31.07.2015 Views

islamin-gercekleri

islamin-gercekleri

islamin-gercekleri

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

İSLAMIN GERÇEKLERİ1


İÇİNDEKİLERİSLAM ve ÜLKEMİZDE DİN ANLAYIŞI1-Islamı Ortaya Çıkaran Koşullar 42-İslam Arap Putperesliği mi? 73-Sözde Cahiliye Devri 154-Gerçek Din Nedir 175-Ülkemizde Din Savunmaları 196-Ahlak'in Kaynagi Din mi Biyoloji mi? 207-Aramızdaki Fark 208-Bizler Neden İnanmıyoruz 219-Semavi Dinlerin Kökeni ve Dinsiz Yaşam 22HZ.MUHAMMED'İN HAYATI1-Çocukluk ve Gençlik Dönemi 252-Hz.Muhammed ve Hatice 263-Hz.Muhammed 40 Yaşından Önce putperest miydi? 274-Hz.Muhammed ve peygamberlik kariyerinin baslangici 285-Hz.Mumhammed'in Peygamberlik Ücreti 306-Hz.Muhammed'in Asıl Amacı 317-Medine'ye Hicret 348-Hz.Muhammed'in Böl ve Elegeçir Taktiği 369-Hz.Muhammed'den Mucize İsterlerse 3710-Hz.Muhammedin Cennet Vaadleri ve İnsanlari Şiddete Tesviki 4011-Muhaliflerin Hile ve Tuzakla Öldürülmesi 4312-Hz.Muhammed Dönemi Baskınlar ve Yağmalamalar 5013-Hz.Muhammed Dönemi Tecavuz, İşkence ve Şantaj Örnekleri 5214-Hz.Muhammed'in Eşleri 5415-Hz.Muhammed'in Muhtemel Hastalığı (Akromegali Hastalığı) 6116-Hz.Muhammed'e Suikast Girişimi 6417-Hz.Muhammed'in Ölüm Korkusu 6418-Hz.Muhammed'in Hazin Cenaze Töreni 65HADİSLER ve KAYNAKLARI1-İslamda ki Yeri 692-Kuranda ki Yeri 703-Hadis Kaynakları 714-Kutub-i Sitte'den Hadis Örnekleri 72ARAP TANRISI ALLAH1-Allah Kelimesinin Kökeni 752-Arap Mitolojisinde Allah 783-Kuran'da Tanrı Allah İnsan Şeklinde Tasvir Edilir. 804-Tanrı Allah Zamandan ve Mekandan Münezzeh mi? 815-Tanrı Allah'ın Ahirette Bacak Açması 826-Arşta Tuvalet Yok mu? 867-Tanrı Allah'ın Hür İrade Anlayışı 848-Tanrı Allah Herşeyi Bilebilir mi? 859-Merhamet sahibi! Tanrı Allah 8710-Tanrı Allah'ın İnsan Psikolojisinden Haberi var mı? 902


İSLAM VE KURAN EVRENSEL Mİ?1-İnsan Hakları, Eşitlik ve Kuran 922-İslam Hoşgörü ve Barış Dini midir? 983-Araplar İcin Yazılan Kuran 1034-Kuran Korundu mu? Veya Değişmedi mi? 1025-Kuran Allah Kelamı mı? 1046-Kuran'ı Hz.Muhammed mi Yazdı? 1077-Kuran neden Hz.Muhammedin sağlığında kitaplaşmadı? 1138-Kurana Göre Tevrat ve İncil Değişmiş mi? 1149-Musa Gerçekte Mısırda Yaşadımı? 11810-Zülkarneyn (Çift boynuzlu) Hikayesi 12111-Adem ve Havva Gerçek mi? 12212-İslâm'da ve Kuran'da Kölelik 120İSLAMİYET DE KADINA BAKIŞ VE KURAN1-İslamiyet Öncesi Arap Kadını 1212-Kuran'da Kadına Bakış 1243-Kuran'da Çok Eşlilik ve Müslüman Savunmalarına Cevaplar 1254-Kuran'da Kadına Getirilen Sınırlamalar 1265-İslama Göre Kadının Çalışması Caiz midir? 1286-Kuran'da Muta Nikahı 1307-Cariyelik 1348-Kuran'da Yetim Kızlar ve Kaynakları 1399-Pedofilinin (sübyancılığın) Kuran’daki Yeri 14210-Eski Türklerde Kadına Verilen Değer ve Müslümanlık 165İSLAM'DA GANİMET HÜKÜMLERİ1-İslam Hukukun'da Ganimet: 1472-Ganimet Hükümleri ve Cenevre Sözleşmesi 1493-Ganimet Hükümlerine İslami Bakış 1514-Ganimet Savaşları İle İslamın Yayılması 1535-Ganimetler Hakkında Örnek Hadisler 156KURAN'DA DÜNYA VE EVREN1-Arşın Su Üstünde Olması: 1592-Kuran'da Dünya ve Evrenin Yaratılış Aşamaları 1603-Kuran'daki “6 gün” kavramı 1644-Kuran'ın Düz Dünyası 167BİLİM VE İSLAMİYET1-Bilimsel Kanıtlara Göre Evren, Dünya ve Canlılar 1942-Belli Başlı Bilim Dışı Ayetler 1953-Deniz Sulari Karismaz mı? 2004-Sözde İslam Alimleri 2033


ÖNSÖZMalesef İslam ülkelerinde Müslümanlar inançlarının son ve mükemmel din olduğuna inanıyor,Kitaplarını Allah kelamı görüyor ve dinlerininde tartışmasız gerçek olduğunu kabul ediyorlar. Bueleştiriye kapalı ve tahammülsüz mantıkla da inanmayanlara bu inanclarını dayatıyorlar.İslami kurallarla yönetilen ülkelerde eğer bir kişi araştırıp öğrendikten sonra İslama inanmamayıseçerse Müslümanlarda ki bu saplantılı mantık nedeniyle dinden çıkmanın bedelini canıyla ödüyor,veya ömrünü hapislerde tamamlıyor. Üstelik Müslümanların tartşmasız doğru kabul ettikleri İslamiöğretilerin gerçek dışı olduğu çağımızda rahatlıkla kanıtlanabilir durumda. Müslüman toplumlarmaalesef bu açık gerçekle yüzleşmekten sürekli kaçıyorlar. Oysa İslamın gerçek dışı olduğunuortaya koyan kitaplara ve ciltler dolusu bilgiye internette ve piyasa da ulaşmak mümkün.Örneğin islami öğretide geçen; Adem ve Havvanın sadece bir masal olduğunu Evrim Teorisi,arkeoloji ve genetik bilimi ispatlamış durumda, 6 günde yaradılış hikayesinin gerçek dışı olduğunuAstronomi bilmi ispatlayalı nerdeyse 300 yıl oldu, Savaşlarda ganimet adında yağmanın helal oluşuçağımız yasalarına göre insanlık suçu, Kadınların sadece anne ve eş görülerek toplumsal hayattansoyutlanması, kölelik, cariyelik ve çocuk istismarı gibi çağ dışı uygulamaların kuran'da kendine yerbulabilmesi hem düşündürücü hemde ilahi kaynaklı bir kitap olmadığının da kanıtıdır.Din kitaplarında anlatılan; Mısırdan çıkış, Zulkarnyn, Nuh Tufanı, Süleyman ve Saba Melikesi gibihikayelerde ki tarihi kayıtlarla uyumsuzluk, akla ve bilime aykırılıklar dinlerin sadece masalolduğunuda ortaya koymaktadır. Ayrıca Kuranda yazan ve günümüzde uygulanamaz durumda olanhükümlerde Kuran'nın ilahi bir kaynaktan gelmediğinin, kişisel çıkar için yazıldığını ve ancakogünün şartlarına uygun olduğunun kesin kanıtlarıdır.Örneğin; Kuran'da ilahi bir hak görülen köle, cariye, savaşta ganimet, cizye, vb. uygulamalar artıkçağdışı kalmış ve geçerliliğini yitirmiş hükümlerdir. Bu hükümleri içeren ayetler uluslararası hukukkurallarına göre İnsanlığa karşı işlenmiş ağır suçlar kapsamına girer. Bu suçu işleyenlerin de uluslararası mahkemelerde yargılanması gerekir.Kendini Müslüman olarak gören herkez; Kuran'da çağımızda uygulanamaz ve suç teşkileden buhükümler neden var diye sorması gerekmez mi?Görmek istemeyene elbette gerçekleri gösteremeyiz ama aklını kullanan ve kanıtları görebilenkimseler için din büyüklere masallardan başka bişey değildir ama malesef kanlı masallardır.Bu masallar nesilden nesile günümüze kadar geldiler ama artık böyle devam etmemeli. İçindeyaşadığımız bilgi çağında İnsanlığın bu kanlı masallardan kurtulması, daha aydınlık bir gelecek içinzorunludur. Amacım İslami inanç sistemini oluşturan belli başlı konuları inceleyerek bu açıkgerçekleri ortaya koymak ve böylece okuyucuların doğru bildikleri yanlışlarla yüzleşmesinisağlamaktır. Umarım sizlerin gerçeklerle yüzleşip dini sorgulamanıza yardımcı olabilirim.4


İSLAM ve ÜLKEMİZDE DİN ANLAYIŞI1-İslam'ı Ortaya Çıkaran Koşullarİslam ve Hz.Muhammed nasıl ortaya çıktı? Hz.Muhammed bir mağarada hayal gördü ve şimdi 1,5milyardan fazla insan ona inanıyor. Bu mudur? Elbette hayır. İslam’ı ve Hz.Muhammed’i ortayaçıkaran bazı koşullar ve olaylar var. O zamanki Arap toplumundaki bu değişiklikler bazıpeygamberler ortaya çıkardı. Bazı şairler çıkıp peygamberlik iddiasında bulundular. İçlerindenHz.Muhammed değil de bir başkası da galip gelebilirdi ama durum çok da farklı olmazdı o haldesorun Hz.Muhammed değil. Sorun Arap yarımadasında o çağda yeni bir dinin doğup güçlenipgelişmesine yol açan koşullardır. Bu insanlar nasıl ve neden din etrafında bir araya gelmiş?Eski zamanlarda siyasi otorite ve dini otorite toplum yönetiminde söz sahibiydiler. Bu yalnızAraplarda böyle değil herkeste her millette böyleydi. O çağlarda insanlar gaddardı. Uyguladıklarıvahşet kimi zaman azalır kimi zaman artardı. Peki madem bu o donemler icin normal olarak kabulediliyorsa, neden islam tarihindeki; yağma, tecavüz olaylarını ve savaşlardaki vahşeti eleştirelim?Asırlar önce ki toplumsal düzende bu normaldi demeyip de eleştiriler yöneltelim? Bu bir çiftestandart olmaz mı?Hayır, olmaz. Çünkü İslam’ın Allah katından indiği iddia ediliyor. Eğer bu din her şeye kadir herşeyin üstünde zamandan ve mekandan münezzeh tek gerçek tanrı tarafından indirildi ise bu dinininsanlara yaptırdıklarının sadece asırlar önce değil günümüzde de normal karşılanması gerekirdi.Oysa bu kitap okunduğunda görülecektir ki Kuran'da ve islam tarihinde öyle olaylar vardır ki açıkcasoykırım ve insanlık suçu içermektedir. Bu yapılanları Tanrının emrettiğini düşünmek ve haklıgörmek Tanrı kavramına hakaret olur.Arabistan’da İslam’ın doğduğu kuzey taraflarında toprak verimsiz tarımsal üretimin çok düşükolması kabileler tarzında bir örgütlenmeyi meydana getirmişti. Elbette bu tarz bir ekonomik yapıadetleri gelenek ve görenekleri etkiliyordu. Mülkiyet nasıl klanın ortak malıysa suç ve cezadaortaktı. Şöyle ki bir kabileden biri bir başka kabileden birini öldürürse iki kabile arasında savaşçıkabiliyordu ya da kan bedeli ödeniyordu ama bu diyeti ödeyen katilin bizzat kendisi değilkabilenin tümü oluyor mesela kabilenin ortak malı olan keçilerden elli tane verilmesi gibi. Buşekilde suçun telafisine (diyet ödeme) ya da intikam girişimine (savaş, kan davası) suçu işleyenbirey değil klanın tamamı muhattap oluyordu. Kabileler arası kavgalar kaçınılmaz olarak çokfazlaydı su meselesi vb. en ufak şeyde bir kişinin şiddete baş vurması sonucu bir cinayetgerçekleşirse iki kabile hemen vuruşurdu. Arabistan gibi kaynakların yeterince iyi işlenmediği veüretimin çok ilkel olduğu bir coğrafya da kaynaklar yüzünden çarpışmalar çıkmakta, hele bu kurakverimsiz coğrafyada çarpışmalar daha çok ve daha şiddetli olmaktaydı.Akrabalık çok önemliydi. Kabilenin içinde katı bir hiyerarşi vardı. Ama ilginçtir tam bir demokrasivardı. Kabilenin ortak kararıyla kabile reisi seçilirdi sonra da bu reislerin biri hepsinin başı olurdu.Kabileler genelde savaş durumunda bir araya gelirlerdi. Medine nispeten tarıma elverişliydi.Mekke’de böyle bir durumun söz konusu olmaması onları tarım ve hayvancılıktan çok ticareteitmişti. Kervanlar vardı ve bu kervanları zaman zaman yağmalayanlar oluyordu. Kervanların veticaretin güvenliğinin sağlanması Mekkeliler için hayati bir önem taşıyordu. Eğer ticaret yollarınıngüvenliği sağlanacaksa bu ancak Arapları bir çatı altında toplamak ve bir devlet kurmaklamümkündü. Arapları bir araya getirecek tek güçte eski çağlarda olduğu gibi dindi, Tanrının seçilmişkulu olmak idi.5


Biraz siyasi yapıdan da bahsedelim: Kabileler halinde yaşamda kabile liderliği babadan oğulageçmezdi. Kabile lideri olacak kişi; dürüst, cesur, iyi savaşçı olmalıydı ama tabii ki kabile liderliğigörevini bir ömür boyu yürütürdü kabile lideri.Darü’n Nedve denilen bir yer vardı Mekke’de. Kabe’nin yakınına kurulmuş ve kapısı Kabe’yebakan bir binaydı. İşte Mekke’nin ileri gelenleri burda toplanır aralarında karar alır önemli konularıticaret, savaş vb. karara bağlarlardı. Dar’ün Nedve bir bakıma meclis işlevi görmekteydi Şuhalde henüz başlangıç aşamasında da olsa devlet yapılanması vardı. Nüfus artışı ticaretin veişbölümünün gelişmesi insanları bir devlet örgütlenmesinde bir araya gelmeye zorluyordu.Bu Dar’ün Nedve’ye gelip görüş bildirmek için 40 yaşına gelmiş bir Mekke'li erkek olmakyeterliydi işte böyle hem kabile tarzı bir ilkel yaşam hem de çağına göre oldukça ilerici birörgütlenme tarzı söz konusuydu. Yalnız bir şey dikkatinizi çekti mi? Mekke ileri gelenlerinintoplandığı Dar’ün Nedve’ye gelmek için 40 yaş şartı var. İşte bu bize Hz.Muhammed’inpeygamberlik iddiasının neden kırk yaşında olduğu hakkında bir fikir verebilir. Hz.MuhammedDar’ün Nedve’ye girip çıkacak ve Mekke’nin saygın, zengin önemli kişileriyle ittifak yapacaktı. Buda gösteriyor ki Hz.Muhammed’in yanında toplananlar tıpkı diğer peygamberler Museylime veTuleyha’nın yanındakiler gibi çıkar ilişkileri içinde bir araya gelmekteydi. Hatta Ömer ve Ebubekirgibi ileri gelenlerden iki kişi kızlarını Hz.Muhammed’e vererek bu ilişkiyi daha da perçinlemiş.Hz.Muhammed ise bir kızını Osman’a vermiş o kızı ölünce diğer bir kızını daha zenginliği dilleredestan Osman’la evlendirmişti. Hatice ile evlenmesi Hz.Muhammed’e olağanüstü bir prestij vezenginlik de kazandırmıştı. Dahası Muhammed’in akrabalarından Talha da zengindi. İşte bu zenginve önemli kişiler İslam’ın asıl kurucularıydı. Hz.Muhammed’in yanında ve diğerlerinin yanında dasamimi bir inançla toplanan elbette vardı ama çoğunluk çıkar amacı güdüyordu. Uhud’dapeygamberin kesin emrine rağmen okçuların yerlerini terkederek yağmaya katılması, Huneyndönüşü ganimet paylaşımı yüzünden Hz.Muhammed’i semure ağacının altında sıkıştırıp nerde isedayak atmaya kalkmaları dahası ona “yalancı” ve “cimri” demeleri, yanı sıra Kuran’da önceganimetlerin tamamının sonra ise beşte birinin Hz.Muhammed’e ait olması bu çıkar ilişkisininkanıtıdır.Gelin bir de İslam’ın en değerli kitabı Kuran’a bakalım:Bakara -79 “Artık vay hallerine; kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığındasatmak için "Bu Allah katındandır" diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vaykazanmakta olduklarına.”Demek ki bu durumdan koşulların uygunluğundan istifade etmek ve çıkar sağlamak amacıylapeygamberlik iddiasında bulunan sadece Muhammed değildi. Onlar Muhammed’e göre yalancıpeygamberlerdi ama onlara göre de Muhammed yalancı bir peygamber di. Hakikatte hepsi birbirinden farksızdı.İslam’dan önce de Hac ve Kabe vardı. Bu Kabe’ye Arap yarımadasının uzak yerlerinden gelenlervardı. Amma bir usul vardı ki şu yanında yiyecek getirmek yasaktı. Yiyecekle gelmek Allah’agüvenmemek oluyordu. Günlük elbiseyle tavaf edilmezdi dışardan da elbise getirilmezdi. Peki neyapılırdı ihram bu işe bakan aileden satın alınırdı. Neden? İslam öncesi de Allah’ın mekanı olanKabe’ye tertemiz elbiseyle girmek gerekti. Üzerinizdeki elbiseler belki de haram işlerken deüstünüzdeydi Allah’ın evini bunlarla kirletmemeli. Peki yoksul olanlar da var mıydı tavafa gelenlerarasında? Evet vardı. İhram alacak parası olmayanlar Kabe’yi çırılçıplak tavaf ederdi kadın ya daerkek fark etmez.6


"Peygamberin izniyle ihramdan çıkıp Mina'da bulunan kadınlarımıza yöneldik. Zekerlerimizdenmeni damlıyordu" (Buhari Hac/81; Müslim Hac/141)Bu hadis hem Buhari’de hem Müslim’de var. Yani sahihliği tartışılmaz demek ki Mekke’ninfethinden sonra örtünme ayetleri inmeden evvel Müslümanlar da çıplak tavaf etmişler. AyrıcaMekke Kureyş’in kontrolünde iken Hudeybiye barışında anlaşma yapılmıştı, Müslümanlara bir yılsonra Hac için izin verilmişti. O sırada Kabe Kureyş’in kontrolünde olduğundan tavaf onlarınistediği gibi ihramı satın alarak ya da çıplak yapılmıştı. Ve erkekler bir sürü çırılçıplak kadınıgörünce de doğal olarak zekerlerinden meni damlıyordu.Kabe ziyareti bugün nasıl büyük bir kazanç kaynağı ise o zamanlar da durum böyle idi. Kabe’debazı hizmetler vardı ve bu hizmetlerin her birini yönetici konumunda olan aileler tedarik ederdi:Hicabe: kabe perdeciliği ve anahtarlarının korunması Sedanet: Hicabe’nin yardımcılığı Kabekapıcılığı. Rifade: Hacılara yemek verme Sikaye: Hacılara su verme. Bu görevlerden Sikayevazifesini Hz.Muhammed’in dedesi Abdulmuttalib, Abdulmuttalib ölünce de oğlu Ebu Talib yerinegetiriyordu. Yani Hz.Muhammed’in ailesi de bu Hac işinin kaymağını yiyenlerdendi.Mekke Medine dolayları inanç olarak nasıldı? Aslında buralar inanç olarak bayağı renkli ve çeşitliidi. Medine’de önemli sayıda Musevi vardı, Mekke ekseri putperestti, putları reddeden Hanifler devardı. Yabana atılmayacak kadar Hıristiyan Arap da vardı; bunlar Roma etkisiyle Hıristiyanlaşmıştı.Hıristiyan ve Hanif inancının bir sentezi olan Rukus inancı da vardı.Peki Arap yarımadasında ki Hz.Muhammed de dahil bütün bu peygamberlerin amacı neydi? BunlarArapları kendi etraflarında bir arada toplamak ve tüm Arap yarımadasına hakim olmak istiyorlardı.Onların da aynı Hz.Muhammede inananlar gibi müritleri vardı. Alın bir örnek tamamen İslamikaynaklardan:"İlk dinden dönme hareketi Peygamber (s.a.s)'in sagliginda Yemen'de ortaya çikmisti. Kendisininpeygamber oldugunu iddia eden Esved el-Ansî, topladigi kuvvetlerle önce Necran bölgesini,pesinden de San'ayi, Vali Sehr ile yirmi bes gün savasarak ele geçirdi. Hz. Peygamber'in Amil vemuallimi olarak bölgeye gönderdigi Mu'az b. Cebel, Ma'rib'de bulunan Ebu Musa el-Esari'yeiltihak etmis daha sonra Ikisi birlikte Hadramevt'e gitmislerdi (Taberi, III, 229-230).Ibnül-Esir'in ifadesiyle, "Esved'in çikarmis oldugu fitne bir alev gibi, Hadramevt'ten Taif, Bahreynve Ahsa'dan Aden'e kadar her yeri kaplamisti" (Ibnül-Esir, II, 338).Hadramevt'te toplanan müslümanlar endiseli bir sekilde beklerken, durumu haber alan Rasûlüllah(s.a.s)'in, Yemen bölgesinde bulunan müslümanlarin tamamina yönelik, Esved'e karsi savasilmasiemri bölgeye ulasti. Veber b. Yuhannis vasitasiyla gönderilen mektubta; dinin korunmasi,mürtedlere karsi savasilmasi, Esved el-Ansî'nin açikça savasilarak veya gizli bir tertiple ortadankaldirılmasi ve bu emrin Islâm'da sebat eden bölgedeki bütün müslümanlara ulastirılmasi gibitalimatlar yer almaktaydi" (Taberi, III, 231; Ibnül-Esîr, II, 338)."Rasûlüllah (s.a.s)'in emri San'a'daki müslümanlara ulastigi zaman, planlanan bir suikast ile Esvedel-Ansî, Firûz adindaki biri tarafindan öldürülmüs ve Kenan bölgesi tekrar Islâm'in hâkimiyetinegirmisti. Onun öldürüldügü haberi Medine'ye Rasûlüllah (s.a.s)'in vefat ettigi günün sabahindaulasmisti" (Taberi, III, 227 ).Ama içlerinden galip gelenin adı ve ayetleri yaşayacaktı. Bu kişi Hz.Muhammed oldu!7


2-İslam Arap Putperesliğidir.A-Putperesliğin Tanımı"Putperestlik, genel anlamda bir nesne, görüntü veya fikre tapım içeren bir dini uygulama,anlayış veya inançtır." (http://tr.wikipedia.org/wiki/Putperestlik)Peki İslam öncesi Arap yarımadasında hakim din olan Putperestlik nasıl bir inanç? Gelin bunuKuran’a bakarak görelim:Lokman-25 “Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, mutlaka “Allah”derler. De ki: “Hamd, Allah’a mahsustur.” Fakat onların çoğu bilmezler.”Yunus-18 “Allah’ı bırakıp, kendilerine ne zarar, ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve “İştebunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır” diyorlar. De ki: “Siz, Allah’a göklerde ve yerdeO’nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? O, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır,yücedir.”Zumer-3 “İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler, “Bizonlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar. ŞüphesizAllah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı venankör olanları doğru yola iletmez.”Zuhruf-19 “Onlar, Rahmân’ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onların yaratılışına şahit mioldular? Onların (yalan) şahitlikleri yazılacak ve sorgulanacaklardır.”Yani İslamiyet öncesi dönemde putperestler de Allah’a inanıyordu. Ama putları kendilerini Allah’ayakınlaştırıcı olarak görüyorlardı.B-Putperest Örf ve İbadetleriPutperestlik, Farsça kökenli bir sözcük olan put sözcüğünden türemiştir. Pupereslik inançsisteminde görülen örf ve ibadetleri ve islamda ki uygulamaları inceleyelim;1-Ayinler.2-Namaz.3-Oruç.4-Hac.5-kurban.6-Sünnet7-Takı,tütsü ve büyüler8-Telbiyeler İlahiler şiirler9-Sembol ve dövmeler8


1-AyinlerKutsal ve özel günlerde genellikle mabetlerde toplanan putperestler geleneklerine göre çeşitligösterilerde bulunur, ilahiler söyler, toplu ritüeller yaparlar. Ateş üzerinden atlama ya da ateşüzerinde yürüme, vücutlarına şiş batırma bu gösteri örneklerindendir. Kutsal bir puta, geçmiştekikutsal saydıkları kişiden kaldığına inandıkları bir nesneye saygı gösterisinde bulunur, etrafındadöner ya da koklayıp öperler.Yıllık ayinlerin dışında mevsim başlarında, özellikle ilkbahar ve sonbaharda yapılan ayinler devardır. Belirli günlerde güneş ve ay festivalleri yapılır.Türlerine göre ayinlerde kutsal saydıklarısudan içer, kutsal saydıkları yiyecekten yerler. Dualar eder, dileklerde bulunurlar. Putperestlerin buayin adetlerinin İbrahimi dinlere de geçtiği görülmektedir. Noel kutlamaları Mitra paganlarındangeçmedir.Putperest Arapların yevmül Arabu dedikleri cuma toplantıları, kandil geceleri, aşure günleri, cemayinleri pagan kökenlidir.2-NamazPutperest ibadetlerinden biri namazdır. Namaz, güneş kültünün ritüellerinden biridir ve Hint kökenlibir ibadettir. İslam öncesi Araplar da namaz kılarlardı. Günümüzde Hindular da namaz ritüellerinidevam ettirirler. Sansktitçe ''Surya'' Güneş, ''Namaskara'' ise Selamlama veya Bağlantı demektir.Böylece "Surya Namaskara" ''Güneşle Bağlantı'' anlamına gelmektedir. Surya Namaskara,bedende akan güneş enerjisinin canlandırma tekniğidir. Arap putperestlerinin namaz kıldığıKur'an'da yazılıdır.Enfal-35 “Onların Kabedeki namazları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir.Küfrünüzden dolayı azabı tadın.”Bilindiği üzere Arapça'da “salat” namaz demektir. Genelde meallerde dua olarak çevrilmektedir.Bu ayette putperestlerin kıldığı namazın şekli eleştirilmektedir.Putperestler de günde 5 vakit namaz kılarlardı.Şaharit namazı - Sabah namazıMusaf namazı - Öğle namazıMinha namazı - İkindi namazıNeilat Şerarim namazı - Akşamüstü namazıMaarib namazı - Akşam namazıKaynak; Hayrullah örs, Musa Ve Yahudilik, s.399-405; Doç.Dr. Ali Osman Ateş, Asr-ıSaadette İslam; Şaban Kuzgun, Hz. İbrahim Ve Hanifilik, s.117; Epstein, Judaism.Kuran'da geçen namaz vakit sayısı 3 olmasına rağmen 5 vakit kılınıyor olması zamanla putperestdöneme dönüldüğü şüphesi taşımaktadır. Aynı şekilde abdest de putperestlerde vardı. Cünup oluncaboy abdesti alırlardı. (İbn-i habib, Muhabber)9


3-OruçGüneş kültüne sahip putperestlerin ibadetlerinden biri de oruçtur. Namaz vakitlerini güneş zamanlıayarladıkları gibi oruçlarını da güneşin doğuş ve batışına göre ayarlarlardı. Orucun başlangıcı bileİslamiyet'teki gibi ay'a göre tespit ediliyordu. Tıpkı, bugünkü Müslümanlar gibi, ay'ı görmek içingözetleme heyetleri bile kuruluyordu. (Hayrullah Örs, Musa Ve Yahudilik)İslamiyet öncesi arap paganlarının ilginç gelenekleri vardı.: Bunlar Ramazan dedikleri ayda biray oruç tutarlar, Mekke'ye Hacca gidip Kabenin etrafında 7 kez dönerler, Kara Taşı (HacerülEsved) kutsal sayar Kara Taşı'ı öpeler ve günde dört veya 5 vakit namaz (salat) kılarlar, şeytantaşlarlardı. ( Is Allah the Same God as The God of Bible?, M. J. Afshari, p 6, 8-9, İslam, BeliefsAnd Observances, Caesar E. Farah)Aişe anlatıyor: Islam öncesinde Kureyş, Aşure gününde oruç tutardı. (Buhari, e’s-Sahih, Kitabu’sSavm/1.) Sabiilik, yıldız kültüne sahip bilinen en eski pagan dinidir. İlginçtir ki Sabiiler de 3 vakitnamaz kılar ve 1 ay oruç tutarlardı. Farz orucun dışında nafile oruçlara da sahiptiler. (İbn Nedim,El Fihrist, s. 442-445)Kuran'da önceki toplumlarda da orucun olduğu yazılıdır:Bakara-183. “Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç, size de yazıldı (farz kılındı).Umulur ki sakınırsınız.”Eski Çağ dinlerinde, oruç özellikle, rahiplerin Tanrılara yakınlaşmaya hazır olmalarını sağlamayayarayan bir yoldu. Helenistik Dönemin inançlarına göre, Tanrılar bir takım kutsal öğretileri ancakoruç tutan kişilere vahiy yoluyla gönderirlerdi. Bazı eski kültürlerde ise oruç, öfkelenen Tanrılarıteskin etme gibi amaçlara yönelikti. Sibirya Tungu şamanları ise, ruhlarla ilişki kurabilmek içinoruç tutarlardı.Bütün dinlerde, belirli zamanlarda oruç tutma geleneği vardır. Budha rahipleri, gene belirlenmişgünlerde oruç tutarak günahlarını itiraf ederek, arınacaklarına inanırlar. Hindistan’da Sadhular genegünahlarından arınmak için oruç tutarlar. Çin’de göksel Yang ilkesinin başlamasından önce belirlibir süre oruç tutulur.4-Hacİslam öncesi Araplar'da Kabe putperestlerin en kutsal mabediydi ve bölge halklarının hacmekanıydı. Putperestler tıpkı günümüz müslümanları gibi Kabe etrafında 7 kez tavaf yaparlardı.Kureyş dışından gelen Bedevi putperestler tavafı çıplak olarak yaparlardı. Putları ziyaret, HacerülEsved taşına el sürme ve öpme, Safa ve Merve tepeleri arasında gidip gelme, şeytan taşlama hacibadetinin en önemli ritüellerindendi. Putperestlerin hac sırasında hep bir ağızdan yaptıkları telbiyede aynen şöyleydi:Lebbeyk allahümme lebbeyk.La şerike leke illa şerikun huve lek.Temlikuhu ve ma-melek10


Eğer Mekke'ye bir gün yolunuz düşerse insanlar kisve denilen bir örtüye bürünmüş bir küpünetrafında toplanmış göreceksiniz. Bu taşın odak noktası da Hacıların “siyah taş” dediği taştır. Butaş, küpün güneydoğu ucundadır ve kış güneşinin doğduğu yere bakar. Gene Kabe'de bu taşı öpeninsanlar göreceksiniz. Neden diye soracak olursanız taşı öptüğünüzde günahlarınızdan arınıpYENİDEN DOĞMUŞ gibi olacağınızı söylenecektir. Biraz daha etrafta dolaştığınızda insanların buküpü 7 kere tavaf ettiğini göreceksiniz. Bunların hepsi putperest Arap geleneklerinin kalıntılarıdır.Ayrıca Kabe hiçbir zaman yahudiler ve hristiyanlar tarafından kutsal sayılmamıştır. Tevrat veİncilde Kabe ile ilgili tek bir ayet dahi olmaması bunu kanıtlamaktadır.5-KurbanEski çağlarda insan kurban edilmesi, bir nevi temizlenme ve sihir vasıtasıydı. Ailenin ilk çocuğuTanrı'ya ait kabul edilir ve kurban edilmesi gerekirdi. Mısırlılar ise köpek başlı olarak tasvir ettikleriinsanlara Ani" diyorlar ve onları "Ay Tanrısına kurban olarak sunuyorlardı. M. Eliade, Anadolu'daözellikle ilk çağlarda hasat mevsimi dolayısıyla yapılan insan kurbanı ve kafa kesme ayinlerineörnek olarak Frigyalılar'ı ele alır. Frigyalıların yüzyıllar önce hasat zamanında insanları, başlarınıkesmek suretiyle kurban ettiklerini, hatta elde mevcut delillere göre, o zamanlar bu âdetin DoğuAkdeniz'in her tarafında yaygın olduğunu kaydetmektedir.İslam öncesi Arapların da eski dönemlerde Sabah Yıldızı'na daha doğmadan büyük bir acele ileinsan ve beyaz deve kurban ettikleri, yine önemli putlardan Uzza'ya oğlanlarla, kızların ve esirlerinde kurban edildikleri ileri sürülmektedir. Yakın dönemde ise insandan vazgeçilmiş, hayvankurbanına geçilmişti. Putlara özel kurban kestikleri gibi genelde Safa ve Merve tepelerine dikilmişkayadan putlara kurban keserlerdi. Bu kayaların bir İsaf diğeri Naile adlı puttu. İsaf ve Naile ikisevgiliydi ve Kabe’nin kutsallığını kirlettikleri için öldürülmüş, daha sonra efsaneleşerekkutsallaştırılmışlardı. Araplar, putlara adak da adarlardı. Dilekleri gerçekleştiğinde, önemli işlerindeve uzun seyahatlerinde adak keserlerdi. Adaklarının çoğu da ilk çocuklarının erkek olması içindi.6-Sünnet:Antropologlar sünnetin başlangıcı hakkında görüş birliğine varamamıştır. 6.000 yıl önce antikMısır’da sünnetin varolduğu eski Mısır piramitlerinde bulanan bazı mumyaların sünnetli olduklarıgörülmesi ile kesinleşmiştir. Tarih boyunca mısırlılar, Yahudiler ve Babillilerin sünnet adetine sahipoldukları tespit edilmiştir.Sünnet pagan geleneğinin tek tanrılı dinlere uzantısıdır. İslam öncesi putperestler de sünnet adetinesahiptiler. Putperest Araplarda hem kadın hem de erkekler sünnet edilirdi. Hadislerde Muhammedin,halifelerin ve ashabın sünnetinden bahsedilmemesi, onların zaten putperest adeti gereğince sünnetliolduklarını gösterir. Kadın sünneti sadece putperest Araplarda değil, eski Mısırlılarda da mevcuttu.Mısır’da yapılan arkeolojik kazılarda bulunan bazı kadın mumyalarının sünnetli olduğu belirlenmiş,kadın sünnetinin nasıl yapıldığı M.Ö 1600’lü yıllardan kalan duvar resimlerinde detaylı bir şekildetasvir edilmiştir.Bu, kadın sünneti geleneğinin kökeninin çok eski çağlara dayandığının göstergesidir ve sünnetgeleneğinin tarihinin tek tanrılı dinlerden daha eski olduğunu, asıl olarak bir pagan geleneğiolduğunu, tek tanrılı dinlere pagan toplumlardan geçtiğini gösterir. Tıpta erkek sünnetinin az da olsabir yararına değinilse dahi kadın sünnetinin hiçbir yararı olmadığı, kadının cinsel isteğiniöldürdüğü, ölüm ve yaralanmalara neden olduğu biliniyor.11


7-Takı, Tütsü ve BüyülerPutperest toplumlarda şans, uğur ve hayır getirmesi için birtakım taş ve takılar kullanmak adettendi.Kendilerini kötü ruhlardan, cinlerden, nazardan koruması için çeşitli nesneleri vücutlarına,boyunlarına takar ya da üzerlerinde taşırlardı. Büyü günümüzde de süregelen ilk çağ paganritüellerinden biridir. Sıradan insanlarda bulunmayan gizli bir gücün sahibi olmak, düşmanlarını,rakiplerini altetmek, aşk ve cinsellikle ilgili isteklerine kavuşmak amacıyla çok çeşitli büyüyöntemleri uygulanırdı.Tütsü ise arınma, temizlenme, kötü ruhları ve cinleri kovma amacıyla paganların okültseremonilerinde, Antik Yunan'da, Hitit Uygarlığı'nda, Babil'de, Firavunlar dönemi Mısır'ında, Romaİmparatorluğu'nda, Hindistan, Tibet ve Japonya'da çok eski zamanlardan beri kullanılmaktadır. Tektanrılı dinlerde bunlar yasaklanmış ve günah sayılmışsa da değişik versiyonlarla sürdürüldüğü birgerçektir. Örneğin muskalar, ayet yazılı kağıtların evlere, arabalara asılması, hastalığa ve nazarakarşı okuyup üfleme, nazar boncukları, mum yakma vb.8-Telbiyeler, İlahiler, ŞiirlerPutperest toplumlar ayinlerinde telbiyeler, ilahiler söylenirdi. Cenaze törenlerinde ağıtlar yakılır,naatlar okunurdu. Örneğin eski Mısır’da ölü evinden kadınlar sokaklara çıkar dövünerek ölüyeağıtlar söylerlerdi. İslam öncesi Araplar da telbiyeler, ilahiler, şiirler çok önemliydi. Enbeğenilenleri Kabe’ye asarlar, (Muallakat-ı Seba Şiirleri) putları için okurlardı. İslam öncesine aitne varsa yakılıp yokedildiği için ne yazık ki bu kültürden elde çok az bilgi kalmıştır. Bunlardan biride 7 Askı denilen şiirlerdir.9-Sembol ve DövmelerPagan inançlarda dilin sembollerle kullanılmasına yoğun olarak rastlanılır. Hemen hemen her pagantoplumda çeşitli semboller mevcuttur. Pentagram denilen beş köşeli ters yıldız en ünlüleridir.Dövme de pagan toplumlarda sıkça kullanılan bir sembol yöntemidir. Hintliler, Japonlar, AmerikaYerlileri ve Afrika'daki bazı kabileler dövmeyi bir süs olarak yaparlarsa da pek çok toplumdadövmenin hastalıklara ve kötü ruhlara karşı koruyucu bir tılsım olarak uygulandığı, bireyintoplumdaki konumunu (köle, efendi, ergen, işçi, asker) vurgulamak için kullanıldığı bilinmektedir.Dövme yapma geleneği hayli eskidir. İ.Ö 2000'lerde Eski Mısır toplumunda dövmenin yapıldığımumyalardan anlaşılmıştır. Mısırlıların dışında Britonların, Galyalıların ve Trakların da dövmelerivardı. Eski Yunanlılar ve Romalılar, barbarlara özgü bir uğraş saydıkları dövmeyi suçlular ilekölelere yaparlardı.Hun kurganlarında çıkan cesetlerde son derece kıvrak çizgilerle ve dekoratif bir anlayışla yapılmışdüşsel yaratıklar ve koç figürlerinden olusan dövmeler görülmektedir. Dinsel-büyüsel kaynaklı budövmelerin is olduğu ihtimali ve deriye şırınga edilmesi ile oluştuğu düşünülmektedir. Hunlara aitPazırık kurganında bulunan bir başkana ait cesetten anlaşıldığı üzere Hunlarda asil ve kahramankişilerin dövme yaptırabildiği, daha sonraları Kazak ve Kırgızlarda da devam eden bu geleneğinyine kahramanlık niteliği taşıyan bireylere uygulandığı bilinmektedir. İlkel topluluklarda dövmeyapılırken törenler düzenlenir. Dövmeyi yapan kişi birtakım dinsel ve büyüsel kuralları yerinegetirmek zorundadır.12


SonuçBuraya kadar anlattığımız putperest adet ve ibadetleri konusunda sanırım herkes hemfikirdir.Müslümanlar da putperestlerin bu ibadetlere sahip olduğunu reddetmez. Bilmeyenler de inceleyiparaştırdıklarında doğruluğunu göreceklerdir.Bunlar din derslerinde, din kitaplarında pek anlatılmadığı için sanılır ki Kur'an'da yazılı olanlarıntümü Hz.Muhammed tarafından getirildi. Görüyoruz ki İslam'ın ve Kur'an'ın getirdiği yeni birşeyyok. Zekat ve sadakaya varana kadar hepsi putperestlerde mevcut. Putperestlerde olmayanlar daYahudilerde var. Peygamberlik, melekler, kıyamet, ahiret, cennet, cehennem gibi. Bu durumdaputperestlikle tek tanrı dinlerindeki ortak ibadetleri nasıl açıklayacağız?İslam dininin ibadetleri ile İslam öncesi Arap putperestlerinin hemen hemen aynı ibadetlere sahipolmasının sebebi nedir?Dinlere inanmayan biri bu durumu dinlerin evrimine bağlar. İslam'ın yeni hiçbirşey getirmediği,Kur'an'da yazılı olanların tümünün putperestlerden ve Yahudilerden derleme, toplama olduğugerçeği karşısında İslamcı savunmaya geçer; Dinlerin evriminin doğru olmadığı, İslamın Adem'denitibaren varolduğu, değişik adlarla da olsa peygamberlerin daima İslam'a çağrı yaptıkları, namaz,oruç, hac, zekat, kurban, sünnet vb. ibadetlerin başından beri olduğu ancak toplumların zamanlaİslam'dan saparak putlar ve ilahlar edindikleri, İslam'dan miras aldıkları ibadetleri bu putlara veilahlara yaptıkları şeklindedir.Örneğin büyük çoğunluğu müslüman olan Türkler zamanla İslam'dan saptığını, putlar edindiğini veAllah'a ilaveten ay tanrısı, güneş tanrısı vb. ilahlara taptığını ama namaz kılmaya, oruç tutmaya,hacca gitmeye, zekat vermeye, sünnet olmaya devam ettiğini düşünelim. Türklerde bunlar var mı?Yok! Bu ibadetlerin Türklerde olmayıp Arap putperestlerince korunması nasıl izah edilebilir?Kabul etmesi zor olsada sonuçta tüm müslümanlar Arabistanda inanılan bir dişi tanrıyainanmaya devam ediyor.Kuran esas itibariyle Arap putperesliğine ve geleneklerine yer verdiği için Yahudiler, Hiristiyanlarve "Hanifler müslüman olmaktan kaçınmışlardir, Abû Amr olayi bunun tipik örneklerindenbiridir.Medîne'de Evs'lerin liderlerinden biri olan Abû Amr b.Seyfi b. al-Numan, Muhammed'in bütünisrarlarina ragmen Islâmiyeti kabul etmez. O kadar ki sirf Islâm'a karsi oldugunu anlatmak içinkendi toplumunu terkedip Mekke'ye göç eder. Fakat az zaman sonra Medine'ye döner veMuhammed'in yanina giderek sorar: "Nedir senin getirdigin din?". Bu soruya Muhammed: "Benimgetirdigim din Haniffiya'dir, yani Ibrahim'in dini'dir" diye cevap verir. Bunun üzerine Abû Amrsöyle der:"Eger getirdigin din Ibrahim'in dini ise, benim de izledigim zaten o'dur". FakatMuhammed ona :"Hayir senin izledigin din, Ibrahim'in dini degildir" deyince Abû Amr kizar vesöyle karsilik verir: "Evet o'dur, fakat sen, Ey Muhammed, Haniffiya dinine ait olmiyan seyleri(Ibrahim'in dinine) ekledin". Bucevaba karsi Muhammed: "Hayir ben onu en saf sekliyle getirdim"deyince Abû Amr dayanamaz ve Muhammed'i yalancilikla suçlayarak söyle der: "Tanri yalanciyievsiz barksiz ve yapa yalniz biraksin ve gurbette öldürsün" .Daha baska bir deyimle Abû Amr sunu anlatmak ister ki Hz.Muhammed,geleneklerine yer veren hükümlerle doldurmaktadir.Kur'ân'i Arap13


C-Fİl OlayıBirde kuranda Fil Suresi vardır ki bu süreyi ve surede anlatılan olayın islam tarihindeki inişnedenini okuyan biri bu işteki garipliği anlayabilir.İslami Kaynaklarda Fil Olayı:Habeşistan Krallığına bağlı Hristiyan Ebrehe Yemen valiliğini sürdürdüğü sırada San’â şehrinde“Kulleys” denilen ve yer yüzünün hiçbir yerinde benzeri görülmeyen bir kilise yaptırdı. Sonra kralNecâşî’ye bir mektup yazarak : “Ben senin için eşi ve benzeri görülmemiş bir kilise yaptırdım, Araphacıları bu kiliseye çevirinceye kadar bu işin peşini bırakmayacağım.” dedi.Araplar arasında bu kiliseden bahsedilince, Fukaymoğullarından birisi öfkelenerek çıkıp bu kiliseyegeldi ve def-i hacetini yapıp burasını kirlettikten sonra ailesinin yanma geri döndü. Bu durumEbrehe’ye bildirildiği gibi ayrıca ona bunu yapan kimsenin Arapların hac maksadıyla Mekke’deziyaret ettikleri Ka’ be taraftarı birisi olduğunu ve hacıların Ka’be’den buraya çevrileceğiniduyduğu için öfkelenerek bunu yaptığını, söylediler. Bunun üzerine Ebrehe Öfkelendi ve Mekke’yegidip Ka’be’yi yıkacağına dair yemin etti. Böylece Ebrehe yanında bulunan Mahmûd adındaki filile beraber yola çıktı. Bir rivayete göre, Mahmûd adlı filin peşinden giden on üç fil daha vardı.(Kur’an’da fil kelimesi tekil geçer) Mekke yakınlarında kendileriyle çatışan Nüfey’lin ordusunuyenip kendisini esir aldılar ve onu rehber olarak kullandılar.Kureyşliler Ebrehe’nin ordusunu haber alınca “Bu orduyla savaşa bizim gücümüz yetmez” diyerekşehirden kaçıp dağ eteklerine sığınırlar. Ebrehe Ka’be’yi yıkıp tekrar Yemen’e dönmeğe kararlıydı.Nihayet Mekke’ye vardıkları bir sırada Nüfeyl gelip filin kulağından tuttu ve ona : “Ey Mahmûd!Çök, sonra sağ salim geldiğin yere geri dön; çünkü Allah’ın beldesi Haram’da bulunuyorsun.” dedive filin kulağını bıraktı, bunun üzerine fil kendisini yere bırakıverdi. Nüfeyl ise bütün gücüylekoşup dağın tepesine çıktı. Habeşli askerler, çöken fili kaldırmak için bir hayli dövdüler, fakat filyine de yerinden kalkmadı. Bu defa fili Yemen tarafına doğru çevirdiler ve fil koşmağa başladı.Aynı şekilde fil Suriye tarafına çevrilince yine koşmasını sürdürdü. Bu defa filin yönü doğuyaçevrildi ve fil yine koştu. Fakat Mekke tarafına çevrilince tekrar yere çöktü ve yerindenkıpırdamadı.Bu sırada Allah, onların üzerine deniz tarafından kırlangıç kuşuna benzeyen sürüler hâlinde kuşlargönderdi; bu kuşların her birinin gagasında bir, ayaklarında ikişer taş bulunuyordu. Mercimek venohut tanesi büyüklüğünde olan bu taşları kuşlar getirip üzerlerine bıraktılar. Bu taşlar kime isabetettiyse öldürdü, fakat atılan taşlar hepsine isabet etmemişti. Bu defa Allah, bir sel gönderip onlarıdenize sürükledi. Bu sırada Ebrehe ile birlikte kurtulanlar geldikleri yola doğru koşuşmaya veYemen’e giden yolu göstermesi için Nüfeyl’i aramaya başladılar.Nüfeyl Allah’ın onların üzerine indirdiği bu felâketi görünce şu mealdeki mısraları söyledi: “Allah,peşini bırakmadıktan sonra nereye kaçıp kurtulacaksın. Artık Ebrehe galip değil, mağlûpdurumdadır.” Ebrehe’nin cesedi öyle bir hâle geldi ki, “bütün uzuvları tek tek döküldü; öyle kiSan’â’ya getirdiklerinde kuş kadar kalmıştı. Ölmezden önce göğsü yarılıp kalbi dışarı çıktı vebundan sonra öldü. Bu olaydan sonra Arapların katında Kureyşlilerin itibarı arttı. Bu yüzdenAraplar Kureyşliler için: «Onlar ehlullahtır (Allah’ın yakınlarıdır), bu yüzden Allah Habeşlilerihelak edip onların başından uzaklaştırdı.» dediler.(Kaynak: İbnü’l Esir, El Kâmil Fi’t-Tarih Tercümesi, Bahar Yayınları: 1/428-432.)14


Fil olayında inanç yönünden tutarsızlıklar ve gariplikler vardır. Bunları görelim:1-Habeşistan ve Yemen Hristiyan hakimiyetindedir. Habeşistan kralı Necaşi ve Yemen valisi EbreheHristiyandır. Yani, İslam’a göre kitap ehlidir ve müşrik değildir. Kureyşliler ise müşriktir.2-Ebrehe'nin büyük bir kilise inşa ettirdiğini, insanları kiliseye yönlendirmek istediğini tarihikaynaklar yazar ve bu mabette tek bir put yoktur. Ama Kabe putlarla doludur ve bir müşrik Arap,Yemen’deki bu kiliseyi pisletmiştir. Peki Kuran'a göre kiliselerin bir değeri var mıdır?HAC-40 “Onlar, başka değil, sırf "Rabbimiz Allah’tır" dedikleri için haksız yere yurtlarındançıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları (kötülüklerini) diğer bir kısmı ile defedipönlemeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah’ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralarve mescidler yıkılır giderdi. Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak suretteyardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.”3-Filin her yöne gidip Mekke’ye gitmemesi ve Kuşların gagalarında ateş taşları taşıyıp orduyaatmaları ve bu taşlarla ordunun telef olması bilimdışıdır.4-Böylesi mucizeleri gören ve duyan herkezin putperest olması gerekirdi. Müşrikler bu olaydansonra putlara tapmaya devam etmiştir. Allah müşriklerin putperestliğe devam etmelerine olanaksağlamıştır. Allah’ın müşriklerden yana olup, kendisine en yakın inananları helak etmesi mantıklıdeğildir. Kaldı ki belki Ebrehe'nin ordusunun içinde ''putperest'' bir kavimle savaşmaya gittiğinidüşünen, bölgeyi putlardan temizle amacıyla orduda bulunan Hristiyanlar da olabilir.5-Eğer Allah Kabe’yi korudu müşrikleri değil dersek, daha sonraki olaylarda Allahın Kabeyi nedenkorumadığını açıklayamayız. Kabe İslam tarihi boyunca birkaç kez saldırıya uğradı, yakıldı-yıkıldı.Hacerülesved parçalandı, hacılar katledildi. Sel baskınlarına uğradı.6-Bu olayın doğru olduğuna delil olarak, putperestlerin Fil suresine itiraz etmedikleri gösterilir.Putperestlerin itirazlarının olup olmadığı bilinemez. Çünkü Kur’an’dan başka hiçbir kayıt-kanıtbırakılmamış yok edilmiştir. Ayrıca Fil Vakası bir putperest efsanesi olabilir. Önemli olanputperestlerin değil, Hristiyanların itirazıdır ki, Kur’an’da böyle bir itirazdan söz edilmemişdir.7-İslam kaynakları Ebrehe'nin maddi çıkarları için bu seferi düzenlediğini yazar. Öyle olsa bileEbrehe'nin amaçlarının arasında putları temizlemek ve insanları kiliseye yönlendirmek olduğunusöylemek sanırım çok yanlış olmayacaktır. İçinde yüzlerce put bulunan Kabe'nin tevhid merkeziolarak nitelendirilmesi ise tamamen saçmadır.Fil Olayı ne zaman meydana geldi?Bu olay Peygamber'in doğduğu yıl olmuş ve orduda bulunan fil/fillerden dolayı Araplar arasında"Fil Vak'ası", geçtiği yıl ise "Fil Yılı" olarak meşhur olmuştur. Ebrehe tarafından yazdırılan, Miladi543 tarihli bir kitabe vardır “Himyeri Kitabesi”. Fil Olayı'nın bu tarihten sonra olduğu kesindir.Muhammed Hamidullah, Fil Olayı'nın peygamberin doğumundan 3 ay önce, 569 yılında meydanageldiğini yazmaktadır. Nitekim Arapça tarihi kaynaklarda, Peygamber'in "Fil Senesi"ndadünyaya geldiği bilgisi verilir. (İbn Hişam, Siyer, İbnü'l-Esîr, el-Kâmil fi't-Târih)Sonuç olarak; Fil Suresi ve İslam Tarihinde anlatılan yazılış nedeni bu olayın bir Putperes efsanesive Kuran'ın da Putperes bakış açısı ile yazıldığını net olarak ortaya koymaktadır.15


3-Sözde Cahiliye DevriArap yarımadası, İslam öncesi dönemlerde şehir devletleri ve bağımsız kabilelerden oluşan toplumve idari yapıya sahipti. İlk defa Hicaz bölgesinde İslamiyet’le birlikte bir devlet kurulmuştur.Arabistan köklü geçmişe ve kültüre sahip olan İran ve Bizans devletlerine komşu olduğundan bu ikikültürden büyük oranda etkilenmiştir Yarımadanın içindeki göçler sebebiyle hemen hemen hertarafında çeşitli din ve fikir cereyanlar Arabistan'da tanınmış ve yerleşmiştir. Bu cereyanlaryarımadada az yada çok taraftara sahip olduğu gibi belirli bölgelerde de ortaya çıkmıştır. İşte bucanlı kültürel yapı sonuçta islamı doğuran Arap kültürünü oluşturmuştur. Araplar arasındaİslamiyet’ten önce Sabiilik, Mecusilik, Putperestlik, Haniflik, Yahudilik ve Hristiyanlık gibi dinleryayılmış ve Araplar üzerinde birçok tesirler meydana getirmiştir.İslam’dan önce Araplar, Güneyli-Kuzeyli veya Adnani-Kahtani olmak üzere iki gruba ayrılmışolarak karşımıza çıkmaktadır. İklim ve coğrafyanın gereği olarak bedevi bir hayat yaşayan Araplar,din olarak da totemizm, animizm ve fetişizm gibi aşamalardan sonra gelen putperestliğibenimsemiştir. (Şemseddin Günaltay, İslam Öncesi Araplar ve Dinleri, Ankara 1997, s. 63)Arap yarımadası, gerek kuzey-güney ve gerekse doğu-batı arasında ticaret yolları üzerindebulunmaları sebebiyle çok eski devirlerden beri birçok medeniyet ve dinlere beşiklik etmiştir.Ancak çevrelerindeki milletlerden etkilenerek bünyelerinde birçok değişiklikler meydana gelmiştir.Tarihte bu devir Araplarından bahsedilirken “Cahiliye çağı” deyimi kullanılmaktadır.(Neşet Çağatay, İslam Öncesi Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, A.Ü.İ.F. Ankara)İslam öncesi “Cahiliye Devri” ifadesinden Arapların bütün medeniyetlerden mahrum olduklarısonucu çıkarılmamalıdır. Hatta bazı kaynaklar, ilmin zıddı anlamındaki cehaleti İslam öncesiAraplar için kullanmaktan kaçınmış, bu ifadenin İslam öncesi dönemi belirtme için kullanıldığınıkaydetmişlerdir. Gerçekte İslamiyet Öncesi Arap Yarımadasında canlı siyasi ve kültürel hayat sözkonusudur.(Kaynak: Risalet Öncesinde Arap Yarımadasında Dinler ve Bir Peygamber Beklentisi – İ.F.D. 6 (2001)S.87-102)A-Siyasi ve Sosyal YapıSiyasi anlamda kabileler halinde yaşayan Arapların her kabilesi ayrı bir cemaat hüviyeti taşımakta,bağımsızlıklarını ve özgürlüklerini kendi ellerinde bulundurmaktaydı. Ancak tehlikeli durumlardasavunma yapmak amacıyla kabileler birlikte hareket ederlerdi. Sosyal yapı bakımından Araptoplumunda hür, esir ve mevali (özgürlüğü almış esirler veya Arap olmayanlar) şeklinde üç çeşitsınıf vardı. Özgür insanlar ortak bir yaşam sürdürmelerine rağmen bunlar arasında birtakımayrıcalıkları olanlar mevcuttu. Sözde Cahiliye devrinde Arap Yarımadası canlı bir kültürel yapıya veçok çeşitli dinlere evsahipliği yapmaktaydı.B-PanayırlarArap toplumunda iktisadi ve kültürel hayatın önemli bir parçasını panayırlar oluşturmaktaydı. Bupanayırlar senede bir ve belirli günlerde tesis edilirdi. Buraya her taraftan ve her kesimden insanlargelirdi. Siyasi faaliyetlerin yanı sıra adli ve kültürel faaliyetlerin de yürütüldüğü ve yıl boyuncamuhtelif yerlerde kurulan bu panayırlar tüccarlar için de önemli bir müesseseydi. Bu panayırların enmeşhurları; ‘Ukâz, Mecenne ve Zül-mecaz’dır. Bunlardan Ukaz; Taif ile Necd arasında bir yerdeMekke’ye üç merhale ilerde idi. Mecenne ise Mekke’nin batısında yer alan bir kasabanın veyadağın ismidir. Zül-Mecaz ise Arafat yakınındadır.16


C-TicaretAraplarda ticaret bir hayli gelişmiş, ticaret merkezleri kurulmuş ve ticari anlaşmalar yapılmıştır.Belli başlı kervan yollarının da bulunduğu bir bölge olan Arabistan’da sadece erkekler değil,kadınlar da ticaretle meşgul olmuşlardır. Arapların ticarette ileri gitmelerinin başlıca sebebi, bubölgenin orta noktada yer alması ve komşularıyla dil yakınlığının bulunmasıdır. Kara ticaretininyanında deniz ticareti de gelişmiş ve böylece Araplar ticarette bir hayli ilerleme kaydetmişlerdir.D-SanatArap bölgesi, aynı zamanda edebi bir merkezdir. Az önce kendisinden söz edilen panayırlar sadeceticaret için değil, bilimsel faaliyetler için de bir merkez durumundadır. Çeşitli yazı türleri, astroloji,ilkel yöntemlerle meteoroloji ve bunlara dayalı olarak mitoloji gelişmiştir. Kahinlik de bir hayligelişmiş ve güçlü şairlerin yetişmesine sebep olmuştur. Öyle ki Araplar, “sonrakilere kalır dadilden dile yayılır” diye şairlerin hicivlerinden korkar hale gelmişlerdir.E-Din Hürriyetiİslamiyet öncesi Arap Yarımadasında Putpereslik, Sabilik, Musevilik, Hıristiyanlık, Mecusilik veHaniflik, vb... Dinleri barış ve hoşgörü içerisinde yüzyıllarca birarada yaşamışlardır. Bu hoşgörü vebarış ortamı İslamın ortaya çıkmasıyla bozulmuş, müslümanlıktaki katı hoşgörüsüzlük neticesibirdizi savaşlar, sürgünler ve katliamlar sonucu bu dinlerin kökü kazınmış vede Arap yarımadasındadin özgürlüğü sona ermiştir.F-Cahiliye Devri YalanlarıCahiliye devrine ait, gerçek olmayan veya çok abartılarak verilen, insanları islamın ne kadarmükemmel bir din olduğunu anlatmak için uydurulan yalanlardır.1-Cahiliye döneminden önce kız çocuklar doğar doğmaz gömülüyordu denir.Soruyorum madem kızlar gömülüyordu bu insanlar nasıl ürüyordu? Hz.Muhammed'in annesiaslında erkek miydi? cahiliye döneminde kızların diri diri gömüldüğünü iddia edenler; islamdansonra ne değişti? Artık kadınlar diri diri beline kadar gömülüp taşlanarak öldürülmüyor mu?2-Cahiliye devrinde insanlar cahildi. o yüzden adı cahiliye.Yukarıda kısa ve öz anlatıldığı gibi islam öncesi Arap yarımadasında ki kültürel yapı günümüzlekıyaslanamayacak kadar çeşitli ve canlıydı. İslam öncesinde farklı dinler ve uluslar barış içinde aynışehri ve coğrafyayı paylaşıyor, günümüzde Arabistanda hayal bile edilemeyecek bir hoş görüortamında yaşıyorlardı. Bu sözü söyleyenlere; İslam öncesi Arap yarımadasındaki canlı ticaret,panayırlar, değişik dinlerin bir arada barış ve huzur içinde yaşaması, Şairler, şiir yarışmaları nedirpeki? Diye sormak gerekir.3-İslamdan önce herkes putlara tapardı. kabede putlar vardı. şimdi putlara tapmıyoruz.kabenin etrafında 7 defa dönmek, şeytan taşlamak, günde 5 kere kabeye karşı namaz kılmak vehacerül esvet taşını öpmek ve şefaat dilemek nedir söyler misiniz?17


G-Cahiliye Devri Gerçekleriİslam öncesi Cahiliye döneminin önemini küçümsememeliyiz. Unutmayalım ki Cahiliye devriİslamın doğduğu ve geliştiği bir dönemdir, kısacası İslamı Cahiliye devri yarattı diyebiliriz. Aslınabakarsanız günümüz İslam ülkelerinde Cahiliye Dönemi kanlı canlı devam da etmektedir.Cahiliye döneminin kriteri İslam dini ise ve bu dönem İslam'ı yaratmışsa, cahiliye dönemi İslamyaşadıkca var olmaya devam edecek demektir. Çünkü günümüzde İslam inancını oluşturan bütündini öğretiler cahiliye devri denen bu dönemde ki Putperes Arap geleneklerinin biraz değiştirilipMusevilik ile harmanlanması sonucu meydana gelmiştir. İslam kültürünün ana kaynağı Cahiliyedevri Arap kültürüdür.Gerçekten de günümüzde şeriatle yönetilen bütün Müslüman ülkelerde bu dönem kanlı canlıyaşanmaktadır. İslamın Cahiliye devrinden ithal ettiği ve daha da katı hale getirdiği bütün öğretilerbu ülkelerde günümüzde uygulanmaktadır örneğin İran'da Müslüman'lar Tahran üniversitesindezorunlu toplu cuma namazları kılmakta, şeriat ülkede terör estirmekte ve kadınları acımasız idamagötürmektedir. İslami öğretide ki kadını aşalayıcı hükümler nedeniyle İslam ülkelerinde ve özellikleşeriat hükümlerinin katı uygulandığı Afganistan ve Suudi Arabistan gibi ülkelerde kadınların can vemal güvenliği yoktur. Bu ülkelerde kadınlar alenen dövülmekte ve yüzleri, gözleri kezzaplayakılmaktadır. Suudi Arabistanda kadınların araba kullanmasına bile izin verilmemektedir. Sudan'dave Nijerya'da, ırzlarına geçilen yani tecavüze uğrayan kadınlar recm ile cezalandırılmaktadırlar.Bütün bu gerçeklere rağmen gene aynı islam çoğrafyasında din propagandası yapanlar tarafındanİslam'ın kadınların haklarını verdiği ve İslamın kadını yücelttiği yalanı etrafa yayılmıştır. buçoğrafyanın en büyük talihsizliği İslamın İlahi bir öğretiye çevirdiği için kalıcı hale gelmiş OrtacağArap kültürünü yaşamak zorunda kalmasıdır. Bütün bu uygulamlar aşağıda değineceğim diğerleride cahiliye denen dönemden kalmışlardır.Cahiliye dönemine ve o dönemin ürünü olan İslam'a ait batıl inançlar Ülkemizde özellikleAnadolu'nun küçük köy ve kasabalarında değişmeden devam etmektedir. Destursuz işememek,karanlık bir yolda yürürken cinleri kaçırmak için iple bir teneke kutuyu çekmek, doğum yapankadınları şeytanın etkisinden korumak için plasentayı evin uzağında bir yere gömmek, cinçıkarmak, şeytan taşlamak, kaybolan bir malı bulmak için 40 kere Yasin okumak, eşiği önce sağayakla geçmek, göbeğe yazı yazdırmak, muska taşımak ve daha aklıma gelmeyen yüzlerce batılinanç günümüz İslam ülkelerinde sağdır ve sıhhattedir.Evet. Cahiliye dönemi diye bir dönem varsa, Müslüman'ların o dönemi henüz aşmadıklarınısöyleyebiliriz. Çünkü İslam'ın tanımını yaptığı bir cahiliye dönemi hiç bir zaman olmamıştır.Yukarda değindiğim cahiliye dönemi, İslam'ın neden olduğu cahiliye dönemidir.İslam'dan önceki dönemi, cahiliye dönemi olarak nitelendirmekte israr edenler için şu kadarınıhatırlatmakta yarar var:İslam, kendisinden önceki dönem için cahiliye dönemi terimini kullanmıştır ama, o dönemdekibütün gelenek ve görenekleri, batıl olsun olmasın bütün inançları, bünyesine almış ve günümüzekadar taşımıştır. İslam'la kaynaşan o gelenekler yasallaşmış ve daha kabul edilir hale gelmişlerdir.Onları teker teker saymaya gerek bile yoktur.İslam öncesi cahiliye dönemi yoktur. 1400 yıldır devam eden bir cahiliye dönemi vardır.18


4-Gerçek Din Nedir?Ülkemizde hertürlü tartışma ortamında islami öğretide bulunan ve çağa uymayan ayet, hadis, tarihibilgi ve belgelerle ilgili Müslümanların savunma argümanlarını şöyle sıralayabiliriz;-Ayetlerde çeviri hatası var.-Hadisler uydurma.-Tarih kaynakları uydurma.Peki gerçek nedir?Gerçek, sizin kendi keyfinize göre yorumladığınız "din" midir? Gerçek Din, bunca alimin yanlışanladığı, ömrünü Kuran okumaya adamış ve Arapçayı çok iyi derecede bilen alimlerin yüzlerceyıldır yanlış yorumladığı, ama sizin doğru anladığınız şey midir?Apaçık kitabın hali bu mu?"Son din"in bile "tek çatı"sı yok. Kuran korundu mu yoksa ayetler çıkarıldı mı? Şii mi olacağız,Sünni mi? Hepiniz birbirinizi kafir ilan ediyorsunuz.Hadisleri kabul edenler ve kabul etmeyenler, birbirini kafir ilan ediyor.Hadisleri kabul mu edeceğiz? Yoksa çöpe mi atacağız? Hadi diyelim ki bu ayetleri sadece sizler(yenilikci müslümanlar) doğru anladı. O zaman diğer tüm ilahiyatçılar cahil midir? Ya da Kafirmidir? Yoksa sizler mi kafirsiniz?Buhari, Müslim, Tirmizi vs. bir ömür boşuna mı uğraşmıştır?1400 yıl boyunca kabul edilen tarih kaynakları uydurma mıdır? Yoksa bu tarih kaynakları, yine sizinişinize geldiği gibi kabul ettiğiniz ya da "çöpe attığınız" şeyler midir?-Taş atan çocuklara dua eden Muhammed: Kabul edildi.-Beni Kureyza katliamı: Reddedildi.Bu mudur objektif bakış açınız? Ayetlerde neden çeviri hatası vardır? Hatalı çevrilecek kitabı"Allah" neden yollamıştır? Hatasız çevrilecek kitap yollayamamış mıdır? Yoksa bu da mı imtihan?Nisa 34'te kadına dayak var mı? Yoksa "kadına dayak" uydurma mı? Kime inanacağız? Yazı-tura mıatacağız? Alimler bu işi biliyor mu, bilmiyor mu?"Miras-feraiz" tartışmasına gelince "Ben anlamam, alimler bilir." Nebe 33, Nisa 34, Maide 51 vs.bunlara gelince "Alimler ayetleri çarpıtıyor, doğrusu başka türlüdür."Maide 38'de "el kesme" var mı? Yoksa bu da mı "çeviri hatası"?Neden bu ayetlerin doğru çevirisini sadece siz anlıyorsunuz?Neden bu ilahiyatçılar, hemen hemen her konuda birbiriyle çelişiyor? Böyle bir "hak din"düşünülebilir mi?19


Kendinize bunları sormanız gerekmez mi? Allah, bu kadar ortalığı karıştıracak bir din'i nedengöndermiştir? neden 1 ayetin 3-5 çeşit farklı yorumu vardır? birinin "elma" dediğine öbürü "armut"diyor. bu mudur insanlara rahmet olan şey? daha Aişe'nin evlilik yaşı hakkında bile bir kararveremiyorsunuz, 6 mı 18 mi? her kafadan bir ses çıkıyor. 6 olduğunu iddia edenler sadece"dinsizler" mi? Buhari'nin hadisi ne olacak? Buhari "dinsiz" midir? Buhari "peygamber'e iftira atankafir" midir? Araplar neden 6 diyorken, başkaları 18 diyor?Şimdilerde "Mealden, tefsirden din öğrenilmez" sözü çok moda. Meal dediği, tefsir dediği Kuran'ınta kendisi.Siyer: İşine geleni al gelmeyeni yoksay. İbn-i İsak zaten güvenilmez. nede olsa siyer ilmininkurucusu yazdıklarının bir kısmı sevgili peygamberlerine yakışmayan hakaret içeren davranışlar,hiç peygamber yaparmı öyle şeyler.Meal ve Tefsir: Kafana göre kelimelerin anlamlarıyla oyna, ayetlere olmayan anlamlar yükle ençağ dışı ayeti bile bir numaralı bilimsel ayet haline getir.Meal çarpıtmalarına güzel bir örnekSüleymaniye Vakfı sitesinden:Kehf 18/89-91 "Sonra (Zülkarneyn) bir yola girdi ve sonunda güneşin batmadığı yere vardı. Baktıki güneş, bir toplumun üzerinde dolaşıyor ama onunla toplum arasına bir örtü koymamışız. İşteböyle; o toplumun her şeyini elbette biliyorduk.”Diyanet İşleri Meali:KEHF 18/89. "Sonra yine bir yol tuttu. Sonunda güneşin doğduğu yere ulaşınca, güneşi,kendilerini elbise, bina gibi şeylerle örtmediğimiz bir millet üzerine doğuyor buldu. İşte bunun gibi,onun yaptıklarının hepsini baştanbaşa biliyorduk."Ayete attıranın taklanın boyutunu görüyormusunuz?Dünyayı düz tasvir eden bir ayet attırılan taklanın etkisiyle olmuş bir numaralı bilimsel ayet. Çokdeğil 5 veya 10 sene sonra diyanetin kuran mealinde bu ayetler aynen bu şekilde meal edilirseşaşırmayın.Tüm bu tartışmaların içinden çıkabilecek misiniz? Trafik kurallarını düşünün. birinin "yeşil"dediğine öbürü "kırmızı" derse, ne olur bunun sonucu işte ne yazık ki "son din" denilen islam'ın dahali bu. sonuçları da ortada. apaçık kitabı daha tam doğru anlayabilen, çevirebilen veyorumlayabilen yok.Bütün konulara yapılan savunmalar bundan ibaret. çeviri hatası, meal hatası, uydurma hadis. başkabir savunma argümanı yok.Şimdi siz düşünün artık, "insan sözü" mü, yoksa "allah kelamı" mı diye.20


5-Ülkemizde Din SavunmalarıÜlkemizde dini konularda ki savunmalara ve çarpıtmalara 3 örnek verelim.1 - Maide 38'de "EL KESMEK" yoktur derler... (bkz. Yaşar Nuri)2 - Nisa 34'te "KADINA DAYAK" yoktur derler... (bkz. Yaşar Nuri, Edip Yüksel vs.)3 - Kuran'da sadece "SAVUNMA SAVAŞI" vardır derler... (bkz. Yaşar Nuri vs.)Bunların haricinde, şu tip savunmalar sık görülür:1- Gerçek İslam bu değil, siz İslam'ı yanlış anlıyorsunuz.2- İslam'ı kafirlerden (Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Taberi, Suyuti... gibi kafirler!)öğreniyorsunuz.3- Kuran'a önyargılı yaklaşıyorsunuz.4- Araplar gerçek İslam'ı anlamıyor! (yanlış meal okuyorlar çünkü)5- O ayet öyle değil, çeviri hatası var.6- O ayetin meali yanlış çevrilmiş.7- O ayeti anlaman için TEFSİR okuman lazım.8- İlk 7 madde işe yaramazsa: "O ayetin hikmetini Allah bilir, biz bilmeyiz."Hadisler?1-Vardır, ama sadece GÜZEL olanlar gerçektir, diğerleri UYDURMA'dır.2-Hadisler yoktur. (Buhari, Müslim, Tirmizi vs. bir ömür BOŞU BOŞUNA uğraşmış)İslam tarihi?1-Vardır ama sadece GÜZEL olanlar gerçektir, diğerleri UYDURMA'dır.2-Hepsi uydurmadır.Muhammed'in eşleri? - Korumak için evlenmiştir. Cinsel bir alakası yoktur. (Enes bin Malik'inmeşhur hadisi yalan oldu.)Aişe'nin yaşı? - Evlilik yaşı 18'dir... (gitti sahih hadisler ve koskoca islam tarihi)Safiyye, Cüveyriyye falan, zorla alınmışlar? - Uydurmadır. (gitti koskoca İslam tarihi.)Kuran'daki çelişkiler? - Çelişki beyninizde.Lütfen bu savunmalarla kendinizi kandırmak yerine gerçeklerle yüzleşin ve çocuklarınıza gerçeklerimiras bırakın. Bu kitabı baştan sona okuduğunuzda bildiğiniz İslamın gerçek din olmadğını, diniöğretilerin yalanlar üstüne bina edildiğini, İslamda hoş görü ve barışın dini olmadığını göreceksiniz.Örneğin; Kuran'da ki iyilik emirleri sadece müslümanlara yöneliktir. Başka din mensuplarınabunları yapamazsınız. Kurana göre; Onları gördüğün yerde öldürürsün. Aşağılayarak cizyeyebağlamalısın. Onları dost, yardımcı, sırdaş, vs edinemezsin. Kuranda bunlar yazar. Böyle bir inançsisteminde insani değerlere yer olur mu?Acı gerçek tatlı bir yalandan daha faydalıdır. Hayat İslamın doğmatik ve ilkel inanç sistemi ile hebaedilmeyecek kadar değerlidir.21


6-Ahlak'in Kaynagi Din mi Biyoloji mi?Pek çokları için ahlaklı yaşam dindarca yaşamın eş anlamlısı olarak görülür. Matematik öğrencileriiçin 1=1, kimya öğrencileri için Su=H2O neyse, dini eğitim alan insanlar için de, Ahlak=Din'dir.Bu denklem basitmiş gibi görünüyor ama konuyla ilgili üç değişik çıkarım yapılabilir.Birinci ihtimal, eğer din ahlağın tek kaynağıysa o zaman din eğitimi almayanlar ahlak yoksunubiçimde günah denizinde başıboş dolanıyorlar demektir. Dinibütün olanların elinde ise çok özel birahlaki pusula vardır. İkinci ihtimal, aslında herkesin içinde neyin ahlaki açıdan doğru veya yanlışolduğunu gösteren bir mekanizma vardır, ama dini eğitimi olanlar bu mekanizmayı daha verimlikullanırlar ve kendilerini korurlar.Üçüncü ihtimal ise, dinler bazı ahlaki değerlere yer vermiş olabilirler, ama bu tüm diniöğütlerin doğru olduğu anlamına gelmez. Bazı dinlerde bulunan merhamet, bağışlama veempatiyi benimserken, bir yandan da aynı dinlede bulunan ayrımcılığı, nefreti, öfkeyi, din içinbaşkalarını öldürmeyi ahlaksızca bulabiliriz.Bu yorumlarımla dinlere ya da dinlere inanan topluluklara karşı bir tavrım yok. Ancak "dinlerahlağın tek ve en mükemmel kaynağıdır" tezine karşı duruyorum. Peki ahlaki değerlerimizinkaynağı din değilse, diğer etmenler neler olabilir? Bu soruya verilebilecek yanıtlardan biri, zihinüzerine yapılan çalışmalardan gelebilir. Yapılan son araştırmalarda, tüm insanların, genç ve yaşlı,kadın ve erkek, tutucu ya da liberal, budist ya da yahudi, ilkokul mezunu ya da profesör, dünyanınneresinde yaşıyor olursa olsun ahlakla ilgili aynı biyolojik koda sahip olduğunu gösteriyor.Bu evrensel kodumuz, bilinçaltında kararlarımızı etkileyen ilkeler ve prensipler sağlıyor.Tarafsız, rasyonel ve duygulardan bağımsız ilkeler. Kime yardım edeceğimizi ya da kime zararvereceğimizi bize doğrudan söylemiyor. Bunun yerine, karşılaştığımız olayları kavramamızısağlayan soyut kurallar vasıtasıyla neyin kabul edilebilir, neyin kabul edilemez olduğunusezgilerimizle anlamamızı sağlıyor. Üstelik bunu adil biçimde yapıyor.Peki bunun bir kanıtı var mı?Çoğu senaryo ahlaki ikilemler içeriyor. Önyargılı karar vermemeniz için daha önce karşınızaçıkmayan örnekler veriliyor. 'Ötenazi' ya da 'çocuk aldırmak' gibi tartışmalı, kanunların ya dadinlerin bir şekilde yol gösterdiği veya karara bağladığı sorular sorulmuyor.Örneğin; bir hastanede ölüm-kalım durumundaki beş farklı hasta, beş farklı organ nakli içinbeklerken, o sırada tesadüfen hastanede bulunan sağlıklı bir kişinin organlarının alınıp, doktorlarındiğer beş hastayı kurtarmasına izin verilebilir mi?Veya bir fabrikada, bir kaçaktan dolayı zehirli gazın sızacağı odadaki kişilerin ölmemesi için, birbaşka kişinin bacadan içeri itilerek gaz salınımının durdurulması, böylece 7 kişi yerine 1 kişininölmesine izin verilebilir mi? Bunlar gerçekten sezgilerimizi zorlayan ahlaki ikilemlerdir. Bizi‘hayat kurtarmak iyidir’ ile ‘öldürmek kötüdür’ arasında senaryo gereği bir çatışmaya iter.Araştırmalarda, bunlar gibi yüzün üzerinde ikileme verilen binlerce cevaba baktığımız zamaninsanlar arasında kadın-erkek, inançlı-inançsız, tutucu-liberal, genç-yaşlı hiçbir fark olmadığınıgörüyoruz. İlk defa karşınıza çıkan olaylarda verdiğiniz ahlaki kararlarda, kültürel geçmişiniz hiçbirrol oynamıyor.22


Bu durumlarda sizi bilinçaltından gelen ses, biyolojik kodunuz yönlendiriyor. Eğilimlerimiz,müdahale etmenin kendi haline bırakmaktan daha kötü olduğu yönünde. Birine müdahale ettiğimizzaman eğer onu mevcut durumundan daha kötü bir duruma getiriyorsak, amacımız çok daha büyükve önemli de olsa yaptığımızın yanlış olduğunu düşünürüz. Bu, engellenebilen zarar ileengellenemeyen zarar arasındaki farktır. Hastanedeki sağlıklı olan kişiyi öldürmektense, diğer beşkişiyi ölüme terkederiz... Bu seçim duygusal değildir, taraflı değildir ve genel geçerdir.Peki bu biyolojik kod evrenselse ve herkesin içinde varsa neden insanlar arasında buna uymayanpek çok yanlış ve ahlaksız davranış var? Bunun cevabını anlamak için duyguları, hisleri ve gruppsikolojisini düşünmek gerekiyor.Sinema sektörünün de favorilerinden olan soğuk kanlı bir psikopatı ele alalım. Onları; pişmanlıkduymayan, suçluluk hissetmeyen, utanmaz, doğruyla yanlışı ayrırt edemeyen kontrolsüz canavarlarolarak düşünürüz. Ancak yapılan araştırmalarda aslında onların da neyin doğru ya da yanlışolduğunun farkında olduğunu ancak umursamadıklarını gösteriyor. Yani aslında ahlaki algılarıbütün, ancak duyguları hasarlı ve davranışları da bu sebeple anormal.Burada yetiştirmenin ve eğitimin önemi ve tehlikesi ortaya çıkıyor. Bir grupta sürekli grup üyeleriniöver, kendi kendilerini yüceltirseniz, isteyerek ya da istemeyerek o grubun dışında kalanlarıötekileştirir ve nefret tohumları ekersiniz. Bu da gruba dahil olmayanların değersizleşmesine, insansayılmamasına ve hatta parazit olarak görülmesine sebep olur. Bu nefret ve iğrenme yerleştiktensonra ise grup dışındakiler, gruptakiler tarafından ‘temizlenmek’ istenecektir.İnsanlar da dahil tüm hayvanlar grupiçi-grupdışı ayrımını yapabilecek kapasiteye sahiplerdir. Amagrubun seçimi genlerden ziyade yaşam deneyimine bağlıdır. Örneğin, çocuklar üzerinde yapılanaraştırmalardan biliyoruz ki bir yaşındaki bebekler kendi ırklarından insanların yüzüne bakmaya,kendi anadillerinde konuşan insanları dinlemeye, hatta aynı dilin kendi lehçelerini konuşanlara karşıdikkat kesilmeye eğilimliler.Bu sosyal kategoriler tecrübeyle ve zamanla kurulur. Ancak önemli olan bunların soyut olduğudur.Örneğin yukardaki ırksal önyargı, anne ve babası farklı ırklardan olan çocuklarda ortadankalkmaktadır. Çevresinde farklı ırklardan insanlar olanlar, olmayanlara oranla çok daha azönyargılıdır. Bu nedenle ayrımcılığa ve grupsal önyargılara karşı en etkili yöntem farklı dini, ırksal,dilsel, sosyal gruplara açık olmaktır. Yanlış anlaşılmamak için söylediklerimi biraz dahanetleştireyim, evrimsel açıdan ahlaki bir yaşam sürmek için tamamen donanımlı biçimdeevrimleştiğimizi iddia etmiyorum. Bu iki önemli sebepten dolayı pek olası değil.Birincisi, evrim sürecinin uzunluğu ele alınırsa insanın ahlak değerleri bugün yaşadığımız zamanlakarşılaştırılmayacak aşamalardan geçti. Eskiden hiçbir kuralın olmadığı küçük kabileler halindeyaşıyorduk. Şimdiyse kalabalık ve dağınık biçimde, karmaşık kurallar ve kanun uygulayıcılarlaberaber yaşıyoruz. Ayrıca bilimdeki büyük gelişim sebebiyle evrim geçiren zihnimizin hiçkarşılaşmadığı durumlarla karşı karşıyayız.İkincisi ise, mevcut ahlaki değerlerimizi anlamaya çalışmak ve mümkünse ilerletmek, ahlaklıbir yaşam sürmenin gereğidir. Bir ahlak eğitimine gerçekten ihtiyacımız var, çünkü kendi ahlaksistemini dayatanlara karşı insanlığın evrensel değerlerini savunan, ayrımcılığa karşı duran veçoğulculuğu savunan insanlara ihtiyacımız var.Kaynak: Marc D. Hauser - 12 Nisan 200923


7-Aramızdaki FarkStephen Henry Roberts'ın meşhur sözüyle giriş yapmak istiyorum: "Bence temelde ikimiz dedinsiziz. Sadece ben, senden bir tane fazla dini daha reddediyorum. Sen diğer tüm olası dinlerineden reddettiğini anladığın zaman, benim de neden senin dinini reddettiğimi anlarsın."Soru: Evet! Aramızdaki fark bu. Neden onca seçilebilir din arasında her inançlı kişi hemenyanındaki dini seçmiştir diğer tüm dinleri araştırmadan incelemeden? İnsanların içinde doğduklarıtoplumun inancına sahip olması ve kendilerini tek gerçek inanca sahip olmakla şanslı hissetmelerikonusunda hiç şüpheci olmadın mı?Cevap: Şüpeci OLMADIN!Soru: Başka bir ülkede doğsaydın, şu an bağlı olduğun inanca sahip olur muydun? Araştırıp,okuyup, inceleyip şu an doğru sandığın dine yeniden inanacağını düşünüyor musun? PekiHristiyanlığı, Museviliği, Bahailiği, Hinduizmi, Jainizmi, Budizmi, Taoizmi vs. inceledin mi?İncelemediysen, ki muhtemelen incelemedin Sahip olduğun dinin sana ilk tanıtılan din olduğununfarkında mısın? Sana öğretilen tek din olduğunun farkında mısın?Cevap: Farkında DEĞİLSİN!Soru: İnancın konusunda son derece eminsin, diğerlerinin yanlış olduğunu iddia ediyorsun. Dünyaüzerinde binlerce farklı inancın olduğunu biliyor musun? Peki bu farklı inanca sahip kişilerin en azsenin kadar inançları konusunda emin olduğunu biliyor musun? Senin kadar haklı olduklarınıdüşündüklerini biliyor musun? Onların da yanlışlanamaz doğruları olduğunu, dinlerini senin gibisıkıca savunan insanlar olduğunu biliyor musun? İnandığın dinin doğru din olduğuna inanıyorsun,diğer inançların mensupları senin için sapmıştır, aldatılmıştır, yanlıştır. Peki onların da senin içinaynısını düşündüğünü ve seni, senin onları gördüğün gibi görüyor olmalarını hiç düşündün mü?Objektif olarak bakınca yanlış inanca sahip olma ihtimalinin ne kadar yüksek olduğunu hiçdüşündün mü?Cevap: Yanlış olma ihtimalini hiç DÜŞÜNMEDİN!Soru: Koskoca evreni, trilyonlarca gezegeni yaratmış olduğunu iddia ettiğiniz tanrı neden kendinetapılmasına bu kadar meraklı hiç düşündün mü? İslamiyete göre diğer din mensuplarınun veinançsızların cehenneme gideceğini biliyorsundur. Peki elektriğin öncüsü Nikola Tesla'nın inançsızolduğunu biliyor musun? Bu adamın elektriği bulup milyonlarca müslümana tebliğ şansı sunduğuhalde cehennemlik olması senin kafanı karıştırmıyor mu? Hiçbir şey yapmadan önüne gelenevardır bir hikmet diyerek yatan adamın cennetlik olması, Tesla gibilerin cehenneme gitmesikafanı karıştırmıyor mu?Cevap: Kafanı KARIŞTIRMIYOR!Soru: Peki "Yaratılış"ı kabul ederek bilimi reddettiğinin farkında mısın? Büyük Patlama ve Evriminçeşitli kanıtlarla desteklendikleri ve bilimsel oldukları için birer TEORİ, Yaratılışın ise bilimselolarak test edilebilirliği ve hiçbir şekilde bilimsel olmadığı için HİPOTEZ bile olmadığını, insanınyaşamı algılama ve yorumlama biçimi olduğunu görebiliyor musun?Cevap: Evrimin bilimsel bir gerçek, dininse ise sadece yorum olduğunu GÖREMİYORSUN24


Şu ana kadar yazılanları, unutun hepsini. En temel görüş ayrılığı sebebimizi söylüyorum şimdi.Sizlerin görmek istemediğiniz ama tüm dinlerin ve islamın kısır döngüsüne dikkatinizi çekmekistiyorum:Allah var mı? Var.kim söylemiş? Muhammed.Muhammed'e allah'ın varlığını kim söylemiş Allah.Allah'ın varlığını muhammed'e bildirdiğini bize kim söylemiş? Muhammed.Allah muhammed'e bunları nasıl söylemiş ? Cebrail vasıtasıyla.Allah'ın bunları muhammed'e cebrail vasıtasıyla söylediğini kim söylemiş? Muhammed.Kuran ayetlerinin kesinlikle allah'ın sözleri olduğunu kim söylemiş? Allah.Kime söylemiş? Muhammed'e.Ayetlerin sadece allah'ın sözü olduğunu bize bildiren kim? Muhammed.Muhammed'i kim peygamber seçmiş ? Allah.Allah'ın muhammed'i peygamber seçtiğini söyleyen kim? Muhammedin kendisi.Olay bir kişi etrafında dönüyor gördüğünüz gibi. Ben tanıdığım bir adama güvenmiyorken, sen1400 yıl önce yaşamış hiç tanımadığın, görmediğin, sadece duyduğun ve hepsi aynı bölgeden çıkankaynaklardan bildiğin birine şüphesiz güveniyorsun. Aramızdaki fark insanlara güvenimiz.Bizler bu yalanın bir parçası olmak istemedik, bu yalanın neye hizmet ettiğini gördük. Korku veumut temelli bir sömürü düzeninin kölesi olmak istemedik. Siz prangalarınızın farkında biledeğilken, biz prangalarımızdan kurtulduk. Aramızdaki fark bu!8-Bizler Neden İnanmıyoruz?Sizlere bir fikir vermesi için neden İnanmadığımızı listelemek istiyorum, Bu listeye TANRI dahildeğildir. Çünkü diğer Deist, Agnostik ve Ateist arkadaşların yerine konuşmak istemiyorum, ayrıcaTanrının varlığını ispatlayamadığımız gibi yokluğunuda ispatlayamayız. Belki vardır belki yokturbu bilinemez. Listeyi okurken birde siz mantık yoluyla sorgulamayı deneyin.1-Çamurdan yaratıldığına inanılan iki insanın neslinin ensest ilişkisinden çoğaldığına inanmıyoruz,inananlarada hayret ediyoruz. Üstelik bilimede aykırıdır.2-Kuran'da ve diğer kutsal denen kitaplarda yazan akla ve bilime aykırı; Tufan, Musa'nın deniziyarması, 6 günde dünyanın ve evrenin yaratılması, Kabe'nin ebabil kuşları tarafından kurtarılması,yıldızların şeytanların atış taneleri olması, konuşan karıncalar, çöpçatan kuşlar gibi çocukcamasallara İNANAMIYORUZ.3-Yusuf'un ve Musanın tarihin en köklü uygarlıklarından biri olan mısır'ı ve onun tanrı olarak kabuledilen Firavunlarını tek başlarına dize getirdiğine inanmıyoruz. Üstelik bu masalların Tarihigerçeklere aykırı olduğunu da biliyoruz.4-Yahudi halkının o kadar akıl almaz mucizeler gördükten hemen sonra (denizin yarılması. vb...)kendilerine dana heykeli yapıp ona taptıklarına (Musa hikayesi) inanmıyoruz.5-Semavi dinlerin yaratıcısının bu kadar insani duygulara sahip olmasını (öfke, nefret, kıskançlık,tuzak kurmak, vb...) gerçekci görmüyoruz. İnsanları sonucu belli bir teste sokan ve kendisinetapınılmayı şart koşan megoloman bir yaratıcıya inanmıyoruz.25


6-Mucize olarak görülen Kuran'ın günümüzde uluslar arası anlaşmalara, insani ve ahlaki değerlereaykırı canice hükümleri (Ganimet, cariye, köle, din uğruna insan öldürme, kırbaçlama, el, ayakkesme, vb...) içinde barındırmasına hayret ediyoruz.7-Kuranın değiştirilmemiş korunmuş olduğuna inanmıyoruz. (İslami kaynaklara göre ve bilimselkanıtlara göre kuranın değiştiği isbatlı delillidir.)8-Sözde yaratıcının gözlerimizi perdeleyip, kalplerimizi de mühürleyerek bizleri inançsızbıraktığına inanmıyoruz, üstüne de inanmadığımız için ağız dolusu hakaret ederek üsütüne desonsuza kadar cehennemde yakacağını söyleyen bir tanrının gerçek olamayacağını biliyoruz.9-Dünyanın müthiş bir ahenkle döndüğü ve sistemin mükemmel olduğuna inanmıyoruz.10-Dünyada barış ve huzur, iyilik ve ahlakın dinler sayesinde geldiğine, İslamın kültür ve bilim diniolduğuna inanmıyoruz. Olmadığını biliyoruz. Kanıtı; kuran, hadisler, İslam ülkelerinin durumu veTarihi gerçeklerdir.11-Günümüzde peygamberin örnek insan olamayacağını biliyoruz. Kendinize sorun peygamberinher davranışını örnek alabilirmisiniz? (50 küsür karısı olması, 9 yaşında kızla evlenmesi, savaşlardayağma yaptırması, evlatlığının karısını alması, katliam emirleri vermesi vb..) Bunları yapabilenbirinin gerçek peygamber olduğuna İNANAMIYORUZ.12-Daha en başından işi garantiye alıp, sorgulamanıza bile izin vermeyen dine inanmıyoruz.( islamın şartı , kelimei şehadet ki görmediğim duymadığım birşeye tanıklık yapmaktan başka Birşey değildir, imanın şartları , peygamberlere, kitaplara ve mucizevi meleklere inanmak, bunlarıyapmadan müslüman olamıyorsun.) Bunun adı dayatmadır.13-İslam kardeşlik dini olduğuna inanmıyoruz. (Tarikatlar, şiiler ve sünniler gibi binlerce parçayabölünmüş aralarında husumet olan guruplara ayrılmış bir dine kardeşlik dini denemez.)14- Gerçek dışı ve eski dinlerde ki tanrılardan kopyalanmış (Horus, vb..) sahte bir hayata sahipİsa'nın peygamber olduğuna inanmıyoruz. (Mısır yazısının çözülmesi ve tarihi kayıtlarlakanıtlanmıştır). Hıristiyanlık Roma imparatorluğunun dağılmaması için yapay olarak ortayaçıkarılan bir dindir.15-Yıllarca ticaretle uğraşan, yaşadığı kentte soylu bir aileden gelen, bilgili ve görmüş geçirmiş birtüccar olan Muhammed in okuma yazma bilmediğine inanmıyoruz.16-Biz neden yaratıldık, yaratıcı neden şeytana izin verdi, cennet cehennem neden var gibi sorularadinlerin verdiği cevapları doğru ve inandırcı bulmadığımız için kabul etmiyoruz.17-Sırf inancı var diye; tecavüzcü, katil, cani, ayyaş, pedofili, hırsız, yalancı, dolandırıcı, ihmalkar,şiddet yanlısı ve sapık insanlar günahlarının bedelini ödeyince cennete girebilecek, fakat inancı yokdiye kendisi Dünyanın en iyi insanı olsa bile cehennemde sonsuza kadar yanacak diyen bir dineinanmayı vicdanımız kabul etmediği için inanmıyoruz.18-Allahın işi gücü bırakıp peygamberin cinsel hayatına bu kadar kafayı takmış olabileceğineinanmıyoruz. Azhap-50 gibi ayetlerin Tanrı sözü olacağına asla inanmıyoruz.19-Tanrının Peygamber kadınlarını tehdit ederek dedikodu yapmayın deyeceğine ve yoksa yerinizebaska temiz bakirler veririz diyecek kadar küçüleceğine inanmıyoruz.20-Tanrının yağma yaptırıp bu yağma malından 5 de bir hisse isteyecek kadar acımasız, mal, servetve para düşkünü bir varlık olacağına inanmıyoruz.21-Tanrının Kadını bu kadar hor gören, aşalayan, erkekler azmasın diye poşete sokacak bir varlıkolabileceğine de inanmıyoruz.22-Günümüzde bir insan tanrıyla konuştuğunu idda ederse deli kabul edilirken binlerce yıl önce26


yaşayan ve aynı iddalarda bulunan insanların peygamber olduğuna inanmıyoruz.23-Dinlerin dünyayı algıladığı gibi algılamanın, akla, bilime ve mantığa sığmadığı için ve Ortaçağaait fikirlerin bugün geçerliliği olabileceğine inanmıyoruz.24-Tesadüf veya baska nedenlerle basimiza gelen her iyiligin ve kötülügün tanridan geldigineinanmiyoruz. Çok insan inaniyor diye dogru olmasi gerektigine inanmiyoruz.25-Yaratıcının ilk insanı yaratmak için çamura ihtiyaç duymasına anlam veremiyoruz. İstediği nevarsa ol dedimi oluveren bir tanrının Çamura ihtiyaç duyması mantıksızdır.26-İnsanları inançlara ayıran dinlere, dinlerin ahlak getirdiğine, Peygamberlerin yol gösterdiğine,Kutsal kitapların ışık saçtığına ve son olarak kutsal kitaplarda anlatılan Tanrıya inanmıyoruz.Bu liste uzatılabilir ama mümkün olduğunca ana hatlarıyla vermeye çalıştığım, mesajı umarımalmışsınızdır. Sizler inanmak istemedigimizi buna kendimizi zorladığımızı sanıyorsunuz. Tam tersi,bizler Kuran'ın tercümesini ilk defa okuduğumuzda hayal kırıklığına uğrayan ve İslamıaraştırdığımız da. inanabilmek için iyi ve mantıklı sebepler arayan ve İslamı savunabilmek için bintürlü yorumlar düsünenen İnsanlarız. Ama ne yaparsak yapalım YETMEDİ.Ençok hayret ettiğim konulardan biride şudur; Bu ayette şu bildirilmiş bu ayett-i kerimede şöylebuyrulmuş, vs, vs, diye kuranı savunan ve kendince ne demek istediğini anlatmaya uğraşankimselerin aslında o ayetlerin ne kadar zavallı ve savunulmaya muhtaç olduğunu gözler önüneserdiklerinin farkına varamamalarıydı.Düşünün lütfen büyük bir tanrı bu aklın alamayacağı evreni yaratan bir güç kalkıp insanla irtibatageçiyor bizi kendine inanmaya çağırıyor ama bizi imana davet ettiği kitabında yazılı ayetler dahaaçıkça ne istediğini anlatmaktan aciz.Bu Tanrıyı konuşma özürlü görmek gibi bişey. Eğer kuran, tevrat ve incilde anlatılan tanrı gerçekolsaydı, eminim insanlığa asla ama asla bu üç kitabı göndermezdi. Ben bu gücün bukadar acizolabileceğini asla kabullenemem bu yüzden kendini dindar kabul eden kimselerden daha çok bizlerTanrı kavramına saygılıyız. Çünkü bizler dini sorgulamaya tanrının büyüklüğüneyakıştıramadığımız bu kitapları ve içilerindeki çelişkileri araştırarark başlıyoruz. Doğru cevaplarıbulduğumuzda da zaten dinden çıkmış oluyoruz.Bir arkadaşım bana sormuştu doğrusu nedir diye bende kendisine eğer dinle ilgili doğruyu ararsanbulduğunda eminol dinden çıkmış olursun demiştim.Sanılır ki bir kimse din konusunda bilgisizliğinden ve cahilliğinden dolayı inancı terkeder. Oysadinlere inanmayan insanlar iki günde bu kararı vermiş insanlar değildir. Uzun bir araştırma vesorgulama dönemi ardından dinlere inanmamayı seçen din konusunda oldukca geniş bilgiye sahipkimsler ancak dinsiz olur. Genel durum budur.Falanca ateist veya din dışı akımlara inanan biri bunca sorgulama ve araştırmadan sonra dine tekrarinanmaya başlayıp dinlerde anlatılan bu masallara inanmaya başlamışsa piskolojik sorunlar yaşıyordemektir. Kurana göre de bu kimslerein tekrar dine inaması zaten mümkün değildir. Sonuçtakalplerimiz mühürlenmiş!27


9-Semavi Dinlerin Kökeni ve Dinsiz Yaşam1-Temmuz ayının, Sümer çoban tanrısı Dumuzi’ nin adından geldiğini.2-Havva adının, Eski bir mezopotamya dilinde ”yaşatan kadın” anlamına geldiğini ve bunundakökeninin, Sümer mitolojisinde, hastalık geçiren bilgelik tanrısı Enkiyi tedavi eden 7 tanrıçadan biriolan, tanrının kaburgalarını iyileştiren tanrıça Ninti olduğunu (Ninti: kaburga kadını, nin aynızamanda hayat anlamına geliyor, ninti aynı zamanda Hayatın kadını, Can veren Kadın anlamınageliyor).3-Adem kelimesinin, Aramice Adamo, başka bir mezopotamya dilinde Ha-Adamo olarak geçtiğinive Sümerce de ”Kırmızı toprak” anlamına geldiğini.4-Eski Sümer de çok yaygın bir inanış olan ve İbrani dinlerinin de kökeni olan Ay tanrı kültünün,İngilizcede şu an kullanılan haftanın isimlerine kaynaklık etkidiğini. (Monday: Aya tapılan gün,Saturday: Saturn gezegenine tapılan gün, Sunday: Güneşe tapılan gün.).5-Arap yarımadasında lakabı Allah olan Ay tanrısı Sinin adının ”Bilgelik Kralı” anlamına geldiğini.6-İslamda , Kuranın Lehv-i Mahvuz da saklandığı inancının kökeninin Sümer mitolojisi olduğunu.7-Kuranda geçen "Adn cenneti" kavramının kökeninin İran Veda inancı olduğunu.8- Mahşerde insanların üzerinden geçeceği anlatılan Sırat köprüsünün kökeninin İran afsaneleriolduğunu.9-Arkeoloji ve Tarih bilimlerinin elde ettiği günümüze kadar ki verilere göre, dünya medeniyetininkökeninin Eski Yunan değil, Eski Yunan’ı da etkileyen Sümer kültürü olduğunu.10-Sümerlerdeki, tanrılar hiyerarşisinin zamanla, ilahi olduğu söylenen İslam ve Musevilikte cinlereve meleklere dönüştüğünü.11-Nuh tufanının kökeninin de yine Sümer mitolojisi olduğunu (efsaneye göre, tanrılar, insanlarınçoğalmasından o kadar rahatsız olurlar ki, 4 tanrı karar alıp insanları bir tufan ile öldürmeye kararverirler. Bilgelik tanrısı Enki, bunu duyunca, Şuruppak şehrinde yaşayan Utnapiştim’e duvararkasından tufan olacağını, bir gemi yapıp içine ailesini, akrabalarını, sanatçıları, çeşitli hayvanlarıve otları almasını söylüyor..Utnapiştim, gemiyi 7 günde yapar.Sonra tufan başlatılıyor, tufan o kadargüçlü oluyor ki tanrılar bile yüksek yerlere çıkıyor, sonunda 6gün 6 gece süren tufan biter ve gemiNisir dağına oturur, Utnapiştim üç kuş gönderir.güvercin geri döner, sonra kırlangıç salar, o da geridöner, saldığı kuzgun gelmeyince inip, tanrılara adaklar adarlar…)(tarihi kayıtlara göremezopotamya da Fırat, Dicle ve bunların birleştiği Şattu’l Arap, sayısız kere taşmış ve yerleşimyerlerini ortadan kaldırmıştır.)12-Yüksek yüksek Babil kulelerini Babilliler’in , yıldızlardaki tanrılara ulaşmak için yaptıklarını.13-Sümer tapınaklarında, tarı namına seks yapan rahibelerin, diğerlerinden ayırılabilmeleri içinbaşlarını örttüklerini, İ:Ö:1500 lerde bir Asur kralının, yaptığı bir kanunun 40. maddesi ile evlikadınların ve dulların da başlarını örtmelerini zorunlu kıldığını, fakat diğerlerinin örtmesidurumunda ceza alacağını.28


14-Mekke'de ki Kabe'nin ilk olarak Ay tanrısı Sin’e tapınmak amacı ile yapıldığını ve Kabe’nin,Tanrı Sin’e adanmış en büyük mabet olduğunu.15-Hilal’in Ay tanrısının simgesi olduğunu ve Hilal’in halen İslam ülkelerinin birçoğununbayrağında yer aldığını.16-Ay tanrısına tapmak için Sümerlilerin, büyük Zigguratlar yaptırdıklarını, ibadet günlerinibelirlemek için gök yüzünü incelerken 1 yılın 365 gün olduğunu, yılı ayın çevrimine göre aylaraböldüklerini, ayın çevrimine göre aya bağlı yılın her yıl 10 gün beriye geldiğini. Kısaca TarihinSümerlerle başladığını ve monoteizmin kaynağının Sümer efsaneleri olduğunu biliyor muydunuzKaynak; Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sümerdeki Kökeni - Muazzez İlmiye ÇIĞMüslümanlara göre ise islamdan önce binlerce peygamber geldiği, bu peygamberlerin getirdiğidinlerin zamanla bozulduğu ve bu benzerliklerin nedeninin bu olduğuna inanılır. Hata bubenzerlikleri kanıt olarak gösterirler. Böyle düşünenlere sormak gerekir; Nerede bu peygamberlernerede bunların kitapları? Tüm peygamberler neden sadece ortadoğuya gelmiş, insanlık tarihi 200bin yıldan fazla iken neden sadece son 3 bin yılı içinde kitaplar inmiş? Bu soruların tek mantıklıcevabı; Sümer medeniyeti semavi dinlerin temel kaynağıdır.Dinsiz YaşamDinsiz yaşam aklen özgür yaşamdır. Dinler insanların kalplerini gözlerini, beyin loplarını körelten,iyi bir insan olsan bile sana öğretileriyle kötülük yaptırabilen ilkel bir sistemidir. Dinsizlik zihninözgürlüğüdür, aklın topluma egemen olmasıdır, çağdaşlıktır, aydınlık bir gelecektir. Dinsizlik dindenen kötülükler yumağından; insanlığın geleceğini kurtarmak demektir. İnsanların iyi, dürüst,yardımsever, barışcı, ahlaklı ve hertürlü erdeme sahip olması için dine gerek yoktur aksine bunlarıgerçek anlamda yaşamak isteyen kimse aklını din hapsanesinden kurtarması gerekir.Kendi adıma söylüyorum dinsizliğim hayatımın nekadar özel ve değerli olduğunu anlamamısağladı, aynı şekilde diğer insanların hayatlarının da değerli olduğunu, saygı duyulması değerverilmesi gerektiğini bana öğretti.Sonuçta bu hayatlarımızdan başka hayatın yani ölümden sonrasıdiye birşeyin olamayacağını görebilen herkez sahip olduğu hayatın değerini anlar. Bunu anlayankişileride kolay kolay kimse kullanılmaz mesela canlı bomba olmaz. Benim için dinsizliğinyaşamıma kattığı anlam budur.Bir yaratıcı güç olabilir ama bu güç kesinlikle "Semavi" dinlerde anlatılan "Tanrı" değildir. Sizetavsiyem Sümer tarihini inceleyin. Sümerler yaşamış ilk uygar medeniyettir. Kil tabletlerde yapılanaraştırmalarda aslında bugün Tanrı kelamı diye inandığımız şeylerin çoğu örneğin Din kitaplarındayazan yaratılış hikayeleri Sümerlerin tabletlerinde aynen var sadece kelimeler değiştirilmiş.Araştırın ve aklınızı kullanın. Doğru yol Pozitif bilimin yoludur.Dinleri reddetmiş olan görüşler din kurgusunun doğru olamayacağını anlamış ve din denensömürgen kurumu daha fazla semirtmemek için bu kumarı oynamama kararı almışlardır. Ayrıcamilyarlarca inançlı insan arasından sadece çok çok çok az sayıda kişi kendi dinini özgürceseçmiştir, yada hiç bir baskı altında kalmadan din değiştirmiştir. Bu kişilerin dışında ki kişilerde,kendi ailesinin dinini sahiplenir ve yaşamı boyunca sürdürür yada o dini reddederek dinsiz olur.Şimdi Hz.Muhammed'in yaşamından başlayarak İslamın oluşumunu ve içeriğini inceleyelim.29


HZ.MUHAMMED'İN HAYATI1-Çocukluk ve Gençlik DönemiYer Arabistan’ın Mekke şehri, Tarih 571. Amine isimli dul bir kadın, Muhammed ismini verdiği birçocuğu dünyaya getirmiştir. Hatta bazı rivayetlere göre Hz.Muhammed'in annesinin o'na ilk verdiğiisim Kotan (doğruluğu tartışılır) ve bu isim 50 yıl sonra Medine'ye göç ettiğinde halk tarafından"hamd edilen kimse" anlamında Muhammed olarak değiştirilmiştir. Kuran-i Kerim'de defalarca"hamd, yalnız Allah'a mahsustur" dendiği halde, Muhammed, hamd edilen kişi anlamındaki kendiisminden hiç bir zaman rahatsız olmamıştır.Hz.Muhammed babasını doğumundan kısa bir zaman önce kaybetti. Annesi Amine ise genç yastadul kalmıştı ve Arap kültüründe dul bir kadın olarak yaşamak zordur. Bazı bilimsel araştırmalaragöre hamilelik zamanında depresyon geçirmiş kadınların çocuklarında sinirsel, içine kapanıklık,saldırganlık, kişilik ve davranış bozuklukları olduklarını saptamaktadır. Bu tür rahatsızlıklarıHz.Muhammed'in ileriki yaşamında rahatlıkla görebilmekteyiz.Hz.Muhammed daha 6 aylıkken annesi Amine o'nu amcası Ebu-Leheb'e verdi. Ebu-Lehebzamanının en varlıklı kişilerinden biridir. Muhammed ileriki yıllarda büyüyünce Ebu Leheb vekarısına kendisini büyüttükleri için şu sözlerle teşekkür etmiştir;Tebbet Suresi1.Ebu Leheb'in elleri kurusun. Zaten kurudu.2.Ona ne malı fayda verdi, ne de kazandığı.3.O, bir alevli ateşe girecektir,4, 5.Boynunda bükülmüş hurma liflerinden bir ip olduğu halde sırtında odun taşıyarak karısı da (oateşe girecektir).Hz.Muhammed psikolojik rahatsızlıkları olan bir çocuktu. Sütannesi Halime'nin ağzından aktarılanbir olay Hz.Muhammed’de ki psikolojik rahatsızlığı çok açık ve net ortaya koymaktadır. Ünlü İslamalimi Ibni İshak’ın aktardığı olaya bakalım;Halime ve Hz.Muhammed'in amcası anlatıyor; "Bunun üzerine ben ve kocam evden çıkıpMuhammed’in yanına vardık. Çocuğu yüzü sararmış bir durumda ve ayakta bulduk. Ben ve kocamonu kucaklayıp? Ey çocuğum! Sana ne oldu? Deyince o bize? Üzerlerine beyazlar elbiselergiyinmiş iki adam beni yere yatırdılar. Karnımı yardılar ve karnımdan bir şey çıkardılar. Sonra onuyine yerine koydular.? dedi. Bunun üzerine çocuğu alıp birlikte döndük.?Ibni İshak’ın üstteki yazısını da okuduktan sonra bir konuya daha dikkatini çekmek isterim.Hz.Muhammed 114 sure ve 6234 ayetten oluşan kitabında hiç bir zaman kendi annesi Amine'denbahsetmemiştir. İsa’nın annesi Meryem için boy boy ayetler yazan Hz.Muhammed, kendi öz annesiiçin kitabında tek bir söz bile etmemesi ilginçtir.Bugün bilimsel araştırmalarda kanıtlanmış diğer bir gerçek ise şudur ki; küçüklüklerinde anneşevketi görmeyen çocuklar büyüdüklerinde tüm kadınlara karşı kin beslemektedirler. Tüm serikadın katilleri, anne sevgisi hiç görmemiş, annelerinden nefret etmiş psikolojik rahatsızlıkları olankişilerdir. Hz.Muhammed'in neden kadınlardan bu derece nefret ettiği (cehennemin kadınlarla doluolduğu yönünde hadisi vardır), kitabında onları ikinci sınıf kişilikler olarak gördüğü hep annesindenkaynaklanan psikolojik rahatsızlıklara dayalıdır. Ayrıca anne sevgisinden yoksun büyüyen çocuklar30


üyüdüklerinde de kendilerinden çok olgun, yaşca büyük kadınlarda cinsel çekicilik bulmaktadırlar.Hz.Muhammed'in 25 yaşında, 40 yaşında ki Hatice ile evlenmesinin nedenlerinden biride buolabilir. Peki, Hatice’yle evlenmesini sağlayan ticaret hayatı nasıl başladı?Hz.Muhammed dokuz yaşındayken amcası, ticaret yapmak için gittiği Suriye’ye onu da götürdü.Busra kasabasında bir rahibin (Bahira) onun peygamber olacağını haber verdiği söylenir. GençMuhammed on yedi yaşındayken de amcası Zübeyir ile Yemen’e gitti. Bu geziler, bilgi vegörgüsünü artırmasının yanı sıra ruhsal yapısının değişiminde etkin rol oynadı. Bu arada daamcaları ile birlikte Kureyş ve Kays kabileleri arasındaki Ficar Savaşı’na katıldı. Ticaretle olanilgisi Hatice ile tanışmasına neden oldu ve onun sermayesi ile ticarete başladı. Suriye’ye yaptığı ilkseferde çok kazanç elde etti.2-Hz.Muhammed ve HaticeHz.Muhammed 25 yaşına geldiğinde, yanında çalıştığı Hatice dul bir kadındı ve eski kocasından 3çocuğu bulunuyordu. Muhammed'in zekası ve içine kapanıklığına aşık olan Hatice Muhammed'eevlenme teklif etti.Hz.Muhammed çocukluğundan da gelen hem duygusal ve hem de finansal bir boşluğun içinde idi.Haticecin teklifini tereddütsüz kabul etti. Hz.Muhammed Hatice'de hem yıllardır aradığı annesevgisini buluyor hem de böylece para ve servete kavuşuyordu. Bundan sonraki hayatında artıkçalışmasına hiç gerek kalmamıştı.Hz.Muhammed artık çocukluk yıllarında ki sığıntı, istenmeyen çocuk değil, sevilen, saygı duyulan"zengin" bir kişilikti. Hatice evin reisi olarak ticaret ile koştururken Hz.Muhammed'in artık parakazanma gibi bir derdi yoktu. Okuma ve yazmayı bu zaman içinde öğrendi diyebiliriz (bu birtahmin). Kendisi sık sık mağarasına çekiliyordu. Ayşe, Hz.Muhammed'in mağarada çokça geçirdiğizamanları su hadiste bize anlatıyor;Ravi: AişeHadis: Resulullah (sav)`a vahiy olarak ilk başlayan şey uykuda gördüğü salih rüyalar idi. Rüyadaher ne görürse, sabah aydınlığı gibi aynen vukua geliyordu. (Bu esnada) ona yalnızlık sevdirilmişti.Hira mağarasına çekilip orada, ailesine dönmeksizin birkaç gece tek başına kalıp, tahannüsdebulunuyordu. -Tahannüs ibadette bulunma demektir.- Bu maksatla yanına azık alıyor, azığıtükenince Hz. Hatice (ra)`ye dönüyor, yine aynı şekilde azık alıp tekrar gidiyordu.Hadisten de anlaşıldığı gibi Muhammed'in artık hiç bir derdi hiç bir kaygısı yoktu. ZamanMuhammed için su gibi akıyordu. Her şey çok güzeldi artık. 40 yasına geldiğinde bir günmağara’da Muhammed daha önce hiç yaşamadığı bir olay ile karşı karşıya kaldı.Bir gün ona melek gelip: "Oku!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Ben okuma bilmiyorum!" cevabınıverdi. (Aleyhissalatu vesselam hadisenin gerisini şöyle anlatıyor: "Ben okuma bilmiyorum deyince)melek beni tutup kucakladı, takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı. Tekrar: "Oku!" dedi. Bentekrar: "Okuma bilmiyorum!" dedim. Beni ikinci defa kucaklayıp takatim kesilinceye kadar sıktı.Sonra tekrar bıraktı ve "Oku!" dedi. Ben yine: "Okuma bilmiyorum!" dedim. Beni tekrar alıp,üçüncü sefer takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı ve: "Yaratan Rabbinin adıyla oku! O,insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku, Rabbin kerimdir, o kalemle öğretti, insana bilmediğiniöğretti" (Alak 1-5) dedi." Resulullah (sav) bu vahiyleri öğrenmiş olarak döndü. Kalbinde bir titreme(bir korku) vardı. Hatice`nin yanına geldi ve: "Beni örtün, beni örtün!" buyurdu. Onu örttüler.Korku gidinceye kadar öyle kaldı. (Sükunete erince) Hz. Hatice (ra)`ye başından geçenleri anlattı31


ve; "Nefsim hususunda korktum!" dedi. Hz. Hatice de: "Asla korkma! Vallahi Allah seni ebediyenrüsva etmeyecektir. Zira sen, sıla-i rahimde bulunursun, doğru konuşursun, işini göremeyenlerinyükünü taşırsın. Fakire kazandırırsın, misafire ikram edersin, Hak yolunda zuhur eden hadiselerkarşısında (halka) yardım edersin!" dedi.Hz.Muhammed'in mağarada elinde bir kitap olduğu aşikâr. Çünkü hayali dünyasında gördüğüyaratığın ona durduk yerde oku demesi için önünde ya da elinde bir kitap olması lazım. Zaten başkatürlü bir insan kitap ya da okunulacak hiç bir şey olmadan ne diye yıllarca mağarada oturur durur.Hz.Muhammed’e gelen bu ilk vahiy sonrasında, artık Hz.Muhammed kendisinin bir peygamberolduğunu zannetmesi için yeterli bir nedendi.Her ne kadar da ona görünen hayali yaratık "sen peygambersin" demese de, Hz.Muhammed artikkendi gözünde bir peygamberdi.3-Hz.Muhammed 40 Yaşından Önce Putperestmiydi?Evet. Üstelik böyle olduğunun kanıtlarını da kuran'da bulabilmekteyiz. Kuran’dan alıntılar:Duha-7 ‘Ey Muhammed! Seni bir sapkın olarak bulup doğruya iletmedik mi?’Şuara-52 "İşte böylece sana da kendi buyruğumuzla bir ruh (Kur'an) vahyettik. Sen kitap nedir,iman nedir bilimiyordun; ama şimdi onu dilediğimiz kullarımızı sayesinde doğruya eriştirdiğimizbir ışık kıldık. Hiç şüphe yok ki sen doğru yolu göstermektesin."Demek ki Muhammed, 40 yaşına gelinceye yani ‘peygamber’ oluncaya kadar Mekkelilerindinindendi. O da Kâbe’de ki putlara tapıyordu. Yani o da bir müşrikti. Ayetler açık peygamberliköncesi sapkın, iman nedir, kitap nedir bilmezdin sözünün başka açıklaması varmıdır?Sonrası Kuran’da şöyle aktarılıyor:Rum-30 "Ey Muhammed! Sen şirk koşmadan, kendisinden başka ilah olmayan Allah’ın dinineyönel."Yunus-105, 106 "Ey Muhammed! Tek olan Allah’a inanarak dine yönel; Allah’a şirk koşarak değil.Doğrudan Allah’a değil de sana ne yarar ve ne de zarar vermeyenleri Allah’a şirk koşarakyalvarma."Mümin-66 "Ey müşrikler! Bana Rabbimden apaçık kanıtlar geldikten sonra, sizin Allah’a şirkkoşarak taptıklarınıza tapmam bana yasaklandı. Bana kainatın Rabbi olan Alllah’a teslim olmambuyruldu"Müslümanların, Muhammed’in de hiç hata yapmayıp günah işlemediğine inanmaları kendilerininbileceği iş. Ama en azından yanı başında tek tanrılı Yahudi ve Hıristiyanlar varken, 40 yaşına kadarbunların farkına varmayıp putlara tapmasını nasıl açıklayacaklar acaba?Verdiğim Kuran ayetlerinde Muhammed'e talimat verme yanında, "Şimdiye kadar putlaratapıyordun ama artık yapma!" ifadesi açık, net ve anlaşılır şekilde Hz.Muhammed'in putpersliğiniortaya koymaktadır.32


Hz.Muhammed’in peygamberlik öncesi putperestliğini ortaya koyan tarihi bir olaya bakalım. İslamTarihinde Kabe’nin tekrar inşası: “Hz. Muhammed (sav) 35 yaşında iken Kureyşliler Kabe'nintekrar inşasına karar verdiler. Kabe'nin yapılmasında bütün kabileler çalıştı ve yeniden yapıldı.Sıra Hacerü'l Esved taşının yerine konulmasına geldiğinde yerleştirme şerefine tüm kabileler nailolmak istemekte idiler. Aralarında anlaşamayarak ihtilafa düştüler. Bu tartışma bir kaç gün sürdüve yaşlı bir adam şöyle bir öneri getirdi: "Mescide ilk giren hakem olsun." Tam bu sırada Hz.Muhammed kapıdan içeri girdi. Hepsi Muhammed Emin'dir kararı kabulümüzdür dediler. Durumukendisine anlattılar. Hz Muhammed bana bir kumaş getirin, dedi. Kumaşı yere serdi. Hacerü'lEsved’i kendi elleriyle kumaşın üzerine yerleştirdi. Her kabilenin reisi bezin ucundan tutsun, dedi.Taş yükselince de onu yerine kendi elleriyle yerleştirdi. Böylece inşaatın kalan kısmına devamedildi ve sorun çözüldü.”Sene 605 henüz ortada peygamberlik iddiası yok. Putlara tapmayacak ama Kabe’nin onarımındagörev alacak? Olmaz öyle şey! Müslümanlar Kabul etmek istemesede Muhammed Peygamberliköncesi Putperesdi ve bu dine aid ne varsa hepsini kendi dinine uyarlayarak dahil etti.4).Hz.Muhammed ve Peygamberlik Kariyerinin BaşlangıcıHz.Muhammed psikolojik rahatsızlığının sonucu görmüş olduğu hayali yaratık Cebrail ilekarşılaştıktan sonra hanımı Hatice'nin onayını da alarak artık peygamber olduğuna iyice inanmış veböylece ilahi mesajlarını halka sunmaya başlamıştır.Peki, neydi bu mesaj? Mesaj şu ki, Hz.Muhammed artik bir peygamberdir ve sonuç olarak herkesona saygı göstermeli, itaat etmeli, örnek kişi olarak görmeli, sevmeli, karşı gelmemeli vekorkmalıdır. 23 yıl süren peygamberlik kariyeri süresi içerisinde mesaj hiç değişmemiştir. İslam’ıntemelini oluşturan mesaj kişilerin Tanrı Allah'a manevi, peygamber'e ise hem manevi ve hem demaddi şekilde itaat etmeleridir. Bunun dışında başka bir mesaj yoktur. Hz.Muhammed'e itaatetmeyen kişi hem bu dünyada ve hem de öldükten sonra öteki dünyada cehennem azabı ilecezalandırılacaktır.Hz.Muhammed peygamberliğini ilan ettikten sonra yıllarca Mekkeli putperest halk ve taptıklarıputlarla alay etmiştir. Akabinde ise Mekkeli putperest halk, Mecnun diye kaale almadıklarıHz.Muhammed ve o'na inanan kişilerle irtibatlarını kesmiş ve sonuç olarak Müslümanlardışlandıkları topraklardan "Hz.Muhammed'in talimatı" doğrultusunda Abisinya'ya göç etmişlerdir.Olayların iyiye gitmediğini farkeden Hz.Muhammed, hem Abisinya'ya göç etmek zorunda kalanMüslümanları geri getirebilmek ve hem de sayıca kat kat fazla olan putperest MekkelilerinMüslümanlara uyguladıkları boykota son vermek ve gönüllerini almak için yeni bir plandüzenlemiştir.Büyük İslam alimi Ibni Sad'in "Tabakat" isimli eserinde kaleme aldığı hadiseye göreMuhammed, Mekkeli putperest halkın kutsal putları “Lat, Uzza ve Menat'i” şu sözlerle övmüştür.Necm 19-20 “Lât ve Uzza Ve bir üçüncüsü olan Menat Onlar ulu turnalardır. Ve elbette şefaatleriumulur.”Şeytanın Ayetleri olayı İslam literatürün de ve tefsir ilminde “Garanik olayı” olarak bilinmektedir.Bu sözler karsısında sinirleri iyice yatışan Mekkeli halk artık Müslümanlara karşı boykotu kaldırırve Müslümanlar Abisinya'dan Mekke’ye geri dönerler.33


Olay İslam kaynaklarında şu şekil geçiyor: Resûlullah, kavminin yüz çevirdiğini görünce bu onaçok ağır geldi. Allah’tan kavmi ile kendisini birbirlerine yaklaştıracak bir şey inmesini temenni etti.Cenab-ı Allah Necm suresini indirdi. O da okudu. Bu esnada şeytan gönlünden geçirip de kavminegetirmek istediği şeyi onun lisanına atıverdi: “Bunlar yüce kuğu kuşları (tanrıçalar)dır ve elbetteonların şefaatleri umulur” Kureyşliler bunu işitince sevindiler ve onu dinlemek üzere yaklaştılar…O, sureyi bitirince secde etti. Onun secde ettiğini gören mü’minler de onun getirdiğini tasdik edereksecde ettiler. Mescitteki müşrikler de secde ettiler… Secde haberi, Habeşistan’a hicret etmişMüslümanlar’a da ulaştı. Bir kısmı orada kalıp, bir kısmı Mekke’ye hareket etti. Sonra, Cenab-ıAllah, Peygamber’e, “Benim indirmediğim şey söyledin!” dedi. Resûlullah üzüldü, Allah’tankorktu. Bunun üzerine Allah bu âyeti (Hac, 52) indirerek onu teselli etti, Şeytanın ilka ettiğinineshetti” (Taberî, 27/187-188)Kısa bir zaman sonra Tanrı Allah ve insanlar arasında olan kendi elçilik pozisyonunu riske attığınıve Tanrı Allah'a ortak koştuğunu anlayan Hz.Muhammed derhal ayetleri iptal eder ve o ayetlerinTanrı Allah'tan değil düzenbaz şeytanın bir başka oyunu olduğunu vurgular. Şeytan ayetlerininyerini ise şu ayetler alır;Necm 19-22 “Gördünüz mü Uzza'yı, Lât'ı. Ve ötekini, üçüncüsü olan Menât'ı. Erkek size, dişiAllah'a mı? İşte bu, insafsız bir bölüştürme.”Üstteki ayetlerden çıkan anlam şudur; "Kendiniz erkek evlatlarınız ile gurur duyar iken Allah'a kızevlat ha?" Arap toplumunda dişi ikinci sınıf canlılar olarak benimsendikleri için Tanrı Allah buyakıştırmayı kendisine hakaret saymış ve sert bir dille bu yakıştırmanın adil olmadığını tembihetmiştir.Muhammed'e inanan birçok kişi bu fiyaskodan sonra İslam’ı terk etmiştir. Muhammed insanlarıngüvenini yeniden kazanmak için kendisine yeni bir strateji hazırlamıştır. Yeni strateji ise şöyledir;Hac-52 “Senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytanonun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın. Ama Allah, şeytanın vesvesesini giderir. SonraAllah, ayetlerini sağlamlaştırır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”Hac-53 “Allah, şeytanın verdiği bu vesveseyi, kalplerinde hastalık bulunanlar ile kalpleri katıolanlara bir imtihan vesilesi kılmak için böyle yapar. Hiç şüphesiz ki o zalimler, derin bir ayrılıkiçindedirler. ”Muhammed'in ayetlerini kendi çıkarı doğrultusunda uydurduğunu anlayan birçok kişi İslam’ı terketmiştir. Üstte ki ayetlerden anlaşılan şudur ki; "Ben Muhammed, şayet bir gaf yapar ve bazıkimseler bu nedenle şüpheye düşerse, bunlar kalplerinde bir hastalık olduğu için şüpheye düşerlersuçlu ben değil, kalpleri hastalıklı olan kişilerdir".Hz.Muhammed peygamberliğinin ilk 13 senesi boyunca sadece 70-80 kişiyi kendisineinandırabilmiştir. Müslümanlar nasıl olurda 13 sene gibi uzun bir zaman içerisinde bu kadar az,çoğu kendisine en yakin kişiler ve bir kaç esir köle dışında kimsenin ona inanmamasına, hattaMekkelilerin o'na "deli, oynak, kafayı yemiş" yakıştırmaları yapmalarına mantıklı bir cevapverememişlerdir. O devrede Mekkeliler kişilerin dini inançlarına toleranslı insanlardı. Çok tanrılıdinlere inanan toplumlar doğal olarak kişilerin dini inançlarına karışmazlar. Hz.Muhammed'in kendiputlarına karşı alaycı sözlerine her ne kadar gücenseler de, Hz.Muhammed'e hiç bir zaman zararvermemişlerdir.34


Mekke'de geçen 13 sene sonrası bir yere varamayacağını anlayan Hz.Muhammed artık kendisineyeni bir strateji geliştirir ve yanına inanan Müslümanları da alarak Yatrib'e (Medine'ye) göç etmeyekarar verir. Kurulu düzenlerini bırakmak istemeyen Müslümanlar bu karara hiçte sıcak bakmamıştır.Bu karara en çok sevinen kişiler daha önceden Müslüman olmuş kölelerdir. Köle sahibi birçok kâfir,Mekkeli zengin kişiler, kaçmaya çalışan Müslüman kölelerini yakalamış ve dövmüştür.Her ne kadar günümüz de İslami filmlerde ve kitaplarda bu olayları sanki İslam’a yapılan birzorlama olarak göstermeye çalışsalar da, işin aslı ortada direk İslam dinine yapılan bir zorlamayoktur. Mekkeliler doğal olarak "sahip oldukları" köleleri bedavaya bırakmak istememiş ve korumaaltında tutmuşlardır. Hz.Muhammed ve Tanrı Allah hiç bir zaman köleliğe karşı değildi. Oyüzdendir ki İslam hiç bir zaman köleliğe son vermemiştir. Aksine Hz.Muhammed Medine'ye göçettikten sonra, binlerce insani, çoluk, çocuk demeden köleliğe zorlamıştır.Hz. Cerîr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (Aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "Hangiköle kaçarsa, bilsin ki ondan zimmet (garanti) kalkmıştır, dönünceye kadar namazı kabul edilmez."[Müslim, İmân 122-124, (68, 69, 70); Ebu Dâvud, Hudûd 1, (4360); Nesâî, Tahrimu'd-Dem 12,(7, 102).]Müslümanlar kuran, hadisler ve İslam tarih ortada dururken islimin köleliği kaldırmayı amaçladığı,Putperestlerin Müslümanlara baskı yaptığı gibi gerçek dışı ve temelsiz iddialarda bulunmaktadırlar.Arap yarımadasında binlerce yıldır süren dini hoşgörü ortamında baskı iddiası zaten temelsizkalmaktadır. Arap yarımadasında pek çok farklı dinden insan bir arada yaşamaktaydı. Arabistan'dadin savaşları ilk olarak İslam ile başlamıştır.5-Hz.Mumhammed Peygamberlik Ücreti İstedi mi?A-Ücret İstemiyorHz.Muhammedin peygamberlik kariyerine başladığı, güçsüz olduğu, sıkıştığı ve insanları ancaksözle dine davet edebildiği zamanlarda yumuşak üslup kullanmıştır. Bu dönemde insancıl ayetlerinve hoşgörü sözlerinin yanında, peygamberliğinin amacının insanları Allahın dinine davet olduğunu,ücret istemediğini bu işi sırf insanları doğru yola ulaştırmak için yaptığını idda etmiş vede Kuranınabu yönde ayetler yazmıştır. Bu ayetleri görelim.Enam-90 “İşte, o peygamberler, Allah'ın doğru yola ilettiği kimselerdir. (Ey Muhammed!) Sen deonların tuttuğu yola uy. De ki: "Bu tebliğe karşı sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur'an), bütünâlemler için ancak bir uyarıdır.”Yusuf-104 “Halbuki sen buna karşılık onlardan bir ücret de istemiyorsun. O (Kur'an) âlemleriçinde ancak bir öğüttür.”Sad-86 “(Ey Muhammed!) De ki: "Bundan (tebliğ görevinden) dolayı sizden hiçbir ücretistemiyorum. Ben kendiliğinden yükümlülük altına girenlerden değilim.”Sebe-47 “De ki: "Sizden herhangi bir ücret istemişsem o sizin olsun. Benim ücretim ancak Allah'aaittir. O her şeye hakkıyla şahittir.”35


B-Ücret İstiyorPeygamber askeri gücü elegeçirdikten sonra değişik bahanelerle kervan soyma, insanları kaçırıpfidye isteme ve çevre kasabalara baskınlar yaparak ganimet elde etmeye başlamış, ilk başta eldeedilen bu ganimetlerin tamamını sahiplenmek istemiş, ama gördüğü tepki üzerine ganimetlerimüritleriyle paylaşmak zorunda kalmıştır.Sözde ücret istemediğini söyleyen, amacının insanlara dini tepliğ etmek olduğunu söyleyenMuhammed'in böylece gerçek amacı da ortaya çıkmış oldu. Buarada asıl niyetini gizlemek veinandırıcı olmak için elde ettiği bu ganimetleri kendi geçimini sağlamanın yanında hayır işlerindekullanılacağını kurana yazmayı da ihmal etmemiştir.Enfal-1 “(Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: "Ganimetler Allah'a veResûlüne aittir. O halde, eğer mü'minler iseniz Allah'a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin,Allah ve Rasûlüne itaat edin.”Enfal-41 “Bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri mutlaka Allah'a,Peygamber'e, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir. Eğer Allah'a; hak ilebatılın birbirinden ayrıldığı gün, (yani) iki ordunun (Bedir'de) karşılaştığı gün kulumuzaindirdiklerimize inandıysanız (bunu böyle bilin). Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.”Mücadele-12 “Ey iman edenler! Peygamber ile başbaşa konuşacağınız zaman, başbaşakonuşmanızdan önce bir sadaka verin. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şâyet (sadakaverecek bir şey) bulamazsanız, bilin ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. “Tevbe-103 “Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka(zekat) al ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (Onların kalplerini yatıştırır.)Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”Tevbe-58 “İçlerinden sadakalar konusunda sana dil uzatanlar da var. Kendilerine ondan bir payverilirse, hoşnut olurlar; eğer kendilerine ondan bir pay verilmezse, hemen kızarlar.”6-Hz.Muhammed'in Asıl AmacıGünümüzde Müslümanlar İslam'a karşı yapılan en ufak eleştiriye bile tahammül edemezler.Dinlerini eleştiren kişiyi öldürmekten zerre kadar çekinmezler. Bunun örneklerini yakın ve geçmiştarih sayfalarında gördük ve maalesef görmeye devam edeceğiz. Bu toleranssız ve tahammülsüzdüşünce tarzı onlara Hz.Muhammed tarafından öğretilmiştir. Oysa Hz.Muhammed'in tahammülsüzkarakter yapısının aksine, Mekkeli müşrikler kişilerin dini inançlarına saygılı ve toleranslı kişilerdi.Arap yarımadasında dinsel tahammülsüzlük, İslam dininin ortaya çıkması ile başlamıştır. Sözde"Cahiliye Devri" diye adlandırılan dönemde Mekkeli halk, kişilerin dini inançlarını hiç bir şekildemüdahale etmeden Arap yarımadasında uyumlu bir şekilde Hıristiyan, Musevi, Putperest, Mecusiayrımı yapmaksızın yaşamışlardır. İslam öncesi Arap tarihine baktığımızda, Arap yarımadasısınırları içinde gerçekleşmiş hiç bir dini savaşa rastlamamaktayız. Bu hoşgörü ortamındaHz.Muhammed yıllarca Mekkeli putperest halkın inançlarını karalamış, aşağılamış, Onca aşağılamave karalamaya rağmen Mekkeli putperest halk hiç bir zaman Hz.Muhammed'e ve yandaşlarına hiçbir şekilde zarar vermemişlerdir.36


Hz.Muhammed'in kışkırtıcı sözlerinden artık bıkıp usanan Mekkeli putperest halk, çareyi amcasıEbu Talib'e gitmek de bulmuş ve "medenice" Hz.Muhammed hakkında şikâyette bulunmuşlardır;"Ey Ebû Talib! Sen bizim yaşlı ve ileri gelenlerimizden birisin. Yeğenini yaptıklarından vazgeçirmekiçin sana müracaat ettik. Fakat sen istediğimizi yapmadın. Vallahi, artık, bundan sonra onunbabalarımızı, dedelerimizi kötülemesine, bizi akılsızlıkla ithâm etmesine, ilâhlarımıza hakaretlerdebulunmasına asla tahammül edemeyiz. Sen, ya onu bunları yapıp durmaktan vazgeçirirsin yahut daiki taraftan biri yok oluncaya kadar onunla da, seninle de çarpışırız." İbni Hişâm, Sîre, 1/284;Taberî, 2/218; İbni Kesîr, Sîre, 1/47Ebu Talib Mekkeli putperest halkın sözlerini dinler ve öz yeğeni olan Hz.Muhammed'i uyarır:"Kardeşimin oğlu, kavminin ileri gelenleri bana başvurarak senin onlara dediklerini banaârzettiler. Ne olursun, bana ve kendine acı! İkimizin de altından kalkamayacağımız işleri üzerimizeyükleme. Kavminin hoşuna gitmeyen sözleri söylemekten artık vazgeç" 234. İbni Hişâm, Sîre,1/284; Taberî, 2/220Müslümanlar Hz.Muhammed'in putperest halkın inançlarına sövmelerini görmemezlikten gelerekMüslümanları ve Hz.Muhammedi mağdur kişiler olduklarını iddia ederler. Gerçekte Müslümanlarakarşı sistemli bir baskı ve zulüm yokken, Müslümanları hicret etmeye zorlayan etken ne idi? Baskıve zulüm yoksa Müslümanlar neden evlerini terk ettiler? Tehlike altında olmayan Müslümanlarındurduk yere evlerini terk edip Medine'ye taşınmalarını nasıl açıklayabilirsiniz?Bu soruların cevabini Kuran’da bulmak mümkündür.Enfal-72 “İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve(muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin velileridir. İmanedip hicret etmeyenlere gelince, hicret edinceye kadar, onların velayetleri size ait değildir. Eğerdin konusunda sizden yardım isterlerse, sizinle aralarında sözleşme bulunan bir kavme karşıolmadıkça, yardım etmek üzerinize borçtur. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir.”İsin asli Müslümanlar Mekke'de ki putperest halkın işkencelerinden kaçmıyor, tam aksineHz.Muhammed'in emri doğrultusunda evlerini terk etmeye zorlanıyorlardı. Üstteki ayet, Mekke'denMedine'ye hicret etmek istemeyen Müslümanlar için yazılan bir ayettir. Sözde işkence ve baskıgören Müslüman halkın hicret etmek istemeyişi dikkatinizi çekmiş olmalı. Bugün Müslümanlarınbahsettikleri türde Mekke'de büyük bir işkence ve zulüm vardı ise, Müslümanlar neden seve seveMekke'yi terk etmek istememişlerdir? Neden Tanrı Allah olaya el koyarak Müslümanlara bu konudaayetler indirmek zorunda kalmıştır?Bir başka ayette Muhammed, Müslümanlara yine şöyle seslenmektedir;Nisa-89 “Arzu ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. Busebeple, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüzçevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan ne bir dost edinin, ne de biryardımcı.”Üstteki ayette Hz.Muhammed Müslümanlara evlerini terk etmelerini ve Medine'ye göç etmeleriniemretmekle kalmayıp hicret etmek istemeyenlerin öldürülmelerini emretmiştir. MüslümanlarMekke’yi putperest halkın baskısı sonucu değil, Hz.Muhammed'in tehditlerinden dolayı terketmişlerdir.37


Nisa-97 “Kendilerine zulmetmekteler iken meleklerin canlarını aldığı kimseler var ya; melekleronlara şöyle derler: "Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?)" Onlar da, "Biz yeryüzündezayıf ve güçsüz kimselerdik" derler. Melekler, "Allah'ın arzı geniş değil miydi, orada hicretetseydiniz ya!" derler. İşte bunların gidecekleri yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir.”Hz.Muhammed neden böyle bir şeyi yapmak istemiş, amacı nedir?"Tıpkı tarihte ki diğer narsisist liderler gibi, Hz.Muhammed'in de bir rüyası vardı. Narsisist insanlardava adamlarıdır. Stalin'in davası "halkların eşitliği", Hitler'in davası ise "beyaz ırk’ın üstünlüğü".İslami kaynaklara baktığımızda Hz.Muhammed'in davası “basta Arap yarımadasına ve daha sonratüm Dünyaya hükmeden biri olmaktı.” arzusunu, Ibn'i Hisam'in da kaleme aldığı şu yazı gözlerönüne sermektedir; Mekkeli müşrikler Ebu Talibin ölümüne yakın tekrar ziyaret ederek, arabulucuolmasını isterler.“Ebû Talib ölmeden bu işe bir çözüm bulmalıyız, yoksa öldükten sonra Muhammed'e yapacağımızher iş için bizi ayıplarlar. Ebû Talib sağken bir şey yapamadılar, o öldü, yeğenine şunları şunlarıyaptılar, demesinler."Bu düşüncelerinden dolayı müşriklerin ileri gelenleri toplanarak Ebû Talibi ziyarete gittiler. Sağlıktemennilerinden sonra Ebû Talib'e dediler ki:"Ey Ebû Talib! Sen bizim reisimiz, büyüğümüzsün. Şunu görüyoruz ki, sana ölüm yaklaşmıştır. Bizsenin ölümünden korkuyoruz, sen sağken şu meseleyi halledemedik, öldükten sonra hiçhalledemeyiz. Sen şimdi sağken onu çağır, ondan sağlam bir söz al, biz de bir söz verelim. Bundansonra ne o bizimle uğraşsın, ne de biz onunla."Ebû Talib, Kureyş heyetini dinledikten sonra yeğenine haber salarak, yanına gelmesini istedi.Amcasının davet haberini alan Kâinatın Efendisi, hemen ölüm döşeğindeki Ebû Talib'in yanınavardı. Bir anda kalabalık bir Kureyş topluluğu ile karşılaşan Efendimiz, bu davetin altında birşeylerin yattığını anlamakta gecikmedi. Ebû Talib, Kureyş heyetinin isteklerini yeğenine anlattı."Ey kardeşimin oğlu! Kavminden ne istiyorsun?" dedi.Kâinatın Efendisi "Kendilerinden bir kelime istiyorum. Eğer söylerlerse, bütün Araplar o kelimesayesinde kendilerine uyacak, bütün acem o kelime sayesinde onlara cizye ödeyecek." dedi.Ebû Talib atılarak:"Yani tek bir kelime mi?" diye sordu.Efendimiz:"Evet, amcacığım tek bir kelime. "Lâ ilâhe illallah" diyecekler." Sad, 38/1–8. Tirmizî,Tefsir, Sad (3230)Göründüğü gibi Tanrı Allah’ın peygamberi daha henüz bir düzine müridi olduğu zamanlarda biledünyayı fethedebilmenin fantezilerini kendi kafasında canlandırmakta idi. Tüm insanlığa örnek kişiolsun diye gönderilen bir peygamberin ülke fethetmek yerine, insanlara rehberlik eden daha asildüşüncelere sahip olması gerekmiyor mu? İnsanları cizyeye bağlayıp haraç almak niyetinde olan birkişi nasıl olurda Allah’ın insanlığa örnek olsun diye sunduğu bir peygamber olabilir?Muhammed'in, Hitler'den, farkı nedir? Psikolojik rahatsızlıkları olan insanların ruh hali çok çabukdeğişir. İslam kaynaklarına baktığımızda Hz.Muhammed'in ruh halinin bazen çok yükseklerdeolduğunu, tüm dünyayı ele geçirmek istediğini görebilmekteyiz. Hz.Muhammed, ruh halinin bozukolduğu anlarda ise intiharı bile düşünmüştür;38


Yüce bir dağ zirvesine çıkıp oradan kendimi aşağı atar böylece bu sıkıntıdan kurtulurum, dedim.Böylece yola çıktım, dağın ortasına varmıştım ki, birden bire gökten “Ya Muhammedi Sen Allah’ınResulüsün. Bende Cebraillim” diyen bir ses duydum. Başımı göğe kaldırdım. Birde ne göreyim!Cebrail bir insan suretinde ayaklarını semanın ufuklarında açmış vaziyette. Ya Muhammed senAllah Resulüsün, bende Cebrail’im dedi. (İbni İshak; İbni Hişâm, Taberî ve Heyhakî)Muhammed'in ruh halinde ki bu tür değişiklikler, bize aslında Muhammed'in dengesiz ve psikolojikyardıma muhtaç bir insan olduğunu göstermektedir. İnsanlar tarafından itaat edilen ve onlarahükmeden kişi olma arzusu o kadar güçlüydü ki, bu heves onu vicdani hislerden yoksun bırakmıştır.İnsanlar üzerinde otorite sahibi olmayı arzulayan ve hayallerine ulaşmak için her şeyi yapabilecekbir insan durumundaydı.7-Medine'ye HicretHz.Muhammed'in yanı sıra bir sürü çocuğa da bakmakla meşgul olan Hatice artık ticaret'e fazlazaman ayıramıyor, serveti yavaş yavas yok oluyordu. Evin direği Hatice öldükten kısa zaman sonraMuhammed'in destekçiliğini, koruyuculuğunu yapan amcası da vefat etmişti. Bu iki kişinin ölümüve Mekkelilerin Hz.Muhammed'i kaale almayışı sonrası artik Hz.Muhammed başka bir şehre göçetmek, insanları kendisine inandırmak için yeni bir şehirde, yeniden şansını denemek istiyordu. İlketapta kendisine inananların Medine’ye göç etmesini emretti.Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi kurulu düzenlerini ve ailelerini bırakmak istemeyenMüslümanlar tereddüde düşmüşlerdi. Bu durum karşısında Hz.Muhammed çareyi Müslümanlarıtehdit etmek ve korkutmakta buluyordu. Hz.Muhammed Medine'ye, daha doğrusu o zamanki ismiile Yahudi şehri Yatrib’e gitmek istemeyen Müslümanlara nasıl sesleniyor;Nisa-97 "İşte bunların gidecekleri yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir."Muhammed bir gece düşmanlarının onu öldürmek istediğini iddia ediyor ve Ebu Bekir’in o'naMedine’ye giden yolda eşlik etmesini istiyordu. Bu olay aşağıdaki ayette şu şekilde dile getiriliyor;Enfal-30 “Hani kafirler seni tutuklamak veya öldürmek, ya da (Mekke'den) çıkarmak için tuzakkuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların enhayırlısıdır.”Yukarıdaki ayetten anladığımız kadarı ile Tanrı Allah Muhammed'e tuzak kurulduğunun habercisioluyor ve O'nu uyarıyor. Hz.Muhammed ise arkasında koskoca Tanrı Allah’ı olduğu halde çareyiEbu Bekir’e sığınmakta buluyor. Hz.Muhammed'in Medine’ye kaçtığı gece Hicri takvimin başladığıgündür. Medine'nin zengin kesimi Yahudilerden oluşmaktaydı. Para, Mal, mülke muhtaç fakirAraplar Hz.Muhammed'in şarap akan nehir, tomurcuk memeli huriler ve taze taze hurmalar türümasallarına ister istemez inanmak durumundaydılar.Muhammed yaşadığı dönemde peygamber olduğunu ilan eden tek Arap değildi. Aksine Arapyarımadasında Tanrı elciliği gayet yaygın bir meslekti. Civar şehirlerde de peygamberliğini ilanetmiş ve insanlara Tanrı mesajları öğütleyen kişiler vardı. Aralarında en meşhur olanı ise"Museyleme" idi. Museyleme peygamberliğini Muhammed'den bir kaç sene önce ilan etmişti veHz.Muhammed'in aksine kendi şehrinde, kendi tanıdığı insanların arasında çokta başarılı idi. Aradaki fark ise Hz.Muhammed Arabistan’ın ilk savaşçı peygamberi olmasıdır.39


Medinelilerin Hz.Muhammed'i peygamber olarak kabul etmelerindeki etken Muhammed'in öğreticiöğütleri değil, daha çok verdiği cezp edici vaadiler, kendisinin de Arap oluşu ve Yahudilerkarşısında hissettikleri eziklikten dolayıdır. Yahudiler kendi inançlarına göre "Seçilmiş, üstüninsanlardır". Tıpkı bugünde olduğu gibi Arapların gıpta ile baktıkları kişilerdi. Medine'nin tümüYahudilere aitti. Kısaca Medine, yani Yatrib bir Yahudi şehri idi. Ebu El Farah Ali tarafındanyazılmış "Kitab el-Afgani" isimli eser, Yahudilerin Medine de ki ikametlerini Musa zamanınakadar dayatır. Medine'de ki Yahudi halk esnaf, kuyumculuk, ticaret, çiftçilik ile geçiniyor ve soyluailelerden geliyorlar idi. Şehirdeki Arap nüfusu ise Yahudilerin sahip oldukları iş yerlerindeçalışıyordu. Arapların Medine'ye göç etmelerinin sebebi ise 450 yıllarında Yemen’de yaşanan birtufandan dolayı idi. Hz.Muhammed ile Müslüman olmayı kabul ettiklerinde ise Yahudi işverenlerinikatlederek mallarına konmuşlardır.Büyük İslam âlimi Ibni İshak, İslam’ın en değerli eserlerinden biri olarak gösterilen "Siret Resul"adlı kitabında Yahudilerden irfan (bilim) ve kitap ehli kişiler olarak bahsetmiş ve MüslümanlarınYahudilere yaptığı eşkıyalıklara ve gasp olaylarına anlatabildiği en güzel dille kitabında yervermiştir.Muhammed her zaman kendisini ve ona inananları mağdur ve eziyet çeken insanlar olarakgöstermiştir. Günümüzde bile İslami terörist örgütleri tıpkı peygamberleri gibi ayni oyunuoynamakta ve onca masum insani öldürdükleri halde devamlı kendilerini mağdur insanlarmış gibigöstermeye çalışmakla beraber, tüm dünyayı İslam’a karsı cephe almakla suçlamaktadır.Muhammed Mekke'den Medine ye göç etmesine, Mekkelilerin ona ve ona inananlara eziyet ettiğinisebep olarak göstermeye çalışmıştır. Halbuki Muhammed her ne kadar kendisini mağdurgöstermeye çalışsa da ayetler isin gerçeğini tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyor;Nahl-41 “Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, elbette onları dünyadagüzel bir şekilde yerleştiririz. Ahiret mükafatı ise daha büyüktür. Keşke bilselerdi.”Muhammed, Mekke’de ki evlerini terk etmelerini ve yanında Medine’ye gelmelerini emrettiğiMüslümanlara üstteki ayeti yazmak zorunda kalmıştır. Nedeni ise Mekke de kurulu düzenlerinibırakıp Medine'de issiz güçsüz, evsiz barksız kalan Müslümanların beyinlerini yine cennet vaatleriile yıkamaktır. İnananların gözünde artik Muhammed'in kredisi tükeniyordu. Bazıları artikMedine’den firar etmeye başlamıştı. Bir başka tehdit içeren ayeti ise su şekilde yazdırmıştır;Nisa-89 “Arzu ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. Busebeple, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüzçevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan ne bir dost edinin, ne de biryardımcı.”Sadece yukarıda ki ayet bile aslında eziyet çektirenin Mekkeliler değil tam aksine Muhammedolduğunu anlamak için yeterlidir. Ailesini, çoluğunu, çocuğunu, doğduğu toprakları ve kuruludüzenini bırakmak istemeyen bir insan sizce ölümü ne kadar hak ediyor? Muhammed'in dayatmayaçalıştığı gibi ortada büyük bir çile zulüm var ise cehennem azabı tehditlere ne gerek olabilir?Müslümanların o eziyet ve çileden kaçmak için Mekke’yi seve seve terk etmeleri gerekmiyor mu?İnsanları sürekli hicret etmek için zorlayan, tehdit eden hatta etmeyenlerin öldürülmelerini emredenbir insan sizce bunu neden yapıyor olabilir? Bir tek neden var. O da "kontrol" Muhammed narsisibir kişiliğe sahip olduğu için insanların üzerinde her yönüyle kontrol sahibi olmak istemiştir.40


8-Hz.Muhammed’in Böl ve Ele Geçir TaktiğiMuhammed, Medine'de işsizlik ve yoksulluk yüzünden firar eden Müslümanların karınlarınıdoyurabilmesi için Mekkeli kervanlara baskınlar düzenlemeye ve ganimetlerine el koymayabaşlamıştı. Sürekli Medinelileri Mekkelilere karşı kışkırtıyor ve Mekkelilerin onları evlerindenzorla çıkarttıklarını iddia ederek, ganimetlerin bu yüzden onlara helal olduğunu söylüyordu.Hac-39 ”Kendilerine savaş açılan Müslümanlara, zulme uğramaları sebebiyle cihad için izinverildi. Şüphe yok ki Allah'ın onlara yardım etmeğe gücü yeter. “Hac-40 “Onlar, haksız yere, sırf, "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı yurtlarından çıkarılmışkimselerdir. Eğer Allah'ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerindeAllah'ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi.Şüphesiz ki Allah kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah çok kuvvetlidir,mutlak güç sahibidir.”Müslümanlar efendilerinin yaptığı sinsilik ve hilekârlıklardan övüne övüne bahsederler.Düzenbazlık ve hilekârlığı peygamberlik gibi ilahi bir mevkiye layık gören ve bundan pekte hoşnutbir bicimde bahseden sitelere internette rastlamak mümkün Müslümanlarda Hz.Muhammed'iyaptıklarından dolayı sorgulayabilme cesareti yoktur. O yüzden Hz. Muhammed’in her yaptığı işidoğru olarak görürler. O yapmış ise doğrudur. Bakınız Ibni İshak "Siret Resul" adlı eserindeHendek savaşında olan bir hadiseyi nasıl anlatmıştır;Nuaym b. Mes'ud (ra), gizlice Müslüman olmuştu. Allah Resulü, ona bir müddet dahaMüslümanlığını gizlemesini söylemiş ve onu bu muhasara esnasında, çok mühim işlerdekullanmıştı.Nuaym, hem Kureyş'in hem de Yahudilerin itimat ve hürmet ettikleri bir insandı. Efendimiz, onaharbin bir taktik olduğunu söylemiş ve idare-i kelâm etmesine de izin vermişti. Nuaym, bu ruhsatüzerine Yahudilere giderek: Kureyş sizi terk edecek ve Muhammed (sav)le baş başa bırakacak.Düşünün o zaman haliniz nice olur. Eğer bu durumda kalmak istemiyorsanız, onların ilerigelenlerinden bir kaçını rehin olarak yanınızda alıkoyun dedi. Onlar Nuaym'a olan itimatlarındandolayı bu sözlere kesin olarak inandılar.Nuaym daha sonra Kureyş’e gitti. Onlara da: Yahudiler Muhammed (sav)le gizlice anlaştılar. Sizinileri gelenlerinizden birkaçını rehin edip ona teslim edecekler. O da onlara ilişmeyecek. Sakınsizden böyle bir talepte bulunurlarsa onların dediğini yapmayın dedi. Kureyşliler de, Nuaym'aitimat ettiklerinden, onun bu tekliflerinden zerre kadar şüphelenmediler.Kureyş ileri gelenleriyle Yahudi liderleri, bir gün bir araya geldiler. Her iki taraf ta birbirindenşüpheleniyordu. Evvela Yahudiler sözü açtı ve: Siz başınız sıkışınca çekip gidecek ve bizi bu adamlabaş başa bırakacaksınız. Teminat için bize birkaç rehin vermezseniz biz savaşı bırakacağız dediler.Kureyş, zaten böyle bir teklif bekliyordu. Nuaym'ın sözünü hatırladılar ve tabii bu teklifi reddettiler.Onların reddi, Yahudilere de Nuaym'ı tasdik ettirdi. Böylece ittifak bozulmuş oldu ve Yahudiler harpsahnesinden çekilmeye başladılar.Nuaym Müslüman olalı birkaç gün olmuştu. Allah Resulü’nün insanları tanımadaki isabetine bakınki, hemen Nuaym? ın becerebileceği bir işi ona teklif etmiş, o da arızasız bu işi yerinegetirivermişti. (Ibni İshak, Siret Resul.)41


Yani Ibni İshak’ın yukarıda bize anlattığı hikaye diyor ki; Hz.Muhammed iki kabileyi iftira ilebirbirine düşürmüştür. Burada bahsedilen kişi sadece bir asker olsa yukarıda anlatılanlar akıl dışıgelmez ve anlaşılabilir. Oysa bahsedilen kişi peygamberlik iddiasında olunca bu ve benzerisavaşları teşvik etmesi, savaş hilelerine başvurması ve ganimet peşinde koşması ne kadar haklı vepeygamber vasfına uygun olur?Hz.Muhammed kendisine inananları diğer ayetlerde "Tanrı Allah’ın ağzıyla" şu şekilde savaşa davetetmiştir;Enfal-65 “Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa ikiyüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkar edenlerden bin kişiye galipgelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir.”Hz.Muhammed Müslümanları sanki mağdur olan ve eziyet çekenler gibi göstermeye çalışmış vebeyinlerini yıkamıştır. Asıl kervanlara saldıran, eşkıyalık ve gasp yapanların kendileri olduğu haldedurumun adaletli görünebilmesi için suçu her zaman için kâfirlere atmıştır. Tıpkı bugün ki gerikalmış Arap ülkelerin geri kalmışlıklarının nedenini İsrail ve Amerika olarak gösterdiği gibi. Onlarbugün sadece tıpkı peygamberlerinin 1400 sene önce yaptığını yapmakta ve "mağdur olan"kişileri oynamaktadırlar.Ortada ki çelişki barizdir. Muhammed önce Mekkelileri evlerinden zorla çıkartıyor, onlarıcehennem azabı ile korkutmakla kalmayıp üstüne üstlük birde öldürülmelerini emrediyordu. Diğerbir tarafta ise "Sizi zorla evlerinden çıkartanlara karşı", yani Mekkelileri suçsuz oldukları haldesuçlayarak savası körüklüyordu.Bu strateji Muhammed'i olağanüstü derecede basarılı yapmıştı. Muhammed "böl ve ele geçir"taktiğinin ustası idi. Kabileleri kabilelere, aileleri ailelere ve hatta evlatları babalarına (Tevbe-23)bile düşman ederek, onları bölerek üzerlerinde kontrol sahibi olmayı başarıyordu. Kısa bir zamaniçerisinde bu taktik ile tüm Arap yarımadasını ele geçirmeyi başarmıştır.9-Hz.Muhammed'den Mucize İsterlerseBunca ayet ve yaşanan olayın ardından kendini peygamber ilan eden birinden insanların beklentiiçine girip; Peygamberliğini tescilleyecek, insanların içindeki şüpeleri giderecek ve yeri geldiğindekendinden medet umanlara çare olacak mucizeler beklemesi normaldir. Ama ortada böylebir mucizeyoktu, bu nedenle insanlar Hz.Muhammed'e neden mucize gösteremediğini ısrarla sormuşlardır.Böyle bir mucize gösterme gücü olmayan Hz.Muhammed çareyi ayet uydurarak geçiştirmektebulmuştur. Aşağıda göreceğiniz gibi Hz.Muhammet kendisinden mucize isteyenlere değişikzamanlarda nasıl cevaplar vermiş; Derler ya “Yiğidi öldür ama hakkını yeme” İşte politika, iştedeha. Bu arada kendisinden sürekli mucize isteyen insanlardan artık gına geldiği de belli oluyor.Taha-133 “İnanmayanlar, "Doğru söylediğine dair bize Rabbinden açık bir delil (bir mucize)getirse ya!" dediler. Önceki kitaplarda olanların apaçık delili (olan Kur'an) onlara yetmedi mi?”İsra-59 “Bizi, mucizeler göstermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasındanbaşka bir şey değildir. Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onunlakendilerine zulmettiler. Biz, mucizeleri yalnız korkutup sindirmek için göndeririz.”42


İsra Suresi 89 ve 93. Ayetler Arası“Muhakkak ki biz, bu Kur’an’da insanlara her türlü misaliçeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkârcılıktan başkasını kabullenmediler. Onlar:"Sen, dediler, bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız. Veya senin birhurma bahçen ve üzüm bağın olmalı; öyle ki, içlerinden gürül gürül ırmaklar akıtmalısın. Yahut,iddia ettiğin gibi, üzerimize gökten parçalar yağdırmalısın veya Allah’ı ve melekleri gözümüzünönüne getirmelisin. Yahut da altından bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın. Bize, okuyacağımızbir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız." De ki: Rabbimi tenzih ederim.Ben, sadece beşer bir elçiyim.”Yunus-20 "Ona (peygambere) Rabbinden bir mucize indirilse ya!" diyorlar. De ki: "Gayb ancakAllah'ındır. Bekleyin, şüphesiz ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim!"En'am-35 “Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse; bir delik açıp yerin dibine inerek,yahut bir merdiven kurup göğe çıkarak onlara bir mucize getirmeye gücün yetiyorsa durma, yap!Eğer Allah dileseydi elbette onları hidayet üzere toplardı. O halde sakın cahillerden olma.”En’am-37 “Dediler ki: "Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!" De ki: "Kuşkusuz,”En’am-109 “Tüm yeminleriyle Allah’a yemin ettiler ki, eğer kendilerine bir mucize gelirse onamutlaka inanacaklar. Söyle onlara: "Mucizeler ancak Allah’ın katındadır." Mucize geldiğinde deiman etmeyeceklerini anlamıyor musunuz?”Enbiya-5,6 “Hayır, dediler, (bu) karmakarışık hayallerdir; hayır onu uydurmuş; hayır o şairdir.(Eğer gerçekten peygamberse) öncekilerin (mucizelerle) gönderildikleri gibi o da bize bir mucizegetirsin.” “Bundan önce helak ettiğimiz hiçbir kent(halkı) inanmamıştı, şimdi bunlar mıinanacaklar?”Ankebut-50 “Dediler ki: "Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!" De ki: "Mucizeler ancakAllah katındadır ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."Bakara-118 “Bilmeyenler, "Allah bizimle konuşsa, ya da bize bir mucize gelse ya!" derler.Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişti. Onların kalpleri (anlayışları)birbirine benziyor. Biz âyetleri, kesin olarak inanacak bir toplum için açıkladık”Bakara-145 “Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen de, onlar yinesenin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine deuymazlar. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve keyiflerine uyacakolursan, o takdirde sen de mutlaka zalimlerden olursun.”Rad-20 “İnkâr edenler, "Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!" diyorlar. Sen ancak biruyarıcısın. Her kavim için de bir yol gösteren vardır.”Yukarıda iniş sırasına göre sıralanan ayetlerinde kanıtladığı gibi insanların ısrarına rağmenHz.Muhammed açık ve herkezin görüp şüpe duymadan inanacağı bir mucize gösterememiş bubeklentiyi ancak ayet yazarak geçiştirmeye çalışmıştır.Tabi zaman içinde Hz.Muhammedin sağlığında gösteremediği bu mucizeler ölümünden sonraağızdan ağıza dolanan hikayelerde gerçekleşmiş sanki olmuş gibi anlatılıp günümüzde islamdünyasında inanılan mucize masalları ortaya çıkmıştır.43


Hz.Muhammed´in Günümüzde İnanılan Mucizeleri:1-Gökteki Ay´ı ikiye bölmüş iki parça da Hira Dağı`nın iki yanına düşmüş.2-Mirac Olayında Esek-katir arası cennetten gelen bir hayvanla bir gece de Mekke´den Kudüs`egitmiş, aynı gece bir merdivenle yedi kat göge çıkmış, ordan kendisine verilen bir uçan döşekleAllah`in yanına gitmiş ve aynı gece Mekke`ye geri dönmüş.3-Tükürükle ağrıyan gözleri iyileştirirmis.4-Muhammed tuvalete dışarıya çıktığında ona siper olsunlar diye ağaçlar da onunla birlikteyürürmüş.5-Uzun zamandır camide bulunan bir kütük onu camiden dışarı cikaracaklarinda, Hz.Muhammed´den ayrilmak istemeyen kütük inleyerek ağlamaya baslamiş.6-Hubeydiye`de, susayan müslümanların susuzluğunu gidermek için on parmağı on çesme olmuş.7-Duasıyla yiyecekler çoğalırmış.8-Peygamberin bir düsmani ölünce toprak onu kabul etmemis, üc kere disariya firlatmis.9-Gelecekte ne olacağını bilirmiş.10-Kırk erkeğin cinsel gücü varmiş.Yukarda yazan mucizelerden; Ayın ikiye bölünmesi ve Miraç olayı Kuran destekli de olsa odönemde ayetlerden de anlaşıldığı gibi şüpe uyandırmış ve inandırıcı olamamıştır.Kur'an'da Mirac'la ilgili İsra suresi var. Miraç olayı için Hz.Muhammed'in eşlerinden en tanınmışıAyşe "Aslında Muhammed bedeniyle/fiziki olarak göklere çıkmamıştır; o ancak rüya yoluylabunları anlatıyor." diyor. (Fahrettin er-Razi, Taberi ve daha birçoğu, bunu İsra suresi ilk ayetinaçıklama kısmında anlatıyorlar.)Görüldüğü gibi ortada herhangi bir mucize yoktur. Aslında Tanrı Allah bir mucize indirmeyeKadirdir. Belki zamanı olmamış olabilir kim bilir!10-Hz.Muhammed’in Cennet Vaatleri ve İnsanları Şiddete TeşvikiKuran’ın birçok suresinde Müslümanları "kanunsuz kazanca teşvik eden" (örneğin ganimet, köle,cariye, ahrette ise huri, şarap akan ırmaklar vs) ayetleri görmek mümkün. Örnek olarak şu ayetiverebiliriz;Fetih-20 “Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimetler vaad etmiştir.”Bu kanunsuz ve adaletsiz kazancı Müslümanların içinde elbette ki içlerine sindiremeyenler olmuştu.Hz.Muhammed adamlarının yaptıkları kanunsuzluğu hakli bir dava gibi göstermek ve vicdan azabıçekenlerin sesini kesmek için kişisel Tanrısı Allah’ı söyle konuşturmuştur.Enfal-69 “Artık elde ettiğiniz ganimetten helal ve temiz olarak yiyin. Allah'a karşı gelmektensakının. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendi.”Üstte ki ayetten açıkça görülüyor ki, "Çaldığınız mallar, ırzlarına geçtiğiniz kadınlar, esir olarakaldığınız çoluk çocuk size temiz ve helal. Sakin ola ki Allah'a karsı gelmeyin" denmektedir. Farzedelim ki, Müslümanlar Mekke'den zorla çıkarıldılar. Bu şekilde düşündüğümüz takdirde bile44


Müslümanların kâfir kervanlarına saldırıp mallarını gasp etmeleri, erkekleri oldurup kadınlarıcariye, çocukları ise birer köle olarak almaları, sizce ilahi bir yaratıcının emri olabilme ihtimali varmı? Kovulduğumuz bir şehrin, hiç tanımadığımız bir vatandaşının malına el koyup onu öldürmek vekarısına göz dikmek, değil ilahi, normal sıradan bir ahlak anlayışına sığıyor mu?Mekke'den Hz.Muhammed ile hicret etmiş Müslümanların sayisi Medine'de parmakla sayılacakkadar azdı. İslami kaynaklar nüfuslarını 80 ila 100 arası olarak bildirmektedir. Hz.Muhammed'inbaskın ve yağmalamalarda daha etkili olabilmesi için "Enseri" adini verdiği, yani Enser kentindenMedine'ye göç etmiş ve daha henüz çiçeği burnunda Müslüman olmuş, "yardımcı" kişilere ihtiyacıvardı. Çok geçmeden görüldü ki peygamberin emekleri boşa gitmemişti. Haksız kazancın hakliolarak gösterilmesi ile galeyana gelen Araplar, birde üstüne üstlük ölümden sonraki hayattahurilerin, köşklerin, hiç boşalmayan şarap kadehlerinin de verdiği garanti ile onca masum tüccar,kadın ve çocukların rızıklarına el koyuyordu. Savaş ganimetleri ile gücüne güç peygamberMüslümanların Tanrı Allah yolunda savaşmalarını sadece bilek güçleri ile değil, ayrıca maddi vefinansal güçleri ile de yapmalarını emrediyordu.Bakara-195 “(Mallarınızı) Allah yolunda harcayın. Kendi kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin.Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.”Tanrı Allah'a inanmak ve kervan eşkıyalığı yapmak farklı şeylerdir. Hz.Muhammed'den önceAraplar dini savaş nedir bilmezlerdi. Buğün bile Müslümanlar arasında sıkça gördüğümüz kişilerAllah'a inandıkları halde gasp ve eşkıyalığı ne koşullarda olursa olsun doğru bir hareket biçimiolarak görmez, kişileri dini inançları yüzünden birer pislik ve öldürülmeye layık kişiler olarak kabuletmek istemezler. Bu türde insanların aklını çelebilmek için Hz.Muhammed hayali Tanrısı Allah’ınağzına su sözleri koymuştur;Bakara-216 “Savaş, hoşunuza gitmediği halde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlıiken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir,siz bilmezsiniz.”İste tüm bu çarpıtılmış ahlak anlayışı yüzünden insanlar bugün bile kendi benliklerini, kendi insaniyaşam kurallarını hiçe sayarak beyinleri yıkanmış bir şekilde hiç tanımadıkları, hiç bilmedikleriinsanları, sırf dini inançları birbirleri ile uyuşmuyor diye nefret edebilmekte ve hiç acımadanöldürebilmektedir. Muhammed kendi menfaati ve kendi egoist, narsisti emelleri için tüm buvahşiliği "Allah’ı memnun eden davranış biçimi" olarak gösteriyor ve insanların beynini buşekilde yıkıyordu. Muhammed, Müslümanlar tarafından cihad için yeterli finansal desteğigöremediği zamanlarda küplere biniyor ve Tanrı Allah’ı sürekli konuşturuyordu;Hadid-10 “Size ne oluyor da, Allah yolunda harcama yapmıyorsunuz? Hâlbuki göklerin ve yerinmirası Allah'ındır. İçinizden, fetihten (Mekke fethinden) önce harcayanlar ve savaşanlar, (diğerleriile) bir değildir. Onların derecesi, sonradan harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununlaberaber Allah hepsine de en güzel olanı (cenneti) vadetmiştir. Allah bütün yaptıklarınızdan hakkıylahaberdardır.”Koca Tanrı Allah Müslümanların eline mi baka kalmış? Sırf bu üstte ki ayet bile Kuran’ın Allahdeğil de, para, şan, şöhret ve ranta susamış biri tarafından yazıldığını göstermek için yeterlidir.Hz.Muhammed birde tüm bunların üstüne üstlük, Tanrı Allah yolunda harcanan paraların aslındaMüslümanlara cennette mükâfat olarak geri dönecek bir borç olduğunu söylemekteydi. Allah’ın diniiçin insanlardan borç para istemesini hangi akil mantık sahibi insan açıklayabilir?45


Hadid-11 “Kim Allah'a güzel bir borç verecek ki, Allah da onu kendisine kat kat ödesin. Ona çokdeğerli bir mükâfat da vardır.”Hz.Muhammed üstteki ayeti ile artik cihad için servetlerini harcayan insanlara Allah’ın borçlu kişiolduğunu soyluyordu. Hz.Muhammed'e inanan masum Araplar artık cihad yolunda paralarını veservetlerini de harcıyordu. Allah yolunda servetlerini harcayıp böbürlenen Müslümanlar vardı ki,Muhammed narsisliği ve "tek itaat edilen kişi" olma isteğinin de verdiği kıskançlık ile bu kişileretahammül edemiyor, böbürlenen kişilerin seslerini kesmek için şu ayeti yazdırıyordu;Bakara-262 “Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başakakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab'leri katında mükafatları vardır. Onlar için korku yoktur.Onlar üzülmeyeceklerdir de.”Kâfirlerin boyunlarına vurdurup emellerine birer birer ulaşmaya başlayan Hz.Muhammed, artıkMüslümanlara Tanrı Allah yolunda yaptıklarından dolayı adeta teşekkür ediyor ve Tanrı Allah’ınbunu hiç bir zaman unutmayacağını dile getiriyordu;Muhammed-4 “İnkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onları çökertipetkisiz hale getirdiğinizde bağı sıkı bağlayın (sağ kalanlarını esir alın). Artık bundan sonra(esirleri) ya karşılıksız ya da fidye karşılığı salıverin. Savaş sona erinceye kadar hüküm budur.Eğer Allah dileseydi onlardan öc alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek için böyle yapıyor. Allahyolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmayacaktır.”Üstteki ayetten anlaşılan sudur ki; Allah istese kâfirleri siz Müslümanların yardımı olmamandaöldürebilir. Fakat bunu Müslümanları sınamak için yapıyor. Tıpkı herhangi bir mafya çetesi ya daterör örgütüne yeni üye olmuş çaylak kişinin, lidere kendisini kanıtlamak için yaptığı kanundışıeylem gibi. İslam dininde inanç, kişilerin kana ne derece susamış olduğuna göre ölçülür.Enfal-60 “Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah'ındüşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah'ın bildiği diğerdüşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Sizezulmedilmez.”Muhammed cihad yolunda cimri davrananlara ve cihada yârdim edenlere ayrıca şu vaatlerdebulunuyor;Saf-10, 11 “Ey iman edenler! Sizi elem dolu bir azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi sizeAllah'a ve peygamberine inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edersiniz. Eğerbilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır.”Rahman-53, 54, 55 “O halde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? Onlar astarları kalınipekten olan döşeklere yaslanırlar. Bu iki cennetin meyveleri (zahmetsizce alınacak kadar) yakındır.O halde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?”Nebe-31, 32, 33 “Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler,kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.”Hadid-7 “Allah'a ve Resulüne iman edin ve sizi üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı maldan, (Allahyolunda) harcayın. İçinizden iman edip de (Allah yolunda) harcayanlar var ya; onlar için büyük birmükâfat vardır.”46


Üstteki örnek verdiğim ayetler bakarak aklı başında bir insan Din ve Terör gibi birbirine iki zıtunsurun neden İslam ile birleştiğini kolaylıkla anlayabilir. Hz.Muhammed kendisine inananlararasında "isteksizlik" veya "yorgunluk" hissettiğinde, yine her zaman ki gibi Allah’ı konuşturmuş veonları bu şekilde savaş için motive etmeye çalışmıştır;Muhammed-20 “İnananlar, "Keşke bir sure indirilse!" derler. Fakat hükmü apaçık bir sûreindirilip de onda savaştan söz edilince; kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığına girmişkimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. O da onlara pek yakındır.”İnsanlar Kuran’ın Allah tarafından gönderildiğine inandıkça İslam’ın olduğu yerde özgürlük hiç birzaman olmayacaktır. İnsanı insana düşman eden bütün semavi din kitaplarının bir gün ait olduklarıçöpe atılmaları dilekleriyle.11-Muhaliflerin Hile ve Tuzakla ÖldürülmesiA-Nadir Bin Haris'in ÖldürülmesiNadir, Hz.Muhammed’in akrabalarındandı. Kureyşliler içinde zeki ve aydın bir insandı.Muhammed’in büyük bir iş peşinde olduğunu düşünüyor ve ona inanmıyordu.Hicretten önce Nadir, Kuran ve Hz.Muhammed’in peygamberliği ile ilgili olarak halkı uyarır veonun sahte bir peygamber olduğunu söylerdi. Onun bir kahin, sihirbaz veya şair olmadığını ama“aileleri ve insanları birbirine düşman eden bir büyücü” olduğunu iddia ediyordu. İbn Hişam,cilt.1. sh.399Aynı eserin 320-321. sayfasında Nadir b. Haris’in şöyle konuştuğu yazılıdır :“Bu adama karşı çıkma yolunuz sizi bir yere götürmez. O sizin aranızda yaşamakta. Şimdiye dekahlâken en iyi olanınızdı; aranızda yaşayan en doğru, en dürüst ve emin kişi oldu daima. Siztutmuş, onun bir kahin, sihirbaz, şair ve mecnun olduğunu söylüyorsunuz. Kim inanır buna? Ahali,bir kahin nasıl konuşur bilmiyor mu? Bir şairin, bir mecnunun halini tefrik edemez mi halk? Buithamların hangisini Muhammed’e yamayabilirsiniz ki halkın dikkatini ondan kaçırabilesiniz.Bakın! Ben size onunla nasıl baş edeceğinizi söyleyeyim.” İbn Hişam, cilt-1.sh.320-321.Sonra Irak’a gitti ve oradan” İran kısraları”, “Rüstem ve İsfendiyar’la ilgili masallar” vb. hikayeleritopladı ve Hz.Muhammed’in getirdiği Kuran’ın bunlardan farkı olmadığını anlatmaya başladı.“Bunlar da Muhammed’in söylediği türden şeylerdir. Üstelik ben onun gibi peygamberlikiddiasında bulunup, Allah’dan vahiy aldığımı da ileri sürmüyorum. Kur’an, bunlar gibi eskilerinmasallarından başka bir şey değildir” diyordu. İslam Tarihi, Asım Köksal, cilt 1-258Aşağıdaki ayetin yazılma sebebinin bu olduğu söylenir:Lokman-6 "İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmi delile dayanmadan Allah yolundansaptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alır. İşte onlara rüsvay edici bir azapvardır."Bedir savaşında esir düştü. Nadir’ı esir alan Mikdad b. Esved’di. Hz.Muhammed, Nadir’ınöldürülmesini emredince Mikdat fidye alamayacağı için, “Ya Resulallah, o benim esirimdir” dedi.Hz.Muhammed, “O Allah’ın kitabı hakkında ileri geri konuşuyordu” dedi ve öldürülmesini emretti.Mikdat tekrar, “Ya Resulallah, o benim esirimdir” dedi. O zaman Hz.Muhammed, “Allah’ım47


Mikdat’ı lütfunla zengin kıl” diye dua etti. Miktad, “İstediğim buydu” dedi. Nadir’in başı Alitarafından kesildi. Onunla birlikte birçok esir de öldürüldü. Kureyş’in ileri gelenlerinden Ukbe binMuayt da fidyesi kabul edilmeyerek öldürülenler arasındaydı.Ukbe’nin Mekke döneminde birgün Muhammed’i boğmak istediği, bir başka gün namaz kılarkenyüzüne hayvan işkembesi attığı, bu nedenle affedilmeyip öldürüldüğü rivayet edilir.İslami kaynaklarda, Nadr b. Hâris'in idamına neden olan suçlar şöyle sıralanmıştır: Müşrikler, Hz.Peygamber’in tebliğini engellemek için başvurdukları yollardan birçoğunu Nadr b. Hâris, bizzatkendisi de uygulamıştır. Bunlar: Daveti engellemek, münazara yapmak ve tartışmak, alay etmek,eza ve cefa yapmak, tehdit etmek, öldürme teşebbüsünde bulunmak gibi. Müşrikler, Rasûlullahbaşta olmak üzere Müslümanlara uyguladıkları kötülüklerde şu sırayı takip etmişlerdir: “istihza”,“hakaret”, “işkence”, “her türlü ticari ve medeni münasebetleri kesme devri” ve “şiddetpolitikası” gibi. Onlar, bu metotları uygulayarak İslâmiyet’in yayılmasını engellemeyiamaçlıyorlardı. İbn Hâris, bu safhaların hemen hepsinde de yer alarak Müslümanlara eziyetetmiştir.İslami kaynaklarda öldürülme nedeni olarak gösterilen bazı suçlar İnsan Hakları kapsamındadır.Ama asıl öldürülme nedeni olarak İslamın yayılmasını önlemek gösterilmektedir. Muhammede göreeleştirmek, tartışmak, alay etmek veya zorluk çıkarmak bu kişi ve diğer muhaliflerinöldürülmesi için yeterlidir. Görüldüğü gibi İnsan hak ve hürriyetlerine değer vermek yoktur. Bu kişive diğer muhalifler sözde Allah'a ve İslamiyet'e karşı geldiklerinden öldürülmüşler, ama gerçekteacımasız ve tahammülsüz bir zihniyetin kurbanı olmuşlardır.B-Ebu Afak’in Öldürülmesi (624)Hz.Muhammed 622 yılında hicret ederek Medine'ye vardıktan sonra kendisi hakkında eleştirilerdebulunan Yahudi ve diğer putperest Arapların teker teker seslerini kestirmiştir. Muhammed'dennasibini alan kişilerden biri ise zavallı yaşlı adam Ebu Afak'dır. Ebu Afak Medine'de kendi halindeyaşayan 120 yaşında bir Yahudidir. Ebu Afak'ın suçu diğer Medinelilere Muhammed hakkında şiiryazarak sorgulamaya teşvik etmesiydi.İslam alimi İbn İshak'ın "Siret Resulullah" eserinde bahsettiği olay şu şekilde geçmiştir;Ebu Afak, Ubayda kabilesinden biriydi. Allah'ın elçisinin "El-Harit B. Suveyd B. Samit" adlı kişiyiöldürmesini hazmedemiyor ve eline aldığı kalem ile şiir yazarak hoşnutsuzluğunu su sözlerle dilegetiriyordu;Uzun yıllar yaşadımAma Kayla Oğulları gibiBir araya geldiklerindeÜstlendikleri şeyi yapma ve müttefikleri konusundaOnlardan daha sadık olan,Dağları deviren ve hiç bir zaman boyun eğmeyenBir topluluk ya da halk grubu görmedimOnlara gelen bir atlı onlarıHer konu hakkında"Haram" ve "Mübah" diyerek ikiye ayırmıştırYücelik ve krallığa inansaydınızTubba'yı izlerdiniz48


Not: Tubba, eskiden Arap topraklarını işgal etmiş Yemenli bir hükümdar. Kayla oğulları o'na karşıkoymuşlardı.Bunun üzerine Allah'in sevgi ve hoşgörü abidesi peygamber efendi, "örnek insan" Muhammed,tıpkı günümüzde ki bir mafya babası tabiri ile "Bu alçağı benim için kim halledecek!"beyanatında bulunmuş ve Salim B. Umayr bu "suikast" görevini üstlenerek yaşlı adamı gecekaranlığında katletmiştir.Gerçekten de Ebu Afak 'ın öldürtülmesi pek feci bir şekilde olmuştur. Cinayeti işlemeyi şerefli bir işgibi üzerine alan Salim b. Umayyr, gece karanlığında Ebu Afak 'ın evine giderek sanki onu dostçaziyaret ediyormuş gibi görünmüş, ve kendisini ağırlamak için kapıyı açan ihtiyarcığı oracıkta kılıçlayere sermiştir. Umama b. Müzayrıya adında bir şair; Ebu Afak' in öldürülmesi olayından hemensonra şu satırları yazmıştır:Sen Tanrı dini' ne ve Muhammet'e '-Yalancısın-' dedin...(Bu nedenle) geceleyin bir Hanif sana yaklaştı, senin güvenini kazandı.'Yaşına ragmen al bunu Ebu Afak-' diyerek (hançeri göğsüne sapladı ve)seni gebertti...Gece karanlıklarında seni geberten yaratık insan mı idi? yoksa Cin mi?, hiç bilemiyorum"(Kaynak: Ibn Sad, Tabakat, cilt 2)Hz.Muhammed'in bu yaşlı adamı öldürtmesi elbette kendisine fiziksel bir tehdit olarak gördüğü içindeğildi. 100 yaşını aşkın bu zavallı yaşlı adamın tek suçu Hz.Muhammed'i "eleştirmekti".Narsisist liderler kişilikleri icabi kendileri hakkında en ufak eleştiriye bile tahammül edemezler.Ebu Afak için hiç bir İslami kaynakta Muhammed'i yaralamak ya da öldürmek gibi bir girişimininya da planının olduğu yazmamaktadır.Allah'ın örnek insan olarak gönderdiği peygamber, Ebu Afak'la hiç bir zaman yüzleşmemiş, tamaksine bir mafya babası gibi tetikçilerine öldürülmesini emretmiştir.C-Ka'b bin Eşref'in Öldürülmesi (624)Ka’b Yahudi Nadiroğullarına mensup bir şair idi. Bedir Savaşında öldürülenleri duyunca “Vallahi,eğer Muhammed bu ulu kişileri öldürtmüşse yerin altı üstünden daha hayırlıdır.” DiyerekMekke’ye gitti. Bedir’de öldürülenler için mersiyeler okudu, Mekkelilerle ağlaştı. Daha sonra tekrarMedine’ye döndü.Müslümanlar ve kendisi aleyhine okuduğu hicivli şiirlere Hz.Muhammed daha fazla dayanamadı veonun öldürülmesi için suikast timi oluşturdu. Bu timin içinde Ka’b'ın süt kardeşi Ebu Naile Silkanda vardı. Hz.Muhammed’in olduğu yerde baba evladı, kardeş kardeşi, amca yeğeni tanımazdı vetabii ki bir insanın süt kardeşinin de onu tanımaması normaldi.Suikast timi Evs kabilesindeki şu kişilerden oluşuyordu:Ebu Nail Silkan (Ka’b'ın süt kardeşiMuhammed bin MeslemAbbad bin BişrHaris bin EvsEbu Abs bin Cebr49


Suikast planı bir tuzaktı. Ka’b Nadiroğullarıyla birlikte kalede yaşıyordu. Önce Ka’b’la görüştülerve ona Muhammed’den yakınarak kendilerinden vergi istediğini söylediler. Ondan borç istediler.Silahlarını rehin bırakmak üzere anlaştılar. Belirlenen zamanda tekrar gelmek üzere ayrıldılar.Sözleştikleri zamanda tekrar gelip Ka’b’a seslendiler. Eşinin kuşkulanıp uyarmasına rağmen Ka’b “Onlar benim kardeşlerim, dostlarım” diyerek yanlarına iner. Plana göre Mesleme, Ka’b’ın başınıkoklarken yakalayıp tuttuğunda diğerleri saldıracaktır.Süleyman Ateş öldürülüş anını şöyle anlatıyor: “Ka’b'ın üzerinde zırh olduğu için adama kılıçişlemiyordu. Hz.Muhammed İbn Mesleme, kılıcın ucunu Ka’b'ın göbeğinin altına koyup üstüneabandı. Adamın anüsüne kadar sapladı. Ka’b yıkıldı”.(S. Ateş- Kuran’a göre Hz.Muhammed’inhayatı. S.565)Medine’de, Hz.Muhammed’e bağlılık ve sadakat bakımından birbirleriyle rekâbet halinde ikimüslüman kabile vardı. Evs’ler ve Hazreci’ler. Bunlardan biri Hz.Muhammed’e hizmette bulunsa,diğeri kıskanıp benzeri ya da daha iyi bir hizmette bulunma hevesindedir. Ka’b'ın öldürülmesiHz.Muhammed’i çok sevindirmişti. Bu yüzden Evs kabilesini övmüş olması Hazreci kabilesinikıskandırmıştı.D-Esma Bint Mervan'ın Öldürülmesi (624)Yezid b. Zeyd’in eşi ve 5 çocuk annesiydi. Beni Khatma kabilesindendi ve şairdi. Bu kabilede deHz.Muhammed’e sadık müminlerin sayısı artmıştı. Buna karşın inanmayanlar da çoktu. Asma b.Mervan da Hz.Muhammed’e inanmamakta ve onu yazdığı şiirlerle eleştirmekteydi.Hz.Muhammed, Asma’nın aleyhindeki şiirlerini ve konuşmalarını haber almaktaydı. Anlaşılan o ki,Muhammed aleyhine okuduğu şiirleri kendi kabilesinden Hz.Muhammed’e ileten ajanlar vardı.Ebu Afak’ın öldürüldüğünü duyunca üzüntüsünü şu dizelerle şiire döker:B. Malik ve El-Nabit ve Auf ve El-Khazraj'e saygı duymuyorum.Sizden biri olmayan bir yabancıyaMurad yada Mahrij (yemenli iki kabile) olmayan bir yabancıya itaat ediyorsunuz.Ahcının pişirdiği yemeğin olmasını bekleyen aç adamlar gibi bekleyenResinizi öldüren bu adamdan (Muhammed'den) size iyilik geleceğinizi mi bekliyorsunuz?Aranızda onu gafil avlayarak ona saldıracakVe ondan gelmeyecek yardımı bekleyenlerinUmutlarına son verecek gururlu bir adam yok mü?(Kaynak Ibn Sad, Siret resul)Muhammed Asma’nın bu şiirlerine öfkelenir ve öldürülmesine karar verir. “Kim beni Mervan’ınkızından kurtaracak?” diye sorduğunda; Adiyy b. Hareşe isminde (gözleri görmeyen) bir müslümanbu göreve talip olur. Hz.Muhammed’in adamları Bedir’den döndükten sonra Adiyy ile birlikteRamazan’ın yirmibeşinci gecesi o kadının evine giderler. Evdekiler uykudadır. Asma, çocukları ilebirlikte yatmakta olup, hatta bir bebeği de onun üstüne uzanmış durumdadır. Adiyy eliyleyoklayarak bebeği kenara çeker ve gözleri görmemesine rağmen kılıcını Mervan’ın göğsünedayayıp yüklenir ve kılıç Mervan’ın arkasından çıkar.Sabah olunca gelip Muhammed ile birlikte namaza durur. Muhammed onu tedirgin görünce “YaUmeyr Mervan’ın kızını mı öldürdün ?” diye sorar. O da “Evet ya Rasulullah, acaba hata mıettim?” diye cevap verir. Muhammed “Hayır onun için iki keçi bile birbiriyle toslaşmazdı” der.Başka kaynaklarda Muhammed’in söylediği son söz şöyledir : “Onun kanı hederdir, sorup karşı50


çıkacak kimse yoktur”(Mahmud Esad- İslam Tarihi “Tarih-i Din-i İslam” Sayfa – 550-551)Ömer “Tebrikler doğrusu, böyle kör bir şahıs böyle mühim bir hizmette bulunsun” deyinceMuhammed cevap olarak, “ Ya Ömer, kör deme, O gerçeği gören mert bir kişidir. HabersizceCenab-ı Hakk’a ve Resulü’ne yardım etmiştir” der. Muhammed böyle başarılı bir işi “kör” olmasınarağmen yerine getirdiği için Adiyy b. Hareşe’ye Umeyr yani “gözleri gören” ismini takar. İbnİshak Allah’ın Resulü’nün Sireti (S.675-676), İbn Sad “Tabakat el-Kebir” (Cilt 2 Sayfa 31)Bu cinayetten bir gün sonra Khatma kabilesinin tamamı müslüman olur.Esma, Hz.Muhammed'in öldürttüğü kişiler için iyice içerlemiş olacak ki, halktan Hz.Muhammed'i(tıpkı Muhammed'in öldürttüğü gibi) gafil avlayacak birinin çıkmasını ümit ediyor. Bu demektirkiEsma'nın kendisi hem kadın olduğu için ve hem de acizliğinden böyle bir işi kendisi yapamaz.O halde Esma denen bu 5 çocuklu kadın Hz.Muhammed için ne gibi bir tehdit unsuru idiHz.Muhammed'in "O kadın için iki keçi bile toslaşmaz" cümlesinden anlıyoruz ki, Esma'nin ölümühalk içinde pekte ses getirecek bir hadise değildir. Bu demektirki Esma o dönemlerde otoriter,devlet idaresinde bulunan bir kişi ya da Hz.Muhammed'e karşı diğer kabilelerle iş birliğiyapabilecek mevkide bir kadın değildi.Esma, kendi çapında şiirler yazan 5 çocuklu şair bir annedir. Esma şiirleri ile değil diğer güçlükabileleri Hz.Muhammed'e karşı savaşmak için iş birliğine çağırabilmek, kendi halkını bileHz.Muhammed'e karşı ayaklandıramayacak kadar aciz bir kadındı. Tek suçu Hz.Muhammed'inkişileri gafil avlamasına ve kallesçe işlenen suikast olaylarına kızarak, Hz.Muhammed'in bueylemlerini eleştirmesidir. Akabinde yazdığı dizelerin bedelini kendi çocukları önünde vahşicekatledilerek ödemiştir.Esma Bint Marvan için iki keçi tokuşur mu bilemem ama, geride bıraktiği 5 yetim çocuğun sabahakşam analarına ağladıkları kesin.E-İbn Sunayna’nın Öldürülmesi (624)Süneyye olarak da tanınan İbn Sunayna Yahudi tacirlerindendi. Muhayise b. Mesud tarafındanöldürüldü.Hz.Muhammed, Yahudi şairi Ka’b Eşref’in öldürülmesinden sonra “Yetkiniz altındaki her yahudiyiöldürün” emri vermişti ve bu emir üzerine Muhayissa, yakın ticari ve sosyal ilişki içinde bulunduğuSuneyna’nın aniden üzerine atlayarak onu öldürdü. Muhayyısa´nın henüz müslüman olmayanağabeyi Huvayyısa b. Mes´ud ona vurmaya başladı ve: “Ey Allah düşmanı! Onu öldürdün ha?!Vallahi, senin kamında onun malından pek çok içyağı vardır!” dedi. Muhayyısa: “Vallahi, onunöldürülmesini bana öyle bir zât emretti ki, eğer o seni öldürmemi de bana emretseydi, muhakkaksenin boynunu da vururdum!” dedi. Huvayyısa´nın İslâmiyete girmesine ilk sebep, bu cevap oldu.Huvayyısa: “Şaşılacak şey! Eğer Muhammed öldürülmemi sana emretse, gerçekten beni öldürürmüsün?” dedi. Muhayyısa: “Evet! Vallahi, o senin boynunu vurmayı bana emretseydi, muhakkak,senin de boynunu vururdum!” dedi. Huvayyısa: “Vallahi, seni bu duruma getiren bir din, hayreteşayandır!” dedi ve o da Müslüman oldu. [İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.3, s.62, Vâkıdî, Megâzî,c.1, s.191-192, Taberî, Târih, c.3, s.5, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c.3, s.200, İbn Abdilberr,İstiâb, c.4, s.1464, İbn Esîr, Kâmil, c.2, s.144, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c.1, s. 01, Zehebî,Megâzî, s.1 31, E bu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c.4, s.5.]51


F-Ebu Rafi'nin Öldürülmesi (624)Ebu Rafi de Hayberli bir Yahudi tacirdir. Evs kabilesinin Şair Ka’b Eşref’i öldürmesini kıskananHazreci’ler, Ka’b kadar değerli birini öldürüp Hz.Muhammed’in gözüne girmek isterler. AkıllarınaEbu Rafi gelir. Gatafan kabilesini Hz.Muhammed’e karşı savaşa kışkırttığı ve tacir olduğu içinfaizle borç para verdiği vb. bir takım ithamlarla suçlayarak Hz.Muhammed’den öldürmek için izinisterler. Hz.Muhammed onu öldürtmek için Abdullah bin Atik’ komutasında bir tim oluşturur.Tim üyeleri :Abdullah bin AtikMesud bin SinanAbdullah bin ÜneysEbu Katede Haris bin RibiyHüzai bin Esved den oluşlan 5 kişilik bir fedai timiydi.Ebu Rafi Hayber’de bir kalede yaşıyordu. Abdullah bin Atik’in süt annesi Hayberli olduğu için buyöreyi çok iyi biliyordu.Abdullah İbn Atik kalenin içine sızmayı başarır ve bir ahıra saklanır.Herkes çekildikten sonra Atîk, Ebu Rafi’nin yatak odasına sızar.Ebu Râfi, karanlık bir oda içinde, ailesinin arasında uykuya yatmış bulunuyordu. Abdullah b. Atîk;Ebu Râfi’in odanın neresinde olduğunu kestiremediğinden, anlamak için: “Ebu Râfi !” diyerekseslendi. Ebu Râfi: “Kim o?” dedi.Abdullah b. Atîk, ses gelen tarafa yaklaşıp ona kılıçla ilk darbeyi indirdi. Fakat, bir iş görememişolmanın heyecanı ve dehşeti içinde kaldı. Ebu Râfi çığlık koparınca, Abdullah b. Atîk, hemen dışarıçıktı. Kısa bir müddet sonra, tekrar içeri girip sesini değiştirerek: “Nedir bu feryad ey Ebu Râfi?”dedi. Ebu Râfi: “Anan Cehenneme! Sen seslenmeden önce, birisi bana oda içinde kılıçla vurdu!”dedi. Abdullah b. Atîk, ona kılıçla bir darbe daha indirip iyice yaraladı. Fakat, yine öldüremedi.Sonra, kılıcın keskin ucunu kamına basınca, Ebu Râfi arkasına devrildi. Buhârî, Sahîh, c.5,s.26-28,Taberî, Târîh, c.3,s.6-7, Beyhakî, Sünenü´l-kübrâ, c.9,s.80, Delâilü´n-nübüvve, c.4,s.37-38, İbnEsîr, Kâmil, c.2, s.147-148, Zehebî, Megâzî, s.285-286.Suikast timindeki herkes Ebu Rafi’yi kendisinin öldürdüğünü iddia eder. Bunun üzerineHz.Muhammed, herkesin tek tek kılıcını kontrol eder. Öldürenin Abdullah b. Uneys olduğunusöyler, çünkü kılıcında kemik izleri görmüştür. Taberi’de olay şöyle anlatılır:“Biz, yataginda bulunan (kocasına) kılıçlarımızla vurmaya başladık; gecenin karanlığında onuancak ince ve beyaz Kipti bezine benziyen beyazindan dolayi seçebildik… Biz ona kılıçlarımızlavurduktan sonra Abdullah bin Üneys kılıcını onun karnına sapliyarak öbür tarafina geçirdi. Yahudibu sirada: -’Yeter, yeter’- diye bağırıyordu. Bundan sonra biz onun yanindan çıktık. Abdullah binAtik’in gözleri iyi görmüyordu, bu yüzden inerken basamaktan düşerek ayagini siddetli bir suretteincitti; onu yükliyerek çesmeden akan su çukuruna kadar götürdük. Biz o çukurda saklanacaktık.kalede atesler yakildi, bizi her taraftan arastirmaya koyuldular. Ancak bizi bulmaktan ümidikestikten sonra yaralının (Ebû Râfi’in) yanina dönerek onu her taraftan sardilar. O, onlar arasindacan cekisiyordu. Biz, Tanrı dusmanının ölüp ölmedigini bilmek istedik. Aramizdan biri: -’Ben gidipanlar, ve bekliyerek onun haberini getiririm’- dedi; ve Yahudi’ler arasina karişti. Yahudi’lerarasina karişan adam söyle diyor: -Ben yanlarina geldigim vakit, yahudilerin ileri gelenleri onunyaninda toplanmişlar(dı); karısının elinde kandil vardi. O, kandilin ışığında kocasının yüzünebakıyor, aynı zamanda toplanmiş olan adamlarla konusarak: -Tanri adina and içerek teyid eylerim52


ki, Ibn-i Atik’in sesini isitmis gibi oldum, fakat sonradan kendi kendimi -Ibn-i Atik Medine’dedir, bumemlekete nasil girebilir?- dedim. Bu arada ben de yaralinin yuzüne bakmak üzere yaninayanastigim vakit karisi: – Yahudi ilâhına and içerek ölmüş olduğunu temin derim- dedi. Haberalmaya giden arkadasimiz: -Bu söz benim için her şeyden daha hostu- diyor. O, bize Ibn-i el-Hukayk’in (Ebû Râfi’i'n) ölüm haberini getirdi. Bundan sonra biz, arkadasimizi (Ibn-i Atik’i)yükliyerek kaleden ayrıldık. Tanrı elçisinin katina gelerek Tanrı düşmanını öldürdüğümüzü haberverdik. Fakat onu hangimizin öldürdüğü hakkinda aramizda ihtilâf başgösterdi. Her birimiz onukendisi öldürmüş oldugunu iddiâ ediyordu. Bunun üzerine Tanri elçisi: -Haydi kiliçlarinizigösteriniz- dedi. kiliçlarimizi getirdik; o, kiliçlara bakti ve Abdullah bin Üneys’in kilicini gözdengeçirdikten sonra: -Bu kilicin sahibi onu öldürmüştür, ben bu kiliçta kemik izleri görüyorum- dedi”(Bkz. Milli Egitim Bakanligi yayinlari: Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, Istanbul,1966, cilt II. sh. 365-6)G-Useyr Bin Zarim'in Öldürülmesi (627)Useyr, Hayber Yahudilerindendi. Hicretin 6. yılında Muhammed, 3 kişilik bir heyeti Abdullah İbnRehava başkanlığında Hayber’e göndermişti. Rahava, Hayber’de 3 gün kaldı. Yahudilere başkanlıkeden Useyr bin Zarim’le görüştü. Döndüğünde Useyr’in Gatafan kabilesini Müslümanlara karşıkışkırttığını Hz.Muhammed’e anlattı. Hz.Muhammed, Useyr için planını yaptı ve Rahava’yı bu defa30 kişiyle Hayber’e gönderdi. Hz.Muhammed’in kendisini Hayber’e vali olarak atadığını, kendisinigörmek için Medine’ye beklediğini iletti. Teklife kanan Useyr’le birlikte yola çıktılar. Yahudiler de30 kişiydi. Hayber’e 6 mil mesafede bulunan Karkara’ya geldiklerinde Useyr kuşkulandı, pişmanolup gitmekten vazgeçti ve geri dönmek istedi. Bunu anlayan Abdullah İbn Uneys kılıcına davranıponun ayağını kesti, Useyr de elindeki değnek ile Abdullah b. Uneys’in başına vurdu. Useyr’lebirlikte 29 Yahudi kılıçtan geçirilerek öldürüldü. Bir kişi kaçtı. Uneys, Hz.Muhammed’e geldi veHz.Muhammed onun yarasını tükürerek iyileştirdi. (Taberi–Tarih 3/155)H-Halid Bin Süfyan'ın Öldürülmesi (625)Hüzeli Kabilesi Lıhyanoğulları kolundandı. Hz.Muhammed, Halid b.Süfyan’ın kendisine karşıçarpışmak için adam topladığı istihbaratını alır ve Abdullah b.Üneys’e onu öldürmesi için talimatverir.Abdullah, Muhammed’den Halid’i aldatmak için kendisini kötüleme konusunda izin ister.Hz.Muhammed de “istediğini söyleyebilirsin” der. Halid’in eşgalini tarif eder ve ekler:“O’nu gördüğünde şeytanı hatırlarsın. Onunla senin arandaki alamet; onu görünce kendinde birürperme ve korku hali bulursun.”Abdullah, aldığı talimat doğrultusunda Halid’in kabilesine doğru yola çıkar ve Urana vadisineulaşır. Orada bir kadın çobanı görür ve Halid.b. Süfyan’ı sorar, o da “İşte buraya doğru gelen o” der.Halid Süfyan ona kim olduğunu sorar ve o da Muhammed’e karşı savaşmak istediğini ve kendisininbu amaçla bir ordu oluşturduğunu duyduğu için onun yanına geldiğini söyler. Bunun üzerine Halid.Süfyan onu alır, götürür misafir eder. Yedirir, içirir. Herkes uykuya çekilince Abdullah bir pundunagetirip Halid’i öldürür.Bu işe karşılık Muhammed ona bir asa hediye eder ve “Cennette kullanırsın” der. Abdullah’ınvasiyeti üzerine bu asa kefenine sarılıp öyle gömülmüş. Cennette kullanacak ya!53


12-Hz.Muhammed Dönemi Baskınlar ve YağmalamalarMüslümanlar Hz.Muhammed'in "sözde" din adına yaptığı savaşlardan gururla söz ederler. OysakiHz.Muhammed'in savaşları; çete savaşı yapmak, düşmanı gafil avlamak ve düşmanı hiçbeklemedikleri bir anda yakalayıp erkekleri kılıçtan geçirip kalanları esir almak, kadınları, kızlarıcariye yapmak ve ganimet toplamktan ve böylece ele geçirilen bölgeleri yağmalayıp hakimiyetkurmaktan ibaretti. Din, hakimiyet kurmanın amacı değil aracıydı.Hz.Muhammed Medine'ye göç ettikten sonra, hayatının son on senesinde o'na inananlarındaçoğalması ile artik sağa sola saldırmak ve civarda terör estirmek için kendinde yeterli gücühissetmiştir. Büyük İslam âlimi Ibni Sad, "Kitab-al Tabakat" adlı eserinde Hz.Muhammed'in buson on yılı içerisinde "74 baskın" yaptığını kitabında belirtmiştir. Muhammed kendisi bizzatbaskınların 27 tanesini komuta etmiştir. Arapça yazılmış tüm İslami eserlerde bu baskınlara"Gazve" denir. Muhammed'in adamlarını görevlendirdiği ve kendisinin katılmadığı baskınlara ise"Sariyyah" denmektedir.Hz.Muhammed gazvelerde hiçbir zaman kendisi kılıç sallamamıştır. Uhud Savasında peygamberindişinin kırılması olayına Müslümanlar "dendan-i saadet" adını vermişlerdir. Hz.Muhammed'indişi, "Utbe bin Ebu Vakkas" isimli bir düşmanın eline bir taş alıp, uzaktan Hz.Muhammed'eatması sonucu peygambere isabet etmiş ve miğferini yamulup dişini kırmıştır. Utbe'ninMuhammed'e savaş anında taş atmasının nedeni de zaten Hz.Muhammed'in sürekli süvarileritarafından korunması ve kimsenin yanına yaklaşamamasındandır. Basta Cebrail olmak üzere,Müslümanları koruyan tüm meleklerin neden Muhammed'in dişini koruyamadığı da ilginçtir.Hz.Muhammed her zaman için saldırdığı ve yağmaladığı kasaba ve şehirleri gafil avlamıştır.birkısmı katledilmiş, çiftlik hayvanlarına, mallarına ve silahlarına el konmuş, esirler para karşılığıtakas edilmiş ya da kendilerine köle ve cariye olarak kullanmışlardır.Abdullah Ibnu Avn, İslami kaynaklarda bu gazvelerden birini şu şekil anlatmıştır; "Nafi'ye yazaraksavaştan önce müşrikleri İslam’a davet etme hususunda sordum. Su cevabı verdi: "Bu İslam’ınbaşında idi. Resulallah aleyhissalatu vesselam Beni Mustalik'e ani baskın yaptı. Adamları gafildi,hayvanları su kenarında sulanmakta idi. Savaşabilecekleri öldürdü, kadın ve çocuklarını da esiretti. O gün Cuveyriye validemizi esir almıştı. Bunu bana Abdullah Ibnu Ömer rivayet etti. Abdullahbu orduya asker olarak katılmıştı." [Buhari, Itk 13, Müslim, Cihad 1, (1730); Ebu Davud, Cihad100, (2633).]Müslüman tarihçiler bu baskında 600 esir, sayısız ganimet, 2000 deve ve 5000 küçükbaş hayvanınele geçirildiğini rivayet ederler.Müslümanlar bugün bile tüm dünyanın öfke ve iğrençlikle karşıladığı terörizm olaylarında hemensavunma moduna geçip İslami teröristlerin İslam la bir alakası olmadığını ve İslam da masum kadınve çocukların öldürülmesinin yasak olduğunu söylerler. Oysa gerçek çok başkadır."Ya Resulallah! Evlere yapılan gece baskınlarında, müşriklerin kadınları, çocukları da öldürülüyor,ne dersin?" "Onlar da öbürlerindendir.(Kadın ve çocuklar da onlardandır.) (Bkz.Ebu Davud,Cihad/102, hadis 2638; Cihad/121, hadis 2672; Ibn Mace, Cihad, hadis 2840; Ahmet IbnHanbel, 4/46; Tirmizi, Siyer/19, hadis 1570)İbn-i Kudame ise bu konu hakkında bize şu bilgileri vermektedir; Kâfirlere geceleyin baskınyapmak ve haber vermeden öldürmek caizdir. Ahmet, geceleyin baskın yapmakta bir sakınca54


olmadığını söyler. Zaten Rumlara geceleyin baskın yapılmadı mı? Düşmana geceleyin saldırmanınmekruh olduğunu söyleyen kimse bilmiyoruz. Süfyan, Zuhri, Abdullah bin Abbas ve Sab binCessame senedi zinciri ile Rasulullah'tan (Sallalahu aleyhi ve sellem) şöyle aktarılır: Müşriklerinevlerine gece baskın düzenliyoruz, onların kadın ve çocuklarını esir alıyoruz, bunda bir sakınca varmıdır? Diye soruldu. Bunun üzerine Rasulullah (Sallalahu aleyhi ve sellem): Onlar da onlardandırdiye cevap verdi."Günümüzün çoğu Müslüman ilahiyatçıları bu çirkin hadiseleri örtbas edebilmek ve hakligösterebilmek için türlü türlü bahaneler üretmektedirler. Üretilen bütün mazeretler bu savaşlardahiçbir suçu olmayan masum insanların neden esir ve köle yapıldığını, kadınların kızların nedentecavüze uğradığını ve cariye olarak yaşamaya mahkum bırakıldıklarını açıklayamaz. AslolanHz.Muhammed'in ganimet, şehvet ve servet arzusundan başka hiç bir şey değildi. Ganimetlersadece servet ve zenginlik getirmemişti. Esir kadınlarla cinsel ilişkiye de giriyorlardı.Rasulullah (sav)’la birlikte Beni’l-Mustalik Gazvesi’ne çıktık. Arap esirlerinden çokça esir elegeçirdik. Kadınlara karşı arzu duyduk. Çünkü üzerimizde bekârlık şiddet kesbetmişti. Hep azilyapmak istiyorduk ve: “Aramızda Rasulullah (sav) varken, ona sormadan azil (Boşalmadan penisiçekmek) yapmak olur mu?” dedik ve sorduk. “Hayır!” buyurdular. “Bunu yapmamanız gerekir.Kıyamete kadar geleceği takdir edilen her canlı mutlaka yaratılacaktır (siz tedbirinizle önünegeçemezsiniz).”(Kaynak: Buhari, Nikah 96, Büyu 109, Itk 13, Megazi 32, Kader 4, Tevhid 18;Müslim, Nikah 125, (1438); Muvatt )Müslümanlar Hz.Muhammed'in hanımlarının çoğunun çaresiz dul hanımlar olduğunusöylemektedirler. Akıl sahibi bilir bir kişi, hayırseverliğin tanımını bilmiyor ise, Hz.Muhammed'inbu dul, çaresiz, özellikle genç ve güzel hanımları kendilerine acıdığı için sorumluluğu altına aldığınıdüşünebilir. Fakat ortada bariz bir şekilde gözden kaçırdıkları nokta şudur ki, bu hanımların dulkalmasının nedeni de zaten Muhammed ve müritleri kocalarını öldürdüğü içindir.Muhammed eşlerinden biri “Reyhâne” ile ne şekilde evlenmiş görelim.Benî Kureyzâdan alınan savaş ganimetleri ve esirleri Müslümanlar arasında İslâm dinine uygunbir şekilde taksim edildi. Reyhâne (r.anhâ) da savaş esirleri arasında bulunuyordu. Ganimetlertaksim edilip, sıra esirlere gelmişti. Reyhâne (r.anhâ) da Peygamber efendimizin hissesinedüşmüştü.Yukarda açıkça köle olarak Hz.Muhammed’in payına düşen bu bahtsız kadının bakalımakrabalarına ne olmuş:Kocasının ismi Hakem idi ve Kurayza baskınında öldürülmüştü. Geriye kalan babası, kardeşleri vediğer erkek akrabaları ise Kurayza esirleri arasında boynu Hz.Zübeyr ve Hz.Ali tarafındanvurulanlar arasındaydı.Kadının bu katliam ardından akıbetine bakalım: Reyhane'nin Hz.Muhammed'in eşi olup olmadığı vecariyesi olarak kalmış olabileceği de hep tartışma konusu olmuştur. İbn Sa'd da onun "safiyy"payı olarak daha ganimetler dağıtılmadan önce Hz.Muhammed'in onu kendisine ayırdığı ve onuhür zevceleri arasına kattığı yazılıdır. Kurtubi'ye göre de Hz.Muhammed kendisini azad ediponunla evlenmiştir. İbn İshak da ise cariye olarak kaldığı yazılıdır.Özetle bu talihsiz kadın bütün erkek akrabalarını katleden bir adama kadınlık yapmak zorundakalmış belki de bundan dolayı 631 yılında genç yaşta ölmüştür.55


İslam tarihçileri Hz.Muhammed'in Hatice (ilk karisi) öldükten sonra sadece güzel ve genç ve"çocuksuz" hanımlarla evlendiğini kabul etmektedirler. Büyük İslam âlimi Cerir el-Tabari,eserlerinin birinde Hz.Muhammed, Hint Bint Ebu Talip (Ebu Talip kızı Hint) isimli öz kuzeninikendisine istiyor, fakat Hint'in çocuğu olduğunu öğrenince vazgeçtiğini bildiriyordu. Tabari, diğerbir eserinde ise Muhammed, Zia bint Amir'i (Amir kızı Zia) kendisine istemiştir. Zia peygamberinteklifini kabul etmiş, fakat Muhammed Zia'nin çocuğu olduğunu öğrenince evlenmektenvazgeçmiştir.Sahihliği kabul edilen diğer bir hadiste ise Cerir ibn Abdullah isimli bir kişi ve Muhammed arasındasöyle bir konuşma geçmiştir;Câbir: Babam Abdullah, arkasında yedi yahut dokuz kız bırakıp vefat etti. Bir müddet geçince benbir kadınla evlendim.Peygamber :"Evlendin mi ya Câbir?" diye sordu.Ben: Evet evlendim! Diye cevap verdim.Peygamber: "Bakire kız ile mi, yoksa dul ile mi evlendin?" dedi.Ben: Dul bir kadınla evlendim, dedim.Peygamber:"Kendisiyle oynaşacağın, seninle oynaşacak- - yahut: Kendisiyle gülüşeceğin, seninlegülüşecek- bir kızla evlenseydin ya!" buyurdu.Kadınlar Arabın Allahı için sadece seks kölesidir. Tek görevleri erkelerin cinsel isteklerini yerinegetirmek ve çocuklarına bakicilik yapmaktır.13-Hz.Muhammed Dönemi Tecavüz, İşkence ve Şantaj ÖrnekleriA-TecavüzHz.Muhammed baskın ve yağmalamalar sırasında ele geçirilen masum kadınların tecavüzedilmelerine karşı gelmemiştir. Bir önceki konuda da verilen Sahih hadis Hz.Muhammed'inmüritlerinin ellerine geçirdikleri esir kadınlarla cinsel ilişkiye girdiklerini ortaya koymaktadır.Üstelik kadınlar çoğu ya evli ya da kocaları Müslüman savaşcılar tarafından katledilmiş kişilerdi.Bu konu Kuran'daki ayetlerde de kendine yer bulmuş, savaşlarda ele geçirilen kadınların Cariyeolarak kullanılması ilahi bir hak olarak müminlere sunulmuştur.Mu'minun 5-6 "Onlar ki, ırzlarını korurlar. Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleribunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar."Nisa-24 “(Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı.(Bunlar) üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamakve zina etmemek şartıyla mallarınızla (mehirlerini verip) istemeniz size helâl kılındı. ....................”Cariye nasıl ediniliyomuş? Büyük oranda savaş esiri olarak ayet açık. Ayetler ne diyor? Ellerininaltında bulunan cariyeler ile ilişkilerinden dolayı kınanamaz. Bu kadınlar evli bile olsa istenirsenikahlanabiliyor bile.HADİS: Resulullah (sav)’la birlikte Beni’l-Müstalik Gazvesi’ne çıktık. Arap esirlerinden çokça esirele geçirdik. Kadınlara karşı arzu duyduk. Çünkü üzerimizde bekarlık şiddet kesbetmişti. Hep azilyapmak istiyorduk ve: “Aramızda Resulullah (sav) varken, ona sormadan azil (Bosalmadan penisicekmek) yapmak olur mu?” dedik ve sorduk. “Hayır!” buyurdular. “Bunu yapmamanız gerekir.56


Kıyametc kadar geleceği takdir edilen her canlı mutlaka yaratılacaktır (siz tedbirinizle önünegeçemezsiniz).” [ Buhari, Nikah 96, Büyu 109, Itk 13, Megazi 32, Kader 4, Tevhid 18; Müslim,Nikah 125, (1438); Muvatt ]Savaşlarda esir alınan kadınlar daha savaş devam ederken müslüman askerlerin tecavüzüne uğruyorbakın bu Kutubu Sitteden bir hadistir islam inancına göre doğruluğu tartışmasız kabul edilen birhadistir. Üstelik Kuran'ın ilgili ayetleri ile de uyumludur. Yukarıda ki sahih hadisten de anlaşıldığıgibi Hz.Muhammed'in savaşlarda hiçbir suçu olmayan masum kadınların kızların esir alınmasını,ırzlarına geçilmesini yani tecavüze uğramalarını sorun etmediği, tam aksine uygun gördüğügörülmektedir. Sadece doğacak çocuklarla ilgilenmektedir. Bu hadis ve bu hadisle uyumlu Kuranayetleri (Müminun-6, Meariç-30, vb...) Hz.Muhammedin nasıl bir insan olduğunu ama gerçektepeygamber olmadığını ortaya koymaktadır. Ortada olan iktidar mücadelesi, acımasız bir savaş,İslam gerçeği ancak böyle özetlenebilir.B-İşkenceŞimdi gene İslam Tarihinden örneklerle Hz.Muhammed döneminde yapılan savaşlarda servetedinmek için yapılanları görelim. Büyük İslam âlimi Ibni İshak Heyber'in ele geçirilişini veMuhammed'in karısı Safiye'nin eski kocası Kinane'ye yapılan işkenceyi şu sözlerle anlatmaktadır;Muhammed, Safiye’nin babası Huyey b. Ahtab'i, ve kocası Kinane b. Ebi'l Hukayk'i, ve kocasınınkardeşi Rebi'b. Ebi'l-Hukayk'i esir olarak ele geçirir ve her birini, Benû'n Nadir Kavmi’ne âidhazinenin yerini söylemeye zorlar, ve fakat onlardan olumlu bir cevap alamaz. Bu sıradaMuhammed'in katına gelen Yahudilerden biri: "Ben Kinâne'nin her sabah işte su harabe etrafındadolaştığını görüyordum" diye bilgi verir.Muhammed Kinâne'ye sorar, fakat o bilmediğini söylemekte ısrar eder. Muhammed harabeninetrafının kazılmasını emreder. Kazı sonucunda hazinenin bir kısmi bulunur. Muhammed Kinâne'denhazinenin kalan kısmini sorar fakat Kinâne bilmediği söyler. Bunun üzerine Muhammed, Kinâne'yiişkence yolu ile söyletmeğe çalışır. Zübeyir b. Avvam adındaki adamına emir verir ve hazineninnerede bulunduğunu söyletmek üzere Kinâne'ye işkence yapılmasını ister. Zübeyir elinde tuttuğubilek kemiği ile Kinâne'nin göğsüne vurur ve ölecek dereceye gelinceye kadar onu döver. Birrivayete göre ateşte kızdırılmış demiri onun göğsüne tutar.Fakat her şeye rağmen Kinâne, hazinenin nerede olduğunu bilmediğini söylemeye devam eder.Muhammed onun artık daha fazla işkenceye dayanamayıp öleceğini anlayınca yanında duranMuhammed bin Besleme’ye teslim eder ve basını kesmesini emreder. Bu isi Muhammed b.Besleme’ye vermesinin sebebi, ona kardeşinin intikamını alma fırsatını sağlamak içindir. ÇünküMuhammed b. Mehlemenin kardeşi olan Mahmut b. Mesleme daha önce Yahudiler tarafındanöldürülmüştür ve işte simdi kardeşi, onun intikamını alacaktır. (Bkz. Taberi, age, 1966, Cilt II. sh.610).Hz.Muhammed Safiye'nin kocası Kinane'yi öldürttüğü gün Safiye'yi yatağa atmakta gecikmemiştir;Nihayet yol üzerinde iken Ümmü Süleym, Safiyye`yi aleyhi`s-salâtü ve`s-selâm için cihazlayıpgece olunca gerdeğe koydu. Artık Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem güveyi olmuştu.Sabah olunca: "Kimde bir şey varsa getirsin." buyurdu. Kimi yağ, (kimi başka şey) getirdi. (Râvîder ki: Enes) Sevîkı yâni kavudu da saydı zannederim. Enes der ki: (Hazır olan) cemâat, haysyap(ıp ye)diler ki, Resûlu`llâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in velîmesi bu olmuş oldu.57


C-ŞantajMâlik bin Avf'ın müslüman olması İslam Tarihinde şöyle anlatılır;Peygamber Efendimiz şöylebuyurdu: "Ona haber veriniz ki, eğer Müslüman olur, yanıma gelirse, kendisine ev halkını ve malınıgeri verir, Ayrıca da yüz deve ihsan ederim." Heyet, haberi kendisine götürünce Mâlik, çıkıp Hz.Resûlullahın huzuruna gelerek Müslüman oldu. Resûl-i Ekrem vaad ettiği şekilde kendisine evhalkını, malını teslim etti, hem de yüz deve ihsanda bulundu.Resûl-i Kibriyâ Efendimiz yüz deveihsanından başka, düne kadar en şiddetli düşman olan Mâlik bin Avf'ı, kabilesinden Müslümanolanlar üzerine vâli tayin ederek taltif etti. Sîre, 4:133; Taberî, 3:135 ,Sîre, 4:134; Taberî, 3:136.Hz.Muhammedin yaptığına sizce ne denir? Günümüzde bu tarz uygulamaları ancak mafya variörgütlerde görebiliriz hele bunu yapanın bir peygamber ve sözde örnek insan görüldüğünüdüşünürsek olay daha iyi anlaşılabilir.Zavallı Malik'in karısını, çoluğunu çocuğunu rehin olarak ele geçiren peygamber, Malik'inMüslüman olmayı kabul etmesine karşılık olarak ev halkını, yanı ailesini o'na geri vermeyi teklifediyor. Bu adama peygamber denebilir mi? Bu nedir tebliğ mi şantaj mı? Sıradan bir insan böyle birteklifde bulunasa, siz bu teklifi yapan kişiyi ne olarak nitelersiniz?14-Hz.Muhammed'in EşleriHz.Muhammed’in birden fazla kadınla evlenmesi Medine dönemine ve yaşlılık günlerine rastlar.Hatice’den sonra, Hicret’e kadar yalnız Zem’a kızı Sevde ile evli kalmıştır. Hatice ile evlendiğisırada kendisi 25 yaşında, o ise 40 yaşında iki kocadan dul kalmış bir kadındı. 23 yıl evli kaldılar.Hatice, 619 yılında 65 yaşında öldü.Bu konuda en kapsamlı çalışma Arif TEKİN'in "Muhammed'in ve Kurmaylarının Hanımları" olupbu aşağıdaki bilgiler bu kaynağa dayanmamaktadır. Bütün bilgiler kitap veya internet linkibağlamında islam kaynaklarından alınmıştır.1-Hatice: (28 ya da 40 yaşında)Huveylid'ibn Esed'in kızıdır. Daha önce Ebû Hale Zürâre ile evlenmiş ve ondan Hind adında bir kızıolmuştur. O ölünce de Atik ibn Aiz ile evlenmiş Abdu Menaf isiminde bir çocuğu olmuştur; sonraondan boşanıp Muhammed ile evliliğinde 6 çocuğu olmuştur ama gerek yaşı gerekse çocuklarınınbazılarının Muhammed'den mi yoksa önceki kocalarından mı olduğu konusu tartışmalıdır. ÖzellikleŞii'ler Fatıma dışındaki kızlarının Muhammed'den olmadığını; ikinci kocasından veya kızkardeşininçocukları olduğunu söylerler. Yaşı 28 ya da 40 dır.2-Sevde bint Zem'a: (50- 55 yaşında olduğu söylenir.)Muhammed'in eşleri arasında en az bilgi sahibi olduğumuz o dur. Muhammed ile evlenmeden öncees-Sukran ibn Amir ile evli idi. Kocası onu Habeşistana götürmüş orada Hristiyan olmuş ama Sevdemüslümanlığını korumuştur. Daha sonra kocası ölünce Mekke'ye geri dönmüş ve Muhammedbakılması ve yetiştirilmesi gereken ufak çocuklarını yetiştirmesi için onunla evlenmiştir. O daMuhammed'in çocukları ile kendi çocukları gibi yakından ilgilenmiş ve onları yetiştiripbüyütmüştür. Lakin Muhammed ondan gördüğü bütün bu iyiliklere rağmen Sevde'nin yaşlı oluşunadaha fazla tahammül edemeyip onu boşamak istemiştir.58


Prof. İbrahim Canan'in ( Müslim, Rada 47) 'den olayı şöyle aktarır : "Hz.Sevde (r.a.)'yi Efendimizboşamak isteyince, büyük kadın gelmiş ve Allah Resulüne adeta yalvarmış. gününü Aişe (r.a.)'yeverdiğini ortaya koymuş, tek isteğinin peygamber zevcesi olarak vefat etmek olduğunu ifade etmişdiki, bunlar Allah Resulü'nin nikahı altında kalabilmek için yapılan fedakarlıklardı." (HadisAnsiklopedisi - Kütüb-i Sitte c.3 syf. 69)Ölmeden önce kendi oturduğu daireyi Aişe'ye vasiyet etmiş ve o ölünce Aişe kendi yatak odasınıgenişletme imkanı bulmuştu. Bu bilgiyi de Hamidullah İslam Peygamberi s.561 no.1101'deSamhûdi, 2, s. 464'den yaptığı aktarımda buluyoruz.3-Aişe: (Yaşı kesin olarak 9 'dur)Ebu Bekr'in kızıdır. Muhammed kendisi ile nikahlandığında henüz 6 yaşındaydı, zifafa girdiğindeise 9.yaşındadır.“Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) beni altı yaşımda iken nikâh etti; dokuz yaşımda iken debenimle zifafa girdi. Müteakiben Medînefye geldik. Ben bir ay sıtmaya tutuldum. (Bu sebeblesaçlarım döküldü) nihayet saçlarım (tekrar büyüyerek) omuzlarıma indi. Derken bana ÜmmüRumân geldi. Ben kız arkadaşlarımla birlikte tahtaravalli oynuyordum. Bana seslendi. Hemenyanına vardım. Beni ne yapacağını bilmiyordum. Elimden tutarak beni kapıda durdurdu. Nefesimkesilmiş, Iıeh heh diye soluyordum. Nihayet hızlı solumam zail oldu. Ümmü Kuman beni bir odayaaldı. Pir de ne göreyim Ensardan bir takım kadınların huzurundayım. Kadınlar : Hayırlı, uğurlu vemübarek olsun, dediler. Ümmü Rumân da beni onlara teslim etti. Kadınlar başımı yıkadılar. Beniçekip çevirdiler. Bir de Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kuşluk zamanı ansızm çıka geldi.Kadınlar beni ona teslim ettiler.” (Bkz:Buhari, e’s Sahih, Kitabu Menakıbı’l-Ensar/44; Tecrid,Hadis no:1553; Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’n-Nikah/69, Hadis no:1422)Hz.Muhammed'in Aişe ile 9 yaşında evlendiğiyle ilgili hadisleri destekleyen başka hadisler devardır. Şöyle ki; Aişe, evlendikten sonra kız arkadaşlarıyla oyunlar oynadığı ve oyuncaklarıolduğunu söylemiştir. Eğer, iddia edildiği gibi 18 yaşında evlenmiş olsaydı, bu yaşlarda bir kadınınoyuncaklarla oynaması normal ve makul bir davranış olur muydu? Bu konudaki Hadislerin islamiaçıdan doğruluğu da kesindir yani sahih olarak nitelendirilmektedir."Aişe (r.a.) şöyle anlatıyor : Ben arkadaşlarımla beraber bebeklerimle oynardım. O sıradaPeyganber (s.a.v) gelirdi. Onu görünce arkadaşlarım kaçışırlardı. Fakat Peygamber (s.a.v) onlarıben onlarla beraber olmak istediğim için geri getirirdi. Bazen onlar kaçmaya fırsat bulamadan:"Olduğunuz yerde kalın" derdi. Çocukları sevdiği ve kızlarıyla oynamaya alışık olduğu için bazenonlara katılıp oyun oynardı. Oyuncakların ve bebeklerin bir çok rolleri vardı. Aişe (r.a.) şöylediyor: Bir gün ben oyuncaklarımla oynarken Peygamber (s.a.v) içeri girdi ve : "Ey Aişe bu hangioyun ?" dedi. Ben "Süleyman'ın atları" dedim. O da bana güldü. Fakat bazen geldiğinde onlarırahatsız etmemek için cübbesine bürünür beklerdi."4-Hafsa: (Yaşı 18 olarak geçer kayıtlarda)Ömer'in kızıdır. Daha önce Huneys ibn Huzafe ile evliydi ama kocası H. 3. yılında Uhud'da hayatınıkaybetti. Hafsa 18 yaşında dul kalmıştı ve babası onu önce Ebu Bekr'e vermek istedi ama o kabuletmedi sonnra Osman'a vermek istemesine rağmen Osman da evlenmek istemedi. (Neden acaba?)Bu durumu Hz.Muhammed'e söyleyen Ömere, Hz.Muhammed şöyle dedi : "Ya Ömer! Hafsa,Osman’dan, Osman da Hafsa’dan daha hayirli birisiyle evlenecektir." Ömer büsbütün merakiçerisinde kalmıştı. Osman’dan daha hayırlı damat kim olabilirdi ki ? Aradan birkaç gün geçtikten59


sonra Hz.Muhammed Hafsa’ya talib oldu. Osman'dan daha hayırlı olan kişi kendisiydi. Ömer'e dediki: "Sen kızın Hafsa’yı bana nikahlarsın. Ben de kızım Ümmü Gülsüm’ü Osman’a nikahlarım..."İlginçtir ama Sunni kaynaklarda Ebu Bekr ve Osman'ın Hafza'yı almayı reddetmesinin sebebiolarak bu iki ismin de "Peygamberlerinin Hafza ile evlenmek istediğini bilmeleri" diye geçer. Ömeronların teklifini reddetmelerine çok içerlenmiş ve kızmıştı, normal koşullarda bu iki ismin de saygıve sevgi duydukları Ömer'in teklifini reddetme davranışında bulunmaları biraz uzak ihtimal, buyüzden bu tahmin daha uygun düşüyorEbu Davud'da Ömer'den yapılan bir aktarım ile Muhammed'in onu boşadığı ama sonra tekrar gerialdığı (talak-ı reci) yazılıdır. (Ebu Davud Talak, c. 2, 2276) Bu durum İbn İshak ve Taberi'de(c.9 dipnot 884 s.131)'de de geçer. ( Talak-ı reci: Koca bir defa “boş ol” “seni boşadım” derse vesonra pişman olup eşine dönmek isterse ve kadının iddet müddeti geçmemişse mehir vermeden vetekrar nikah kıymadan eşine dönebilir. Sadreddin Yüksel)Hafza'nın yaşını şöyle hesaplayabiliriz : Hicret yılı 622'dir. Hicretin 45. yılı ölmüştür (S.Ateş S.332)Yani 667 yılında vefat etti. Öldüğünde 60 yaşındadır (Tabari c.39 syf.174) O halde doğumu 607dir. Kocası Uhud savaşında ölünce dul kaldı. Uhud savaşı yılı 625 tir. Bu durumda dul kaldığında18 yaşındadır5-Zeyneb binti Huzeyma: (30 yaşındaydı)Necidli Huzeyme'nin kızı. İlk kocası müslüman Tufeyl ibni Haris idi ama ondan boşanıp kardeşiUbeyde bin Haris ile evlendi o da Bedir'de hayatını kaybedince dul kaldı. Muhammed onuamcasından istedi ve 400 dirhem gümüş mehir vererek aldı. Muhammed onunla evlendiğinde 30yaşındaydı (Hamidullah, İslam Peygamberi S. 564, n.1104) Muhammed ile evlendikten üç ya dasekiz ay sonra vefat etti.6-Zeyneb bint Cahş: (Yaşı 36 dır)Çahş ibn Riab'ın kızı olup asıl adı Berre'dir. Muhammed onun ismini Zeyneb olarak değiştirmiştir.İlginçtir ama Muhammed'in Mustalık gazasında esir aldıktan sonra nikah kıydığı Cüveyriye'nin deilk ismi Berre'dir. Muhammed'in bizzat kendisinden "Zeyd'in zevcesi" diye bahsedilerek Kuranayetlerinde bahsedilmektedir. (Ahzap 35-37)Bakalım ayette bu kadınla Hz.Muhammedin evlenmesi nasıl geçer;Ahzab-37 “(Resulüm!) Hani Allah’ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: Eşiniyanında tut, Allah’tan kork! Diyordun. Allah’ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içindegizliyordun. Oysa asıl korkmana lâyık olan Allah’tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sananikâhladık ki evlâtlıkları, karılarıyla ilişkilerini kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse)müminlere bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.”Bu ayetin iniş nedeni İbn İshak'ın eserinde şöyle aktarılırİmam İbn İshak’ın eserinde Yunus – Ebu Seleme el-Hemdânî Mevlâ eş-Şa’bî – eş-Şa’bî isnadıylagelen bu rivayette eş-Şa’bî şöyle der: “Zeyd b. Harise hastalandı. Hz. Peygamber onu ziyaretetmeye gitti. Karısı Zeynep bt. Cahş Zeyd’in yanı başında oturuyordu. Zeynep bazı işler için kalktıve Hz. Peygamber ona baktı, sonra başını indirdi de “kalpleri ve gözleri çeviren Allah’ı tenzihederim” dedi. Bunun üzerine Zeyd ona : “senin için onu boşayayım” dedi. Hz. Peygamber “hayır”dedi. Bunun üzerine Ahzab süresinin 37. Ayeti nazil oldu.60


Dikkatli okursanız arzulama, ilgi duyma durumu bariz bir şekilde var. Üstelik ayette de içtegizlenen bir düşünce var bunla peygamberin ilgi duyması acıkca vurgulanmış. Uğruna ayetbile yazılmış olan Zeynep peygamberle evlendiğinde kaç yaşındaydı.Zeynep'in Yaşı: Hicret yılı 622'dir Evlendiği yıl 625'dir Hicretin 20. yılı vefat etmiştir.(Hamidullah s. 567) vefat ettiği 642 yılında Vefat ettiğinde 53 yaşındaydı. (Tabari c.39 s.182) Ohalde doğum tarihi 642 - 53 = 589'dur. O halde evlendiğinde yaşı 625 - 589 = 36 'dır.7-Ümmü Seleme: (Yaşı 27 ya da 29' dur)Ebu Umeyye'nin kızıdır. İlk kocası Ebu Seleme ile birlikte islamı ilk yıllarında kabul etmişti.Kocası Habeşistan'a hicret eden müslümanlar arasındadır ve akrabaları onun hicret etmesiniengelleyip Mekke'de tutmuşlardır ama daha sonra Medine'ye tek başına gitmesine izin vermişlerdir.Hicretin 3 yılı olan 625'de Uhud savaşında kocası hayatını kaybetmesi üzerine 1 yıl yas tutmuşsonra da Hz.Muhammed ile 626 yılında evlenmiştir. Uhud savaşında müslümanların ağır yenilgialmasına neden olan ünlü komutan Halid b. Velid'in de onun yakın akrabası olduğu söylenir.Genellikle yaşlı olduğu hatta Muhammed'den 1 yaş küçük olduğu söylenir ama bu koskoca biryalandır. Vefatının hicretin ya 59. yılı ya da 61. yılı olduğu hemen hemen her kaynakta geçer veayrıca öldüğünde yaşının 84 olduğu da geçer.Ümmü Seleme'nin yaşı: Hicret yılı 622'dir. 59. hicret yılında öldü (Sahih Müslim c.2 dipnot:1218 s.435) Yani 681 de vefat etti. Öldüğünde 84 yaşındaydı. (Sahih Müslim c.2 dipnot: 1218s.435) Öyleyse doğumu 597 dir. 625 yılında Uhud'da kocası öldü ve dul kaldı. 1 yılı kocasınınölümüne üzülerek geçmiştir. (Hadislerde onun böyle yas tutması oldukça fazla geçer) 626 yılındaHz.Muhammed onu almıştır. Bu durumda yaşı 626-597 =29 dur. Ama eğer Hicretin 61. yılındavefat etti ise o zaman yaşı 27 dir.8-Cüveyriye: (14 yaşında evlendi)Cüveyriyye, "cariyecik" demek. Asıl adı Berre dir ve yahudi Mustalık oğullarından Haris ibn EbiDırar'ın kızıdır. Kocasının ismi Musaf bin Safvan dır ama Hz.Muhammed'in adamları baskınsırasında onu öldürmüştür.Beni-Mustalık baskınında esir düştü ve Sabit ibn Kays ibn Şemmas'ın payına düşmüştür. Sâbitonunla mukâtebe yapmıştır. (Mukâtebe: Kölenin bedel karşılığı hürriyetinin verilmesi antlaşması)Cüveyriye'nin hürriyetinin bedeli 400 dirhemdir (ki karşılaştırma yapabilmeniz için şu örnekyerinde olacaktır : O dönem Mekke valisin maaşı aylık 30 dirhemdir) ve bu bedeli ödeyerek onugeri alacak olan ailesi de (öldürülen kocası hariç) esir durumundadır ve bütün servetleri de ganimetolarak ele geçirilmiştir.Cüveyriye umutsuz bir durumdadır. İlginçtir ama birileri bu kızın oldukça güzel bir kız olduğukonusunda Hz.Muhammed'e haber uçurmuş ve böyle bir güzelliğin ancak ona layık olduğunusöylemişler ve bunun üzerine peygamber onu yanına çağırmıştır. (Tabii kaynaklarda onunMuhammed ile görüşmek istediği de yazılıdır), Cüveyriye'nin o an ki halet-i ruhiyesi köle olmayıkabul edememiş ve kendisini özgürlüğe kavuşturmak için çırpınan ve fazlasıyla korku içinde olanufacıcık bir kız izlenimi vermektedir. Muhammed ile yaptığı konuşma şöyle geçer : "Ey AllahınElçisi ! Ben kabilemin başkanı el-Haris'in kızıyım; başıma gelen felaketi ve içine düştüğüm durumugörüyorsun. Özgürlüğümü tekrar elde edebilmem için bana yardım et ! Allah da sana yardım61


edecektir" Buna cevaben Hz.Muhammed de der ki : "Bundan daha iyisini ister misin?" diye sordu.O da: "Bundan daha iyisi nedir" diye sordu. O: “Senin fidyeni ben ödeyeyim, sen de benimle evlen"dedi. (Hamidullah'ın Muhabbar s.89-90'dan).Hz.Muhammed böyle dünya güzeli körpecik kıza, çözüm olarak kendisi ile evlenmeyi teklif etmiş oda kabul etmek zorunda kalmıştır; hem de kocasının ölümünden sorumlu olan birisinin teklifinikabul etmek zorunda kalıyor. Hz.Muhammed onun hürriyet bedeli olan 400 dirhemi Sâbit'eödeyerek onu satın alır.Daha da ilginç olanı kaynaklar Cüveyriye'nin babası Haris'in kızının fidye bedelini ödemek içinHz.Muhammed'in yanına develer ile birlikte geldiğini ve bu develeri fidye bedeli olarak ödemekistediği yazar. Haris peygamberin yanına gelerek ona şöyle der: "Sen kızımı esir aldın, işte fidyesi"Hz.Muhammed: "Fakat Akik ovasında gizlediğin iki deve nerede?” diye sorar. Bunun üzerine Hariso iki deveyi de getirerek onları da Muhammed''e verir. (Bu bilgi Martin Lings yani EbubekirSiraceddin'in "Hz. Muhammed'in Hayatı" s.259'da vardır.)Tabii bu kızcağız kocasının ölümünden sorumlu kişi ile evlenecek ve daha kocasının kanıkurumamışken zifafa girmek zorunda kalacaktır.Cüveyriye'nin yaşını matematiksel olarak hesaplayalım: Hicret yılı 622'dir Hicret'in 57. yılındavefat etti.(Hamidullah s.568) O halde vefat tarihi 679 dur. Vefat ettiğinde 65 yaşındaydı.(S.Ateş s.333) Öyleyse doğum tarihi 614 dür Evlendiği yıl 628 dir. (Beni Mustalık gazası hicretin 6. yılıdır)O halde evlendiğinde yaşı: 628 - 614 = 14 dür.9-Ümmü Habibe: (Yaşı 32 dir)Asıl adı Remle'dir. Ebu Süfyan'ın kızı. İslamı'ın ilk yıllarında kocası ile birlikte müslüman olmuştu.İlk kocası Ubeydullah ile Habeşistana hicret etmiş orda kocası Hristiyan olmuştu. Hz.MuhammedHabeşistana bir elçi göndererek onunla nikahını gıyaben kıymış ve elçi ile birlikte onu getirtmiştir.Bu evlilik Hicri 6. yılda oldu.Babası Muhammed'in ezeli düşmanıdır. Muhammed onun kızını almış ve belkide bu düşmalığıgidermek istemiştir. Ama Süfyan kızı Ümmü Habibe Muhammed ile evlendikten sonra çokdeğişmiştir. Bir gün Medine'ye Muhammed ile görüşmeye gider ve bir arada da kızını görmek içinMuhammed'in evine gider ve kızı ile şu konuşma geçer aralarında :".....Önce, kızının, yani Resulullah (AS)’in hanımı olan Ümmü Habibe’nin yanına vardı. Küçücükodasında, yerdeki tek sergi, Resulullah (AS)’ın yatağı idi. Ümmü Habibe bunu derhal dürüpkaldırdı. Babası: “Niçin böyle yaptın?” diye sorunca, ona şöyle cevap verdi: “Bu Allah’ınResulünün yatağıdır. Sen ise bir putperestsin ve buna oturamayacak kadar necîssin, pissin.” EbûSüfyân ise şu cümleleri homurdandı: (Yazık hem de çok yazık. Hamidullah "homurdandı" ifadesi ilegüya Ebu Süfyanı küçümsemeye çalışıyor ama bu tip ifadeler ancak yazarını küçültür, hele hele sözkonusu baba-kız arasındaki bir dialog ise ) “Kızcağızım! Sen bizi terk ettiginden beri ne kadardeğişip bozulmuşsun. (Hamidullah İslam Peygamberi s. 568-569)Yaşını şöyle hesaplayabiliriz: Hicret yılı 622'dir Hicri 44. yıl vefat etti (İbn Sa'd, et-Tabakat c.8,s.100) O halde 666 yılında vefat etti. 70 yaşında iken vefat etti (İbn Sa'd, et-Tabakat c.8, s.100) Ohalde doğum tarihi 666-70= 596 dır. Evlendiği tarih 628 dir (Hicri 6.yıl) O halde evlendiğinde yaşı628 - 596 = 32 dir.62


10-Safiyye: (Yaşı 17 dir)Huyeyy b. Ahtab'ın kızıdır ve asıl adı Zeyneb dir. Hz.Muhammed Hayber'in fethinden sonra kocasıKinane b. Ebi Hukayk'ı mücevher dolu "Mesk"in yerini öğrenmek için işkence yaptırdıktan sonraboynunu vurdurarak öldürmüş ve ayırca babası ile kardeşi de Muhammed tarafından öldürülmüştü.Safiyye sadece 2 aylık evli bir kadındı. Muhammed onu esir aldığı kadınlar arasından "safiyy" payıolarak seçmişti.(yani daha ganimet dağıtılmadan önce, ganimetler arasında istediği malı keyfinceseçtiği bir liderlik hissesi olarak)Katâde(r.a.) anlatıyor: Resulullah gazveye bizzat iştirak edince onun sehm-i safiyy denen riyasethissesi olurdu. Bu hisse, taksimden önce köle, cariye, at gibi ganimete dahil mallardan dilediğindenalırdı. Safiyye validemiz de işte bu hissedendi. Gazveye bizzat iştirak etmediği taktirde bu hissegıyabında ayrılırdı, ancak bu durumda seçme hakkı yoktu (ne ayrılmışsa onu kabul ederdi)" (EbuDavud, Harâc 21, 2993)Muhammed asıl adı Zeyneb olan bu genç ve güzel kızın ismini "ganimet payı / ganimet malı"anlamına gelen "Safiyye" olarak değiştirdi. Artık bir ganimet malı olduğu isminden bileanlaşılmaktadır. İlginçtir ki, Hz.Muhammed bu evliliğinde bir Kur'ân ayetini de ihlal etmiştir.Bakara-234 “Sizden ölenlerin, geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına (evlenmeden) dört ay ongün beklerler. Bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri hakkında yaptıkları meşru işlerdesize bir günah yoktur. Allah yapmakta olduklarınızı bilir.”Kuran'daki "iddet süresi" ile ilgili ayeti ihlal ediyordu. "....Daha sonra Allah'ın elçisi Hayberdönüşünde, yolda Enes'in annesinin bezediği Safiyye ile zifaf olmuştur" (Buhari Meğazi 64)Yaşını şöyle hesaplayabiliriz: Hicret yılı 622 dir Hicri 50 yılında vefat etmiştir. (Hamidullah,no.1110) Yani 672 yılında Vefat ettiğinde 60 yaşındaydı. (Vefat ettiği yaşı Türkçe kaynaklardabulamadım ama internetteki ingilizce Arap sitelerinin hepsinde 60 olarak geçiyor) O halde doğumtarihi 612 dir. Evlendiği yıl 629 (Hayber'in fethi) O halde evlendiğinde 629 - 612 =17 yaşındadır.11-Meymune binti Haris: (36 yaşındadır)Haris kızıdır. Asıl ismi Berre dir (hatırlarsanız Zeyneb b. Cahş ve Cüveyriye'nin de adı Berre idi)İslamiyetten önce Mes´ud b. Amr ile evliydi ve ondan ayrılıp Ebu Rühm b. Abduluzza ile evlendi veonun ölümü ile dul kaldı. Kendisini Hz.Muhammed'e hibe etmiş ve bu yüzden mehir alamamıştır.(İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 8, s. 132) bu bilgi ayrıca (Sahih Muslim c.2 no 1919) dabulunuyor.Ahzap 50. ayetteki mehirsiz olarak kendini Muhammed'e hibe eden kadının o olduğu söylenir. Aişediyor ki bu kendini hibe etme konusu ile ilgili: "Olacak şey mi? Bir kadın utanmaz mı ki, kendinibir erkeğe armağan etsin?" (Buhari, e's-Sahih, Kitabu Tefsiri'l-Kur'an/336 , Müslim hadis no:1464; Tec-rîd, hadis no: 1721.)Yaşını şöyle hesaplayabiliriz: Hicret yılı 622 dir. Hicri 51. de vefat etti (Hamidullah s. 570) Vefatyılı 673 dür. Vefat ettiğinde 80 yaşındaydı.(Bütün kaynaklarda geçer) O halde doğumu 593 dür.Evlilik yılı 629 dur. (Hudeybiye'den 1 yıl sonra "umre" ziyaretinde ) O halde evlendiğinde 629 -593 = 36 dır.63


12-Fatıma Dahhak bin Süfyan (el-Kilâbiyye)S.Ateşten aynen aktarıyorum : "Hicretin 8. yılında Peygamberin kendisi ile evlendiği Fatıma,gerdek esnasında Peygamber'den Allah'a sığınınca Peygamber onu boşamıştır. Daha sonra "Ben nebahtsızım !" diyerek kendisini kınayan Fatıma, 60. Hicret yılında ölmüştür." (Kuran'a göre HzMuhammed'in Hayatı s. 334-335) Eğer öldüğü zamanki yaşı hakkında bilgi var ise o zamanevlendiği zamanki yaşını çıkartabiliriz13-Reyhane binti Zeyd: (19 Yaşında)Yahudi Kureyza kabilesine mensup idi. Güzelliği ile meşhur genç bir yahudi kadını idi. Kocasınınismi Hakem idi ve Kureyza baskınında öldürülmüştü. Geriye kalan babası, kardeşleri ve diğer erkekakrabaları ise Kureyza esirlerleri arasında boynu Zübeyr ve Ali tarafından vurulanlar arasındaydı.Reyhane'nin Muhamed'in eşi olup olmadığı ve cariyesi olarak kalmış olabileceği de hep tartışmakonusu olmuştur. İbn Sa'd da onun "safiyy" payı olarak daha ganimetler dağıtılmadan önceHz.Muhammed'in onu kendisine ayırdığı ve onu hür zevceleri arasına kattığı yazılıdır. Kurtubi'yegöre de Muhammed kendisini azad edip onunla evlenmiştir. İbn İshak da ise cariye olarak kaldığıyazılıdır. Reyhane'nin yaşının her kaynakta 19 olduğu rivayet edilir. Ölüm tarihi ise Hicri 10. yıldır.14-Sena binti Esma (el-Neset bint Rifa)Benu Kilab veya Benu Harm kabilesindendir. Muhammed'in onunla nikahlandığı hemen hemen herkaynakta geçer. Aynı şekilde zifafın gerçekleşmediği de yazılıdır. (Tabari c.9 s.135-136. ve c. 39s.166) 'da Muhammed ile nikahının kıyılmasının peşinden evlilik tamamlanmadan önce öldüğüyazılıdır. İslami kaynaklar da onun Muhammed ile evlendiği için duyduğu sevinçten dolayı öldüğübile yazılıdır.15-Esma (Ümeyme) ibn CevnNuman ibn Şürâhil el- Cevn el-Kindiyye'nin kızıdır. Bu kadın ile ilgili en ilginç satırlar S.Ateş'devar: Peygamber gerdekte yanına varıp da "Gel !" deyince "Sen gel !" demiş Peygamber de onuboşamıştır. Bir rivayete göre Allah'a sığınan kadın bu kadındır.Buhari de şöyle diyor: Allah'ın elçisi (s.a.v) Şurahil kızı Umeyme ile evlendi. Yanına varıp eliniuzatınca kadın hoşlanmaz bir tavır takındı. Peygamber Useyd'e bu kadını donatıp, iki beyaz ketenelbise giydirerek geri göndermesini emretti. Başka bir rivayete göre peygamber Esma'ya. "Kendinibana hibe et !" dedi. Esma "Kraliçe kendini çobana hibe eder mi?" deyince Peygamber onu teskinetmek için elini onun üzerin koydu. Esma: Senden Allah'a sığınırım" dedi. Peygamber "Sığınacakyere sığındın ve tam sığındın" dedi ve Ebu Useyd'e, o kadına iki râziki elbise giydirip ailesineulaştırmasını emretti." (S.Ateş-Kuran'a göre Hz. Muhammed'in Hayatı s.335)Hz. Aise radiyallahu anha anlatiyor: "Ibnetu'l-Cevn Resulullah aleyhissalatu vesselam'in yanınagirince: "Senden Allah'a sığınırım!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da: "Gerçekten büyüğe sığındın.Ailene dön!" buyurdular." [Buhari, Talak 3; Nesai, Talak 14, (6, 150).Buhari Talak (Kitab'uTalak)'da 1832, 1833 no'lu hadisler]Muslumanlar arasinda Hz.Muhammed'in ustun cinsel guce sahip olduguna dair yaygin bir inancvardir. Muhammed'in sehveti hakkinda bir cok sahih hadisler mevcuttur. Ornek olarak su hadise birgöz atalım;64


Ebu Râfi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), birgün bütünhanımlarına uğradı. Her birisinin yanında ayrı ayrı yıkandı. Kendisine: "Ey Allah'ın Resulü dedim,en sonunda bir kere yıkansanız olmaz mı?" "(Olmasına olur, ancak) böyle yapmak daha temiz, dahahoş ve daha paktır!" buyurdular." Ebu Dâvud, Tahâret 86, (219).Muhammed bir gecede tum hanimlarini sirayla ziyaret ederek hepsi ile yatabilecek güce sahiptir.İslam kaynaklarda Hz.Muhammedin en tanınmış eşlerinden başka; evlenip ayrıldığı, mehirsizevlendiği ve cariyeleri olmak üzere 57 kadın ismi geçmektedir.Not: Aslında islam tarihçileri evlilik konusunda "Nikah mı, zifaf mı, peçe mi kriter alınmalıdır ?"gibi sorularla kendilerine meşgale yaratırlar. Bu yüzden genellikle zifafa girmediği kadınları eşlistesine koymazlar ve bu şekilde Muhammed'in eşlerinin sayısını düşürmeye çalışırlar. İlginçtirama eğer zifaf kriter ise o zaman neden Marya ve Nefise gibi (hatta Reyhane de) Muhammed'incinsel ilişki de bulunduğu cariyelerini eşler listesine dahil etmezler ? Bazı islam alimleri (!) bunlara"zevce-cariye" demişlerdir ama eş listelerinde bunlar dahil edilmez ve mümkün olduğu kadarHz.Muhammed'in eşlerinin sayısı düşük tutulmaya çalışılır. Tabii aynı zaman dilimi içinde en fazla9 kadınla evli olduğunu söyleyerek bu rakamı tek haneli hale getirme konusunda gösterdikleri hünerde takdire şayandır.15-Hz.Muhammedin Muhtemel Hastalığı (Akromegali Hastalığı)Hz.Muhammet genç yaşlarında yakışıklı biri olarak islam kaynaklarında anlatılır. İslami kyanklardaHz.Muhammed'in fiziksel özelliklerini ve görünüşünü şu şekilde anlatılmaktadır;El ve Ayakları iri, dolgun ve kalındı:Hz. Ali şunu söylemiştir: "Rasulullah'in elleri iriydi."Osman Ibn Abdilmelik şöyle dedi: Hz. Ali'nin arkadaşlarından olan dayım, bana, Hz. Ali'nin şöyledediğini anlattı: Rasulullahın el ve ayakları dolgundu (kalındı).Avucu geniş ve yumuşaktı: El-Hasen, dayısı Hind'in şöyle dediğini rivayet etti: "Rasulullahınavuçlarının içi genişti." Enes şöyle demiştir: "Ben, Rasulullahın avucunun yumuşaklığını atlasta veipekte görmedim." Mariye şunu söyledi: "Peygamber'e (s.a.v.) beyat ettiğimde, o güne kadar onunelinden daha yumuşak bir ele dokunmamış'dım"Kafasi büyüktü: El-Hasen Ibn Ali, dayısı Hind Ibn Ebi Hale'nin şu sözünü rivayet etti:''Rasulullahın başı büyüktü." Nafi Ibn Cübeyr şöyle dedi: Ali Ibn Ebu Talib, bize, Peygamberi tarifederken şöyle dedi: "Onun başı büyüktü."İri kemik ve iri eklemliydi: Hind şöyle demiştir: Rasulullahın bilekleri uzun, mafsalları(eklemleri) kalındı.Derisinde Et Parçacıkları (Peygamberlik Mührü / Hatem-i Nübüvvet): Ben ResulullahEfendimizin kürek kemikleri arasında bulunan nübüvvet mührünü gördüm. O, güvercin yumurtasıbüyüklüğünde kırmızımtırak bir yumru idi (Et-Tirmizi İmam Ebu İ'sa Muhammed, Şemail-iŞerife, 1.cilt, Hilal Yayınları s. 36)Geniş göğüs ve omuzlar: El-Bera İbn Azib şunu söyledi: "Rasulullahın omuzları genişti." El-Hasen, dayısı Hind'in şöyle dediğini anlattı: "Rasulullahın göğsü enli, göğsü ve karnı birseviyedeydi, çıkık değildi."65


Vucud kasları geniş (enli): Et- Teveme'nin mevlası (azatlı kölesi) salih şöyle dedi: Ebu Hureyre,Rasuhıllahı tarif ederken şöyle dedi: "Rasulullah'm pazıları enliydi." Parmaklar kalın ve uzun. Alişunu anlattı: "Rasulullah'ın avuç ve ayakları dolgundu, parmakları uzundu."Kavisli burun: Hind Ibn Ebi Hale şöyle dedi: "Rasulullahın burun kemiğinin ortasında bir kavisvardı. Burnunda, ona güzellik veren bir parlaklık vardı. Dikkat etmeyen kimse onun burunkemiğinin uzun olduğunu zannederdi."Geniş ağiz: Cabir Ibn Semura şöyle dedi: "Rasulullah geniş ağızlıydı." Gözler iri.."Mübarek gözleribüyük idi." (Imam-ı Ahmed Kastalani, (Mevahib-i ledünniyye)Dişleri seyrek ve aralıklı: Cumey' şöyle dedi: "Rasulullah geniş ağızlı ve seyrek dişliydi." İbnAbbas şöyle dedi: Rasuhıllahın Ön dişleri seyrekti.Uzun Boyun: Ümmu Ma'bed Rasulullah'ı tarif ederken şöyle demiştir: "Onun boynunda uzunlukvardı."Yüzünde ve cildinde parıltı (yağlanma): El-Hasen, dayısı Hind'in şöyle dediğini rivayet etti: "Hertürlü büyüklük Rasulullah'ta toplanmıştı. Onun yüzü, ayın ondördü gibi parlardı."Kalin saçlar:Hz. Aişe şöyle demiştir: "Peygamber tarakla saçlarını taradığında sanki kumlankazırcasma tarardı."Sık (gür) Sakal: El-Hasen Ibn Ali, dayısı Hind'in şu sözünü söyledi:"Rasulullahın sakalı sıktı.(gürdü)" Ali Ibn Ebi Talib şunu söyledi: "Rasulullahın sakalı sıktı.(gürdü)" Ummu Ma'bed:"Rasulullahın sakalı (sıkıydı) gürdü" demiştir.Gür Ses: Mübarek sesi, kimsenin sesinin yetişemediği yere yetişirdi. (Imam-ı Ahmed Kastalani,(Mevahib-i ledünniyye)Vucudunda sertlik yada kireçlenme belirtileri: Yana ve geriye bakacağı zaman bütün bedeni iledönüp bakardı (Imam-ı Ahmed Kastalani, (Mevahib-i ledünniyye)Yürürken öne doğru eğilme: Peygamberimiz önüne bakarak, süratle yürürdü. (Imam-ı AhmedKastalani, (Mevahib-i ledünniyye) Yürüdüğü zaman adeta yukarıdan aşşağı iniyormuş gibi kuvvetliadımlarla yürürdü (Tirmizi, Es-semailul Muhammediye).Cildinin rengi beyaz ve Kırmızımsı: Hz. Ali şunu söyledi: "Rasulullah'ın (s.a.v.) rengi, kırmızılığıbulunan beyazdı."Korkunç görünüm: Resulullah efendimizi ansızın gören kimseyi korku kaplardı. (Imam-ı AhmedKastalani, (Mevahib-i ledünniyye)Parfüm düşkünlüğü: Gercekten ben Resulullahı misk sürünürken gördüm. Yoksa o koku degilmiydi?" [Nesai, Hacc,231, (5, 277); Ibnu Mace, Menasik 70, (3041).]Aise anlatiyor: "Resulullaha, ihrama gireceği zaman (ihrami icin), keza ihramdan ciktigi zaman daKabe'yi tavaftan once hill'i icin, icinde misk bulunan surunme maddesini su iki elimle surdum."(Buhari, Hacc 18, 143)66


Baş ağrısı. Peygamber'in baş ağrısı ve şiddetli ateşi vardı: "Yâ Âişe Senin değil, asıl benim vaybaşım. Senin başının ağrısı geçer gider. Baş ağrısı, benimkidir."Kaynak: Fıkhu's -Sire & Hilye-i Saadet (Resulullahın Görünüşü).Tüm bunlar Akromegali hastalığının belirtileridir. Peki Akromegali Nedir? Hipofiz bezinin aşırıbüyüme hormonu salgılaması sonucu gelişen bir hastalıktır. Akromegali hastalığında iskelet,yumuşak doku ve iç organlar aşırı ölçüde büyür. Büyüme özellikle el, ayak ve yüz çıkıntılarındabelirgindir ve hastaya tipik bir görünüm verir. Akromegali Hastalığı Belirtileri Hastalığın ilk görüştetanınmasını sağlayan özgün belirtisi vücudun uç noktalarının büyümesidir. El ve ayaklar iridir.Abartılı bir şekilde genişleyen el parmakları sosis gibidir. Parmak uçları dikdörtgen bir biçim alır.Burun iri ve şiş, üzeri tüylü ve gözeneklidir. Elmacık kemikleri, alın yayı, çene ve çene köşelerininaşın genişlemesi hastaya akromegaliye has bir yüz görünümü verir. Yüzün boyuna doğruuzamasıyla normal oranlar kaybolur. Yüzün alt yansı belirgin bir şekilde uzar. Kafa ense yönündebüyüme gösterir. Çene öne çıkar (prognatizm). Çenenin genişlemesiyle diş yuvaları birbirindenuzaklaşır.Bütün bu değişiklikler çok yavaş ve başlangıçta hiç belirti vermeden gelişir. Hasta genellikle olayırastlantı sonucu fark eder: Yüzüğünün parmağına girmediğini, ayakkabılarının giderek sıktığını,eldiven ve şapka ölçülerinin arttığını görür. Akromegalinin bu belirtilerine genellikle baş, şakak veelmacık kemikleriyle kol ve bacaklarda duyulan ağrılar öncülük eder. Yorgunluk ve bezginlikduygusu ön plandadır. Halsizlikle birlikte ruhsal bozuklukların, şaşkın, cansız, anlamsız bakışlarıneşlik ettiği bir ruh hali (apati) ve elemli davranışlar görülür. Yumuşak dokular da büyümedenetkilenir.Özellikle altdudaklar, dil ve dış eşey organları kalınlaşır. İskelet büyümesi sonucunda köprücükkemiği, kaburgalar, kürekkemikleri, el ve ayak kemikleri çıkıntılı, köşeli bir biçim alır ve kalınlaşır.Eklem yerlerinde aşın esneklik gelişir. İstenirse el parmaklan ön kola paralel olacak kadar geriyebükülebilir. Bunun nedeni eklem kılıfının genişleyerek rahatlamasıdır. Gırtlak kıkırdakları ve sestellerinin genişlemesi sonucunda ses gürleşir ve kalınlaşır. Kas sistemindeki büyümeyle birlikteönceleri güç artışı da görülür. Ama sonradan bunun kas dokusundaki yağlanmaya bağlı yalancı birbüyüme olduğu anlaşılır. İyice büyüyen dil çiğneme ve konuşma bozukluklarına neden olur. Derikatmanlarının da büyümesi (hipertrofı) ile deri kalınlaşmış, derialtı dokularının kütlesi artmıştır.Genişleyen ter bezleri deriye nemli ve yağlı bir görünüm verir. Saç telleri kalınlaşır, saçlar nemlidir.Bazen yüzde de görülen yaygın kıllanma başlar. Bu, kadınlarda, vücut ölçülerinin dekalınlaşmasıyla erkeksi bir görünüme neden olur.Diger belirtiler:1-Terleme ve vücut kokusu (Muhammed'in parfum duskunlugunu anlatan belirti)2-Ellerde ve ayaklarda büyüme (Muhammed'in iri elleri ve ayaklari)3-Ciltte kalınlaşma ve Yağlanma, sivilcelenme (Muhammed'in cildinde ki parlakligin nedeni)4-Seste kalınlaşma (Sesi, kimsenin sesinin yetişemediği yere yetişirdi.)5-Dil, dudaklar, burunda büyüme (Muhammed'in burnunda kanca seklinde buyuyen kemik)6-Horlama (Muhammedin horladigina dair bir kac hadis mevcut ama dogrulugu tartisilir)67


7-Baş ağrısı (Muhammed'in son gunlerinde iyice artan bas agrisinin nedeni)8-Erkeklerde iktidarsızlık (Muhammed'in ilerleyen yaslarinda iktidarsiz olma ihtimali)9-Yumuşak doku (Muhammed'in ellerinin, avuc icinin ve ayak altinin yumusakligi)10-Deri dokusunda küçük fazlalıkların oluşması (Muhammed'in peygamberlik mührü dedigisirtindaki kucuk et parcasi)11-Kalınlaşmış kaburgalar sayesinde fıçı göğüs oluşumu (Muhammed'in geniş göğsünün nedeni)Muhammetin peygamberlik mührü denilen sırtında , güvercin yumurtası büyüklüğünde et parçası,aslında Deri dokusunda küçük fazlalıkların oluşmasındandır. Yani Akromegali Hastalığıbelirtisinden başka şey değildir. Yalın Gerçek Budur.Cabir b. Semüre anlatıyor: "Ben Resulullah Efendimizin kürek kemikleri arasında bulunan nübüvvetmührünü gördüm. O, güvercin yumurtası büyüklüğünde kırmızımtırak bir yumru idi."Ebu Nadre anlatıyor: ''Mübarek sırtlarında gül tomurcuğu gibi bir et parçası, iki küreği arasındapeygamberlik mührü yer alıyordu. Bu mühür sağ omzuna daha yakındı."Hz.Muhammed "Yan’a ve geriye bakacağı zaman, bütün bedeni ile dönüp bakardı'' (İmamı AhmedKastalani (Mevahibi ledünniyye).Muhammed bir yöne dönerken, neden tüm vucudu ile döonüyordu? ''El-Bilek Kanalı'' Hastalığı.Bazen bu hastalık başka bir hastalığın parçası olarak karşımıza çıkabilir. Diabetes Mellitus,Hipotiroidizm, Akromegali, Romatoid Artrit.Nasıl teşhis konulur? Tanı, şikayetlerin ayrıntılı öyküsü ve bu duruma yol açacak diğer nedenlerinaraştırılmasıyla konulur. Boyun fıtığı ve kireçlenmesi tanısı konan hastaların bir kısmında el-bilekkanalı hastalığı da mevcut olup, bu duruma çift darlık adı verilir. Hem boyunda omurilik ve sinirkökü sıkışmıştır, hem de el bileği kanalı darlığı mevcuttur.16-Hz.Muhammed'e Suikast GirişimiHz. Muhammed'e karşı İslam tarihinde anlatılan ve Hz.Muhammed'in mucizevi şekilde kurtulduğusuikast olayları vardır. Ama bu konuda anlatmak istediğim Kuran'da Tevbe Suresi 74. Ayetteanlatılan suikast girişimidir. Bu konuya geçmeden önce peygamberin mucizevi şekilde kurtulduğudiğer suikast girişimlerinden birkaçını görelim.Cabir b. Abdullah'ın anlattığı suikast olayı:"Bir yere baskın düzenlemiştik; bir ara istirahat için gölgeye çekildik. O arada Hz.Muhammedkılıcını bir ağaca asıp o ağacın altında uzanırken adamın biri gelip onun asılı kılıcını alır vekendisine, "Ey Muhammed; bugün kim seni elimden kurtaracak, seni öldüreceğim." der. Hz.Muhammed de, "Allah beni kurtarır." yanıtını verir. Bu soru, o adam tarafından üç sefer tekrarlanırve Hz.Muhammed'den aldığı yanıt da hep aynı... Sonuçta Allah tarafından adam etkisiz hale gelir,vücudu sanki donmuş, felç olmuş gibi olur ve kılıç kullanamaz hale gelir." (Buhari, Megazi, Zat'üRika kısmında, Müslim, hem Fedail/Hz. Muhammed'in tevekkülü kısmında, hem korkunamazı kısmında. )68


Hayber'de meydana gelen zehirli et olayıHayber muharebesi sonunda Zeynep bint el-Hâris adında bir kadın, rasulullah’a zehirli bir koyunikram etti. Rasulullah ondan bir parça aldı, ancak tamamını yutmadan koyunun zehirli olduğunubildirdi. Kadın çağırıldı, suçunu itiraf etti ve bunu neden yaptığı sorulunca şöyle dedi: “GerçektenPeygamber isen, sana bundan haber verilir, eğer hükümdar isen senden kurtulmuş oluruz.” AncakBişr b. Berâ bundan aldığı lokma ile zehirlenerek öldü. Bunun üzerine kadın Bişr’e kısas olaraköldürüldü. Rasulullah son hastalığında dahi Hayber’de aldığı bu lokmanın tesirini hissettiğinibeyan buyurmuştur.” (İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 222)Gelelim asıl konumuza Tevbe Suresi 74. Ayet ve bu ayetin yazılış nedeni olan suikast olayına.Anlatacağımız bu olay ve ayet kuranın nasıl oluştuğuna, ayetlerin gerektiğinde anında iniverdiğine,günün ihtiyaçlarına göre uydurulduğuna güzel bir örnek ve kanıttır. Ayrıca bu ayet ve devamındayazılan birkaç ayet daha Hz.Muhammedin askeri liderliğine ve yöneticiliğine karşı o gününşartlarında oluşan tepkileri, çıkar çatışmalarını, peygamberliğinden o günlerde de kuşkuduyduklarını aslında imanlarının kaynagının saygı ve sevgiden değil korkudan kaynaklandığını,pekçoğunun inanmış göründüğünü göstermesi yönünden önemlidir.Tebuk Seferinde düzenlenen suikast girişimiHicri 9. yılında Hz.Muhammed Suriye tarafında Bizanslılara karşı Tebük (bir bölgenin adıdır)seferini düzenler. Hz.Muhammed Tebük seferinden dönüp Medine yolunu tutunca, sayıları 12-15kişilik bir grup gece karanlığından yararlanarak Muhammedi vurmak isterler. AncakHz.Muhammed bu planın duyumlarını alınca yol güzergâhını değiştirir. Yolda Ammar b.Yaser onundevesini önden çekmekte, Hüzeyfe b.Yeman da arkadan sürmektedir. Hz.Muhammed'i öldürmeyekarar veren grup, onun bu yol değişikliğini öğrenir ve aynı istikamette onları takibe alır. Bunlaryaklaşıp artık baskın yapma aşamasındayken, Muhammed'in arkadaşları tarafından fark edilirler. Buarada Muhammed, arkadaşlarına, "Çabuk sürün, hızlı olun." diye emir verir. Arkadaşları bağırıpçağırır ve "Haberiniz olsun sizi gördük." deyince, baskını düzenlemek isteyen Müslüman grupkorkar, kaçmak zorunda kalır ve İslam ordusu arasına dağılıp kaybolur.Muhammed arkadaşlarına ,”Siz bunları tanıdınız mı? diye sorar.”Yüzleri maskeliydi, göremedik;ancak atlarını ve bindikleri hayvanları tanıdık” derler. Muhammed kendisine suikast yapıldığınıanlar ve onların kim olduğunu bildiğini söyler. Ünlü İslam düşünürlerinden İbni Hazm suikastıgerçekleştirmek isteyenleri şöyle sıralar “Ebubekir, Ömer, Osman, Talha b. Ubeydullah, Sad b. EbiVakkas, Ebu Musa el-Eş’ari ve birkaç sahabe daha”Hz.Muhammed , Huzeyfe ve Ammar b.Yaser’in onları Medine’ye gittiğimizde onları öldürelimdemesi üzerine, bu olayı gizli tutmalarını ister. Nedeni “Muhammed en yakın arkadaşlarını öldürdü”derler ve İslama karşı olumsuz etki doğabilirdi.Bu olay üzerine yazılan AyetTevbe-74 “Onlar, kötü bir şey söylemedik, diyerek Allah'a yemin ederler. Onlar o küfür kelimesinikesinlikle söylediler. İslâm'a girdikten sonra yine kâfirlik ettiler. Ve o başaramadıkları cinayetitasarladılar. Halbuki intikam almaları için Allah'ın, Resulü ile onları lütfundan zenginleştirmişolmasından başka bir sebep yoktu. Eğer tevbe ederlerse haklarında hayırlı olur. Yok yanaşmazlarsaAllah onları dünyada da, ahirette de acıklı bir azaba uğratır. Yeryüzünde onları koruyacak veyaonlara yardım edecek bir kimse de bulunmaz.”69


Sanki Muhammed bu suikastçılar hakkında hiçbir şey duymamış da; Allah'ından gelen bilgiyle ilkkez haberdar oluyormuş gibi yapıyor, tabii ki bir taşla iki kuş misali, bu ayetle birkaç yere mesajgönderiyor. Çünkü Tebük'te bir ara onun devesi kaybolunca, Müslümanlardan biri, "Hani dünyadaolup biten her şeyi, geçmişi, geleceği biliyorum diyen bir Muhammed, nasıl olur da yanı başındadevesi kaybolmuş da nerde olduğunu bilemiyor, bu nasıl peygamber" şeklinde alay ediyor.Cülas bin Süveyd, "Eğer Muhammed'in anlattıkları doğruysa, eğer peygamberse ben eşek olayım"diyerek onunla alay ederken, Muhammed bunlardan haberdar oluyor. İşte Tebük'te hemkendinekarşı komplo kuranlar, onu vurmak isteyenler, hem de onunla alay edenler için, mucize niyetiyleyukarıdaki ayeti oluşturuyor.Ayette her şey açık ve nettir: Onlar yemin ediyorlar ki, biz söylemedik. Peki, neymiş söylemediklerişey? İşte azönce özetlediğim gibi, 'Muhammed'de tanrısal boyut varsa eşek olayım' diyen kişi. Güyaona baskı yapılınca ben bunu demedim demiş ve Tanrı için de onun sözü o kadar önemli olmalı kibu ayeti onun yalanı için göndermiş. Bir de 'yanı başında devesini bulamayan Muhammed, nasıloluyor da geçmiş ve gelecek her şeyi bilirim' diyen kişinin bu cümlesi tanrının hoşuna gitmemişolmalı ki, gerek görüp az önceki ayeti yanıt olarak göndermiş, tabii ki Muhammed'in bunlarınsöyledikleri hakkında istihbaratı vardı. O yüzden hepsine topluca yanıt olabilecek böyle ayetleroluşturup anlatıyordu. Ayetin bir yerinde şu cümlecik de var:"Allah ve Resulü kendi lütfü ile onlan (Müslümanları) zengin kıldığı için, inkarcılar intikam almayakalktılar" diyor.Peki, bu parçanın olayla ne alâkası var? Hz.Muhammed Medine'ye gelip savaşlarda elde ettiğiganimetleri yandaşlarına dağıtınca bunlar zengin olur. Bu arada başta Abdullah b. Selul olmak üzeremuhalefettekiler onların bu durumunu kıskanırlar. İşte ayette sözü edilen zenginliğin kaynağı budur.Yani Allah'ın minnet ettiği zenginlik kaynağı, ganimetler, talan ve çapulculuk. Demek ki arda çıkarçatışması yaşanmış ki iş Hz.Muhammedi öldürme girişimine kadar varmış. Anlaşılan Peygamberinetrafına toplanan belli başlı kimseler dine inanmaktan çok çıkar için etrafında toplanmışlar.17-Hz.Muhammedin Ölüm KorkusuBuhari'nin anlatımlarının birkaç yerinde, Müslim'de ve başka da birçok İslami eserde ortak olarakişlenen şöyle bir olay var: Hz.Muhammed son hastalığında ölüm döşeğindeyken bir ara ayılıncabakıyor ki ona ağız yoluyla ilaç içiriyorlar. Bunu görünce çok kızıyor ve "Sizi, sakın ola bana birşey içirmeyin diye uyarmadım mı? Neden bana ilaç içirdiniz? Hepiniz bu ilaçtan içeceksiniz, ben debakacağım; ancak amcam Abbas hariç. Çünkü o sizinle beraber değil, planın içinde o yoktur."diyor.Hz.Muhammed islami kaynaklara göre ölümü öncesinde veda hutbesini yapmış yani ölüme veallahına kavuşmaya hazırlanan bir peygamber olarak anlatılır ve gösterilir. Yukardaki anlatımlardanet şekilde görülmektedir ki Muhammed ölüm döşeğindeyken öyle allahına kavuşmaya hazırlananbir peygamber gibi değil aksine ölüm korkusu çeken, çevresindeki insanlara güveni olmayan,hayata tutunmaya çalışan bir insan gibi davranmaktadır.İslami kaynakrada olayı yumuşatmaya çalışsalarda ortada zorlama ve Hz.Muhammedin tedirginolduğunu gösteren net ifade vardır. Olayı başka bir kaynaktan inceleyelim; Buhâri ve Müslim baştaolmak üzere birçok muteber Sünni kaynakta "Ledüd Hadisi" diye meşhur olan bir rivayetnakledilmektedir ki rivayetin değişik nakillerini dikkate alarak, olayı şöyle özetleyebiliriz:70


"Resulullah'ın hayatının son günlerinde, hastalığı iyice ağırlaştığı bir sırada, Resulullah'ınhanımları veya ashabından bazısının tavsiyesiyle, sancılanan kimselere verilen acı bir ilacı, AllahResulü'nün ağzına döküyorlar. Resulullah uyandığında ağzının acılığını hissedince, yeminederek orada bulunan herkesin ağzına aynı ilaçtan dökülmesini emrediyor; amcası Abbas hariç(çünkü o bu işe müdahale etmemişti). Meclistekiler bu işte bir art niyetlerinin olmadığını beyanediyorlarsa da nafile; bir kere Resulullah bu işin yapılması gerektiğine dair and içmiştir. Böyleceoradakilerin hepsinin ağzına birer birer ilaçtan dökülüyor! Hatta Resulullah'ın hanımlarındanbirisi (Meymûne), ısrarla oruç olduğunu söylüyor; fakat Resulullah and içmiştir diye onun dasözünü dinlemeyerek ağzına ilaç dökülüyor!" [Sahih-i Buhârî, Tıp Kitabı, Ledüd Bâbı, Sahih-iMüslim, Selam Kitabı, Ledüd ile Tedavinin Mekruhluğu Bâbı, Müsned-i Ahmed b. Hanbel,c.6, s.118, Sünen-i Tirmizi, c. 3, s. 265]Düşünün islami kaynaklara göre peygamberin etrafında ona en yakın isimler var bunlar “ailem”dediği insanlar. Bu insanlar neden art niyetleri olmadıklarını beyan etme ihtiyacı duyarlar ki?Madem Hz.Muhammed'e iman etmişler, kaynaklara göre ölesiye ona bağlılar, neden aralarındaböyle bir güvensizlik var? Peygamberin bir hanımı “oruçluyum” dediği halde bile zorla ilacıiçirmeye kadar iş varmış, yetmedi odadaki herkez (amcası hariç) bu ilaçtan içmek zorunda kalmış.İlk bakışta akla gelen bu sorulara verilebilecek cevap nedir? Ancak zehirlenme korkusu yaşayan veçevresindeki insanlara da güveni olmayan biri bu tip davranış sergileyip istekte bulunabilir. Butepkiler açıkca öldürülme korkusu yaşadığının da kanıtıdır. Ölümden korkan bir peygamber sizemantıklı geliyor mu?18-Hz.Muhammed'in Hazin Cenaze TöreniHani bir söz vardır “Korkunun ecele vaydası yoktur” derler. Muhammed ölmemek için vedeöldürülmemek için çabalasada sonunda oda her insan gibi ölümden kurtulamamıştır. Günümüzdeİslami kesimde tanınmış ve lider konumda olan Cemaat liderlerinin, Tarikat şeyhlerinin şaşaalıcenaze namazları hepimizin dikkatini çekmiştir. Ülkemizde islamcıların lider Erbakan'nın cenazetörenindeki kalabalığı hatırlıyorsunuzdur, Ülkemizdeki tarikat şeyhlerinin ve cemaat liderlerinintörenleri de aynı şekilde görkemli olmaktadır.Müslümanlar veda hutbesini ballandıra ballandıra anlatırlar ogünlerin Arabistanın'da yaşadığıtahmin edilen nüfusun enaz yarısının yani 124 bin insanın veda hutbesini dinlediği anlatılır. Doğalolarak peygamberin cenazesinin de görkemli olması beklenir. Peki ya siz hiç müslümanlarıngözünde kainatın efendisi olan Muhammed'in cenazesinden bahsedildiğini duydunuz mu? Elbettekihayır, Tv’lerde gözyaşlarıyla menkıbeler anlatan, naatlar düzenler peygamberin cenazesinden hiçsöz etmezler. Neden acaba? Yoksa o cenazeyi kainatın efendisine yakıştırmıyorlar mı? O dönemegöre milyonlar diyemesek de yüzbinlerin katıldığı bir tören olmalıydı değil mi? Doğumunamucizeler üretilen peygamberin ölümü ve cenazesi neden konuşulmaz ballandıra ballandıra mahşerikalabalık hikayeleri anlatılmaz hiç düşündünüz mü?İslam Tarihinde Hz.Muhammed'in hicretin 11. yılında Rebiülevvel’in 12'sinde pazartesi günü,miladi takvime göre 8 Haziran 632 tarihinde akşam üzeri vefat ettiği rivayet edilir. Günlerce sürenhastalığının ne olduğu kesin olarak bilinmez. Kimilerine göre hummadır, kimilerine göre sırtındakiurdur, kimilerine göre yüksek tansiyondur, kimileri ise yıllar öncesi ağzına atıp çıkardığı kuvvetlibir zehire sahip koyun etinin etkisidir. En çok humma üzerinde durulur. Uzun süredir hasta olmasınarağmen bu beklenen bir ölüm değildir müslümanlar arasında. Nitekim ölüm haberini duyanÖmer’in buna inanmayıp kılıcını çekerek “Kim Muhammed öldü derse başını vururum” diyehaykırdığı söylenir. Ama haberin doğruluğu ortaya çıkınca sinirler gevşer, sakinleşilir. Busakinleşmede Ebubekir’in “Her kim Muhammed’e tapıyorsa, bilsin ki Muhammed ölmüştür. Her71


kim Allah’a tapınıyorsa bilsin ki Allah ölümsüzdür ve ebedidir. Her nefis ölümün tadını tadacaktır.Muhammed de bir insan olarak ölmüştür. Bunu kabul edelim ve sakin olalım” anlamında yaptığıkonuşmanın etkili olduğu rivayet edilir.Muhammed, Ayşe’nin odasında ölmüştür ve defin hazırlıkları da orada yapılmaya başlar. Üstelikdefin hazırlıkları yapılırken Muhammedin 23 yılda yazdığı kuranın bazı sayfaları keçiye bilekaptırılır. Muhammed'in cenazesinin kaç gün yerde kaldığı konusunda değişik rivayetler var. Ancakgenel kanı, üç gün yerde kaldığı yönündedir. (İbni Kesir, Büdaye-Nihaye, Hz. Muhammed'ingömüldüğü yer kısmında. 5/292. Burada İmam Ahmet'ten alıntı yapıyor, İmam MalikMuvata, no: 545 Cenâiz kısmı, Taberi Tarih, 11. yılı olayları, 3/216 ve sonrası)Muhammed onun odasında öldüğü halde Ayşe'nin şu sözü söylemesi çok ilginç: "Biz cenazenindefnini, çarşamba sabahı yapılan duyurudan öğrendik: Muhammed'in cenazesi bugün gömüldüşeklinde duyuru yapıldı." diyor. (Ahmet b. Hanbel 6/62. Ayşe hadisleri, İbni Abdi'l Ber, TemhidöMuvatta şerhi, 24/396, İbni Sad, Tabakat: 2/401.)Peki, burada, "Acaba cenaze gömülürken Ayşe neredeydi" diye sorulmaz mı? Kendisi bizzat,"Muhammed en çok beni seviyordu, benim odamda vefat etti." demesine rağmen, nasıl oluyor da,eşinin cenazesi üç gün yerde kalıyor, daha sonra gömülüyor ve Ayşe bunun haberini başkalarınınduyurusundan öğreniyor? Ölen kişi hem eşi hemde peygamberi değil mi? Bu durumu islamcılarınağlaya ağlaya menkıbeler anlattıkları, her seferinde validemiz diye andıkları, örnek Müslüman vepeygambere gönülden bağlı örnek eş gösterilen birine uyan bir davranış mı?Ünlü İslam tarihçisi Taberi olayı; “İslamiyetle daha çok bütünleşmiş olanlardan bir bölümü(daha saf görünenler, Ali, Abbas, Evs, Usame gibileri) Peygamberin cenazesi ile meşgulken diğerbir bölümü (Ebu Bekir, Ömer, Sad b. Ubade, Ebu Ubeyde, Abdurrahman b. Avf, ibni Hişam gibileri)ise cesedi bırakıp Saide oğullarının çardağında (Sakiyfe) yeni halifenin kim olacağına ilişkintartışma ve pazarlık içindeydiler” şeklinde aktarıyor.Evde cenaze hazırlıkları yapılırken, dışarıda bekleşen müslümanlara bir haber gelir. Ensar’ın ilerigelenleri Beni Saide gölgeliği denilen çardakta toplanmışlardır ve diğer müslümanları da orayaçağırmaktadır. Başta Ebubekir, Ömer ve Osman olmak üzere herkes toplantıya koşar. Sadece Ali,Abbas, evs ve Usame cenazeyi terketmez. Toplantının konusu, Muhammed öldüğüne göre yerinekimin geçeceğidir. Üstüne toz kondurulmayan, övgülerle göklere çıkarılan Ömer ve Ebubekir’incenaze töreninin bitmesine dahi sabredemeden taht hesabına girmeleri ne kadar düşündürücü!Bunların yaptığı şimdi dünya hesabı mı yoksa ahiret hesabı mı? Peygamberin ölümü ve cenazesi miönemli halife olmak mı? Hani nerede yas tutmak, mahşeri kalabalık? Bundan daha büyük birvefasızlık olur mu?Muhammed'in Toprağa Verilişi ve Cenaze Törenine Katılanlar“Resulullah'ın (s.a.a) tertemiz ve mukaddes cenazesini yıkayan Abbas, Ali b. Ebu Talib, Fazl b.Abbas ve Resulullah'ın (s.a.a) azat ettiği kölesi Salih, Hz. Peygamber'i toprağa verdiler. Sahabîler,Resulullah'ın (s.a.a) cenazesini ailesiyle baş başa bıraktılar. Hz. Peygamber'in gusül, kefen ve definişiyle bu birkaç kişi uğraştı.” (Tabakat, İbn Sa'd, c.2, k. 2, s.70 ve buna yakın bir ifadeyle el-Bed'u ve't-Tarih kitabında geçer; Kenzü'l-Ummal, c.4, s.54 ve 60.)“Başka bir rivayete göre, Ali, Abbas Oğulları'ndan Fazl ve Kasım ile Resulullah'ın (s.a.a) Şekraadında azat ettiği kölesi ve bir rivayete göre de Usame b. Zeyd'le birlikte cenaze işiyle uğraştı.”(Ikdu'l-Ferid, c.3, s.61; Zehebî'nin Tarih'inde c.1, s.321, 324 ve 326'da)72


“Resulullah (s.a.s) toprağa verilirken yanında yakınlarından başka kimse yoktu. Ganem Oğulları,evlerinde dinlenirken kürek seslerini duydular.” (Tabakat, İbn Sa'd, c.2, k. 2, s.78.)“Usame’ninde bulunduğu rivayet edilmiştir. Ebu Bekir b. Ebu Kuhafe ve Ömer ibni HattabPeygamber efendimizin defninde bulunmamışlardı.” (Kenz’ul Ummal c3 s140)Aişe derki: ”Biz Hz Resulullah’ın defninden Çarşamba gecesi, kürek seslerini duyarak haberdarolduk.” (İbni Hişam c4 s342, Tabari c2 s452,485, ibni Kesir c5 s270)Aişe’den gelen diğer bir rivayette “Biz Resulullah’ın nereye defnedildiğinden haberdar değildik.Ancak kürek seslerini duyunca defnedilmekte olduğunu anladık” demektedir. (Ahmed b.HanbelMüsned’de c6 s242 ve 274)İslamcıların masal kahramanı gibi anlattıkları ve yere göğe sığdıramadıkları Muhammed'in cenazesiyukarda anlatıldığı gibi sönük sadece yakın akrabalarının katıldığı ve iktidar mücadeleleri içindegeçmiş, hatta cesedi ancak üçüncü gün kokmaya yüz tutarken gömülebilmiştir. Bumudur alemlerinefendisine hürmet ve bağlılık? İslam tarihinin tanıklığı göstermektedir ki Muhammed yaşadığıdönemde öyle hayranlık ve gönülden bağlılık duyulan biri değilmiş, çevresinin ancak korku ve çıkaruğruna inanmış görünen kişilerle dolu olduğunu cenazesinden rahatlıkla anlayabiliriz. Bunlaryetmezmiş gibi birde Ebubekir halife seçildikten sonra biat ve miras çekişmelerinin başladığı islamtarihinde açık açık anlatılmaktadır.Çok büyük geliri olan Fedek hurmalığı arazisinden pay isteyen Fatma’nın talebi reddedilir. Dahasonra biat vermemiş olan Ali üzerinde baskı kurulur. Ebu Bekir halktan biat aldıktan sonra Ali ibniEbu Talib ve yandaşlarındandan biat almak istemiş fakat Ali ibni Ebu Talib biat etmemiştir. Buyüzdende Ebu Bekir Ömer’le birlikte bir gurup sahabeyi Ali ibni Ebu Talib’den biat almaları içinevine göndermiştir. Bu grubun içinde Ömer, Kunfuz, Halid b.Velid, Ebu Ubeyde b.Cerrah vardır.Oraya vardıklarında Ömer şöyle seslendi: ”Dışarı çıkın! Çıkmadığınız taktirde evinizi yakacağım.”Sonra da Fatıma-tüz Zehra’nın evinin kapısının önüne odun yığmaya başlamıştır. (Evi ateşevermeden önce) Fatıma-tüz Zehra Ömer’i ve yanındakileri evden uzaklaştırmak için kapınınarkasına geldiğinde , Ömer bir omuz darbesiyle kapıyı açmış ve Fatıma-tüz Zehra’yı kapıyla duvararasına sıkıştırmış, tam bu esnada 6 aylık yavrusu ve Peygamber’imizin ismini koyduğu Muhsinadlı bebeğini düşürmüş ve kapının arkasındaki çivi gövdesine saplanmıştır. Fatıma-tüz Zehra ise acıdolu bir sesle haykırmış:”Ey Allah’ın Peygamber’i! Ey babam! Gör ki senden sonra ibni Hattap ile ibni Kuhafe başımızaneler getirdiler” demiştir. Bu olayı birçok Ehl-i Sünnet alimi uzun kısa farklılıklarla anlatmışlardır.(Şerh-i Nehcül Belağa İbni Ebil Hadid c2,Tarihi Yakubi c2 c1 el ikd’ul Ferid c2 Tarihi Taberic3,Tarihi Ebu’l Fida c1,E’lem’un Nisa c3,Kenz’ul Ummal c3 s129,Tarih-i ibni Esir c23 s124.)Bu olayların Alevi-Sünni bölünmesinin başlangıcı olduğu söylenebilir. Özetle islamda bölünmeler,iç çekişmeler, suikastler daha islamın ilk çıktığı anlarda başlamış; Muhammed sağken kendisiiktidarı ele geçirmek ve elde tutabilmek için suikastler, katliamlar, baskınlar vede yağmalar yapmış,ölümünden sonrada ardılları aynı yollarla gerçekte çıkar için görünüşte ise din uğruna aynıuygulamalara devam etmişlerdir. Başta peygamber olmak üzere tüm halifeler eceliyle ölemediler, yazehirlendiler, yada suikaste kurban gittiler. Buna ancak çıkar çatışması denebilir.Bu aradaunutmadan belirtelim. Ebubekir ve Ömer hazretleri peygamberin cenazesine katılmamıştır amapeygamberle aynı mezarı paylaşmışlardır. Aynı yerde yattıkları ileri sürülür.73


HADİSLER ve KAYNAKLARI1-İslamda ki YeriHadis olarakta bilinen sünnet islam inanç sisteminde ne anlama gelir içeriği nedir önce <strong>islamin</strong>ancında sünnetin yerini görelim.A).Kavli(sözlü) sünnet: Muhammed'in çeşitli konular hakkında söylediği sözlere denir.B).Fi'li sünnet: Muhammed'in bizzat yaptığı eylemlere denir.C).Takriri sünnet: Muhammed sahabenin eylemlerine karşı nötr kalarak,bu yapılan eylemleri buşekilde tasdik etmesine denir.Bu genel ayrım dışında,bir de sünnetin dereceleri vardır.1-Mütevatir sünnetler: Bu hadisin ne demek olduğunu ve ne kadar önemli olduğunu Diyanet'tenbir alıntı ile aktarayım;Aklın yalan üzerine ittifak etmelerini kabul etmeyeceği kalabalık bir topluluğun, aynı şekildekalabalık bir topluluktan rivâyet ettikleri hadise denir. Mütevâtir hadisin bu şekilde aktarılmasına datevâtûr denir. Mütevâtir hadis lafzî ve manevî olmak üzere iki çeşittir: Lafzî mütevâtir: Bütünrâvîler tarafından aynı lafızlarla rivâyet edilen haberlere denir. Mânevî mütevâtir: Lafızları değişikolduğu halde aynı hükmü ifade eden rivâyetlere denir.Mütevâtir haber, ilm-i zarûrî ifade eder. İlm-i zarûrî, reddi mümkün olmayan, kabul edilmesizorunlu olan bilgi demektir. Böyle bir bilginin doğruluğundan şüphe edilmez. Mütevâtir hadisler,Kur'ân'dan sonra en güçlü dinî delildir. İnanç esasları dahil olmak üzere dinî bütün konulardadelil teşkil eder. Hz.Peygamber'in mütevâtir olan hadislerini inkar eden kâfir olur. Hükmününbağlayıcılığı yönünden Kur'ân âyetleriyle aynı konumdadır.(http://www.diyanet.gov.tr/yayin/basiliy ... sp?id=1469)2-Meşhur sünnetler: Muhammed'den bir veya iki kişinin rivayet ettiği mütevatir sünnettekiçoğunluğa ulaşamayan ama yalan üzerine ittifak edilmesi mümkün olmayan, bu sünnetireddedenlerin fasık olarak sayıldığı sünnetlerdir. Recm hadisi,bu sünnete örnek olarakgösterilebilir.3-Ahad sünnetler: Bir kişinin bir cemaatten veya bir cemaatin bir kişiden rivayet ettiğisünnetlerdir..Mütevatir ve meşhur sünnetler kadar kati sayılmasa da,bu sünnetle amel edilmesivaciptir.İslam'daki ilk hadis kitabı "Came'eh" veya "Sahifah" adlı eserdir. Bu eser Hz.Muhammettarafından Ali'ye yazdırılmıştır. Bir de Salman Farsi tarafından yazılan "Jathaligh Rumi" adlı eservardır. Diğer kitaplar; Ebu Rafa'nın "El-Sunna", "El-Ahkam" ve "El-Gazaya 2" adlı eseri veSalim İbn Gays Helali'nin "Antoloji"sidir. Hadis konusunda ayrıca sahabeler tarafından derlenmişolan ve yalnızca bazı isimlerle bölümlerin bize ulaştığı eserler vardır.Sonuç olarak islami inanç sisteminde Hadisler enaz Kuran kadar önemli yer tutmaktadır.74


2-Kuranda ki YeriHadisler Kuranda sık sık ayetlerde vurgulanan bir olaydır, kurana göre sadece kuran hükümlerideğil Hadis yani sünnet hükümleride uyulması zorunlu kurallardır. Bunu ayetler ve örnekleriylegörelim.Nisa-59 "İhtilaflı bir işin hükmünü Allah’tan (Kur’andan) ve Resulünden (Sünnetten) anlayın!"Nisa-80 "Kim Peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur."Haşr-7 "Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının."Burada "Peygamber'e itaat" demek, Kuran ayetlerine itaat değildir. Eğer sadece "ayetler" olsa,hem Peygamber, hem de "Allah"ın aynı ayette olması anlamsız olur. Demek ki "Peygamber'eitaat" farklı birşeydir, o da hadislerdir.Nisa-113 "Allah sana Kitab'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir."Bunun gibi çok ayet var. Kitap ve "hikmet" aynı şey olamaz. Aynı şey olsa, sadece "kitap" derdi.Kitap (Kuran), Hikmet (Hadisler) anlamına gelmektedir.Konuyla ilgili diğer ayetlere de bakalım:Nahl-64 "İhtilaflı şeyleri insanlara açıklayasın ve iman eden bir kavme de hidayet ve rahmet olsundiye bu Kitabı sana indirdik."Nisa-65 "Aralarındaki anlaşmazlıkta seni hakem tayin edip, verdiğin hükmü tereddütsüzkabullenmedikçe, iman etmiş olmazlar."Ahzab-36 "Allah ve Resulü, bir işte hüküm verince, artık inanmış kadın ve erkeğe, o işi kendiisteğine göre, tercih, seçme hakkı kalmaz."Araf-157 "O Peygamber, güzel şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılar."Tevbe-29 Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın veResulünün haram ettiği şeyi haram tanımayan ve hak dini (İslamiyet'i) din edinmeyen kimselerle;zelil bir halde kendi elleriyle (boyun eğerek) cizye verinceye kadar savaşın.Araf-158 "Allah’a ve ümmi nebi olan Resulüne iman edin!"Enfal-20 "Allah’a ve Resulüne itaat edin!"Ahzab-21 "Resulullahta sizin için (uyulması gereken) güzel örnekler vardır."Feth-13 "Allah’a ve Resulüne inanmayan (kâfir olur) kâfirler için de çılgın bir ateş hazırladık."Bekara-269 Allah, dilediğine hikmeti verir. Hikmet verilene de, çok hayır verilmiştir.Bekara-151 "Size kitabı, hikmeti getiren ve bilmediklerinizi öğreten bir Resul gönderdik."Bu ayetlerde açıkca müslümanlar için sadece kuranın değil Hz.Muhammedin de sözlerinin vedavranışlarının inanç yönünden önemli olduğunu, uyulması gereken kurallar, örnek alınmasıgereken davranışlar olduğu ortaya konmaktadır. Hadis anlayışı kuranla uyumlu ve kurana göre dezorunludur. Demek ki, hadisleri inkâr ederek olmuyor.75


Tüm Kuran tefsirleri "hadisler" sayesinde yazılmıştır. Hadisler olmadan Kuran"tefsir"leriyazılamazdı. Hadisler, İslam tarihinde “kara bir leke”dir, tıpkı bazı ayetler gibi. Bazı hadislerivicdanların kaldırmadığı bir gerçek. Ancak bu hadisleri reddetmek “dürüst” bir davranış değildir.Hadisler islamın gerçeğidir inkâr edilemez.3-Hadis KaynaklarıKütüb-i sitte Altı kitap anlamına gelmektedir. Ehl-i Sünnet tarafından en sağlam hadis kaynaklarıolarak kabul edilmektedir. Bu eserler güvenilir anlamında Sahih denmektedirSahih Yazarları: Buhari, Müslim, Nesai, Tirmizi, Ebu Davud, İbn Mace.En ünlü hadis kitabı olan Buhari’de, mükerrer olanlar dâhil 7275 tane hadis vardır. Mükerrerlerinolması başka raviler tarafından da rivayet edilmesinden dolayıdır. İkinci ünlü hadis kitabıMüslim’de de, 7275 hadis vardır. Büyük kısmı birbirinin aynıdır. Hadis kitaplarında mükerrerhadisler çok olduğu için hadis sayısı çok sanılmaktadırEn çok hadis rivayet eden kişiler ve aktardıkları hadis sayıları aşağıya çıkarılmıştır:Abbas bin Abdülmuttalib: 35Abdullah bin Mesud: 848Abdullah bin Ömer: 2630Adiy bin Hatim-i Tai: 66Aişe : 2210Ali bin Ebi Talib: 586Ammar bin Yaser: 62Bera bin Azib: 305Câbir bin Abdullah: 1540Ebu Bekr-i Sıddık: 42Ebu Hureyre: 5374Ebu Katâde: 170Ebu Musa el-Eşari: 360Ebu Said-i Hudri: 1170Ebu Zer-i Gıfari: 281Ebüdderda: 174Enes bin Mâlik: 2230Hafsa : 60Huzeyfe bin Yemani: 100Meymune: 46Osman bin Affan: 146Ömer bin Hattab: 500Sa’d bin Ebi Vakkas: 270Said bin Zeyd: 48Selman-ı Farisi: 60Übeyy bin Ka’b: 164Ümmü Seleme: 378Toplam :1985576


Bunlardan başka da hadis rivayet edenler olmuşsa da, çok az olduğu için kitaplara geçmemiştir. Birde, aynı hadis-i şerifi birçok kimse rivayet etmiştir; çünkü toplulukta konuşulunca herkesduymuştur. Yüz kişi duymuşsa yüzü de, bir hadis-i şerifi rivayet etmiştir.Yani hadisler gelişi güzel yok farzedilemez, içeriği nekadar rahatsız edici olursa olsun bu yollarlabize ulaşan hadislerin doğruluk ihtimali çok yüksektir. Sadece içerikleri çağa uymadığı içingünümüz müslümanları tarafından inkar yolu seçilmektedir.4-Kutub-i Sitte'den Hadis ÖrnekleriResulullah (sav)’la birlikte Beni’l-Müstalik Gazvesi’ne çıktık. Arap esirlerinden çokça esir elegeçirdik. Kadınlara karşı arzu duyduk. Çünkü üzerimizde bekarlık şiddet kesbetmişti. Hep azilyapmak istiyorduk ve: “Aramızda Resulullah (sav) varken, ona sormadan azil (Bosalmadan penisicekmek) yapmak olur mu?” dedik ve sorduk. “Hayır!” buyurdular. “Bunu yapmamanız gerekir.Kıyamete kadar geleceği takdir edilen her canlı mutlaka yaratılacaktır (siz tedbirinizle önünegeçemezsiniz).” (Kaynak: Buhari, Nikah 96, Büyu 109, Itk 13, Megazi 32, Kader 4, Tevhid 18;Müslim, Nikah 125, (1438); Muvatt )"Adamın birisi Rasulullah'a gelir ve der ki: Bizim bir cariyemiz var. Bize hizmet eder; bizimlehurma sular. Ben bazen onunla buluşurum. Ancak, çocuk doğurmasını istemiyorum. Rasulullah(s.a.v.) ona şöyle dedi: İstersen azil yap. O'nun kaderinde ne varsa o olur." (Ahmed, Ebu Davudve Müslim, K. Nikâh, 2606)Sizden birinizin (yemek) kabına sinek düşecek olursa, onu iyice batırın. Zira onun bir kanadındahastalık, diğerinde şifa vardır. O, içerisinde hastalık olan kanadıyla korunur. (Ebû Dâvud, Et'ime49, Buhârî, Tıbb 58, Bed'ü'l-Halk 14; İbnu Mâce, Tıb 31, Nesâî, Fera' 11)Resulullah (sav)'a bir hırsız getirilmişti. "Öldürün onu!" diye emretti. Kendisine: "Ey Allah'ınResulü, bu adam sadece çaldı" denildi. Bunun üzerine "Öyleyse (elini) kesin!" dedi ve derhal elikesildi. Sonra aynı adam ikinci sefer getirildi. Yine: "Öldürün onu!" diye emretti. Kendisine: "EyAllah'ın Resulü, bu adam hırsızlık yaptı" dendi. Bunun üzerine "Öyleyse kesin!" dedi ve derhal (solayağı) kesildi. Sonra üçüncü sefer getirildi ve hırsızlık yaptığı söylendi. Hz. Peygamber: "Öldürünonu!" diye emretti. Kendisine: "Ey Allah'ın Resulü, bu adam hırsızlık yaptı" denildi. Bunun üzerine:"(Sol elini) kesin!" diye emretti. Sonra aynı adamı dördüncü kere getirdiler. "Öldürün onu!"buyurdu. Kendisine: "Ey Allah'ın Resulü, bu adam hırsızlık yaptı" dediler. Bunun üzerine "(Sağayağını da) kesin!" diye emir buyurdu. Aynı adam beşinci sefer getiririldi. Hz. Peygamber (sav):"Öldürün onu" diye emretti. Hz. Cabir (ra) der ki: "Adamı götürüp öldürdük. Sonra sürüyerekgötürüp bir kuyuya attık. Üzerini de taşla doldurduk."(Kaynak: Ebu Davud, Hudud 20, (4410);Nesai, Sarik 15, (890,91))Hz.Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:"Geceleyin köpeklerin havlamasını ve merkeplerin anırmasını işittiğiniz zaman, şeytandan Allah'asığının. Çünkü onlar, sizlerin görmediklerinizi görürler." (Ebu Davud, Edeb, 105-106, no: 5103)“(Güneş) Arş’ın altında secde yapmaya gider; bu maksatla izin ister, kendisine izin verilir. Secdeedip kabul edilmeyeceği, izin isteyip izin verilmeyeceği zamanın (kıyametin) gelmesi yakındır. Ovakit kendisine: ”Geldiğin yere dön!” denir. Böylece battığı yerden doğar.” (Buhari, Tefsir Ya-sin1, Bed’ul-Halk 4, Tevhid 22,23, Müslim, İman 250, (159), Tirmizi, Tefsir, Ya-sin, 4225)77


“Ureyne ve Ukeyle kabilelerinden bir grup Medine’ye gelerek Müslüman oldular. Medine’ninhavası onlara dokununca Peygamber onlara deve sidiği içmelerini öğütledi. Adamlar develeridağıttılar ve çobanı da öldürdüler. Peygamber onları yakalattı, ellerini ve ayaklarını kesti, gözlerinioydu, çölde susuz ölüme terk etti. Biz onlara su vermek isteyince, Peygamber bizi engelledi.”(Buhari Tıp5/1, Hanbel 3/107,163)Peygamber'in döneminde, "gece baskınları" düzenlenirdi. Peygamber'in emriyle, "Öldür, öldür!"nidaları haykırılırdı. Sonra da yağmaya girişilirdi. (Ebu Davud, Cihad/102, hadis 2368; IbnMace, Cihad/30, hadis 2840)Filistin'de, "Ubna" (sonraları Yübna denmistir) denen bir yere Peygamber bir baskın düzenlemişti.Baskını yapacaklara da şu buyrugu veriyordu: "Sabahleyin, Übna'ya (ansızın) baskın yap ve orayıyak!" Ve, Übna köyü yakılıyordu. Içindekilerle birlikte. (Ebu Davud, Cihad/91, hadis 2616, c.3,s.88, ayrica, s.124'deki 2 no.lu not; Ibn Mace, Cihad/31, hadis no: 2843, c.2, s.948)Peygamber'e arkadaşlarından biri şöyle sordu:"Ya Resulallah! Evlere yapılan gece baskınlarında,müşriklerin kadınları, çocukları da öldürülüyor, ne dersin?" "Onlar da öbürlerindendir.(Kadın veçocuklar da onlardandır.) (Bkz.Ebu Davud, Cihad/102, hadis 2638; Cihad/121, hadis 2672; IbnMace, Cihad, hadis 2840; Ahmet Ibn Hanbel, 4/46; Tirmizi, Siyer/19, hadis 1570)İki yöneticiye birden onay verildi mi, birini öldürün. [1710-Müslim] [1711-Müslim]Hırsızlıkta ısrar edenleri öldürün. [1631-Ebû Dâvud-Nesâî]Toplum içinde casusvari gizli bir şey söyleyeni öldürün. [1118-Buhârî-Müslim-Ebu Dâvud-İbnuMâce]İçki içmede beşinci kez ısrar edenleri öldürün. [1643-Ebû Dâvud-Tirmizî]Kur’an okudukları halde traş olanları öldürün. [4816-Buhâri-Müslim-Muvatta-Nesâî-EbuDâvud]Evliyken zina edenleri taşlayarak (recmederek) öldürün. [1111-Buhârî] [1606-Buhari-Müslim-Tirmizi-Ebu Davud-Nesai-İbn Mace] Bazı nedenlerden dolayı vazgeçildi. [1609-Muvatta][1597-Ebu Davud] [1598-Tirmizî-Ebu Dâvud-Nesâî-İbnu Mâce]Namazı terkedenler öldürülebilir. [2117-Ebû Dâvud]Dinden dönenleri öldürün. [1585-Muvatta] [1558-Ebu Dâvud-Nesâî] [676-Nesâî] [1586-EbuDâvud-Nesâî]Bintu Muhayyisa, babasından naklediyor: "Allah Teâlâ Hazretleri, Peygamberine, yahudilerintasarladıkları suikasdı bildirince, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Yahudi erkeklerden kimiyakalarsanız onu hemen öldürün!" ferman buyurdu. Bunun üzerine babam Muhayyısa(radıyallahu anh), yahudi tüccarlarından biri olan Şebîbe'nin üzerine atılıp öldürdü. AmcamHuvayyısa o sırada henüz müslüman değildi ve babamdan daha yaşlıydı. Babama hem vuruyor vehem de: "Ey Allah'ın düşmanı! (onu nasıl öldürürsün?) Karnındaki yağ belki de onun malından!"diyordu. Babam şu cevabı verdi: "Bana onu yapmamı öyle bir zat emretti ki, eğer seni öldürmemiemretse seni de sağ bırakmazdım." Amcam o esnada müslüman oldu." [4240 Ebu Dâvud, Harac22, (3002).]78


Eşcinsellik yapanları öldürün. [1614-Tirmizî-Ebû Dâvud]Birliği bozanı, tefrika çıkaranı öldürün. [1711-Müslim] [4775-Müslim-Ebu Davud-Nesâî]10 yaşında namazı terkeden çocuklarınızı dövün. [2336-Ebû Dâvud-Tirmizî]Peygamber hainlerin yakılmalarını emretti, sonra caydı. [1060-Buhârî-Ebu Dâvud-Tirmizî]Yılanları ve kertenkeleyi öldürün.(4948-Müslim-Ebu Davud-Tirmizî, 4943-Ebu Davud-Nesâî)Resulullah (sav) buyurdular ki: "Şu resimleri yapanlar var ya, -bir rivayette: "Şu resimlerinsahipleri var ya! Kıyamet günü azab olunacaklar. Onlara: "Şu yaptıklarmızı diriltin" denir."Buhari, Libas 89, Tevhid 56; Müslim, Libas 103, (2018); Nesai, Zinet 114, (8, 215)Resulullah (sav) bir seferden dönmüştü. (O yokken) ben, yüklüğün önüne, üzerinde resimlerbulunan bir bez çekmiştim. Resulullah perdeyi görünce, çekip attı, (öfkeden) yüzü de renklenmişti."Ey Aişe!" buyurdular, "bil ki, Kıyamet günü insanların en çok azab görecek olanı Allah'ınyarattıklarını taklid edenlerdir." Hz. Aişe rivayetine devamla dedi ki: "Biz o bezi kestik bir veya ikiminder yaptık." Buhari, Libas 91, 95; Müslim, Libas 87, (2105); Muvatta, İsti'zan 8, (2, 966,967); Nesai, Zinet 112,113, (8, 213); İbnu Mace, Libas 45, (3653)79


ARAP TANRISI ALLAH1-Allah Kelimesinin KökeniAllah kelimesinin kökenine dair, "EL-İLAH" ve "AL-İLAH" adlı “Ay tanrısı” adları ortaya atılmışve Allah kelimesinin kökeninin bu olduğu söylenmiştir. Fakat tarihte hiç bir zaman bu isimlerdeherhangi bir tanrıya tapılmamıştır.İslamcı yazarlar, bu iddialara karşılık olarak "AL" ve "EL" kelimelerinin Arapça'da, İngilizce'deki"THE" artıkelinin karşılığı olduğunu, “İlah” kelimesinin ise, Arapça'da tanrı manasına geldiğini vedolayısıyla Allah kelimesinin kökeninin bu olmasının normal olduğunu söyleyerek yanlışın üstüneyalan katmışlardır.Herşeyden evvel, Arapça'daki "EL" ve "AL" ekleri İngilizcedeki "THE" sözcüğünün karşılığıdeğildir. Eğer böyle olsaydı, Kuran denmez, "El Kuran" veya "Al Kuran" denirdi; tıpkı İngilizcede"the Quran" dendiği gibi. Başka bir örnekle, Hitap edilen kişi, bahsedilen kişiyi mutlaka tanıyorsaveya bahsedilen kişi insanların çoğunluğu tarafından tanınıyorsa, isminin başında the the kullanılırki o isim bir başkası ile karıştırılmasın. Eğer "AL" ve "EL" ekleri, the ile aynı anlamda artıkellerolsalardı, Muhammed için de "El-Muhammed" veya "Al-Muhammed" denmesi gerekirdi.Oysa işin gerçeği “Al” ve “El” sözcükleri Arapça değildir. Bu kelimeler Sümer ve Babil dillerindenİbranice ve Arapçaya girmiştir. Onların anlamı şudur: “TANRI”Evet, "al" ve "el" kelimelerinin anlamı Tanrı'dır. Örneğin Babil dilinde, "Ba-al" adlı tanrının adınınmanası; "Bağ tanrısı"dır". Babil'in meşhur asma bahçelerini korumakla görevli bağ tanrısıdır. Asıladı ise "Bağ-Al" dır.Bu al ve el kelimeleri Yahudilerin Babiller ve Sümerler ile olan kültürel ilişkileri sonucu İbraniceyegirmiştir. Arapçaya da İbraniceden geçmiştir. Bu kelimeler sadece tanrı manasına gelmez, aynızamanda da “yüce, ulu” gibi anlamlarıda vardır. Hatta bu kelimeler, insan isimlerinin başlarına datakı olmuştur. Çünkü o dönemler, tanrılaştırılmış kutsal rahipler ve hükümdarlar çoktur. Aşağıda,Sümer ve Babil'den ithal bazı tanrıların adlarını görüyorsunuz:Al-LatAl-MenatHub-alAl-UzzaKıb-el-LaBa-alBu örnekler daha da çoğaltılabilir.El ve Al kelimeleri, bu gün halen İbranice'de "TANRI" manasında kullanılmaktadır. Hatta El veyaAl kelimesinin yanına hiç bir şey ilave edilmediğinde, "tanrıların babası" yani "baba tanrı" anlamınagelmektedir. Yukarda da anlattığımız gibi bu kelimeler İbraniceye daha eski kültür dillerindengeçmiştir. Örneğin Sümerce, Akada'ca, Babil dili ve eski Mısır dillerinin bazılarında, al ve elkelimeleri tanrı manasındadır, hatta baş tanrı manasındadır.Francois Lenormant, "Chaldean magic and its origin and development" adlı kitabında, Alkelimesinin tanrı manasında olduğunu, hiç bir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde detaylarıylaanlatıyor.80


“ALLAH” kelimesinde ki "AL" hecesini açıkladık. Şimdi geçelim "LAH" hecesine. O hece aslında"LAH" değil, "LA" hecesidir. İbranice ve Arapçaya "LAH" olarak girmiştir. Arapça ve İbranicekelimeleri ithal ederken kelimelerin sonlarına H harfi eklerler. Çünkü bu dillerde H harfi bir ayraçgibi kullanılarak, üstüne vurgu yapılarak kullanılır.Allah kelimesinin esası "AL-LA" dır. "EL-LA" veya "EL-LE" de diyebilirsiniz. Çünkü sadece lehçefarkı yapmış olursunuz. “LA” hecesi ise DİŞİLİK EKİDİR. Sümer ve Babil kaynaklı bazıtanrıçaların ve hatta bayanların isimlerin sonlarına eklenir. Örnekler:Sinder-el-laRaffe-el-laSühey-laAnnabel-laMu-al-laLey-laGabri-el-laŞimdi "AL" ve "LA" hecelerini toplayalım. AL+LA = TANRIÇA Nitekim bu "ELLA" veya"ALLA" sözcüğü, pek fazla kullanılmayan bir sözcük olsa bile halen İbranice'de manası"TANRIÇA" olarak kalmıştır:"La ilahe il Allah" diyenler aslında "tanrıçadan başka tanrıça yoktur" diyorlar. Çünkü Al-Lah zatenüniversal dilde tanrıça demektir. "İlahe" ise Arapça'da “tanrıça” demektir. Kimileri "tanrıça"kelimesinin Arapça'da karşılığının "elahim" olduğu yalanını söylese de, elahim, İbranice'deki"Elohim" kelimesidir ve her iki dilde de "tanrılar" manasına gelmektedir."La ilahe il Allah" Yani bir değil iki kere tastikli tanrıça. Yahudiler, Anadolu'nun ana tanrıçası olan“Kıb-El-Le”yi, “Kab-Al-Lah” olarak telahfus ederek tanrıları arasına kattılar. Fakat onu fazlaönemsemediler. Çünkü Yahudilerde tanrı ve tanrıçadan bol bir şey yoktu.Al-la veya Al-lah Yahudiler ve Araplarda farklı manalarda kullanılır. Çünkü Yahudilerle bir soy olanAraplar, Sümerlilerin ana tanrıçası Kıb-El-La'yı ANA TANRIÇA edinmişlerdi. Ana tanrıçaedindikleri için ise, başındaki “kıb” hecesine gerek duymamışlardır. Çünkü Al-La veya El-La veyaEl-Le kelimesi, zaten TANRIÇA demekti.Fakat şimdiki Yahudiler olan Israiloğulları bunu yapmadılar çünkü onlar Kıb-El-La'yı ana tanrıçaedinmediler. Zira onların tanrıları ve tanrıçaları çoktu. Diyebilirsiniz ki, "Arapların da tanrı vetanrıçaları çoktu". Evet ama Kıb-El-La'yı ana tanrıça edindiklerinde, onun eş değerinde başka birtanrı veya tanrıçaları yoktu. Diğer tanrı ve tanrıçaları daha geç dönemlerde ithal edilerek önemkazanmaya başladı. Kabe'de o dönemlerde baş put'un Allah olmasının sebebi budur. Çünkü o, Arapmilleti ortaya çıktığında onların ilk tanrıçaları idi.Allah da aslında Ay kökenli bir tanrıçaydı. Çünkü Mezapotamya ve anadolu'nun ay tanrıçası Kıbele(Kıble)'den devşirmedir. Daha sonraları ataerkil dinlerin etkisiyle melezleştirilerek cinsiyeti yokedildi. Özellikle İslamın gelişiyle tamamen erkek hüviyetine büründürüldü ve cinsiyeti de inkaredilmeye başlandı.Allah (Kıble,Kıbele) neden Ay kökenlidir? Ay'ın manası nedir?Bilinç insanoğlu'nun ortaya çıkışından çok sonra başladı. Ancak, bilinç başlar başlamaz anidenşimdiki seviyesinde ortaya çıkmadı. Dolayısı ile, insanoğlu yarı bilinçli, hatta az bilinçlidönemlerini de yaşadı. Yani, seviye bakımından, şimdiki hayvan ve insan arası birşeydi.81


Kendinizi o dönemde doğmuş yarı bilinçli, zekası kıt bir insan olarak düşünün. Kendinizinhakkında hiç birşey bilmediğiniz bir gezegende buluyorsunuz. Böyle bir ortamda, o kıt zekanızlabile olsa, ilk gözlemlemeye çalışacağınız şeyler, yeryüzündeki canlılar ve gökyüzündeki yıldızlar,gezegenler olacaktır. Çünkü ilk dikkat çekecek olanlar bunlardır.Yıldızlar taşlar gibi ölü değildi, onlar hereketliydi. Bir görünüp bir kayboluyorlardı. Bunların içindeen hareketli olanları Güneş ve Ay idi. Aynı zamanda da onların gözünde, gökyüzündekilerin enbüyük olanlarıydı. İşte bu yüzden, yıldızlar canlı olmalıydı.Hele ki; bazen yarım ay olup, şekilden şekile giren, bazen büyüyüp, bazen küçülen Ay, mutlakacanlı olmalıydı, Ayrıca Ay, hem ışık veriyor, hem de doğarak, batarak çok uzun bir mesafedehareket ediyordu. O mutlaka canlı olmalıydı.Pekiyi ya Güneş? O en koskoca olanı? Ne kadar ilginç bir şey o değil mi? Bazen ormanlar yanarkençıkan o sıcak ve sarı şeyden yayıyordu.(Alev) Bu çok büyük bir etkinlik; koskoca dünyayı ısıtıyor,bitkileri yeşertiyordu. O da Ay gibi çok fazla hareket ediyordu. Evet evet, o mutlaka canlıdır. Canıne zaman isterse o zaman ısıtıyor, bitkileri canı istediği zaman yeşertiyor. Kızdığı zaman, ormanlarao sarı ve sıcak şeyden gönderip yok ediyor.O, o sarı şeylerden bizim üzerimize de gönderiyor. Demek ki bizi görüyor ve biliyor. O sarı ve sıcakşeyleriyle bazen bizi bunaltıyor, ceza veriyor, bazen ise soğuk kış aylarında bizi bunaltmadanısıtıyor, üşümekten kurtarıyor. Evet, evet bütün bunları yapan, bizi tanımıyor olamaz, hele hele ölühiç olamaz.Ay da geceleri o sarı şeylerden gönderiyor ama onunkiler sıcak değil. Fakat bize yol gösteriyor. Oikisi neden hep buradalar? Neden başka yerlere gitmiyorlar? Gitseler bile geri geliyorlar? Nedenbizlerle ve bizim Dünyamız ile bu kadar ilgileniyorlar? Yoksa burası onların mı? Güneşin o sarışeylerden gönderdiği bitkiler, onun kendi bitkileri mi?O yüzden mi onları yeşertip yaşatıyor? Kendi bitkileri olduğu için mi? Ama bize de o sarı şeylerdengönderiyor? Bizimle de ilgileniyor. Yoksa biz de mi onunuz? Onlar çok güçlü, hiç düşmanları yok.Şimdiye kadar onlardan daha güçlü bir şeyin onları kovaladığını veya avladığını görmedik.Pekiyi ya yıldızlar? Onlarda da var o sarı şeylerden. Onlar kim? Olsa olsa o iki tane büyük şeyinçocukları olabilirler. Acaba bu iki şeyden hangisi dişi? Olsa olsa o geceleri çıkan dişi olabilir.Çünkü o daha küçük ve daha az güçlü. O büyük olanı ise çok büyük ve çok güçlü. O sarı şeylerdenen çok onda var. Demek ki o da erkek olanı.İlk bilinç başladığında, işte buna benzer, ilkel ama çok da mantıksız olmayan düşünceler ürettiler.Ve bunun neticesinde, Güneş ve Ay'ı efendileri olarak kabul edip, onlara tapınmaya başladılar.İnsanoğlunun ilk tapındığı şeyler, Güneş ve Ay'dır. Bütün diğer tanrılar bunlardan türemiştir. Çünküdoğaya gözle görülür bir biçimde en çok etki edebilen bu ikisi idi. Doğayı yönetiyorlardı.Allah kelimesinin manasının tanrıça olduğunu anlattık. Pekiyi ama onun bir de simgesi olmasıgerekmiyor mu? Evet gerekiyor. Yukarıda ne demiştik? "İlk tanrılar Ay ve güneş idi" demiştik değilmi? Allah bir tanrıça olduğuna göre, onun simgesi ne olabilirdi?Elbette ki çoğu tanrıça figürlerinde olduğu gibi, onun da simgesi Ay olacaktı. Çünkü ilkelinsanlardan başlamak üzere binlerce yıl güneş ve Ay'ı canlı sandılar, ve Ay'ın dişi, Güneş'in iseerkek olduğunu, yıldızların ise onların çocukları olduğunu düşündüler. İşte bu yüzden Allah'ın82


simgesi Ay'dır. Neden Allah'ın simgesi Ay'dır?Çünkü o bir Ay tanrıçasıdır da ondan. Tanrıçaların hepsi Ay kökenlidir. Tanrıların ise hepsi Güneşkökenlidir. İneğin boynuzları da Ay'ı simgeler. Çünkü iki boynuzu tek parça olarak düşündüğünüzdehilal şeklindedir. Bazı dinlerde ineğin kutsal olmasının sebebi de budur. Bazı simgelerde hemboynuz (Hilal olarak) hem de daire şeklinde dolunay birlikte verilir. Ay ile ilişkisi olan tanrılarmutlaka tanrıçadır.Fakat Allah putunun bir başka özelliği daha var. Çünkü o aynı zamanda da içinde yuvarlak bir karataş barındırıyor. O kara taş, Allah'ı simgeleyen diğer putdur. İslam öncesi putperest Araplar, aynenşimdiki müslümanların yaptıkları gibi, Allah putunun etrafında dönerek hac vazifelerini yerinegetiriyorlardı. Ve aynen şimdiki gibi, orada şeytan taşlıyorlardı.Ay tanrıçası Kıble'nin kara taşı kayıp yada çalındı. Söylentilere göre, Roma imparatorluğuzamanında, Roma şehrine götürüldü. Yine bir rivayete göre şu anda Vatikan'da saklanıyor. HattaKıbele'nin kara taşının çalınarak Kabe'ye götürüldüğü ve o kara taşın oradaki taş olduğu dahisöyleniyor. Fakat Kıble'nin kara taşı her nerede olursa olsun, onun bir kara taşı vardı.Kıbele inanırları, o kara taşın etrafında dönerek hac vazifelerini yerine getirirlerdi. O zamankiinanışa göre, Tanrıça Kıble ve tanrı Attis birbirlerine aşık oldular fakat kavuşamadılar. Bununüzüntüsünden, tanrı Attis kendi cinsel organını keserek erkekliğini bitirdi ve bu sırada kankaybından öldü.Kıbele yüzyıllar boyunca üzüntüsünden gözyaşı döktü. Bunun üzerine bazı dindar kişiler Kıbeleayinleri esnasında hüzünlenerek kendi cinsel organlarını kesme yoluyla mahtem tuttular. Bunuyapanlar, Kıbele rahipleri, yani gallos oldular ve saygı duyuldular. Ve sonunda Kıble'nin döktüğügöz yaşları tanrı Attis'i diriltti ve bu adet kalktı. İşte İslamdaki sunnetin kökeni de buradandır.Maksat Kıble'nin yas'ına ortak olmaktır.Not: Gerçek Kıble, gerçekten de sevilesi bir tanrı idi. Ve gelmiş geçmiş tüm tanrılar arasında hiç birtanrı onun kadar sevilmemiştir. İnsanlık ona çok şey borçludur. Çünkü o erkekleştirilmiş sahte Kıbleolan Tanrı Allah ve benzeri tanrılar gibi savaşmayı ve kavgayı değil, sevmeyi aşıladı.Tanrıça Kıbele'nin dininde çok fazla tapınak yoktur. Çünkü her nerede olurlarsa olsunlar, Kıble'yeyönelerek selama durmak vardır. Matthew Bunson'un "A dictionary of the Roman Empire"kitabında, bu rituellerin bir kısmını bulabilirsiniz.Dua ederken elleri avuçları yukarı doğru açmanın kökeni de Ay tanrıçalarının dinlerindendir. Ay'ınışığına nur denirdi. Avuçlar açık ve yukarıya bakacak şekilde dua edilirdi ki; avuçların içi Ay'dangelen nur ile dolsun. Sonra da avuçlarda toplanan nur, yüze sürülür. Yani nur ile yüz yıkayıp,günahlardan arınmak.KAYNAK: http://www.ateistforum.org/index.php?showtopic=3430283


2-Arap Mitolojisinde Tanrı AllahArap mitolojisinin öğeleri belirgin biçimde günümüze ulaşamamıştır, yine de daha sonra İslamdöneminde bazı kaynaklarda çok kısa ve yalınca tanımlandıkları olmuştur. Ayrıca İslam dinininkutsal kitabı Kur'an'da dönemin Araplarının inançlarına dair bazı tanımlar içermektedir.Kur'an'da İslam öncesi Arapların cinlere tapındığı (Sebe-41), meleklere tapındığı (Zuhruf-19) vedişi tanrıçalara tapındıkları (Nisa-117) geçmektedir. Arap mitolojisine dair Kur'an'da geçen enbelirgin öğe de onların Yaratıcı sıfatı bulunan belirli bir baş tanrıya tapındıkları fakat bunun dışında,bu baş tanrı ile kendileri arasında aracı olmaları için, çeşitli daha küçük tanrılara tapındıklarıdır(Ankebut-61,63; Zumer-3 vd.)Ayrıca tapındıkları ve putperestlik geleneğini sürdürdükleri bu tanrıların bir kısmını Allah'ınKızları yani baş tanrının çocukları olarak gördüklerine ve onları Allah'ın onları affetmesine dairşefaatçi bildiklerine dair ifadeler de vardır. Bu düşünceleri destekleyecek şekilde dönemden bugünekadar ulaşan bazı şiir metinlerinde, "Allah" adıyla andıkları yüce bir Tanrı'ya dair bilgilerbulunmaktadır.Tefsirciler Zümre-3 ayetini yorumlarken, İslam öncesi dönemde bölgedeki insanların Allah veyatek yaratıcı Tanrı'ya inandıklarını ama melekleri veya bir tür ilahları, kendilerini Yaratıcı Tanrı'yayaklaştırsınlar diye aracı kıldıklarını bu aracı ilahlara ve putlarına taptıkları şeklinde açıklamıştır.(Seyyid Kutub, Fî Zilâl-il Kur'an, 8. cilt, Zümer Suresi, 3. ayet, s. 567 - Dünya Yayıncılık,İstanbul, 1991 ve Mevdudi, Tefhimu'l Kur'an, 5. cilt, Zümer suresi, 3. ayet, s. 93-95, İnsanYayınları, İstanbul, 1991.)Nisa-117 “Onlar, Allah’ı bırakıp ancak dişilere tapıyorlar. Hâlbuki (aslında) azgın bir şeytanatapmaktadırlar.“Ankebut-61 “Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kimverdi?” diye soracak olsan mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O hâlde nasıl (haktan)döndürülüyorlar? “Zumer-3 “İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler, “Bizonlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar. ŞüphesizAllah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı venankör olanları doğru yola iletmez.“Yine de bunun daha sonraki dönemlerde Müslümanlar tarafından, politeistik tanrıların isimleriyerine metinlere geçirildiği şeklinde iddialar da mevcuttur. Genel görüş bu iddaları içinde çeşitliputların ve politeistik inançta inanılan tanrı isimlerinin yer aldığı şiir parçalarının da bugüne ulaştığıgerekçesiyle reddeder. Ayrıca İbnu'l-Kelbî'nin kaleme almış olduğu "Kitabu'l Asnam"da AraplarınAllah adıyla andıkları bir tanrının yanı sıra farklı tanrılara da tapındıklarına dair bilgiler mevcuttur.Ek olarak bazıları Allah isminin Mekke'de bulunan putlardan veya politeistik tanrılardan birinin adıolabileceğini veya yüce bir tanrının isminden çok genel anlamda tanrı sözcüğü yerine kullanıldığınıöne sürmüşlerdir.Arap mitolojisinin tamamen çoktanrıcı bir temel üzerine mi kurulduğu yoksa daha çok henoteistik(bir tanrıya bağlanırken diğer tanrıların varlığını da kabuletmek) bir temele mi sahip olduğubilimsel anlamda belirsizdir. Sonuç olarak Hz.Muhammed peygamberlik öncesi putpereskentapındığı tanrısını tek tanrı haline getirip geri kalan tanrıları ortadan kaldırmıştır.84


3-Kuran'da Tanrı Allah İnsan Şeklinde Tasvir Edilir.Kuranda anlatılan Tanrı Allahın Zeustan farkı yoktur.İnsan gibi "yüz"ü vardır. Birçok ayette, Tanrı'nın "vech"inden, yani -"yüz"ünden sözedilir(Örng:Bakara-115; Rahman-27...)"El"inden, "iki el"inden sözedilir. Âdem için "iki elimle yarat'tım" diyor. (Sad-75) Kendisi için"iki eli açık" denir. (Mâide-64)"iki göz"ünden sözedilir. Kimi zaman "aynî", yani "gözüm" der (Tâhâ-39), kimi zaman kendi"gözler"inden"a'yunina", yani "gözlerimiz" diye sözeder (Hûd-37, Mümimûn-27; Tûr-48...)(Turan DURSUN Din BU-1)Ayrıca Allahın baldırından bahsedilir (Kalem-42, 43) Bu konu daha ayrıntılı ayrı bir başlık altındaişlenecektir.Kuran'da Allah'ın Arşı yani tahtı sarayı vardır, bazı ayetlerde de bu Arş'ın yaratılıştan önce suüstünde olmasından (Hud-7), ve Arş'ı meleklerin taşıdığından (Mümin-7), ve Kıyamet günü desekiz meleğin bu Arş'ı taşıyacağından bahsedilmektedir (Hakka-17), Allah yıldırımlar gönderir deonlarla dilediğini çarpar. (Rad-13)Hakka-17 “Melekler onun (göğün) etrafındadır. O gün Rabbinin arşını, bunların da üstünde sekiz(melek) yüklenir.”Hud-7 “O, odur ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır. O'nun arşı da su üzerinde idi.”Rad-13 “Gök gürültüsü Allah'ı hamd ile tesbih eder. Melekler de O'nun heybetinden dolayı tesbihederler. Onlar, Allah hakkında mücâdele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğiniçarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır.”İnsanlar yaratılmadan önce ARŞ'IN SU ÜSTÜNE OLMASI ne demek?Arş'ı Meleklerin taşıması ne demek? Bunlar apaçık şekilde mitolojik öğretilerdir.Bakara-210 "Onlar, Tanrı'nın ve meleklerin, gölgeli bulutlar (ya da buluttan gölgeler) içindegelmesini beklerler yalnızca. Ve işin bitirilivermesini... İşler, Tanrı'ya döner."Diyanet çevirisinde "Allah'ın azbının ve meleklerin tepelerine binip.." biçiminde bir anlam veriliyor.Ayetin sözleri, böyle bir anlama elverişli değil. Ayette, Allah'ın azabının gelmesinden değil;kendisinin bulutlar içinde gelmesinden söz ediliyor. Ayette açıkça yer aldığı halde, Tanrı'nın bulutlariçinde gelmesi Tanrı'ya yakıştırılmadığı için, çeviriye yorum katılıyor ve "Allah'ın azabının..."deniliyor.Hz.Muhammed Zeus'u muhtemelen bilmiyordu. Bilseydi Kuran'a peygamber diye alırdı kesinlikle.Buda'yı da bilmiyordu, onu bilseydi onu da alırdı. Sadece bildiklerini ve öğrendiklerini yazmıştır.Elinin altında İncil, Tevrat gibi kitaplar vardı, o kitaplarda da Zeus yok zaten.Soruyorum bu şekilde tasvir edilen Allahın Zeusdan farkı var mı?85


4-Tanrı Allah Zamandan ve Mekandan Münezzeh mi?Soru; Allah için bir değişiklik, zaman ve mekan söz konusu olmaz mı?İSLAMİ CEVAP: Allah zaman ve mekân yokken vardı. Onun için zaman ve mekândanmünezzehtir. Mekâna geçmek bir değişikliktir, bu ise sonradan yaratılanların özelliğidir. Mekânadayanmak ona ihtiyaçtan ileri gelir. Bu ise Allah’a yakışmaz. Hem de Allah, -haşa- maddî bir varlıkdeğil ki, hakkında böyle bir şey düşünülmüş olsun.Allah'ın Zatı gibi, sıfatları ve isimleri de sonsuzdur.Verilen bu cevaptan çıkan sonuç: Allah zamandan ve mekandan münehzehtir, yani Allah'ın mekanıda yoktur, zamana da tabi değildir.GERÇEK: Yukarıda anlatılan Allahın zamandan ve mekandan münezzehliği açık seçik kuranınayetleri ile çelişmektedir. Kendimize sormamız gerekmez mi peki aşağıda ayetlerde vurgulananzaman, mekan mefhumları ne anlama geliyor?Mearic-4 ''Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir''Taha-5 “Rahman arşa istiva etmiştir.”"Tanrı'nın istivası (yani sarayında tahtına geçip kurulması) MALUMDUR (bilinir), nasıl olduğuysaMEÇHULDÜR (bilinemez). (Bkz. Muhammed Ali Sabunî, Safvctu't Tefâ- sîr, 1 / 450.)"Salih seleften hiç kimse şunu inkâr etmez: Tanrı, ARŞ'ın üstüne kurulmuştur, (istiva) Bu, gerçektir.Selef yalnızca, bu kurulmanın NASIL olduğunu bilmez. Çünkü bunun nasıl olduğu, gerçek anlamdabilinemez." (Bkz. Kurtubî, tefsir, 7 / 219)"Tanrı'nın Arşı" denince anlatılmak istenen "Tanrı'nın tahtıyla sarayı"dır ve ayetlerde Tanrı'nınburaya geçip kuruluduğu anlatılmaktadır.Mü'min-7 “Arş’ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) .........”Kur'an'a göre "ARŞ "in "melekler"den "taşıyıcılar"ı da var. Allahın Arşı kıyamette 8 melektarafından taşınacağıda yazmaktadır. (Hakka-17)Hadid-4 “O, gökleri ve yeri alti günde yaratan, sonra da arsa istiva edendir.”Mülk-16 “Gökteki Allah’ın sizi yere geçirmesinden emin mi oldunuz ? ”Mülk-17 ''Yoksa gökte olanın üzerinize 'taş yağdıran (fırtınalı) bir rüzgar' göndermeyeceğindenemin misiniz? Siz o takdirde Benim uyarmam nasılmış bilip-öğreneceksiniz''Nahl-50 “Üstlerindeki Rablerinden korkarlar.”Kuranda anlatılan Allah hiç de müslümanların idda etdiği gibi zamandan mekandan münehzehmişgibi durmuyor. Kuranın bu ayetleri eğer körü körüne imanla değil de sorgulayarak okunursa bugerçek herkez tarafından rahat rahat görülebilir.86


5-Tanrı Allah'ın Ahirette Bacak Açması"Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir.” (Müslimİman 302, Buhari 97/24,10/29, Müsned, 3/1)"Ebu Said (ra) anlatıyor. Resulullah (aleyhisselatu vesselam)'ı dinledim, "Baldırların açılacağı,kendilerinin secdeye davet edileceği gün...(Kalem 42) mealindeki ayetle ilgili olarak" şöylediyordu: "Rabbimiz baldırını açar, her mümin erkek ve her mümin kadın O'na secde eder. Dünyadaiken kendisine riya ve gösteriş olarak secde edenler geri kalırlar. Onlar da secde etmeye kalkarlar,ancak sırtları bükülmeyen yekpare bir tabakaya dönüşür (ve secde edemezler.)" (Buhari, Tefsir,Nun vel Kalem 2, Tefsir, Nisa 8, Tevhid 24; Müslim, İman 302. (183)Konuyu tasvir eden ayet 68/42 nolu ayettir. Arapçası ve meali aynen şöyledir:"Yevme yukşefu an sâkın ve yud’avne iles sucûdi fe lâ yestetîûn" Arapça"O gün bacak keşfolunur ve secdeye davet edilirler ama güç yetiremezler." TürkçeBu ayet de müslümanların, milletin gözünden kaçırmak için binbir takla attıkları, mealcilerin gerçekanlamını örtmek için binbir sahtekarlığa başvurdukları bir ayettir.Kimi mealci bacak yerine perde demiş, perde açılacak diye anlam vermiştir. Halbuki "sak" apaçıkbacak demektir. Bunu kanıtlamak çok kolay. 75/29 nolu ayette "bacak bacağa dolanır" şeklindeölüm anını anlatır. Burda hiç bir uyanık mealci perde perdeye dolanır filan demez. Kelime aynıdır."Velteffetis sâku bis sâk(sâkı)." (75/29) Arapça"Ve bacak bacağa dolaşır. " (75/29) Türkçeİşin içinden bu kadar ucuz çıkılmayacağını bilen daha akıllı mealciler, açılan bacağın insanlarınolduğunu iddia ederler. Bu ise anlamı iyice saçma hale getirir. Çünkü İnsanların bacağınınaçılmasıyla secdeye davet edilmelerinin hiç bir alakası olamaz. Böyle olsa deli saçması olurdu."Bacak açılır, otomobil ani bir frenle durur" cümlesi bir anlam ifade der. Ama "bacak açılır,güneş tutulur" diye bir cümle alakasız bir saçmalamadır. O yüzden açılan bacak allahın bacağıdır,başka türlü yorumlanamaz.Allahın bacağını görünce millet öyle şok oluyor ki, secdeye de varamıyorlar! Artık nasıl birbacaksa! Bir de destekleyen sahih denen kitapta hadis var.İlk manevra Elmalılı'dan gelmiştir. Bu acayip ve komik anlamı örtmek için aynen şöyle mealvermiştir: "Bir sak keşfolunur"!!! Aslında daha komik olanı da var. O da Tekin meali:"İşleringüçleşip, herkesin paçalarını sıvayıp kaçacak yer aradığı (paçalarının tutuştuğu) gün...."Sanırsın adamlar dereye dalacak! Ne paça sıvaması? "Paçaları sıvayıp sıvışacak delikaradıkları" deseydin bari! Nasıl bir iştir bu mealcilik?İslami Bir Siteden Soru ve Sözde Cevabı:“Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir.” (Müslim- İman 302, Buhari 97/24,10/29, Hanbel 3/1)Bu hadisin hangi kitaplarda geçtiğine iyice dikkat edin. Hadis kitaplarının sözde en doğrusu olarakgösterilen, tek hadisini inkar edenin kafir olacağı söylenen Müslim ve Buhari’de. Hadisçilerinmantığına göre bu hadisi inkar eden kafir, bu hadise inanan gerçek Müslüman olacaktır. Allah’a87


hiçbir şeyin benzemediğini söyleyen ayete karşın, hiçbir mecazi ifadeyi çağrıştırmadan, Allah’ınbaldırı olduğunu ve ahirette baldırını açacağını söylemenin saçmalığını uzunca anlatmaya gerek varmı?Hadis sahih ve destekleyen ayet: Kalem -42,43 "Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) vekâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir halde buna güçyetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Halbuki onlar sağlıklarında secde etmeyeçağrılıyorlar(ve buna yanaşmıyorlar)dı."Bazı ayet ve hadislerde Allahın eli, Allahın İpi, Allahın Baldırı gibi ifadeler kullanılmaktadır.Bu tür ayetler mütaşabih ayetlerdir. Peygamber efendimizde bazı hadislerinde mütaşabihkelimeler kullanmıştır. Taki insanlar bu meseleri daha iyi anlasın. Nitekim başka bir hadisi şeriftePeygamber efendimiz şöyle buyurmaktadır."Ebu Said (ra) anlatıyor. Resulullah (aleyhisselatu vesselam)'ı dinledim, [Baldırların açılacağı,kendilerinin sevdeye davet edileceği gün...(Kalem 42) mealindeki ayetle ilgili olarak Şöyle diyordu:"Rabbimiz baldırını açar, her mümin erkek ve her mümin kadın O'na secde eder. Dünyada ikenkendisine riya ve gösteriş olarak secde edenler geri kalırlar. Onlarda secde etmeye kalkarlar, ancaksırtları bükülmeyen yekpare bir tabakaya dönüşür (ve secde edemezler.)" [Buhari, Tefisr, Nun velKalem 2, Tefsir, Nisa 8, Tevhid 24; Müslim, İman 302. (183)]Kalem suresinin 42. ayetinde "Keşfus - sak" tabiri geçmektedir. Lügat olarak baldırınaçılması manasına gelir. Görüldüğü üzere ayeti kerimeden asıl maksat lügat maksadı değildir,belki bir mesaj söz konusudur.Hadis yukarıdaki rivayette baldır kelimesini "sakehu" şeklinde zamir olarak kaydeder. İbnu Hacerbir başka tarikde zamirsiz olarak "sake" şeklinde geldiğini ve bu şeklin -ayeti kerimeye uygunlukarzetmesi sebebiyle- daha doğru oldğunu söyler. Aksi takdirde yukarı ki tercümede aslına muvafıkolarak kaydettiğimiz üzere Cenab-ı Hakka baldır izafe ederek, insana teşbih etmek gibi te'vilitekellüflü bir durum ortaya çıkacağını belirtir.Öyle ise, "baldırı açmaktan" murad nedir?Alimler bunu, "bütün hakikatkerin çırıl çıplak ortaya çıkması (sebebiyle) hesap ve cezanınbütün şiddet ve dehşetiyle hüküm sürmesi" şeklinde anlamışlardır.Nitekim hadiste, Resulullah (aleyhisselatu vesselam) Cenab-ı Hakkın bütün gerçekleri ortayakoyarak hesap verme hadisesinin dehşetini yaşattığı hengamda, dünyada iken kulluğunusamimiyetle yapanlarla, riyakar hareket edenleri tefrik edip mü'minleri dehşetten kurtaracağını,riyakarları da sırtları eğilmez bir hale sokarak cürümlerini yüzlerine vurmak suretiyle, dehşetlerinedehşet katacağını belirtmektedir.AÇIKLAMA: Bu sadece yorumdur kuranda hiçbir dayanağı yoktur. En abzurt kelimede bilehikmet arayan zihniyet elbet buna benzer akıl yürütmeyle cevaplar bulacaktır. Kuranın bütünaçıkları böyle zorlama yorumlarla kapatılmaktadır.88


6-Arşta Tuvalet Yok mu?Konunun başlığı ilk başta sizlere itici gelebilir ama okuduğunuzda sizde bana hak vereceksiniz.Sonuçta Kuran tanrısı Allah insan şeklindedir. Eli, gözü, kulağı, tahtı, sarayı ve insansı bütünözellikleri mevcuttur. Biz her canlı gibi yer içeriz ve yediklerimizin sindirilemeyen kısımlarını iseboşaltım sistemimiz yoluyla dışarı atarız. Peki Tanrı Allah?Bir önceki yazımızda Tanrı Allahın insani bir özelliğini yani Ahirette bacak açmasını incelemiştik,şimdi de Tanrı Allahın başka bir insani özelliğini görelim. Önce Tanrı Allahın oturduğu mekanın"Arş" ne olduğunu ortaya koyalım.Tâhâ-5 "Errahmanu alel arşistevâ." Meal: “Rahmân, Arş’a kurulmuştur.”Ne demek bu? Rahman, arşa istiva etti. Peki istiva ne demek? Şu demek: Bu kelime "seviye" ileaynı köktendir. İstiva etti dedin mi onunla aynı seviyeye geldi, yani ona oturdu anlamı çıkar.Oturduğun zaman oturduğun nesne ile aynı seviyeye gelirsin. Yani istiva etti, oturdu demektir.Demek rahman arşa kurulmuş.Peki Arş ne?Yine Kurana bakalım: Neml suresinde Saba melikesi Belkıs'ın tahtını sarayına getirtir. Süleyman.Belkıs'ın tahtı için Kuran'da hangi sözcük kullanılır? Arş! İşte:"Eyyukum ye'tini bi arşiha?" (Kuran 27/38) "Onun tahtını kim getirir?"Demek Rahman nereye kurulmuş? Tahtına. Yani arş da öyle acayip garayip filan bir şey değil.Bildiğimiz Belkıs'ın yani bir insan hükümdarın da oturduğu, bildiğimiz taht. Şimdi arş ne, bunuaçıkladıktan, allahın oturduğu yer olduğunu belirttikten sonra, niye tuvalet yokmuş açıklayalım:"Allah pisliği akletmeyenler üzerine yapar"! (Kuran 10/100)Bu verdiğim meale inanmayanlar olacaktır. Bence de inanılmaz! Yüz numaralı ayette böyle bircümle olması gerçekten inanılır gibi değil ama, Kuranı yazanlar bunuda düşünmüşler. Pes artıkyani, Kuran'da adamlar Tanrı Allaha bacağını açtırdılar, yetmedi, bir de pislik yaptırmışlar! Mealeinanmayanlar olacağını bildiğim için arapça orijinalini kelime kelime çözümlüyorum:Ve yec'aluRicseAlellezineLa ya'kilun: Ve yapar: pislik (Aslında ağır pislik. Araplar idrara necis, dışkıya ise rics der.): üzerlerine: akletmeyenler.Burada "Yec'ale" kesin biçimde "yapar" demektir. Mealciler bu anlamı artık oha diyerek gizlemiş,atar, meydana getirir, yaftalar, azap verir gibi bir sürü alakasız kelime ile geçiştirmişler. Halbukiceale kökü kesinlikle yaptı demektir. Cealna yaptık demektir. Bu anlam son derece kesindir. Budurumda ne oluyor? Arşta tuvalet yok. Allah da pislik yapacağında boşa gitmesin diye kiminüzerine yapacağını biliyor!Yûnus-100 “Allah’ın izni olmadıkça, hiçbir kimse iman edemez. Allah, azabı akıllarını (güzelce)kullanmayanlara verir.”Görüldüğü gibi diyanet mealinde anlam gizlenmiş. Gerçek anlamı yazamadıklarından ilgisiz mealederek anlamı geçiştirmişler. Kuran'daki bütün gariplikler bu şekilde örtbas edilmektedir.89


7-Tanrı Allah'ın Hür İrade AnlayışıAllah insanların özgür düşüncelerine müdahale eder mi? Başka bir değişle kişinin hayatını öncedenbelirler mi? Şayet bu soruların cevabı "hayır" işe, bugüne kadar duyduğumuz "Allah yazmışsabozsun", veya "Kaderine razı oldu" gibi söylemlerin hemen bugün çöpe atılması gerekmektedir.Çünkü müslümanların bize anlatmaya çalıştıklarına göre Allah, kimsenin kaderini ve kısmetiniönceden belirlemez. Oysa ki madalyonun diğer yüzü hiçte öyle değildir. Bu gibi sözlerin ortayaçıkış nedeni ve günlük hayatımızda çokça duymamızın sebebi zaten İslam dininin kültürümüzeetkisi ve sosyal yaşam tarzımızın Arap örf ve adetlerine göre şekillendirilmesindenkaynaklanmaktadır. "Kader ve kısmet" kelimeleri Arapça'dir, Türkçe değildir. Hz.Muhammed'inhayalinde yarattığı Tanrı Allah'a göre insanların bu dünyada var olmasının tek nedeni Allah'a kölelikyapmak, kendisine tapmamız ve o'na ibadet etmemizdir. Kendisi bu emrini Kuran'in Zariyatsüresinde apaçık bir şekilde dile getirmiştir;Zariyat-56 "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım."Ayrıca kutsi hadislerden bir tanesinde ise Allah insanlardan gizlendiğini ve bulunmayı istediğisöylemiştir;"Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi murad ettim. Beni bilsinler diye mahlûkatı yarattım."(Keşfu`l-Hafa, C.2-5-132, H.No: 2016)İşte bu saklambaç oyununda Allah'i kalp gözleriyle! gördüğünü iddia edenler için cennette şarapırmakları, tomurcuk memeli yaşıt kızlar, Arap yarımadasında çokça popüler olan ve tadına doyumolmayan hurmalar vardır. Kişinin cennete veya cehenneme gireceği bu saklambaç oyunundasarfettiği başarıya bağlıdır. Bu oyunda Allah'i bulamayacak olan şanssız kişiler için ise Allahpeşinen kaynar kazanlar hazırlamış, işkence etsinler diye zebaniler yaratmış ve iğrenç besinleryedirmek için yine Arap yarımadasında yetişen zakkumlar hazırlamıştır. Allah, saklandığı haldekendisini görmediğini söyleyenler için hiç bir şekilde merhamet göstermeyecektir.Ortadaki problem ise bu saklambaç oyununda başarılı olmak ve Allah'in bize sunduğu iman testinigeçerek cennet vizesi almak yine bizim elimizde değildir. Allah imtihan halinde olan insanlarınarasında kafasının estiğini hem saptırabilmekte, hem de doğru yola yöneltebilmektedir. Allah Secdesüresinin 13. ayetinde beyan ettiği gibi kendisi istemiş olsaydı tüm insanları hidayete erdirir, doğruyola yöneltir ve cennete girmelerini sağlayabilirdi. Fakat ayettende görüldüğü gibi Allah cehennemiinsan ve cinlerle doldurmak için ant içmektedir;Secde-13 "Eğer dileseydik herkese hidayetini verirdik. Fakat benim, "Andolsun, cehennemi hemcinlerden hem de insanlardan dolduracağım" sözüm gerçekleşecektir."Şimdi bu ayetten sonra aklımıza ilk gelen sorular; Neden en merhametli, sevgi dolu bir Allah çoksevdiği kullarının "hepsine" doğru yolu göstermek istemez? Neden insanları yaratarak kendihallerine bırakır ve günü geldiğinde "kasten", yani "bilerek ve amaçlı" olarak doğru yola iletmediğiinsanları tüm öfkesi ile cehenneme gönderir?Buna karşılık müslümanlar "Allah'a iman etmekte veya inkar etmekte hür iradenizi kullanmadaözgürsünüz" demektedirler. Fakat üstteki örnek verdiğim ayetlerden de "çok açık ve net" bir şekildeanlaşıldığı gibi Allah dilediğini doğru yola iletebilir. Allah sırf cehennem dolsun boş kalmasın diyekişileri saptıracağını söylemektedir.90


Bir diğer ayette ise Allah doğru yola girebilme ihtimali olan insanların kalplerini mühürlediğini vehiç bir suretle önün izni olmadan doğruya yönelemeyeceğini bildirmiştir;Muhammed-16 "İşte bunlar, Allah'ın, kalplerini mühürlediği ve nefislerinin arzularına uyankimselerdir."Bir diğer ayette ise Allah bazı insanları lanetlediğini, onların gözlerini kör ve kulaklarını sağırettiğini bildirmiştir;Muhammed-23 “İşte bunlar, Allah'ın lânetleyip, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.”Elbette ki bu durum tüm kainatın yaratıcısı olduğunu, gelmiş geçmiş tanrıların en merhametlisi veen sevgili olduğunu iddia eden bir Tanrıya yakışır bir hal değildir. Ayette bahsettiği kişiler her nekadar da kötü insan olsalarda, onların kalplerini mühürlemek yerine, onları doğru yola sokmak,kalplerini açmak, Allah'in Kuran'da bahsedilen "en merhametli" sıfatına çok daha yakışır bir hareketolurdu. Örnek olarak bir hükümdar düşünelim. Hükümdar birinin bacaklarını kestiriyor vekoşamadığı için onu cezalandırıyor. Şimdi bu hükümdar psikopat değilde ne olabilir? Kuran'inmerhametli Allah'i neden bir psikopat gibi davranış sergiliyor?Bu bilmece, bir sonraki ayette mesuliyet'in Allah'tan insanlara geçmesi, yanı kalplerini kendilerikilitleyen kişilerin ortaya çıkması ile dahada karışık bir hal almaktadır;Muhammed-24 “Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var?”Şimdi kalpleri mühürleyen Allah mi? Yoksa kişi kendi kalbini kendi mi mühürlüyor? Apaçık belliki, bu iki ayet birbirleri ile kati surette uyuşmamaktadır. Kuran bazen aynı süre içerisinde kendiylebile çelişebilmektedir;Insan Suresi29-İşte bu bir öğüttür. Dileyen, Rabbine ulaştıran bir yol tutar.30-Allah'ın dilemesi olmadıkça siz dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm vehikmet sahibidir.31-O, dilediği kimseyi rahmetine sokar. Zalimlere ise elem dolu bir azap hazırlamıştır.Altını çizerek sunduğum 29 nolu ayette bir an hür irade'nin varlığını görebiliyoruz. Fakat hemenardından gelen ayette ise Allah kendi ile çelişmekte ve ayetten "sız isterseniz dileyin, Allahdilemedikçe o'nun rahmetine giremezsiniz" gibi bir anlam çıkmaktadır. Yine bu iki ayet birbirleri ilekatı surette uyuşmamaktadır. Üstte anlatılanlardan sadece bir tanesi doğru olabilir. Ya "dileyenrabbine ulaşabilir", ya da "O istemez ise bu iş olmaz". Çay ile yoğurt nasıl beraber gitmiyor ise, buiki ayette birbirleri ile uyuşmamaktadır..Burada akla gelen diğer bir soru ise şudur. Allah kastı bir şekilde kişilerin kalbini mühürlüyor veonları yoldan çıkarıyor işe, O halde yoldan çıkardığı insanları Allah neden cezalandırmak ister?Eğer doğruya yönelme seçeneği hür irademize ait ise, bu durumda üstte örneklediğim 32:13, 47:16ve 47:23 no'lu ayetler gerçeği yansıtmamaktadır. Şayet ayetler doğruysa ve Allah gerçektendilediğini yoldan çıkarıp dilediğini yola koyuyor işe, bu durumda da Allah'in kölelerine davranışbiçiminde büyük adaletsizlik var demektir.. Hayatımız Allah'in rehberliğiyle ve o'nun talimatlarınagöre şekil alıyor ise ortada beliren en ufak bir itaatsızlık ve inkardan biz insanlar suçlu görülemeyiz.Başımıza gelecek tüm olaylar, tüm kötülükler ve tüm iyilikler Allah tarafından önceden tayin91


edildiyse bu durumda sorumluluk bize ait değildir. Adil ve insaflı olan bir Allah, aynı zamandamantıksız olamaz.. Bu sadist düşünce tarzı, aşsağıdaki alıntıladığım ayet ile bariz bir şekildeçelişkidedir. Dilediği takdirde her insanı hidayete erdirebileceğini iddia eden, fakat aynı zamandabunu cehennemi doldurmak için yapmayacağını dile getiren bir Allah, bakınız aşsağıda kulağa vegöze hiçte samimi gelmeyen sözlerini nasıl dile getirmektedir;Al-i İmran-108 "Allah, âlemlere hiç zulüm etmek istemez."Bir üstteki paragrafı ve hemen üstte bulunan ayeti düşünerek yine bir hükümdar örneği vermekistiyorum. Bir hükümdar düşünelim.. Bu hükümdar ileride insanlara yapılacak işkenceler içinkaynar kazanları hazırlamış, kelle uçurmak için cellat ve zebanileri peşinen önceden ayarlamış,meydanda toplanan halka sesleniyor ve diyor ki, "Ben sizi bana itaat etmenizi sağlayacak, sizleridoğru yola yöneltecek güce ve insanı düşünce yapısına sahibim. Fakat bunu yapmayacağım ve herne kadar size zulüm etmek istemeşemde sizi şu arkada gördüğünüz kaynar kazanlarda cayır cayıryakacağım. Ben iste böyle merhametli bir hükümdarım."Karışıklık burda bitti mi? Elbette hayır. Allah bununlada kalmayıp, yoldan çıkardığı kişilerin işlerinive hayatlarını kendilerine güzel göstererek onların kafasını daha da karıştırmak istiyor. Sanki Allahyarattığı köleleri ile oyun oynamaktan zevk alıyor;Neml-4 "Şüphesiz, ahiret hayatına inanmayanların işlerini biz kendilerine güzel göstermişizdir de oyüzden bocalayıp dururlar."Rad-33 "Inkâr edenlere hileleri güzel gösterildi ve onlar doğru yoldan saptırıldılar. Allah kimisaptırırsa artık onu doğru yola iletecek yoktur."Dahası da var tabi. Tam üstteki ayetlere bakarak inanmayanların bocalamalarının Allah tarafındanolduğunu sandığımız bir anda, şeytan yine devreye giriyor ve Allah kendi ağzıyla dediklerini biranda yutuveriyor. Oysa inanmayanların içinde bulunduğu güzel durum Allah tarafından güzelgösterilmemiş, tam aksine şeytan tarafından güzel gösterilip süslenip püslenmiştir;Enam-43 "Hiç olmazsa onlara azabımız geldiği zaman yakarıp tövbe etselerdi ya... Fakat (onuyapmadılar) kalpleri katılaştı. Şeytan da yapmakta olduklarını zaten onlara süslü göstermişti."Enfal-48 "Hani şeytan onlara yaptıklarını süslemiş ve, "Bu gün artık insanlardan size galip gelecek(kimse) yok, mutlaka ben de size yardımcıyım." demişti."Nahl-63 "Allah'a andolsun, senden önceki ümmetlere peygamberler gönderdik. Fakat şeytan onlaraişlerini güzel gösterdi. O, bugün de onların dostudur ve onlar için elem dolu bir azap vardır."Üstte ki çelişen ayetlere bakarak sağlıklı bir şekilde şu sonuçları çıkartabiliriz;1-Hz.Muhammed önceki ayetlerde ne yazdığını unutarak bu hataya düşüyor.2-Allah boya badana işlerinde Şeytanla işbirliği yapıyor.3-Allah fırçayı sallarken desteksiz sallıyor.Üstteki seçenekler arasından hangisinin akla daha yatkın ve doğru olduğunu kişinin "Hür İradesine"bırakıyorum. İşte benim hür irade anlayışım, iste Tanrı Allah'in. Karar sizin.92


8-Allah Herşeyi Bilebilir mi?Bilindiği gibi islam inancına göre Tanrı Allah'ın herhangi bir şeyin meydana gelmesini Ezeldedilemiş olmasına KADER, buşekilde Tanrı Allah tarafından olmasını dilenen şeyin zamanıgeldiğinde meydana gelmesine ise KAZA denir.Bu inanca göre Evren, Dünya ve İnsanlar yaratılmadan önce Tanrı yaşanacak herşeyi belirlemiş,olmasını dilemiş, Levh-i Mahfuz'una yazdırmış ve o istenen şey zamanı geldiğinde meydana gelmişve gelecektir. İslam inancına göre herhangi bir şeyin meydana gelmesi için Tanrı Allahın iradesişarttır dilemediği hiçbirşey meydana gelemez.KAZA ve KADER Hakkında İslami GörüşlerA-Ehl-i Sünnetin görüşüSunnilik yani Ehl-i Sünnete göre insan, belli ölçülere göre hareket eden hür bir varlıktır. O, işlerinikendi irade ve ihtiyariyle yapar. Zorunlu fiiller dışında kendi isteğine bağlı olarak yaptığı işlerinemir olanlarından mükâfat, yasak olanlarından ceza görecektir. Allah'ın teklifleri, sevap ve ikabınıgerektirecek işler bellidir. İnsan bunları seçme ve yapmada serbesttir.İnsan kendi irade ve ihtiyariyle yaptığı zorunlu olmayan fiillerden, başka bir deyimle, isteğe bağlıolarak seçimini kendi kendisinin yaptığı işlerden sorumludur. Bu fiillerin tümü teklif dairesine girer,sevap veya ikabı, mükâfat veya cezayı gerektirir.İnsanda yaratma vasfı yoktur. O, fiilini seçme hürriyetine sahiptir. İnsanın seçimine göre yaratmaAllah'a aittir. İnsan ancak kâsibtir, müktesiptir, fiillerini kesb eder, kazanır.B-Cebriyenin görüşüEhl-i Sünnetin dışında yer alan Cebriye'ye göre insan fiillerinde yaptığı işlerde mecburdur. İnsanıniradesi, gücü yoktur. O fiillerini zorunlu olarak yapar. İnsanın fiilleriyle münasebeti, çöpün rüzgârlaolan münasebeti gibidir. Fiiller insana nispet edilir. Kulların hareketleri cansız varlıkların hareketlerigibidir. Kulun fiillerinde ihtiyar sahibi olması, mucit ve halık olmasını gerektirir. Halbuki yaratıcılıkyalnız Allah'a aittir.Bu fırka, kaza ve kaderi nazara alarak kulun fiillerini yapmada mecbur olduğu görüşünü ilerisürmüştür. Bununla Allah Tealâyı acizden tenzihe çalışırken diğer taraftan Allah Tealâya zulümisnat etmişlerdir.C-Mutezile’nin görüşüMutezile, Cebriyenin görüşünün tam tersini savunur. Mutezileye göre insan irade ve güç sahibidir,kendi fiillerinin yaraticisidir. Onlara göre insan, kendi fiillerini yaratirsa ancak hür ve sorumlu olur,ceza ve mükâfat ancak böyle tahakkuk eder.Mutezilenin bu konudaki görüşünde aşiriliga gittigi görülüyor. Gerçekte insan cüz'i bir iradesahibidir. Allah’ın bahşettiği bir kudretle fiillerini yapar; ama asla yaratıcı değildir, kendi fiillerininhalıkı olamaz. İnsan dilediğini seçme ve yapma hakkına sahiptir. Ama hiç bir zaman mutlak iradeve mutlak güç sahibi değildir.93


Hangisi Doğru?Görüldüğü gibi, İslami ekoller arasında KADER ve KAZA ile ilgili görüş birliği yoktur. Ehl-iSünnetin bu konudaki görüşüne göre insanın bazı konularda iradesinin olduğu kabul edilmektedir.Oysa Kuranda ki ayetlere bakıldığında islam inancında insan iradesi sözkonusu değildir. Olan veolacak bütün olaylar evren ve insanlık yaratılmadan önce Levh-i Mahfuz'da yazılmış ve günügeldiğinde de bunlar olacaktır.Kader ve Kaza inancına göre daha insanlar yaratılmadan önce her insanın yapacağı iyilikler,kötülükler ve hertürlü davranış Tanrı Allah tarafından yazılmış yani cennetlik olanlar vecehennemlik olanlar önceden belirlenmiştir. Eğer bunlar yani insanların yapacakları öncedenyazılmışsa peygamber göndermenin anlamı nedir? Tanrı, dinlerin iddia ettiği gibi herşeyi biliyorsa,dünyanın bu halini, dinlerin sebep olduğu acıları, işlenecek suçları, çekilecek acıları, tecavüzleri,köleleştirmeleri, katliamları da bilip ve daha bunlar ortada yokken kasten yaratmış demektir. TanrıAllah herşeyi biliyorsa sonucu önceden belli olan bu sınavın anlamı nedir?Tabiki bu mantıksızlığı farkeden islam alimleri çareyi ayetlerdeki kesin hükümleri gözardı ederekve kendilerince yorumlayarak insanın yaptıklarından belli ölçülerde sorumlu olduğunu idda etmektebulmuşlardır. Ehl-i Sünnet görüşü bu mantıkla oluşturulmuştur.Peki insanın yaptıklarından sorumlu olması nasıl mümkün olabilir? Elbette insanın özgür iradesi ileyaptıklarını Tanrı Allahın bilmemesi ile bu mümkün olabilir. Aslında kuranda bazı ayetlerde kiifadeler Tanrı Allahın geleceği bilmediğini göstermektedir.İşin garibi Sunni görüşünü de, Cebriye görüşünü de destekleyici ayetleri Kuranda bulmakmümkündür. Yani İslam inancının ve Kuranın biryığın çelişkisinden biride budur. Bazı ayetlere göreTanrı Allah geçmişi, geleceği, olmuş ve olacak herşeyi bilen ve olan herşey onun iradesine bağlımutlak güç sahibi olarak anlatılırken, gene Kuran'da ki bazı ayetlerde Tanrı allahın gelecektenhabersiz olduğu ve geleceği bilemediği vurgulanmaktadır.Tevbe-16 “Allah sizin cihad ettiğinizi bilinceye kadar terkedileceğinizimi zannediyorsunuz? Allah,Resulu ve Müminler dışında samimi dost edinip edinmediğinizi Allah bilinceye kadar serbestbırakılacağınızı mı düşünüyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”Arapçası: “Em hasibtum en tutrekû ve lemmâ ya'lemillâhullezîne câhedû minkum ve lem yettehızûmin dûnillâhi ve lâ resûlihî ve lâl mu'minîne velîceh(velîceten), vallâhu habîrun bi mâta'melûn(ta'melûne).”“lemmâ” arapcada ki kulanımı “Geçmişte olmadı ama bundan sonra olabilir” anlamındadır.Yani bu ayette Allah şimdiye kadar bilmedi bundan sonra bilebilir anlamında kullanılmıştır. AyetteAllah ne yaptığınızdan haberdardır denmekte dikkat edin ne yapacağınızdan değil ne yaptığınızdanhaberdardır denmektedir. Bu ayete göre Tanrı Allah insanın yaptığı şeyleri önceden bilememekteancak bu işler yapıldığı anda haberdar olmaktadır.Diyanet Eski Meali: “Allah, içinizden cihat edenleri; Allah'tan, peygamberinden ve inananlardanbaşka sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan sizi kendi halinize bırakacak mı zannediyorsunuz?Allah işlediklerinizden haberdardır. .”Tabi bu ayetteki Allahın geleceği bilmediğini gösteren anlam Mealcileri rahatsız etmiş bu nedenleanlamı çarpıtılarak meal edilmiştir. Yukarıda ki Diyanet mealinde “Allah bilinceye kadar” cümlesi94


“ortaya çıkarıncaya kadar” şeklinde meal edilerek ayetteki gerçek anlam örtbas edilmiştir. MalesefKuranda pekçok ayet bu şekilde gerçek anlamlarından farklı meal edilerek ya kuranda ki çelişkilerörtbas edilmekte yada gene gerçek anlamından farklı meal edilerek olmayan mucizelerüretilmektedir. Bu ise gerçekte insanları kandırmaktan ve dini olduğundan farklı göstermektenbaşka bir şey değildir.Diğer örnekleri görelim.Hadid-25 “Andolsun, biz elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve beraberlerinde kitabı ve mizanı(ölçüyü) indirdik ki, insanlar adaleti yerine getirsinler. Kendisinde müthiş bir güç ve insanlar içinbirçok faydalar bulunan demiri yarattık (ki insanlar ondan yararlansınlar). Allah da kendisine veResûllerine gayba inanarak yardım edecekleri bilsin. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, mutlak güçsahibidir. “Ali İmran-140 “Eğer size (Uhud'da) bir yara dokunduysa bunun bir benzeri bir yarada (Bedir'de)Mekkelilere dokunmuştu. Biz bu günleri insanların arasında dönüp dolaştırırız. Bunu allahmüminleri bilsin ve sizden (bunu anlatacak) şahitler alsın diye yaparız. Allah zalimleri sevmez.”Diyanet Meali“Eğer siz (Uhud’da) bir yara aldıysanız, şüphesiz o topluluk da (Müşrikler deBedir’de) benzeri bir yara almıştı. İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürürdururuz. (Bazen bir topluma iyi ya da kötü günler gösteririz, bazen öbürüne.) Allah, sizden imanedenleri ayırt etmek, sizden şahitler edinmek için böyle yapar. Allah, zalimleri sevmez. “Ali İmran-142 “Allah sizden cihat edenleri öğrenmeden ve yine sabredenleri öğrenmeden, yoksacennete gideceğinizi mi zannediyorsunuz?”Diyanet Meali “Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yinesabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?”Yokarda ki örneklerde de görüldüğü gibi Kuranın bu ayetlerinde açıkca Tanrı Allahın geleceğibilemediği ancak olaylar olduktan sonra öğrendiği vurgulanmaktadır. Oysa Kuranın pekçokayetinde vurgulanan ve Kader olarak isimlendirilen, inanışa göre geçmiş ve gelecek tüm olaylar vevarlıklar Allah katında bulunan Levh-i Mahfuz'da yazılı bulunmaktadır. Şimdi bu ayetlere örneklergörelim.Hadid-22 "Yeryüzünde ve sizin başınıza gelen her hangi bir olay yoktur ki, biz onu yaratmadanönce o, kitapta (Levh-i Mahfuz’da) bulunmasın. Doğrusu bunu bilmek Allah'a kolaydır."Zumer-62 “Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekildir.”Saffat-96 “Oysa Allah sizi de, yaptığınız şeyleri de yaratmıştır.”Evet baştaki soruyu tekrar edelim hangisi doğru? Kurana göre Tanrı Allah herşeyi bilen taktir edenve önceden belirleyen mutlak güç (Hadid-22, Zumer-62, benzeri pekçok ayet) ve gene Kurana göreTanrı Allah geleceği bilemez (Hadid-25, Ali İmran-140,142, benzeri pekçok ayet) insanları kendineinanmaya teşvik eder, insan inanırsa cennete, inanmazsa cehennemine göndermeyi vaat eder.Malesef Kuran'da kesin olarak açıklanan çok az şey var. Hiç bir şey tam değil aslında. Bir tek alkolve domuz gibi bazı konularda bütün müslümanlar ortak bir payda da buluşuyorlar. Diğer konulardaise, yine hepsi ya hadislerden yada kuran'dan yararlanıyorlar ama Kuran yada hadislerden çıkan95


sonuçlar kesin bilgi içermediği için kendini alim gören herkes kendi kafasına göre yorumlamış.Allah her şeyi bilir mi sorusu içinde yine aynı şey geçerlidir.İslam İnancına göre Kuran Tanrı Allah kelamıdır ve hiç değişmemiştir. Buna inananlara sorulmasıgereken sorular ise şunlar;1-Eğer Kuran Allah kelamı ise bu çelişkileri nasıl açıklarsınız?2-Geleceği bilip bilmediğinden emin olmayan bir Tanrı sizce gerçek olabilir mi?3-Eğer Tanrı Allah geleceği bilemiyorsa bu gücünün sınırlı olduğu anlamına gelmez mi?4-Tanrı Allah'ın geleceği bilememesi zamandan ve Mekandan münezzeh olmadığı anlamına dagelmiyor mu?Bu soruların cevabını aramaya başladığınız an sorgulamaya da başlamış olursunuz. Sonuç olarakislam kendi içinde bir çok çelişki içerdiği için müslümanların bu kadar farklı mezheplere, bu kadarfarklı cemaatlere ayrılması, hatta aynı cemaat içinde bile farklı görüşlerin olması hep Kuran'da kibutarz çelişkilerden kaynaklanmaktadır.9-Merhamet Sahibi! Tanrı AllahMerhamet, sözlüklerde “bir kimsenin veya bir başka canlının karşılaştığı kötü durumdandolayı duyulan üzüntü, acıma duygusu” olarak tanımlanmaktadır.Merhamet duygusu tüm canlılara sevgi ile yaklaşma, onları kötülüklerden koruma ve kurtarma, zordurumlarında yardım etme, bağışta bulunma, affetme gibi iyi huy ve davranışların başlıca nedenidir.İslam inancına göre bu duygunun kaynağı Tanrı Allah'tır. İnsanlardaki merhametin Tanrı Allah'ınrahmet ve merhametinin bir tecellisi ve bir yansıması olduğuna inanılır.Kuran'da Tanrı Allah'ın en önemli niteliklerinden birisi olarak merhametli olması vurgulanır. Buniteliğini ifade eden Rahman ve Rahim kelimeleri Kuran'da Allah ve Rab adlarından sonra en çokanılan adlar olması, Tanrı Allah'ın merhamet niteliğinin önemini ve sonsuzluğunu göstergesi kabuledilmektedir. Tanrı Allahın merhamet sahibi olması nedeniyle insanları besleyip büyütüğü,ödüllendirdiği, nimetler bağışladığı, suçları affettiği ve peygamberler yollayarak doğru yolugösterdiğine inanılır. Kuran'a göre Tanrı Allah'ın rahmeti herşeyi kuşatmış (Araf-156),merhametlilerin en merhametlisi (Araf-151) ve merhamet edenlerin en hayırlısı (Mümin-109) gibinitelikleri olduğu anlatılır.Tanrı Allahın marheti hadislerde de anlatılır; Tanrı Allah'ın merhametinin büyüklüğünü veinsanlardaki merhametin kaynağını olduğu bir hadis'de şöyle anlatılır: "Allah merhametini yüzparçaya ayırdı, doksan dokuz parçasını kendi yanında tuttu, bir parçasını yeryüzüne indirdi. İşte bubir parça rahmet sebebiyle yaratıklar birbirine merhamet eder. Hatta yavrulu hayvan, bir tarafınıincitir endişesiyle ayağını yavrusundan sakınır" (Buhari, Edeb, 19, Müslim, Tevbe, 17).Görüldüğü gibi Kuranda ve hadis kaynaklarında Tanrı Allah sonsuz merhamet sahibi ve çokbağışlayıcı olarak tarif edilir bunla ilgili çok sayıda Ayet ve Hadis mevcuttur. Peki sonsuz merhametsahibi ve çok bağışlayıcı Tanrı Allah'ın sırf cehenneme göndermek ve işkence yapmak için varlıklaryaratıp sonra da bununla övünmesini nasıl açıklayacağız?96


Hud,118-119 ''Rabbin dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. FakatRabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir. Zaten onları bununiçin yarattı. Rabbinin, “Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem insanlardan (suçlularla)dolduracağım” sözü kesinleşti.''Bu ayette açıkça insanların bir kısmına merhamet ederken, merhamet etmediği insanlar dayarattığını ve bunların cehennemlik olduğunu ilan ediyor, üstelik cehennemi silme suçlu insanlarladolduracağına dair birde and içiyor, tanrı nasıl and içer?, neyin adına and içer? bunlar Tanrı Allah'ınmuğlakta kalan ve Kur'anda açıklanmayan yönleridir. Nasıl bir merhamettir ki kendi yarattığı veözellikle kaderini belirlediği insanları daha yaratmadan cehennem azabına mahkum ediyor. Bunamerhamet mi denir yoksa sadislik mi?Kuran’a göre, Hıristiyanlar, Museviler, Budistler, Hindular, Çok-Tanrılı Dinlerin mensupları,Şamanistler veya hiç bir dine bağlı olmayan Ateistler, Agnostikler, Deistler ve Panteistler gibiislam dışı dinler ve felsefi akımların mensubları ne kadar temiz kalpli olursa olsunlar, insanlarave hatta insanlığa ne kadar değerli hizmetlerde bulunmuş olursa olsunlar, isterlerse ömürleriboyunca hiç kimseye en ufacık bir zarar vermemiş olsunlar. Eğer İslam dininden haberleri varsa veİslam’ı öğrenmek imkânına sahipken yine de müslüman olmadılarsa cehennemde sonsuza kadar hiçbitmeyecek bir ateşte yanacaklar. Bu insanların suçu sadece ve sadece inanmamak! İnanmayankadar kendine inandıramayanın da suçu yokmudur? Bumudur merhamet sahibi olmak?Kuran diyor ki,ömrünü insanlığa hizmet ederek geçirmiş bu satırları okumanı sağlayan buluşlaryapmış ama islamı tanıdığı halde inanmadığı için cehenneme atılan bu insanlar sonsuza kadaryanacak, böğrü ve sırtı ateşle dağlanacak, irinli sudan içirilecek, kafasına kaynar sular dökülecek,derisi yanacak yok olacak, her defasında yeni bir deri örtülecek vücuduna ve tekrar yakılacak.bunlar sonsuza kadar, hiç bitmeden devam edecek. Sadece inanmadılar diye! Bumudur Rahmanve Rahimlik!Herşeyi yoktan var eden, inanan-inanmayan bütün insanları da yaratan, sonsuz rahmet sahibi TanrıAllah’nın böyle şeyler yapacağı hiç aklınıza sığıyor mu? Ama Kuran işte tam da bunları söylüyor,Bakara-39 “İnkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte bunlar cehennemliktir.Onlar orada ebedî kalacaklardır.”Nisa-56 “Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri biz ateşe atacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabıtatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm vehikmet sahibidir.“Beyyine-6“Şüphesiz, inkâr eden kitap ehli ile Allah’a ortak koşanlar, içinde ebedî kalmak üzerecehennem ateşindedirler. İşte onlar yaratıkların en kötüsüdürler. “Hacc,19-20-21-22 “İşte iki hasım taraf ki, Rableri hakkında tartışmaya girmişlerdir. Bunlardaninkar edenler için ateşten giysiler biçilmiştir. Başlarının üstünden de kaynar su dökülür. Onunla,karınlarının içindekiler ve derileri eritilir. Onlar için bir de demirden topuzlar vardır. Her ne zamancehennemden, o ızdıraptan çıkmak isteseler, oraya geri döndürülürler ve onlara, “Tadın yangınazabını” denilir.”Fatır-36“İnkar edenlere cehennem ateşi vardır. Ölümlerine hükmedilmez ki ölsünler kendilerindencehennemin azabı da hafifletilmez. Her inkarcıyı böylece cezalandırırız.”97


Fetih-13“Kim Allah’a ve Peygambere inanmazsa bilsin ki, şüphesiz biz, inkârcılar için alevli birateş hazırladık.”Görüldüğü gibi eğer bu insan iman sahibi değilse iyi ve yararlı işller yapsa da sonsuza kadarcehennemliktir Kuran’da pekçok ayette açık seçik söylenen insanların cennetlik olmasının ön şartıAllah ve peygamberine inanmak yani müslüman olmaktır. Üstelik Kurana göre Müslümanolmayanların yaptıkları iyi işler de boşadır!Tevbe-17 "Kâfirlerin cami yapmaları ve diğer bütün (iyi) işleri, boşa gidecek, Cehennemde sonsuzkalacaklar."İbrahim-18 “Rablerini inkar edenlerin işleri, fırtınalı bir günde, rüzgarın şiddetle savurduğu külebenzer; yaptıklarından hiçbir şey elde edemezler. İşte bu uzak sapıklıktır”.Furkan-23 “Onların yaptıkları her bir (iyi) işi ele alırız, onu saçılmış zerreler haline getiririz(değersiz kılarız).”Kehf-103, 104 “De ki: Amelleri en çok boşa gidenleri size bildirelim mi? Onların dünya hayatındaçalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel işler yaptıklarını sanıyorlardı.”Hud-16 “İşte onlar, kendileri için âhirette ateşten başka bir şey olmayan kimselerdir. (Dünyada)yaptıkları şeyler, orada boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmakta oldukları da boş şeylerdir.“Bakara-217 “......İçinizden dininden dönüp kafir olarak ölen olursa, bunların işleri dünya veahirette boşa gitmiş olur. İşte cehennemlikler onlardır, onlar orada temellidirler.”İnsanlığa hizmet etmiş ve yardımseverliği ile tanınan; sanatcı, bilim adamı, siyasetci, futbolcu, vb...tanınmış fakat müslüman olmayan pekçok insan vardır. İşte Tanrı Allah Kuran'da bize diyor ki,bunların hepsi ebedî cehennemde yanacak! Buna merhamet denebilir mi?ARAF-64 “Onu yalanladılar; biz de onu ve gemide beraberinde olanları kurtardık, ayetlerimiziyalan sayanları suda boğduk, çünkü onlar kör bir milletti.”Bu ayete göre gemiye binenler hariç tüm bir millet suda boğuluyor. Millet demek yani doğmuşudantutun aklı başında olmayan çok yaşlı kimselere kadar herkezi kapsar. Bu ve benzeri ayetleri TanrıAllah kelamı kabul edenlere soruyorum. Katliam yapan Tanrı Allah merhamet sahibi olaraknitelenebilir mi?Bebekler, cocuklar, özürlüler ve yaşlı kimseler yani suç ve günah sahibi olamayacak akli yetrliliğiolmayanların suçu nedir? Bebekler alttaki hadise göre müslüman doğmakta olduklarına göreöldürülme nedenleri nedir? Katliam yaptığını söyleyen bir Tanrı gerçek olabilir mi?“Her dogan çocuk muhakkak Islâm fitrati üzerinedogar; sonra anasiyle babasi onu yehûdî yâhudnâsranî, yâhud mecûsî yaparlar... Allah'in yarattigi bu Islâm ve tevhid seciyyesini sirk ile tebdiletmek muvâfik degildir. Bu Islâm ve tevhid dîni, en dogru bir dindir...” (Buharî'nin EbûHüreyre'den rivâyeti için bkz: Diyânet Isleri Baskanligi Yayinlari Sahih-i Buharî MuhtasariTecrid-i Sarih Tecemesi, Cilt IV, sh. 529, Hadîs no. 664)98


10-Tanrı Allah'ın İnsan Psikolojisinden Haberi var mı?Allah ya kendi yarattığı insanın psikolojisinden habersiz!,yada insanı defolu yarattı!farketmedi yadafarketti ama iş işten geçmişti!Kur'anda ayetlere bakarsanız hep düz bir mantık vardır yada çoğu bir sürü sorulara neden olacakşekildedir, herkez aynı sonuca varamaz. köle ve cariyelerle ilgili ayetlerde onların düşüncelerininbir önemi olmadığı ima edilir yada açıkça belirtilir, onlar özgürlükleri ellerinden alınırken sanki tümduygu ve düşüncelerindende sıyrılmış gibi ele alınır ''köle ve cariye olan, artık insan değilde başkabir şeye anında dönüşmüş ,değişim geçirmiş'' gibidir.Tabiki savaş esiri olarak insanlar başlarına neler gelebileceğini, heleki o dönemde az çok tahminedebilirler!ancak en son, en mükemmel ve evrensel bir din ve onun Allahı insanların psikolojisinibilerek ,daha en başından bu kölelik ve cariyeliği ayetlerle kaldırdığını bildirebilecekken bunuyapmamış köle ve cariye satışından savaşların finansmanına bile destek almış!Kadınlarla ilgili ayetlerdede, benzer şekilde insan psikolojisi gözardı edilmiştir!eşlerini birçok kadınla paylaşmak zorunda kalan,miras ve şahitlikte hiçe sayılan kadınında duygu vedüşüncelerine önem vermenin gerekli olmadığı şeklinde!Genel olarak bakıldığında ise, baştan suçlayıcı ifadelerin olduğu ayetler insan psikolojisine bencetamamen terstir!Hac-66 "Sizi dirilten,sonra öldüren,sonra yine diriltecek olan O'dur. İnsan kesinlikle çoknankördür."Dikkat edilirse bir genelleme yapılmıştır, oysa tüm insanları yarattıysan nankörlüğü onlara senverdiysen ve zaten daha baştan nankörsünüz dersen psikolojik olarak insan ''nankörmüşüm bunubeni yaratan söylüyor o zaman bunu engellemem elimde değil''diye düşünür, üstüne gidip engelolmaya çalıştıkça yani dikkatini ona verdikçede, bu nankörlük edeceği olaylarla daha çok karşılaşır!bu tip şeyleri çeker! sonrada kendini suçlamaya devam eder, çünkü bu ısrarla kafasına sokulmuştur!Bunun gibi pek çok ayet daha baştan insanı suçlayıcı bir tavır içindedir! Kısaca Allah insanpsikolojisinden bihaberdir yada ne yaptığının çokta farkında değildir!Nisa-74 "Allah yolunda dünyayı ahirete tercih edenlerle savaş. Kim Allah yolunda savaşırda,öldürülür ya da galip gelirse bilsin ki, biz ona büyük bir mükafat vereceğiz."Dünyayı ahirete tercih edenlerle bile savaş öğütlenmiş; iyide bu yer bir sınav yeri değil miydi?dünyayı ahirete tercih edenlerede ''huzuruna geldiklerinde, neden? diye sorarsın bu öfke bu şiddetniye? ''Dünyayı tercih edebilirler ama bu genel kanı niye? ve böyle bir tercih, neden savaş sebebioluyor? insan psikolojik olarak ,yaşadığı yeri severse daha iyi adapte olur, dünyayı sevmesi deadaptasyon için gerekli, ama Allah bu dünya sevgisini gerek görmüyor anlaşılan!Bakara-260 "İbrahim de bir vakit:''Ey Rabbim ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster''demişti. Rabbide ona ''ölüleri dirilteceğime inanmadın mı?''diye sormuş, İbrahim de: ''Evet inandım, amakalbimin iyice emin olması için istiyorum'' demişti. Bunun üzerine Allah buyurdu ki:''Dört kuş al.Onları kendine alıştır. Sonra her dağın üzerine onlardan bir parça koy. Sonra onları çağır. Koşaraksana gelecekler. Bil ki, Allah'ın herşeye gücü yeter ve her işinde hikmet vardır''.99


Bu ayette aslında insan psikolojisine çok güzel bir örnektir; İbrahim güya seçilmiş birpeygamberdir, bu görevi kabul etmiştir ,ama görünen o ki görsel teşvik unsuruna ihtiyaçduymaktadır, görsel olarak öğrenme ve hafızaya alma gibi unsurlara oda sahiptir ve psikolojikolarak bunada ihtiyaç duymaktadır ve Allahın gücüne kanıt olarak bunu istemektedir, oysakonuştuğu herhangi biri değil ''Allahtır!''ama heyhat insan psikolojisi devrededir!Bu ayette dikkat çeken diğer bir nokta Allahın, İbrahim peygamberin bu isteği karşısında birazşaşırmış görünerek; ''ölüleri dirilteceğime inanmadın mı?'' diye sorabilmesidir ve bu soruda onunkendi yarattığı insanın psikolojisinden bihaber olduğunun bir göstergesidir ki kendi seçtiğipeygamberi bile ondan kanıt isteyerek kalbindeki şüpheleri gidermek isterken, tüm insanlardan(hatta gelecek nesillerden bile!) birebir kanıt istemeden şüphelerinden kurtulmalarınıbeklemektedir!Bakara-155 "Biz sizi korku, açlık, mal, can ve ürünlerden eksiltmek suretiyle kesinlikle sınarız.Sabredenleri müjdele."Bu ve benzeri ayetlerse insanda strese neden olan ayetler, bu stres hali ise insan psikolojisi içinçokta yararı olan birşey değil, devamlı bir beklenti ve yanında stres hali insanı gergin ve öfkeliyapar. Allahın böyle bir sınama yolu seçerken karşılığında sabır beklemesi ve sabredenlere olanmüjdenin belirsizliği sözkonusu iken, sabrın nereye kadar olacağının belirsizliğide stresi körükleyenbir unsurdur, ama Allah için önemli olan insan psikolojisi olmadığı için yine onun tarafındangözardı edilen şey olmuş görünmektedir!Yusuf-33 "Yusuf ''Ya Rabbi, hapis benim için bunların beni yapmaya çağırdıklarından daha iyidir.Eğer tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan onların arzularına uyar ve cahillerden olurum'' diye duaetti."Yusuf Allahın seçkin kullarındandır! ve ayete göre istediği şey kendisine kurulan tuzaklarınuzaklaştırılması ve ayet şartlı bir ifade ile devam ediyor ''Eğer tuzaklarını bendenuzaklaştırmazsan onların arzularına uyar ve cahillerden olurum'' insan psikolojisi yinedevrede!, Allahın seçkin kulu Yusuf, şartlı istek belirtmekte ve nedense seçkin kullar yadapeygamberler için sonsuz tolerans var! ama kullara gelince öğütlenen sabırdır! oysa seçkin kul yadapeygamber yada herhangi bir insan herne olursa olsun insan psikolojisi hep devrededir ve çalışırdurur.Yusuf-34 "Rabbi de onun duasını kabul edip, kadınların tuzaklarını ondan uzaklaştırdı. KuşkusuzO, herşeyi işiten ve bilendir."Demekki Allah, seçkin kulu Yusuf peygamberinin duasına anında karşılık verdi ve bu tuzaklarıondan uzaklaştırdı! Allah insan psikolojisinden bihaber ki, ona öyle buna böyle rastgele davranışsergileyebiliyor!Konuyu özetlersek Tanrı Allah yarattığı insanlara karşı sözde rahman ve rahimdir yani sonsuz birmerhamet sahibi olduğunu ifade edilir ama ayetlerden de görüldüğü gibi daha insan psikolojisindenhaberdar değildir.Tanrı Allah Hz.Muhammedin zihninde yarattığı hayali bir varlıktır. Bu açık gerçeği kabulederek konuyu değerlendirdiğimiz de Tanrı Allahı yazdığı ayetlerde konuşturanMuhammed'in İnsan psikolojisinden anlamadığı sonucuna rahatlıkla varabiliriz.100


İSLAM VE KURAN EVRENSEL Mİ?1-İnsan Hakları, Eşitlik ve KuranEşitlik İlkesi İnsan Hakları beyannamesinde şu şekilde yer alır;” Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken,mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin [...] bütün haklardan ve bütünözgürlüklerden yararlanabilir. “Aynı şekilde, 1982 Anayasasının 10’uncu maddesinde de;“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep, ve benzeri sebeplerleayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaztanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlikilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”Şimdi gelelim Kurana,Kuranda ise yaradılıştaki farklılıklar birer ayrıcalık olarak ifade ediliyor ve eşitsizlik normal birdurum olarak görülüyor.Enam-165 “Verdikleriyle denemek için sizi yeryüzünün halifeleri kılan ve kiminizi kiminizederecelerle üstün yapan O’dur.”Yani, kiminin zeki, kimin aptal, kiminin güzel , kiminin çirkin olması tamamen Allah’ın iradesisonucu ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde Kuranda pek çok surede de Allah dilediğinin rızkını genişletipdilediğininkini azalttığını (Rum-37), dilediğini doğru yola ilettiğini (Bakara-213) söylemektedir vegelir dağılımındaki adaletsizlik Tanrısal yazgı (Zuhruf-32, vb...) olduğu dilegetirilmektedir.Ayrıca, köleler Kurana göre aşağı bir sınıfı oluşturan tabakayı temsil etmektedir.Nahl-74 “Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile, kendisineverdiğimiz güzel nimetlerden gizlice ve açıkça sarfeden (hür) kimseyi misal gösterir: Hiç bunlareşit olur mu? Övülmeğe layık olan Allah’tır, fakat çoğu bilmezler.”Rum-28 “Allah size kendinizden bir misal vermektedir: size verdiğimiz rızıklardan, emrinizdebulunan kölelerinizin de eşit surette hak sahibi olmalarina razı olur musunuz, ve birbirinizisaydığınız gibi bu ortaklarınızı sayar mısınız ki [...] bize ortak koşulmasina razı olasınız?”Kölelik günümüzde tarihe karışmış bir uygulamadır, fakat çağlara hitap ettiği söylenen Kurankölelik uygulamasını kaldırmamış, insanı mal konumundan insan konumuna getirmemiştir.İslam dini köle azat etmey teşvik eder ancak kölelik uygulamasını kaldırmayarak eşitlik bakımındanönemli boşluklar, ihlaller yaratmıştır. İndiği dönemde kölelik önemli bir iş gücü olsa da geleceğindünyasına da bir mesaj aktaracağı söylenen Kuranda bu konuda taviz verilmesi normal mi?Örneğin Kuranda bazı ayetlerde kölelere iyi davranılması gerektiğine dair hükümler de vardır, fakatbunlar köleler lehine değil, köle sahiplerinin yararına olmak üzere koymuştur; sırf köleler,101


efendilerine karşı başkaldırma gereğini duymasınlar ve iyi hizmet versinler diye! Böylece kölelere,eşitsizlikten doğma durumlara tahammül olasılığını sağlamıştır. Fakat, insan haysiyetiyle ve kişininsağlık durumuyla bağdaşmayan kölelik kuruluşunu kökten yok etmemiştir.Bu konuda islamcı savunması Tanrı Allah'ın bu durumu yavaş yavaş kaldırmak istediği vekaldırdığı söylenir, buna kuran'da ki köle azat etme gibi hükümler koymus olmasını kanıt olaraksunarlar. Ancak bu savunmayı yapanlar, Tanrı Allah'ın köle edinmeyi yasaklamadığı için, köleazatetmenin köleliği bitirmeyeceğini hatta köle azat edenlerin yerlerine yeni köleler edinmekisteyeceklerinden köle ticaretini canlandıracağını gözardı etmektedirler. Kuran'da köle azat eden birkimsenin yeniden köle almasına engelleyen hiçbir hüküm yoktur. Düşünün bir ayetle 1,5 milyarMüslümanı domuz yemekten men eden, aşamalı birkaç ayetle içki yasaklayan Tanrı Allah, kölelikgibi insan onurunu ayaklar altına alan bir uygulamayı yasaklamamış, yoksa Tanrı Allah insanlığıkölelik ayıbından bir anda kurtacak güçte değil mi?Benzer soruları cariyelik uygulaması için sorabiliriz, Kuranda cariye kelimesini karşılamakamacıyla ellerinizin altındakiler, halayıklarınız gibi tuhaf ve aşağılayıcı ifadeler yer alıyor.Nisa-24 “Savaşta tutsak olarak ellerinize geçen cariyeler dışında, evli kadınlarla evlenmenizharamdır.....” (Ayrıca bkn : Mearic 29-30)Cariyelerin arapların cinsel ihtiyaclarını karşılamak üzere bir hak olarak tasvir edildiği açıkcagörülmekte, bu konular daha sonraki konularda detaylı inceleneceği için şuan daha fazla ayrıntıyagirmeye gerek görmüyorum.Gelelim eşitlik ilkesinine en önemli vurgusuna, kadın erkek eşitliği. Kuranda cağdaş anlayışlauyuşmayan kadın-erkek ayrımına ,erkeklerin üstünlüğü vurgulayan hükümlere sıkça raslanmaktadır.Kuran'da insanlığa seslenişler sürekli erkek üzerinden yapılmakta, kadınları aşalayan, küçükdüşüren bol miktarda hükümler ve tanımlar bulunmaktadır. Kurana göre şahitlikte 2 erkek veya 1erkek 2 kadın olması gerekir. Miras dağıtımlarında ise kardeşlerde erkeğe 2 pay düşerken kadına 1pay düşmektedir.Bakara-282 “........Şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve ikikadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir.....”Nisa-34 “Erkekler, kadınlardan üstündür, çünkü Allah onları bir çok şeylerde kadınlardan üstünetmiştir.........”İslamcılar tarafından sürekli aşağılanan, cahiliye diye tanımlanan devirde kadınlar daha yüksekhaklara sahipti, kadınlar erkekler gibi eşini boşama hakkına sahipti, sadece erkeğin kadınayaptırımların bahsedilmiyordu. İslam ise kadını boşama hakkından yoksun kılıp bu hakkı erkeğintekeline bırakmakla, erkeklerin kadınlar üzerindeki saltanatını kolaylaştırmıştır.Bakara-230 “Eğer erkek kadını üçüncü defa boşarsa, ondan sonra kadın bir başka erkekleevlenmedikçe onu alması kendisine helal olmaz.”Kuranda belirtilen bu uygulamaya talak-ı selase denilmektedir, bu uygulama ile erkeğin hanımınaüç kez boş ol demesi onunla boşanması için yeterlidir. Boşanan erkeğin hanımını tekrar alabilmesiiçin, kadının yabancı bir erkekle evlenmesi, onunla cinsi münasebette bulunması ve sonra oadamının kendisini boşamasını beklemesi gerekir. Bu sistemin akla ve vicdana aykırıdır.102


İslam ve İnsan Haklarını KarşılaştıralımÖnce İnsan Hakları Beyannamesinden ilgili maddeleri yazıp sonra islamcı anlayışla karşılaştıralımve olayı iyice netleştirelim;MADDE 1: Tüm insanlar özgür, değer ve hak bakımından eşit olarak doğarlar. Akıl ve vicdanasahiptirler. Birbirlerine karşı kardeşlik düşünceleriyle davranmalıdırlar.İslam inanç sistemi bu made ile taban tabana zıttır. Ayetlerle inceleyelimKöle ve Cariye: Kölelik meşru kabul edilmiş ve yasaklanmamıştır. Sadece köle "azad" etmekteşvik edilmiştir, ancak "azad" etmek için herhangi bir zorunluluk yoktur. (Nahl-75, Bakara-178),Müslümanlara, savaşta ele geçirilen cariyeler (köle kadınlar) nikahsız olarak "helal" kılınmıştır.(Muminun-6, Miearic-30, Nisa-24, Ahzab-50, vb...)Kadının Aşalanması: Kadın; sürülecek bir tarla (Bakara-223), "geçici arzu uyandıran" bir varlık(Al-i İmran-14), aldatmasa bile "şüphe" uyandırması durumunda dövülebilen bir insan (Nisa-34),miras'ta yarım pay alacak kadar küçük (Nisa-11), şahitlikte "yarım erkek" sayılacak kadar yarımakıllı ve aşağı seviyede görülmüştür. (Bakara-282),İnsanlar Arasında Ayrımcılık ve Savaşı Teşvik: Müslüman olmayan herkesin "küçülerek" cizyevermesini şart koşmuş (Tevbe-29); din, Allah'ın oluncaya kadar "savaşılmasını" emretmiştir.(Bakara-193, Enfal-39) , Müslüman olmayanlarla dostluk bile kurulmaması yönünde dinihükümler (Nisa-144, Al-i İmran-28)Yine islamda insanlar özgür olarak değil, allahın kulu olarak değerlendir. Yine Kuran'da tüminsanların kardeşliği düşüncesi değil, sadece müminlerin kardeşliği düşüncesi vardır. Görüldüğügibi islam ve Kuran İnsan Hakları Bildirgesinin ilk maddesiyle açık çelişki halindedir.MADDE 2: Herkes; ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka inançlarına bakılmaksızıneşit haklara sahiptir. İnsanlar ulusal ve toplumsal kökenleri, zenginlikleri, doğuş farklılıkları yada herhangi başka bir ayrım gozetılmeksizin bu bildirgede belirtilen tüm haklardan veözgürlüklerden yararlanabilirler.Görüldüğü gibi bu maddede de insanların cinsiyet ve inançlarına bakılmaksızın eşit hakları olmasıgerektiğine değinilmektedir. Oysaki islamın kadınlara ve gayrı-müslimlere tanıdığı haklar eşitliktençok uzaktır. İslam bu eşitliğin arasına kara bir çarşaf ve kanlı bir kılıç çekmiştir. Dolayısıyla islam,İnsan Hakları Bildirisinin ikinci maddesiyle de uyuşmamaktadır.MADDE 3: Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.İslamda ne yaşama, ne özgürlük ne de kişi güvenliği hakkına saygı gösterilmektedir. Kadınlarsaçlarını rüzgarda özgürce savurma hakkından bile alı konmakta, ''allaha küfretti'' gerekçesiyleinsanlar öldürülebilmekte, ''gerekli görülen durumlarda'' ölüm cezasına onay verilmektedir.İslam, İnsan Haklarının üçüncü maddesiyle de uyumsuzdur.Kuran'da öldürün hükümleri (Maide-33, Bakara-191, Nisa-89, Nisa-91, Tevbe-5) ve hadiskaynaklı öldürme hükümleri islam ülkelerinde kişisel hürriye yer bırakmamaktadır. Din hürriyeti,insanlarası eşitlik, kadına ve kadın haklarına saygı gibi çağdaş dğerlere islam dininde yer yoktur.103


MADDE 4: Hiç kimse kölelik ya da kulluk altında bulundurulamaz; kölelik ve köle ticareti hertürlü biçimiyle yasaktır.İşte islamın en uyumsuz olduğu madde! İslam tüm insanları allah adlı hayali bir varlığın kuluolmaya zorlamakta ve kuran'da kölelik kurumundan bahsedilmektedir. (Nahl-75, Muminun-6,Miearic-30, Nisa-24, Ahzab-50, vb...) Hatta, ''kölelerinize iyi davranın'' türü öğütlerle kölesahipleri sevimlil gösterilerek köleliğin devamı sağlanmaya çalışılmaktadır. Hadisler'de “kaçanköle dönene kadar namazı kabul edilmez” şeklinde köleliği ilahi bir hak ve yazgı göstereninsanlık dışı hükümler de bulunmaktadır.MADDE 5: Hiç kimseye işkence yapılamaz; kıyıcı, insanlık dışı, onur kırıcı ceza ve davranışlaruygulanamaz.Bir yandan bu maddeyi okuyup diğer yandan şeriatla yönetilen ülkelerdeki ceza uygulamlarınıdüşününce insanın yüzünde acı bir gülümseme beliriyor değil mi? El kesme, kafa kesme, herkesiniçinde kırbaçlama gibi insanlık onurunu kırıcı işkenceler, Üstelik bu uygulamalar hadisler ve Kurankaynaklıdır. İslam'da canilik içeren hükümler vardır: Recm (Hadis), Dinden çıkanı öldürmek(Hadis), Namaz kılmayanı Öldürmek (Hadis), el-ayak kesmek (maide-33), parmakları parçalamak(enfal-12), kırbaçlamak-değneklemek (Nur-2) ve son olarak öldürmek (Maide-33, Bakara-191,Nisa-89, Nisa-91, Tevbe-5) bunlar islamın çarpık ve ilkel uygulamalarının kaynağını vede ilkeladalet anlayışının özünü oluşturmakta. İslamın bu maddeyle de uyumsuz olduğu çok açıktır.MADDE 7: Herkes yasalar karsısında eşittir ve ayrımsız olarak yasaların koruyuculuğundaneşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. Herkesin, bu bildirgeyle belirtilen haklarına ters düşenayırt edici davranışlar için yapılacak kıstırtmalara karşı eşit korunma hakkı vardır.Çok açıktır ki, kadınların şahitliğini bile erkeklerin yarı değerinde gören islam, kadınları veerkekleri yasalar önünde eşit görmemekte ve İnsan Hakları Bildirisinin bu maddesiyle deçelişmektedir.MADDE 8: Herkesin, kendisine anayasa ya da yasalalarla tanınan temel haklarının yokedilmesi ya da zedelenmesi girişimine karsı ulusal mahkemelere başvuru hakkı vardır.Şeriat ülkelerinde yaşayan insanların böyle bir hakkı var mıdır? Hiç sanmıyorum. Ulema ne derseo! O halde bu madde de islamın anlayışıyla çelişmektedir.MADDE 10: Herkes, haklarının, görevlerinin ya da kendisine cezai sorumluluk yükleyecekherhangi bir suçlamanın belirlenmesinde tam bir eşitlikle, davasının bağımsız ve tarafsız birmahkeme tarafından adilane ve acık olarak gorulmesi hakkına sahiptir.İslamda kadınların erkeklerle ''hak'' ve ''görev'' açısından ''tam bir eşitlik'' talep etmeye hakları varmıdır? Elbette yoktur. İslam, erkeği kadın üzerinde ''yönetici ve hakim'' kılmıştır. İslama göre bu ikicins eşit olamaz. İslamın, bu maddeyle de çelişki halinde olduğu açıktır.Üstelik kişisel tercihlerin örneğin din değiştirmenin bile suç görüldüğü ilkel bir sistemde hakaramanın nekadar mantıksız olduğunu anlamak zor değildir. Kuran ve sünnet kaynaklı cezasisteminde suçlunun ıslah edilmesi, topluma kazandırılması değil, kişisel hakları gasbederek bireyinbaskı altına alınması, toplumdan ağır cezalarla soyutlanması ve onurlarının ayaklar altına alınmasıceza sisteminin esasını oluşturmaktadır.104


MADDE 12: Hiç kimsenin özel yaşamına, ailesıne, konut dokunulmazlığına ya da yazışmaözgürlüğüne keyfi olarak karışılamaz; kimsenin onur ve ününe karşı kötü davranışlardabulunulamaz. Herkesin bu karışma ve kötü davranışlara karşı yasalarla korunma hakkı vardır.İşte islamın çuvalladığı bir madde daha! İslam ve kuran herkesin aile ilişkilerine de ev yaşamına dadokunur, hatta cinsel hayatın nasıl yaşanacağına kadar karışır ve sözünün dinlenmediğini tespitettiğinde de cezalandırır.İslam, müslüman olmayan herkesin ''onur ve ününe karşı kötü davranışlarda'' bulunur. ''Kafir'' der,''beyinsiz'' der, ''dilini sarkıtmış deve'' der(tümü kuranda geçmektedir). İslam insanların yazışmaözgürlüğüne de dokunur, kendisini eleştiren yazıların yazımına tahammül edemez. Arabistan'da''allah yoktur'' yazarsanız, ''allaha küfretmek'' suçundan kafanızı keserler.MADDE 13: a) Herkesin, herhangi bir devletin toprakları uzerınde serbestçe yolculuk yapma veyasama hakkı vardır.İslam anlayışında kadınlar sokakta serbestçe dolaşamaz, istedikleri gibi(mesela dekolte giyinerek)yaşayamaz, erkeğinin izni olmadan seyahat edemez. Yani islam bu maddeden de sınıfta kalmaktadır.MADDE 16: a) Evlilik cağına varan her erkek ve kadın, ırk, vatandaşlık ya da dinbakımlarından hiçbir sınırlamaya bağlı olmaksızın evlenmek ve aile kurmak hakkına sahiptir.Evlilik bakımından, kadın ve erkek evliliğin sürdürülmesinde, bozulmasında eşit haklarasahiptir.İslamın bu maddeyle de tezat içinde olduğu çok açıktır. İslamda, kadın ve erkeği, evliliğinsürdürülmesi ve bozulmasında eşit gören bir anlayışın a'sı bile yoktur. İslamda koca karısı üzerindemutlak bir efendidir ve kadının boşanma hakkı bile yoktur. Hatta kadının tek eş olmak ve kocasınıbaşka kadınlarla paylaşmamak hakkı bile yoktur.MADDE 18: Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkına sahiptir. Buna göre, herkes dinya da inanç değiştirmekte özgürdür. Ayrıca dinini ya da inancını tek başına ya da topluluklabirlikte açık olarak ya da özel olarak öğretim, uygulama, ibadet ve ayinlerle açıklamaözgürlüğüne sahiptir.Bu madde de islamla zıtlık içerisindedir, çünkü islamda -özellikle de savaş durumunda- dindeğiştirenler öldürülüyor. (Maide-33) Dolayısıyla islamın din değiştirenlere yönelik özgürlükçü birtutumu tam olarak yoktur. Din değiştiren herkesi ''karşı tarafa geçmiş'' sayarak cezalandıran, yanidinden çıkan insanları ''düşmanla işbirliği yapmak'' türü bir davranıştan ötürü değil de sadecedüşüncesinden ötürü cezalandıran bir zihniyet vardır. İslam, insanları sırf düşünce ve inançlarındanötürü aşallar, yaftalar ve yargılar. (Tevbe-29)MADDE 19: Herkesin düsünme ve anlatma özgürlüğü vardır. Buna göre, hiç kimsedüşüncelerinden dolayı rahatsız edilemez. Ayrıca ülke sınırları söz konusu olmaksızın bilgi vedüşünceleri her türlü araçla aramak, sağlamak ve yaymak hakkına sahiptir.İslam karşıtı düşünceler, -sadece düşünce düzeyinde olsalar ve eyleme dökülmeseler bilemüslümanlartarafından küfür olarak algılanır ve şiddetle cezalandırılır. İslamı eleştiren her ses,''islama küfür etti'' bahanesiyle kısılır. İslam, İnsan Hakları Bildirisinin bu maddesiyle deuyuşmamaktadır.105


MADDE 20: a) Herkes barışçıl yollarla toplantı yapmak, dernek kurmak ve derneğe katılmakhakkına ve özgürlüğüne sahiptir.Şeriatla yönetilen islam cumhuriyetlerinde komünist, Ateist ve dindışı akılmarı savunan derneklerkurulamamakta ve bu tür dernekler şiddet uygulanarak kapatılmaktadır. Bu tür derneklerin üyeleride cezalandırılmaktadır. Dolayısıyla islam, bu maddeyle de uyuşmamaktadır.MADDE 21: (...........) c) Hükümet yetkisinin temeli halkın iradesidir; halk bu iradesini gizli yada açık bir şekilde özgürce oy vermelerinin sağlandığı devreli ve dürüst seçimlerle belirtir.İslam devletlerinde hükümetlerin yetkisi halkın iradesine değil, allaha dayandırılmaktadır. Yaniislam, egemenliği halktan alarak dine havale etmiştir. İslam ülkelerinde Laik sistemi savunan birparti kurmak ve bu istekle seçime katılmak mümkün değildir bu uygulama Kuran'da Maide-33ayeti kapsamındadır ve işkence ile öldürme veya sürgün etme cezaları uygulanması hükmedilmiştir.Dolayısıyla İslam ve Kuran bu maddeyle de uyuşmamaktadır.MADDE 25: (...........) B-) Analık ve çocukluk, özel koruma ve yardım görme hakkına sahiptir.Bütün çocuklar, evlilik içinde ya da dışında doğsunlar aynı sosyal korunmadan yararlanırlar.İslama göre, evlilik dışı doğan çocuklar çok kötü bir kelimeyle yaftalanır ve gerek annesine gerekseçocuğa kötü gözle bakılır. Ayrıca evlilik dışı çocuk doğuran bir kadın recmedilerek öldürülür.Dolayısıyla islam, bu maddeyle de karşıttır.MADDE 26: (......) B-) Eğitimin amacı, insan kişiliğinin tam ve özgürce gelişmesi, insan hak veözgürlüklerine saygının güçlenmesi olmalıdır. Bütün milletler, ırk ve din grupları arasındakianlayış, hoşgörü ve dostluğu özendirmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışın sürdürülmesi yolundakiçalışmalarını geliştirmelidir.İslamda eğitimin amacı, insan kişiliğinin özgür gelişimi değil, insanın kişiliğini ve çeşitli doğalarzularını ''allah yolunda'' baskılamak, yasaklamak ve törpülemektir. İslam, kul olarak gördüğüinsanların kişiliklerinin özgür gelişimini şeytan işi olarak değerlendirir ve bundan ürker. Dolayısıylaislam, İnsan Hakları Bildirisinin bu maddesiyle de uyumsuzdur.MADDE 29: (..........) B-) Herkes, haklarını kullanmak ve ozgurluklerinden yararlanmakkonusunda; ancak yasalarla sırf başkalarının hak ve özgürlüklerinin tanınmasını ve bunlarasaygı gösterilmesini sağlamak amacıyla ve toplumun ahlak, düzen ve genel gönenciningereklerini karşılamak için belirlenmiş kurallara bağlıdır.İslamda başkalarının(özellikle de inançsızların) hak ve özgürlüklerine saygı söz konusu değildir.Müslümanlar, tüm insanların allahın kanunlarınca yönetilmesi ve islama boyun eğmesi gerektiğineinanmaktadırlar. Dolayısıyla islam, bu maddeyle de çelişmektedir.Görüldüğü gibi Kuran ve islam dini, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde yer alan pek çokmaddeyle tezat halindedir. Bu yüzden islam, insan haklarına aykırı bir dindir. Hiç kimse, insanhaklarına aykırı bir dine hoşgörü göstermek veya tahammul etmek zorunda değildir. Böyle bir dinieleştirmek hakaret etmek değil gerçekleri ortaya koyamaktır. İslma'ın insan haklarına ve ahlakideğerlere aykırı ve tam anlamıyla çağdışı bir din, Kuran'ın da içinde hertürlü ilkelliği ve insanlıkdışı uygulamayı barındıran bir kitap olduğu gerçeğini halka anlatma ve insanlarımızı aydınlatmayaçalışmak her insanın insanlığa karşı sorumluluğudur.106


2-İslam Hoşgörü ve Barış Dini midir?İslamla ilgili toplumda yanlış inanışlar vardır. İslam hoşgörü dinidir denir, diğer dinleri tanıdığı,bunlara saygili olacak kadar "hosgörülü olduğu sanilir. Basta Yahudi'lik ve Hiristiyan'lik olmaküzere diger dinlere inanlara dinsel özgürlük ve ibâdet güvencesi sagladigi ve onlari kendiinançlarinda serbest biraktigi açiklanir. Hattâ Kuranda: "Din'de zorlama olmaz" seklinde âyet'lerolduğu, ya da Muhammedin "Dinimizde müsamaha ve cömerdlik oldugunu Yahudi veHiristiyanlarin bilmelerini isterdim!" diye konustugu öne sürülür.Gerçek islamdan habersiz halkımız Kur'ân'in "Din'de zorlama yoktur" (Bakara-256), ya da "Sizindininiz size, benim dinim bana'dir" (Kâfirûn-6), ya da "(Müslümanlar), yahudi olanlar, hiristiyanlarve sâbiî'lerden Allah'a...inanip yararli is yapanlarin ecirleri Rablerinin katindadir" (Bakara-62)seklindeki âyet'lerin, yada bunlara benzer hoşgörülü görünen hükümlerin, daha sonraki şiddet içerenayetlerdeki hükümlerce geçersiz “nesh” oldugunu bilmez. Bilindigi gibi bir hüküm, kendisindendaha önce gelen bir hükmü geçersiz kılabilir.Islâmın öz'ünden habersiz bulunan müslümanlarin büyük bir çogunlugu, hoşgörü içeren ayetleri öneçıkarıp şiddet içeren ayetleri gözardı eden uyanıkların söyledikleri bu yalanlara inanirlar. Oysagerçek çok başkadır.Gerçekte ise Kur'ân ve hadîs hükümleri; Islâm'dan gayri bir dine yönelenlerin "sapik"olduklarindan tutunuz da, "müsriklerin öldürülmeleri gerektigine", "kâfir'lerin Cehennem âtesindepisirileceklerine", "Yahudi'lerle ve Hiristiyan'larla dost olmanin yasaklandigina", "Yeryüzündeyalniz Islâm kalana kadar kâfirlerle savasin (Bakara-193, Maide-33, Enfal-39, Tevbe-29) diyerekfarkli inançtakilere karsi cihad açmak gerektigine", "yakin akraba, ya da hattâ ana ve baba için, egerfarkli din ve inançta iseler, magfiret dilenmemesine", “namazı terkedeni öldürülmesine” varincayakadar, "hosgörüsüz'lük" yaratan ne varsa içinde barındırmaktadır.Kuran ve hadis hükümlerine göre hosgörü sözcügünün, hiç bir açidan Islâm dininde yeri yoktur.Daha baska bir deyimle Islâm'in temelini hosgörüsüzlük ve bağnazlik oluşturmaktadır."Din'de zorlama olmaz" bu hükmün dinsel özgürlükle “kisilere, Islâm'dan çikip diledikleri dinegirmek, ya da herkes istediği dini seçebilmesi” ile ilgisi yoktur. İlgili ayet ve yorumları.Bakara-256 “Dinde zorlama yoktur, Artık hak bâtıldan seçilip belli olmuştur. Kim Tağutu reddedipAllaha iman ederse, muhakkak ki o, kopmayan sağlam bir kulpa sarılmıştır. Allah, her şeyi çok iyiişiten ve çok iyi bilendir.”Taberi tefsiri: Sahih (güvenilir doğruluğu şüpe götürmez) olan görüşe göre Bu âyet (Bakara 256),İslam devletine Cizye vererek boyun eğen ehl-i kitabın durumunu hükme bağlamaktadır. Bunlardan,cizye verenleri İslama girmeye zorlama yoktur. Fakat putlara tapanlar ve İslam dininden donenlerbu hüküm dışmdadırlar. Onlar, İslamı kabul etmeye zorlanırlar.Bu ayetin başka bir yorumu ise:Dinde zorlama yoktur” şeklindeki ayet insanlar din seçiminde özgürdürler anlamını değil, “dinselzorluklarda insanlara kolaylık sağlanır.” anlamını taşımaktadır. Örneğin sıcakların arttığı yazmevsiminde ve seyahat halinde namaz kılınmadığı takdirde , kaza namazı kolaylığı tanınmıştır."şeklinde dini görevlerin yerine getirilmesindeki kolaylık tanınması anlamındadır.107


Bu vesile ile sunu hatirlatmadan geçemeyecegiz ki, Muhammed, pek küçük bir azinlik hariç,insanlari barışcıl iknâ yoluyla müslüman yapamamış, Sadece korkutma usül'leriyle (baskı, tehtit,şantaj), genellikle savaslar, ya da savaslardan elde edilen ganimet'lerin dagitimi yolu ile Islâm'asokmustur. En yakinlarini, örnegin kendisini bir baba gibi yetistiren amucasi Ebû Talib'i bile sözlemüslüman olmaga iknâ edememistir.İslama göre "kâfir"ler, "Ehl-i Sirk"ve "Ehl-i Kitab" olmak üzere iki ayri gurup olarak tanimlanir."Ehl-i Sirk" (müsrik'ler), çesitli putlara ("Ilâh'lara") tapanlar, yâni Tanri'ya es kosanlardir.Putperestlere karsi savas, kayitsiz ve sartsizdir: onlar nerede görülürlerse derhal öldürülmelidirler(Tevbe-5), meger ki Islâm'i kabûl etmis olsunlar (Bakara-193). Daha baska bir deyimle"müsrikler" için "yâ Islâm", "ya da ölüm" gibi iki durum söz konusudur; bunun ikisinin ortasi,ya da disi, baskaca bir sey yoktur."Ehl-i Kitab" ise, Tanri'nin kendilerine "Kitap" verdigi kimseler olup Yahudi'leri, Hiristiyan'lari veSabiî'leri kapsar. Bunlar için, ya Islâm'i kabul etmek, ya da etmeyip "cizye" (yani kafa parasi)vermek, ve bu suretle ölümden kurtulmak gibi bir durum vardir. Islâmî esaslara ve emirlere aykirihareket etmedikleri ve "cizye" verdikleri süre boyunca güvenlikleri saglanmistir; onlara eziyetedilmez. Bununla beraber müslümanlara nazaran ikinci sinif insan görülürler, ve o sekilde muamelegörürler. Fakat eger Islâm'i kabul etmeyecek ve "cizye" (kafa parasi) da vermeyecek olurlarsa, butaktirde öldürülmeleri gerekir (Tevbe-29).Kurana göre sadece üç toplulugu (Yahudi'leri, Hiristiyan'lari, Sâbiî'leri) "Ehl-i Kitâb" diyetanimlamis, geri kalanlari ise "Ehl-i sirk" saymistir. Bu durumda Budizm, Brahmanism vs... gibidinlere inanlar dahi "Kâfir", ya da "müsrik" olarak kabul edilmeleri gerekir.Müslümanlıktaki hoşgörüsüzlüğü daha iyi anlayabilmek için Muhammed'in peygamberliköyküsünün üç farkli safhasini bilmek gerekir.1-Ilk baslarda kendisini sadece Arap'lara gönderilmis peygamber olarak ilân eder. Ederken de digerümmed'lere kendi içlerinden peygamberler, kendi dillerinden Kutsal Kitaplar (Tevrat, Incil gibi)verildigini söyler. Henüz güçsüz oldugu için gerek müsriklere (Puta tapan Arap'lara) ve gerek(Yahudilere ve Hiristiyanlara) karsi, nispeten yumusak bir siyaset izler;2-Ikinci safha'da kendisini sadece Arap'larin degil diger Ümmet'lerin de peygamberi olarakgöstermege çalisir. Islâm'dan baska gerçek bir din olmadigini (Enbiyâ-92), bütün insanlara bu dininverildigini ve fakat buna ragmen insanlarin bölüklere ayrildiklarini (Enbiyâ-93), Kur'ân'in, Tevratve Incil'i "tasdik" eden son kitab oldugunu ve Yahudilerin, Hiristiyan'larin Kur'ân'a uymalari vemüslüman olmalari gerektigini anlatir. Bu arada Tanri'ya es kosanlara (yâni putperestlere ki"müsrik" diye tanimlanmislardir) karsi yok etme siyâsetine girisir; onlari "Müslümanlik" ile "ölüm"siklarindan birini seçme zorunlugu karsisinda birakir.3-Ve nihâyet üçüncü safhada, Islâm'dan gayri dine ve inanca yönelik olanlari "sapik" sayip onlarakarsi ölüm ve dehset siyasetine yönelir.İslam'da zorlama vardır ve savaş da zorunludur. bu zorlama resmen şiddet yoluyla yapılır. “Bubir gelenek değil, İslam'ın kitabının koyduğu resmi bir kuraldır.” Hem Hz.Muhammeddöneminde hemde Hz.Muhammed'den sonra ki dönemlerde İslamiyet, kan ve şiddet yoluylayayılmıştır.108


İslama gönül vermiş müminlere ayrıntılarıyla Kuran tarafından şiddet ayrıntıları ile tavsiyeedilmektedir (Tevbe-5, Maide-33, Enfal-39, Nisa-89, Muhammed-4, Enfal-12, Bakara-191,Tevbe-111, Tevbe-123, ve benzeri sayisiz Ayet) İşin ilginç tarafı, İsalam'ın kitabında bu emirlerlehükmetmeyenler kafir, yani bu vahşetin uygulanacağı kişiler olarak ilan edilirler.Gerçekte dinin yayılması işin hikaye yönüdür. Asıl olan ganimet, haraç, cariye, köle ve malkazanımıdır. Zaten Kuran, dönemi itibariyle bu esasları belirleyen bir kurallar kitabıdır. Amaç,Cihad adı altında yapılacak olan savaşlar ve bu savaşlar sonrası edinilecek ganimetlerdir. Yaniİslam talan ve çapul düzeninin yasallastırılması için bir kılıftır.Kuran'da “Ganimet” yani yağma malı helal kılınarak savaş çekici hale getirilir.Enfal-69 “Artık elde ettiğiniz ganimetlerden helal ve temiz olarak yiyin; Allah'tan korkun. Allahçok affedici, çok merhametlidir.”Kuran'da kafirlerle savaş teşvik edilir.Tevbe-14 “Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onlari rezil etsin; sizionlara galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın.”Tevbe-5 “Haram aylar çıkınca bu Allah'a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onlarıyakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazıkılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çokmerhamet edicidir.”Gene Kuran'da ne zamana kadar savaşılacağı da hükme bağlanmıştır.Enfal-39 “Baskı ve şiddet kalmayıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın.Eğer (küfürden) vazgeçerlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını hakkıyla görendir.”Peki Kuran'da geçerli din hangisidir?Maide-3 “Ölmüş hayvan, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, (henüz canıçıkmamış iken) kestikleriniz hariç; boğulmuş, darbe sonucu ölmüş, yüksekten düşerek ölmüş,boynuzlanarak ölmüş ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanlar ile dikili taşlar üzerindeboğazlanan hayvanlar, bir de fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bütün bunlarfısk (Allah'a itaatten kopmak)tır. Bugün kafirler dininizden (onu yok etmekten) ümitlerini kestiler.Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Sizenimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı seçtim. Kim şiddetli açlık durumunda zordakalır, günaha meyletmeksizin (haram etlerden) yerse şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çokmerhamet edicidir.”Al-i İmran-85 “Kim İslam'dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve oahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.”Kuran'da savaşı teşvik eden Ayet'lerinin yanında barış ve güzellikler sunan Ayet'ler debulunmaktadır. Bunlar Cihad Ayet'leri ile tezat oluşturmaktadır, bir kısmına bakalım;Kafirun-6 “Sizin dininiz size, benim dinim bana.”109


Nahl-125 “(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzelşekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğruyolda olanları da en iyi bilendir.”Bakara-272 “Onları hidayete erdirmek sana ait değildir. Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir.Hayır olarak ne harcarsanız, kendiniz içindir. Zaten siz ancak Allah'ın rızasını kazanmak içinharcarsınız. Hayır olarak her ne harcarsanız -hiç hakkınız yenmeden- karşılığı size tastamamödenir.”Ali Imran-20 “Seninle tartışmaya girişirlerse, de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümüAllah'a teslim ettim." Kendilerine kitap verilenlere ve ümmîlere de ki: "Siz de İslâm'ı kabul ettinizmi?" Eğer İslâm'a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Yok, eğer yüz çevirirlerse sana düşen şey ancaktebliğ etmektir. Allah kullarını hakkıyla görendir.”Ra'd-40 “Biz onlara vadettiğimizin bir kısmını sana göstersek de veya seni öldürsek de sana ancaktebliğ etmek düşer. Hesap yalnız bize aittir.”El-Gasiye-21-22-23-24-25-26 “Artık sen öğüt ver! Sen ancak bir öğüt vericisin. Sen, onlarüzerinde bir zorba değilsin. Ancak, kim yüz çevirir, inkâr ederse, Allah onu en büyük azaba uğratır.Şüphesiz onların dönüşü ancak bizedir. Sonra onların sorguya çekilmesi de sadece bize aittir.”Görüldüğü gibi yukarıda bir kaç örneğini verdiğim barış Ayet'leri ile, şiddet ve kan içerikli diğerAyet'ler arasında çok ciddi çelişkiler bulunmaktadır. Kuran da çelişki yoktur iddiasında olanlara buAyet'ler sunulduğunda, ya yanlış tercüme yapıldığını söyleyerek, ya da zorlama yorumlar getirerekdurumu kurtarmaya çalışmaktadırlar.Gerçek Kuran bilgileri öğrenildiğinde ise, sonradan gelen Ayet'lerin önceki Ayet'leri 'NESH' ettiği,yani hükmünü iptal ettiği bilinmektedir. İslam'ın zayıf olduğu Mekke döneminde, çevreye şiringörünebilmek için 'BARIŞ' Ayet'leri inmiştir (söylenmiştir). Güçlü Medine döneminde ise 'ŞİDDET'Ayet'leri 'BARIŞ' Ayet'leri ile yer değiştirmiştir. Yani Medine'li olan Ayet'ler Mekke'li Ayet'leriNESH etmiştir. Diğer değişle geçerli olan barış değil, şiddet Ayet'leridir.Bir çok İslam düşünürü, Müslümanların kendilerini savunmak için savaştıklarını anlatarak yalansöylemişlerdir. İslamcı kesime göre, zulüm görenler ve saldırıya uğrayanlar hep Müslümanlardır. VeMüslümanlar bu saldırılara karşı doğal savunma haklarını kullanmışlardır.Bakara-216 “Hoşunuza gitmemekle birlikte, savaş üzerinize farzdır. Bir şey sizin için hayırlıolduğu halde siz ondan tiksinebilirsiniz. Ve bir şey sizin için şer olduğu halde siz onu sevebilirsiniz.Allah bilir siz bilmezsiniz.”Bakara-217 “Sana haram ayında savaşmayı soruyorlar. De ki: 'O ayda savaş büyük günahtır. AmaAllah yolundan alıkoymak, O'na ve mescit'i Haram'a nankörlük etmek, ora halkını oradan sürüpçıkarmak, Allah katında daha büyük günahtır.”Bu Ayet ile anlatılmak istenen nedir? Acaba haram aylarla size saldırsalar bile siz savaşmayın uzakdurun, kaçın mı? Yoksa boş verin haram ayları, saldırın sağa sola ve ganimetin tadına bakin mı?Yukarıda soylediğim gibi bu saldırıların amacı ganimet, haraç, cariye, köle, mal kazanımı vebölgeye hakim olmaktır. Bunun dışındaki tüm anlatımlar hikaye, masal ve kandırmacadir.110


3-Araplar İcin Yazılan Kuranİslam ortaya çıktığı tarihlerde Kuran kitaplaşmış değildi. Sayfalar halinde dağınık durumda vehafızlar tarafından ezberlenerek muhafaza edilmekteydi. Zaten kuranın yazıldığı yıllarda ki işlevigünümüzün Kanun Hükmünde Karanamelerinden farklı da değildi. Çoğunlukla ortaya çıkan birsoruna çözüm bulmak için yazılmış sayfalardan (ayetler) oluşmaktaydı. Kuran sureler ve ayetlerhalinde Halife Osman zamanında bir araya toplanarak kitaplaştırılmıştır. Hz.Muhammed kendidöneminde Kuranı kitap haline getirme ihtiyacı duymaması ilginç ve bir okadar da düşündürücüdür.Bir postacı düşünün kendisine emanet edilen postayı yerine ulaştırmadan ve kaybolma ihtimaliniumursamadan ölsün gitsin. İşte Hz.Muhammedin yaptığıda tam olarak budur. Zaten Kuran sadece ogünlerle ilgili olduğunu ortaya koyan ayettlerle doludur. Üstelik Kuran'da yazanlar sadece ogünlerle ilgili olmakla kalmaz, Araplar için yazılmış bir kitap olduğunuda açıkca dile getirir.Hernekadar Meal çarpıtmaları ile bu gerçek gizlenmeye çalışsa da gerçek gün gibi ortadadır.Yasin-5 “Kur’an, ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman içingönderilen.”İbrahim-4 “Her kavme sadece o kavmin kendi diliyle seslenir. O kavimden olan birini peygamberyollarız.”Fusilet-3.”Bir kavim için indirdiğimiz Ayetleri detaylıca açıklanmış Arapça bir Kurandır.”Ayettlerde açıkça her kavme sadece kendi dilini konuşan kendi içinden olan bir peygamberi elçiatarım yazıyor. Bir başka şeklide hiç bir kavme o kavmin kendi dilinde olmayan bir Kitapgöndermem ve o kavmin ırkından olmayan bir peygamber de atamam demektir. Bu durumdaKurana göre Türklere de Türkçe konuşan Türk bir peygamber atanması zorunludur, Kurana göreTürklere Bir Arap peygamber gönderilemeyeceği gibi Türklerin Kutsal kitabı Arapçadaolamaz.Türklere Arap kavminin diliyle inen kitapla o kavimden bir peygamber geçerli değildir.Fusilet-3 ayetinde bir kavim için olduğu açıktır ve bunlar Türkler değildir. Kuranın bakış açısınagöre olması gereken budur.Yusuf-2 “Biz onu, akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur'an olarak indirdik.”Kuran kendini Arapça ve Arap kavmiyle sınırlıyor. Bu ayeti Türklere uygularsak, eğer Araplarınakıl erdirebilmesi için Arapça kuran gerekli ise Türklere de Türkçe bir kitap indirilmesi gereklidir.Türkçe indirilmemiş bir kitabı Türklerin anlaması yani akıl erdirmesi beklenemez.Bütün insan dillerine çevrilemeyen, hatta Arap olmayanların doğru şekilde okuması imkansız olanbir kitabı bütün insanlara yollamış olabilir mi? Kuran bunumu iddia ediyor? Hayır asla. Kuran tamtersini söylüyor. Kuran sadece Arapça konuşan Arap kavmi için geldiğini söyler. Bütün kavimlereve bütün dillere geldiği iddasında değildir.Kuran her kavme sadece o kavmin kendi dilinde inen mesajla seslenmek gerektiriğini dile getiriyor.Yabancı bir peygamberle ve yabancı dilde inen kitapla değil. Yabancı dilde mesaj olmamalıdır.Kuran yabancı dilde inen kitaba itiraz etmeyi meşru görüyor.Fussilet-44 “Eğer biz onu başka dilde bir Kur'an yapsaydık onlar mutlaka, "Onun âyetleri genişçeaçıklanmalı değil miydi? Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi?" derlerdi. De ki:"O, inananlar için bir hidayet ve şifâdır. İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur'anonlara kapalı ve anlaşılmaz gelir. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor (da anlamıyorlar)."111


Bu ayete göre Türkler'in neden dilimizde değil sorusunu sorma hakkı doğmaktadır. Bu mantığa göreTürk olana Türkçe olmayan bir kitap yollanamaz. Madem Araplar neden dilimizde inmedidemesinler isteniyor, Araplar sorabiliyor ise biz Türkler “Türklere hiç Arapça bir Kuran gönderilirmi “diye neden sormayalım? Yoksa Tanrı Allahın katında biz Türklerin kayda değecek bir Milletolmadığımızı mı kabul edeceğiz? Elbette Türk Milletini bu gözle kimse göremez. Bu ayete göre deKuran'dan biz Türkler sorumlu olamayız.Zuhruf-44 “Şüphesiz bu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesabaçekileceksiniz.”Nahl-64 “Sana kitabı, ancak ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için ve iman eden birtopluma doğru yolu gösterici ve rahmet olarak indirdik.”Bu ayetlerde “bütün kavimler ondan sorumludur” denmiyor. Ayetler açıkca Hz.Muhammed'in veArapların Kuran'dan sorumlu olduklarını bahsederek, Üstelik Kuran'nın yazılma nedeninin Arapkavminin sorunlarını çözmek olduğunu dile getiriliyor. İslamcılar, Kuran ın bir Kavim e değil bütünkavimlere gönderildiğini anlatmak için bir ayeti kanıt gösterirler.Enbiya-107 “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”İslamcılar Yukarda saydığımız o kadar ayet ve kanıt karşısında, bir tek bu ayete sarılarak her şeyikurtarma çabasına girerler. Bu ayetteki Alem Arapça dır. Ayeti gördüğünüz gibi ayetin her yeriçevrilirken, sadece Alem kelimesi Arapça olarak bırakılmıştır.Alem kelimesi Kuranda bir çok yerde “bilen kişi“ anlamında çevrilirken burada öylece bırakılır.Diyelim ki, Doğru ve bir şekilde Alem lafı herkes anlamındadır. Bu yeterli olmuyor. Türkçe deancak Dünya alem kelimesi herkesi ifade eder. Alem olarak Mekke alemini kastetmeniz demümkündür. Kuranın geldi dendiği dönemde Araplar için Alem Mekke ve Medine ve yakınçevresinden ibarettir.Hz.Muhammed söyle bir emir gönderse,”cümle alem gelin” en fazla Mekke nin hepsi gelsin yadasöylediği kişinin ailecek hepsinin gelmesini istemiştir. Buradan tüm Dünya anlamı çıkmaz. Kuranıanlayarak okumak İslam’ın ilk koşuludur. Kuranı okuyan Türk, İranlı, Afganlı Müslüman olamaz.Bu Milletler kendilerine ait olmayan bir dinle kandırılmışlardır. Türk milletini kandırmanın enkolay yolu dindir. Bu doğru. Ama birde işin öteki yüzü var. Arap ne anlatırsa anlatsın Türklerİslama girdikleri ilk yıllarda kendi islam öncesi inançları ile harmanladıkları İslam inancınıoluşturdular. Yarı Şamanist yarı Müslüman bir toplum oluverdiler. Daha doğrusu ArapMüslümanlığına değil, Türk tipi Müslümanlığa inandılar.Şimdi Kurana bakarsak Türklerin kafasındaki Kuran ile gerçek Kuran'ın birbirine hiç uymadığınıgörürüz. Verilen ayetlerde görüldüğü gibi Kuran kendini sadece Arap Kavmi için düzenlenmişgösteriyor. Oysa Türklerin kafalarındaki hayali Kuran,bütün kavimler için düzenlenmiş zannedilenbir Kuran. Gelin diğer ayetlere de bakalım;Şura-7 “Şehirlerin anası (olan Mekke'de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüpheolmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böyle Arapça bir Kur'an vahyettik.“Enam-92 “İşte bu (Kur’an) da, bereket kaynağı, kendinden öncekileri (ilâhî kitapları) tasdik edenve şehirler anasını (Mekke’yi) ve bütün çevresini (tüm insanlığı) uyarasın diye indirdiğimiz birkitaptır.”112


Mealciler; şehirler anasını (Mekke’yi) ve bütün çevresini (tüm insanlığı) uyarasın diye indirdiğimizbir kitaptır der. Mekke çevresini yazan yeri “tüm insanlık“ diye çevirirler. Bir şehrin çevresianlamındaki kelime tüm insanlık anlamına getirilir. Üstelik Kuranda her kavmin ayrı bir memleketive ayrı bir ana kenti olduğunu söyler. Yani her kavmin ana kentine ve çevresine ayrı bir peygambergereklidir. Yani ana kent yok ana kentler var.Kasas-59 “Rabbin kendilerine ayetlerimizi okuyan peygambeleri memleketlerin ana merkezlerinegöndermedikçe, o memleketleri helak edici değildir. Zaten biz ancak halkı zalim olan memleketlerihelak etmişizdir.”Her memleketin bir ana şehri bir de çevre şehirleri vardır. Kurana göre her memeleket için omemleketin ana şehrine elçi gönderilirdi. Hz.Muhammed Arapların ana kentini ve Arapların çevrekentlerini uyarmak için Arap memleketinin ana kenti Mekke ye yollandı. Kuran a göre aynı şekildediğer memleketlerin ana kentlerini ve çevre kentlerini uyarmak için peygamberler yollanmalıdır.Kasas-59 “Rabbin kendilerine ayetlerimizi okuyan peygambeleri memleketlerin ana merkezlerinegöndermedikçe, o memleketleri helak edici değildir. Zaten biz ancak halkı zalim olan memleketlerihelak etmişizdir”Şuara-208 “Biz, hiçbir kenti helak etmedik ki onun uyarıcıları olmasın (helak etmeden öncemutlaka uyarıcı gönderdik)”Talak-8 “Rabbinin ve O'nun elçilerinin emrinden uzaklaşıp azmış nice memleketler vardır ki, bizonları (ahalisini) çetin bir hesaba çekmiş ve onları görülmemiş azaba çarptırmışızdır.”Yani diğer memleketlerinde ana kentleri ve kendilerine ait ayrı birer peygamberleri vardır, Kuranagöre var olmak zorundadır. Hz.Muhammed sadece bir memleketin ana kentine ve çevre kentlerineyollanıyor. bütün memleketlerin ana kentlerine değil. Mesela Ad kavminin uyarmak için o kavminana kenti olan İrem şehrine Hud peygamber yollanmış.Fecr Suresi-6-8 “Rabbinin Ad (kavmin)e ne yaptığını görmedin mi? 'Yüksek sütunlar' sahibiİrem'e. Ki şehirler içinde onun bir benzeri yaratılmış değildi.”Furkan-51 “Eğer İsteseydik bütün beldelere ayrı ayrı Peygamber yollardık.”Burada anlatılan tek şey bir kavme vahiy yollarken hangi tarzda yolladığının açıklanışındanibarettir. Bir kavmin her kentine değil sadece ana kentine peygamber yollarız diyor. Zaten diğerayetler Ana kent Mekke ve çevre kentlerin arap beldeleriyle sınırlı olduğunu açıkça söylüyor.Üstelik Kurana göre Hac ziyareti ile yükümlü olan kişiler; Arabistan memleketi, Ana kenti Mekkeve çevresindeki çölde yaşayan Araplardan başkası değildir.HACC-25 “Mescidi Haramın(kabenin) olduğu kente oturan yerliler ve çevresindeki çölden burayagelenler (Mekke de oturmayan araplar) için ziyaret yeri yaptık.”Sonuç olarak Kuran'da bir kavmin yaşadığı memlekette her şehre ayrı ayrı peygamber yollamayız.Sadece o kavmin ana kentine, O kavmi ve yaşadıkları çevre kentlerini de uyarsın diye, o kavmindilinde peygamber yollarız denmektedir. Kuran'nın bu hükümlerini İslama uyarlarsakHz.Muhammed Arabistanın ana kendi Mekkeye gönderilmiş ve sadece Arapları uyarmakla görevlibir peygamberdir. Bu mantığa göre İslam'da Arap dinidir, Türkler veya başka bir millet İslam'dansorumlu tutulamaz.113


4-Kuran Korundu mu? Veya Değişmedi mi?Müslümanlara Kuran’ın Tanrı Allah sözü olduğunu göstermek için Kuran’ın hiç değişmediğini veTanrı Allahın Kuranı koruyacağını (ayetle sabit) iddia ederler. Oysa pekçok güvenilir veya sahihdenen islami kaynakta Kuran'ın değiştiğine dair açık ve net kanıtlar vardır.Bakalım Kuran ayetleri korundu mu?1-"Ömer şöyle dedi: "Eğer insanlar Ömer, Kur'an'a bir şey ekledi diyecek olmasalardı, ben bizzatkendi elimle recm ayetini yazardım."(Buhârî, Hudud 31, 30, Mezâlim 19, Menâkibu'l-Ensar 46,Megâzî 21, İ'tisâm 16; Müslim, Hudud 15, (1691); Muvatta, Hudud 8, 10, (, 823, 824); Tirmizî,Hudud 7, (1431); Ebu Dâvud, Hudud 23, (4418).)2-Ehli Sünnetin 4 hak mezhebinden birinin imamı sayılan ve Ehli Sünnetin ilk rivayet kitabı Malikb. Enes’in “Muvatta’sında” (Parlayan yayınları Konya, 2008 yılı basımı Umut matbaacılık, rivayet1516, sayfa 671) Said b. Museyyib’den şöyle nakledilir: Ömer b. Hattab şöyle dedi: “Kalkıp daAllah’ın kitabında recm hükmünü bulamıyoruz diye recm ayetini inkar ederek helak olmaktansakının çünkü Resulullah recm yaptı, biz de recm yaptık. Canım elinde olana andolsun! Eğerinsanlar; Ömer Allah’ın kitabında fazlalık yaptı demeseydi “Evli erkekle evli kadın zina ederlerse,onlar muhakak recmedin” ayetini yazardım! Çünkü biz bunu okuyorduk.” Aynı rivayet(Mustedrek-i Hakim, 4:359, Müsend-i Ahmet: 1:23-29-36-40-50, Tabakat-ı İbn-i Saad: 3:334,Sünen-i Darami: 12, el-İtkan: 3:206) kitaplarında da nakledilmiştir.3-Ehli-i Sünnet'in önemli kaynaklarından olan Mu'cem-i Tabaranî'de sahih senetle yer alan birhadise göre Ömer b. Hattab şöyle dedi: "Kur'an bir milyon yirmi altı bin harftir." (Ed-Dürr-ülMensûr (Suyutî), C.6, s.422, Mecme-üz Zevâid (Heytemî), C.7, s.163, Kenz-ül Ummâl(MuttakîHindî), c.1, s.517, c.1, s.541)Oysa bu gün elimizde bulunan Kuran'ın harfleri bu rakamın üçte birini bile bulmuyor! Çünkügünümüzde Kuran'ın 300 bin küsur harf'den oluşmaktadır. Yani Kuran’ın üçte ikisi yok olmuş.4-Kuran'ın Allah'ı indirdiği kitabın ait bir ayeti keçiye yediriyor maalesef, evet yanlış duymadınız,keçi korunacağı korunduğu söylenen ayetleri yiyor! Aişe nakleder: "Recm ve büyüklerin on defasüt emzirmesi (nin süt kardeşliği oluşturacağı) hususundaki ayetler benim yatağımın altındabulunan bir sayfa üzerinde yazılı idi. Peygamber vefat edince Peygamber'in vefatıyla meşgul oldukda keçi gelip onları yedi." (İbn-i Mâce, c.1, s.625,1944,Ahmed bin Hanbel 5/131, 132, 183 ve6/269)Buna benzer bir hadis de Müslim'de yer alır ve orada Aişe kaydeder ki bu ayetler Peygamber vefatedinceye kadar okunurdu. (bk. Muslim c. 4. s. 167, Tirmizî, c.2, s.309)Kuran'nın Değiştiğinin Bilimsel Kanıtı; Sana’a Kuranı1972’de Yemen’in başkenti Sana’a’daki Ulu Cami’de bulunan Kurandır. ‘Sana’a Kuranı’ üzerindeAlman şarkiyatçı Dr. Gert Puin tarafından yapılan incelemeler aradan geçen 36 yıldatamamlanabilmiş değil. Bunun nedeni bu Kuran ile ilgili ilk değerlendirmeler olmalı. Puin’e göre,bu Kuran’ın yazıldığı parşömen Peygamber’in doğumundan önceye tarihleniyor ama üzerindekiyazı daha sonraya ait. Daha ilginci üstteki metnin altında silinmiş bir eski metin var. (Bu türmetinlere literatürde ‘palimpsestus’ deniyor.) Bu metin de Kuran metni. Puin’in Batılışarkiyatçılarca pek beğenilen ancak İslam çevrelerinde infiale neden olan iddiası ise şu: Kuran’ın114


yazılışı Peygamber’den çok önce başlamıştı. Çünkü Kuran, kendisinden önceki kutsal kitapların birçeşit özeti olmaktan öteye gitmiyordu. Suudi Arabistan Hicaz’da arkeolojik araştırmalara izinverinceye, İslam bilim adamları İslam ülkelerinin kütüphanelerinde saklı olan yüzlerce eserüzerinde ‘bilimsel kriterlere’ uygun araştırmalar yapıp, sonuçlarını bizlerle paylaşıncaya kadar butür ‘şarkiyatçı’ yorumlar gündemde kalacak gibi görünüyor.Yukarıda sıralanan ve islam dünyasında sahih yani güvenilir kabul edilen islami kaynakların vebilimsel kanıtların açıkca ortaya konduğu gibi Kuran'ın kimi ayetleri kaybolmuş ve keçi tarafındanafiyetle yenilmiştir ve bazı ayetleri islam öncesi zamanlardan kobya edilmiş olduğu ortadadır.Müslümanlara SorularBildiğiniz gibi "Kuran", Muhammed öldükten sonra kitaplaştırılmıştır. Halife Osman tarafındanderlenen bir Kuran var, esas Kuran bu ve günümüzde kaybolmuştur. Şimdi sorularım şöyle:1-Halife Osman'ın kitaplaştırdığı Kuran'a tüm ayetlerin eksiksiz-kaybolmadan geçtiğini neredenbiliyorsunuz? Bazı ayetler kaybolmuş/yazılmamış olamaz mı? Ya da bazı ayetler sonradan eklenmişolamaz mı? (üstelik islam tarihinde açık kayıtlar varken!)2-Muhammed niçin hayattayken Kuran'ın kitaplaştırılması için bir emir/vasiyet vermemiştir?"Hayatta olduğu için vahiy devam ediyordu." diyorsunuz ama, öleceğini bildirmedi mi "Allah"? Enazından son günlerinde böyle bir emir/vasiyet vermesi şart idi..3-Ümmetini bu kadar düşünen bir "peygamber"in, kutsal bir öğretiyi/vahyi kitaplaştırmayıdüşünmemesi ne kadar mantıklıdır?4-Kuran'da "Bu kitabı biz koruyacağız." demesine rağmen, görünen o ki, kitabı koruyan halife EbuBekir ve Osman olmuştur, "Allah" falan değil. Mesela Ebu Bekir ve Osman, eğer Kuran'ıkitaplaştırmasaydı, muhtemelen o vahiyler günümüze kadar gelmeyecekti. Bunun mantığı nedir?5-Halife Osman, Müslüman mezarlığına gömülmemiş ve cenazesi de kılınmamış biridir. Tarihikaynaklardan araştırabilirsiniz. Sebebi, halife olduğu dönemde Müslümanlara eziyet etmesidir.Böyle bir kişinin "kitaplaştırdığı" Kuran'a ne derece güveniyorsunuz?6-Kuran, kitaplaştırılmadan önce, Kuran'ı "ezbere" bilen sahabilerden çoğu savaşlarda ölmüştür...Bu savaşlar da Muhammed'in ölümünden sonraki savaşlardır... Bu ölen sahabiler ile birlikte "tarihekarışan" ayetler olamaz mı? Bunun garantisi nedir? Sonuçta, "Kuran'ın tümünü" ezbere bilen çok azkişi vardı ve Muhammed'e sorup "Acaba unutulan ayetler var mı?" diye sorma imkanları da yoktu...Ve bu sahabilerin bile unutmuş olabileceği, ya da bilerek Kuran'a almayacağı, ya da Kuran'aekleyeceği ayetler olabilir... Ve halife Osman, bu şekilde "değiştirilmiş" bir Kuran'ı kitaplaştırmışolabilir... Bunun olmadığının garantisi nedir?7-Günümüzde niçin bazı Müslüman ekoller, Kuran ayetlerinin aslında 7000 civarı olduğunu, ancaksonradan bazı ayetlerin çıkarıldığını iddia etmektedir? Üstelik bu iddialar, İslamiyet'in ilkyıllarından beri vardır. Bunun hikmeti nedir?Yukardaki sorulara imanla değilde mantığınızla cevap verdiğinizde kuranın korunmadığını vegünümüzde okuduğunuz kitabın Hz.Muhammedin yazdığı ayetlerin ancak üçte birini içindebarındırdığı görebilirsiniz. Gerçeklerle yüzleşmeyi deneyin.115


5-Kuran Allah Kelamı mı?Bildiğiniz gibi İslam’a göre Kur’an, İncil, Tevrat ve Zebur Allah tarafından gönderilmiştir.Bunlardan Kur’an dışındaki kitapların yazımı, geçmiş zaman anlatımı şeklindedir. Kur’an iseAllah’ın hitabı biçiminde yazılmıştır. Allah’ın sözlerinin, emir ve öğütlerinin Cebrail adlı melekvasıtasıyla ve vahiy yoluyla peygambere iletildiğine inanılır. O yüzden “Kur’an Allah kelamıdır”denir. Allah’a ait olmayan sözler ise “kul” veya “kâle” yani “de ki” veya “dedi ki” sözcükleriylebelirtilmiştir.Bundan dolayı birçok ayet “de ki” anlamına gelen “kul” kelimesiyle başlar. Örneğin: “De ki; ‘Beniçinizden hiçbir erkeğin babası değilim” cümlesinden anlarız ki “de ki” diyen Allah, “Ben içinizdenhiçbir erkeğin babası değilim” dedirtilen peygamberdir. Ne var ki bunun gibi bazı ayetlerin Allah’aait olmadığı açıkça belli iken “de ki” sözcüğünün kullanılmadığını görürüz. Bu tür ayetlerin bazımeallerinde “de ki”sözcüğü parantez içinde verilmiştir. Bazı mealciler ise sanki Arapçasındagerçekten yazılıymış gibi paranteze dahi gerek duymadan “de ki” sözcüğünü eklemişlerdir. Bumüdahaleler, ayetlerdeki eksikliği kamufle etme amaçlıdır.Şimdi bu hataları görelim: Fatiha suresi Allah’a yapılan bir duadır. Dolayısıyla “deyin ki”kelimesiyle başlamalıydı. Kur’an’ın son iki suresi olan Nas ve Felak sureleri de duadır ve “de ki”ile başlar. Fatiha suresinin başında olmasa bile 5. ayetinde “kûlû” yani “Deyin ki” sözcüğümuhakkak kullanılmalıydı.Fatiha, 5-7 “(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola,kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.”Görüldüğü gibi ayette Allah’a sesleniş, Allah’a yakarış vardır. Dolayısıyla ayette seslenen Allahdeğil, insandır. Ama “Deyin ki” sözcüğü olmadığından Allah kendisine dua etmiş gibidir. Hadidiyelim ki Fatiha Kur’an’ın açılış suresidir, bir önsöz gibidir, o nedenle “deyin ki” denmesinegerek duyulmamıştır. Peki ya diğer ayetlerdeki eksikler?Şimdi de aşağıdaki ayetlerde hitap edenin kim olduğunu görelim:Hud-2 “Allah'dan başkasına kulluk etmeyin. Ben size O'nun tarafından müjde vermek ve uyarmakiçin gönderilmiş gerçek bir peygamberim.”Zariyat-50 “O hâlde Allah’a koşun. Şüphesiz ben, size O’nun katından gönderilmiş açık biruyarıcıyım.”Zariyat-51 “Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O'nun tarafındangönderilmiş açık bir uyarıcıyım.”Bu ayetlerde açık olarak anlaşılmaktadır ki konuşan Hz.Muhammed ve kendisinin peygamberolduğunu iddia etmektedir.Şura-10 “Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah'a aittir. (De ki) İşte bu,Rabbim Allah'tır. Yalnız O'na tevekkül ettim ve ancak O'na yöneliyorum.”En’am-104 “Rabbinizden size muhakkak ki deliller gelmiştir. Artık kim gözünü açar görürse kendilehine, kim de hakkı görmeyip batılı seçerse kendi aleyhinedir. (De ki) “Ben sizin üzerinizde bekçideğilim.”116


Bu iki ayette de konuşan Muhammeddir. Görüldüğü gibi “de ki” sözcükleri kullanılmadığındanmealciler parantez içerisinde göstermek zorunda kalmışlardır.Tevbe-30 “Yahudiler, "Uzeyir Allah'ın oğlu" dediler, Hıristiyanlar da "Mesih Allah'ın oğlu",dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkara sapmış olanlarınsözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar!”Bu ayette geçen “kâtelehumullâh” ın asıl anlamı “Allah onları öldürsün, katletsin” dir. BunuAllah’tan isteyenin Allah olamayacağı açıktır.Bu örneklerden şu sonuçlar çıkarılabilir:1- Kur’an, Tanrı sözü değildir. Hz. Muhammed kurgulayıp yazmış, fakat birkaç ayette gaf yapmış'de ki' ekini kullanmayı unutmuştur.2- Kur’an, derlenip toplanırken hata yapılmış, bazı ayetler eksik yazılmıştır.3- Kur’an’a Hz. Muhammed’den sonra Halife Osman ve Emeviler döneminde müdahale edilmiş,ayetler tahrif edilmiştir.Tabi bunlara “Allah, anlaşılacağını düşünerek ‘de ki’ demeye gerek duymamış olabilir” veya “Allahbu tür eksiklerle insanları sınamış olabilir” türünden yanıtlar da verilebilir. Bu tür yanıtlar, eksikliği,hatayı tanrıya havale etmek olur ki buna katılmak mümkün değildir. 2 ve 3 şıkları ise Hicr-9ayetinde belirtilen “Hiç şüphe yok ki, Kur'ân'ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.”ayetine ters düşer. Bu durumda 1 şıkkının doğru olduğu, Kur’an’ın Allah sözü değil, Hz.Muhammed’in kurgusu olduğu ortaya çıkar.Şimdi de Kur'an'ın Allah hitabı olmadığına dair farklı bir örnek verelim:Bu örnekle göreceğiz ki Muhammed hazretleri, kimi zaman Allah'ı, kimi zaman melekler adınaCebrail'i, kimi zaman da peygamberleri konuşturan bir kurguyla Kur'an'ı yazmıştır. Onlarıkonuştururken Kur'an'da 300’e yakın "de ki" öneki kullanmıştır ki kendisinin yazdığı anlaşılmasın,Allah sözü olduğuna inanılsın. Ama bazı ayetlerin kurgusunda hata yapmış, “de ki” kullanmayıunutmuş ya da hatalı kullanmıştır veya kullanmayı becerememiştir.En'am-114 “Allah'tan başka bir hakem mi arayayım ki size, her muhtaç olduğunuz şeyi bildiripaçıklayan kitabı, o indirmiştir? Kendilerine kitap verilenler de bilirler ki o, senin Rabbin tarafındangerçek olarak indirilmiş bir kitaptır; artık şüphe edenlerden olma.”Meryem-64 “Biz, ancak Rabbının emri ile ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bu ikisi arasındaki herşey, O'nundur. Ve Rabbın unutkan değildir.”Enam-114 ve Meryem-64. ayetten önceki ve sonraki ayetlere bakıldığında bu cümlelerin kime aitolduğuna dair bir belirteç yoktur.Enam-114’te ”Size Allah’tan başka bir hakem mi arayayım” sözünden sonra “Senin Rabbintarafından indirilmiş” sözü ile konuşturulanın melek Cebrail olduğu ve Hz.Muhammed'e hitapettiği açıkça bellidir. Meryem-64’te ise "Biz ancak rabbinin emriyle ineriz" sözü melekler ya damelekler adına konuşan Cebrail'e söyletiliyormuş gibi yazılmıştır. Ama Allah'ın kelamı dediğikitapta Muhammed bunu belirtmeyi becerememiş ya da hata dikkatinden kaçmıştır.Zümer-10 “De ki: 'Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenler için biriyilik vardır. Allah'ın arz'ı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.” (de ki fazla)117


Bakara-97 De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; öncekikitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbineindirmiştir.” (de ki fazla)Zümer-10 ve Bakara-97 ayetlerinde dikkat edilirse “de ki” sözcüğüne gerek yoktur amakullanılmıştır. Zümer-10’da “de ki” sözcüğü olduğunda Muhammed hazretlerinin Müslümanlara“kullarım” diye seslendiği anlaşılmaktadır. Halbuki “de ki” olmasaydı hitap eden Allah olacak vebir anormallik görünmeyecekti.Bu gaflara karşı, verilen yanıtlardan biri “Kur'an'da kimi ayetlerin Cebrail'in sözü olduğu” hatta“Kur'an'ın Allah'ın, Cebrail'in ve peygamberin ortak ürünü” olduğudur. Bakara-97 ayeti bu iddialarıçürütür. Ayetten Cebrail'in, Kur'an'ı peygamberin kalbine indirdiğini, dolayısıyla 23 sene boyuncazırt pırt 50.000 yıllık yolu katetmediğini, olaylara-durumlara göre sırası geldiğinde peygamberinayetleri kalbinden (beyninden) ortaya döktüğünü anlıyoruz.Bakara-97 ayetinde "de ki" öneki kullanıldığında ayet şöyle olmalıydı:De ki: "Her kim Cebrail'e düşman ise, bilsin ki o, Allah'ın izni ile Kur'an'ı; önceki kitaplarıdoğrulayıcı, mü'minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak benim kalbimeindirmiştir.Ama Kur’an’da “senin kalbine indirmiştir” yazılarak hata yapılmıştır.Muhammed, Tevrat ve İncil’in 3. şahıs ağzıyla yazılmasına nispeten çok daha inandırıcı bir kurguile Kur’an’ı yazmış ama yaptığı bu gaflarla açık vermiştir.Örneğin Zuhruf-11'te; "O, suyu gökten bir ölçüye göre indirir. Biz onunla ölü memleketi diriltiriz"ayetini ele alalım: Burada "O" Allah ise, "Biz" kimdir?”Biz”, melekler adına konuşan Cebrail'den başkası olamaz. Ama görüldüğü gibi meleğinkonuştuğuna dair bir belirteç yoktur.Muhammed, Kur'an’ı "Allah kelamıdır" diye yazmıştır. Allah'ı konuşturma sanatı ile düzenlemeyeçalışmıştır. Fakat özellikle "Biz" diyen ayetlerde ya "Allah ve ekibi" olarak konuşulmaktadır ya damelekler olarak. Süleyman Ateş'in bu konuda görüşü "Kur'an Allah vahyi, melek sözüdür"şeklindedir. Ama görüyoruz ki Allah da konuşuyor, Cebrail de, Muhammed de.Kur’an’da sıkça kullanılan “kale” sözcüğü “dedi ki” anlamındadır. Şimdi “dedi ki” sözcüğününkullanıldığı bir ayetteki hatayı görelim.Enbiya-112 Dedi ki; “Rabbim hak ile hükmet. Sizin nitelendirmelerinize karşı sığınılacak olanrabbimiz rahmandır.Cümle kurumunun yanlış olduğu açıkça görülmektedir. Edip Yüksel, bu ayetin yanlış yazıldığını,“kale” değil, “kul” olması gerektiğini söyler ve o şekilde çevirir. Muhammed Esed ise hem “kale”değil "kul" muş gibi çevirir, hem de 2. cümlede tekrar parantez içinde "de ki" kullanır. Sebebi,ayette Hz. Muhammed'in hem Allah’a hem de inanmayanlara seslenmiş olmasıdır. Böyle bir cümleyapısında "kale" yerine "kul" da kullanılsa cümle bozuk kalır. Bu ayette de cümle kurumunun çokzor olması nedeniyle becerilemediğini görüyoruz.118


Sonuç:Birisi çıkıp “Allah’tan bana mektup geldi” demiş olsa önce ona deli gözüyle bakmak ve kesinlikleinanmamak en doğru davranıştır. Fakat ısrarlı davranıyorsa ve insanların bir kısmı ona inanıyorsa“Acaba” diyerek doğru söyleyip söylemediği incelenebilir. Bilhassa tanrıya inanan insanlarda böylebir eğilim doğaldır. Doğal olmayan, içinde yazılanların bir kısmı doğru diye inanılmasıdır. Ya damektubu irdeleyip sorgulamadan mektup sahibinin kişiliğine güvenerek veya çevresindeduyduklarından etkilenerek inanmaktır. Mektup incelendiğinde içeriğindeki tek bir ‘insana mahsus’hata dahi, mektubun tanrıdan gelmediğinin kanıtıdır. Çünkü madem ki inanılan tanrı mükemmel veher şeyi bilen bir varlıktır, öyleyse tanrı hata yapmaz. Hele çok sayıda cümle hatası, gramer hatasıvarsa mektubun tanrıdan olduğunu iddia etmek normal karşılanamaz. Bu tavır zayıflıktır.Zaaflarına, çevresine, çıkarlarına mahkum kalmaktır. Kutsal olduğu, tanrıdan geldiği iddia edilenkitaplar için de bu geçerlidir. Farklı dinlerin, farklı kitapların, farklı kutsalların dünya halklarınaolumsuz etkisi ortadadır. Kutsal savaşlar, dünya barışını engellemekte, insanlığı yaralamaktadır. Bubüyük, aşılmaz engelin temelinde ise mektup örneğindeki o küçük zaaf vardır. Barışın tesisi ise tümbireylerde bu küçük zaafların tedavisiyle mümkündür. Kadim dinlerin haricinde zamanımızda daçeşitli ülkelerde ortaya çıkan meczuplar, bu tür zaafları olan kişileri aldatabilmekte, peşlerindensürükleyebilmektedir. Sonuç ise ya toplu intihar ya da soyulmak, sömürülmek olmaktadır.6-Kuran'ı Hz.Muhammed mi Yazdı?Bu sorunun cevabı evettir. Kanıtı islam tarihinde ve kuran'da bol miktarda vardır. Bir önceki konudakuran'da ki hatalı ayetlerin kanıtladığı bu gerçeğin şimdi diğer kanıtlarını görelim;Kuran'ı Muhammed peygamber yazdı, çünkü vahiy olduğu iddia edilen metinleri yazan vahiykatiplerinden ikisi vahiylerin ilahi olmadığını farketti ve kaçıp dinden çıktılar. Elbette bu durumKuran'ın ilahi olmaması bakımından çok düşündürücüdür, özellikle Osman'ın sütkardeşinin"Kuran'ın ilahi olmaması" iddiası kesin kanıt denebilir. Bununla birlikte yinede bu kişiler yalancıolabilirler. Bu iletinin konusu ise, Muhammed peygamberin bu kişilere karşı duyduğu insancatepkileri Kuran'a yazmasıdır. Her iki mürted için de "Kabe'nin örtüsü altında bile olsaöldürülmesi" fetvası varken ilkinde kimi kimsesi olmayan (arkası, dayısı olmayan) İbni Hatalsorgusuz sualsiz katledilecek, ikincisinde, Osman'ın (konu dayısı) sütkardeşi olan Abdullah b.Sadb.Serh istemeye istemeye affedilecektir.1-İbni Hatal: 42 vahiy katibi içinde dinden çıkan iki vahiy katibinden ilki olan İbni Hatalyeniden Hıristiyan oluyor, "Muhammed bir şey bilmez. Yalnız benim kendisine yazdığımşeyleri bilir" demeye başlıyor ve "mürted olduğu" gerekçesiyle hakkında katledilmesi fetvasıçıkıyor. Çok geçmeden İbni Hatal yakalanarak katlediliyor, Hıristiyanlarca gömülüyor, ancak ertesigün mezarının dışında bulunuyor, yine gömülüyor, yine dışarıda bulunuyor, bu şekilde başaçıkılamayınca ceset dışarıda bırakılıyor. Aşağıda konu ile ilgili bir hadis bulunmaktadır.Ravi (r.a.): Enes b. MâlikHadis: Rivâyete göre, şöyle demiştir: (Neccar oğullarından) Hiristiyan bir kişi vardı. Sonramüslüman olmuştu. Bakare ve Âl-i İmrân (Sûrelerini) okumuştu. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'ede vahiy kâtipliği yapmıştı. Bu adam sonra geri, Hiristiyanlığa döndü. (Ve kaçarak Hiristiyancâmiasına ihtihâk etti. Hiristiyanlar onu yüksek makamlara çıkardılar) Bu mürted: Muhammed birşey bilmez. Yalnız benim kendisine yazdığım şeyleri bilir, demeğe başladı. Ve (aradan çok bir zamangeçmeden) Allah onu (kavmi içinde boynunu vurdurup) öldürdü. Hiristiyanlar defnettiler. Fakatsabah olunca gömüldüğü yer onu dışına atmıştı. Bunun üzerine Hiristiyanlar: bu Muhammed ile119


Ashâb'ın işidir. Onların arasından çıkıp kaçtığı için bu din kardeşimizin ölüsünden kefeninisoydular ve onu (meydanda) bıraktılar, diye iftirâ ettiler. Ve derin bir çukur kazarak onun içinebıraktılar. Fakat sabah olunca gömüldüğü yerin onu (yine) dışına attığı görüldü. Hiristiyanlar yine:Bu, Muhammed ve Ashâb'ının işidir. Onların arasından çıkıp kaçtığı için bu din kardeşimizinölüsünden kefenini soydular ve onu kabrin dışında bıraktılar, dediler. Ve bir yerde yine bir çukurkazdılar, güçleri yettiği derecede derinleştirdiler. Fakat sabah olunca o yerin onu dışına attığıgörüldü. Bunun üzerine Hiristiyanlar bu işin kullar tarafından yapılmadığını anladılar. Ve onuaçıkta bıraktılar. (Sahih-i Buhari Hadis No.: 1477)2-Ebi Sarh: Muhammed peygamberin vahiy almadığını ileri süren ikinci vahiy katibi iseAbdullah b. Sad b. Ebi Serh'tir. Kimi kimsesi olmayan İbni Hatal'dan farklı olarak, bu kişi Osman'ınsüt kardeşidir. Bu kuvvetli torpil Abdullah b. Sad b. Serh'in hayatını kurtaracaktır. Hatta, Osman'ınhalifeliğinde valilik bile yapacaktır.Ebi Sarh, Muhammed'in vahiylerini kaleme almış, Ku'ran katipliği yapmış ve daha sonrasında(esrarengiz bir şekilde) İslam'i terketmiştir. Ebi Sarh ayrıca Hz. Osman'in süt kardeşi ve halasınınoğludur. Ebi Sarh İslam'i terkettikten sonra tıpkı diğerleri gibi öldürülmemek için kaçar ve halasınınoğlu, süt kardeşi Hz. Osman'a sığınır. Peki Ebi Sarh'in bir anda kaçmasına neden olan olay neydi?Koskoca Allah'in sözlerini kaleme alma mevkisine sahip bir adam, peygamberin sözlerini Kuran'aaktarma şerefine ermiş bir insan deli mı bir anda tüm bunları reddedip neden kaçsın?Nedeni ise şudur; Ebi Sarh Kuran katipliği yaptığı için muhtemelen zamanın eğitimli kişilerindenbiri idi. Ebi Sarh, Muhammed'ın en uzun süreli ve en tecrübeli katiplerinden biri olduğu için vahiyanlarında Muhammed'e indirilen ayetlerin yazılış şekli hakkında Muhammed'e tavsiyelerdebulunuyordu. Muhammed'de çoğu zaman Ebi sarh'in tavsiyelerini onaylıyor ve akabinde KuranMuhammed'in değil, Ebi sarh'in dile getirdiği şekilde yazılıyordu. İşte kanıt;“İbn-u Ebi Sarh diyor ki: “Eğer Muhammed’e vahyolunuyorsa bana da vahyolunuyor. Eğer Allahindiriyorsa ben de onun indirdiğinin mislini indiririm. (İbn Kesir, Tefsir, Sabuni muhtasarı,I/600)Ebi Sarh, iste bu yüzden Muhammed'in uydurukçu olduğunu anlamış ve derhal İslam'i terkederekOsman'in yanına sığınmıştır. Olayı duyan Muhammed ateş püskürüyordu. Ardından hemen bu olayhakkında ayetler inmeye başlamıştı;En'am-93 “Allah’a karşı yalan uydurandan, ya da kendisine karşı bir şey vahy edilmemişken“bana da vahyolundu” diyenden ve “ben de Allah’ın indirdiği gibi indireceğim” diyenden dahazalim kim olabilir?”Muhammed bu olaydan sonra yine her zaman olduğu gibi insanları cehennem azabı ile korkutmayaçalışmıştır.Nahl-106 "Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hariç, inandıktan sonra Allah’ı inkâreden ve böylece göğsünü küfre açanlara Allah’tan gazap iner ve onlar için büyük bir azap vardır. "Yani üstteki ayette Muhammed'in anlatmaya çalıştığı şudur; Sakın ola ki Ebi sarh hakkında çıkandedikodulara inanmayın. İnananlar için "Allah katından bir gazap vardır, büyük azab da onlariçindir." Bu olay hakkında dedikodular hızla yayılıyor ve Muhammed'in güvenirliliğini sarsılıyordu.Muhammed olayı örtbas edebilmek ve kendisi hakkında çıkan dedikodulara ve kişilerinkafalarındaki soru işaretlerine son verebilmek için şu ayeti indirmiştir;120


Nahl-110 "Sonra şüphesiz ki Rabbin, eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah yolundacihad edip sabreden kimselerin yanındadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da çok bağışlayandır,çok merhamet edendir. "Muhammed böylelikle peygamberliği hakkında şüpheye düşen müslümanlarının gönüllerine suserpiyordu. Tabi "şeytan ayetleri" olayında da olduğu gibi Muhammed'in her zaman imdadınayetişen şeytan, suçu üstleniyor ve Ebi Sarh'i yoldan çıkarttığını itiraf ediyordu;Ibnu Abbas (radiyallahu anhuma) anlatiyor: " Sa'd Ibni Ebi s-Sarh Hz. Peygamber (aleyhissalatuvesselam)'e katiplik yapiyordu. Seytan ayagini kaydirdi; adam irtidad ederek kafirlere sigindi.Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Fetih gunu, onun oldurulmesini emretti. Ancak, Hz. Osman(radiyallahu anh) onu himayesi altina aldi. Resulullah da bu himayeyi tanidi."Ebi Sarh Mekke'de Muhammed hakkında beyanatlarda bulunuyor kişilere Kuran ayetlerinin Allahtarafından değil, Muhammed tarafından uydurulduğunu söylüyordu. Artık Ebi Sarh ölmedenMuhammed'e rahat uyku yoktu. Daha sonra Ebi Sarh, Muhammed'in eline düşmüştür. MuhammedMekkelilere teslim oldukları halde kimseyi öldürmeyeceğine dair söz vermişti. Buna rağmen EbiSarh'in kellesi için buyrukta bulunmuştur.Bunu duyan Ebi Sarh'in süt kardeşi Hz.Osman; Ortalık durulunca Nebi’nin huzuruna getirdi,affedilmesini istedi, Biat’ının kabulü için yalvardı. Bu rica üç kez tekrarlandıktan sonra ancakRasulullah(sav) İbn Ebi’s-Sarh’ın biatını kabul etti.Onlar gittikten sonra Ashabına dönerek: “Biatetmeden evvel içinizden bu adamı katledecek doğru biri çıkmadı mı? Diye sordu. Onlar da: “Bizişaretinizi bekliyorduk” cevabını verdiler. Bunun üzerine Rasulullah(sav): “Bir Peygamber ima ileadam öldürtmez, açık konuşur.” ( İbn-i Sa’d, E.Davut, Nesei, Hakim, İbn-i Hişam, İbn-i Hacer)Muhammed yukarıdaki hadiste “Bir Peygamber ima ile adam öldürtmez, açık konuşur.” diyerekkendisinin ne derece tehlikeli narsisist mafya babası olduğunu gözler önüne sermektedir.Muhammed madem açık konuşmayı sever, o halde neden Osman'in önünde Ebi sarh'inöldürülmesini emretmedi? Neden Osman yanından çıkıp gittikten sonra çapulcularına konuştu?Osman, süt kardeşi Sarh'in affedilmesi için Muhammed'e yalvarmıştır. Muhammed iki arada birderede kalmıştır. İstemeyerekte olsa Osman'in sefaatını kabul etmek zorunda kalmıştır. Fakat her nekadarda zoraki kabul etse de, yüzündeki rahatsızlığını tetikçilerine fark ettirmeye çalışmış veyanında bulunan müslümanların Ebi sarh'i oracıkta katletmelerini istemiştir. Bunuda başaramayanMuhammed daha sonra müridlerine şu şekilde sert çıkışmıştır;“Benim o şahsı bağışlamaktan imtina ettiğimi gördüğünüz zaman neden onu öldürmediniz?” (el-İsabe, c. 2, s. 38.)Aynı olay, biraz farklı bir şekilde şu kaynakta da mevcut; "Icinizde, elimi bey'at icin vermektenimtina ettigimi gorunce kalkip oldurecek akli basinda bir adam yok muydu?" [Ebu Davud, Cihad127, (2683); Nesai, Tahrimu'd-Dem 14, (7,105,106).]Görüldüğü gibi Muhammed peygamber'in davranışları, düşünceleri, yargıları tamamen etki, tepkikurallarına uygun biçimde oluşuyordu ve doğal olarak Kuran'a bu şekliyle yansıyordu. ÖzellikleAbdullah b.Sad b.Serh'in olayında asla affetmek istememesine rağmen Osman'ın hatırını kıramayışı,bu kişiyi affedebilmek için Kuran'a ayet ekleyişi açıkça bellidir.121


C-Kuranı Muhammed ve Ekibinin Yazdığının Kanıtları1-Peygamberin kiminle evlenip kimi boşayacağı gibi gereksiz konulardan bahsetmesi.2-Kuranın bir yerinde "ak" denilen bir konuya daha sonra "kara" denmesi ve konularda çok sayıdagereksiz tekrar olması.3-Evlat edinmenin yasaklanması (niye?)4-nahl 101 (biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman -ki allah neyiindireceğini gayet iyi bilir- onlar peygamber'e, "sen ancak uyduruyorsun" derler. hayır, onların çoğubilmezler.)5-Tebbet suresinde ebu leheb'e lanet edilmesi.6-Kitabın edebi bir değerinin olmaması. konudan konuya atlaması. başının sonunun belli olmaması.bu kitap bir yayıncıya basılması için gönerilmiş olsa edebi yetersizlikten dolayı hemen reddedilirdi.7-İlk ayetin "oku" olmasına rağmen muhammed bin abdullahın okuma öğrenmemesi veya okumabilmediğinin iddia edilmesi.8-İbrahimin çocuklarının sayısının ve isimlerinin bir türlü doğru düzgün verilememesi ve ibrahiminçocuğunu kesmeye çalışmasının takdir edilmesi.9-Çok fazla sayıda ve olmayacak şeyler üzerine yemin edilmesi.10-Her şey için bir, bilemedin iki şahit yeterli olurken, zina için penisin vajinaya girdiğini, aradan ipgeçmediğini gören 4 şahit gerekmesi. bu şahadetin olabilmesi pratikte mümkün mü?11-Tanrının varlığı için hiç bir müsbet delil gösterilmemesi. bu yüzden kafası iyi çalışan, gerçeklereher zaman şüpheyle bakan, bilimsel akla sahip olan insanlar tanrının varlığını görememesi. sankitanrı "müsbet bir delil göstermeyeyim, herşeyi müphem bırakayım, kafası çalışan şüphecilerinanmasın, ben de onları cehenneme atayım. her lafa inanan tipler de cennete gidiversin." der gibi12-Dinin önce bir kasabaya gönderilmiş olması, daha sonra işler büyüyünce evrensel olduğununiddia edilmesi. Buda öngörüsüz şansa mücadeleye girildiğinin kanıtıdır.13-Kitaptaki ifadelerin farklı yorumlanmaya çok müsait olması.14-Geldiği zamana göre devrimsel değişiklik getirecek ahlaki ve sosyolojik değişiklikleriçermemesi. (demokrasi, insan hakları,kadın erkek eşitliği, köleliğin kaldırılması vb...)15-Cennetteki ödüllerin çok kısıtlı olması (yiyecek-içecek, seks. Başka?)16-İnsanların yaptıkları sonlu sayıda hata yüzünden cehennemde sonsuz işkenceye maruz kalması.17-İnanmayanların ve İslam dışı kişilerden erkek olanlarının öldürülmesinin, mallarının gaspedilmesinin, karısına tecavüz edilmesinin, karısının ve çocuklarının köle yapılmasının normalkarşılanması.122


D-Bir Anlık Öfkeyle Yazılmış Olan Sure: "Müddessir"Sizce bir Tanrı kendi yarattığı ve bu şekilde düşünmelerine imkan verdiği canlılar için bu kadarsinirlenir mi? Hiç sanmıyorum. Sadece bu sure bile tüm Kuran'ı çürütmeye yeter. Mantıklı vedengeli bir yaratıcı bunları söyleyemez.Ebu Cehil Kimdir?Ebu Cehil, "Cehaletin babası" demektir. Ama farkındasınız kimse çocuğuna böyle bir isimvermez. Ebu Cehil'in bu ismi almasının sebebi elbette ne halk ne alimler ne de çevrede ki tarafsızinsanlardır. Ona bu şekilde hitap edilmesi islam peygamberinin emriyle müslümanlar arasındabaşlamıştır.Asıl adı Hisam Ebu'l-Hakem olan bu kişi aslında Mekke'nin ileri gelenlerinden. Hakem ünvanıalmasının sebebi ise tarafsız, dürüst öyle çıkarına göre değil gerçekten düşünüp tartan birisiolmasından kaynaklı.İslam henüz tam yayılmamış sadece bir grup kişiden oluştuğu sıralarda Muhammed bu kişiye gider.Kendi saflarına çektiği anda büyük bir hakem tarafından onay alacak ve bu sayede epey yandaştoplayacaktır. Gittikten sonrasını gelin ayetlerden takip edelim."Müddessir Suresi18.Derin derin düşündü o; ölçtü-biçti.19.Kahrolası, nasıl bir ölçü kullandı!20.Bir kez daha kahrolası, nasıl bir ölçü kullandı?!21.Sonra baktı.22.Sonra yüzünü buruşturdu, kaşlarını çattı.23.Sonra arkasını döndü ve böbürlendi.24.Şöyle dedi: "Bu, rivayet edilerek gelen bir büyüden başka şey değil."25."İnsan sözünden başka bir şey değil bu."26.Onu sekara (cehennem) fırlatacağım.27.Bilir misin nedir sekar?28.Ortada bir şey bırakmaz, hiçbir şeyi görmezlik etmez o.29.İnsan için tablolar/levhalar/ekranlar sunandır o/deriyi yakıp kavurandır o."Evet bu kişiye çok kızdığını 25. ayetten sonra görebiliyoruz. Tehditler, korkutmalar, lanet okumalar,ama sizin dikkatinizi çekmek istediğim yer 18 ve 25 arası.Ölçüp, biçip, düşünelim hadi.Her şeyden önce bu adam iddia edildiği gibi vahşi, gözü dönmüş, gaspçı vesaire olsaydı, peygamberonun islama geçmesine önem verir miydi? Gidip ona islamiyeti anlatır mıydı? Onu islam dinineçekmeye çalışır mıydı? Hatta bu önem (yani islamı seçip seçmemesi) Kuran'a konu olur muydu?123


Bu kişi üstün bir hakem, çağına göre aydın bir insan. Düşünüyor, ölçüyor, biçiyor, değişik ölçülerkullanıyor. Ama bunları yaptığı ve söylenenlerin öncekilerin masalı ve insan sözü olduğunubelirttiği için lanetleniyor, hakaret ediliyor, ebu cehil lakabı takılıyor kendisine. Oysa Hisam Ebu'l-Hakem dogmaya karşı düşünceyi, ölçmeyi, biçmeyi, ölçüler kullanmayı temsil ediyor. Dogmayakarşı bilimi temsil ediyor. Hatta bazı islam kaynaklarında Ebu Cehil'in Ebu Mugire ile deve sırtındagiderken düşünceyle satranç oynadığını yazmaktadır böylesine zeki bir insandır Hisam EbulHakem. Tek suçu Hz.Muhammedin peygamberliğini onaylamamış olmasıdır.Olay tefsirlerde şöyle anlatılır:“Velid b. Muğire Peygamber (s.a.v)'in yanına gelmiş, Kur'ân dinlemiş ve etkilenmişti. KalkıpMahzum Oğulları'na varmış; "Vallahi, Muhammed'den az önce bir söz dinledim; ne insan sözü, nede cin sözü. Onun bir tatlılığı, bir hoşluğu var. Yukarısı meyveli, aşağısı bolluk, zemini bol sulu. Okesinlikle üste çıkar, onun üstüne çıkılmaz." demiş; buna karşı Kureyş: "Velid saptı. Vallahi, bütünKureyş sapacaktır." demişler, bunu işiten Ebu Cehil, "ben size onun hakkından gelirim." deyipkederli kederli yanına varmış; "Ey amca demiş, kavmin sana vermek için bir mal topluyor. Çünküsen Muhammed'den bir şey elde etmek için onun yanına gidiyormuşsun." Velid: "Kureyş bilir ki,ben onların malca en zenginleriyim." diye cevap vermiş. Ebu Cehil demiş ki: "O halde onunhakkında bir söz söyle de kavmin işitsin, senin onu sevmediğini, inkâr ettiğini anlasınlar." Velid:"Ne diyeyim, içinizde şiiri, mısraları kafiyeli kısa vezinli nazmı, kasideyi ve cin şiirlerini benden iyibileniniz yoktur. Onun söylediği bunların hiçbirine benzemiyor ki." demiş. Ebu Cehil, "yokmutlaka bir şey söylemelisin." deyince kalkıp kavminin toplandıkları yere varmış, "siz, demiş,"Muhammed mecnun" diyorsunuz. Hiç kimseyi boğarken gördünüz mü? Kâhin diyorsunuz. Hiçkâhinlik yaparken gördünüz mü? Şair diyorsunuz. Hiç şiir ile uğraşırken, şiir söylerken gördünüzmü? Yalancı diyorsunuz. Hiç yalanını yakaladınız mı? Bunlara cevap olarak, "hayır, ama peki onedir?" demişler; "durun düşüneyim" demiş düşünmüş, düşünmüş "Bu, öğretilegelen birsihirdir; bu sadece bir insan sözüdür." demiş, onun bu sözleri Kureyşlilerin hoşuna gitmiş,salonlarında bir alkıştır kopmuş ve onun sözlerini alkışlayarak dağılmışlar.” (Elmalılı HamdiYAZIR - Kuran'ı Kerim Tefsiri)Velid bin Mugıre Kimdir?Ünlü İslâm komutanı Halid bin Velid'in babasıdır. Mekke'nin en ileri gelen ailelerinden birinemensup ve Mekke'nin önde gelen aileleriyle yaptıkları evliliklerle de bu özelliğini pekiştirmişdir.Büyük bir servet sahibi olan Velid bin Mugıre, halka karşı çok iyi davranır ve yardımda bulunurdu.Her yıl değiştirilen Kâbe örtüsü için gereken masrafları tek başına kendisi karşılardı. Halktarafından sevilen ve yardımseverliği ile ünlü bu insanın tek kusuru Muhammede inanmamakolmuş, hakkında kalem suresinde 10, 11, 12, 13, 14. ayetler yazılmıştır.Kalem-10, 11, 12, 13, 14 "Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söztaşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde birde soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme."1400 sene evvel insan sözü diyenler doğru demişlerdi, zaten insan sözü olduğu ortada. Şaşırtıcıolansa günümüzde bu kitaba halen tanrı sözü denmesidir. Kuran'da yazan Hz.Muhammedin durumagöre inandırmak, duruma göre sinirlenince halkı korkutmak için uydurduğu o ahiret hikayelerine bukadar güvenmeyin. Bu masalların boş olduğunu günü gelince göreceksiniz. Görmek istemeyenegösteremeyiz ama aklını kullanan ve kanıtları görebilen kimseler için kuran'nın içeriği büyükleremasallardan başka bişey değildir, malesef kanlı masallardır.124


7-Kuran neden Hz.Muhammedin sağlığında kitaplaşmadı?Neden Kuran Muhammedin sağlığında Kitap haline getirilmedi? Ve neden kutsal kitap peygamberöldükten sonra kitaplaştırıldı? Birileri bazı ayetleri kaybetsin diye mi?Bu sorunun cevabı muhammed'te çünkü isteseydi çok rahat kuranı kitaplaştırabilirdi. İlginçtirkuranda ki ayetlerde durmadan bu kitab şudur bu kitab budur vs der ama ortada Muhammed ölenekadar kitab yoktur.Benim tahminim Muhammedin amacı bir din kurmak değildi. Asıl amacı hükmetmekti o zekasınıkullanarak ortaya din kisvesi altında bir devlet çıkardı ve de hertürlü nimetlerinden faydalandı.Kuran muhammedin günlük ihtiyaclarına göre yazılmış ayetlerle doludur. Günümüzün kanunhükmünde kararnameleri gibi iş gördü açıktır, yani Muhammedin amacı bir din kitabı yazmak değilbu ayetler yoluyla kurduğu devleti yönetmekti.Dikkatedilirse kuranda peygamberin arzularına uygun biryığın ayet vardır. Kuran tamamen günlükolaylar içermektedir ve günümüz ihtiyaçlarına değil o günlerin güncel ihtiyaçlarına çözüm getirecekayetlerle doludur. Amacın evrensel bir mesaj vermek olmadığı sonderece açıktır. Kurandaki dinimotifler tamamen tevrattan arklanmış ve bu şekilde dini metin havası verilmiştir. Muhammedarapların inandığı Tanrı Allah ile Musevilerin tanrısı Yahova'yı hayal dünyasında harmanlamış vekendi kişisel tanrısını yaratmıştır. Bu kişisel tanrısını da ihtiyacına uygun bol bol konuşturupiktidarını ölene kadar sağlamlaştırmıştır.Kendi adıma söylüyorum; Muhammed'in putperes olarak ölmüş olabileceğini bile düşünüyorum.Düşünsenize siz uydurduğunuz bir Tanrıya ve dine inanılmasını isteyebilirsiniz ama siz o tanrınınve dinin uydurma olduğunu bilir herkezi kandırsanız bile kendinizi kandıramazsınız. Bu birtahmindir gerçek olmayabilir. Muhammed'in bu konuda zaman zaman şüpeye düştüğü deanlaşılıyor.Yunus-94 ''Sana indirdiğimizden şüphede isen, senden önce indirdiğimiz Kitap’ları okuyanlara sor.And olsun ki, sana Rabbinden gerçek gelmiştir, sakın şüphelenenlerden olma.''Muhammed kendini gerçek peygamber ve hayalinde yarattığı Tanrıyı da gerçek Tanrı görse bilezaman zaman şüpeye düştüğü gerçek ve hayal arasında gidip geldiği de anlaşılıyor.Peki peygamber sağlığında Kuranı kitaplaştırmak için bir emir vermiş mi? Ya da kitap halinegetirmeyi düşünmüş mü? Bu sorunun cevabını islam tarihinde bulabiliyoruz.Kuran'nın İlk Derlemesi (İslami bir kaynaktan alıntıdır.)Peygamber Efendimiz devrinde vahiy devam ettiği için Kur'ân-ı Kerîm toplanıp bir kitâb halinegetirilmemişti. İnen âyetleri, bazı sahâbîler, ezberliyorlar, kürek kemiklerine, hurma kabuklarına,ince beyaz taşlara ve zamanın yazı malzemesine yazıyorlar ve yazdıklarını saklıyorlardı. Fakathenüz vahiy devam ettiği için vahiy parçalarını içeren malzeme bir araya getirilip bir kitap halindebağlanmamıştı.Taberi’den özetle: Hazreti Ebubekir zamanında vukubulan Yemâme Savaşında 700 sahâbî şehîddüşünce, Kur'ân-ı Kerîm'in sonucundan endişe duymaya başlayan Ömer ibn Hattâb, HalîfeEbubekir'i, Kur'ân'ı yazdırmaya ikna etti. Bu işle Zeyd ibn Sabit, görevlendirildi.125


Rivayet şöyledir: Zeyd'in şöyle dediği anlatılır."Yemâme Savaşı üzerine Ebubekir beni yanma çağırttı. Hattâb oğlu Ömer de orada idi. Dedi ki:-Ömer bana geldi:-Yemâme gününde Kur'ân okuyanlar ağır zayi'at verdiler. Kur'ân okuyanların, savaş alanlarındaşehîd düşmesiyle Kur'ân'ın çoğunun zayi olacağından korkuyorum. Kur'ân'ı toplamayı emretmeniistiyorum, dedi.Ben de Ömer'e: Allah'ın Elçisi(s.a.v.)in yapmadığını biz nasıl yapalım? dedim.Ömer: Vallahi bu hayırlı bir iştir, dedi.Ömer bana böyle söyleye söyleye nihayet Allah, aklımı bu işe yatırdı. Ben de Ömer'in görüşünündoğruluğuna kanâ'at getirdim. Sen akıllı bir gençsin, hakkında kötü bir zannımız yoktur. Sen AllahElçisi(s.a.v.)in vahiy kâtibi idin. Kur'ân 'ı araştır ve bir araya topla.Vallahi bana, herhangi bir dağı yerinden kaldırıp başka bir yere götürmeyi Önerselerdi, Kur'ân'ıtoplamayı emretmeleri kadar bana ağır gelmezdi.Dedim ki: Allah'ın Elçisi(s.a.v.)in yapmadığı şeyi siz nasıl yaparsınız?Ebubekir: Vallahi bu hayırlı bir iştir, dedi.Ve söyleye söyleye nihayet Allah, Ebubekir ve Ömer'in akıllarına yatırdığı şeyi benim de aklımayatırdı. Kur'ân'ı araştırmağa, hurma dallarından, yassı taşlardan ve insanların belleklerindenderlemeğe başladım.Tevbe Sûresinin sonu olan: " Andolsun, içinizden size öyle bir Elçi geldi ki sıkıntıya uğramanız onaağır gelir; size düşkün, mü 'minlere şefkatli, merhametlidir. Eğer yüz çevirirlerse de ki: 'Allah banayeter! O'ndan başka tanrı yoktur. O'na dayandım, O büyük Arş'in sahibidir!'" âyetini yalnız EbûHuzeyme el-Ensârî'nin yanında buldum." (Buhârî, Fedâilu'l-Kur'ân:3,4 ncü bâblar; İbn Hanbel,Müsned: 1/13; İbn Ebî Dâvûd, Kitâbu'l-Mesâhif, s.6-7)Ebubekir'in sözüne bakalım: "Allah'ın Elçisi'nin yapmadığını biz nasıl yapalım?" Demek kiMuhammed'in böyle bir emri veya vasiyeti yok. Olsa, Ebubekir neden böyle konuşsun? Ya daÖmer'in böyle bir iş için kimseyi teşvik etmesine gerek kalmazdı. İslam tarihi açısından her ikiaçıdan da durum kurtarılamaz,Muhammed başlangıçta yaşadığı kente egemen olmayı düşündü sonra tüm Arabistanı hedefledibütün bunları başarınca da gözünü Bizans ve Sasani ülkelerine dikti belki daha en başından hedefihepsini zamanla gerçekleştirmekte olabilir ama bu hedeflerine ulaşmaya ömrü yetmedi. Muhammedbaşarılı bir devlet adamı ve komutan bu inkar edilemez ama gerçek bir peygamber değil. Gerçekleracıdır.126


8-Kurana Göre Tevrat ve İncil Değişmiş mi?Kur'an, birçok ayetinde, kendisini, "Tevrat"ı, "icin "MUSADDIK" olduğunu yani "ONAYLADIĞI"açıklanır. Şahsi inancım dünya yüzünde ilahi bir yaratıcıdan gelen bir kitap yoktur. Tevrat musanınyaşadığı idda edilen dönemden çok sonra kaleme alınmış bir kitaptır. Gerçekte ortada Allah ınyolladıgı ama bozulmaktan koruyamadıgı bir tevrat söz konusu olmasada kuran mevcut tevradınmusaya indirildiğini ve korunduğunu söyler.Bu konuda Kuran pekçok ayet içermektedir. Bu ayetlerdeki çarpıklığı dindar kardeşlerimiz örtbasetmeye çalışıyorlar ama kuranın bariz ayetlerini gözardı etmek kolay değildir. Lütfen alttaki ayetleridikkatli okuyunBakara-40, 41 “Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti hatırlayın ve ahdimi yerine getirin ki Bende yerine getireyim; yoksa benden korkun. Yanınızdaki Tevrat’ı tasdik ederek indirdiğim Kuran’a,inanın; onu ilk inkar edenler siz olmayın, ayetlerimi hiçbir değere karşılık değiştirmeyin ve bilebile hakkı gizlemeyin.”Kuran Muhammedin hayatta olduğu dönemde (571-632) yaşayan yahudilerin ellerinde olan Tevratıtastik ediliyor. Tevratın en eski nüsaları ile günümüz nüshaları arasında fark yoktur.Enam-34 "Allah ın SÖZLERİNİ HİÇ KİMSE DEĞİŞTİREMEZ. Öncekilerin mesajları sana daulaştı''Muhammede ulaşan mesaj nedir? Tabiki geçmiş kitaplardaki ayetlerÂli İmran-3 "Sana, onların ellerindeki (kitapları) tasdik eden Kitab'ı (Kur'ânı) hak ile, kısımkısım (âyet âyet) indirdi. Ve Tevrat ve İncil'i de indirdi."Neyi tastik ediyor? Muhammedin yaşadığı devirde musevilerin elinde olan tevratı tastik ediyor yanisizlerin idda ettiği gibi geçmişte bozulan vs tevratı değil o an yani 623 de yahudilerin elinde olantevratı tastik ediyor.Araf-159 "Musa nın Kavmi içindeki bir gurup DOGRU YOLDADIR''Demek ki bu tevratta geçerli hükümler var.Enam-91 "Musa ya Tevrat ı indirdik. İnsanlar için bir nur ve hidayet var Tevrat ta''Tevratta bir zamanlar nur ve hidayet vardı demiyor.Halen daha var diyor. Burada bahsedilenzamanın ayetin yazıldığı gün olduğu açıktır.Maide-43 ''İçinde Allah ın hükmü bulunan tevrat ellerinde varken, gelip senden hüküm vermeniistemesinler''Kime diyor Muhammede, kimin için diyor? Muhammed'in yaşadığı dönemde hayatta olanyahudiler kasdedilerek onların ellerinde ki tevratı işaret ediyor. Yani tevrat bozulmamış.Yunus 94 ''Sana indirdiğimizden şüphede isen, senden önce indirdiğimiz Kitap’ları okuyanlara sor.And olsun ki, sana Rabbinden gerçek gelmiştir, sakın şüphelenenlerden olma.''127


Peki en eski tevrat kaç yıllık? Günümüzde en eski tevrat tamı tamına 2.000 yıllık ve günümüzdekitevratla aynı.Maide 68 "Ey Kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni gereğince uygulamadıkçabir temeliniz olmaz" de. And olsun ki Rabbinden sana indirilen, Kuran, onlardan çoğunun azgınlıkve küfrünü artırır. Öyleyse kafirler için tasalanma.''Tevrat ve İncil bozulmuşsa neyini uygulayabilecekler ki? Üstelik burda tevrat ve incili indirilenkurandan ayrı tutulmuyor Yani Ayet bozulmuş ve Sahte Tevratı uygulayın mı demek istiyor?İslamcıların iddasını doğru kabul edersek böyle garip bir anlam çıkmaktadır. Çünkü idda ortadatevrat bozulmuş! Kuranın yazıldığı dönemdeki Tevrat nüshalari ile günümüzdeki nüshalar arasındabir fark yoktur. Hem de ayette hakkıyla uygulayın deniyor.Kasas-49 “De ki "Eğer doğru sözlü iseniz, Allah katından, bu ikisinden (Kuran ve tevrat) dahadoğru bir Kitap getirin de ona uyayım."Yani Tevratta en az Kuran kadar doğru kabul ediliyor. Bu ayetde de tevrat kuranla bir tutuluyor.Âli İmran-93 “Tevrat’ın indirilmesinden önce İsrail’in kendisine haram ettiğinden başka bütünyiyecekler İsrailoğullarına helal idi. De ki: "Doğru sözlü iseniz Tevrat’ı getirip okuyun".Yani Tevrat ı dogru bir söz kabul ediyor. Hatta dogru sözleri onaylayıcı olarak Tevrat ı getirinokuyun diyor.CUM'A-5 “Kendilerine Tevrat öğretildiği halde, onun gereğini yapmayanların durumu, sırtınakitap yüklenmiş merkebin durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlayan kimselerin durumu nekötüdür! Allah zalimleri doğru yola eriştirmez.”Bura da seslenilen insanlar geçmişte yaşamış yahudiler değil ayetin yazıldığı ve Muhammedinhayatta olduğu günlerde, Tevrat'ın hükümlerini bilen ama uygulamayan yahudilerdir.Buraya kadar okuduğumuz bütün ayetlerin tanıklığı göstermektedir ki Muhammed'in yaşadığıdönemde okunan Tevrat bozulmamaış kabul edilmektedir. Üstelik o dönemden kalan Tevratlar ilegünümüzdeki nüshalar arasında bir fark yoktur. İslamcıların Tevrat bozulmuş iddası hemdayanaksız, hemde Kurana aykrırdır.Hadi diyelim ki Tevrat kısmen değişti ki yukardaki ayetlere göre böyle denemez ama islamcıkesimin dediğini doğru olduğunu düşünelim. Müslümanlar Kuran'ın Tevratı tastik ettiğini yanireferansın Kuran olduğunu eğer Tevrat bir konuda Kuranla uymuyorsa Tevratın o bölümünündeğiştirilmiş kabul edilmesi gerektiğini dile getirmekteler. Bu mantığa dayanak olarak gösterilenayetlere bakalım.Bakara-75 "Şimdi, onların tebliğ ettiğimiz şeye inanacaklarını bekliyor musunuz? Aksine, bir çoğuAllah’ın kelamını dinler ama onu anladıktan sonra bile bile çarpıtırlar. "Burada tevratın bozulması değil içindeki kelimelerin çarpıtılması vardır. Bugunlerde islamcılarbilerek veya bilmeden kuranın bazı ayetlerini keyfi yorumlamaları gibi bir olay söz konusudur. Eğerbu ayeti Tevratın bozulduğuna kanıt kabul edersek aynı mantıkla Kuran'da günümüzde bozulduğudüşünüleblir.128


Bakara-79 "Vay, Kitabı elleriyle yazıp, sonra da onu az bir değere satmak için, "Bu Allahkatındandır" diyenlere! Vay ellerinin yazdıklarına! Vay kazandıklarına!"Burda kasdedilenin Tevrat'ın bozulması değildir o dönemde Yahudilerin başka bir sınıfına işaretedilmektedir. Bunlar, haksız yere insanların mallarını yemek için Allah'a karşı yalan uyduran vekendi elleriyle yazdıklarını Allah tarafından gönderilmiş gibi göstererek bilgisiz insanları sapıklığasürükleyen Yahudi din adamlarıdır.Bakara-211 “İsrailoğullarına sor; onlara apaçık nice ayetler verdik, Allah’ın nimetini, kendisinegeldikten sonra kim değiştirirse, bilsin ki, Allah’ın cezası şüphesiz şiddetlidir.”Burda ayetlerin değiştirildiği değil eğer değiştirilmek istenirse allah tarafından ceza göreceklerinedair uyarı vardır. burdan tevratın değiştirildiği sonucu çıkarılamaz. Üstelik yahudilere indirilenayetleri sorması salık veriyor, boşverin değiştirmeyi bu ayetde Muhammed'in yaşadığı dönemdehayatta olan yahudiler bozulmamaış Tevrat ayetlerini biliyor denmelidir. Tevratın değiştirilmediğinekanıt gösterilecek bir ayetdir.Âli İmran-71 “Ey Kitap ehli! Niçin hakkı batıla karıştırıyor ve bile bile hakkı gizliyorsunuz?”Bakın bunlar ellerindeki kitaba inanmama açıklamama sözkonusu bu ayetden tevrat değiştirildimantığına varılamaz. Ortada bilinen birgerçek var ve gizleniyor o gerçek nedir? Tevratda yazanlarolmasın?Âli İmran-78 ”Onlardan bir takımı, Kitapta olmadığı halde Kitaptan zannedesiniz diye dillerinieğip bükerler. O, Allah katından olmadığı halde: "Allah katındandır" derler, bile bile Allah’a karşıyalan söylerler.”Burda kitaptaki ayetlerin kasden yanlış okunması sözkonusu yani ayetlerin çarpıtılarak okunmasıdikkatedin ayetleri değiştirme değil kasden yanlış okuma.Maide-12 “Andolsun, Allah İsrailoğullarından sağlam söz almıştı. Onlardan on iki temsilci-başkan- seçmiştik. Allah, şöyle demişti: “Sizinle beraberim. Andolsun eğer namazı kılar, zekâtıverir ve elçilerime inanır, onları desteklerseniz, (fakirlere gönülden yardımda bulunarak) Allah’agüzel bir borç verirseniz, elbette sizin kötülüklerinizi örterim ve andolsun sizi, içinden ırmaklarakan cennetlere koyarım. Ama bundan sonra sizden kim inkâr ederse, mutlaka o, dümdüz yoldansapmıştır.”Maide-13 “İşte, verdikleri sözlerini bozmaları sebebiyledir ki onları lânetledik, kalplerini dekaskatı kıldık. Kelimeleri yerlerinden kaydırarak (tahrif edip) değiştiriyorlar. Akıllarındançıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını da unuttular. (Ey Muhammed!) İçlerinden pekazı hariç, onların daima bir hainliğini görüyorsun. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. ÇünküAllah, iyilik yapanları sever. “Bu ayetler Araf suresi 159 ayeti ile beraber okunduğunda yahudilerin bir kısmı sapkınlaşdığısöylense de, doğru yolda olan ve ellerinde Allahın sözlerini içeren Tevrat bulunan bir gurupyahudi'nin de olduğu görülebilir. Elinde tahrif edilmiş Tevrat olanlar nasıl doğru yolda olabilir?Görüleceği gibi Kuran'da Tevratın bozulduğu hükmüne varılamaz aksine Tevrat Kuran'ın bakışaçısıyla Tanrı Allah'ın kelamıdır ve enaz kuran kadar da kutsal bir kitaptır.129


9-Musa Gerçekte Mısırda Yaşadı mı?Mısır’da İsrail Oğulları Hz.Musa’ya serzenişte bulunurlar: “Sen gelmeden önce de hep işkenceyemaruzduk, şimdi de maruzuz.” Hz.Musa, şu çok önemli cevabı verir: “Bakarsınız, Rabb’inizdüşmanınızı helâk eder de, onların yerine size hakimiyet verir ve o zaman nasıl davranacaksınız,bir de ona bakar.” (A’râf Sûresi/7: 129)Gerçekten yukardaki ayetlerde anlatılan olay yaşanmış olabilir mi?Mısır tarihi rozetta taşının bulunarak mısır yazısının çözüldüğü 1820 lerden bugüne kadar geçensüre içinde elde edilen muazzam yazılı bilgi ve belge sayesinde oldukça ayrıntılı araştırılmış vearaştırılmaya devam edilmektedir. Mısır tarihinin birtek kaynağı yoktur. örnek verecek olursak;II.Ramsesten kalma Torino papirüsüAkhenaten’den kalma ünlü Amara MektuplarıÇoksayıda duvar ve dikili taşlardaki yazıtlar.Mısır tarihi ile ilgili araştırmalar buna benzer pekçok bilgi ve belgeyle desteklenen köklü bir bilimdalı haline gelmiştir ve halen araştırmalar devam etmektedir. Örneğin kadın fravun olan KraliçeHatshepsut’un mumyası ve mezarı 2007 yılında bulunmuş buna benzer yeni bulgu ve belgelerinelbetde zaman içinde bulunması muhtemeldir. Ama sonuçta daha önce de dediğim gibi bugun Mısırtarihi oldukça ayrıntılı olarak bilinen bir dönemdir.Sıralamayı şöyle yapabiliriz Tevrat, İncil ve Kuran. Kutsal kitaplar bu konuda hemen hemen aynışeyleri söyler. Mısırdan çıkış hikayesi ilk olarak Tevratta anlatılmıştır. Anlatılan bu hikayeler ileelde bulunan tarihi kayıtlar uyumsuzdur. Üstelik bu hikayeye kaynaklık eden Tevrat'da pekçok yerismi bölge ismi verilir ve tarih konusunda genel bir tahmin yapılmasına imkan verir. Bu nedenlepekçok uzman Mısırdan Çıkış’ın en iyi İÖ 13. yüzyılda II.Ramses’in uzun hükümdarlığı dönemine(İÖ 1290-1224) uyduğuna inanırlar.Tevrat’in ilgili ayetine bir göz atalım; “Ve (İsrailoğulları) Firavun için Pitom ve Ramses ambarşehirlerini yaptılar” (Çıkış 1:11)Bilindiği gibi Kuran özellikle Tevratı tastik eder yani aralarında farklılık olmadığı sürece Tevrattayazan hükümler ve aktarımlar kurana göre doğrudur. Kuranda yukarda anlatımı yalanlayan bir bilgiiçermediğine göre bu Tevrat ayetini doğru kabul etmemiz gerekmektedir.Üstelik Sadece Kurana göre değil Tarih bilimine göre de Tevrat günümüze bozulmadan gelebilmişbir kitaptır. Şuan elde bulunan en eski Tevrat metinleri 1947 yılında bulunan ÖlüdenizElyazmalarıdır. Bilim adamlarına göre bulunan bu metinler tarih boyunca edebiyatın en zenginarkeolojik buluşu sayılmaktadır. Bulunan 40.000 Elyazması arasında Tevrat nüshaları dabulunmaktadır. Bu metinler M.Ö.2.yüzyıl ile M.S.70 yılları arasında tarihlenmiş, aradan geçen 2 binyıla rağmen bu Eski Ahit metinleriyle günümüz Tevrat metinleri arasında, manayı değiştirecekhiçbir fark olmadığı da görülmüştür.Mısır kayıtları Firavun II. Ramses’in doğu Nil deltasında, akdeniz yakınlarında Pi-Ramesse(Ramses’i Evi) adlı yeni bir başkent kurduğunu anlatır. Bu durumda Musa’nın II. Ramses döneminve takip eden bir zaman aralığında yaşadığını iddia edebiliriz. Demek ki bahsedilen Firavun II.Ramses olmalıdır.130


II.Ramses (MÖ 1302-MÖ 1212) sudandan hatay ilimize kadar uzanan çoğrafyada hakim olan vedöneminin büyük gücü hititlerle çatışmaya girerek ünlü kadeş barış anlaşmasını imzalayan ünlüfiravundur. 90 yaşlarında yatağında ölmüştür.Çelişki şu ki bu ünlü firavun denizde boğulmamış, kimsenin peşisıra koşmamış, tam 66 yıl ülkesiniyönetmiş ve Mısır tarihinin gördüğü engüçlü hükümdarlarından biri olmuş, Tarihin ilk yazılıantlaşmayı yapmış, Döneminden kalan kayıtlarda herhangi bir isyan yada böylesine toplu bir göçolmamışdır. Dahada önemlisi sözde Musa ve kavminin göç etdiği filistin ve sina bölgesi bu firavundöneminde mısırın bir eyaletidir. Yani mısır tarihi kayıtlarına göre din kitaplarında anlatılan olaylargerçek dışı hayal mahsülü birer efsaneden ibaretdir. Gelelim diğer tarih dışı bir iddaya.Sözde Mısır felaketleri ve Ipuwer Papyrus ile ilgili gerçekler.Bilindiği gibi kutsal kitaplarda Mısır felaketlerinden bahsedilir ve bu felaketlerin gerçekliğine detarihi kanıt olarak bu papyrus gösterilir. Unutulmamalıdır ki her efsanede azda olsa gerçeklik payıvardır. Kutsal kitaplar da yazan olaylardan bir kısmı her efsanede olduğu gibi tarihi bir olayıdanalınıp onun gerçekdışı hikayelerle süslenip anlatılmasıdır. Bahsekonu papyrus de anlatılan felaketlerkutsal kitaplarda eksik ve birkısmı farklı anlatılmıştır.Yahudiler Mısırda olan felaketleri alıp duydukları kadarı ile Mısırlılara laneti olarak sunmuşlardır.Tevrattaki bu anlatımlarda Kuran’daki anlatımlara kaynaklık etmiğini unutmayalım oysa Papirustayazanlar bir muamma yada Tanrı sözü değildir. Hele kehanet, uyarı, öğüt, nasihat hiç değildir.PAPYRUS2:8 Gerçekten yer çömlekçi çarkı gibi ters döndü.2:11 Şehirler yıkıldı, yukarı mısır harap oldu…3:13 Hepsi bir harabe7:4 Evler anında alt üst oldu.4:2 Yılların sesi, sesin sonu yok..6:1 oh yeryüzü sesini keser umarım!, bir daha gürültü yapmaz, kükremez. (demek ki deprem olmuş)Evet orjinal kayıtta deprem olduğundan bahsediyor. Oysa kuran ne diyor kuraklık ve tufandepremden bahsetmiyor. İşte kulaktan duyma bilgiler değiştirilip süslenerek önce Tevrada ordan daİncil ve Kurana girmiş yaşanan olayın özü budur. Devam edelim.PAPYRUS2:5-6 Bela her yeri sardı. Her yerde kan var…2:10 Nehir pis, nahoş (orjinal loathsome)2:10 İnsanlar içmeye çekiniyor, insanlar suyun başında susuz.3:10-13 Bu bizim suyumuz, bu bizim mutluluğumuz, bundan dolayı ona saygıda ne yapacağız,hepsi harabe.Bakın tevratda anlatılanlar içinde birkısım gerçeklik payıda var .Sümer tabletlerini sahiplenmeyendindarlar bu papirusları çarpıtarakta olsa neden sahipleniyor? Tarihte Musa diye biri muhtemelenhiç yaşmamıştır. Böyle birinin yaşadığına dair hiçbir tarihi kanıt yoktur. Kutsal kitaplarda anlatılanolaylar da tarihi gerçeklerle asla uyuşmamaktadır. Yaşamamış kişilerin yaşanmamış hikayeleriTevrat, İncil ve Kuran'da gerçekmiş gibi anlatılmaktadır.131


10-Zülkarneyn (Çift boynuzlu) HikayesiZülkarneyn'nin adı Kur'ân'daki Kehf suresinde geçmektedir. Tanrı Allah ayetlerde ondan övgü ilebahsetmiş ama Peygamber mi, yoksa veli mi olduğu konusu net olmadığı için islam alimleriarasında ihtilâf konusu olmuştur. Kehf suresinin yazılma nedenini anlatan hadislerde kitap ehlincepeygambere sorulmuş olan ve doğru cevap vermesi durumunda peygamberliğinin kabul edilmesigerektiği söylenen üç sorudan birisi "yeryüzünün ötesine, doğusuna ve batısına ulaşan uzak yollarınyolcusunun kim olduğuyla" yani Zülkanrneyn ile ilgilidir.Zülkarneyn kelimesi Arapçadır. "Zü" ve "karneyn" kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir."Zü", sahip ve malik demektir. "Karn" ise, boynuz, perçem, tepe, zaman, güneş anlamlarına gelir.Karneyn, karn'ın tesniyesi yani iki tanesi demektir. Buna göre Zülkarneyn kelimesi "iki boynuzsahibi" şeklinde tercüme edilir (el-Firuzabadî, el-Kamusu'l-Muhît, Kahire 1332, IV, 257 vd).Zülkarneyn'in kim oluğu ve neden kendisine bu lakabın takıldığı konusu, eskiden beri tartışmalı birhusus olarak devam etmiştir. Kendisine Zülkarneyn denilmesi, alimler tarafından, başının ikiyanında iki boynuza benzer çıkıntıların bulunması, dünyanın şark ve garbını dolaşması, başının ikiyanının bakırdan olması, örülmüş iki deste saçı olması, Allah'ın kendisine nur ve zulmeti musahharkılması (emrine vermesi), yürürken nurun önünden, zulmetin ise arkasından gelmesi, şecaatıdolayısıyle bu lakabı almış bulunması, rüyasında gökyüzüne çıktığını ve güneşin iki tarafınaasıldığını görmesi anlamlarında yorumlanmıştır.Zülkarneyn'in kim olduğu hususu da, çok farklı şekillerde yorumlanmıştır. Bilindiği gibiZülkarneyn kelimesi onun esas adı değil, lakabıdır. Onun esas adı hakkında değişik görüşler ilerisürülmüştür. Birçok kişi, onun Büyük İskender (M.Ö 356-323) olduğunu iddia etmiştir.Bu kişiler bunu düşünmüş olmakta hiç de haksız sayılmazlardı. Büyük İskender'in ünü, fetihlerlesonuçlanan hayalleri, tüm dünyaya yayılmış; yaşamı, savaşları ve öncelikle de kişiliği efsane vemitlere konu olmuştur. "Büyük İskender Efsanesi", yalnızca fethettiği ülkelerdeki toplumlararasında değil; hikâyesinin ulaştığı bütün ülkelerde farklı dil ve lehçelerde konuşulup anlatılmıştı.Bugün biraz araştırıldığında; Rumca, Latince, Arapça, yerel Suriye dilleri, İbranice, Ermenice,Etiyopya dilleri, Farsça, İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca ve hatta İskandinav dillerinde;yani Avrupa. Asya ve Afrika kıtalarının çeşitli dillerinde, Makedonyalı Büyük İskender'in efsanevihayatı romanlarda, şiirlerde kutsal bir peygamber gibi anlatılmıştır.İskender'in fethettiği ülkelerdeki çeşitli kavimler, onun hayatı ve fetihleriyle ilgili o kadar akılalmaz, fantastik hikâyeler yarattılar ki, İskender'den yüzyıllar sonra ona adeta bir tanrı gözüylebakılır oldu... Bu nitelemenin en güzel örnekleri, özellikle antik Hint literatüründe görülüyor. Doğumedeniyetlerinde Büyük İskender üzerine oluşturulmuş efsaneler, batı medeniyetlerinde oluşturulanbenzerlerinden çok farklı. Örneğin, doğudaki İskender efsanelerinde; "Güneş her zaman onunüstünde parlar ve onun olduğu yerde yer ve gök daha güzeldir".Gittiği yerlerde efsaneleşen büyük iskender adına basılan paralarda başında boynuzlarıylaresmedilmiştir. Bu boynuzların sebebi ise Mısır tanrısı Amun'a (Ammon) kadar gitmektedir. Amundaha sonra Ra ile birleşerek dini törenlerde adı anılan ve kendisine yücelikler atfedilen Mısırın engüçlü tanrısı olmuştur. Büyük İskender zamanla simgesi koç olan ve iki çıkıntılı başlıkla resmedilenbu tanrının oğlu olarak tanınmaya başlamış ve bu yüzden de boynuzlu olarak resmedilmiştir. Büyükİskender, çeşitli vesilelerle halkın önüne aslında babası ilah Ammon'a ait olan bu boynuzları takarakçıkmış ve hakkında çeşitli efsanelerin doğmasına kaynaklık etmiştir.132


Kuranda bahsi geçen kişinin -tıpkı geçmiş zamanlarda düşünüldüğü gibi- büyük iskender olmasıyüksekle muhtemeldir. Fakat zamanla büyük iskender hakkında daha gerçek bilgilere ulaşılmasısonucu bu düşünceden vaz geçilmeye başlanmıştır. Kurân'da söz konusu olan Zülkarneyn ile Büyükİskender'in vasıflarının örtüşemeyceği anlaşılmıştır. Zülkarneyn, Allah'a inanan bir insanken Büyükİskender tek tanrı inancından uzak birisidir.Acaba, bu ayetler yazıldığı dönemde araplar arasında büyük iskender'e hangi gözle bakılmaktaydı,yoksa o halk arasında yunanca adından çok lakabıyla anılan bu kadar efsaneleşmiş olduğu içinsahiplenilmesi gereken bir kahraman mıydı?Kehf suresindeki anlatımlarda "çiftboynuzlu"nun kudret ve iktidar sahibi kılındığı söylenmektedir.Ayrıca bu kişinin ilkin güneşin battığı yere gidip, orda karşılaştığı bir kavimde hakısızlık edenlericezalandırdığı söylenir. Bunun devamında ise güneşin doğduğu yere, doğuya yöneldiği, orda ise birset inşa ettiği bahsedilir.Çiftboynuzlu büyük iskender ilk seferini Teb şehri üzerine yapmış, şehri yakıp yıkarak 30 bin insanıesir almış adeta ordaki insanları cezalandırmıştır. Bu büyük yıkımın ardından ise doğru seferineçıkmıştır. Büyük İskender Ege denizinin kıyılarından Hindistan'nın kuzeyine kadar büyük birimparatoluk kurmuş, güç ve iktidar sahibi olmuştur. Çin'nin sınırlarına kadar dayanmış olan buimparatorluk muhakkak ki Çin Seddi'nden de haberdar olmuştu. Çin seddinin zamanla "İskenderSeddi" olarak anılacak olması ise dikkt çeken bir başka noktaydı.Tarihte böylesine bir insan varken, kuran'nın da "Çifboynuzlu" olarak adlandırılan ve seferlereçıkan, setler inşa eden, iktidar ve kudret sahibi bir insandan bahsetmesi ancak bu adamla ilgili netbilgiler vermemesi gerçekten de çok ilginçtir.Ayetlerde bu insan neden gerçek adıyla anılmak yerine putperest yöneticlerin sembolü olabilecekbir "lakapla" anılmıştır?Kehf-86 “Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar buldu.Orada birkavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik.”Kehf-90 “Güneşin doğduğu yere ulaştığı zaman onu (güneşi), ondan (güneşten) korunacak birörtü yapmadığımız bir kavmin üzerine doğarken buldu.”Zulkarneyn ayetlerde anlatıldığı gibi Güneşin doğduğu ve battığı yerlere gerçekte gidebilir mi?Dünya yüzeyinde böyle yerler varmıdır? Nasıl oluyor da Güneşin doğduğu ve battığı yerlereulaşmaya çalışan bir İnsanın dönüp dolaşıp yola çıktığı noktaya geleceğini Tanrı Allah bilmiyor?Kefh-83 "(Resûlüm!) Sana Zülkarneyn hakkında soru sorarlar. De ki: Size ondan bir hatıraokuyacağım."Bu ayette peygamber "okuyacağım" demekle neyi kastetmiştir?Peygamber neden kendisine sorulan 3 sorudan bir diğeri olan "mağarada uyuyanlar (yedi uyurlar)"konusunda olduğu gibi bu konuda da net bir bilgi verememiştir; bu kişinin adını, yaşadığı zamanı,peygamber mi veli mi kral mı ne olduğunu neden söylememiştir?Kitap ehlinin peygamberliğinisınamak için sormuş olduğu bu sorular karşısında, her bilginin sahibi Tanrı Allahın peygamberiaracılığı ile deyim yerindeyse döktürmesi gerekirken neden anlaşılmaz, gerçek dışı ve bilime aykırıbilgiler vermiştir?133


11-Adem ve Havva Gerçek mi?A-Bilimsel kanıtlara göre Adem ve Havva İsimlerinin KökeniHavva adının, Eski bir mezopotamya dilinde ”yaşatan kadın” anlamına geldiğini ve bunundakökeninin, Sümer mitolojisinde, hastalık geçiren bilgelik tanrısı Enkiyi tedavi eden 7 tanrıçadan biriolan , tanrının kaburgalarını iyileştiren tanrıça Ninti olduğunu(ninti:kaburga kadını, nin aynızamanda hayat anlamına geliyor, ninti aynı zamanda Hayatın kadını, Can veren Kadın anlamınageliyor) biliyoruzAdem kelimesinin, Aramice Adamo, başka bir mezopotamya dilinde Ha-Adamo olarak geçtiğini veSümerce de ”Kırmızı toprak” anlamına geldiğini biliyoruz.B-Kuranda ilk insanın Adem olduğunu söyleyen ayetler.HİCR-28 “Hani Rabbin meleklere demişti: “Ben kuru bir çamurdan şekillenmiş bir balçıktan birbeşer yaratacağım.”A’RÂF-189 “O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup-yatışması için ondan eşini varetti. Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, o da bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekimağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah’a dua ettiler: “Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsunşükredenlerden olacağız.”ÂLİ İMRÂN-33,34 “Gerçek şu ki, Allah, Adem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesinialemler üzerine seçti; Onlar birbirlerinden (türeme tek) bir zürriyettir. Allah işitendir, bilendir.”Ayetleri Yorumlayalım:Bu ayet ilk insanın adem olduğunu (HİCR-28)Ademden Havvanın yaratıldığını (A’RÂF-189)Bütün insanların ademden türediğini anlatmaktadır (ÂLİ İMRÂN-33,34)Kuran tıpkı Tevrat’ta geçtiği gibi, önce tek bir erkek yaratığını ondan da kadını yarattığınıanlatmaktadır. Bu tevrat anlatımıyla uyumludur. Ayetler açıktır. Şimdide tevratta ki anlatımlarabakalım.C-Tevrata göre, Adem ve Havva'nın hangi yıllarda yaşadığı bellidir.Yahudi takvimine göre, Eski Ahit'ten elde ettikleri sonuçlara dayanarak yaptıkları kabulu göre; ilkinsan "M.Ö.1 Tishri (Eylül) 3761" yılında yaratılmış. Kozmik saat vurgusuyla, Dünya'da ilkinsanın yaşama merhaba dediği yıl, 2013 yılı itibarıyla, bugünden 5774 yıl öncesine dayanıyor.Kuran ise tevratı tasdik ettiğinden dolayı, aynı tarihin İslam dini içinde geçerli olduğu sonucunavarabiliriz.Müslümanlara göre Kuran, tevratı tasdikleyen ve yanlışlarını düzelten bir kitap olarak inmiştir.Adem ve Havva'nın hangi yıllarda yaşadığı ile ilgili her hangi bir düzeltme de yapmadığındandolayı, bu tarihi doğru olarak sayabiliriz.134


Tasdik ettiği ayet ise aşağıdadır;Bakara-41 "Yanınızdaki Tevrat’ı tasdik ederek indirdiğim Kuran’a, inanın; onu ilk inkar edenlersiz olmayın, ayetlerimi hiçbir değere karşılık değiştirmeyin ve bile bile hakkı gizlemeyin.”D-Bilim insanlık tarihi için ne diyor?7 milyon yıl ile 2 milyon yıl öncesi arasında farklı çevre koşullarına adapte olmuş çok sayıda ikiayaklı "insansı maymun" türü gelişti. Bunlardan birisinde 3-2 milyon yıl önce beyin önemli ölçüdegelişmeye başladı ve "hominid"lerin bu türü HOMO (insan) cinsinin kökeni oldu.Taştan aletler yapabildiği anlaşılan bu türe Homo Habılıs (yetenekli insan) denildi. Bulunanfosillerden Homo Habılıs'in kendi içinden, 2-1,7 milyon yıl önce, daha da gelişmiş bir beyin veinsana daha yakın biyolojik özelliklere sahip olan Homo Erectus (dik duran insan) a yol açtığısanılıyor. Aslında insan zaten ilk "hominid"lerle beraber dik durmakta idi. İnsanın Afrika'dandünyanın diğer yanlarına ilk yayılması Homo Erectus ile başlıyor. milyonlarca yıl çeşitli insantürleri oluşturdular (Pekin Adamı, Cava Adamı, Neandertal İnsanı, vb.).Artık yaygın görüş bugünün insanının yaklaşık 500 bin yıl öncelerden itibaren Afrika'da, belki deSahra yakınlarında geliştiği ve yaklaşık 200 bin yıl önce Afrika'dan tüm dünyaya yayıldığı vegeldikleri yerlerde eğer varsa daha önceki insanların yerini aldıkları doğrultusundadır.1967′de bulunan modern insana (Homo sapiens’e) ait şimdiye kadar tüm Dünyada bulunmuşolan en eski fosil üzerinde 17 Şubat 2005 tarihinde modern yöntemlerle (potasyum-argonyöntemi ile) tekrar biir çalışma yapıldı. Bu yeni yapılan araştırmaya göreyse aslında Kibish’debulunan bu ilk fosillerin 130.000 değil, bundan daha eski yani 190.000 (+/- 5000 yıl) yaşındaolduğu ortaya çıktı. Böylece anatomik olarak modern insanın yaşı daha da eskiye, gelinen 2005yılında 190.000 yılına kadar gitmiş oldu. Bu çalışma Avustralya’daki Canberra AustralianNational Üniversitesinden Ian McDougall ile New York Eyaleti Stony Brook Üniversitesindenantropolog John Fleagle tarafından Şubat 2005 yılında Nature dergisinde de yayınlandı.Dini çevrelerde Evrimin boş bir idda olmadığı aksine bilimsel bir gerçek olduğu ve Teori'ninbilimsel anlamda idda olmayıp deneylerle gözlemlenip kanıtlanmış gerçekleri ifade ettiği ortayakondukca Kuran'nın evrimi red etmediği idda edilir hale gelmiştir.Oysa Kurana göre adem aynı bir heykel gibi çamurdan yaratılmış, Tanrı Allah ruhundan üfleyip canvermiş ve ondan eşini yaratmıştır. Kuran'da Ademin yaratılmasını anlatan ayetlere bakalım;Tîn-4 “Muhakkak ki Biz insanı (varlığın mükemmel modeli olarak) en güzel şekil ve en mükemmelkıvamda yarattık”Âl-i İmrân-59 “Allah yanında Îsâ’nın durumu, aynen Âdem’in durumu gibidir. Allah Âdem’itopraktan yaratıp “ol” dedi, o da derhal oluverdi.”Bu ayetlere göre Evrim insan için mümkün mü? Tabiki cevab hayır olacaktır. Kurana göre insanbaşlangıçtan itibaren mükemmel yaratılmış, bu bilime taban tabana zıt ve sadece mitoloji kökenlibir anlatımdır. Özetle bilimsel olarak Adem ve Havva gerçekdışıdır.135


12-İslâm'da ve Kuran'da KölelikBilindiği gibi Hz.Muhammed’in yaşadığı dönemde bölgede köleci toplum düzeni vardı. Özelliklesavaşlarda ele geçirilen esirler köle ve cariye yapılıyor, ya da köle pazarlarında satılıyordu. Bu köleve cariyeler hizmetkar olarak ev işlerinde ya da tarlalarda çalıştırılıyordu.İslam egemen olduğunda da kölecilik devam etti. Gerek Muhammed’in zamanında, gerekseİslamiyet geldiği çoğrafyada toplum düzenini, gelenekleri ve sosyal yapıyı değiştirmeden sadecekendine göre yeniden düzenlemiştir. Kölelikte aynı kural ve kaidelerle ve toplumsal ve ekonomikdüzene göre sürdürülmüştür. Bu yönüyle müslümanlığın kölelik ve cariyelik konusunda toplumdüzenine getirdiği hiçbir yenilik yoktur. Muhammed zamanında olduğu gibi onun ölümünden sonrada yapılan savaşlarda esir alınanlar geçmiş dönemlerde olduğu gibi ya bir fidye karşılığında geriverildi ya da köle yapıldı.Kur’an’da adam öldürenin ya da yemininden dönenlerin bir köle azat etmesi söylenir. Kölelere iyidavranılması ve yardım edilmesinden söz edilir. Kadınlara, hayvanlara da iyi davranılmasındanbahsedilir ama köleliği kaldırma emaresi olan tek bir ayet dahi yoktur.Tersine kölelik gayet doğal karşılanır. Bu nedenle İslam tarihinde hiç bir dönemde köleliğe karşıçıkılmamış, kaldırılması istenmemiş, düşünülmemiştir. Çünkü köleliğin şeriattan olduğunainanılmıştır. Üstelik dünya yüzeyinde köleliğin enson kaldıranlar müslüman ülkelerdir.Ahzap-52 “Bundan sonra artık başka kadınlarla evlenmen, elinin altında bulunan cariyeler hariç,güzellikleri hoşuna gitse bile, bunların yerine başka hanımlar alman sana helâl değildir. Allah herşeyi gözetler.”Bakara-178 “Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleyeköle, kadına kadın (öldürülür).”Nîsa-92 “Ayet yazdı:Yanlışlıkla olması dışında bir müminin bir mümini öldürmeye hakkı olamaz.Yanlışlıkla bir mümini öldüren kimsenin, mümin bir köle azat etmesi ve ölenin ailesine teslimedilecek bir diyet vermesi gereklidir. Meğer ki ölünün ailesi o diyeti bağışlamış ola. (Bu takdirdediyet vermez). Eğer öldürülen mümin olduğu halde, size düşman olan bir toplumdan ise mümin birköle azat etmek lâzımdır. Eğer kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir toplumdan ise ailesineteslim edilecek bir diyet ve bir mümin köleyi azat etmek gerekir. Bunları bulamayan kimsenin,Allah tarafından tevbesinin kabulü için iki ay peşpeşe oruç tutması lâzımdır. Allah her şeyi bilendir,hikmet sahibidir.”Bakara-221 “Ayet yazdı:İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan kadınlarla evlenmeyin.Allah’a ortak koşan kadın hoşunuza gitse de, mü’min bir cariye Allah’a ortak koşan bir kadındandaha hayırlıdır. İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan erkeklerle, kadınlarınızıevlendirmeyin. Allah’a ortak koşan hür erkek hoşunuza gitse de; iman eden bir köle, Allah’a ortakkoşan bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar, Allah ise izniyle, cennete vebağışlanmaya çağırır. O, insanlara âyetlerini açıklar ki, öğüt alıp düşünsünler.”Bu da Kur'an'ın bir başka incisi. İman eden köle bile olsa hür olan müşrikten daha hayırlıdır derkenbile kölelere karşı açık bir aşağılama olduğu ortada. Evet bazı sureler köle azat etmeyle ilgili amabunlar tutulamayacak bir yemin karşılığında veya bir günahın kefareti vb. karşısında dır. Köleliğikaldırma amacı güdülmemiştir.136


Müminun-1-6 “Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler.Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler. Onlar ki, zekâtı verirler ve onlar ki, iffetlerinikorurlar. Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (câriyeleri) hariç; (Bunlarla ilişkilerden dolayı)kınanmış değillerdir.”Görüldüğü üzere ayetlerde köleliğin kaldırıldığına veya kaldırılmak istendiğine dair bir sözcük bileyok. Bu demektir ki Kurana göre bir Müslüman, köle alıp satmaya devam edebilir. Allah'ın rızasınıkazanmak için arada bir köle azat etmesi İslam'a gayet uygundur. Hatta bu köleci Müslüman, aradabir köle azat etmekle sevap bile kazanır. Müslümanlar buna itiraz edeceklerdir. Peki, bakalım itirazedebilecekler mi? Buyrunuz Wiki kaynaklarında İslam ülkelerinin köleciliği bırakma tarihleri :Köleliğin Kaldırıldığı Ülkeler ve Zaman Çizelgesi(1800–1849)1847: Under British pressure the Ottoman Empire abolishes slave trade from Africa.[39](1850–1899)1882: Ottoman firman abolishes all forms of slavery, white or black.[50](1900–present)1922: Morocco abolishes slavery.[57]1923: Afghanistan abolishes slavery.[58]1924: Iraq abolishes slavery.1928: Iran abolishes slavery.[59]1952: Qatar abolishes slavery.1960: Niger abolishes slavery (though it was not made illegal until 2003).[64]1962: Saudi Arabia abolishes slavery.1962: Yemen abolishes slavery.1963: United Arab Emirates abolishes slavery.1970: Oman abolishes slavery.Peki Osmanlı ne yapmış? 1847 yılında İngiltere'nin baskısıyla Afrika'da köle ticaretini bırakmış.1882'de ise kölecilikle ilgili ne varsa kaldırmış. Tabi dini çevrelerin baskısı ile Osmanlıya bağlıArabistan topraklarında kölelik kaldırılamamış ve yukarda verilen tarihlere kadar kölelik otopraklarda devam etmiş. Halende gizli kapaklı devam etmektedir.Şimdi soruyorum İslam'da kölecilik haram mı? Bu soruya hemen “Haram tabi, köle azat etmeksevaptır diye ayet var, sonra peygamberin hadisleri var.” denecektir.Diğer soruyu soralım; İslam'da domuz eti haram mı? Bu soruya da hemen tabi Haram denecektir.İslam çoğrafyasında bir iki ayetle kesin olarak yasaklanan domuz eti 1400 senedir yenmiyor.Peki ozaman soruyu tekrar soralım İslam'da kaç senedir kölecilik yapılmıyor?Evet, apaçık kitap yazmak böyle bir şey işte. Domuz etinin yasak olduğu apaçık yazıldığı için 1400senedir yenmiyor, köleciliğin yasaklanması apaçık yazılmadığı için 1300 sene daha devam etmiş.Köleciliği bırakan islam ülkeleri ya diğer ülkelerin baskıları sonucunda bırakmışlar, ya içindebulundukları çağdan utandıkları için.Demekki neymiş, İslamda kölecilik varmış.Bir de hadislere bakalım. Hadislere baktığımızda ise köleliği kaldırmak şöyle dursun İslam'ın bu137


köleci düzeni daha da bir sağlamlaştırmaya hizmet ettiğini görürüz. Mesela Muhammed ve Allahkölelerin kaçmasını istemezler. Sahibi en ağır işlerde çalıştırsa da sövse de dövse de kölekaçmamalıdır. Sahibine itaat etmelidir tıpkı musibetler karşısında Allah'a isyan etmeyen hatta halineşükreden kul gibi olmalıdır. Hatta sahibinden kaçan kölenin namazı kabul olmuyor.Ravi : CerirHadis : Resulullah buyurdular ki: "Hangi köle kaçarsa, bilsin ki ondan zimmet (garanti) kalkmıştır,dönünceye kadar namazı kabul edilmez." (Hadis No: 4163)Ravi : Ebu ÜmameHadis : Resulullah buyurdular ki: "Üç kişi vardır ki, onların namazları kulaklardan öte geçmez:1-Dönünceye kadar, kaçan köle.2-Geceyi, kocası kendisine dargın olarak geçiren kadın.3-Kavminin nefret ettiği imam." (Hadis No: 2801)Hatta köle efendisine itaat etmeli ki Cennet'e girsin. Efendisini hoşnut etmeyen köle Cennet'e degiremiyor.Ravi : Ebu HureyreHadis : Resulullah buyurdular ki: "Bana cennete giren ilk üç kişi arzedildi. Bunlardan biri şehid,biri iffetli olan (ve azla yetinerek) iffetini koruyan, biri de Allah'a ibadetini güzel yapan veefendilerine hayırhah olan bir köle idi." (Hadis No: 5140)Köleliğin İslam tarafından kaldırıldığını iddia eden Müslümanlar, eğer tutarlı hareket etmekistiyorlarsa yukarıda yazılan ve benzer ayetleri hemen Kur‟ an‟dan çıkarıp atmak zorundadırlar.Fakat böyle cesurca bir işe kalkışamayacakları kesin. Çünkü Müslüman mantığına göre Kur‟an,doğaüstü bir gücün eseri. Dolayısıyla o kitapta yanlış ya da gereksiz bilgilerin var olamaz ve Kur‟ankararlarının tümü “kıyamet gününe” kadar geçerlidir.Emeğin ilkel şekildeki sömürüsüne bu kadar toleranslı yaklaşan İslam dininin, özel mülkiyeteyönelik suçlarda ise son derece acımasız davrandığını (Maide 38'de dile getirilen “Hırsızlıkedenlerin ellerinin kesilmesi” hükmü) hatırlamakta da yarar var.Kur'an'ın Tanrı'sı özetle “Siz kölelerle kendinizi eşit kabul ediyor musunuz ki, bana ortakkoşulmasına razı olasınız” (Nahl-75) diyecek kadar açık konuşuyor. Köle azadı ise; sadece bazıistisnai haller, hür insanların işledikleri günahlar ve toplum içinde ayıp görülen kimi davranışlarıiçin -üstelik sınırlı sayıda- öngörülüyor. Velhasıl, köleye “iyi” davranma-azatlama (hatta kimihadislerde dile getirildiği üzere onlara “kızım-oğlum” gibi güzel sözlerle hitap etme) buyruklarınınköleliği toptan kaldırmakla ilgisi yoktur. Çünkü tarihsel sürece baktığımızda İslam‟ın bu ve benzerbildirimlerdeki gayesinin, kölelerin emeğinden maksimum düzeyde yararlanmak (bilhassasavaşlarda), yeni taraftarlar kazanmak için onları bir koz olarak kullanmak ve topluca isyanetmelerinin de önüne geçmek olduğunu görüyoruz.Muhammed‟in kendi Veda Hutbesindeki "efendisinden başkasına bağlanmaya kalkan köleye"yönelik bedduası da köleliğin İslam tarafından kurumsal olarak teyit edildiğinin bir diğer kanıtıdır.138


İSLAMİYET DE KADINLARA BAKIŞ ve KURAN1-İslamiyet Öncesi Arap Kadınıİslam öncesi dönemi 'cahiliyye' olarak tanımlayanlar, bu dönemde Arap kadınının köle durumundatutulduğunu, mal gibi alınıp satıldığını ve bu durumun Muhammed ile düzeltildiğini fakat dahasonra, yani İslami esasların ihmali nedeniyle kadın haklarının yok kılındığını iddia ederler. Buiddianın tarihi gerçeklere oturmadığını kısaca belirtmekte yarar vardır.Sözde Cahiliye Devrinde Arap Kadını Özgürdü.Tarihi gerçek o'dur ki İslam öncesi dönemde Arap kadını, toplumun şerefle sayar olduğu, siyasal vesosyal haklarla donattığı bir varlıktı; mal değil aksine hak süjesi durumundaydı. Erkeğini kendiseçer ve dilediği takdirde boş edebilirdi. Giyim ve kuşamında olduğu gibi dilediği işleri görmede(örneğin ticaret) serbestti. Bunun böyle olduğunu Arap kaynaklardan öğrenmek mümkündür. Sebemelikesi özelliği, 'cahilliyye' olarak küçümsenmek istenilen dönemlerde kadının devlet başkanlığınagelebildiğinin kanıtı olmak üzere ortadadır. [İzzettin, age, (1953) 29.]Kur'an'da Sebe Melikesi diye adı geçen Belkıs, ilk Arap kadın hükümdarı sayılır. Güya şeytanakanmış ve Allah'ı bırakmıştır. Hüdhüd kuşu bunu Süleyman peygambere bildirmiş ve o da Sebemelikesine mektup yazarak muhteşem köşküne davet etmiş ve bunun üzerine Sebe Melikesi:'Rabbim, şüphesiz ben kendime yazık etmişim. Süleyman'la beraber alemlerin Rabbi olan Allah'ateslim oldum' (Neml 20-45) diyerek inananlardan olmuştur.'Kitab al-Muhabbar' yazarı Muhammed İbn Habib (el-Bağdadi) , İslam'dan önce Arap kadınınınsosyal ve ekonomik haklara sahip olduğunu, evleneceği erkeği seçmekte ya da dilediği işlerigörmekte özgür bulunduğunu kanıtlayan nice örnekler verir. (Eyyumu'l-Arab'da bu hususlaraçıklanmıştır.) Bunlara eklenebilecek en ilginç örnek, hiç kuşkusuz, Muhammed'in ilk karısıHatice'dir.Bazı yazarlar, Cahilliyye'de Arap kadınının şahsiyet sahibi olmadığını, mal-mülk edinemediğinikanıtlamak gayretkeşliğiyle Hatice'nin işlerinin babası tarafından yürütüldüğünü ve fakat babasınınbir savaş esnasında ölümü üzerine güç durumda kalıp ne yapacağını bilmediğini ve sırf işleriniyürütebilmek maksadıyla Muhammed'i işe aldığını ve Muhammed sayesinde kurtulduğunu iddiaederler.Oysa ki gerçek bu değildir; zira Hatice, babasının ölümü üzerine ticarete başlamamıştır; çok dahaönceden beri ticaretle meşgul olmuştur. İbn İshak ve İbn Hişam ya da Taberi gibi en sağlamkaynakların bildirdiğine göre Hatice Kureyş kadınları arasında neseb bakımından üstün, şeref veservet bakımından yüksek, akıl ve idrakle iş gören, zeki bir kadındı. Ticaretle uğraşırdı; başkalarınamal ve para vererek ticaret eder, onlara kardan belli bir pay ayırarak karları paylaşırdı. Kureyşkavminden her erkeğin onda gözü vardı. Dul kaldığı andan itibaren her erkek onunla evlenmek içincan atar, maksadına erişmek için paralar harcardı. Fakat o gönlüne yakın birini bulamadığı için hiçkimseye kulak asmazdı.Fakat Muhammed'in 'güvenilir' bir kimse olduğunu işitince ona adamlarını göndererek Şam'a gidipalış verişte bulunmak üzere para ve mal vereceğini ve kölesi Meysere'yi de kendisine yardımcıkatacağını bildirdi. Muhammed onun bu teklifini kabul etti. Hatice'den mal alarak ve yanındaMeysere de olduğu halde Şam'a gitti. Malları satıp, paraları topladıktan sonra Mekke'ye döndü.139


Getirdiği malları Hatice'ye teslim etti. Hatice bu malları bir kat fazla fiyata sattı ve karı paylaştı.Hatice Meysere'den bilgi istediğinde Meysere kendisine, Şam'da bir Rahib'in Muhammed hakkında'Bu zat bir peygamberdir' dediğini ve yolda gelirken iki meleğin Muhammed'i gölgelediğini söyledi.Bunun üzerine Hatice, adam göndererek kendisiyle evlenmek istediğini Muhammed'e bildirdi.Muhammed bunu amcalarına açıkladı. Ve amcası Hamza bin Abdülmüttalib, Hatice'nin babasınınkatına giderek ondan Muhammed için Hatice'ye talib oldu. Böylece Muhammed Hatice ile evlendi.(Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, M.E.B.Yayınları, İstanbul 1966; 2.cild; 68-71)Vakidi'nin anlatışına göre Hatice'nin Muhammed'le evlenmesi şöyle olmuştur. Hatice Muhammed'earacı göndererek ona evlenme teklifinde bulunur. Bu arada kendi babasına bolca şarap içirterek onusarhoş kılar ve sonra Muhammed'e, amcasıyla birlikte gelmesini ister. İstediği gibi olur;Muhammed amcasıyla birlikte Hatice'nin babası Huvayilid'ten, kızına talib olduğunu ve onuMuhammed'le evlendirmesini söyler. O da denileni yapar ve kızını Muhammed'e verir. (İbid. 70)İslam öncesi dönemde Arap kadınının kendi başına ticaretle uğraşabilecek, ya da erkeğe evlenmeteklif edebilecek kadar açık fikirli olduğunu kanıtlayan bu örneğe benzer daha nicelerini buradasıralamak mümkündür. Kitabu'l-Agani'de adı geçen Selma bint Amr, ki sadece şiirleriyle değil fakatgüzelliğiyle de ün salmış bir kadındı, pek çok talipleri bulunmasına rağmen kendi kafasına vegönlüne uygun birini bulana kadarevlenmeme kararında olduğundan sayısız taliplerini reddetmekletanınmıştı. Evlenirken de, evlilik boyunca özgürlüğüne sahip kalacağına ve dilediği an kocasınıboşayacağına dair şart koşmuştu.(Agani, XIII ve XVI. 124. İbn Hişam, age, 83)Yine aynı şekilde, kadın şairlerden Bint Amru'l-Harise bin el-Şarid, ki üç kocaya varmış vekocalarının hepsini de kendi seçmiş ve boşama şartı ile evlenmişti, zikredilebilecek bir başkaörnektir.İslamiyette kadının kocasını boşama hakkını nikah esnasında alabileceğine dair İlmihallerdeyazılanlar aslında İslam'la değil, Cahiliyye dönemiyle alakalı Arap Örfleridir. Kur'an'ın kadına birtek yerde boşanabilme hakkı verdiğini görüyoruz. O da eşine tazminat ödemesi şartıyla. Evlilikbirliğinin sona ermesinde eşin kusurlu davranışları, şiddet uygulaması Kur'an için mühimgörülmemiş, böyle eşlerden kadınların boşanabilmesi ancak o fena eşlere mehir olarak aldığınıbırakmak, yani tazminat ödemek şartına bağlanmıştır. Oysa ki erkeklerin kadınları ne denli kolayboşayabildikleri Kur'an'daki düzinelerce ayette zikredilmiştir.Muhammed'in dayısı Abdül-Muttalib b. Haşim'in annesi Selma binti Amr, bu konuda verilecek niceörneklerden bir diğeridir ki, Cahilliyye döneminde Arap kadının özgürlüğünü temsil eder. Ensağlam Arap kaynaklarından öğrenmekteyiz ki Selma, öylesine şahsiyetine ve özgürlüğüne sahip birkadındı ki, evleneceği zaman kendi işlerinin kontrolünü kendi elinde tutacağına ve dilediği zamankocasını boşayacağına dair şartı, evlilik akdinin şartı kılardı. (Sahih-i... I. sh. 49; VIII, sh. 410;İbn-i İshak, age, sh.59)Hemen hatırlatalım ki İslamdan sonra Arap kadını, kocasını seçme hakkını yitirmiştir. Aynı şekildeCahiliyye'de kocasını boşama hakkına sahip iken, İslamdan sonra bu hakkından da yoksunkalmıştır. Zira Muhammed, muhtemelen kendi başına gelenlerden ders almış olarak, boşanmahakkını sadece kocanın hakkı olarak yerleştirmiştir. Örneğin Hazrec'in kızı Leyla 'aramızdaki akdiboz' diyerek onunla ilişkisini bozanlardan biridir.Öte yandan 'Müt'a evlilik' sistemi, İslam'dan önce Arap kadınının özgürlüğünün bir başka örneğidir.Arap lügat'lerine göre 'Zevk evlenmesi' anlamına gelen bir tür evliliktir, ki, belli bir süre boyuncabirlikte yaşamak isteyen kadın ve erkek, hiç bir özel merasime gerek görmeden, aralarında140


yapılacak bir anlaşma ile evlenebilirlerdi. Evlilik akdi sırasında ne kadının babası ya da velisi ve nede başkaca bir tanık hazır bulunurdu. Böylece iki tarafın serbest iradesiyle geçici bir evlilikkurulmuş olurdu. Her ne kadar bu evliliğin, kadına verilen bir ücret karşılığında yapıldığı ve bellibir süre (örneğin üç gün) için geçerli olmak üzere akdolunduğu belirtilirse de, gerek akdin serbestiradeye dayalı bulunması ve gerek sürenin taraflarca istendiği gibi uzatılabilmesi nedeniyle ortadakadın bakımından kısıtlayıcı bir durum söz konusu değildi.Kadınların müt'a suretiyle nikah edilmesi usulüne Muhammed yıllar boyu ses çıkarmamıştır; aksineizin verdiğini bazı hadis'leriyle açıklamıştır. (Ali İbn-i Ebu Talib'den Buhari'nin rivayeti içinbkz. Sahih-i... X, 272, hadis no 1613) Hatta söylendiğine göre kendisi bile bundan yararlanmıştır.Ancak ne var ki usulün devamına izin vermesinin nedeni, yine İslam kaynaklarının bildirmesinegöre; Kadın ihtiyacının şiddeti ve onların azlığı ve harb ve gaza gibi müstesna zamanlara aitbulunmasıdır, yoksa kıdının özgürlüğüne önem vermesinden değil. Bazı kaynaklar, Hayber günü buusulü yasakladığını, ve Mekke'nin fethi seferinde yeniden serbest bıraktığını fakat Veda Haccı'ndakesin olarak ortadan kaldırdığını bildirirler. Bununla beraber müt'a uygulamasını yasaklamadığınıkabul edenler, ve hatta Kur'an'a koyduğu bir ayet ile 'ücret karşılığı kadın alma' olasılığınısağladığını söyleyenler de vardır. Nisa Suresinin 24. ayetinde: (Evli kadınlardan ve cariyeler'den)başkasını... mallarınızla istemeniz size helal kılındı ' diye yazılıdır. Bundan dolayıdır ki şii'lerarasında hala müt'a ile nikah usulü geçerlidir. O kadar ki İran Devletinin bu usulü destekler niteliktekararnameler yayımladığını biliyoruz.Şunu da eklemek gerekir ki cahilliye döneminde Arap kadını, sözünü geçiren ve erkeğinietkileyebilen, haysiyetine düşkün bir varlıktı. Kocasını saydığı kadar kocası da karısını sayardı;çocuklar baba otoritesine olduğu kadar ana otoritesine de bağlıydı. (Lichtestadter, age 65-83,1935)Bu yazı İlhan Arsel'in Şeriat ve Kadın kitabından faydalanarak hazırlanmıştır. Ülkemzin nadirenyetiştirebildiği bilim insanlarından biridir. Yobazların baski ve tehtitleri nedeniyle ömrünün sonyıllarını yurtdışında geçirmek zorunda kalmış ama yılmayıp insanlarımızı aydınlatmak içinçabalamıştır. Kendisini saygıyla anıyorum.2-Kuran'da Kadına Bakışİslamcıların, dinde kadın ile erkeğin eşit/denk olduğu; islamiyetin kadını yücelttiği ve çok değerverdiği iddiası vardır. İnsan hakları evrensel bildirgesini benimsemiş, çağdaş insanların dindençıkmasını önlemek için böyle gerçek dışı iddialarda bulunmak zorundalar. İşin aslını açıkca ortayakoysalar insanların dinden soğuyacağı ve dinden çıkmaların artacağı kesindir.Kendinizi "islamiyetin Kadını yücelttiğine" inandırmak isteyebilirsiniz, ama Kuran'da durumortada, bu nedenle hadislerden bazılarına, peygamberin hayatından örnek "rivayet"lere,menkıbelere, hacıların hocaların çarpıtılmış ve gerçek dışı yorumlarına sarılmak zorundasınız.Gerçek şu ki Kuran'da kadın'ın değeri yoktur, hatta erkeğe eşit bile değildir. Bu gerçeği bilenislamcılar hadislere sarılırlar. Binlerce hadis bulunduğu için kadını yücelten seçmece hadisleriönpilana çıkarırlar ki bunlarda "kadın"dan ziyade, çoğu "anneliği" veya "kadının itaatini" övensözler görebilmekteyiz. Bununla birlikte kadını cehennemlik gösteren ve aşağılayan birçok hadis debulunmaktadır.Kuran'da kadının durumunu anlayabilmek için özellikle altta sıralanan ayetleri anlayarak vesorgulayarak okumak gereklidir. Anlayarak okunduğunda Kuran'da kadına hangi gözle bakıldığıaçık ve net olarak görülecektir.141


1-Erkeklerin kadınlardan üstün olduğunu, kadınların kocalarına boyun eğmesi gerektiğini, erkeğinkarısını dövebileceğini anlatan ayet:Nisa-34 “Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kimindenüstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ıkorurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin,onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları dövün. Eğeritaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çokbüyüktür.”2-Kurana göre erkekler kadınlardan bir derece üstündür:Bakara-228 “Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç ay hâli (hayız veya temizlik müddeti)beklerler. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın kendi rahimlerinde yarattığınıgizlemeleri onlara helâl olmaz. Kocaları bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almağadaha çok hak sahibidirler. Kadınların, yükümlülükleri kadar meşru hakları vardır. Yalnızerkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmetsahibidir.”3-Şahitlik konusunda iki kadının bir erkeğe denk düşmesi: Sormak gerekir neden 1 erkek yerine 1kadın değil? Bunun açıklaması 2 kadının ancak 1 erkeğe denk görülmesi ve kadının yarım akıllıolarak nitelenmesidir.Bakara-282 “Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın.Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktankaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın veRabbi olan Allah’tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın).Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın.(Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadınışahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Şahitlerçağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun, borcu süresine kadaryazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheyedüşmemeniz için daha elverişlidir. Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, onuyazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur. Alışveriş yaptığınız zaman da şahit tutun. Yazanada, şahide de bir zarar verilmesin. Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranışolur. Allah’a karşı gelmekten sakının. Allah, size öğretiyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.”4-"Peygamber"e tanınan kadın haklarına bakalım: Savaş esiri kadınlar "ganimet" sayılıp helalkılınmıştır, ücretini hibe eden kadınlar helal kılınmıştır ve daha birçok kadın helal kılınmıştırAhzab-50 “Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarakverdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını,halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helâl kıldık. Ayrıca, diğermü’minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bağışlayan,Peygamber’in de kendisini nikâhlamak istediği herhangi bir mü’min kadını da (sana helâlkıldık.) Mü’minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbettebilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır,çok merhamet edicidir.”142


5-Kadınların erkeklerin tarlası olması ve erkeklerin istedikleri gibi varabilmeleri: Heralde kadınancak bukadar aşalanabilir.Bakara-223 “Kadınlarınız, sizin için bir tarladır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın vekendiniz için ileriye hazırlık yapın. Allah'tan korkun ve bilin ki siz mutlaka O'nun huzurunavaracaksınız. Ey Muhammed, müminleri müjdele!”6-Kadından, ikişer üçer dörder tane alınabileceğini söyleyen ayet: Çok eşlilik kadının aşalnması,ikinci sınıf görülmesi ve bir kadının erkeğini başka bir kadınla paylaşmak zorunda kalması yanionursuz bir hayata mahkum edilmesinden başka Bir şey değildir. İslamın çağdışı yönlerinin içindeen belirgin olanı da budur. Nekadar sevimli gösterilmeye çalışılırsa çalışılısın çağımızda açık seçikahlak dışı bir uygulamadır. Üstelik kadın köleleri nikahsız cinsel yönden kullanmaya izin verenutanç verici bi hükümüde içinde barındırmaktadır.Nisa-3 “Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmektenkorkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzerenikâhlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o taktirdebir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için dahauygundur.”Çok eşliliği onaylayan ve sözde adaletli olmayı öğütleyen bir ayet daha:Nisa-129 “Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kadınlar arasında adaleti yerine getiremezsiniz. Öyle ise(birine) büsbütün gönül verip ötekini (kocası hem var, hem yok) askıda kalmış kadın gibibırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah çokbağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.”7-Miras konusunda, kadının yarım pay sahibi olması; Kuran üç farklı ayette miras hükümleriniiçermektedir. Üstelik miras ayetleri hem cinsiyet ayrımı yaparak haksızlık yapmakta, hemde içindematamatik hatası barındırmaktadır.Nisa-11 “Allah, size, çocuklarınız(ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarınıemreder. (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır.Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, anababasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varisoluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının hissesi altıda birdir. (Bupaylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan,hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır.Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”Nisa-12 “Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. Eğer çocuklarıvarsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. (Bu paylaştırma, ölen karılarınızın) yaptıkları vasiyetlerinyerine getirilmesi, yahut borçlarının ödenmesinden sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa,bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır.(Yine bu paylaştırma) yaptığınız vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borçlarınızın ödenmesindensonradır. Eğer kendisine varis olunan bir erkek veya bir kadının evladı ve babası olmaz ve bir erkekveya bir kız kardeşi bulunursa, ona altıda bir düşer. Eğer (kardeşler) birden fazla olurlarsa, üçtebirde ortaktırlar. (Bu paylaştırma varislere) zarar vermeksizin yapılan vasiyetin yerinegetirilmesinden, yahut borcun ödenmesinden sonra yapılır. (Bütün bunlar) Allah’ın emridir. Allah,hakkıyla bilendir, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)”143


Nisa-176 “Senden fetva istiyorlar. De ki: “Allah, size “kelâle” (babasız ve çocuksuz kimse)ninmirası hakkında hükmünü açıklıyor: Çocuğu olmayan bir kişi ölür de kız kardeşi bulunursa,bıraktığı malın yarısı onundur. Eğer kız kardeşi ölür ve çocuğu da bulunmazsa, erkek kardeş onavaris olur. Eğer kız kardeşler iki iseler, (erkek kardeşin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğerkardeşler erkekli kızlı iseler, o zaman (bir) erkeğe, iki kızın hissesi kadar (pay) vardır. Sapmayasınızdiye Allah size (hükmünü) açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.”Bu konuda islamı savunanların genel görüşü şudur; “Erkeklerin kadınlardan üstün yanı vekadınların da erkeklerden üstün yanı vardır. Bu yüzden bazı konularda erkek üstüntutulmuştur.” Elbette ki kadın ile erkeğin fiziksel farklılıkları vardır. Ancak bu durum, fiziki güçgerektirmeyen; mirasta, şahitlikte ve evlilik gibi konularda kadını ikinci sınıf ve yarım erkek yerinekoymayı haklı gösteremez, bunu akılcı ve çağdaş yaşama sahib günümüz insanlarının kabul etmesimümkün değildir.Geçmişte işler daha çok fiziksel güce dayandığı için böyle bir uygulamaya gidilmiş olabilir. Ancakartık işlerin pek fiziksel güç gerektirmemesinden dolayı kadınlar mevcut işlerin birçoğundaçalışabilmektedir. Üretime erkek ile eşit katkı sağlamaktadır. Kaldı ki kadın çalışmayıp 'evhanımlığı' yapsa da, bu da bir iştir, bir nevi meslektir ve bu sebeple mirasta erkekle eşit payalmalıdır. Şahitlik konusuna gelince, kadınların erkeklere göre akli açıdan bir eksiğibulunmamaktadır. Şahitlik yapmalarını engelleyecek, yarım erkek yerine konacak herhangi birnörolojik bulgu yoktur.8-Kuran'da Cariye olayı yani kadın kölelerin cinsen istismarı olağan görülmüş, bu bahtsızkadınların kendini esir edenler tarafından kullanılmasına açıkca izin verilmiştir. Üstelik buKadınları cinsel yönden kullanmak için evli olmakta gerekmemetedir. Satın almak veya savaştaganimet olarak esir etmek bu kadınlarla birlikte olmak için yeterlidir. Daha sonra bu konu detaylıolarak işlenecektir.Müminûn-5, 6 “Onlar/Müminler, mahrem yerlerini günahlardan korurlar. Yalnız eşleri veellerinin altında bulunan cariyeleri ile ilişki kurarlar.”Mearic-29, 30 "Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir. Ancak eşleri, yahut sahip olduklarıcariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar."9-Sizler domuz eti yer misiniz? Hayatta yemezsiniz. Müslümanlar asla domuz eti yemez.Malezya'dan İngiltere'ye, Türkiye'den Dağıstan'a, Sudan'dan Afganistan'a bu böyledir. Neden?Enam ve Nahl surelerinde açıkça yasaklanmıştır da ondan.Peki müslümanlar kitablarında;"Ey inananlar, kadınlarınıza asla şiddet uygulamayın, kadınlarıdöven ve ezenler, onları taşlayanlar ile bu zulme seyirci kalanlar bizden değildir, onlarıcehennemde tarifsiz azaplar bekler" Şeklinde kadını yücelten, değer veren tek bir ayetgösterebilirmisiniz? Malesef hayır Gösteremezsiniz.Kuran'da kadınları yücelten ve koruyan böyle bir hüküm yok, tam aksine Kuranda kadınlar veoğullar mal ve nimet mertebesinde gösterilmişdir.Ali İmran-14 (Elmalılı sadeleştirilmiş) “İnsanlara, kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüşyığınları, cins atlar, davarlar, ekinler gibi zevklerin sevgisi, çekici hale getirildi. Fakat bunlar,dünya hayatının geçici nimetleridir. Oysa Allah, akibet güzelliği, O'nun yanındadır.”144


3-Kuran'da Çok Eşlilik ve Müslüman Savunmalarına CevaplarÖnce bu konuyla ilgili müslüman savunmasına bakalım;“Nisa Suresi 3. Ayette” izin verilen çok eşliliğe Müslüman savunması; Savaşlar olmuyor mu? Evetsavaşlar oluyor, Erkekler savaşlarda ölüp gidiyor erkek sayısı azalırken, Toplumda kadın sayısıfazla hale geliyor, yani mecburiyetten çok kadınla evlilik yapmak gerekli olabiliyor. Bu zorla olanbirşey değil kabul eden kadın olursa Allah izin veriyor, yoksa kocasız kalan kadınlar kötü yoladüşebilir. Bu evlilikler yapılmazsa zina da artabilir. Allah bu günahın önüne geçmek için çokkadınla evlenmeyi helal kılmıştır.Şimdi bu savunmaları tek tek inceleyelim:(1) Savaşlar olmuyor mu? Evet savaşlar oluyor, Erkekler savaşlarda ölüp gidiyor erkek sayısıazalırken, toplumda kadın sayısı fazla hale geliyor, yani mecburiyetten çok kadınla evlilik yapmakgerekli olabiliyor.CEVAP: Cumhuriyet kurulduktan sonra ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapıldı. Bu sayımdaerkeklerin oranının kadınlara göre çok daha düşük olmasını bekleriz değil mi? Çünkü ülkemiz1911-1922 arasında 11 yıl boyunca kesintisiz savaş dönemi yaşanmıştır.GERÇEK: 1927 Nüfus sayımı sonuçlarına göre erkeklerin nüfustaki oranı %48,1 dir. Biz yıllarca osavaş senin bu savaş benim dört bir cephede savaşmadık mı? Sadece Çanakkale’de yüzbinlerceErkek can vermedi mi? Demek ki savaşta erkeklerin nüfus olarak büyük oranda azaldığı iddasıgerçek dışı, onca yıl süren savaş nüfus dengesinde sadece %2 lik bir değişime neden olmuş,heralde bu erkeklerin harem kurması için mantıklı bir gerekçe olamaz, kaldı ki geçmiş dönemsavaşları daha da az nüfus kayıplarına yol açıyordu.Ayrıca bu mantığın Kuran'da daynağını da yoktur. Kuranda çok kadınla evlenmenin tek şartıhaksızlık etmemek, kadınların arasında adil davranmaktır. Başkaca şartı yoktur. Bir erkekmaddi gücü ve züriyeti yerindeyse Kuran'ın hükümlerine göre istediği kadar kadını alır. Cariyeleride hesaba katarsak isterse kendine harem bile kurabilir.(2) Çok kadınla evlilik zorla olan birşey değil, kabul eden kadın olursa Allah izin veriyor.CEVAP: Erkeğin birden fazla Kadınla evlenmek için eşlerinin rızasını alması gerekmemektedir.Eğer kadın erkeğini başka kadınlarla paylaşmak istemezse, kocasına ittaat etmemiş yani başkaldırmış olur. Erkeklere hertürlü hakkı tanıyan yani kadını erkeğe itaate zorlayan, itaat etmezse dedayağı yasallaştıran bir dinde kadının haklarından bahsedilemez. Baba kızına, koca eşine baskıyapar, bu baskıyla kadın istemediği adamla evlendirilir, üstüne kuma gelmesini de razı olur.(3) Bu evlilikler yapılmazsa zina da artabilir. Allah bu günahın önüne geçmek için çok kadınlaevlenmeyi helal kılmıştır.CEVAP: Kocasız kalan kadınlar erkek diye sokağa mı dökülüyor? Bu düşünce kadına yapılmış enağır hakarettir. Asıl çok eşlilik zinadır, Kadın'nın 4 erkekle evlenmesini doğru olur mu? Hayır Bununasıl insanın miden kaldırmazsa çok kadını almayıda midesi kaldırmamalı, bu ahlaksızlıktır.145


4-Kuran'da Kadına Getirilen Sınırlamalarİslam ülkelerinde özellikle şeriatle yönetilen ülkelerde; kadınlar erkeklerin bulunduğu ortamdaçalışamaz. Erkeklerle beraber okula gidemez. Erkeklerin bulunduğu sinema ve tiyatroya gidemez.Düğünlerde, törenlerde eğlencelerde bulunamaz. Erkeklerin bulundukları ortamlarda olmalarıyasaktır. Kuran'da evlenmeleri haram sayılanlar dışında kadınların akrabalarla dahi aynı ortamdaolması yasaktır.“Nisa-23” ayetinde erkeğe nikah düşmeyen kişiler sayılmıştır. Bu nikah düşmeyen kişiler dışında kikadınlarla aynı ortamda olmaları ancak evlenmeleriyle mümkündür. Anneniz,halalarınız,teyzeleriniz, Kız kardeşleriniz kardeşlerinizin çocukları ve gelininiz dışındaki kadınların sizinleaynı ortamda bulunması yasaktır. Kardeşlerinizin eşleri, Amcanızın eşleri ve kızları, dayınızın eşlerive kızları, halalarınızın ve teyzelerinizin kızları bile sizinle aynı ortamda bulunamaz.NİSA-23 “Size şunlarla evlenmek haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz,halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kızkardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup evlerinizdebulunan üvey kızlarınız, ANNELERİ ile ZİFAFA girmemişseniz ONLARLA evlenmenizde size birgünah yoktur, öz oğullarınızın karıları, iki kız kardeşi (nikah altında) bir araya getirmeniz. Ancakgeçenler başka. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”“Nur-31” de ise kadınların kimlere kendilerini göstermeyecekleri sayılmıştır. Babaları, oğulları vekardeşleri dışında herkesten kendilerini sakınmaları gerekmektedir. Amca dayı bile bir kadın içinsakıncalı görülür.NUR-31 “Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar.görünen kısımlar müstesna, zînetlerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadarsalsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahutoğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerininoğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahipoldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahremyerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsindiye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.”Akraba erkekleri için bile sakıncalı sayılan kadının ev dışında yaşam olanağı kısıtlıdır. İslamkadının evinin içinde yaşamasını mecburi hale getirir. İslamda kadın sokağa çıkamaz. Sokağaçıkamaması tamamen İslam ve kuranın kadını zorunlu bırakması nedeniyledir. Şeriatle yönetilenİslam ülkelerinde Tecavüz olayları zina sayılması ile kadınlar tecavücülerini kendilerininöldürüleceği, (recm) bile bile şikayet edememektedirler. Zinanın suç sayılması bu ülkelerdetecavüzü yaygınlaştırmıştır. Şeriat ülkelerinde kadın için tecavüzden kurtulmanın tek çaresi evekapanmak olmaktadır. Ölmeyi göze alarak hiçbir kadın tecavüzcüsünü şikayet edemez.İslamda öncelikle Muhammedin yaptığını yapmak “sünnet” sayıldığı için, Muhammedin yaşadığıgibi yaşamak zorunluluğu vardır. Müslümanlar onun giyindiği gibi giyinmeye, onun gibi sakalbırakmaya, onun gibi tuvalet yapmaya çabalarlar. Kuranda onun yaptığını yapmak zorunluolduğundan, Müslümana onu örnek alması öğütlenmiştir.Muhammedin yaptıklarını örnek almak zorunluluğunu Kuranda azhab-37 ayetinde net olarakgörmekteyiz.146


Bu ayette Muhammedin geliniyle evlenmesinin nedeni olarak, ilerde babalar evlatlıklarınınkarısıyla evlenmek istediklerinde Muhammedi örnek alsınlar ve sıkıntı yaşamasınlar diye yazar.Kadınlar konusunda Kuranın uygulamalarından bir tanesi kadınların evlerini karargah yapmasıdır.Bu uygulama ile kadınların evlerinden çıkmaması istenmektedir. Bir kadın ben müslümanım diyorise, evinden çıkmamak zorundadır. Bir erkekte Müslümanım dediğinde karısının evden çıkmasınaizin vermeyecektir. Erkek izin verirse, kadında evden çıkarsa ortada Müslümanlık kalmayacaktır.Müslüman kadınlar evde başka erkekler olduğunda ortada görülmeyecek perde arkasında olacak vekendisini göstermeyecektir.Günümüzde kadınlar evden çıktıkları gibi, ayrıca çalışan kadınlar da vardır. Tesettür kıyafetigiymekle Müslümanlığının devam ettiğini düşünen kadınlar vardır. Karısı tesettür giydiğindeMüslümanlığının devam ettiğini zanneden erkekler de vardır. Tesettürü yapan kendini örttüğünüdüşünen müslümanım deyip çalışıyor, gezmeye eğlenmeye gidiyor. Oysa böyle davranmaklakuran'nın hükümlerine aykırı hareket etmiş olduğunun farkında bile değiller. Ben müslümanım diyesöyleyenlerin peygamberi örnek alması zorunludur ve Muhammed'in eşleri nasıl yaşamışsa oörneğe uygun olarak eşlerini yaşamaya zorlamak müslüman erkekler için zorunludur kuranınhükmü budur. Müslüman kadının bu nedenle evinde oturma zorunluluğun var.AZHAB-33”Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz deaçılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin. Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Ey Peygamberin evhalkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.“AZHAB-53”Ey iman edenler! Yemek için çağrılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin(vakitli vakitsiz) Peygamber’in evlerine girmeyin, çağrıldığınız zaman girin. Yemeği yiyince dehemen dağılın. Sohbet için beklemeyin. Çünkü bu davranışınız Peygamber’i rahatsız etmekte, fakato sizden de çekinmektedir. Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarındanbir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz, hemde onların kalpleri için daha temizdir. Allah’ın Resûlüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonrahanımlarını nikâhlamanız ebediyyen söz konusu olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük birgünahtır.”AZHAB-37 “Hani sen Allah’ın kendisine nimet verdiği, senin de (azat etmek suretiyle) iyiliktebulunduğun kimseye, “Eşini nikâhında tut (onu boşama) ve Allah’tan sakın” diyordun. İçinde,Allah’ın ortaya çıkaracağı bir şeyi gizliyor ve insanlardan çekiniyordun. Oysa kendisindençekinmene Allah daha lâyıktı. Zeyd, eşinden yana isteğini yerine getirince (eşini boşayınca), onuseninle evlendirdik ki, eşlerinden yana isteklerini yerine getirdiklerinde (onları boşadıklarında),evlatlıklarının eşleriyle evlenmeleri konusunda mü’minlere bir zorluk olmasın. Allah’ın emrimutlaka yerine getirilmiştir.”AHZÂB-36 “Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek vehiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a veResûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.”Yukarıdaki ayetler kadınların sokağa çıkmayıp evde oturmaları gerektiğini, erkeklerle ancak perdearkasından görüşebileceklerini kendilerini göstermemeleri gerektiğini, her konuda Muhammediörnek alarak onun yaptığını yapmaları gerektiğini anlatmaktadırlar.Sonuç olarak kadınların İslam inancına göre eve kapanmaları zorunludur.147


5-İslama Göre Kadının Çalışması Caiz Midir?İslami kaynaklarda dinen Kadının çalışmasını engelleyen her hangi bir yasak olmadığı, Ancakkadının çalışırken uyması gereken bazı kurallar olduğu, bu kurallara uymazsa haram işlemiş alacağıvurgulanmaktadır.Kocası izin vermeyen kadın zaten çalışma hakkına da sahip olamaz. Kocasının kazancıyla idareetmesi şart olur, Bir kadının yabancı bir erkeğin evinde veya iş yerinde çalışması İslâm'ın emrettiğişekilde olursa, yani birkaç kadın ile birlikte veya açık bir yerde çalışırsa beis yoktur. Ama, kapalı biryerde yalnız olarak yabancı bir kimse ile birlikte kalacak olursa halvet olduğundan haramdır (el-Fıkıh 'ala'l-Mezahip el-Arbaa, c.3 s.125).Bu açıklama ışığında İslami bakış açısına göre Kadın hem çalışabilir, hem de çalışamaz diyebiliriz.Şartları bulunursa çalışabilir, bulunmazsa çalışamaz. Oysa bu açıklama Kuran'nın hükümleri ileçokta uyumlu değildir. Birönceki konumuzda da gördüğnüz gibi kadının toplumsal hayata katılımınıkısıtlayan çok sayıda Kuran hükmü vardır.İslâm'da kadının konumu ve hakları konusundaki tartışmaların önemli bir kısmı, kadının sosyalhayata katılması, çalışması ve kamu görevi üstlenmesi noktalarında odaklanmaktadır. Bu konuTürkiye'nin ciddi bir sorunudur. İslama gönülden bağlı sıkı müslüman kadınlar kamusal alandatürbana özgürlük istemişlerdir. Bunun nedeni de çalışmak ve ekonomik olarak maddi gelirsağlamakdır. Ama işin diğer tarafı İslami sistemlerde ve Kuran da kadınları sınırlayıcı hükümlervardır şimdi bunları görelim:Nisa-34 “Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kiminikiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçiminisağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da“gayb”ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlaraöğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onlarıdövün. Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çokyücedir, çok büyüktür.“Bu ayette de açıkca görüldüğü gibi kadın kocasına itaat etmek mecburiyetindedir. Kocası izinvermeyen kadın zaten çalışma hakkına da sahip olamaz, nedeni kuran'nın hükmüdür. Bu hükmegöre kadının çalışma özgürlüğü enbaşta kocasının dünya görüşü ile sınırlıdır. İslam anlayışındakadının ikinci sınıf görülmesinin en temel nedeni aile kurumunu eşit iki bireyden olaşan birliktelikgörülmemesidir. İslam da aile anlayışı erkek egemenliğine boyun eğen kadınlardan oluşan vekadınların kocalarına koşulsuz itaat etmesini zorunlu tutan yapıyı esas almışdır.Ahzab-32 “Ey peygamberin hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer takva ilekorunacaksanız, konuşurken kırıtmayın da kalbinde bir hastalık bulunan kimse tamaha düşmesin.Güzel ve dosdoğru söz söyleyin.”Ahzab-33 ”Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz deaçılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin. Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Ey Peygamberin evhalkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.“Ahzab-34 “Oturun da evlerinizde okunan Allah'ın âyetlerini ve hikmeti anın. Şüphe yok ki Allahlütuf sahibidir ve her şeyden haberdar”148


Ahzab-59 “Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına hep söyle decilbablarından (dış elbiselerinden) üzerlerini sımsıkı örtsünler. Bu onların tanınmalarına, tanınıpda eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır, çokmerhamet edicidir.”Hz. Âişe (ra)'nin rivayetine göre, kız kardeşi Hz. Esma birgün Peygamberimiz (asv)'in huzurunagitti. Üzerinde altını gösterecek şekilde ince bir elbise bulunuyordu. Resulullah (asv) onu görünceyüzünü çevirdi ve şöyle buyurdu: "Ya Esma, bir kadın büluğ çağına erince -yüzünü ve ellerinigöstererek- bunlardan başka bir tarafının görünmesi sahih olmaz." (Ebû Dâvud, Libas 31)Kadınların evlerinde oturması ve kapanması hükmünü içeren Ahzab suresi 33. ayetinde peygambereşlerinden bahsedilse de hadisden de anlaşıldığı gibi kapanma hükmü tüm müslüman kadınlarıkapsamaktadır. Aynı şekilde kadının evinde oturması ve zorunlu olmadıkca dışarı çıkmaması dasünnet yani peygamber'in uyulması gerken örnek davranışı olduğu için tüm müslüman kadınlarıkapsamaktadır.Bu iki kısıtlamayı yani kocasının izin vermemesi durumunda kadının çalışamamasını ve peygambersünneti olarak kadının evinde oturması ve zorunlu olmadıkca dışarı çıkmaması gerektiği hükmlerinibirleştirdiğimiz de; Kadının sosyal hayata katılması, özgür bir birey olarak karar alması ve çalışmakistediği bir işe girip çalışması da mümkün değildir.Nur-31“Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. görünenkısımlar müstesna, zînetlerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar.Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahutoğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerininoğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahipoldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahremyerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsindiye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.”Diğer taraftan kadınlar gerekli örtüyü sağlamak zorunda oldukları gibi, erkeklerin dikkatini çekecekbakışlardan, konuşmalardan ve yürüyüş tarzından da sakınmaları gerekir. Bu şekilde attığı adım,söylediği söz, oturup kalkması ve sosyal hayatta ki hertürlü faaliyeti Kuran ve sünnet kaynaklısınırlanan kadınlar nasıl çalışacak? Elbette çalışabilecekleri işler çok sınırlanmış olacaktır.“Kadının, Kur’ân şeklinde de olsa, coşkulu ve nağmeli olarak okumakta iken seslerini işitmekharamdır. Çünkü bunda fitneye sebep olma korkusu vardır.” (İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, 1/467)İslamda kadın sesine bile tahammül yoktur. Sözde kadının sesi haram görülmese de Ahzab suresi32. ayette kadınların konuşmaları bile kısıtlanmıştır. Kuran kadınların gönlünce konuşmasınıkabullenemeyen bir zihnin ürünüdür. Kuran'da ki bu hükümler islam ülkelerindeki kadınların açıklıhalinin de nedenidir. Bu çağdışı mantık tüm müslümanlara Muhammed'den miras kalmıştır.Peki kendini çarşafa sarıp, gezen kadınlar ne yapmalı? Tanrı Allah'ın ayetlerinde ve peygambersünnetinde kadınlarla ilgili hükümler açıkken bu çalışma arzusu dine aykırıdır. Müslüman kadın buçağdışı anlayışa boyun eğmeli, evine kapanmalı ve kocasına karşı görevlerini yapmalıdır.Kadınlarımız bu çağdışı yaşama mahkum olmak istemiyorsa Modern Türkiye CumhuriyetininAtatürk Önderliğinde Kadınlarımıza Tanıdığı haklara sahip çıkmak mecburiyetindedir.149


6-Kuran'da Muta NikahıMuta Nikahı Nedir?İslam'ın ilk yıllarında, özellikle harp zamanlarında, uzun zaman kadınlardan uzak kalan askerleriçin muta nikahına izin verilmiş, Hayber savaşına kadar mübah olan bu muvakkat nikahPeygamberimizin sünnetiyle yasaklanıp haram kılınmıştır.Muta nikahı ücret karşılığında belli bir vakit için kadınla evlenmektir. Muta'nın en az müddeti bircinsel ilişki geçecek zaman parçasıdır. En çok ise 99 senedir.Erkek kadına hitaben "Beni beş aylık bir zaman için mutalandır." veya "Şu kadar para karşılığındaseninle mutalandım." deyip kadın da kabul ederse muta olur. Halk dilinde 'acem nikahı' denen bu işfuhuştan başka bir şey değildir. Böyle bir akit ne kadını helal kılar, ne boşama, hükmüne kapı açar,ne zihar, ne de mirasdan yararlanma hakkını verir.Muta nikahı ile evlenen kadın erkeğe, erkekte kadına varis olamaz Muta nikahının müddetinin azveya çok olması arasında hiçbir fark yoktur. Ancak,"kıyamet kopuncaya kadar, Deccal çıkıncayakadar seni nikahlıyorum" şeklinde bir ifade kullanılırsa muvakkatlık şartı da hükümsüz kalır,nikahın diğer şartlarını da yerine getirirse nikah sahih olur. Çünkü o zamana kadar yaşamalarıimkansızdır.Dört mezhebe göre böyle bir akit yapmak batıldır. Şiiler ve rafiziler hariç bütün İslam alimleri bunikahın haram olduğunu kabul etmişlerdir. Hatta Şia'nın önemli kollarından biri olan Zeydiye bilemuta nikahının batıl olduğuna inanır ve bu konuda Hanefi alimleri ile hareket eder.(KAYNAK: Kaynaklarıyla Büyük Kadın İlmihali, Rauf PEHLİVAN, Sayfa 277-278, GoncaYayınevi, İstanbul 1993)Kuran'da Muta Nikahına İzin Veren Ayet ve KanıtlarıNisa-24 “Vel muhsanâtu minen nisâi illâ mâ meleket eymânukum, kitâballâhi aleykum, ve uhillelekum mâ varâe zâlikum en tebtegû bi emvâlikum muhsinîne gayra musâfihîn(musâfihîne). Femâstemta’tum bihî minhunne fe âtûhunne ucûrehunne farîdah(farîdaten). Ve lâ cunâha aleykumfîmâ terâdaytum bihî min ba’dil farîdah(farîdati). İnnallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen).”fe mâstemta'tum: artık faydalanmak istediniz şeyucûre-hunne: onların (kadınların) ücretleriNisa-24 "(Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haramkılındı. Allah’ın size emri budur. Bunlardan başkasını, namuslu olmak ve zina etmemek üzeremallarınızla (ücretlerini vererek) istemeniz size helâl kılındı. Onlardan faydalanmanıza karşılıkkararlaştırılmış olan ücretlerini verin. Ücret kesiminden sonra (bir miktar indirim için) karşılıklıanlaşmanızda size günah yoktur. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir. ”Bu ayette yer alan kelimeler, geçici evlilikle ilgili olduğunun apaçık bir kanıtıdır.1-Ayette "istimta'" (faydalanmak) lafzı kullanılmıştır. Bu kelimeden ilk akla gelen, geçicinikâhtır. Eğer daimî nikâh kastedilmiş olsaydı, bir karine ile birlikte kullanılması gerekirdi.150


2-Ayette "ucurehûnne " (ücretlerini) ifadesi kullanılmıştır. Bu da, ayette Mut'a nikâhından sözedildiğini göstermektedir. Çünkü daimî nikâhta "mihr" ve "sadak" kelimeleri kullanılır.3-Şiî ve Sünnî alimler, söz konusu ayetin mut'a nikâhı hakkında olduğunu beyan etmişlerdir. Bukonuda Sihahlerde bu yazımıza sığmayacak kadar çok hadis vardır. Buna gore, Hz.Muhammedzamanında mut'a nikâhının meşru oluşu, İslâm âlimlerinin kabul ettiği bir gerçektir. [Bknz: Sahih-iBuharî, Bab-ı Temettu'. Müsned-i Ahmed, c.4, s.436 ve c.3, s.356. Malik, el-Muvatta,î c.2, s.30.Sünen-i Beyhakî, c.7, s.306. Tefsir-i Taberî, c.5, s.9. İbn-i Esir, en-Nihaye c.2, s.249. Tefsir-iRâzî, c.3, s.201. ( Tarih-i İbn-i Hallikan, c.l, s.359. Cessas, Ah-kâm'ul-Kur'ân, c.2,]Hadislerde Muta'ya İzin Veriyor:İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birliktegazveye çıkmıştık. Beraberimizde kadın yoktu. "Husyelerimizi aldırmayalım mı?" diye sorduk. Bizibundan yasakladı, sonra da muvakkat istifade hususunda bize ruhsat tanıdı. Herhangi birimiz, birelbise mukabilinde kadınla, bir müddet için nikah yapıyorduk." [Buhari, Tefsir, Maide 9, Nikah 6,8; Müslim, Nikah 38, (1404)]Hadislere göre Muta Nikahı: Mumin’ün 6. Ayetle Yasaklanmış:İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor; "İslam'ın evvelinde mut'a vardı. Kişi, hakkında bilgisiolmayan (tanımadığı) bir beldeye gelince, oradan yerli bir kadınla, orada kalacağını tahmin ettiğimüddet miktarınca nikah yapardı. Kadın, böylece onun eşyasını muhafaza eder, gerekli işlerinigörürdü. Bu hal: "Onlar namuslarını korurlar. Ancak "hanımlarına" ve "cariyelerine" karşımüstesna, bunlarla olan yakınlıklarından dolayı kınanmazlar" (Mü'minûn 6) mealindeki ayet naziloluncaya kadar devam etti. (Bu ayet gelince mut'a haram ilan edildi.)İbnu Abbas radıyallahu anhüma der ki: "Bu ikisi dışındaki bütün fercler (cinsi tatmin yolları)haramdır." [Tirmizi, Nikah 28, (1122).]Kur'ân da; (Mü'minûn,5-6) "Onlar, eşleri ve cariyeleri dışında, mahrem yerlerini herkestenkorurlar." diye yazıyor, Unutmayın ki Nisa-24'de evlilik olarak ve bir hak olarak tanımlanan mut'anikâhıyla evlenilen kadın, kişinin eşidir. Dolayısıyla "eşleri" ifadesi onu da kapsamaktadır.Evtas Yılından Sonra YasaklamışSeleme İbnu'l-Ekva radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Evtas gazvesiyılında mut'aya ruhsat verdi, sonra da onu yasakladı." [Buhari, Nikah 31 (ta'lik olarak); Müslim,Nikah 18, (1405).]Buradada Hayber Gazvesi Günü YasaklamışMuhammed İbnu'l-Hanefiyye anlatıyor: "Hz. Ali, İbnu Abbas radıyallahu anhüm'e dedi ki:"Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hayber gazvesi günü, kadınlarla mut'ayı, ehli eşek etlerininyenmesini haram kıldı." [Buhari, Megazi 38, Nikah 31, Zebaih 28, Hiyel 3; Müslim, Nikah 29,(1407); Muvatta, Nikah 41, (2, 542); Tirmizi, Nikah 28, (1121); Nesai, Nikah 71, (6, 125, 126).]Muta: Erkek, rızası olan bir kadınla belirli bir ücret karşılığında anlaşarak, belirli bir süreliğineevlenir. Muta nikahı, Sünnilikte ve Anadolu Aleviliğinde uygulanmaz.151


Sünnilikte Mut’a Nikahına BakışSünni inanışına göre peygamber bu nikahı kesin olarak yasaklamıştır ve Ashab'dan, tabiinden vemüçtehitlerden, bu tür nikahı kabul eden kimse yoktur. Bir rivayete göre Ali bin Ebu Talib, İbn-iAbbas'a şöyle demiştir: "Rasullullah muta nikahından ve ehil eşeklerin etlerini yemekten Hayber'infetih günü bizleri men etti."Sünni inanışına göre Muhammed, Evtas yılında (Mekke'nin fethi) muta nikahına üç defa ruhsatvermiş, sonra yasaklamıştı.Rivayete göre İslam peygamberi şöyle demiştir: "Ey insanlar, ben mutanikahı ile kadınlardan faydalanmanız için izin vermiştim. Şüphe yok ki Allah, kıyamete kadar bunumuhakkak haram kılmıştır. Kimin yanında bunlardan bir kadın varsa hemen onu serbest bıraksın,onlara verdiği şeylerden hiçbir şeyi geri almasın."Peygamber döneminde "faydalanmak" sözcüğünün evlenmek anlamında kullanıldığı belirtilir.Şîa'yagöre, Kuran'ın Nisâ sûresinin 24. âyetinde geçen ve Türkçe'ye "faydalanmak" olarak çevrilmişŞiilikde Mut’a Nikahına BakışŞiiler ve Rafiziler muta nikahını uygularlar. Anadolu Aleviliğinde ve Şia'nın önemli kollarından biriolan Zeydiyye mezhebinde muta nikahının batıl olduğuna inanılır. Şiiler muta nikahı konusundaNisa suresinin 24. ayetini delil olarak sunarlar.Şia’nın görüşü doğru olandır. Sunnilerin referansında Mut’a’yı yasaklayıcı bir hüküm yoktur.Mutanın Yasaklanması Tarihleri Arasındaki Çelişkiler vardır. Yukarıdaki hadislerde degörebileceğimiz üzere Mut’a nikahının tarihleri çelişkilidir.3 farklı tarih verilmiştir:1.Mümin’ün 6. ayet geldiği zaman,2.Evtas yılından sonra,3.Hayber gazvesi günü.Elimizde 3 ayrı tarih var.Şmdi Müslümanlar bunların hepsi aynı tarih diyebilirler ama kesinliklefarklı tarihlerdir.Müminün suresi Mekked’de inmesine rağmen, Hayber Gazvesi(savaşı) hicretin 7. yılında, Evtasolayı ise hicretin 8. yılında olmuştur. Mekke’nin Fethi’nden sonra.Mekke 630 yılında fethedilmiştir,hicret ise 622 yılında gerçekleşmiştir. İki zaman arasında dağlarkadar fark var. Şimdi bu tarihlere aklı başında kimse aynı diyemez, buna göre Mut’a ne zamanyasaklanmıştır?Bu anlatımlar çelişkili,aralarında dağlar kadar fark var dolayısıyla kesin bir şey söylemek mümkündeğildir.O halde Şia’nın görüşü doğrudur.İslam da.sözde zina yasak ama görüldüğü gibi beş dakikada nikahlanabilirsin, cinsel ihtiyacınıgiderdikten sonra da üç kez ‘’boşol’’ dersen boşanmış olursun. İşte Muta nikahı budur. Para karşılığızinadan hiçbir farkı yoktur. Nikahlan 2 gece ihtiyaç gör sonra boşa.Yasak filan olmadığınıdagösterdik. O halde haydin Müslümanlar Mut’a’ya.Muhammed’in sünnetini yaptığınız için de çokbüyük sevaba gireceksiniz demektir!152


İslamda Bütün Nikahlar Mutadır.İslamdaki bütün nikahlar muta nikahıdır. İlk anda çok abartılı gelmiş olabilir. Haksızlık ettiğimidüşünebilirsiniz. Ama anlatacağım. O zaman hak vereceksiniz.İslam ne şart koşuyor nikah için? Mehir, iki şahit ve tarafların rızası. Nikah gerçekleşiyor. Sonraboşama yetkisini kime veriyor? Erkeğe. Adamın kafasında kadını nikahında ne kadar tutmayaniyetli olduğuna dair bir bilginiz olabilir mi? Olamaz. Niyet okuyamazsınız. Adam bir ay sonrabunu boşayayım, başka alayım diye kurmuşsa bunu nerden bileceksiniz? Üç kere boşadı mı artıkbaşka biriyle nikahlanmadıkça o adamla yeniden evlenmesi haram oluyor. Al mehirini, git dese neyapabiliyor kadın? Haram olmuş artık, başkasıyla evlenmesi gerekiyor Kurana göre!Yeni bir adam alacak. O da bir ay tutar boşarım bunu dese kim nerden bilebilir? O da üç talaklaboşadı mı, yine başkasıyla nikahlanmak zorunda! Durduk yerde boşamak olmaz diye bir kavramyok islamda, yetki adamda, üç talakla boşsun dedi mi Kurandaki apaçık ayete göre haram oluyor oadama! Başka bir adamla evlenmedikçe! Bu apaçık Kuran hükmünü bozmak da hiç bir kimseyedüşmez! Boşadıysa boşamıştır! Yani nerden biliyorsunuz adamın "mehirini ödedim ya, veririmmehirini, boşarım bir ay sonra!" demeyeceğini?Bir de üç aylık iddet var. Ama bu iddeti kadın bekler, adamın nasılsa birden fazla nikahlanma hakkıvar. Boşadığı kadın iddet bekleye dursun, o yeni bir kadını nikahlar bile. Sadece boşadığı kadınıiddet müddetince evden uzaklaştıramaz! Bu da boşadığı kadına işkenceden başka bir şey değil!Bitmedi, kadının da süreli olarak evlenmediğini nerden bileceksiniz? Kadın bu işi meslek haline degetirebilir. Hadi diyelim üç talakı arka arkaya vermeyi yasakladınız. Bu Kurana aykırı değil. İhtilaflıolsa da, bazı islam imamları üç talakı birden vermeyi yasaklamayı bidat sayıyor ama olsun. Hadiiçtihat yaptın, üç talak aynı anda verilemez, ilk talakın iddeti beklenecek, bitince ikinci talakverilebilir, onun da iddet bitince son talak verilir, üç ay da bunu bekledi, etti dokuz ay. Kadın dokuzayda bir eş değiştirebiliyor. Mehir parası da yüklüyse, güzel bir kadın evlenip boşanmayı meslekhaline getirip gül gibi geçinebilir. Zengin adamları seçer, nikah yapılınca boşa, üç ayın var. Bir dahaboşa, üç ayın daha var, bir daha boşa ve üç ay sonra başka adama giderim" diyebilir. Zaten ondansonra adama haram oluyor! Zaten gitmek zorunda başka adama!Yani ne adamın, ne kadının niyetini okumak imkansız olduğuna göre bu iş böyle yürüyebilir vekimse de bir şey diyemez Kuranın apaçık hükmüne göre! Baştan anlaşma yapılmasa da bu işinböyle yürümesine hiç bir engel yok! Hiç bir anlaşma yapmadılar, ama adam nikah yapılır yapılmazboşadım seni dedi. Kadın da iyi, "aldım nasılsa mehrimi, iki daha boşa, bana eyvallah" dedi!Boşanmak isteyen çiftler hakim huzuruna, mahkemeye çıkıp eşit koşullarda boşanma nedenlerinianlatıp hakim boşanmaya karar vermedikçe, şeriata uyuldukça, tüm nikahların muta nikahıolabilmesinin önünde hiç bir engel yoktur. Olamaz yani, niyet mi okuyacaksın, nasıl engelolacaksın?Çağdaş hukuku kötüleyen ve yüksek islam ahlakı diyenler bu gerçekleri de görmeleri vedüşünmeleri gerekir. Üzgünüm ama gerçekler acıdır. İşte böyle açıkları olduğundan hem aileyi,hemde kadının haklarını koruma adına şeriat çöpe atılıp çağdaş medeni yasa yürürlüğe konmuştur.Çıkacak ikisi de eşit olarak mahkemeye, dertlerini anlatacaklar, hakim boşayacak. Aklın yolu budur.Dilerim dinle ilgili topluma dayatılan ve amacı göz boyamak olan yalanlardan kafanızı kaldırıpgerçekleri görebilirsiniz.153


7-CARİYELİKA-İslam da ve Kuran'da Cariye (Köle Kadın)İslamiyet de Cariye "Kadın Köle" demektir. Cariye’ye “mülk-i yemin” de denir ki, sağ elin mülküdemektir. Sağ elin mülkü demek, meşru hak sahibi demektir. Yani köle sahiplerinin istediği gibikullanmaya yetkisi var anlamına gelen bu anlayışa göre köle sahibi; Kölesini isterse cinselihtiyaçları için kullanabilir, satabilir, hediye edebilir veya isterse hürriyetini de verebilir.Bu kadınların İslam'da ki statüsünün ne olduğunu anlamamız için kuranda Cariyelerle ilgili ayetlerebakmamız gerekir. Kuran'da Cariyelikle ilgili ayetler de müminlerin özel hayatlarında mahremyerlerini eşleri ve cariyeleri dışında herkesten korumaları istenir, kadın köle yani Cariye kişinin özelhayatının parçasıdır, buna rağmen bu kadınlar statü olarak eşlerden ayrı görülmekte, eş olarak kabuledilmemektedir. Eşlerden ayrı görülselerde kuran'da Cariyelerle evlenmeden ilişkiye girilebileceğimalesef açıkça dile getirilmiş, ilahi bir hakka dönüştürülmüştür. Bu hükmü içeren ayetlere bakalım;Nisa-3 “................Eğer (birden çok evlilikte kadınlar arasında) adaleti gerçekleştirmekten endişeederseniz, bir kadınla veya eliniz altında olan cariyelerle yetinin"Müminûn-5,6 “Onlar/Müminler, mahrem yerlerini günahlardan korurlar. Yalnız eşleri ve ellerininaltında bulunan cariyeleri ile ilişki kurarlar.”Mearic-29,30 "Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir. Ancak eşleri, yahut sahip olduklarıcariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar."Şimdi müslümanlar çıkıp "orada tecavüz edebilecekleri yazmıyor evlenmeden ilişkiyegirebilecekleri yazıyor" diyebilirler. Tabi ki böyle bir savunmanın oldukça zorlama olduğuortadadır. Unutulmamalıdır ki Cariye bir maldır yani sahibinin kişisel mülküdür, Bunun böyleolduğunu Kuran ayetlerinden de görebilmekteyiz. Daha başlangıçta da söylediğimiz gibi mal sahibikişisel mülkünü dilediği gibi kullanabilir. Bakalım cariye kurana göre neymiş?Ahzâb-50 "Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah'ın sana ganimet olarak verdiğive elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göçeden kızlarını sana helal kıldık. ............................... Allah bağışlayandır, merhamet edendir."Nisâ-24 "(Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haramkılındı. Allah'ın size emri budur. ........................Allah ilim ve hikmet sahibidir."Bu ayetlerde görüldüğü gibi "savaşlada esir edilmiş kadınlara ganimet denmektedir", Bir dinihükümde kadın ancak bu kadar aşağılanabilir. Kur'an'a göre Cariyeler kişisel maldır. İlişki içinrızası aranmaz, önemli olan sahibinin ne istediğidir. İki ayette de savaş esiri olan cariyelerinhelal olduğu açıkca belirtilmiş, İlişkiye girmek isteyen köle sahipleri gene kuran ayetlerine göre buisteklerinden dolayı kınanamazlar, bu onların endoğal haklarıdır, dini hükümler ortada.Bu hükümlerde ki iğrençliği örtbas etmek isteyen islam hukukçuları köle satın alma belgesininevlilik akti olduğunu idda etmişlerdir. Oysa cariye satın alma belgesinin evlilik akti olmasınınkuranda dayanağı yoktur. Çünkü ayetlerde eş ve cariye ayırımı yapılmıştır, istenirse cariyelerile ilişkiye girilebileceği, gene istenirse bu kadınlarla ayrıca nikah akti (evlilik) yapılabileceğikuran'da hükme bağlanmıştır.154


Gene islami çevrelerce kuranın köleliği kaldırmayı hedeflediği idda edilmektedir. Oysa kurandaköleliği kaldırmayı emreden tekbir ayet bile yoktur. Köleliği kaldırmak ima bile edilmemiştir.Aksine, belli başlı kurallara bağlanmış ve kurumsal hale getirilmiştir. Bu ayetleri görelim;B-Kuran'da Cariyelik Kaldırılmak İstenmiş mi?(Ahzap-50) peygamberin Cariye alması helal. Yani cariyelik var uygulamada da sürdürülüyorkaldırma yok aksine teşvik edilmesi var.(Nisa-24) (Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haramkılındı.Bu ayetin yazılış nedenini açıklamak İslamın ilk yıllarında yaşananları, cariye edinmeninteşvikini ve Muhammedin gerçekte nasıl biri olduğunu anlamanızı sağlayacaktır. Esir olarakele geçirilen evli kadınlar bile helal kılınmıştır.1-Muhammed b. Abdirrahman b. Bünanî, Muhammed b. Ahmed b. Hamdan’dan, o Ebû Ya’la’dan,o Amr en-Nakıd’dan, o Ebû Ahmed Zübeyri’den, o Süfyan’dan, o Osman el-Bettî’den, o Ebu’l-Halil’den, o da Ebû Said el-Hudrî’den şöyle dediğini bize rivayet etti: “Evtas Gazvesi’nin olduğugün kocaları olan esir kadınları ele geçirmiştik. Onlara mücamaatta bulunmayı çirkin bulmuştuk.Peygamber (s.a.v.)’e bunu sorduk da bu âyet nazil oldu. Biz de o kadınları böylece helal bulduk.”[Müslim; er-Rada’: 35, 35 mükerrer/1456 s. 1080, Tirmizi; Nikah: 11/32; İmam Ebu’l-HasenAli bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 120; Muhammed Ali Es-Sabuni,Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 2/509.]2-Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b. el-Haris, Abdullah b. Muhammed b. Cafer’den, o EbûYahya’dan, o Sehl b. Osman’dan, o Abdurrahim’den, o Eş’as b. Sevvar’dan, o Osman b. Bettî’den,o Ebu’l-Halil’den, o da Ebû Said el-Hudrî’den bize şöyle dediğini haber verdi: “Rasulullah (s.a.v.)Evtas ahalisini esir alınca dedik ki: “Ey Allah’ın Rasulü, soylarını, kocalarını tanıdığımız esirkadınlarla nasıl mucamaatta bulunabiliriz?” Bunun üzerine bu âyet nazil oldu.” [Müslim;er-Rada’:35, 35mükerrer/1456 s.1080, Tirmizi;Nikah:11/32.]3-Ebû Bekr Muhammed b. İbrahim el-Farisî, Muhammed b. İsa b. Amraveyh’ten, o İbrahim b.Muhammed b. Süfyan’dan, o Müslim b. Haccac’dan, o Ubeydullah b. Ömer el-Kavarirî’den, oYezid b. Zuray’dan, o Said b. Ebî Arube’den, o Katade’den, o Ebû Salih Ebû Halil’den, o EbûAlkame el-Haşimî’den, o da Ebû Said el-Hudrî’den bize şu rivayette bulundu:“Rasulullah (s.a.v.)Huneyn Günü, Evtas Kabilesi’ne bir grup ordu gönderdi. Bu grup bir düşman birliğine rastlayıponlarla savaştılar da onlara galip gelerek, kadın esirler elde ettiler. Rasulullah (s.a.v.)’ınAshabı’ndan bir grup, müşrik kocalarından dolayı o esir kadınlarla münasebette bulunmaktansakındılar. Allah Teala da bu âyeti indirdi,” [Müslim; Rada’: 33, 34/1456 s. 1079, Ebu Davud;Nikâh: 1132.]4-Ebu Saîd Hudrî’den Nesâî, Tirmizî, Ebu Davut ve Buharî rivayet etti. Ebu Saîd:Bize, Evtâsesirlerinden esirler isabet etti. Kadınların kocaları vardı. Biz onlarla birleşmeyi çirkin gördük, NebîAleyhisselâm’a sorduk., Nisa: 4/24 âyeti indirildi. Ancak Allah’ın sizin üzerinize Efa ettiği şeydir,biz onların ferclerini helal kıldık, buyurdu. [İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul FiEsbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/183.]5-İbnu Abbas’tan (r.a.) Taberânî anlattı. İbnu Abbas (r.a.): Huneyn gününde indi. Allahü Teâlâ,Huneyn günü Müslümanlara fetih müyesser kılınca, ehli kitabın kadınlarından müslümanlara155


kadınlar isabet etti. Onların kocaları vardı. Bir erkek, kadınlardan biri ile olmak istediğinde,Kadın: Benim kocam var, derdi. Bundan Rasûlullah’a soruldu. Allahü Teâlâ, Nisa: 4/24 âyetiniindirdi, dedi. [İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, FatihYayınevi: 1/183.]Anlatılan olaylara ancak Helal Tecavüz denebilir. Müslümanlar'ın o çok aşağıladığı CahiliyeDönemi Arap adetlerinde bile en azından evli olduğunu beyan eden esir kadının ırzına geçmekyokmuş, adam resmen anlatmış işte (Mücamaat, cinsel ilişkide bulunma demektir) esir aldığımızkadınlara tecavüz etmekten utandık ama ayet gelince yaptık diyede eklemiş. Buna cariyeliğikadırmayı istemek mi denir? Yoksa cariye edinmeyi teşvik mi denir? Kimse kusura bakmasınama bu yapılan savaşlarda Tecavüzü helal ilan etmektir.Ben burada huzurlarınız da gerek Buhari gerek Tırmızi ve gerekse de tüm hadis ve islamalimlerini yürekten kutluyorum, neyi bulmuşlarsa hiç çekinmeden kitaplarına koymuşlar,günümüz müslümanları ve alimleri gibi kıvırmak ve bu çirkinlikleri örtbas etmek içinuğraşmamışlar.Gelelim (Nisa 25) ayetine aslında Cariyeye islami bakışı çok güzel özetliyor; Mümin hürkadınlarla evlenmeye gücü yetmeyenlere tavsiye mümin cariyeleri sahiplerinden ücretlerini (ücretyazar, mehir falan yazmaz) vererek alın der. Kadına verilen mehir veya üçret yoktur. ÜstelikBunlarada şart koşar, mümin , fuhuş yapmayan ve gizli dost tutmayan cariyelerden olacak.Evlendin cariyeyle ve zina yaptı ise cezası hür kadınların cezasının yarısı. Yani köleliği tescilli.Sahibi istemedikçe azad olamaz. Çünkü Tanrı Allah köleliği kökten kaldırmayı aklının ucundandahi geçirmiyor. Tanrı insan olunca düşünme tarzıda, vicdani anlayışıda bu kadar oluyor.Ayette Cariyelere şart koşulan koşulları düşününce insan ister istemez cariyeler acaba bu tarzilişkiler mi yaşıyordu yada bu tarz ilişkilere mi zorlanıyordu ki bunları yapmazsan evlen denmiş!diye düşünmeden edemiyor. Bu sorunun cevabını gene Kuran'da bulabiliyoruz:Nur-33 “Evlenme imkânını bulamayanlar ise; Allah, lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadariffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında bulunanlardan (köleler ve câriyelerden) mükâtebe yapmakisteyenlerle, eğer kendilerinde bir hayır (kabiliyet ve güvenilirlik). görüyorsanız, hemen mükâtebeyapın. Allah'ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. Dünya hayatının geçicimenfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen câriyelerinizi fuhşa zorlamayın.Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çokbağışlayıcı ve merhametlidir.”Ayetin Yazılış Nedenleri:Müslim`in Cabir bin Abdullah (r.a.)`tan rivayet ettiğine göre Abdullah bin Ubeyy cariyesini gidipfuhuş yaparak kendisine para getirmesi için zorluyordu. Bunun üzerine bu ayeti kerime indirildi.Yine aynı senedle rivayet edildiğine göre Abdullah bin Ubey`in Mesike ve Umeyme adını taşıyaniki cariyesi vardı; onları zina yapmaya zorlardı. Onlar bundan dolayı Resulullah (a.s.)`a şikâyetçioldular. Yüce Allah bu hükmünü indirdi. [Müslim; K. Tefsir: (26, 27, 29, 30) 2320, İbn Çerin18/103, Suyuti; ed-Diirr: 5/46.]Taberani`nin Abdullah bin Abbas (r.a.)`tan rivayet ettiğine göre Abdullah bin Ubeyy`in cahiliyedöneminde zina yapan bir cariyesi vardı. Zinayı haram kılan ayeti kerime indirilince: "Vallahi artıkasla zina etmem" dedi. Bundan sonra bu ayeti kerime indirildi.[Taberî, age. XVIII, 103.Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/651.]156


Bu rivayetleri destekleyen daha bir çok rivayet aktarılmıştır ve bir çoğunda Abdullah bin Ubeyy`incariyelerini para kazanmaları için zinaya zorlaması nedeniyle bu ayeti yazıldığınja dikkatçekilmektedir.Ayeti önumuze koyup sorularimizi soralim1-Mukatebe nedir? (kölenin ve Cariyenin özgürlüğünü satın alması, parayı nerden bulacak?)2-Bu ayette bahsi gecen gecici menfaatler ne olabilir?3-Bu gecici menfaatlerden kimler yararlanabilir?4-Namuslu kalmak İSTEMEYEN cariyeyi fuhusa zorlayabilirmiyiz?5-Bu zorlamayi yapacak ve gecici menfaat temin edecek adamin meslegi ne olabilir?6-Bu kadinlari fuhusa kim zorluyor?7-Bu zorlanmadan dolayi Allah kimi af ediyor, kime ceza veriyor veya verilen bir ceza var mı?8-Bu ayette Cariyelik kaldırılmak istanmiş mi? Yoksa Köle sahiplerine istekli olan varsa Köle veCariyelerinizi çalıştırın diyerek yeni bir kazanç kapısı mı açılmış?Bu soruların ceavını samimi, dürüst ve mantıklı olarak vermek islamın gerçeğini görmek içinyeterlidir. Bu ayette fuhuşu yasakmala varmıdır? Görüldüğü gibi kölesini zorla fuhuşa sürükleyenkişiye Kuran'da yasak veya yaptırım yoktur. Sadece "zorlamayın" diye tavsiyede bulunulmaktadır.Boşverin cezayı, yasaklamayı, aksine fuhuşa dolaylı olarak izin vermek vardır. Ayetin sonundadiyor ki 'Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki zorlanmalarından sonra Allah (onlariçin) çok bağışlayıcı ve merhametlidir.' Burada affedilenin kadin oldugu bir gercektir ama neredebu kadini zorlayan pezevenge verilecek ceza?Bu tip ayetleri gördükçe, Müslümanların "din olmasa ahlak diye bişey olmaz, bakın cahiliyedönemine, neler oluyomuş vs, vs..." tarzı boş sözlerine sadece Aziz NESİN gibi acı acı gülüyorum.Nur-58 "Ey müminler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden henüzergenlik çağına girmemiş olanlar, sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsınamazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler.". Burda da cariyelik varkaldırma niyeti yok.Bakar-221 "İman etmedikçe putperest kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile, putperest birkadından, imanlı bir câriye kesinlikle daha iyidir."Dikatedin imanlı cariye ile evlenin değil imanlı cariye ile yetinmek söz konusu. Gene cariyelikyasal görülüyor ve kaldırma niyeti yokGörüldüğü gibi Kuran'nın hiçbir ayetinde Cariyelik yasaklanmamamış aksine Cariye sahiblenininbu kadınları cinsel yönden istismar etmesi doğal bir hak olarak görülmüş, yasallaştırılmış ve teşvikedilmiştir. Günümüzde bu ahlaksızlık görüldüğü için islamın bu iğrenç hükümlerini gözden uzaktutmak ve halkı kandırmak için islam köleliği kaldırmayı hedeflemiş yalanı uydurulmuştur.157


C-Cariyeliğe İslami Bakış ve Açıklaması"Cariyeler ile cinsel ilişki günah mıdır? Mumsema Nikah akdi, ikisi de hür olan (bu sebeplevücutlarına da malik bulunan) bir erkekle bir kadının, karşılıklı olarak bir aile kurma ve cinsîyönden birbirinden yararlanma konulu -şartlarına uyarak yaptıkları- bir sözleşmeden ibarettir.Cariyeye sahip olmayı sağlayan akit ve tasarruf da (satın alma, miras, ganimet veya bağış yoluylaelde etme…) bir hukuki işlemdir ve bu hukuki işlem, sahibi ile cariye arasında karı-koca gibiyaşama hakkını da vermekte, nikah akdinden daha güçlü ve kapsamlı olarak onun yerine degeçmektedir (Prof Dr Hayrettin Karaman)Bu yazı islami içerikli bir siteden alıntıdır. Rahatlıkta internette buna benzer yazılarbulunabilir. İslami kaynaklardaki bu anlatımlar gerçekte cariyelik denen insanlık ayıbına kılıfbulmaktan başka birşey değildir. Tekrar edelim yukarıda yazan Satın alma belgesinin evlilik aktiyerine geçmesinin kuran'da dayanağı yoktur. Çünkü kuran'da eşler ve cariyeler ayrımı yapılır.Cariye eş kabul edilmez. Bu cariye olayının açık zina olduğu gerçeğini örtmek için uydurlmuş biryalandır.Kurandaki hükümlere göre köle kadınlarla Cariye adı altında ilişkiye girilebileceği anlatılırken;Cariyelerin (Köle kadınların) ailelerinden zorla koparılmış, savaşlar yoluyla esir edilmiş, alınmış,satılmış zavallı kadınlar ve kızlar olduğu gerçeği gözardı edilmektedir. Bu islami bakış ve anlatımİnsanlık dışı bu uygulamanın islam hukukunda şirin gösterilirek ilahi bir hak görülüp 19. yy kadarkaldırma niyeti olmadan 1.300 yıl boyunca uygulandığının da kanıtıdır.Köle ve Cariye Edinme Kaynakları:1-Meşru veya gayri meşru savaş2-Baskınlar yani savaş dışı dönemde sınır ötesi saldırılar.. (sınır eyaletleri ve kırım hanlığısınırlarında osmanlı döneminde en çok köle elde edilme yöntemi budur)3-Borcunu ödeyemeyenlerin köleleştirilmesi..4-İnsanların çocuklarını satması ( çerkezlerden, abazalardan ve diğer kafkas halklarından köle eldeetmenin temel yolu bu olmuştur)Üstelik cariye edinmek savaşla sınırlı bir olguda değildir, bu zavallı kadınlar barış zamanında daticari bir meta olarak alınıp, satılılabiliyordu. Kim nekadar kıvırmaya çalışırsa çalışsın islam tarihi,hadisler ve en önemlisi kuran ortadadır.Müslümanlar kendilerine şu soruyu sormalı; Neden Müslüman toplumlar islamın köleliğikaldırmayı hedeflediğini 1400 sene boyunca anlayamamışlar? Cevabını basit; islamın böyle birhedefi hiçbirzaman olmadı bu günümüzde islamın ayıbını örtmek için üretilen büyük bir yalandır.Kuran'da ki Cariye edinmeye izin veren ayetler neden bugün geçerli değil?Oysa kuranda yazan zinaya 100 sopa, içki yasağı ve domuzun haram olması halen uygulanmaktadır.İslam ülkelerinde tüm bu yasaklara ve cezalara uyulurken köleliğin ve kadınların cariye olarakistismarı na izin veren ayetler neden uygulanamıyor? Nedenini anlamak görmek isteyen içinbasittir; bu çirkinlikler çağdışı ve uluslararası anlaşmalara görede suç olduğundan uygulanamazhaldedir.158


8-Kuran'da Yetim Kızlar ve KaynaklarıKöle ve Cariyeler savaş ganimetidir. Sahibi isterse Cariyesi ile cinsel ilişkiye girebilir üstelik nikahzorunluluğu yoktur. Cariyeleri sahipleri aralarında değişilebilir veya hediye edilebilirler. Cariyelerİtiraz etmezlerse Dünya malı elde etmek amacıyla Fuhuş da yaptırılabilir. Doğum kontrolünündoğru düzgün olmadığı devirlerde bu kadınların hamile kalması vede babası belli olmayan çocuklardoğurması normaldir. Bu kadınların çocuk doğurması sahiplerinin işine gelir mi? Bu sorunun cevabıhem evet, hemde hayırdır. Eğer yetim çocuklar kendinden değilse köle sahibleri Cariyelerinin yetimçocuklarını köle olarak satıp bol para kazanabilirler. Eğer yetim çocuk kendinden olursa hem buçocuğu kendine varis yapmak zorunda kalır, hemde cariyeyi başkasına satamaz Sonuçta cariye birmaldır ve ticari olarak değerini kaybeden bir malda sahibinin elinde kalır. Malesef islamdauygulanan ve bizlere sanki insani birşeymiş gibi pazarlanan pekçok uygulamanın arkasında böylesiiğrençlikler yatmaktadır.Sahih bir rivayete göre, Peygamber bir kıl çadır kapısı yanında oturan doğumu yakın bir kadınauğrar ve :"Herhalde efendisi onunla cinsî ilişkiye girmek istiyor." der. Yanındakiler "Evet." diyecevap verler, bunun üzerine Peygamber : "Vallahi, içimden, bir lanet edeyim de o lanetle kabrinegirsin, diye kurdum. Kendisine helâl olmadığı halde onu nasıl istihdam edebilir? Kendisine helâlolmadığı halde onu nasıl mirasçı yapabilir." sözleriyle hamile kadınla köle sahibinin ilişkiyegirmesini yasaklamıştır (Müslim 1441).Başka bir islami kaynakta bu hadisle ilgili yorum şöyledir; Ebu Muhammed îbn Hazm:"(Başkasından) hamile olan kadınla cinsel ilişkide bulunmanın haramlığı konusunda bu haberdenbaşka sahih haber yoktur." demiştir. Sünen sahipleri, Ebu Saîd'den Peygamber'in, Evtâs esirlerihakkında: "...Hamile olan kadın doğurmadıkça, hamile olmayan kadın bir hayız görmedikçekendisi ile ilişkide bulunulmaz." buyurduğunu rivayet ederler (Ebu Davud, 2157; Hâkim, 2/195.Ebu Saîd el-Hudrî'den)Yine Tirmizî'de Irbâz b. Sâriye'den: "Peygamber'in karınlarındakileri doğurmadıkça, esir edilenkadınlarla cimada bulunmayı haram kıldığı" nakledilmiştir. (Ahmed, 4/127; Tirmizî, 1564.)Peki bu hadislerde anlatılmak istenen nedir?İlk hadiste geçen, "Acaba bu adam, çocuğu mirasçı yapmak kendisine helâl olmadığı halde onunasıl mirasçı yapar. Onu köle gibi kullanmak kendisine helâl olmadığı halde, onu nasıl hizmetçiolarak kullanır." sözü hakkında İbn Teymiyye şöyle derdi: "Onu nasıl kendisinden miras kalan birköle yapar da, kendi oğlu olduğu halde onu köle istihdam eder gibi kullanır? Yine İmam,başkasından hamile olan bir cariye satın alıp da onunla doğurmadan önce ilişkide bulunanbirisi hakkında; "Çocuk, satın alana ilhak edilmez, ona tâbi de olmaz. Aksine onu âzad etmesigerekir. Çünkü çocuğa kendisi de ortak olmuştur. Zira su (meni), çocuğun gelişmesine katkıdabulunur." demiştir. Ebum-Derdâ, Peygamber'den yukanda aktarılan hadisi rivayet eder. Hadisinanlamı şudur: Başkasından hamile olan kadınla cima eden kimse, eğer o çocuğu kendi nesebinekatar ve mirasına ortak ederse, bu helâl olmaz. Çünkü kendi çocuğu değildir. Eğer onu, (köledendoğma olduğu için) köle olarak alır ve istihdam ederse, bu da helâl olmaz. Çünkü su (meni)çocuğun gelişiminde etkili olduğu için onun oluşumuna ortak olmuştur.Hadisimizde, hamile bir kadının nikâhlanmasımn haramlığma açık bir delâlet vardır. Gebeliği isterkocadan ister efendisinden olsun, ister şüphe yolu ile veya zina mahsûlü olsun farketmez. Bukonuda ihtilâf yoktur. (İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 5/256-257.)159


O devirdeki inanışa göre anne karnında çocuk varken cinsel ilişkiye girilirse, erkeğin menisinin,anne karnındaki cocuğa bir şeyler katar ve böylece çocuk köle sahibinden bir parça alır yani kendievladı olur. Buda köle sahibinin çocuğu kabuletmesi ve mirascı yapmasını gerektirir. Doğacak bucocuğu köle yapamaz, satamaz ve çocuk kız ise ileride cinsel ilişkiye de giremez.Görüldüğü gibi burada vurgulanan ve endişe edilen konu savaşlarda ele geçen kadınların istismarauğraması, tecavüz edilmeleri veya aşalanmaları değil bu insanlık dışı muameleler sonucunda hamilekalmaları ve bu hamilelikten doğacak çocukların ne şekilde doğduğudur. Eğer usulune uygundavranlımazsa bu çocuklar köle yapılamaz, alınıp satılamaz ve 8-9 yaşlarına geldiğinde ise cinselilişkiye girilemez olduğu vurgulanmaktadır.“Araplar arasında her gün vukû bulan çarpışmalar, emniyetsizlik, şekâvet, yağmacılık, adamöldürmek, Arabistan’da yetimlerin çoğalmasının başlıca sebebiydi. Lâyıkı vechiyle bunlarıdüşünenler de yoktu. Ne arayan vardı, ne soran. Birçoğu babalarının mirasından mahrum kalırdı.”(Seyyid Süleyman en-Nedvî, İslam Ahlak Nizamı, s. 191.)İslam'ın ilk çıktığı devirlerde, Din savaşları, bu savaşlarda kadınların ve kızların esir alınıpköleleştirilmesi ve bu bahtsız kadınların esir alındığı andan itibaren tecavüze uğraması pek çoğununhamile kalması sonucunu doğurmuştur. İşte bu tecavüzler neticesi köle yani cariye kadınlardanbabası belli olmayan çok sayıda yetim çocuk doğmaktaydı. Sonuc olarak din savaşları ve islamiinanç sistemi elele verip kendi yetimlerinini yaratıyordu. Bu insanlık dışı uygulama Malesef dinkisfesi ve peygamberlik görüntüsü altında yapılmış ve ilahi bir hak görülmüştür.Yetim kızların istismarı Maalesef Kuran'da da kendine yer bulabilmiş. Şunuda iyi bilmekgerekir; Kuran'da ki Nisa suresi yetim suresi değildir. Kadın suresidir. Buradaki yetimler dekadınlardır. Yetim kızlar konusunda İslamcılar insanları yanıltmak için ”İslam dini yetimleri çokdüşünmektedir ve İslam yetimleri korumaktadır” diye propaganda yaparlar, masum ve iyiniyetli insanlarımız da bu yalana inanırlar.NİSA-3, 4, 5, 6 “Eğer, yetim kızlar hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, size helâl olankadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Eğer adaletli davranmayacağınızdankorkarsanız, o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanıziçin daha uygundur. Kadınlara mehirlerini gönül hoşluğuyla verin. Eğer kendi istekleriyle o mehrinbir kısmını size bağışlarlarsa, onu da afiyetle yiyin. Allah’ın, sizin için geçim kaynağı yaptığımallarınızı aklı ermezlere vermeyin. O mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel sözsöyleyin. Yetimleri deneyin. buluğ çağına erdiklerinde, eğer reşid olduklarını görürseniz, mallarınıkendilerine verin. Büyüyecekler diye israf ederek ve aceleye getirerek mallarını yemeyin. kim zenginise tenezzül etmesin. Kim de fakir ise, aklın ve dinin gereklerine uygun bir biçimde yesin. Mallarınıkendilerine geri verdiğiniz zaman da yanlarında şahit bulundurun. Hesap görücü olarak Allahyeter.”Hepimizin bildiği gibi Türk toplumunda bir kimsenin himâyesi altına aldığı bir yetim kızı kendinenikahlaması hoş görülmez, ayıplanır ve toplumdan da büyük tepki görür, Hele bu durmdaki bir kızlabluğ çağına girdiğinde (9 veya 10 yaşlarında) nikah kıyılıp, cinsel ilişkiye girilmesi sübyancılıkdırve ahlaksızlık olarak görülür. Sadece Türk toplumu değil çağdaş yaşamı benimsemiş, ahlak sahibive insan haklarına değer veren her toplumda bu böyledir. Velisi olunan yetim kızların cinselistismarı Arap örf ve adetidir, islam öncesi dönemde arap toplumunda uygulanan bu gelenekİslamın yayıldığı ilk yıllarda da aynı şekilde devam etmiş, buda yetmemiş Kuran'da kendine yerbularak ilahi bir hakka dönüştürülmüştür.160


İsterseniz yetim ve öksüz ne demektir ona bakalım; Öksüz, annesi ölmüş olana denir.Yetim isebabası ölmüş çocuktur Öksüz kelimesi, annesi hem babası ölmüş çocuk anlamında dakullanılır. İslamcıların dediği türden bir yetimlik olsa kullanılan deyimin yetim yerine öksüz olmasıgerektiğini sanırım anlamış olmalısınızdır. Açıktır ki burada yetim annesi belli (Cariye) babası belliolmayan kız çocucuğudur. Tabi ki normal babası ölmüş çocuklar içinde bu ayet hükümleriuygulanacaktır. Fakat onlarda veli olarak dede, dayı, amca vb aileden kimseler mutlaka vardır.Peki gelelim Kuran da sure’lere girecek kadar önemli olan bu kızlar neden yetim dir?1-Savaş ganimeti Cariyeler ilk esir alındıkları anda tecavüze uğramları sonucu hamile kalması veyasonrasında ganimet hissesi olarak payına düştüğü sahibi olan kimselerle cinsel ilişkiye girmesisonucu hamile kalması.2-Savaş ganimeti Cariyelerin sahipleri tarafından misafirlere peşkeş çeilmesi sonucu hamile kalması3-Savaş ganimeti köle Cariyelerin Sahibinin ( cariyelerinizin gönlü olmuyorsa fuhuş yaptırmayındediği ayeti hatırlıyorsanız) yaptırdığı bu fuhuş işlemi sırasında hamile kalması4-Savaş ganimeti köle Cariyelerin Alım satımlar sırasında hamile kalması5-Savaş ganimeti Cariyelerinden sıkılan kişinin değişmeden önce hamile kalması6-Cariye alındığı savaştan dönerken uğradığı tecavüzler sonrası hamile kalmasıKüçük yetimler bu ilişkiler sırasında cariyenin hamile kalması sonrasında doğarlar. Doğan kızlarınbabasının kim olduğunun belli olması mümkün değildir. Böyle karmakarışık bir sonuçnedeniyle küçük kızlar yetimdirler. Baba ölü değildir. Babanın kim olduğu belli değildir.Yanibabası öldüğü için yetim kalmamıştır. Babası belli olmadığı için yetim kalmışlardır. Bu kadarçok sayıda olup ayetlere girme nedenleri budur. Müslümanların en korktuğu şey ilişkiye gireceğicariyenin yetim kızının kendi öz kızı olma olasılığıdır. Bu nedenle ayette eğer yetim kızlarla birlikteolmaktan endişe duyarsanız istediğiniz kadar başkalarıyla olabilirsiniz diye yazar. Eğer yetim kızlarkonusunda korkarsanız.Yetimin kendisinden korkacak değildir. Korkma konusu adaletsizlik malmülk konusunda olamaz Yetim kız cariyesiyle kendi yaptığı ilişkiden olmuş kendi kızı da olabilir.Cariyesini ikram ettiği misafirlerden birinin kızı da olabilir. Çok eşle evlenme izninin verildiğiayetin başında yetim kız yazmasının nedeni budur.Eğer yetim kızın kendinizden olduğundan şüpheniz varsa çekiniyorsanız onu düşünmeyin maddigücünüz yettiğince istediğin kadar kadınlardan sahip olabilirsiniz. İnsan kıza hangi konudaadaletsizlik yapabilir? Burada ki yetimler de küçük kadınlardır. Bı kızlarla evlilik yaşı 6 ilişkiyegirme yaşıysa 9 dur. (Ayşe'nin evlilik ve ilişkiye girme yaşları islam Fıkıhında esas alınmıştır)Görüldüğü üzere nisa suresinde görülen yetimler bildiğimiz yetimler değildir. Bir erkeğin hemannesiyle hemde yetim kızıyla olduğu ve erkeğin velisi bulunduğu durumu anlatmaktadır. Ayrıca buyetim kız cariyesiyle kendi yaptığı ilişkiden olmuş kendi kızı da olabilir.İkram ettiği misafirlerinkızı da olabilir.Başkalarının da olabilir.Yetim kızlar konusu o kadar net ve açıktır ki neden doğrular söylenmez siz karar verin. İslamınkendi ortaya çıkardığı bir yetim kızlar ordusudur. Müslüman dünyasında kölelik dış baskılarlakalkana kadar cariye ve yetim kızlar tarih boyunca hep vardır. Dilerim gerçeği görebilirsiniz.161


9-Pedofilinin (sübyancılığın) Kuran’daki Yeriİslam'da gerekli evlilik yaşı konusunda belirlenen bir sınır yoktur. Fıkıh açısından teorik olarakbebek de, yüzellilik ihtiyar da evlenebilir. Evlenen kızın nikah için büluğ çağına ermesi şartdeğildir, ancak cinsel ilişki için kız çocuğunun büluğ çağına girmiş olması gerekli olduğu görüşühakimdir. Öncelikle İslam Fıkıhında bluğ çağı nedir onu görelim;İslâm'da müminlerin yapması veya yapmaması gereken bir takım emir ve yasaklar vardır. Bunlarafarz, vacip, sünnet, helâl, mübah, mekruh ve haram denmektedir. Müslümanlar bunlardan birkısmını yapmakla, bir kısmını da yapmamakla yükümlüdürler. Bu yükümlülük islami anlayışa görebüluğ çağı dediğimiz yaşa gelince başlar. Bu nedenle İslâm'ın bülûğ çağı ile çok yakından ilgisivardır. Bülûğ çağının başlangıcı, kızlarda dokuz (9), erkek çocuklarda oniki (12) yaşınbitimidir. Son sınırı ise soğuk iklimlerde veya anormal hallerde erkeklerde onsekiz; kızlarda daonyedi yaştır. Artık erkek onsekiz, kız da onyedi yaşına gelince bülûğa ermiş sayılırlar. Ancak kızveya erkek, bülûğa erme sınırının son yaşlarına gelmeden, uykuda veya uyanıkken ihtilam olurlar,menileri gelir veya kadın ve erkek evlenmeleri halinde biri hamile kalmaya, diğeri de hamilebırakmaya müsait duruma gelirlerse, artık bülûğa ermiş sayılırlar. (Mecelle, mad. 985)Yukarda yazılan hükümlere kaynaklık edense; Ayşe'nin Muhammed'le yaptığı evlilik yaşı ve buevlilikte zifafa (cinsel ilişkiye) girdiği yaşıdır. İslam’ın küçük, çok küçük yaştaki kızların evliliğinimeşrulaştırması çok tartışılan bir konu olmuştur. Fakat bu tartışmalar genellikle, peygamber sünneti(Ayşe'nin yaşı meselesi) ve hadisleri etrafında yürütülür.Oysa, İslam’a göre çok küçük yaştaki (büluğa bile girmemiş) kız çocuklarıyla evlenmenin vebu kızlarla cinsel ilişkinin meşru olduğu, bizzat Kuran’da açık seçik bir şekilde yazmaktadır.Talak-4 “Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenler hususunda tereddütederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise, doğumyapmalarıyla sona erer. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.”ARAPÇA:“Vellâî yeisne minel mahîdı min nisâikum inirtebtum fe iddetuhunne selâsetu eşhurinvellâî lem yahıdn(yahıdne), ve ulâtul ahmâli eceluhunne en yada’ne hamlehunn(hamlehunne), vemen yettekıllâhe yec’al lehu min emrihî yusrâ(yusren). “Bu ayette geçen "Lem yahidne" henüz adet görmemiş demektir. Lem eki, geçmiş ile bugünükapsar. Yani burada geçmişte hiç adet olmamış ve bugün de adet olmamış anlamındadır.Bakara-228 ve İddet (Boşanmada bekleme süresi)Boşanma anlamına gelen ”Talak” kelimesinden anlaşıldığı üzere 12 ayetlik bu sure boşanmakonusunu işler. Nüzul sırasına göre daha önce gelmiş olan Bakara suresinin de bir ayeti bu konudanet bir hüküm getirmiştir.Bakara-228 “Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç ay hâli (hayız veya temizlik müddeti)beklerler. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın kendi rahimlerinde yarattığınıgizlemeleri onlara helâl olmaz. Kocaları bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almağadaha çok hak sahibidirler. Kadınların, yükümlülükleri kadar meşru hakları vardır. Yalnızerkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmetsahibidir.”162


Görüldüğü üzere, Bakara suresinin 228. ayeti, boşanmanın kesinleşmesi için ”üç ay hali”müddetince bir süre belirlemiştir.Bu ”bekleme süresi’‘ne İslam ıstılahında ”iddet’‘ denilir. İddet boyunca, kadın -boşanma henüzkesinleşmemiş olduğundan- bir başkası ile evlenemez. Erkek, bu mühlet içerisinde geri dönerse(barışırsa) evlilik devam eder, yani boşanma vuku bulmaz. İddet süresi, çift birleşmeden biterseboşanma kesinleşmiş olur. İddet süresi, yukardaki ayette kadının üç ay hali (adet hali = hayz hali)olarak belirlenmiştir.İslam alimlerince ”iddet”in gayeleri şu şekilde açıklanır:1-Fevri boşanma kararları ile nikahın bitmesi önlenmiş olup, hukuken evliliği kesin olarakbitirmeden tekrar düşünme ve barışma imkanı verilmiştir. Böylece geçici öfke ve benzerdurumlardan dolayı yuvanın yıkılması engellenmiş, evlilik müessesesinin önemi vurgulanmıştır.2-İddet olmasa idi, kadının boşanmasından kısa bir süre sonra hamile kalması durumunda, nesebinkarışması ve dedikodu çıkması tehlikesi söz konusu olurdu. İddet sayesinde (ki kadınlar bu süreboyunca evlerinde tutulur) bu tehlike de önlenmiştir. Bu süre içerisinde kadının hamile olduğuortaya çıkarsa, boşayan kocanın çocuğun babası olduğu anlaşılır.Ahzab-49 ve iddet (Boşanmada bekleme süresi)Ahzab Suresi’nin 49. ayetinde ise, evli çift henüz cinsel temasda bulunmamışsa, boşanmadurumunda, iddeti beklemeye gerek olmadığı açıklanır:Ahzab-49 “Ey inananlar! Mümin kadınlarla nikahlanıp, onları, temasta bulunmadanboşadığınızda, artık onlar için size iddet saymaya lüzum yoktur. Kendilerine bağışta bulunarakonları güzellikle serbest bırakın.”Talak Suresi (1, 2, 3 ve 4. Ayetler)Şimdi gelelim asıl konumuz olan Talak Suresine ve bu surenin 4. ayetine.Talak-1 “Ey peygamber! Kadınları boşamak istediğinizde, onları iddetlerini dikkate alarak(temizlik hâlinde) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz olan Allah’a karşı gelmekten sakının. Apaçıkbir hayâsızlık yapmaları dışında onları (bekleme süresince) evlerinden çıkarmayın, kendileri deçıkmasınlar. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendinezulmetmiş olur. Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır.”Talak-2 “Boşanan kadınlar iddetlerinin sonuna varınca, onları güzelce tutun, yahut onlardangüzelce ayrılın. İçinizden iki âdil kimseyi şahit tutun. Şahitliği Allah için dosdoğru yapın. İştebununla Allah’a ve ahiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. Kim Allah’a karşı gelmektensakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar.”Talak-3 “Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter.Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şeye bir ölçü koymuştur.”Talak-4 “Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenler hususunda tereddütederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise, doğumyapmalarıyla sona erer. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.”163


Hepsini Toparlayalım:1-Bakara-228′de boşanmanın kesinleşmesi için bir bekleme süresi (iddet) şart koşuluyor ve bu sürekadının üç ”ay hali” (adet hali = hayz hali) olarak belirleniyor.2-Ahzab-49′da eğer evli çift cinsel ilişkide bulunmamışsa, boşanma durumunda bu süreyibeklemeye lüzum olmadığı söyleniyor.3-Talak-1, 2, 3′de tekrar (Bakara-228′deki) boşanma süresine atıfta bulunarak, bu süre ile ilgili birtakım düzenleme ve tavsiyeler getiriliyor.4-Talak-4′de ise, bekleme süresinin (iddet’in), hayız görmeyen kadınlarda ne kadar olacağıbildiriliyor ve Hayız görmeyen kadınlar üç gruba ayrılıyor:(a)Adetten kesilenler = üç ay(b)Küçük olduğundan henüz adet görmeyenler = üç ay(c)Hamileler = doğuma kadar.Ayetin bu açık lafzı, yaşı küçük olduğundan dolayı henüz adet görmeyen kızları da kapsamaktaAslında bu, ”meal kaynaklı” bir sorun değil çünkü aşağıda örnekleyeceğim üzere, Arapça bilen(hatta Arap olan) müfessirler de, bu ayeti bu şekilde tefsir etmişlerdir. Ama yine de bunu teyideden muhtelif meal örnekleri de verelim:Diyanet İşleri Eski: ”Kadınlarınızdan ay hali görmekten kesilenler ile henüz ay hali görmemişolanların iddetleri hususunda”Diyanet İşleri Yeni: ”Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenlerhususunda”Ömer Nasuhi Bilmen: ”Ve o kadınlar ki, hayızdan kesilmişlerdir veya hayız görmeyebaşlamamışlardır”Süleyman Ateş: ”(Yaşlılıklarından ötürü) Adetten kesilen kadınlarınızın (bekleme süresinden)şüphe ederseniz, (bilin ki) onların bekleme süresi üç aydır. Henüz adet görmeyenler de böyledir. ”Ali Bulaç: ”Kadınlarınızdan artık adetten kesilmiş olanlarla henüz adet görmemiş bulunanlarıniddet (bekleme süre)leri”Suat Yıldırım: ”Kadınlarınızdan âdetten kesilenlerin iddetinde tereddüt ederseniz, onların iddetsüreleri üç aydır. Henüz âdet görmeyenlerin de süreleri böyledir.”Şaban Piriş: ”Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlar eğer tereddüt ederseniz, onların beklemesüresi üç aydır. Henüz âdet görmemiş olanlar da böyledir.”Ümit Şimşek: ”Hayızdan kesilmiş hanımlarınızın iddetinde şüpheye düşerseniz, onların da, henüzhayız görmemiş olanların da iddeti üç aydır.”164


Bütün bunlardan zorunlu olarak çıkartmamız gereken sonuç:Talak-4′te, yaşı küçük olduğundan dolayı henüz adet görmeyen, yani büluğ çağına girmemiş olankızların boşanma durumunda bekleme süresinin 3 ay olduğu yazmaktadır.Dolayısı ile, Kuran’a göre, bulüğ çağına girmemiş, henüz adet görmeyen küçük kızlarlaevlenmek caizdir.Ahzab-49′da cinsel temas olmadan boşanılırsa, bekleme süresi olmadığı söylenir.Dolayısı ile, Kuran’a göre, büluğ çağına girmemiş küçük kızlarla sadece evlenmek değil,cinsel ilişkide bulunmak da (kocası için) caizdir.Yukardaki ayetlerden çıkan zorunlu sonuç budur. Şimdi bir de, İslam alimlerinin konu ilegörüşlerini alalım. Bu konuda Mevdudi, oldukça açık sözlü bir şekilde ayetlerden zorunlu olarakçıkan sonucun adını koyuyor:Mevdudi, Tefhimu’l Kuran, Talak-4′ün tefsiriBüluğa ermediği için hayız görmeyen veya bazı nedenler dolayısıyla geç hayız gören ya da çokbüyük bir istisna olup da hiç hayız görmeyen kadınlar, hayızdan kesilmiş kadınlar gibi talaktansonra 3 ay iddet beklerler.Kur’an’ın bu açıklamasına göre, burada “Mudhale” (kocasıyla gerdeğe girmiş) bir kadınınsözkonusu olduğuna dikkat edilmelidir. Çünkü mübaşeret olmasaydı eğer, iddet sözkonusu olmazdı.(Bkz. Ahzab: 49) Bu yüzden, henüz hayız görmeye başlamamış kızların, iddetinin beyanedilmesinden anlaşıldığına göre, bu yaştaki kızlarla evlenmek ve kocalarının kendileriyle cinselilişkide bulunması caizdir. Dolayısıyla Kur’an’ın caiz gördüğü bir davranışı hiçbir Müslümanınyasaklamaya hakkı yoktur.Diğer müfessierler, zorunlu sonucun adını koymaktan kaçınsalar da, en azından Talak-4′te, yaşıküçük olduğundan dolayı henüz adet görmeyen kızların da kastedildiğini açıkça söylemekteler:İbn-i Kesir,Hadislerle Kuran-ı Kerim Tefsiri (Çağrı Yayınları), çevirenler: Prof. Dr. Bekir Karlığa / Prof. Dr.Bedriddin Çetiner, Talak-4′ün tefsiri:Allah Teâlâ, yaşlılık nedeniyle âdetten kesilmiş olan kadınların iddet müddetinin âdet görenkadınlarla ilgili olarak Bakara sûresinde (228. âyet) belirtildiği gibi üç temizlik üzerine üç ayolduğunu belirti*yor. Henüz âdet yaşına erişmemiş olan küçük kızların da âdetten kesil*mişhanımlar gibi üç ay iddet bekleyeceklerini bildiriyor.Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran Tefsiri, Talak-4′ün tefsiriVe o kadınlar ki, altmış veya elli beş yaşında oldukları için hayzdan kesilmişler veya pek gençoldukları için henüz hayz görmeğe başlamamışlardır, eğer bunların boşandıkları vakit iddetlerihususunda şüpheye düşmüş iseniz biliniz ki: onların iddetleri üç aydır. Bu kadar müddet bekleyincekendilerini boşamış olan kocaları ile bağları tamam kesilmiş olur, artık başkaları ile evlenebilirler.165


Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini – Kuran Dili, Talak-4′ün tefsiriBunlar gerek on yedi yaşından küçük olup henüz büluğa ermemiş olduklarından dolayı hayızgörmemiş olanları ve gerek büluğ yaşının en üst sınırı olan on yedi yaşını geçmiş, binaenaleyh yaşitibariyle büluğa ermiş oldukları halde âdet görmeyenleri kapsamaktadır.Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kuran Tefsiri (Anadolu Yayınları), Talak-4′ün tefsiriİniş Sebebi: Ubey b. Kâb (R.A.), Peygamber Efendimize: «Ya Resûlellah! Kadınların iddetiyleilgili âyet inince Medineli bazı kişiler, ayhalinden ümidi kesilenle henüz ayhali olmayan kadınlarınve bir de hâmile kadınların iddeti hakkında Kur’ân’da bir açıklama ve hüküm yoktur, diyorlar. Buhususta ne buyurursunuz?» diye sorunca, ilgili âyetler indi. (…) Yaşı küçük olduğundan henüzayhali görmüyorsa, o da boşandıktan sonra üç ay bekler; bu süre dolmadan başka biriyle evlenemez.Ali Küçük, Besairu’l Kuran (Adım Yayınevi), Talak-4′ün tefsiriYaşlılıklarından dolayı hayızdan kesilmiş, hayızdan ümidi kesilmiş, hayız görme dönemi bitmiş vehenüz hayız görmemiş, hayız görecek yaşa gelmemiş kadınların iddetleri hususunda bir şüpheyedüşerseniz, bilesiniz ki onların iddetleri üç aydır. Gebe olan kadınların iddetleri ise doğumları iletamamlanmış olur.Konyalı Mehmed Vehbi, Büyük Kuran Tefsiri (Üçdal Neşriyat), Talak-4′ün tefsiriVacip Tealâ kadınların hayız görenlerinin iddetini beyan buyurunca huzur-u risalette bulunanashaptan (Müaz b. Cebel) ”Ya Resulallah! Hayız erbabının iddetini bildik. Erbab-ı hayızdanolmayanların iddeti nedir?” ve diğer bir kimsenin dahi ”sabiyye olanların iddeti nedir?” ve birbaşkasının da ”karnında çocuk olanların iddeti nedir?” demeleri üzerine şu suâl olunan hatunlarıniddetlerini beyan etmek üzere buyuruyor: ”Talâk verdiğiniz nisvandan sol hatunlar ki onlarhayızdan kesilmekle çocuk getirmekten me’yııs oldular. Eğer onların iddetlerinde şüphe edersenizonların ve hiç hayız görmeyen sabiyye hatunların müddet-i iddetleri üç aydır ve üzerleri çocukluolan hatunların gerek mutalleka olsun ve gerek kocaları vefat etmiş olsun iddetleri üzerlerinde olandoğuruncaya kadardır.Yani elli-ellibeş yaşını tecavüz etmekle hayızdan ve çocuktan ümidi kesilmiş me’yus ve yaşlı olankadınlara ve henüz sinn-i rüşde baliğ olmamış sabiyye olanlara talâk verip de iddetindeşekkederseniz onların iddetleri eğer talâk ayın bidâyesine tesadüf ederse o ayın ibtidası ve ayınortasına tesadüf ederse gün hesabiyle üç aydır.Kaynak: turandursun.com166


10-Eski Türklerde Kadına Verilen Değer ve Müslümanlık1-Türklerin en eski destanlarından biri olan Yaratılış Destanı'nın da Yaratan'a ilham veren ''Ak Ana ''adında ki kadındır.2-Oğuz Kağan Atamızın kutlu eşlerinden biri mavi bir ışıktan,diğeri kutsal bir ağaçtan doğmuşolağanüstü kadınlardır.3-Bilge Kağan kitabesinde Kağan ''Sizler Anam Katun, Büyük Annelerim, Hala ve Teyzelerim,Prenseslerim." sözleri ile hitabına başlar.4-Eski Türk inancına göre ''Han ile Katun'' gök ve yerin evlatlarıdır. Kadının yeri yedinci kat göktür.5-Eski Türk destanlarında kadın erkeğinin her daim yanındadır. Kadın erkeğinin güç ve ilhamkaynağı kabul edilirdi.6-Türk kültüründe destan kahramanları iyi ata binen, iyi savaşan, iyi kılıç kullanan kadınlarlaevlenmek istemektedirler. Örnek olarak Korkut Ata'nın Bamsı Beyrek hikayesindeki Banu ÇiçekKatun'u verebiliriz.7-Eski bir Türk atasözü; ''Birinci zenginlik sağlık,ikinci zenginlik iyi bir kadın.''8-Savaşta kadınların düşman eline geçmesi büyük bir utanç sayılırdı.9-Oğuz Kağan destanından öğrendiğimize göre ırza tecavüzün cezası ölüm veya gözlere milçekilmesiydi. Arap gezgini Ahmed bin Fadlan,Türklerin tecavüz suçlusunun bacaklarından çaprazbağlanmış iki ağaca bağladığını ve ipin kesilmesi sureti ile bacakların ayrıldığını hatıralarındabelirtir.Not: “Kadınlar ve erkekler hep beraber çırılçıplak yıkanırlar. Birbirlerinden kaçmazlar. Bununlaberaber herhangi bir şekilde zina etmezler. Zina onlara göre büyük suçlardandır” diye aktarıyorFadlan. Ahlak anlayışımızın ne kadar geliştiğinin bir göstergesi değil midir kadın erkeğinkardeşçe birlikte yıkanması fakat kim kötü gözle bakarsa da ona ölüm cezası verilmesi.10-Yine Arap gezgini olan İbn'i Batuta şöyle der '' "Burada tuhaf bir hale (Araplar için tuhaf tabi)şahit oldum ki o da Türkler'in kadınlarına gösterdiği hürmetti. Burada kadınların kıymeti vederecesi erkeklerinden daha üstündür."11-Kağanın buyrukları yalnız "Kağan buyuruyor ki" ifadesiyle başlamışsa geçerli kabul edilmezdi.12-Yabancı devletlerin elçilerinin kabulünde hatun da hakanla beraber olurdu. Tören ve şölenlerdekadın, hakanın solunda oturur siyasi ve idari konumlardaki görüşlerini beyan ederdi. Mesela büyükHun İmparatorluğu adına Çin ile ilk barış antlaşmasını Tanrıkut Mete Han'ın Katunu imzalamıştır.13-Ebul Gazi Bahadır Han, Secere-i Terakime'de, Oğuz ilinde, yedi kızın uzun yıllar beylikyaptığını anlatmaktadır.14-Kadının yüceliği Altay Dağları'nın en yüksek tepesine "Kadınbaşı" ismi verilerek yaşatılmıştır.(Muhteşem bir örnek)167


15-Eski Türklerde kadın miras hakkına sahipti. Kadının kendine ait mülkü mevcuttu. Kadının bunuistediği gibi kullanma hakkı vardı. (Bir de İslam hukukundaki miras hakkına bakın kıyaslayın!)16-Eski Türklerde koca karısını boşayabildiği gibi, kadın da kocasını boşayabilirdi. (İslam'dasadece erkek "boş ol" diyebilir)17-Samanlara gore kadinlarin mistik kuvvetleri daha fazlaydi onun icin samanlar sac uzatir veayinlerde kadin kiyafeti giyerdi.Türk gelenek ve adetleriyle Müslümanlığın getirdiği kuralları karşılaştırırsak ne demek istendiğinidaha iyi anlayabilirsiniz.İşte Türklerin Müslüman Arap olamamalarının nedenleri:TÜRKLERDE KADINTürklerde kadınlar Ülke yönetimde ve evde söz sahibidir. Anaerkil bir aile yapısı vardır. Kadın veerkek eşit yükümlülükler üstlenirler. Ailede erkeklerden çok kadının sözü geçer.Kadın çalıştığı içinerkeğin bakımına ihtiyacı yoktur. Türk kadınları saygı ve sevgi görür yüceltilir. Türklerde kadınlarve erkekler birlikte çalışırlar. Ailenin yürütülmesini beraber sağlarlar. Göç kurar hayvan otlatırlar.Kılıç kuşanır,silah ve ok kullanır kadın erkek beraber savaşır. Türkler kadınlar ve erkekler birlikteyemek yerler. Toplum içinde bir arada oturur sohbet ederler, Bir arada eğlenir, oyun oynarlar.Türkler de kadınlara cinsel meta olarak bakılmaz. Erkek kadın ayrımı Türklerde yoktur ve tarihboyunca hiç olmamıştır. Kadınları ve kızları için can verirler savaşırlar.MÜSLÜMAN ARAPLARDA KADINMüslümanlarda ise Ataerkil bir yapı vardır. Ailenin tek hakimi erkektir. Erkek ne derse o olur.Kadınlar ülke yönetimine ve evdeki yönetime katılma hakkına sahip değillerdir. MüslümanAraplarda haremlik selamlık vardır. Eşler dışında erkekler ve kadınlar aynı yerde bulunamaz.Müslümanlarda Kadın tamamen örtünür ve erkeğin arkasından takip eder,yanında yürüyemez.Müslüman kadınları diğer erkeklerin görmesi yasaktır. Kadının evden çıkması dinen yasaktır. Kadınsadece cinsel öğe olarak düşünüldüğü için erkeğin nefsini uyandırır diye örtünmesi istenir. İslam daerkek maddi gücün yettiğince sayısız kadınla evlenebilir. Sayısız köleyi cariye edinebilir. KadınlarSavaşta veya başka bir şekilde kocası öldüğünde bir yeteneği ve çalışma izni olmadığındanbaşkaları tarafından nikahlarına alınırlar.Erkek kadını dövme hakkına sahiptir. Erkekler kadınıboşama hakkına sahiptir.Kadının boşanma hakkı yoktur. Kuran da mirasta kadın erkeğin yarısıkadar pay alırlar. Kadınlar kurana göre akıllı görülmediklerinden kadının şahitliği kabul edilmez.Müslümanlarda evlilikte kızlarda alt yaşı sınırı yoktur.Küçücük kızlarla evlenmek serbestir. Erkekkadını yedirip giydirmek yükümlülüğünü yerine getirip üzerinde her hakka sahiptir.Sonuç: Atalarımızın kadına verilen değeri tüm açıklığıyla gördük. Eğer Türk Milleti İslamiyetekapılmasaydı bugün dünyanın en medeni, en uygar ve en eşitlikçi toplumu Türklerdi. Türk Kadınıiçin kötü günler müslümanlıkla beraber başlamıştır. Genede Türklüğün verdiği kültürel farklılıklaTürk kadınları Arap kadınları kadar aşalanmamış genede eskisi kadar olmasa da değer görmüştür.Günümüzde Türk kadınına verilen değerin kaynağı Müslümanlık değil binlerce yıllık Türkkültürüdür. Bunun aksini kimse iddia etmemeli.168


İSLAM'DA GANİMET HÜKÜMLERİ1-İslam Hukukun'da Ganimet:Ganimet hükümlerinin öncelikle İslam Hukukunda ki yerini görelimİslam, hukukunda, savaşta müslüman askerlerin kuvvet kullanarak düşmandan zorla aldığı eşya,hayvan, savaş esirleri ve arazi Mecazi olarak bir tesadüf sonucu ele geçen beklenmedik mal veeşyaya da Ganimet denir. Ganimet, islam ülkesine getirilince bölüştürülür. Taksim edilmeden öncekimsenin mülkü olmaz ve askerin bu hakkını, mülkü olmadan satması islam hukükunda geçerlideğildirSavaşta düşmandan elde edilen şeyler1-Esir alınan erkekler2-Sabiler, esir alınan kadın ve çocuklar3-Savaşta ele geçirilen at, silah, eşya gibi her türlü menkul taşınabilir mallar4-Gayri menküller araziler, binalar, vs.. Yerden çıkarılan altın, gümüş, demir, bakır gibimadenler ve defineler de Ganimet, kabul edilir ve ganimet hükümlerine tabidirler.ganimetlerin taksimi Ganimet mallarının bölüştürülmesinde, husüsi hükümler vardır. Umümiolarak, ganimetin beşte biri beytülmale devlet hazinesine konulur. Kuranda ganimetle ilgili bellibaşlı ayetler;Enfal-1 “Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah ve Peygamber’e aittir. Ohalde siz (gerçek) müminler iseniz Allah’tan korkun, aranızı düzeltin, Allah ve Resûlüne itaat edin."Haşr-6 "Allah’ın, onlardan (mallarından) Peygamberine verdiği ganimetler için siz at ve devekoşturmuş değilsiniz. Fakat Allah, peygamberlerini dilediği kimselere karşı üstün kılar. Allah herşeye kadirdir."Eğer ortada savaş yapılmadan, at koşturmadan elde edilen bir ganimet varsa, bu ganimet doğrudanAllah’ın Resulüne aittir, çünkü Allah bu ganimeti Resulüne vermiştir ve burada diğerlerinin bir hakiddia etmesi söz konusu değildirHaşr-8 “Allah’ın verdiği bu ganimet malları, yurtlarından ve mallarından edilmiş olan, Allah’tanbir lütuf ve rıza dileyen, Allah’ın dinine ve peygamberine yardım eden muhacir fakirlerindir. İştedoğru olanlar bunlardır.”Fetih-20-21 "Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimet vâdetmiştir. (Bu ganimetlerden) işte şunlarıhemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir ki bu, müminlere bir işaret olsun ve sizidosdoğru yola iletsin. Henüz elde edemediğiniz başka ganimetler de vardır ki, onlar Allah’ın bilgive kudreti dahilindedir. Allah, her şeye kadirdir. "ENFAL 41 "Eğer Allah’a ve hak ile bâtılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün(Bedir savaşında) kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangibir şeyin beşte biri Allah’a, Resulüne, onun akrabalarına yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir.Allah her şeye hakkıyla kadirdir.,"169


ENFAL 69. "Elde ettiğiniz ganimetleri temiz ve helal olarak yiyin; Allah’tan sakının, doğrusu Allahbağışlar ve merhamet eder. "Ganimetlerin beşte biri devlet hazinesine alınır, beşte dördü ise savaşa katılmış olan askerlerarasında bölüştürülür. Süvarilere iki hisse, piyadelere bir hisse verilir.Ganimet malları İslam Hukukuna göre başlıca şu kısımlara ayrılır1-Müslümanlarla savaşırken, onların eline geçen düşman erkeklerine esir denir. Devlet başkanı veyasavaşa gönderdiği komutanlar, esirleri, öldürme veya köle yapmak hükümlerinden biriniuygulamada serbesttirler. Müslüman olurlarsa öldürmezler.2-Esir alınan din adamlarının, ihtiyarların, aciz erkek ve kadınların öldürülmesi meselesine gelincebunlar, fikirleri ile ve diğer imkanlarıyla milletlerini, kavimlerini savaşa teşvikte bulunmuşlarsaveya bulunuyorlarsa, yakalandığı zaman öldürülürler.3-Köle yapılan esirler, ganimetin, genel hükümlerine göre paylaştırılır. Beşte biri devlet hazinesinin.Geri kalanı askerlere dağıtılır.4-Esir alınan kadın ve çocuklar, Hıristiyan ve Yahüdi iseler öldürülmezler. Köle muamelesi görürler.ganimetlerle birlikte, devlet hazinesinin beşte bir hissesi ayrılıp, geri kalanı savaşa katılanlaradağıtılır. Köle olan çocuklar annelerinden ayrılmazlar.5-Düşmandan savaş esnasında alınan mallar, savaş sonuna kadar taksim edilmez. Bu bir tedbirdir.Düşman ülkesinde, savaş meydanında bölüşme yapılmaz. islam ülkesine dönünce yapılır.Dağıtmada usül önce düşman ölülerinin elbise ve techizatını dağıtmakla işe başlanır.6-Savaşa giderken şart koşulmuşsa, herkese öldürdüğünün techizatı verilir. Techizat, düşmanınkorunmak için giydiği elbiseleri, kullandığı silahı ve bindiği atıdır. Hadis yoluyla Kim bir şahısöldürürse techizatı elbisesi, silahı, bineği, beraberinde bulunan malı, eşyası onundur. Hükmebağlanmıştır. Bir memleketin arazileri, düşmandan savaş ile alınırsa, toprağın beşte biri hazineninGeri kalan üç türlü olabilir.a-Askere veya başka Müslümanlara bölüştürülür. Böyle topraktan her sene öşür alınırb-Toprak düşmanın elinde bırakılır. Böyle topraktan haraç alınırc-Devlet başkanı, toprağı kimseye vermeyip, devlet hazinesinin alır. Böyle toprağa miri toprakgünümüzün Türkçesi ile devlet arazisi denir.Yukarda özetlenen şerri hükümler çerçevesinde bütün islam tarihi boyunca ele geçirilen ülkelerin,Erkekleri, kadınları, çocukları, evleri, hertürlü eşyaları, hertürlü hayvanları ve bütün arazileriganimet adı altında islami kurallar çerçevesinde yağmalanmıştır.Bizler kabul etmek istemesek de hem Osmanlı devleti hemde diğer Müslüman devletler güçlüolduğu dönemlerde sömürgecilik yapmışlardır. Tabi bu sömürgecilik yakın çağlarda teknolojisayesinde Avrupalıların yaptığı boyutlarda olamamıştır.170


2-Ganimet Hükümleri ve Cenevre SözleşmesiBir önceki anlatımda da görüldüğü gibi Yağma, talan, hırsızlık, ırza geçme ve insan ticareti demekolan GANİMET olayı günümüzde uluslar arası anlaşmalara göre insanlık suçu teşkil etmektedir.Böyle bir insanlık suçu işlenerek elde edilen hertürlü kazancı helal kılan afiyetle buradan eldeettiğiniz malları temiz! Ve helal olarak yiyin, diyen bir Tanrıya inanmayı insanlığıma yakıştıramam.İnsani değerlere bağlı olan herkezin de yedirememesi gerekir.ENFAL 69. "Elde ettiğiniz ganimetleri temiz ve helal olarak yiyin; Allah’tan sakının, doğrusu Allahbağışlar ve merhamet eder. "Günümüzde müslümanlar Ganimet olayını savaş tazminatı olarak lanse ederek işin içinden çıkmayaçalışmaktadırlar. Oysa savaş tazminatı iki ülke arasında Uluslar arası hukuk çerçevesinde yapılananlaşmalarla alınıp verilebilen bir olaydır, Cağdaş hukuktan haberi olmayanlar, bu çağdışıhükümleri savunmak için böyle garip bir mantık yürütürler.Buna engüzel örnek 2.Dünya savaşında sonrası verilebilir. Savaşta galip gelen devletler Almanya vemüttefiklerinden tazminat talep etmemişlerdir. Bunun yerini savaşın yarasını sarmak için savaştanzarar gören bütün devletlere yardımlar yapılmış yıkılan altyapı onarılmıştır.İslama gönül veren herkez lütfen düşünün Savaşta; erkekleri esir edip köle olarak kullanmak, kadınve çocukları esir olarak toplayıp köle olarak satmak ve cariye adı altında ırzına geçmek, Hertürlügayri menkule el koyup satmak veya paylaşmak, Yeraltı ve yerüstü kaynaklarını yağmalamak bütün.Bunlar tazminat istemek mi yoksa hırsızlık mı?Kuran'da ki Ganimet hükümlerinin tarihi sonuclarına küçük bir örnek verelim: "Kırım içinbir diğer önemli gelir kaynağı da kölelikti. Tatar askerlerinin "bozkır hasatı" adıyla Rusyabozkırlarından ve Kafkaslardan topladığı insanlar gerek köylerde çalıştırılmakta, gereksesatılmaktaydı. Bu kölelerin gelirinden han yüzde 10 ila 20 arasında değişsen "savğa" adlı bir miktarpay alıyordu. Bazı araştırmalara göre Kırım Hanlığı'nın yaşadığı süre içerisinde Ukraynalı,Kafkas, Çerkes, Rus, Leh gibi bir çok milletten toplam 3 milyon insan köle pazarındakullanılmıştı. Bu kölelerden en ünlülerinden biri de Hürrem Sultan'dı." diğer savaşlardayaşananları varın siz düşünün. Tabi o devirde sadece islam dünyası değil bütün dünyada savaşlarda;yağma, katliam, tecavüz ve hertürlü insanlık dışı uygulamalar sürüp gitmekteydi.Sözde evrensel olan İslam'ın kutsal kitabı Kuran'da ganimet hükümleri ve sünnet yoluyla dapeygamberin hayatı boyunca yaptığı savaşlarda uyguladığı kurallar esas alınarak İslam SavaşHukuku şekillenmiştir. 19.yy kadar Müslüman Orduları; İslami kurallar çerçevesinde galipgeldikleri bütün savaşlarda mal, para, değerli eşyalar yağmalamış, kadınlar, kızlar, erkek çocuklarıve eli silah tutan erkekler esir edilip köle/cariye olarak kullanmış, esir edilen bu insanlar alınıpsatılmıştır. Üstelik bu hükümler Kuran'da yazdığı için ilahi bir hak görülmüş, ahlaksızlık veinsanlık suçu olduğu müslüman toplumlarda dini nedenlerle görülememiştir.Müslüman ülkelerde çağdışı ve insanlık onurunu ayaklar altına alan bu anlayış sürüpgiderken, batılı ülkelerde başlayan aydınlanma çağı neticesi 18.yy sonlarında insanlık dışıuygulamalar olan; kölelik, cariyelik, savaş esirlerine kötü muameleler, ganimet amaçlı masumsivillerin para, mal, servet ve canlarının yağmalanması gibi olayların engellenmesi gerektiği bilincioluşmaya başlamıştır. Bunun neticesinde 1789 Fransız ihtilâli sonucunda Fıransız Meclisinde, harpesirleri ve yaralıları hakkında bazı insanî kaideler kabul edilmiştir.171


4 Mayıs 1792 de Fransız Millî Meclisi şu esasları kararlaştırmıştır:1-Harp esirleri, Fransız milletinin himayesi altındadır.2-Harp esirlerine yapılacak kötü muameleler, hareketler, bir Fransız vatandaşına yapılmış gibicezalandırılacaktır.3-Harp esirleri, cephe gerisine nakil edilecek kendilerine derecelerine göre, Fransız ordusumensuplarının sulh zamanındaki aynı dereceler maaşlarına muadil para ödenecektir. Ayrıca,,Fransızların haiz bulundukları medeni haklardan da faydalanacaklardır."Bu tarihten sonra daha iki kararname ile harp esirleri, yaralı ve hastaların Fransız askerleri gibihastanelerde tedavisi sağlanıyor, esir mübadelesinde de ilkönce adama mukabil adam, dereceyemukabil derece prensibi kabul olunuyordu.Hernekadar yukarda yazılan kurallara zaman zaman Fıransız hükümetleri ve ordusuuymamış da olsa Fransız ihtilâlinin bu esasları savaşın insanileştirilmesi bakmamdan dahasonraki zamanlarda yapılan teşebbüsler için, bir başlangıç, bir hareket noktası teşkil etmişir.Bu insanlık adına büyük bir adımdır. Daha sonraları değişik tarihlerde Cenevre de çağdaş savaşkuku'nu oluşturan sözleşmeler imzalanmıştır. Bunlardan enson imzalanını 1948 yılında yürülüğegirmiş ve halende uygulamada olan sözleşmedir. Savaşında ahlakı ve kuralları vardır, bunun adıda1948 Cenevre sözleşmeleridir. Bu sözleşmenin 50'nci maddesine göre ağır suçlar şunlardır:50'nci Made: "Kasten adam öldürme, işkence, veya gayn insanî muameleler (bunlara biyolojiktecrübeler dahildir) Kasten büyük iztiraplara sebebiyet veren fiiller, sıhat ve vücut bütünlüğüneağır tecavüzler, askeri zaruretlerin icabı olmaksızın, geniş bir ölçüde yapılan keyfi mal tahripleri,ve zaptları. "Görüldüğü gibi Kuranın savaşta ganimet adı altında helal kıldığı yağmacılık günümüzmodern hukukunda insanlığa karşı işlenmiş ağır suçlar kapsamına girmektedir. Yani şimdiTanrı Allah 1789 yılında savaş esirlerini ve mallarını garanti altına alan fıransız yasalarından,1948'de Cenevre sözleşmesini imzalayarak kuranda helal olan bu hükümleri insanlık suçuilan eden kafirlerden daha mı az vicdana ve insani değerlere sahip?Kafirlerin yaptığı yasa daha insani, daha vicdanlı. Ben müslümanım diyen birinin bu gerçeğidüşünmesi gerekir, bunu aklınız alıyor mu? Bu çirkinlikleri yaratıcıya nasıl yakıştırırsınız?Gönül isterdi ki Savaşlarda insanların canlarını, mallarını, insan haysiyet ve onurunu koruyangözeten bu evrensel hükümler islamın esasları içinde olsun.Bizde bakın gördünüzmü kuran 1.400 yıl önce Ganimet adı altında yağmayı, Cariye adı altındakadınlara tecavüzü, köle adı altında insanların özgürlüklerinin onurlarının ayaklar altına alınmasınıyasaklamış diyebilseydik. Kuranda yazansa malesef tam tersi Kuran insanlık dışı bu uygulamalarıhelal kılan ve ilahi bir hak haline getiren hükümlerle dolu.Alttaki bir islami siteden alınan yazıyı okuduğunuzda göreceksiniz ki bu çağdışı ve insanlık dışıuygulamayı hala bu çağda normal görüp buna "yüksek islam ahlakı!" diyebilen sözde insanlarolması bile insanlık için utançtır.172


3-Ganimet Hükümlerine İslami Bakış‘Ganimet’ kelimesi, sözlükte ‘bir şeyi zorluk çekmeden elde etmek’ demektir. İslâm hukukunda,‘Müslümanların savaş yoluyla gayri Müslimlerden ele geçirdikleri esirler ve her türlü mal’şeklinde tanımlanmakla birlikte ganimeti savaşta düşman askerlerinden elde edilen menkul mallarahasreden veya kısmen farklı şekilde tarif eden fakihler de vardır.Ganimet kelimesi ve türevleri Kur’an-ı Kerim’de aşağıdaki ayetlerde geçmektedir.Fetih-20, 21.“Allah size, ele geçireceğiniz bol bol ganimetler vaat etmiştir. İnananlar için bir belgeolması, sizi doğru yola eriştirmesi için bunları size hemen vermiş ve insanların size uzanan elleriniçekmiştir. Bundan başka, sizin gücünüzün yetmediği fakat Allah’ın sizin için sakladığı ganimetlerde vardır. Allah her şeye kadir olandır.”Enfal-41“Eğer Allah’a, Furkan günü olan iki ordunun birbirleriyle karşılaştıkları günde kulumuzaindirdiğimize inanmışsanız, bilin ki ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah’a,Rasûlüne, yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir. Allah her şeye gücü yetendir.”Enfal-69“Elde ettiğiniz ganimetleri temiz ve helal olarak yiyin. Allah’tan sakının, doğrusu Allahbağışlar ve merhamet eder.”Enfal-70“Ey Peygamber! Elinizde bulunan esirlere ‘Allah kalplerinizde bir iyilik bulursa, sizesizden alınanın daha hayırlısını verir, sizi bağışlar, Allah bağışlayandır, merhamet edendir, de.”Enfal-71“Esirler sana hıyanet etmek isterlerse bilsinler ki esasen daha önce de Allah’a hıyanetetmişlerdi. Allah bundan ötürü onları yenmen için sana imkân verdi. Allah Bilen’dir, Hakîm’dir.”Fetih-15 “Savaştan geri kalmış olanlar siz ganimetleri almaya giderken, ‘Bırakın biz de sizinlegelelim’ diyeceklerdir. Onlar Allah’ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: Bize uymayacaksınız.Allah sizin için önceden böyle buyurmuştur.’ Size, ‘Hayır, bizi çekemiyorsunuz’ diyecekler. Aksine,kendileri ancak pek söz anlayan kimselerdir.”Haşr-8 “Allah’ın verdiği bu ganimet malları, yurtlarından ve mallarından edilmiş olan, Allah’tanbir lütuf ve rıza dileyen, Allah’ın dinine ve peygamberine yardım eden muhacir fakirlerindir. İştedoğru olanlar bunlardır.”Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de ‘ganimet’ anlamında ‘nefel’in çoğulu olan ‘enfal’ kelimesi de kullanılmışolup özellikle ganimetle ilgili hükümleri açıklayan sekizinci sûreye bu ad verilmiştir. Nefelkelimesinde ‘fazlalık’ anlamı bulunduğundan, savaş sırasında ele geçirilen mal veya esirler savaşınamaçlarını gerçekleştirdikten sonra ilâve olarak elde edildiği için bu şekilde adlandırılmıştır.Nefel’in ganimet anlamındaki bu genel kullanımı yanında bazı âlimler, ganimetlerden Allah vePeygamber hakkı olarak ayrılan beşte birlik paya, bazıları müşriklerden elde edilen her türlü gelirve vergiye, bir kısmı ise devlet başkanı veya kumandanın savaşta üstün başarı gösterenlere vaatettiği mallara da bu adı vermişlerdir. Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi.İslâm’dan önce Arap yarımadasında var olan geleneklere göre ordu komutanı elde edilen ganimetindörtte birini kendisine ayırır, ayrıca umumî yağmadan önce ele geçirilen şeyler ve bölünmesimümkün olmayan mallar da ona ait olurdu. Medine’ye hicretinden sonra Cahilliye devrinin buuygulamalarını ortadan kaldıran Peygamber, Enfal sûresinin 69. âyetinde belirtildiği üzereganimetin kendisine ve ümmetine helâl kılındığını bildirmiş (Buhârî, Humus, 8; Müslim,173


Mesâcid, 3, 5; Tirmizî, Siyer, 5.) ve ganimetin mahiyeti, elde ediliş şekli, taşınması ve taksimi gibikonularda yeni kurallar koymuştur ki bunlar hadis kitaplarının siyer, cihad, megazî, zekât, humus,fey, ticaret ve imaret gibi bölümlerinde geniş yer tutar.[AÇIKLAMA: Görüldüğü gibi Kuran'da ki Ganimet hükümleri tamamen eski Arap geleneklerinindevamından başka birşey değildir. Muhammed bu Arap geleneğinde kendi çıkarları, çevresinetoplanan insanların beklentileri ve günlük siyasi ihtiyaçları doğrultusunda değişiklikler yaparakkitabına almıştır. Böylece bu ilkel geleneği ilahi bir hakka dönüştürmüştür.]Ganimet ve fey’i ‘müşriklerden alınan veya kaynağı (sebebi) müşrikler olan mallar’ diye tarif edenİmam Mâverdî ve Ebu Ya’lâ el-Ferrâ bu malların birbirinden ve zekâttan farklarını belirlemeyeçalışırlar. Buna göre fey ve ganimetin ikisi de gayr-i Müslimlerden alınması ve beşte bir olarakayrılan devlet payının harcama yerlerinin de aynı olması itibariyle benzerlik göstermekle birliktefey gayr-i Müslimlerden barış anlaşması sonucunda, ganimet ise savaşla alınır. Ayrıca fey ileganimetin beşte dördünün harcama yerleri de ayrı kalemlerdir. Zekât ile ganimetin farkına gelincezekât Müslümanlardan mallarını arıtmak için alınır, ganimet ise gayr-i Müslimlerden savaşla eldeedilir. Zekâtın harcama kalemleri Tevbe sûresinin 60. âyetinde belirtilmişken ganimettendevletin payına düşen kısmın harcama şekil ve şartları devlet başkanı ve hukukçularıniçtihadına bırakılmıştır. Zekât mükellefleri tarafından da ferdî olarak dağıtılabilirken ganimetiancak devlet başkanı veya onun yetki verdiği kişi dağıtır.Ganimetle ilgili bu tarif ve tasniflerin Enfâl sûresinin 41. âyetiyle Benî Nadîr Yahudilerinintoprakları hakkında nazil olan Haşr sûresinin 6-10. Ayetlerinin yorumları sonucu oluştuğuanlaşılmaktadır. Bu âyetlerden hareketle Şafiî ve İmam Maverdî, toprak dâhil gayr-i Müslimlerdenelde edilen her şeyi ganimet kavramı içinde mütalaa etmişlerdir.[AÇIKLAMA: Muhammed Medîne'ye hicret ettikten sonra Kervan soygunları ile edinilen servetve bu servetten pay almak isteyenlerin çevresine toplanması sonucu askeri gücünü arttırmış,Medine civarinda yasayan Benî Kaynuka, Benî Nadir ve Benî Kureyza gibi en ünlü ve varlikliYahudi kabilelerini birer bahaneyle yok etmis, mal ve arazilerine el koymuştur. Haşr-6-10.Ayetlerinde Yahudi mallarının nasıl yağmalandığını görebilirsiniz. Ayrıca Ganimet eski İslamdevletlerinin en büyük gelir kaynaklarından biri olmuştur.]İslâm hukukçuları ganimetleri, savaş esirleri, arazi (el-ganâimü gayrü’l me’lûfe) ve menkulmallar (el-ganâimü’l-me’lûfe) şeklinde üç ana başlık altında incelemişlerdir. Müslümanların gayr-iMüslimlerle yaptıkları savaş sırasında ele geçirdikleri esirler, gayr-i Müslim ergin erkekler, kadın veçocuklar olmak üzere iki grupta mütalaa edilir. Hz. Peygamber'in uygulamasından hareketle İslâmhukukçularının çoğunluğu, devlet başkanının savaş esiri ergin erkekleri öldürme, köle halinegetirme, fidye alarak yahut mübadele suretiyle serbest bırakma veya karşılıksız salıvermeşekillerinden hangisi Müslümanlar için daha faydalı ise onu uygulama yetkisine sahip olduğugörüşündedir.Ancak Ebu Hanîfe ve Ebu Yûsuf, Müslümanlara karşı tekrar savaşabilecekleri ve düşmanıngüçleneceği ihtimalini göz önüne alarak esirlerin darü’l-harbe dönmek üzere serbest bırakılmasınıuygun bulmamışlardır. Esir kadın ve çocuklara ise ister Ehl-i kitap ister müşrik olsun ölümcezası verilmez.[AÇIKLAMA: Kadınlar ve kızlar cariye olarak kullanılabilir, bundan başka Kadın ve çocuklarticari bir mal gibi alınıp satılabilir olmasıdır, asıl öldürmeme nedeni budur.]174


4-Ganimet Savaşları İle İslamın YayılmasıMekke'den Medine'ye hicret edildikten sonra, Mekke-Kudüs güzargahı içinde ganimet uğrunaMüslüman'lar tarafından sayısız soygun yapılmıştır. Bu kanlı soygunların bir coğu Muhammed'inkomutasında veya bigisi dahilinde yapılmış, Medine'deki Müslümanlar büyük bir servet ve güçedinmişlerdi. Bu güce güvenerek daha da saldırganlaşan Müslümanlar, öncelikle Medine dekendilerine kucak acan Yahudi'lere karşı bir kıyım ve geniş TEHCİR (yerlerinden sürme)uyguladılar. Yahudi'lerin geriye kalan mallarına ise el konuldu. Bir çok İslam düşünürü, bu yapılanakılıf olarak Müslümanların kendilerini savunmak için savaştıklarını idda ederek yalansöylemişlerdir. Ünlü Bedir savaşı Müslüman'ların saldırısı ile gerçekleşmiş ve cok kanlı geçmiştir.Daha önce Medine'den sürülen Beni Nadir ve Beni Mustalik Yahudi'lerinin Medine yakınlarındaoluşturduğu yerleşim birimleri, Müslümanlar tarafından talan edilip, cariyeler ve köle yapılacakçocuklar dışında bütün halk kılıctan geçirilmiştir. Kurayza Yahudilerinin bulunduğu kale,Müslümanlar tarafından 25 gün muhasara altına alınmış ve Müslümanlar tarafından kazanılansavaşta önce esir edilen ve Medine'ye getirilen 1.500 esirden erkekler ki içlerinde 9-10 yaşlarındaerkek çocuklarının da olduğu 700 kişi katledilmiştir. Hayber Yahudilerine ait kale 10 gün muhasaraaltına alınmış ve Müslümanlar tarafından kazanılan savaşın sonunda sayısız yahudi öldürülmüş vecok sayıda cariye alınmıştır. (Reci, Bir'i Mauna, Fezare, Zatur Rika, Enmar, Hudeybiye ,Muta,Huneyn, Evtas, Taif, Zül Halasa vs... Gibi yerleşim merkezleri de, Muhammed'in eşliğinde talanedilmiş, cariyeler ve köle olarak alınacak çocuklar dışındakiler katledilmiştir.)Gassaniler'e sığınmış Yahudilerin üzerine yürüyen Müslümanlar, bu sefer baltayı taşa vurmuş güçlübizans ordusu karşısında büyük bir bozguna uğramışlardır. 628 yılında Mekke ile yapılan barışanlaşması, hile yolu ile Müslümanlar tarafından bozulmuş ve böylece Müslümanlar Mekke'yesaldırmıştır. (630). Bu saldırı sonunda Mekke düşmüş böylece tüm Arabistan yarım adasındaMüslümanların karşısında ciddi hiç bir güç kalmamış oluyordu.Buraya kadar özetlenerek anlatılan saldırı ve savaşlar, Muhammed dönemini savaşlarıdır. BunlarMuhammed'in emri ile atadığı bir komutanın idaresinde gerçekleştirilen veya şahsen katıldığıbaskın tarzı saldırılardır.Oysa günümüzde islami kaynaklar da gerçekler çarpıtılarak veya açık yalanlar uydurularak bubaskınlar iki onurlu ordunun karşı karşıya gelerek yaptığı savaşlar gibi yansıtılmaktadır. O dönemdeki bu savaşlarda müslümanları mağdur, saldırıya uğramış ve kendini savunmak zorunda kalmışinsanlar gibi göstermekteler. Gerçekte bu baskın ve yağmalar Muhammed'in dinini yayama arzusuile önce Mekke, güçlendikce tüm Arabistan ve bunları başardıktan sonra da Rum ve İran ülkelerinebirer bahane uydururarak saldırması sonucu çıkardığı savaşlarıdır.Muhammed döneminde yapılan savaşların saldırı savaşı olduğunu daha net ortaya koyabilmek içinbirkaç örnek verelim. Bilindiği gibi Mekke elegeçirildikten sonra islamı yayama savaşlarına devamedilmiştir. Yeni hedef ise Arabistan yarımadasında henüz müslüman olmamış hükümdarlık vetopluluklardır.Muhammed'in Arabistan devlet ve kabilelerini nasıl islam'a davet ettiğini İslami kaynaklarıntanıklığında anlatmak istiyorum.Örneklerimizi Görelim:175


Umman Hükümdarının Ve Kardeşinin İslâm'a Davet EdilişiMuhammed Mekke'nin fethinden sonra gözünü hurma bahçeleri ve ekinleriyle meşhur olanUmman'a dikiyor ve yazdığı mektubu Umman hükümdarı Ceyfer ve kardeşi Abd'e iletmesi içinAmr B. As isimli kişiyi görevlendiriyor. Amr B. As Umman'a varıyor ve elinde Muhammedtarafından bizzat yazılmış veya yazdırılmış mektubu Umman Hükümdarına iletiyor. Mektuptaaynen şöyle yazmaktadır;"Bismillahirrahmânirrahîm!"Allah'ın Resulü Muhammed b. Abdullah'tan Cülenda'nın oğulları Ceyfer ve Abd'e!.."Hidâyete uyanlara, doğru yolu tutmuş olanlara selâm olsun!"Bundan sonra derim ki:"Ben her ikinizi İslâm'a davet ediyorum! Müslüman olun ki selâmete eresiniz!"Ben, sağ olanları âhiret azabıyla korkutmak, kâfirler hakkında da Allah'ın hükümlerini tatbiketmek için Allah'ın bütün insanlara gönderdiği Resulüyüm!"Eğer İslâm'ı kabul ederseniz, hükümdarlığınız size bakî kalacaktır; eğer Müslüman olmaktanuzak durursanız, şüphesiz, hükümdarlığınız elinizden çıkacak, süvariler meydanınızı çiğneyecekve peygamberliğim sizin mülk ve saltanatınızı mağlûb edecektir.Mektuptanda anlaşıldığı gibi ya İslamı kabul edersin, yada ülkeni işkal ederim denmektedir. İslamikaynaklara göre Umman hükümdarı ve kardeşi gönderilen bu mektuptan sonra seve seveMüslümanlığı kabul ediyor. Umman'in idarı işlerinin başına ise mektubu Ummanhükümdarına bizzat ileten elçi Amr B. As geçiriliyor.Umman hükümdarının tahtını bu tehdit içeren mektup karşısında islam kaynaklarına göre "seveseve" bırakmasını hangi akıl mantık sahibi kimse kabullenebilir? Elbette ki hiçbir hükümdargönül rızası ile böyle birşeye yanaşmaz. Ortada baskı, tehtit ve bunların gerçekleşebileceğinigösteren kuvvetli kanıtlar olmadıkca aklı başında hiçbir idareci bunu kabul etmeyecektir. Ummanhükümdarları Mekke, Medine, Yemame, Yemen gibi Arabistan bölgelerinde yaşanan katliam,baskın, yağma, insanların köleleştirilmesi ve alınıp, satılmalarını bildiği ve başlarına aynı şeyleringelmesinden çekindikleri için çaresiz boyun eğmişlerdir.Bahreyn Hükümdarının Müslüman OluşuUmman'i mektuptan da görüldüğü gibi tehdit yolu ile alan Muhammed, bu sefer gözünü Bahreyn'edikimiştir, Bahreyn hükümdarına da bir mektup gönderir. O mektupda ise yazılanlar söyle;"Bismillahirrahmânirrahîm! "Hidâyete uyanlara selâm olsun!"Ben, seni İslâm'a davet ederim! Müslüman ol, selâmete er! Allah, iki elinin altında bulunan(hükümdarlığını) yine sende bırakır."Şunu da bilmiş ol ki, benim dinim, develerin ve atların gidebilecekleri yerlere kadar uzanacak,hâkim olacaktır."Develerim ve atlarımın gidebilecekleri yere kadar da ne demek oluyor? Develerin ve atlarıngidebilecekleri yer Muhammed'in dini mi, yoksa saltanatı mi?Bahreyn Krali kendisine Muhammed tarafından gönderilen mektup karşısında tırsıyor, cevabenyazdığı mektubunda hemen İslam'i kabul ettiğini ve ülkesindeki Yahudi ve kafirlere nasıldavranması gerektiğini soruyor. Ardından Muhammed Bahreyn kralina cevap yazıyor;176


"Bismillahirrahmânirrahîm!"Muhammed Resûlullah'tan, Münzir b. Sava'ya!.."Allah'ın selâmı üzerine olsun!"Ben, sana olan hidâyet nimetinden dolayı O'ndan başka ilâh bulunmayan Allah'a hamdederim!"Allah'tan başka ilâh bulunmadığına ve Muhammed'in de Allah'ın kulu ve Resulü olduğuna şehâdetederim!"Mektubunu aldım; okutup içindekileri dinledim."Sana, Yüce Allah'ı, O'nun emir ve yasaklarına göre hareket etmeni hatırlatırım! Muhakkak ki,nasihat eden kimse, onunla kendisi de nasihat almış, sevabından istifade etmiş olur."Elçilerime itaat eden ve onların emirlerine riâyet eden kimse, bana itaat etmiş sayılır; onlarıöğütleyen, dinleyen, beni dinlemiş olur."Elçilerim, seni bana övdüler ve hayırla andılar! Senin, kavmin hakkındaki şefaat ve iltimasınıkabul ettim! Onlardan Müslüman olanları, Müslüman oldukları şeylere göre bırak.Günahkâr olanların, geçmişteki suçlarını geç; onları geçmişte işlediklerinen mes'ul tutma!"Şunu bilmiş ol ki, sen iyi davrandıkça, işinden seni uzaklaştırmayınız, vekilimiz olarak oradakalırsın!"Yahudilik ve Mecusîliklerinde devam etmek isteyenlere gelince. Onları cizyeye bağlarsın."Selâm ve Allah'ın rahmeti üzerine olsun!"Şimdi her zamanki sorularımı soruyorum;1-Bir insan nasıl olurda hiç bilmediği bir dini seve seve kabul edebilir. Muhammed'in hükümdarlaragönderdiği mektuplarda İslam dinini öğreten bir tek bilgi bile yok iken, bu koskoca hükümdarlarınislami seve seve seçtiklerini nasıl izah edebiliriz?2-İnsanlara İslam'in hoşgörü ve barış dini olduğunu anlatan Muhammed'in bu gibi tehditlerebaşvurması ne derece barışsever ve hoşgörülü olabilir?3-Muhammed insanlara İslam dinini anlatmadan nasıl olurda insanların müslümanlığı kabuletmelerini bekleyebilir?Bu soruların cevabını iman gözüyle değilde mantık süzgecinden geçirerek verdiğiniz de gerçeği degörmüş olursunuz. Olay din görüntüsü altında devlet ve saltanat kurmaktan başka birşey değildir.Saldırıların dozu Emeviler'de had safhaya çikmıştır. Emeviler Kuran'daki Cihad Ayet'lerinineşliğinde, tarihte eşi görülmemiş bir yıkım ve kıyım yapmışlardır. Sonrasında gelen Abbasi'ler deEmevi'lerden aşağı kalmamışlar, ecdatlarından kalan mirası güçleri yettiğince sürdürmüşlerdir.Referans'ları ise Kuran'ın öngördüğü CIHAD'dır.Bakara-216 'Hoşunuza gitmemekle birlikte, savaş üzerinize farzdır. Bir şey sizin için hayırlı olduğuhalde siz ondan tiksinebilirsiniz. Ve bir şey sizin için şer olduğu halde siz onu sevebilirsiniz. Allahbilir siz bilmezsiniz.'Görüldüğü gibi savaş teşvik edilmekte Ganimet olayı ile de çekici hale getirilmektedir. Yukarıdasoylediğim gibi bu saldırıların amacı ganimet, haraç, cariye, köle, mal kazanımı ve bölgeye hakimolmaktır. Bunun dışındaki tüm anlatımlar hikaye, masal ve kandırmacadir. Sürekli saldırı altındakalan, kendini savunma dışında savaşmayan bir din, yaklaşık 20 yılda koskoca Arap yarimadasına,hatta daha da çoğuna nasıl egemen olmuş? Müslümanların yaptığı kuranda yazan birkaç güzel sözücımbızlayıp içindeki iğrençlikleri görmemezlikten gelmekten ibarettir.177


5-Ganimetler Hakkında Örnek HadislerRavi: Mücemm'i İbnu Cariye el-EnsariTanım: Resulullah ile birlikte Hudeybiye sulhünde hazır bulunduk. (Sulh yapılıp) oradandöndüğümüz zaman, halk, develerini hızlandırarak (bir yere birikmeye) başladılar. Biz hayretle:"Bu insanlara ne oluyor, (niçin hayvanlarını hızlandırıp bir yere üşüşüyorlar?)" diye sorduk."Resulullah'a vahiy gelmiş" dediler. Biz de, halkla birlikte harekete geçip develeri hızlandırdık,ilerleyince Resulullah'ı Kura'u'l-Gamim denen (Mekke ile Medine arasında Usfan'ın önündebulanan) yerde bulduk. Devesinin üzerinde duruyordu. Halk toplanınca bize Fetih süresini tilavetbuyurdular. Askerlerden biri: "Yani bu sulh bir fetih midir?" dedi. Resulullah: "Evet!" deyipilaveten: "Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Zat'a yemin ederim bu bir fetihtir" buyurdu.Süre-i celileyi okumaya devam eden Resulullah: "Allah size, ele geçireceğiniz bol bol ganimetlervaadetmiştir. İman edenler için bir delil olması ve sizi doğru yola ulaştırması için bunları sizehemen vermiş ve insanların size uzanan ellerini önlemiştir" mealindeki ayete kadar (Fetih 20)okudu. (Ayet'i kerimede işaret edilen acil ganimetle) Hayber kastediliyordu. Buradan ayrılıncaHayber'e gazveye çıktık. (Elde edilen ganimet) Hudeybiye'ye katılanlara taksim edildi. Bunlar binbeş yüz kişi idi. Bunlardan üç yüzü süvari idi. Ganimet on sekiz hisseye ayrıldı. Süvari olana iki,yaya olana bir hisse verildi." [Ebu Davud, Cihad 155, (2736), Harac 24, (3015)]Ravi: İbnu ÖmerTanım: Resulullah (sa) buyurdular ki: "İyne usulüyle alış-verişte bulunur, sığırların peşine düşer,ziraate razı olur ve cihadı da terkederseniz, Allah size öyle bir zillet verir ki, dininize tekrar rücuetmedikçe o zilleti kaldırmaz." [Ebu Davud, Büyu 56, (3462)]İyne: Bir malı vadeli satıp, daha sonra peşin para ile, vadeli fiyatından daha ucuz bir fiyatla gerialmaya "iyne satışı" denir.Bu konu üzerinde nedense pek durulmuyor. Bence üzerinde durulması gereken bir konu. Yer vegökteki mülk Tanrı Allahın değilmidir? Eğer öyleyse neden Tanrı Allah zaten kendine ait olan bumülk için kullarını birbirine düşürüyor?Yerde ve göklerde mülkün sahibi Tanrı allah bu mülkü bir ayetinde Müslümanlara henüz eldeedeceğiniz bol bol ganimetler var diyerek vaat ediyor, böylece Müslümanları savaşa teşvik ediyor.Sonrasında gaza gelen Müslümanlar diğer insanlara saldırıp mal, mülk, para, kadın, kız taşınır vetaşınmaz hertürlü serveti ele geçirince Tanrı Allah hemen başka bir ayeti indiriveriyor ve diyor ki buganimetler bana ve peygamberime aittir. Maden bu mülk senin, Peygamberden başka kimseyle depaylaşma niyetin yok bu savaşın, öldürün ve yağmalayın hükmlerinin anlamı nedir?Tamam dinini yaymak için savaş yapıyorsun. Kabul. Bu nasıl vicdandır bu nasıl adalettir kiinsanların alın teriyle kazandıklarını zorla ellerinden alıyorsun. Hiç olayın bu boyutunu düşünenoldu mu acaba. Hem insanları öldür hemde sahip olduğu herşeye el koy. Bu hareketleri yapanlaragünümüzde eşkiya denilmez mi? Ganimet hükümleri Müslümanların idda ettiği gibi ogünün şartlarıöyle gerektirdiği, Arabistanda savaşlarda ganimet ve köle toplamanın normal karşılandığı ve TanrıAllahın da şartlar öyle gerektirdiği için buna izin verdiğini düşünelim. Eğer devir değiştikten sonrabu hükümlerin uygulanmasına gerek kalmadıysa, Ganimet, köle ve cariye edinmek neden Kuran'aayet olarak sokulup ilahi ve evrensel birer hüküm haline getirilmiş? Bu barbarlığın bu vahşetinormal gören ve günümüz insani değerlerinden habersiz bir Tanrı gerçek olabilir mi? Tanrı AllahMuhammedin kişisel tanrısıdır ve o günlerin şartlarına uygun konuşturulmuş Hayali bir varlıktır.Çöl şartlarına uygun vicdansız bir tanrıdır. Muhammedin ölümüylede ölüp gitmiştir.178


Ebu Hüreyre anlatıyor; Resulullah (sav) buyurdular ki: "Hangi bir köye varır da orada ikametederseniz, hisseniz oradadır. Hangi bir belde de Allah ve Resulü'ne isyan ederse o beldenin beştebiri Allah ve Resulüne aittir ve o (geri) kalan da sizindir." [Müslim, Cihad 47, (1756); EbuDavud, Haraç 29, (3036)]Şurası açık bir gerçektir ki peygamber sözde dini yaymak gerçekte ganimet elde etmek uğrunainsanlara ticareti, tarımı ve hayvancılığı uygun görmemiş. Müslümanların savaşcı olmasınıistemiştir. Hadiste bu zaten açık bir şekilde belirtilmiş. Çünkü insanlar bu alanlara yönelirlersekendine inanan insanları savaşa götürmesi zorlaşacaktır. Hadiste “ele geçirdiğiniz beldenin beştebiri bana ve Tanrı Allaha kalan kısmı da sizindir” sözünü Akıl ve vicdan sahibi insanların birazcıkdüşünmelerini istiyorum.Bu nasıl bir anlayıştır ki hangi bir köye varırsanız hisseniz oradadır. Orada yaşayan insanlarmüşrik de olsa onlar da insan değil mi? Bu hadiste o yerleşimde yaşayan insanlar eğer islamasaldırırsa kendinizi savunun ve yenilgiye uğratın var mı? Eğer sizlerle barış içinde yaşarlarsao insanların şehrini işkal etmeyin, yağmalamayın var mı? Ne deniyor bir yerleşim yerini işkalederseniz ve oranın insanları sizlere boyun eğmezse o yerleşimi yağmalayın. Sonuçta işkalciolan Peygamberin savaşcıları. Hadiste bahsedilen köylüler vatan savunması yapmış olmuyormu? Bu insanların yıllarca emek verip, göz nuru döküp kazandığı malları, mülklerisavunmaları yanlış mı? Yapılan saldırganlık, yağma ve talan değil midir?Bu savaşların temelinde ganimet olayı olmasaydı o insanları savaşa götürmek mümkün müydü?Demek ki islam barış, sevgi ve hoşgörü dini değildir. Gittiği her yerde kan ve göz yaşı bırakmıştır.Erkekler öldürülmüş, kadınlar ve çocuklar esir alınmış ve bunlar cariye ve köle olarak kullanılmış,alınmı ve satılmıştır. Bunlar ortaçağda yaşanmış ve o çağın koşullarında normal görülmüş şeyler.Ama normal olmayan bu ilkel ve çağ dışı dini göklere çıkarıp bize pazarlamak istemeleri. Onlaristedikleri kadar pazarlamaya çalışsınlar. İnsanlar okudukça, araştırdıkça ve sorguladıkça bugerçekleri göreceklerdir. Ve insanlar bu gerçekleri gördükçe bu dini elbette bizim yaptığımız gibisorgulayacaklardır. Bir insan dini sorgular ve gerçeği aramaya başlarsa; gerçeği bulduğunda zatendinin yalanlar yumağı olduğunu da anlamış olur. Geçmişin dinleri bugünlerin mitolojisidir,günümüzün dinleri de geleceğin mitolojileri olacaktır.Müslümanların neredeyse tamamı Bedir, Uhud, Hendek gibi birkaç savaşı bilir. Bu savaşlarıda Mekke'li Müşriklerin müslümanlara saldırısı sanırlar. Halbuki gerçek bu değildir.Peygamberliğini ilan eden Muhammed Mekke'de 13 yıl boyunca dinini sadece sözle yaymayaçalışmış, ne kadar uğraştıysa da başarılı olamamış, etrafına az sayıda (100 civarında) mürittoplayabilmiştir. Tebliğ yoluyla sonuç alamayacağını anlayınca taktik değiştirmiştir. Mekke'denMedineye Hicretinden sonra cihatla, kılıç zoruyla, savaşla dinini yayma ve hakimiyet alanınıbüyütme yolunu seçmiştir. Kılıç zoru ve ganimet vaatleri işe yaramış, yağmaya katılmak ve zenginolmak umuduyla insanlar peygamberin etrafında toplanmaya başlamış, böylece hicretinden sadeceiki yıl sonra Müslüman sayısı 1.500 kişiyi bulmuştur.Hicretin ikinci yılı. Bakın Buvat Gazası ne için yapılmış.“Hicretin 2. senesi, Rebiülevvel ayı. Bu tarihte Peygamber Efendimiz, beraberinde 200 MuhacirleMedine'den yola çıktı. Maksadı, içlerinde azılı müşrik Ümeyye bin Halef in de bulunduğu 100kişilik bir muhafız grubun kontrolu altında hareket eden 2500 develik büyük Kureyş kervanınınüzerine yürüyerek onlara göz dağı vermekti.Buvat Dağına kadar giden Resûl-i Ekrem kimseylekarşılaşmadı ve Medine'ye geri döndü.” (İbni Sa'd, Tabakât, 2:8-9)179


Yine aynı yıldayız. Uşeyre Gazasına bakıyoruz şimdi de. Amaç yine aynı. Kervan soymak.“Hicretin 2. senesi, Rebiülevvel ayı.Resûl-i Ekrem Efendimiz, Safevan Gazâsından üç ay sonra,Muhacir Müslümanlardan 150-200 kişiden müteşekkil bir askerî birlik ile Medine'den yola çıktı.Beraberinde 30 deve bulunuyordu ve mücahidler bu develere nöbetleşe biniyorlardı. Maksat, yineKureyş'in Şâm'a göndermiş olduğu ticaret kervanını takib etmekti. Ancak, Medine'den dokuz konakmesafede bulunan Müdliçoğullarına ait Uşeyre Ovasına gelindiğinde, Kureyş kervanının buradaniki-üç gün önce geçtiği öğrenildi.Medine etrafını her bakımdan emniyet altına almak hususuüzerinde dikkatle duran Peygamberimiz burada daha önce anlaşma yaptığı Damreoğullarınınmüttefiki olan Benî Müdliç'le aynı mahiyette bir dostluk ve ittifak anlaşması imzaladı. Sonra daMedine'ye geri döndü.” (İbni Hişâm, Sîre, 2:251; İbni Sa'd, Tabakât 2:9)Yine Hicret'in ikinci yılındayız. Gündem Bedir savaşı. Hakkında adeta destanlar yazılan buBedir Muharebesinin nedeni neymiş acaba. BakalımHicretin 2. senesi, 17 Ramazan, Cuma (Mîlâdî: 13 Mart 624).Hicretin ikinci senesinde Kureyş müşrikleri bir ticâret kervânı hazırlamışlardı. Şam pazarınagönderilen kervâna Mekke'den kadın erkek hemen hemen herkes hisselerine göre ortak idiler. Bindeveden meydana gelen ve sermayesi 50.000 dinar olan bu büyük ticâret kervanının satılan mallarıkarşılığında harbe hazırlık için silâh alınacaktı. Kervânın yola çıkarılmasındaki asıl maksat buydu.Kureyşliler Ayrıca kervânla birlikte Ebû Süfyan başkanlığında 30-40 kişi kadar muhafız dagöndermişlerdi. (İbni Hişam, Sîre, c. 2, s. 257; Ibni Sa'd, Tabakat, c. 11, s. 11)Resûl-i Ekrem Efendimiz, bu durumu haber aldı. Ebû Süfyan başkanlığındaki bu büyük ticâretkervanının Mekke'ye dönmesine mâni olmaya karar verdi. Teşkil ettiği 300 kişiyi aşkın (305-315)Sahabî ile yola çıkmaya hazırlandı.Sahabîler Bedir seferine katılmayı şiddetle arzu ediyorlardı. Hattâ bu hususta kur'a çekenler bilevardı. Ensardan Sa'd, babası Hayseme'ye, "Eğer bu seferin mükâfatı Cennetten başka birşeyolmasaydı, senden geri kalırdım. Ben bu seferde bana şehidlik nasip olmasını umuyorum" diyereksefere katılma arzusunu izhar etmişti. Babası ise ona, "Sen rahatsız olan hanımının yanında kal daben gideyim" diye cevap vermişti.Ama Sa'd bunu kabul etmemiş ve aralarında Kur'a çekilmesine karar vermişlerdi. Çekilen kur'aSa'd'a çıkmış ve sefere o iştirak etmişti. Bedir'de şehid düşerek bu yüksek arzusuna da nail olmuştu.(İbni Sa'd, Tabakat, c. 3, s. 482.)Olaydaki çarpıtma çabası dikkatinizi çekmiştir sanırım. Kervanı soyacaz demiyorlar, kervandankazanılacak parayla bize saldırmak için silah alacaklardı deniyor. Kısacası minareyi çalan kılıfını dahazırlıyor. Bütün sahabe şiddetle savaşa katılmak istiyor. Eee, ganimet büyük tabii.Düşünün Tanrı bir peygamber gönderiyor ve ona yaşadığı şehrin, çevre şehirlerin, bölge kabilelerinve daha sonraki zamanlarda da tüm Arabistan'da yaşayan insanların canına, malına, toprağınasaldırma emri ve izni veriyor. Ne suçu vardı babaları öldürülen, anneleri, ablaları cariye, abileri köleyapılan çocukların? El konulan kervanlardaki mallar helal miydi? Bu malları yağmalayan, erkekleriköle yapan, kadınlara, kızlara tecavüz eden ve çocukları köle olarak alıp satan Peygamber vesavaşcıları bunları yaparken "Elhamdülillah" demeyi unutmamışlardır herhalde.180


KURAN'DA DÜNYA VE EVREN1-Arşın Su Üstünde Olması:Kuran, Tevrat’tan devralmış olduğu evrenin altı günde yaratılışı hikayesine Araf-54‘ün yanı sıradiğer birçok ayetinde de yer verir. (Yunus-3, Furkan-59, Kaf-38, Hadid-4, Hud-7, Secde-4.) Buayetler içinde Hud-7 ayetinde yaratılış öncesinde “ARŞ'ın” su üstünde olduğu anlatılır, sonrasındabu altı günlük süreçin farklı aşamaları da Fussilet, 9-12 ve Naziat, 27-33 ayetlerin de anlatılır.HÛD-7 “O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş'ı suüstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır. Böyle iken “Ölümden sonraşüphesiz diriltileceksiniz” desen, inkârcılar “Mutlaka bu, apaçık bir büyüdür” derler. “ARŞ'ın Anlamı Nedir:Arapça bir kelime olan "arş" ın kelime anlamı, taht, çardak tavan ve kubbe demektir, islamîolarak; terim anlamı ise; Allah'ın kudret ve azametinin tecellisinden kinaye olarak, semadabulunduğu düşünülen taht'dır.Araf-54 "Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a istivâ eden, geceyi,durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyuneğmiş durumda yaratan Allah’tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. ÂlemlerinRabbi Allah ne yücedir!"Yukarıda ki ayette de görüldüğü gibi evren ve dünya yaratılmadan önce “ARŞ'ın” olduğu, bunun suyüzeyinde durduğu ve dünya ve evren yaratıldıktan sonra Allahın arş'ına kurulduğu anlatılmaktadır.Bu anlatımdan anlaşıldığı gibi bu ayete göre Dünya ve Evren yaratılmadan önce suyun varolduğuve ARŞ'ın bu suyun üzerinde durduğu anlaşılmaktadır.Su; 2 Hidrojen, 1 Oksijen Atomundan oluşur,HİDROJEN: Evrende ilk oluşan elementtir bilimsel verilere göre büyük patlamadan sonra soğuyanevrende ilk oluşan atom Hidrojen atomlarıdır, sonrasında az miktarda Helyum da oluşmuştur.Büyük patlama sonrası ilk başlarda evren tamamen Hidrojenle doluydu denebilir ve ilk yıldızlarınve gezegenlerin tamamına yakını bu elementten oluşmaktaydı.OKSİJEN: Evrenin oluşumu ardından soğuması ve Hidrojenin oluşması ile tahmini 500 milyon yılsonra ilk yıldızlar Hidrojen gazından oluşmuş. Oluşan bu büyük yıldızların içinde nüklüertepkimeler sonucu; Helyum, Karbon, Oksijen ve Atom numarası Demire kadar olan elementlerenerji üreterek oluşmaya başlamış, Demir ve ötesi ağır elementlerse sadece Süpernova'lar yoluylaoluşup evrene yayılmışlardır.Su kuranda anlatılanın tersine evrenin oluşumundan yüzmilyonlarca yıl sonrasında birincilyıldızların patlaması sonucu oluşmaya başladı. Halende evrende su üretimi devam etmektedir.Günümüz bilimsel gerçeklerine göre evren oluşmadan önce Suyun veya başka herhangi birmaddenin olması mümkün değildir. Kuran'da anlatılan Arşın su üstünde olması hikayesinin bilimselgerçeklerle yakından uzaktan alakası yoktur, Sümer dininden Museviliğe oradan da islama geçmişbir mitolojidir.181


2-Kuran'da Dünya ve Evrenin Yaratılış AşamalarıBu konudaki bir başka bilimsel hata, Fussilet, 9,10,11,12. ve Naziat, 27,28,29,30,31,32,33.ayetlerinde ortaya çıkmaktadır. Bu ayetlerde anlatılan yaratılış Dünya merkezli Evren modelidirÇünkü 7.yüzyıl insanlarına göre, evrenin merkezi Dünya’dır. Evren (ya da âlemler) dediğimiz şey,‘Dünya+Gökler’ şeklindedir. Yani Dünya bir merkezdir ve gökler de bu merkezin etrafındanuzayıp gitmektedir (7 kat olarak). Şimdi ilgili ayetlerden aşama aşama Dünya ve Evrenin yaratılışınıinceleyelim.Fussilet-9 “De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O’na ortaklar mıkoşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir."Kuranda anlatılan Dünya merkezli evren modeline göre yaratma eylemine öncelikle yerden yanidünyadan başlandığını, şu anda üzerine ayak bastığımız toprağı düzenlemeden iki gündeyaratıldığını iddia etmektedir.Fussilet-10 “O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dörtgünde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti."Hemen yerin oluşum aşamasından sonra sabit dağlar yerleştiriliyor ki, aslında dağların oluşumlarıkısa zaman aralığında gözlemlenemese de, uzun zaman aralığında dağların plaka hareketleri sonucuoluştuğu bilinmektedir. Tabi bunu o dönemin insanlarının bilebilmesi imkansız, insanlık tarihidağların evrimini gözlemleyemezdi. Bu nedenle bu ayette dağlar şuanki halleriyle oluşturulmuş vesabitlenmiş olarak anlatılmaktadır.İki günde yeri tam anlamı ile yarattığını söyleyen Tanrı allah, bir de dört günde her türlü gıda ile odünyayı donattığını yani yeryüzündeki hertürlü canlı ve cansız varlıkla donattığı vurgulanmaktadır.Fussilet-11,12 “Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: İsteyerek veyaistemeyerek, gelin! dedi. İkisi de "İsteyerek geldik" dediler. Böylece onları, iki günde yedi gökolarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık,bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz, alîm Allah’ın takdiridir."Evet işte buradaki aktarım gerçekten, diğerinden tamamen farklı, yerlere geliyor. Bu aşamada, ikigünde yaratılan 7 gök kavramı en yakın gökleri bozulmayan yıldızlar ile donatan tanrıya adanıyor.Mülk-5 “Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlaraatış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık. “Bu ayette ve önceki ayetlerde Tanrı Allahın önce yerde ne varsa hepsini yarattığını ve sonra yedigöğü düzenlediğini, enyakın gökü de kandil (yıldız) lerle donattığını anlatılmaktadır. Bu anlatımdanbize en yakın gökün tüm evren olduğu anlaşılmaktadır.Bize en yakın kandil (yıldız) 4,5 ışık yılıEn uzak kandil (yıldız) ise 13,7 milyar ışık yılı uzaklıktadır.Üstelik bu yıldızların şeytanların atış taneleri olduğuda vurgulanmaktadır.. Bu gök taşları ileyıldızların karıştırıldığının da kanıtıdır. Günümüzde bile göktaşı düştüğünde yıldız kaydıdenmektedir.182


Tabi Tanrı Allahın yıldızların ölümünden ve evrendeki sürekli değişimden haberi yok, evreninyukarıda duran kat kat kubbeler olmadığı konusunda da bilgisi yok. Onları şeytana atılmalıkparçacıklar, ve geceleri aydınlatan kandiller olmaktan ötede görebilecek bir düşünce de yok.Bu ayetlerde anlatılan Evren Modelini böyle resmedebiliriz.Konuyu özetleyecek olursak Fussilet-9 ayetinde önce dünya yani yer yaratılıyor, Fussilet-10ayetinde bu yerin üstündeki dağlar, kıtalar, okyanuslar ve hertürlü canlı yaratılıyor, ensonundaFussilet-11,12 ayetlerine göre de 7 kat Gök Yüzü yaratılarılıyor. Dünyaya enyakın Gök ise Mülk-5ayetine göre kandillerle (yıldızlarla) donatıyor. Resimle beraber okunursa gerçek görülebilir.Yukarda ki çizim Aristotoles'in Evren Modelini yansıtmaktadır, İşin daha ilginç olan yönü Kuran'daanlatılan Evren modeli bu çizimde gösterilen Aristotoles'in Evren modelinden çok daha ilkeldir.Çünkü Kuran'da anlatılan düz Dünya modelidir, Kuran'da Gaşiye-20 ayetinde yeryüzününyayılıp düzleştirilmiş olduğu, bu düz yeryüzünün altının ve üstünün de Talak-12 ayetine göreYerler ve Gökler şeklinde 7'şer kattan oluştuğu anlatılmaktadır.Talak-12 “Allah, yedi göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır. Allah’ın emri bunlar arasındaninip durmaktadır ki, Allah’ın her şeye kadir olduğunu ve Allah’ın her şeyi ilmiyle kuşattığınıbilesiniz.”Fussilet Suresinde ortaya konan başka bir hata da gün sayısında ki tutarsızlıktır. Anlatılan günleritoplayınca yaratılış sürecinin sekiz gün olduğu ortaya çıkmakta, bu da diğer ayetlerle çelişmektedir.Ancak İslam alimleri bu meseleyi de şöyle çözme yoluna giderler; ”Zikredilen dört gününiçerisinde ilk iki gün de vardır. Yani iki günde yer, iki günde yeryüzündeki dağlar, bolluk ve bereket(yani yer ile gök arasındakiler), son iki günde de gökler yaratılmıştır.” Biz burada ”8 gün mü, 6 günmü?” tartışmasına girmeden İslam alimlerinin bu yorumunu esas alalım.183


Bir diğer detaylı anlatım Naziat suresidir. Bu surede yerin yaratılış aşamalarından şöylebahsedilmektedir:Naziat-27,28 “Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki onu Allah bina edipyükseltmiş ve ona şekil vermiştir. “Fussilet suresinde Tanrı Allah duman halindeki gökleri son 2 günde yöneldiğini anlatmakta, bunuNaziat-27, 28 ayetlerinde ki ifadelerle birleştirdiğimizde önce dünyanın yartıldığı, ardındangöklerin kubbe misali yükseltildiği anlaşılmaktadır. Gördüğümüz herhangi bir direk olmadan buşekilde yükseltilen gökler son 2 günde şekillendiriliyor ve düzenleniyor.Naziat-29,30 “Gecesini karanlık yapmış, gündüzünü aydınlatmıştır. Ardından yeri düzenlemiştir.”Yükseltme yani düzenlenme aşamasından sonra, gece ve gündüzün yaratıldığı anlatılmaktadır,buradan Güneşin ve ayın dünyadan daha sonra yaratıldığı rahatlıkla anlaşılabilir. Bütün bu ayetlerdeDünya merkezli Evren modelinin anlatıldığı açıktır. Bu ayete göre insanlık için kurulan Evren,sabitlenen yerden sonra göğün yükseltilip şekillendirilmesi ile hayata geçiriliyor.Bu ayetlerde Fussilet Suresinin ayetlerindeki anlatımlarla çelişkili şekilde göklerin ve yerin aynıanda yaratıldığı sonra, göğün yükseltilip bina edilip düzenlendiği, ardından düzensiz olan yeretekrar dönülüp yerin yayılıp düzenlendiği anlatılıyor. Bu ayetlerde; Arapların çadır kurma stilidik direkleri çek bezi sonra gir içine dilediğin gibi döşe mantığını açıkca görmekteyiz.Naziat-31,32,33 “Suyunu ondan çıkarmış ve otlak yer meydana getirmiştir. Dağları yerleştirmiştir.Bunları sizin ve hayvanlarınızın geçinmesi için yapmıştır.”Bu aşamada Tanrı allah doğrudan suyu çıkartıp dağları yerleştirdiğini, otlaklar meydana getirdiğinianlatıyor. Kısacası canlı, cansız dünya yüzeyindeki herşeyin evrimsel süreçleri ve oluşum aşamalarıesgeçilerek doğrudan dağları ve hertürlü canlıyı dilediği gibi bir parmak tıklatması ile oluşturantanrı modeline anlatılıyor.Birdiğer anlatımda Bakara-29. Ayetinde yapılmaktadır.Bakara-29 “O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra (kendine has bir şekilde) semayayöneldi, onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi (tanzim etti). O, her şeyi hakkıyla bilendir.”Bu ayette Dünyayı insanlar için yarattığını anlatırken Evren ve yıldızların oluşum basamaklarını,insansız milyarlarca yıl yaşıyan canlıları, ve oluşum süreçlerini gözardı edmektedir. Bu ayettendeanlaşılacağı gibi önce dünya yaratılmakta sonra gökler düzenlenmektedir.Buraya kadar anlatılanlardan allahın evreni yaratma sırası şöyledir:-Bütün dünya 2 gün (devir)-Yeryüzü ve dağlar 2 gün (devir) (ayet 4 gün der ama biz kıvırmayı doğru kabul edelim)-7 Kat gök 2 gün (devir) yani bütün evren ve içindeki galaksiler yıldızlar vs.Evrende 250 milyardan fazla galaksi var. Bunlar 2 gün, dağlar 4 gün umarım saçmalığınboyutunu anlamışsınızdır. Yukardaki anlatılanları daha iyi anlamak için bilimsel gerçeklerede bakmalıyız.184


Evrenin oluşumunu sağlayan Büyük Patlama (Big Bang) günümüzden yaklaşık 13.7 milyar yıl öncemeydana gelmiştir. Evrendeki herşey ve zamanın kendiside bu andan itibaren varolmuştur. İlkpatlama anında ve sonrasında Evrende oluşan ilk maddeler büyük oranda Hirojen ve az miktarda daHelyum gazlarıdır. Zamanla soğuyan ve genişleyen Evren'nin içinde patlamadan yaklaşık 500milyon yıl sonra Hidrojen ve Helyumdan oluşan gazlar kütle çekim enerjisi ve dönmelerindenkaynaklanan manyetik etkinin de yardımı ile yoğunlaşarak ilk Yılzdızları, Galaksileri ve değişikgök cisimlerini oluşturturmuşlardır.Oluşumunu tamamlayan birincil yıldızların içinde üretilen ve süpernova patlamalarıyla uzayasaçılan ağır metal yönünden zengin gaz ve toz bulutlarından ikincil yıldızlar oluşmuştur. BizimGüneşimiz de ikincil yıldızlardan biri olarak zamanımızdan 4,5 milyar yıl önce oluşmuştur.Güneşimizi oluşturan gaz ve toz bulutu kütlesinin yaklaşık %99,8 lik kısmı güneşte toplanırkenartakalan maddeden diğer güneş sistemi cisimleri ve dünyamız oluşmuştur.Kuran'da anlatılan 6 günde yaratılış mitolojisi ve bilimsel verilerin karşılaştırması göstermektedirki kuranda anlatılan bu masal günümüz Astronomi Bilminin ortaya koyduğu evrenin oluşummodeliyle taban tabana zıttır.Evrenin altı günde yaratılışı hikayesi Kuran’a daha eski mitolojilerden girmiş bir efsanedir Buradaanlatılan 6 günde yaratılış dünya merkezli evren modelidir. Üstelik çağının bile bilimsel seviyesiningerisindedir.Evrenin oluşum aşamalarını Karşılaştıralım:Bilimsel GerçekÖnce evren (Büyük patlama)Sonra güneş sistemiSonra dünya ve üstündeki herşeyKuran'daÖnce dünyaSonra yerkabuğu ve üstündeki dağlarSonra 7 kat gökyüzü yani tüm evrenBöyle bir mantıksızlık elbette kabul edilemez. Tabi Muhammed, evren hakkında detaylı bilgi sahibiolsaydı ve Dünya’nın evrendeki konumunu bilseydi, bu ayetleri bu şekilde yazmazdı. Ama odönemde bunu bilmemesi ve böyle bir hata yapması son derece normal. Gördüğünüz gibi, Kuran,7.yüzyıl bilgileriyle yazılan bir kitaptır.7.yüzyıl insanlarına göre; Tanrının, dünyayı ve gökleri ‘birkaç günde’ yaratmıştır. Bu durumdu.Gökleri 2 günde yaratıp, Dünya’yı 4 günde yaratmasına da inanılabiliriz. Ancak günümüzde evreninvaroluşu bilimsel kanıtlarla net olarak ortaya konmuş durumda, ne yapılırsa yapılsın, bu ayetlerdekibilimsel hataları örtmek mümkün değildir.Dinin her tarafı tutarsız ama ne söylersek söyleyelim, inançlı insanlar kıvırmayı akıldan saydığısürece gerçeklerden kaçmayı sürdüreceklerdir.Modern bilimin bulguları netleştikçe, dindar zümreler, kıvırma sanatında hep üst basamağa geçip,kitapsal yazıtlarını mümkün olduğunca eğip bükeceklerdir. Mecazcı tanrı, çocukça oyunlar oynuyantanrı, hikmetçi tanrı, kuantumcu tanrı, fizikçi tanrı, nice tanrı modelleri üretilecek ama tanrı birhikaye olmaktan öteye gidemeyecektir. Kuran'ın en büyük şansı anlayarak okunmamasıdır. Çoğudindar bir kere bile anlayarak okummıştır.185


3-Kuran'daki “6 gün” kavramıKuran’a göre yer ve gökler 6 günde yaratılmıştır. Yukarıda detaylı olarak anlatılan 6 gün'de yaratılışolayında ki GÜN kavramı ne ifade ediyor şimdi onu görelim.Araf-54 "Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a istivâ eden, geceyi,durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyuneğmiş durumda yaratan Allah’tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. ÂlemlerinRabbi Allah ne yücedir!"Secde-4 "Gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı günde (devirde) yaratan, sonra arşa istivâeden Allah’tır. O’ndan başka ne bir dost ne de bir şefaatçiniz vardır. Artık düşünüp öğüt almazmısınız?"Tabi ki böyle bir bilgi, bilimsel verilere aykırıdır. Dünyanın 6 günde yaratılması/oluşması gibi birdurum söz konusu değildir. Hâl böyle olunca, Müslümanların savunma taktikleri devreye giriyor.1-‘Bu ayetlerdeki “gün” kelimesi “evre/dönem” anlamına gelir.’ savunmasıYukarıda gördüğümüz ayetlerin tümünde ‘eyyâmin’ kelimesi kullanılmıştır ve ‘gün’ anlamına gelir.Şimdi durum buyken, ‘eyyamin’ kelimesinin ‘çok anlamlı’ olduğunu düşünebiliriz. Yani belkisadece ‘gün’ anlamına gelmiyordur, aynı zamanda ‘evre/dönem’ anlamına da geliyordur. Bukonuda emin olmak için, karşılaştırma yapmak gerekiyor.a).Kuran’da ‘eyyamin’ kelimesinin geçtiği başka ayetlerFussilet-9, 10 "De ki: Gerçekten siz, yeri İKİ GÜNDE yaratanı inkâr edip O’na ortaklar mıkoşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir. O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketleryarattı ve orada tam DÖRT GÜNDE isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti."Fussilet-12 "Böylece onları, İKİ GÜNDE yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Vebiz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz, alîm Allah’ıntakdiridir."En güzel örnek ‘6 gün'de yaratılışın detaylandırıldığı bu 3 ayette de ki ‘gün’ kelimesininkulanımıdır. Bu ayetlerde gün kelimesi ‘eyyâmin’ ve ‘yevmeyni’ olarak geçiyor. İki kelimenin deaynı kökten geldiği ve farklı bir anlam ifade etmediği zaten görülüyor. Başka örneklere bakalım:Bakara-203 "Sayılı günlerde (eyyam-ı teşrikte telbiye ve tekbir getirerek) Allah’ı anın. Kim İKİGÜN içinde acele edip (Mina’dan Mekke’ye) dönmek isterse, ona günah yoktur. Kim geri kalırsaona da günah yoktur. Bunlar günahtan sakınanlar içindir. Allah’tan korkun ve bilin ki hepinizO’nun huzurunda toplanacaksınız."Bakara suresinin 203. ayetinde de ‘yevmeyni’ kelimesi kullanılmış. Bu ayetteki ‘gün’ ifadesini‘dönem/jeolojik evre/aşama’ gibi anlamlarda alabilir miyiz? Elbette alamayız.Al-i İmran-41 "Zekeriyya: Rabbim! (Oğlum olacağına dair) bana bir alâmet göster, dedi. Allahbuyurdu ki: Senin için alâmet, insanlara, ÜÇ GÜN, işaretten başka söz söylememendir. AyrıcaRabbini çok an, sabah akşam tesbih et."186


Maide-89 "Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz,fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da keffâreti, ailenizeyedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek, yahut onları giydirmek, yahut da bir köleazat etmektir. Bunları bulamayan ÜÇ GÜN oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirdeyeminlerinizin keffâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Allah size âyetleriniaçıklıyor; umulur ki şükredersiniz!"Hud-65 "Fakat Semûd kavmi o deveyi, ayaklarını keserek öldürdüler. Sâlih dedi ki: «YurdunuzdaÜÇ GÜN daha yaşayın (sonra helâk olacaksınız)!» Bu söz, yalanlanamayan bir tehdit idi."Hakka-7 "Allah onu, ardarda yedi gece, SEKİZ GÜN onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğerorada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün."Bakara-196 ".....Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yediolmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam ON GÜNDÜR. .........."Gördüğünüz gibi, bu ayetlerin tümünde ‘eyyamin’ kelimesi, bildiğimiz anlamda ‘gün’ olarakkullanılıyor. Zaten başka bir seçenek de yok. Demek ki Kuran’daki ‘eyyamin’ kelimesi sadece‘gün’ anlamına geliyor. Peki, ‘6 günde yaratılış’ ayetlerinde hangi akla hizmet bunun manasıdeğiştiriliyor? Bu düpedüz sahtekârlık değil midir?b).Kuran’da ‘evre/dönem’ anlamında kullanılan kelimelerKuran’da evre/dönem/aşama/safha/periyot vb. anlamda kullanılan bir kelime yok. Ancak budurum, ‘eyyamin’ kelimesinin ‘evre’ olarak da yorumlanabileceği anlamına gelmez. Tam tersine,bu durum; Kuran’ın ‘jeolojik evre’ gibi bir olgudan haberdar olmadığı anlamına gelir. Yukarıdakitüm ayetlerde ‘gün’ kelimesi gerçek anlamda kullanılıyorken, sadece 7 ayette ‘özel olarak’ farklı biranlamda kullanılması (yani yorumlanması), sahtekârlıktan başka bir şey değildir. Mademki Arapçabu kadar zengin bir dildir, o halde ‘evre/dönem’ anlamına gelen farklı bir sözcük kullanılabilirdi.Mesela sözlüğe baktığımızda, şöyle bir tablo ile karşılaşıyoruz;مرحلة -> aşama evre / safha /نقل -> devirفترة -> dönemيوم -> günVar mı bir benzerlik? Yok. Demek ki Arapçada ‘gün’ ile ‘evre’, aynı şey değil. Buradan anlıyoruzki, Kuran’daki ‘6 gün’ ifadesi, bildiğimiz anlamda ‘6 gün’dür. Yani ‘144 saat’ olan 6 gündür. Aksiniher kim iddia ederse etsin, yaptığı şey sadece yorum hilesidir.2-‘Allah katında 1 gün, dünyada 50000 yıldır. Bu yüzden 300000 yıl buluruz.’ savunmasıTabi durum böyle olunca, geriye tek bir savunma kalıyor. O da ‘Allah katı’ndaki gün ile dünyadaki‘gün’ün aynı olmadığını öne sürmektir. Buna da şu ayeti kanıt olarak gösteriyorlar:Mearic-4 "Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) elli bin yıl olan bir gündeyükselip çıkar."187


Güya bu ayete göre, Allah katında 1 gün, dünya katında 50.000 yıldır. Bu durumda da yer ve gökler,300.000 yılda yaratılmıştır. Öncelikle, neden bu ayetin kabul edildiği belli değil. Sonuçta, Kuran’dabu konuyla ilgili farklı ayetler de var:Hac-47 "(Resûlüm!) Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar. Allah vâdinden asla dönmez.Muhakkak ki, Rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir."Secde-5 "Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra (bütün bu işler) sizinsayageldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde O’nun nezdine çıkar."Yani neden 1.000 yıl olan ayetler baz alınmıyor da, 50.000 yıl olan ayet baz alınıyor? Acaba işlerineöyle geldiği için mi? Burada da tamamen keyfi davranıldığı ortada. Farz edelim ki 300 bin yıl olsun.Bu açıklama yine bilimsel olamaz. Çünkü Dünyanın yaşı 4.5 milyar yıl civarı, Evrenin yaşı ise 13.7milyar yıl olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bu demektir ki, dünyanın yaratılması için yaklaşık9 milyar yıl zaman geçmiş. Yani 300.000 yıl iddası çok komik kalmakta, ama yine de, ‘6 gündeyaratılış’ ayetlerindeki ‘gün’ kelimesinin ‘1000 yıl’ ya da ‘50000 yıl’ anlamına gelmesi imkânsızdır.Çünkü ‘eyyamin’ kelimesinin kullanıldığı diğer ayetlere bunu uygulayamazsınız. Acaba ‘3.000 yıl’oruç tutabilecek bir insan var mı? Demek ki bu savunma geçersizdir.Maide-89 "...............yahut onları giydirmek, yahut da bir köle azat etmektir. Bunları bulamayanÜÇ BİN YIL oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffâreti işte budur..........."3-Konuyla ilgili hadis:‘Ebu Hureyre anlatıyor: “Peygamber elimden tuttu ve şöyle dedi: Tanrı,Toprağı (yeryüzünü, CUMARTESİ yarattı. Toprağın üzerinde dağları da PAZAR günü yaptı.Ağaçları da PAZARTESİ var etti. Mekruhu (kötü olanı) da SALI GÜNÜ yaratmıştır. Nuru (ışığı)da ÇARŞAMBA günü… Hayvanları da, PERŞEMBE günü yaratıp yaydı. Adem’i yaratması daCUMA GÜNÜ İKİNDİDEN SONRA, ikindiyle gece arasında, cuma günü saatlerinden en son saatteoldu. Sonuncu yaratık olarak.”’ (Bkz. Müslim, e’s-Sahih, Kitabu Sıfaü’l-Munâfıkîn/27, hadisno: 2789; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 2/227.)Aclûnî, bu hadisi “Müslim’in, Neseî’nin ve Ahmed İbn Hanbel’in, Ebu Hureyre’den aktarıp yerverdiğini” belirttikten sonra, aynı konudaki açıklamayı içeren hadisin İbn Abbas’tan da aktarıldığınıyazıyor. (Bkz. Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, 1/454-455, ha. 1241.)Gördüğünüz gibi, Muhammed de gerekli açıklamayı yapmış zaten. Ama illa ki bu hadisi kabuletmek zorunda da değilsiniz. Sonuçta ‘sadece Kuran’ı incelediğimizde de aynı sonuca ulaşıyoruz.Yani bu hadisin reddedilmesinin bir mantığı yok.4-Bilginin kaynağı Tevrat: Pek çok konuda olduğu gibi, burada da kaynak Tevrat’tır. Yaratılışkitabında şunları okuyoruz:Yar 1: 31 Tanrı yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu vealtıncı gün oluştu.Yar 2: 1-2 Gök ve yer bütün öğeleriyle tamamlandı.Yar 2: 2 Tanrı yapmakta olduğu işi yedinci gün bitirdi. O gün işi bırakıp dinlendi.Gördüğünüz gibi; Tanrı, dünyayı 6 günde yaratmış ve 7. gün işini bitirmiş. Sonra da dinlenmiş.Buradaki ‘gün’ kelimesinin de bildiğimiz anlamda ‘gün’ olduğu ortada. Muhammed ise bunuTevrat’tan almış ve Kuran’a olduğu gibi geçirmiştir.188


4-Kuran'ın Düz DünyasıGünümüzde Müslümanların çoğunluğu Kuranda Dünyanın yuvarlak olduğu yazar der, fakat budoğru değildir. Gerçekte ise İslami uygulamalar düz Dünya modeline göre düzenlenmişdir. İslamdaki ibadetlerin doğru düzgün uygulanması için Dünyanın düz olması gereklidir.Hûd-114 “Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın kısmında namazı ikame et. Muhakkakki haseneler (kazanılan dereceler), seyyiati (kaybedilen dereceleri) giderir. İşte bu, zikredenler içinbir öğüttür.”İsrâ-78 “Güneşin dönmesinden, gecenin kararmasına kadar namaz kıl. Fecrin Kur'ân'ını (fecrvakti okunan Kur'ân'ı) ikame et (yerine getir)! Çünkü fecrin Kur'ân'ı şahitlidir.”İsrâ-79 “Gecenin bir kısmında uyan ve sana özel nafile (ilâve) olarak O'nunla (Kur'ân'la) teheccüdnamazı kıl! Rabbinin seni Makam-ı Mahmut'a beas etmesi (ulaştırması) yakındır.”Ayetlerde görüldüğü gibi Kuran'da Namaz ibadeti Güneş ışığı baz alınarak düzenlenmiş bunedenlede Kutuplara yakın bölgelerde yaşayan bir Müslüman’ın Kuran'nın hükümlerine uygungünde 5 vakit namaz kılması mümkün değildir. Kutuplarda Altı ay içinde bir kere akşam bir kere desabah olacaktır.Yani Altı ayda birer kez sabah ve akşam namazı kılınabilir. Özetle Kuran'da yazannamaz hükümleri Küre şeklindeki Dünya yüzeyinin tamamında uygulanamaz. Bu hüküm ancak düzDünya modelinde doğru olarak uygulanabilir.Bakara-149 "Nereden yola çıkarsan (namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Bu talimatelbette sana Rabbinden gelen gerçek bir emirdir. (Biliniz ki,) Allah yaptıklarınızdan habersizdeğildir."Gene ayette görüldüğü gibi Namaz kılanların Kabeye dönerek namazlarını kılması istenir. OysaDünya küre şeklinde olduğundan kabeye dönülemez. Mekkeye çok yakın yerler harici Nereyedönerseniz dönünün sonuçta önünüzde uzay boşluğu olacak, Gerçekte ne Kabe, neden önceki kıbleKudüs karşında olmayacktır. Kabe’ye yada ilk kıble Kudüs e dönerek ibadet etmeye çalışmak odevirlerde Dünyanın düz olarak bilindiğinin ve Kuran'nın da bu mantıkla yazıldığının kanıtıdır.BAKARA-187 “......... Fecr vaktinde beyaz iplik, siyah iplikten tebeyyün edinceye (size bellioluncaya, gündüzün aydınlığı, gecenin karanlığından sıyrılıncaya) kadar yeyin ve için. Sonra orucugeceye kadar tamamlayın. ..........”Dünyanın düz olduğu düşünülerek düzenlenen bir İslam emri de oruçtur. Mekke çevresinde olduğugibi her yerde gece gündüz eşit düşünülerek nasıl oruç tutulacağı belirlenmiştir. Kutuplarda altı aygece altı ay gündüz olduğu için Kurandaki ilgili ayete göre orucun başlaması ve bitmesi mümkündeğildir. Dünyanın yuvarlak olduğu bilinseydi kutup bölgelerine yakın yaşayan insanların açlıktanöleceği bilinirdi. Tabi ki Kuran'nın bütün namaz, oruç ve Kible olarak Mekkeye dönülmesi gerektiğihükümlerini gözardı ederek; Bir Müslüman Oralarda (kutup bölgeleri) ve Dünyanın genelindeNamaz kılabilir, Kabeye dönülebilir ve oruçda tutulabilir ama tam olarak kurana uyulamadığı içinyapılan bütün bu ibadetlerin gerçekte dinsel bir anlamı kalmayacaktır.Bütün bunlara ilave Kuran'da da Dünya düz olarak tarif edilmektedir. Kuran'da Dünyanın yayılıpdöşendiği yazmakta, yayılıp döşenen bu Kuran Dünyasının doğu ve batı sınırlarının olduğu, iyiceuzaklaşılırsa bu sınırlara varılabileceği ve Bu kenarlardan aşağıya düşmeden geçebilmek için büyükgüç lazım geldiği ayette anlatılmaktadır.189


Rahman-33. “Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçipgitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz.”Kurana göre Güneş belli bir yol üzerinde gider. Güneş doğudan doğar ve Uzunca bir yol izleyerekbatıdan batardı. Buyüzden Arapların dünyası iki yönlüydü. Sadece iki yönü olan bir Dünya yuvarlakolmaz. Sadece bu iki yönün ve kenarların kuranda yazılı olması Dünyanın döşek gibi düzdüşünüldüğünün kutupların bilinmediğinin kanıtıdır. Bu anlayışı yansıtan başka ayetlerde vardır.Şuara-28 “Musa devamla şöyle söyledi: «Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun,batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir.”Yine bu ayete göre, biri doğuda, diğeri batıda iki sınır bölgesi vardır. Tanrı Allah da bu sınırlararasında kalan herşeyin ilahıdır. Bu da, "dünyanın en doğusu" ve "dünyanın en batısı" olduğunainanıldığını ortaya koymaktadır.Kehf-86 “Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar buldu.Orada birkavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik.”Kehf-90 “Güneşin doğduğu yere ulaştığı zaman onu (güneşi), ondan (güneşten) korunacak bir örtüyapmadığımız bir kavmin üzerine doğarken buldu.”Bu iki ayete göre de gün içinde Güneşimiz, Dünya’nın bir ucunda doğuyor, gök kubbe boyuncayükseliyor ve diğer ucunda da batıyor. Yani Kurana göre Dünyamızda “Güneşin doğduğu ve battıuçlar mevcut. Dünyanın bu uclarına kadar giden olursa (Zülkarneyn gibi) Güneş’in doğduğu vebattığı noktaları görebiliyor, hatta Güneş’i “kara bir balçıkta” batarken izleyebiliyor. Bu ifadedenKuran ve islamın Dünya yı tepsi veya döşek gibi düz sandığı net olarak anlaşılmaktadır.Şems-6 “Yere ve onu yayıp döşeyene andolsun”Kuranda hiçbir yerde “Dünya yuvarlaktır” “Dünya Güneşin etrafında dönmektedir “diye de bircümle bulamazsınız. Yayıp döşedik cümlesi yazar. Dünya yuvarlaktır cümlesini yazmaz. Nedense!Kasas-2 "Bunlar apaçık kitabın ayetleridir"Enam-3 "Kitapta biz, hiçbir şeyi eksik bırakmadık..."Kuran'da herkes anlasın diye hiçbir şeyi eksik bırakılmadı ve apaçık kitabın ayetleridir diye yazar.Oysa mealciler pekçok ayeti içindeki akıl dışı ve bilim dışı şeyleri görmeyelim diye gerçekanlamından farklı meal ederler. Diğer yandan Müslüman insan dürüst ve ahlaklı olur şeklindehikayeler anlatıp, iyi ahlakın Müslümanlıktan kazanılan bir özellikmiş gibi bahsederler.Oysa enbaşta kendileri doğruluk ve dürüstlük gibi erdemleri kuranı meal ederken gözardıetmektedirler. Bir çok mealde kelimelere olduğundan farklı anlamlar vererek, kuranın çağdışı, akıldışı ve bilim dışı yönlerini gizlemekteler. Bu meal hilelerine dayanarak da dindarlar; Evrenle,gezegenlerle ve Dünyanın yuvarlaklığıyla ilgili içinde birşeyler bulabilirmiyiz diye meal hilelerininde yardımıyla çabalamaktadırlarNekadar meal numarası yapılırsa yapılsın Kuran'da ki düz Dünya ve dünya merkezli evrenanlayışı gizlenemez haldedir. Bu konuya ve “Meal numaraları ile Kuranda ki açıklar kapatılıyor”iddamıza birkaç örnekle açıklık getirelim;190


Gâşiye-20 "Yeryüzüne bakmıyorlar mı, nasıl yayılmıştır!" diyanet çevirisi böyledir.Gelin şimdi de Gâşiye suresi 20. ayetinin Arapcasına bakalım; “Ve ilel ardı keyfe sutıhat.” buradageçen “sutıhat” kelimesi “yayıp-döşedi” şeklinde çevrilmiş. Halbuki, kelimenin Türkçe tamkarşılığı ise “satıh yapılmış, düzleştirilmiş" şeklinde olmalıydı. Ayette bulunan kelimelerinTürkçe karşılıkları;1.ve ilâ el ardı: ve arza, yeryüzüne2.keyfe: nasıl3.sutıhat: satıh yapılmış, düzleştirilmişAyetin gerçek meali ise “Ve yeryüzüne, nasıl düzleştirilmiş (bakmıyorlar mı)?” olmalıydı. Nedenyirmi küsûr mealde ilgili kelime “yayıp-döşedi” diye meal edilir? Bakınız Nâziat 30 şöyle der.Nâziat-30 "Bundan sonra da yeryüzünü döşedi." Arapçası: “Vel arda ba’de zâlike dehâhâ.”1.ve el arda: ve arz, yeryüzü2.ba'de: sonra3.zâlike: bu4.dehâ-hâ: onu yayıp döşediGörüleceği üzere “Dehâ-ha” kelimesi “yayıp-döşemek” olarak çevriliyor. Yâni ilgili kelimeninilk/esas anlamı bu. Oysa Gaşiye suresi 20 ayette kullanılan “Sutıhat” kelimesi ise “Düzleştirmek”anlamına gelmektedir ve ayet meal edilirken düzleştirilmiş olarak kullanılması gerekirdi.Ey mealciler ve tefsirciler; madem samimi olarak inanıyorsunuz neden inandığınız ve tapındığınızTanrı Allah'ın “düzleştirdi” dediği yeri “yayıp döşedi” diye çeviri cambazlığı ile farklı anlamveriyorsunuz? Bu inandığınız Tanrının açık inkarı değilmidir? Tefsir farklılıklarına bakalım;Nâziât Suresi 30. Ayet Eski Tefsirleri:Taberi, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyor: “Kabe, dünya yaratılmadan iki bin seneönce su üzerinde dört direk üzerine kuruldu. Sonra yeryüzü kabenin altından yayıldı” [Hasen.Taberi (3/61, 24/208)]Katade dedi ki: “Bundan sonra da yeryüzünü yaydı” dehâhâ; yayıp sermek demektir. [Hasen.Taberi (24/210)]Nâziât Suresi 30. Ayet Yeni Tefsiri:Prof. Dr. Süleyman Ateş şöyle diyor: “Hasılı dahv döşemek, düzeltmek demek ise de sadecebasit bir döşemek ve düzeltmek değil, yuvarlak olarak düzeltmek, döşemek anlamını verir kibu ayetten Yeryüzünün yuvarlak yaratıldığı anlamı çıkar.” (Yüce Kuran’ın Çağdaş Tefsiri,Süleyman Ateş, cilt 10, sy 308)Bazı ilahiyatcılar tefsiler arasında ki bu farklılığı, “İslam ulemâsı, ortaçağın hâkim kültürünedeniyle, Dünya'nın düz olduğuna dâir, Kur'andan delil getirme çabası içindeydiler” şeklindeaçıklama çabasına girmektedir oysa ayetlerin gerçek anlamlarından farklı meal edilmesi geçmiştefsirlerin Kurana göre doğru olduğunu ortaya koymaktadır.191


Arapçada bir kelimenin dört beş farklı anlamından faydalanarak, teknolojik gelişmelere göreâyetlerin anlamları ile oynamak ve “Bak gördünüz mü, Kur'an bunu 1400 sene evvel bildirilmiş”şeklindeki 'Mûcize' üretmenin amacı nedir? Bu kendini ve çevreyi kandırmak değilmidir?Mâlûm Kur'an'ın yazıldığı dönem ortaçağdır ve o dönemde insanlar dünyayı düz olarak biliyorlardı.Eğer bu telâşınız bir 'açık kapama' ameliyesi ise, Kur'andaki hatâları kapatmaya çabalarken; mantıkolarak inandığın tanrıdan da şüpe ettiğini ortaya koymuş olmuyormusun? Eğer Tanrı Allaha samimiolarak inanmış olsaydın onun sözlerini değiştirme ihtiyacıda duymazdın.Kuran'da Dünyanın düz tasvir edildiği diğer ayetlere bakalımZariyat-47 “Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.”Zariyat-48 “Yeri de biz döşedik. Biz ne güzel döşeyiciyiz.”Kaf-7 “Yeryüzünü de yaydık ve orada sabit dağlar yerleştirdik. Orada her türden iç açıcı çiftbitkiler bitirdik.”Rad-3 “O, yeri yayıp döşeyen, orada dağlar, nehirler meydana getiren, orada her türlü meyveden(erkekli-dişili) iki eş yaratandır. O, geceyi gündüze bürüyor. Şüphesiz bunlarda, düşünen bir kavimiçin (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır.”Bu ayetlerde “yerin” döşendiği, yani bir döşek gibi serildiği, yayıldığı anlatılmaktadır. Ayetlereönyargısız bakanlar bu cümlelerden “Kuran'da Dünya’nın düz tarif edilmiş” sonucuna ulaşacaktır.Aynı anlayış diğer bazı ayetlerde de ifade edilmiştir.İlkel çağların Evren ve Dünya anlayışından başka Bir şey olmayan Kuran’daki anlatımlarda Dünyauçsuz bucaksız uzayda herhangi bir gök cismi değil, aksine evrenin merkezidir. Üstelik Dünya'nınüst tarafı “7 kat Göklerden” alttarafı da benzeri şekilde “7 kat Yerlerden” oluşan döşek gibi yayılıp,uzatılmış ve üstü döşenmiş düz bir yüzey olduğu sanılıyordu. Arabistan'da yaşayan 7.yy insanı içindünya “düz” görünür. Girintileri ve çıkıntıları olabilir, fakat uzatılmış ve yayılmış düz bir yüzeyolduğu düşünülürdü..Kuranda yaydık döşedik yazarak çünkü İslam ve kurana göre dünya yuvarlak olmadığı gibi tam düzde değildir. Bunun neden böyle düşünüldüğünü Taha 106-107 ayetleriyle açıklamak kolaydır.Taha-106 “Onların yerlerini dümdüz, boş bir alan hâlinde bırakacaktır.”Taha-107 “Orada hiçbir çukur, hiçbir tümsek göremeyeceksin.”Yukarıdaki ayetler kıyamet gününde yeryüzünün nasıl olacağını anlatır. Bu ayetlerde görüleceğiüzere Dağlar, Tümsekler ve çukurlar yok olacak ve Dünya dümdüz olacaktır. Görüldüğü gibiKuranda Dünya düz yazmasını engelleyen çukurlar ve tümseklerin olmasıdır. “Dünyayı döşek gibiyaydık” sözü Dünyanın şeklini ”düz” den daha iyi anlatabildiği için tercih edilmiştir. Çünkü döşektam dümdüz değil biraz pürüzlü yüzeye sahiptir. İnişleri, çıkışları vardır. Örneğin Dağlar yeri çadırgibi sabitlemek için çakılmış kazık görevi yapmaktadır.NEBE-6,7 “Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da birer kazık yapmadık mı?”Hicr-19 “Yeri uzatıp yaydık, orada sabit dağlar yerleştirdik ,yine orada miktarı ve ölçüsü belirlişeyler bitirdik.”192


Söylenmek istenen yatak gibi düz olan Dünyanın sabitlenmesi işlemidir. Kurana göre dağlarıngörevi yayılıp düzleştirilen döşeğin (yer yüzünün) dürülmesini önlemektir.Lokman-10 “O, gökleri görebildiğiniz bir direk olmaksızın yarattı, sizi sarsmasın diye yere de uludağlar koydu ve orada her çeşit canlıyı yaydı. Biz gökyüzünden su indirip, orada her faydalınebattan çift çift bitirdik.”Araplar, gezgin tüccar hayatı yaşadığından, halı, döşek gibi düz şeylerin sert hava koşullarındahareket edebileceğine dikkat etmişlerdir. Dolayısıyla bu cisimler, bir yere sabitlenmeli, saplanmalıki sarsılmasın ve dürülüp bozulmasın.Bilimsel gerçeklerse Kuran'ın söylediğinin tam tersidir. Biliyoruz ki, Dünya; zaten yayılmış haldekimaddenin kütle çekimi etkisi ile biraraya gelmesinden oluşmuştur. Yani aslında dünya "yayılmamış"tam aksine bir araya toplanmıştır. Dünyadan yani yeryüzünden bakıldığında heryer dümdüz bir tepsigibi görünecektir elbet. Dikkat ederseniz zaten bütün kutsal kitaplar yeryüzünden bakışla anlatılmış,dolayısıyla dünyada düzdür demişlerdir.Tekvir-1, 2 “Güneş, dürüldüğü zaman, Yıldızlar, bulanıp söndüğü zaman,”Dünyanın düz olarak düşünülmesini bir kenara bırakırsak Kuranda ve İslamda güneşin küreşeklinde olabileceği de düşünülememiştir. Defterini dürmek diye bir deyim vardır. Güneş küreolarak bilinse nasıl güneşin dürülmesinden söz edilebilir. Ancak düz yüzeyi olan nesnelerdürülebilir. Dürüm yapılabilir. Siz hiç Top’unu dürdüm dendiğini duydunuz mu? Yufka dürülür.Halı dürülür. Döşek dürülür. Top dürülemez. Gök kubbe dürülemez. Ancak düz yer dürülüp yayılıpdöşenebilir. Güneşin bile düz olduğunu düşünen İslam ve Kuranın Dünyayı yuvarlak olarakgörebilir mi?Suudi Arabistan’ın baş müftülerinden Şeyh Abdül Aziz Bin Baz'ın fetvası şöyle: “Kim dünyanınyuvarlak olduğunu iddia ederse küfür ve delalete düşmüş olur. Çünkü bu iddia hem Allah’ın, hemKuran’ın, hem Peygamber’in reddidir. Bunu iddia eden kişi tövbeye davet edilir. Ederse ne ala!Aksi takdirde kafir ve dinden dönmüş bir kişi olarak öldürülür. Eğer ileri sürdükleri gibi Dünyadönüyor olsaydı ülkeler, dağlar, ağaçlar, nehirler, denizler bir kararda kalmazdı. İnsanlar batıdakiülkelerin doğuya, doğudaki ülkelerin batıya kaydığını görürlerdi. Kıble’nin yeri değişir, insanlarkıbleyi tayin edemezlerdi” (Kaynak: “Dünya’nın Sakin Güneş’in Hareketli Olduğuna veGezegenlere Çıkmanın İmkansızlığına Dair Akli ve Hissi Deliller”adlı kitabı.1975)Müslüman halk ve İslamcılarda bundan farklı düşünmüyorlardı. Bunu yadırgamıyoruz yerçekimidenen kanunu bilmeyen her insan aynı şekilde düşünür. Yerçekimini bilmeyen insanlar. Dünyayuvarlak olursa Dünyanın alt tarafında olanlarının düşmeleri gerekir diye düşüneceklerdir. Böyledüşünülmesi gayet doğaldır. Bilimle uğraşmayan insanların düşüncesi bu şekildedir.Kuran'da yazan tüm bu ayetlerden çıkarılacak sonuç;Dünyanın düz bir şekilde yayıldığını, Gökyüzünün düz bir sayfa kağıdı gibi dürülebileceğini,Göklerin (veya evrenin) yükseltildiğini, Güneşin doğduğu ve battığı "belirli iki nokta" olduğunu veEn doğu vede en batı arasında kalan yerin “en büyük uzaklık” olduğunu anlatmaktadır. Bütün buanlatımlar küre şeklinde bir Dünyada ve günümüz astronomi bilminin ortaya koyduğu Evrengerçekleri ile açıklamak mümkün değildir. Bu ayetlerin mantıklı açıklaması ise Kuran'da Dünyamerkezli Evren ve düz Dünya modelinin anlatıldığıdır.193


BİLİM VE İSLAMİYET1-Bilimsel Kanıtlara Göre Evren, Dünya ve CanlılarBilim deneylerle doğruluğu ispatlanmış gözle görülür elle tutlur yada deney araçları ile doğrudanyada dolaylı olarak varlığı fiziksel olarak kanıtlanmış gerçeklere dayanır ve böyle ilerler. Bugunekadar ve muhtemelen sonsuzluğa kadar ne Tanrı nede melek cin gibi hayali varlıklar ispatlanmadıve ispatlanamaz. Bunlar bilimin anlayışına tersdir. Bugüne kadar bilim din sayesinde değil dinerağmen gelişmesine devam etmiştir ve edecektir. Evrenın buyuklüğüne bakan biri dinlerin saçmalıkolduğunu rahatlıkla anlayabilir.Evrenin yaşıEvrenin çapı (bilinen)Dünyanın yaşıİlk canlılarİlk gelişmiş canlılarİlk ilkel insanİlk modern insanİlk semiavi din: 13.7 milyar yıl: 94 milyar ışık yılı: 4.5 milyar yıl: 3.8 milyar yıl: 600 milyon yıl: 3.2 milyon yıl: 200 bin yıl: 3.250 yılGördüğünüz gibi İnsanlık tarihinin ancak 0,001 süresince dinler mevcut. Bu süreden öncesidönemlerde ise insanlar tam anlamıyla doğanın bir parçası. Dinler ancak insan bilincinin gelişimisonucunda oluşmaya başlamış ve yazının icadından sonrada günümüzde inanılan dinlerşekillenmeye başlamıştır. Dinlerin gerçek dışı olduğunu sanırım bundan daha net hiçbirşeyanlatamaz.Tanrı varsa bile neden insanlarla iletişime geçsin? Üstelik tanrının ne varlığı neden yokluğuispatlanamaz. Tanrı kavramı ile ilgili bir arkadaşımız bir paradoks yazmıştı; Tanrı varsa ve herşeyegücü yetiyorsa kendinden daha güçlü bir tanrı yaratamaz mı? Tanrı varsa ve sonsuz gücü varsasonsuz başka varlıklar da yaratabilir.Böyle iç çelişkiler taşıyan bir kavram olamaz bunun çıkışı belkide evren tanrıdır. Çünkü evreniçinden yeni evrenler oluşabilir ki bilim çoklu evrenler kavramını ortaya atmaktadır. O zamanyaratıcı evrense bilinçsiz olmuş olur ve insanlarla iletişime geçemez. Bilinçsiz bir güce zaten Tanrıdenemez. Yada tanrı diye bişey yok ki diyerek kestirip atmak gerekir bence mantıklı olanda bu.Olmayan bişey iletişime geçebilir mi?Tanrı varsa bilinmeye ihtiyaç duyar mı?Tanrı bilinmeyede ve imtahan etmeyede ihtiyaç duymaması gerekir. Tanrı neden insan tarafındanbilinmek istesin? Evrenden bağımsız zaman ve mekana ihtiyaç duymayan bir güç, neden insanıimtahan etme ihtiyacı duysun?Sorduğu sorulara verilecek cevapları bilen bir tanrı neden sonucunu bildiği bir sınava insanlarısoksun ve sonucunu önceden bildiği kader yoluyla sonucunu kendi tayin ettiği bu sınavın sonundabaşarılı veya başarısız olmaya göre insanlara mükafat veya cezalar versin? Eğer Tanrı varsa buzamandan ve mekandan münezzehse aynı şekilde insan algısından ve mükemmelliği de bilinipbilinmemesinden bağımsız olmalıdır. Böyle bir gücün mükemmeliyetini tamamlamak içinbilinmeye ve sonuç olarak ta sınavlara ihtiyacı olamaz.194


Bu mantıkla Böyle bir tanrının aracıya yani peygambere dolayısıyla insanlarla irtibat kurmasına deihtiyacı olamaz.Aslında bilinmek isteyen bir tanrının günümüzde kutsal kabul edilen bu üç kitabı (Tevrat, İncil veKuran) göndermeyeceğide açıktır. Eğer bir kimse aklını özgür bırakır ve anlayarak Kuran okursanekadar çağdışı hükümler içerdiğini, dedikoduya, işgale, yağmaya ve aklınıza gelebilecek akıl vebilim dışı her konuya yer verdiğini rahatlıkla görebilir. Diğer ikiside aynı durumdadır.Dinde Manevi Huzurun KaynağıDinler özellikle insanların bunalımlı dönemlerinde zihninde çözemediği sorunları havale ettiği biradresdir. Manevi huzur denir ama aslında gerçeklerden kaçmaktan başkaca bişey değildir, Gerçeklerkarşısında güçsüz kalan zihin kendine bir hayal dünyası yaratır, Bu iş için en uygun adresde biryığıngerçek dışı hayali olay ve varlıkla dolu dini öğretilerdir. Buna çare veya tedavi denemez sadecehastalığın başka bir hastalığa dönüşmesinden başka birşey değildir.Ölüm Nedir?bilincin yok olması (bizi biz yapan herşey düşüncelerimiz karakterimiz anılarımız bunlarbeynimizde biyolojik yöntemlerle depolanan bilgidir) ki insanların ruh diye tanımladığıda bu olsagerek.bedeninde biyolojik ve kimyasal dönüşüme uğraması (örneğin bedenin yakılması kimyasaldönüşüm ve bedenin çürümesi biyolojik dönüşüm)Bu mantık çerçevesinde zaten ölümden sonra hayat veya ölümsüzlük diye bişey yoktur.(ölümsüzlük eğer yaşlanmayı durduracak bilimsel gelişmeler olursa belki mümkün olabilir amaölümden sonra hayat yoktur.)Bütün dinler Tarih bilimine göre zaten gerçek dışıdır. Hıristiyanlık kutsal kitabı Hz.İsa öldükten 100yıl sonra yazıya dökülmüş, 300 yıl sonra da belli kurallara bağlanmış bir dindir. Üstelik Hz.İsa'nınhayatı Mısır tanrısı Horus'un hayatından kopyalanmıştır. Özetle Hırsitiyanlığın peygamberininyaşayıp yaşamadığını bile belli değildir. Musevilikte aynı durumda; Tevrata göre sözde Musa M.Ö.1250'lerde yaşamış. Oysa Tevrat bu tarihten 700 sene sonra kaleme alınmıştır. Gelelim İslamiyeteHz.Muhammedse bu peygamberler içinde yaşadığı kesin olarak bilinen tek kişi ve içlerinde enkurnaz olanı. Ben ilk dini geri getirdim diyerek işi sağlama almış ama ne hayatı peygamberlereyakışır, nede kitabı kutsal kitaplığa. Özetle günümüzde semavi din olarak sunulan Musevilik,Hıristiyanlık ve Müslümanlık bir birinden beter tarihi geçmişi olan üçtane uydurma dindir.2-Belli Başlı Bilim Dışı AyetlerKur’an’daki en önemli çelişki ve yanlışlar, bilimdışı ayetlerdir. 14 yüzyıl önce yazılmış bir kitaptabu tür hataların olması gayet doğaldır. Ancak bir kitabın Allah tarafından gönderildiği iddiaedildiğinde, içindeki bilimsel çelişkiler normal karşılanamaz. Böyle bir iddiaya karşın bilimselkonularda tüm yazılanların doğru olması gerekir. Aşağıda örneklerini sunacağımız ayetler, odönemin toplumlarında yeterince bilinmediği için tepki görmeyen, ancak günümüz bilimdünyasında kabul edilemeyecek derecede akıldışı, bilimdışı iddialar içermektedir. Belli başlı bilimdışı ayetleri görelim.195


A-Canlıların özelliklerinin bilinmemesinden doğan bilimsel yanlışlar:1-Spermin testislerde üretildiğinin bilinmemesi:Tıp biliminde dişi üreme hücresi olan “oocyte” nin yumurtalıkta, erkek üreme hücresi olan“sperm”in ise testiste üretildiği bilinmektedir. Ancak Tarık suresinde şöyle yazar:Tarık 5-8 "İnsan neyden yaratıldığına bir baksın. Bel kemiği ile kaburgalar arasından gelip atılanbir sudan yaratıldı. Şüphesiz (Allah), onu yeniden döndürmeye kudretlidir."Bilime ters olan bu ayetin ikna edici bir izahı yoktur. Buna rağmen kimi İslamcılar, bel kemiği ilekaburgalar arasından çıkanın sperm değil, insan olduğunu iddia eder. Kimi İslamcılar, bu ayetitestislerin başlangıçta yukarıda olmasıyla izah etmeye çalışır. Kimileri ise sperm ve oocyte ilekemik iliği arasında bağlantı kurmaya çabalar. Ama hiçbiri ayetin bilime uygunluğunu ortayakoyamamıştır.2- Kalbin beyin fonksiyonlarına sahip bilinmesi:Kur’an’da insan beyninden hiç söz edilmemiştir, çünkü bilinmez. Halbuki beyin, insanı insan yapanorgandır. Beyin bilinmediği için duygular, düşünceler kalbin fonksiyonları olarak belirtilmiştir.Örneğin Bakara suresi 97. ayetinde; Cebrail’in Kur’an’ı peygamberin kalbine indirdiği yazılmıştır.Bilim ise, bilgilerin ve hafızanın beyinde saklandığı kanıtlamıştır.Yine Bakara suresi 260. ayetinde İbrahim’in kalbinin tatmin olması için Allah’tan ölüleri nasıldirilttiğini göstermesini istediği yazılıdır. Halbuki tatmin olan, ikna olan kalp değil, beyindir.Birçok ayette de kalbin mühürlenmesinden söz edilir.Şura-24 "Yoksa onlar, senin hakkında: “Allah’a karşı yalan uydurdu” mu diyorlar? Eğer Allahdilerse senin de kalbini mühürler. (…)"Tegabun-11 "Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet başa gelmez. Kim Allah’a inanırsa, Allahonun kalbine hidayet verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir."Hidayet verilecek olsa, verileceği organ kalp değil, beyin olmalıdır. İslamcılar bunu, bugün desevginin, merhametin kalple ifade edilmesiyle açıklar. Tersine bu ifade şekli, dini inançlardankaynaklanarak oluşmuştur.Bazı İslamcılar ise kalbin de beyinsel fonksiyonlara sahip olduğunu iddia eder. Bu iddianın hiçbirbilimsel yanı yoktur. Kalp, sadece kan pompalayan bir organdır ve beyin işlevlerinin hiçbirine sahipdeğildir. Bu yanlış, müteşabihlikle de izah edilemez. Kalple ilgili birkaç ayetin müteşabihliği olsada, Kur’an’ın tamamında ve onlarca ayette bu şekilde geçmesi, böyle bilindiğinin göstergesidir.3-Her canlının çift yaratıldığının sanılması:Zariyat-49 "Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık."Her canlı çift değildir. Bakteriler, tüm canlılardan kat kat fazla sayıda ve etkinliğe sahip varlıklardır.Eşleri olmayıp bölünerek çoğalırlar. Ama görülüyor ki Kur’an’ın yazarı, ya bakterileri, virüsleribilmiyor ya da onları canlıdan saymıyor.196


4-İnsanlar için sadece 8 çift hayvan yaratıldığının idda edilmesi:Zümer-6 "Sizi bir tek nefisten yaratmış, sonra ondan eşini var etmiştir; sizin için hayvanlardansekiz çift meydana getirmiştir. (…)"İnsanların faydalandığı hayvan sayısı sekizden çok daha fazladır. Bazı İslamcılar, ayetin çiftlikhayvanlarını kastettiğini öne sürerse de 8 çift hayvan yine çok azdır. Enam suresinde bu 8 çifthayvanın hangileri olduğu da belirtilir:Enam-143 "Sekiz çift yarattı: Bir çift koyun, bir çift keçi. (…)"Enam-144 "Deveden bir çift sığırdan da. (…)"İnsanlar bu sayılan hayvanların dışında at, eşek, tavuk, ördek, hindi, tavşan, balık, lama, kanguru,geyik, fil ve daha birçok hayvandan yararlanırken sadece 4 çeşit hayvan sayılması ve 8 çift olarakifade edilmesi ilginçtir.5-Tatlı suda inci ve mercan yetiştiği:Rahman suresi 19-22 ayetleri ile Furkan suresi 53. ayetinde geçen iki denizin birbirine salındığıkarıştırıldığıama aralarında bir engel olduğunu yazan ayetlerde denizlerden birinin suyununiçilebilen tatlı su olduğu, diğerinin acı ve tuzlu su olduğu yazılıdır. Rahman-22′de her ikisinde deinci ve mercan yetiştirildiğini yazar. Halbuki tatlı suda inci ve mercan yetişmez. Suni olarak inciyetiştirilse bile mercan hiç yetişmez. Ayrıca mucize uydurmacıları, ayetteki iki denizinkarışmamasını mucize diye sunmaya çabalarlar. Ki denizlerin karışmamasıda gerçek dışıdır.6- Ortadoğu dışında yaşayan canlılardan hiç bahsedilmemesi:Kur’an’da adı geçen bütün bitki, hayvan ve diğer doğa varlıkları Ortadoğu’ya özgüdür. Diğerbölgelere ait olan canlı-cansız varlıklardan söz edilmez. Örneğin çölden bahsedilir ama gölden,ormandan bahsedilmez. Kar, buz, dolu, sis gibi bölgede görülmeyen doğa olayları Kur’an’dageçmez. Portakal, mandalina, karpuz, kavun, ceviz, fındık, patates gibi bölge dışı bitkiselürünlerden, kanguru, lama, pelikan, fok gibi bölge dışı hayvanlardan bahsedilmez.B-Dünyanın ve Evrenin bilinmemesinden doğan çelişkiler:1- Güneşin kara bir balçığa batması:Eski toplumlar, dünyanın da güneş, ay ve yıldızlar gibi bir gök cismi olduğunu bilmezlerdi.Yere göre güneşin hareket ettiğini sanır, doğuda bir yerden doğup batıda bir yerde battığınıdüşünürlerdi. Bazı filozoflar, asıl dönenin güneş değil dünya olduğunu keşfetmiş olsalar da,insanların çoğu bu bilgiden habersizdi. Kur’an’da anlatılan Zülkarneyn hikayesine bakalımKehf-86 "Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, kara bir balçıkta batıyor buldu.(…)"Dünyayı göğün altında uçsuz bucaksız bir yer olarak gören ve göz yanılmasından dolayı güneşindünyanın batısında bir çamur gözesine battığını sanan bir yanlış bilgiye sahip olunduğuanlaşılmaktadır. Bu ayet, İslamcılar tarafından güneşin sanki okyanusta batıyormuş gibi görünmesiolarak açıklanmaya çalışılır. Öyle olsa, ayette “sanki” sözcüğü olurdu ama yoktur ve bazı mealcilerbu kelimeyi parantez içinde ayete ekler.197


2- Dünyanın tüm evrenden daha uzun zamanda ve daha önce yaratılmasıEvrende milyarlarca galaksi olduğu ve her galaksinin milyarlarca güneş sistemine sahip olduğu vedolayısıyla dünyamız gibi sayısız gezegenin olduğu artık biliniyor. Bu bilgilerden yoksun olan eskitoplumların yaratılış mitlerinde ise sadece yer-gök geçiyor. Altta uçsuz bucaksız bir yer ve üstte gökkubbe. Füssilet suresinde de yer ve göğün yaratılışı bu bakış açısıyla anlatılıyor. Bu konu dahaönce ayrıntılı anlatıldığı için burada tekrar etmiyorum.Özetle Ayetlerde dünyanın dört günde ama 7 göğün yani evrenin iki günde yaratıldığı öne sürülüyor.Evrenle kıyaslandığında; okyanusta bir çakıl tanesi gibi olan dünyanın yaratılışının hem evrendenönce, hem de evrenin iki misli zamanda yaratıldığı iddiası bilimsel olabilir mi?3- Yıldızların göktaşları ile karıştırılmasıMülk-5 "Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlaraatış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık."Kandille kastedilen yıldız. Ama yıldızın ne olduğu bilinmiyor. Boyutları çok küçük sanılıyor.Günümüzde bile göktaşları düşerken yıldız kaydı denir. Bu ayetten anlaşıldığı gibi düşen gök taşlarıile yıldızlar karıştırılmış. Güneş ile yıldızlar farklı düşünülüyor.4- Göğün yere düşmemesi için tutulduğu:Hacc-65 "Görmedin mi ki, Allah bütün yerdekileri sizin hizmetinize sundu. Ve emriyle denizdeseyredip giden gemileri de. Göğü de izni olmaksızın yere düşmekten o tutuyor. Gerçekten Allahinsanlara çok şefkatli, çok merhametlidir."Göğün tutulmadığı takdirde dünya üzerine düşeceğini hangi bilim adamı söyleyebilir?Milyarlarca galaksi, katrilyonlarca yıldız ve gezegenlerin dünyaya düşebileceği düşünülebilir mi?Ama dünya gökte bir cisim değil de, gök dünyanın üstünde sanılırsa; göktekilerin yere düşeceğizannına kapılınılabilir ki Kur’an’ın yazarı da bu yanılgıya düşmüştür.5- Cennetin genişliği göklerle yer kadar mı?Al-i İmran-133 "Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için)yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır."Yer’den kastedilen dünya gezegeni olduğuna göre; dünya da, uzayda diğer gök cisimlerinden biriolduğuna göre; “gök ile yer kadar” demek saçma bir ifadedir. Bu da, önceki örneklerde olduğu gibigöğün dünya üzerinde bir kubbe olarak algılanmasından kaynaklanmaktadır.6- Ayın bir nur, bir ışık kaynağı olduğu:Yunus-5 "O’dur ki Güneş’i bir ışık yaptı. Ay’ı da bir nûr kılıp, ona birtakım konaklar tayin etti kiyılların sayısını ve vakitlerin hesabını bilesiniz."Ay’ın bir nur olmadığı sadece geceleri güneşten aldığı ışığı yansıttığı biliniyor. Kuran yazarlarınınayın ışık kaynağı olmadığını bilmediği için gündüz ay’ı göremeyen ve gece aydınlık verdiğinigörenler onun verdiği ışığı nur sanıkları anlaşılıyor.198


C-Matematiğin bilinmemesinden doğan hata:Kurandaki usullere göre miras dağıtımları üç farklı sonuç vermektedir, Mirascıların miras haklarınagöre değişen bu sonuçlara göre sırayla1 Miras Artar2 Miras Eşit dağıtılır3 Miras eksik gelirKurandaki Matematik hatası budur. Sözde allah kelamı olan bir kitapta her durumda mirasın eşitve hakkaniyetli dağıtılmasını sağlayıcı hükümler beklenir.En basitinden kuran ayetinde namazın nasıl kılınacağını tarif etmeyip namazı kılın diyerek ayrıntıyıümmetine bıraktıysa tekbir kelimeyle mirası eşit dağıtın diyerek daha adil hükümler içerebilirdi.Oran hatalarını giderebilmek için avliye ve reddiye yöntemine başvurulur. İlköğretim seviyesindekibir oran hesabında hata yapılmış olması, Kuran’ın insan ürünü olduğunun en önemli kanıtıdır.D- Doğaüstü inançlardan doğan çelişkilerİlk insanın çamurdan yaratılması, Ayın yarılması, Bedir savaşında melek ordusunun Müslümanlaradestek olması, Kayalıktan deve çıkarılarak Salih peygambere mucize verilmesi, Firavuna karşıMusa’ya verilen mucizeler, suların kan olması, tüm ilk doğan erkek çocukların ölümü, kurbağa,çekirge istilası ve Kızıldeniz’in yarılması, Meryem’in cinsel ilişkiye girmeden İsa’yı doğurması,İsa’nın bebekken konuşması, ölüleri diriltmesi, Fil vakasında kuşların attıkları taşlarla orduyu helaketmesi, Süleyman’ın kuşlara, cinlere hükmetmesi, ayakta öldüğünde asasını kurt yiyip de düşenekadar öldüğünün anlaşılmaması, Nuh tufanında tüm hayvanlardan birer çiftin gemiye toplanmasıgibi Kur’an’da bilimsel yasalara ters, doğaüstü, insanüstü mucize iddialarına bolca rastlanır.SonuçEvrensel olduğu öne sürülen bir kitapta yer alan tek bir bilimsel hata dahi, o kitabın evrenselolamayacağının kanıtıdır. Kaldı ki Kur’an’da onlarca bilimdışı ayet mevcuttur. 1400 yıl öncesine aitbir kitapta yazılmış olanların, her çağda ve her yerde geçerli olduğuna inanmak yanlış olduğu kadartehlikelidir de aynı zamanda. Böyle bir inanç, o kitabın çağdışı hükümlerini egemen kılmak ister.Böyle bir inanç, bu kitabı tüm kitaplardan üstün görür ve bilimi, bilimsel teorileri geri plana atar.Çağdaş yönetimler, uygar yasalar yerine 14 yüzyıl öncesine ait ilkel kanunları uygulatmak ister.Nitekim Islâm’ın ortaya çıktığı tarihten günümüze gelinceye kadar, hiçbir ülkede ve hiçbir dönemdedemokratik doğrultuda bir gelişme görülmemiştir. Kur’ân’a dayalı olarak ne laik ve demokratik birsosyal düzen kurma, ne de toplumsal kalkınma mümkündür. Çünkü Kur’ân, teokratik sistemlerdışına çıkılmasına ve akılcılığa olanak tanımadığı gibi, ekonomik olarak da gelişmeye yönelikgirişimlere fırsat vermez.Günümüz dünyasında İslam ülkelerinin durumu bunun kanıtıdır. Gelişmiş, kalkınmış ülkeler içindetek bir İslam ülkesi yoktur. Üstelik tümü, demokratik yönetimlerden yoksundur. Hala kadına oyhakkı verilmeyen, kadının çalışmasına, araba kullanmasına izin verilmeyen ülkeler mevcuttur.Dünyada köleliğin bile en son Suudi Arabistan’da kaldırılmış olması da bir tesadüf değildir.199


3-Deniz Sulari Karismaz mı?Kuran’daki Rahman ve Furkan surelerinde iki denizin birbirine “kavuştuğu” ama “karışmadığı”nadair bir olay, Tanrı’nın gücünün delili olarak gösterilir Söz konusu ayetleri bir kaç değişik meal ileaktaralım:Rahman-19 (Suları acı ve tatlı olan) iki denizi salıvermiştir; birbirine kavuşuyorlar 20 (Fakat)aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmıyorlar.Rahman-21 O halde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?Rahman-22 O denizlerin her ikisinden de inci ve mercan çıkar.Rahman-23 O halde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?Furkan-53 “O, birinin suyu lezzetli ve tatlı, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıveriparalarına da görünmez bir perde ve karışmalarını önleyici bir engel koyandır”Yani elimizdeki bilgiler nedir?1-Birinin suyu tatlı, diğeri tuzlu iki adet su gövdesi var Tatlı olan içilebilir bir su (susuzluğu gidericive ferahlatıcı tanımı yapılıyor)2-Bu iki su birbiriyle karşılaşıyor ama aralarındaki bir perde yüzünden karışmıyorlar3-Bu iki suda da mercan ve inciler bulunmaktadırBu bilgilere ek olarak, bazı mucizeci sitelerde “yüzey gerilimi yüzünden iki su kütlesininkarışmadıkları” veya bunu fark eden Jacques Cousteau’nun İslam’ı kabul ettiği gibi detaylar verilirHatta bunu Cebelitarık boğazındaki Atlantik Okyanusu ve Akdeniz’in sularının karışmadığınıfarkettikten sonra yaptığı söylenir.Deniz suları gerçekten karışmaz mı?Deniz suları ve genel olarak farklı yoğunlukta sular kesinlikle Karışır Karışmaması gibi bir şey sözkonusu değildir. Okullarda anlatılan fen derslerinde farklı sıcaklık ve yoğunluklara sahip (aynıtürden) sıvıların karışmasının geciktiğinden bahsedilir Denizlerde de aynı durum söz konusudurGenel olarak daha tuzlu ve soğuk su derinlere çökerken daha sıcak ve tuzsuz su yüzeye yaklaşırDikkat edilmesi gereken nokta, bu su gövdelerinin birbiriyle etkileşimidir Bu su kütlelerininarasında “perde” benzeri bir sınırlandırma yoktur Bunun yerine iki su kütlesi arasında gradyan yaniaşama aşama bir geçiş vardır.Eğer iki su kütlesi yeterince uzun süre aynı ortamda kalırsa tamamen homojenleşene kadarkarışmaya devam Eğer okyanusta olduğu gibi akıntılar ayrı sıcaklıktaki ve tuzluluktaki sukütlelerini hareket ettirirse aradaki gradyan (suların karışmaya başladığı) bölge kalacak ve temasnoktasına uzak olan sular karışamadan akmaya devam edeceklerdir Fakat bu iki su kütlesi arasındaaşılamayacak olan bir perde olmasından değil, farklı sıcaklık ve yoğunluktaki suların karışmasınınhomojen kütlelere göre daha geç olmasındandır.Rahman suresindeki iki deniz (tuzlu su gövdeleri) in görünmeyen bir perdeyle karışmaması, ancakyeni karşılaşmış su gövdeleri için geçerlidir Bu gövdelerin de arasında bir perde yoktur, Aksine birbiriyle etkileşime giren ve homojenleşmeye başlamış bir ara kütle vardır. Bu kütle bir perde değil,karşılaşan iki suyun karışımı olan bir “ara form”dur.200


Eğer denizlerin birbirine karışmadığını iddia ediyorsanız denizler arası akıntıları da inkarediyorsunuz demektir. Ama denizler arası akıntılar bilinen bir gerçektir. Denizler arasındakiakıntıların (yani karışmalarının) başlıca nedenleri aşağıdadır.1-Gelgitler,2-Denizler arasındaki yükseklik farkı (yağışlar, buharlaşma ve akarsular nedeniyle),3-Denizler arasındaki sıcaklık farkı,4-Denizler arasındaki tuzluluk farkı,5-Rüzgar,Denizlerdeki tuz sürekli difüzyon halinde olmasına ve sürekli dalga ve akıntılarla karışmasınarağmen neden tuzluluk oranlarında ufak da olsa fark vardır? Çünkü denizlere sürekli bir sugirdisi ve çıktısı vardır. Örneğin Karadeniz.. Akarsuların bolluğu, yağışın fazla ve buharlaşmanın azolması nedeniyle tuzluluk düşüktür. Ancak Kızıldeniz’e baktığımızda akarsuların azlığı, yağışlarınçok düşük olması ve buharlaşmanın çok fazla olması nedeniyle tuzluluk diğer denizlere göreyüksektir. Eğer denizler karışmasaydı Kızıldeniz’in kuruyup bitmesi gerekirdi. Tuzluluğuetkileyen etmenler şunlardır:1-Akarsular,2-Buharlaşma,3-Yağışlar,4-Eriyen Buzullar,5-Denizler arası akıntılar,İşte denizlerin tuzluluğu bu yukarıda sayılan etmenler ve tuzun difüzyonu etkisiyle belli birtuzluluk oranında dengelenir. Bu, o denizin ortalama tuzluluk oranıdır.Furkan suresinde ki ayette bahsi geçen biri tatlı ve tuzlu su kütlelerine gelecek olursak, burada dabir karışmama söz konusu değildir ve bunun kanıtı da nehirlerin denize döküldüğü yerlerdirDenizlere dökülen tatlı su, deniz suyuyla karışır ve homojenleşir Denizlerde tuzlu suyla karışmamışserseri mayın gibi dolaşan tatlı su gövdeleri yoktur Bu sular, homojenleşir ve karışırlar Aralarındabir perde yoktur.Denizlerin birbirine karışmadığını iddia etmek fizik, kimya, coğrafya bilimlerine tecavüz anlamınagelir. Birbirine karışmayan komşu denizler yoktur. Ancak yukardaki sebeplerden bu karışım bazıbölgelerde daha yavaş ve daha düşük oranda gerçekleşmektedir. Fakat karışmama, ”görünmezduvarla birbirinden ayrı durma” gibi olgular kesinlikle söz konusu değildir.Cebelitarık karışmıyor mu yani?Mucize iddiacılarının ”denizlerin karışmaması” konusunda verdikleri meşhur örneklerden biri deAkdeniz ile Atlas Okyanusu’nu birleştiren 60 km uzunluğundaki Cebelitarık Boğazıdır. OysaCebelitarık boğazı’nda da aynı durum sözkonusudur.“Boğazda önemli bir su değişimi gerçekleşir. Doğu rüzgarlarınca engellenmez ise boğazınmerkezinden doğuya doğru iki kol halinde bir yüzey akıntısı akar. Bu yüzey akıntısı su yüzeyindenyaklaşık 100 m. aşağıda batıya doğru akan daha yoğun, soğuk ve tuzlu bir akıntının üstünde yeralır. Böylelikle boğaz Akdeniz’ in giderek küçülen bir tuz gölüne dönüşmesini önler.”(Ana Britannica Ansiklopedisi’ Cilt 3, sayfa 426)201


Anlaşıldığı üzere yüzeyde bir akıntı olduğu gibi derin kısımlarda da ters yönde bir akıntı vardır.Ayrıca Akdeniz eğer Atlas Okyanusu’ nun bu suları ile beslenmeseydi sıcaktan buharlaşacak ve birtuz gölüne dönüşecekti.Kaptan Coustea’nun Müslüman olduğu yalanıKonuyla ilgili olarak uydurulan bir diğer iddia da Kaptan Cousteau’nun Cebelitarık’ta gördüğü bubulgu üzerine Müslüman olduğudur. Fakat bu iddiayı destekleyecek hiçbir kanıt ya da herhangi birişaret olmadığı gibi aksine 1991′de Cousteau vakfı tarafından kesin olarak yalanlanmıştır.Sayın Charles TUCKER11A Chemin de Pennachy 69230 ST GENIS LAVAL FC/DC Paris, Kasım 2, 1991Sayın ilgili, Mektubunuzu aldık ve etkinliklerimizle ilgilendiğiniz için teşekkür ederiz. SaygıdeğerCousteau, Müslüman olmamıştır ve bu söylentinin aslı yoktur. Yüksek Saygılarımla..Didier CERCEAUchargé de mission (Kurum Sorumlusu/Yetkilisi)Peki Ayetler'de neden böyle bir yorum yapılmış olabilir?Hem de iki kere? Aslında su kütlelerinin ayrıymış gibi görünmesi hadisesi gözlemlenebilir birolaydır Nehirlerin denize döküldüğü yerlerde nehir suyunun denizin içine doğru uzandığıgözlemlenebilir. Eğer surelerin devamlarına bakarsak, sureler gözlemlenebilir olayları göstererekonların hepsinin Allah’ın işi olduğunu söylemektedir. Suların karışmaması hadisesi de bu yüzdenanormal ya da dönemin insanlarına anlamsız gelmiş bir bilgi değildir, deniz görmüş her 7yyArabının bildiği bir şey bile olabilir. Yoğunlukla ilgili bilgilerin MÖ 2.yy’da yaşamış olanArşimed’e kadar uzandığını hatırlatmakta fayda var.Eee yüzey gerilimi diyorduk?Su kütlelerinin farklı yoğunluktaki bir başka gövdeyle (gaz, katı, başka bir sıvı) temas ettikleriyerde oluşan bir tür rezistanstır Suda yürüyen sinekler suyun yüzeyinde oluşan gerilimden Suyuniçine atılan zeytinyağı da benzer bir gerilimden faydalanır ve karışmaz Ancak burada dikkatedilmesi gereken şey, karşılaşan iki kütle arasındaki moleküler farklardır Yağ ve suyu karıştırmakçok zordur, ancak buradaki belirleyici etki yüzey gerilimi değil, moleküler farklardır Yoğunluk vesıcaklıkları farklı iki su arasında bu türden bir moleküler fark olmadığı için yüzey gerilimi buradaönemli bir belirleyici değildirSonuç olarak1-Muhammed zamanından çok önce, tuzlu ve tatlı suların karışmakta geciktikleri biliniyordu Busuların hiç karışmadıklarını söylediği için Kuran’da mucize değil hata bulunmaktadır.2-Deniz suları ve tatlı sularının karışmasını tamamen ve kesin olarak engelleyen bir perde yokturYüzey gerilimi burada belirleyici değildir.3-Eğer Rahman ve Furkan surelerinde bahsedilen olay aynı olay ise Kuran tatlı sularda mercanyaşadığını iddia ederek bilimsel bir hata daha yapmaktadır202


4-Sözde İslam AlimleriBilindiği gibi günümüzde islam dünyası islamın bilime geçmişte büyük katkısından bahsederekövünürler. Oysa bilimin ve bilim insanlarının ırkı, dini ve dili olmaz, bilim insanları tüm insanlığamal olmuşlardır. Nasıl ki Hıristiyan bilim adamı veya Musevi bilim adamı denmiyorsa, Müslümanbilim adamı veya İslam Alimi de denemez. Tabi bu geçmişte yaşamış bilim insanları ile övünmeksebepsiz değildir. İslam Dünyasında ki geri kalmışlık ve batının başta bilim olmak üzere hemenhemen her konuda ki muazzam üstünlüğü Müslümanların genelinde eziklik yaratmıştır. Bununsonucu Müslümanlar geçmişte İslam ülkelerinde yaşamış ve bilim tarihine adını altın harflerleyazdırmış bilim insanları ve bunların başarıları ile övünerek bu eziklikten kurtulmaya çalışırlar. Bubaşarılardan İslama pay çıkarmak ve böylece biraz olsun bu eziklikten kurtulmak çabası herMüslümanda vardır. Peki gerçekten bu insanların başarılarında İslamın bir payı var mıdır?Geçmişte İslam Dünyasında büyük bilimsel başarılara imza atılmıştır. Bu rededilemez bir gerçektir.Özellikle tıp ve matematik konularında İslam dünyasında yetişmiş bilim insanlarının modern bilimebüyük katkıları olmuştur. Bu başarıların başlıca nedeni geçmiş çağlarda Sümer, Mısır, Yunan veRoma medeniyetlerinde ki bilimsel gelişmelerin sahiplenilmesidir. İslam Dünyasında yaşamış biliminsanlarının başarısında asıl pay sahibi İslami öğreti değil, eski Yunan felsefesi, bilimi ve bunlarıbenimseyen yöneticiler ve bilim insanlardır. Buna eniyi örnek İbni Sina ve onun felsefi görüşleridir.Bu büyük Bilim adamının İslam Alimi olmasını boşverin kendi yazdığı eserlerinde ortaya koyduğudüşüncelerini baz alacak olursak Müslüman olarak öldüğü bile şüpelidir.İbni Sina (980-1037)Otobiyografisinde "Ölümden sonraki yaşam" hakkında görüşlerini şu şekilde dile getirmiştir;"Ölümden sonraki yaşam, dinlerden öğrenilen bir kavramdır. Ölümden sonraki yaşamıngerçekliliğini kanıtlamak için dini dogmalara inanmak ve peygamber sözlerini kabul etmekmümkün değildir." (Ibn-i Sina ve Teoloji" by Arthur J Arberry)Ebu Ali el-Hüseyin İbn Abdullah İbni Sina. Aristo felsefesini benimseyen İbni Sina, İslâmideğerlere farklı yorumlamasına rağmen, şartların zorlaması nedeniyle müslüman görünmeye özengöstermiştir. İslâmi değerlere farklı yorumlamasına örneği verecek olursak: Dünyanın ezeliolduğunu, yoktan yaratmanın imkansız suretiyle meydana geldiğini dile getirmiştir. Bu görüşe göreİbni Sina bir “Vahdet-i Vücut’çudur”. Ayrıca eserlerinde Allah’ın cüzleri bilemiyeceğini,cehennem azabının devamlı olmadığını, cismani dirilişin olmadığını, alemin amaçsız olduğunu vePeygamber sözlerinin gerçek değil sembolik olduğunu söylemiştir. (Farabi 1/54, Prof. Dr. CavitSunar, Islam`da Felsefe ve Farabi, 2 cilt, AÜIF Yy.1972)Ibn Sina yazdığı “Risalet-ül Adhaviye“ ismli kitapta cismani dirilişi açıkca reddeder. Ona görebedenin dirilmesi peygamberin zihninde doğan hayali bir mit'ten başka birşey değildir. Opeygamberin bu mit`le kitleleri kontrol altında tutmaya çalıştığını söylemiştir. [Islam Felsefesi,105, İslam 149, Prof.Dr.Fazlur Rahman , İslam, Çev: Doç. Dr. Mehmet Dağ-Doç.Dr. MehmetAydın, Selcuk Yy. 1981, Teymiye 2/19, Şeyhülislam ibni Teymiye, Ibn Teymiye Külliyatı, 5 cilt,Çev: Kurul, Tevhid Yy.]Ona göre akla uyğun yaşamak cennet, hayal alemi ise cehennemdir. Hisler ise kabir alemidir.(Cerrahoğlu 2/43, ,Prof. Dr. Ismail Cerrahoglu, Tefsir Tarihi,DIB Yy. 2.cilt Ank. 1988)Dolayısıyla bu yaşanan hayattan başka bir hayatın olmayacağını iddia eder.[Cerrahoğlu 2/42,Farabi 1/54]203


İbni Sina ise Farabi’ye oranla Felsefesinde biraz daha fazla İslâmi kavramlar ve unsur kullanır.Bazıları onun bu özelliğinin, İslâmi çevrelere sevimli görülme arzusundan kaynaklandığını iddiaederlerse de yanlış bir düşüncedir. Çünkü araştırıldığında onun Müslüman otoritelere şiringörünmek gibi bir kaygı taşımadığı görülür. O, İslâmi kavramları ve asıl anlamlarının çok dışındaanlamlar içerecek şekilde kullanarak, kendine özgü bir felsefe-inanç oluşturmuştur.Onun felsefesinde İslâm’ı ilgilendiren önemli noktalar şunlardır: O, Peygamberlikle ilgili olarak,Peygamberin Cebrail gibi bir varlıkla görüşmesinin imkânsız olduğunu, çünkü peygamberliğin birtür parapsikolojik ve metapsişik olay olduğunu belirtir. Kendi düşünce ve fikirlerinin de “Vahiyolarak nitelenen bilgiden” farksız olduğunu belirtir. Fakat, İbn Sina’nın inandığı ve düşündüğü yücevarlığın sıfat ve özellikleri Allah’ınkinden oldukça farklıdır. O en genel anlamıyla Aristo’nuninandığı tanrı kavramına inanır:Aristo’ya göre tanrı vardır ve varlığı zorunludur. Ancak onun, yoktan var etme gibi, bir sıfatı yoktur.Aristo’nun inancındaki tanrı, malzemesini hazır bulan ve kendi iradesi olmadan bu malzemeye şekilveren bir tanrıdır. Yani bir anlamıyla mimar tanrı’dır. Üstelikte evrene şekli kendi isteğiylevermemiştir. O, evren dışında ve hareketsizdir. Hareketsizdir çünkü hareket edecek olsa başkahareket ettiriciye muhtaç olur. Onun kainata şekil vermesi, limonu doğrudan hiçbir etkisi olmadığıhalde kişinin ağzını sulandırması gibidir. Yani madde, tanrı gibi olmak, ona yakın olmak için biçimkazanır ve tanrıya yaklaştıkça biçimi (formu) artar. Aristo bu düşüncelerini madde-forum kuramıylaaçıklayarak, tanrının maddesiz form (şekil) olduğunu, saf maddenin ise formsuz olduğunu belirtir.Böylelikle ona göre tanrı ile formsuz madde (heyûlâ) arasında diğer bütün varlıklar yer alır.“Aristo’yu en mükemmel insan, insanlığın “birinci öğretmeni” olarak düşünen onun düşüncesinitam anlayabilmek için kitaplarını tekrar tekrar okuyan Farabi ve İbn Sina, tanrı görüşünde de ufakfarklılıklarla Aristo'yu takip ederler. Onlara göre tanrıdan ilk akıl, ondan da ikinci, ikinciden deüçüncü... Akıllar meydana etmiştir. Tanrının evreni yaratmasının bu akıllar aracılığıyla gerçekleştiğigörüşündedirler. Onlara göre ilk akıldan başlayarak safha safha diğer akıllara bağlı olarak yaratmagerçekleşir. Bu şekliyle Tanrı vardır ve yaratıcıdır. Ancak bu yaratmanın yoktan var etme biçimindeolmaması gerekir. Çünkü onlar yoktan var etmenin imkânsız olduğunu ve bu imkansızlığın tanrıyıda kapsadığını belirtirler.”[Vahiyden Kültüre,Yazan, Celaleddin Vatandaş Pınar Yayınları 1991Baskısı Sayfa 128-129]İbn Sina gerçek sistemini Hikmetu’l - Mesrikıyye’de açıkladığını söylemektedir. Onun sisteminde,yukarıda belirttiğimiz gibi, felsefi bilgilerle İslâmi bilgiler aynı zamanda birleşir, uyuşmaya çalışılır.Dünyanın öncesiz (kadim) olduğu düşüncesini ona veren veya onun bu düşüncedeki hareketnoktası. Kur’an olmayıp, Aristo ve Eflatuna ait kozmogoni metafiziğin ortaya koyduğu sonuçlardır.Bu açıdan ki İbn Sina’nın sistemi, ortaçağ felsefesinin bütün karakterini taşır.İbn Sina bir yönden âlemin ezeli olduğunu söylerken, diğer yönden onun mümkün olduğunu kabuleder. Onun anlayışına göre, âlem Allah’la birlikte daima vardı. Bir yönden Allah’ın âlemden önceolmayacağı, diğer yönden de O’nun âlemden önce olduğu kanaatındadır. Böylece ilk bakışta İbnSina’nın düşüncelerinde bir çelişki ortaya çıkmaktadır. Eğer âlem Allah’la birlikte varsa öncesiz,Allah ona oranla bir önceliğe sahipse mümkün veya yaratılmış (muhdes)tır. Ancak İbn Sina, buçelişkiyi şöylece ortadan kaldırmak ister: ona göre, Allah âlemde zaman itibariyle değil, fakat tıpkısebebin sonucundan önce olduğu gibi, öz (zat) ve sıra önceliği itibariyle öncedir.”[İbni Sinametafiziği, Prof. Dr. Hayrani ALTINTAŞ. Sayfa 24 -82 T.C Kültür Bakanlığı Yayınları 1997 –Ankara]204


Görüldüğü gibi, çağının çok ötesinde ki zekasıyla peygamberliğin hayal ürünü, parapsikolojik birolay olduğunu ortaya koyan İbn Sina’nın İslâm’da ki peygamberlik anlayışını benimsemediğiortadadır. Tanrı Allah’ın, alemi yoktan var ettiği fikrini de kabul etmemektedir. Bu büyük biliminsanına göre alem, Tanrı Allah’la birlikte ezeli yani başlangıçsızdır. Alem, Tanrı Allah’ın içinde, birçocuğun anne karnında olması; bir eşyanın bir bir sandık içinde olması gibi, Tanrı Allah’la birliktehep vardı, meydana gelmesi bir doğum olayı şeklinde açığa çıkmasıdır. Yani İbn Sina’ya göre, Allahalemi yoktan var etmemiş, kelimenin tam anlamıyla doğum yapmıştır. Ve bu doğum bir dişinin ister,istemez doğurması gibi, Tanrı Allah’ın iradesi dışında meydana gelmiştir. Şurası bir gerçektir ki budüşünce felsefesi, İslam dinine göre küfür ve şirk olan iddialardır. Bu nedenle İbni Sinaya İslamfilozofu yada müslüman bilgin denmesi doğru değildir.İbn Sina’nın diğer bir düşüncesi de: İbn Sina’ya göre, Allah kainatı bir bütün olarak bilmekte olup,tek tek varlıklardan ve olaylardan habersizdir ve onları bilmemektedir. Örneğin : “Uzayvarlıklarının kitle olarak var olduklarını bilir, fakat Güneş’in, Ay’ın v.s. var olduğunu bilmez;İnsanların kitle olarak var olduğunu bilir, fakat, insanları ve diğer canlıları tek tek olarak bilmez, neyaptıklarından habersizdir,”İbn Sina’nın bu konulardaki düşüncesi şu şekildedir:“İbn Sina, Tanrı alemde külli ve umumi bilgiyesahiptir, ama bilgisi tikel ve cüz’i değildir, der.”[Ali Bulaç, İslâm Düşüncesinde Din-Felsefe,Vahiy-Akıl İlişkisi, Sayfa 133, Beyan Yayınları 1994.]“İbn Sina’ya göre, eğer Allah sonsuz ve değişmez ise cüz’i şeyleri düşünemez. Allah’ın cûz’i şeyleridüşündüğünü söylemek O’nun tabiatında değişikliği kabul etmektir; dolayısıyla da özünde bireksiklik kabul edilmiş olur. O’nun olgun olması için, hareketsiz olması lazımdır, hareketsiz olmasıiçin de dünyayı bilmemesi gerekir.“İbn Sina düşüncesinde, Allah hem bilgin (âlim) hem de hayat sahibi (Hayy)dir. Böylece onunsistemi Allahda ilim ve hayatı birleştirmiştir. O, bilen ve yaşayandır. Bu yönden Allah’a nisbetedilebilecek tek bilgi, külli bir bilgidir. O, Allah olarak değişikliği kabul etmez; cüzileri cûz’i vedeğişen olarak bilmez, fakat onları külli olarak bilir. Allah’ın özünde, bilgisi ile bilgisinin nesnesiarasında arasında ayrılık söz konusu değildir.” [İbni Sina metafiziği, Prof. Dr. HayraniALTINTAŞ. Sayfa 68 -70 T.C Kültür Bakanlığı Yayınları 1997]Aslında İbn Sina İslâmi hiçbir hususa inanmamaktadır. Zira İbn Sina, Kainatın, Tanrı Allah’ınmüdahalesi ve gayesi olmaksızın geldiğine inanmaktadır. Bu felsefesini eserlerinde açıkça ortayakoymuş büyük bir bilim insanıdır.İslam çoğrafyasında yaşamış ve şimdilerde İslam Alimi denerek başarılarından İslama pay çıkarılanpekçok bilim insanının boşverin başarılarında İslamın pay sahibi olmasını Müslüman biledenemiyeceği açıktır. İsanlığa büyük hizmetleri olmuş bu değerli insanlar her ne kadar şimdilerdeMüslüman zannediliyorlarsada pekçoğu yaşadıkları dönemde dinden çıktılar suçlamasıyla kafir ilanedilmişler, bilime hizmet için yaptıkları değerli hizmetler İstanbul Rasathanesi'nin yıkılmasındaolduğu gibi yaşadıkları dönemde yok edilmeye çalışılmıştır.Küçük bir örnekle konuyu kapatalım Ebu Bekr Muhammed İbn Zekeriyye Er Râzi'ninfilozoflarla ilgili görüşlerine bakalım sizce bu sözleri söyleyen biri Müslüman olabilir mi? ''Bütüninsanlar yaradılıştan eşittir. Peygamberlerin hiçbir akli ve ruhi üstünlükleri yoktur. Mucizeler birervakıa değil,efsanedir, tek olan ezeli hakikate aykırıdır. Filozofların eserleri insanlık için mukaddeskitaplardan çok daha faydalıdır''. (İslam Düşüncesinin Yapısı, Süleyman Uludağ, sy. 240.)205


206

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!