve açık bir şekilde cümlenin hüküm vemânasına ortak olurlar. “Başka, ... dan başkası, gayrı, olmayan, hariç, ...” vb.anlamları taşırlar. 315Şimdi bunları ayrı ayrı ele alarak inceleyelim:‏”غ َير‏“‏ .1Nekre ve mübhem bir kelime olan ‏”غ َير‏“‏ “müğâyere = başkalık” ifâde eden birmânaya sahiptir. 316“. غ َيرك ضيف ٌ حضرنِي ” “Bana senden başka bir misafir geldi.” 317Muğâyere’den maksat, ‏”غ َير‏“‏ dan sonrasının, ondan önceki mânaya, müsbetveya menfi muhalif olması demektir.312 Sibeveyh, a.g.e., II, 331.313 Fâdıl Sâlih es-Sâmirrâî, a.g.e., II, 225.314 Sibeveyh, a.g.e., II, 309.315 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 343; Muhammed Hayr Hilvânî, a.g.e., II, 464.316 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 345; Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 137; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e.,s. 681; Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 630.317 Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 630.70


ًاي“Sâid dışında, tüm yarışçılar koştular.” Örneğinde ” أسرع المت َسابِق ُون غ َير سعِيدٍ‏ “.yarışçıların yarış eyleminde Sâid’e muhalif olarak koştukları anlamı bulunmaktadır.Aynı şekilde Sâid de onlara bu eylemde muhâlif bulunmaktadır, koşmamaktadır. 318Mecrûrunun mevsûfunâ muğâyeresini (başkalığını) ifade eden ‏”غ َير‏“‏ sıfattır.Mecrûru zât veya sıfat olabilir.Zat olan mecrûruna örnek:“. إبراهِيم ش َخ ْصِ‏ غ َير محمد ” “Muhammed, İbrahim’den başkasıdır.”مررت ُ بِرجلٍ‏ إِلا َّ علِ‏ “. ” “Ali dışında, bir adama uğradım.” Birinci örnekte Muhammed,İbrahim’den başka bir şahıstır. İkinci örnekte de kendisine uğranan adam, Ali’nindışında bir adamdır. 319Sıfat olan mecrûruna örnek;لا َ يست َوي الق َاعِدون مِن المؤ مِنِين غ َير أولِي الضررِ‏ والمجاهِدون فِي سبِيلِ‏ االلهِ‏ “... ”“Müminlerden özürlü olmayıp da harbe gitmeyenler, Allah yolunda cihad edenler ile birolamazlar...” 320 âyet-i kerimesinde ‏”غ َير‏“‏ “ğayru” lafzı ‏”الق َاعِدون‏“‏ “kâ‘idûn” e sıfatolarak merfu olmuştur.‏”ط َوِيلٍ“‏ “Uzun olmayan bir adama uğradım.” 321 cümlesinde ‏”مررت ُ بِرجلٍ‏ غ َيرِ‏ ط َوِيلٍ‏ “.kelimesi sıfat olan mecrurdur.‏”إِلا َّ“‏ anlamında istisnâ için kullanılar. 322 İsim olan bu iki edat ‏”إِلا َّ“‏ ‏,”سِوى“‏ ve ‏”غ َير‏“‏mânasında istisnâ için kullanıldıkları takdirde, iki noktaya dikkat edilmelidir.Birincisi: Bu edatlardan sonra gelen müstesnânın harekesi ve irabı,318 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 343.319 Fâdıl Sâlih es-Sâmirrâî, a.g.e., II, 226.320 en-Nisa, 4/95.321 Fâdıl Sâlih es-Sâmirrâî, a.g.e., II, 226.322 Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 630.71


İkincisi: İsim olan bu istisnâ edatlarının harekelenmesi ve irabı. Çünkü buedatlar, isim olduklarından dolayı tüm isimlerde olduğu gibi mutlaka, irâbî bir hükmesahip olmalıdır. Bu edatlar, cümledeki konumlarına göre merfu, mensûb ve mecrûrolabilirler. 323Bu isim edatlarının:1. Müstesnânın irâbı ve harekesi konusunda tek bir kural vardır, o da şudur: Müstesnâ,daima bu edatın muzafun ileyhi olarak irâb alır ve cer ile harekelenir. Yâni müstesnâolarak alması gereken harekeyi kendisi almaz, edatı alır. Burada dikkat edilmesigereken bir husus vardır. Müstesnâ mutlaka müfred olmalıdır. Yâni cümle veya şibhicümle olmamalıdır. İsim olan edat ise muzaftır. Şu örneklerde olduğu gibi. 324“A”: Cümle olumlu, müstesnâ minhü zikredilir.hızlandılar.” “Sâid haricinde, yarışmacılar ” أسرع المتسابِق ُون غ َير سعِيدٍ‏ “.sevindiler.” “Biri hariç, kazananlar ‏”ف َرِح الف َائِزون غ َير واحِدٍ‏ “.göründüler.” “Bir yıldız haricinde, yıldızlar ‏”ظ َهرتِ‏ الن ُجوم غ َير ن َجمٍ‏ “.“B”: Cümle olumsuz, müstesnâ minhü zikredilir.“Sâid haricinde ” ما أسرع المت َسابِق ُون غ َير سعِيدٍ‏ .“ da ” ya ما أسرع المت َسابِق ُون غ َير سعِيدٍ‏ .“yarşmacılar hızlanmadılar.”ما رأيت ُ الف َائِزِين غ َير سعِيدٍ‏ “. ” ya da “. رأيت ُ ما ” “Sâid hariç,kazananları görmedim.”الف َائِزِي نغ َير سعِيدٍ‏“Biri hariç, yıldızlara ” ما ن َظ َرت ُ الن ُّجوم غ َير ن َجمٍ‏ .“ da ” ya ما ن َظ َرت ُ الن ُّجوم غ َير ن َجمٍ‏ .“bakmadım.”“C”: Cümle olumsuz, müstesnâ minhü zikredilmemiştir.ما أسرع سعِيدٍ‏ “... غ َير... ما رأيت ُ غ َير سعِيدٍ‏ “” “Sâid’den başkası hızlanmadı.”” “Sâid’den başkasını görmedim.”323 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 343; Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 330.324 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 343; Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 330.72


akmadım.” 325 “Sâid’den başkasına ” ما ن َظ َرت ُ ... لِغ َيرِ‏ سعِيدٍ‏ “Bütün bu vb. örneklerde müstesnâ mutlâka muzâfun ileyh olarak mecrûrolmalıdır. Burada müstesnâ sürekli müfreddir. İsim olan edât ise, muzâftır.2. İsim olan istisnâ edatlarının irâbına ve harekelerine gelince; ‏”غ َير‏“‏ müstesnâ gibi irâbalır ve bu irâb cümlenin durumuna göre farklılık arzeder. 326• Cümle tam-mûceb (olumlu) olduğunda istisnâ üzere nasb edilir. “A”grubundaki örneklerde olduğu gibi. Bu görüşün kabul edilmesinin sebebikolaylık ve rahatlık sağlamasıdır. Çünkü edatın mansûb olarak irâb alması,diğer irapları almasından kolaydır. Nitekim bu görüşü kabul etmek, “edat ilkanlamına yâni “muğâyere” mânasına göre irâb almalı” görüşünü savunmaktanve “edat ibhâm açısından zarf-ı mecâza benzediğinden dolayı mansûbdur”görüşünden daha fazla tercihe şâyandır. 327Şu beyit, bu konuya güzel bir örnektir:ك ُل ُّ المصائِبِ‏ ق َد ت َمر عل َى الف َت َى وت َهون‏،‏ غ َير ش َمات َةِ‏ الحسادِ‏ “. ” “Hasetçilerin, onun kötühallerine sevinmeleri hariç, başına gelen tüm musibetler genç için kolay ve önemsizgörünür.” 328• Cümle tam-gayr-ı mûceb (olumsuz) olduğunda; edatın istisnâ üzere nasbı veyamüstesnâ minhe tâbi olması (bedel olarak irâb alması) câizdir. Daha öncezikredilen “B” grubundaki örneklerde olduğu gibi. 329Fakat tercih edilen seçenek mâ kabline (öncesine) tâbi olarak irâb almasıdır.لا يست َوِي الق َاعِدون مِن المؤْمِنِين غ َير أُولِي الضررِ‏ والمجاهِدون فِي سبِيلِ‏ االلهِ‏ “... ”“Mü’minlerden özürlü olmayıp da harbe gitmeyenler Allah yolunda cihâd edenler ile325 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 344.326 Mehmet Zihni Efendi, a.g.e., s. 225.327 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 344.328 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 344.329 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 344; Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 138-139; Mehmet Zihni Efendi, a.g.e., s.256.73


ir olmazlar…” 330 âyet-i kerimesinde ‏”غ َير‏“‏ lafzı ‏”الق َاعِدون‏“‏ ‘e sıfat olarak merfu;‏”مؤْمِنِين‏“‏ mü’mine kelimesine sıfat olarak mecrûr ve istisnâ üzere mansûb olabilir. 331kalkmadı.” 332 “Zeyd’den başkası ‏”ما ق َام أَحد غ َير زيدٍ“‏ ” ya da ما ق َام أَحد غ َير زيدٍ‏ .“Cümlelrinde her iki i‘rab şekli gösterilmiştir.• Cümle tam-gayr-ı mûceb (olumsuz) muttasıl olup cümlede müstesnâ, müstesnâminh’ten önce gelmişse, nasb edilmesi zorunludur.“ أَحد زيدٍ‏ غ َير جاء ما ” “Zeyd’den başka biri gelmedi.” 333 örneğinde olduğu gibi• Munkatı‘ istisnâ da mansûb olmak zorundadır..“ هِم أمتِعتِ‏ غ َير المسافِرون ‏”وصلَ‏ “Eşyâları hariç, yolcular geldi.”“. أمتِعتِهِم غ َير المسافِرون وصلَ‏ ما ” “Eşyâları hariç, yolcular gelmedi.” 334• Cümle mübteda olduğunda istisnâ edatı, cümlede mahzuf bulunan müstesnâminhin alacağı i’râba göre mu’rebdir. 335 Bu durumda edat “C” grubundakiörneklerde olduğu gibi, fâil, mef’ul, mecrûr olabilir. 336vermez.” 337 “Kişiye yaptığından başkası fayda ‏”لا ين ْف َع المرء غ َير عملِهِ‏ “.Aynı şekilde;“Hâlit’ten başkası gelmedi.” cümlesinde edat fâil olduğundan merfû ” ما جاء غ َير خ َالِدٍ‏ “.olmuştur.330 en-Nisa, 4/95.331 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 139; Mehmet Zihni Efendi, a.g.e., s. 256.332 Mehmet Zihni Efendi, a.g.e., s. 255.333 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 344.334 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 344.335 Mehmet Zihni Efendi, a.g.e., s. 225.336 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 344-345; Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 139.337 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 345.74


“Hâlit’ten başkasını görmedim” örneğinde edat mef’ûlün bih ” ما رأيت ُ غ ََير خ َالِدٍ‏ “.olduğundan nasb olmuştur.“Hâlit’ten başkasına uğradım.” örneğinde de edat harfi cer ile ‏”مررت ُ بِغ َيرِ‏ خ َالِدٍ‏ “.mecrûr olmuştur. 338 Burada ‏”غ َير‏“‏ istisnâ üzere nasb edilmez. Çünkü cümlede müstesnâminh zikredilmemiştir. Böylece âmil, istisnâ edatında amel etmiştir. 339‏”سِوى“‏ .2vardır; nın‏”سِوى“‏ üç okunuş biçimi isimdir. 340 gibi asıl itibariyle ‏”غ َير‏“‏ ‏,”سِوى“‏• “ ىو ‏”س şeklinde ‏”س“‏ harfinin ötreli haliyle okunması,okunması, harfinin kesreli ‏”س“‏ şeklinde ‏”سِوى“‏ •• “ ىو ‏”س şeklinde ‏”س“‏ harfinin üstün okunması. 341Bu kelime ‏”غ َير‏“‏ ve ‏”إِلا َّ“‏ gibi istisnâ mânâsında kullanılır. ‏”غ َير‏“‏ aldığıhükümleri bu durumda devamlı muzâf olarak kullanıldığından kendisinden sonraki isimdevamlı muzâfün ileyh olarak mecrûr olur. nın‏”سِوى“‏ alması gereken hareke ise, istisnâkâidelerine göre müstesnânın harekesidir. Yâni bu edattan sonraki kelime muzâfün ileyholunca asıl alması gereken harekeyi ‏”سِوى“‏ ya verir. Fakat bu edatın sonu elif-i maksûreile bittiğinden hareke alması mümkün değildir. İ’râbı istenirse; cümledeki durumunagöre elif-i maksûre ‏”ي“‏ ‘ye hareke takdîr edilir. Yâni; bu edat, diğer ismi maksûrlar gibiher üç halde de takdîri i’râb alır.حضر المعل ِّمون سِوى معل ِّمٍ‏ “. ” “Bir öğretmen hariç, öğretmenler geldi.”338 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 139; Bkz. Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 631-362.339 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 139.340 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 103.341 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 139; Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 535.75


edilir. nın‏”سِوى“‏ sonundaki elife fethâ takdîrgirmedi.” “Sınıfa Hâlit’ten başkası ” ما دخ َلَ‏ الصف َّ سِوى خ َالِدٍ‏ “.ما ق َرأ علِي اليوم سِوى كِت َابٍ‏ “. ” “Ali bugün bir kitaptan başkasını okumadı.” 342cümlelerinde de i‘rablar gereğince takdir edilir.olabilir. istisnâ edatı olmanın yanı sıra sıfat ta ‏”سِوى“‏“. كِت َابِك سِوى كِت َابا ً الآن أُرِيد ” “Şimdi, senin kitabından başka bir kitap istiyorum.”Bazen de kendisinden sonra zâmir gelebilir.“. سِواك فِي الدارِ‏ رأيت ُ ما ” “Evde senden başkasını görmedim.” gibi. 343Not: ‏”سِوى“‏ ‏”غ َير‏“‏ manasında kullanılınca isim olur. ‏”إِلا َّ“‏ manasındakullanıldığında ise harf olur. Fakat ‏”سِوى“‏ çoğunlukla isim gibi kullanılır. Buda isimyönünün ağır bastığını gösterir. 3443. ‏”غ َير‏“‏ ve ‏”سِوى“‏ Arasındaki Farklar‏”غ َير‏“‏ ve nın‏’”سِوى“‏ ortak noktalarının yanı sıra farklılıkları da vardır. Bufarklılıklar şunlardır;1. ‏”غ َير‏“‏ zarf olmaz, fakat ‏”سِوى“‏ mekân zarfı olabilir. Şu örnekte olduğu gibi 345“. سِواك الذِي ‏”جاء “Senin yerine geçen adam geldi.”Bu durumda edat, mevsûlün sılası olur. Çünkü sıla ancak cümle veya şibhicümle olur. Bu cümlenin takdiri;342 Akdağ Hasan, a.g.e., s. 250.343 Akdağ Hasan, a.g.e., s. 250.344 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 103.345 Fâdıl Sâlih es-Sâmirrâî, a.g.e., II, 230.76


‏”سِواك‏“‏ “Senin yerine yerleşen adam geldi” şeklindedir. ‏”جاء ال َّذِي است َق َر فِي مك َانِك “.burada “ ا ً عن ْك عِوض ” “yerine” mânasında mecâzî olarak kullanılmıştır. Ancak EbûKâsım ez-Zeccâcî ve Mâlik “ ضك ”nın zarf olmadığı görüşündedirler. 346عِو2. nın‏”غ َير‏“‏ istisnâda kullanımı nın‏”سِوى“‏ istisnâda kullanımından daha azdır. “ ر غ َي ”nındaha sık görünen kullanım alanları şunlardır:i. Nekraya sıfat olması: Bu durumda mecrûrûnün mevsûfuna başkalığını ifade etmeyeyarar. Ya bizzat nın‏”غ َير‏“‏ kendisi sıfat olur.“. علِي غ َير رجلٍ‏ عل َى أَق ْبل ْت ُ ” “Ali dışındaki bir adama yöneldim.” örneğinde olduğugibi. 347Ya da bizzat nın‏”غ َير‏“‏ kendisine gelen vasıfla sıfat olur.“Mâsum, mahkemeye girmiş olduğu ‏”خ َرج البرِيء مِن المحك َمةِ‏ بِوجهٍ‏ غ َير ال َّذِي دخ َلَ‏ بِهِ‏ .“taraftan değil de, başka taraftan çıktı.” 348ii. ‏”غ َير‏“‏ şibh-i nekraya sıfat olabilir. Şibh-i nekra, cins için kullanılan mârifedir. Sılasıolmadan belirsizdir. Ancak sılası ile belirlilik kazanabilir. Şu âyet-i kerime bunagüzel bir örnektir.إهدِن َا الصراط َ المست َقِيم صِراط َ ال َّذِين أَن ْعمت َ عل َيهِم غ َيرِ‏ المغ ْضوبِ‏ عل َيهِم ولا الضال ِّي ن “. *”“(Rabbimiz) bizi dosdoğru yola ilet (hidâyet eyle), kendilerine nimet verdiğin kimselerinyoluna; gazâb edilmiş olanların ve dalâlete düşenlerin yoluna değil!” 349 Bu âyet-ikerimede ‏”غ َير‏“‏ kelimesi mecrûrdur ve ‏”ال َّذِين‏“‏ kelimesinin sıfatıdır. den‏”ال َّذِين‏“‏ kasıtbelirli kavimlerdir. Bu, istisnâ değildir. Eğer istisnâ olsaydı, nasbı zorunlu olurdu.346 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 346.347 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 346.348 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 346.349 el-Fâtihâ, 1/6-7.77


‏”غ َير‏“‏ müstesnâ minh olması mümkün olmayan nekre bir isimden sonragelişinde sıfat, belirli bir isimden sonra gelişinde hâl olur.geldi.” “Âlim olmayan bir adam ‏”ق َدِم رجلٌ‏ غ َير عالِمٍ‏ “.girdi.” “Ali savaşa silahsız ‏”دخ َلَ‏ علِي المعرك َة َ بِغ َيرِ‏ سِلا َحٍ‏ .“‏”غ َير‏“‏ zikredilen iki maddede olduğu gibi sıfat olursa “muğâyere” mânası taşır.iii. İsim olduğunda çoğunlukla mu‘reb durumlarda gelebilir. Örneğin;• Mübteda olabilir:“. ذ َلِك عل َى يق ْدِر لا ‏”غ َيرك “Senden başkası buna güç yetiremez.” 350• Haber olabilir:değilsin.” 351 “Sen ihmâl eden ” أن ْت َ غ َير مهمِلٍ‏ “.• Fâil, nâibu fâil, veya mef’ûl olabilir:“. ل َرددت ُه غ َيرك جاءنِي ل َو ” “Bana senden başkası gelseydi, onu mutlaka reddederdim.” 352‏”سِوى“‏ belirtmiştik. nın‏”سِوى“‏ çoğunlukla istisnâ için kullanıldığını ve ‏”غ َير‏“‏istisnâ dışında nekre veya şibh-i nekra olarak geldiği gibi şu tarzda da kullanılabilir;Mübteda olarak gelebilir:“. مت َسرع ‏”سِواك “Senin dışındakiler koşuyor.” 353Mefulün bih olarak gelebilir:gördüm.” 354 “Senin dışındakileri koşarken ” رأيت ُ سِواك مت َسرعا ً “.Cer edatıyla mecrûr olarak gelebilir:uğratılmıştır.” 355 “Hakkın dışındaki güç (kuvvet) hezîmete ‏”الق ُوة ُ بِسِوى الحق ِّمهزومة ٌ “.350 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 330.351 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 330.352 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 330.353 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 347.78


لا ين ْف َع سِوى الصبرِ‏ عِن ْد معال َجةِ‏ المش ْكِلاتِ‏ “. ” “Sorunların çözümü (tedâvisi) ânında,sabırdan başka bir şey fayda vermez.” 356‏”غ َير‏“‏ kelimesinin bir de ‏”لا“‏ ve ‏”ل َيس‏“‏ ile kullanılış şekli vardır. Bu türkullanımında, mûzâfün ileyh olan müstesnâ devamlı mahzûftur.“. غ َير ل َيس دراهِم عِن ْدِي عش َرة ُ ” “Bende on dirhem var, başka yok” örneğinde olduğu gibi.Burada ‏,”غ َير‏“‏ nin‏”ل َيس‏“‏ ismi kabul edilerek merfû okunabileceği gibi, haberi kabuledilerek mansûb da okunabilir. Bu durumda nin‏”ل َيس‏“‏ ismi ‏”عِن ْدِي“‏ “yanımda, bende”diye takdir edilir. 357Ayrıca ‏”غ َير‏“‏ istisnâ için kullanıldığında mâna itibariyle istisnâ edatı, lafızitibariyle müstesnâdır. 358‏”سِوى“‏ vardır. da‏”إِلا َّ“‏ mûsâvat (eşitlik) anlamı da‏”غ َير‏“‏ muğâyere anlamı varken 3.başkalık anlamını sonradan almıştır.‏”جاء نِي رجلٌ‏ غ َير زيدٍ‏ .““. ‏”جاء örnekleri mânaları itibariyle birbirinden farklıdır. Birincininنِي رجلٌ‏سِوى زيدٍ‏anlamı; “Bana Zeyd olmayan (Zeyd’den başkası) bir adam geldi” şeklindedir. İkincininanlamı ise, “Bana Zeyd’in yerini dolduran (Zeyd’in değerinde veya vekili olan) biradam geldi.” şeklindedir. Görüldüğü üzere ‏”سِوى“‏ başkalık anlamını sonradankazanmıştır.354 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 347.355 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 347.356 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 347.357 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 139; Akdağ Hasan, a.g.e., s. 295.358 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 331.79


4. ‏”غ َير‏“‏ ve Benzerlerinin Müstesnâsına Tâbii Olan Kelimelerinin Hükmü(İrabı)Daha önce de zikretiğimiz üzere, isim olan ‏”غ َير‏“‏ ve benzerlerinin müstesnâsımecrûr olarak gelir. Çünkü mûzâfün ileyhtirler. Fakat müstesnâlarından sonra tâbîleribulunursa iki durumun câiziyeti söz konusudur.Birincisi: Mecrûr olan müstesnânın lafzına riâyet edilerek cer edilmesi:“Ödüller, Muhammed ve Hasan hariç ” ق ُدمت ْ المِن َح لِل ْف َائِزِين غ َير محمدٍ‏ وحسنٍ‏ “.kazananlara takdîm edildi.” 359İkincisi: ‏”إِلا َّ“‏ ‘nın müstesnâsının harekesi ile harekelenmesi:Burada nın‏”غ َير‏“‏ hazfedildiği ve yerine nın‏‘”إِلا َّ“‏ konulduğu kabul edilir.nın‏”غ َير‏“‏ müstesnâsına, nın‏”إِلا َّ“‏ gelmesiyle oluşan yeni durumun gerekliliğine görehareke verilir. Daha sonra yeni harekesiyle harekelenir. Fakat bu işlemin yapılabilmesiiçin müstesnâ minhin mevcut olması zorunludur.verildi.” “Ödüller, Muhammed hariç kazananlara ” ق ُدمت ْ “.المِن َح لِل ْف َائِزِي نمحمدٍ‏ غ َيرörneğinin müstesnâsı “. ” şeklinde takdîri ‏”إِلا َّ“‏ ile mansûbق ُدمت ْالمِن َح لِل ْف َائِزِي نمحمدا ً إِلا َّyapılabilir. Aynı şekilde Müstesnânın tâbinin de nın‏”إِلا َّ“‏ var olduğu kabul edilerek‏”غ َير‏“‏ ile mansûb olması câizdirق ُدمت ْ المِن َح لِل ْف َائِزِين غ َير محمودٍ‏ وحسنٍ‏ “. ”, veya “. محمو ‏”غ َير şeklindeدٍ‏ وحسن َا ًolur. Çünkü ‏”محمود“‏ “Mahmûd” kelimesinin zâhiri olarak cer olması gerekir. Çünkü‏”غ َير‏“‏ edatının müstesnâsının cer olamsı gerekir ve burada ‏”غ َير‏“‏ edatının müstesnâsıdır.Takdîri olarak ta mansûbdur. Çünkü mukadder (takdir edilen) nın‏”إِلا َّ“‏ müstesnâsıdır.359 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 347-348.80


Nahivciler bu i’râbı; “ الت َّو هِيمِ‏ عل َى الإعراب ” “tevhîm (vehm) üzere i’râb” ya da“mahallî i’râb diye isimlendirmişlerdir. Bu i’râb, istisnâ konusunda, sadece ‏”عل َى المحل“‏isim olan ‏”غ َير‏“‏ ve benzerlerinde geçerlidir. Diğerlerinde kullanılmaz.Tevhîmi i‘râb konusunda verilen bu cevâza rağmen dilin inceliklerini veifâdenin doğruluğunu korumak adına ondan uzak durmak daha iyidir. 360‏”خ َلا َ ، عدا،‏ حاش َا “ Edatları C. Hem Fiil, Hem de Harf Olan İstisnâ‏”خ َلا َ“‏ .1Örneğin; aslı itibâriyle lâzım fiildir. 361 ‏”خ َلا َ“‏“Ev, sahiplerinden boşaldı” yâni “evde kimse kalmadı” mânasında ‏”خ َلا َ البيت ُ مِن أهلِهِ‏ “.fiil olarak kullanılmıştır. 362başka, mânasında da kullanılır. Bu durumda “hâriç, dışında, ‏”إِلا َّ“‏ ‏,”خ َلا َ“‏müstesnâ” gibi anlamlara gelir. 363 ‏”خ َلا َ“‏ istisnâ için kullanıldığında, iki durum sözkonusudur:1. Harfi cer olarak kullanılabilir. 364 Bu durumda ‏”خ َلا َ“‏ sükûn üzere mebnîdir ve İ’râbdamahalli yoktur. 365geldi.” 366 “Ali dışında, kavim ‏”جاء الق َوم خ َلا َ علِ‏ ي “.“. ‏”ف َح “Bir hasta hariç, doktor hastaları muâyene etti.” 367ص الط َّبِيب المرضى خ َلا َ مرِي ‏ٍض360 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 347-348.361 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 331; Fâdıl Sâlih es-Sâmirrâî, a.g.e., II, 235.362 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 331.363 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 139.364 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 108-109.365 Tâhir Yusuf el-Hatip, a.g.e., s. 180.366 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 139.81


“Gül hariç, çiçekleri kopardım.” Bu örneklerin müstesnâları ‏”ق َط َف ْت ُ الأزهار خ َلا َ الوردِ‏ “.harfi cer ile mecrûrdur.2. Câmid mâzi fiil olarak kabul edilebilir. Bu mâzi fiil dâimâ müfred müzekkerdir.bulundular.” “Zeyd dışında, öğrenciler hazır ‏”حضر الط ُّلا َّب خ َلا َ زيدا ً “.bulundular.” 368 “İki genç kız hariç, öğrenciler hazır ‏”حضر الط ُّلا َّب خ َلا َ ف َت َات َي ‏ِن “.girdim.” 369 “Yatak odası dışında, evin odalarına ” دخ َل ْت ُ غ ُرف َ البيتِ‏ خ َلا َ غ ُرف َة َ الن َّومِ‏ “.kesti.” 370 “Kasap, bir koyun dışında, koyunları ‏”ذ َبح الجزار الغ َن َم خ َلا َ ش َاة ً “.fiil olarak kabul edildiğinde, kendisinden sonra gelen müstesnâlar ‏”خ َلا َ“‏mef’ulü bih olarak mansûb olur.“. ‏”حضر “Zeyd hariç, öğrenciler hazır bulundular” örneğinde; ‏:”خ َلا َ“‏ elifالط ُّلا َّبخ َلا َ زيدا ًüzerinde takdiri fethayla mâzi, mebni fiildir. Fâili ise müstetir gizli zamir olan ‏”هو‏“‏ “o” dur.Bu müstetir zamir, kendisinden önceki fiilin mastarına yâni nın‏”حضور‏“‏ masdarına râcîdir.mansûbdur. 371 Mefûlun bihtir, sonunda açık olarak görülen (zâhir) bir fetha ile ‏:”زيدا ً“‏İstisnâ konusunda nın‏’”خ َلا َ“‏ harfi cer olarak kabul edilebilmesi için öncesindemasdar sı‏”ما“‏ gelmez. 372Eğer nın‏”خ َلا َ“‏ önünde ‏”ما“‏ yoksa ‏”خ َلا َ“‏ harfi cer olarak da kabul edilebilir. Butakdirde, müstesnâsı mecrûr olur. Ayrıca câmid mâzi fiil olarak kabul edilebilir. Bu367 Bolelli Nusreddin, Arapça Dilbilgisi Sarf-Nahiv ve Terimleri, s. 676.368 Tâhir Yusuf el-Hatip, a.g.e., s. 181.369 er-Rummânî en-Nehavî (thk. Abdulfettah İsmail Şibli), Meânîl-huruf, Trablus-Lübnan 1988, s. 114.370 Bolelli Nusreddin, Arapça Dilbilgisi Sarf-Nahiv ve Terimleri, s. 675.371 Tâhir Yusuf el-Hatip, a.g.e., s. 181.372 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 140.82


durumda da müstesnâsı, mefulün bihi olarak nasb edilir. Fâili de daha önce belirtildiğigibi müstetir zamirdir.Fakat nın‏”خ َلا َ“‏ önüne masdar sı‏”ما“‏ geldiğinde, “ خ َلا َ nın‏”ما fiil olarak kabuledilmesi zorunlu olur. Sonrasındaki ismin (müstesnâ) de mef’ûlü bihi olarak nasbedilmesi vâciptir. 373Kisâî; önüne ‏”ما“‏ gelmesine rağmen yı‏’”خ َلا َ“‏ harf kabul etmiş vemüstesnâsının mecrûr olduğu görüşünü savunmuştur. 374حضر الط ُّلا َّب ما خ َلا َ زيدا ً “. ” “Zeyd dışında öğrenciler hazır bulundular (geldiler)”örneğinde;‏:”خ َلا َ“‏ yoktur. Masdar harfidir. Sükûn üzere mebnîdir. İ’râbda mahalli ‏:”ما“‏Mâzi fiildir. Elif, üzerine takdîr edilen fethâ üzere mebnîdir. Fâili هو‏“‏ = o” olarak takdir” ما خ َلا َ زيدا ً “ edilmiştir. Mef’ulün bih’dir. Fetha ile nasb ‏:”زيدا ً“‏ zamirdir. edilen müstetirmüevvel masdarı ise yâ “hâl” olarak nasb mahallindedir. Takdîri de;“Zeyd aralarında olmadığı halde öğrenciler hazır ‏”حضر الط ُّلا َّب و ق ْت َ خ ُل ُوهِم مِن زيدٍ‏ .“bulundular.”Ya da zarf olarak nasb mahallindedir. Takdîri ise;“Öğrenciler, aralarında Zeyd olmadığı zaman ‏”حضر الط ُّلا َّب وق ْت َ خ ُل ْوهِم مِن زيدٍ‏ .“(vakit) geldiler.” 375Lebid’in şu beyti de “ خ َلا َ ما ”ya güzel bir örnektir;“. *“Dikkat edin, Allah’tan başka ‏”أَ‏لا ك ُل ُّ ش َيءٍ‏ ماخ َلا َ االلهَ‏ باطِلٌ‏وك ُل ُّ ن َعِيمٍ‏ لا َ محال َةٍ‏ زائِلٌ‏her şey bâtıldır. Şüphesiz her nimet gidicidir.” 376373 Tâhir Yusuf el-Hatip, a.g.e., s. 181; Reşîd eş-Şertûnî, a.g.e., IV, 326; Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s.107-108; Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 480.374 er-Rummânî en-Nehavî, a.g.e., s. 114.375 Tâhir Yusuf el-Hatip, a.g.e., s. 181; Reşîd eş-Şertûnî, a.g.e., IV, 326.83


أُحِب الف َواكِه ما خ َلا َ العِن َب “. ” “Üzüm hariç, meyveleri severim.” 377Not: Nahiv âlimlerinden bâzıları, istisnâda edatın önüne gelen nın‏”ما“‏ mânayıte’kid (pekiştirme) için gelen “zâid ما ” olduğu görüşündedirler. Delilleri ise; nın‏”ما“‏‏”ما“‏ bulunup bulunmamasının mânada bir değişikliğe sebebiyet vermemesidir. Yâniolduğunda da olmadığında da mâna aynıdır. Sadece ‏”ما“‏ geldiğinde mâna pekişmektedir. 378Edatın önüne gelen yı‏”ما“‏ “masdar sı‏”ما olarak kabul eden nahivcilerin deliliise; nın‏”ما“‏ mânaya, te’kidin yanı sıra farklılık da katmasıdır. Şöyleki;جاء الرجالُ‏ خ َلا َ محمدا ً “. ” “Muhammed dışında adamlar geldi.” cümlesinin mânası,da; “Onların gelme eylemi Muhammed’siz oldu.” Şeklinde ya ‏”خ َلا َ مجِيُئهم مِن محمدٍ‏ “.“Adamlar Muhammed’den ayrıydı” şeklindedir. İstisnâ anlamını ‏”خ َلا َ الرجالُ‏ مِن محمدٍ‏ “.sonra almıştır.örneği ise; “Adamlar, aralarında Muhammed olmadığı vakit ‏”جاء الرجالُ‏ ما خ َلا َ محمدا ً “.geldiler.” şeklinde zarf mânalı veya “Adamlar aralarında Muhammed olmadığı haldegeldiler.” şeklinde “hâl” mânalı olmaktadır. Ayrıca istisnâ mânasını direk almaktadır. 379da gelebilir:Not: ‏”خ َلا َ“‏ zikredilecek olan şu mânalarda mutasarrıf (çekimli) mâzi fiil olarakörneğin: “boş olmak, boşaldı” mânasına; ‏”ف َرغ َ“‏ •“. المك َان ‏”خ َلا َ “Yer boşaldı.”376 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 684; Tâhir Yusuf el-Hatip, a.g.e., s. 181.377 Bolelli Nusreddin, Arapça Dilbilgisi Sarf-Nahiv ve Terimleri, s. 676.378 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 141.379 Fâdıl Sâlih es-Sâmirrâî, a.g.e., II, 236.84


“. زيد ‏”خ َلا َ “Zeyd, işini bitirdi” mânasında gelebilir gibi.• Başka birinden ayrılmak mânasına;ayrıldı.” “Zeyd, Sâlim’den ‏”خ َلا َ زيد بِسالِمٍ‏ “.• Bir şeyle sınırlı kalmak, yetinmek mânasında;yedi.” “Sütü sadece Zeyd ‏”خ َلا َ زيد عل َى الل َّبنِ‏ “.• Dayanmak güvenmek mânasına;güvendi.” “Zeyd, babasına ‏”خ َلا َ زيد عل َى أبِي ‏ِه .“• Geçmek, mâzide kalmak mânasına;“. الش َّباب ‏”خ َلا َ “Gençlik mâzide kaldı (geçti).”• İçi rahat olmak, iknâ edilmek veya kanmak mânasına;oldu).” “Zeyd’in içi rahat oldu(Zeyd iknâ ‏”خ َلا َ بالُ‏ زيدٍ‏ “.• Bir mekânda sürekli kalmak, oradan ayrılmamak mânasına;ayrılmadı.” “Zeyd, evinden ‏”خ َلا َ زيد بيت َ ه .“• Bir eylem (fiil) için ayrılmak, bir eyleme yönelmek mânasına;verdim.” 380 “Kendimi dersi ‏”خ َل َوت ُ لِل ْدرسِ‏ “.‏”عدا“‏ .2Bir çok yönüyle daha önce izâhı geçen ‏”خ َلا َ“‏ ya benzeyen ‏,”عدا“‏ şu durumlardagelebilir;1. Câmid mâzi fiil olarak kabul edilebilir; bu durumda, kendinden sonra gelenmüstesnâyı nasb eder. 381 Fâili kendisinde bulunan müstetir (gizli) zamirdir. Bu zamir,edattan önce zikredilen fiilin masdarına râcidir. Örneğin;380 Tâhir Yusuf el-Hatip, a.g.e., s. 182.381 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 107-108.85


“Hâlid dışında, yolcular gittiler (yolculuk ettiler).” cümlesinde ” ساف َر الرك َاب عدا خ َالِدا ً “.Câmid fiildir. Elif üzerine takdîr edilen fetha üzere mebnîdir. Fâili ise kendisinde ‏:”عدا“‏bulunan müstetir zamir olan هو‏“‏ = o” dur. ‏:”خ َالِدا ً“‏ Açık (zâhir) fetha ile mansûbmefûldür ve aynı zamanda müstesnâdır.harfi cer olarak kabul edilebilir. 382 Bu takdirde sükûn üzere mebnîdir. İ’râbda ‏”عدا“‏ 2.mahalli yoktur. da‏”خ َلا َ“‏ olduğu gibi, “ ا nın‏”عد harf olarak kabul edilebilmesi içinönüne masdar sının‏”ما“‏ gelmemesi gerekmektedir. Örneğin;cerdir. Harfi ‏:”عدا“‏ “Hâlit hariç, yolcular gittiler.” cümlesinde ” ساف َر الرك َّاب عدا خ َالِدٍ‏ “.Sükûn üzere mebnîdir. İ’râbda mahalli yoktur.mansûbdur. 383 ”:Lafzen mecrûr isimdir. Müstesnâ olduğu için de mahallen خ َالِ‏ دٍ‏ “örnekler: nın‏”عدا“‏ bu iki durumuyla ilgiliseveriz.” “Birinden başka, bütün öğrencileri ‏”ن ُحِب الت َلامِيذ َ ك ُل َّهم عدا واحِدا ً “.kesti.” “Bir koyun hariç, kasap sürüyü ‏”ذ َبح الجزار الغ َن َم خ َلا َ ش َاة ً “.nın‏”عدا“‏ da da‏”خ َلا َ“‏ olduğu gibi edilmesi, nın‏”عدا“‏ zorunlu olarak mâzi fiil kabul 3.önüne masdar sı‏”ما“‏ gelmesiyle olur. Bu takdirde mutlaka mâzi fiil olarak kabuledilmeli ve müstesnâ vücûben nasb olmalıdır. Fâili ise takdiri هو‏“‏ = o” olan gizlizamirdir. Çünkü masdar sı‏”ما“‏ harflerin önüne gelmez.Bu kuralla ilgili oralrak şu cümleler örnek verilebilir:bulundular.” 384 “Hâlid dışında öğrenciler hazır ‏”حضر الط ُّلا َّب ما عدا خ َالِدا ً “.382 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 108-109.86


امغ َرست ُ الأش ْجار عدا ش َجر الن َّخ ْلِ‏ “. ” “Hurma ağacı hâriç, ağaçları diktim.”ettim.” “Bir müze hariç, İstanbul müzelerini ziyâret ‏”زرت ُ مت َاحِف َ إست َان ْبولَ‏ ما عدا مت ْحفا ً “.“. أُخ ْت َك عدا ما الط َّالِبات ُ ‏”ن َجحت ْ “Kız kardeşin hariç, kız öğrenciler başarılı oldular.”“Bir öğrenci hariç, sınıfın öğrencileri ‏”ا ش ْت َرك ط ُلا َّب الصف ِّ فِي الرحل َةِ‏ ما عدا ط َالِبا ً .“geziye katıldı.” 385“geçti, istisnâ mânası dışında ‏,”عدا“‏ kullanılması: nın‏”عدا“‏ çekimli mâzi fiil olarak 4.koştu …” vb. mânalarına gelen çekimli mutasarrıf fiil olarak ta kullanılabilir.gibi. 386 ‏”عدا،‏ يعدو،‏ عدوا ً“‏koştu.” “Oyuncu, sahada ” عدا اللاعِب فِي المل ْعبِ‏ “.“. الن َّهر زيد عدا ” “Zeyd, nehri geçti.”geçiyor.” 387 “Zeyd nehri ” يعدو زيد الن َّهر “.“. ا لن َّهر ‏”عدوت ُ “Nehri geçtim.” 388‏”حاش َا“‏ .3Cer harfi olan bu kelime, kendisinden sonra gelen isimlerin son harflerininharekelerini cer yapar. Kelime, bu yönüyle cer harfleri arasında yer alırsa da anlamı383 Tâhir Yusuf el-Hatip, a.g.e., s. 276; Akdağ Hasan, a.g.e., s. 275.384 Tâhir Yusuf el-Hatip, a.g.e., s. 276.385 Bolelli Nusreddin, Arapça Dilbilgisi Sarf-Nahiv ve Terimleri, s. 676.386 Nureddin Abdurrahman el-Cami, a.g.e., I, 256; Tâhir Yusuf el-Hatip, a.g.e., s. 276; Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 331.387 Nureddin Abdurrahman el-Cami, a.g.e., I, 256; Tâhir Yusuf el-Hatip, a.g.e., s. 276; Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 331.388 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 331.87


yönünden istisnâ edatları arasında yer alır. 389 İstisnâ mânasında kullanılan nın‏”حاش َا“‏vardır. 390 şeklinde üç çeşit ifâde biçimi ‏”حاش َا،‏ حاش َ،‏ حش َا“‏gitti.” 391 “Zeyd hariç, kavim ‏”ذ َهب الق َوم حاش َا زيدٍ‏ “.kalktılar.” 392 “Hâlid dışında öğrenciler ayağa ” ق َام الط ُّلا َّب حاش َا خ َالِدٍ‏ “.çözdü.” 393 “Öğrenci biri hariç, alıştırmaları ” حل ََّ‏ الط َّالِب الت َّدرِيباتِ‏ حاش َا واحِدٍ‏ “.Not: Bu görüş, Sîbeveyh’in de savunduğu bir görüştür. 394 Görüldüğü gibi,kelime hem cer harfi olarak kendisinden sonraki ismi cer yapıyor. Hem “başka” vb.anlamları ifâde ederek istisnâ edatı oluyor. 395İstisnâ konusunda nın‏”حاش َا“‏ bâzı nahiv âlimleri tarafından mâzi fiil olarak dakullanıldığı görülür. 396 Bu durumda ondan sonraki isim (müstesnâ) mansûb olur ve fâilide gizli zamir olan هو‏“‏ = o” dur. 397gitti.” 398 “Zeyd hariç, kavim ‏”ذ َهب الق َوم حاش َا زيدا ً “.kalktılar.” 399 “Hâlid dışında, öğrenciler ayağa ” ق َام الط ُّلا َّب حاش َا خ َالِدا ً “.dövdüm.” 400 “Zeyd hariç, kavmi ‏”ضربت ُ الق َوم حاش َا زيدا ً “.389 er-Rummânî en-Nehavî, a.g.e., s. 126; Akdağ Hasan, a.g.e., s. 183.390 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 332.391 er-Rummânî en-Nehavî, a.g.e., s. 126.392 Akdağ Hasan, a.g.e., s. 183.393 Bolelli Nusreddin, Arapça Dilbilgisi Sarf-Nahiv ve Terimleri, s. 678.394 er-Rummânî en-Nehavî, a.g.e., s. 126; Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 109; Sibeveyh, a.g.e., II, 349-350.395 Akdağ Hasan, a.g.e., s. 182.396 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 109-110.397 er-Rummânî en-Nehavî, a.g.e., s. 126; Akdağ Hasan, a.g.e., s. 182.398 er-Rummânî en-Nehavî, a.g.e., s. 126.399 Akdağ Hasan, a.g.e., s. 182.400 Fâdıl Sâlih es-Sâmirrâî, a.g.e., II, 238.88


ise; yı‏”حاش َا“‏ fiil kabul eden el-Müberred ve bâzı dil âlimlerinin delillerien-Nabîğa’nın şu beytidir:ولا َ أَرى ف َاعِلا ً فِي الن َّاسِ‏ يش ْبِههولا َ أُحاشِي مِن الأَق ْوامِ‏ مِن أَحدِ‏Kavimlerden (topluluklardan)hiç kimseyi de istisnâ etmiyorum 401İnsanlar arasındaona benziyeni göremiyorumsının‏”ما“‏ gelmesi pek nâdirdir. Hattâ bunun caiz nın‏”حاش َا“‏ önüne masdarolmadığı dahî söylenir ki; doğru olan görüş de budur. Nitekim Sîbeveyh gibi yı‏”حاش َا“‏harf olarak kabul eden nahiv âlimlerinin görüşü de bu yöndedir.Örneğin, “. زيدا ً ماعدا ”de olduğu gibi yı‏”حاش َا“‏ kullanmak doğru doğru değildir.Çünkü; ‏”عدا“‏ ve ‏”خ َلا َ“‏ fiildirler. ‏”حاش َا“‏ ise fiil olarak gelmez. Fakat buna rağmennın‏”حاش َا“‏ önüne yı‏”حاش َا“‏ istisnâda mâzi fiil olarak kabul eden nahiv âlimlerine göremasdar sı‏”ما“‏ gelebilir. Bu durumda fiil olması kesinleşir. Sonraki ismin (müstesnâ)mef’ûlün bih olarak mansûb okunması gereklidir. 402أُش َاهِد المسارِح ما حاش َا مسارِح السوقِ‏ “. ” “Çarşı tiyatrosu hariç, tiyatroların oyunlarınıseyrederim.”Sonuç olarak istisnâ için kullanılan nın‏”حاش َا“‏ harf veya fiil olarak kabuledilmesi, kendisinden sonraki ismin (müstesnâ olarak) harekelenmesi ile ilgilidir. Yâni,anlamı her durumda aynıdır, değişmez. 403” edatı daha çok müstesnâyı, müstesnâ minh’in dâhil olduğu hükümden حاش َ ا “tenzîh etmek maksadıyla kullanılır. 404401 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 142.402 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 355; er-Rummânî en-Nehavî, a.g.e., s. 126; Akdağ Hasan, a.g.e., s. 182.403 Akdağ Hasan, a.g.e., s. 169.89


davrandılar.” 405 “Selim hariç, öğrenciler ihmâlkâr ‏”أَ‏ هملَ‏ الت َّلا َمِيذ ُ حاش َا سلِيما ً “.Burada dikkat edilmesi gereken bir husus vardır; “tenzih etmek” mânaitibâriyle bir şahsın veya nesnenin kötü bir durumdan berî, uzak olduğunu beyân etmekdemektir. Bu nedenle müstesnâ minh’e dâhil durum iyi ise burada ‏”حاش َا“‏ müstesnâyıtenzih etmek için değil, istisnâ etmek için gelir. Örneğin;“Hâlid hariç, topluluk namaz kıldı.” cümlesinde müstesnâyı ” صل َّى الق َوم حاش َا خ َالِدا ً “.الص ” لاة ُ “ fiil tenzîh etmek için gelmemiştir. Çünkü müstesnâ minhin dâhil olduğu“namaz” gibi iyi bir eylemdir. Burada ‏”حاش َ“‏ ancak istisnâ edatıdır.Fakat daha önce belirtilen“Selim dışında öğrenciler ihmâlkâr davrandılar.” Örneğinde ‏”أَهملَ‏ الت َّلا َمِيذ ُ حاش َا سلِيما ً “.edatı müstesnâyı yâni Selim’i “ihmâlkârlık” gibi bir eylemde diğer öğrencilere ‏”ح اش َ “(müstesnâ minhe) ortak olmaktan tenzîh etmiştir. 406Tenzîh örnekleri:kaçtı.” 407 “Zeyd hariç, askerler ‏”هرب الجن ُود حاش َا زيدا ً “.yaptılar.” 408 “Ali dışında, hatipler yanlışlık (hatâ) ” أخ ْط َأ الخ ُط َباء ما حاش َا علِ‏ يا ً “..“ أخ َاك حاش َا الأولا َد ‏”سرق َ ya da .“ أخِيك حاش َا الأولا َد ‏”سرق َ “Kardeşin hariç, çocuklarhırsızlık ettiler.” 409404 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 141; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 684.405 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 141.406 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 141.407 Bolelli Nusreddin, Arapça Dilbilgisi Sarf-Nahiv ve Terimleri, s. 677.408 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 683.409 Muhammed Hayr Hilvânî, a.g.e., II, 465.90


İstisnâdaki “tenzîh mânası dışında ‏”حاش َ“‏ Cenâb-ı Hakk’ı eksik sıfatlardantenzîh etmek için de kullanılır. Bu durumda nın‏”حاش َ“‏ bir çok şekli vardır:gibi. 410 ‏”حاش َا االلهِ،‏ حاش َ االلهِ،‏ حاش َا اللهِ،‏ حاش َ اللهِ،‏ حاشا ً اللهِ“‏Bütün bu durumlarda nın‏”حاش َ“‏ mânası “Allah’ı berî kılmak” ve Allah içintenzîh etmektir. Yâni mef’ulü mutlak üzere mansûbdur. 411“… Cenâb’ı Allah’ı tenzih ederiz, (ama) bu bir beşer ” ... وق ُل ْن حاش َ اللهِ‏ ما هذ َا بش َرا ً “...değildir…” 412“… Allah için hâşâ! Biz O’nun hakkında ...” ق ُل ْن حاش َ اللهِ‏ ما علِمن َا عل َيهِ‏ مِن سوءٍ‏ “...hiçbir kötülük bilmiş değiliz …” 413 (Hiç bir kötülükten haberdâr değiliz).kullanılmaktadır. 414 ” Türkçe’de de tenzih anlamında değiştirilmeksizin حاش َ ا “Not: ‏”حاش َ“‏ istisnâ dışında çekimli fiil olarak sadece tenzîh için kullanıldığındakendisinden sonra lâm ‏”ل“‏ ile اللهِ“‏ حاشا َ gibi” veya االلهِ“‏ حاش َا gibi” muzâfûn ileyh olarakcer edilir.da câizdir. 415Görüldüğü üzere nın‏”حاش َ“‏ elifinin hazf edilmesi de, olduğu gibi bırakılması“ayırdı, seçti, istisnâ etti” mânalarında çekimli müteaddî bir fiil olarak ‏”حاش َ“‏da gelebilir “ محاش َاة ٌ ” şeklinde çekimi vardır. 416حا ش َى،‏ يحاشِي،‏410 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 332.411 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 142.412 Yusuf, 12/31.413 Yusuf, 12/51.414 Akdağ Hasan, a.g.e., s. 182.415 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 141.416 Akdağ Hasan, a.g.e., s. 183; Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 141-142; Abbâs Hasan, a.g.e., II, 353.91


“. ‏”و “Öğrencilerin hiç birini ayırıp seçmem, istisnâلا َأُحاشٍي مِن الط ُّلا َبِ‏ مِن أَحدٍ‏etmem.” 417“Hâlid akrânının en iyisidir. Hiç kimseyi istisnâ ” خ َالِد أف ْضلُ‏ أَ‏ ق ْرانِهِ‏ ولا أُحاشِي أَحدا ً “.etmiyorum.”ederim.” 418 “Hak olandan başkasını söylemenden seni tenzîh ” أُحاشِك أن ت َق ُولَ‏ غ َير الحق ِّ “.Çekimli (müteâddî) fiil olan ‏”حاش َا“‏ önüne ‏”ما“‏ getirilmesi suretiyle olumsuzyapılabilir. Nitekim Peygamber Efendimiz’in şöyle buyurduğu nakledilir.“. إل َي الن َّاسِ‏ أَحب ‏”أُسامة ُ “Usâme bana insanların en sevimlisidir.” 419Bunun üzerine hadis râvisi:demiştir. 420 “Ne Fâtıma’yı ne de bir başkasını istisnâ etti” ” ما حاش َا ف َاطِمة َ ولا غ َيرها “.olursak: ile ilgili hükümleri genel olarak özetleyecek ‏”خ َلا َ“‏ ve ‏”عدا“‏ ‏,”حاش َا“‏1. Bu üçü ‏”إِلا َّ“‏ mânasında istisnâ edatı olarak kullanılan câmid mâzi fiillerdir. Harfi cerolarak da kullanılabilirler. 4212. Şâyet fiil olarak kabul edilirlerse, kendilerinden sonra gelen müstesnâlar mef’ûlü biholarak mansûb olur. 4223. Harfi cer olarak kabul edilirlerse, kendilerinden sonra gelen isim harfi cerle lafzenmecrûr olur. Mahallen de mansûb olur. 423daha çok harfi cer ‏”حاش َا“‏ çoğunlukla mâzi fiil olarak kullanılırken ‏”عدا“‏ ve ‏”خ َلا َ“‏ 4.olarak kullanılır.417 Akdağ Hasan, a.g.e., s. 183.418 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 142.419 Buhârî, Sahih-i Buharî/Megâzi, V, 84; İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi Kütüb-i Sitte, XII, 322-325.420 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 142.421 Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 480.422 Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 480.423 Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 480.92


edilirler. sı‏”ما“‏ gelince bu ikisi sadece fiil kabul nın‏”عدا“‏ başına masdar ve ‏”خ َلا َ“‏ 5.Fâilleri ise takdîri “ و ‏”ه olan gizli zamirdir. Müstesnâları da sadece mansûb olur. Çoknâdir de olsa nın‏”حاش َا“‏ önüne ‏”ما“‏ gelebilir. Fakat tercih edilen görüş ‏”ما“‏ almamasıyönündedir.kullanılır. edatı, daha çok istisnâyı tenzîh için ‏”حاش َا“‏ 6.fiil de olsalar harfi cer de olsalar, müstesnâları ile birlikte hâl ‏”خ َلا َ“‏ ve ‏”عدا“‏ ”, حاش َا“‏ 7.kabul edilirler. Harfi cer kabul edildiklerinde müteallâkları (bağlı oldukları fiillerveya şibhi fiiller) yoktur.8. Bu üç edatın bulunduğu istisnâ cümlelerinin tâm ve muttasıl olması gerekir. Buedatların müreffağ ve munkatı‘ istisnâlarda kullanılması doğru değildir. Cümle isterolumlu, ister olumsuz olsun fark etmez.9. Bu edatlar, harf olarak kabul edildiklerinde müfred-müzekker olmaları gerekmektedir.Çünkü nın‏”إِلا َّ“‏ mânasını alıp istisnâ ve câmidlik (çekimli-mutasarrıf olmama)hususunda ya‏”إِلا َّ“‏ benzemişlerdir. Cümle ise, ya müstesnâ minh’den hâldir, ya daisti’nâfîdir. 424‏”لا يك ُونُ“‏ ‏,”ل َيس‏“‏ D. Sadece Fiil Olan İstisnâ EdatlarıSadece fiil olan istisnâ edatları nakıs fiillerden olan iki fiille sınırlıdır. Bunlar,“ ل َيس ” ve يك ُون‏“‏ ‏.‏dur‏”لا 425‏”ل َيس‏“‏ .11. Aslı itibariyle ‏”ك َان‏“‏ ve benzerlerinden olan câmid nâkıs bir fiildir. 426 Mübtedâsını(ismini) ref, haberini de nasb eder. 427424 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 139, 142; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 683-684; MuhammedSaid İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 480.425 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 353.93


gibi; “Doğru söyleyen (kimse) suçlu değildir.” örneğinde olduğu ‏”ل َيس الصادِق ُ مذ ْنِبا ً “.Bu cümlenin tahlili şu şekildedir:‏:”ل َيس‏“‏ Fetha üzere mebnî olan nâkıs mâzi fiildir. İ’râbda mahalli yoktur.merfûdur, nin‏”ل َيس‏“‏ ismidir, zâhir ötre (zamme) ile ‏:”الصادِق ُ“‏mansûbdur. 428 nin‏”ل َيس‏“‏ haberidir, zâhir fetha ile ‏:”مذ ْنِبا ً“‏‏;”ل َيس‏“‏ câmid olduğu için gayr-ı mutasarrıftır. Yâni muzârî ve emir sigasıbulunmamaktadır.2. “ س ”, ل َي ‏”إِلا َّ“‏ mânasında istisnâ edatı olarak kullanılır. Kendisinden sonraki mansûbisim ise nin‏”ل َيس‏“‏ hem haberi, hem de müstesnâsıdır. Bu durumda isminin dâimamüstetir (gizli) bir zamir olması zorunludur. Bu isim, öncesindeki fiilden anlaşılanism-i fâile (müstesnâ minhe) râci’dir. 429Örnekler:“Hâlid dışında, muhâcirler geri döndüler.” cümlesindeki ‏”عاد المهاجِرون ل َيس خ َالِدا ً “.istisnâ, “ خ َالِد ا ً إِلا َّ ” takdirinde ‏”ل َيس‏“‏ ile oluşan istisnâdır. Cümlenin takdîri ise şöyle olur;değildir.” 430 “Geri dönen Hâlid ‏”ل َيس العائِد خ َالِدا ً “.“kavim ‏”ق َام الق َوم‏“‏ “Zeyd dışında kavim ayağa kalktı.” örneğinde ” ق َام الق َوم ل َيس زيدا ً “.kalktı” denildiğinde Zeyd’de bu kavmin mensubu olduğu için onun da ayağa kalktığı426 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e., s. 105.427 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 353; Tâhir Yusuf el-Hatip, a.g.e., s. 298; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s.685; Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 332.428 Tâhir Yusuf el-Hatip, a.g.e., s. 398.429 Sibeveyh, a.g.e., II, 347; Tâhir Yusuf el-Hatip, a.g.e., s. 398; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s.685; Akdağ Hasan, a.g.e., s. 353-354; Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 142; Muhammed el-Antâkî,a.g.e., II, 332; İbn Hasan Ali b. Mü’min b. Muhammed b. Ali b. Asfür el-İşbilî, a.g.e., II, 394.430 Tâhir Yusuf el-Hatip, a.g.e., s. 398.94


düşüncesi hatıra gelecektir.” “ ل َيس زيدا ً ” “Zeyd hariç” denilerek bu yanlış düşünce“Zeyd’in istisnâ edilmesi sûretiyle” giderilmiş oluyor. Tıpkı ‏”إِلا َّ“‏ ile istisnâ’da olduğugibi. 431geldi.” 432 “Hâlid hariç, topluluk ‏”جاء الق َوم ل َيس خ َالِدا ً أو لا يك ُون خ َالِدا ً .““. ‏”زر “Bir tarla hariç, tarlaları ektim.”عت ُ الحق ُولُ‏ ل َيس حق ْلا ًde müferrağ veya ‏”ل َيس‏“‏ de‏”حاش َا“‏ olduğu gibi ve ‏”خ َلا َ“‏ ‏,”عدا“‏munkatı‘ istisnâda kullanılmaz. Olumlu ve olumsuz fark etmeksizin sadece tâm-muttasılistisnâda kullanılır. 433“Muhammed’den başkası hazır bulunmadı.” örneğinde olduğu gibiما حضر إِلا َّ محمد “. ” denilemez. Aynı şekilde “. مررت ُ ما ” “Hâlid’denإِلا َّ خ َالِدا ً بأَحدٍ‏başkasına uğramadım” denilebilir fakat. “ بِخ َالِدٍ‏ ل َيس ” şeklinde kullanılamaz.denilebilir. “İlim talebinden başka bir şey için gelmedim.” ” ما أت َيت ُ إِلا َّ لِط َل َبِ‏ العِل ْمِ‏ “.Fakat “. ” denilemez.ل َيس لِطِل َبِ‏ العِل ْمِ‏Munkatı‘ istisnâ için de aynı durum söz konusudur.أق ْبلَ‏ الق َوم ل َيس الجملَ‏ “. ” “Deve hariç, topluluk geldi” denilemez. ‏”ل َيس‏“‏ mâna bakımındanda ‏”إِلا َّ“‏ ile tam bir uygunluk arzetmez. Çünkü ‏”ل َيس‏“‏ aslı itibâriyle “nefy” (olumsuzluk)içindir. “Değil, dışında” gibi olumsuzluk mânaları vardır. İstisnâ anlamını sonradanalmıştır. Daha ziyâde muhtemel bir yanlış anlamayı giderici açıklama mâhiyetinde gelir.Peygamberimizin şu hadis-i şerif-i buna güzel bir örnektir;431 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 332; İbn Hasan Ali b. Mü’min b. Muhammed b. Ali b. Asfür el-İşbilî,a.g.e., II, 394.432 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 142.433 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 354; İbn Hasan Ali b. Mü’min b. Muhammed b. Ali b. Asfür el-İşbilî, a.g.e., II,394; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 685; Fâdıl Sâlih es-Sâmirrâî, a.g.e., II, 233.95


“Mü’min her karaktere (huy) yatkındır.” Bu hadisi duyan ‏”ي ط ْبع المؤمِن عل َى ك ُل ِّ خ ُل ُقٍ‏ “.muhatab sanki “mü’minin yalana ve hâinliğe de yatkın olabileceği” düşüncesine kapılmışda; peygamber “. ” “Hâinlik ve yalan dışında” diyerek bu yanlışوالخِيان َة َ الك َذِب ل َيسanlamayı gidermiştir.”Bu huyları istisnâ ederek bunların mü’minin karakteriolamayacağını vurgulamıştır. 434Bazen de cümle sonunda “ إِلا َّ ل َيس ” şeklinde gelebilir. Bu takdirde “sadece,yalnız” anlamlarını ifâde eder.ق َبضت ُ عش ْر لِيراتٍ‏ ل َيس إِلا َّ “. ” “Ancak on lira aldım.” Müstesnâ, burada kolaylıkkâbilinden düşürülmüştür. Aslıق َبضت ُ عش ْر لِيراتٍ‏ ل َيس ذ َلِك إِلا َّ المذ ْكور “. ” şeklindedir. 435ل َيس kelimeleriyle birleşip, “ ‏”إِلا َّ“‏ ve ‏”غ َير‏“‏ ‏,”ل َيس‏“‏ Not: Olumsuzluk fiili olan‏”غ َير ve “ إِلا َّ ‏”ل َيس şeklinde gelebilir. Bu durumda mânâsı “başka değil, sadece, yalnız”şeklinde olur. Burada ‏”غ َير‏“‏ ve dan‏”إِلا َّ“‏ sonrası tahfif amacıyla mahzûftur. 436 ‏”غ َير‏“‏ lafzıda ötre üzere mebnî olur. Aynı şekilde ‏”غ َير‏“‏ kelimesi nefy edatı olan ‏”لا“‏ ile debirleşebilir. Bu durumda mânası ve hükümleri “ غ َير ، ”da olduğu gibidir. 437sürekli müfred müzekker olarak ‏”لا يك ُون‏“‏ ve ‏”ل َيس‏“‏ mânasında kullanılan ‏”إِلا َّ“‏ •gelmek zorundadırlar. Müennes olamazlar. Zâhir bir isme ya da bâriz birzamire de dayanmazlar.ل َيسyöneldiler.” “Fâtıma dışında kadınlar ” أق ْبل َ “.ت ْ الن ِّساء ل َيس ف َاطِمة َ434 Fâdıl Sâlih es-Sâmirrâî, a.g.e., II, 234.435 Mehmet Zihni Efendi, a.g.e., s. 257, Yusuf Uralgiray, İlk ve İleri Dilbilgisi, I-II, 685.436 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e., s. 226; Sibeveyh, a.g.e., II, 344-345.437 Mehmet Zihni Efendi, a.g.e., s. 256-257.96


Ayrıca ‏”ل َيس‏“‏ ve يك ُون‏“‏ ‏,”لا öncelerine sıfat olarak gelebilirler. Bu durumdaöncelerinin nekra olması gerekir. 438 Sıfat olduklarında müennes halde gelebilirler.“Bana Hind olmayan bir kadın geldi. (bana bir kadın geldi ‏”أق ْبل َت ْ “.الن ِّساء لات َك ُون هِن ْدا ًfakat o, Hind değildi).” Burada nun‏”ل َيس‏“‏ konumu, ‏”الن ِّساء‏“‏ “ kadına” sıfat olduğundanref’tir. Bu örnekleri aynı şekilde nasb ve cerle söylemek mümkündür. 4393. nin‏”ل َيس‏“‏ haberini ‏”بِ“‏ “bâ” harfi gelebilir. Buradaki amaç haberini vurgulamaktır.“. الحاكِمِين بِأحك َمِ‏ االلهُ‏ أل َيس ” “Allah, hükmedenlerin en (iyi) hükmedeni değil midir?” 440‏:”ل َيس‏“‏ İstifham hemzesidir, fetha üzere mebnîdir. İ’râbda mahalli yoktur. ‏:”أَ“‏Nâkıs mâzi fiildir. Zâhir fetha üzere mebnîdir.merfûdur. nin‏”ل َيس‏“‏ ismidir. Zâhir zamme ile Lafz-ı celîledir. ‏:”االله“‏yoktur. harfi cerdir. Kesra üzere mebnîdir. İ’râbda mahalli ‏”بِ“‏ ‏:”الباء“‏muzaftır. Lafzen mecrûr, mahallen mansûb, haberi olduğu için de isimdir, ‏:”أحك َمِ“‏sâlimdir. 441ل َيس الول َد بِغ َبِ‏ ي “‏”الحاكِمِين‏“‏ : Muzâfün ileyhtir. ‏”ي“‏ “ya” ile mecrûrdur. Çünkü cemî müzekker. ” ya da “ ا ً ‏”ل َيس “Çocuk hiç de aptal değildir.” 442الول َد غ َبِي• nin‏”ل َيس‏“‏ haberinden önce istisnâ edatlarından da‏”إِلا َّ“‏ gelebilir.“. ‏”ل َيس “Miskten başka koku yoktur” veya miskten başkası kokuالمِسك إِلا َّ الط ِّيبdeğildir” gibi.438 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e., s. 106.439 Fâdıl Sâlih es-Sâmirrâî, a.g.e., II, 233.440 et-Tîn, 95/8.441 Tâhir Yusuf el-Hatip, a.g.e., s. 398.442 Akdağ Hasan, a.g.e., s. 385.97


• nin‏”ل َيس‏“‏ olumsuzluğu şimdiki zaman içindir.‏,”ل َيس‏“‏ da‏”غ َير‏“‏ olduğu gibi, sürekli müzekker olarak kullanılır, müennes olmaz.ne ‏”ل َيس‏“‏ “Fâtıma hariç, kadınlar ona yöneldiler.” Yâni, ‏”أق ْبل َت ْ الن ِّساء ل َيس ف َاطِمة َ “.müennes ne de başka bir şekilde gelir.• ‏”ل َيس‏“‏ sürekli mâzî olmak zorundadır.• nin‏”ل َيس‏“‏ önüne dan‏”ما“‏ başka nefy (olumsuzluk) harfi gelmez.Olumlu, gibi istisnâ çeşitlerinden sadece tam muttasıl istisnâda kullanılır. ‏”عدا“‏ •veya olumsuz olması fark etmez. Müferrağ ve munkatı‘ istisnâda kullanılmaz.Örneğin;“. علِي ل َيس اللاعِبون ‏”ت َعِب “Ali dışında, oyuncular yoruldular.”inmediler.” 443 “Bir hakem hariç, hakemler ” ما ن َزلَ‏ الحك َّام ل َيس حك َما ً “.Not: ‏”ل َيس‏“‏ doğrudan isim cümlesinin de önüne gelebilir. Bu durumda ismi,şe’n zamiri, haberi de cümledir.İsim Cümlesi: “. ” “Ali bugün gelmiyor.”ل َيسعلِ‏ ي ق َادِم اليومFiil Cümlesi: “. ” “Ali ayağa kalkmıyor” gibi 444ل َيس يق ُوم علِ‏ ي‏”لا يك ُونُ“‏ .2Aslı itibâriyle nevâsıhtan olan fiildir. İstisnâ edatı olarak da kullanılır. ‏”ل َيس‏“‏ deolduğu gibi, kendisinden sonraki mansûb kelime hem haberi, hem de müstesnâdır. Budurumda ismi ise daima müstetir gelir. 445443 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 685.444 Tâhir Yusuf el-Hatip, a.g.e., s. 398-399; Akdağ Hasan, a.g.e., s. 385.445 Çörtü M. Meral, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 256.98


oturmadı.” “Çocuklar oturdular, ancak bir çocuk ‏”ق َعد الأَولا َد لا َ يك ُون ول َدا ً “.çalışmadı.” “Çalıştılar, bir öğrenci ” اجت َهدوا لا َ يك ُون ط َالِبا ً “.gelmedi.” 446 “Falanca hariç, bana hiçbir kadın ” ما أت َت ْنِي امرأة ٌ لا َ ت َك ُون ف ُلا َنة ً “.Not: “ ك ُون لا ي ” istisnâ mânasında kullanıldığında; istisnâ mânasında kullanılannin‏”ل َيس‏“‏ hükümlerini alır.لا “ ve ‏”ل َيس‏“‏ ” istisnâ mânasında kullanıldığından, nâsihten لا ي ك ُون ve “ ‏”ل َيس‏“‏ك ُون ‏”ي ismi ve haberinden oluşan cümle ya hâl olarak mansûb mahallinde i’râb edilir. Yada isti’nâfiye olarak kabul edilir ki; onun da i’râbda mahalli yoktur. 447E. Şibh-ü İstisnâŞibhü istisnâ سِيما“‏ ‏”لا ve ‏”بيد‏“‏ edatları ile yapılır. Bu edatlar istisnâ edatıolmamalarına rağmen mâna bakımından istisnâya dâhil edilmişlerdir. Bu nedenlebunlara “istisnâya benzeyen” mânasında “şibh-ü istisnâ” denmiştir. 448‏”لا سِيما“‏ .1“Özellikle, hassaten, hele hele” vb. anlamlarında kullanılan bileşik istisnâedatıdır.‏”سِي‏“‏ dan ve ‏”لا“‏ yı‏”لا cinsini nefy eden سِيما“‏ Nahiv âlimlerinden bir çoğukelimesinden ( nin‏”سِي‏“‏ aslı ‏”سِوى“‏ iken vav, yâ’ya kalbolunup sonra da idğam edilmişve ‏”سِي‏“‏ yapılmıştır ) ve zâid harf ism-i mevsûl veya nekrayı tâmme olan dan‏”ما“‏oluştuğunu kabul etmektedirler. 449446 Sibeveyh, a.g.e., II, 348.447 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 354.448 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 362.449 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 143; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 685; Şihâbeddin el-Karâfi,a.g.e., s. 112.99


nın‏”سِي‏“‏ ‏”مِث ْلَ“‏ gibi anlamı vardır. “ ا سِيم ‏,”لا aslında, kendisinden sonrasını,öncesine tercih etmek, yeğlemek, kendisinden sonrasının öncesine ağır bastığınıvurgulamak için kullanılır. 450 Örneğin;dendiğinde; “Öğrenciler çalıştılar, özellikle de Hâlid” ” اجت َهد الت َّلا َمِيذ ُ ولا سِيما خ َالِدا ً “.öğrenciler arasında Hâlid’in çalışmasının diğerlerine göre tercih edildiği, daha çokbeğenildiği vurgulanmıştır. 451Zeyd.” 452 “Kavim ayağa kalktı, özellikle, de ” ق َام الق َوم لا سِيما زيدا ً “.değildir. 453 aslı itibâriyle istisnâ edatı ‏”لا سِيما“‏Sâid” “Hazır bulunanlar konuştular, özellikle ‏”ت َحدث َ الحاضِرون ولا سِيما سعِيدا ً “.örneğinde Sâid, hazır bulunanlara “konuşma” eyleminde iştirâk etmiştir. Edat burada“konuşma eylemi”nin kendisinde pekiştirilmesinden başka bir anlam katmamıştır. 454Kûfeliler ve Ahfeş, Ebû Hâtim el-Fârisi, en-Nehhâs, İbn Meda’ gibi Basraâlimleri سِيما“‏ yı‏”لا istisnâ edatı olarak kabul etmişlerdir. Delileri ise; edattan sonrakiismin “üstünlük” bâbından da olsa muhâlif olmasıdır.Meselâ daha önce geçen “Hazır bulunanlar konuştular, özellikle Sâid” diğerkonuşmacılardan daha güzel ve etkileyici konuşarak onlardan ayrılmıştır.Bu görüşü bâtıl olarak kabul edenlerin delilleri ise; edatın ‏”و‏“‏ “vav” alması vediğer edatların aksine yerine nın‏”إِلا َّ“‏ konulamamasıdır. Aynı zamanda ondan sonrakiisim ondan istisnâ edilmemiş, (yâni müstesnâ değil) sadece öncesindeki hükümaçısından üstünlük sahibi olduğu belirtilmiştir.450 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e., s. 111.451 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 143; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 685.452 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e., s. 111.453 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e., s. 111.454 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 688.100


Nahiv âlimlerinden bâzıları, سِيما“‏ in‏”ولا önüne ‏”و‏“‏ “vav”ın gelmesini şartkoşmuşlardır. Bu ‏”و‏“‏ “vav”; istisnâfiye, i’tirâziye veya atıf vâvı olabilir. Bâzıları da buvavın hazfedilebileceğini savunmuşlardır. Kesin olan bir şey var ki; o da nın‏”لا“‏hazfedilemeyeceğidir. Çünkü bu hazf olayına sadece bu dilin konuşanların çok az birkısmında sız‏”لا“‏ kullanılmıştır. ‏”ما“‏ ise, az da olsa hazfedilir. 455a. “ ا سِيم ‏”لا ile İlgili Genel Hükümlermerfû, dan‏”لا sonra gelen isim nekre ise; mahzûf bir mübtedaya haber olarak سِيما“‏ 1.temyiz olarak mansûb veya muzâfün ileyh olarak mecrûr olur. 456Takdiri ise ‏”الك ُت ُب ال َّتِي است َعرت ُها جلِيل َة ُ الف َائِدةِ‏ ولا سِيما كِت َاب فِي الن َّحوِ‏ .““Ödünç aldığım ‏”الك ُت ُب ال َّتِي است َعرت ُها جلِيل َة ُ الف َائِدةِ‏ ولا مِث ْلَ‏ ال َّذِي هو كِت َاب فِي الن َّحوِ‏ .“kitaplar, fayda açısından çok önemlidir. Hele hele de nahivle ilgili kitab.” 457‏”ك ُل ُّ مجت َهِدٍ‏ يحب ولا سِي ما تِل ْمِيذٍ‏ مِث ْلِك .“‏”ك ُل ُّ مجت َهِدٍ‏ يحب ولا سِيما تِل ْمِيذ ٌ مِث ْل ُك .“‏”ك ُل ُّ مجت َهِدٍ‏ يحب ولا سِيما تِل ْمِيذا ً مِث ْل َك .““Her çalışkan sevilir, özellikle de senin gibi öğrenci.” 458Bu durumda ref cerden, nasb da her ikisinden daha az kullanılmaktadır. Yânien çok kullanılan سِيما“‏ dan‏”لا sonraki ismin muzafun ileyh olarak cer edilmesidir. 459455 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 143; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 686.456 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 143; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 686.457 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 686.458 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 143.459 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 143; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 686.101


olmaz. dan‏”لا sonra gelen isim mârife ise, merfû veya mecrûr olabilir. Mansûb سِيما“‏ 2.Çünkü mansûb olan geldiği temyiz mârife olarak glemez. Fakat bazı dilciler budurumda da “nasbı” câiz görmüşlerdir. Bunlar سِيما“‏ ‏”لا dan sonraki ismi,hazfedilmiş bir fiilin mef’ulü bihi olarak kabul eder ve nasb ederler.ise; ” Bu cümlenin takdiri واست َف َاد مِن المحاضرةِ‏ جمِيع الط ُّلا َّبِ‏ ولا سِيما ولِيدٍ‏ .“.“ ولِيد ولا مِث ْلَ‏ ال َّذِي هو الط ُّلا َّبِ‏ جمِيع المحاضرةِ‏ مِن واست َف َاد ” “Konferanstan tüm öğrencilerfaydalandılar, özellikle de Velîd.” 460أُحِب الهِررة َ ولا سِيما هذِهِ‏ الهِرة ُ “. ” “Kedileri seviyorum, hele bu kediyi daha çokseviyorum.”Halil’i.” “Öğrencileri severiz. Özellikle de ‏”أُحِب الط َّل َبة َ ولا سِيما خ َلِيلٌ‏ “.nin‏”ولا ismi ister nekra olsun, ister mârife olsun, eğer cer edilirse; mansûb olan سِيما“‏ 3.ya‏”سِي‏“‏ izâfetle muzâfun ileyhi olarak cer edilmiş olur. Çünkü nın‏”لا“‏ ismi olan‏”سِي‏“‏ muzaftır. ‏”ما“‏ zâiddir. nın‏”لا“‏ haberi ise, mahzuftur. Takdîri “ د موجو ” “var dır.”nın‏”لا ismi ister nekra olsun, ister mârife olsun ref edildiğinde, hazfedilmiş سيما“‏ 4.mübtedânın haberi olarak ref edilmiş olur. Bu mübtedânın takdîriهو‏“‏ = o” dır. Öncesindeki ‏”ما“‏ ise ismi mevsûldür. Sükûn üzere mebnîdir. “يس”yaizâfetle cer mahallindedir. Hazfedilen mübtedâ ve zikredilen (mezkûr) haberdenoluşan cümle mevsûlün sılasıdır. İ’rabda mahalli yoktur. nın‏”لا“‏ haberi isehazfedilmiştir ve takdîri de “ د موجو ”dur. 461 Zikredilen iki örneğin takdiri şöyledir:‏”الك ُت ُب ال َّتِي است َع رت ُها جلِيل َة ُ الف َائِدةِ‏ ولا مِث ْلَ‏ ال َّذِي هو كِت َاب فِي الن َّحوِ‏ .“460 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 686.461 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 687.102


” واست َف َاد مِن المحاضرةِ‏ جمِيع الط ُّلا َّبِ‏ ولا مِث ْلَ‏ ال َّذِي هو ولِيدا ً .“5. Eğer سِيما“‏ nın‏”لا ismi nekra ise ve nasb edilmişse, nasbı nin‏”سِي‏“‏ temyizi olmasıiledir. Öncesindeki ‏”ما“‏ ise zâiddir. nın‏”ما“‏ öncesindeki ‏”سِي‏“‏ ise cinsi nefy edennın‏”لا“‏ haberi ise mebnidir. nın‏”لا“‏ ismidir. Nasb mahallinde fetha üzerehazfedilmiştir. Takdîri ise “ جود مو ”dur.“özellikle” mânasında masdar olarak kullanılır. Bu durumda ondan sonraki ‏”لا سِيما“‏ 6.kelime;• Müfred hâl olarak gelebilir.acısını.” “Kahveyi severim özellikle de ‏”أُحِب الق َهوة َ ولا سِيما مرة ً “.• Cümle şeklinde hâl olarak gelebilir.halde.” “Kahveyi severim, özellikle de acı olduğu ‏”أُحِب الق َهوة َ ولا سِيما وهِي مرة ٌ “.• Şart cümlesi olarak da gelebilir.acıysa.” “Kahveyi severim özellikle de ‏”أُحِب الق َهوة َ ولا سِيما إن ك َان َت ْ مرة ً .“Bu örneklerde سِيما“‏ nın‏”لا i’râbı şöyledir;içindir. Cinsi nefy etmek ‏:”لا“‏‏:”سِي‏“‏ nın‏”لا“‏ ismidir, feth üzere mebnî olup mahallen mansuptur.duymaz. 462 burada habere ihtiyaç ‏”لا“‏ Kaffe’dir. ‏:”ما“‏gelebilir. zarf olarak da ‏”لا سِيم ا “ 7.sabah.” 463 “Müziği dinlerim özellikle de ” أست َمِع إلى الموسِيق َا ولا سِيما صباحا ً “.462 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 144; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 687.463 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 144; Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 687.103


seviyorum, “Ormanda oturmayı ‏”أُحِب الجل ُوس بين الأش ْجارِ،‏ ولا سِيما عِن ْد الماءِ‏ الجارِي .“özellikle akan suyun yanında.” 464“İlimle uğraşmak hoşuma gidiyor, özellikle de ” يطِيب لِي الاِش ْتِغ َالُ‏ بِالعِل ْمِ‏ ولا سِيما ل َيلا ً “.gece vaktinde.” 465Lübnan’da.” 466 “Rüzgâr beni mutlu eder, özellikle de ” يسِرنِي الن َّسِيم ولا سِيما فِي ل ُبن َانِ‏ “.gibi benzerleri ‏”لا “ ve ‏”لا مِث ْلَ‏ ما “ taşıyan nın‏”لا aynı kendi anlamını سِيما“‏ 8.vardır. Bunlardan bâzıları “ما سِوى” ile ilgili hükümlerin hepsini taşırlar. Aynı لا سِ‏ يماzamanda سِيما“‏ ‏”لا ile aynı anlamı taşıyan ما“‏ ت َر ‏”لا ve ما“‏ ت َر ‏”ل َو gibi benzerlerivardır. Bunlar سِيما“‏ ‏”لا ile aynı anlamı taşımalarına rağmen farklı i‘rab hükümlerinesahiptirler. 467“. سعِيد ما ت َر لا الأصدِق َاء ‏”ضحِك “Dostlar güldü, özellikle de Said.” 468“. سعِيد ما ل َو ت َر ‏”ضحِك ُوا “Onlar güldü, özellikle de Said.” 469gelebilir. ” şeklinde tekrar edilmiş bir şekilde de لا سِ‏ يما “ ‏,”لا سِي ما “ 9.10. Bâzı âlimler سِيما“‏ nın‏”لا sonundaki nın‏”ما“‏ ism-i mevsûl olduğun hareketle, onuistisnâ edatı olarak değil de; mevsûl olarak ele almayı daha uygun görmüşlerdir. 470464 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 144.465 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 144.466 Reşîd eş-Şertûnî, a.g.e., IV, 327.467 Bkz. Muhammed Es’ad en-Nâdirî, Nahvü’l-lügati’l-arabiyye, s. 687-688.468 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 687-688.469 Muhammed Es’ad en-Nâdirî, a.g.e., s. 687-688.470 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 362.104


‏”بيد‏“‏ .2ile ‏”أَن‏“‏ mânasında olup, müstesnâsı ‏”غ َير‏“‏ ‏,”بيد‏“‏ nın‏”إِلا َّ“‏ benzerlerinden olanbaşlayan bir isim cümlesidir.• “ديب”nın “şu var ki, ne var ki, fakat, amma, yalnız, ancak” gibi, anlamlarıvardır. 471• ‏”بيد‏“‏ muzâf, ondan sonraki isim cümlesinin (müstesnâ) i‘rabdaki yeri demuzafün ileyhtir.• “ديب”nin son harfi, daima feth üzere mebni olur. 472cimridir.” 473 “Ali’nin malı çoktur. Ne var ki, (fakat) o ‏”علِي ك َثِير المالِ‏ بيد أن َّه بخِيلٌ‏ “.• ‏”بيد‏“‏ munkatı‘ istisnâlar da kullanılır. 474“. ذ َكِي أن َّه بيد جاهِلٌ‏ الرجلُ‏ هذ َا ” “Bu adam cahildir. Şu var ki, (ne var ki, fakat) zekîdir.” 475” Hadis-i şerifte “Biz en sonda ن َحن الآخِرون السابِق ُون بيد أن َّهم أُوت ُوا الكِت َاب مِن ق َبلِن َا .“gelmiş olmamıza rağmen önde gidenleriz. Şu var ki onlara kitab bizden önceverilmiştir” buyurulmaktadır. 476• Bu edatın yerine “ أن َّه إِلا َّ أن َّه‏،‏ ‏”غ َير kelimeleri de kullanılabilir. 477• ‏,”بيد‏“‏ أجلِ“‏ ‏”مِن “Çünkü, sebepten, nedenden dolayı” anlamını da içerir. 478Peygamber efendimizin şu hadisi buna çok güzel bir örnektir;471 Akdağ Hasan, a.g.e., s. 155.472 Reşîd eş-Şertûnî, a.g.e., IV, 327; Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 144.473 Akdağ Hasan, a.g.e., s. 159.474 Tâhir Yusuf el-Hatip, a.g.e., s. 122; Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 144; Reşîd eş-Şertûnî, a.g.e., IV,327.475 Akdağ Hasan, a.g.e., s. 159.476 Mehmet Zihni Efendi, a.g.e., s. 256.477 Akdağ Hasan, a.g.e., s. 159.478 Mehmet Zihni Efendi, a.g.e., s. 256.105


“Ben dâd ‏”أن َا أف ْصح من ن َط َق َ بِالضادِ‏ بيد أَ‏ ن ِّي مِن ق ُريشٍ‏ واست ُرضِعت ُ فِي بنِي سعدٍ‏ بن بك ْرٍ‏ .“ile konuşanların en fasihiyim. Çünkü ben Kureyş’tenim ve Benî Sâ’d bin Bekr arasındada emzirildim.” 479 Bu hadis-i şerifte ‏,”بيد‏“‏ أجلِ“‏ ‏”مِن “den dolayı, çünkü” manasındakullanılmıştır.İsmini nasb, haberini de ref eden ‏”أن‏“‏ ile birlikte onun ismi (müstesnâ) vehaberi müevvel masdar olarak kabul edilir. Mutlaka tamlama hâlinde kullanılır. 480cimridir.” 481 “O’nun malı çoktur. Ne var ki, (fakat) ‏”إن َّه ل َك َثِير المالِ‏ بيد أن َّه بخِيلٌ‏ “.“Bu adam fakirdir. Ancak, izzet-i nefisli bir ” هذ ّا الرجلُ‏ ف َقِير بيد أن َّه عفِيف ُ الن َّف ْسِ‏ “.insandır.”• Cümle içerisinde أن‏“‏ ‏”بيد ile başlayan kısım hâl olur.• ‏”بيد‏“‏ her zaman fetha üzere mebni olur. Sıfat olmaz, merfu ve mecrûr daolmaz.• ‏”بيد‏“‏ genellikle أن‏“‏ ‏”بيد şeklinde gelir. Nâdiren de “ ن أَ‏ ‏”بيد veya ما“‏ ‏”بيد şekillerindegelir. 482 Bazı lehçelerde de ‏”ميد‏“‏ “meyde” ve ‏”بائِد‏“‏ bâide” olarak da kullanılmıştır. 483• ‏”بيد‏“‏ mâna açısından, edat ve lafız açısından müstesnâdır. Ama gerçekmüstesnâ, sonraki muzâfün ileyhtir. 484إِلا َّ أن َّه• “ديب”nin yerine aynı anlamda “ أن َّه‏،‏ ‏”غ َير ibarleri de kullanılabilir.479 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 144; Tâhir Yusuf el-Hatip, a.g.e., s. 122.480 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 144.481 Mustafa el-Galâyînî, a.g.e., III, 144.482 Çörtü M. Meral, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 255.483 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 333.484 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 333.106


III. BÖLÜMNAHİV EKOLLERİNİN İSTİSN KONUSUNDAKİİHTİLAF NOKTALARII. İstisnâ ve Çeşitleri Hakkındaki İhtilaflarıA. “İstisnâ”nın Ne Olduğu Konusundaki Fikir AyrılıklarıBasra ve Kufe ekolleri istisnâ üslubunu, ‏”لا“‏ ile oluşan atf-ı nesak üslubunabenzetmişlerdir. 485Atf-ı Nesak “ عط ْف ُ الن َّسق ْ ”; atıf harflerinin biri kullanılarak iki kelimenin veiki cümlenin birbirine bağlanmasıdır.”. ، بلْ،‏ ل َكِن Atıf harfleri şunlardır: “و‏،‏ ف َ،‏ ث ُم‏،‏ حت َّى،‏ أو،‏ إِ‏ ما،‏ أَم‏،‏ لا َAtıf harflerinden sonra gelen kelimeye ma’tuf ‏,”معط ُوف ٌ“‏ önce gelen kelimeyema’tufun aleyh عل َيهِ“‏ ‏”معط ُوف ٌ denir. 486bildirir.ile atf-ı nesak: Ma’tufun aleyh’in yaptığı işe, ma’tufu’un katılmadığını ‏”لا“‏“. ش َاعِر لا ك َاتِب مصط َف َى ” “Mustafa şair değil, yazardır” gibi. 487485 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 325; Muhammed Muhyiddin Abdûlhamid, Şerhu katru’n-nedâ vebellu’s-seda, s. 343.486 Çörtü M. Meral, Arapça Dilbilgisi Nahiv, s. 376.487 Çörtü M. Meral, a.g.e., s. 379107


Bu ekollerin bu görüşlerini dayandırdıkları nokta, istisnânın işlevi ile ‏”لا“‏ ileoluşan atf-ı nesak’ın işlevi arasındaki benzerliktir. Örneğin: “. زيد إِلا َّ الق َوم ق َام ما ” “Zeyddışında kavim ayağa kalkmadı” örneğinde “Zeyd” ‏”زيد‏“‏ “Kavm” e ma’tuftur. Onun” ما ق َام الق َوم لا زيد i’rabını alır. Fakat mana açısından öncesinin hükmüne muhalif olur. “.‏,”زيد‏“‏ dan sonraki (Zeyd) ‏”لا“‏ “Zeyd dışında, kavim ayağa kalkmadı.” Örneğinde dedan‏”إِلا َّ“‏ sonraki Zeyd gibidir. Her ikisi de öncelerine ma’tuftur ve öncelerinin i’rabihükmünü alırlar. Mâna açısından her ikisi de öncelerine ma’tuftur.Kufe ve Basralılar bu benzerlikten hareketle ‏”إِلا َّ“‏ için ‘la’ gibi atıf harfidirdemişlerdir. Fakat bu görüş zayıf bir görüştür. Çünkü ‏,”إِلا َّ“‏ örnekte de olduğu gibi,âmilden sonra gelir. “. ” “Zeyd dışında kavim ayağa kalkmadı”زيد إِلا َّ الق َوم ما ق َامörneğinde olduğu gibi. Eğer atıf harfi olsaydı diğer tüm atıf harfleri gibi âmilinsonrasında gelmesi mümkün olmazdı. Tıpkı وزيد‏“‏ ve‏”ق َام وزيد‏“‏ ق َام ‏”ما şeklindekullanılamayacağı gibi. 488Ayrıca atıf harfi olan nın‏”لا“‏ öncesindeki ifade müsbet (olumlu) olmalıdır.yı atıf harfi olarak ‏”إِلا َّ“‏ nın‏”إِلا َّ“‏ ise öyle bir zorunluluğu yoktur. Bu da Araplar’ınkullanmadıklarını bizim de ‏”إِلا َّ“‏ yı atıf harfi olarak kabul edemeyeceğimizi açıkçagöstermektedir.Bir başka ihtilaf noktası da müstesnâ ile müstesnâminh arasındaki oranhususundadır.Bazıları istisnâ edilen kısmın, yarıdan az olması gerektiğini savunmuşlardır.Fakat “. *“Ey elbisesine örtünüp ” يأَيها المزمِلُ‏ *ق ُمِ‏ الليلَ‏ إِلا َّ ق َلِيلا ًنِصف َه أَو ان ْق ُص مِن ْه ق َلِيلا ً488 Muhhammed Muhyiddin Abdulhamid, a.g.e., s. 343.108


ürünen (müzzemmmil olan peygamber!) bir kısmı hariç; geceleyin (namaz için) kalk!(gecenin) yarısı veya ondan az kısmı kadar (namaz kıl)” 489 Âyet-i kerimesi bugörüşlerini çürütmüştür. Çünkü ‏”نِصف َه‏“‏ “yarısı” kelimesi, müstesnâ olan ‏”الليلَ“‏ “gece”kelimesinden bedel olmuş ve ‏”ق َلِيلا ً“‏ müstesnâya dahil edilmiştir.İstisnâda, az çoktan, çok da daha fazlasından ve yarısı kalan yarısından istisnâedilebilir. 490Buna rağmen bazı dil âlimleri çoğun istisnâ edilip azın bırakılması gerektiğinisavunmuşlardır. Buna delil olarak da sayılardan örnekler getirmişlerdir. Fakat şu var kisayılar kesinlik ifade ederler. Kesin olan şeylerden de istisnâ caiz değildir. Nitekim buolay istisnâdan ziyade çıkarma işlemine benzer “. إِلا َّ واحِدة ً ث َلاث َة ٌ ل َدي ” “Bende bir hariçüç var” denildiğinde ‘iki’ kastedilmiş olur. Yâni ‘üç’, ‘iki’ye düşürülüyor ki bu caizdeğildir. Çünkü her ikisi de kesinlik ifade etmektedir. Fakat “. عش ْرا ً إِلا َّ الق َوم ق َام ” “Onkişi hariç, topluluk ayağa kalktı” denilebilir.Cenab-ı Hak’ın “... ...” “… Onlarınف َل َبِث َ فِيهِم أَل ْف َ سن َةٍ‏إِلا َّخ َمسِين عاما ًarasında bin seneden elli yıl eksik kaldı…” 491 âyet-i kerimesinde sayı isminden biristisnâ söz konusudur. Fakat burada “bin yıl kaldı” ibaresinden amaç “uzun zamankaldığının” ilk etapta muhatabın dikkatini çekmesidir. Daha sonra istisnâ bu uzun sürehakındaki olası şübheleri gidermek için zikredilmiştir. Âyet bize, kesin, sınırlı birzamanı ifade etmektedir. 492Dil âlimleri, müstesnâ minh’te bulunan herşeyin tamamının istisnâ edilmesinin(istisnâ el-müstağrik) caiz olmadığı hususunda ittifak etmişlerdir. Örneğin:denilemez. 493 “Benim ona 10 hariç, 10 borcum var.” ” ل َه عل َي عش ْرة ٌ إِلا َّ عش ْرة ً “.489 el-Müzemmil, 73/1-3.490 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 334; Muhammed Said İsbir-Bilâl Cüneydî, a.g.e., s. 86.491 el-Ankebut, 29/14.492 İbn Hasan Ali b. Mü’min b. Muhammed b. Ali b. Asfür el-İşbilî, a.g.e., II, 383-384; Bkz. Şihâbeddinel-Karâfi, a.g.e, s. 536.493 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e, s. 536.109


B. İstisnânın Çeşitleri Konusundaki İhtilaflarıİstisnânın çeşitleri konusunda en fazla görüş ayrılığı munkatı‘ istisnâdamüşahede edilmektedir.Basralılar, munkatı‘ istisnâda ki ‏”إِلا َّ“‏ edatını istidrak için kullanılan ‏”ل َكِن‏“‏ gibitakdir ederler. Nitekim “. ” “Merkebleri haricinde kavmiما رأَيت ُ الق َومحِمارهم إِلا َّgörmedim” örneğinden kasıt “. ” “Kavmi görmedim ancakما رأَيت ُ الق َوم ل َكِن حِمارهمmerkebleri gördüm” den kasdedilen mâna ile aynıdır” görüşünü savunmaktadırlar.Kûfeli âlimler ise, munkatı‘ istisnâdaki yı‏”إِلا َّ“‏ ‏”سِوى“‏ ile takdir ederler.Kaynaklarda, bu iki görüşün tercih edileni, Basralıların görüşüdür. ÇünküBasralıların bu konudaki görüşü, Kûfelilerin görüşüne nazaran Arap dil ve gramerinedaha uygun ve daha müdakkikâne bir görüştür. Bunun dört tane sebebi vardır.isimdir. ise ‏”سِوى“‏ ortaktırlar. nın‏”سِوى“‏ aksine harf olma konusunda ‏,”ل َكِن‏“‏ ve ‏”إِلا َّ“‏ 1.Harfi harf ile takdir etmek , harfi isimle takdir etmekten daha uygundur.nın‏”سِوى“‏ ise benzerdirler. i’rabda mahalleri olmaması bakımından da ‏”ل َكِن‏“‏ ve ‏”إِلا َّ“‏ 2.i’rabda mahalli vardır (i’rab edilir). İ’rabda mahalli olmayan bir kelimeyle yinei’rabda mahalli olmayan bir kelimeyi aynı konumda kabul etmek , i’rabda mahalliolan bir kelimeyle aynı konumda kabul etmkten daha uygundur.kendilerinden sonra gelen ismin nasb olması gerekliliği noktasında da ‏”ل َكِن‏“‏ ve ‏”إِلا َّ“‏ 3.ortaktırlar. nın‏”سِوى“‏ sonrasının ise cer olması gerekmektedir. Nasb eden kelimeylenasb eden bir kelimenin takdiri , nasb edenle cer edenin takdirinden evlâdır.in‏”ل َكِن‏“‏ istidrak edatı nin‏”ل َكِن‏“‏ mâna bakımından uygunluğu (Bu uygunluk ve ‏”إِلا َّ“‏ 4.olan ‏”ل َكِن‏“‏ olması durumunda geçerlidir): Her ikisi de olumluluk veya olumsuzluk110


konusunda kesinlik ifade ederler. Bu konuda herhangi bir şüpheye mâhâlvermezler. 494Hicazlılar, munkatı‘ istisnâda müstesnâ minhden “bedel”i caiz görmeyipsadece nasb edilebileceğini söylerler. Delilleri ise aynı cinsten olmamaları; yâni muttasılolmamalarıdır.Beni Temim ise, muttasıl istisnâda caiz gördükleri her şeyi, bedel dahil,munkatı‘ istisnâda da caiz görürler. Çünkü bunlar, müstesnâyı mecâzî bağlamda , sankimüstesnâ minh’in ba’zı gibi kabul ederler. 495İstisnânın çeşitlerindeki noktasında bir başka ihtilaf noktası, muttasıl vemunkatı‘ istisnâda ortaya çıkmaktadır. Burada da problem müstenâ ile müstesnâminh’in aynı cinsten olup olmaması konusundaki kararsızlıktan kaynaklanmaktadır.ف َسجد الملائِك َة ُ ك ُل ُّهم أجمعون إِلا َّ إِبلِيس أَبى أَن يك ُون مع الساجِدِين Mesela: “. *”“Bunun üzerine meleklerin hepsi, hep birlikte secde etti. Ancak iblis hariç. O, secdeedenlerde beraber olmaktan çekindi..” 496 Âyet-i kerimesinin, munkatı‘ mı muttasıl mıolduğu hakkında farklı görüşler vardır. Çünkü âlimler İblisin meleklerden mi cinlerdenmi olduğu noktasında ihtilafa düşmüşlerdir. Onlardan bir kısmı İblisin meleklerdenolduğu görüşünü savundular. Bu görüşlerine ise; iki delil sundular.1. Bu manada vârid olan hadislerin İblisin meleklerden olduğuna delâlet etmesi.2. Kur’an-ı Kerim’in bir çok âyetinde iblisin meleklerden istisnâ edilmesi. Nitekimistisnâ konusunda asl olan muttasıl olması yâni müstesnânın müstesnâ minh’incinsinden olmasıdır.Diğer âlimler ise iblisin cinlerden olduğu, meleklerden olmadığı görüşünüsavunmuşlardır. Bu görüşlerini ise konuyla ilgili olan Kehf sûresinin 50. âyeti iledelillendirmişlerdir. Âyet-i Kerime şöyledir:494 Muhhammed Muhyiddin Abdulhamid, a.g.e., s. 344-345.495 İbn Hasan Ali b. Mü’min b. Muhammed b. Ali b. Asfür el-İşbilî, a.g.e., II, 401.496 el-Hicr, 15/30-31.111


“Hani ” وإذ ْ ق ُل ْن َا للملائِك َةِ‏ اسجدوا لآدم ف َسجدوا إِلا َّ إبلِيس ك َان مِن ال ْجن ف َف َسق َ عن أَمرِ‏ ربهِ‏ ...“biz meleklere: Ademe secde edin! demiştik; iblis hariç hemen secde ettiler. O, cinlerdenidi de Rabbinin emrinden çıktı …”. 497Ayrıca önceki grubun “iblisin meleklerden olduğu için onlardan istisnâedilmiştir” görüşünü de reddetmişlerdir. Arap dilinde aynı cinsten olmayanların istisnâsıdemek olan, munkatı‘ istisnânın kullanıldığını ve Kur’ân-ı Kerim’de de bunun birçokörneğinin bulunduğunu söyleyerek bu itirazlarını temellendirmişlerdir. Kur’an’dan delilolarak gösterdikleri âyetlerden birisi şudur:وإن ن َش َأْ‏ ن ُغ ْرِق ْهم ف َلا صرِيخ َ ل َهم ولا هم ين ْق َذ ُون إِلا َّ رحمة ً مِن َّا ومت َاعا ً إلى حِينٍ‏ “. *” “Halbukidilersek onları suda boğarız; o zaman ne kendilerine yardım imdâd eden olur, ne deonlar kurtarılırlar. Ancak tarafımızdan bir rahmet ve bir zamâna kadar (dünyadan)faydalandırma müstesnâ.” 498Neticede “İblis meleklerden değldir” diyenler bu âyeti munkatı‘, “İblismeleklerdendir” diyenler de muttasıl olarak kabul etmişlerdir.Görüldüğü üzere müstesnâ ile müstesnâ minh’in aynı cinsten olup olmadığıhususundaki ihtilaflar munkatı‘ ve muttasıl istisnâ noktasında görüş ayrılıklarınasebebiyet vermiştir. 499C. Müstesnâ’yı Nasbeden Âmil Konusundaki İhtilaflarıNahivcilerin ‏”إِلا َّ“‏ dan sonra gelen ismin (müstesnâ) nasb edeni (âmili)hakkında da farklı görüşleri vardır. Bu görüşlerin en çok bilinenleri yedi ana başlıktaözetlemek mümkündür.‏”إِلا َّ“‏ dan sonraki ismi nasb eden, öncesinde geçen fiildir. Fiil müstesnâyı ‏”إِلا َّ“‏ 1.vasıtasıyla nasb eder. Bu görüş, es-Sîyrâfi, Ebu Said ve İbn Bâziş’in görüşüdür. İbnBâziş, nın‏”إِلا َّ“‏ sonrasını zarflara benzetmiştir. Ona göre fiillerin zarflarla peşpeşe497 el-Kehf, 18/50.498 Yâsîn, 36/43-44.499 Muhhammed Muhyiddin Abdulhamid, a.g.e., s. 342-343.112


gelmesi ancak harf-i cerle mümkündür. Fiilin, nın‏”إِلا َّ“‏ sonrasındaki isme ulaşması daancak ‏”إِلا َّ“‏ vasıtasıyla olur.Fakat da‏”غ َير‏“‏ bu durum farklıdır. Çünkü nın‏”غ َير‏“‏ kendisi, mübhem zarfabenzetilmiş olduğu için fiilini doğrudan alır, tıpkı fiillerin mübhem zarflara bizzatbirleşebildiği gibi. 500Bu görüş geçerli değildir. Çünkü bu isimler öncelerinde fiil olmasa da nasbedilirler. Tıpkı; “. زيدا ً إِلا َّ إخ ْوت ُك الق َوم ” “Zeyd hariç, kavim kardeşlerindir.” 501 Örneğindeolduğu gibi.Aynı zamanda bazıları bu görüşün Sibeveyh’e, bazıları da İbn Asfur’a aitolduğunu belirtmişlerdir. 5022. Müstesnâyı nasb edenin, nın‏”إِلا َّ“‏ kendisi olduğu görüşüdür. Bu görüş İbn Malik’aittir.3. Müstesnâyı nasb edenin, birinci maddede olduğu gibi, öncesindeki fiilin olduğugörüşü. Fakat birinci de olduğu gibi ‏”إِلا َّ“‏ vasıtasıyla değil de tek başına nasb eder.4. Müstesnâyı nasb eden , nın‏”إِلا َّ“‏ kendisine delâlet ettiği mahzuf bir fiildir. Takdiri de“istisnâ ederim” dir. Kûfelilerin de görüşü budur. Fakat bu nun fâsid bir ‏”أَست َث ْنِي“‏olduğunu iddia ederler vardır. 5035. Bazı dilciler de müstesnânın, öncesine muhalif (zıt) olmasından dolayı nasb olunduğugörüşünü savunmuşlardır.durumu, “Zeyd hariç, kavim ayağa kalktı” denildiğinde Zeyd’in ” ق َام الق َوم إِلا َّ زيدا ً “.kalkma eyleminde, öncesine muhaliftir. Bu görüş Kisâî’nin görüşüdür.500 Muhhammed Muhyiddin Abdulhamid, a.g.e., s. 385.501 Muhhammed Muhyiddin Abdulhamid, a.g.e., s. 385.502 el-Müberred, el-Muktedab, Beyrut, IV, 390; Muhammed Muhyiddin Abdûlhamid, a.g.e, I, 598.503 Muhammed Muhyiddin Abdûlhamid, a.g.e, I, 598; el-Müberred, a.g.e., IV, 391; İbn Hasan Ali b.Mü’min b. Muhammed b. Ali b. Asfür el-İşbilî, a.g.e., II, 384.113


Fakat bu görüşün de geçersiz olduğu ifade edilir. Çünkü zıtlık (hilaflık) nasbıgerektirecek bir durum olsaydı ‏”لا“‏ ve ‏”ل َكِن‏“‏ gibi edatlardan sonra gelen kelimelerin demansûb olması gerekirde. Halbuki“. عمر لا زيد ق َام ” “Zeyd kalktı Amr değil.”“. عمر ل َكِن زيد ق َام ما ” “Zeyd kalkmadı fakat Amr kalktı.” 504 örneklerinde olduğu gibi buedatlardan sonraki kelimeler atıf yoluyla tâbidirler ve i‘rabları mâtuflarınınki gibidir.Bazı dil âlimleri, nın‏”إِلا َّ“‏ “ + ‏”إن dan mürekkep olduğunu, sonradan nin‏”إن‏“‏لاnun’unu hafifletilerek ‏”لا“‏ ile idgam edildiği ve böylece tek bir kelime haline geldiğinisavunmuşlardır.6. Eğer ‏”إِلا َّ“‏ dan sonrası nasb edilmişse bu ‏”إن‏“‏ nin hükmünün baskın geldiği venin‏”إن‏“‏ haberinin hazf edildiği anlamına gelir. Eğer ref’ edildiyse ‏”لا“‏ nın hükmügâlip gelmiş ve atıf yapılmıştır. Bu Ferrâ’nın görüşüdür. Bu görüşün de geçersiz‏”إن‏“‏ “Zeyd den başkası kalkmadı” örneği ne ” ما ق َام إِلا َّ زيد olduğu söylenir. Çünkü “.de ne de ‏”لا“‏ da geçerli bir durumdur. Ayrıca hazfedildiğini iddia ettikleri “inne”nin‏”إن‏“‏ haberi cümlede hiçbir konumda ortaya çıkmamaktadır. Kısacası bu görüştemelsiz bir görüştür.7. Başka bir görüş de dan‏”إِلا َّ“‏ sonraki ismin, cümlenin tam olmasından dolayı nasbedildiği görüşüdür ki doğru olan da bu görüştür. ‏”إِلا َّ“‏ dan sonra ki isim temyizkonumundadır. 505504 İbn Hasan Ali b. Mü’min b. Muhammed b. Ali b. Asfür el-İşbilî, a.g.e., II, 385.505 Muhhammed Muhyiddin Abdulhamid, a.g.e., s. 385.114


II. İstisnâ Edatları Hakkındaki İhtilaflarıA. ‏”إِلا َّ“‏ Edatı Hakkındaki İhtilaflarBir istisnâ edatı olan ‏”إِلا َّ“‏ hakkında kaynaklarda çok fazla bir ihtilafgörülmemektedir. Var olan ihtilaf noktalarından biri, nın‏”إِلا َّ“‏ atıf harfı olan ‏”لا“‏ yabenzeyip benzemediğidir ki bunu da daha önce zikretmiştik.Bir başka ihtilaf noktası, sıfat olarak kabul edilen ‏”إِلا َّ“‏ ile ilgilidir.Dil âlimlerinden bazıları, vasıf sını‏”إِلا َّ“‏ müstakil bir isim olarak kabul etmişlerdir.İ’râb harekesini de elifi üzerine takdir etmişlerdir.“Eğer o ikisinde Allah’tan başka ilahlar bulunmuş ” ل َو ك َان فِيهِما آلِهة ٌ إِلا َّ االلهُ‏ ل َف َسدت َا “...olsaydı, her ikisi de fesada uğrardı...” 506Bu âyetin mânası; “o” ikisinde ilah olmayan yâni ‘Allah’ olmayan ilahlarbulunsaydı orası mutlaka fesada uğrayacaktı” şeklindedir. 507Bazıları da bu görüşün aksine ‏”إِلا َّ“‏ yı sonuna açık olarak hareke almayan birisim olarak kabul etmişlerdir. Onlara göre, mevsuf olması hasebiyle ‏”إِلا َّ“‏ merfu’,mecrur ve ya mansûb olabilir. Ayrıca muzafün ileyh olduğundan cer mahallindedir.Her iki görüş kendi içinde savunucularına apaçık bir yükümlülük arzetmektedir. Yâni her iki görüşte de zorlama vardır. Daha kolay ve sağlıklı olan görüş;önüne geldiği kelimeyle birlikte sıfat olarak öncesinin harekesine tâbi olmasıdır. (Konuile ilgili geniş bilgi konu başlığı altında daha önce zikredilmiştir). 508Ayrıca mûnkatı’ istisnâda ‏,‏yı‏”إِلا َّ“‏ Basralılar ‏”ل َكِن‏“‏ anlamında kabûl ederkenKûfeliler ‏”سِوى“‏ anlamında kabûl etmişlerdir. 509506 el-Enbiyâ, 21/22.507 Abbâs Hasan, a.g.e., II, 330.508 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 330.509 Fadıl Kâsım b. Hûseyin el-Havârizmî, a.g.e., I, 161; Muhammed b. Sehl b. es-Sirâc en-Nahvî el-Bâğdadî, el-Usûl fi’n Nahv, I, 290.115


B. ‏”سِوى“‏ Edatı Hakkındaki İhtilaflarBu edat konusunda da âlimler farklı görüşler beyân etmişlerdir. Onlardanbazıları “ ى nın‏”سِو “zarf” olduğu görüşünü savunmuşlardır. Bu kabulden hareketle deetmişlerdir. ‏,‏yı‏”سِوى“‏ istisnâ mânasını içermekle birlikte, zarfiyet üzere nasbBu görüşü savunanların başında Sibeveyh, Ferrâ ve Cumhûr gelmektedir.Diğer bazı dil âlimleri ise; ‏,‏nın‏”سِوى“‏ ‏”غ َير‏“‏ gibi isim olduğunu, işlev ve manaaçısından da aynı fonksiyonu gösterdiğini savunmuşlardır. Bunlara göre ‏,”سِوى“‏ nın‏”غ َير‏“‏sahip olduğu tüm özellikleri alır. 510Ûkberi ve er-Rummânî gibi âlimler, nın‏”سِوى“‏ çoğunlukla zarf olarakkullanıldığını ve da olsa ‏”غ َير‏“‏ gibi geldiğini savunmuşlardır. 511C. ‏”حاش َا“‏ Edatı Hakkındaki İhtilaflarDil âlimleri, nın‏”حاش َا“‏ fiil mi harf mi olduğu noktasında ihtilaftadırlar. Bukonuda üç farklı görüş vardır:Birinci görüş: Sibeveyh ve Basralıların bir kısmının görüşüdür. Bunlarnın‏”حاش َا“‏ daima nın‏”حاش َا“‏ harf olduğunu; fiil olmadığını savunmuşlardır. 512 Dellileri isesonrasını cer etmesi, cerin de ancak harfle gerçekleşebileceğidir.Bu görüşün savunucuları da, kendi aralarında nın‏”حاش َا“‏ diğer cer harfleri gibimüteâllıkının olup olmaması noktasında fikir ayrılıklarına sahiptirler. 513İkinci görüş: el-Cûrmî, Mâzinî, el-Müberred, ez-Zeccâcî, el-Ahfeş, Ebî Zeyd,el-Ferrâ, Ebu ‘Amr eş-Şeybânî ve bütün “Elfiye” şârihleri bu görüşün savunucularıdır.510 Muhammed el-Antâkî, a.g.e., II, 331.511 Abdullah b. Hişâm el-Ensârî, a.g.e., II, 282.512 Bkz. Sibeveyh, a.g.e., II, 349-450.513 Abdullah b. Hişâm el-Ensârî, a.g.e., II, 250-251.116


Bunlara göre ‏,”حاش َا“‏ yaygın olarak cer harfi gibi kullanılır ve sonrası mecrurolur. Nâdiren de câmid-mûtaaddi fiil olarak gelir ve sonrasını nasbeder.Eğer harf olarak gelirse, nun-u vikâye almaz. Eğer fiil olarak kullanılırsa, nunuvikâye ile kullanılır. Bu fiil de câmiddir. Çünkü ‏”إِلا َّ“‏ mânasını taşımaktadır. Bugörüşün savunucuları yı‏”حاش َا“‏ cer ettiğinde harf, nasb ettiğinde de fiil olarak kabûletmişlerdir. 514Üçüncü görüş: Kûfe ekolünün görüşüdür. Bunlara göre ‏,”حاش َا“‏ daima fiildir.Sonrasını nasbeder ve asla cer harfı olmaz. Eğer nın‏”حاش َا“‏ sonrası cer olarak gelirse,burada ‏”حاش َا“‏ hazfolunmuş ve geriye sadece ameli kalan bir harfi cer olarak takdiredilmiştir. 515Aslında Sibeveyh de nın‏”حاش َا“‏ fiil olabileceğini inkar etmemiştir. Fakat onuözel olarak istisnâ konusunda zikrederek, Arap dilinde istisnâ amacıyla kullanıldığındasonrasını cer ettiğini ifade etmiştir. Fiil ise cer etmez. Kabul gören görüş cer harfi olarakkullanılmasıdır. 516D. ‏”خ َلا َ“‏ Edatı Hakkındaki İhtilaflarkonumunda ‏”إِلا َّ“‏ fiildir. ‏”خ َلا َ“‏ dan sonraki kelimeyi nasb yapan kişi için ‏”خ َلا َ“‏harf olamaz. Çünkü kendisinden sonraki kelime ref edilemez.Sibeveyhe göre ‏”خ َلا َ“‏ ve nın‏”عدا“‏ başına masdar sı‏”ما“‏ geldiğinde onlardansonra gelen kelime, mutlaka nasb olmalıdır. Çünkü masdar sı‏”ما“‏ ancak fiillere gelir.514 Abdullah b. Hişâm el-Ensârî, a.g.e., II, 251.515 Abdullah b. Hişâm el-Ensârî, a.g.e., II, 252.516 el-Müberred, a.g.e., IV, 392.117


Sibeveyh’in dışındaki bazı âlimler “ خ َلا َ ما ”dan sonraki kelimenin cer edilmesigerektiğini savunmuşlardır. Bunlara göre ‏”ما“‏ , mastar sı‏”ما“‏ değil , zâidedir. ‏”خ َلا َ“‏ daharftir. 517E. ‏”ل َيس‏“‏ ve يك ُونُ“‏ ‏”لا Edatları Hakkındaki İhtilaflarNahiv âlimlerinin bu edatlar hakkındaki ihtilaf noktaları, edatların mercilerikonusundadır. Bu konuyla ilgili üç farklı görüş beyan edilmiştir.Birinci görüş: Edatların mercileri, edatların öncesindeki sözün yâni müstesnâminh’in tümünden anlaşılan bir kısmıdır.kalktı.” “Zeyd hariç kavim ayağa ” ق َام الق َوم ل َيس زيدا ً “.ise: “Zeyd dışında kavim ayağa kalktı” örneğinin takdiri ” ق َام الق َوم لا يك ُون زيدا ً “.ق َام الق َوم لا يك ُون هو أي بعض الق َومِ‏ ( بعضهم زيدا ً “. )” “Kavmin bir kısmı (ferdi olan)Zeyd dışında kavim ayağa kalktı” şeklindedir. Bu görüş bu konudaki en yaygın görüştür.İkinci görüş: Bu iki edatın mercileri, müstesnâ minh’te amel eden fiildenalınmış olan ism-i fâildir. Bu durumda yukarıdaki örneğin takdiri;“. )“Ayağa kalkmayan Zeyd haricinde, kavim ayağa ‏”ق َام الق َوم لا يك ُون هوأي الق َائِم ( زيدا ًkalktı” şeklindedir.Üçüncü görüş: Bu iki edatın mercileri, edattan önce zikredilen ve müstesnâminhte amel eden fiilin mastarıdır. Müstesnânın bizzat kendisiyse muzaf olarak takdiredilmiştir. Bu durumda yukarıdaki örneğin takdiri;ق َام الق َوم لا يك ُون هو أي القِيام ( قِيام زيدٍ‏ “. )” “Zeyd’in ayağa kalkması haricinde kavimayağa kalktı” şeklindedir.İkinci ve üçüncü görüşler zayıf birer görüştürler. Çünkü cümle, her zaman birfiilden oluşmamaktadır. “. زيدا ً إِلا َّ إخ ْوت ُك الق َوم ” “Zeyd dışında kavim kardeşlerindir”örneğinde olduğu gibi. 518517 İbn Hasan Ali b. Mü’min b. Muhammed b. Ali b. Asfür el-İşbilî, a.g.e., II, 392-393.518 Muhammed Muhyiddin Abdûlhamid, a.g.e, I, 616-617.118


IV. BÖLÜMBELÂGAT VE FIKIH İLİMLERİAÇISINDAN İSTİSNÂI. Belâgat İlmi Açısından İstisnâA. Belâgat İlmiBelâgat ‏:”البلاغ َة ُ“‏ Sözlükte, varmak ve hedefe ulaşmak mânasına gelir.ibâresi, ulaştı ve vardı mânasını taşımaktadır. Herhangi bir kimse ‏”بل َغ َ،‏ يبل ُغ ُ،‏ بل ُوغ َا ً“‏maksadına ulaştığı zaman “. مراده ف ُلان ‏”بل َغ َ ve konvoy, şehre vardığı zaman da” رجلٌ‏ بلِيغ ٌ “. adama denir. Fasih, açık seçik ve güzel konuşan ‏”بل َغ َ الرك ْب المدِين َة َ “.denir. 519Bir terim olarak “Belâgat”; doğru bir mânayı, kendisine uygun olan üstünıfadelerle anlatmaktır.Belağât, hem sözün hem de mütekellimin vasfı olarak kullanıdır. Aynızamanda “Belâgat ilmi”, Beyân, Meânî ve Bedî ilimlerine genel olarak verilenisimdir. 520519 Sadüddin et-Teftâzânî, Muhtasaru’l-meânî, Beyrut 1965, s. 26; Firuzâbâdî, el-Kâmus, Beyrut 1987, s.1006; el-Câhız, el-Beyân ve ‘t-tebyin, Beyrut (ts.), I, 88-97; Bolelli Nusreddin, Belâgat, Beyân-Me‘ânî-Bedî ‘İlimleri Arap Edebiyatı, s. 27; Bkz. Hikmet Akdemir, Belâğat Terimleri Ansiklopedisi, İzmir,1999, s. 9-11.520 Bolelli Nusreddin, Belâgat, Beyân-Me‘ânî-Bedî ‘İlimleri Arap Edebiyatı, s. 28-29.119


En fasih sözler, Kur’ân-ı Kerim’in âyetleri ve peygemberimizin sözlühadisleridir. Daha sonra, bazı sahâbenin ve bazı Arap şâir ve ediplerinin sözleri onlarıtâkip eder. 521B. Belâgat İlminde İstisnâÇalışmamızın başında da zikrettiğimiz gibi istisnâ genel olarak ‏”إِلا َّ“‏ veyabenzerlerinden bir edat vasıtasıyla birşeyin birşeyden çıkarılması, bir eylemden beritutulması anlamına gelmektedir.Eşmûnî, istisnâyı şöyle ta‘rif eder: “İstisnâ; istisnâ edatlarından olan ‏”إِلا َّ“‏ vebenzerlerinden bir edatla Kül (bütün) den cüz (parça-kısım)’ün veya kül ile alakalı olanbir şeyin çıkarılma işlemidir. 522Belâgat ilminde ise istisnâ, dil âlimleri tarafından farklı kriterlere göre farklıtanım ve sınıflandırılmalara tâbi tutulmuştur.Çalışmamızın bu kısmında, dil âlimlerinin belâgat açısından istisnâyı nasıl elealdıklarını genel olarak incelemeye çalışacğız.Ebu Hilal el-Askerî, istisnâyı Bedi’ kısmında ele alır ve onu iki kısma ayırır. 523Birinci kısım: Mânanın te’kid edilip te’kidden daha aşırı (mûbalağalı) birşekilde ifade edilmesinin istenildiği kısımdır.Burada istisnâ, müstesnâdan başka bir unsurla yapılır. Bu, mânanın te’kidini vemübağâlı bir surette ifade edilmesini sağlar. 524el-Askerî sözlerine delil olarak şu şiir örneklerini gösterir:en-Nâbiğa ez-Zübyânî’nin şu beyti:ولا عيب فِيهِم غ َير أن سيوف َهمبِهِن ف ُل ُولٌ‏ مِن قِراعِ‏ الك َت َائِبِ‏“Onlarda hiçbir ayıp, hiçbir kusur yoktur. Askerlerinin kılıçlarındaki, (düşman)birlikleriyle vuruşmaktan geriye kalan çentikler (izler) hariç.” 525521 Ahmed Mustafa el-Merâğî, Ulûmül’-belağa, Beyrut 1984, s. 37-39; Bolelli Nusreddin, Belâgat,Beyân-Me‘ânî-Bedî ‘İlimleri Arap Edebiyatı, s. 29.522 Ahmed Matlûb, Mu‘cem mustalahâti’l-belâğiyye ve tatavvûrihe, Lübnan, s. 64.523 Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 64; Bedevî Tabâne, Mu‘cem el-belâğati’l-arabiyye, Cidde, s. 119; İn‘âmFevvâl Akkâvî, Mu‘cem’ûl-müfassal fî ulûmi’l-belâğati el-bedi‘ ve’l-beyân ve’l-meânî, Beyrut, s. 71.524 Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 71-72.120


en-Nâbiğa el-Cû’dî’nin şu şiiri:ف َت َى ك َمل َت ْ أخ ْلاق ُه غ َير أن َّهجواد ف َما يبقِي مِن المالِ‏ باقِياف َت َى ك َان فِيهِ‏ ما يسر صدِيق َهعل َى أن فِيهِ‏ يسوء الأعادِيا“O, bütün iyi niteliklere, ahlâka sahip (olgunlaşmış) bir gençtir. Ancak şu varki, o malından geriye hiçbir şey bırakmayacak kader cömerttir. O, dostunu sevindirecek,hoşnut edecek niteliklere sahip bir gençtir. Ne var ki; sadece düşmanlarının hoşunagitmeyecek nitelikleri de vardır.” 526Şâir bu şiirinde, bütün malını bitirecek derecedeki cömmertliğini onunmükemmel ahlâkından istisnâ ediyor. Fakat bunu yapmaktaki asıl amacı, gencincömertliğini kötülemek değil, aksine kötüler gibi görünerek genci övmektir. Bu istisnâüslûbu vasıtasıyla gencin ahlakı, iyi nitelikleri tamamlanmış, cömertlik vasfıylaarttrılmış ve te’kid edilmiştir. 527Ebû Temmam:ت َن َصلَ‏ ربها مِن غ َيرِ‏ جرمٍ‏سِوى إليكالن َّصِيحةِ‏ فِي الوِدادِ‏“Sana nasihât eden kişinin, seni sevmekten başka bir suçu ve gâyesi yoktur.” 528Beytinde, samimiyet ve vefâ duygusuyla yapılan nasihatı, nasihat eden kişinin,nasihat ettiği kişiyi sevmekten başka bir suçunun olmamasıyla istisnâ ediyor. Sevgi birsuç olarak gösterilmiş; bu üslûbla istisnânın bu çeşidi daha güzel bir şekil almıştır. 529Ebû Hilal’in söylediği:ولا عيب فِيهِ‏ غ َير أن ذ َوِي الن َّدىخِساس إذ َا قِي سوا بِهِ‏ ولِئَام“Yüce (büyük) insanlarla karşılaştırıldığında yüce insanların ondan aşağı,daha düşük bir durumda kalmalarından başka, onun hiç bir ayıbı yoktur.” 530 beyitte deaynı gâye güdülmektedir.525 Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 64; Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 119; İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 71; BolelliNusreddin, Belâgat, Beyân-Me‘ânî-Bedî ‘İlimleri Arap Edebiyatı, s. 386.526 Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 64; İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 71.527 İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 71.528 Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 119.529 İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 72.530 Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 119.121


İkinci kısım: Verilmesi düşünülen mânanın tam olarak verilmesi, eksik olarakverilmesinden kaçınılmasıdır. Başka bir ifadeyle verilen sözlerle kastedilen mânayaulaşmak, mânanın eksik kalmamasına dikkat etmektir. 531Tarafa b. Abdin şu beyti, bu istisnâ çeşidine güzel bir örnektir.ف َسق َى دِيارك غ َير مف ْسِدهاصوب الربِيعِ‏ ودِيمة ٌ ت َهمِي“Senin arâzini sulamasının sebebi, onu bozmaksızın bahardaki gibicanlandırmak, hayat dolu (yemyeşil) bir bahçeye çevirmektir.” 532Burada şair, yağmasıyla yeryüzünü harab eden yağmuru, yeryüzünücanlandırıp ona hayat veren yağmurden istisnâ ederek “Yağmuru indiren Zâtın”gâyesinin aslının ne olduğunu eksiksiz bir şekilde açıklamıştır. Bu üslûp istisnânınvarabileceği zirve noktasıdır. Bu üslûbû Tebrizî ve Bağdâdî’de kullanmıştır. Muzafferel-Alevî ise bu üslûbû sadece “istisnâ” olarak adlandırmakla yetinmiştir. 533Başka bir şairin:ف َلا ت َبع دن إِلا َّ مِن السوءِ‏ إن َّنِيإل َيك وإن ش َط َّت ْ بِك الدار ن َازِع“Kötülükten başka hiçbir şeyden uzaklaşma. Fakat ben içinde olduğum yer(mesafe) ne kadar uzak olursa olsun, sana gelmeyi arzuluyorum.” 534 beytindeki istisnâda kastedilen mânayı eksiksiz ifade etmek için kullanılmıştır.Bazı kaynaklarda Rabi‘ b. Dubay’ın şu beyti de bu kısım istisnâya örnek olarakverilimıştır.ف َنِيت ُ ولا يف ْن َى صنِيعِي ومن ْط َقِيوك ُل ُّ امرِئٍ‏إِلا َّ أحادِيث َه ف َانِ‏sözleri hâriç.” 535“Sözlerim ve yaptıklarım hariç, ben fâni oldum (yok oldum). Her insan fânidir,Bir bedevî bir yayı nitelerken söyle der:“. صن َاع أن َّها إِلا َّ خ َرق َاء ” “O ahmaktır; fakat o beceriklidir.” 536531 Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 64; İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 72; Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 119.532 Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 64; İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 72; Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 119.533 İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 72.534 Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 64; Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 119.535 Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 119.122


Başka bir şair de atları nitelemek için şöyle der:مِن ْها الدجوجِي ومِن ْها الأَرمكأن َّها ت َحرك إِلا َّ ك َالل َّيلِ‏“Bir kısmı simsiyah, bir kısmında grilik var. Tıpkı gece gibi. Onların tekfarkları, hareket etmeleridir.” 537Abdullah b. Mu’tez’in öncülüğünü yaptığı bazı belâgat âlimleri, el-Askerî’ninbu tasnifinin birinci kısmını, “te’kidü’l-medh bimâ yüşbihüz-zem” üslübûna, ikincikısmını da ihtiras üslübûna benzetmişlerdir. 538Te’kidü’l-medh bimâ yüşbihüz-zem; birini veya birşeyi zemmediyormuş gibigörünerek veya yermeye bezeyen bir övme ile medh etmektir. Buradaki üslûp, olumsuzolan bir zem (yerme) vasfından; “ona dahil imiş gibi farzederek” bir medih (övme)vasfını, ondan istisnâ ederek zikretmek şeklinde kullanılan bir üsluptur. 539İbn Mu‘tez’e göre, el-Askerî’nin birinci kısmına verdiği örneklerin üslûbu,zemme benzeyen bir üslupla övgünün te’kididir. 540el-Bakıllânî de bu “Birinci kısmı” zikreder ve ona istisnâ adını verir.Bedi‘ ilminde istisnâ kısmı vardır der, el-Askerî’nin zikrettiği örnekleri vererek bukısma sadece “istisnâ” adını vermekle yetinir. İbn Raşik el-Kayravânî de el-Bakıllânî ileaynı görüşü paylaşır. Fakat İbn Raşik, el-Askerî’nin bu konuda zikrettiği “ihtiras” olanikinci kısmı Bedi’den hariç tutar. İhtiras’a sadece değinerek şunu söyler: “Bu konuyu(ihtirası) ele alan mûelliflerin sözleri bu şiirlerle uygunluk arzeder.”ف َأصبحت ُ مِما ك َان بينِي وبين َهاسِوىذِك ْرِها ك َالق َابِضِ‏ الماء بِاليدِ‏“Onunla (sevgiliyle) aramda onu düşünmekten (hatırasından) başka bir şeykalmadı. Geriye kalan herşey suyu elinde tutmaktan ibarettir.” 541Şair, burada, sevgi ve birliktelikten sonra sevgilisinin seraptan ibâret olanhâtırasını, onu hiç görememekten istisnâ ediyor.536 Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 119.537 Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 119.538 Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 119; Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 64539 Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 64; Bolelli Nusreddin, Belâgat, Beyân-Me‘ânî-Bedî ‘İlimleri Arap Edebiyatı,s. 386.540 Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 64.541 Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 64; İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 71.123


ف َنِيت ُ ولا يف ْن َى صنِيعِي ومن ْطِقِيوك ُل ُّ امرِئٍ‏إِلا َّ أحادِيث َه ف َانِي“Sözlerim ve yaptıklarım hariç, ben fâni oldum (yok oldum). Her insan fânidir,sözleri hariç.” 542İbn Raşik, bu üslûbu, “ihtirâs” ve “ihtiyât” çeşidi olarak gördüğünden onu,istisnâ kısmında ele almadığını söyler. Ona göre istisnâya benzeyen her konuyu istisnâçatısı altında toplamaya kalksak, istisnâ konusu oldukça uzayacak, şiirler de gâye vehedefinden sapmış olacaktı.Tebrîzî ve Bağdâdî de el-Bâkıllanî ile aynı fikri paylaşırlar. 543İbn Ebî el-Isba‘ el-Mısrî ise istisnâyı istidrâka benzeterek iki kısma ayırmıştır:1. Lûgavî İstisnâAzın çoktan çıkarılması işlemidir. Nitekim dil âlimleri de bu konuyla ilgiligeniş bilgiyi kitaplarında zikretmişlerdir.2. Sınâî İstisnâAzın çoktan çıkarılmasının yanısıra daha kapsamlı ve geniş (ek) bir mânavermek için kullanılan istisnâ çeşididir.Bu ek mânâ vasıtasıyla bu üslûbun “güzel söz söyleme üslûbu olarak” Bedi’dekullanılması uygun görülmüştür. Aynı zamanda bu kısım, istisnânın Beyân ilmiylealakali olan kısmıdır. 544el-Mısrî’ye göre istisnâ ve istidrâkta “güzel söz, ifâde” sayılabilecek birkullanım yoksa, bu iki üslûp Bedi‘den sayılmazlar. 545Bedi‘den sayılan istisnâya örnek olarak el-Mısrî şu âyet-i kerimeyi verir.ف َسجد الملائِك َة ُ ك ُل ُّهم أجمعون إِلا َّ إِبلِيس أبى أَن يك ُون مع الساجِدِين “. *” “Meleklerinhepsi secde ettiler * Fakat iblis hariç! O, secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı.” 546Bu âyet-i kerimenin amacı sadece istisnâ değil, aynı zamanda ek bir mânâ, ek birbilgi vermektir. Bu da iblisin işlediği büyük günah ve isyandır. Nitekim o, bütün meleklerinaksine hareket ederek Âdem’e secde etmemiştir. Bu yüce âyetteki mânâ “lügavî istisnâ”dan542 Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 119; Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 64; İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 73.543 Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 64-65.544 İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 72; Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 119.545 Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 119.124


daha güçlü ve kapsamlıdır. 547 Aynı zamanda âyet-i kerimede “. أجمعون ك ُل ُّهم ” “hepsi birden”ibaresiyle ihtirâs üslûbu kullanılmıştır. Eğer bu ihtirâs üslûbu bu âyette kullanılmasaydıBedi‘den sayılmayacaktı. Cenâb-ı Hak: “. س إِلا َّ إبلِي الملائِك َة ُ ‏”ف َسجد “Melekler secde etti, iblishariç” buyursaydı, secde etmeyen meleklerin de olmuş olabileceği ihtimâli ortaya çıkacaktı.İblis de secde etmeyen o melekleri taklid etmiş olabilecekti. Yâni iblisin bu büyük günahtayalnız olmadığı düşünülebilecekti. Daha kesin bir ifadeyle ‏”الملائِك َة ُ“‏ daki ‏;”ال“‏ “Ahd içinkullanılan ‏”ال olabilecekti. Fakat âyette “cins için gelen ‏”ال olarak kullanılmıştır.أجمعون‏“‏ ‏”ك ُل ُّهم “hepsi birden” ifadesiyle hem te’kid yapılmış -ki bu da zorunludur- hem de“ihtiras” ile olası bütün problemler, meseleler ortadan kalkmıştır. Böylelikle iblisin, tümmeleklerin hilâfına davranması ve secde etmemesiyle günahı büyümüş ve ebediyyen lânetihak etmiş oluyor. 548olabilirdi. “İblis ve topluluğu hâriç” gibi bir kullanım söz konusu ” إِلا َّ إبلِيس ورهط ُ ه “Fakat, âyet doğru ve kesin bir haber verme amacı taşımaktadır. 549taşımaktadır. 550Bu âyet-i kerime, lügavî istisnânın sahip olduğundan fazla (ek) bir mânâLûgavî istisnâya örnek olarak en-Numeyirî’nin şu beyti verilebilir:ف َل َو ك ُن ْت َ بِالعن ْق َاءِ‏ أو بِأَ‏ ط ُومِهاإِلا َّ ل َخِل ْت ُكأن ت َصد ت َرانِي“Kendisinde veya etrafında hiçbir şeyin olamadığı (ıssız) bir çölde de olsan,beni görebilecek bir kudretinin olduğunu sanırdım.” 551Bu istisnânın gâyesi güzelliktir, sanattır. Çünkü övgüden daha fazla bir mânâiçermektedir. Numeyrî’nin bu beytinin anlamı; “Eğer yok olsan dahi, beni görebileceğini546 el-Hicr, 15/30-31.547 Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 65-66.548 Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 120; İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 72.549 Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 66.550 İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 72.551 İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 72.125


sanırdım. Beni görmeni engelleyecek hiçbir mâni yoktur” anlamındadır. Buradakiإِلا َّ ” “. mûbâlağadır. mûbâlağa hoş ve güçlü birأن ت َصد ف َأن ْت َ فِي الق ُدرةِ‏ عل َي غ َير ممن ُوعٍ‏“Beni görmeni engelleyecek hiçbir şey yoktur” ibaresi övgüde bir mûbâlağadır.İbn Hucca el-Hamevî ve İbn el-Esir el-Halebî de aynı üslûbu kullanmışlardır. 552İbn Hucca el-Hamevî’nin şu şiiri de lûgavî istisnâ’ya örnek teşkil etmektedir.عف َتِ‏ الق ُدود ف َل َم أست َث ْنِ‏ بعدهمإِلا َّمعاطِف َ أغ ْصانٍ‏ بِذِي سل َمِ‏“Sizin şiirdeki güçlü belâgatınızın gücüne yetişebilecek kimse kalmadı. Ancakçok az kimseler hariç. Bu az olan kimselerin de misâli Selem yurdundaki büyük ağaçdallarının küçük ağaç dallarını sarıp gizlemesine benzer.” 553Bu beyitte istisnânın dışında verilmek istenilen mânâ “övülen kişilerinlafızlarının uyumu ve kolaylığı edebiyatçılar için oldukça açıktır, kolayca anlaşılır”şeklindedir. Övülen edebiyatçıların durumunu şâir, ağaçların küçük dallarını gizleyenbüyük dallarına benzetmiştir. Şâir burada ‏”ق ُدود‏“‏ Kudûd ve ‏”معاطِف َ“‏ örtüleri birbirinebenzetme suretiyle istisnâyı bir “tevriye” üslûbuyla aktarmıştır. Tevriye, birşeyi başkabirşeyle gizli bir şekilde benzeterek benzetilen şeye delalet etmesini sağlamaktır.Bu şiirdeki istisnâ da lûgavî istisnâ sınıfına girmektedir. 554Sûyûti de istisnâyı istidrâkla birleşitirerek şöyle der: “İstidrak ve istisnânınBedi‘de bir arada bulunabilmeleri için, her ikisinin lûgavî mânâlarının ihtiva ettiği güzelvasıflardan daha fazlasını ihtivâ etmeleri zorunludur.” el-Medenî de Suyutî’nin buşartını zikrederek, istisnâ ve istidrâkın Bedi‘ den sayılabilmesi için bu şartı, olmazsaolmaz bir şart olarak kabûl eder. 555İbn Ebi’l-Isba‘ da bu şartı vurgulayarak şu âyet-i kerimeyi misâl olarak verir.552 İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 73.553 İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 73.554 İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 73.555 İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 73.126


” ق َال َتِ‏ الأَعراب آَمن َّا ق ُلْ‏ ل َم ت ُؤْمِن ُوا ول َكِن ق ُول ُوا أسل َمن َا ول َما يدخ ُلِ‏ الإيمان فِي ق ُل ُوبِك ُم ...““Bedeviler “iman ettik” dediler, de ki: siz iman etmediniz, ama “boyun eğdik” deyin.Henüz iman kalplerinize yerleşmedi...” 556Bu âyet-i kerimede istidrâk üslûbu kullanılmıştır. İstidrâk söz de bulunananlaşılmazlığı, zorluğu açıklamak, izâh etmek mânâsını taşımaktadır. 557 Eğer bu âyet-ikerimede istidrâk üslûbu kullanılmasaydı, insanlar iman etmekten kaçınacak hatta nefretbile edebileceklerdi. Çünkü âyette, ilk etapta, (nefy) men etme mânâsı vardır. FakatYüce Allah, sözünü devam ettirerek kastettiği mânâyı açıklamıştır. Yâni istidrâküslûbunu kullanmıştır. Bu âyetteki anlan: “Siz bir derecedesiniz fakat sizden daha üstdereceler de var. Sizin bulunduğunuz derece islam; üstü ise imandır.” Nitekim iman,kalbin dille olan uygunluğu, dilin söylediğini kalbin kabûlü mânâsındadır. İslam isesadece dille alâkalı olan, dilin şehadetinden ibaret bir kavramdır. Buradan alaşılan şudurki; muhatap kitlesinin “şehadet” kelimesini söylediği fakat tam iman etmediğidir.Belâgat gereklerinden biri olarak âyetti iman, islamdan ayrılmış ve Allah tarafından “ ...... ق ُل ُوبِك ُم فِي الإيمان يدخ ُلِ‏ ول َما ” “... Henüz iman kalplerinize yerleşmedi... ” ifadesiyle ekbir açıklama getirilmiştir. İstidrâk üslûbuyla Cenab-ı Hak, girift, sorunlu olan birmeseleye açıklama getirerek onu Bedi‘ sanatının güzel bir örneği halinde ifadeetmiştir. 558Belâgat alimlerine göre istisnânın müstesnânın Bedi‘den sayılabilecek ya daBedi‘ ile alakâlı bir vasıfla nitelendirilmedikçe Bedi‘den kabûl edilmeyen bir çeşididaha vardır. 559ف َأما ال َّذِين ش َق َوا ف َفِي الن َّارِ‏ ل َهم ف َيها زفِير وش َهِيق ٌ خ َالِدِين ف َيها ما دامتِ‏ السموات ُ والأرض إِلا َّ “*ما ش َاء ربك إن ربك ف َعالٌ‏ لِما يرِيد *وأما ال َّذِين سعِدوا ف َفِي الجن َةِ‏ خ َالِدِين فِيها ما دامتِ‏“ “Bedbaht olanlar cehennemdedirler,السموات ُ والأرض إِلا َّ ما ش َاء ربك عط َاء غ َير مجذ ُو ‏ٍذ.‏556 el-Hucurât, 49/14.557 Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 65.558 Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 65; Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 120.559 Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 120-121.127


orada onların (öyle feci) nefes alıp vermeleri vardır ki * Rabbinin dilediği hariç, (onlar)gökler ve yer durdukça orada ebedî kalacaklardır. Çünkü Rabbin, istediğini hakkıylayapandır * Mutlu olanlara gelince, onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç,gökler ve yer durdukça onlar da orada ebedi kalacaklardır. Bu (nimetler) bitmez,tükenmez bir lütuftur.” 560Bu âyet-i kerimede Cenab-ı Hak’kın azapla vasıflandırdığı bedbaht olanlar ikikısımdır:1. Asla iman etmeyenler, tam anlamıyla inkâr edenler Cenab-ı Hak bunları ebedî olarakcehennemde kalmakla vasıflandırıyor.2. İnanlardan isyan edenler. Bunlar, ebedi olarak cehennemde kalmayacaklardır.Nitekim Allah’a inandakları için.“. يرِيد لِما ف َعالٌ‏ ربك إِن ...” “... Rabbin, istediğini hakkıyla yapandır” ibaresiyle yüceAllah onları ebedî olarak cehenmde kalma vasfından istisnâ ediyor.Bununla şâkilerden bir kısmının cehennemden çıkabileceği vurgulanmıştır.Âyetin “mutlu olanlar” ile ilgili kısmı “. بِمخ ْرجِين مِن ْها هم وما ...” “... ve onlaroradan çıkmayacaktır (Orada ebedî olarak kalacaktır).” 561 âyetiyle çelişiyor gibigörünebilir. Bu durumun açıklaması kaynaklarda şu şekildedir:Cennetin aşamaları (tabakaları) mevcuttur. İtâat edenler için bu tabakalarınfarklılığı söz konusudur. Cenneten çıkma olayı yoktur. Aynı şekilde âyetin“... Bu (nimetler) bitmez, tükenmez bir lütuftur” ifadesinden ...” عط َاء غ َير مجذ ُوذٍ‏ “.hareketle, itâat edenlerin cennette ebedî olarak kalacakları, istisnânın anlamının ise;berzahtaki süreleri ve yahut kıyamet günündeki hallerinin keyfiyetiyle alakalıolabileceği şeklinde alimlerce te’vil edilir.Bu âyet-i kerimede kullanılan istisnâda müstesnâ olan “ إِلا َّ ش َاء ما ” “dilemesihariç” ibaresi, sözü düzelten, tamamlayan ve girift meseleleri açıklayan bir tetimme560 Hûd, 11/106-108.561 el-Hicr, 15/48.128


niteliğindedir. Böylelikle âyet, “güzel-sanatlı söz çeşidi” olarak kabûl edilip Bedi‘denbir kısım olma özelliğine sahip olmuştur. 562Nitekim Sûyûtî de istidrâkı, istisnâyla birleştirir ve her ikisinin bir aradaolabilmeleri için her ikisinin lûgavî mânâlarının ihtivâ ettiğinden daha fazlasınıvasıflandırmak zorunda olduklarına işaret eder. 563Lûgavî istisnâ ile sınâî istisnâ arasındaki tek fark da; sınâî’nin, lûgavî’nin işaretettiğinden daha fazla bir şekilde güzel vasıflara işaret etmek zorunda olmasıdır. 564Diğer Âlimlerin İstisnâ Ta‘rifleri:Cürmanûs Ferhât istisnâyı şöyle ta‘rif eder:“İstisnâ ba‘d (cüz)ın kül (bütün)den ‏”إِلا َّ“‏ ve benzerlerinden bir edatlaçıkarılmasıdır.” Ona göre müstesnânın müstesnâ minhten daha fazla bir anlam içermesizorunludur. Buna şu beyti örnek verir:وما عل َين َا إذ َا ما ك ُن ْتِ‏ جارت َن َاأَن لا َ يجاوِرن َا إِلا َّكِ‏ دِيار“Eğer sen bizim komşumuz olacaksan, yurdumuzda senden başka komşuistemiyoruz.” 565ez-Zerkeşî’nin istisnâ tanımı şöyledir:“İstisnâ, medhin (övgünün) zemme benzeyen bir üslûpla te’kid edilmesidir.Yâni övülen kişide olma ihtimali olmayan kötü bir sıfatın kendisinde olduğu takdiredilerek, övgü sıfatından istisnâ edilmesidir.” 566Belâgat âlimleri istisnâyı iki açıdan ele alırlar.Birincisi: Zemme (yermeye) benzeyen bir üslûpla övgünün te’kid edilmesi.İkincisi: İstisnâ edatı olan nın‏”إِلا َّ“‏ sadece beytin birinci mısrasında (Sadr)kullanılması. Beytin ikinci mısrasında (acz) kullanılan ‏”إن‏“‏ ve nefy edatı dan‏”لا“‏mürekkep olan ‏.‏dır‏”إِلا َّ“‏ 567562 Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 120-121.563 İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 73.564 Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 120.565 İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 73.129


İbn Kayyim el-Cevzî de istisnâyı şöyle ta‘rif eder:“Bir şeyin zikredildikten sonra istisnâ aracılığıyla ondan geri adım atılması veyahut bir bütünün, genelin zikredilmesinden sonra cüz’ün ondan çıkarılmasıdır.” İbnü’l-Cevzî, Kur’an-ı Kerim’de istisnâ örneklerinin çok olduğunu, fakat geri adım atmanevinden bir istisnânın mevcut olmadığını; çünkü tereddütün yüce Allah’ın şanına veyüceliğine yakışmayacağını vurgulayarak, Kur’an dışında bu tür kullanımların çokolduğunu dile gettirir. 5683. Belâgat İlminde Ele Alınan Diğer İstisnâ Çeşitleria. Hasr İstisnâsıBu istisnâ çeşidini ortaya koyan ve onu bu şekilde adlandıran İbn Ebî el-Isba‘ el-Mısrî’dir. el-Mısrî, bunun azın çoktan çıkarılmasından ibâret olan istisnâdanfarklı olduğunu söyleyerek, hasr istisnâyı şu beyitle açıklar:إل َيك و إِلا َّ ما ت ُحث ُّ الرك َائِبوعن ْك وإِلا َّ ف َالمحدث ُ ك َاذِب“Binekler (yolcular) ya sana gelsinler, (sadece sana ya da hiç kimseyegelmesinler). Konuşanlar ya senden bahsetsinler, (sadece senden ya da hiç kimsedenbahsetmesinler). Çünkü sözleri yalan olacaktır.” 569Zikredilen beyitten anlaşılan, yolcuların sadece övülen şahsın yanına gitmeleri,başkasına gitmemeleri, konuşanların da sadece ondan bahsetmeleri ile tam anlamıyladoğru konuştuklarıdır. Bu beytin verdiği “hasr istisnâ” mânâsını “mânevi istisnâ” ileelde edemeyiz. Hasr istisnâyı önce zikredilen istisnâ türlerinden de sayamayız. 570el-Medenî ise, âlimlerin hasr istisnâya örnek olarak verdikleri zikredilen beytiistisnâ çeşidi olarak kabûl etmez. Gerekçe olarak da şu açıklamaları yapar:Bu şiirde istisnâ yoktur çünkü sadr (şiirin birinci mısrası) ve acz (şiirin ikincimısrası) kısmınlarında zikredilen lar‏’إِلا َّ şart edatı olan إن ve nefy edatı olan dan‏’لاmeydana gelen إِلا َّ dırlar. Mânâları ise ( + ‏(إن “eğer olmassa, eğer değilse” şeklidedir.لا566 İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 73.567 İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 74.568 Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 65.569 Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 66; İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 74.570 Mânevi istisnâ hakkındaki gerekli bilgi çalışmamızın ilerdeki kısımlarında zikredilecektir.130


el-Medenî’ye göre şiirin taşıdığı mânâ; “binekler (yolcular) sadece sanagelmelidirler; sana gelmezlerse yolculuk yapamazlar. Konuşan kimseler de sendenbahsetmezlerse yalan konuşurlar” şeklindedir. el-Medenî’nin iddiasına göre şiirdeistisnâ sadece şiirin genel-zâhiri mânâsında mevcuttur. Arap diline vâkıf olmayanherhangi bir kimsenin bu mürekkep yı‏”إِلا َّ“‏ istisnâ ‏”إِلا َّ“‏ sı ile karıştırmaması için de“mânevi istisnâ” olarak adlandırmıştır.el-Medenî tüm bu açıklamalarını, “benzer bir üslûba sahiptir” diyenitelendirdiği şu âyet-i kerimeyle delillendirir. 571“Eğer siz ona (Resûlullah’a yardım etmezseniz (bu önemli ” إِلا َّ ت َن ْصروه ف َق َد ن َصره االلهُ‏ “...değil); ona Allah yardım etmiştir...” 572el-Mısrî, hasr istisnâ ile ilgili açıklamalarını şu âyet-i kerime üzerinde net birşekilde sunar:“... ...” “… O (Nuh) bin yıldan elli yıl eksik bir süreف َل َبِث َ فِيهِم أل ْف َ سن َةٍ‏ إِلا َّ خ َمسِين عاما ًonların arasında kaldı …” 573 Bu âyet-i kerimede yüce Allah, bize doğru ve kesin haberverme gâyesi taşımasaydı, “. عاما ً وخ َمسِين تِسعمائَةٍ‏ ” “dokuzyüz elli yıl” şeklindebuyurabilirdi. 574Daha önce zikrettiğimiz Hicr sûresi 30-31. âyet-i kerimeleri de hasr için güzelbirer örnek teşkil etmektedir. 575Her istisnâda, hasr var diyemeyiz. Aynı zamanda hasr istisnâsı diğer istisnâlarabedeldir şeklinde de düşünemeyiz.Hasr istisnâda, takdim ve te’hir yapılmadığı takdirde; istisnâda bulunankuralların hepsinin hasr istisnâda bulunması zorunlu değildir. Hasr istisnâyı diğer istisnâ571 Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 66-67.572 et-Tevbe, 9/40.573 el-Ankebut, 29/14.574 Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 121; Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 66; İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 74.575 Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 66.131


çeşitlerinden ayıran özellik; onda takdim ve te’hirin olmamasıdır. Eğer hasr istisnâdatakdim ve te’hir olursa bu, istisnânın daha güçlü bir hasr anlamı vermesini sağlar. 576Sûyûtî, İbn Hûca el-Hamevî gibi âlimler de eserlerinde hasr istisnâyı zikrederek, onu el-Mısrî’ye nisbet ederler. Ancak el-Hamevî, hasr istisnâyı “. ”ح صر الجزئِي وإِ‏ ل ْحاق ُه بِال ْك ُل ِّي“Cüz’ün hasrı ve külle eklenmesi” olarak adlandırır. Bu tanımlamasına şu beyti örnekolarak verir:أَل ْحِق ْ بِحصرٍ‏ جمِيع الأَ‏ ن ْبِياءِ‏ بِهِ‏ف َالجزء يل ْحق ُ بِالك ُل ِّي لِل ْعِظ َمِ‏“Ondan (Hz. Muhammed a.s.) bahsettiğinde bütün peygamberlerden bahsetmişolurum. (Çünkü) cüz külle (bütüne), küll ondan daha büyük olduğu için eklenir.”Bu şiirde şâirin vurguladığı mâna, Hz. Muhammed (a.s.) tüm peygamberlerinözellik ve değerlerini kapsayabilecek bir üstünlüğe sahip olduğudur. Bu üstünlük veyücelik Allah katındaki kıymetinden kaynaklanmaktadır. Diğer peygamberleri de“cüz” “cüz külle ondan büyük olduğu için eklenir” ifadesiyle ” ف َالجزء يل ْحق ُ بِالك ُل ِّيِ‏ لِل ْعِظ َمِ‏ “.şeklinde nitelemektedir. Yâni diğer tüm peygamberler bir “kül” olan Hz. Muhammed(a.s.)’in yanında “cüz” nisbetindedir. Bu üslûptaki tâzim ve yüceltmenin büyüklüğügizlenemeyecek bir vakıâdır. 577zikreder. 578Cermanûs Ferhat da bu kısmı hasr istisnâ adını verir ve aynı örneklerib. Mânevi İstisnâAsıl itibâriyle el-Mısrî’nin “hasr istisnâ” olarak isimlendirdiği istisnâ çeşidininbizzat kendisidir. Fakat el-Medenî, hasr kısmında zikrettiğimiz gerekçeler nedeniylehasr istisnâyı “mânevi istisnâ” olarak adlandırır. 579İbn er-Rumî de “mânevi istisnâ” kısmında bahsettiğimiz bilgileri vererek ikişiirle örneklendirir.576 Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 66.577 İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 74-75.578 İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 75.579 Ahmed Matlûb, a.g.e., s. 67; İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 75.132


َلإِ‏سِوى أن َّه عيب ل َيس ل َهلا َ ت َق َع العين عل َى شِبهِهِ‏“Hiçbir gözün benzerini görmemesi (benzersiz olması) haricinde, onun hiçbirayıbı (kusuru) yoktur.”Şair burada, övdüğü kişinin hiçbir benzerinin olmamasını vurgulayarak, onugüzellik bakımından tek kılmıştır. Eğer benzeri bir tek kişiyi dahi zikretseydi, övdüğükimsenin güzellliğine ortak teşkil edeceği için, övülen kimsenin güzelliği eksilecekti.Şairin buradaki amacı hasr ile övdüğü kimsenin güzelliğinin te’kididir.İkinci örnek, Hâtim et-Tâi’nin, kendisini ziyaret etmesini tâlep eden bir bayana,onu ziyaret etmeyişinin sebebini açıkladığı şu beytidir:وما ت َت َش َك َّى جارتِي غ َير أن َّنِيإذ َا غ َاب عن ْها بعل ُها لا َأزورهاسيبل ُغ ُ ها خ َيرِي ويرجِع أهل ُهاي ها ول َم ت ُق ْصر عل َي ست ُورها“Bayan komşum onu ziyaret etmiyorum diye şikayet ediyor. Onu ziyaretedemeyişimin sebebi eşinin evde olmayışıdır. İyiliğim ona ulaşacak ve eşi evinegeldiğinde onun perdeleri yalnız benim için kullanılmayacak. (Ona faydam dokunacakTâ ki ona kötü bir söz ulaşmasın).” 580c. Sayı (Adet) İstisnâsıSayı istisnâsını, genel istisnâdan ayrı bir kısım olarak gören ve ona bu ismiveren Ziyâeddin b. el-Esîr’dir. İbnü’l-Esîr’e göre istisnânın bu kısımı mûbâlağaüslûbunun güzel bir çeşididir. Burada mübâlağa, akid (onlu sayılar)’ın kendilerinden azolan sayılardan önce zikredilmesi şeklinde yapılır. Bunun faydası ise muhâtabındikkatini onlu sayılar üzerinde yoğunlaştırarak daha etkili bir üslûbun kullanılmasınakolaylık sağlamasıdır. 581 Örneğin; “. إِلا َّ عش َرة ً مائَة ً ‏”أعط َيت ُه “Ona 10 hariç, 100 verdim.”verdim” “Ona 100 hariç, 1000 verdim” demek “90 ve ya 900 ‏”أعط َيت ُه أل ْف َا ً إِلا َّ مائَة ً “.demekten daha beliğdir ve edebî sanata daha uygundur. 582580 İn‘âm Fevvâl Akkâvî, a.g.e., s. 75.581 Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 121.582 Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 121.133


ْل َنسZiyâeddin b. el-Esîr, sözlerini şu âyet-i kerime ile delillendirerek şuد أر ق َل َو açıklamalarda bulunur: “... ”ا ن ُوحا ً إل َى ق َومِهِ‏ ف َل َبِث َ فِيهِم أل ْف َ سن َةٍ‏إِلا َّ خ َمسِين عاما ً“Andolsun ki biz Nuh’u kendi kavmine gönderdik de o bin yıldan elli yıl eksik bir süreonların arasında kaldı …” 583Bu âyet-i kerimede yüce Allah’ın doğrudan “. عاما ً وخ َمسِين تِسعمائَةٍ‏ ” “dokuzyüzelli yıl” demeyip bu üslûbu kullanmasının fayda ve gâyeleri şunlardır:1. Hz. Nuh’un kavmi arasında ne kadar uzun süre acı çektiğini ve kavmine ne kadarsabrettiğini vurgulamak.2. Hz. Muhammed (a.s.)’in ümmetine karşı dayanıklı olması, sebat göstermesi veonlardan göreceği zûlme bir teselli olması için.3. Nuh (a.s.)’un kavmine ettiği bedduâsının gerekçesi ve bu fiilindeki haklılığınınvurgulanması.4. Aynı zamanda Nuh (a.s.)’un kavminin isyan noktasındaki ısrarlarına vurgu yapmak için. 584İbn Ebî el-Isba‘ da, İbn el-Esîr gibi bu tür istisnâya “sayı istisnâsı” adını verir.Aynı şekilde o da, ukûdün önce zikredilmesinin daha güçlü ve amaca daha çabukulaştıran bir özelliğe sahip olduğunu söyleyerek bunun, muhâtabın nezdinde daha büyükbir etkiye sahip olduğunu ilâve eder. 585d. Gayr-i Mûceb İstisnâİstisnânın bu çeşidi Bedi‘ deki “irdaf” 586 ilminin kısımlarındandır. İbnü’l-Esîr,bu istisnâ çeşidinden bahsederken onun, “kinâye”nin 587 çok kullanılmayan bir üslûbuolduğunu söyler. 588583 el-Ankebut, 29/14.584 Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 121.585 Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 121-122.586 İrdaf ‏:”الإرداف“‏ Bedî’ tabirlerinden olan irdâf kinâyeye benzeyen edebî sanatlardan birisidir. Bumânanın kendi lafzıyla değil de, o lafzın müradifi (eş anlamlısı) olan bir kelimeyle ifade edilmesineirdâf adı verilir. (Bkz. Akdemir Hikmet, a.g.e., s. 160-161).587 Kinâye ‏:”الكناية“‏ Lugatte “tasrihi terketmek, gizlemek” mânasına gelir. Beyan ilminde bir ıstılah olarakkinâye, aslî mânayı kastetme imkânının bulunmasıyla beraber, mânasının lâzımı kastedilen lafızdır.Başka bir ifadeyle kinâye, hakikî mânayı düşünmeye engel olacak bir karine bulunmamak şartıyla, bir134


İbn Esîr gayr-i mûceb istisnâya şu âyeti örnek olarak verir:yoktur” 589 “Onlar için kuru dikenden başka yemek ‏”ل َيس ل َهم ط َعام إِلا َّ مِن ضرِيعٍ‏ “.‏”الش ِّبرق ْ“‏ (dari‘); dikenli bir bitkidir. Kureyşliler ona yeşil (taze) iken ‏”الضرِيع‏“‏adını verirler. Kuruduğunda ise ‏”الضرِيع‏“‏ ismini alır. Develer, bu bitkiyi yeşilken yer,kuruduğunda ise ona asla yaklaşmazlar.Bu âyet-i kerimenin mânâsı “onların ahirette hiçbir yemeklerinin olmayacağıdır.”Çünkü “dari‘in” hayvanlara bile yemek olamazken insanların onu yiyebileceğini düşünmekimkansızdır. Bu bir azab çeşidi olarak vurgulanmıştır. Bu üslûp birine;ل َيس لِف ُلانٍ‏ ظِل ٌّ إِلا َّ الش َّمس “. ” “Herhangi birine güneşten başka gölge yoktur” demekgibidir. Diğer bir örnek de şu beyittir:وت َف َردوا بِال ْ مك ْرماتِ‏ ف َل َم يك ُنلِسِواهم مِن ْهاسِوى ال ْحِرمانِ‏“Onlar, iyi huylu olma noktasında (diğer insanlardan) ayrılmışlardır. Diğerinsanların ise (iyi huyluluktan) mahrum olmaktan başka hiçbir payları yoktur.” 590Bu şiirin gayesi; iyi huyların övülen insanlardan başkasına vasfedilmemesisuretiyle övgünün (medh) te’kididir. 591II. Fıkıh İlmi Açısından İstisnâFıkıh ilminde istisnâ, fıkıh ilminin tahsîs konusunun ilgili kısmı olan “MuttasılTahsîs Delilleri” bölümünde ele alınmaktadır. Muttasıl (bitişik) tahsis delili “âm lafzınbulunduğu nassın ibâresinin bir parçasıdır” Tek başına tam bir cümle değildir. 592 Dahaaçık bir ifadeyle muttasıl tahsis delilleri, tek başına bir mâna ifade etmeyen ve kendisinesözü gerçek mânasına da gelebilmek üzere, onun dışındaki bir mâna için kullanmaktır. (Bkz. AkdemirHikmet, a.g.e., s. 216-222).588 Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 122.589 el-Ğaşiye, 88/6.590 Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 122.591 Bedevî Tabâne, a.g.e., s. 122.592 Zekiyyüddin Şa‘bân, Usulûl’l-Fıkh’i-l İslâmî, s. 332; Abdülkerim Zeydân, Fıkıh Usûlü, (Çev. RûhîÖzcan), s. 406.135


itiştiği söz ile allâkası bulunan lafızlardır. 593 Bunlara müstakil olmaya anlamında“gayr-ı müstakil” ya da “gayr-ı munfasıl” deliller de denir. 594A. Tahsîsin Tanımı1. Tahsîs: Hassasa ‏”خ َصص‏“‏ fiilinin masdarı olan tahsîs sözlükte, “belirlemek,kararlaştırmak, daraltmak, bir şeyi kendisiyle ortak olmayan diğer şeylerden ayırt etmek,sayı üzerine kasretmek” manalarına gelir. 595Tahsîsin terim manasına gelince, bu konuyla ilgili, alimler farklı tanımlarortaya koymuşlardır. Fakat gerek mütekellimin gerekse fukaha metodunu benimseyenbütün bilginlerin tahsîsin terim manasıyla ilgili olarak birleştikleri ortak nokta; onun“âmmın fertlerinden bir kısmının çıkarılması ve kapsamının daraltılması” olduğudur. 596Bu tanımlarda görülen bazı farklılıklar, bizzat tahsîsin kendisinden değil, özellikleâmmın tanımı, delâleti ve onu daraltacak delillerin geliş zamanları ve delâletderecelerinden kaynaklanan ihtilâflardır. 5972. Tahsîsin Geçerliliğiİslâm hukukçularının büyük çoğunluğu hüküm veya haber içermesinebakmadan, umum ifade eden bütün lafızlarda tahsîsin geçerli ve câiz olduğu noktasındabirleşmişlerdir. Çünkü tahsîsin gerçekleşmesi aklen imkânsız olmadığı gibi, dilde debunun kullanıldığı tümevarım (istikrâ) metoduyla sabittir. 598Usulcüler arasında tahsîsin câiz oluşu o kadar yaygındır ki bunun için“. البعض مِن ْه خ ُص وق َد إِلا َّ عام مِن ما ” “Bir kısmı tahsîse uğramayan hiçbir ’âm yoktur.”593 Koca Ferhat, a.g.e., s. 170.594 Zekiyyüddin Şa‘bân, a.g.e., s. 332; Abdülkerim Zeydân, a.g.e., s. 406; Koca Ferhat, a.g.e., s. 170.595 Tehânevî, Keşşâfu ıstılahâti’l-fünûn, I, 428; Ferhat Koca, İslâm Hukuk Metodolojisinde Tahsîs(Daraltıcı Yorum), İstanbul, 1996, s. 99.596 Zekiyyüddin Şa‘bân, a.g.e., s. 333; Abdülkerim Zeydân, a.g.e., s. 400.597 Koca Ferhat, a.g.e., s. 104.598 Koca Ferhat, a.g.e., s. 104.136


ifadesi kullanılmıştır. Ancak bu sözün genel bir kuralı ifade etmek amacıyla söylendiğibelirtilmelidir. Aksi halde Kur’an’da tahsîs edilmemiş birçok ’âm nâs mevcuttur. 599fânidir.” 600 “(Yer) üzerinde bulunan her canlı ‏”ك ُل ُّ من عل َيها ف َانٍ‏ “....” 601 tadacaktır “Her can ölümü ‏”ك ُل ُّ ن َف ْسٍ‏ ذ َائِق َة ٌ الموتِ‏ “...“. بِك ُل ِّ ش َيءٍ‏ علِيم وااللهُ‏ ...” “... Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” 602“. ...” “... Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.” 603وااللهُ‏عل َى ك ُل ِّ ش َيءٍ‏ ق َدِيرâyetleri bunlardan birkaçıdır.İslam hukukçularının çoğunluğu âmmın tahsîsini caiz gördüğü halde, küçük birgrup buna karşı çıkmıştır. Bu kişilerin isim ve mezhebî eğilimleri usûl kitaplarındabelirtilmeyerek sadece “şâz bir grup” veya “görüşlerine itibar edilmeyen kimseler”şeklinde nitelendirilmişlerdir. Ayrıca mutlak olarak tahsîse mi yoksa sadece haberlerintahsîsine mi karşı çıktıkları konusu da belirsizdir. 604B. Fıkıh İlminde İstisnânın Tanımı ve İstisnâ İle İlgili Genel Görüşler1. Fıkıh İlminde İstisnânın TanımıMuttasıl tahsîs delilleri konusunda incelenen istisnâ; “lâfzın delâlet ettiğişeylerden bir kısmını ‏”إِلا َّ“‏ veya benzeri istisnâ edatlarından biriyle cümleninhükmünden çıkarmak” manasında kullanılmıştır. 605Karâfî (v. 684/1285) ise istisnâyı “cümlenin bir kısmını veya onun zaman,mekan, durum ve sebeplerini -çıkarılan kısmı cümlede muhafaza ederek- bizzat599 Koca Ferhat, a.g.e., s. 104-105.600 er-Rahmân 55/26.601 Âl-i İmrân 3/185; el-Enbiyâ 21/35; el-Ânkebut 29/57.602 el-Bakara 2/282; en-Nisâ 4/176.603 Âl-i İmrân 3/29, 189; el-Mâide 5/19, 40; el-Enfâl 8/41.604 Abdülkerim Zeydân, a.g.e., s. 406; Koca Ferhat, a.g.e., s. 105.605 Koca Ferhat, a.g.e., s. 124.137


müstakil olmayan bir kelimeyi cümleden çıkarmak” şeklinde ta‘rif etmiştir. Karâfî’nintanımındaki “cümlenin bir kısmı”ndan maksat onun bölümleridir. “Bizzat müstakilolmayan bir lafızla” ifadesi ise aklî delillerle diğer mûnfasıl delilleri tanım dışıbırakmaktadır. “Çıkarılan kısmın cümlede muhafaza edilmesi” kaydı da sıfat, şart vegaye ile yapılan tahsîsi tanım dışı bırakmak içindir. Onun bu ta‘rifi, tanımda bulunmasıgereken bütün unsurları içermesi ve tanım dışı unsurlara da yer vermemesi sebebiyletutarlı görünmektedir. 606Hanefilere göre istisnâ, müstesnâ minhin kapsadığı fertlerden bir kısmına engelolduğu için “tağyir”, kalan kısımla da konuşanın maksadını ifade ettiği için “beyan”niteliğini taşımaktadır. İstisnâ bizâtihî müstakil bir söz olmadığı için onda yapılacakuzun süreli sükûtla cümle tamam olur ve istisnâ artık “tağyir beyanı” değil, sabit birhükmün kaldırılması yani nesh haline dönüşür. Ayrıca İmam-ı Şâfî’ye tahsîs delilininâmmın hükmüne engel olduğu gibi istisnânın da mu‘âraza yoluyla müstesnâ minh’inhükmüne mâni olduğu görüşü nispet edilmişse de bu görüşe onun kendi eserlerininkonuyla ilgili bölümlerinde rastlanılmamıştır. 607İstisnânın tahsîs delili gibi “muâraza” yoluyla beyan sayılması, Hanefiler’in‘âm ile hâssın katî olduğu ve birbiriyle karşılaşmalarının “mu‘âraza” meydana getirdiğişeklindeki görüşleriyle aynı doğrultudadır. Dolayısıyla burada yanlış bir nakil olduğuanlaşılmaktadır. Ayrıca dil âlimlerine göre istisnâ, konuşmanın bir kısmını çıkarmakveya istisnâdan sonra geride kalan kısmı konuşmaktır. Halbuki devam eden bir sözde ikizıt hükmün bulunması halinde, çatışma söz konusu olur. İstisnânın müstesnâya mukârinbulunması gerektiği ve onun nesh mânasına gelmediği konusunda ise icmâ‘ vardır. Aksihalde bu, Allah’ın kelâmında tenâkuz veya hatâ ihtimalini ortaya çıkarırdı. Bubakımdan devam eden aynı söz içerisinde “mu‘âraza” anlamının bulunması görüşükabule şâyân bulunmamakla birlikte, tağyir ve muâraza kavramlarının, istisnânınmüstesnâ minh’in hükmünü değiştirildiğini ifâde etmek için kullanıldıkları, dolayısıylatartışmanın sadece terim ihtilafından kaynaklandığı görülmektedir. 608606 Koca Ferhat, a.g.e., s. 171.607 Koca Ferhat, a.g.e., s. 171.138


2. İstisnânın Tahsîs Delili Olabilmesi İçin Taşıması Gereken Şartlarİslam hukukçuları istisnânın tahsîs delili olabilmesi için onun bir takım şartlarıtaşıması gerektiğini belirtmişlerdir. Buna göre;1- Hukuk doktrinlerindeki hâkim görüşe göre, müstesnâ ile müstesnâ minhherhangi bir söz ile ya da –hükmen veya örfen fâsıla kabul edilebilecek- bir süre ilebirbirinden ayrılmaması gereklidir. 609 Öksürme, aksırma gibi tabiî sebeplerle verilenaranın ise zararı yoktur. Ancak İbn Abbas (v. 68/687), Hasan Basrî (v. 110/728) gibibazı bilginlerden bir ay, dört ay, bir yıl, iki yıl, süresiz veya meclis devam ettiği süreceya da yeni bir söze başlamadıkça istisnânın yapılabileceğine dair çeşitli rivayetlerbulunmaktadır. 610Malikiler ile Gazâli (v. 505/1111) insanın, içinden istisnâya niyet etmesişartıyla, Allah ile kendi arasındaki dini konularda onu tehir etmesini câiz görmüşler. 611Karâfî “.. *”“Hiçbir şey içinولا َت َق ُول َن لِش َيءٍ‏ إِن ِّي ف َاعِلٌ‏ ذ َلِك غ َدا ًإِلا َّ أَن يش َاء االلهُ.‏‘bunu yarın yapacağım’ deme. Ancak ‘Allah dilerse (yapacağım)’ de… ” 612 âyetiçerçevesinde, istisnâ şart mânâsı taşıdığı zaman, İbn Abbas’ın sözünün geçerli olacağınıbelirtmiştir. 613 Tehir taraftarları, Allah’ın ezeli kelâmının tek olduğunu ve onun yalnızcamuhataplarına ulaşma bakımından tertib edildiğini, istisnâ gecikse bile, bunun bizzatkelâmda değil, sadece onun emir ve nehiylerinin cümle olarak duyulması veyaanlaşılmasında olduğunu, ayrıca Allah’tan hiçbir şeyin gizli kalamayacağını dolayısıylaonun kelâmında infisâlin câiz olduğunu savunmuşlardır. Hz. Peygamberin (a.s.);“Vallahi Kureyşle savaşacağım” dedikten sonra sustuğunu ve daha sonra “İnşallah” 614608 Koca Ferhat, a.g.e., s. 171-172.609 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e., s. 528; Abdülkerim Zeydân, a.g.e., s. 406.610 Abdülkerim Zeydân, a.g.e., s. 406-407; Koca Ferhat, a.g.e., s. 172.611 Koca Ferhat, a.g.e., s. 172.612 el-Kehf 18/23-24.613 Koca Ferhat, a.g.e., s. 172.614 Ebû Dâvûd, Eyman, İstanbul, 1981, s. 17.139


dediğini iddialarına delil getiren bu usulcülerin kanun koyucunun sübjektif iradesiniesas aldıkları görülmektedir. 615İstisnânın tehirinin câiz olmadığını savunan hukukçuların ise naslarınobjektifleşmiş anlamını esas aldıkları söylenebilir. Bu âlimler, ihtilafın Allah’ın ezelikelâmında değil, bize ulaşan ibareleri üzerinde olduğunu, bu ifadeler Arapça olduğu için,bu dilin gramer kurallarının esas alınması gerektiğini, Arapça’da ise istisnânın te’hirinincâiz olmadığını ileri sürmüşlerdir. Ayrıca bunlar Hz. Peygamberin (a.s.); “Kim bir şeyhakkında yemin eder ve ondan başka bir şeyi daha hayırlı görürse, hayırlı gördüğünüyapsın ve yeminin kefaretini ödesin.” 616 Sözünü delil getirerek, mûnfasıl istisnâ geçerliolsaydı, her zaman kolaylığı tercih eden Hz. Peygamber’in (a.s.); keffaret cezası yerineistisnâ yapılmasını önerebileceğini, halbûki böyle yapmadığını söylemişlerdir. Diğeryandan dilbilimciler de böyle bir cümleyi Arapça gramerine uygun bulmamışlardır.Kaldı ki böyle bir istisnâ câiz olsaydı, doğru ve yalan birbirine karışır, toplum hayatınınvazgeçilmez unsurları olan akidler, ahidler, haklar ve sorumluluklar zâyi olurdu. 6172- İstisnânın şartlarından biri de müstesnâ minh’i kapsayan istisnânın bâtılolduğudur. Usulcüler bu noktada fikir birliği içerisindedirler. Nitekim istisnâ müstesnâminh’ten geriye kalanı ispat anlamı taşıdığından, müstesnânın müstesnâ minhi tamamenkapsaması halinde, geride herhangi bir fert kalmayacak ve netice itibariyle söz iptaledilmiş olacaktır. 618 Ne var ki bu şart, müstesnânın, müstesnâ minhin lafzıyla yapılmasıya da müstesnâ ile müstesnâ minhin manalarının birbirine denk olması halindegeçerlidir. 619Hanefiler, müstesnânın, müstesnâ minh’ten daha özel olduğu takdirde onukapsayabilmesini câiz görmüşlerdir. Mesela onlara göre, “Bütün gayr-ı menkullerimihibe ediyorum ancak bahçem hariç” cümlesindeki istisnâ, o bahçeden başka bir gayr-ımenkulü bulunmasa bile doğrudur. Hanefilere göre istisnâ lafzî bir tasarruftur ve o,hükmün değil cümlenin doğru olmasına dayanır. Cümlenin kuruluşu doğru ise, ifade615 Koca Ferhat, a.g.e., s. 172.616 Müslim, Eyman, 11-13, 16.617 Koca Ferhat, a.g.e., s. 173.618 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e., s. 536-562; Koca Ferhat, a.g.e., s. 173.619 Koca Ferhat, a.g.e., s. 173.140


ettiği hüküm de sahih olur. Cümledeki düzensizlik ve çirkinlik onun manasına değil,kullanım şekline havale olunur. 620Müstesnâ minhin yarısının veya yarıdan fazlasının istisnâ edilmesi Şâfiî,Mâlikî usulcüleriyle Kûfeli dilbilimcilerin çoğunluğuna göre câiz iken, Ebû Yûsuf,Bakıllânî (v. 403/1013) ve Hanbelî hukukçulara ve Basralı dilbilimcilere göre câizdeğildir. 621Hanefiler ise genel olarak “sayılar” dışındaki müstesnâ minhlerin yarıdanfazlasının istisnâsını caiz görmüşlerdir. Usuldeki bu tartışmanın birçok pratik sonuçlarıbulunmaktadır. Meselâ “üç talâkla boşsun; ancak ikisi hariç” cümlesiyle hukukçularınçoğunluğuna göre sadece tek bir talâk gerçekleşirken, Ebu Yusuf ve Hanbeliler’e göremüstesnâ minhin yarıdan fazlasını istisnâ etmek caiz olmadığı için üç talâk geçerli olur.Çünkü istisnâ, çıkardıktan sonra geride kalanı konuşmaktır. Ve burada geride kalanolmadığı için sözün başına dönmek gerekir. 622Bazı usulcüler, istisnânın bir hüküm ifade edebilmesi için şu şartları da ilerisürmüşlerdir:- Müstesnâ ile müstesnâ minh’in aynı cinsten olması gerekliliği: Gazzâlî veEbü’l-Hattâb (v. 510-1116) istisnânın sahih olabilmesi için, bunu şart koşmuşlardır.Aslında munkatı‘ istisnâların hakikaten mi, mecâzen mi istisnâ olduğu usulcülerarasında tartışmalıdır. 623- İstisnânın atıfsız gelmesi gerekliliği: Ebû İshak el-İsferâinî (v. 406/1016)istisnâdan sonra çeşitli istisnâlar geldiği takdirde bu istisnâların hükümsüz olacağını, busebeple istisnâların atıfsız gelmeleri gerektiği konusunda bilginlerin ittifak ettiğinisöylemiştir. 624- İşaret edilen muâyyen bir şeyden istisnânın caiz olmaması: Cüveynî(v. 478/1085) bizzat işaret edilen bir şeyden istisnânın caiz olmadığını ileri sürmektedir.620 Koca Ferhat, a.g.e., s. 173.621 Koca Ferhat, a.g.e., s. 174.622 Koca Ferhat, a.g.e., s. 174.623 Koca Ferhat, a.g.e., s. 174.624 Koca Ferhat, a.g.e., s. 174.141


Meselâ, 1000 liraya işaret ederek “şu paralar filanındır” dedikten sonra, aynı paralarhakkında “ancak şunlar hariç” denerek istisnâ yapılması doğru değildir. Çünkümuâyyen bir şey hakkında ikrar yapıldığı zaman, o mutlak mülkiyeti gerektirir. Ve artıkondan herhangi bir miktarın istisnâ edilmesi, mülkiyetin ispatından sonra iptal edilmesianlamına gelir ki, böyle bir rücû kabul edilemez. Ne var ki usulcüler arasındaki hâkimgörüş; bu tür istisnâların câiz olacağı ve sözün başındaki mücerret ikrarın sözün sonunabağlı olacağı yani ikrarın bölüneceğidir. Bu durumda işaret edilenle edilmeyen arasındaherhangi bir fark kalmamış olacaktır. 625- Müstesnânın bizzat ve kasten (hükmen) müstesnâ minhten bir bölümolması gerekliliği: Bu şartın ileri sürülmesine rağmen İslâm hukuk doktrinlerindehâkim görüş, nitelik ve nicelikleri belirli olmayan müstesnâ ve müstesnâ minhlerdenistisnânın câiz olduğudur. 6263. Müstesnânın Hüküm İspat Edip EtmemesiFıkıh ilminde istisnâ konusuyla ilgili diğer bir tartışma da müstesnânınherhangi bir hüküm ispat edip etmemesidir.Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî usulcülerle Debûsî (v. 430/1039), Pezdevî(v. 493/1100) ve Serahsî (v. 483/1091) gibi bazı Hanefiler, dil itibariyle istisnânın,müstesnâ minhin zıddının müstesnâda sabit olduğunu göstereceğini belirtmişlerdir. Budurumda müstesnâ minh olumsuz ise müstesnâ olumlu, müstesnâ minh olumlu isemüstesnâ olumsuz olur ki, bu “menfiden istisnâ müsbet, müsbetten istisnâ menfidir”şeklinde genel bir kural halinde ifade edilmiştir. 627 Meselâ, kelime-i tevhidin Allah’ındışındakilerden uluhiyyet vasfını kaldırarak bu özelliği sadece O’nun için ispat ettiğikonusunda bütün Müslümanlar birleşmişlerdir. Çünkü istisnâ bu manayı vermeseydiona “kelime-i tevhid” denmezdi.Hanefiler ise, ilk defa kelime-i tevhid ile muhatap olan Araplar’ın Allah ileberaber birçok puta taptıklarını, dolayısıyla şirk ortadan kaldırıldığı zaman zorunluolarak Allah’ın uluhiyyetinin sabit olacağını, bu sebeple tevhid kelimesinin dini bir625 Koca Ferhat, a.g.e., s. 174.626 Koca Ferhat, a.g.e., s. 174-175.627 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e., s. 549-569; Koca Ferhat, a.g.e., s. 176.142


zaruret ve örf ile sabit bir kelime olduğunu ileri sürmüşlerdir. 628 Fakat kelime-i tevhidşer’î bir örfün oluşmasından önce söylendiği gibi herkes de ondan Allah’ın ulûhiyyet vebirliğini anlamıştır. Eğer bu kelime vaz’ bakımından tevhidi ifade etmemiş olsaydı İbnDakîku’l-Îd’in (v. 685-1286) dediği gibi bu en yüce maksadı ifade edecek başka birifadenin öğretilmesi gerekirdi. 629Hanefiler, istisnânın gramer açısından nefiy ve ispat yönlerinden herhangi birhüküm ifade etmediğini, cümlenin başındaki kelimenin hükmü konusunda sükûtgeçtiğini (meskût anh), sadece müstesnânın devamını sağladığını belirtmişlerdir. Şâfiîlerise, ispattan istisnânın nefyolacağı konusunda bütün hukukçuların birleştiklerini,ayrılığın yalnızca nefiyden istisnânın ispat ifade edip etmeyeceği konusunda olduğunusöylemişlerdir. 630Burada Hanefilerin görüşleriyle “müsbetten istisnânın menfi, menfidenistisnânın müsbet olacağına” dair genel kural çatışmaktadır. Bu çelişkiden kurtulmakiçin onlar, bu iki görüşü birleştirerek, müstesnânın hükmünden maksadın mecâzen“hükümsüzlük” olduğu sonucuna varmışlardır. Onlar müstesnânın müstesnâ minh’inhükmünün zıddını ifade edeceği görüşünü reddetmek için,وما ك َان لِمؤْمِنٍ‏ أن يق ْت ُلَ‏ مؤْمِنا ً إِلا َّ خ َط َأً‏ “... ” “Bir mü’minin bir mü’mini, hataenhariç, öldürmesi yasaktır...” 631 âyetini delil getirmişler ve bu takdirde âyetten hataen birmü’minin öldürülmesine izin verildiğinin anlaşılabileceğini söylemişlerdir. Halbukişeriât, böyle bir öldürmeye izin vermemiş ve bunu kefaretle cezalandırmıştır.“el-i’rab fi’l-Kur’ân’il-Kerim” adlı eserde bu âyetle ilgili şöyle bir açıklamabulunmaktadır: “ خ َط َأً‏ إِلا َّ ” kelimesinin öncesinden mûnkatı‘ istisnâ olduğu hususundanahiv âlimleri ittifak etmişlerdir. Çünkü âyetin mânası;628 Şihâbeddin el-Karâfi, a.g.e., s. 551.629 Koca Ferhat, a.g.e., s. 175-176.630 Koca Ferhat, a.g.e., s. 176.631 en-Nisa 4/92.143


وما ك َان لِمؤْمِنٍ‏ أن يق ْت ُلَ‏ مؤْمِنا ً ال ْبت َّة إِلا َّ أَن يخ ْطِئَ‏ المؤْمِن “. ” “Bir müminin, hatâenolması haricinde, bir mümini öldürmesi kesinlikle câiz değildir.” şeklindedir. 632Bâzı âlimlerde istisnânın mütasıl olduğunu âyetin mânasının da şu şekildeolduğunu söylerler: “. ” “Bir müminin, bir müminiل َم يك ُنلِمؤْمِنٍ‏ أن يق ْت ُلَ‏ مؤْمِنا ً مت َعمد ًاkasten öldürmesi söz konusu değildir.” Kasten öldürdüğü takdirde, mümin sayılmaz. Budurum onu imandan çıkarır. Âyete “ خ َط َأً‏ إِلا َّ ” “hatâen olması haricinde” denilerek“Bir müminin, bir mümini hâtaen ” ف َإن ق َت ْل َه ل َه خ َطأٌ‏ لا يخ ْرِجه مِن الإيمانِ‏ .“öldürmesi, onu imandan çıkarmaz hükmü ortaya konulmuştur.” 633Bu konuda İslam hukukçularının büyük çoğunluğu, müstesnânın müstesnâminh âleyhine hüküm vermesi itibariyle “ihraç” ifade ettiğini, dolayısıyla zıddına dahilolacağını, Hanefiler ise, zıddına dahil olmakla beraber, onun sonucunun “hükümsüzlük”olduğunu savunmuşlardır. 634İstisnânın bütün cümlelere veya bir kısmına ya da son cümleye rücû etmeyeelverişli olup olmaması konusunda Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî usulcülerle , dil bilimcilerinçoğunluğu atıflı cümlelerden sonra gelen istisnânın herhangi bir tahsîs delilibulunmadıkça cümlelerin tamamına rücû edeceğini, Hanefîlerle, Zahirîler ve Basralıdilbilimciler ise, istisnânın yalnızca son cümleye rücû edeceğini ve herhangi bir delilbulunmadıkça diğer cümlelerle taallukunun doğru olmayacağını ileri sürmüşlerdir.Burada dikkat edilmesi gereken husus; istisnânın baştaki cümlelere rücûyaelverişli olması ve buna şeriât veya dilden herhangi bir engelin bulunup bulunmadığınıgöz önünde tutmaktır.Bu açılardan olumlu ise onun önceki cümlelerle taalluku câiz olmalıdır. 635 Butartışmaların pratik neticelerini göstermesi bakımından kendisine kazf haddi uygulanmış632 Âtıf ez-Zeyn, a.g.e., s. 649.633 Âtıf ez-Zeyn, a.g.e., s. 650.634 Koca Ferhat, a.g.e., s. 176-177.635 Koca Ferhat, a.g.e., s. 177.144


kişinin şahitliğinin kabul edilip edilmemesi konusu güzel bir örnektir. Kur’an-ı Kerim’deوال َّذِين يرمون ال ْ محصن َاتِ‏ ث ُم ل َم يأت ُوا بِأَربعةِ‏ ش ُهداء ف َاجلِدوهم ث َمانِين جل ْدة ً ولا ت َق ْبل ُوا ل َهم ش َهادة ً “. *” “Namusluأبدا ً وأول َئِك هم ال ْف َاسِق ُونإِلا َّ ال َّذِين ت َابوا مِن بعدِ‏ ذ َلِك وأَصل َحوا ف َإن االلهَ‏ غ َف ُور رحِي مkadınlara (zina suçu) atıp da sonra (bu suçlarını ispat için) dört şahit getirmeyenlereseksen değnek vurun ve artık onların şahitliğini asla kabul etmeyin. Onlar yoldan çıkmış(fâsık) kimselerdir. Ancak tövbe edip kendilerini düzeltenler hariç. Çünkü Allah çokbağışlayan, çok esirgeyendir” 636 buyurulmuştur. Hukukçuların çoğunluğu bu âyettekigireceğini, “ancak tövbe edenler hariç” istisnâsının ilk üç cümleye de ” إِلا َّ ال َّذِين ت َابوا ““onlara seksen değnek vurun” cümlesine girmesine ise celdenin kul ” ف َاجلِدو هم ث َمانِين جل ْدة ً “hakkı olması ve bu hakların tövbe ile düşmemesi gibi dîni bir engelin bulunduğunusöylemişlerdir. Bu durumda onlara göre, kazf haddi tatbik edilmiş kişi tövbe ettiği zaman,şahitlik yapma ehliyetini yeniden kazanır. Hanefîler istisnânın yalnızca “onlarfasıklardır” şeklindeki son cümleye gireceğini ve tövbeyle sadece “fısk” sıfatının sonaereceğini, şahitliğin kabul edilmemesi ve celdenin tatbiki ile ilgili hükümlerin tövbeyledüşmeyeceğini, çünkü istisnânın bu cümlelere tesirinin söz konusu olmadığınısavunmuşlardır. 637 Ne var ki bu tartışmanın istisnâdan ziyade illetin tespiti ile ilgili olduğusöylenebilir. Cüveynî ve Kîya el Herrâsînin de (v. 504/1110) işaret ettikleri gibi şahitliğinreddedilmesinin illeti, kişinin iftira ve fıskıdır. Tövbe, bu illeti ortadan kaldırınca, şahitlikehliyetiyle ilgili hüküm yeniden avdet eder. Aksi halde illet bulunmadan illetlenmiş olankonunun (ma’lûl) bulunması usul prensiplerine aykırıdır. 638C. Tahsîs İle İstisnâ Arasındaki FarklarBazı Hanefi usulcüleri, istisnâyı beyan çeşitleri arasında, bazıları da tahsîsdelilleri konusunda incelemişlerdir. Fahreddin er-Razi (v. 606/1209) ise istisnânıntahsîsin bir türü olduğunu ifade etmiştir. Genel olarak Şâfiî usulcüleri de istisnâyı tahsîsdelili olarak kabul etmişlerdir. Buna göre istisnâ, tahsîsin bir çeşididir ve her istisnâ bir636 en-Nûr 24/4-5.637 Abdülkerim Zeydân, a.g.e., s. 407-408.638 Koca Ferhat, a.g.e., s. 177-178.145


tahsîs olmakla beraber her tahsîs istisnâ değildir. İstisnânın tahsîs delili olmasıyla ilgiliihtilâfın bir terim ihtilâfı olduğunu kabul eden İbn Abdüşşekûr (v. 1119/1707) gibi bazıHanefî usulcüleri ise Şâfiîlerin yaklaşımını benimsemişlerdir. Ancak bu ihtilâfın birçokpratik sonuçları görülmektedir. Çünkü istisnâyı tahsîs delili kabul etmeyen Hanefileregöre âm nassın istisnâ ile daraltılması tahsîs değil, kasrdır. Bu durumda, mesela, Kur’anveya mütevâtir sünnetle sabit olan bir hükmün istisnâ ile kasrı, tahsîs olmayacağı için,onları-bu kasrdan sonra-tahsîs edecek delilin kendileri gibi katî olması gerekir. Buyaklaşım tarzının, gerek tahsîs delilleri gerekse tahsîsten sonra âmmın hakikat veyamecaz olması ve hücciyyetini devam ettirip ettirmemesi gibi konularda bazı sonuçlarıolacaktır. Bütün bu ihtilaflara rağmen, bu iki hukuk ekolüne göre de istisnâ ve diğermuttasıl sözcükler, âm lafızla beraber kullanıldığı taktirde onda bir takım tesirler icraeder ve onun delaletinin bir kısmını başka bir tarafa çevirir. Şimdi, usulcülerinçoğunluğunun görüşü nazar-ı itibara alınarak tahsîs ile istisnâ arasındaki farklar tespitedilmeye çalışılacaktır. 6391. Nitelikleri BakımındanGazzâlî, tahsîsin “lafzın bir kısmını kasr”dan ibaretken istisnânın ise; “kendisiolmasaydı, lafza girecek olan şeyin lafza girmesine engel olan bir kavram” olduğunusöylemiştir. Ona göre, tahsîs bir beyan iken istisnâ bir ref’tir . Buna bağlı olarak, tahsîsmutlak lafızdan maksadın kendisi olduğunu açıklarken istisnâda beyan ve açıklamaanlamı yoktur.Fahreddin er-Râzi’ye göre tahsîs ile istisnâyı birbirinden ayıranlar, müstesnâ ilemüstesnâ minh arasında umûm ve husûs ilişkisinin bulunmadığını söylemekistemişlerdir. Mesela “yedi” rakamının, “yedi” ve “üç müstesnâ on” olmak üzere iki adıvardır. Halbuki tahsîs böyle değildir. Verilen bu örnekten anlaşıldığı üzere istisnâ,müstesnâ minhle birlikte istisnâdan sonra kalan kısmı içine alan tek bir kelime gibikabul edilirse, bu durumda tahsîs olmayacağı gibi bizzat ona zıt olur. 640639 Koca Ferhat, a.g.e., s. 126.640 Koca Ferhat, a.g.e., s. 126-127.146


Tahsîs ile istisnâ arasındaki önemli bir fark da tahsîs yalnızca âm lafızlaragirerken istisnâ hem âm, hem de hâs lafızlara girebilir. Bu açıdan istisnâ tahsîsten dahageneldir. 6412. Delilleri BakımındanTahsîs delili, âm lafızdan müstakil, ona yakın veya ondan sonra gelmişolabileceği için, lafız olduğu gibi fiil, mefhum, söz, duyular, akıl, kıyas, mefhum... gibimüstakil deliller de olabilir. İstisnâ ise, sözün bir parçası olduğu için müstesnâ minhebitişik olmak zorundadır. Bu nedenle lafzî olmayan delillerle istisnâ yapılması caizdeğildir. Buradan anlaşılan da tahsîsin zaman ve deliller açısından istisnâdan daha genelolduğudur. 6423. Etkileri Bakımındanİstisnânın etkisiyle ilgili olarak istisnânın lafzı mecâz yapıp yapmadığınoktasında ihtilâflar vardır. Bazı âlimler, istisnânın lafzı mecâz yapmayacağınısavunurken bazıları da yapacağı görüşüne sahiptirler ki onlar bu görüşlerini Ankebûtsûresinin 14. âyetiyle delillendirirler. Söz konusu âyette “. ” “elliأَ‏ ل ْف َ سن َةٍ‏ إِلا َّ خ َمسِين عاما ًsene müstesnâ bin sene” cümlesindeki ‏”أل ْف َ“‏ “bin” kelimesi “1000” sayısı için hakikatolmasına rağmen, onunla “950” sene kastedilmiştir ki böyle bir kullanım mecazdır.İstisnânın etkisiyle ilgili bu ihtilâfın kaynağı, tahsîsten sonra âmmın geridekalan fertleri hakkında hakikat veya mecaz olarak devam edip etmeyeceği konusuylailgili ihtilâftır. 643Netice itibariyle istisnânın grameri ilgilendiren bir konu olduğu, şer’i veya örfibir delil bulunmadıkça bu hususta dilbilimcilerin görüş ve kullanımlarının esasalınmasının gerektiği belirtilmelidir. Ayrıca istisnâ ilgili kuralların çevre ve zamanınşartlarına ve dilin gelişmesine bağlı olarak değişeceği de unutulmamalıdır. 644641 Koca Ferhat, a.g.e., s. 127.642 Koca Ferhat, a.g.e., s. 127.643 Koca Ferhat, a.g.e., s. 127.644 Koca Ferhat, a.g.e., s. 178.147


SONUÇ“İstisnâ” konusu, Arap dili ve belâgatında önemli bir yere sahiptir. Gerekistisnânın kullanıldığı âyet-i kerîmelerin ve gerekse hadislerin anlaşılmasında istisnâkonusunun önemi âşikârdır. Arap Dili ve Edebiyatında “istisnâ”nın nasıl ve niçinkullanıldığını ve ne gibi çeşitleri olduğunu anlamamız gerekmektedir. Bu nedenle biz dearaştırma konumuzu ehemmiyetine binâen “Arap dili ve belâgatında istisna” olarakbelirlemeyi uygun gördük.“Efrâdını câmi, ağyârını mâni” ifadesi, istisnânın cümle içindeki görevini engüzel biçimde ifade etmektedir.“İstisnâ”; ifâdelerimizi güzelleştiren, ifâdelerimizinetkisini artıran, önemli ayrıntıları belirtmeye yarayan, muhatabın dikkatini kastedilennoktaya çeken, kastedilen mânayı daha net olarak ortaya koyabilmek için; genel birkâideden bir şahsı, olayı, nesneyi veya eylemi çıkaran, onu genel hükmün dışındabırakan bir üslûptur.Araştırmamızın girişinde, öncelikle Arap dilinde filolojik çalışmalarıngelişimini, nahiv (sentaks) ve sarf (morfoloji) ilimlerinin tanımını, doğuşunu vegelişimini, dilde uzmanlaşma ve fikir çeşitliliğinin artmasının yol açtığı ekolleşmeler ileBasra, Kûfe, Bağdat, Endülüs ve Mısır dil mekteplerinin ortaya çıkışını, oluşumunu vegelişimini açıklamaya, bu ekollere mensup dilbilimciler ve verdikleri eserler hakkındabilgi vermeye çalıştık.Birinci bölümde istisnânın tanımı, istisnâ cümlesinin unsurları ve istisnâedatları ile ilgili açıklamaları, örnekleri ile birlikte vererek konuyu daha açık bir şekilde148


izâh etmek istedik. İstisnâ çeşitlerinin tanımlarını vererek bunları âyet-i kerimelerle veçeşitli örneklerle daha anlaşılır kılmayı amaçladık.İkinci bölümde istisnâ edatları ve bu edatların kullanım özelliklerine, her birinimünferit olarak ayrıntılı bir şekilde inceledik. İstisnâ edatlarını; “harf olan istisnâedatları” ve “isim olan istisnâ edatları”, “hem fiil hem de harf olan istisnâ edatları”,“sadece fiil olan istisnâ edatları” ve “şibhü istisnâ” şeklinde ayırarak, hangi edatın neiçin kullanıldığını da örnekleriyle sunmaya gayret ettik. Edatların her birini ayrı birbaşlık altında inceleyerek bu edatların i’râbi özelliklerini ve hükümlerini ortayakoymaya çalıştık.Üçüncü bölümde istisnâ konusunda, ekoller arasında ihtilâfa yol açan noktalaradeğinerek, istisnâ ve çeşitleri hakkındaki ihtilâfların neler olduğunu özetle zikrettik.Dördüncü bölümde; belâgat ve fıkıh açısından istisnâyı ele aldık. Belâgat ilmiaçısından istisnânın yeri ve önemi hakkında bilgi vererek, ilgili şiirlerden örneklerlekonuyu daha anlaşılır kılmaya gayret ettik. İhtisas alanımız olmadığı için, Fıkıh açısınanistisnaya özetle değinmeye çalıştık. Bu çalışmamız sırasında fıkıhta bazı hassasayrıntıların ancak istisnâ konusunun anlaşılması ile çözüme kavuşturulabileceğini ve birkez daha Arap dilinin islâmi ilimleri kavrama açısından ne kadar önemli olduğunumüşâhade ettik. Çalışmamızda bolca örnek kullanarak konuların daha iyi anlaşılmasınıamaçladık.Araştırmamız sırasında konunun çok geniş ve ayrıntılı olduğunu, incelediğimizkaynakların muhtevâsından ve diğer bâzı islâmî ilimlerle olan bağlantısından hareketle,rahatlıkla söyleyebiliriz. Bizler bu geniş konuyu Arap dili ve belâgatı alanındaincelediğimizi ve yüksek lisans tezi olarak hazırladığımızı göz önünde bulunduraraksınırlı bir şekilde ele aldık. Temennîmiz; bu çalışmanın çok daha geniş kapsamlıçalışmalara bir basamak teşkil etmesidir.149


BİBLİYOGRAFYA- ABDÛLHAMİD, Muhammed Muhyiddin, Durûsu’t-tasrif, Beyrut, 1990.- ABDÛLHAMİD, Muhammed Muhyiddin, Şerhu katru’n-nedâ ve bellu’s-seda,Dımaşk, (t.s.).- ABDURRAHMAN, Fehmi, Medresetü’l-arab, İstanbul, 1304/1868.- ABDÜ’L-ÂL SÂLİM, el-Medresetü’n-nahviyye fi Mısr ve’ş-Şâm, Kuveyt, 1410/1990.-ABDÜLKERİM, Zeydân, Fıkıh Usûlü, (Çev. Rûhî Özcan), İstanbul, (t.s.)- ACLÛNÎ, İsmail b. Muhammed, Keşfûl-hâfa ve müzîlü’l-ilbas ‘amma îştehereminel’l-ehâdîs’ala elsineti’n-nâs (thk. Ahemt el-Kalâş), I-II, Beyrut, 1985.- AHMED KABBİŞ, el-Kâmil fi’n-nahv ve’s-sarf ve’l-i’rab, Dımaşk, 1974.- AKDAĞ, Hasan, Arap Dilinde Edatlar, Konya, 1999.- AKDEMİR, Hikmet, Belâğat Terimleri Ansiklopedisi, İzmir, 1999.- AKKÂVÎ, İn‘âm Fevvâl, Mu‘cem’ûl-müfassal fî ulûmi’l-belâğati el-bedi‘ ve’l-beyânve’l-meânî, Beyrut, 1417/1996.- ALLÂM, Muhammed Mehdi, Mustalahatu’n-nahvi’l-arabîyyi, Lübnan, 1990.- ARSLAN, Ahmet Turan, İmam-ı Biıgivi Hayatı ve Eserleri ve Arapça TedrisatındakiYeri, İstanbul, 1992.- ÂTIF ez-Zeyn, el-İ’rab fi’l-Kur’ân’il-Kerim, Beyrut, 1405/1985.- ’ATTAR, Ahmed Abdulgafur, Mukaddimetu’s-Sıhah, Beyrut, 1404/1984.- BÂBESTÎ, Azize Fevâl, el-Mu’cemü’l-mufassal fi’n-nahvi’l-Arabi, I-II, Beyrut,1413/1992.- BOLELLİ, Nusreddin, Arapça Dilbilgisi Sarf-Nahiv ve Terimleri, İstanbul, 2006.- --------------------------, Belâgat, Beyân-Me‘ânî-Bedî ‘İlimleri Arap Edebiyatı, İstanbul,2001.150


- BUHÂRÎ, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail el-Buhârî, Sahih-i Buharî/Megâzi, I-VIII, Muhammed, İstanbul, 1979.- CANAN, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi Kütüb-i Sitte, I-XVIII, İstanbul, (t.s.).- ÇETİN, M. Nihat, “Arap maddesi”, DİA, III, İstanbul, 1991.- ÇÖRTÜ, M. Meral, Arapça Dilbilgisi Nahiv, İstanbul, 2001.- -----------------------, Arapça Dilbilgisi Sarf, İstanbul, 2001.- EBÛ DÂVÛD, Süleyman b. Eş’as b. İshâk el-Ezdî, Sünen-ü Ebî Dâvûd, I-V, İstanbul,1981.- el-ANTÂKÎ, Muhammed, el-Muhît fi asvâti’l-arabiyyeti ve nahviha ve sarfiha, I-III,Beyrut, 1391/1971.- el-CÂHIZ, Ebû ‘Osmân ‘Amr b. Bahr, el-Beyân ve ‘t-tebyin, I-III, Beyrut (t.s.).- el-CAMİ, Nureddin Abdurrahman, el-Fevâidu’d-dıyâiyye şerh’u Kâfiyeti ibn Hacib(thk. Ûsame Tâha er-Rifâî), I-II, İstanbul, (t.s.).- el-CÂRİM, Ali; EMİN, Mustafa, en-Nahvü’l vadıh fi kavâidi’l-lügati’l-arabiyye, I-III,Mısır, 1974.- el-ENSÂRÎ, İbn Hişâm Ebû Muhammed Cemâluddin b. Yusuf b. Ahmed, Evdahu’lmesâlikilâ Elfiyeti ibn Mâlik (nşr. Muhammed Muhyiddin Abdulhâmîd), I-IV, Kahire,1967.- el-GALÂYÎNÎ, Mustafa, Câmiu’d-durûsi’l-arabiyye, I-III, Beyrut, 1966.- el-HÂŞİMÎ, Ahmed, el-Kavaidu’l esâsiyye lil-lugati’l-arabiyye, Beyrut (t.s.).- el-HATİP, Tâhir Yusuf, el-Mu’cemu-l-mufassal fi’l-i‘rab, Beyrut, 1412/1992.- el-HAVÂRİZMÎ, Fadıl Kâsım b. Hûseyin, Şerhu’l-mufassal fi san‘ati’l i’râb, I-IV,Beyrut, 1990.- el-KIFTÎ, İnbâhûr-Rûvat ’ale Enbâhi’n-Nûhât (thk. Muhammed Fâdıl İbrahim), I-IV,Beyrut, 1406/1986.- el-MERÂĞÎ, Ahmed Mustafa, Ulûmül’-belağa, Beyrut, 1984.- el-MÜBERRED, Ebi Abbas Muhammed b. Yezid, el-Muktedab, I-IV, Beyrut,1382/1963.- en-NÂDİRÎ, Muhammed Es’ad, Nahvü’l-lügati’l-arabiyye, Beyrut, 1415/1995.- er-RUMMÂNÎ en-NEHAVÎ, Ebi’l-Hasan Ali b. İsa (thk. Abdulfettah İsmail Şibli),Meânîl-huruf, Trablus-Lübnan, 1988.- es-SÂMİRRÂÎ, Fâdıl Sâlih, Meâni’n-Nahv, I-IV, Ammân, 1423/2003.151


- eş-ŞERTÛNÎ, Reşîd, Mebâdiu’l-arabiyye fî’s-sarf ve’n-nahv, I-IV, Beyrut, 1961.- et-TEFTÂZÂNÎ, Sadüddin, Muhtasaru’l-meânî, Beyrut, 1965.- ez-ZEBÎDÎ, Muhammed Murtaza el-Hüseynî, Tâcü’l-arûs, I-XV (thk. İbrahimu’t-Terazî), Beyrut, 1987.- FEHMÎ, Mehmet, Tarih-i edebiyât-ı arabiyye, İstanbul, 1322.- FİRUZÂBÂDÎ, Mecdüddîn Muhammed b. Yakûb, el-Kâmus, Beyrut, 1987.- HASAN, Abbâs, en-Nahvü’l-vâfi, I-IV, Kahire, 1973.- HİLVÂNÎ, Muhammed Hayr, en-Nahvu’l-müyesser, I-II, Şam, 1418/1997.- İBN MANZÛR, Ebu’l-Fadl Muhammed b. Ali b. Ahmed, Lisânü’l-arab, I-XV,Beyrut, (t.s.).- İBN USFÛR, Ebû’l-Hasan Ali b. Mü’min b. Muhammed b. Ali, el-Mukarreb, (thk.Adil Ahmed Abdulmevcûd-Ali Muhammed Muavvaz), Beyrut, 1998.- --------------------, Şerhü Cümeli’z-Zeccâci, I-III, Beyrut, 1419/1998.- İBNU’N-NEDİM, Ebû’l-Ferac Muhammed b. İshâk, el-Fihrist, Beyrut, 1994.- İBNU’L-ENBÂRÎ, Ebû’l-Berekât Kemalüddin Abdurrahman b. Muhammed, en-Nûzhatü’l-elibbâ fi tabakâti’l-udebâ, Bağdat, 1959.- KATİP ÇELEBİ Hacı Halife Mustafa, Keşfu’z-zunûn, I-II, Beyrut, 1410/1990.- KILIÇ, Hulûsi, Türkçe’de Arap Lexicographie’si Çalışmaları, (Basılmamış doktoratezi), Konya Yüksek İslam Enstitüsü, 1972.- KOCA, Ferhat, İslâm Hukuk Metodolojisinde Tahsîs (Daraltıcı Yorum), İSAM,İstanbul, 1996.- KÜÇÜKKALAY, Hüseyin, Kur’an Dili Arapça, Konya, 1969.- MATLÛB, Ahmed, Mu‘cem mustalahâti’l-belâğiyye ve tatavvûrihe, Lübnan,1414/1993.- MECDİ Vehbe - KÂMİL el-Mühendis, Mu’cemü’l-mustalehâti’l-Arabiyye fi lûgati’lEdeb, Lübnan, 1984.- MEHMET Zihni Efendi, el-Müktedab mine’l-müntehab fi ta’li’mi’l-lügati’l-Arap,İstanbul, 1304.- MUHAMMED b. Sehl b. es-Sirâc en-Nahvî el-Bâğdadî, el-Usûl fi’n Nahv, I-IV, Beyrut,1417/1996.- MUHAMMED, Muhyiddin Abdûlhamid, Şerhu İbn Âkil, I-II, Beyrut, (t.s.).- MUHAMMED Said İsbir - BİLÂL Cüneydî, eş-Şâmil, Beyrut, 1985.152


- MUHTAR, Muhammed, Tarihun nahvil-Arabî fi’l-maşriki ve’l-mağrib, 1417/1996.- MÜSLİM b. el-Haccâc, Ebü’l-Hüseyin el-Kuşeyrî, Sahîhu Müslim, I-IV, İstanbul,1981.- MÜTERCİM Asım Efendi, el-Okyânûsu’l-Bâsît fî Tercemeti’l-Kâmûsi’l Muhît, I-IV,İstanbul, 1305.- ÖMER, Ahmed Muhtar - ZEHRAN, Mustafa en-Nahhas, en-Nahvü’l-esâsî, Kuveyt,1412/1992.- SİBEVEYH, Ebi Bişr Amr b.Osman b. Kanber el-Kitap (thk. Abdüsselâm MuhammedHârun ), I-V, Beyrut, 1385/1966.- SUYUTÎ, celalülddin Abdurrahman b. Ebî Bekr, el-Müzhir fi Ulumi’l-Luğa veEnvâihâ (şrh. Muhammed Ahmed Câdu’l-Mevlâ, Ali Muhammed el-Becâvî veMuhammed Ebü’l-Fadl), I-II, Dımaşk, (t.s.).- ŞEVKÎ Dayf, el-Medârisu’n-nahviyye, Dımaşk, 1416/1997.- ŞİHÂBEDDİN el-Karâfi, el-İstiğnâ fî ahkâmi’l-istisnâ, Bağdat, 1982.- TABÂNE, Bedevî, Mu‘cem el-belâğati’l-arabiyye, Cidde, 1395/1975.- TAŞKÖPRÜZÂDE, Ahmed b. Mustafa, Miftâhu’s-sa‘âde, I-III, Beyrut, 1985.- TEHÂNEVÎ, Muhammed Ali b. Muhammed, Keşşâfu istılahâti’l-fünûn, I-IV, Beyrut,1418/1998.- URALGİRAY, Yusuf, İlk ve İleri Dilbilgisi, 1-II, Riyad, 1986.- YILMAZ, Ali, Arapçada Nahiv ve Belâğat Açısından Te’kid (Basılmamış doktoratezi), İstanbul, 2000.- ZİRİKLİ, Hayreddîn, el-A‘lâm, I-VIII, Beyrut, 1992.- ZEKİYYÜDDİN, Şa‘bân, Usulûl’l-Fıkh’i-l İslâmî, Beyrut, (t.s.)153

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!