Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi s.4<br />
Tasarım/Ar-Ge ve İnovasyon Üçlemesi s. 10<br />
İşletmelerde Teknoloji ve Ar-Ge Yönetimi s. 22<br />
Sermayenin Verimli Kullanımında<br />
İnşaat -Sanayi Çelişkisi s. 32<br />
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI ŞUBAT 2016, Yıl 28, Sayı 326 EMEK - ANK<strong>AR</strong>A - PP - 2<br />
<strong>AR</strong>-<strong>GE’DE</strong> TAS<strong>AR</strong>IM
ŞUBAT 2016<br />
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI<br />
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN<br />
AYLIK YAYIN ORGANIDIR<br />
ŞUBAT 2016 YIL: 28 SAYI: 326<br />
Bu dergi 6.500 adet basılmaktadır.<br />
ISSN: 1300-2414<br />
Yayın Türü: Yerel Süreli<br />
Türkçe - İngilizce<br />
SAHİBİ<br />
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI<br />
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ADINA<br />
GENEL MÜDÜR<br />
Anıl YILMAZ<br />
GENEL KOORDİNATÖR<br />
Dilek BİRBİL<br />
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ<br />
Cangül TOSUN<br />
YAZI KURULU<br />
Dilek BİRBİL - Cangül TOSUN - Lütfiye BALKAYA<br />
İNGİLİZCE SAYFA SORUMLUSU<br />
Gülçin MANZAK AYDIN - Şirin Müge KAVUNCU<br />
WEB SİTESİ SORUMLUSU<br />
Aytunç AYHAN<br />
FOTOĞRAFL<strong>AR</strong><br />
Hakan CANBAKIŞ - Özgür YURDAKADİM<br />
DAĞITIM SORUMLUSU<br />
Mehtap EMRE<br />
(312) 467 55 90 / 331<br />
mehtap.emre@sanayi.gov.tr<br />
Anahtar dergisinin PDF dosyalarını her ay<br />
düzenli olarak e-posta hesabınıza gönderilmesini<br />
istiyorsanız, konu alanına Anahtar yazıp<br />
abone@sanayi.gov.tr adresine boş bir e-posta<br />
atabilirsiniz.<br />
Dergide yayımlanan yazılardaki görüşler<br />
yazarlarına aittir.<br />
YÖNETİM YERİ<br />
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI<br />
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ<br />
Gelibolu Sokak No:5<br />
Kavaklıdere 06690 ANK<strong>AR</strong>A<br />
Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat)<br />
Faks: (312) 427 30 22<br />
Faks (Dergi): (312) 467 47 79<br />
e-posta: vgm@sanayi.gov.tr<br />
İnternet: http://vgm.sanayi.gov.tr<br />
http://anahtar.sanayi.gov.tr<br />
Son yıllarda sıklıkla telaffuz edilen bir kavram olan orta gelir ve orta teknoloji tuzağı ve<br />
Türkiye’nin bu orta seviye eşiğini atlaması için yapması gerekenler pek çok platformda<br />
tartışılmakta ve konu üzerinde çalışmalar yürütülmektedir. Bu çalışmalar tasarruf<br />
oranlarının yükseltilmesi, imalat sanayinin milli gelir içindeki payının artırılması,<br />
eğitim politikasının gözden geçirilmesi, Ar-Ge ve tasarım süreçlerinin geliştirilmesi gibi<br />
konuları da beraberinde gündeme getirmektedir.<br />
Ülkemizde gayri safi yurt içi Ar-Ge harcamalarının toplam gayri safi yurt içi hâsıla<br />
içindeki payı 2000’li yılların başlarında % 0,5 iken sonraki 10 yılda uygulanan politikalar<br />
sonucu 2014 yılı itibarıyla % 1 sınırını geçmiş olduğu görülmektedir. Avrupa Birliği üyesi<br />
28 ülke ve OECD üyesi ülkeler toplamları göz önünde bulundurulduğunda ise bu değer<br />
sırasıyla % 1,94 ve % 2,37 olarak karşımıza çıkmaktadır.<br />
Ulusal Yenilik Sistemi 2023 hedeflerinde toplam Ar-Ge harcamalarının GSYİH<br />
içindeki payı % 3 ve özel sektör Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payı % 2 olarak<br />
belirlenmiştir. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı gerek özel sektörde gerekse<br />
üniversitelerde gerçekleşen Ar-Ge çalışmalarını çeşitli araçlarla desteklemektedir.<br />
Bunlar; Ar-Ge Merkezleri Destekleri, Rekabet Öncesi İşbirliği Programı, Teknogirişim<br />
Sermayesi Desteği, Sanayi Tezleri Projeleri, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Destekleri,<br />
Teknolojik Ürün Tanıtım ve Pazarlama Destek Programı ve Teknolojik Ürün Yatırım<br />
Destek Programı’dır. Yakın zamanda yasalaşarak uygulamaya girmesi beklenen Ar-Ge<br />
Reform Paketi de tüm bu desteklere ve Bakanlığımız ve kuruluşları ile diğer kamu<br />
kurumları tarafından yürütülmekte olan programlara ve uygulamalara hız verecek ve<br />
etkinliğini artıracak, 2023 hedeflerine giden yolda güç tazelenmiş olacaktır.<br />
Bakanlığımız Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü yönetici ve uzmanlarının katkılarıyla<br />
hazırlanan Anahtar Dergisi Şubat sayısında konuyla bağlantılı olarak Ar-Ge yönetimi,<br />
tasarım, inovasyon konularında farklı makaleleri okuyucularımıza sunuyoruz. Derginin<br />
ilgili tüm kesimlere faydalı olacağını umuyor, başta Bilim ve Teknoloji Genel Müdürü<br />
Doç. Dr. İlker Murat <strong>AR</strong> olmak üzere Genel Müdürlüğün çalışanlarına ve bu sayıda<br />
emeği geçenlere değerli katkılarından dolayı teşekkürlerimi sunuyorum.<br />
Anıl YILMAZ<br />
Genel Müdür<br />
GRAFİK TAS<strong>AR</strong>IM VE UYGULAMA<br />
www.chesscreative.com<br />
BASKI<br />
ELMA TEKNİK BASIM MATBAACILIK<br />
İvedik OSB Matbaacılar Sitesi 1516/1 Sok.<br />
No:35 Yenimahalle-ANK<strong>AR</strong>A<br />
Tel:(312)229 92 65 Faks:(312) 231 67 06<br />
BASILDIĞI T<strong>AR</strong>İH<br />
Anahtar dergisinin ŞUBAT 2016 sayısı<br />
08.02.2016 tarihinde basılmıştır.
ŞUBAT 2016<br />
İÇİNDEKİLER<br />
04<br />
27<br />
04<br />
06<br />
10<br />
18<br />
22<br />
27<br />
32<br />
40<br />
48<br />
Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi<br />
Mehmet ÜNAL<br />
Türkiye’de Tasarım<br />
Nilay YALÇINKAYA YÖRÜK<br />
Ali ZENGİN<br />
Tasarım/Ar-Ge ve İnovasyon Üçlemesi<br />
Yrd. Doç. Dr. Hakan GÜRSU<br />
Bir Kavrama Genel Bakış: Tasarım<br />
İnovasyonu (Konsept Bazlı İnovasyon)<br />
Serdar BENLİ<br />
İşletmelerde Teknoloji ve Ar-Ge Yönetimi<br />
Hakan BAL<br />
Tescilli Tasarım Hakkı Sahibi Tarafından<br />
İleri Sürülebilecek Talepler ve<br />
Açılabilecek Davalar<br />
Dr. İsmail FİDAN<br />
Sermayenin Verimli Kullanımında İnşaat -<br />
Sanayi Çelişkisi<br />
Mehmet AŞICI<br />
Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) ve Sanayi<br />
Siteleri (SS)’ne Kullandırılan Kredilerin<br />
İtfalandırılmasına Yönelik Model<br />
Önerileri: T+1 Modeli ve T+0,5 Modeli<br />
Tevfik BULUT<br />
OECD’nin ‘Hayat Nasıl? 2015 - Refahın<br />
Ölçümü’ Raporu Yayımlandı<br />
32<br />
4
ŞUBAT 2016<br />
52<br />
56<br />
59<br />
61<br />
62<br />
63<br />
64<br />
OECD Bilim Sanayi ve Teknoloji<br />
Göstergeleri 2015 Büyüme İçin İnovasyon<br />
ve Toplum<br />
Temiz Üretim (Eko-Verimlilik)<br />
Design In R&D<br />
Bölgesel Verimlilik İstatistikleri<br />
Regional Productivity Statistics<br />
Sanayi Göstergeleri<br />
Industry Indicators<br />
Bilim ve Teknoloji Göstergeleri<br />
Science And Technology Indicators<br />
Ulusal ve Uluslararası Verimlilik<br />
İstatistikleri<br />
National And International Productivity<br />
Statistics<br />
48<br />
52<br />
5
ŞUBAT 2016<br />
DEĞERLENDİRME<br />
TAS<strong>AR</strong>IM FAALİYETLERİNİN DESTEKLENMESİ<br />
Mehmet ÜNAL / Kurumsal Ar-Ge Destekleri Daire Başkanı (Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü )<br />
3. Tasarım duyarlılığını eğitimin bütün<br />
aşamalarına yaymak ve insana ve çevreye<br />
duyarlı, katma değeri yüksek tasarımlar<br />
yapabilecek yetkinlikte tasarımcılar<br />
yetiştirmek,<br />
4. Tasarımla ilgili sanayici, eğitimci,<br />
meslek örgütü ve kamu kuruluşu gibi<br />
farklı aktörler arasında iletişim ve<br />
işbirliğini güçlendirmek,<br />
5. Toplumda ve sanayide tasarım<br />
farkındalığını artırmak<br />
şeklinde sıralanmıştır.<br />
Tasarımların yaşam kalitesi üzerindeki<br />
etkileri ve katma değeri, her geçen<br />
gün daha fazla önem arz etmekte ve<br />
belirginleşmektedir. Bu kapsamda,<br />
Türkiye’nin uluslararası alanda<br />
rekabetçiliğinin artırılması, Türk<br />
tasarımcıların özendirilmesi ve Türk<br />
tasarım stratejilerinin belirlenmesi<br />
amacıyla 05/08/2009 tarihli Bakanlar<br />
Kurulu kararıyla Türk Tasarım<br />
Danışma Konseyi 1 kurulmuştur. Konsey<br />
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı<br />
başkanlığında, kamu kurum ve<br />
kuruluşları üst düzey yetkilileri ve sivil<br />
toplum kuruluşlarından oluşmaktadır.<br />
Konseyin ana görevleri arasında; tasarım<br />
politika ve stratejilerinin belirlenmesi,<br />
tasarım bilincinin artırılması, yüksek<br />
katma değerli tasarımların yaratılması<br />
ve tasarımların korunması üzerine<br />
düzenlemeler yapılması yer almaktadır.<br />
Ayrıca, Bilim, Sanayi ve Teknoloji<br />
Bakanlığı’nın, Türk Patent Enstitüsü<br />
koordinatörlüğünde ve tüm paydaşların<br />
katılımıyla hazırladığı “Tasarım Strateji<br />
Belgesi ve Eylem Planı (2014-2016)”,<br />
02/11/2014 tarihli ve 29163 sayılı Resmi<br />
Gazete’de yayımlanmıştır. Eylem planında<br />
mevzuatın etkinleştirilmesi, desteklerin<br />
çeşitlendirilmesi ve farkındalığın<br />
artırılması gibi hedeflere yönelik 5<br />
ana başlık altında 34 faaliyet alanı<br />
belirlenmiştir. Söz konusu hedefler;<br />
1. Tasarımla ilgili mevzuatı, tasarımcıların<br />
ve iş dünyasının ihtiyaçlarına cevap<br />
verecek şekilde uluslararası standartlara<br />
uyumlu hale getirmek ve uygulamaları<br />
etkinleştirmek,<br />
2. Tasarımla ilgili destekleri<br />
çeşitlendirmek ve bu desteklerin niteliğini<br />
artırmak,<br />
Türk Tasarım Danışma Konseyi altı aylık<br />
dönemlerde toplanmaktadır. En son<br />
toplantı, 23/12/2015 tarihinde Bilim,<br />
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Fikri<br />
Işık başkanlığında gerçekleştirilmiştir. Bu<br />
toplantıda “Tasarım Strateji Belgesi ve<br />
Eylem Planı (2014-2016)” nın yenilenmesi<br />
kararı çıkmıştır.<br />
Yine konseyde “Tasarım Strateji Belgesi ve<br />
Eylem Planı (2014-2016)”ndaki eylemlerin<br />
ilerleme durumları incelenmiştir. Son<br />
olarak, konsey bünyesinde ülkemizde ilk<br />
defa oluşturulan “Tasarım Onur Ödülü”<br />
mekanizması hakkında bilgi verilmiş ve<br />
yaptığı tasarımlar ile ülkemizi uluslararası<br />
platformlarda temsil eden ve 2015 yılı<br />
için konsey tarafından oybirliği ile seçilen<br />
duayen tasarımcı Sayın Yılmaz Zenger’e<br />
onur ödülü takdim edilmiştir.<br />
1<br />
Konseyin resmi internet sayfası: www.tasarimkonseyi.gov.tr<br />
6
ŞUBAT 2016<br />
Tasarım Onur Ödülü Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri IŞIK tarafından Yılmaz ZENGER’e verildi.<br />
“Tasarım Strateji Belgesi ve Eylem Planı<br />
(2014-2016)” kapsamında Bakanlığımız<br />
Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü<br />
uhdesinde, 5746 sayılı Araştırma ve<br />
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi<br />
Hakkında Kanun üzerinde değişiklik<br />
yapılarak, tasarımların ve tasarımcıların<br />
daha fazla desteklenmesinin ve bu kanun<br />
kapsamında “Tasarım Merkezlerinin”<br />
kurulmasının önü açılacaktır.<br />
Bu kapsamda belli sayıda tasarım<br />
personeli çalıştıran işletmelere, gelir<br />
vergisi teşviki, sigorta prim desteği ve<br />
damga vergisi istisnası sağlanacaktır.<br />
Bu kanun akabinde işletmelerin<br />
gerçekleştirdiği tasarımların maliyetlerinin<br />
düşürülmesi amaçlanmıştır. Böylece,<br />
Türk tasarımının ve tasarımcısının teşviki<br />
sağlanacaktır.<br />
Bu çalışmalara ilaveten, insana ve çevreye<br />
duyarlı, katma değeri yüksek tasarımların<br />
yaratılmasını ve korunmasını, ülkemiz<br />
tasarım ve tasarımcılarının sürdürülebilir<br />
bir şekilde dünya ile rekabet edebilir<br />
hale getirilmesini ve “Türk Tasarımı”<br />
kimliğinin tanınmasını ve yerleşmesini<br />
sağlamak için; Bakanlığın belirli<br />
kriterlerine haiz ulusal ve uluslararası<br />
tasarım yarışmalarında sergilenen<br />
gerçek kişilere ait tasarımların<br />
tescil giderlerinin desteklenmesi<br />
amaçlanmaktadır. Bu destek ile<br />
tasarımcıların özendirilmesi ve<br />
tasarımlarının hukuki bir kimliğe<br />
kavuşturulması hedeflenmiştir.<br />
Bu kapsamda Türk Patent Enstitüsü<br />
tarafından yapılacak tescil giderleri<br />
Bakanlık bütçesinden karşılanacaktır.<br />
Bu sayede Türk tasarımcıları tasarımlarını<br />
tescil ettirmek üzere cesaretlendirilmiş<br />
olacaktır.<br />
7
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE<br />
TÜRKİYE’DE TAS<strong>AR</strong>IM<br />
Nilay YALÇINKAYA YÖRÜK-Ali ZENGİN / Heksagon Mühendislik Tasarım A.Ş.<br />
Giriş<br />
Endüstriyel tasarım; endüstride üretilen ve<br />
nihai kullanıcıya yönelik ürünlerin,<br />
-işlevsellik,<br />
-hedef kitlenin beğenisine ve kullanıcının<br />
ihtiyaçlarına uygunluk<br />
gibi ölçütleri gözeterek fikren<br />
geliştirilmesi ve üretime uygun yeni bir<br />
ürün olarak projelendirilmesidir (1). Ortaya<br />
çıkan tasarımın inovatif bir ürün, sistem<br />
veya hizmet olması ve yaşam kalitesini<br />
artırması beklenmektedir (2). Endüstriyel<br />
tasarımcının odağında “kullanıcı” vardır.<br />
Tasarımcı; inovasyon, teknoloji, müşteri<br />
ve ticarileşmeyi ilişkilendirerek ekonomik,<br />
sosyal veya çevresel boyutu olan çözümler<br />
üretir.<br />
554 numaralı “Endüstriyel Tasarımların<br />
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde<br />
Kararname”de ise “tasarım”, bir ürünün<br />
tümü veya bir parçası veya üzerindeki<br />
süslemenin, çizgi, şekil, biçim, renk,<br />
doku, malzeme veya esneklik gibi insan<br />
duyuları ile algılanan çeşitli unsur veya<br />
özelliklerinin oluşturduğu bütünü olarak<br />
tanımlanmıştır.<br />
Mühendislik Tasarımı ve<br />
Endüstriyel Tasarım<br />
Endüstriyel tasarım veya kısaca tasarım<br />
ifadesi ülkemizde mühendislik tasarımı<br />
terimi ile karıştırılmaktadır. Mühendislik<br />
tasarımı, endüstriyel tasarımın üretilebilir<br />
ve kullanılabilir hale getirilmesidir.<br />
Endüstriyel tasarım fikir üretme sürecini,<br />
tasarımın şekline yönelik stil çalışmasını,<br />
konsept (kavramsal) tasarımı ve ön seviye<br />
prototip üretimini içeren bir süreçtir. Bu<br />
sürecin konsept tasarım aşamasından<br />
sonra birlikte mühendislik tasarımı<br />
devreye girer.<br />
Yapılan tasarımın ticarileşebilmesi<br />
için endüstriyel tasarım döngüsünün<br />
tamamlanması ve mühendislik tasarımı<br />
ile desteklenerek devam ettirilmesi<br />
önemlidir. Aksi takdirde tasarım, bir<br />
fikirden öteye geçemeyecektir.<br />
Ar-Ge, endüstriyel tasarım ile mühendislik<br />
tasarımının etkileşimi ile gerçekleşmelidir.<br />
Bu etkileşimde, doğrudan son kullanıcıya<br />
hitap eden ürünlerde (taşıt, beyaz eşya,<br />
cep telefonu, v.b.) endüstriyel tasarımın<br />
payı daha fazlayken, bu ürünlerin dışardan<br />
bakışta görülmeyen alt bileşenlerinde<br />
daha düşüktür. Ar-Ge’nin bu yapısından<br />
dolayı ekosistem içerisinde endüstriyel<br />
tasarımcıların ve mühendislerin birlikte<br />
çalışması gerekmektedir.<br />
Gelişmiş ülkelerde bu tasarımın Ar-<br />
Ge ekosisteminin bir parçası haline<br />
Şekil 1.Endüstriyel Tasarım Süreci<br />
gelmesi buna yönelik regülasyonlar ile<br />
sağlanmıştır. Endüstriyel tasarımın<br />
Ar-Ge’nin bir parçası olabilmesi ülkemizde<br />
de buna yönelik devlet politikalarıyla<br />
mümkün olacaktır (4).<br />
Ülkemizde Endüstriyel<br />
Tasarım Bilincinin Gelişimi<br />
Ülkemizde endüstriyelleşmenin ilk<br />
yıllarında yapılan yatırımlar daha çok<br />
yabancı menşeili firmaların üretim<br />
odaklı yatırımları şeklindedir. Bu sebeple<br />
endüstriyel tasarım, endüstriyelleşme<br />
planlarında uzun bir süre yer almamıştır.<br />
İlerleyen dönemlerde, kendi ürünlerini<br />
geliştiren ve üreten firma sayısının<br />
artmasıyla mühendislik tasarımı devlet<br />
politikalarıyla desteklenmeye başlamıştır.<br />
“Ar-Ge”yi desteklemeye yönelik tüm<br />
devlet destekleri temelde mühendislik<br />
8
ŞUBAT 2016<br />
faaliyetlerini desteklemeye yönelik olarak<br />
kurgulanmıştır. Bu yıllarda büyük ölçekli<br />
bazı firmaların dışında birçok firma<br />
yabancı firmaların ürünlerine benzer<br />
ürün tasarımları yaparak ürün geliştirme<br />
yoluna gitmiştir (4). Gümrük Birliği<br />
Anlaşması ve birçok yabancı firmanın yerli<br />
pazarda boy göstermesi, Türk firmalarının<br />
rekabet edebilirlik seviyesini artırmak için<br />
daha fazlasını yapmasını gerektirmiştir.<br />
İlk kez 1990-1994 yılları arasını kapsayan<br />
6. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda “ürün<br />
tasarımı”, Ar-Ge kavramı içerisinde<br />
kullanılmış ve ihracatın artması için<br />
gerekli bir unsur olarak belirtilmiştir.<br />
Özellikle markalaşmanın önem<br />
kazanması, buna paralel olarak tasarımı<br />
da ön plana çıkarmıştır. Çünkü tasarım<br />
marka değerinin oluşmasında önemli bir<br />
paya sahiptir. “Yeni tasarım” konusunda<br />
bir diğer motivasyon unsuru TPE’nin (Türk<br />
Patent Enstitüsü) Endüstriyel Tasarımların<br />
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde<br />
Kararname’yi yürürlüğe koyması olmuştur.<br />
Bu kararname ile “benzer tasarım”ın<br />
önüne yasal bir bent çekilmiştir.<br />
Şekil 2.Mühendislik Tasarımı ve Endüstriyel Tasarımın İnovasyondaki Yeri (3)<br />
2006 yılında ihracatın artması için<br />
tasarımın desteklenmesi gerektiği<br />
devlet stratejilerinde yerini sürekli hale<br />
getirince TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi)<br />
bu alanda farkındalık yaratmak için<br />
çalışmalar yürütmeye başlamıştır. Bu<br />
çalışmalardan en önemlisi olan İMMİB<br />
Endüstriyel Tasarım Yarışması,<br />
10 yılda 3410 başvuru almış, 332 tasarıma<br />
ödül vermiştir. Ödül alan 27 tasarımcı yurt<br />
dışına eğitime gönderilmiştir. Yarışmada<br />
ödül alan bazı tasarımcılar uluslararası<br />
organizasyonlara davet edilmiştir (5).<br />
Bu farkındalık yaratma çalışmaları<br />
ETMK (Endüstriyel Tasarımcılar Meslek<br />
Kuruluşu) tarafından desteklenmiş,<br />
2008 yılında ilki gerçekleştirilen Design<br />
Turkey yarışması ile önemli bir seviyeye<br />
getirilmiştir. Design Turkey Endüstriyel<br />
Tasarım Ödülleri, Türkiye’de kullanıcının<br />
ihtiyaçlarını gözeten, ihracatta ve<br />
ulusal pazarda ürüne katma değer ve<br />
rekabetçi üstünlük kazandıran iyi tasarımı<br />
ödüllendirmek amacıyla TURQUALITY®<br />
Programı dâhilinde, Dış Ticaret<br />
Müsteşarlığı (DTM), Türkiye İhracatçılar<br />
Meclisi (TİM) ve Endüstriyel Tasarımcılar<br />
Meslek Kuruluşu (ETMK) iş birliğiyle<br />
düzenlenen bir tasarım yarışmasıdır.<br />
2008’den bu yana birçok farklı dalda<br />
Şekil 3. A’DesignAward 2010-2015 Arasında En Başarılı Ülkeler (6)<br />
9
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE TÜRKİYE’DE TAS<strong>AR</strong>IM<br />
Şekil 4.Yıllara Göre Doğrudan TPE’ye yapılan Endüstriyel Tasarım Tescil Başvuruları(10)<br />
ürün tasarımı ve konsept tasarım<br />
ödüllendirilmiştir.<br />
Türk tasarımcılarımız aynı zamanda<br />
uluslararası tasarım yarışmalarında<br />
da önemli başarılar elde etmiştir. Bu<br />
alandaki önemli tasarım yarışmalarından<br />
A’DesignAward’ın 2010-2015 yılları<br />
arasındaki sonuçlarına göre ülkemiz en<br />
fazla ödül alan ikinci ülkedir.<br />
Ülkemizde endüstriyel tasarımın<br />
yaygınlaşmasında üzerinde durulması<br />
gereken bir diğer husus, KOBİ’lerde bu<br />
bilincin oluşturulmasıdır. Ülkemizde de<br />
işletmelerin yüzde 99,77’sini oluşturan<br />
KOBİ’ler, toplam istihdamın yüzde<br />
78’ini, toplam katma değerin yüzde<br />
55’ini gerçekleştirmektedir (7). Firma<br />
içerisinde endüstriyel tasarımcı istihdam<br />
etmek istemeyen veya tam zamanlı bir<br />
tasarımcıya ihtiyaç duymayan KOBİ’lerin<br />
bu alanda alacağı hizmetlerin devlet<br />
tarafından desteklenmesi; ortaya çıkacak<br />
ürünlerin katma değerini artıracaktır.<br />
Bunun yanı sıra hali hazırda inovasyon<br />
kültürüne endüstriyel tasarımı dâhil<br />
etmiş firmaların sayısının artması için<br />
bu firmaların desteklenmesi, diğer<br />
firmalar için özendirici bir unsur olmakla<br />
birlikte uluslararası rekabetçi markalar<br />
oluşturulması ve kalıcı ekonomik gelişimin<br />
sağlanması açısından faydalı olacaktır.<br />
Ülkemizde endüstriyel tasarımın hak ettiği<br />
değeri bulması, “Türk Tasarımı”nın dünya<br />
tasarım ekolleri arasında yerini almasını<br />
sağlayacaktır (8).<br />
Fikri Mülkiyet Boyutunda<br />
Endüstriyel Tasarım<br />
WIPO’nun (World Intellectual Property<br />
Organization) 2014 İstatistik Raporlarına<br />
göre 2014’te tüm dünyada toplam 854.400<br />
adet endüstriyel tasarım tescil başvurusu<br />
yapılmıştır. Koruma kapsamına Türkiye’nin<br />
de dâhil olduğu 48.799 adet başvuru<br />
yapılmıştır ve bu sayıyla ülkemiz tüm<br />
dünyada dördüncü sıraya yerleşmiştir(9).<br />
Bu başvurulardan doğrudan TPE’ye (Türk<br />
Patent Enstitüsü) yapılan başvuru sayısı<br />
9.028’dir.<br />
Fikri mülkiyet bilincinin zayıf olduğu<br />
ülkelerde endüstriyel tasarım başvurusu<br />
“patent” başvurusuna eşdeğer<br />
algılanmaktadır. Bu sebeple bu ülkelerde<br />
endüstriyel tasarım başvurusu patent<br />
başvurusundan daha fazladır. Fikri<br />
mülkiyet bilincinin yüksek olduğu ve<br />
teknoloji üreten ülkelerde ise patent<br />
başvurusu daha fazladır. Endüstriyel<br />
tasarım tescili ürünün teknik ve<br />
fonksiyonel özelliklerini değil; estetik<br />
özelliklerini korumaktadır. Özellikle bazı<br />
ülkelerde (Örneğin Çin(11)) endüstriyel<br />
10
ŞUBAT 2016<br />
tasarım tesciline “Design Patent” denmesi<br />
bu algının oluşmasında rol oynamaktadır.<br />
Patent başvurularının daha kapsamlı<br />
olması, detaylı incelemeye tabi tutulması,<br />
başvuru/koruma maliyetlerinin daha<br />
yüksek olması ve tescil süresinin daha<br />
uzun olması kişilerin ve firmaların<br />
endüstriyel tasarım başvurusunu tercih<br />
etmesine sebep olmaktadır. Ülkemizde<br />
de özellikle endüstriyel tasarım<br />
başvurusunun yüksek olmasının nedeninin<br />
bu olduğu düşünülmektedir.<br />
Ülkemizde Endüstriyel Tasarım Eğitimi<br />
Ülkemizde, 27 üniversitede lisans ve<br />
yüksek lisans seviyesinde endüstriyel<br />
tasarım bölümü bulunmaktadır. Eğitim<br />
kurumları daha çok İstanbul, Ankara ve<br />
İzmir’de yoğunlaşmıştır. Bu kapsamda<br />
150’ye yakın öğretim üyesi, 70 asistan<br />
ve 188 yarı zamanlı öğretim üyesi görev<br />
yapmaktadır (12). Endüstriyel tasarımın<br />
Ar-Ge ekosistemine her geçen gün biraz<br />
daha yerleşmesi ve tasarım bilincinin<br />
gelişim süreci göz önüne alındığında bu<br />
değerlerin düşük olduğu görülmektedir.<br />
Endüstriyel tasarıma yönelik eğitim<br />
kurumlarının açılması 1970’lere<br />
dayanmasına rağmen, tasarımın<br />
Ar-Ge’nin bir parçası haline dönüşmesi<br />
yakın bir dönemde hayata geçmiştir ve<br />
hala çok az firma tarafından bu şekilde<br />
yürütülmektedir. Bu alanda üniversitesanayi<br />
iş birlikleri de ancak 2000’li<br />
yıllarda başlayabilmiştir ve büyük ölçekli<br />
şirketlerle yapılan iş birlikleri ile sınırlı<br />
kalmıştır. Ekonomimizde önemli bir yere<br />
sahip olan KOBİ’lerin de iş birliklerine<br />
dâhil olması endüstriyel tasarımın<br />
ülkemizde ekosistemin bir parçası olması<br />
için önem taşımaktadır (13).<br />
Dünya çapında birçok eğitim kurumunda<br />
lisans ve yüksek lisans eğitimleri<br />
esnasında endüstriyel tasarımcılar<br />
ve mühendisler birlikte çalışmayı<br />
öğrenememektedir. Bu durum, iş<br />
hayatında iş birliği içerisinde çalışmalarını<br />
zorlaştırmaktadır (14). Eğitim sürecinde<br />
gerçekleştirilen projelerde endüstriyel<br />
tasarım ve mühendislik öğrencilerinin<br />
birlikte yer alabileceği projelerin<br />
kurgulanması birlikte çalışma bilincini<br />
artırmada önemli rol oynamaktadır.<br />
Sonuçlar<br />
Ülkemizde endüstriyel tasarım bilincinin<br />
gelişmesi için tasarımın inovasyon<br />
yönetiminin bir parçası haline gelmesi<br />
gerekmektedir. Bu sayede mühendislik<br />
tasarımı ve endüstriyel tasarım,<br />
tasarım yönetimi içerisinde paralel<br />
ilerleyecek, katma değeri yüksek ürünler<br />
geliştirmek mümkün olacaktır. Bu<br />
durum desteklenen Ar-Ge faaliyetlerinin<br />
kapsamının genişletilerek endüstriyel<br />
tasarımın bu kapsama dâhil olmasıyla<br />
gerçekleşebilecektir. Bu kapsamdaki<br />
Ar-Ge faaliyetlerinin katma değere<br />
dönüşmesi Türk markalarının değerinin<br />
rekabet edebilirliğinin artmasını<br />
sağlayacaktır.<br />
Tasarım bilincinin gelişmesi, firmalarda<br />
tasarımcı istihdamını artıracaktır.<br />
Bu durum üniversitelerde bu alanda<br />
çalışabilecek insan gücünün piyasanın<br />
beklentisini karşılayabilecek nitelikte<br />
yetiştirilmesini gerektirmektedir.<br />
Üniversitelerde hem mühendislik hem de<br />
endüstriyel tasarım eğitimi esnasında iş<br />
birliği kültürünün kazandırılması gelecek<br />
kuşakların gerçekleştirilecek projelerde<br />
yüksek katma değerli sonuçlar elde<br />
etmesini sağlayacaktır.<br />
“Türk Tasarımı”nın gelişmesini sağlayacak<br />
diğer unsur, tasarım kültürünün<br />
KOBİ’lerde de oluşturulması ve buna<br />
yönelik destek programları ile KOBİ’lerin<br />
tasarıma özendirilmesidir.<br />
Kaynakça<br />
1. Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu<br />
Web Sitesi. [Çevrimiçi] http://www.etmk.<br />
org.tr/.<br />
2. The International Council of Societies of<br />
Industrial Design (Icsid) Web Sitesi. [Çevrimiçi]<br />
http://www.icsid.org/.<br />
3. Measuring Design Value. Moultrie, Dr.<br />
James. Paris: OECD, 2012.<br />
4. Industrial Design in Turkey: A Historical<br />
Segmentation in Policy, Industry and Design.<br />
Tezel, Doç. Dr. Elçin. s.l.: Intercultural<br />
Understanding, 2011, Cilt1.<br />
5. İMMİB Endüstriyel Tasarım Yarışmaları<br />
2005-2015 Almanak. [Çevrimiçi] http://<br />
tasarim.immib.org.tr/.<br />
6. World Design Ranking. [Çevrimiçi] 2015.<br />
http://www.worlddesignrankings.com/.<br />
7. ERGÜN, Nihat. KOBİ’ler ve<br />
Girişimcilerin Türk Ekonomisindeki Yeri<br />
ve Önemi. Kalkınmada Anahtar ve Verimlilik<br />
Dergisi. [Çevrimiçi] Kasım 2012.<br />
8.“Türkiye’de Tasarım” veya “Türk Tasarımı”<br />
Üzerine. KAYGAN, Yrd. Doç. Dr. Harun. s.l.:<br />
III. Ulusal Tasarım Kongresi, 2006.<br />
9. World Intellectual Property Indicators<br />
2015. s.l.: World Intellectual Property<br />
Organization, 2015.<br />
10. İstatistikler. Türk Patent Enstitüsü.<br />
[Çevrimiçi] 2015. http://www.tpe.gov.tr/.<br />
11. China Business Review. [Çevrimiçi]http://<br />
www.chinabusinessreview.com/.<br />
12. Characterizing Industrial Design Education<br />
in Turkey: A Current Synthesis for Future<br />
Directions. IRKDAŞ DOĞU, Derya, TİMUR<br />
ÖĞÜT, Şebnem ve ER, Alpay. 14, s.l.: Yedi:<br />
Sanat, Tasarım ve Bilim Dergisi, 2015.<br />
1307-9840.<br />
13. Tasarımı KOBİ’lerle Buluşturmak:<br />
Türkiye’de ve İtalya’dan İki Üniversite - Sanayi<br />
İşbirliği Örneği. Çırpanlı, M. Turgut ve Er,<br />
Prof. Dr. Alpay. s.l.: III. Ulusal Tasarım<br />
Kongresi, 2006.<br />
14. Design Thinking in Conceptual Design<br />
Processes: A Comparison Between Industrial<br />
and Engineering Design Students. Jiang, Hao<br />
ve Yen, Ching-Chiuan. 52460, s.l. : InTech,<br />
2013, Cilt 10.5772.<br />
15. ER, Prof. Dr. Alpay;. Tasarım, Teknoloji<br />
ve İnovasyon. [Çevrimiçi] 2009.<br />
16. Endüstriyel Tasarımcının Türk<br />
Endüstrisindeki Rolü: Üretici Firmaların<br />
Algıları. SÜEL, Dr. A. Bülben. s.l. : III.<br />
Ulusal Tasarım Kongresi, 2006.<br />
11
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE<br />
TAS<strong>AR</strong>IM/<strong>AR</strong>-GE VE İNOVASYON ÜÇLEMESİ<br />
Yrd. Doç. Dr. Hakan GÜRSU/ Öğretim Üyesi - Endüstri Ürünleri Tasarımcısı (ODTÜ)<br />
1. Ar-Ge Kültürü Sorunsalı ve Olası<br />
Ekonomik Sonuçları<br />
Küresel rekabet çağının dinamik<br />
gündeminde giderek daha da sıklıkla<br />
dile getirilen, diğer taraftan kavram ve<br />
içerik algısının doğasının gereği olarak<br />
karışan ve karıştırılan tasarım, Ar-Ge<br />
ve inovasyon eğretilemelerini anlam ve<br />
ilişkiler boyutunda anlamak giderek önem<br />
kazanırken; siyasi, ekonomik ve toplumsal<br />
alanlarda ülkeleri doğrudan etkileyen<br />
yeni bir sanayi devrimini, kimilerince de<br />
yeni bir çağa geçiş süreci olarak nitelenen<br />
bir değişimi yaşamakta olduğumuzun<br />
farkında mıyız?<br />
İşte bu kavramlar ve ilişkiler ağını<br />
günümüzün değişen ihtiyaçlarına uygun<br />
bir biçimde kurgulamak, üretici katmanlar<br />
için hedeflenen gelişme ve katma değeri<br />
yüksek ürünlere ulaşmak için oldukça<br />
yaşamsal olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla<br />
Ar-Ge ve tasarımı, anlamak ve bir yaşam<br />
felsefesine taşımak; AB’nin tanımı ile<br />
inovasyon alt bileşenlerini kurgulamak<br />
öncelikle bir kültür sorunsalıdır.<br />
Bu değişimin temelinin nitelikli bilgi<br />
üretimi ve yoğun yaratıcı faaliyetler sonucu<br />
ortaya çıkan büyük bir “görevdeşlik”<br />
olarak tanımlarken diğer bir deyişle ‘iş<br />
süreci ve üretim sistemlerinin dayandığı<br />
teknoloji tabanındaki köklü değişimlere,<br />
yani ortaya çıkan katma değer yaratma<br />
becerisine dayandığını ülke olarak ne<br />
kadar görebildiğimiz’ sorusu kadar; diğer<br />
bir ifade şekli ile ‘bilgi ve teknolojinin en<br />
önemli üretim faktörü haline geldiği yeni<br />
dünya düzeninde, değişimin kaynağını<br />
oluşturan inovasyon yapma becerisinin<br />
stratejik öneminin ülkeler bazında<br />
giderek arttığını ne kadar görebiliyor<br />
ve uyum sağlayabiliyoruz?’ sorusuna<br />
yoğunlaşmamız gerekiyor.<br />
Kavramların, tanımları ve göreceli olarak<br />
kullanım ve konumlandırılma biçimleri<br />
özellikle karmaşa yaratan ve karıştırılan<br />
bu 3 olgu için; OECD ve AB’nin 2000<br />
yılından günümüze kadar geliştirdiği<br />
ve sürekli olarak güncellenen bilgi<br />
kaynaklarına sadık kalarak yeniden basit,<br />
etkili ve kalıcı bir metin oluşturmak temel<br />
hedefimiz olacak. Ayrıca bu kavramlar<br />
üzerinde ülkemizde süregelen bilgi ve algı<br />
karmaşasının olası sebepleri üzerinden<br />
bir çözüm geliştirilmesi yazımızın konusu<br />
olacak.<br />
OECD ‘nin 2000 ve izleyen dönemde<br />
AB’nin 2006 Oslo kitapçığında tanımladığı<br />
yeni ilişkiler ağı ile “inovasyon” kavramı<br />
ve bileşenlerini yeniden tanımladığı bir<br />
değişimin başlangıcını oluşturduğunu<br />
biliyoruz. AB’nin bu yıl İtalya’da yapılan<br />
çalışmalarla (2015 Frascati Belgesi) de<br />
Ar-Ge kavramını ve çeşitlenmeleri yeniden<br />
tanımladığı geniş kaynakları esas almak<br />
mümkün gözüküyor.<br />
Gelişmekte olan ülkelerde olduğu<br />
gibi ülkemizde ekonominin büyümesi<br />
ve güçlenmesi için katma değeri<br />
yüksek mal ve hizmeti üreten, kendini<br />
yenileyen küresel markalar yaratma<br />
ve sürdürülebilir bir şekilde çoğaltma<br />
gerekliliği yaşamsal duruyor. En<br />
küçüğünden en büyüğüne tüm üretim<br />
birimlerimizin; öncelikle Ar-Ge<br />
yatırımını, tasarım ürünün değerini<br />
ve anlamını, eylemin fazlasıyla<br />
sabır gerektirdiğini ve bu yatırımın<br />
sürekliliğinin de aslında pahalı bir<br />
risk olmadığını idrak etmesi ilk şart<br />
olarak önümüze geliyor. Bunları hayata<br />
geçirebilmek için öncelikle ve kesinlikle<br />
istek, sabır ve süreklilik gerektiğini<br />
toplum olarak anlamamız ve hızla<br />
eyleme geçmemizin zamanı geldiğini<br />
ve kalan zamanın da hızla tükendiğini<br />
düşünüyorum. Sürdürülebilir bir şekilde<br />
yeni, yenilikçi ve alanında özgün ürün<br />
ihtiyacı yaşamsal bir gereklilik olarak<br />
kabul edildiği her noktada sanayinin<br />
tasarımcı ile buluşacağının ve bu<br />
buluşmanın da ardışık üretimin doğasının<br />
bir gereği olduğunun altını çizmek<br />
istiyorum.<br />
Günümüzde değişim ve gelişim kaynağını<br />
oluşturan bilim, teknoloji ve tasarım<br />
doğrudan birer stratejik üretici güç haline<br />
yani ekonomik bir değer haline gelmiştir.<br />
Yaratıcı endüstriler kavramının ortaya<br />
çıkışı işte böyle bir değişimin kaçınılmaz<br />
sonucudur. Diğer bir deyişle, çağımızda<br />
ürün kavramı değişmiş ve nesnel olmanın<br />
ötesine geçmiştir. Bilim, teknoloji ve<br />
tasarım ürünleri “yüksek katma değerli”<br />
ve çoğu kez nesnel olmayan ürünler<br />
olarak geçmekte ve giderek daha fazla<br />
talep edilir hale gelmektedir.<br />
Bu alanlardaki faaliyetlerinin önemini<br />
erken kavrayan ve bu doğrultuda<br />
politikalar üreten ülkeler, sadece katma<br />
değerli nesnel ürün ve ürünler değil,<br />
bilgiye dayalı yaratıcı endüstriyel düşünce<br />
ürünleri de ihraç etmekte, alanlarında<br />
cazibe merkezlerine dönüşmektedir.<br />
Günümüzde gelişmiş ülke statüsündeki<br />
yerlerini güçlendirerek korumak ancak<br />
giderek artan bir şekilde altyapıya ve<br />
nitelikli insan gücüne yatırım yapmakla<br />
mümkündür. Dolayısıyla bu hedefi<br />
arzulayan ülkelerin bu konudaki istek ve<br />
kararlılığı daha çok kaynak ayırmalarını<br />
ve istikrarlı bir biçimde sürdürülebilir<br />
politikalar ortaya koymasını kaçınılmaz<br />
kılmaktadır. Ülkeler için artık stratejik<br />
rekabet, yüksek katma değerin ortaya<br />
çıkmasına yol açan yaratıcı endüstriler<br />
konusunda, yani nitelikli insan gücünü<br />
kendine çekmek, ortaya çıkarmak ve<br />
kazanmak konusunda yoğunlaşmakta,<br />
12
ŞUBAT 2016<br />
uzun dönemde ekonomik büyümenin<br />
temel kaynağı bilgi ve yeni teknolojiler<br />
üreten Ar-Ge faaliyetlerini merkez<br />
almaktadır. Çağımızda teknolojiye sahip<br />
olan ülkeler sanayi başta olmak üzere,<br />
bütün ekonomik alanlarda mutlak bir<br />
üstünlük elde etme yolundadır. Kısaca,<br />
teknoloji, ülkelerin rekabet üstünlüğünün<br />
tek belirleyicisi haline gelmiştir.<br />
Bundan dolayıdır ki gerek toplumsal<br />
refahın yükselmesinde, gerekse dünya<br />
nimetlerinin paylaşımında teknolojik<br />
üstünlüğe sahip olan ülkeler uluslararası<br />
arenada belirleyici rol oynamaktadır.<br />
2. İlişkiler ve Kodlar<br />
Ar-Ge merkezleri; önceden belirlenen<br />
özellikli konularda ürün geliştirmek<br />
amacıyla, hedeflenen araştırma kültürüne<br />
ve becerilerine sahip gerekli sayıda<br />
araştırmacının uygun altyapı ile donatılmış<br />
güvenlikli alanlarda ürettiği her türlü ürün<br />
ve aktivite olarak tanımlanmaktadır.<br />
Ar-Ge, inovasyon merkezleri dışarıdan<br />
tanımlanan salt fiziksel mekânlar<br />
olmadığı gibi, tabela ile tanımlanan<br />
fiziksel mekânlarda yer alan pahalı<br />
teknik donanımdan ibaret de değildir.<br />
Ar-Ge birimleri üretim zincirindeki bir<br />
formel ayrıntı veya üretim alanında yer<br />
alan pasif, sade ve arındırılmış bir vitrin<br />
bölümlemesinden ibarede değildir.<br />
Ar-Ge merkezleri, güvenlikleri ve yapılan<br />
çalışmaların doğası gereği dış etkilerden<br />
(fiziksel ve/veya psikolojik) korunması<br />
öngörülen alanlardır. Ar-Ge birimlerinin<br />
mevcut teknolojiler kullanarak, yenilikçi<br />
buluntu, buluş ve ürün geliştirmek kadar<br />
birikim ve deneyim geliştirmekte oldukları<br />
unutulmamalıdır. Zaman içerisinde<br />
gelişen deneyim ve tecrübe ise gelecek<br />
için teknolojik ve stratejik altyapılarının<br />
oluşması ve güçlenip özgünleşmesindeki<br />
en temel unsurlardır.<br />
Ar-Ge merkezinin stratejik değeri, sahip<br />
olduğu makine ve teçhizat ile değil, sahip<br />
olduğu know-how düzeyi ve birikim<br />
seviyesiyle belirlenmektedir.<br />
Ar-Ge personeli niteliği ve niceliği<br />
itibarıyla stratejik bir ekonomik gücü<br />
oluşturur. Sayısal değerler olmanın<br />
ötesinde, birikim ve deneyim düzeyleri ile<br />
kıymetlendirilir. Ar-Ge birimleri, üretim<br />
için yaşamsal öneme sahip yüksek katma<br />
değerli proje fikirlerinin geliştirilmesine<br />
olanak sağlayacak birimlerdir.<br />
Ar-Ge birimleri küresel markaların, en<br />
büyük entelektüel sermaye gücüdür.<br />
Küresel markalar için, hedef toplumların<br />
içinde yer alan, koşullandırılmış yaşamsal<br />
hücrelerdir. Ar-Ge hücreleri, markanın<br />
kendini yenilemesinin ve devamlılığının<br />
yegâne yaşam kaynağıdır.<br />
Ar-Ge merkezlerinin nihai amacı ve<br />
mutlak hedefi ise katma değeri yüksek<br />
ürün, ürünlere ve üretim süreçlerine<br />
odaklı çalışmalar yaparak ekonomik<br />
katma değer yaratmak ve nitelikli insan<br />
gücünü artırmaktır.<br />
3. Ar-Ge Sürecinde Zaman Faktörü,<br />
Zaman-Ne Ar-Ge’ si<br />
Dünyada ortalama bir Ar-Ge projesi<br />
kavramsal fikir oluşturulmasından,<br />
ilk çalışır prototip aşamasına kadar<br />
ortalama 2 yıl sürmekte. Doğal olarak ilaç,<br />
savunma gibi sanayilerde bu sürelerin<br />
10 yıla kadar uzayabilen, uzun soluklu<br />
araştırma geliştirme süreçleri olduğunu<br />
da görüyoruz. Ar-Ge projelerine, ortalama<br />
12 aylık bir test, belgelendirme ve<br />
kıymetlendirme sürecini de eklememiz<br />
gerekmektedir.<br />
Türkiye’nin gelişmiş ülkelerle rekabet<br />
edebilmesi ve ekonomik olarak tam<br />
bağımsız bir ülke olabilmesinin yolunun<br />
Ar-Ge’den geçmekte olduğu konusu<br />
artık kimsenin tartışma konusu değildir.<br />
Artık teknolojiyi kullanan ve tüketen<br />
değil aynı zamanda üreten bir toplum<br />
olabilmek ve bu anlamda farklılaşabilmek<br />
için Ar-Ge’ye ve inovasyona dayalı<br />
ekonomi açılımların içini doldurmanın<br />
yaşamsallığı kadar hedeflere ulaşmak için<br />
gerekliliği ortadadır. Bu nedenle Ar-Ge<br />
ulusal kalkınma stratejimizin bir parçası<br />
değil bizzat stratejimizin kendisi olmak<br />
durumundadır.<br />
Ar-Ge (Araştırma ve Geliştirme) kelimesi<br />
tüm ekonomik paydaşlar tarafından<br />
sıklıkla telaffuz edilmesine rağmen ortak<br />
bir “anlam” bütünlüğüne ulaşılamamıştır.<br />
Ar-Ge yeni bir ürün üretmek için yapılan<br />
her şeyi kapsamakla başlayan çok genel<br />
bir tanımdan başlayan; geriye mühendislik<br />
hizmetlerinden, teknoloji transfer<br />
çalışmalarına, ürün klonlamaktan,<br />
mevcut bir tesise; ürün ve üretim<br />
uyarlamaya kadar giden alt başlıkları da<br />
kapsamaktadır.<br />
Entelektüel ve akademik çevrelerde,<br />
önceden tanımlanmış alanda salt<br />
bilimsel çalışmalar yapmak olarak<br />
değerlendirilmektedir. Sistematik bir<br />
temele dayalı olarak bilimsel ve teknik<br />
bilgi birikimini artırmak için yürütülen<br />
Ar-Ge çalışmalarının tümünde, ilerde<br />
katma değer yaratabilecek sonuç odaklı<br />
mutlak hedefler olmak zorundadır.<br />
OECD’ye göre Ar-Ge çalışmaları öncelikle<br />
ürün Ar-Ge’si ve süreç Ar-Ge’leri olmak<br />
üzere 2 farklı başlıkta tanımlanırlar. Bu<br />
başlıklarda; Ar-Ge çalışmaları temelde, üç<br />
farklı uygulamayı bünyesinde barındırır:<br />
Temel Araştırma Projeleri (Temel Bilim<br />
Ar-Ge) (Basicresearchprojects)<br />
Belirli, özgün bir uygulama veya kullanım<br />
düşünülmeden, kuramsal veya deneysel<br />
çalışmalarla olguların ve gözlemlenebilir<br />
ilişkileri yeniden anlamlandırmak,<br />
deneyim kazanmak için yapılan temel<br />
akademik çalışmalar bu kapsamda<br />
değerlendirilmektedir. Her ne kadar, ürün<br />
odaklı olmadığı ifade edilse de, bu tip<br />
kapsamlı çalışmaların sonunda çok farklı<br />
ürün ve ürün gruplarına yönelik buluntular<br />
gerçekleştiği bilinmektedir.<br />
Uygulamalı Araştırma (Appliedresearch)<br />
Uygulamalı araştırma da hedeflenmiş<br />
bir alanda özgün ve katma değer<br />
13
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE<br />
TAS<strong>AR</strong>IM/<strong>AR</strong>-GE VE İNOVASYON ÜÇLEMESİ<br />
14<br />
yaratabilecek potansiyel bilgiye ulaşmak<br />
için yürütülmektedir. Ana hedef olarak<br />
doğrudan özgün ve pratik sonuçlara<br />
odaklanmış araştırmalar, inovasyon odaklı<br />
projelerin önemli bir parçasıdır.<br />
Deneysel Çalışmalar<br />
(Experimentalstudies)<br />
Araştırma odaklı ve/veya pratik<br />
uygulama sonuçlar üzerindeki var olan<br />
bilgi düzeyini kullanarak geliştirilmesi<br />
hedeflenen çalışmaları kapsamaktadır.<br />
Yeni malzemelerin, üretim süreçleri,<br />
sistemleri hizmetler oluşturmaya veya<br />
halen üretilmiş veya oluşturulmuş<br />
olanları büyük ölçüde iyileştirmeye yönelik<br />
kapsamlı çalışmalardır.<br />
Diğer bazı çalışmalarda, Ar-Ge faaliyetleri;<br />
Temel bilim Ar-Ge, Spesifik Ar-Ge ve<br />
Standart Ar-Ge olmak üzere 3 farklı<br />
yapıda değerlendirilmektedir. Spesifik<br />
Ar-Ge, deneysel çalışmalar ve uygulamalı<br />
çalışmaları kapsarken, temel bilim<br />
Ar-Ge, basicresearch project anlamına<br />
gelmektedir. Bu çerçevede standart<br />
Ar-Ge gerek, uygulamalı gerekse deneysel<br />
çalışmalarında kapsayan ve hedefleri<br />
tutturmak için yapılması gereken zorunlu<br />
kabul edilen yeni bir gruptur (Frascatti<br />
Belgesi AB 2015).<br />
OECD, araştırma geliştirme faaliyetlerini,<br />
diğer üretim çalışmalarından ayırt<br />
ederken, bahse konu çalışmaların özellikle<br />
bilimsel veya teknolojik belirsizliğin<br />
olduğu durumlarda kullanıldığının<br />
altını çizmektedir. Dolayısıyla her Ar-Ge<br />
çalışmasının, belirlenen en az bir hedefe<br />
odaklı olduğunu ve geriye mühendislik<br />
hizmetlerine ve salt teknoloji transfer<br />
çalışmalarına odaklanmanın Ar-Ge<br />
kapsamına alınamayacağı gerçeğine de<br />
önemli bir katkı sağlıyor.<br />
Bazı Ar-Ge faaliyetlerinde nihai hedef; yeni<br />
bir ürün geliştirmek veya geliştirilmesine<br />
olanak sağlayacak gerekli bilimsel altyapı<br />
oluşturmak olarak da tanımlamaktır.<br />
Yaygın tanımıyla Ar-Ge, mevcut bir ürünün<br />
daha etkin ve ucuz üretilmesi ya da<br />
hiç üretilmemiş ama ileride üretilmesi<br />
planlanan, pazarda öncü olmak amacıyla<br />
herhangi bir alanda araştırmaya kaynak<br />
ayırmak olarak da kabul edilmektedir.<br />
Ar-Ge hizmetleri; nitelikli insan gücü,<br />
ihtisas alan ve donanım gerektiren, kamu,<br />
özel sektör ve üniversitelerde tarafından<br />
gerçekleştirilebilen “nitelikli” faaliyetler<br />
olarak görülmelidir. Ar-Ge, adından da<br />
tam olarak anlaşılacağı üzere; araştırma<br />
ile başlayan, bir hedefe, bir hipoteze<br />
veya düşünceye odaklanmış, sonuçları<br />
itibarıyla hedef bilgiyi sorgulama, onama<br />
veya süreci geliştirmeyi veya yenilemeyi<br />
içermektedir.<br />
Küresel değerler itibarıyla her Ar-Ge<br />
çalışmasının temelde üç mutlak aşamayı<br />
içermesi gerekmektedir. Bu başlıklar;<br />
süreci ölçme, izleme ve sonuçları<br />
değerlendirme aşamalarıdır. Aşamaları<br />
başarıyla gerçekleştirmek ise, ancak<br />
sistematik bir çalışma yöntemini titizlikle<br />
uygulamakla mümkündür. Her aşama bir<br />
proje süreci olarak ele alınmalı, gerekirse<br />
süreç alt birimlere bölünerek yetkin<br />
kişilerce yönetilmelidir. Her araştırma<br />
projesinin mutlak suretle bir hedefi ve<br />
hedef müşterisi olması bir başka mutlak<br />
ön gereklilik olarak kabul edilmektedir.<br />
Ar-Ge projelerinin en kritik aşaması<br />
hedefin tanımlanması ve proje sürecin<br />
titizlikle planlamasıdır. Klasik bir bakış<br />
açısıyla bir Ar-Ge projesi; problemin<br />
tanımı, kavramsal yöntemler veya tasarım,<br />
geliştirme, test ve prototip yapımı ve<br />
üretim fizibilitesidir. Hedeflenen projenin<br />
uzun vadeli bir süreci kapsadığını, risk<br />
içerdiğini ve öngörülemeyen sonuçları<br />
barındırdığını en baştan kabul etmek<br />
durumundayız. Proje sonuçladığında<br />
ise katma değeri yüksek çözümleri ve<br />
ürünlerin ortaya çıkacağını bilmemiz<br />
gerekiyor. Rasyonel ve kademeli bir<br />
planlama yapılmadığı takdirde süreç içinde<br />
belirsizlikler artması riski yükselirken,<br />
yabancı olunan bu süreçteki istek kayıpları<br />
inanç sorunu yaşayan her üretici grubun,<br />
olmayan sabrının tamamen tüketilmesinin<br />
önünün açılmasını da kaçınılmaz kılmakta.<br />
4. Ar-Ge’yi Anlamak<br />
Ulusların dünyadaki stratejik konumlarını<br />
belirleyen kıstasların başında “teknolojik<br />
düzeyleri” gelmektedir. Gelişmiş<br />
ülkeleri,gelişmekte olan ülkelerden ayıran<br />
“teknolojik gelişmişlik düzeyleri” ve<br />
“teknolojiyi verimli kullanma becerileri”<br />
olduğu herkesçe kabul edilmiş ve bilim<br />
ve teknolojiyi ekonomik katma değere<br />
ve toplumsal faydaya dönüştürebilme<br />
becerisi, bugün genel olarak yenilik<br />
becerisi ve yetkinliği kısaca “inovasyon”<br />
olarak ifade edilmektedir. Ülkelerin<br />
teknoloji / yenilik becerisindeki düzeyini<br />
belirlemede bazı normatif göstergeler<br />
kullanılmaktadır. Bunlar:
ŞUBAT 2016<br />
1. Araştırma ve geliştirme harcamalarının<br />
GSMH ‘e oranı,<br />
2. Ar-Ge hizmetlerinde çalışan bilim adamı<br />
ve mühendis sayısı,<br />
3. Toplam ihracat içinde yüksek teknoloji<br />
ürünlerinin oranı,<br />
4. Bilgisayar, internet ve iletişim<br />
araçlarından yararlananların sayısı,<br />
5. Bilimsel yayın sayısı,<br />
6. Patent sayısı ve yaşama geçen patent<br />
oranı.<br />
Gelişmekte olan ülkeler yukarıda<br />
sıralanan ve teknolojiyi üretme veya<br />
üretimine katkı koyma anlamında farkı<br />
yaratan göstergelerini yükseltebildikleri<br />
ölçüde daha üretken yapıya ve daha<br />
stratejik bir ekonominin alt yapısına<br />
kavuşmaktadır. Henry Ergas, ülkeler<br />
arasında yenilik geliştirme; “inovasyon”<br />
hızının neden farklı olduğu konusunu<br />
ilk kuramsallaştıran iktisatçılardan<br />
biridir. Yenilik hızını etkiyen faktörleri üç<br />
gruba ayırmıştır. İnovasyon becerisini<br />
etkileyen başlıca girdiler, ülkenin bilimsel<br />
tabanının niteliği, araştırma kurumlarının<br />
mevcudiyeti, eğitim düzeyi; talebi<br />
etkileyenler ise sürekli yenilik için istekli<br />
ve bilinçli tüketiciler, sanayi alt yapısı<br />
firmalar düzeyinde bilimsel araştırmanın<br />
yayılması ve finansmanına katılması,<br />
kuvvetli rekabet fırsatların bir araya<br />
getirmesi olarak tanımlamaktadır.<br />
Dünyada gelişmiş ülkeler arasına<br />
katılmaya aday olan yeni ülkelerin<br />
yapısal profilleri kavramsal olarak<br />
analiz edildiğinde, “kendi teknolojisini<br />
üreten bir sanayileşme modeli”nin açık<br />
seçik başarısından söz edebiliriz. Diğer<br />
taraftan ülkemizin de içinde bulunduğu<br />
“teknoloji ithal ederek kendini sürdüren<br />
sanayileşme profilini” benimseyen<br />
ülkelerin ise teknolojiye bağımlılık<br />
düzeyinin önlenemez bir şekilde arttığı ve<br />
zaman içinde ithal teknolojinin kaçınılmaz<br />
maliyetinin nicel ve nitel sonuçları<br />
karşısında ülkenin dış borç grafiğinin<br />
dengesizleştiği izlenmektedir. Özellikle<br />
belli başlı alanlardaki teknolojik transfer<br />
girişimlerinin süreçsel olarak ihtiyaç<br />
duyduğu adaptasyon süresi ve ihtiyaç<br />
duyulan zaman diliminin o teknolojideki<br />
değişim hızını yakalayamaması, her geçen<br />
gün daha fazla kaynak kullanarak bu<br />
teknolojiyi ithal eden ülkenin verimliliğini<br />
ve rekabet gücünü giderek azaltmaktadır.<br />
15
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE<br />
TAS<strong>AR</strong>IM/<strong>AR</strong>-GE VE İNOVASYON ÜÇLEMESİ<br />
16<br />
Günümüzde yeni teknolojik açılımlar<br />
üzerine kurgulanan yeniliklerle yaşam<br />
tarzını kökten değiştirebilecek etkinlikte<br />
ürünler yaratılabildiği dolayısıyla<br />
firmaların sadece aynı ürünü daha<br />
ucuz üreterek değil ürün üzerinde yeni<br />
performans ve yeni teknik iyileştirme<br />
seçenekleri yaratabildikleri ölçüde<br />
rekabet güçlerini artırabilecekleri gerçeği<br />
küresel pazarın kurallarından birisi haline<br />
gelmiştir.<br />
Pek çok küresel markanın pazar<br />
içerisindeki geçerli ürünleri eş değer<br />
üretim imkânlarına ve benzer teknolojik<br />
özelliklere sahip olmalarıyla birbirine<br />
giderek yaklaşa dursun, bu ürünleri<br />
artık satılır kılan ve farkı yaratan tüm<br />
özellikleri ürünlerin tasarım boyutunda<br />
yoğunlaşmakta. Özellikle AB’de Green<br />
Paper on Innovation (1995) raporuyla<br />
beraber inovasyon kavramındaki sınırlı<br />
“Ar-Ge” yorumu geçerliliğini yitirirken,<br />
inovasyon süreçlerinde “tasarım kavramı”<br />
çok daha görünür hale gelmiştir. 2005<br />
yılında; OECD’nin (OECD-Eurostat Oslo<br />
Manual) de benzer şekilde eski inovasyon<br />
tanımını ürün tasarımını da kapsayacak<br />
şekilde genişlettiği bu çerçeve de yeni bir<br />
vizyonel açılıma geçildiği izlenmektedir.<br />
Tüm teknolojik buluntuların yaratıcı<br />
süreçler içerisinde katma değere<br />
dönüştürülmesini, kullanımını ve<br />
toplumsal etkilerinin çözümlenmesini<br />
kapsayan her uygulama bir “yenilikçi<br />
tasarım” süreci olarak tanımlanmakta<br />
artık! Bu yaklaşım, teknolojinin, toplumsal<br />
her türlü etkinliğin içinde bir tasarım<br />
ürünü olarak yer aldığı gerçeğinin altını<br />
çizerken, giderek yükselen tüketici bilinci<br />
de ürünlerde tasarım boyutunun ön plana<br />
çıkmasında önemli etken olarak karşımıza<br />
çıkmakta.<br />
Ürün tasarlama sürecinin son 50 yıldaki<br />
kavramsal serüveni kadar, üreticinin<br />
tasarımcıdan beklentisinin de hızla<br />
evrimleşmesi sonucunda dinamik<br />
“inovasyon” metaforunun ürün tasarımıyla<br />
entegrasyonu 2000’li yılların başında<br />
tanımlı bir hale gelmiştir. Bu yeni<br />
tanımlar çerçevesinde; bilim ve teknoloji<br />
kavramlarının tasarım olgusuyla birlikte<br />
bir yeni “üçleme” oluşturmasının yolu da<br />
sessizce açılmış bulunuyor...<br />
İşte, 2000 sonrasında başlayan değişim;<br />
inovasyon kavramını hızla yeniden<br />
gündeme getirirken, AB‘nin 2006’da<br />
hazırlanan Oslo belgesi ile “İnovasyon<br />
kavramı; Bilim, Teknoloji ve Tasarım alt<br />
bileşenlerine” endekslenmiştir.<br />
Tüm bilimsel teknolojik tabanlı araştırma<br />
faaliyetleri, bilimsel ve teknolojik gelişimin<br />
en temel itici gücüdür ve sürdürülebilir<br />
olmalarıyla başarıya daha çok yaklaşırlar.<br />
Bu çerçevede Ar-Ge faaliyetleri de gelişen<br />
süreç içersinde değişimden ve dinamik<br />
şartların gereği olarak gelişmelerden<br />
etkilenmiştir. Diğer taraftan ülkemizde,<br />
en çok karıştırılan bir faaliyet türü de<br />
ürün geliştirme eyleminin bir Ar-Ge<br />
türü olarak algılanmasıdır. Özellikle,<br />
KOBİ’lerin yurt dışı ürün / tasarım, model<br />
veya örnek teminleri ile bunları yerel /<br />
yerli kaynakları kullanarak ülkemizde<br />
üretme çalışmalarını bir Ar-Ge faaliyeti<br />
kapsamı içinde görme isteği zaman<br />
zaman TAS<strong>AR</strong>IM, yeri geldiğinde Ar-Ge<br />
ve çoğu kez beraber yapılan bir eylem<br />
türü olarak değerlendirilmektedir.<br />
Oysaki yaygın tanımlarıyla millileştirme,<br />
tersine mühendislik veya kopyalama<br />
süreçleri asla bir Ar-Ge faaliyeti<br />
olarak kabul edilmemektedir. Pek çok<br />
ülkenin geçiş dönemlerinde kullandığı<br />
bu tarihsel yöntem, (5-7 sene kabul<br />
ediliyor) ülkemizde son 25 yıldır giderek<br />
yaygınlaşmış ve uygulama gerçeklerin<br />
önüne geçecek kadar kabul görmektedir.<br />
Küresel standartlarda, nitelikli katma<br />
değer Ar-Ge faaliyetlerinde ortaya<br />
çıkan bilginin ve birikimin bir tasarım<br />
süreciyle birlikte ürünleşerek sokaktaki<br />
insanın kullanabileceği bir mal, hizmet<br />
ve bir değere dönüşmesiyle ortaya çıktığı<br />
kabul edildiğine göre Ar-Ge/Tasarım ve<br />
inovasyon ilişkisinin nasıl bir bütünleşik<br />
yapı oluşturduğu ortaya çıkmaktadır.<br />
Günümüzde her ürünün arkasında bir<br />
Ar-Ge ve tasarım süreci olmak zorundadır.<br />
Dolayısıyla salt Ar-Ge yapmak bir ürünü<br />
satmak için artık olması gereken salt<br />
yeterlilik anlamını yitirmiştir. Ar-Ge<br />
buluntuları, nitelikli bir ürün geliştirme<br />
sürecine dönüşmektedir. Böylece ortaya<br />
birçok rekabetçi ürün ve ürün grupları<br />
çıkabilmekte ve rekabet gücü artmaktadır.<br />
Günümüzde tasarım sürecinin maliyet<br />
içindeki katkısı % 5’lik bir artış getirirken,<br />
satış üzerindeki olumlu etkisi<br />
% 70’ler düzeyine çıkmaktadır. Ar-Ge<br />
ise sürdürülebilir olduğu sürece giderek<br />
etkisini hissedebileceğimiz bir olgudur.<br />
Firmalar ve markalar, yarın küresel<br />
rekabet sisteminde var olmak için Ar-Ge<br />
faaliyetleri için sadece devlet desteğini<br />
beklemek yerine, gelecekleri için yatırım<br />
yapmak adına artık Ar-Ge‘ye kaynak<br />
ayırmayı önemsemek durumdadır.<br />
Tüketicinin yaşam kalitesini yükseltmek<br />
ve katma değer yaratmak amacıyla<br />
kavramsal ürüne göre malzeme,<br />
malzemenin potansiyelinde yeni ürün<br />
tasarlama eylemleri bu ahengin yarattığı<br />
verimliliğin ve zenginliğin en basit<br />
açılımları olarak yaşama yansımaya<br />
başladı bile.<br />
Günümüzde, küresel pazarda yer alan<br />
ürünler; teknoloji, katma değer ve<br />
yaratıcılık düzeyi itibarıyla incelendiğinde<br />
farklı değerlere sahip bir sıralamanın<br />
geçerli olduğunu görmekteyiz. Kopya<br />
ürünler, stilistik ürünler, geriye<br />
mühendislik ürünleri (uyarlanmış<br />
ürünler), tasarım ürünleri ve yaratıcı<br />
ürünler diziminin kârlılık ve risk analizi<br />
Tablo 1’de ilişkilendirilmiştir.<br />
Özellikle Oslo belgesinde ifade edilen yeni<br />
inovasyon tanımı ile ürün gamı genişlemiş<br />
ve gelişmişliğin tanımına paralel yeni<br />
bir vizyon gelişmeye başlamıştır. Bu<br />
çerçeveden bakıldığında ise; gelişmişlik
ŞUBAT 2016<br />
Tablo 1. Tasarım Ürünleri ve Yaratıcı Ürünler Diziminin Karlılık ve Risk Analizi<br />
düzeyi itibarıyla gelişmiş ülke ulusal<br />
endüstrileri tarafından ortaya konan<br />
ürünlerin Tablo 1’de yer alan üst düzey<br />
teknolojilere dayanan ürün gruplarını<br />
kapsadığı, kopya, stilistik ve uyarlanmış<br />
ürünlerin ise daha az geliştiği düşünülen<br />
ülkeler tarafından fazlasıyla üretile geldiği<br />
izlenmektedir. Teknolojinin ivmelendirdiği,<br />
küresel pazarı ve geleceği şekillendiren<br />
ürünlerin katma değer yaratma ve fiyat<br />
belirleme özgürlüğü ile rekabetsizliğinin<br />
ekonomik avantajlarının altını tekrar<br />
çizmekte yarar olduğu açıktır. Bu ürünlere<br />
ulaşmada ise, Ar-Ge çalışmalarının ne<br />
kadar önemli olduğu, inanç, istek, sabır,<br />
istikrar ve destek konusundaki tutarlılığın<br />
ise başarının arkasındaki kaçınılmazlar<br />
gibi durduğu da gelişmiş tüm modellerde<br />
fazlasıyla izlenmektedir.<br />
Gelişmiş ülke olmanın yeni bir başka<br />
belirleyici unsuru da giderek $ / kg<br />
itibarıyla 10.000 doların üzerinde üretimini<br />
gerçekleştirdikleri stratejik ürünlerin<br />
toplam katma değer üzerindeki katkısı<br />
olarak ifade edilmektedir. Ülkemizin<br />
de içinde bulunduğu gelişmekte olan<br />
ülkelerin tüm stratejik üretimleri<br />
ve geleceğe yönelik yatırım tarzları<br />
aslında neden gelişmiş ülke statüsüne<br />
geçemediğimizi çarpıcı bir şekilde ortaya<br />
koymaktadır. Ağır sanayinin gelecek için<br />
getirileriyle ağır inovasyon becerisinin<br />
kazanımları açık ara fark yaratan unsurlar<br />
olarak göz önüne gelmektedir.<br />
Artık ağır sanayinin katma değer yaratma<br />
gücü, giderek rekabete ve ucuz işçiliğe<br />
endekslenmekte ve getirisi giderek<br />
azalmaktadır. Sonuçta, ağır sanayi<br />
üretimleri verimlilik ve performans<br />
olarak sorgulandığında, hedeflenen<br />
getirinin kârlılık düzeyinde, gelecek için<br />
çok da ümit vermediği ve bu çalışmaların<br />
ancak sürdürülebilir bir inovasyon gücü<br />
ile desteklendiğinde ülkenin geleceği<br />
için rekabetçi ürünlere dönüşebileceği<br />
unutulmamalıdır. Gelecek, değişen ürün<br />
beklentilerine yanıt oluşturabilecek,<br />
nitelikli insan gücünü yaratabilecek,<br />
sürdürülebilir bir istikrarı yakalayan ve<br />
hedefleri olan toplumların olacaktır. Ar-Ge<br />
ve tasarım süreçleri, inovasyon odaklı<br />
bir ekonominin olmazsa olmazlarıdır. Bu<br />
konudaki eğitim ve gelişim süreçlerine<br />
kaynak yaratmak, gelişmekte olan ve<br />
büyük hedefleri olan bir ülke için yaşamsal<br />
durmaktadır.<br />
17
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE<br />
TAS<strong>AR</strong>IM/<strong>AR</strong>-GE VE İNOVASYON ÜÇLEMESİ<br />
18<br />
Sonuç<br />
Tarihsel süreçlerde; Ar-Ge’ yi batının işi,<br />
teknolojiyi gâvur icadı sayma girişimleri;<br />
küresel gelişimi ve yarattığı tüm potansiyel<br />
gücün dış mihraklara terk edilmesine<br />
neden olmuştur. Tek taraflı gelişimin<br />
doğası da, gelişmeyenin gelişen karşısında<br />
kolaylıkla bağımlı hale gelmesinin temel<br />
nedeni olduğu tarihin öğretileri arasında<br />
yerini almıştır. Değişime ve gelişmeye<br />
karşı irrasyonel tüm duruşlar, ülke<br />
ekonomilerinin çökmesine ve ülkelerin<br />
yoksulluk çizgisine sürüklenmesine<br />
hatta köleleşmesine neden olmuş ve hala<br />
olmaktadır. Ülkeler için değişim karşısında<br />
direnmek değil, değişimin yönünü ve<br />
şiddetini önceden görerek değişim<br />
gerçekleşmeden değişime hazır olmak,<br />
hatta kontrol edilebilir bir değişimin<br />
belirleyicileri arasında yer almanın<br />
stratejisi bir var olma mücadelesine<br />
dönüşüyor artık.<br />
Devletleri kendilerine özgün Ar-Ge ve<br />
inovasyon politikaları geliştirmelerinin,<br />
yaşamsallığı artık tartışılacak bir konu bile<br />
değil.<br />
Devletlerin ve icracı tüm birimlerinin<br />
Ar-Ge’yi ve yenilikçiliği anlaması ve<br />
gerekli tüm sorumlulukları almasının<br />
gerekliliği kadar, bu aktörlerin zihniyet<br />
değişiminin hiç de kolay olmadığını kabul<br />
etmesi ve sabırla değişim için topyekun bir<br />
toplumsal sinerji oluşturma yönünde çaba<br />
göstermesi gerekmekte.
ŞUBAT 2016<br />
Hükümetler için sadece vergisel teşvikler<br />
vermek ve yasal düzenlemeler yaparak<br />
yükümlülüğü sanayicilerin ellerine teslim<br />
etmek kolay bir çözüm ve her zaman etkin<br />
bir icraat gibi durmakta. Gerçekte ise<br />
bütün bu çabalara rağmen yeniyi ve sıra<br />
dışını üretmekten çok, mevcut riskleri<br />
azaltmak konusunda çaba harcayan<br />
bir üretim kültürüne sahip sanayi ve<br />
sanayicinin Ar-Ge için istekli olmasını<br />
sadece teşvikle sağlamak zor gözüküyor.<br />
Ar-Ge kültürünün yaygınlaşmasının<br />
en temel basamağının yerel üretici<br />
ve markaların öncelikle bilinç ve algı<br />
düzeyinin yükseltilmesi aşaması olduğu ve<br />
Ar-Ge için büyük sermaye ve markaların<br />
gerekmediği gerçeğinin yaygınlaşmasıyla<br />
mümkün olabileceği realitesini üretici<br />
kitlelere sabırla anlatmak, tekrar tekrar<br />
anlatmak gerekiyor.<br />
Ar-Ge kültürünün oluşmasında iyi<br />
olanı kopyalamanın ve yerelleştirmenin<br />
öneminden bahsetmek mümkünken,<br />
bu geçiş sürecinin kendi özgün ürün ve<br />
teknolojilerimizi geliştirmek yönünde hızla<br />
aşılması gerektiğinin de altının çizilmesi<br />
gerekiyor (bakınız, Japonya, Singapur, Çin<br />
ve benzeri ülkelerin sanayi politikalarının<br />
evrimi). Ancak bu aşamayı yaşayan yerel<br />
firma ve üreticinin salt kolay kopyalama<br />
alışkanlığını aşması, bu aşamayı<br />
kronik bir hastalığa ve bir bağımlılığa<br />
dönüştürmemesi gerekiyor.<br />
Dünyanın en çok Ar-Ge harcaması yapan<br />
şirketleri ağırlıkla; ABD, Almanya,<br />
Japonya, Güney Kore ve İskandinav<br />
ülkelerinin markalarından oluşuyor.<br />
Ar-Ge harcamaları ile rekortmen<br />
1.500 firmanın, 2012 yılında Ar-Ge<br />
harcamalarını bir önceki yıla göre yüzde<br />
7,8 artırdığını görüyoruz. Diğer bir<br />
deyişle, ekonomik kriz döneminde bile<br />
içinde yer aldıkları ülkelerin nominal<br />
ekonomik büyümesinden daha fazla<br />
Ar-Ge harcaması yaparak, kendi ve ülke<br />
geleceklerine yatırım yaptıklarının bilinci<br />
içerisinde, küresel pozisyonlarını korumak<br />
için, kararlı bir şekilde çaba harcamakta<br />
olduklarını gözlemliyoruz.<br />
Birlikte, ortak iş yapabilme ve takım oyunu<br />
oynama becerisinden bir hayli uzak ve<br />
birlikte güç birliği oluşturarak büyüme<br />
kültürü bile henüz oluşmamış veya tabana<br />
yaygınlaşmamış bir Türk sanayisi için yol<br />
uzun gözüküyor. Salt yasal desteklerin ve<br />
ilgili teşviklerin sahip olduğumuz üretim<br />
ataletini yenmemiz ve temel sektörleri<br />
harekete geçirmemiz için tek başına<br />
yeterli olmadığını söylemek mümkün.<br />
Bütün somut mali ve idari teşviklerin<br />
sözde değil, uygulamada da geçerli<br />
olmadığı sürece ve eğitim politikasında<br />
köklü değişiklikler gerçekleştirilmeden<br />
ve bilinç yaratma politikaları için yeterli<br />
kaynak oluşturulmadan, araştırma<br />
kültürünün hedeflenen şekilde tabana<br />
yayılması da mümkün gözükmüyor.<br />
Gelişme modelleri ile Ar-Ge politikalarıyla<br />
küresel rekabet sistemine giren Singapur,<br />
İrlanda veya Malezya gibi ülke örneklerine<br />
oranla Türkiye’de kamunun çok daha<br />
pasif rol oynadığı ve aktif etken rolünden<br />
çok uzakta olduğunu görüyoruz. Devletin<br />
atması gereken çok adım olmasına<br />
karşın öncelikle araştırma geliştirme alt<br />
yapısının temel itici gücü olan nitelikli<br />
insan gücünü “rasyonel” ve edilgen bir<br />
politika çerçevesini yeniden oluşturacak<br />
çalışmalara ağırlık verilmesi gerekiyor.<br />
Yapılması gereken, vaat ve destek vermek<br />
yerine Ar-Ge’ ye dayalı kümeleşme ve iş<br />
ortaklıklarına yönelik somut modeller<br />
oluşturulmasıdır. Sektörel araştırma<br />
merkezlerine sürdürülebilir destek<br />
sağlanması ve katma değeri yüksek ürüne<br />
odaklı başarı hikâyeleri elde edilmesi,<br />
üreticilerle paylaşılması gerekmektedir.<br />
Teknokentler de bile yatay ve düşey iş<br />
birliği ve iletişim olanakları, mutlak<br />
surette son ürüne yönelik çözüm hedefleri<br />
konusunda istek bilinci bile henüz istenen<br />
düzeye çıkarılamadığı düşünüldüğünde, bu<br />
birimlerin vergiden arındırılmış bölgeler<br />
olmanın ötesine geçmediği sürece ülke<br />
ekonomisine beklenen katkıyı yapmakta<br />
zorlanacağı ortadadır.<br />
* H.Gürsu,Dr. “İnovasyon” Destek<br />
Yayınları, İş ve Yönetim, Mart 2014.<br />
19
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE<br />
BİR KAVRAMA GENEL BAKIŞ: TAS<strong>AR</strong>IM İNOVASYONU<br />
(KONSEPT BAZLI İNOVASYON)<br />
Serdar BENLİ / Kimya Mühendisi (Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü)<br />
Ekonomi ve tasarım güçlü bağlantıları<br />
olan iki alandır. Aslında tasarım pratiğiyle<br />
ekonomi teorisi arasında inovasyon ortak<br />
paydası temelinde karşılıklı proaktif bir<br />
ilişki vardır. Üzerinden ikiyüz yıldan fazla<br />
zaman geçen Ulusların Zenginliği’nde<br />
“teknik değişim” ve bunun ekonomik<br />
gelişmeye etkisini ilk kez çalışan Adam<br />
Smith’in tezi; ulusların zenginliğiyle<br />
“teknik değişim” arasında nedensel bir<br />
ilişki olduğudur. Ondan çok sonra Joseph<br />
Schumpeter kendi “Ekonomik Kalkınma”<br />
teorisinde, neo-klasik ekonomik<br />
kalkınma yaklaşımını reddederek<br />
“İnovasyonTeorisi”ni ortaya atmıştır.<br />
Bu teoriye göre, inovasyon, ekonomiye<br />
öncülük eden itici güçler içeren gelişim<br />
sıçramalarıdır.<br />
Günümüzde inovasyon kavramı,<br />
Schumpeter’in başlangıçtaki teorisinin<br />
çok ötesine geçmiş ve bazı pratikleri<br />
içine alan bir süreci kapsayacak şekilde<br />
genişlemiştir. Günümüze gelindiğinde<br />
ise tasarım, yönetim ve pazarlama gibi<br />
çeşitli disiplinlerin katkılarıyla inovasyon<br />
teorisi geliştirilmiştir. İlk olarak 1982<br />
yılında Freeman tasarımın inovasyondaki<br />
rolüne vurgu yapmıştır. Bugün ise tasarım<br />
ve inovasyon kavramlarının özellikle<br />
tasarım döngüsü içerisinde, “tasarım<br />
inovasyonu” ibaresi ile yeni bir terminolojik<br />
kullanımıyla karşı karşıya bulunmaktayız.<br />
Evrensel bir tanımı olmamakla birlikte<br />
tasarım inovasyonu terimi, akademik ve<br />
profesyonel tasarım söylemlerinde son<br />
10-15 yılda artarak kullanılmaktadır.<br />
İnovasyon sürecinde tasarımın rolü<br />
vurgulanmaya başlanmış olmakla<br />
birlikte, bu yeni kavramsal ve terminolojik<br />
genişlemeyi açıklamada yetersiz<br />
görünmektedir [1].<br />
Schumpeter, inovasyonu ürün ve süreç<br />
olmak üzere iki temel kategoride<br />
sınıflandırmaktadır. Takipçileri,<br />
organizayonel inovasyonu da ayrı bir<br />
kategori olarak belirtmişlerse de, kendisi<br />
bunu süreç inovasyonu içerisine dâhil<br />
etmiştir. Schumpeter’in teorisinde iki<br />
ana başlık altında beş tür inovasyon yer<br />
almaktadır:<br />
Süreç inovasyonu:<br />
1. Yeni bir üretim yöntemi,<br />
2. Ham made veya yarı mamüllerin yeni bir<br />
tedarik kaynağı.<br />
Ürün inovasyonu:<br />
3. Yeni bir ürün,<br />
4. Yeni bir pazar açan yeni kalite bir ürün,<br />
5. Tekel pozisyonunu yıkan veya oluşturan<br />
yeni bir endüstri yapı.<br />
OECD’de (1992) inovasyonu iki kategoriye<br />
ayırır fakat farklı biçimde “teknolojik<br />
inovasyonu” hem ürün hem de süreç<br />
inovasyonunu içeren farklı bir kategori<br />
olarak ayırır. OECD’ye göre, “buluşlar”da<br />
olduğu gibi, teknolojik inovasyonlar ticari<br />
değere sahip bir inovasyon olmak için bir<br />
ürün veya sürece uygulanmak zorundadır<br />
[1].<br />
Tasarım<br />
En geniş tanımıyla tasarım “parçaların<br />
ve detayların belli bir amaca veya<br />
buluşa yönelik olarak düzenlenmesi”<br />
şeklinde tanımlanmaktadır. Uluslararası<br />
endüstriyel tasarım toplulukları konseyi<br />
(ICSID) ise tasarımı fonksiyonellik<br />
açısından “amacı; nesnelerin, süreçlerin,<br />
servislerin ve bunların sistemlerinin tüm yaşam<br />
döngüleri içerisinde çok yönlü kalitelerini<br />
oluşturmak olan yaratıcı aktivite” olarak<br />
tanımlamıştır [1].<br />
Tasarım çoğu zaman doğaçlama kullanılır.<br />
Bazen inovasyon, Ar-Ge<br />
ve/veya yeni ürün geliştirme ile eş anlamlı<br />
olarak da görülür. Bu kavram için net<br />
tanımlamalar da yapılmıştır [2]. Örneğin<br />
“tasarım; kavram, plan ve fikirlerin<br />
yaratıcı görselleştirilmesidir”[3]. Buna<br />
göre taslaklar, projeler, modeller ve<br />
prototipler sıklıkla tasarım prosesine<br />
yardım eden araçlar ve tasarım<br />
aktivitelerinin belirtileridir ancak tasarım<br />
prosesinin kendisi değildir [2]. Freeman<br />
(1982) inovasyonun Ar-Ge ve tasarım<br />
gibi kaynakları zorunlu kıldığından<br />
bahsederken, OECD (1992) inovasyon<br />
sürecinde tasarımın merkezî rolüne<br />
vurgu yapmaktadır. Bir başka çalışmada<br />
ise tasarım boyutunun kurumsal ve<br />
pazarlama stratejileri için opsiyonel<br />
olmasının daha fazla süremeyeceği ve<br />
aksine bunların merkezinde olması<br />
gerektiği ifade edilerek ne kadar önemli<br />
olduğu vurgulanmıştır [1].<br />
Tasarım kavramının tanımı üzerinde<br />
bir mutabakat olmaması, iş dünyası<br />
için de geçerlidir. İngiltere Tasarım<br />
Konseyi’nin 2004 yılında 1500 firma<br />
ile gerçekleştirdiği bir ankete verilen<br />
cevapların % 75’i, tasarımın yeni ürün ve<br />
hizmetler geliştirmek için kullanıldığını<br />
(en azından yeni ürün geliştirme sürecinin<br />
bir parçası olduğunu) ifade etmiştir.<br />
Ayrıca katılımcıların sadece üçte biri,<br />
tasarımın kendi işlerini rakiplerininkinden<br />
farklılaştırmak için kullanılan stratejik<br />
bir iş enstrümanı olduğunu belirtmiştir.<br />
Bu sonuçlardan da anlaşılabileceği gibi<br />
tasarımdan ne anlaşıldığı, yorumcular<br />
ve firmalar arasında ciddi farklılıklar<br />
göstermektedir [2].<br />
20
ŞUBAT 2016<br />
Şekil1. Tasarım Konseyi Ulusal Firma Araştırması, 2004<br />
Yine aynı çalışmada çıkan sonuçlara göre,<br />
imalat sektöründeki işletmeler tasarımı<br />
kendi işlerine entegre veya işlerinin<br />
önemli bir parçası olarak tanımlarken,<br />
hizmet sektöründeki işletmeler, tasarıma<br />
kendi işlerinde sınırlı bir rol biçmişler veya<br />
hiç rol biçmemişlerdir. Bu ise tasarım,<br />
yenilik ve yaratıcılığın katkısının hizmet<br />
sektöründe daha az görünür olmasına<br />
bağlanmıştır [2].<br />
İmalat sektörü ve hizmet sektöründeki<br />
bu farklılık yorumlanırken, çalışmanın<br />
gerçekleştirildiği ülke de dikkatten<br />
kaçmamalıdır. Zira maliyetlerin ucuz<br />
olduğu ülkelere oranla yüksek maliyetli<br />
ürünlerin üretildiği İngiltere’de,<br />
üreticilerin bu nedenle kaliteyi ön plana<br />
çıkarmayı hedeflediklerini, bu nedenle<br />
de tasarım, inovasyon ve yaratıcılığa<br />
daha fazla yatırım yaptıklarını düşünmek<br />
mantıklıdır. Hizmet sektörü işletmeleri<br />
ise böylesi bir rekabetten ziyade iç<br />
pazarda maliyet esaslı bir rekabete<br />
girmek durumunda olduklarından, bu<br />
alanlara yatırım yapmakta daha az istekli<br />
olabilmektedir [2].<br />
İngiltere 2001 yenilik araştırması<br />
kapsamında 1998-2000 yılları arasında<br />
teknolojik inovasyon aktiviteleri içerisinde<br />
yer alan firmalara çeşitli inovasyon<br />
faaliyetlerine yaptıkları harcamalar<br />
sorulmuş ve teknolojik inovasyon<br />
faaliyetleriyle uğraşan bu firmaların büyük<br />
çoğunluğunun (% 58) ne Ar-Ge ne de<br />
tasarım harcaması belirttiği görülmüştür.<br />
Bu firmalardan % 20’si sadece kurum içi<br />
Ar-Ge harcamaları yaptığını bildirirken,<br />
% 13’ü ise sadece tasarım harcamaları<br />
yaptığını rapor etmiştir. Her iki alanda<br />
da harcama yaptığını rapor eden<br />
% 9’luk kesim de dâhil edildiğinde,<br />
inovasyonla ilgili aktivite gerçekleştiren<br />
firmaların neredeyse beşte dördü,<br />
tasarım faaliyetlerine ilişkin harcama<br />
bildirmemiştir [2].<br />
Eğer firmalarda tasarım, tasarımcı adını<br />
taşımayan kişiler tarafından yapılıyor ise,<br />
firmaların tasarım faaliyetlerinin “sessiz 1 ”<br />
kalması ve kaydedilmemesi olasıdır.<br />
Bazı tasarım yatırımlarının “gizlenmiş”<br />
olması da mümkündür çünkü Ar-Ge ve<br />
pazarlama gibi diğer başlıklar içerisinde<br />
yer almaktadır. Esasında bir firmanın<br />
tasarım yatırımlarını ne oranda kaydettiği<br />
tamamen bir bakış açısıdır. Aşağıdaki<br />
şekilde görüldüğü gibi, bir firmanın Ar-Ge,<br />
tasarım ve pazarlamada personel istihdam<br />
ettiğini ama tasarım ile Ar-Ge ve tasarım<br />
ile pazarlamada çakışmalar olduğu<br />
düşünüldüğünde eğer Ar-Ge ve pazarlama<br />
baskınsa, tasarım faaliyetinin çoğu, bu<br />
fonksiyonlar veya departmanlar tarafından<br />
gizlenebilmektedir [2].<br />
1<br />
Gorb ve Dumas (1987) sessiz tasarımı; “pazarlama, üretim ve diğer departmanlardaki personelin resmi olarak tasarımcı değilken veya tasarımcı olarak eğitilmemişken,<br />
tasarım kararlarına katkı vermesi veya tasarım ve geliştirme işi içerisinde yer alması” olarak tanımlamışlardır.<br />
21
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE BİR KAVRAMA GENEL BAKIŞ: TAS<strong>AR</strong>IM İNOVASYONU (KONSEPT BAZLI İNOVASYON)<br />
Yukarıdaki durumun aksine tasarım<br />
baskın ise, Ar-Ge ve pazarlamanın<br />
bir kısmı tasarım fonksiyonu veya<br />
departmanı tarafından gizlenebilir. İki<br />
firmanın bu faaliyetlere yapmış olduğu<br />
katkı muhtemelen aynı iken yatırımların<br />
kaydedilme şekli, çok farklı izlenimler<br />
doğmasına sebep olabilmektedir. Şekil<br />
1’de tasarım, Ar-Ge ve pazarlamaya<br />
yaptıkları yatırım aynı olmasına rağmen<br />
Firma 1’in tasarıma yaptığı yatırım,<br />
Firma 2’nin yaptığının iki katı olarak<br />
görünecektir. Ar-Ge/mühendislik ve/veya<br />
pazarlamanın tasarımdan daha yüksek<br />
bir statüye sahip olduğu firmalarda<br />
tasarımın kısmen gizlenmesi daha büyük<br />
bir olasılıktır [2].<br />
Şunu vurgulamak da özellikle önemlidir<br />
ki tasarım, Ar-Ge’nin sınırları içerisine<br />
hapsedilemez ve eğer dikkatimizi Ar-Ge<br />
ile sınırlandırırsak, çok önemli yaratıcı<br />
çabalar bu nedenle kaybedilebilir. Bir<br />
başka deyişle Ar-Ge ve pazarlama,<br />
firmalarda genellikle daha yüksek bir<br />
statüye sahip olduğundan, firmanın<br />
tasarım katkıları kısmen de olsa dikkate<br />
alınmayabilir veya bir miktar gizlenir [2].<br />
Tasarım İnovasyonu (Konsept Bazlı<br />
İnovasyonlar)<br />
Tartışılır bir şekilde, inovasyon literatürü,<br />
temel olarak teknolojik inovasyonla<br />
ilgilenir ve bu inovasyon türü de bir<br />
firma, endüstri ya da ülkenin teknik<br />
veya teknolojik sınırının ilerlemesini ve<br />
dolayısıyla teknik veya teknolojik yeniliği<br />
kapsar. Çoğu inovasyon teknik yenilik<br />
içermez, bunun yerine yeni tasarımlar<br />
veya konseptlere dayanırlar [2].<br />
Tasarım inovasyonu; mevcut bir ürün<br />
veya hizmetin tasarımındaki artımlı<br />
(incremental) yenilikler ile teknik yeniliğin<br />
hiç olmadığı veya en az düzeyde olduğu<br />
tasarım çalışmaları ile elde edilen radikal<br />
anlamda yeni ürün veya hizmetleri<br />
kapsamaktadır [1].<br />
Teknolojik inovasyon ile tasarım<br />
inovasyonu yaklaşımları arasındaki<br />
farkı basit olarak ifade etmek gerekirse,<br />
“teknik değişim” fen bilimleri yaklaşımını<br />
temsil ederken, tasarım çabaları ile elde<br />
edilen “yenilikler” beşeri bilimlerden<br />
sanatlara kadar çeşitli yaklaşımları temsil<br />
etmektedir [1].<br />
Tasarım inovasyonu ve sıradan ürün<br />
tasarımı arasındaki fark belirsiz gibi<br />
durmaktadır. Tasarım inovasyonunun ayrı<br />
bir tanımının yapılmasının nedeni, tasarım<br />
faaliyetinin içermesi gereken “yenilik”tir.<br />
Yeniliğin düzeyi, bir tasarım inovasyonunun<br />
artımlı mı yoksa radikal mi olduğunu<br />
belirler. Sıradan bir tasarım faaliyeti,<br />
pazarda rekabet avantajı açısından bir<br />
yenilik veya kullanıcılar için anlamlı<br />
bir fayda içermek zorunda değildir.<br />
Oysa tasarım inovasyonu, yeni ürünler<br />
geliştiren ve tasarlayan bir girişimin<br />
rekabet stratejisinde önemli rol oynar.<br />
Bu da büyük oranda teknolojik yenilikle<br />
yürüyen inovasyonla karşılaştırıldığında<br />
tasarım inovasyonunun daha az riskli,<br />
daha az maliyetli ve daha az zaman alıcı<br />
olmasından kaynaklanmaktadır. Öte<br />
yandan tasarım tasarım inovasyonu, son<br />
kullanıcılar tarafından algılanan nitelikleri<br />
elde etmekte daha avantajlıdır [1].<br />
Tasarım inovasyonu (konsept bazlı<br />
inovasyon) “yeni teknolojilerin olmadığı,<br />
özgün bir kavram içeren inovasyonlar”<br />
olarak da ifade edilmektedir. Çok bilinen<br />
bazı tasarım inovasyonları arasında dağ<br />
bisikleti, Sony Walkman, snowboard ve<br />
Apple iPhone sayılabilir [2].<br />
Bu tür inovasyonlar sıklıkla teknik<br />
olmayan –son kullanıcıları da dâhiluzmanlar<br />
tarafından geliştirilir. Bu<br />
uzmanlar, yeni veya var olan problemler<br />
22<br />
Şekil2. Ar-Ge Tasarım Pazarlama
ŞUBAT 2016<br />
için yeni çözümleri veya yaklaşımları<br />
(var olan teknolojileri kullanarak) veya<br />
fırsatları hissedebilme yeteneğine<br />
sahip kimselerdir. Bu nedenle, önemli<br />
olan yaratıcı girdi ve bazı imgesel ya<br />
da kavramsal sıçramaları başarabilme<br />
kabiliyetidir. Tasarımcılar, bu tarz<br />
inovasyonun önemli bir kaynağıdır. Bu<br />
tür inovasyonlar Ar-Ge programlarından<br />
da çıkabilmelerine rağmen, tasarım<br />
inovasyonlarının, bilinen Ar-Ge aktiviteleri<br />
dışında geliştirilmeleri de olasıdır.<br />
Hatta bu şekilde Ar-Ge aktiviteleri<br />
dışında geliştirilmelerinin, teknolojik<br />
inovasyonlar’dan ciddi oranda daha olası<br />
olduğu söylenebilir [2].<br />
Tasarım inovasyonlarının problemi,<br />
mevcut teknolojiler kullanılarak<br />
geliştirildiklerinden taklitlere karşı<br />
koruma sorunudur. Patent, tescil ve telif<br />
gibi araçlara rağmen korunmaları oldukça<br />
güçtür ve bu nedenle de radikal düzeyde<br />
yenilik içeren ürünleri piyasaya sürmekte<br />
pek istekli davranmazlar [2].<br />
Bu noktada “tamamlayıcı değerler”den<br />
de bahsetmek faydalı olacaktır. Bu<br />
kavram ile firmalar, bir inovasyonun<br />
tek tedarikçisi olmasalar dâhi ondan<br />
para kazanabilirler. Birçok firma, aynı<br />
ürünü tedarik eden rakipleri olmasına ve<br />
kendi ürünleri rakiplerininkine kıyasla<br />
doğal bir üstünlüğe sahip olmamasına<br />
rağmen, etkin tasarım, pazarlama ve<br />
iletişim sayesinde pazarda büyük bir pay<br />
edinebilirler [2].<br />
Bir ürünün fonksiyonel kalitesi kadar,<br />
tüketicilerin “o ürüne ilişkin” sembolik<br />
algıları da önemli bir tamamlayıcı<br />
değerdir. Tasarım ise bu algıyı inşa<br />
etmede markalaştırma, stil ve diğer<br />
iletişim kanalları yoluyla önemli bir rol<br />
oynamaktadır. Ancak bu algıyı inşa etmek<br />
kolay değildir ve bunu başarmış firmaların<br />
rakipleri tarafından taklit edilmesi oldukça<br />
güçtür. Tasarımın bu rolü sayesinde<br />
müşteri sadakati denilen olgu ortaya<br />
çıkar ve tasarımla aslında aynı olan<br />
ürün ya da teknolojiye daha fazla para<br />
ödenmesi sonucu ortaya çıkar [2].<br />
Sonuç<br />
Tasarım inovasyonu, bir şirketin<br />
rekabet stratejisinde önemli bir yere<br />
sahiptir. Üstelik teknolojik inovasyonla<br />
karşılaştırıldığında hem inovasyonu<br />
gerçekleştirenin hem de son kullanıcının<br />
bakış açısından bazı avantajları<br />
vardır. Tasarım inovasyonu, teknolojik<br />
inovasyona kıyasla firma açısından<br />
daha az riskli, daha az maliyetli ve daha<br />
az zaman gerektirirken, son kullanıcı<br />
perspektifinden de daha faydalıdır. Buna<br />
ilaveten, tasarım inovasyonunda yeni<br />
ürün geliştirme faaliyeti, inovasyonu<br />
gerçekleştirmek için daha az teknik<br />
uzmanlık gerektirir. Organizasyonel<br />
bakış açısından ise, organizasyonların<br />
vurgusunun teknolojik inovasyondan<br />
tasarım inovasyonuna kayması, kurumsal<br />
anlayışlardaki değişimi ve yeni ürün<br />
geliştirme organizasyonlarının yapısının<br />
geleneksel “Ar-Ge Merkezleri” veya “Ürün<br />
Geliştirme Takımları”ndan, disiplinler<br />
arası “Tasarım Takımları” veya “Tasarım<br />
Merkezleri”ne doğru dönüşümünü de<br />
belirtir [1].<br />
Sonuç olarak, “tasarım inovasyonu”,<br />
tasarıma ve inovasyona katkılarına yönelik<br />
geliştirilen yaklaşımları anlamak için yeni<br />
bir zihniyet olma potansiyeline sahiptir ve<br />
bu kavram, tasarım literatürü ile inovasyon<br />
ve ekonomi literatürü arasındaki teorik<br />
boşluğu yaklaştırmak için bir köprüdür.<br />
Dahası, değişen müşteri ihtiyaçlarının<br />
tasarımla daha tatmin edici ve daha<br />
anlamlı bir biçimde karşılanmasının<br />
avantajı ile birlikte, tasarım inovasyonunun<br />
pratik uygulamaları, daha uzun<br />
dönemli kazançlara sahip olmak için<br />
organizasyonları umutlandırmaktadır [1].<br />
Kaynaklar<br />
1. Mutlu, B. and Er, A.<br />
(2003) Design Innovation:<br />
HistoricalandTheoreticalPerspectives<br />
on Product Innovationby Design, A<br />
PaperPresented at the 5th European<br />
Academy of Design Conference,<br />
Barcelona, April.<br />
2. Tether, B., 2005. ThinkPiece on<br />
the Role of Design in Business<br />
Performance. ESRCCentreforResearch on<br />
InnovationandCompetition (CRIC).<br />
3. Walsh, V. (1996) ‘Design,<br />
InnovationandtheBoundaries of theFirm’<br />
ResearchPolicy, 25(4), 509-529.<br />
23
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE<br />
İŞLETMELERDE TEKNOLOJİ VE <strong>AR</strong>-GE YÖNETİMİ<br />
Hakan BAL / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü)<br />
Günümüz rekabet koşullarında, teknoloji<br />
geliştirme çalışmaları işletmeler<br />
açısından kaçınılmaz olmuştur. Teknoloji<br />
geliştirme faaliyetleri oldukça kapsamlı<br />
faaliyetler dizisinden oluşmaktadır.<br />
Bunlar arasında teknolojinin transfer<br />
edilmesi, kullanılması ve üretilmesi<br />
bulunmaktadır. Teknolojinin transfer<br />
yoluyla temin edilmesi kısa vadede<br />
teknolojik ilerlemeye katkıda bulunsa da,<br />
uzun vadede etkileri oldukça düşüktür.<br />
Uzun vadede teknolojik olarak ilerlemenin<br />
en etkili yolu, teknolojinin üretilmesidir.<br />
Bu noktada, teknoloji yönetimi çalışmaları<br />
içinde önemli bir yere sahip olan Ar-Ge<br />
faaliyetleri ön plana çıkmaktadır.<br />
Ar-Ge çalışmaları, oldukça kapsamlı ve<br />
maliyetli olmasının yanı sıra, getirisinin<br />
uzun vadede olması nedeniyle, işletmeler<br />
açısından riskler içermektedir. Bu<br />
riskleri en aza indirerek Ar-Ge’den etkili<br />
bir şekilde faydalanmak, faaliyetlerin<br />
sistematik bir çerçevede yürütülmesine<br />
ve Ar-Ge performans ölçümlerinin<br />
yapılmasına bağlıdır.<br />
Teknoloji Yönetim Süreci Hangi<br />
Aşamalardan Oluşmaktadır?<br />
Teknoloji yönetimi, yönetim ile teknik<br />
uzmanlık arasındaki bağlantıyı kurmak<br />
ve teknoloji transferi, teknolojinin<br />
pazarlanması, teknolojik planlama,<br />
araştırma-geliştirme, tasarım, imalat,<br />
prototip oluşturma, test etme gibi teknoloji<br />
teminine ve teknolojinin geliştirilmesine<br />
yönelik faaliyetlerin planlanması,<br />
örgütlenmesi, koordinasyonu ve kontrolü<br />
ile ilgili faaliyetlerin tümüdür [1].<br />
Teknoloji yönetim süreci şu aşamalardan<br />
oluşmaktadır [1]:<br />
1. Stratejik Teknolojik Planlama<br />
• Güçlü ve zayıf yanların belirlenmesi,<br />
• Teknoloji ihtiyaçlarının belirlenmesi,<br />
• Teknolojik planlama yapılması,<br />
• Teknolojik planın işletme stratejisi ile<br />
bütünleştirilmesidir.<br />
2. Teknolojik Tahmin<br />
• Yeni teknolojilerin izlenmesi,<br />
• Yatırım için teknoloji öngörüsünün<br />
yapılması,<br />
• Müşteriye uygun yeni mal ve/veya<br />
hizmetlerin belirlenmesi,<br />
• Rekabet üstünlüğü kazandıracak<br />
fikirlerin seçilmesidir.<br />
3. Ar-Ge Faaliyetleri<br />
• İhtiyaçların belirlenmesi,<br />
• Çalışmaların planlanması,<br />
• Örgütlendirilmesi/projelendirilmesi,<br />
Performansın ölçülmesidir.<br />
4. Ticarileştirme Faaliyetleri<br />
• Patent alınması,<br />
• Markanın tescillenmesidir.<br />
Şekil 1. Araştırma-Geliştirme Faaliyetleri<br />
5. Pazarlama Faaliyetleri<br />
• Pazar stratejisinin belirlenmesi,<br />
• Yeni mal ve/veya hizmetlere ilişkin<br />
tanıtım/reklam faaliyetlerinin yapılması,<br />
• Yeni mal ve/veya hizmetlerin pazara<br />
sunulması,<br />
• Satış sonrası hizmetlerin<br />
gerçekleştirilmesidir.<br />
İşletmelerde Ar-Ge Yönetim Sistemi Nasıl<br />
Oluşturulmalıdır?<br />
Araştırma ve Geliştirme kelimelerinin<br />
kısaltması olan Ar-Ge, “Bilimsel ve<br />
teknik bilgi birikimini artırmak amacıyla,<br />
sistematik bir temele dayalı olarak yürütülen,<br />
yaratıcı çaba ve bu bilgi birikiminin yeni<br />
uygulamalarda kullanımıdır” [1]. Araştırma<br />
faaliyetleri, “Temel Araştırma” ve<br />
“Uygulamalı Araştırma”; Geliştirme<br />
faaliyetleri ise, “Basit Geliştirme”,<br />
“Teknolojik Geliştirme” ve “Bilimsel<br />
Geliştirme” faaliyetlerinden oluşmaktadır<br />
(Bkz. Şekil 1).<br />
24
ŞUBAT 2016<br />
1. <strong>AR</strong>AŞTIRMA<br />
i. Temel Araştırma: “Sonuçlarının pratik<br />
değeri ve uygulanıp uygulanmayacağına<br />
bakılmaksızın yapılan, teknik bilgi dağarcığını<br />
geliştirmeye, bilimin sınırlarını genişletmeye,<br />
öğrenmeye, özellikle doğayı ve doğa kanunlarını<br />
anlamaya yönelik çalışmalardır” [1].<br />
ii. Uygulamalı Araştırma:“Özellikle ticari<br />
amaçlara yönelik ürünler, hizmetler, üretim<br />
süreçleri üzerinde yapılan ve yeni bilgilerin,<br />
geliştirmelerin elde edilmesini sağlayan çalışmalardır”<br />
[2].<br />
Şekil 2. İşletmelerde Ar-Ge Sistemi [5]<br />
2. GELİŞTİRME<br />
“Temel ve uygulamalı araştırma sonucunda<br />
elde edilen bilgilerin kullanılarak uygulamada<br />
daha iyi malzemeler, mamuller, sistemler,<br />
üretim süreçleri ve hizmetler elde etmeyi<br />
amaçlayan, ancak yeni bir buluşun söz konusu<br />
olmadığı, araştırma ile üretim faaliyetleri arasında<br />
köprü görevi gören çalışmalardır.” [3].<br />
i. Diyalog ve basit geliştirme: Mevcut durumu<br />
daha iyi bir hale getirmek amacıyla,<br />
mesleki bilgi ve tekniklerin artırılarak<br />
yararlı sonuçlar elde edilmesine yönelik<br />
küçük çaplı faaliyetler.<br />
ii. Teknolojik geliştirme: Bir çalışma<br />
yönteminin veya müşteri bakımından bir<br />
faydalanma durumunun eleştirisel gözlemi<br />
sonucunda edinilen fikirlerin uygulamasına<br />
ilişkin bir geliştirme çeşididir [4].<br />
iii. Bilimsel geliştirme: Tamamen bilimsel<br />
bilgilerin ilerlemesini amaçlayan ve ticari<br />
hiçbir kaygı gütmeksizin gerçekleştirilen<br />
geliştirmelerdir.<br />
Tüm organizasyonların ürün ve hizmet<br />
üretmek için birlikte çalışan sistemlerden<br />
oluştuğu göz önünde bulundurulduğunda,<br />
Ar-Ge’nin de kendi girdileri, işlemleri ve<br />
çıktıları olan bir sistem olduğu düşünülebilir<br />
(Bkz. Şekil 2).<br />
Şekil 3. İşletmelerde Ar-Ge Faaliyetlerinin Aşamaları<br />
Girdiler: İnsanlar, işletme stratejisi, teknolojik<br />
strateji, bilgiler, fikirler, ekipmanlar,<br />
tesisler ve gerekli sermaye vb.dir.<br />
Çıktılar: Patentler, yeni ürünler, yeni<br />
süreçler, yayınlar ya da kısaca, daha önce<br />
bilinmeyen durum, kurallar ve bilgilerdir.<br />
Alıcı Sistem: Ar-Ge bölümünün<br />
çıktılarından faydalanan, pazarlama,<br />
iş planlama, imalat, mühendislik,<br />
operasyonlar ve diğer bölümlerin yanı sıra,<br />
akademik toplum gibi dış kullanıcılardır.<br />
25
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE İŞLETMELERDE TEKNOLOJİ VE <strong>AR</strong>-GE YÖNETİMİ<br />
şekilde bir örgütlenmeye gitmesi gerektiği<br />
görülmektedir.<br />
Şekil 4. Ar-Ge Örgütlenmesinde Teknolojik Değişim Hızı Ürün Çeşitliliğinin Rolü<br />
Kazançlar: Ar-Ge bölümünün çıktıları<br />
sonucunda elde edilen faydalardır. Ar-Ge<br />
faaliyetleri şu aşamalardan oluşmaktadır:<br />
İşletmelerde etkin bir Ar-Ge yönetimi için,<br />
Ar-Ge bölümünün:<br />
• Doğru bir şekilde örgütlendirilmesi,<br />
• İşletmenin diğer bölümleri ile etkileşimli<br />
olması,<br />
• İşletmenin dış çevresi ile etkileşimli<br />
olması,<br />
• Performans ölçüm sistemine sahip<br />
olması gerekmektedir.<br />
ürün çeşitliliği az olan bir işletmede,<br />
süreç geliştirme faaliyetlerine ağırlık<br />
verecek şekilde bir örgütlenmeye<br />
gidilmesi gerektiği; teknolojik değişim<br />
hızı yüksek olan bir sektörde faaliyet<br />
gösteren ve ürün çeşitliliği fazla olan<br />
bir işletmenin ise her bir ürün için ayrı<br />
ayrı, hem süreç geliştirme hem de ürün<br />
geliştirme faaliyetlerine ağırlık verecek<br />
Ar-Ge’nin Diğer Bölümlerle Etkileşiminin<br />
Sağlanması: Ar-Ge bölümünün<br />
oluşturulmasından sonra, işletmenin diğer<br />
temel bölümleri (üretim ve pazarlama) ile<br />
etkileşiminin kurulması gerekmektedir.<br />
Ar-Ge bölümünün çıktılarını üretim ve<br />
pazarlama bölümlerinin kullandığı ancak,<br />
üretim ve pazarlama bölümünün çıktı<br />
ve hedeflerinden habersiz olduğu (zayıf<br />
etkileşim) durumda, Ar-Ge bölümü üretim<br />
ve pazarlamanın sorun, istek ve önerilerini<br />
dikkate alan projeler sunamayacaktır (Bkz.<br />
Şekil 5). Pazarlama bölümünden üretim<br />
bölümüne, üretim bölümünden de Ar-Ge<br />
bölümüne geri bildirimlerin olduğu (orta<br />
etkileşim) durumda ise, Ar-Ge projelerinde<br />
üretim bölümünün tüm sorun, istek ve<br />
önerileri dikkate alınırken, pazarlamanın<br />
sorun, istek ve önerilerinin tamamı<br />
dikkate alınmayacaktır. Bunun nedeni,<br />
üretim bölümü üzerinden bilgi akışı<br />
sağlandığı için, bilgi ve zaman kayıplarının<br />
oluşmasıdır. Tüm bu olumsuzlukların<br />
önüne geçilmesi için güçlü bir etkileşim<br />
sağlanması (yüksek düzey etkileşim) ve<br />
Ar-Ge’nin Örgütlendirilmesi: İşletmelerde<br />
Ar-Ge örgütlendirilmesinde dikkat<br />
edilmesi gereken iki temel husus,<br />
işletmenin faaliyet gösterdiği sektörün<br />
“Teknolojik Değişim Hızı” ve işletmenin<br />
“Ürün Çeşitliliği”dir. Ar-Ge bölümünün<br />
oluşturulmasında teknolojik değişim hızı,<br />
“Ürün Geliştirme (ÜG)” ve “Süreç Geliştirme<br />
(SG)” faaliyetlerinden hangisine daha fazla<br />
ağırlık verilmesi gerektiğini belirlerken;<br />
ürün çeşitliliği, örgütlenmenin her bir<br />
ürün bazında mı yoksa tüm ürün grupları<br />
için ortak mı olacağını belirlemektedir [6].<br />
26<br />
Şekil 4’te, teknolojik değişim hızı düşük<br />
olan bir sektörde faaliyet gösteren ve<br />
Şekil 5. İşletmeler Ar-Ge Bölümünün Diğer Bölümlerle Etkileşimi
ŞUBAT 2016<br />
Şekil 7’de görüldüğü gibi araştırma ve<br />
geliştirme türlerine göre ölçüm yöntemleri<br />
de değişmektedir. Temel araştırmalarla<br />
ilgili performans ölçüm işleminde<br />
tamamen kalitatif ölçüm yöntemi<br />
kullanılırken, ürün ve süreç geliştirme<br />
ile ilgili performans ölçümünde kantitatif<br />
ölçümler kullanılmaktadır.<br />
Ar-Ge faaliyetleri, maliyetli ve risk<br />
düzeyi yüksek faaliyetlerdir. Bu nedenle,<br />
Ar-Ge faaliyetlerinin başarı düzeyinin<br />
belirlenmesi amacıyla, performans ölçme<br />
ve izleme çalışmalarının sürekli olarak<br />
yürütülmesi gerekmektedir. Bunun için<br />
öncelikle performans ölçüm kriterleri<br />
belirlenmelidir.<br />
Şekil 6. Ar-Ge Bölümünün İşletmenin Dış Çevresi ile Etkileşimi<br />
Ar-Ge bölümünün gerek üretim gerekse<br />
pazarlama bölümü ile uyumlu ve ortak<br />
çalışmasının sağlanması gerekmektedir<br />
[6].<br />
Ar-Ge’nin, İşletmenin Dış Çevresi ile<br />
Etkileşiminin Sağlanması: İşletmede<br />
Ar-Ge bölümünün oluşturulması<br />
ve diğer bölümlerle etkileşimli hale<br />
getirilmesinden sonra, Ar-Ge bölümünün<br />
işletmenin dış çevresi ile de etkileşimli<br />
hale getirilmesi ve böylece Ar-Ge<br />
bölümünün dış gelişmeleri de dikkate<br />
alarak, iş birlikleri ile proje yürütmesi<br />
sağlanacaktır (Bkz. Şekil 6).<br />
Ar-Ge performans ölçümü nasıl<br />
yapılmalıdır?<br />
Ar-Ge faaliyetleri, sonuçları itibarıyla<br />
nitelik ve nicelik olarak ölçülebilen<br />
faaliyetler dizisinden oluşmaktadır. Bu<br />
nedenle, Ar-Ge performansı, sayısal<br />
olarak hesaplanan parametreleri<br />
değerlendiren kantitatif ölçümler ve<br />
sonradan sayısal hale dönüştürülen nicel<br />
parametreleri değerlendiren kalitatif<br />
ölçümler kullanılmaktadır.<br />
Ar-Ge performans kriterlerinin<br />
belirlenmesinde “Teknoloji Değer Piramidi<br />
(TPD)” temel teşkil etmektedir. Ar-Ge<br />
performansında kullanılacak kriterlerin<br />
belirlenmesinden önce TDP’de yer alan<br />
yönetimsel faktörlerin incelenmesinde<br />
yarar vardır. Bu yönetimsel faktörler ve<br />
TDP Şekil 8’de görülmektedir.<br />
Değer yaratma: Kuruluşun yerleşimi,<br />
kârlılığı ve büyümesi, hissedar<br />
değerlerinin yaratılması için Ar-Ge<br />
faaliyetlerinin değerini gösterir.<br />
Portföy değerlendirmesi: Zaman<br />
kriterleri, risk seviyeleri, işletme iç<br />
yetkileri, eski/yeni projeler gibi farklı ilgi<br />
boyutlarının sıralanması ile bütün Ar-Ge<br />
programının birleştirilmesini ifade eder.<br />
Şekil 7. Araştırma ve Geliştirme Türlerine Göre Ölçüm Yöntemleri [7].<br />
İşletme ile entegrasyon: Entegrasyon<br />
seviyesi, işletmenin Ar-Ge işlem ve<br />
programlarına karşı sorumluluğu, grup<br />
çalışması ve organizasyon içerisinde<br />
teknolojinin işletilmesi yeteneğini ifade<br />
eder.<br />
Teknolojinin değeri: firmanın<br />
teknolojisinin kuvvetini ve<br />
dayanma gücünü ifade eder. Ar-Ge<br />
organizasyonunun firma için gelecek<br />
değerler yaratma potansiyelini önceden<br />
gösterir.<br />
27
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE<br />
İŞLETMELERDE TEKNOLOJİ VE <strong>AR</strong>-GE YÖNETİMİ<br />
Şekil 8. Teknoloji Değer Piramidi [8].<br />
28<br />
Ar-Ge işlemlerinin uygulanması:<br />
Firmaya yararlı çıktılar üretmede<br />
Ar-Ge işlemlerinin verimliliğini ve<br />
etkilerini gösterir. Bu işlemler, proje<br />
yönetimi uygulamaları, fikir-kavram<br />
yaratma, iletişim ve Ar-Ge projelerinin<br />
yönetilmesinde diğer önemli uygulamaları<br />
kapsar.<br />
Ar-Ge performans kriterleri:<br />
• Ölçülebilir,<br />
• Sürekli,<br />
• Kapsamlı,<br />
• Karşılaştırılabilir,<br />
• Sade ve anlaşılır olmalıdır.<br />
Kaynaklar<br />
1. İnceler Sarıhan, H. (1998), Rekabette<br />
başarının yolu, Teknoloji yönetimi,<br />
İstanbul: Desnet Yayınları, s. 21.<br />
2. Dinçer, Ö. (1999), İşletme Yönetimine<br />
Giriş, İstanbul: Beta Basım, 4.Baskı.<br />
3. Mucuk, İ. (1987), Modern İşletmecilik,<br />
İstanbul: Der Yayınları, 3. Baskı, s. 293.<br />
4. Bright, R.J. (1973), The Process of<br />
technological innovation içinde “A Guide<br />
”o pracrical technological forecasting”,<br />
edited by Bright and Schomen, Printice<br />
Hall, Englewood Cliffs,.<br />
5. Brown, M.G., Svenson, R.A. (1995),<br />
Measuring R&D Productivity: Measuring<br />
and Improving Performance and Return<br />
on R&D, Washington DC, s. 95-99.<br />
6. Eren, E. (1990), İşletmelerde Stratejik<br />
Planlama ve Yönetim, İstanbul.<br />
7. Werner, B.M., Souder, W. E. (1997),<br />
“Measuring R&D Productivity: Measuring<br />
R&D Performance: US and German<br />
Practices, “Measuring and Improving<br />
Performance and Return on R&D” , s. 50-<br />
54, Washington DC.<br />
8. Tipping, J.W., (1997), Zeffren, E. and<br />
Fusfeld, A.R., “Assesing the Value of Your<br />
Technology: Measuring and Improving<br />
Performance and Return on R&D”, s. 16-<br />
33, Washington DC.
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE<br />
TESCİLLİ TAS<strong>AR</strong>IM HAKKI SAHİBİ T<strong>AR</strong>AFINDAN İLERİ SÜRÜLEBİLECEK<br />
TALEPLER VE AÇILABİLECEK DAVAL<strong>AR</strong><br />
Dr. İsmail FİDAN/ Marka Uzmanı- Ticaret Hukukçusu (Türk Patent Enstitüsü)<br />
I. Giriş<br />
Serbest rekabet, teknoloji kullanmadaki<br />
artış ve standardizasyona bağlı olarak<br />
piyasadaki üretici sayısı çoğalmış ve<br />
ürünler arasındaki kalite farkı ortadan<br />
kalkmaya başlamıştır. Kalite farkının<br />
azalması ve üretici sayısının çoğalmasıyla<br />
birlikte, ürünlerin görünümünün tüketici<br />
tercihlerini belirlemedeki etkisi de<br />
artmıştır 1 . Diğer bir deyişle tüketici kalitesi<br />
aynı olan mallar arasında görünümü çekici<br />
olanı seçer hale gelmiştir. Eşyanın çalışma<br />
biçiminin veya üretildiği maddenin değil<br />
görünümünün önemli olmasıyla birlikte<br />
sanayiciler, ürünlerin dış görünümü için<br />
de ciddi miktarlarda harcama yapmak<br />
zorunda kalmışlardır. Tüm bu gelişmeler<br />
sonucu tasarım kavramının, ticari<br />
hayattaki önemi ve yaygınlığı artmıştır 2 .<br />
Yaygınlaşması ve öneminin artmasıyla<br />
birlikte, tasarım kavramı, tasarımı<br />
yaratan, endüstri ve tüketici açısından<br />
ele alınmaya başlanmıştır. Bu çerçevede,<br />
ulusal kanunlar hazırlanmış, uluslararası<br />
anlaşmalara genel hükümler konmuş veya<br />
ayrı düzenlemeler yapılmıştır 3 .<br />
Avrupa ülkelerinde tasarım hukuku<br />
alanında özel düzenlemeler 18.<br />
yüzyılın sonunda 4 yapılmasına karşılık,<br />
ülkemizdeki düzenlemeler yakın tarihte<br />
hazırlanmıştır. Ülkemizde endüstriyel<br />
tasarımlar konusunda kanuni düzenleme<br />
yapma amaçlı ilk çalışma, 1965 tarihli<br />
“Sınaî Resim ve Modeller” konulu<br />
kanun tasarısıdır 5 . Ancak 1965 tarihli<br />
Tasarı yasalaşmamıştır. Sonrasında ise<br />
tasarımlar konusunda kanuni düzenleme<br />
yapma amacıyla, Bilim, Sanayi ve Teknoloji<br />
Bakanlığı’nda Mayıs 1993 tarihinde yeni bir<br />
komisyon kurulmuştur 6 . Ancak bu çalışma<br />
da kanunlaşma ile sonuçlanmamış ve<br />
endüstriyel tasarımlar kanun hükmünde<br />
kararname ile düzenlenmiştir. Tasarım<br />
hukuku konusundaki ilk özel düzenleme<br />
olan 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların<br />
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde<br />
Kararname 1995 yılında yürürlüğe<br />
girmiştir.<br />
554 sayılı KHK kural olarak tescil edilmiş<br />
tasarımlara 7 ilişkin hükümler ihtiva<br />
etmekte olup KHK m.48 vd. maddelerinde<br />
ise tasarım hakkına tecavüz, tecavüz<br />
halinde açılabilecek davalar ve hak<br />
sahibi tarafından ileri sürülebilecek<br />
talepler düzenlenmiştir. Bu çerçevede<br />
tasarım hakkı sahibi ihtiyatî tedbir<br />
kararı verilmesini, delillerin tespitini,<br />
tasarımının taklidi ürünlere gümrüklerde<br />
el konulmasını veya tecavüz eden kişi<br />
aleyhine verilen mahkeme kararının<br />
ilgililere tebliğ ve kamuya ilan yoluyla<br />
duyurulmasını talep edebilir. Yukarıda<br />
belirtilen taleplerin yanı sıra tasarım<br />
hakkı tecavüze uğrayan tasarım hakkı<br />
sahibi hukuk ve ceza 8 davaları da açabilir.<br />
Söz konusu hukuk davaları tecavüzün<br />
tespiti davası, tecavüzün durdurulması ve<br />
önlenmesi davası, tecavüzün giderilmesi<br />
davası ile tazminat davasıdır. Aşağıda<br />
tasarım hakkı sahibine tanınan bu haklar<br />
ve açabileceği hukuk davaları incelenmeye<br />
çalışılacak böylelikle hak sahipleri bir<br />
nebze aydınlatılmaya çalışılacaktır.<br />
1<br />
BENTLY, Lionel, SHERMAN, Brad, Intellectual Property Law, Third Edition, Oxford University Press, Newyork 2009, s.563.<br />
2<br />
FELLNER, Christine , Industrial Design Law, Sweet & Maxwell, London 1995, s.1.<br />
3<br />
Tasarım hukuku konusunda ülkemizin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden salt tasarımları düzenleyen anlaşmalar, tasarım tesciline konu ürünlerin uluslararası<br />
sınıflandırmasına ilişkin 1968 tarihli Locarno Anlaşması ile tasarımların uluslararası tesciline ilişkin 1925 tarihli Lahey Anlaşmasıdır. Ayrıca, Paris Sözleşmesi ile TRIPS<br />
anlaşmalarında da tasarımlara ilişkin hüküm bulunmaktadır. Ülkemiz münhasıran tasarımları düzenleyen anlaşmalardan Locarno Anlaşmasına 30.11.1998 tarihinde, Lahey<br />
Anlaşmasının Cenevre Metnine ise 23.09.2004 tarihinde üye olmuştur. Bununla beraber, Lahey Anlaşmasının Cenevre Metni ülkemizde 01.01.2005 tarihinden itibaren<br />
uygulanmaya başlanmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Sınai Mülkiyet ile ilgili Uluslararası Anlaşmalar ve Türkiye’nin Bu Anlaşmalarla ilgili Durumu, TPE Yayınları, Ankara<br />
2002.<br />
4<br />
İngiltere’de tasarım hukuku konusunda ilk düzenleme 1787 yılında Fransa’da ise 1793 yılında yapılmıştır. WIPO Intellectual Property Handbook:Policy, Law and Use,<br />
Second Edition, WIPO Yayınları No:489, Cenevre 2004, s.112,113. Ayrıca endüstriyel tasarımların tarihçesi ve gelişimi konusunda daha detaylı bilgi için bkz. TEKİNALP,<br />
Ünal, Fikrî Mülkiyet Hukuku, 4. Baskı, İstanbul, Arıkan Yayınları, 2005, s.601 vd.<br />
5<br />
Tasarı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. YASAMAN, Hamdi, “Sınaî Resimler ve Modeller”, Batider, 1984, C.XII, S.2-3, s.93.<br />
6<br />
Türkiye-AT Mevzuat Uyumu Sürekli Özel İhtisas Komisyonu Raporları Cilt 1: Fikri ve Sınai Haklar Alt Komisyonu, DPT Özel İhtisas Komisyonları, Ankara 1995, s.68.<br />
7<br />
KHK m.1, f.2, cümle. 2 uyarınca tescilsiz tasarımlar genel hükümler uyarınca korunurlar. Tescilsiz tasarımların korunması hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. FİDAN, İsmail,<br />
Tescilsiz Tasarımların Korunması, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2011.<br />
8<br />
Her ne kadar KHK m.48/A maddesinde cezai hükümler yürürlükte olsa da Türk Ceza Kanunu ve Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun<br />
hükümleri kapsamında 01.01.2009 tarihinden itibaren 554 Sayılı KHK hükümleri kapsamında suç oluşması ve ceza verilmesi mümkün değildir. Nitekim Marka ile ilgili<br />
556 sayılı KHK hakkında Yüksek Yargıtay 7. Ceza Dairesinin aynı yönde oturmuş içtihatları bulunmaktadır. Ayrıntılı bilgi için Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 2007/8361 Esas<br />
2009/2290 Karar, 2007/14317 Esas 2009/2264 Karar, 2006/16811 Esas 2009/2220 Karar nolu ilanları<br />
29
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE<br />
TESCİLLİ TAS<strong>AR</strong>IM HAKKI SAHİBİ T<strong>AR</strong>AFINDAN İLERİ SÜRÜLEBİLECEK<br />
TALEPLER VE AÇILABİLECEK DAVAL<strong>AR</strong><br />
Ancak Türk Ceza Kanunu ve Türk Ceza<br />
Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli<br />
Hakkında Kanun hükümleri kapsamında<br />
01.01.2009 tarihinden itibaren 554 Sayılı<br />
KHK hükümleri kapsamında suç oluşması<br />
ve ceza verilmesi mümkün olmadığından,<br />
çalışmada ceza hükümlerine hiç<br />
değinilmeyecektir.<br />
II. Tasarım Hakkı Sahibi Tarafından İleri<br />
Sürülebilecek Talepler<br />
Tasarım hakkı sahibi, 554 sayılı KHK<br />
uyarınca ihtiyatî tedbir kararı verilmesini,<br />
delillerin tespitini, tasarımının taklidi<br />
ürünlere gümrüklerde el konulmasını<br />
veya tecavüz eden kişi aleyhine verilen<br />
mahkeme kararının ilgililere tebliğ ve<br />
kamuya ilan yoluyla duyurulmasını talep<br />
etme hakkını haiz olup söz konusu talepler<br />
aşağıda açıklanmıştır.<br />
A- İhtiyati Tedbir<br />
İhtiyati tedbirler esas olarak<br />
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda<br />
düzenlenmekle (m.389 vd.) birlikte,<br />
KHK’nın 63 ve 64’üncü maddelerin de<br />
tasarım hukukundaki ihtiyati tedbirlere<br />
ilişkin özel hüküm bulunmaktadır. KHK’nin<br />
65’inci maddesinde ise KHK’de özel<br />
hüküm bulunmayan hususlar da HMK’nın<br />
uygulanacağı belirtilmektedir. KHK’nin<br />
63’üncü maddesine göre, tasarımın<br />
sağladığı hakları ileri sürmeye yetkili<br />
kişiler, dava sonucunda verilecek hükmün<br />
etkinliğini temin etmek üzere ihtiyati<br />
tedbire karar verilmesini talep edebilir.<br />
İhtiyati tedbir talebi, dava açılmadan<br />
önce, dava ile birlikte ya da daha sonra<br />
yapılabilir. İhtiyati tedbir talebi, davadan<br />
ayrı olarak incelenir (KHK m.63, f.2).<br />
Esas hakkında dava açıldıktan sonra<br />
ihtiyati tedbir açısından görevli mahkeme<br />
ihtisas mahkemesi; yani “fikrî ve sınaî<br />
haklar hukuk veya ceza mahkemeleridir.<br />
İhtiyati tedbire karar verilmesi için<br />
teminat gösterilmesi (HMK m.392) ve<br />
ihtiyati tedbir kararı tarihinden itibaren 2<br />
hafta içinde esas hakkında dava açılması<br />
lazımdır. Hukuk davası bu iki haftalık<br />
sürede açılmazsa ihtiyati tedbir kararı<br />
kendiliğinden kalkar (HUMK m.397 f.1).<br />
KHK madde 64’de düzenlenmiş olan<br />
ihtiyati tedbir örnekleri, tecavüz fiillerinin<br />
durdurulması, tecavüz eden ürünlere,<br />
ithal edilen şeylere, üretimde kullanılan<br />
vasıtalara el konulması ve teminattır.<br />
B- Delil Tespiti<br />
KHK, tasarım hakkını ileri sürmeye yetkili<br />
kişiye delil tespitinde bulunma imkânı da<br />
tanımıştır (KHK m.62). Düzenlemeye göre<br />
tasarımın sağladığı hakları ileri sürmeye<br />
yetkili olan kişi, bu haklara tecavüz<br />
sayılabilecek olaylara ilişkin delillerin<br />
tespitini ve muhafazasını mahkemeden<br />
talep edebilir. Her ne kadar maddede<br />
açıkça belirtilmese bile delil tespitinde<br />
bulunacak kişinin tespit isteyebilmesi<br />
için hukuki yararının olması ve iddialarını<br />
desteklemeye yeterli ve makul olan<br />
delilleri sunması gereklidir (HMK m.400,<br />
f.2, 402, f.1). Delillerin tespitine ve<br />
muhafazasına yönelik tedbirler; tasarımın<br />
sağladığı haklara tecavüz sayılan fiillere<br />
konu olan ürünler ile bunların üretiminde<br />
ve dağıtımında kullanılan malzemelerin,<br />
araçların ve bunlara ilişkin belgelerin<br />
örnek alınarak veya alınmaksızın tespitinin<br />
yapılması ya da bunlara el konulması<br />
şeklinde olabilir. Hukuk Muhakemeleri<br />
Kanunu’nun delillerin tespitine ilişkin<br />
hükümleri (m.400 vd), KHK’de öngörülen<br />
delillerin muhafazasına yönelik tedbirler<br />
için de uygulanır (KHK m.65).<br />
C- Gümrüklerde El Koyma<br />
554 sayılı KHK, hak sahibinin talebi<br />
üzerine taklit ürünlere ithalat ve<br />
ihracat esnasında Gümrük İdareleri<br />
tarafından ihtiyati tedbir mahiyetinde<br />
el konulmasını da düzenlemiştir (KHK<br />
m.66). Düzenlemeye göre el koyma ile<br />
ilgili uygulama bu konuda çıkarılacak<br />
mevzuatta düzenlenir 9 . Her ne kadar<br />
düzenleme sadece ihracat veya ithalat<br />
amacıyla gümrüğe getirilmiş mallardan<br />
bahsediyor olsa da düzenlemenin amacı<br />
açısından transit geçiş amacıyla gümrükte<br />
bulunan malları 10 veya serbest bölgede<br />
bulunan malların da hüküm kapsamında<br />
olduğu sonucuna ulaşılmalıdır 11 .<br />
D- İlgililere Tebliğ ve Kamuya İlan<br />
KHK’de, tasarım hakkını ileri sürmeye<br />
yetkili kişilere ilgililere tebliğ ve kamuya<br />
ilanda bulunmayı talep etme hakkı da<br />
tanınmıştır. Bu hak kapsamında tasarımın<br />
sağladığı haklara tecavüz eden kişi<br />
aleyhine verilen mahkeme kararının,<br />
masrafları tecavüz eden tarafından<br />
karşılanarak ilgililere tebliğ edilmesi<br />
ve kamuya ilân yoluyla duyurulması<br />
düzenlenmiştir (KHK m.49, f.1, b.(g)).<br />
Hükümde ilanı talep hakkı, sadece<br />
davayı kazanan tasarım hakkı sahibine<br />
tanınmış gibi görünse de KHK madde<br />
59 uyarınca dava sonucunda haklı çıkan<br />
taraf, haklı bir sebebinin veya menfaatin<br />
bulunması halinde hükmün ilanını<br />
isteyebilir. Bu açıdan kendisine karşı<br />
tecavüz davası açılan kişinin de davayı<br />
kazanması durumunda hükmün ilanını<br />
isteyebileceğinin kabulü gerekir.<br />
30<br />
9<br />
4458 sayılı Gümrük Kanununun 57’nci maddesi 18.06.2009 tarih ve 5911 sayılı “Gümrük Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına<br />
Dair Kanun” ile değiştirilmiş olup mevcut hüküm “ 1. a) Fikri ve sınaî haklar mevzuatına göre korunması gereken haklar ile ilgili olarak hak sahibinin yetkilerine<br />
tecavüz eder mahiyetteki eşyanın alıkonulması veya gümrük işlemlerinin durdurulması hak sahibinin veya temsilcisinin talebi üzerine gümrük idareleri tarafından gerçekleştirilir.<br />
Durdurma veya alıkoyma kararı hak sahibi veya temsilcisi ile beyan sahibi veya 37 nci maddede belirtilen kişilere bildirilir…” düzenlemesini içermektedir. 5911<br />
sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin gerekçesi, fikrî ve sınaî hakların korunması konusunda, Avrupa Birliği mevzuatı ile uyumunun sağlanmasıdır. Bu kapsamda, fikrî ve<br />
sınaî hakları ihlal eder mahiyette eşyanın gümrük işlemlerinin durdurulması kararının devamı için ihtiyati tedbir kararı alınması şartı getirilmiş ve koruma dışında tutulan<br />
eşyaya yer verilmiştir.<br />
10<br />
Gümrüklerden transit geçiş yapan eşyalara da el konulabileceği yolundaki Avrupa Birliği Mahkemesi kararı için bkz. FMR, 2002, C.II, S.3, s.113-137.<br />
11<br />
K<strong>AR</strong>AN, Gülay, AB Mevzuatıyla Mukayeseli Olarak Taklit Markalı Ürünlere İlişkin Gümrük Uygulamaları: El Koyma ve İmha Prosedürü, I. İstanbul Fikrî Mülkiyet Hukuku<br />
Sempozyumu, İstanbul Ticaret Üniversitesi Yayın No:15, İstanbul 2005, s.33.
ŞUBAT 2016<br />
İlgili kavramına bayiler, dağıtıcılar,<br />
servisler ve tüketici dernekleri gibi kişi<br />
ve kuruluşlar girer 12 . Mahkeme kararının<br />
sadece ilgililere duyurulması, tecavüzün<br />
sınırlı kaldığı, örneğin mütecavizin<br />
sadece servislerle ilişki kurduğunun<br />
saptandığı hallerde istenebilir.<br />
Tecavüze konu ürünlerin, fiilen piyasaya<br />
sürülüp dağıtımının yapıldığı hallerde<br />
ise, tecavüzün sonuçlarının ortadan<br />
kaldırılması için mahkeme kararının<br />
kamuya duyurulması gerekir 13 .<br />
Kararın ilan edilmesi yolundaki talep,<br />
başlangıçta ileri sürülebileceği gibi,<br />
kararın kesinleşmesinden sonraki üç<br />
ay içinde de talep edilebilir (KHK m.59,<br />
f.2). Bu yolda bir talep ileri sürülmezse<br />
mahkeme resen ilana karar veremez.<br />
Kararın ilanının istenebilmesi için kusur<br />
şart değildir 14 .<br />
III-Tasarım Hakkı Sahibi Tarafından<br />
Açılabilecek Davalar<br />
554 sayılı KHK uyarınca tescilli tasarım<br />
hakkı sahibi tecavüzün tespiti, tecavüzün<br />
durdurulması ve önlenmesi, tecavüzün<br />
giderilmesi ve tazminat davaları açabilir.<br />
Söz konusu davalar kısaca aşağıda<br />
açıklanmıştır.<br />
A-Tecavüzün Tespiti Davası<br />
Tescilli tasarım hakkı tecavüze uğrayan<br />
hak sahibinin KHK uyarınca açabileceği<br />
ilk dava, fiilin tecavüz olup olmadığının<br />
tespitidir (KHK m.49, f.1, (a) bendi). Söz<br />
konusu dava ika edilen fiilin tecavüz<br />
olup olmadığının belirlenmesi amacıyla<br />
tecavüzün sona erdiği fakat etkilerinin<br />
devam ettiği durumlarda açılır 15 .<br />
Tecavüzün tespiti davası tasarım ve<br />
coğrafi işaret hukukunda düzenlenmesine<br />
karşılık, marka ve patent hukukunda özel<br />
olarak düzenlenmediğinden marka ve<br />
patent açısından davalar haksız rekabete<br />
ilişkin (TTK m.56, f.1, a bendi) hükümlerine<br />
dayanılarak açılabilir 16 . Söz konusu<br />
dava delillerin tespiti (KHK m.62) veya<br />
tecavüzün mevcut olmadığı hakkındaki<br />
davadan (KHK m.61) farklıdır. Tecavüzün<br />
mevcut olmadığı hakkında dava üçüncü<br />
kişiler tarafından açılırken, tecavüzün<br />
tespiti davasını tasarım hakkı sahibi açar.<br />
Delillerin tespiti ise işlenen fiile ilişkin<br />
delillerin toplanmasını amaçlarken, bu<br />
dava bizzat fiilin kendisinin tecavüz olup<br />
olmadığının saptanmasıyla ilgilidir 17 .<br />
Davanın açılabilmesi için kusur şartı<br />
bulunmamaktadır bu nedenle tasarım<br />
hakkı sahibi mütecaviz kusursuz olsa bile<br />
bu davayı açabilir.<br />
B- Tecavüzün Durdurulması ve<br />
Önlenmesi Davası<br />
KHK uyarınca tasarım hakkı sahibinin<br />
tecavüzün durdurulması ve önlenmesi<br />
davası açma hakkı da bulunmaktadır<br />
(KHK m.49, f.1, b. bendi). Tecavüzün<br />
durdurulması ve önlenmesi davası<br />
mahiyeti itibarıyla bir eda davasıdır.<br />
Dava tasarım hakkı sahibi tarafından<br />
tecavüz fiilini işleyenlere karşı açılır.<br />
Dava için tasarım hakkına fiilen tecavüz<br />
edilmesi şart olmayıp muhtemel tecavüz<br />
tehlikesinin varlığı halinde de dava ikame<br />
edilebilir 19 . Ancak, durdurma ve önleme<br />
davası açılabilmesi için tehlike veya<br />
ihtimal somutlaşmış olmalıdır 20 . Kural<br />
olarak dava tecavüz fiili gerçekleştikten<br />
sonra açılamaz 21 . Buna karşılık,<br />
tecavüzün etkileri, tecavüzün durmasından<br />
sonrada devam ediyorsa ve etkilerin<br />
bertaraf edilmesi mütecavizin iktidarında<br />
ise 22 veya tecavüzün tekrarlanma ihtimali<br />
varsa 23 tecavüz fiili gerçekleştikten sonra<br />
da durdurma ve önleme davası açılabilir.<br />
Dava için tasarım hakkı sahibinin zarara<br />
uğraması veya mütecavizin kusuru şart<br />
değildir 24 . Tecavüz devam ettiği müddetçe,<br />
anılan talep için zamanaşımı söz konusu<br />
olmaz.<br />
C- Tecavüzün Giderilmesi Davası<br />
KHK’de tasarım hakkı sahibine tecavüzün<br />
giderilmesi davası açma hakkı da<br />
tanınmıştır (KHK m.49, f.1, c. bendi). Bu<br />
dava ile tecavüz sonucu ortaya çıkan<br />
hukuka aykırılığın sonuçlarının ortadan<br />
kaldırılması amaçlanır. Davanın ikame<br />
edilebilmesi için tecavüzün bazı sonuçlar<br />
doğurmuş olması gerekir 25 . Tecavüzün<br />
giderilmesi davasının durdurma ve<br />
önleme davasından farkı da budur.<br />
Tecavüzün giderilmesi davasında amaç<br />
doğmuş bulunan sonuçların bertaraf<br />
12<br />
TEKİNALP, Ünal, age, s.660, <strong>AR</strong>KAN, Sabih, Marka Hukuku, C.II, Ankara, AÜHF Yayınları, 1999, s.249.<br />
13<br />
<strong>AR</strong>KAN, Sabih, Marka C.II, s.249.<br />
14<br />
<strong>AR</strong>KAN, Sabih, Marka C.II, s.250.<br />
15<br />
TEKİNALP, Ünal, age, s.659, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, Uygulamalı Fikri Mülkiyet Hukuku Cilt III Tasarımlar, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2008, s.533.<br />
16<br />
TEKİNALP, Ünal, age, s.659, S<strong>AR</strong>AÇ, Tahir, Patentten Doğan Hakka Tecavüz ve Hakkın Korunması, Ankara, Seçkin Yayınları, 2003, s.237, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age,<br />
s.533.<br />
17<br />
SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534.<br />
18<br />
SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534, ÇELİK, Nefise, Koç, Tasarımların Ulusal ve Uluslararası Hukukta Tescili ve Korunması, Ankara 2009, s.114.<br />
19<br />
K<strong>AR</strong>AN, Hakan, KILIÇ, Mehmet, Markaların Korunması 556 Sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, Ankara, Turhan Kitabevi, 2004, s.492, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age,<br />
s.534.<br />
20<br />
TEKİNALP, Ünal, age, s.658, ÇELİK, Nefise, Koç, age, s.115, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534.<br />
21<br />
TEKİNALP, Ünal, age, s.658, ÇELİK, Nefise, Koç, age, s.115. SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534.<br />
22<br />
TEKİNALP, Ünal, age, s.658, ÇELİK, Nefise, Koç, age, s.115, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534.<br />
23<br />
SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534.<br />
24<br />
DÖNMEZ, İrfan, Markalar ve Haksız Rekabet Davaları, 2. Baskı, İstanbul, Beta Yayınevi, 1992, s.87, ÇELİK, Nefise, Koç, age, s.115, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534.<br />
25<br />
TEKİNALP, Ünal, age, s.462, ÇELİK, Nefise, Koç, age, s.116, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.535<br />
31
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE<br />
TESCİLLİ TAS<strong>AR</strong>IM HAKKI SAHİBİ T<strong>AR</strong>AFINDAN İLERİ SÜRÜLEBİLECEK<br />
TALEPLER VE AÇILABİLECEK DAVAL<strong>AR</strong><br />
edilmesi iken önleme davasında amaç<br />
tecavüzün durdurulması veya başlamamış<br />
ise başlamasının engellenmesidir 26 .<br />
Sözgelimi, tasarım hakkına tecavüz eden<br />
emtianın üretimine başlanması, önleme<br />
davası ile engellenir. Buna karşılık, hukuka<br />
aykırı şekilde üretilen ürünlerin imhası<br />
veya ürünlerde değişiklik yapılması ise<br />
tecavüzün giderilmesi davası ile sağlanır.<br />
Önleme ve tecavüzün giderilmesi davaları<br />
birlikte de açılabilir. Dava açılması için<br />
mütecavizin kusuru şart değildir 27 . Sonuç<br />
ortaya çıkmışsa dava açılması zamanaşımı<br />
hükümlerine tabi tutulur 28 .<br />
KHK 49. madde 1. fıkra c bendinde<br />
tecavüzün giderilmesi ve maddi manevi<br />
zararın tazmini birlikte kaleme alınmış<br />
ise de tazminat davası ile tecavüzün<br />
giderilmesi davası birbirinden farklı<br />
davalardır. Zira tazminat davası için<br />
kusur şartı bulunurken, tecavüzün<br />
giderilmesi davası için mütecavizin kusuru<br />
aranmamaktadır.<br />
KHK’de tecavüzün giderilmesi davası<br />
kapsamında ileri sürülebilecek talepler<br />
örnekseme biçiminde sayılmıştır. Söz<br />
konusu talepler, tasarımın sağladığı<br />
haklara tecavüz sayılan fiillere konu olan<br />
ürünler ile bunların üretiminde doğrudan<br />
doğruya kullanılan cihaz, makine gibi<br />
araçlara el konulması ve tasarımın<br />
sağladığı haklara tecavüzün devamını<br />
önlemek üzere tedbirlerin alınması,<br />
masraflar tecavüz edene ait olmak üzere,<br />
el konulan ürünler ile cihaz ve makine gibi<br />
araçların şekillerinin değiştirilmesi veya<br />
tasarımın sağladığı haklara tecavüzün<br />
önlenmesi için kaçınılmazsa imhası<br />
biçiminde belirtilmiştir (KHK m.49, f.son).<br />
D- Tazminat Davası<br />
KHK kapsamında tasarım hakkı sahibinin,<br />
kusurlu mütecavize karşı tazminat davası<br />
açma hakkı da düzenlenmiştir (KHK m.49,<br />
f.1, c.bendi). KHK uyarınca istenebilecek<br />
tazminat hem maddi hem manevi olabilir.<br />
Ayrıca, KHK’de, tasarımın itibarının zarara<br />
uğraması durumunda ödenmesi gereken<br />
itibar tazminatı da hüküm altına alınmıştır<br />
(KHK m.54).<br />
KHK’nin 50’nci maddesinde tazminat<br />
başlığı altında maddi tazminat davası<br />
düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemede<br />
tasarım hakkına tecavüz dolayısıyla oluşan<br />
hukuka aykırılığın neden olduğu zararın<br />
giderilmesini amaçlamaktadır 29 . KHK’da<br />
tasarım hakkı sahibinin uğradığı zararın<br />
sadece fiili kaybın değerini değil, ayrıca<br />
yoksun kalınan kazancı da kapsadığı kabul<br />
edilmiştir (KHK m.52, f.1). Yoksun kalınan<br />
kazancın hesaplanmasında, özellikle<br />
tasarımın ekonomik önemi, tasarımın<br />
sağladığı haklara tecavüz edildiği anda<br />
geçerlilik süresi ve tecavüz sırasında<br />
tasarıma ilişkin lisansların sayısı ve<br />
çeşidi gibi etkenler göz önünde tutulur<br />
(KHK m.52, f.son). KHK, yoksun kalınan<br />
kazancın hesaplanmasında üç usul<br />
öngörmüş olup bu usullerden birini seçme<br />
hakkı zarar görene tanınmıştır. Söz konusu<br />
usuller, yoksun kalınan kârın, hesabının<br />
zor olması nedeniyle getirilmiştir 30 . Bu<br />
kapsamda yoksun kalınan kazancın<br />
hesaplanmasında;<br />
a) Tasarımın sağladığı haklara tecavüz<br />
edenin rekabeti olmasaydı, tasarım<br />
sahibinin tasarımı kullanmasıyla elde<br />
edebileceği muhtemel gelir,<br />
b) Tasarımın sağladığı haklara tecavüz<br />
edenin, tasarımı kullanmakla elde ettiği<br />
kazanç,<br />
c) Tasarımın sağladığı haklara tecavüz<br />
edenin, tasarımı bir lisans sözleşmesiyle<br />
hukuka uygun şekilde kullanmış olması<br />
halinde ödemesi gereken lisans bedeli<br />
esas alınabilir (KHK m.52, f.2).<br />
Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında<br />
(a) veya (b) bentlerinde belirtilen<br />
değerlendirme usullerinden biri<br />
seçilmişse; mahkeme, ürünün üretilmesi<br />
26<br />
SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.535.<br />
27<br />
SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.535.<br />
28<br />
TEKİNALP, Ünal, age, s.463, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.535.<br />
29<br />
BİLGİN, A., Aslı, Endüstriyel Tasarım Hakkı ve Tazminat Davaları, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2006, s.101.<br />
30<br />
BİLGİN, A., Aslı, age, 102.<br />
32
ŞUBAT 2016<br />
için tasarımın ekonomik bakımdan önemli<br />
bir katkısının bulunduğu kanaatine vardığı<br />
takdirde, kazancın hesaplanmasında<br />
makul bir payın daha eklenmesine karar<br />
verir (KHK m.53, f.1 ). Tasarımın, ilgili<br />
ürüne ekonomik bakımdan önemli bir<br />
katkısının olduğunun kabul edilebilmesi<br />
için, ilgili ürüne olan talebin oluşmasında<br />
tasarımın belirleyici etken olduğunun<br />
anlaşılmış olması gerekir (KHK m.53, f.2).<br />
Tasarım hakkı sahibi manevi zararının<br />
tazminini de talep edebilir. KHK’da özel<br />
hüküm bulunmadığından manevi tazminat<br />
hakkında genel kaideler uygulanır.<br />
Tasarım hukuku anlamında manevi zararın<br />
tazmininden amaç, tecavüz dolayısıyla<br />
tasarım sahibinin ticari kişisel varlığında<br />
meydana gelen olumsuz sonuçların<br />
ortadan kaldırılmasıdır 31 . Ticari kişisel<br />
varlık tasarım hakkı sahibinin piyasada<br />
sahip olduğu imaj ve güvendir. Tasarım<br />
hakkına tecavüz bu imaj ve güvenin<br />
sarsılmasına bazı durumlarda yıkılmasına<br />
neden olabilir. Bu tahribat dolayısıyla<br />
tasarım hakkı sahibinin duyduğu acı<br />
ve elem manevi tazminatın neden ve<br />
konusunu oluşturur 32 . Yargıtay’a göre<br />
tasarım hakkı sahibinin tüzel kişi olması<br />
manevi tazminat istemesine engel<br />
değildir 33 .<br />
KHK’da düzenlenen bir diğer tazminat<br />
türü de itibar tazminatıdır 34 (KHK m.54).<br />
İtibar tazminatı, tasarımın sağladığı<br />
haklara tecavüz eden tarafından, tasarımın<br />
kullanıldığı veya uygulandığı ürünlerin<br />
kötü şekilde üretimi veya uygun olmayan<br />
bir tarzda piyasaya sürülmesi sonucunda<br />
tasarımın itibarı zarara uğrarsa, tasarım<br />
hakkı sahibinin bu nedenle ayrıca tazminat<br />
isteyebileceğini hükme bağlamaktadır.<br />
Tazminat hukukuna yabancı, bu nevi<br />
bir tazminata, PatentKHK’sının 142’nci<br />
maddesinde ve MarkaKHK’sının 68’inci<br />
maddelerinde de tesadüf edilmektedir.<br />
KHK’da düzenlenen itibar tazminatı maddi<br />
ve manevi tazminattan farklıdır 35 . Nitekim<br />
madde de geçen ayrıca kelimesi de bu<br />
hususu ispatlamaktadır 36 . KHK’da ayrıca<br />
kelimesinin kullanılmasının da ispatladığı<br />
gibi, itibar tazminatı diğer tazminatlara<br />
yığılır; yarışmaz. İtibar tazminatın<br />
koşulları; hakkın tecavüze uğraması ve<br />
kusur şartı ile itibarın zarara uğraması ve<br />
üretimin kalitesinin kötü olmasıdır 37 .<br />
İtibarın zarara uğrama nedeni, tasarımın<br />
kullanıldığı veya uygulandığı ürünlerin<br />
kötü şekilde üretimiyle uygun olmayan<br />
tarzda piyasaya sürülmesidir. Söz konusu<br />
fiil nedeniyle oluşan zarar büyük çapta<br />
mamelekte oluşur, ancak işletmede<br />
yarattığı rahatsızlık da bir tarafa<br />
bırakılamaz. Bu açıdan itibar tazminatının<br />
hem maddi hem de manevi tazminat<br />
boyutu vardır 38 . İtibar tazminatı hâkim<br />
tarafından hesaplanır. Hakim, bir taraftan<br />
tasarım hakkı tecavüze uğrayan üreticinin<br />
uğradığı imaj kaybının maddi boyutunu,<br />
diğer taraftan da manevi boyutunu göz<br />
önüne almalıdır. Ayrıca, hakim tarafların<br />
sıfatını ve işgal ettikleri makamı değil,<br />
tasarımın toplumda ulaştığı tanınırlık ve<br />
saygınlık derecesini, hitap ettiği müşteri<br />
kitlesini, haksız fiili ve dolayısıyla emek<br />
ilkesi ile işletmenin yaşadığı rahatsızlığı<br />
hesaba katmalıdır 39 . İtibarın zarara<br />
uğradığının ispatı ise itibar tazminatını<br />
talep edene aittir 40 .<br />
IV-Sonuç<br />
Yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığımız<br />
veçhile 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların<br />
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde<br />
Kararname tescilli tasarım hakkı sahibine,<br />
hakkını korumak için çeşitli taleplerde<br />
bulunma ve davalar açma hakları<br />
tanımaktadır. Söz konusu taleplerden ve<br />
davalardan hareketle etkin bir tasarım<br />
koruması mümkün olup KHK’nin<br />
kanunlaşması ile birlikte devreye girecek<br />
olan ceza hükümleri ile söz konusu<br />
koruma daha da ileri boyuta taşınacaktır.<br />
Bu sebeple ülkemizde tasarımla uğraşan<br />
tüm işletmelerin özgün tasarımlarını tescil<br />
ettirmeleri büyük önem taşımaktadır.<br />
Aksi durumda tasarımların yeterince<br />
korunmaması ihtimali bulunduğu gibi<br />
gerçek hak sahibi olmayan kişilerin<br />
özgün tasarımları kendi adlarına tescil<br />
ettirmesi gibi bir riskle karşılaşılması da<br />
mümkündür.<br />
31<br />
TEKİNALP, Ünal, age, s.463, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.545.<br />
32<br />
TEKİNALP, Ünal, age, s.468.<br />
33<br />
Bkz. Yargıtay 11. HD’nin 27.12.1982 tarih, 1982/5594 Esas, 1982/5674 Karar sayılı ilamı, YKD, C.9, S.7, Ankara 1983, s.1022–1023. Söz konusu kararda Yargıtay, bir tüzel<br />
kişi olan TSE’nin de manevi tazminat isteyebileceğine hükmetmiştir.<br />
34<br />
İtibar tazminatı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. TEKİNALP, Ünal, “İtibar Tazminatı ve Bazı Sorunlar”, Prof. Dr. Selahattin Sulhi Tekinay’ın Hatırasına Armağan, İstanbul,<br />
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1999, s.589–597.<br />
35<br />
Kılıçoğlu ise, ticari itibarın sarsılmasının maddi ve manevi tazminat içinde değerlendirilebileceğini ve bu nedenle ayrı bir dava türü yaratmaya gerek olmadığını belirtmektedir.<br />
KILIÇOĞLU, M., Ahmet, Sınaî Haklarla Karşılaştırmalı Fikri Haklar, Ankara, Turhan Kitabevi, 2006, s.419.<br />
36<br />
Aynı yönde görüş için bkz. TEKİNALP, Ünal, age, s.469.<br />
37<br />
TEKİNALP, Ünal, age, s.471, K<strong>AR</strong>AN, Hakan, KILIÇ, Mehmet, age, s.533.<br />
38<br />
TEKİNALP, Ünal, age, s.471, K<strong>AR</strong>AN, Hakan, KILIÇ, Mehmet, age, s.533, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.546.<br />
39<br />
TEKİNALP, Ünal, age, s.471.<br />
40<br />
İbid, s.47<br />
33
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE<br />
SERMAYENİN VERİMLİ KULLANIMINDA İNŞAAT – SANAYİ ÇELİŞKİSİ<br />
Mehmet Aşıcı /AB Uzman Yardımcısı (AB ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü)<br />
Şekil 1. Gayrisafi Sabit Sermaye Yatırımlarının Milli Gelire Oranı<br />
34<br />
Son yıllarda Türkiye ekonomisi üzerine<br />
yapılan en hararetli tartışmalardan birisi,<br />
gayrimenkul ve sanayi arasındaki kaynak<br />
paylaşımı mücadelesidir. Tartışma bir<br />
dönem öylesine hararet kazanmıştır ki,<br />
ekonomiden sorumlu Devlet Eski Bakanı<br />
Ali Babacan:<br />
“Özel sektörün sabit sermaye yatırımı<br />
harcamaları iç açıcı değil. Büyümede özel<br />
sektörün sabit sermaye harcaması arzu<br />
ettiğimiz seviyelerde gitmiyor. Bu hem<br />
bugünkü büyümemizi biraz baskı altında<br />
tutuyor hem de geleceğin büyümesi için<br />
bizi kaygılandırıyor. Sektörler arasında<br />
dengesizlik var. Son dönemde özellikle<br />
gayrimenkul sektörüne ilgi çok yoğun...<br />
Üretmeden, hak etmeden, hele hele<br />
dışarıdan sağlanan krediyle lüks<br />
alışveriş, lüks konut... Bu, Türkiye’yi<br />
çıkmaza sokabilir” (www.hurriyet.com.tr<br />
2014)<br />
diyerek tartışmaya dahil olmuştur. Devlet<br />
Eski Bakanı Babacan bu ifadelerinin<br />
ardından Aralık 2014 tarihinde duyurduğu<br />
şeffaflık paketine ilişkin olarak ise belli<br />
başlı gayrimenkul projelerine bakıldığında,<br />
bunların önemli bir kısmının aslen<br />
sanayici olan ve inşaat sektörüne de giren<br />
firmaların projelerinden oluştuğunu ifade<br />
etmiştir. İnşaat sektöründe proje bazında<br />
rekabetten arındırılmış uygulamalar<br />
görülebildiğini ve böylece normalden<br />
çok daha fazla rant oluşabildiğini
ŞUBAT 2016<br />
Şekil 2. Tasarruf Oranı (% GSYH)<br />
anlatan Babacan, “Bunları biraz daha<br />
normalleştirmek gerekiyor. Bizim yapmak<br />
istediğimiz herhangi bir sektörün önünü<br />
kapatmak diğer sektörün önünü açmak<br />
değil, oyun sahasını düzeltmek ve rekabet<br />
sahasını eşitlemek” diyerek, bizim de<br />
değindiğimiz sektörler arası dengesizliği<br />
bir kez daha vurgulamıştır (www.milliyet.<br />
com.tr 2014).<br />
Makalemizde, Devlet Eski Bakanı Ali<br />
Babacan’ın bu tespitinin ne kadar doğru<br />
olduğu sorusuna cevap arayacağız.<br />
Bu soruya cevap ararken Gruneberg<br />
ve Folwell (2013) ile Ruddock (2002)<br />
tarafından da sorgulandığı gibi inşaat<br />
üretiminin ölçüm yöntemlerinin<br />
güvenilirliğini tartışacağız. Makalenin<br />
sonuç bölümünde ise sürdürülebilir<br />
büyüme sorununa bir çözüm önerisi<br />
sunacağız. Çözüm önerimiz bugün<br />
için kaygı verici görünen ve sektörler<br />
arasında gayrimenkul lehine olan<br />
dengesizliği fırsata çevirme imkânı sunma<br />
iddiasındadır.<br />
Giriş kısmında bahsettiğimiz ve Devlet<br />
Eski Bakanı Babacan’ın da özel sektörün<br />
sabit sermaye yatırımları arzu ettiğimiz<br />
seviyede değil diyerek ifade ettiği düşük<br />
yatırım oranı Şekil 1’de görülmektedir.<br />
Şekil 1’de Türkiye’nin karşılaştırılabileceği<br />
ülkeler grubunda yer alan Polonya,<br />
Meksika, Hindistan, Güney Kore ve hatta<br />
Yunanistan’daki sabit sermaye<br />
yatırımları / milli gelir oranı Türkiye’den<br />
daha iyi durumdadır. Hindistan ve Güney<br />
Kore sosyokültürel sebeplerle hariç<br />
tutulsa dahi, Türkiye’nin sabit yatırım<br />
seviyesi diğer ülkelere kıyasla düşüktür<br />
ve ülkenin hedeflediği gelişmişlik düzeyini<br />
yakalamasına imkân verecek büyüklükte<br />
değildir.<br />
Şekil 1’de gözlenen olumsuz durum,<br />
ülkelerin tüketim harcamaları da göz<br />
önüne alınarak oluşturulan ve tasarruf<br />
oranını gösteren Şekil 2’de daha kötü bir<br />
grafik çizmektedir.<br />
Milli gelire oranla Türkiye’den daha az<br />
sabit sermaye yatırımı yapan ülkelerin,<br />
Türkiye’den daha yüksek tasarruf oranına<br />
sahip olmasının sebebi bu ülkelerin cari<br />
fazla veren ihracatçı ülkeler olmasından<br />
kaynaklanmaktadır. Öte taraftan,<br />
35
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE SERMAYENİN VERİMLİ KULLANIMINDA İNŞAAT – SANAYİ ÇELİŞKİSİ<br />
Şekil 3. Konut Yatırımları / GSYH Oranı<br />
Yunanistan her ne kadar Türkiye’den daha<br />
fazla sabit sermaye yatırımı yapmış olsa<br />
da, yüksek tüketim harcamaları sebebiyle<br />
Türkiye’den daha düşük tasarruf oranına<br />
sahip olduğu görülmektedir.<br />
Bu yapısal sorun, Yunanistan’ı bugün<br />
içinde bulunduğu büyük ekonomik krize<br />
düşürmüştür.<br />
Şekil 1 ve Şekil 2’de görülen sabit sermaye<br />
yatırımı ile tasarruf oranı arasındaki<br />
fark, dış finansman ile kapatılmaktadır.<br />
1980 sonrasında uygulanan liberal<br />
ekonomi politikalarıyla büyük bir hız<br />
kazanan uluslararası sermaye akımları<br />
Türkiye’nin dış finansmana erişimini<br />
kolaylaştırmış ve neticede para tabanı ile<br />
kredi genişlemesine sebep olmuştur. İşte<br />
bu genişlemelerle ortaya çıkan kaynağın<br />
yönlendirildiği yatırımların kalitesi<br />
Türkiye’nin Yunanistan benzeri bir akıbete<br />
uğramaması için önem arz etmektedir.<br />
Miktar olarak yetersiz olan sabit sermaye<br />
yatırımlarının ayrıca bir de kalite<br />
değerlendirmesine tâbi tutulmasında<br />
fayda vardır.<br />
Değerlendirmeye başlamadan önce<br />
yatırım kalitesi tanımını yapmak gereğini<br />
görüyoruz. Bu makalede kullandığımız<br />
yatırım kalitesi kavramı, sabit sermaye<br />
yatırımlarının uzun vadede sürdürülebilir<br />
döviz geliri yaratma potansiyelidir. Konut<br />
yatırımlarının uzun vadeli ve sürdürülebilir<br />
döviz geliri yaratma potansiyeli sıfıra yakın<br />
olduğu için, sabit sermaye yatırımlarında<br />
konutun ağırlığı ile yatırımların kalitesi<br />
ters orantılıdır. Bu sözel tanımın,<br />
grafiklerle ifadesi için Şekil 3 incelenebilir.<br />
Şekil 3’te İspanya ve ABD’nin özellikle<br />
incelenmesi gereklidir. 1986’daki AB<br />
üyeliğiyle 1990’larda hızlanan uluslararası<br />
sermaye akımları sayesinde yabancı<br />
sermaye çekmeye başlayan İspanya,<br />
bu dış kaynaklar ve para çarpanı<br />
sayesinde ortaya çıkan ilave kaynağın<br />
önemli bir kısmını konut yatırımlarına<br />
yönlendirmiştir. Sermayenin hızlı ve<br />
kolay büyüme sağlayan inşaat sektörüne<br />
yönelmesi gayet tabiidir, ancak bunun yol<br />
36
ŞUBAT 2016<br />
açacağı sorunların öngörülüp kontrollü<br />
bir büyüme sağlanması gerektiği 2008<br />
krizinde anlaşılmıştır.<br />
İspanya’dakine benzer durum 2008<br />
krizinin çıkış noktası olan ABD için de<br />
geçerlidir. Her iki ülkede de krizden<br />
2-3 yıl önce konut yatırımlarının payı<br />
azalmaya başlamıştır. Grafiklerde net<br />
bir şekilde gözlenen bu durumu, konut<br />
üreticilerinin yaklaşan tehlikeyi fark edip<br />
üretimi azaltmalarıyla açıklayabiliriz.<br />
ABD’de krizden yıllar önce Baker (2002) ve<br />
diğer birkaç ekonomist tarafından yazılan<br />
makalelerde bu soruna dikkat çekilmiş<br />
olması konut üreticilerinin daha erken<br />
tepki vermesini sağlamış olabilir.<br />
ABD’de konut kredilerinin<br />
menkulleştirilmiş olması sebebiyle konut<br />
üreticilerinin zamanında üretim kısıntısına<br />
gitmesine rağmen ekonomik gerekçelere<br />
dayanmadan yükselmiş olan konut fiyatları<br />
sorunu finans piyasasına aktarılmıştır.<br />
Finansal bütünleşme sebebiyle, başta<br />
ABD’de piyasaya sürülen ipotek teminatlı<br />
menkul kıymetlere yatırım yapan ülkeler<br />
(İzlanda) olmak üzere sorun bütün<br />
dünyaya yayılmıştır.<br />
Şekil 3 incelenirken hatırda tutulması<br />
gereken önemli bir bilgi de konut<br />
yatırımı / GSYH oranı en yüksek olan<br />
İspanya, Yunanistan ve ABD’nin krizden en<br />
çok etkilenen ülkeler arasında olduğudur.<br />
Şekil 3’teki en dikkat çekici grafik ise<br />
Türkiye’ye aittir. Basın yayında yer alan<br />
haberlere, siyasetçi ve ekonomistlerin<br />
demeçlerine yansıyanın aksine resmi<br />
istatistiklerimize göre konut yatırımlarının<br />
Türkiye ekonomisindeki ağırlığının<br />
abartıldığı kadar olmadığı görülmektedir.<br />
İşte bu tezat, makalemizde irdelediğimiz<br />
en önemli soruyu ortaya çıkarmıştır.<br />
Resmi istatistiklerimizde görülen konut<br />
yatırımları ile gerçekteki durum arasında<br />
fark var mıdır? Şekil 3’te yer alan<br />
ülkelere kıyasla yüksek nüfus artışı ve<br />
şehirleşme hızlarına sahip olan Türkiye’de<br />
konut yatırımlarının grafikte görüldüğü<br />
kadar düşük seviyelerde olması makul<br />
görünmemektedir.<br />
Şekil 3’te tespit ettiğimiz; ekonominin<br />
gerçek durumu ile resmi istatistikler<br />
arasındaki uyumsuzluğun ana<br />
kaynağının ülke ekonomisindeki kayıt<br />
dışı faaliyetler olduğu kanaatindeyiz.<br />
Türkiye ekonomisinin en önemli yapısal<br />
sorunlarından birisinin kayıt dışılık<br />
olduğu konusunda ekonomistler ve<br />
siyasetçiler hemfikirdir. Hatta sorun<br />
o kadar büyük boyuttadır ki, Kayıt<br />
Dışı Ekonomiyle Mücadele Stratejisi<br />
Eylem Planı hazırlanarak http://www.<br />
kayitliekonomiyegecis.gov.tr/ web sitesi<br />
aracılığıyla kamuoyu bilgilendirilmektedir.<br />
Söz konusu web sitesinde kullanıcılara<br />
yöneltilen; “Kayıt dışılığın en çok<br />
hangi sektörde yaygın olduğunu<br />
düşünüyorsunuz?” sorusuna katılımcıların<br />
% 42’sinin inşaat sektörü cevabını vermiş<br />
olması da görüşümüzü desteklemektedir.<br />
Buraya kadar olan kısımda öne<br />
sürdüğümüz, konut yatırımlarının gerçek<br />
büyüklüğünün ölçülemediği iddiamızı<br />
destekleyici olarak 2002 yılından itibaren<br />
yüksek bir hızla büyüyen konut kredilerini<br />
veri kaynağı olarak kullanacağız. 2002 yılı<br />
öncesindeki elverişsiz ekonomik koşullar<br />
sebebiyle Türkiye’deki konut kredileri<br />
yok sayılabilecek mertebede olduğu için<br />
analizlerde kullanılamamıştır ancak 2014<br />
yıl sonu itibarıyla 125 milyar TL bakiyeye<br />
ve GSYH’nin % 7’sine ulaşan konut<br />
kredileri artık konut sektörünün ekonomik<br />
büyüklüğünü doğrulamak amacıyla<br />
kullanılabilecek boyuta ulaşmıştır.<br />
TÜİK tarafından yayınlanan konut satış<br />
istatistiklerine göre hem ilk el hem de<br />
ikinci el konut satışlarında, adet bazında,<br />
konut kredisi kullanım oranı % 30<br />
civarındadır. Konutun değerinin en fazla<br />
% 75’ine kadar kredi kullandırılabildiği de<br />
göz önüne alındığında, konut yatırımlarının<br />
konut kredisi tutarının katbekat üzerinde<br />
olması beklenmektedir. İkinci el konut<br />
satışlarının ödemesinde kullanılan<br />
krediler de bu konutları satan kişiler<br />
tarafından büyük oranda tekrar yeni konut<br />
yatırımında değerlendirildiği için toplam<br />
konut kredisi kredi miktarı ile konut<br />
yatırımları arasında bir ilişki aranması<br />
makuldür.<br />
Yukarıda belirtilen konut kredisi kullanım<br />
oranı ile kredi / değer oranı değerlerine<br />
göre konut kredilerinin en az 3 katı<br />
civarında konut yatırımı yapılıyor olması<br />
gerekmektedir. Ancak Şekil 4’te bu durum<br />
gözlenmemektedir.<br />
Şekil 4 incelendiğinde, 2002’den<br />
2008’e kadar beklendiği gibi krediler<br />
ile konut yatırımı arasında büyük<br />
fark olduğu görülmektedir, ancak<br />
bu yanıltıcı olmamalıdır. 2002 - 2008<br />
arasında beklenen şeklin oluşması<br />
konut kredilerinin gelişme aşamasında<br />
olmasından kaynaklanmaktadır ve bu<br />
dönem değerlendirme yapmak için yeterli<br />
değildir.<br />
2008’den itibaren ise konut yatırımları<br />
ile konut kredileri neredeyse birbirine<br />
eşitlenmiştir ki böyle bir durumun olması<br />
kayıt dışı ekonomik faaliyetlerle finanse<br />
edilen konut yatırımlarının delilidir. Eğer<br />
Türkiye’deki konut yatırımlarının tamamı<br />
konut kredileri ile finanse edilebiliyorsa,<br />
konut satış istatistiklerine göre adet<br />
bazında satışların yaklaşık<br />
% 70’ini oluşturan kredisiz satışlar nasıl<br />
açıklanabilir? Bu sorunun cevabı, kredisiz<br />
konut satışlarında kullanılan paranın<br />
kaynağının kayıt dışı faaliyetler olması<br />
olabilir.<br />
Şekil 4 üzerinde yaptığımız yoruma<br />
getirilebilecek eleştirilerden biri ise<br />
yıl içinde satışı yapılan yeni konutların<br />
tamamının o yıl içinde üretilmediği,<br />
bir kısmının stoklardan karşılandığı<br />
olabilir ki bu haklı bir eleştiridir. Ancak,<br />
bu eleştirinin geçerli olabilmesi için<br />
sadece bir yıllık analiz yapılmış olması<br />
gerekir, oysaki Şekil 4’te tam 12 yıllık<br />
37
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE<br />
SERMAYENİN VERİMLİ KULLANIMINDA İNŞAAT – SANAYİ ÇELİŞKİSİ<br />
Şekil 4. Konut Yatırımları – Konut Kredileri İlişkisi (Türkiye)<br />
38<br />
veri grafiğe dönüştürülmüştür. Her ne<br />
kadar stoktan satışlar olsa da, 5 yıldan<br />
uzun bir sürede konut kredileri ile konut<br />
yatırımları arasında anlamlı bir ilişki<br />
ortaya çıkması gerekmektedir. Bu anlamlı<br />
ilişki beklentisinin sebebi, ürettiği konutu<br />
satamayan konut üreticisinin ertesi yıl<br />
daha az konut üretimi yapacak olması<br />
veya herhangi bir yılda beklentisinin<br />
üzerinde ve hızlı konut satışı yapacak<br />
olan üreticinin ertesi yıl çok daha fazla<br />
konut üretecek olmasıdır. Dolayısıyla<br />
yıllık konut yatırım tutarı ile toplam konut<br />
kredileri arasında doğrudan bir ilişki<br />
vardır ve bu ilişkide konut kredileri öncü<br />
gösterge niteliğindedir. Konut stoğuyla<br />
ilgili belirsizliğin tamamen ortadan<br />
kalkması için TÜİK’in her ay Adrese Dayalı<br />
Nüfus Kayıt Sistemi’nden veri alarak<br />
hazırladığı ve boş konut oranını da içeren<br />
raporun kamuoyuyla ve araştırmacılarla<br />
paylaşılması gerekmektedir. Söz konusu<br />
rapor yayınlandığı takdirde bu paragrafta<br />
ifade ettiğimiz görüşümüzün teyit edilme<br />
imkânı doğacaktır.<br />
Burada açıkladığımız konut kredileri -<br />
konut yatırımı ilişkisi ve Türkiye’nin buna<br />
uyumsuzluğu, Şekil 5’teki uluslararası<br />
karşılaştırmada bütün netliği ile ortaya<br />
çıkmaktadır.<br />
Şekil 5, European Mortgage Federation<br />
(EMF), OECD, Türkiye Bankalar Birliği ve<br />
Kalkınma Bakanlığı verileri kullanılarak<br />
üretilmiştir.<br />
Yabancı ülke grafiklerinde gözlendiği üzere<br />
kullandırılan konut kredisi miktarıyla<br />
konut yatırımları arasında yüksek düzeyde<br />
bir ilgileşim vardır. Öte taraftan Türkiye<br />
grafiği incelendiğinde ise konut kredileri<br />
hızla artığı halde konut yatırımının bundan<br />
etkilenmediği görülmektedir. Böyle bir<br />
durumun açıklaması, daha önce kredisiz<br />
satın alınan konutların kredi kullanılarak<br />
satın alındığı ve toplam konut yatırımı<br />
miktarının değişmediği olabilir ancak bu<br />
yeterli bir açıklama değildir zira Türkiye’de<br />
her 100 konuttan 30’u kredi kullanılarak<br />
satılmaktadır. Konut kredilerindeki<br />
büyümenin konut yatırımlarına<br />
yansımaması mümkün değildir. Neticede,
ŞUBAT 2016<br />
Şekil 5’te gözlenen durum Şekil 3 ve Şekil<br />
4 üzerine yaptığımız yorumları doğrular<br />
niteliktedir.<br />
Yukarıda bahsettiğimiz sorunlar sebebiyle<br />
bambaşka sosyal bir sorun daha ortaya<br />
çıkmaktadır. Bu sosyal sorun, gelir<br />
dağılımındaki adaletsizlik düzeyinin<br />
de olduğundan düşük ölçülmesidir.<br />
Adaletsizliğin olduğundan düşük ölçülmesi<br />
ise orta ve dar gelirli hane halklarının<br />
aleyhine bir durum oluşturmaktadır<br />
çünkü karar vericiler bu hane halkları için<br />
daha fazla transfer harcaması yapılması<br />
gerektiğinin farkına varamamaktadır.<br />
Aşıcı, Hepşen ve Yılmaz’ın (2011)<br />
çalışmasında da belirtildiği üzere, gelir<br />
dağılımındaki adaletsizliğin en bariz<br />
göstergelerinden biri, gelir gruplarına<br />
göre ayrı ayrı hesaplanması gereken konut<br />
edinme gücüdür. Gerek Türkiye’de gerekse<br />
dünyada yeterli veri olmadığı için farklı<br />
gelir grupları için farklı konut edinme<br />
gücü hesap edilememektedir. Öte taraftan<br />
ortalama gelir sahibi hane halkları için<br />
makro düzeyde üretilen konut edinme<br />
gücü ise dar gelirli hane halklarının<br />
sıkıntılı durumunu gizlemektedir.<br />
Sonuç<br />
Makalemizin giriş kısmında atıf<br />
yaptığımız, Devlet Eski Bakanı Sayın<br />
Babacan’ın gayrimenkul sektörü lehine<br />
olan dengesizlik tespitinin doğru<br />
olduğunu söyleyebiliriz. Her ne kadar<br />
mevcut resmi istatistik kaynaklarında bu<br />
tespit teyit edilemese de, kullandırılan<br />
konut kredileriyle kurduğumuz ilişki<br />
doğrultusunda Türkiye’de konut<br />
yatırımlarının ve dolayısıyla inşaat<br />
sektörünün toplam büyüklüğünün<br />
hatalı ölçüldüğünü ifade edebiliriz. Bu<br />
ölçüm hatası Türkiye’ye has olmayıp<br />
daha önce zikredildiği gibi yabancı<br />
araştırmacılar tarafından da tespit edilmiş<br />
ve düzeltilmesi amacıyla çeşitli çözüm<br />
önerileri getirilmiştir. Bizim önereceğimiz<br />
çözümler bu ölçüm hatasının<br />
giderilmesinden ziyade, gayrimenkul<br />
Şekil 5. Konut Yatırımları – Konut Kredileri İlişkisi (Uluslararası Karşılaştırma)<br />
39
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE<br />
SERMAYENİN VERİMLİ KULLANIMINDA İNŞAAT – SANAYİ ÇELİŞKİSİ<br />
40<br />
sektörüne ağırlık verilmesinden<br />
kaynaklanan sorunların giderilmesine<br />
yöneliktir.<br />
Karşılaştırma yapılan ülkeler referans<br />
alındığında, konut yatırımlarının 2014<br />
yılı itibarıyla 20 milyar TL civarında<br />
düşük ölçüldüğünü tahmin ediyoruz.<br />
Tasarruflarımızın döviz getirisi<br />
sağlamayan verimsiz konut yatırımlarına<br />
yönlendirilmesi sorununa bir an evvel<br />
çözüm üretilmesi gerekmektedir. Aksi<br />
takdirde, Yunanistan ve İspanya’nın<br />
yaşadığı sorunlarla karşılaşma ihtimalimiz<br />
azımsanmayacak kadar yüksektir. Bu riski<br />
bertaraf etmek veya en azından etkisini<br />
hafifletmeyi amaçlayan önerilerimiz<br />
aşağıda sunulmuştur.<br />
1. 2014 yılında yasal altyapısı hazırlanan<br />
gayrimenkul yatırım fonlarının, yurt<br />
dışında da yatırım yapmasına imkân<br />
verilmelidir. Aksi takdirde gayrimenkul<br />
piyasasında istenen rekabet düzeyi<br />
oluşmayacak ve kayıt dışı gelirleri<br />
gizlediği için hali hazırda aşırı yükselmiş<br />
olan gayrimenkul fiyatları daha da<br />
yükselecektir. Bu ise, makalemiz boyunca<br />
bahsettiğimiz şekilde gayrimenkul<br />
sektörüne daha fazla kaynak girişine<br />
yol açacak, gelir dağımı adaletsizliğini<br />
körükleyecek ve bir kısır döngü halinde<br />
sürdürülemez noktaya varıncaya dek<br />
devam edecektir. Ancak sürdürülebilir<br />
olmayan noktaya varıldığında 2008 yılında<br />
ABD’de yaşanan kriz benzeri bir sonuçla<br />
karşılaşmak sürpriz olmayacaktır.<br />
2. Gayrimenkul yatırım fonlarına yurt<br />
dışında yatırım yapma izni şu koşulla<br />
verilmelidir: Fonların yurt dışında sahip<br />
olduğu ticari gayrimenkullerin asgari<br />
% 25’i Turquality marka destek programı<br />
kapsamında desteklenen firmalara kiraya<br />
verilmelidir. Bu sayede, yurt dışına çıkan<br />
Türk sermayesinin belirli bir kısmının<br />
Türkiye’ye döviz girdisi sağlayacak ve<br />
uzun vadede uluslararası marka olma<br />
potansiyeli taşıyan Türk şirketlerinin<br />
kullanımına sunulması sağlanacaktır.<br />
3. İlk dönemde çok yüklü sermaye<br />
çıkışı olabileceği için, gayrimenkul<br />
yatırım fonlarının yurt dışı varlıklarının<br />
toplam varlıklarına oranı % 30 ile<br />
sınırlandırılabilir.<br />
4. Türkiye’de kurulmuş gayrimenkul<br />
yatırım fonlarına ait ticari gayrimenkulleri<br />
kiralayan Turquality şirketleri için mağaza<br />
kira destek oranı % 60’a çıkartılabilir.<br />
Böylece, kira ödemelerinin tekrar yurda<br />
dönmesi teşvik edilmiş olacaktır.<br />
5. Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü –<br />
Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi kayıtları<br />
kullanılarak Türkiye Cumhuriyeti<br />
vatandaşlarının, sahip oldukları konut<br />
adedine göre tasnif edilmelidir. Bu tasnif,<br />
kayıt dışı ekonomiyle mücadelede çok<br />
faydalı olacaktır ki 3 adetten fazla konut<br />
sahibi olan kişilere ilave vergi getirilebilir.<br />
Bu yeni vergi kaynağının bir kısmı gelir<br />
dağılımının düzeltilmesi için transfer<br />
harcamalarında kullanılabileceği gibi,<br />
diğer kısmı ise Ar-Ge ve marka geliştirme<br />
gibi çalışmalarda kullanılabilir.<br />
6. Gayrimenkul alımlarında, satın alan<br />
kişi / kurumun son 5 yıla ait gelir vergisi<br />
beyanı incelenmeli ve bu inceleme
ŞUBAT 2016<br />
enflasyon hedeflerinin tutturulmasına da<br />
katkı sağlanabilecektir.<br />
Burada listelenen çözüm önerilerinin<br />
uygulanması karar vericilerin takdirindedir<br />
ancak daha evvel belirttiğimiz üzere<br />
İspanya, Yunanistan ve ABD örnekleri<br />
bizi büyük bir endişeye sevk etmektedir.<br />
Türkiye’dekine benzer şekilde, yabancı<br />
ülkelerdeki resmi istatistikler de kayıt<br />
dışı ekonomi sebebiyle konut yatırımlarını<br />
olduğundan düşük göstermektedir. Doğru<br />
ölçülemeyen bir ekonomi yönetiminde<br />
karar almanın güçlüğü aşikârdır.<br />
• www.hurriyet.com.tr. 24 Temmuz 2014.<br />
http://www.hurriyet.com.tr/sanayidenkacip-konut-yapiyoruz-26874076<br />
(Kasım<br />
11, 2015 tarihinde erişilmiştir).<br />
• www.milliyet.com.tr. 08 Aralık 2014.<br />
http://www.milliyet.com.tr/babacan-danseffaflik-paketi--konut-1981185/<br />
(Aralık<br />
07, 2015 tarihinde erişilmiştir).<br />
Makalemizde sunduğumuz bilgilerin karar<br />
alma mekanizmasında kullanılarak ülke<br />
ekonomisinin daha verimli, güvenilir ve<br />
hızlı büyümesine katkıda bulunmasını<br />
temenni ediyoruz.<br />
neticesinde satın alabileceği gayrimenkul<br />
için azami bir değer belirlenmelidir. Bu<br />
azami değerden daha yüksek fiyatlı bir<br />
gayrimenkul satın almak isteyen<br />
kişi / kurumun buna ilişkin ilave gelir<br />
beyanı yapma zorunluluğu getirilmelidir.<br />
Gayrimenkul yatırım fonları aracılığıyla<br />
yurt içi konut yatırımlarına yönlenecek<br />
kaynak miktarının azaltılması ve 3’ten<br />
fazla konut sahibi olan kişilerin ilave<br />
vergilere tabi kılınması önerileri sayesinde<br />
konut fiyatlarındaki aşırı ve diğer sektörler<br />
aleyhine orantısız yükselişin önlenmesi<br />
mümkün olabilecektir. Hatta bu sayede<br />
Kaynakça<br />
• Aşıcı, Mehmet, Ali Hepşen, ve Özlem<br />
Yılmaz. «Housing Affordability Index<br />
Calculation Integrating Income Inequality<br />
in Turkey.» Empirical Economics Letters,<br />
2011: 359-367.<br />
• Aşıcı, Mehmet, ve Ali Hepşen. «The<br />
Association between Current Account<br />
Deficit and House Prices in Turkey.»<br />
Journal of Applied Finance & Banking,<br />
2013: 65-79.<br />
• Baker, Dean. “The Run-up in Home<br />
Prices: A Bubble.” Challlenge 45, no. 6<br />
(2002): 93-119.<br />
• Calvo, G. A. «Capital Flows and Capital<br />
Market Crises, The Simple Economics<br />
of Sudden Stop.» Journal of Applied<br />
Economics, Kasım 1998: 35-54.<br />
• Gruneberg, Stephen, ve Keith<br />
Folwell. «The use of gross fixed capital<br />
formation as a measure of construction<br />
output.» Construction Management and<br />
Economics, 04 01 2013: 359-368.<br />
• Ruddock, Les. «Measuring the global<br />
construction industry: improving<br />
the quality of data.» Construction<br />
Management and Economics, 2002: 553-<br />
556.<br />
41
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE<br />
ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ (OSB) VE SANAYİ SİTELERİ (SS)’NE<br />
KULLANDIRILAN KREDİLERİN İTFALANDIRILMASINA YÖNELİK MODEL<br />
ÖNERİLERİ: T+1 MODELİ VE T+0,5 MODELİ<br />
Tevfik BULUT / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Sanayi Bölgeleri Genel Müdürlüğü)<br />
1.Giriş<br />
Günümüzde finansmana erişim<br />
koşullarındaki gelişmeler beraberinde<br />
finansman türlerini de çeşitlendirmiştir.<br />
Gerek kamu sektörü gerekse özel<br />
sektör bu alanda varlığını göstererek<br />
girişimcilere, özel hukuk tüzel kişiliğine<br />
sahip kurum ya da kuruluşlara<br />
finansmana erişimde çeşitli olanaklar<br />
ve alternatifler sunmaktadır. Ancak<br />
sunulan bu olanaklar çoğunlukla kredi<br />
tedariki şeklinde olmakla birlikte kamu<br />
sektörü tarafından sağlanan krediler, özel<br />
sektöre göre çok daha uygun faiz ve geri<br />
ödeme koşullarına sahip olmakta, diğer<br />
bir deyişle teşvik niteliği taşımaktadırlar.<br />
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı<br />
(BSTB) tarafından OSB ve SS’ler gibi<br />
ekonomik gelişim bölgelerine sağlanan<br />
bu krediler de teşvik niteliği taşıdığından,<br />
çalışmamızda kredi, kredinin işlevleri,<br />
kredi risk ve yönetimi ve söz konusu<br />
ekonomik gelişim bölgelerine sağlanan<br />
kredi teşvikleri konularına değinildikten<br />
sonra geliştirilen kredi itfalandırma<br />
modelleri ele alınacaktır.<br />
2.Kredi<br />
Kredi, genellikle faiz ve komisyon bedeli<br />
karşılığı gerçek veya tüzel kişilere süresi<br />
önceden tayin edilmek ve geri verilmek<br />
üzere belirli miktardaki satın alma<br />
gücünün tahsis edilmesidir.<br />
Zarakolu (1971)’ya göre, krediye ilişkin bir<br />
diğer tanım da şu şekildedir: Kredi gerçek<br />
ya da tüzel kişilere doğrudan doğruya veya<br />
dolaylı olarak teminatlı, teminatsız, uzun<br />
veya kısa vadeli nakit, mal, kefalet teminat<br />
mektubu şeklinde faiz ve komisyon<br />
karşılığında ve belirli bir limit dâhilinde<br />
borç ve garanti verme işlemidir (Karakaş,<br />
2010).<br />
2.1.Kredinin İşlevleri<br />
Bir ekonomiye arz edilen paranın miktarı<br />
onun gelişmesi bakımından büyük önem<br />
taşır. Çünkü o, fiyatların seviyesini ve<br />
bazen de karakterini etkiler. Eğer para<br />
Tablo 1. Yörelere (İllere) Göre OSB’lere Kullandırılan Kredilerin Geri Ödeme Şartları ile Faiz Oranları<br />
42
ŞUBAT 2016<br />
3. Kredi Teşvikleri<br />
3.1.OSB’lerde Kredi Teşviği<br />
Ekonomik gelişim bölgelerinden olan<br />
OSB’lere kullandırılan krediler, gerek<br />
OSB tüzel kişiliğinin kendisi gerekse<br />
OSB içinde faaliyet gösteren katılımcı<br />
firmalar üzerinde pozitif dışşallıklar<br />
oluşturmaktadır.<br />
arzı bir ekonomide ticaretin genişlemesi<br />
ile uyumlu olarak genişlemezse<br />
-yani para mallara oranla daha kıt<br />
hale gelirse- fiyatlar düşme eğilimi<br />
gösterecek, üreticilerin cesareti kırılacak<br />
ve müteşebbisler için işlerini kurmak<br />
ve geliştirmekte gerekli mali kaynakları<br />
bulmak zorlaşacaktır. Aksine, çok serbest<br />
olarak ihraç edilirse, fiyatlar yükselecek<br />
ve yatırımlar fiyat artışından en çabuk<br />
etkilenen faaliyet alanlarına kayacaktır<br />
(Deane, 2000). Kredi de bahsedilen para<br />
arzının bir yönünü oluşturduğundan<br />
kredinin ekonomik işlevlerinin özetlenmesi<br />
yerinde olacaktır. Aras (1996)’a göre<br />
kredinin işlevleri üç grupta özetlenebilir<br />
(Tokel, 2004):<br />
1. Ekonomideki atıl ve dağınık fonlar<br />
(sermaye ve tasarruflar), kredi sistemi<br />
sayesinde ekonomik faaliyetlerin<br />
gelişmesine yönlendirilmektedir.<br />
Sahiplerinin kullanmadığı fonlar, kredi<br />
şeklinde paraya ihtiyaç duyanlara<br />
aktarılabilmektedir. Bu şekilde fon<br />
sahipleri açısından gelir yaratılırken<br />
ekonomide de arz ve talep genişlemesi<br />
yaratılmaktadır. Böylece tasarruflar,<br />
ülke ekonomisinin gelişmesi yönünde<br />
değerlendirilmiş ve ekonomik faaliyetlere<br />
hız verilmiş olur.<br />
2. Kredi sermaye birikimini artırır.<br />
Girişimciler ve yatırımcılar ihtiyaç<br />
duydukları sermayeyi kredi yoluyla<br />
tasarruf sahiplerinden sağlarlar. Vade<br />
sonunda da krediyi geriye ödeyerek<br />
sermaye birikimi elde ederler.<br />
Şekil 1. OSB’lere Yapılan Kredi Ödemeleri<br />
3. Kredi bir tedavül aracıdır. Kredi<br />
ekonomisi para ekonomisinin gelişmiş bir<br />
aşamasını teşkil eder. Kredi ile nakit para<br />
taşınması azalmakta, ticari faaliyetler hız<br />
kazanmaktadır.<br />
2.2. Kredi Riski ve Kredi Risk Yönetimi<br />
Kredi riski, kullandırılan kredinin<br />
vadesinde kısmen veya tamamen<br />
ödenmeme olasılığını ifade etmektedir.<br />
Risk, kredilendirme sürecinin en<br />
başından başlayarak her aşamasında<br />
bulunur. Ancak zaman içinde kredinin<br />
vadesi gelmeden riskin derecesinde bazı<br />
değişiklikler olabilmektedir. Kredi tahsis<br />
kararı verenler risk derecesindeki bu<br />
değişiklikleri de göz önüne almalıdırlar<br />
(Usta, 1994).<br />
Kredi risk yönetiminde kredi talep<br />
edenin yükümlülüklerini zamanında<br />
yerine getirebilme kapasitesi veya gücü,<br />
yükümlülüklerini karşılamaya yetecek<br />
tutarda kaynak yaratmasına bağlı<br />
olduğundan kaynak yaratma potansiyeli<br />
yakından takip edilmelidir (Akgüç, 2011).<br />
Aynı zamanda kredinin geri dönüşünün<br />
sağlıklı bir şekilde izlenmesi için finansal<br />
performans analizi, likidite durumu,<br />
kârlılık durumu, verimlilik durumu ve<br />
finansal yönden gelişmesinin yeterli olup<br />
olmadığının incelenmesi ve takip edilmesi<br />
açısından önem taşıdığından belirli<br />
aralıklarla ve gerektiğinde her zaman<br />
yapılmalıdır (Bulut, 2014).<br />
OSB’lere sağlanan teşvikler içerisinde<br />
gerek ölçeği, gerekse faiz oranı ve geri<br />
ödeme koşulları bakımından katma<br />
değeri çok yüksek olan kredi teşvikleri<br />
OSB’lerin kurulmasında, kurulduktan<br />
sonra sürdürülebilir yatırım ortamının<br />
oluşturulmasında payı yadsınamaz bir<br />
gerçektir (Bulut, Şubat 2015).<br />
OSB’lere kullandırılan kredinin faiz<br />
oranları ve geri ödeme şartları şöyledir<br />
(Usul ve Esaslar, 2001):<br />
a) Kalkınmada öncelikli yörelerde; faiz<br />
oranı yıllık %1, geri ödeme süresi 5 yılı<br />
ödemesiz toplam 15 yıl,<br />
b) Normal illerde; faiz oranı yıllık %2, geri<br />
ödeme süresi 3 yılı ödemesiz toplam 13 yıl,<br />
c) Gelişmiş illerde; faiz oranı yıllık %3, geri<br />
ödeme süresi 2 yılı ödemesiz toplam 11 yıl<br />
olarak uygulanır.<br />
Anlatılanları özetlemesi açısından yörelere<br />
göre Bakanlığımızca kullandırılan kredinin<br />
faiz oranları ve geri ödeme şartları Tablo<br />
1’de gösterilmiştir.Arsa satma durumuna<br />
gelmeyen ya da borcunu karşılayabilecek<br />
miktarda arsa satma durumuna gelmeyen<br />
OSB’lerde kredi anapara borç taksitleri,<br />
kredi kullanan OSB’ler itfa dönemlerinde<br />
tahakkuk eden borçlarını ödeyemeyeceğini<br />
ilgili belgelerle ispatlaması durumunda;<br />
anapara borç taksitleri yılda bir olmak<br />
üzere toplam 4 defa ertelenebilmekte,<br />
faiz borçları ise anapara borç taksitleri<br />
ödenmesi kaydıyla kredi hesabına ilave<br />
edilebilmektedir. Burada, bir önceki<br />
kısımda bahsedilen uygun geri ödeme<br />
sürelerine ve faiz oranlarına ilave olarak<br />
koşulların oluşması halinde OSB’lere<br />
borçlarını erteleme imkânı getirilmektedir.<br />
Bahse konu kredi teşvikleri kapsamında<br />
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca<br />
43
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE<br />
ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ (OSB) VE SANAYİ SİTELERİ (SS)’NE KULLANDIRILAN KREDİLERİN<br />
İTFALANDIRILMASINA YÖNELİK MODEL ÖNERİLERİ: T+1 MODELİ VE T+0,5 MODELİ<br />
c) Gelişmiş illerde; üstyapı kredilendirme<br />
oranı % 50, faiz oranı yıllık % 3, geri<br />
ödeme süresi 2 yılı ödemesiz toplam 11 yıl<br />
olarak uygulanır.<br />
2. Altyapı kredilendirme oranları %100<br />
olarak uygulanır.<br />
3. Kredilerin faizi; kredinin ilgili SS’nin<br />
banka hesabına geçtiği tarihten itibaren<br />
başlar, ikraz edilen bütün meblağın<br />
tamamen itfa edilmiş olacağı tarihe kadar<br />
devam eder. Kredi itfa başlangıcına kadar<br />
tahakkuk ettirilerek biriktirilen faizler itfa<br />
döneminde eşit taksitler halinde, anapara<br />
taksitleri ve itfa döneminde tahakkuk<br />
edecek faizlerle birlikte tahsil edilir.<br />
son 13 yılda OSB tüzel kişiliklerine 2015<br />
yılı fiyatlarıyla yapılan kredi ödeme<br />
tutarları Şekil 1’de gösterilmiştir.<br />
3.2. SS’lerde Kredi Teşviği<br />
SS’lere kullandırılan kredinin faiz oranları<br />
ve geri ödeme şartları ile kredilendirme<br />
oranları şöyledir (Usul ve Esaslar, 2001):<br />
Şekil 2. SS’lere Yapılan Kredi Ödemeleri<br />
1. Kullandırılacak kredinin kredilendirme<br />
ve faiz oranları ile geri ödeme şartları:<br />
a) Kalkınmada öncelikli yörelerde ve<br />
doğal afet geçiren yerlerde üstyapı<br />
kredilendirme oranı % 70, faiz oranı yıllık<br />
%1, geri ödeme süresi 2 yılı ödemesiz<br />
toplam 15 yıl,<br />
b) Normal illerde; üstyapı kredilendirme<br />
oranı % 60, faiz oranı yıllık % 2, geri<br />
ödeme süresi 2 yılı ödemesiz toplam 13 yıl,<br />
Tablo 2.Yörelere (İllere) Göre SS’lere Kullandırılan Üstyapı Kredilerinin Geri Ödeme<br />
Şartları ile Faiz Oranları<br />
Söz konusu madde kapsamında bahse<br />
konu yörelerin listesi ve bu yörelere<br />
kullandırılan kredilerin geri ödeme<br />
şartları ile faiz oranları Tablo 2’de<br />
gösterilmiştir.<br />
Uygun faiz ve geri ödeme koşullarına<br />
ilave olarak Bilim, Sanayi ve Teknoloji<br />
Bakanlığınca uygun görülmesi<br />
halinde, borçlarını ödeyememiş veya<br />
ödeyemeyecek durumda bulunan SS’lerin,<br />
yıllık anapara ve faiz taksitleri en fazla<br />
dört yıl ve sekiz taksit olmak üzere<br />
ertelenebilmektedir.<br />
Bahse konu kredi teşvikleri kapsamında<br />
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca<br />
son 13 yılda SS tüzel kişiliklerine 2015 yılı<br />
fiyatlarıyla yapılan kredi ödeme tutarları<br />
Şekil 2’de gösterilmiştir.<br />
44<br />
4. Kredi İtfalandırma Modelleri<br />
4.1. Amaçları<br />
Geliştirilen itfalandırma modelleri ile kredi<br />
geri dönüşlerinin artırılması, kredi geri<br />
dönüşlerinin uygun finansal modellerle<br />
sürdürülebilirliğinin sağlanması, OSB<br />
ve SS’lerin kredi finansman yükünün<br />
hafifletilmesi, kanuni takibe<br />
geçilecek/geçilmesi muhtemel OSB<br />
ve SS sayısının azaltılması, ekonomik<br />
gelişim bölgelerinin yapılaşma sürecinin<br />
hızlandırılması, OSB ve SS’lerin kaynak
ŞUBAT 2016<br />
Tablo 3.Kalkınmada Öncelikli İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları<br />
4. Borç Taksiti Birim Tutarı = İtfa<br />
Dönemine Esas Kredi Bakiyesi/Taksit<br />
Katsayıları Toplamı<br />
a u<br />
= c q<br />
/ t s<br />
5. Anapara Borç Taksit Tutarı = Borç<br />
Taksiti Birim Tutarı X Anapara Borç Taksit<br />
Katsayısı<br />
a q<br />
=a u<br />
x t<br />
yaratma kapasitesini sürdürerek kredinin<br />
geri ödenmesinin sağlanılması ve nihai<br />
olarak sanayide katma değerin artırılması<br />
amaçlanmıştır.<br />
4.2. OSB’lerde Kredi İtfalandırma<br />
Modeli : t+1 Modeli<br />
Kalkınmada öncelikli, normal ve gelişmiş<br />
illerde OSB’lerde itfa dönemi ve yıllık<br />
faiz oranı değişiklik göstermekle birlikte<br />
bu durum formülün kompozisyonunu<br />
değiştirmemektedir. OSB’lerde kredi<br />
itfalandırma modelinin formülizasyon<br />
aşamaları şu şekilde sıralanabilir:<br />
1. Yıl Anapara Borç Taksit Katsayısı = (İtfa<br />
Dönemi X Yıllık Faiz Oranı) /100<br />
t=(pxn)/100<br />
2. Anapara Borç Taksit Katsayısı Artış<br />
Oranı = Önceki Dönem Anapara Borç<br />
Taksit Katsayısı +1<br />
t r<br />
=t+1<br />
3. Borç Taksiti Katsayıları Toplamı<br />
illerdeki SS’lerde itfa dönemi ve yıllık<br />
faiz oranı değişiklik göstermekle birlikte<br />
bu durum formülün kompozisyonunu<br />
değiştirmemektedir. SS’lerde kredi<br />
itfalandırma modelinin formülizasyon<br />
aşamaları şu şekilde özetlenebilir:<br />
1. Yıl İlk 6 Ay İçin Anapara Borç Taksit<br />
Katsayısı = (İtfa Dönemi X Yıllık Faiz<br />
Oranı)/100<br />
t=(pxn)/100<br />
2. Anapara Borç Taksit Katsayısı Artış<br />
Oranı = Önceki Dönem Anapara Borç<br />
Taksit Katsayısı + 0,5<br />
t r<br />
=t+0,5<br />
3. Borç Taksiti Katsayıları Toplamı<br />
5. Uygulama Sonuçları<br />
5.1.OSB’lerde Uygulama Sonuçları<br />
İtfa dönemine esas 10.000.000 TL’lik<br />
bir kredi bakiyesi üzerinden senaryo<br />
çalışması niteliğinde örnek bir hesaplama<br />
yapılarak sonuçlar karşılaştırmalı olarak<br />
ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışmanın<br />
bu kısmında tablolarda yer alan “mevcut<br />
durum” ifadesinden hâlihazırda devam<br />
eden uygulama, “yeni durum” ifadesinden<br />
yeni modelin uygulanması halinde ortaya<br />
çıkan durum anlaşılmalıdır.<br />
5.1.1. Kalkınmada Öncelikli İllerdeki<br />
OSB’ler<br />
Kalkınmada öncelikli illerdeki OSB’lerde<br />
yıllık faiz oranı %1, itfa dönemi ödemeler<br />
yıllık olmak üzere toplam 10 yıl olarak<br />
uygulanmaktadır. Yapılan hesaplamalara<br />
Tablo 4.Normal İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları<br />
4. Borç Taksiti Birim Tutarı = İtfa<br />
Dönemine Esas Kredi Bakiyesi/Taksit<br />
Katsayıları Toplamı<br />
a u<br />
= c q<br />
/ t s<br />
5. Anapara Borç Taksit Tutarı = Borç<br />
Taksiti Birim Tutarı X Anapara Borç Taksit<br />
Katsayısı<br />
a q<br />
=a u<br />
x t<br />
4.3. SS’lerde Kredi İtfalandırma<br />
Modeli : t+0,5 Modeli<br />
Kalkınmada öncelikli, normal ve gelişmiş<br />
45
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE<br />
ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ (OSB) VE SANAYİ SİTELERİ (SS)’NE KULLANDIRILAN KREDİLERİN<br />
İTFALANDIRILMASINA YÖNELİK MODEL ÖNERİLERİ: T+1 MODELİ VE T+0,5 MODELİ<br />
Tablo 5.Gelişmiş İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları<br />
ilişkin senaryo çalışması karşılaştırmalı<br />
olarak Tablo 3’te gösterilmiştir.<br />
5.1.2. Normal İllerdeki OSB’ler<br />
Normal illerdeki OSB’lerde yıllık faiz<br />
oranı % 2, itfa dönemi, ödemeler yıllık<br />
olmak üzere toplam 10 yıl olarak<br />
uygulanmaktadır. Yapılan hesaplamalara<br />
ilişkin senaryo çalışması karşılaştırmalı<br />
olarak Tablo 4’te gösterilmiştir.<br />
Tablo 6. Kalkınmada Öncelikli İllerde İtfa<br />
Dönemine Esas Kredi Bakiyesi<br />
5.1.3. Gelişmiş İllerdeki OSB’ler<br />
Gelişmiş illerdeki OSB’lerde yıllık<br />
faiz oranı % 3, itfa dönemi ödemeler<br />
yıllık olmak üzere toplam 9 yıl olarak<br />
uygulanmaktadır. Yapılan hesaplamalara<br />
ilişkin senaryo çalışması karşılaştırmalı<br />
olarak Tablo 5’te gösterilmiştir.<br />
5.2. SS’lerde Uygulama Sonuçları<br />
Kredi itfa başlangıcına kadar tahakkuk<br />
ettirilerek biriktirilen faizler itfa<br />
döneminde eşit taksitler halinde, anapara<br />
taksitleri ve itfa döneminde tahakkuk<br />
edecek faizlerle birlikte tahsil edildiğinden<br />
ödemesiz döneme ait hesaplanan faiz<br />
tutarları, ilk kredi bakiyesine ilave<br />
edilerek itfa dönemine esas kredi<br />
bakiyesi oluşturulmuştur. Hesaplanan itfa<br />
dönemine esas kredi bakiyesi anapara<br />
taksit tutarları toplamına diğer bir deyişle<br />
itfa dönemine esas kredi bakiyesine eşit<br />
olacaktır. Benzer durum diğer yöreler<br />
(iller) için de aynı işlemi gerektirdiğinden<br />
tekrar ele alınmayacaktır. Çalışmamızda<br />
5.000.000 TL’lik bir kredi bakiyesi<br />
üzerinden senaryo çalışması niteliğinde<br />
örnek bir hesaplama yapılarak sonuçlar<br />
karşılaştırmalı olarak ortaya konulmaya<br />
çalışılmıştır. Sonuçlar ortaya konulurken<br />
tablolarda yer alan “mevcut durum”<br />
ifadesinden hali hazırda devam eden<br />
uygulama, “yeni durum” ifadesinden yeni<br />
modelin uygulanması halinde ortaya çıkan<br />
durum anlaşılmalıdır.<br />
5.2.1.Kalkınmada Öncelikli İllerdeki<br />
SS’ler<br />
Kalkınmada öncelikli illerdeki SS’lerde<br />
yıllık faiz oranı %1, itfa döneminde<br />
Tablo 8. Normal İllerde İtfa Dönemine<br />
Esas Kredi Bakiyesi<br />
46
ŞUBAT 2016<br />
Tablo 7. Kalkınmada Öncelikli İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları<br />
ödemeler 6 ayda bir yapılmak üzere<br />
toplam 11 yıldır. İtfa dönemine esas kredi<br />
bakiyesinin hesaplanması Tablo 6’da<br />
gösterilmiştir. İtfa dönemine ait yapılan<br />
hesaplamalar ise karşılaştırmalı olarak<br />
Tablo 7’de gösterilmiştir.<br />
5.2.2.Normal illerdeki SS’ler<br />
Normal illerdeki SS’lerde yıllık faiz<br />
oranı %2, itfa dönemi ödemeler 6 ayda<br />
bir yapılmak üzere toplam 11 yıldır. İtfa<br />
dönemine esas kredi bakiyesi Tablo 8’de<br />
görüleceği üzere hesaplanıp itfa dönemine<br />
esas kredi bakiyesi oluşturulmuştur.<br />
İtfa dönemine ait yapılan hesaplamalar<br />
ise karşılaştırmalı olarak Tablo 9’da<br />
gösterilmiştir.<br />
5.2.3.Gelişmiş İllerdeki SS’ler<br />
Hesaplamada yıllık faiz oranı %3, itfa<br />
dönemi, ödemeler 6 ayda bir yapılmak<br />
üzere toplam 9 yıldır. İtfa dönemine esas<br />
kredi bakiyesi Tablo 10’da görüleceği<br />
üzere hesaplanıp itfa dönemine esas kredi<br />
bakiyesi oluşturulmuştur. İtfa dönemine ait<br />
yapılan hesaplamalar ise karşılaştırmalı<br />
olarak Tablo 11’de gösterilmiştir.<br />
Tablo 9. Normal İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları<br />
47
ŞUBAT 2016<br />
MAKALE<br />
ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ (OSB) VE SANAYİ SİTELERİ (SS)’NE KULLANDIRILAN KREDİLERİN<br />
İTFALANDIRILMASINA YÖNELİK MODEL ÖNERİLERİ: T+1 MODELİ VE T+0,5 MODELİ<br />
Tablo 10.Gelişmiş İllerde İtfa Dönemine Esas Kredi Bakiyesi<br />
6.Modellerin Avantajları<br />
Geliştirilen kredi itfalandırma modellerinin<br />
OSB ve SS’lere sağladığı avantajlar şöyle<br />
özetlenebilir:<br />
• İlk 4-5 yıl içinde bütün yörelerde, OSB<br />
ve SS’ler daha az anapara borç taksiti<br />
ödedikleri için söz konusu ekonomik<br />
gelişim bölgelerinin ve içindeki firmaların<br />
toparlanma sürecine ivme kazandıracaktır.<br />
• OSB ve SS’ler, borçlarını ödeyememesi<br />
ve erteleme hakları kalmaması<br />
durumunda anapara borç taksit tutarları<br />
ilk 5 yılda mevcut modele göre daha<br />
düşük olduğu için daha az gecikme faizi<br />
ödeyeceklerdir.<br />
• İtfa dönemi boyunca anapara borç<br />
taksitleri artarak devam ettiği için OSB<br />
ve SS’yi yüksek miktarlardaki borçları<br />
ertelemeye zorlayacak ve bu durum, borç<br />
erteleme mantığının amacına daha iyi<br />
hizmet edecektir.<br />
• Yeni model, gecikme faizleri açısından<br />
irdelenmesi durumunda, borçlarını<br />
ödemekte güçlük çeken OSB ve SS lehine<br />
avantajlı bir durum ortaya koymaktadır.<br />
Bu durum, kalkınmada öncelikli bir<br />
ildeki OSB için örnekleştirmek ve<br />
senaryolaştırmak istenirse Tablo 12’deki<br />
gibi bir sonuç ortaya çıkacaktır. Burada<br />
borçlara ait gecikme faizi 08.10.2015<br />
tarihinde ödendiği varsayılmıştır. Örnek<br />
üzerinden gidilecek olursa, OSB yeni<br />
durumda 4.158.842 TL’lik bir gecikme faizi<br />
avantajı elde etmiş olacaktır.<br />
Tablo 11.Gelişmiş İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları<br />
48
ŞUBAT 2016<br />
Tablo 12. Gecikme Faizleri Açısından Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları<br />
• Gecikme faizleri açısından OSB, SS’ler<br />
ve dolaylı olarak bu ekonomik gelişim<br />
bölgelerinde faaliyet gösteren firmalar<br />
kısa ve orta vadede mevcut modele göre<br />
konjektürel dalgalanmalardan daha az<br />
etkilenecektir.<br />
• OSB ve SS’lerin kanuni takibe düşme<br />
riski azalacaktır.<br />
• Kademeli artan borç taksitleri, OSB<br />
ve SS’lerin kredi geri dönüş oranlarını<br />
artıracaktır.<br />
• OSB ve SS’lerin borçlarını ödeyebilme<br />
gücünü ve cesaretini artıracaktır.<br />
• Ekonomik gelişim bölgelerinin kredi<br />
talebini artıracaktır.<br />
• Kamu kaynaklarının daha etkin ve<br />
verimli bir şekilde kullanılmasına yardımcı<br />
olacaktır.<br />
Sonuç itibarıyla, yapılan çalışmayla<br />
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca<br />
OSB ve SS’lere kullandırılan kredilerin<br />
itfalandırılmasına yönelik modeller<br />
geliştirilerek farkındalık oluşturulması,<br />
modellerin uygulanabilirliğinin<br />
gösterilmesi ve avantajlarının ortaya<br />
konulması amaçlanmıştır.<br />
Kaynakça<br />
• BULUT, Tevfik. (Şubat 2015).Ekonomik<br />
Gelişim Bölgelerine Sağlanan Teşvikler-I.<br />
Anahtar Dergisi.<br />
• DEANE, Phyllis. (2000).İlk Sanayi İnkılabı<br />
(3. Baskı). Çev: Tevfik GÜRAN. Ankara:<br />
Türk Tarih Kurumu Basımevi.<br />
• BULUT, Tevfik. (2014).Organize Sanayi<br />
Bölgelerinde Finansal Performans Analizi.<br />
Uzmanlık Tezi. Ankara: Bilim, Sanayi ve<br />
Teknoloji Bakanlığı.<br />
• K<strong>AR</strong>AKAŞ, Fatih Rüştü. (2010).Bireysel<br />
Krediler Kapsamında İpotekli Konut<br />
Kredileri (Mortgage).Yüksek Lisans Tezi.<br />
İstanbul Üniversitesi.<br />
• TOKEL, Ö. Emre. (2004).Kredi Risk<br />
Modelleri Kullanılarak Kredi Taleplerinin<br />
Değerlendirilmesi. Yüksek Lisans Tezi.<br />
Ankara Üniversitesi.<br />
• Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı.<br />
Organize Sanayi Bölgeleri Ve Sanayi<br />
Siteleri Projeleri Ödeneklerinin Kullanımı<br />
Ve Kredilendirilmesine İlişkin Usul Ve<br />
Esaslar (Usul ve Esaslar).Yürürlük Tarihi:<br />
01.01.2002 gün.<br />
• AKGÜÇ, Öztin. (2011).Kredi Taleplerinin<br />
Değerlendirilmesi. (Genişletilmiş 9.<br />
Baskı). İstanbul: Arayış Yayınevi.<br />
• USTA, Mahmut. (1994).Kredi Taleplerinin<br />
Değerlendirilmesi ve Tahsisi. İstanbul:<br />
Pamukbank T.A.Ş. Eğitim Müdürlüğü<br />
Yayınları.<br />
49
ŞUBAT 2016<br />
RAPOR TANITIMI<br />
OECD’NİN “HAYAT NASIL? 2015 – REFAHIN ÖLÇÜMÜ” RAPORU<br />
YAYIMLANDI<br />
Nazlı SAYLAM BÖLÜKBAŞ - Dursun BALKAN - Dr. Yücel ÖZK<strong>AR</strong>A / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)<br />
50<br />
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü<br />
(OECD), 2015 yılı sonunda yayımladığı<br />
“How’s Life? 2015 – Measuring Well-Being<br />
(Hayat Nasıl? 2015 – Refahın Ölçümü)”<br />
isimli raporu ile sosyal ve ekonomik<br />
pek çok gösterge yoluyla ülkeler arası<br />
karşılaştırmalar ve değerlendirmeler<br />
sunmaktadır.<br />
Raporda yaklaşık 40 ülkede insan<br />
yaşamının detaylı bir değerlendirmesine<br />
ve bu ülkelerden elde edilen sonuçların<br />
karşılaştırmalı analizlerine yer<br />
verilmektedir. İnsanların maddi yaşam<br />
koşulları ile yaşam kalitesine dair pek<br />
çok göstergeyi uluslararası seviyede bir<br />
araya getiren ve daha önce yayınlanan<br />
Stiglitz Raporu’ndaki tavsiyeler dikkate<br />
alınarak hazırlanan bu rapor, OECD’nin<br />
yayımlamakta olduğu İyi Yaşam Endeksi<br />
(Better Life Index)’ne de katkı sunmaktadır.<br />
Raporda ana hatlarıyla şu konular yer<br />
almaktadır:<br />
• Refahın Bugünü ve Yarını: Genel Bir<br />
Bakış<br />
• Rakamlarla Hayat Nasıl?<br />
• Gelecek Nesiller için Kaynakların<br />
Gözetimi<br />
• Çocuklar için Hayat Nasıl?<br />
• Bağışların Değeri: Gönüllülük ve Refah<br />
• Bölgesel Düzeyde Refahın Ölçümü<br />
Refahın Bugünü ve Yarını: Genel Bir Bakış<br />
OECD, daha iyi bir yaşamı daha<br />
iyi politikalarla sağlamayı amaç<br />
edinmektedir. Bu noktadan hareketle<br />
insanların refah düzeyi de daha iyi bir<br />
yaşam için geliştirilen politikalarla<br />
yükseltilebilir. Refah çok boyutludur<br />
ve sivil yaşam, hane halkı geliri, konut<br />
sahipliği, iş yaşamındaki denge,<br />
iş yetenekleri ve sağlık durumu<br />
gibi çeşitli alanları kapsamaktadır.<br />
İnsanların hayatının iyi olup olmadığının<br />
değerlendirilmesi, çok geniş bir yelpazede<br />
ve insanların farklı deneyimlerini<br />
yansıtması ile mümkündür.<br />
Hayat Nasıl Raporu, refahı, yaşam kalitesi<br />
ve maddi yaşam koşulları ana başlıkları<br />
altında toplam on bir boyutta ele almıştır.<br />
OECD’nin refah ölçümü konusunda<br />
kullandığı çerçeve aşağıdaki gibidir:<br />
Rakamlarla Hayat Nasıl?<br />
Her ülkenin kendine özgü bir nüfus yapısı<br />
ve hane halkı gelir dağılımı olduğundan<br />
farklı ülkelerin farklı refah öyküleri<br />
vardır. Örneğin, Slovakya, Yunanistan ve<br />
İspanya’da alt gelir grubunu temsil eden<br />
% 60’lık kesim, toplam net zenginliğin<br />
% 20’sini almaktadır. Ancak bu oran<br />
Almanya, Hollanda, Avusturya ve ABD’de<br />
% 8’den azdır. Ayrıca, ülkeden ülkeye<br />
değişmekle birlikte iyi eğitimli kişilerin<br />
daha uzun yaşama eğiliminde olduğu<br />
görülmektedir.<br />
İtalya, Belçika, Macaristan, Avustralya,<br />
Lüksemburg ve İngiltere gibi bazı OECD<br />
ülkelerinde, 15-24 yaş aralığındaki<br />
genç çalışanların uzun dönemli işsizlik<br />
oranı, normal çalışma çağındaki (25-64<br />
yaş) çalışanların iki katından fazladır.<br />
İskandinav ülkelerinde ise yaşam<br />
kalitesi, cinsiyet ve yaşa bağlı farklılıklar<br />
içermekle beraber gelir eşitsizliği düşük<br />
seviyelerde görülmektedir. Türkiye’deki<br />
insanların zayıf maddi hayat şartları ile<br />
işsiz kalma riskinin görece yüksekliğinden<br />
bahsedilmektedir.<br />
Raporda OECD ülkelerinin çoğunda<br />
zengin ve yoksul aileler arasındaki<br />
farkın son 30 yılın en yüksek değerine<br />
ulaştığından bahsedilmektedir. Ayrıca,<br />
2012 yılındaki Gini gelir eşitsizliği<br />
endeksine göre Türkiye’nin Meksika,<br />
Amerika ve İsrail ile birlikte en yüksek;<br />
Danimarka, Slovenya, Slovak Cumhuriyeti,<br />
Norveç ve Çek Cumhuriyeti’nin ise en<br />
düşük gelir eşitsizliğine sahip olduğu<br />
vurgulanmıştır. Ayrıca, Macaristan ve<br />
Türkiye’de istihdamda ciddi bir büyüme;<br />
uzun dönemli işsizlik ve işsiz kalma<br />
olasılığında ise azalma görülmüştür.<br />
2014’te hesaplanan uzun dönemli işsizlik<br />
oranı, 2009’da ölçülenin Yunanistan’da<br />
beş, Hollanda, İspanya, Slovenya ve<br />
Danimarka’da üç katı olarak karşımıza<br />
çıkmaktadır. Buna karşın, 2009’dan<br />
2014’e uzun dönemli işsizlik oranı<br />
Türkiye, Almanya ve İsrail’de % 1’den<br />
fazla azalmıştır. Türkiye’de 2014 yılı<br />
itibariyle % 2 civarında seyreden uzun
ŞUBAT 2016<br />
genelinde % 88 olarak ortaya çıkmıştır.<br />
OECD ülkelerine göre Türkiye en yüksek<br />
seçmen katılımı oranına sahip ülkedir.<br />
Ancak bu durum Türkiye’deki yasal oy<br />
verme zorunluluğuna bağlanmaktadır.<br />
süreli işsizlik oranı, % 2,6 olan OECD<br />
ortalamasından daha iyi durumdadır.<br />
Japonya, Almanya, İsviçre ve Norveç işsiz<br />
kalma olasılığının en düşük olduğu ülkeler<br />
arasındadır. Bu ülkelerde işsiz kalma<br />
33 işçiden 1’ini ilgilendirirken, Portekiz<br />
ve Finlandiya’da her 15 işçiden 1’ini,<br />
Türkiye’de 11 işçiden 1’ini, Yunanistan’da<br />
10 işçiden 1’ini, İspanya’da 7 işçiden 1’ini<br />
ilgilendirmektedir.<br />
Birçok açıdan, refah düzeyi ortalama bir<br />
OECD vatandaşı için 2009 yılından 2015<br />
yılına kadar iyi bir gelişim göstermiştir.<br />
Hane halkı gelirinde OECD ülkelerinin<br />
çoğunda kriz sonrasında yavaş da olsa<br />
iyileşme görülmektedir, ancak uzun<br />
dönemli işsizlik ve uzun çalışma saatleri<br />
gibi bazı alanlarda bu olumlu durumdan<br />
söz edilememektedir. Yunanistan,<br />
Portekiz, İtalya ve İspanya gibi ülkelerde<br />
yüksek işsizlik, düşük ücretler ve düşük<br />
konut sahipliği 2009 yılından beri devam<br />
etmektedir.<br />
Çalışma yaşamında bahsi geçen birtakım<br />
olumsuzluklara karşın, yaşamın diğer<br />
boyutu olan eğitim alanında, hemen<br />
hemen bütün ülkelerde ikincil eğitim<br />
düzeyi ve beklenen yaşam süresinin 2009<br />
yılından bu yana önemli ölçüde iyileştiği<br />
görülmektedir.<br />
Yaşam beklentisi Türkiye’de OECD<br />
ülkelerinin en düşüklerinden olmasına<br />
rağmen 2009-2013 yılları arasında 2,5<br />
yıl artarak 76,6 yıla yükselmiştir. Sağlık<br />
durumuna göre ise Türkiye’nin OECD<br />
ortalamasına yakın olduğu görülmektetir.<br />
Türkiye’de nüfusun % 67,8’i sağlığının iyi<br />
yada çok iyi olduğunu ifade etmektedir.<br />
Türkiye’de lise ve daha üstü eğitime sahip<br />
25-34 yaş arası yetişkinlerin oranı 2000<br />
yılında % 27,7’den, 2013 yılında % 47,7’ye<br />
yükselmiştir. Ancak bu rakamın, % 83,6<br />
olan OECD ortalamasının hâlâ altında<br />
bulunduğu belirtilmektedir. Türkiye’de<br />
nüfusun % 86,1’i sıkıntıya düştüklerinde<br />
güvenebileceği akraba ve arkadaşlarının<br />
olduğunu belirtmekte iken bu oran OECD<br />
Gelecek Nesiller İçin Kaynakların<br />
Gözetimi<br />
Gelecek nesillerin daha iyi koşullara<br />
sahip olabilmesi, refahın kaynaklarının<br />
sürdürülebilirliğine bağlıdır. Zaman<br />
içinde dört farklı sermaye türünün (doğal<br />
sermaye, ekonomik sermaye, beşeri<br />
sermaye ve sosyal sermaye) devamlılığının<br />
sağlanması gelecekte refahın ve<br />
kaynakların sürdürülebilirliğine katkı<br />
sunacaktır.<br />
Raporda çok geniş bir yelpazede konuyla<br />
ilgili sunulan göstergelere bakıldığında<br />
özellikle hava kalitesi hususunda bazı<br />
kritik değerlendirmeler yer almaktadır.<br />
2002-2011 yılları arasında Türkiye,<br />
Yeni Zelanda ve İsrail hariç 34 OECD<br />
ülkesinin 31’inde hava kirliliğinin<br />
azaldığı görülmüştür. 2011 tahminlerine<br />
göre OECD genelinde, nüfusun %<br />
64’ünün yaşadığı % 58’lik alanda hava<br />
kirliliği seviyelerinin Dünya Sağlık<br />
Örgütü’nün tavsiye ettiği (metreküpte<br />
en fazla 10 mikrogram kirletici partikül<br />
madde konsantrasyonu) miktardan<br />
daha fazla olduğu vurgulanmaktadır.<br />
Çin ve Hindistan’ın yanı sıra, Kore,<br />
Türkiye, Meksika, İtalya ve İsrail’in bazı<br />
bölgelerinde çok yüksek değerlerle<br />
karşılaşılmıştır. Ayrıca, Türkiye’de hava<br />
kalitesindeki bölgesel farklılığın diğer<br />
OECD ülkelerinin birçoğundan daha<br />
yüksek olduğu karşımıza çıkmaktadır.<br />
Beşeri sermaye bileşenlerinden biri olarak<br />
değerlendirilen obezite oranında ise<br />
Türkiye’nin % 22,3 ile % 21,8 olan OECD<br />
ortalamasından daha yüksek bir obezite<br />
yüzdesine sahip olduğu bulunmuştur.<br />
51
ŞUBAT 2016<br />
RAPOR TANITIMI<br />
Çocuklar İçin Hayat Nasıl?<br />
Raporun bu kısmında, çocuklara hayata<br />
güzel bir başlangıç imkânı verilmesinin<br />
hem bugün hem de gelecek için çok<br />
önemli olduğunun altı çizilmektedir.<br />
Ancak Türkiye, OECD ülkeleri arasında<br />
oldukça zayıf maddi yaşam koşulları ile en<br />
yüksek çocuk yoksulluğu oranına sahip<br />
ikinci ülkedir. Türk çocuklarının % 28,4’ü,<br />
medyan gelirin yarısından daha azına<br />
sahip harcanabilir geliri olan ailelerde<br />
yaşamaktadır. 2007 yılından itibaren<br />
Türkiye’de bebek ölüm hızı ve düşük<br />
kilolu doğum oranı konusunda önemli<br />
ilerlemeler kaydedilmiş ve bu gelişmeler<br />
ile Türkiye, OECD ülkeleri arasında bu<br />
alandaki gelişmelerde en başarılı ülkeler<br />
arasına girmiştir.<br />
OECD genelinde çocukların ortalama<br />
% 2,7’sinde obezite görülmekte iken,<br />
Türk çocukları arasında obezite oranı<br />
% 1,6’dır. Türkiye, OECD ülkeleri içinde<br />
en düşük genç erişkin intihar oranına<br />
sahip ülkelerden birisidir. Rapor’a göre,<br />
Türk öğrencilerinin okuma becerileri<br />
ve yaratıcı problem-çözme yetenekleri<br />
OECD ortalama seviyesinin önemli ölçüde<br />
altında bulunmaktadır. Rapor’da ayrıca,<br />
Türkiye’de 15-19 yaş arası gençlerin<br />
% 22,2’sinin çalışmadığı, eğitimöğretim<br />
görmediği ve bu rakamların<br />
da OECD ortalaması olan % 7,1’in<br />
önemli ölçüde üzerinde bulunduğundan<br />
bahsedilmektedir. Almanya’da 15-19 yaş<br />
arası okuyamayan ve çalışmayan gençlerin<br />
oranı % 2,8 iken, Türkiye’de okumayan ve<br />
çalışmayan gençlerin sayısı Almanya’dan 8<br />
kat fazladır.<br />
Türkiye’de öğrencilerin % 29,2’si okul<br />
hayatında oldukça baskı hissettiğini<br />
belirtmektedir. Bu oran OECD<br />
genelindeki en yüksek oranın da üzerinde<br />
bulunmuştur. Bununla birlikte Türk<br />
52
ŞUBAT 2016<br />
Bölgesel Düzeyde Refahın Ölçümü<br />
Rapor’un ilgi çekici bir diğer bölümü de<br />
bölgesel düzeyde değerlendirmelerin<br />
ve ülkeler arası karşılaştırmaların<br />
sunulduğu “Bölgesel düzeyde refah<br />
ölçümü” bölümüdür. Bu bölümde sunulan<br />
bazı bulgulara göre, işsizlik oranında<br />
en iyi bölge ile en kötü bölge arasındaki<br />
farkın yüzde 20’ye yakın olduğu ülkeler<br />
Türkiye, İspanya ve İtalya olarak göze<br />
çarpmaktadır. Bu fark neredeyse Norveç<br />
ile Yunanistan arasındaki ulusal düzeydeki<br />
fark kadardır. Ayrıca gelir eşitsizliğinin<br />
büyük metropollerde daha da fazla olduğu<br />
görülmektedir. Rapor’da, bölgesel düzeyde<br />
var olan bazı farklılıkların zamanla daha<br />
da arttığına dikkat çekilmekte ve bu<br />
nedenle bölgesel politikaların daha da<br />
önemli hale geldiğine vurgu yapılmaktadır.<br />
Çünkü düşük düzeydeki bölgesel<br />
farklılıklar ile yüksek düzeydeki ulusal<br />
refah arasında yakın ilişki bulunmaktadır.<br />
öğrencilerin OECD ortalamasına göre<br />
okullarını daha çok sevme eğiliminde ve<br />
aynı zamanda okullarına görece daha<br />
fazla aidiyet duygusu içinde olduğundan<br />
bahsedilmektedir. Ancak Türkiye’de<br />
çocukların genel hayattan tatmin olma<br />
duygusunun OECD içinde en düşük<br />
seviyede olduğundan bahsedilmektedir.<br />
Bağışların Değeri: Gönüllülük ve Refah<br />
Rapor’da, gönüllü yapılan faaliyetlerin<br />
ekonomiye önemli bir dolaylı katkı<br />
sağladığından ve OECD ülkelerinde<br />
gayrisafi yurt içi hâsılanın ortalama<br />
% 2’sinin gönüllülük faaliyetleri sonucu<br />
oluştuğundan bahsedilmektedir.<br />
Türkiye’de gönüllülük faaliyetlerinde en<br />
önemli alanlar eğitim ve kültürdür. Bunu<br />
sosyal hizmetler ve sağlık hizmetleri<br />
izlemektedir. Türkiye’de gönüllülerin<br />
% 45’i eğitim ve kültürde aktif rol<br />
alırken, bu oran OECD’de ortalama %<br />
29’dur. Ortalama bir OECD gönüllüsüyle<br />
kıyaslandığında Türkiye’de gönüllülerin<br />
sosyal hareketlere ya da spora katılma<br />
oranı daha düşüktür. Türkiye’de<br />
gönüllülerin % 9’u sosyal hareketler, % 7’si<br />
de spor alanında faaliyet göstermektedir.<br />
53
ŞUBAT 2016<br />
RAPOR TANITIMI<br />
OECD BİLİM SANAYİ VE TEKNOLOJİ GÖSTERGELERİ 2015<br />
BÜYÜME İÇİN İNOVASYON VE TOPLUM<br />
M. Emin DALOĞLU - Özlem KIRICI - Demet H<strong>AR</strong>MANKAYA / Sanayi ve Teknoloji Uzmanları (Verimlilik Genel Müdürlüğü)<br />
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü<br />
(OECD) bünyesinde faaliyet göstermekte<br />
olan Bilim, Teknoloji ve İnovasyon<br />
Direktörlüğü tarafından hazırlanan ve<br />
1999 yılından başlamak üzere her iki yılda<br />
bir yayınlanan “OECD Bilim, Sanayi ve<br />
Teknoloji Göstergeleri” Raporu Ekim 2015<br />
tarihinde yayınlanmıştır. Rapor; OECD üye<br />
ülkeleri ve OECD üyesi olmayan önemli<br />
ülkeler kapsamında 200 üzerinde gösterge<br />
ile ilgili olarak sayısal verilere dayalı<br />
değerlendirmeler ve karşılaştırmalar<br />
içermektedir.<br />
• Bilgi ekonomileri: Eğilimler ve özellikler<br />
Bilgi, yetenek ve becerilere yatırım<br />
• Bilgiye erişim<br />
• Firmalarda inovasyon<br />
• Küresel ekonomide rekabet<br />
• Bilim ve Teknoloji ile güçlenen toplum<br />
Konu başlıkları ile 6 ana kısımdan oluşan<br />
Rapor 54 alt başlıkta değerlendirmeler<br />
içermektedir.<br />
54<br />
Bilgi Ekonomileri: Eğilimler ve Özellikler<br />
Bu bölüm; küresel bilgi ekonomilerinin<br />
uzun vadedeki eğilim ve özelliklerini<br />
vurgulayan göstergelerle ilgili<br />
değerlendirmeler içermektedir. Bu<br />
kapsamda; firma dinamikleri, verimlilik,<br />
istihdam, istihdamın niteliği gibi konular<br />
üzerinde durulmaktadır.<br />
• İyileşme döneminde verimliliğe, firma<br />
dinamiklerine, meslek ve becerilere ne<br />
olduğu,<br />
• Ar-Ge, küresel yatırım ve ticaret akışı<br />
için olası sonuçların neler olduğu<br />
• Son 20 yılda ekonomik büyüme<br />
kaynaklarının neler olduğu,<br />
• Global yatırımların ve ticaret akışlarının<br />
Ar-Ge üzerindeki etkileri,<br />
• Bilgi tabanlı sermayenin ekonomiler<br />
üzerindeki etkileri,<br />
• Artan ekonomik bağımlılıkların meslek<br />
ve becerilere olan gereksinim üzerindeki<br />
etkileri,<br />
• Üretimin küresel ya da bölgesel olup<br />
olmadığı,<br />
• Yeni gelişen bölgelerde ortaya çıkan yeni<br />
aktörlerin kimler olduğu,<br />
• Bilim ve inovasyon alanlarında en iyi<br />
aktörlerin kimler olduğu,<br />
• Ekonomik ve inovasyon faaliyetlerinin ne<br />
kadar dağılmış ya da yoğun olduğu,<br />
• İnovasyon sistemindeki aktörlerin ne<br />
kadar iç içe geçmiş olduğu,<br />
• Günümüzde bilimsel araştırmanın<br />
özelliklerinin neler olduğu,<br />
• Yeni teknolojileri ortaya çıkarmak,<br />
geliştirmek ve olgunlaştırmak için en iyi<br />
yaklaşımın ne olduğu,<br />
• Yeni ve yıkıcı teknolojilerde en iyi<br />
aktörlerin kim olduğu,<br />
• İnovasyon sürecinin nasıl bir iş birliği ve<br />
ortaklık gerektirdiği,<br />
• Hükümetlerin inovasyonu desteklemek<br />
için kullanabileceği yöntem ve tekniklerin
ŞUBAT 2016<br />
neler olduğu sorularına ışık tutacak<br />
göstergeler ile ilgili değerlendirmeler<br />
içermektedir.<br />
Bilgi, Yetenek ve Becerilere Yatırım<br />
Eğitim ve Ar-Ge konularında yapılan<br />
yatırımlar bilgi tabanlı sermaye<br />
yaratmakla birlikte, hem özel hem de<br />
kamu sektörüne verimlilik ve rekabetçilik<br />
açısından önemli katkılar sağlamaktadır.<br />
• Yükseköğretime yapılan harcamalar<br />
ve bu harcamaların hangi amaçlar için<br />
kullanıldığı,<br />
• Gayrisafi yurt içi harcamalardan<br />
Ar-Ge faaliyetlerine harcanan pay ve hangi<br />
alanlarda kullanıldığı,<br />
• Bilgi ve iletişim teknolojilerine yapılan<br />
yatırımların aktif varlıklar içindeki payı,<br />
• Ar-Ge faaliyetleri için yapılan<br />
harcamaların hangi kaynaklar kullanılarak<br />
yapıldığı,<br />
• Doktora sahibi kişilerin mesleki alanlara<br />
göre dağılımı,<br />
• Doktora sahibi kişilerin yaş ve cinsiyete<br />
göre dağılımı,<br />
• Araştırma personel sayısı ve sektörel<br />
dağılımı,<br />
• Yapılan bilimsel yayın sayısı ve bu<br />
yayınlara yapılan atıf düzeyi,<br />
• Yapılan bilimsel yayınların hangi<br />
alanlarda yoğunlaştığı,<br />
• Entellektüel sermaye olarak rol oynayan<br />
personel sayısı,<br />
• Entellektüel sermaye yatırımlarının<br />
düzeyi,<br />
• Entellektüel sermaye yatırımlarının<br />
sektör ve firma ölçeğine göre dağılımı,<br />
• Entellektüel sermaye yatırımlarının<br />
kamu ve özel sektör dağılımı,<br />
• Firmaya özel eğitim alan personel oranı,<br />
• Firmaya özel eğitim için yapılan,<br />
harcamaların sektör ve firma ölçeğine<br />
göre dağılımı,<br />
• Firmaya özel eğitim için yapılan<br />
harcamaların kamu ve özel sektör<br />
dağılımı,<br />
• İşyerinde bilgisayar kullanım düzeyi ve<br />
bilgisayar kullanım amaçları<br />
gibi konularda sayısal verilere dayalı<br />
değerlendirmeler içermektedir.<br />
Bilgiye Erişim<br />
İnovasyon çabalarında verimliliğin ve<br />
etkinliğinin artırılabilmesi için bilginin<br />
yayılım kanallarının geliştirilmesine<br />
55
ŞUBAT 2016<br />
RAPOR TANITIMI<br />
duyulan ihtiyaç vurgulanmaktadır. Gerek<br />
bilim insanları gerek öğrenciler olsun,<br />
üstün yetenekli bireylerin uluslararası<br />
hareketliliği dünya çapında bilgi<br />
dolaşımının temel etkenlerinden biri<br />
olarak ifade edilmektedir. Bu kapsamda:<br />
• Yükseköğrenim gören yabancı öğrenci<br />
sayıları ve eğitim alanlarına göre dağılımı,<br />
• Yabancı uyruklu doktora sahibi kişilerin<br />
oranı,<br />
• Bilimsel yayın yapan kişilerin<br />
uluslararası geçişkenliği,<br />
• Uluslararası bilimsel iş birliği düzeyi,<br />
• Uluslararası bilimsel iş birliği ve bilimsel<br />
çıktılara yapılan atıflar arasındaki ilişki,<br />
• Yayınlara açık erişim düzeyi,<br />
• Özel sektör Ar-Ge finansmanında<br />
yabancı fon kullanım düzeyi bu fonların<br />
kaynakları,<br />
• Kamu sektörü Ar-Ge kaynaklarından<br />
uluslararası program ve faaliyetlere<br />
ayrılan pay ve nasıl kullanıldığı,<br />
• Uluslararası iş birliği sonucu alınan<br />
patentlerin düzeyi ve bilimsel alanlara<br />
göre dağılımı,<br />
• Ülke ekonomilerindeki patenlerde<br />
yabancı buluşların düzeyi,<br />
• İnovasyon için yabancı bilgi kaynaklarının<br />
kompozisyonu (Piyasa kaynakları ve<br />
kurumsal kaynaklar),<br />
• Firma ölçeğine göre dış kaynaklı ürün ve<br />
hizmet yeniliklerinin dağılımı,<br />
• Aktif olarak Ar-Ge yapma durumuna<br />
göre yenilik konusunda iş birliği yapan<br />
firma düzeyi,<br />
• Firma ölçeğine göre yenilik konusunda<br />
üniversiteler ve araştırma kuruluşlarıyla iş<br />
birliği yapan firma düzeyi,<br />
• Firma ölçeğine göre yenilik konusunda<br />
tedarikçiler ve müşterilerle iş birliği yapan<br />
firma düzeyi,<br />
• Firma ölçeğine göre yenilik konusunda<br />
uluslararası düzeyde iş birliği yapan firma<br />
düzeyi gibi konularda sayısal verilere<br />
dayalı değerlendirmeler içermektedir.<br />
Firmalarda İnovasyon<br />
İnovasyon ve girişimcilik için dinamik<br />
bir iş sektörü ve uygun çevre koşulları<br />
büyük önem arz etmektedir. Firmalar<br />
yenilik stratejisi olarak yeni ürünlerle<br />
beraber yeni üretim yöntemleri, yeni<br />
pazarlama yöntemleri ve organizasyonel<br />
yenilikleri kombine etme eğilimindedirler.<br />
Tüm inovasyonlar Ar-Ge tabanlı olmasa<br />
da yeni ürün inovasyonu yapma eğilimi<br />
Ar-Ge yapan firmalarda daha yüksektir.<br />
Ar-Ge genelde teknolojik olarak üst<br />
düzeyde olan sayılı küresel aktör arasında<br />
yoğunlaşmaktadır. Bu kapsamda:<br />
• Harcamayı yapan sektöre göre Ar-Ge<br />
harcamalarının Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya<br />
oranı,<br />
• Özel sektör Ar-Ge harcamaları ve<br />
hükümet desteği,<br />
• Ar-Ge faaliyetlerinde uzmanlaşma ve<br />
bunu sergileyen ilk üç sektör,<br />
• En iyi kurumsal Ar-Ge şirketlerinde<br />
patent başına Ar-Ge yatırımı,<br />
• En iyi kurumsal Ar-Ge şirketlerinde<br />
marka başına net satış düzeyi,<br />
• Bilgi İletişim teknolojileri sektöründe<br />
yapılan Ar-Ge harcamalarının Gayri Safi<br />
Yurt İçi Hasılaya oranı,<br />
• Bilgi iletişim teknolojileri ve ilgili<br />
sektörlerde patentler ve öncü ülkeler,<br />
• Bilgi iletişim teknolojileri üretimi ve<br />
hizmet faaliyetlerinde yenilikçi firma<br />
düzeyi,<br />
• Firma ölçeğine göre yenilik çeşitleri ve<br />
oransal dağılımı,<br />
• İmalat sektöründe yenilik çeşitleri ve<br />
oransal dağılımı,<br />
• Hizmet sektöründe yenilik çeşitleri ve<br />
oransal dağılımı,<br />
• Aktif olarak Ar-Ge yapma durumuna<br />
bağlı olarak firmalarda ürün yenilikleri,<br />
• İmalat ve hizmet sektörlerinde pazara<br />
yeni ürün süren firma düzeyi,<br />
• Firma ölçeğine göre pazara yeni ürün<br />
süren firma düzeyi,<br />
56
ŞUBAT 2016<br />
• Sektörel alanlara göre marka ve dizayn<br />
konusunda uzmanlaşma (Avrupa Amerika<br />
ve Japonya piyasaları),<br />
• Özel sektör Ar-Ge yatırımları için<br />
doğrudan veya dolaylı hükümet<br />
desteklerinin Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya<br />
oranı,<br />
• Özel sektör Ar-Ge yatırımları için<br />
doğrudan hükümet destekleri ve vergi<br />
teşviklerindeki değişim düzeyi,<br />
• Ar-Ge harcamalarında vergi sübvansiyon<br />
oranları,<br />
• Risk sermayesi yatırımlarının Gayri Safi<br />
Yurt İçi Hasılaya oranı,<br />
• Kurumsal gelir ve kişisel gelir<br />
üzerindeki vergilendirme<br />
gibi konularda sayısal verilere dayalı<br />
değerlendirmeler içermektedir.<br />
Küresel Ekonomide Rekabet<br />
Günümüzde ekonomiler giderek hizmet<br />
odaklı bir hale gelmektedir. Ekonomik<br />
alanlarda Ar-Ge uzmanlık düzeyi ve<br />
firmaların iş süreçlerinde gelişmiş bilgi<br />
işlem teknolojilerini kullanması da önem<br />
kazanmaktadır. Küresel piyasalarda<br />
başarılı bir şekilde rekabet edebilmek<br />
için güçlü başlangıç dinamikleri yanında;<br />
yenilikçilik ve yaratıcılık gibi özellikler<br />
gereklilik haline gelmiştir. Küreselleşme<br />
sonucu artan karşılıklı ekonomik<br />
bağımlılıkların önemi vurgulanmaktadır.<br />
Bu kapsamda:<br />
• Özel sektör Ar-Ge yoğunluğu (Özel<br />
sektör Ar-Ge harcamalarının endüstriyel<br />
katma değere oranı),<br />
• Firma ölçeğine göre e-ticaret<br />
yöntemleriyle satış yapan firma düzeyi,<br />
• Seçilmiş bilgi ve iletişim teknoloji<br />
araçlarını kullanan firma düzeyi,<br />
• Firma ölçeğine göre bulut bilişim<br />
hizmetlerini kullanan firma düzeyi,<br />
• Uygulama alanına göre tasarım başvuru<br />
sayıları,<br />
• Ekonomik bölgelere göre (AB, NAFTA,<br />
Doğu ve Güneydoğu Asya) ihracat ve iç<br />
talebe bağlı olarak gerçekleşen yabancı<br />
katma değer oranı,<br />
• İmalat ve hizmet sektörleri ihracatındaki<br />
yabancı katma değer oranı,<br />
• Ekonomik bölgelere (AB, NAFTA, Doğu<br />
ve Güneydoğu Asya) göre dış talebe bağlı<br />
özel sektör istihdamı,<br />
• Sektörlere göre dış talebe bağlı<br />
istihdam,<br />
• Sektörlere göre iç talebe bağlı olarak<br />
gerçekleşen yabancı katma değer oranı<br />
gibi konularda sayısal verilere dayalı<br />
değerlendirmeler içermektedir.<br />
Bilim ve Teknoloji ile Güçlenen Toplum<br />
Ekonomilerin yenilik ve büyüme<br />
konusundaki yeterliliklerinin; nihayetinde<br />
vatandaşların yenilikçi süreçlere katılımı,<br />
talebin niteliksel özellikleri ve bilim<br />
teknoloji potansiyelini keşfetme ve<br />
adapte olmaya hazırlıklı olma düzeyine<br />
bağlı olduğu ifade edilmektedir. Yeniliği<br />
güçlendirici toplumlarda dijital ekonomiye<br />
katılımının önemi vurgulanmaktadır. Bu<br />
kapsamda:<br />
• 100 kişi başına sabit genişbant bağlantı<br />
ve bağlantı çeşitlerine göre dağılımı,<br />
• 100 kişi başına mobil genişbant bağlantı,<br />
• İnternet erişimine sahip hanelerde<br />
erişim için kullanılan cihazların çeşitlerine<br />
göre dağılımı,<br />
• Akıllı telefon uygulamaları kullanımı,<br />
• İnternet kullanıcılarının yaşa göre bulut<br />
bilişim hizmetlerini kullanma düzeyi,<br />
• 6-15 yaş öğrenciler arasında ilk defa<br />
internet kullanım yaşı,<br />
• 6-15 yaş öğrenciler arasında okulda<br />
internet kullanım durumu,<br />
• Son üç ay içinde internet kullanan<br />
bireyler arasında çevrimiçi kurslara<br />
katılanların yüzdesi,<br />
• 16-74 yaş grubunda mobil internet<br />
kullanımı,<br />
• Yaş grubuna göre internet kullanıcıların<br />
düzeyi,<br />
• Yaş grubuna ve cinsiyete göre internet<br />
kullanıcıların düzeyi,<br />
• Seçilmiş çevrimiçi aktivitelere göre<br />
(e-posta, haber okuma, oyun, vb.) internet<br />
kullanım yapısı,<br />
• E-ticaret yolu ile sınır ötesi satış yapan<br />
firma düzeyi,<br />
• Yaş grubuna göre kamu kurumlarıyla<br />
iletişim amaçlayan internet kullanıcılarının<br />
düzeyi,<br />
• E-devlet hizmetleri kullanımında<br />
yaşanan sorunlar ve memnuniyet düzeyi,<br />
• Firma ölçeğine göre kamu kurumlarıyla<br />
iletişim amaçlayan firma düzeyi,<br />
• Kamu tarafından Ar-Ge bütçesi içinde<br />
enerji ve çevre konusuna ayrılan pay,<br />
• Sağlıkla ilgili Ar-Ge için ayrılan kamu<br />
bütçesinin düzeyi,<br />
• Sağlıkla ilgili patentler,<br />
• Bilgi iletişim teknolojileri ile ilgili<br />
patentler,<br />
• Bilim ve teknolojinin toplum üzerindeki<br />
etkisi hakkında kamu algısı,<br />
• Bilim ve teknoloji konusunda cinsiyete<br />
göre tutum farklılıkları,<br />
• Bilim, bireysel değerler ve bireysel refah<br />
hakkındaki tutumlar arasındaki ilişki<br />
gibi konularda sayısal verilere dayalı<br />
değerlendirmeler içermektedir.<br />
57
ŞUBAT 2016<br />
TEMİZ ÜRETİM (EKO-VERİMLİLİK)<br />
TÜRKİYE’NİN SU AYAK İZİ<br />
Dünya üzerindeki 35 milyon km 3 tatlı<br />
suyun yalnızca % 0.3’ü ekosistem ve<br />
insan kullanımına elverişli tatlı su<br />
kaynaklarından oluşmaktadır. Türkiye’de<br />
ise toplam 95 milyar m 3 yüzey suyundan<br />
% 29 oranında faydalanılmakta olup<br />
bunun % 79’u sulamada, % 14’ü<br />
içme suyunda, % 10’u ise sanayide<br />
kullanılmaktadır 1 . Türkiye, sanıldığının<br />
aksine, su kıtlığı sınırında bir ülkedir.<br />
1990–2010 yılları arasında, tüketilen<br />
toplam su miktarında % 40,5 oranında<br />
bir artış görülmüştür. Önümüzdeki 25 yıl<br />
içinde de ihtiyaç duyacağı su miktarının,<br />
bugünkü su tüketiminin üç katı olacağı<br />
değerlendirilmektedir 2 .<br />
Günümüzde yaşanan, hızlı nüfus artışı,<br />
kentleşme ve iklim değişikliğinin<br />
etkileri karşısında, tatlı su kaynaklarının<br />
korunması, geliştirilmesi, su kirliliğinin<br />
önlenmesi ve farklı sektörler arasında<br />
uygun paylaşımı gibi konular önem<br />
kazanmaktadır. Bunların yanı sıra ülke<br />
içinde tüketilen mal ve hizmetlerin<br />
üretiminde o ülke içinde ve küresel<br />
ölçekte kullanılan suyun miktarını<br />
ve kalitesini ölçmek de su ile ilgili<br />
belirlenecek politikalar ve alınacak<br />
kararlar bağlamında karar vericilere yol<br />
gösterici olacaktır. Bu kapsamda “Su Ayak<br />
İzi” kavramı suyun ekonomi içerisinde<br />
oynadığı rolün ve su yönetiminin ekonomik<br />
kalkınma süreçlerinde bir araç olarak<br />
kullanımının anlaşılmasını sağlayan, su<br />
kullanımına yönelik alternatif bir gösterge<br />
olarak ortaya çıkan yeni bir kavramdır.<br />
Türkiye, Su Ayak İzi Ölçülen 15. Ülkedir<br />
Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye)<br />
tarafından, 2014 yılında, T.C. Orman ve<br />
Su İşleri Bakanlığı ile iş birliği içerisinde,<br />
Unilever’in desteğiyle “Türkiye’nin Su Ayak<br />
İzi Raporu” hazırlanmıştır. Türkiye, bu<br />
rapor ile ayak izi ölçülen 15. ülke olmuştur.<br />
Su ayak izi kavramı raporda şu şekilde<br />
tanımlanmaktadır:<br />
“Su ayak izi, hem üreticinin hem de tüketicinin<br />
doğrudan ve dolaylı olarak kullandığı tatlı su<br />
miktarını ifade eden bir göstergedir. Bireyin,<br />
topluluğun veya sektörün su ayak izi, birey<br />
veya topluluk tarafından tüketilen ve sektör<br />
tarafından da üretilen her mal ve hizmetin<br />
üretilmesi için gereken toplam tatlı su<br />
hacmidir.”<br />
Dolayısıyla su ayak izi, doğrudan su<br />
kullanımının yanı sıra, bir mal veya hizmet<br />
üretmek için gerekli tatlı su miktarının<br />
tüm tedarik zinciri içindeki dolaylı<br />
ölçümünü de hesaba katar. Mavi, yeşil<br />
ve gri su ayak izi kavramları ise su ayak<br />
izinde su kullanımını ve kalitesini temsil<br />
eden üç bileşendir.<br />
Türkiye’nin su ayak izi hesaplanırken,<br />
üretimin ve tüketimin su kullanımıyla,<br />
Türkiye’nin ithalat ve ihracatında yer alan<br />
su miktarı incelenmiştir.<br />
Üretimin Su Ayak İzi Ölçüldü<br />
Üretimin Su Ayak İzi raporda, “bir ülke<br />
içerisinde üretilen tüm ürünler için<br />
gereken toplam su (yeşil, mavi ve gri)<br />
miktarı” olarak tanımlanmıştır. Türkiye’de<br />
üretimin su ayak izi yaklaşık<br />
139,6 milyar m 3 / yıl’dır. Türkiye’de<br />
üretimden kaynaklanan su ayak izinin<br />
% 64’ü yeşil su ayak izidir; mavi su ayak<br />
izi % 19 ve gri su ayak izi ise % 17’dir.<br />
Sektörlere göre üretimin su ayak izi ise<br />
tarım % 89 ile en büyük payı oluştururken,<br />
evsel su kullanımı ve endüstriyel üretim,<br />
tüm su ayak izinde sırasıyla, % 7 ve %<br />
4’lük bölümleri kapsamaktadır.<br />
Yeşil Su Ayak İzi: Bir malın üretiminde kullanılan<br />
toplam yağmur suyunu ifade eder.<br />
Mavi Su Ayak İzi: Bir malı üretmek için ihtiyaç<br />
duyulan yüzey ve yeraltı tatlı su kaynaklarının<br />
toplam hacmidir.<br />
Gri Su Ayak İzi: Kirlilik yükünün mevcut su<br />
kalitesi standartlarına göre bertaraf edilmesi ya<br />
da azaltılması için kullanılan tatlı su miktarıdır.<br />
58<br />
1<br />
Akın M., Akın G, (2007) Suyun Önemi, Türkiye’de Su Potansiyeli, Su Havzaları ve Su Kirliliği, Ankara Üniv. DTCF Dergisi, 47,2 105-118<br />
2<br />
Muluk, Ç.B., Kurt, B., Turak, A., Türker, A., Çalışkan M.A., Balkız, Ö., Gümrükçü, S., Sarıgül, G.,Zeydanlı, U. 2013. Türkiye’de Suyun Durumu ve Su Yönetiminde Yeni<br />
Yaklaşımlar: ÇevreselPerspektif. İş Dünyası ve SürdürülebilirKalkınma Derneği - Doğa Koruma Merkezi.
ŞUBAT 2016<br />
ayak izinin % 17’sini oluşturur. Başka<br />
bir deyişle, Türkiye’ye ithal edilen mal<br />
ve hizmetlerle ilişkilendirilen sanal su<br />
miktarı, ülkedeki tüketimin su ayak izinin<br />
yaklaşık % 17’sidir.<br />
1996-2005 yılları verilerine göre,<br />
Türkiye’nin kişi başına düşen su ayak izi<br />
1.642 m 3 / yıl olup, dünya ortalaması olan<br />
1.385 m 3 / yıl’ın yaklaşık % 20 üzerindedir.<br />
“Türkiye’nin Su Ayak İzi Raporu”nda,<br />
2006-2011 verileri kullanılarak yeniden<br />
yapılan hesaplamaya göre Türkiye’nin<br />
kişi başına düşen su ayak izi 1.977 m 3 /<br />
yıl’a çıkmıştır. Söz konusu artış, rapora<br />
göre, değişen tüketim alışkanlıklarından<br />
ve artan üretim hacminden<br />
kaynaklanmaktadır.<br />
Endüstriyel su ayak izinin düşük olması,<br />
su kaynakları üzerindeki etkinin de<br />
düşük olması anlamına gelmez.<br />
Türkiye’de toplam su ayak izi içinde<br />
endüstriyel ve evsel su ayak izinin payının<br />
düşük olması, su kaynakları üzerindeki<br />
etkinin de düşük olması anlamına gelmez.<br />
Tarımın su ayak izi değerlendirilirken<br />
mavi ve yeşil su ayak izleri ön plandadır.<br />
Evsel ve endüstriyel su ayak izinde ise<br />
durum değişir, gri su ayak izine odaklanılır.<br />
Türkiye’de endüstriyel su ayak izinin gri<br />
su ayak izi % 92’dir. Gri su ayak izi, yeşil<br />
ve mavi su ayak izinden farklı olarak, su<br />
kalitesine yönelik bir gösterge olup fiziksel<br />
su miktarını belirtmekten ziyade, atık<br />
suyun temizlenmesi için ihtiyaç duyulan<br />
tatlı su miktarını ifade eder.<br />
Tüketimin su ayak izi; ülke içinde<br />
tüketilen malların ve hizmetlerin<br />
üretiminde kullanılan tatlı su miktarı<br />
olarak tanımlanır.<br />
Bir ülkede tüketimin su ayak izi; ülke<br />
içinde tüketilen malların ve hizmetlerin<br />
üretiminde kullanılan tatlı su miktarı<br />
olarak tanımlanır. Türkiye’de tüketimin su<br />
ayak izi yaklaşık 140,2 milyar m 3 /yıl olarak<br />
hesaplanmıştır. Tüketimden kaynaklanan<br />
su ayak izinin % 66’sı yeşil su ayak izidir;<br />
mavi su ayak izi % 17, aynı şekilde gri<br />
su ayak izi de % 17’lik paya sahiptir.<br />
Tüketimin su ayak izinin en büyük bölümü<br />
% 89 ile tarımdan kaynaklanmaktadır.<br />
Endüstriyel ve evsel su kullanımı,<br />
tüketimin su ayak izinin sırasıyla % 6’sını<br />
ve % 5’ini oluşturur. Tüketimin tarım<br />
sektöründe yeşil su ayak izi ön plana<br />
çıkmakta iken, endüstriyel ve evsel su<br />
kullanımı ise neredeyse tamamen gri su<br />
ayak izinden oluşmaktadır.<br />
Türkiye’de tüketimin su ayak izi büyük<br />
oranda ülke içerisinde üretilen ürünlerden<br />
kaynaklanmaktadır. İthal ürünlerden<br />
kaynaklanan su ayak izi, tüketimin su<br />
59
ŞUBAT 2016<br />
TEMİZ ÜRETİM (EKO-VERİMLİLİK)<br />
İhracatın ve ithalatın su ayak izinde<br />
pamuk ve buğdayın payı yüksek<br />
İhracatın su ayak izi kavramı, “Türkiye’nin<br />
Su Ayak İzi Raporu”nda “bir ülkenin<br />
ihraç ettiği mal ve hizmetlerin üretimi<br />
için gereken toplam su (yeşil, mavi ve<br />
gri) miktarı” olarak tanımlanmıştır.<br />
Türkiye’de ihracatın su ayak izinin önemli<br />
bir bölümü, ithal malların işlenip ihraç<br />
edilmesiyle oluşur. Pamuk, buğday<br />
ve çikolatalı şekerlemeler, ihracatta<br />
bitkisel üretimin su ayak izinin en büyük<br />
parçalarını oluşturur. İşlenmemiş tarım<br />
ürünleri, tekstil ürünleri ve işlenmiş tarım<br />
ürünlerinin payı, ihracatın su ayak izinin %<br />
95’ine karşılık gelmektedir. Mineral, cam<br />
ve metal ürünleri ile makine aksamları<br />
ve diğer ürünlerin ihracatın su ayak izi<br />
içindeki payı ise sadece % 5’tir.<br />
İthalatın su ayak izi ise raporda “bir<br />
ülkenin ithal ettiği mal ve hizmetlerin<br />
üretimi için gereken toplam su (yeşil, mavi<br />
ve gri) miktarı” olarak tanımlanmıştır.<br />
Türkiye’de ithalatın su ayak izinin<br />
büyük bir bölümünü buğday ve pamuk<br />
oluşturmaktadır. Pamuk % 20’lik payla<br />
ithalatın su ayak izinin en büyük parçası<br />
olmakla birlikte, mavi su ayak izi<br />
1500 m 3 / yıl’ı aşmıştır. Pamuk ve buğday<br />
gibi işlenmemiş tarım ürünlerinin ithalatın<br />
tüm ayak izi içindeki payı % 60’dır. Tekstil<br />
ürünlerinin payı % 14, işlenmiş tarım<br />
ürünlerinin % 18, mineral, cam ve metal<br />
ürünleri ile makine aksamları ve diğer<br />
ürünlerin toplam su ayak izleri ise % 8’e<br />
karşılık gelmektedir.<br />
Rapor su kaynaklarımızın korunması<br />
gerektiğinin önemini vurguluyor<br />
Rapor, Türkiye’de üretimin ve tüketimin<br />
su ayak izlerinde olduğu gibi, ihracatın<br />
su ayak izi ile ithalatın su ayak izinin<br />
de neredeyse birbirine eşit olduğunu<br />
belirtmekte ve bu durumun, Türkiye’nin<br />
ekonomik sürdürülebilirlik açısından<br />
kendi su kaynaklarını korumasının<br />
önemini vurguladığını ifade etmektedir.<br />
Rapor, Türkiye’nin ekonomik hedefleri<br />
doğrultusunda, artan nüfusun ve büyüyen<br />
ekonominin, tarımın ve imalatın su ayak<br />
izleri üzerinde yaratacağı baskıyı dikkate<br />
alması ve su konusunu makroekonomik<br />
kararlara entegre etmesi gerektiğini ifade<br />
etmekte ve alınacak tedbirlere ilişkin<br />
karar vericiler, iş dünyası ve bireyler için<br />
bazı öneriler sunmaktadır.<br />
http://awsassets.wwftr.panda.org/downloads/<br />
su_ayak_izi_raporweb.pdf adresinden ilgili<br />
rapora erişim sağlamak mümkündür.<br />
60
ŞUBAT 2016<br />
SUMM<strong>AR</strong>Y<br />
DESIGN IN R&D<br />
Support of Design Activities<br />
The added value of design and its<br />
impact on life-quality have become<br />
more important and significant day by<br />
day. Within this context, Turkish Design<br />
Advisory Council has been founded with<br />
Council of Minister’s decision under<br />
date of 05/08/2009 with the aim of<br />
increasing competitive power of Turkey<br />
in international level, encouraging<br />
Turkish designers and determining<br />
Turkish design strategies. This council<br />
is under the presidency of the Ministry<br />
of Science, Industry and Technology and<br />
involves senior government officials and<br />
non-governmental organizations. Main<br />
duties of the council are determination<br />
of design politics and strategies, build<br />
up consciousness in design, creation<br />
of design with high-added value and<br />
regulations design protection.<br />
Design-Driven Innovation: A<br />
general overview of the concept<br />
Design-driven innovation has an important<br />
place in a firm’s competition strategy.<br />
When it is compared with technologydriven<br />
innovation, it has low risks, costs;<br />
it is more time-saving than technologydriven<br />
innovation and it is more helpful<br />
from the perspective of the end-user. In<br />
addition to this, new product development<br />
in design-driven innovation requires less<br />
technical expertise. From organizational<br />
viewpoint, the emphasis on design-driven<br />
innovation rather than technologydriven<br />
innovation is an indicator of the<br />
change in corporate perspective and<br />
transformation in the structure of new<br />
product development from traditional R&D<br />
centres and product development teams<br />
to interdisciplinary design teams or design<br />
centres.<br />
Design-driven innovation is a new<br />
mentality that has the potential in<br />
comprehension of the developed<br />
perspectives that shape future of design<br />
and innovation. Furthermore, it is a bridge<br />
for the theoretical gap between literature<br />
of design, innovation and economy. In<br />
addition to the advantage of meeting<br />
changing customer demands in a more<br />
satisfactory and substantive way, designdriven<br />
innovation gives hope to enterprises<br />
for long-term gains.<br />
Trilogy of Design, R&D and<br />
Innovation<br />
It has been important to understand the<br />
terms of design, R&D and innovation<br />
within the dimensions of their relationship<br />
and content since this process has been<br />
considered as an era of change bringing<br />
a new industrial revolution that would<br />
transform the societies in social, economic<br />
and political ways. In order to attain the<br />
objectives of high value-added product<br />
development, it has been vital to adapt<br />
these terms and their web of relationships<br />
to changing needs of our day. Therefore,<br />
comprehension and internalization of<br />
these terms as a life philosophy in our<br />
accession process to EU is a cultural<br />
problematic. Progress of innovation<br />
capability of Turkey as the motor of change<br />
and development has been a requirement<br />
for adjusting to technology-driven changes<br />
in work processes and production systems<br />
in new world order.<br />
Design in Turkey<br />
Design needs to be part of innovation<br />
management for the development<br />
of design in our country. By this way,<br />
engineering design and industrial<br />
design would progress correspondingly<br />
and product development with high<br />
added value would be possible. With<br />
the enlargement of the scope of R&D<br />
supports, industrial design would be<br />
integrated into the process. Within this<br />
context, transformation of R&D activities<br />
into added value would increase the<br />
competitive power of Turkish brands.<br />
Development of awareness in design<br />
would increase employment of designers<br />
within the firms. It is a requirement for<br />
universities to train qualified designers<br />
that would meet the labour demands of<br />
the market. In addition to qualified training<br />
programmes, students in engineering and<br />
industrial design departments should have<br />
to work in collaboration in the projects for<br />
high value added product development.<br />
Another factor that would foster the<br />
progress of Turkish design is the creation<br />
of design culture in SME’s and motivation<br />
of the SME’s in design with financial<br />
supports.<br />
The paradox of industry and<br />
construction in efficient use of<br />
capital<br />
One of the most intense discussions in<br />
Turkish economy has been the struggle<br />
in share of resources between real estate<br />
and property. There is a condition of<br />
imbalance in favour of real estate sector.<br />
Although this imbalance is not noticeable<br />
in current statistics, the study indicates<br />
the miscalculation of the overall size of<br />
the construction sector due to the co<br />
relationship with the mortgage loans.<br />
Therefore the study argues that overall<br />
size of residential investments in Turkey<br />
and the size of construction sector have<br />
been miscalculated. This calculation<br />
mistake is not solely in Turkey, it has been<br />
distinguished by the foreign researchers<br />
61
ŞUBAT 2016<br />
SUMM<strong>AR</strong>Y<br />
as well and some solutions were<br />
recommended for the situation. Rather<br />
than adjusting calculation mistake, the<br />
solutions that has been suggested by this<br />
research considers the elimination of the<br />
problems concerning the imbalance in real<br />
estate sector.<br />
Technology and R&D Management<br />
in Enterprises<br />
Technology development studies are<br />
inevitable for the enterprises in global<br />
competition environment. These studies<br />
involve transfer, use and production of<br />
technology. Although technology transfer<br />
contributes to technologic progress in the<br />
short term; it does not have any effect in<br />
the long term. Therefore, the best way for<br />
technologic advance for long term gains is<br />
technology production. At this point, R&D<br />
studies have an important contribution in<br />
technology management studies.<br />
In addition to high costs and wide scope in<br />
R&D studies, waiting for long term gains<br />
carry some risks for the enterprises.<br />
Minimizing these risks and maximizing<br />
the benefits from R&D studies depend<br />
on carrying out activities in a systematic<br />
way and making R&D performance<br />
management.<br />
62
ŞUBAT 2016<br />
BÖLGESEL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / REGIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS<br />
İBBS TR Düzey 2 Bölgelerinde Ekonomik Faaliyet Kısımlarına Göre Çalışan Başına Ciro Bazında En Düşük Üç Sektör, 2012 (Nace Rev. 2) (1000TL)<br />
The Lowest Three Sectors Based on Turnover Per Employee Value According to Economic Activity Sections in NUTS 2 Regions, 2012 (Nace Rev. 2) (1000 TL)<br />
TR21<br />
S P N<br />
S P N<br />
TR10<br />
S P I<br />
S P N<br />
S P N<br />
TR81 P I M<br />
TR42<br />
TR82<br />
TR83<br />
TR51 S P I<br />
TR90<br />
S P N<br />
TRA2<br />
9,3<br />
11,2<br />
13,5<br />
8,6<br />
11,9<br />
12,1<br />
9,8<br />
20,9<br />
22,5<br />
7,5<br />
11,5<br />
6,0<br />
12,3<br />
13,5<br />
S P N<br />
P N I<br />
TR22 TR41<br />
TR33<br />
S P I<br />
TR31<br />
TR32<br />
TR61<br />
S P N<br />
TR52<br />
TR71<br />
P S N<br />
TR72<br />
S P L<br />
TR63<br />
TRA1<br />
TRB1<br />
S P N<br />
TRB2<br />
S P I<br />
S P N<br />
P R S<br />
TRC2<br />
S P M<br />
S P I<br />
S P N P S N<br />
TR62 S P N<br />
TRC1 TRC3 S P N<br />
8,8<br />
13,7<br />
13,9<br />
6,2<br />
9,6<br />
10,2<br />
25,1<br />
10,9<br />
17,9<br />
7,5<br />
11,3<br />
13,8<br />
10,3<br />
13,8<br />
6,2<br />
13,3<br />
16,3 27,9<br />
10,9<br />
19,3<br />
31,8<br />
17,9<br />
24,8<br />
36,6<br />
12,8<br />
24,6<br />
10,6<br />
13,9<br />
15,7<br />
26,9 10,7<br />
8,0 16,2<br />
10,1 23,6<br />
16,1<br />
7,2<br />
12,7 10,3<br />
13,7 14,0<br />
13,8<br />
5,9<br />
11,2<br />
13,6<br />
S P N<br />
TR Düzey 2 bölgelerinin çalışan kişi başına ciro değeri (Sektörler Toplamı)<br />
The turnover per employee value of NUTS 2 regions (Total Sectors)<br />
5,8<br />
16,1<br />
20,5<br />
8,8<br />
12,0<br />
13,2<br />
16,2<br />
11,1<br />
11,4<br />
13,5<br />
4,7<br />
9,7<br />
11,2<br />
5,1<br />
11,3<br />
11,8<br />
4,9<br />
10,0<br />
10,4<br />
S N P<br />
0 - 40.000 TL<br />
40.000 - 80.000 TL<br />
80.000 - 120.000 TL<br />
120.000 - 160.000 TL<br />
160.000 - 200.000 TL<br />
Kaynak: TÜİK, VGM-Bölgesel Verimlilik İstatistikleri Source : TurkStat, VGM-Regional Productivity Statistics<br />
İBBS TR Düzey 2 Bölge Sınıflaması - NUTS Level 2 Regional Classification NACE Rev.2 Sanayi ve Hizmet Sektörleri Sınıflaması - NACE Rev. 2 Industrial and Service Sector Classification<br />
TR10 İstanbul TR71 Kırıkkale, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Kırşehir B Madencilik ve taş ocakçılığı Mining and quarrying<br />
TR21 Tekirdağ, Edirne, Kırklareli TR72 Kayseri, Sivas, Yozgat C İmalat Manufacturing<br />
TR22 Balıkesir, Çanakkale TR81 Zonguldak, Karabük, Bartın D Elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı Electricity, gas, steam and air conditioning supply<br />
TR31 İzmir TR82 Kastamonu, Çankırı, Sinop E Su temini; kanalizasyon, atık yönetimi ve iyileştirme faaliyetleri Water supply; sewerage, waste management and remediation activities<br />
TR32 Aydın, Denizli, Muğla TR83 Samsun, Tokat, Çorum, Amasya F İnşaat Construction<br />
TR33 Manisa, Afyon, Kütahya, Uşak TR90 Trabzon, Ordu, Giresun, Rize, Artvin, Gümüşhane G Toptan ve perakende ticaret; motorlu kara taşıtlarının ve motosikletlerin onarımı Wholesale and retail trade; repair of motor vehicles and motorcycles<br />
TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik TRA1 Erzurum, Erzincan, Bayburt H Ulaştırma ve depolama Transportation and storage<br />
TR42 Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova TRA2 Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan I Konaklama ve yiyecek hizmeti faaliyetleri Accommodation and food service activities<br />
TR51 Ankara TRB1 Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli J Bilgi ve iletişim Information and communication<br />
TR52 Konya, Karaman TRB2 Van, Muş, Bitlis, Hakkari L Gayrimenkul faaliyetleri Real estate activities<br />
TR61 Antalya, Isparta, Burdur TRC1 Gaziantep, Adıyaman, Kilis M Mesleki, bilimsel ve teknik faaliyetler Professional, scientific and technical activities<br />
TR62 Adana, Mersin TRC2 Şanlıurfa, Diyarbakır N İdari ve destek hizmet faaliyetleri Administrative and support service activities<br />
TR63 Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye TRC3 Mardin, Batman, Şırnak, Siirt P Eğitim Education<br />
Q İnsan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetleri Human health and social work activities<br />
R Kültür, sanat, eğlence, dinlence ve spor Arts, entertainment and recreation<br />
S Diğer hizmet faaliyetleri Other service activities<br />
63
ŞUBAT 2016<br />
SANAYİ GÖSTERGELERİ / INDUSTRY INDICATORS<br />
Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100) - İmalat Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100)<br />
Industrial Production Index (2010 Avg.=100) - Manufacturing Industry Production Index (2010 Avg.=100)<br />
Kaynak: TÜİK - Source: TurkStat<br />
İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı (%)<br />
Capacity Utilization Rate of Manufacturing Industry (%)<br />
64<br />
Kaynak: Merkez Bankası - Source: Central Bank of The Republic of Turkey
BİLİM VE TEKNOLOJİ GÖSTERGELERİ / SCIENCE and TECHNOLOGY INDICATORS<br />
Türkiye ve Seçilmiş OECD Ülkelerinde 1000 Çalışan Başına Ar-GE İnsankaynağı Sayısı (Tam zaman eşdeğeri) (2013)<br />
Total R&D Personnel Per Thousand Total Employment in Turkey and Selected OECD Countries (Full time equivalent) (2013)<br />
Türkiye ve Seçilmiş OECD Ülkelerinde Toplam Ar-Ge İnsankaynağı Sayısı Yıllık Büyüme Oranı (Tam zaman eşdeğeri) (2013)<br />
Total R&D Personnel Annual Growth Rate in Turkey and Selected OECD Countries (Full time equivalent) (2013)<br />
ŞUBAT 2016<br />
Kaynak: TÜİK, OECD MSTI - Source: TURKSTAT, OECD MSTI<br />
Türkiye’ de ve Seçilmiş OECD Ülkelerinde Toplam Ar-Ge İnsankaynağı Sayısı (Tam zaman eşdeğeri) (2002 - 2013)<br />
Total R&D personnel in selected OECD Countries and Turkey (Full time equivalent) (2002 - 2013)<br />
Türkiye’ de Ar-Ge İnsankaynağı Yıllık Büyüme Oranı (Tam zaman eşdeğeri) (2013)<br />
Total R&D Personnel Annual Growth Rate in Turkey (Full time equivalent) (2013)<br />
Kaynak: TÜİK, OECD MSTI - Source: TURKSTAT, OECD MSTI<br />
65
ŞUBAT 2016<br />
ULUSAL VE ULUSL<strong>AR</strong><strong>AR</strong>ASI VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ<br />
NATIONAL and INTERNATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS<br />
İmalat Sanayi Verimlilik Değişimleri (Yıllık ve Üç Aylık) ve Üç Aylık için Eğilimler<br />
Productivity Changes in Manufacturing Industry (Annually and Quarterly) and Trends for Quarterly Data<br />
Resmi İstatistik<br />
Kalite Belgesi<br />
Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İstatistikleri - Source: National Productivity Statistics of Turkey<br />
Seçilmiş Avrupa Ülkeleri Son Dört Çeyrek Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Ortalaması ve Ortalama Yıllık Değişim Oranları /<br />
Index of Production Per Person Employed; Average of Last Four Quarters and Annual Average Rate of Growth For Selected European Countries<br />
66<br />
Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İstatistikleri ve EUROSTAT - Source: National Productivity Statistics of Turkey and EUROSTAT
ULUSAL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / NATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS<br />
Resmi İstatistik<br />
Kalite Belgesi