22.02.2016 Views

AR-GE’DE TASARIM

anahtar_subat_2016

anahtar_subat_2016

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi s.4<br />

Tasarım/Ar-Ge ve İnovasyon Üçlemesi s. 10<br />

İşletmelerde Teknoloji ve Ar-Ge Yönetimi s. 22<br />

Sermayenin Verimli Kullanımında<br />

İnşaat -Sanayi Çelişkisi s. 32<br />

T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI ŞUBAT 2016, Yıl 28, Sayı 326 EMEK - ANK<strong>AR</strong>A - PP - 2<br />

<strong>AR</strong>-<strong>GE’DE</strong> TAS<strong>AR</strong>IM


ŞUBAT 2016<br />

T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI<br />

VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN<br />

AYLIK YAYIN ORGANIDIR<br />

ŞUBAT 2016 YIL: 28 SAYI: 326<br />

Bu dergi 6.500 adet basılmaktadır.<br />

ISSN: 1300-2414<br />

Yayın Türü: Yerel Süreli<br />

Türkçe - İngilizce<br />

SAHİBİ<br />

T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI<br />

VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ADINA<br />

GENEL MÜDÜR<br />

Anıl YILMAZ<br />

GENEL KOORDİNATÖR<br />

Dilek BİRBİL<br />

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ<br />

Cangül TOSUN<br />

YAZI KURULU<br />

Dilek BİRBİL - Cangül TOSUN - Lütfiye BALKAYA<br />

İNGİLİZCE SAYFA SORUMLUSU<br />

Gülçin MANZAK AYDIN - Şirin Müge KAVUNCU<br />

WEB SİTESİ SORUMLUSU<br />

Aytunç AYHAN<br />

FOTOĞRAFL<strong>AR</strong><br />

Hakan CANBAKIŞ - Özgür YURDAKADİM<br />

DAĞITIM SORUMLUSU<br />

Mehtap EMRE<br />

(312) 467 55 90 / 331<br />

mehtap.emre@sanayi.gov.tr<br />

Anahtar dergisinin PDF dosyalarını her ay<br />

düzenli olarak e-posta hesabınıza gönderilmesini<br />

istiyorsanız, konu alanına Anahtar yazıp<br />

abone@sanayi.gov.tr adresine boş bir e-posta<br />

atabilirsiniz.<br />

Dergide yayımlanan yazılardaki görüşler<br />

yazarlarına aittir.<br />

YÖNETİM YERİ<br />

T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI<br />

VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ<br />

Gelibolu Sokak No:5<br />

Kavaklıdere 06690 ANK<strong>AR</strong>A<br />

Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat)<br />

Faks: (312) 427 30 22<br />

Faks (Dergi): (312) 467 47 79<br />

e-posta: vgm@sanayi.gov.tr<br />

İnternet: http://vgm.sanayi.gov.tr<br />

http://anahtar.sanayi.gov.tr<br />

Son yıllarda sıklıkla telaffuz edilen bir kavram olan orta gelir ve orta teknoloji tuzağı ve<br />

Türkiye’nin bu orta seviye eşiğini atlaması için yapması gerekenler pek çok platformda<br />

tartışılmakta ve konu üzerinde çalışmalar yürütülmektedir. Bu çalışmalar tasarruf<br />

oranlarının yükseltilmesi, imalat sanayinin milli gelir içindeki payının artırılması,<br />

eğitim politikasının gözden geçirilmesi, Ar-Ge ve tasarım süreçlerinin geliştirilmesi gibi<br />

konuları da beraberinde gündeme getirmektedir.<br />

Ülkemizde gayri safi yurt içi Ar-Ge harcamalarının toplam gayri safi yurt içi hâsıla<br />

içindeki payı 2000’li yılların başlarında % 0,5 iken sonraki 10 yılda uygulanan politikalar<br />

sonucu 2014 yılı itibarıyla % 1 sınırını geçmiş olduğu görülmektedir. Avrupa Birliği üyesi<br />

28 ülke ve OECD üyesi ülkeler toplamları göz önünde bulundurulduğunda ise bu değer<br />

sırasıyla % 1,94 ve % 2,37 olarak karşımıza çıkmaktadır.<br />

Ulusal Yenilik Sistemi 2023 hedeflerinde toplam Ar-Ge harcamalarının GSYİH<br />

içindeki payı % 3 ve özel sektör Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payı % 2 olarak<br />

belirlenmiştir. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı gerek özel sektörde gerekse<br />

üniversitelerde gerçekleşen Ar-Ge çalışmalarını çeşitli araçlarla desteklemektedir.<br />

Bunlar; Ar-Ge Merkezleri Destekleri, Rekabet Öncesi İşbirliği Programı, Teknogirişim<br />

Sermayesi Desteği, Sanayi Tezleri Projeleri, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Destekleri,<br />

Teknolojik Ürün Tanıtım ve Pazarlama Destek Programı ve Teknolojik Ürün Yatırım<br />

Destek Programı’dır. Yakın zamanda yasalaşarak uygulamaya girmesi beklenen Ar-Ge<br />

Reform Paketi de tüm bu desteklere ve Bakanlığımız ve kuruluşları ile diğer kamu<br />

kurumları tarafından yürütülmekte olan programlara ve uygulamalara hız verecek ve<br />

etkinliğini artıracak, 2023 hedeflerine giden yolda güç tazelenmiş olacaktır.<br />

Bakanlığımız Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü yönetici ve uzmanlarının katkılarıyla<br />

hazırlanan Anahtar Dergisi Şubat sayısında konuyla bağlantılı olarak Ar-Ge yönetimi,<br />

tasarım, inovasyon konularında farklı makaleleri okuyucularımıza sunuyoruz. Derginin<br />

ilgili tüm kesimlere faydalı olacağını umuyor, başta Bilim ve Teknoloji Genel Müdürü<br />

Doç. Dr. İlker Murat <strong>AR</strong> olmak üzere Genel Müdürlüğün çalışanlarına ve bu sayıda<br />

emeği geçenlere değerli katkılarından dolayı teşekkürlerimi sunuyorum.<br />

Anıl YILMAZ<br />

Genel Müdür<br />

GRAFİK TAS<strong>AR</strong>IM VE UYGULAMA<br />

www.chesscreative.com<br />

BASKI<br />

ELMA TEKNİK BASIM MATBAACILIK<br />

İvedik OSB Matbaacılar Sitesi 1516/1 Sok.<br />

No:35 Yenimahalle-ANK<strong>AR</strong>A<br />

Tel:(312)229 92 65 Faks:(312) 231 67 06<br />

BASILDIĞI T<strong>AR</strong>İH<br />

Anahtar dergisinin ŞUBAT 2016 sayısı<br />

08.02.2016 tarihinde basılmıştır.


ŞUBAT 2016<br />

İÇİNDEKİLER<br />

04<br />

27<br />

04<br />

06<br />

10<br />

18<br />

22<br />

27<br />

32<br />

40<br />

48<br />

Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi<br />

Mehmet ÜNAL<br />

Türkiye’de Tasarım<br />

Nilay YALÇINKAYA YÖRÜK<br />

Ali ZENGİN<br />

Tasarım/Ar-Ge ve İnovasyon Üçlemesi<br />

Yrd. Doç. Dr. Hakan GÜRSU<br />

Bir Kavrama Genel Bakış: Tasarım<br />

İnovasyonu (Konsept Bazlı İnovasyon)<br />

Serdar BENLİ<br />

İşletmelerde Teknoloji ve Ar-Ge Yönetimi<br />

Hakan BAL<br />

Tescilli Tasarım Hakkı Sahibi Tarafından<br />

İleri Sürülebilecek Talepler ve<br />

Açılabilecek Davalar<br />

Dr. İsmail FİDAN<br />

Sermayenin Verimli Kullanımında İnşaat -<br />

Sanayi Çelişkisi<br />

Mehmet AŞICI<br />

Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) ve Sanayi<br />

Siteleri (SS)’ne Kullandırılan Kredilerin<br />

İtfalandırılmasına Yönelik Model<br />

Önerileri: T+1 Modeli ve T+0,5 Modeli<br />

Tevfik BULUT<br />

OECD’nin ‘Hayat Nasıl? 2015 - Refahın<br />

Ölçümü’ Raporu Yayımlandı<br />

32<br />

4


ŞUBAT 2016<br />

52<br />

56<br />

59<br />

61<br />

62<br />

63<br />

64<br />

OECD Bilim Sanayi ve Teknoloji<br />

Göstergeleri 2015 Büyüme İçin İnovasyon<br />

ve Toplum<br />

Temiz Üretim (Eko-Verimlilik)<br />

Design In R&D<br />

Bölgesel Verimlilik İstatistikleri<br />

Regional Productivity Statistics<br />

Sanayi Göstergeleri<br />

Industry Indicators<br />

Bilim ve Teknoloji Göstergeleri<br />

Science And Technology Indicators<br />

Ulusal ve Uluslararası Verimlilik<br />

İstatistikleri<br />

National And International Productivity<br />

Statistics<br />

48<br />

52<br />

5


ŞUBAT 2016<br />

DEĞERLENDİRME<br />

TAS<strong>AR</strong>IM FAALİYETLERİNİN DESTEKLENMESİ<br />

Mehmet ÜNAL / Kurumsal Ar-Ge Destekleri Daire Başkanı (Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü )<br />

3. Tasarım duyarlılığını eğitimin bütün<br />

aşamalarına yaymak ve insana ve çevreye<br />

duyarlı, katma değeri yüksek tasarımlar<br />

yapabilecek yetkinlikte tasarımcılar<br />

yetiştirmek,<br />

4. Tasarımla ilgili sanayici, eğitimci,<br />

meslek örgütü ve kamu kuruluşu gibi<br />

farklı aktörler arasında iletişim ve<br />

işbirliğini güçlendirmek,<br />

5. Toplumda ve sanayide tasarım<br />

farkındalığını artırmak<br />

şeklinde sıralanmıştır.<br />

Tasarımların yaşam kalitesi üzerindeki<br />

etkileri ve katma değeri, her geçen<br />

gün daha fazla önem arz etmekte ve<br />

belirginleşmektedir. Bu kapsamda,<br />

Türkiye’nin uluslararası alanda<br />

rekabetçiliğinin artırılması, Türk<br />

tasarımcıların özendirilmesi ve Türk<br />

tasarım stratejilerinin belirlenmesi<br />

amacıyla 05/08/2009 tarihli Bakanlar<br />

Kurulu kararıyla Türk Tasarım<br />

Danışma Konseyi 1 kurulmuştur. Konsey<br />

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı<br />

başkanlığında, kamu kurum ve<br />

kuruluşları üst düzey yetkilileri ve sivil<br />

toplum kuruluşlarından oluşmaktadır.<br />

Konseyin ana görevleri arasında; tasarım<br />

politika ve stratejilerinin belirlenmesi,<br />

tasarım bilincinin artırılması, yüksek<br />

katma değerli tasarımların yaratılması<br />

ve tasarımların korunması üzerine<br />

düzenlemeler yapılması yer almaktadır.<br />

Ayrıca, Bilim, Sanayi ve Teknoloji<br />

Bakanlığı’nın, Türk Patent Enstitüsü<br />

koordinatörlüğünde ve tüm paydaşların<br />

katılımıyla hazırladığı “Tasarım Strateji<br />

Belgesi ve Eylem Planı (2014-2016)”,<br />

02/11/2014 tarihli ve 29163 sayılı Resmi<br />

Gazete’de yayımlanmıştır. Eylem planında<br />

mevzuatın etkinleştirilmesi, desteklerin<br />

çeşitlendirilmesi ve farkındalığın<br />

artırılması gibi hedeflere yönelik 5<br />

ana başlık altında 34 faaliyet alanı<br />

belirlenmiştir. Söz konusu hedefler;<br />

1. Tasarımla ilgili mevzuatı, tasarımcıların<br />

ve iş dünyasının ihtiyaçlarına cevap<br />

verecek şekilde uluslararası standartlara<br />

uyumlu hale getirmek ve uygulamaları<br />

etkinleştirmek,<br />

2. Tasarımla ilgili destekleri<br />

çeşitlendirmek ve bu desteklerin niteliğini<br />

artırmak,<br />

Türk Tasarım Danışma Konseyi altı aylık<br />

dönemlerde toplanmaktadır. En son<br />

toplantı, 23/12/2015 tarihinde Bilim,<br />

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Fikri<br />

Işık başkanlığında gerçekleştirilmiştir. Bu<br />

toplantıda “Tasarım Strateji Belgesi ve<br />

Eylem Planı (2014-2016)” nın yenilenmesi<br />

kararı çıkmıştır.<br />

Yine konseyde “Tasarım Strateji Belgesi ve<br />

Eylem Planı (2014-2016)”ndaki eylemlerin<br />

ilerleme durumları incelenmiştir. Son<br />

olarak, konsey bünyesinde ülkemizde ilk<br />

defa oluşturulan “Tasarım Onur Ödülü”<br />

mekanizması hakkında bilgi verilmiş ve<br />

yaptığı tasarımlar ile ülkemizi uluslararası<br />

platformlarda temsil eden ve 2015 yılı<br />

için konsey tarafından oybirliği ile seçilen<br />

duayen tasarımcı Sayın Yılmaz Zenger’e<br />

onur ödülü takdim edilmiştir.<br />

1<br />

Konseyin resmi internet sayfası: www.tasarimkonseyi.gov.tr<br />

6


ŞUBAT 2016<br />

Tasarım Onur Ödülü Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri IŞIK tarafından Yılmaz ZENGER’e verildi.<br />

“Tasarım Strateji Belgesi ve Eylem Planı<br />

(2014-2016)” kapsamında Bakanlığımız<br />

Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü<br />

uhdesinde, 5746 sayılı Araştırma ve<br />

Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi<br />

Hakkında Kanun üzerinde değişiklik<br />

yapılarak, tasarımların ve tasarımcıların<br />

daha fazla desteklenmesinin ve bu kanun<br />

kapsamında “Tasarım Merkezlerinin”<br />

kurulmasının önü açılacaktır.<br />

Bu kapsamda belli sayıda tasarım<br />

personeli çalıştıran işletmelere, gelir<br />

vergisi teşviki, sigorta prim desteği ve<br />

damga vergisi istisnası sağlanacaktır.<br />

Bu kanun akabinde işletmelerin<br />

gerçekleştirdiği tasarımların maliyetlerinin<br />

düşürülmesi amaçlanmıştır. Böylece,<br />

Türk tasarımının ve tasarımcısının teşviki<br />

sağlanacaktır.<br />

Bu çalışmalara ilaveten, insana ve çevreye<br />

duyarlı, katma değeri yüksek tasarımların<br />

yaratılmasını ve korunmasını, ülkemiz<br />

tasarım ve tasarımcılarının sürdürülebilir<br />

bir şekilde dünya ile rekabet edebilir<br />

hale getirilmesini ve “Türk Tasarımı”<br />

kimliğinin tanınmasını ve yerleşmesini<br />

sağlamak için; Bakanlığın belirli<br />

kriterlerine haiz ulusal ve uluslararası<br />

tasarım yarışmalarında sergilenen<br />

gerçek kişilere ait tasarımların<br />

tescil giderlerinin desteklenmesi<br />

amaçlanmaktadır. Bu destek ile<br />

tasarımcıların özendirilmesi ve<br />

tasarımlarının hukuki bir kimliğe<br />

kavuşturulması hedeflenmiştir.<br />

Bu kapsamda Türk Patent Enstitüsü<br />

tarafından yapılacak tescil giderleri<br />

Bakanlık bütçesinden karşılanacaktır.<br />

Bu sayede Türk tasarımcıları tasarımlarını<br />

tescil ettirmek üzere cesaretlendirilmiş<br />

olacaktır.<br />

7


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE<br />

TÜRKİYE’DE TAS<strong>AR</strong>IM<br />

Nilay YALÇINKAYA YÖRÜK-Ali ZENGİN / Heksagon Mühendislik Tasarım A.Ş.<br />

Giriş<br />

Endüstriyel tasarım; endüstride üretilen ve<br />

nihai kullanıcıya yönelik ürünlerin,<br />

-işlevsellik,<br />

-hedef kitlenin beğenisine ve kullanıcının<br />

ihtiyaçlarına uygunluk<br />

gibi ölçütleri gözeterek fikren<br />

geliştirilmesi ve üretime uygun yeni bir<br />

ürün olarak projelendirilmesidir (1). Ortaya<br />

çıkan tasarımın inovatif bir ürün, sistem<br />

veya hizmet olması ve yaşam kalitesini<br />

artırması beklenmektedir (2). Endüstriyel<br />

tasarımcının odağında “kullanıcı” vardır.<br />

Tasarımcı; inovasyon, teknoloji, müşteri<br />

ve ticarileşmeyi ilişkilendirerek ekonomik,<br />

sosyal veya çevresel boyutu olan çözümler<br />

üretir.<br />

554 numaralı “Endüstriyel Tasarımların<br />

Korunması Hakkında Kanun Hükmünde<br />

Kararname”de ise “tasarım”, bir ürünün<br />

tümü veya bir parçası veya üzerindeki<br />

süslemenin, çizgi, şekil, biçim, renk,<br />

doku, malzeme veya esneklik gibi insan<br />

duyuları ile algılanan çeşitli unsur veya<br />

özelliklerinin oluşturduğu bütünü olarak<br />

tanımlanmıştır.<br />

Mühendislik Tasarımı ve<br />

Endüstriyel Tasarım<br />

Endüstriyel tasarım veya kısaca tasarım<br />

ifadesi ülkemizde mühendislik tasarımı<br />

terimi ile karıştırılmaktadır. Mühendislik<br />

tasarımı, endüstriyel tasarımın üretilebilir<br />

ve kullanılabilir hale getirilmesidir.<br />

Endüstriyel tasarım fikir üretme sürecini,<br />

tasarımın şekline yönelik stil çalışmasını,<br />

konsept (kavramsal) tasarımı ve ön seviye<br />

prototip üretimini içeren bir süreçtir. Bu<br />

sürecin konsept tasarım aşamasından<br />

sonra birlikte mühendislik tasarımı<br />

devreye girer.<br />

Yapılan tasarımın ticarileşebilmesi<br />

için endüstriyel tasarım döngüsünün<br />

tamamlanması ve mühendislik tasarımı<br />

ile desteklenerek devam ettirilmesi<br />

önemlidir. Aksi takdirde tasarım, bir<br />

fikirden öteye geçemeyecektir.<br />

Ar-Ge, endüstriyel tasarım ile mühendislik<br />

tasarımının etkileşimi ile gerçekleşmelidir.<br />

Bu etkileşimde, doğrudan son kullanıcıya<br />

hitap eden ürünlerde (taşıt, beyaz eşya,<br />

cep telefonu, v.b.) endüstriyel tasarımın<br />

payı daha fazlayken, bu ürünlerin dışardan<br />

bakışta görülmeyen alt bileşenlerinde<br />

daha düşüktür. Ar-Ge’nin bu yapısından<br />

dolayı ekosistem içerisinde endüstriyel<br />

tasarımcıların ve mühendislerin birlikte<br />

çalışması gerekmektedir.<br />

Gelişmiş ülkelerde bu tasarımın Ar-<br />

Ge ekosisteminin bir parçası haline<br />

Şekil 1.Endüstriyel Tasarım Süreci<br />

gelmesi buna yönelik regülasyonlar ile<br />

sağlanmıştır. Endüstriyel tasarımın<br />

Ar-Ge’nin bir parçası olabilmesi ülkemizde<br />

de buna yönelik devlet politikalarıyla<br />

mümkün olacaktır (4).<br />

Ülkemizde Endüstriyel<br />

Tasarım Bilincinin Gelişimi<br />

Ülkemizde endüstriyelleşmenin ilk<br />

yıllarında yapılan yatırımlar daha çok<br />

yabancı menşeili firmaların üretim<br />

odaklı yatırımları şeklindedir. Bu sebeple<br />

endüstriyel tasarım, endüstriyelleşme<br />

planlarında uzun bir süre yer almamıştır.<br />

İlerleyen dönemlerde, kendi ürünlerini<br />

geliştiren ve üreten firma sayısının<br />

artmasıyla mühendislik tasarımı devlet<br />

politikalarıyla desteklenmeye başlamıştır.<br />

“Ar-Ge”yi desteklemeye yönelik tüm<br />

devlet destekleri temelde mühendislik<br />

8


ŞUBAT 2016<br />

faaliyetlerini desteklemeye yönelik olarak<br />

kurgulanmıştır. Bu yıllarda büyük ölçekli<br />

bazı firmaların dışında birçok firma<br />

yabancı firmaların ürünlerine benzer<br />

ürün tasarımları yaparak ürün geliştirme<br />

yoluna gitmiştir (4). Gümrük Birliği<br />

Anlaşması ve birçok yabancı firmanın yerli<br />

pazarda boy göstermesi, Türk firmalarının<br />

rekabet edebilirlik seviyesini artırmak için<br />

daha fazlasını yapmasını gerektirmiştir.<br />

İlk kez 1990-1994 yılları arasını kapsayan<br />

6. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda “ürün<br />

tasarımı”, Ar-Ge kavramı içerisinde<br />

kullanılmış ve ihracatın artması için<br />

gerekli bir unsur olarak belirtilmiştir.<br />

Özellikle markalaşmanın önem<br />

kazanması, buna paralel olarak tasarımı<br />

da ön plana çıkarmıştır. Çünkü tasarım<br />

marka değerinin oluşmasında önemli bir<br />

paya sahiptir. “Yeni tasarım” konusunda<br />

bir diğer motivasyon unsuru TPE’nin (Türk<br />

Patent Enstitüsü) Endüstriyel Tasarımların<br />

Korunması Hakkında Kanun Hükmünde<br />

Kararname’yi yürürlüğe koyması olmuştur.<br />

Bu kararname ile “benzer tasarım”ın<br />

önüne yasal bir bent çekilmiştir.<br />

Şekil 2.Mühendislik Tasarımı ve Endüstriyel Tasarımın İnovasyondaki Yeri (3)<br />

2006 yılında ihracatın artması için<br />

tasarımın desteklenmesi gerektiği<br />

devlet stratejilerinde yerini sürekli hale<br />

getirince TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi)<br />

bu alanda farkındalık yaratmak için<br />

çalışmalar yürütmeye başlamıştır. Bu<br />

çalışmalardan en önemlisi olan İMMİB<br />

Endüstriyel Tasarım Yarışması,<br />

10 yılda 3410 başvuru almış, 332 tasarıma<br />

ödül vermiştir. Ödül alan 27 tasarımcı yurt<br />

dışına eğitime gönderilmiştir. Yarışmada<br />

ödül alan bazı tasarımcılar uluslararası<br />

organizasyonlara davet edilmiştir (5).<br />

Bu farkındalık yaratma çalışmaları<br />

ETMK (Endüstriyel Tasarımcılar Meslek<br />

Kuruluşu) tarafından desteklenmiş,<br />

2008 yılında ilki gerçekleştirilen Design<br />

Turkey yarışması ile önemli bir seviyeye<br />

getirilmiştir. Design Turkey Endüstriyel<br />

Tasarım Ödülleri, Türkiye’de kullanıcının<br />

ihtiyaçlarını gözeten, ihracatta ve<br />

ulusal pazarda ürüne katma değer ve<br />

rekabetçi üstünlük kazandıran iyi tasarımı<br />

ödüllendirmek amacıyla TURQUALITY®<br />

Programı dâhilinde, Dış Ticaret<br />

Müsteşarlığı (DTM), Türkiye İhracatçılar<br />

Meclisi (TİM) ve Endüstriyel Tasarımcılar<br />

Meslek Kuruluşu (ETMK) iş birliğiyle<br />

düzenlenen bir tasarım yarışmasıdır.<br />

2008’den bu yana birçok farklı dalda<br />

Şekil 3. A’DesignAward 2010-2015 Arasında En Başarılı Ülkeler (6)<br />

9


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE TÜRKİYE’DE TAS<strong>AR</strong>IM<br />

Şekil 4.Yıllara Göre Doğrudan TPE’ye yapılan Endüstriyel Tasarım Tescil Başvuruları(10)<br />

ürün tasarımı ve konsept tasarım<br />

ödüllendirilmiştir.<br />

Türk tasarımcılarımız aynı zamanda<br />

uluslararası tasarım yarışmalarında<br />

da önemli başarılar elde etmiştir. Bu<br />

alandaki önemli tasarım yarışmalarından<br />

A’DesignAward’ın 2010-2015 yılları<br />

arasındaki sonuçlarına göre ülkemiz en<br />

fazla ödül alan ikinci ülkedir.<br />

Ülkemizde endüstriyel tasarımın<br />

yaygınlaşmasında üzerinde durulması<br />

gereken bir diğer husus, KOBİ’lerde bu<br />

bilincin oluşturulmasıdır. Ülkemizde de<br />

işletmelerin yüzde 99,77’sini oluşturan<br />

KOBİ’ler, toplam istihdamın yüzde<br />

78’ini, toplam katma değerin yüzde<br />

55’ini gerçekleştirmektedir (7). Firma<br />

içerisinde endüstriyel tasarımcı istihdam<br />

etmek istemeyen veya tam zamanlı bir<br />

tasarımcıya ihtiyaç duymayan KOBİ’lerin<br />

bu alanda alacağı hizmetlerin devlet<br />

tarafından desteklenmesi; ortaya çıkacak<br />

ürünlerin katma değerini artıracaktır.<br />

Bunun yanı sıra hali hazırda inovasyon<br />

kültürüne endüstriyel tasarımı dâhil<br />

etmiş firmaların sayısının artması için<br />

bu firmaların desteklenmesi, diğer<br />

firmalar için özendirici bir unsur olmakla<br />

birlikte uluslararası rekabetçi markalar<br />

oluşturulması ve kalıcı ekonomik gelişimin<br />

sağlanması açısından faydalı olacaktır.<br />

Ülkemizde endüstriyel tasarımın hak ettiği<br />

değeri bulması, “Türk Tasarımı”nın dünya<br />

tasarım ekolleri arasında yerini almasını<br />

sağlayacaktır (8).<br />

Fikri Mülkiyet Boyutunda<br />

Endüstriyel Tasarım<br />

WIPO’nun (World Intellectual Property<br />

Organization) 2014 İstatistik Raporlarına<br />

göre 2014’te tüm dünyada toplam 854.400<br />

adet endüstriyel tasarım tescil başvurusu<br />

yapılmıştır. Koruma kapsamına Türkiye’nin<br />

de dâhil olduğu 48.799 adet başvuru<br />

yapılmıştır ve bu sayıyla ülkemiz tüm<br />

dünyada dördüncü sıraya yerleşmiştir(9).<br />

Bu başvurulardan doğrudan TPE’ye (Türk<br />

Patent Enstitüsü) yapılan başvuru sayısı<br />

9.028’dir.<br />

Fikri mülkiyet bilincinin zayıf olduğu<br />

ülkelerde endüstriyel tasarım başvurusu<br />

“patent” başvurusuna eşdeğer<br />

algılanmaktadır. Bu sebeple bu ülkelerde<br />

endüstriyel tasarım başvurusu patent<br />

başvurusundan daha fazladır. Fikri<br />

mülkiyet bilincinin yüksek olduğu ve<br />

teknoloji üreten ülkelerde ise patent<br />

başvurusu daha fazladır. Endüstriyel<br />

tasarım tescili ürünün teknik ve<br />

fonksiyonel özelliklerini değil; estetik<br />

özelliklerini korumaktadır. Özellikle bazı<br />

ülkelerde (Örneğin Çin(11)) endüstriyel<br />

10


ŞUBAT 2016<br />

tasarım tesciline “Design Patent” denmesi<br />

bu algının oluşmasında rol oynamaktadır.<br />

Patent başvurularının daha kapsamlı<br />

olması, detaylı incelemeye tabi tutulması,<br />

başvuru/koruma maliyetlerinin daha<br />

yüksek olması ve tescil süresinin daha<br />

uzun olması kişilerin ve firmaların<br />

endüstriyel tasarım başvurusunu tercih<br />

etmesine sebep olmaktadır. Ülkemizde<br />

de özellikle endüstriyel tasarım<br />

başvurusunun yüksek olmasının nedeninin<br />

bu olduğu düşünülmektedir.<br />

Ülkemizde Endüstriyel Tasarım Eğitimi<br />

Ülkemizde, 27 üniversitede lisans ve<br />

yüksek lisans seviyesinde endüstriyel<br />

tasarım bölümü bulunmaktadır. Eğitim<br />

kurumları daha çok İstanbul, Ankara ve<br />

İzmir’de yoğunlaşmıştır. Bu kapsamda<br />

150’ye yakın öğretim üyesi, 70 asistan<br />

ve 188 yarı zamanlı öğretim üyesi görev<br />

yapmaktadır (12). Endüstriyel tasarımın<br />

Ar-Ge ekosistemine her geçen gün biraz<br />

daha yerleşmesi ve tasarım bilincinin<br />

gelişim süreci göz önüne alındığında bu<br />

değerlerin düşük olduğu görülmektedir.<br />

Endüstriyel tasarıma yönelik eğitim<br />

kurumlarının açılması 1970’lere<br />

dayanmasına rağmen, tasarımın<br />

Ar-Ge’nin bir parçası haline dönüşmesi<br />

yakın bir dönemde hayata geçmiştir ve<br />

hala çok az firma tarafından bu şekilde<br />

yürütülmektedir. Bu alanda üniversitesanayi<br />

iş birlikleri de ancak 2000’li<br />

yıllarda başlayabilmiştir ve büyük ölçekli<br />

şirketlerle yapılan iş birlikleri ile sınırlı<br />

kalmıştır. Ekonomimizde önemli bir yere<br />

sahip olan KOBİ’lerin de iş birliklerine<br />

dâhil olması endüstriyel tasarımın<br />

ülkemizde ekosistemin bir parçası olması<br />

için önem taşımaktadır (13).<br />

Dünya çapında birçok eğitim kurumunda<br />

lisans ve yüksek lisans eğitimleri<br />

esnasında endüstriyel tasarımcılar<br />

ve mühendisler birlikte çalışmayı<br />

öğrenememektedir. Bu durum, iş<br />

hayatında iş birliği içerisinde çalışmalarını<br />

zorlaştırmaktadır (14). Eğitim sürecinde<br />

gerçekleştirilen projelerde endüstriyel<br />

tasarım ve mühendislik öğrencilerinin<br />

birlikte yer alabileceği projelerin<br />

kurgulanması birlikte çalışma bilincini<br />

artırmada önemli rol oynamaktadır.<br />

Sonuçlar<br />

Ülkemizde endüstriyel tasarım bilincinin<br />

gelişmesi için tasarımın inovasyon<br />

yönetiminin bir parçası haline gelmesi<br />

gerekmektedir. Bu sayede mühendislik<br />

tasarımı ve endüstriyel tasarım,<br />

tasarım yönetimi içerisinde paralel<br />

ilerleyecek, katma değeri yüksek ürünler<br />

geliştirmek mümkün olacaktır. Bu<br />

durum desteklenen Ar-Ge faaliyetlerinin<br />

kapsamının genişletilerek endüstriyel<br />

tasarımın bu kapsama dâhil olmasıyla<br />

gerçekleşebilecektir. Bu kapsamdaki<br />

Ar-Ge faaliyetlerinin katma değere<br />

dönüşmesi Türk markalarının değerinin<br />

rekabet edebilirliğinin artmasını<br />

sağlayacaktır.<br />

Tasarım bilincinin gelişmesi, firmalarda<br />

tasarımcı istihdamını artıracaktır.<br />

Bu durum üniversitelerde bu alanda<br />

çalışabilecek insan gücünün piyasanın<br />

beklentisini karşılayabilecek nitelikte<br />

yetiştirilmesini gerektirmektedir.<br />

Üniversitelerde hem mühendislik hem de<br />

endüstriyel tasarım eğitimi esnasında iş<br />

birliği kültürünün kazandırılması gelecek<br />

kuşakların gerçekleştirilecek projelerde<br />

yüksek katma değerli sonuçlar elde<br />

etmesini sağlayacaktır.<br />

“Türk Tasarımı”nın gelişmesini sağlayacak<br />

diğer unsur, tasarım kültürünün<br />

KOBİ’lerde de oluşturulması ve buna<br />

yönelik destek programları ile KOBİ’lerin<br />

tasarıma özendirilmesidir.<br />

Kaynakça<br />

1. Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu<br />

Web Sitesi. [Çevrimiçi] http://www.etmk.<br />

org.tr/.<br />

2. The International Council of Societies of<br />

Industrial Design (Icsid) Web Sitesi. [Çevrimiçi]<br />

http://www.icsid.org/.<br />

3. Measuring Design Value. Moultrie, Dr.<br />

James. Paris: OECD, 2012.<br />

4. Industrial Design in Turkey: A Historical<br />

Segmentation in Policy, Industry and Design.<br />

Tezel, Doç. Dr. Elçin. s.l.: Intercultural<br />

Understanding, 2011, Cilt1.<br />

5. İMMİB Endüstriyel Tasarım Yarışmaları<br />

2005-2015 Almanak. [Çevrimiçi] http://<br />

tasarim.immib.org.tr/.<br />

6. World Design Ranking. [Çevrimiçi] 2015.<br />

http://www.worlddesignrankings.com/.<br />

7. ERGÜN, Nihat. KOBİ’ler ve<br />

Girişimcilerin Türk Ekonomisindeki Yeri<br />

ve Önemi. Kalkınmada Anahtar ve Verimlilik<br />

Dergisi. [Çevrimiçi] Kasım 2012.<br />

8.“Türkiye’de Tasarım” veya “Türk Tasarımı”<br />

Üzerine. KAYGAN, Yrd. Doç. Dr. Harun. s.l.:<br />

III. Ulusal Tasarım Kongresi, 2006.<br />

9. World Intellectual Property Indicators<br />

2015. s.l.: World Intellectual Property<br />

Organization, 2015.<br />

10. İstatistikler. Türk Patent Enstitüsü.<br />

[Çevrimiçi] 2015. http://www.tpe.gov.tr/.<br />

11. China Business Review. [Çevrimiçi]http://<br />

www.chinabusinessreview.com/.<br />

12. Characterizing Industrial Design Education<br />

in Turkey: A Current Synthesis for Future<br />

Directions. IRKDAŞ DOĞU, Derya, TİMUR<br />

ÖĞÜT, Şebnem ve ER, Alpay. 14, s.l.: Yedi:<br />

Sanat, Tasarım ve Bilim Dergisi, 2015.<br />

1307-9840.<br />

13. Tasarımı KOBİ’lerle Buluşturmak:<br />

Türkiye’de ve İtalya’dan İki Üniversite - Sanayi<br />

İşbirliği Örneği. Çırpanlı, M. Turgut ve Er,<br />

Prof. Dr. Alpay. s.l.: III. Ulusal Tasarım<br />

Kongresi, 2006.<br />

14. Design Thinking in Conceptual Design<br />

Processes: A Comparison Between Industrial<br />

and Engineering Design Students. Jiang, Hao<br />

ve Yen, Ching-Chiuan. 52460, s.l. : InTech,<br />

2013, Cilt 10.5772.<br />

15. ER, Prof. Dr. Alpay;. Tasarım, Teknoloji<br />

ve İnovasyon. [Çevrimiçi] 2009.<br />

16. Endüstriyel Tasarımcının Türk<br />

Endüstrisindeki Rolü: Üretici Firmaların<br />

Algıları. SÜEL, Dr. A. Bülben. s.l. : III.<br />

Ulusal Tasarım Kongresi, 2006.<br />

11


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE<br />

TAS<strong>AR</strong>IM/<strong>AR</strong>-GE VE İNOVASYON ÜÇLEMESİ<br />

Yrd. Doç. Dr. Hakan GÜRSU/ Öğretim Üyesi - Endüstri Ürünleri Tasarımcısı (ODTÜ)<br />

1. Ar-Ge Kültürü Sorunsalı ve Olası<br />

Ekonomik Sonuçları<br />

Küresel rekabet çağının dinamik<br />

gündeminde giderek daha da sıklıkla<br />

dile getirilen, diğer taraftan kavram ve<br />

içerik algısının doğasının gereği olarak<br />

karışan ve karıştırılan tasarım, Ar-Ge<br />

ve inovasyon eğretilemelerini anlam ve<br />

ilişkiler boyutunda anlamak giderek önem<br />

kazanırken; siyasi, ekonomik ve toplumsal<br />

alanlarda ülkeleri doğrudan etkileyen<br />

yeni bir sanayi devrimini, kimilerince de<br />

yeni bir çağa geçiş süreci olarak nitelenen<br />

bir değişimi yaşamakta olduğumuzun<br />

farkında mıyız?<br />

İşte bu kavramlar ve ilişkiler ağını<br />

günümüzün değişen ihtiyaçlarına uygun<br />

bir biçimde kurgulamak, üretici katmanlar<br />

için hedeflenen gelişme ve katma değeri<br />

yüksek ürünlere ulaşmak için oldukça<br />

yaşamsal olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla<br />

Ar-Ge ve tasarımı, anlamak ve bir yaşam<br />

felsefesine taşımak; AB’nin tanımı ile<br />

inovasyon alt bileşenlerini kurgulamak<br />

öncelikle bir kültür sorunsalıdır.<br />

Bu değişimin temelinin nitelikli bilgi<br />

üretimi ve yoğun yaratıcı faaliyetler sonucu<br />

ortaya çıkan büyük bir “görevdeşlik”<br />

olarak tanımlarken diğer bir deyişle ‘iş<br />

süreci ve üretim sistemlerinin dayandığı<br />

teknoloji tabanındaki köklü değişimlere,<br />

yani ortaya çıkan katma değer yaratma<br />

becerisine dayandığını ülke olarak ne<br />

kadar görebildiğimiz’ sorusu kadar; diğer<br />

bir ifade şekli ile ‘bilgi ve teknolojinin en<br />

önemli üretim faktörü haline geldiği yeni<br />

dünya düzeninde, değişimin kaynağını<br />

oluşturan inovasyon yapma becerisinin<br />

stratejik öneminin ülkeler bazında<br />

giderek arttığını ne kadar görebiliyor<br />

ve uyum sağlayabiliyoruz?’ sorusuna<br />

yoğunlaşmamız gerekiyor.<br />

Kavramların, tanımları ve göreceli olarak<br />

kullanım ve konumlandırılma biçimleri<br />

özellikle karmaşa yaratan ve karıştırılan<br />

bu 3 olgu için; OECD ve AB’nin 2000<br />

yılından günümüze kadar geliştirdiği<br />

ve sürekli olarak güncellenen bilgi<br />

kaynaklarına sadık kalarak yeniden basit,<br />

etkili ve kalıcı bir metin oluşturmak temel<br />

hedefimiz olacak. Ayrıca bu kavramlar<br />

üzerinde ülkemizde süregelen bilgi ve algı<br />

karmaşasının olası sebepleri üzerinden<br />

bir çözüm geliştirilmesi yazımızın konusu<br />

olacak.<br />

OECD ‘nin 2000 ve izleyen dönemde<br />

AB’nin 2006 Oslo kitapçığında tanımladığı<br />

yeni ilişkiler ağı ile “inovasyon” kavramı<br />

ve bileşenlerini yeniden tanımladığı bir<br />

değişimin başlangıcını oluşturduğunu<br />

biliyoruz. AB’nin bu yıl İtalya’da yapılan<br />

çalışmalarla (2015 Frascati Belgesi) de<br />

Ar-Ge kavramını ve çeşitlenmeleri yeniden<br />

tanımladığı geniş kaynakları esas almak<br />

mümkün gözüküyor.<br />

Gelişmekte olan ülkelerde olduğu<br />

gibi ülkemizde ekonominin büyümesi<br />

ve güçlenmesi için katma değeri<br />

yüksek mal ve hizmeti üreten, kendini<br />

yenileyen küresel markalar yaratma<br />

ve sürdürülebilir bir şekilde çoğaltma<br />

gerekliliği yaşamsal duruyor. En<br />

küçüğünden en büyüğüne tüm üretim<br />

birimlerimizin; öncelikle Ar-Ge<br />

yatırımını, tasarım ürünün değerini<br />

ve anlamını, eylemin fazlasıyla<br />

sabır gerektirdiğini ve bu yatırımın<br />

sürekliliğinin de aslında pahalı bir<br />

risk olmadığını idrak etmesi ilk şart<br />

olarak önümüze geliyor. Bunları hayata<br />

geçirebilmek için öncelikle ve kesinlikle<br />

istek, sabır ve süreklilik gerektiğini<br />

toplum olarak anlamamız ve hızla<br />

eyleme geçmemizin zamanı geldiğini<br />

ve kalan zamanın da hızla tükendiğini<br />

düşünüyorum. Sürdürülebilir bir şekilde<br />

yeni, yenilikçi ve alanında özgün ürün<br />

ihtiyacı yaşamsal bir gereklilik olarak<br />

kabul edildiği her noktada sanayinin<br />

tasarımcı ile buluşacağının ve bu<br />

buluşmanın da ardışık üretimin doğasının<br />

bir gereği olduğunun altını çizmek<br />

istiyorum.<br />

Günümüzde değişim ve gelişim kaynağını<br />

oluşturan bilim, teknoloji ve tasarım<br />

doğrudan birer stratejik üretici güç haline<br />

yani ekonomik bir değer haline gelmiştir.<br />

Yaratıcı endüstriler kavramının ortaya<br />

çıkışı işte böyle bir değişimin kaçınılmaz<br />

sonucudur. Diğer bir deyişle, çağımızda<br />

ürün kavramı değişmiş ve nesnel olmanın<br />

ötesine geçmiştir. Bilim, teknoloji ve<br />

tasarım ürünleri “yüksek katma değerli”<br />

ve çoğu kez nesnel olmayan ürünler<br />

olarak geçmekte ve giderek daha fazla<br />

talep edilir hale gelmektedir.<br />

Bu alanlardaki faaliyetlerinin önemini<br />

erken kavrayan ve bu doğrultuda<br />

politikalar üreten ülkeler, sadece katma<br />

değerli nesnel ürün ve ürünler değil,<br />

bilgiye dayalı yaratıcı endüstriyel düşünce<br />

ürünleri de ihraç etmekte, alanlarında<br />

cazibe merkezlerine dönüşmektedir.<br />

Günümüzde gelişmiş ülke statüsündeki<br />

yerlerini güçlendirerek korumak ancak<br />

giderek artan bir şekilde altyapıya ve<br />

nitelikli insan gücüne yatırım yapmakla<br />

mümkündür. Dolayısıyla bu hedefi<br />

arzulayan ülkelerin bu konudaki istek ve<br />

kararlılığı daha çok kaynak ayırmalarını<br />

ve istikrarlı bir biçimde sürdürülebilir<br />

politikalar ortaya koymasını kaçınılmaz<br />

kılmaktadır. Ülkeler için artık stratejik<br />

rekabet, yüksek katma değerin ortaya<br />

çıkmasına yol açan yaratıcı endüstriler<br />

konusunda, yani nitelikli insan gücünü<br />

kendine çekmek, ortaya çıkarmak ve<br />

kazanmak konusunda yoğunlaşmakta,<br />

12


ŞUBAT 2016<br />

uzun dönemde ekonomik büyümenin<br />

temel kaynağı bilgi ve yeni teknolojiler<br />

üreten Ar-Ge faaliyetlerini merkez<br />

almaktadır. Çağımızda teknolojiye sahip<br />

olan ülkeler sanayi başta olmak üzere,<br />

bütün ekonomik alanlarda mutlak bir<br />

üstünlük elde etme yolundadır. Kısaca,<br />

teknoloji, ülkelerin rekabet üstünlüğünün<br />

tek belirleyicisi haline gelmiştir.<br />

Bundan dolayıdır ki gerek toplumsal<br />

refahın yükselmesinde, gerekse dünya<br />

nimetlerinin paylaşımında teknolojik<br />

üstünlüğe sahip olan ülkeler uluslararası<br />

arenada belirleyici rol oynamaktadır.<br />

2. İlişkiler ve Kodlar<br />

Ar-Ge merkezleri; önceden belirlenen<br />

özellikli konularda ürün geliştirmek<br />

amacıyla, hedeflenen araştırma kültürüne<br />

ve becerilerine sahip gerekli sayıda<br />

araştırmacının uygun altyapı ile donatılmış<br />

güvenlikli alanlarda ürettiği her türlü ürün<br />

ve aktivite olarak tanımlanmaktadır.<br />

Ar-Ge, inovasyon merkezleri dışarıdan<br />

tanımlanan salt fiziksel mekânlar<br />

olmadığı gibi, tabela ile tanımlanan<br />

fiziksel mekânlarda yer alan pahalı<br />

teknik donanımdan ibaret de değildir.<br />

Ar-Ge birimleri üretim zincirindeki bir<br />

formel ayrıntı veya üretim alanında yer<br />

alan pasif, sade ve arındırılmış bir vitrin<br />

bölümlemesinden ibarede değildir.<br />

Ar-Ge merkezleri, güvenlikleri ve yapılan<br />

çalışmaların doğası gereği dış etkilerden<br />

(fiziksel ve/veya psikolojik) korunması<br />

öngörülen alanlardır. Ar-Ge birimlerinin<br />

mevcut teknolojiler kullanarak, yenilikçi<br />

buluntu, buluş ve ürün geliştirmek kadar<br />

birikim ve deneyim geliştirmekte oldukları<br />

unutulmamalıdır. Zaman içerisinde<br />

gelişen deneyim ve tecrübe ise gelecek<br />

için teknolojik ve stratejik altyapılarının<br />

oluşması ve güçlenip özgünleşmesindeki<br />

en temel unsurlardır.<br />

Ar-Ge merkezinin stratejik değeri, sahip<br />

olduğu makine ve teçhizat ile değil, sahip<br />

olduğu know-how düzeyi ve birikim<br />

seviyesiyle belirlenmektedir.<br />

Ar-Ge personeli niteliği ve niceliği<br />

itibarıyla stratejik bir ekonomik gücü<br />

oluşturur. Sayısal değerler olmanın<br />

ötesinde, birikim ve deneyim düzeyleri ile<br />

kıymetlendirilir. Ar-Ge birimleri, üretim<br />

için yaşamsal öneme sahip yüksek katma<br />

değerli proje fikirlerinin geliştirilmesine<br />

olanak sağlayacak birimlerdir.<br />

Ar-Ge birimleri küresel markaların, en<br />

büyük entelektüel sermaye gücüdür.<br />

Küresel markalar için, hedef toplumların<br />

içinde yer alan, koşullandırılmış yaşamsal<br />

hücrelerdir. Ar-Ge hücreleri, markanın<br />

kendini yenilemesinin ve devamlılığının<br />

yegâne yaşam kaynağıdır.<br />

Ar-Ge merkezlerinin nihai amacı ve<br />

mutlak hedefi ise katma değeri yüksek<br />

ürün, ürünlere ve üretim süreçlerine<br />

odaklı çalışmalar yaparak ekonomik<br />

katma değer yaratmak ve nitelikli insan<br />

gücünü artırmaktır.<br />

3. Ar-Ge Sürecinde Zaman Faktörü,<br />

Zaman-Ne Ar-Ge’ si<br />

Dünyada ortalama bir Ar-Ge projesi<br />

kavramsal fikir oluşturulmasından,<br />

ilk çalışır prototip aşamasına kadar<br />

ortalama 2 yıl sürmekte. Doğal olarak ilaç,<br />

savunma gibi sanayilerde bu sürelerin<br />

10 yıla kadar uzayabilen, uzun soluklu<br />

araştırma geliştirme süreçleri olduğunu<br />

da görüyoruz. Ar-Ge projelerine, ortalama<br />

12 aylık bir test, belgelendirme ve<br />

kıymetlendirme sürecini de eklememiz<br />

gerekmektedir.<br />

Türkiye’nin gelişmiş ülkelerle rekabet<br />

edebilmesi ve ekonomik olarak tam<br />

bağımsız bir ülke olabilmesinin yolunun<br />

Ar-Ge’den geçmekte olduğu konusu<br />

artık kimsenin tartışma konusu değildir.<br />

Artık teknolojiyi kullanan ve tüketen<br />

değil aynı zamanda üreten bir toplum<br />

olabilmek ve bu anlamda farklılaşabilmek<br />

için Ar-Ge’ye ve inovasyona dayalı<br />

ekonomi açılımların içini doldurmanın<br />

yaşamsallığı kadar hedeflere ulaşmak için<br />

gerekliliği ortadadır. Bu nedenle Ar-Ge<br />

ulusal kalkınma stratejimizin bir parçası<br />

değil bizzat stratejimizin kendisi olmak<br />

durumundadır.<br />

Ar-Ge (Araştırma ve Geliştirme) kelimesi<br />

tüm ekonomik paydaşlar tarafından<br />

sıklıkla telaffuz edilmesine rağmen ortak<br />

bir “anlam” bütünlüğüne ulaşılamamıştır.<br />

Ar-Ge yeni bir ürün üretmek için yapılan<br />

her şeyi kapsamakla başlayan çok genel<br />

bir tanımdan başlayan; geriye mühendislik<br />

hizmetlerinden, teknoloji transfer<br />

çalışmalarına, ürün klonlamaktan,<br />

mevcut bir tesise; ürün ve üretim<br />

uyarlamaya kadar giden alt başlıkları da<br />

kapsamaktadır.<br />

Entelektüel ve akademik çevrelerde,<br />

önceden tanımlanmış alanda salt<br />

bilimsel çalışmalar yapmak olarak<br />

değerlendirilmektedir. Sistematik bir<br />

temele dayalı olarak bilimsel ve teknik<br />

bilgi birikimini artırmak için yürütülen<br />

Ar-Ge çalışmalarının tümünde, ilerde<br />

katma değer yaratabilecek sonuç odaklı<br />

mutlak hedefler olmak zorundadır.<br />

OECD’ye göre Ar-Ge çalışmaları öncelikle<br />

ürün Ar-Ge’si ve süreç Ar-Ge’leri olmak<br />

üzere 2 farklı başlıkta tanımlanırlar. Bu<br />

başlıklarda; Ar-Ge çalışmaları temelde, üç<br />

farklı uygulamayı bünyesinde barındırır:<br />

Temel Araştırma Projeleri (Temel Bilim<br />

Ar-Ge) (Basicresearchprojects)<br />

Belirli, özgün bir uygulama veya kullanım<br />

düşünülmeden, kuramsal veya deneysel<br />

çalışmalarla olguların ve gözlemlenebilir<br />

ilişkileri yeniden anlamlandırmak,<br />

deneyim kazanmak için yapılan temel<br />

akademik çalışmalar bu kapsamda<br />

değerlendirilmektedir. Her ne kadar, ürün<br />

odaklı olmadığı ifade edilse de, bu tip<br />

kapsamlı çalışmaların sonunda çok farklı<br />

ürün ve ürün gruplarına yönelik buluntular<br />

gerçekleştiği bilinmektedir.<br />

Uygulamalı Araştırma (Appliedresearch)<br />

Uygulamalı araştırma da hedeflenmiş<br />

bir alanda özgün ve katma değer<br />

13


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE<br />

TAS<strong>AR</strong>IM/<strong>AR</strong>-GE VE İNOVASYON ÜÇLEMESİ<br />

14<br />

yaratabilecek potansiyel bilgiye ulaşmak<br />

için yürütülmektedir. Ana hedef olarak<br />

doğrudan özgün ve pratik sonuçlara<br />

odaklanmış araştırmalar, inovasyon odaklı<br />

projelerin önemli bir parçasıdır.<br />

Deneysel Çalışmalar<br />

(Experimentalstudies)<br />

Araştırma odaklı ve/veya pratik<br />

uygulama sonuçlar üzerindeki var olan<br />

bilgi düzeyini kullanarak geliştirilmesi<br />

hedeflenen çalışmaları kapsamaktadır.<br />

Yeni malzemelerin, üretim süreçleri,<br />

sistemleri hizmetler oluşturmaya veya<br />

halen üretilmiş veya oluşturulmuş<br />

olanları büyük ölçüde iyileştirmeye yönelik<br />

kapsamlı çalışmalardır.<br />

Diğer bazı çalışmalarda, Ar-Ge faaliyetleri;<br />

Temel bilim Ar-Ge, Spesifik Ar-Ge ve<br />

Standart Ar-Ge olmak üzere 3 farklı<br />

yapıda değerlendirilmektedir. Spesifik<br />

Ar-Ge, deneysel çalışmalar ve uygulamalı<br />

çalışmaları kapsarken, temel bilim<br />

Ar-Ge, basicresearch project anlamına<br />

gelmektedir. Bu çerçevede standart<br />

Ar-Ge gerek, uygulamalı gerekse deneysel<br />

çalışmalarında kapsayan ve hedefleri<br />

tutturmak için yapılması gereken zorunlu<br />

kabul edilen yeni bir gruptur (Frascatti<br />

Belgesi AB 2015).<br />

OECD, araştırma geliştirme faaliyetlerini,<br />

diğer üretim çalışmalarından ayırt<br />

ederken, bahse konu çalışmaların özellikle<br />

bilimsel veya teknolojik belirsizliğin<br />

olduğu durumlarda kullanıldığının<br />

altını çizmektedir. Dolayısıyla her Ar-Ge<br />

çalışmasının, belirlenen en az bir hedefe<br />

odaklı olduğunu ve geriye mühendislik<br />

hizmetlerine ve salt teknoloji transfer<br />

çalışmalarına odaklanmanın Ar-Ge<br />

kapsamına alınamayacağı gerçeğine de<br />

önemli bir katkı sağlıyor.<br />

Bazı Ar-Ge faaliyetlerinde nihai hedef; yeni<br />

bir ürün geliştirmek veya geliştirilmesine<br />

olanak sağlayacak gerekli bilimsel altyapı<br />

oluşturmak olarak da tanımlamaktır.<br />

Yaygın tanımıyla Ar-Ge, mevcut bir ürünün<br />

daha etkin ve ucuz üretilmesi ya da<br />

hiç üretilmemiş ama ileride üretilmesi<br />

planlanan, pazarda öncü olmak amacıyla<br />

herhangi bir alanda araştırmaya kaynak<br />

ayırmak olarak da kabul edilmektedir.<br />

Ar-Ge hizmetleri; nitelikli insan gücü,<br />

ihtisas alan ve donanım gerektiren, kamu,<br />

özel sektör ve üniversitelerde tarafından<br />

gerçekleştirilebilen “nitelikli” faaliyetler<br />

olarak görülmelidir. Ar-Ge, adından da<br />

tam olarak anlaşılacağı üzere; araştırma<br />

ile başlayan, bir hedefe, bir hipoteze<br />

veya düşünceye odaklanmış, sonuçları<br />

itibarıyla hedef bilgiyi sorgulama, onama<br />

veya süreci geliştirmeyi veya yenilemeyi<br />

içermektedir.<br />

Küresel değerler itibarıyla her Ar-Ge<br />

çalışmasının temelde üç mutlak aşamayı<br />

içermesi gerekmektedir. Bu başlıklar;<br />

süreci ölçme, izleme ve sonuçları<br />

değerlendirme aşamalarıdır. Aşamaları<br />

başarıyla gerçekleştirmek ise, ancak<br />

sistematik bir çalışma yöntemini titizlikle<br />

uygulamakla mümkündür. Her aşama bir<br />

proje süreci olarak ele alınmalı, gerekirse<br />

süreç alt birimlere bölünerek yetkin<br />

kişilerce yönetilmelidir. Her araştırma<br />

projesinin mutlak suretle bir hedefi ve<br />

hedef müşterisi olması bir başka mutlak<br />

ön gereklilik olarak kabul edilmektedir.<br />

Ar-Ge projelerinin en kritik aşaması<br />

hedefin tanımlanması ve proje sürecin<br />

titizlikle planlamasıdır. Klasik bir bakış<br />

açısıyla bir Ar-Ge projesi; problemin<br />

tanımı, kavramsal yöntemler veya tasarım,<br />

geliştirme, test ve prototip yapımı ve<br />

üretim fizibilitesidir. Hedeflenen projenin<br />

uzun vadeli bir süreci kapsadığını, risk<br />

içerdiğini ve öngörülemeyen sonuçları<br />

barındırdığını en baştan kabul etmek<br />

durumundayız. Proje sonuçladığında<br />

ise katma değeri yüksek çözümleri ve<br />

ürünlerin ortaya çıkacağını bilmemiz<br />

gerekiyor. Rasyonel ve kademeli bir<br />

planlama yapılmadığı takdirde süreç içinde<br />

belirsizlikler artması riski yükselirken,<br />

yabancı olunan bu süreçteki istek kayıpları<br />

inanç sorunu yaşayan her üretici grubun,<br />

olmayan sabrının tamamen tüketilmesinin<br />

önünün açılmasını da kaçınılmaz kılmakta.<br />

4. Ar-Ge’yi Anlamak<br />

Ulusların dünyadaki stratejik konumlarını<br />

belirleyen kıstasların başında “teknolojik<br />

düzeyleri” gelmektedir. Gelişmiş<br />

ülkeleri,gelişmekte olan ülkelerden ayıran<br />

“teknolojik gelişmişlik düzeyleri” ve<br />

“teknolojiyi verimli kullanma becerileri”<br />

olduğu herkesçe kabul edilmiş ve bilim<br />

ve teknolojiyi ekonomik katma değere<br />

ve toplumsal faydaya dönüştürebilme<br />

becerisi, bugün genel olarak yenilik<br />

becerisi ve yetkinliği kısaca “inovasyon”<br />

olarak ifade edilmektedir. Ülkelerin<br />

teknoloji / yenilik becerisindeki düzeyini<br />

belirlemede bazı normatif göstergeler<br />

kullanılmaktadır. Bunlar:


ŞUBAT 2016<br />

1. Araştırma ve geliştirme harcamalarının<br />

GSMH ‘e oranı,<br />

2. Ar-Ge hizmetlerinde çalışan bilim adamı<br />

ve mühendis sayısı,<br />

3. Toplam ihracat içinde yüksek teknoloji<br />

ürünlerinin oranı,<br />

4. Bilgisayar, internet ve iletişim<br />

araçlarından yararlananların sayısı,<br />

5. Bilimsel yayın sayısı,<br />

6. Patent sayısı ve yaşama geçen patent<br />

oranı.<br />

Gelişmekte olan ülkeler yukarıda<br />

sıralanan ve teknolojiyi üretme veya<br />

üretimine katkı koyma anlamında farkı<br />

yaratan göstergelerini yükseltebildikleri<br />

ölçüde daha üretken yapıya ve daha<br />

stratejik bir ekonominin alt yapısına<br />

kavuşmaktadır. Henry Ergas, ülkeler<br />

arasında yenilik geliştirme; “inovasyon”<br />

hızının neden farklı olduğu konusunu<br />

ilk kuramsallaştıran iktisatçılardan<br />

biridir. Yenilik hızını etkiyen faktörleri üç<br />

gruba ayırmıştır. İnovasyon becerisini<br />

etkileyen başlıca girdiler, ülkenin bilimsel<br />

tabanının niteliği, araştırma kurumlarının<br />

mevcudiyeti, eğitim düzeyi; talebi<br />

etkileyenler ise sürekli yenilik için istekli<br />

ve bilinçli tüketiciler, sanayi alt yapısı<br />

firmalar düzeyinde bilimsel araştırmanın<br />

yayılması ve finansmanına katılması,<br />

kuvvetli rekabet fırsatların bir araya<br />

getirmesi olarak tanımlamaktadır.<br />

Dünyada gelişmiş ülkeler arasına<br />

katılmaya aday olan yeni ülkelerin<br />

yapısal profilleri kavramsal olarak<br />

analiz edildiğinde, “kendi teknolojisini<br />

üreten bir sanayileşme modeli”nin açık<br />

seçik başarısından söz edebiliriz. Diğer<br />

taraftan ülkemizin de içinde bulunduğu<br />

“teknoloji ithal ederek kendini sürdüren<br />

sanayileşme profilini” benimseyen<br />

ülkelerin ise teknolojiye bağımlılık<br />

düzeyinin önlenemez bir şekilde arttığı ve<br />

zaman içinde ithal teknolojinin kaçınılmaz<br />

maliyetinin nicel ve nitel sonuçları<br />

karşısında ülkenin dış borç grafiğinin<br />

dengesizleştiği izlenmektedir. Özellikle<br />

belli başlı alanlardaki teknolojik transfer<br />

girişimlerinin süreçsel olarak ihtiyaç<br />

duyduğu adaptasyon süresi ve ihtiyaç<br />

duyulan zaman diliminin o teknolojideki<br />

değişim hızını yakalayamaması, her geçen<br />

gün daha fazla kaynak kullanarak bu<br />

teknolojiyi ithal eden ülkenin verimliliğini<br />

ve rekabet gücünü giderek azaltmaktadır.<br />

15


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE<br />

TAS<strong>AR</strong>IM/<strong>AR</strong>-GE VE İNOVASYON ÜÇLEMESİ<br />

16<br />

Günümüzde yeni teknolojik açılımlar<br />

üzerine kurgulanan yeniliklerle yaşam<br />

tarzını kökten değiştirebilecek etkinlikte<br />

ürünler yaratılabildiği dolayısıyla<br />

firmaların sadece aynı ürünü daha<br />

ucuz üreterek değil ürün üzerinde yeni<br />

performans ve yeni teknik iyileştirme<br />

seçenekleri yaratabildikleri ölçüde<br />

rekabet güçlerini artırabilecekleri gerçeği<br />

küresel pazarın kurallarından birisi haline<br />

gelmiştir.<br />

Pek çok küresel markanın pazar<br />

içerisindeki geçerli ürünleri eş değer<br />

üretim imkânlarına ve benzer teknolojik<br />

özelliklere sahip olmalarıyla birbirine<br />

giderek yaklaşa dursun, bu ürünleri<br />

artık satılır kılan ve farkı yaratan tüm<br />

özellikleri ürünlerin tasarım boyutunda<br />

yoğunlaşmakta. Özellikle AB’de Green<br />

Paper on Innovation (1995) raporuyla<br />

beraber inovasyon kavramındaki sınırlı<br />

“Ar-Ge” yorumu geçerliliğini yitirirken,<br />

inovasyon süreçlerinde “tasarım kavramı”<br />

çok daha görünür hale gelmiştir. 2005<br />

yılında; OECD’nin (OECD-Eurostat Oslo<br />

Manual) de benzer şekilde eski inovasyon<br />

tanımını ürün tasarımını da kapsayacak<br />

şekilde genişlettiği bu çerçeve de yeni bir<br />

vizyonel açılıma geçildiği izlenmektedir.<br />

Tüm teknolojik buluntuların yaratıcı<br />

süreçler içerisinde katma değere<br />

dönüştürülmesini, kullanımını ve<br />

toplumsal etkilerinin çözümlenmesini<br />

kapsayan her uygulama bir “yenilikçi<br />

tasarım” süreci olarak tanımlanmakta<br />

artık! Bu yaklaşım, teknolojinin, toplumsal<br />

her türlü etkinliğin içinde bir tasarım<br />

ürünü olarak yer aldığı gerçeğinin altını<br />

çizerken, giderek yükselen tüketici bilinci<br />

de ürünlerde tasarım boyutunun ön plana<br />

çıkmasında önemli etken olarak karşımıza<br />

çıkmakta.<br />

Ürün tasarlama sürecinin son 50 yıldaki<br />

kavramsal serüveni kadar, üreticinin<br />

tasarımcıdan beklentisinin de hızla<br />

evrimleşmesi sonucunda dinamik<br />

“inovasyon” metaforunun ürün tasarımıyla<br />

entegrasyonu 2000’li yılların başında<br />

tanımlı bir hale gelmiştir. Bu yeni<br />

tanımlar çerçevesinde; bilim ve teknoloji<br />

kavramlarının tasarım olgusuyla birlikte<br />

bir yeni “üçleme” oluşturmasının yolu da<br />

sessizce açılmış bulunuyor...<br />

İşte, 2000 sonrasında başlayan değişim;<br />

inovasyon kavramını hızla yeniden<br />

gündeme getirirken, AB‘nin 2006’da<br />

hazırlanan Oslo belgesi ile “İnovasyon<br />

kavramı; Bilim, Teknoloji ve Tasarım alt<br />

bileşenlerine” endekslenmiştir.<br />

Tüm bilimsel teknolojik tabanlı araştırma<br />

faaliyetleri, bilimsel ve teknolojik gelişimin<br />

en temel itici gücüdür ve sürdürülebilir<br />

olmalarıyla başarıya daha çok yaklaşırlar.<br />

Bu çerçevede Ar-Ge faaliyetleri de gelişen<br />

süreç içersinde değişimden ve dinamik<br />

şartların gereği olarak gelişmelerden<br />

etkilenmiştir. Diğer taraftan ülkemizde,<br />

en çok karıştırılan bir faaliyet türü de<br />

ürün geliştirme eyleminin bir Ar-Ge<br />

türü olarak algılanmasıdır. Özellikle,<br />

KOBİ’lerin yurt dışı ürün / tasarım, model<br />

veya örnek teminleri ile bunları yerel /<br />

yerli kaynakları kullanarak ülkemizde<br />

üretme çalışmalarını bir Ar-Ge faaliyeti<br />

kapsamı içinde görme isteği zaman<br />

zaman TAS<strong>AR</strong>IM, yeri geldiğinde Ar-Ge<br />

ve çoğu kez beraber yapılan bir eylem<br />

türü olarak değerlendirilmektedir.<br />

Oysaki yaygın tanımlarıyla millileştirme,<br />

tersine mühendislik veya kopyalama<br />

süreçleri asla bir Ar-Ge faaliyeti<br />

olarak kabul edilmemektedir. Pek çok<br />

ülkenin geçiş dönemlerinde kullandığı<br />

bu tarihsel yöntem, (5-7 sene kabul<br />

ediliyor) ülkemizde son 25 yıldır giderek<br />

yaygınlaşmış ve uygulama gerçeklerin<br />

önüne geçecek kadar kabul görmektedir.<br />

Küresel standartlarda, nitelikli katma<br />

değer Ar-Ge faaliyetlerinde ortaya<br />

çıkan bilginin ve birikimin bir tasarım<br />

süreciyle birlikte ürünleşerek sokaktaki<br />

insanın kullanabileceği bir mal, hizmet<br />

ve bir değere dönüşmesiyle ortaya çıktığı<br />

kabul edildiğine göre Ar-Ge/Tasarım ve<br />

inovasyon ilişkisinin nasıl bir bütünleşik<br />

yapı oluşturduğu ortaya çıkmaktadır.<br />

Günümüzde her ürünün arkasında bir<br />

Ar-Ge ve tasarım süreci olmak zorundadır.<br />

Dolayısıyla salt Ar-Ge yapmak bir ürünü<br />

satmak için artık olması gereken salt<br />

yeterlilik anlamını yitirmiştir. Ar-Ge<br />

buluntuları, nitelikli bir ürün geliştirme<br />

sürecine dönüşmektedir. Böylece ortaya<br />

birçok rekabetçi ürün ve ürün grupları<br />

çıkabilmekte ve rekabet gücü artmaktadır.<br />

Günümüzde tasarım sürecinin maliyet<br />

içindeki katkısı % 5’lik bir artış getirirken,<br />

satış üzerindeki olumlu etkisi<br />

% 70’ler düzeyine çıkmaktadır. Ar-Ge<br />

ise sürdürülebilir olduğu sürece giderek<br />

etkisini hissedebileceğimiz bir olgudur.<br />

Firmalar ve markalar, yarın küresel<br />

rekabet sisteminde var olmak için Ar-Ge<br />

faaliyetleri için sadece devlet desteğini<br />

beklemek yerine, gelecekleri için yatırım<br />

yapmak adına artık Ar-Ge‘ye kaynak<br />

ayırmayı önemsemek durumdadır.<br />

Tüketicinin yaşam kalitesini yükseltmek<br />

ve katma değer yaratmak amacıyla<br />

kavramsal ürüne göre malzeme,<br />

malzemenin potansiyelinde yeni ürün<br />

tasarlama eylemleri bu ahengin yarattığı<br />

verimliliğin ve zenginliğin en basit<br />

açılımları olarak yaşama yansımaya<br />

başladı bile.<br />

Günümüzde, küresel pazarda yer alan<br />

ürünler; teknoloji, katma değer ve<br />

yaratıcılık düzeyi itibarıyla incelendiğinde<br />

farklı değerlere sahip bir sıralamanın<br />

geçerli olduğunu görmekteyiz. Kopya<br />

ürünler, stilistik ürünler, geriye<br />

mühendislik ürünleri (uyarlanmış<br />

ürünler), tasarım ürünleri ve yaratıcı<br />

ürünler diziminin kârlılık ve risk analizi<br />

Tablo 1’de ilişkilendirilmiştir.<br />

Özellikle Oslo belgesinde ifade edilen yeni<br />

inovasyon tanımı ile ürün gamı genişlemiş<br />

ve gelişmişliğin tanımına paralel yeni<br />

bir vizyon gelişmeye başlamıştır. Bu<br />

çerçeveden bakıldığında ise; gelişmişlik


ŞUBAT 2016<br />

Tablo 1. Tasarım Ürünleri ve Yaratıcı Ürünler Diziminin Karlılık ve Risk Analizi<br />

düzeyi itibarıyla gelişmiş ülke ulusal<br />

endüstrileri tarafından ortaya konan<br />

ürünlerin Tablo 1’de yer alan üst düzey<br />

teknolojilere dayanan ürün gruplarını<br />

kapsadığı, kopya, stilistik ve uyarlanmış<br />

ürünlerin ise daha az geliştiği düşünülen<br />

ülkeler tarafından fazlasıyla üretile geldiği<br />

izlenmektedir. Teknolojinin ivmelendirdiği,<br />

küresel pazarı ve geleceği şekillendiren<br />

ürünlerin katma değer yaratma ve fiyat<br />

belirleme özgürlüğü ile rekabetsizliğinin<br />

ekonomik avantajlarının altını tekrar<br />

çizmekte yarar olduğu açıktır. Bu ürünlere<br />

ulaşmada ise, Ar-Ge çalışmalarının ne<br />

kadar önemli olduğu, inanç, istek, sabır,<br />

istikrar ve destek konusundaki tutarlılığın<br />

ise başarının arkasındaki kaçınılmazlar<br />

gibi durduğu da gelişmiş tüm modellerde<br />

fazlasıyla izlenmektedir.<br />

Gelişmiş ülke olmanın yeni bir başka<br />

belirleyici unsuru da giderek $ / kg<br />

itibarıyla 10.000 doların üzerinde üretimini<br />

gerçekleştirdikleri stratejik ürünlerin<br />

toplam katma değer üzerindeki katkısı<br />

olarak ifade edilmektedir. Ülkemizin<br />

de içinde bulunduğu gelişmekte olan<br />

ülkelerin tüm stratejik üretimleri<br />

ve geleceğe yönelik yatırım tarzları<br />

aslında neden gelişmiş ülke statüsüne<br />

geçemediğimizi çarpıcı bir şekilde ortaya<br />

koymaktadır. Ağır sanayinin gelecek için<br />

getirileriyle ağır inovasyon becerisinin<br />

kazanımları açık ara fark yaratan unsurlar<br />

olarak göz önüne gelmektedir.<br />

Artık ağır sanayinin katma değer yaratma<br />

gücü, giderek rekabete ve ucuz işçiliğe<br />

endekslenmekte ve getirisi giderek<br />

azalmaktadır. Sonuçta, ağır sanayi<br />

üretimleri verimlilik ve performans<br />

olarak sorgulandığında, hedeflenen<br />

getirinin kârlılık düzeyinde, gelecek için<br />

çok da ümit vermediği ve bu çalışmaların<br />

ancak sürdürülebilir bir inovasyon gücü<br />

ile desteklendiğinde ülkenin geleceği<br />

için rekabetçi ürünlere dönüşebileceği<br />

unutulmamalıdır. Gelecek, değişen ürün<br />

beklentilerine yanıt oluşturabilecek,<br />

nitelikli insan gücünü yaratabilecek,<br />

sürdürülebilir bir istikrarı yakalayan ve<br />

hedefleri olan toplumların olacaktır. Ar-Ge<br />

ve tasarım süreçleri, inovasyon odaklı<br />

bir ekonominin olmazsa olmazlarıdır. Bu<br />

konudaki eğitim ve gelişim süreçlerine<br />

kaynak yaratmak, gelişmekte olan ve<br />

büyük hedefleri olan bir ülke için yaşamsal<br />

durmaktadır.<br />

17


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE<br />

TAS<strong>AR</strong>IM/<strong>AR</strong>-GE VE İNOVASYON ÜÇLEMESİ<br />

18<br />

Sonuç<br />

Tarihsel süreçlerde; Ar-Ge’ yi batının işi,<br />

teknolojiyi gâvur icadı sayma girişimleri;<br />

küresel gelişimi ve yarattığı tüm potansiyel<br />

gücün dış mihraklara terk edilmesine<br />

neden olmuştur. Tek taraflı gelişimin<br />

doğası da, gelişmeyenin gelişen karşısında<br />

kolaylıkla bağımlı hale gelmesinin temel<br />

nedeni olduğu tarihin öğretileri arasında<br />

yerini almıştır. Değişime ve gelişmeye<br />

karşı irrasyonel tüm duruşlar, ülke<br />

ekonomilerinin çökmesine ve ülkelerin<br />

yoksulluk çizgisine sürüklenmesine<br />

hatta köleleşmesine neden olmuş ve hala<br />

olmaktadır. Ülkeler için değişim karşısında<br />

direnmek değil, değişimin yönünü ve<br />

şiddetini önceden görerek değişim<br />

gerçekleşmeden değişime hazır olmak,<br />

hatta kontrol edilebilir bir değişimin<br />

belirleyicileri arasında yer almanın<br />

stratejisi bir var olma mücadelesine<br />

dönüşüyor artık.<br />

Devletleri kendilerine özgün Ar-Ge ve<br />

inovasyon politikaları geliştirmelerinin,<br />

yaşamsallığı artık tartışılacak bir konu bile<br />

değil.<br />

Devletlerin ve icracı tüm birimlerinin<br />

Ar-Ge’yi ve yenilikçiliği anlaması ve<br />

gerekli tüm sorumlulukları almasının<br />

gerekliliği kadar, bu aktörlerin zihniyet<br />

değişiminin hiç de kolay olmadığını kabul<br />

etmesi ve sabırla değişim için topyekun bir<br />

toplumsal sinerji oluşturma yönünde çaba<br />

göstermesi gerekmekte.


ŞUBAT 2016<br />

Hükümetler için sadece vergisel teşvikler<br />

vermek ve yasal düzenlemeler yaparak<br />

yükümlülüğü sanayicilerin ellerine teslim<br />

etmek kolay bir çözüm ve her zaman etkin<br />

bir icraat gibi durmakta. Gerçekte ise<br />

bütün bu çabalara rağmen yeniyi ve sıra<br />

dışını üretmekten çok, mevcut riskleri<br />

azaltmak konusunda çaba harcayan<br />

bir üretim kültürüne sahip sanayi ve<br />

sanayicinin Ar-Ge için istekli olmasını<br />

sadece teşvikle sağlamak zor gözüküyor.<br />

Ar-Ge kültürünün yaygınlaşmasının<br />

en temel basamağının yerel üretici<br />

ve markaların öncelikle bilinç ve algı<br />

düzeyinin yükseltilmesi aşaması olduğu ve<br />

Ar-Ge için büyük sermaye ve markaların<br />

gerekmediği gerçeğinin yaygınlaşmasıyla<br />

mümkün olabileceği realitesini üretici<br />

kitlelere sabırla anlatmak, tekrar tekrar<br />

anlatmak gerekiyor.<br />

Ar-Ge kültürünün oluşmasında iyi<br />

olanı kopyalamanın ve yerelleştirmenin<br />

öneminden bahsetmek mümkünken,<br />

bu geçiş sürecinin kendi özgün ürün ve<br />

teknolojilerimizi geliştirmek yönünde hızla<br />

aşılması gerektiğinin de altının çizilmesi<br />

gerekiyor (bakınız, Japonya, Singapur, Çin<br />

ve benzeri ülkelerin sanayi politikalarının<br />

evrimi). Ancak bu aşamayı yaşayan yerel<br />

firma ve üreticinin salt kolay kopyalama<br />

alışkanlığını aşması, bu aşamayı<br />

kronik bir hastalığa ve bir bağımlılığa<br />

dönüştürmemesi gerekiyor.<br />

Dünyanın en çok Ar-Ge harcaması yapan<br />

şirketleri ağırlıkla; ABD, Almanya,<br />

Japonya, Güney Kore ve İskandinav<br />

ülkelerinin markalarından oluşuyor.<br />

Ar-Ge harcamaları ile rekortmen<br />

1.500 firmanın, 2012 yılında Ar-Ge<br />

harcamalarını bir önceki yıla göre yüzde<br />

7,8 artırdığını görüyoruz. Diğer bir<br />

deyişle, ekonomik kriz döneminde bile<br />

içinde yer aldıkları ülkelerin nominal<br />

ekonomik büyümesinden daha fazla<br />

Ar-Ge harcaması yaparak, kendi ve ülke<br />

geleceklerine yatırım yaptıklarının bilinci<br />

içerisinde, küresel pozisyonlarını korumak<br />

için, kararlı bir şekilde çaba harcamakta<br />

olduklarını gözlemliyoruz.<br />

Birlikte, ortak iş yapabilme ve takım oyunu<br />

oynama becerisinden bir hayli uzak ve<br />

birlikte güç birliği oluşturarak büyüme<br />

kültürü bile henüz oluşmamış veya tabana<br />

yaygınlaşmamış bir Türk sanayisi için yol<br />

uzun gözüküyor. Salt yasal desteklerin ve<br />

ilgili teşviklerin sahip olduğumuz üretim<br />

ataletini yenmemiz ve temel sektörleri<br />

harekete geçirmemiz için tek başına<br />

yeterli olmadığını söylemek mümkün.<br />

Bütün somut mali ve idari teşviklerin<br />

sözde değil, uygulamada da geçerli<br />

olmadığı sürece ve eğitim politikasında<br />

köklü değişiklikler gerçekleştirilmeden<br />

ve bilinç yaratma politikaları için yeterli<br />

kaynak oluşturulmadan, araştırma<br />

kültürünün hedeflenen şekilde tabana<br />

yayılması da mümkün gözükmüyor.<br />

Gelişme modelleri ile Ar-Ge politikalarıyla<br />

küresel rekabet sistemine giren Singapur,<br />

İrlanda veya Malezya gibi ülke örneklerine<br />

oranla Türkiye’de kamunun çok daha<br />

pasif rol oynadığı ve aktif etken rolünden<br />

çok uzakta olduğunu görüyoruz. Devletin<br />

atması gereken çok adım olmasına<br />

karşın öncelikle araştırma geliştirme alt<br />

yapısının temel itici gücü olan nitelikli<br />

insan gücünü “rasyonel” ve edilgen bir<br />

politika çerçevesini yeniden oluşturacak<br />

çalışmalara ağırlık verilmesi gerekiyor.<br />

Yapılması gereken, vaat ve destek vermek<br />

yerine Ar-Ge’ ye dayalı kümeleşme ve iş<br />

ortaklıklarına yönelik somut modeller<br />

oluşturulmasıdır. Sektörel araştırma<br />

merkezlerine sürdürülebilir destek<br />

sağlanması ve katma değeri yüksek ürüne<br />

odaklı başarı hikâyeleri elde edilmesi,<br />

üreticilerle paylaşılması gerekmektedir.<br />

Teknokentler de bile yatay ve düşey iş<br />

birliği ve iletişim olanakları, mutlak<br />

surette son ürüne yönelik çözüm hedefleri<br />

konusunda istek bilinci bile henüz istenen<br />

düzeye çıkarılamadığı düşünüldüğünde, bu<br />

birimlerin vergiden arındırılmış bölgeler<br />

olmanın ötesine geçmediği sürece ülke<br />

ekonomisine beklenen katkıyı yapmakta<br />

zorlanacağı ortadadır.<br />

* H.Gürsu,Dr. “İnovasyon” Destek<br />

Yayınları, İş ve Yönetim, Mart 2014.<br />

19


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE<br />

BİR KAVRAMA GENEL BAKIŞ: TAS<strong>AR</strong>IM İNOVASYONU<br />

(KONSEPT BAZLI İNOVASYON)<br />

Serdar BENLİ / Kimya Mühendisi (Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü)<br />

Ekonomi ve tasarım güçlü bağlantıları<br />

olan iki alandır. Aslında tasarım pratiğiyle<br />

ekonomi teorisi arasında inovasyon ortak<br />

paydası temelinde karşılıklı proaktif bir<br />

ilişki vardır. Üzerinden ikiyüz yıldan fazla<br />

zaman geçen Ulusların Zenginliği’nde<br />

“teknik değişim” ve bunun ekonomik<br />

gelişmeye etkisini ilk kez çalışan Adam<br />

Smith’in tezi; ulusların zenginliğiyle<br />

“teknik değişim” arasında nedensel bir<br />

ilişki olduğudur. Ondan çok sonra Joseph<br />

Schumpeter kendi “Ekonomik Kalkınma”<br />

teorisinde, neo-klasik ekonomik<br />

kalkınma yaklaşımını reddederek<br />

“İnovasyonTeorisi”ni ortaya atmıştır.<br />

Bu teoriye göre, inovasyon, ekonomiye<br />

öncülük eden itici güçler içeren gelişim<br />

sıçramalarıdır.<br />

Günümüzde inovasyon kavramı,<br />

Schumpeter’in başlangıçtaki teorisinin<br />

çok ötesine geçmiş ve bazı pratikleri<br />

içine alan bir süreci kapsayacak şekilde<br />

genişlemiştir. Günümüze gelindiğinde<br />

ise tasarım, yönetim ve pazarlama gibi<br />

çeşitli disiplinlerin katkılarıyla inovasyon<br />

teorisi geliştirilmiştir. İlk olarak 1982<br />

yılında Freeman tasarımın inovasyondaki<br />

rolüne vurgu yapmıştır. Bugün ise tasarım<br />

ve inovasyon kavramlarının özellikle<br />

tasarım döngüsü içerisinde, “tasarım<br />

inovasyonu” ibaresi ile yeni bir terminolojik<br />

kullanımıyla karşı karşıya bulunmaktayız.<br />

Evrensel bir tanımı olmamakla birlikte<br />

tasarım inovasyonu terimi, akademik ve<br />

profesyonel tasarım söylemlerinde son<br />

10-15 yılda artarak kullanılmaktadır.<br />

İnovasyon sürecinde tasarımın rolü<br />

vurgulanmaya başlanmış olmakla<br />

birlikte, bu yeni kavramsal ve terminolojik<br />

genişlemeyi açıklamada yetersiz<br />

görünmektedir [1].<br />

Schumpeter, inovasyonu ürün ve süreç<br />

olmak üzere iki temel kategoride<br />

sınıflandırmaktadır. Takipçileri,<br />

organizayonel inovasyonu da ayrı bir<br />

kategori olarak belirtmişlerse de, kendisi<br />

bunu süreç inovasyonu içerisine dâhil<br />

etmiştir. Schumpeter’in teorisinde iki<br />

ana başlık altında beş tür inovasyon yer<br />

almaktadır:<br />

Süreç inovasyonu:<br />

1. Yeni bir üretim yöntemi,<br />

2. Ham made veya yarı mamüllerin yeni bir<br />

tedarik kaynağı.<br />

Ürün inovasyonu:<br />

3. Yeni bir ürün,<br />

4. Yeni bir pazar açan yeni kalite bir ürün,<br />

5. Tekel pozisyonunu yıkan veya oluşturan<br />

yeni bir endüstri yapı.<br />

OECD’de (1992) inovasyonu iki kategoriye<br />

ayırır fakat farklı biçimde “teknolojik<br />

inovasyonu” hem ürün hem de süreç<br />

inovasyonunu içeren farklı bir kategori<br />

olarak ayırır. OECD’ye göre, “buluşlar”da<br />

olduğu gibi, teknolojik inovasyonlar ticari<br />

değere sahip bir inovasyon olmak için bir<br />

ürün veya sürece uygulanmak zorundadır<br />

[1].<br />

Tasarım<br />

En geniş tanımıyla tasarım “parçaların<br />

ve detayların belli bir amaca veya<br />

buluşa yönelik olarak düzenlenmesi”<br />

şeklinde tanımlanmaktadır. Uluslararası<br />

endüstriyel tasarım toplulukları konseyi<br />

(ICSID) ise tasarımı fonksiyonellik<br />

açısından “amacı; nesnelerin, süreçlerin,<br />

servislerin ve bunların sistemlerinin tüm yaşam<br />

döngüleri içerisinde çok yönlü kalitelerini<br />

oluşturmak olan yaratıcı aktivite” olarak<br />

tanımlamıştır [1].<br />

Tasarım çoğu zaman doğaçlama kullanılır.<br />

Bazen inovasyon, Ar-Ge<br />

ve/veya yeni ürün geliştirme ile eş anlamlı<br />

olarak da görülür. Bu kavram için net<br />

tanımlamalar da yapılmıştır [2]. Örneğin<br />

“tasarım; kavram, plan ve fikirlerin<br />

yaratıcı görselleştirilmesidir”[3]. Buna<br />

göre taslaklar, projeler, modeller ve<br />

prototipler sıklıkla tasarım prosesine<br />

yardım eden araçlar ve tasarım<br />

aktivitelerinin belirtileridir ancak tasarım<br />

prosesinin kendisi değildir [2]. Freeman<br />

(1982) inovasyonun Ar-Ge ve tasarım<br />

gibi kaynakları zorunlu kıldığından<br />

bahsederken, OECD (1992) inovasyon<br />

sürecinde tasarımın merkezî rolüne<br />

vurgu yapmaktadır. Bir başka çalışmada<br />

ise tasarım boyutunun kurumsal ve<br />

pazarlama stratejileri için opsiyonel<br />

olmasının daha fazla süremeyeceği ve<br />

aksine bunların merkezinde olması<br />

gerektiği ifade edilerek ne kadar önemli<br />

olduğu vurgulanmıştır [1].<br />

Tasarım kavramının tanımı üzerinde<br />

bir mutabakat olmaması, iş dünyası<br />

için de geçerlidir. İngiltere Tasarım<br />

Konseyi’nin 2004 yılında 1500 firma<br />

ile gerçekleştirdiği bir ankete verilen<br />

cevapların % 75’i, tasarımın yeni ürün ve<br />

hizmetler geliştirmek için kullanıldığını<br />

(en azından yeni ürün geliştirme sürecinin<br />

bir parçası olduğunu) ifade etmiştir.<br />

Ayrıca katılımcıların sadece üçte biri,<br />

tasarımın kendi işlerini rakiplerininkinden<br />

farklılaştırmak için kullanılan stratejik<br />

bir iş enstrümanı olduğunu belirtmiştir.<br />

Bu sonuçlardan da anlaşılabileceği gibi<br />

tasarımdan ne anlaşıldığı, yorumcular<br />

ve firmalar arasında ciddi farklılıklar<br />

göstermektedir [2].<br />

20


ŞUBAT 2016<br />

Şekil1. Tasarım Konseyi Ulusal Firma Araştırması, 2004<br />

Yine aynı çalışmada çıkan sonuçlara göre,<br />

imalat sektöründeki işletmeler tasarımı<br />

kendi işlerine entegre veya işlerinin<br />

önemli bir parçası olarak tanımlarken,<br />

hizmet sektöründeki işletmeler, tasarıma<br />

kendi işlerinde sınırlı bir rol biçmişler veya<br />

hiç rol biçmemişlerdir. Bu ise tasarım,<br />

yenilik ve yaratıcılığın katkısının hizmet<br />

sektöründe daha az görünür olmasına<br />

bağlanmıştır [2].<br />

İmalat sektörü ve hizmet sektöründeki<br />

bu farklılık yorumlanırken, çalışmanın<br />

gerçekleştirildiği ülke de dikkatten<br />

kaçmamalıdır. Zira maliyetlerin ucuz<br />

olduğu ülkelere oranla yüksek maliyetli<br />

ürünlerin üretildiği İngiltere’de,<br />

üreticilerin bu nedenle kaliteyi ön plana<br />

çıkarmayı hedeflediklerini, bu nedenle<br />

de tasarım, inovasyon ve yaratıcılığa<br />

daha fazla yatırım yaptıklarını düşünmek<br />

mantıklıdır. Hizmet sektörü işletmeleri<br />

ise böylesi bir rekabetten ziyade iç<br />

pazarda maliyet esaslı bir rekabete<br />

girmek durumunda olduklarından, bu<br />

alanlara yatırım yapmakta daha az istekli<br />

olabilmektedir [2].<br />

İngiltere 2001 yenilik araştırması<br />

kapsamında 1998-2000 yılları arasında<br />

teknolojik inovasyon aktiviteleri içerisinde<br />

yer alan firmalara çeşitli inovasyon<br />

faaliyetlerine yaptıkları harcamalar<br />

sorulmuş ve teknolojik inovasyon<br />

faaliyetleriyle uğraşan bu firmaların büyük<br />

çoğunluğunun (% 58) ne Ar-Ge ne de<br />

tasarım harcaması belirttiği görülmüştür.<br />

Bu firmalardan % 20’si sadece kurum içi<br />

Ar-Ge harcamaları yaptığını bildirirken,<br />

% 13’ü ise sadece tasarım harcamaları<br />

yaptığını rapor etmiştir. Her iki alanda<br />

da harcama yaptığını rapor eden<br />

% 9’luk kesim de dâhil edildiğinde,<br />

inovasyonla ilgili aktivite gerçekleştiren<br />

firmaların neredeyse beşte dördü,<br />

tasarım faaliyetlerine ilişkin harcama<br />

bildirmemiştir [2].<br />

Eğer firmalarda tasarım, tasarımcı adını<br />

taşımayan kişiler tarafından yapılıyor ise,<br />

firmaların tasarım faaliyetlerinin “sessiz 1 ”<br />

kalması ve kaydedilmemesi olasıdır.<br />

Bazı tasarım yatırımlarının “gizlenmiş”<br />

olması da mümkündür çünkü Ar-Ge ve<br />

pazarlama gibi diğer başlıklar içerisinde<br />

yer almaktadır. Esasında bir firmanın<br />

tasarım yatırımlarını ne oranda kaydettiği<br />

tamamen bir bakış açısıdır. Aşağıdaki<br />

şekilde görüldüğü gibi, bir firmanın Ar-Ge,<br />

tasarım ve pazarlamada personel istihdam<br />

ettiğini ama tasarım ile Ar-Ge ve tasarım<br />

ile pazarlamada çakışmalar olduğu<br />

düşünüldüğünde eğer Ar-Ge ve pazarlama<br />

baskınsa, tasarım faaliyetinin çoğu, bu<br />

fonksiyonlar veya departmanlar tarafından<br />

gizlenebilmektedir [2].<br />

1<br />

Gorb ve Dumas (1987) sessiz tasarımı; “pazarlama, üretim ve diğer departmanlardaki personelin resmi olarak tasarımcı değilken veya tasarımcı olarak eğitilmemişken,<br />

tasarım kararlarına katkı vermesi veya tasarım ve geliştirme işi içerisinde yer alması” olarak tanımlamışlardır.<br />

21


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE BİR KAVRAMA GENEL BAKIŞ: TAS<strong>AR</strong>IM İNOVASYONU (KONSEPT BAZLI İNOVASYON)<br />

Yukarıdaki durumun aksine tasarım<br />

baskın ise, Ar-Ge ve pazarlamanın<br />

bir kısmı tasarım fonksiyonu veya<br />

departmanı tarafından gizlenebilir. İki<br />

firmanın bu faaliyetlere yapmış olduğu<br />

katkı muhtemelen aynı iken yatırımların<br />

kaydedilme şekli, çok farklı izlenimler<br />

doğmasına sebep olabilmektedir. Şekil<br />

1’de tasarım, Ar-Ge ve pazarlamaya<br />

yaptıkları yatırım aynı olmasına rağmen<br />

Firma 1’in tasarıma yaptığı yatırım,<br />

Firma 2’nin yaptığının iki katı olarak<br />

görünecektir. Ar-Ge/mühendislik ve/veya<br />

pazarlamanın tasarımdan daha yüksek<br />

bir statüye sahip olduğu firmalarda<br />

tasarımın kısmen gizlenmesi daha büyük<br />

bir olasılıktır [2].<br />

Şunu vurgulamak da özellikle önemlidir<br />

ki tasarım, Ar-Ge’nin sınırları içerisine<br />

hapsedilemez ve eğer dikkatimizi Ar-Ge<br />

ile sınırlandırırsak, çok önemli yaratıcı<br />

çabalar bu nedenle kaybedilebilir. Bir<br />

başka deyişle Ar-Ge ve pazarlama,<br />

firmalarda genellikle daha yüksek bir<br />

statüye sahip olduğundan, firmanın<br />

tasarım katkıları kısmen de olsa dikkate<br />

alınmayabilir veya bir miktar gizlenir [2].<br />

Tasarım İnovasyonu (Konsept Bazlı<br />

İnovasyonlar)<br />

Tartışılır bir şekilde, inovasyon literatürü,<br />

temel olarak teknolojik inovasyonla<br />

ilgilenir ve bu inovasyon türü de bir<br />

firma, endüstri ya da ülkenin teknik<br />

veya teknolojik sınırının ilerlemesini ve<br />

dolayısıyla teknik veya teknolojik yeniliği<br />

kapsar. Çoğu inovasyon teknik yenilik<br />

içermez, bunun yerine yeni tasarımlar<br />

veya konseptlere dayanırlar [2].<br />

Tasarım inovasyonu; mevcut bir ürün<br />

veya hizmetin tasarımındaki artımlı<br />

(incremental) yenilikler ile teknik yeniliğin<br />

hiç olmadığı veya en az düzeyde olduğu<br />

tasarım çalışmaları ile elde edilen radikal<br />

anlamda yeni ürün veya hizmetleri<br />

kapsamaktadır [1].<br />

Teknolojik inovasyon ile tasarım<br />

inovasyonu yaklaşımları arasındaki<br />

farkı basit olarak ifade etmek gerekirse,<br />

“teknik değişim” fen bilimleri yaklaşımını<br />

temsil ederken, tasarım çabaları ile elde<br />

edilen “yenilikler” beşeri bilimlerden<br />

sanatlara kadar çeşitli yaklaşımları temsil<br />

etmektedir [1].<br />

Tasarım inovasyonu ve sıradan ürün<br />

tasarımı arasındaki fark belirsiz gibi<br />

durmaktadır. Tasarım inovasyonunun ayrı<br />

bir tanımının yapılmasının nedeni, tasarım<br />

faaliyetinin içermesi gereken “yenilik”tir.<br />

Yeniliğin düzeyi, bir tasarım inovasyonunun<br />

artımlı mı yoksa radikal mi olduğunu<br />

belirler. Sıradan bir tasarım faaliyeti,<br />

pazarda rekabet avantajı açısından bir<br />

yenilik veya kullanıcılar için anlamlı<br />

bir fayda içermek zorunda değildir.<br />

Oysa tasarım inovasyonu, yeni ürünler<br />

geliştiren ve tasarlayan bir girişimin<br />

rekabet stratejisinde önemli rol oynar.<br />

Bu da büyük oranda teknolojik yenilikle<br />

yürüyen inovasyonla karşılaştırıldığında<br />

tasarım inovasyonunun daha az riskli,<br />

daha az maliyetli ve daha az zaman alıcı<br />

olmasından kaynaklanmaktadır. Öte<br />

yandan tasarım tasarım inovasyonu, son<br />

kullanıcılar tarafından algılanan nitelikleri<br />

elde etmekte daha avantajlıdır [1].<br />

Tasarım inovasyonu (konsept bazlı<br />

inovasyon) “yeni teknolojilerin olmadığı,<br />

özgün bir kavram içeren inovasyonlar”<br />

olarak da ifade edilmektedir. Çok bilinen<br />

bazı tasarım inovasyonları arasında dağ<br />

bisikleti, Sony Walkman, snowboard ve<br />

Apple iPhone sayılabilir [2].<br />

Bu tür inovasyonlar sıklıkla teknik<br />

olmayan –son kullanıcıları da dâhiluzmanlar<br />

tarafından geliştirilir. Bu<br />

uzmanlar, yeni veya var olan problemler<br />

22<br />

Şekil2. Ar-Ge Tasarım Pazarlama


ŞUBAT 2016<br />

için yeni çözümleri veya yaklaşımları<br />

(var olan teknolojileri kullanarak) veya<br />

fırsatları hissedebilme yeteneğine<br />

sahip kimselerdir. Bu nedenle, önemli<br />

olan yaratıcı girdi ve bazı imgesel ya<br />

da kavramsal sıçramaları başarabilme<br />

kabiliyetidir. Tasarımcılar, bu tarz<br />

inovasyonun önemli bir kaynağıdır. Bu<br />

tür inovasyonlar Ar-Ge programlarından<br />

da çıkabilmelerine rağmen, tasarım<br />

inovasyonlarının, bilinen Ar-Ge aktiviteleri<br />

dışında geliştirilmeleri de olasıdır.<br />

Hatta bu şekilde Ar-Ge aktiviteleri<br />

dışında geliştirilmelerinin, teknolojik<br />

inovasyonlar’dan ciddi oranda daha olası<br />

olduğu söylenebilir [2].<br />

Tasarım inovasyonlarının problemi,<br />

mevcut teknolojiler kullanılarak<br />

geliştirildiklerinden taklitlere karşı<br />

koruma sorunudur. Patent, tescil ve telif<br />

gibi araçlara rağmen korunmaları oldukça<br />

güçtür ve bu nedenle de radikal düzeyde<br />

yenilik içeren ürünleri piyasaya sürmekte<br />

pek istekli davranmazlar [2].<br />

Bu noktada “tamamlayıcı değerler”den<br />

de bahsetmek faydalı olacaktır. Bu<br />

kavram ile firmalar, bir inovasyonun<br />

tek tedarikçisi olmasalar dâhi ondan<br />

para kazanabilirler. Birçok firma, aynı<br />

ürünü tedarik eden rakipleri olmasına ve<br />

kendi ürünleri rakiplerininkine kıyasla<br />

doğal bir üstünlüğe sahip olmamasına<br />

rağmen, etkin tasarım, pazarlama ve<br />

iletişim sayesinde pazarda büyük bir pay<br />

edinebilirler [2].<br />

Bir ürünün fonksiyonel kalitesi kadar,<br />

tüketicilerin “o ürüne ilişkin” sembolik<br />

algıları da önemli bir tamamlayıcı<br />

değerdir. Tasarım ise bu algıyı inşa<br />

etmede markalaştırma, stil ve diğer<br />

iletişim kanalları yoluyla önemli bir rol<br />

oynamaktadır. Ancak bu algıyı inşa etmek<br />

kolay değildir ve bunu başarmış firmaların<br />

rakipleri tarafından taklit edilmesi oldukça<br />

güçtür. Tasarımın bu rolü sayesinde<br />

müşteri sadakati denilen olgu ortaya<br />

çıkar ve tasarımla aslında aynı olan<br />

ürün ya da teknolojiye daha fazla para<br />

ödenmesi sonucu ortaya çıkar [2].<br />

Sonuç<br />

Tasarım inovasyonu, bir şirketin<br />

rekabet stratejisinde önemli bir yere<br />

sahiptir. Üstelik teknolojik inovasyonla<br />

karşılaştırıldığında hem inovasyonu<br />

gerçekleştirenin hem de son kullanıcının<br />

bakış açısından bazı avantajları<br />

vardır. Tasarım inovasyonu, teknolojik<br />

inovasyona kıyasla firma açısından<br />

daha az riskli, daha az maliyetli ve daha<br />

az zaman gerektirirken, son kullanıcı<br />

perspektifinden de daha faydalıdır. Buna<br />

ilaveten, tasarım inovasyonunda yeni<br />

ürün geliştirme faaliyeti, inovasyonu<br />

gerçekleştirmek için daha az teknik<br />

uzmanlık gerektirir. Organizasyonel<br />

bakış açısından ise, organizasyonların<br />

vurgusunun teknolojik inovasyondan<br />

tasarım inovasyonuna kayması, kurumsal<br />

anlayışlardaki değişimi ve yeni ürün<br />

geliştirme organizasyonlarının yapısının<br />

geleneksel “Ar-Ge Merkezleri” veya “Ürün<br />

Geliştirme Takımları”ndan, disiplinler<br />

arası “Tasarım Takımları” veya “Tasarım<br />

Merkezleri”ne doğru dönüşümünü de<br />

belirtir [1].<br />

Sonuç olarak, “tasarım inovasyonu”,<br />

tasarıma ve inovasyona katkılarına yönelik<br />

geliştirilen yaklaşımları anlamak için yeni<br />

bir zihniyet olma potansiyeline sahiptir ve<br />

bu kavram, tasarım literatürü ile inovasyon<br />

ve ekonomi literatürü arasındaki teorik<br />

boşluğu yaklaştırmak için bir köprüdür.<br />

Dahası, değişen müşteri ihtiyaçlarının<br />

tasarımla daha tatmin edici ve daha<br />

anlamlı bir biçimde karşılanmasının<br />

avantajı ile birlikte, tasarım inovasyonunun<br />

pratik uygulamaları, daha uzun<br />

dönemli kazançlara sahip olmak için<br />

organizasyonları umutlandırmaktadır [1].<br />

Kaynaklar<br />

1. Mutlu, B. and Er, A.<br />

(2003) Design Innovation:<br />

HistoricalandTheoreticalPerspectives<br />

on Product Innovationby Design, A<br />

PaperPresented at the 5th European<br />

Academy of Design Conference,<br />

Barcelona, April.<br />

2. Tether, B., 2005. ThinkPiece on<br />

the Role of Design in Business<br />

Performance. ESRCCentreforResearch on<br />

InnovationandCompetition (CRIC).<br />

3. Walsh, V. (1996) ‘Design,<br />

InnovationandtheBoundaries of theFirm’<br />

ResearchPolicy, 25(4), 509-529.<br />

23


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE<br />

İŞLETMELERDE TEKNOLOJİ VE <strong>AR</strong>-GE YÖNETİMİ<br />

Hakan BAL / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü)<br />

Günümüz rekabet koşullarında, teknoloji<br />

geliştirme çalışmaları işletmeler<br />

açısından kaçınılmaz olmuştur. Teknoloji<br />

geliştirme faaliyetleri oldukça kapsamlı<br />

faaliyetler dizisinden oluşmaktadır.<br />

Bunlar arasında teknolojinin transfer<br />

edilmesi, kullanılması ve üretilmesi<br />

bulunmaktadır. Teknolojinin transfer<br />

yoluyla temin edilmesi kısa vadede<br />

teknolojik ilerlemeye katkıda bulunsa da,<br />

uzun vadede etkileri oldukça düşüktür.<br />

Uzun vadede teknolojik olarak ilerlemenin<br />

en etkili yolu, teknolojinin üretilmesidir.<br />

Bu noktada, teknoloji yönetimi çalışmaları<br />

içinde önemli bir yere sahip olan Ar-Ge<br />

faaliyetleri ön plana çıkmaktadır.<br />

Ar-Ge çalışmaları, oldukça kapsamlı ve<br />

maliyetli olmasının yanı sıra, getirisinin<br />

uzun vadede olması nedeniyle, işletmeler<br />

açısından riskler içermektedir. Bu<br />

riskleri en aza indirerek Ar-Ge’den etkili<br />

bir şekilde faydalanmak, faaliyetlerin<br />

sistematik bir çerçevede yürütülmesine<br />

ve Ar-Ge performans ölçümlerinin<br />

yapılmasına bağlıdır.<br />

Teknoloji Yönetim Süreci Hangi<br />

Aşamalardan Oluşmaktadır?<br />

Teknoloji yönetimi, yönetim ile teknik<br />

uzmanlık arasındaki bağlantıyı kurmak<br />

ve teknoloji transferi, teknolojinin<br />

pazarlanması, teknolojik planlama,<br />

araştırma-geliştirme, tasarım, imalat,<br />

prototip oluşturma, test etme gibi teknoloji<br />

teminine ve teknolojinin geliştirilmesine<br />

yönelik faaliyetlerin planlanması,<br />

örgütlenmesi, koordinasyonu ve kontrolü<br />

ile ilgili faaliyetlerin tümüdür [1].<br />

Teknoloji yönetim süreci şu aşamalardan<br />

oluşmaktadır [1]:<br />

1. Stratejik Teknolojik Planlama<br />

• Güçlü ve zayıf yanların belirlenmesi,<br />

• Teknoloji ihtiyaçlarının belirlenmesi,<br />

• Teknolojik planlama yapılması,<br />

• Teknolojik planın işletme stratejisi ile<br />

bütünleştirilmesidir.<br />

2. Teknolojik Tahmin<br />

• Yeni teknolojilerin izlenmesi,<br />

• Yatırım için teknoloji öngörüsünün<br />

yapılması,<br />

• Müşteriye uygun yeni mal ve/veya<br />

hizmetlerin belirlenmesi,<br />

• Rekabet üstünlüğü kazandıracak<br />

fikirlerin seçilmesidir.<br />

3. Ar-Ge Faaliyetleri<br />

• İhtiyaçların belirlenmesi,<br />

• Çalışmaların planlanması,<br />

• Örgütlendirilmesi/projelendirilmesi,<br />

Performansın ölçülmesidir.<br />

4. Ticarileştirme Faaliyetleri<br />

• Patent alınması,<br />

• Markanın tescillenmesidir.<br />

Şekil 1. Araştırma-Geliştirme Faaliyetleri<br />

5. Pazarlama Faaliyetleri<br />

• Pazar stratejisinin belirlenmesi,<br />

• Yeni mal ve/veya hizmetlere ilişkin<br />

tanıtım/reklam faaliyetlerinin yapılması,<br />

• Yeni mal ve/veya hizmetlerin pazara<br />

sunulması,<br />

• Satış sonrası hizmetlerin<br />

gerçekleştirilmesidir.<br />

İşletmelerde Ar-Ge Yönetim Sistemi Nasıl<br />

Oluşturulmalıdır?<br />

Araştırma ve Geliştirme kelimelerinin<br />

kısaltması olan Ar-Ge, “Bilimsel ve<br />

teknik bilgi birikimini artırmak amacıyla,<br />

sistematik bir temele dayalı olarak yürütülen,<br />

yaratıcı çaba ve bu bilgi birikiminin yeni<br />

uygulamalarda kullanımıdır” [1]. Araştırma<br />

faaliyetleri, “Temel Araştırma” ve<br />

“Uygulamalı Araştırma”; Geliştirme<br />

faaliyetleri ise, “Basit Geliştirme”,<br />

“Teknolojik Geliştirme” ve “Bilimsel<br />

Geliştirme” faaliyetlerinden oluşmaktadır<br />

(Bkz. Şekil 1).<br />

24


ŞUBAT 2016<br />

1. <strong>AR</strong>AŞTIRMA<br />

i. Temel Araştırma: “Sonuçlarının pratik<br />

değeri ve uygulanıp uygulanmayacağına<br />

bakılmaksızın yapılan, teknik bilgi dağarcığını<br />

geliştirmeye, bilimin sınırlarını genişletmeye,<br />

öğrenmeye, özellikle doğayı ve doğa kanunlarını<br />

anlamaya yönelik çalışmalardır” [1].<br />

ii. Uygulamalı Araştırma:“Özellikle ticari<br />

amaçlara yönelik ürünler, hizmetler, üretim<br />

süreçleri üzerinde yapılan ve yeni bilgilerin,<br />

geliştirmelerin elde edilmesini sağlayan çalışmalardır”<br />

[2].<br />

Şekil 2. İşletmelerde Ar-Ge Sistemi [5]<br />

2. GELİŞTİRME<br />

“Temel ve uygulamalı araştırma sonucunda<br />

elde edilen bilgilerin kullanılarak uygulamada<br />

daha iyi malzemeler, mamuller, sistemler,<br />

üretim süreçleri ve hizmetler elde etmeyi<br />

amaçlayan, ancak yeni bir buluşun söz konusu<br />

olmadığı, araştırma ile üretim faaliyetleri arasında<br />

köprü görevi gören çalışmalardır.” [3].<br />

i. Diyalog ve basit geliştirme: Mevcut durumu<br />

daha iyi bir hale getirmek amacıyla,<br />

mesleki bilgi ve tekniklerin artırılarak<br />

yararlı sonuçlar elde edilmesine yönelik<br />

küçük çaplı faaliyetler.<br />

ii. Teknolojik geliştirme: Bir çalışma<br />

yönteminin veya müşteri bakımından bir<br />

faydalanma durumunun eleştirisel gözlemi<br />

sonucunda edinilen fikirlerin uygulamasına<br />

ilişkin bir geliştirme çeşididir [4].<br />

iii. Bilimsel geliştirme: Tamamen bilimsel<br />

bilgilerin ilerlemesini amaçlayan ve ticari<br />

hiçbir kaygı gütmeksizin gerçekleştirilen<br />

geliştirmelerdir.<br />

Tüm organizasyonların ürün ve hizmet<br />

üretmek için birlikte çalışan sistemlerden<br />

oluştuğu göz önünde bulundurulduğunda,<br />

Ar-Ge’nin de kendi girdileri, işlemleri ve<br />

çıktıları olan bir sistem olduğu düşünülebilir<br />

(Bkz. Şekil 2).<br />

Şekil 3. İşletmelerde Ar-Ge Faaliyetlerinin Aşamaları<br />

Girdiler: İnsanlar, işletme stratejisi, teknolojik<br />

strateji, bilgiler, fikirler, ekipmanlar,<br />

tesisler ve gerekli sermaye vb.dir.<br />

Çıktılar: Patentler, yeni ürünler, yeni<br />

süreçler, yayınlar ya da kısaca, daha önce<br />

bilinmeyen durum, kurallar ve bilgilerdir.<br />

Alıcı Sistem: Ar-Ge bölümünün<br />

çıktılarından faydalanan, pazarlama,<br />

iş planlama, imalat, mühendislik,<br />

operasyonlar ve diğer bölümlerin yanı sıra,<br />

akademik toplum gibi dış kullanıcılardır.<br />

25


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE İŞLETMELERDE TEKNOLOJİ VE <strong>AR</strong>-GE YÖNETİMİ<br />

şekilde bir örgütlenmeye gitmesi gerektiği<br />

görülmektedir.<br />

Şekil 4. Ar-Ge Örgütlenmesinde Teknolojik Değişim Hızı Ürün Çeşitliliğinin Rolü<br />

Kazançlar: Ar-Ge bölümünün çıktıları<br />

sonucunda elde edilen faydalardır. Ar-Ge<br />

faaliyetleri şu aşamalardan oluşmaktadır:<br />

İşletmelerde etkin bir Ar-Ge yönetimi için,<br />

Ar-Ge bölümünün:<br />

• Doğru bir şekilde örgütlendirilmesi,<br />

• İşletmenin diğer bölümleri ile etkileşimli<br />

olması,<br />

• İşletmenin dış çevresi ile etkileşimli<br />

olması,<br />

• Performans ölçüm sistemine sahip<br />

olması gerekmektedir.<br />

ürün çeşitliliği az olan bir işletmede,<br />

süreç geliştirme faaliyetlerine ağırlık<br />

verecek şekilde bir örgütlenmeye<br />

gidilmesi gerektiği; teknolojik değişim<br />

hızı yüksek olan bir sektörde faaliyet<br />

gösteren ve ürün çeşitliliği fazla olan<br />

bir işletmenin ise her bir ürün için ayrı<br />

ayrı, hem süreç geliştirme hem de ürün<br />

geliştirme faaliyetlerine ağırlık verecek<br />

Ar-Ge’nin Diğer Bölümlerle Etkileşiminin<br />

Sağlanması: Ar-Ge bölümünün<br />

oluşturulmasından sonra, işletmenin diğer<br />

temel bölümleri (üretim ve pazarlama) ile<br />

etkileşiminin kurulması gerekmektedir.<br />

Ar-Ge bölümünün çıktılarını üretim ve<br />

pazarlama bölümlerinin kullandığı ancak,<br />

üretim ve pazarlama bölümünün çıktı<br />

ve hedeflerinden habersiz olduğu (zayıf<br />

etkileşim) durumda, Ar-Ge bölümü üretim<br />

ve pazarlamanın sorun, istek ve önerilerini<br />

dikkate alan projeler sunamayacaktır (Bkz.<br />

Şekil 5). Pazarlama bölümünden üretim<br />

bölümüne, üretim bölümünden de Ar-Ge<br />

bölümüne geri bildirimlerin olduğu (orta<br />

etkileşim) durumda ise, Ar-Ge projelerinde<br />

üretim bölümünün tüm sorun, istek ve<br />

önerileri dikkate alınırken, pazarlamanın<br />

sorun, istek ve önerilerinin tamamı<br />

dikkate alınmayacaktır. Bunun nedeni,<br />

üretim bölümü üzerinden bilgi akışı<br />

sağlandığı için, bilgi ve zaman kayıplarının<br />

oluşmasıdır. Tüm bu olumsuzlukların<br />

önüne geçilmesi için güçlü bir etkileşim<br />

sağlanması (yüksek düzey etkileşim) ve<br />

Ar-Ge’nin Örgütlendirilmesi: İşletmelerde<br />

Ar-Ge örgütlendirilmesinde dikkat<br />

edilmesi gereken iki temel husus,<br />

işletmenin faaliyet gösterdiği sektörün<br />

“Teknolojik Değişim Hızı” ve işletmenin<br />

“Ürün Çeşitliliği”dir. Ar-Ge bölümünün<br />

oluşturulmasında teknolojik değişim hızı,<br />

“Ürün Geliştirme (ÜG)” ve “Süreç Geliştirme<br />

(SG)” faaliyetlerinden hangisine daha fazla<br />

ağırlık verilmesi gerektiğini belirlerken;<br />

ürün çeşitliliği, örgütlenmenin her bir<br />

ürün bazında mı yoksa tüm ürün grupları<br />

için ortak mı olacağını belirlemektedir [6].<br />

26<br />

Şekil 4’te, teknolojik değişim hızı düşük<br />

olan bir sektörde faaliyet gösteren ve<br />

Şekil 5. İşletmeler Ar-Ge Bölümünün Diğer Bölümlerle Etkileşimi


ŞUBAT 2016<br />

Şekil 7’de görüldüğü gibi araştırma ve<br />

geliştirme türlerine göre ölçüm yöntemleri<br />

de değişmektedir. Temel araştırmalarla<br />

ilgili performans ölçüm işleminde<br />

tamamen kalitatif ölçüm yöntemi<br />

kullanılırken, ürün ve süreç geliştirme<br />

ile ilgili performans ölçümünde kantitatif<br />

ölçümler kullanılmaktadır.<br />

Ar-Ge faaliyetleri, maliyetli ve risk<br />

düzeyi yüksek faaliyetlerdir. Bu nedenle,<br />

Ar-Ge faaliyetlerinin başarı düzeyinin<br />

belirlenmesi amacıyla, performans ölçme<br />

ve izleme çalışmalarının sürekli olarak<br />

yürütülmesi gerekmektedir. Bunun için<br />

öncelikle performans ölçüm kriterleri<br />

belirlenmelidir.<br />

Şekil 6. Ar-Ge Bölümünün İşletmenin Dış Çevresi ile Etkileşimi<br />

Ar-Ge bölümünün gerek üretim gerekse<br />

pazarlama bölümü ile uyumlu ve ortak<br />

çalışmasının sağlanması gerekmektedir<br />

[6].<br />

Ar-Ge’nin, İşletmenin Dış Çevresi ile<br />

Etkileşiminin Sağlanması: İşletmede<br />

Ar-Ge bölümünün oluşturulması<br />

ve diğer bölümlerle etkileşimli hale<br />

getirilmesinden sonra, Ar-Ge bölümünün<br />

işletmenin dış çevresi ile de etkileşimli<br />

hale getirilmesi ve böylece Ar-Ge<br />

bölümünün dış gelişmeleri de dikkate<br />

alarak, iş birlikleri ile proje yürütmesi<br />

sağlanacaktır (Bkz. Şekil 6).<br />

Ar-Ge performans ölçümü nasıl<br />

yapılmalıdır?<br />

Ar-Ge faaliyetleri, sonuçları itibarıyla<br />

nitelik ve nicelik olarak ölçülebilen<br />

faaliyetler dizisinden oluşmaktadır. Bu<br />

nedenle, Ar-Ge performansı, sayısal<br />

olarak hesaplanan parametreleri<br />

değerlendiren kantitatif ölçümler ve<br />

sonradan sayısal hale dönüştürülen nicel<br />

parametreleri değerlendiren kalitatif<br />

ölçümler kullanılmaktadır.<br />

Ar-Ge performans kriterlerinin<br />

belirlenmesinde “Teknoloji Değer Piramidi<br />

(TPD)” temel teşkil etmektedir. Ar-Ge<br />

performansında kullanılacak kriterlerin<br />

belirlenmesinden önce TDP’de yer alan<br />

yönetimsel faktörlerin incelenmesinde<br />

yarar vardır. Bu yönetimsel faktörler ve<br />

TDP Şekil 8’de görülmektedir.<br />

Değer yaratma: Kuruluşun yerleşimi,<br />

kârlılığı ve büyümesi, hissedar<br />

değerlerinin yaratılması için Ar-Ge<br />

faaliyetlerinin değerini gösterir.<br />

Portföy değerlendirmesi: Zaman<br />

kriterleri, risk seviyeleri, işletme iç<br />

yetkileri, eski/yeni projeler gibi farklı ilgi<br />

boyutlarının sıralanması ile bütün Ar-Ge<br />

programının birleştirilmesini ifade eder.<br />

Şekil 7. Araştırma ve Geliştirme Türlerine Göre Ölçüm Yöntemleri [7].<br />

İşletme ile entegrasyon: Entegrasyon<br />

seviyesi, işletmenin Ar-Ge işlem ve<br />

programlarına karşı sorumluluğu, grup<br />

çalışması ve organizasyon içerisinde<br />

teknolojinin işletilmesi yeteneğini ifade<br />

eder.<br />

Teknolojinin değeri: firmanın<br />

teknolojisinin kuvvetini ve<br />

dayanma gücünü ifade eder. Ar-Ge<br />

organizasyonunun firma için gelecek<br />

değerler yaratma potansiyelini önceden<br />

gösterir.<br />

27


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE<br />

İŞLETMELERDE TEKNOLOJİ VE <strong>AR</strong>-GE YÖNETİMİ<br />

Şekil 8. Teknoloji Değer Piramidi [8].<br />

28<br />

Ar-Ge işlemlerinin uygulanması:<br />

Firmaya yararlı çıktılar üretmede<br />

Ar-Ge işlemlerinin verimliliğini ve<br />

etkilerini gösterir. Bu işlemler, proje<br />

yönetimi uygulamaları, fikir-kavram<br />

yaratma, iletişim ve Ar-Ge projelerinin<br />

yönetilmesinde diğer önemli uygulamaları<br />

kapsar.<br />

Ar-Ge performans kriterleri:<br />

• Ölçülebilir,<br />

• Sürekli,<br />

• Kapsamlı,<br />

• Karşılaştırılabilir,<br />

• Sade ve anlaşılır olmalıdır.<br />

Kaynaklar<br />

1. İnceler Sarıhan, H. (1998), Rekabette<br />

başarının yolu, Teknoloji yönetimi,<br />

İstanbul: Desnet Yayınları, s. 21.<br />

2. Dinçer, Ö. (1999), İşletme Yönetimine<br />

Giriş, İstanbul: Beta Basım, 4.Baskı.<br />

3. Mucuk, İ. (1987), Modern İşletmecilik,<br />

İstanbul: Der Yayınları, 3. Baskı, s. 293.<br />

4. Bright, R.J. (1973), The Process of<br />

technological innovation içinde “A Guide<br />

”o pracrical technological forecasting”,<br />

edited by Bright and Schomen, Printice<br />

Hall, Englewood Cliffs,.<br />

5. Brown, M.G., Svenson, R.A. (1995),<br />

Measuring R&D Productivity: Measuring<br />

and Improving Performance and Return<br />

on R&D, Washington DC, s. 95-99.<br />

6. Eren, E. (1990), İşletmelerde Stratejik<br />

Planlama ve Yönetim, İstanbul.<br />

7. Werner, B.M., Souder, W. E. (1997),<br />

“Measuring R&D Productivity: Measuring<br />

R&D Performance: US and German<br />

Practices, “Measuring and Improving<br />

Performance and Return on R&D” , s. 50-<br />

54, Washington DC.<br />

8. Tipping, J.W., (1997), Zeffren, E. and<br />

Fusfeld, A.R., “Assesing the Value of Your<br />

Technology: Measuring and Improving<br />

Performance and Return on R&D”, s. 16-<br />

33, Washington DC.


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE<br />

TESCİLLİ TAS<strong>AR</strong>IM HAKKI SAHİBİ T<strong>AR</strong>AFINDAN İLERİ SÜRÜLEBİLECEK<br />

TALEPLER VE AÇILABİLECEK DAVAL<strong>AR</strong><br />

Dr. İsmail FİDAN/ Marka Uzmanı- Ticaret Hukukçusu (Türk Patent Enstitüsü)<br />

I. Giriş<br />

Serbest rekabet, teknoloji kullanmadaki<br />

artış ve standardizasyona bağlı olarak<br />

piyasadaki üretici sayısı çoğalmış ve<br />

ürünler arasındaki kalite farkı ortadan<br />

kalkmaya başlamıştır. Kalite farkının<br />

azalması ve üretici sayısının çoğalmasıyla<br />

birlikte, ürünlerin görünümünün tüketici<br />

tercihlerini belirlemedeki etkisi de<br />

artmıştır 1 . Diğer bir deyişle tüketici kalitesi<br />

aynı olan mallar arasında görünümü çekici<br />

olanı seçer hale gelmiştir. Eşyanın çalışma<br />

biçiminin veya üretildiği maddenin değil<br />

görünümünün önemli olmasıyla birlikte<br />

sanayiciler, ürünlerin dış görünümü için<br />

de ciddi miktarlarda harcama yapmak<br />

zorunda kalmışlardır. Tüm bu gelişmeler<br />

sonucu tasarım kavramının, ticari<br />

hayattaki önemi ve yaygınlığı artmıştır 2 .<br />

Yaygınlaşması ve öneminin artmasıyla<br />

birlikte, tasarım kavramı, tasarımı<br />

yaratan, endüstri ve tüketici açısından<br />

ele alınmaya başlanmıştır. Bu çerçevede,<br />

ulusal kanunlar hazırlanmış, uluslararası<br />

anlaşmalara genel hükümler konmuş veya<br />

ayrı düzenlemeler yapılmıştır 3 .<br />

Avrupa ülkelerinde tasarım hukuku<br />

alanında özel düzenlemeler 18.<br />

yüzyılın sonunda 4 yapılmasına karşılık,<br />

ülkemizdeki düzenlemeler yakın tarihte<br />

hazırlanmıştır. Ülkemizde endüstriyel<br />

tasarımlar konusunda kanuni düzenleme<br />

yapma amaçlı ilk çalışma, 1965 tarihli<br />

“Sınaî Resim ve Modeller” konulu<br />

kanun tasarısıdır 5 . Ancak 1965 tarihli<br />

Tasarı yasalaşmamıştır. Sonrasında ise<br />

tasarımlar konusunda kanuni düzenleme<br />

yapma amacıyla, Bilim, Sanayi ve Teknoloji<br />

Bakanlığı’nda Mayıs 1993 tarihinde yeni bir<br />

komisyon kurulmuştur 6 . Ancak bu çalışma<br />

da kanunlaşma ile sonuçlanmamış ve<br />

endüstriyel tasarımlar kanun hükmünde<br />

kararname ile düzenlenmiştir. Tasarım<br />

hukuku konusundaki ilk özel düzenleme<br />

olan 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların<br />

Korunması Hakkında Kanun Hükmünde<br />

Kararname 1995 yılında yürürlüğe<br />

girmiştir.<br />

554 sayılı KHK kural olarak tescil edilmiş<br />

tasarımlara 7 ilişkin hükümler ihtiva<br />

etmekte olup KHK m.48 vd. maddelerinde<br />

ise tasarım hakkına tecavüz, tecavüz<br />

halinde açılabilecek davalar ve hak<br />

sahibi tarafından ileri sürülebilecek<br />

talepler düzenlenmiştir. Bu çerçevede<br />

tasarım hakkı sahibi ihtiyatî tedbir<br />

kararı verilmesini, delillerin tespitini,<br />

tasarımının taklidi ürünlere gümrüklerde<br />

el konulmasını veya tecavüz eden kişi<br />

aleyhine verilen mahkeme kararının<br />

ilgililere tebliğ ve kamuya ilan yoluyla<br />

duyurulmasını talep edebilir. Yukarıda<br />

belirtilen taleplerin yanı sıra tasarım<br />

hakkı tecavüze uğrayan tasarım hakkı<br />

sahibi hukuk ve ceza 8 davaları da açabilir.<br />

Söz konusu hukuk davaları tecavüzün<br />

tespiti davası, tecavüzün durdurulması ve<br />

önlenmesi davası, tecavüzün giderilmesi<br />

davası ile tazminat davasıdır. Aşağıda<br />

tasarım hakkı sahibine tanınan bu haklar<br />

ve açabileceği hukuk davaları incelenmeye<br />

çalışılacak böylelikle hak sahipleri bir<br />

nebze aydınlatılmaya çalışılacaktır.<br />

1<br />

BENTLY, Lionel, SHERMAN, Brad, Intellectual Property Law, Third Edition, Oxford University Press, Newyork 2009, s.563.<br />

2<br />

FELLNER, Christine , Industrial Design Law, Sweet & Maxwell, London 1995, s.1.<br />

3<br />

Tasarım hukuku konusunda ülkemizin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden salt tasarımları düzenleyen anlaşmalar, tasarım tesciline konu ürünlerin uluslararası<br />

sınıflandırmasına ilişkin 1968 tarihli Locarno Anlaşması ile tasarımların uluslararası tesciline ilişkin 1925 tarihli Lahey Anlaşmasıdır. Ayrıca, Paris Sözleşmesi ile TRIPS<br />

anlaşmalarında da tasarımlara ilişkin hüküm bulunmaktadır. Ülkemiz münhasıran tasarımları düzenleyen anlaşmalardan Locarno Anlaşmasına 30.11.1998 tarihinde, Lahey<br />

Anlaşmasının Cenevre Metnine ise 23.09.2004 tarihinde üye olmuştur. Bununla beraber, Lahey Anlaşmasının Cenevre Metni ülkemizde 01.01.2005 tarihinden itibaren<br />

uygulanmaya başlanmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Sınai Mülkiyet ile ilgili Uluslararası Anlaşmalar ve Türkiye’nin Bu Anlaşmalarla ilgili Durumu, TPE Yayınları, Ankara<br />

2002.<br />

4<br />

İngiltere’de tasarım hukuku konusunda ilk düzenleme 1787 yılında Fransa’da ise 1793 yılında yapılmıştır. WIPO Intellectual Property Handbook:Policy, Law and Use,<br />

Second Edition, WIPO Yayınları No:489, Cenevre 2004, s.112,113. Ayrıca endüstriyel tasarımların tarihçesi ve gelişimi konusunda daha detaylı bilgi için bkz. TEKİNALP,<br />

Ünal, Fikrî Mülkiyet Hukuku, 4. Baskı, İstanbul, Arıkan Yayınları, 2005, s.601 vd.<br />

5<br />

Tasarı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. YASAMAN, Hamdi, “Sınaî Resimler ve Modeller”, Batider, 1984, C.XII, S.2-3, s.93.<br />

6<br />

Türkiye-AT Mevzuat Uyumu Sürekli Özel İhtisas Komisyonu Raporları Cilt 1: Fikri ve Sınai Haklar Alt Komisyonu, DPT Özel İhtisas Komisyonları, Ankara 1995, s.68.<br />

7<br />

KHK m.1, f.2, cümle. 2 uyarınca tescilsiz tasarımlar genel hükümler uyarınca korunurlar. Tescilsiz tasarımların korunması hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. FİDAN, İsmail,<br />

Tescilsiz Tasarımların Korunması, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2011.<br />

8<br />

Her ne kadar KHK m.48/A maddesinde cezai hükümler yürürlükte olsa da Türk Ceza Kanunu ve Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun<br />

hükümleri kapsamında 01.01.2009 tarihinden itibaren 554 Sayılı KHK hükümleri kapsamında suç oluşması ve ceza verilmesi mümkün değildir. Nitekim Marka ile ilgili<br />

556 sayılı KHK hakkında Yüksek Yargıtay 7. Ceza Dairesinin aynı yönde oturmuş içtihatları bulunmaktadır. Ayrıntılı bilgi için Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 2007/8361 Esas<br />

2009/2290 Karar, 2007/14317 Esas 2009/2264 Karar, 2006/16811 Esas 2009/2220 Karar nolu ilanları<br />

29


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE<br />

TESCİLLİ TAS<strong>AR</strong>IM HAKKI SAHİBİ T<strong>AR</strong>AFINDAN İLERİ SÜRÜLEBİLECEK<br />

TALEPLER VE AÇILABİLECEK DAVAL<strong>AR</strong><br />

Ancak Türk Ceza Kanunu ve Türk Ceza<br />

Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli<br />

Hakkında Kanun hükümleri kapsamında<br />

01.01.2009 tarihinden itibaren 554 Sayılı<br />

KHK hükümleri kapsamında suç oluşması<br />

ve ceza verilmesi mümkün olmadığından,<br />

çalışmada ceza hükümlerine hiç<br />

değinilmeyecektir.<br />

II. Tasarım Hakkı Sahibi Tarafından İleri<br />

Sürülebilecek Talepler<br />

Tasarım hakkı sahibi, 554 sayılı KHK<br />

uyarınca ihtiyatî tedbir kararı verilmesini,<br />

delillerin tespitini, tasarımının taklidi<br />

ürünlere gümrüklerde el konulmasını<br />

veya tecavüz eden kişi aleyhine verilen<br />

mahkeme kararının ilgililere tebliğ ve<br />

kamuya ilan yoluyla duyurulmasını talep<br />

etme hakkını haiz olup söz konusu talepler<br />

aşağıda açıklanmıştır.<br />

A- İhtiyati Tedbir<br />

İhtiyati tedbirler esas olarak<br />

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda<br />

düzenlenmekle (m.389 vd.) birlikte,<br />

KHK’nın 63 ve 64’üncü maddelerin de<br />

tasarım hukukundaki ihtiyati tedbirlere<br />

ilişkin özel hüküm bulunmaktadır. KHK’nin<br />

65’inci maddesinde ise KHK’de özel<br />

hüküm bulunmayan hususlar da HMK’nın<br />

uygulanacağı belirtilmektedir. KHK’nin<br />

63’üncü maddesine göre, tasarımın<br />

sağladığı hakları ileri sürmeye yetkili<br />

kişiler, dava sonucunda verilecek hükmün<br />

etkinliğini temin etmek üzere ihtiyati<br />

tedbire karar verilmesini talep edebilir.<br />

İhtiyati tedbir talebi, dava açılmadan<br />

önce, dava ile birlikte ya da daha sonra<br />

yapılabilir. İhtiyati tedbir talebi, davadan<br />

ayrı olarak incelenir (KHK m.63, f.2).<br />

Esas hakkında dava açıldıktan sonra<br />

ihtiyati tedbir açısından görevli mahkeme<br />

ihtisas mahkemesi; yani “fikrî ve sınaî<br />

haklar hukuk veya ceza mahkemeleridir.<br />

İhtiyati tedbire karar verilmesi için<br />

teminat gösterilmesi (HMK m.392) ve<br />

ihtiyati tedbir kararı tarihinden itibaren 2<br />

hafta içinde esas hakkında dava açılması<br />

lazımdır. Hukuk davası bu iki haftalık<br />

sürede açılmazsa ihtiyati tedbir kararı<br />

kendiliğinden kalkar (HUMK m.397 f.1).<br />

KHK madde 64’de düzenlenmiş olan<br />

ihtiyati tedbir örnekleri, tecavüz fiillerinin<br />

durdurulması, tecavüz eden ürünlere,<br />

ithal edilen şeylere, üretimde kullanılan<br />

vasıtalara el konulması ve teminattır.<br />

B- Delil Tespiti<br />

KHK, tasarım hakkını ileri sürmeye yetkili<br />

kişiye delil tespitinde bulunma imkânı da<br />

tanımıştır (KHK m.62). Düzenlemeye göre<br />

tasarımın sağladığı hakları ileri sürmeye<br />

yetkili olan kişi, bu haklara tecavüz<br />

sayılabilecek olaylara ilişkin delillerin<br />

tespitini ve muhafazasını mahkemeden<br />

talep edebilir. Her ne kadar maddede<br />

açıkça belirtilmese bile delil tespitinde<br />

bulunacak kişinin tespit isteyebilmesi<br />

için hukuki yararının olması ve iddialarını<br />

desteklemeye yeterli ve makul olan<br />

delilleri sunması gereklidir (HMK m.400,<br />

f.2, 402, f.1). Delillerin tespitine ve<br />

muhafazasına yönelik tedbirler; tasarımın<br />

sağladığı haklara tecavüz sayılan fiillere<br />

konu olan ürünler ile bunların üretiminde<br />

ve dağıtımında kullanılan malzemelerin,<br />

araçların ve bunlara ilişkin belgelerin<br />

örnek alınarak veya alınmaksızın tespitinin<br />

yapılması ya da bunlara el konulması<br />

şeklinde olabilir. Hukuk Muhakemeleri<br />

Kanunu’nun delillerin tespitine ilişkin<br />

hükümleri (m.400 vd), KHK’de öngörülen<br />

delillerin muhafazasına yönelik tedbirler<br />

için de uygulanır (KHK m.65).<br />

C- Gümrüklerde El Koyma<br />

554 sayılı KHK, hak sahibinin talebi<br />

üzerine taklit ürünlere ithalat ve<br />

ihracat esnasında Gümrük İdareleri<br />

tarafından ihtiyati tedbir mahiyetinde<br />

el konulmasını da düzenlemiştir (KHK<br />

m.66). Düzenlemeye göre el koyma ile<br />

ilgili uygulama bu konuda çıkarılacak<br />

mevzuatta düzenlenir 9 . Her ne kadar<br />

düzenleme sadece ihracat veya ithalat<br />

amacıyla gümrüğe getirilmiş mallardan<br />

bahsediyor olsa da düzenlemenin amacı<br />

açısından transit geçiş amacıyla gümrükte<br />

bulunan malları 10 veya serbest bölgede<br />

bulunan malların da hüküm kapsamında<br />

olduğu sonucuna ulaşılmalıdır 11 .<br />

D- İlgililere Tebliğ ve Kamuya İlan<br />

KHK’de, tasarım hakkını ileri sürmeye<br />

yetkili kişilere ilgililere tebliğ ve kamuya<br />

ilanda bulunmayı talep etme hakkı da<br />

tanınmıştır. Bu hak kapsamında tasarımın<br />

sağladığı haklara tecavüz eden kişi<br />

aleyhine verilen mahkeme kararının,<br />

masrafları tecavüz eden tarafından<br />

karşılanarak ilgililere tebliğ edilmesi<br />

ve kamuya ilân yoluyla duyurulması<br />

düzenlenmiştir (KHK m.49, f.1, b.(g)).<br />

Hükümde ilanı talep hakkı, sadece<br />

davayı kazanan tasarım hakkı sahibine<br />

tanınmış gibi görünse de KHK madde<br />

59 uyarınca dava sonucunda haklı çıkan<br />

taraf, haklı bir sebebinin veya menfaatin<br />

bulunması halinde hükmün ilanını<br />

isteyebilir. Bu açıdan kendisine karşı<br />

tecavüz davası açılan kişinin de davayı<br />

kazanması durumunda hükmün ilanını<br />

isteyebileceğinin kabulü gerekir.<br />

30<br />

9<br />

4458 sayılı Gümrük Kanununun 57’nci maddesi 18.06.2009 tarih ve 5911 sayılı “Gümrük Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına<br />

Dair Kanun” ile değiştirilmiş olup mevcut hüküm “ 1. a) Fikri ve sınaî haklar mevzuatına göre korunması gereken haklar ile ilgili olarak hak sahibinin yetkilerine<br />

tecavüz eder mahiyetteki eşyanın alıkonulması veya gümrük işlemlerinin durdurulması hak sahibinin veya temsilcisinin talebi üzerine gümrük idareleri tarafından gerçekleştirilir.<br />

Durdurma veya alıkoyma kararı hak sahibi veya temsilcisi ile beyan sahibi veya 37 nci maddede belirtilen kişilere bildirilir…” düzenlemesini içermektedir. 5911<br />

sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin gerekçesi, fikrî ve sınaî hakların korunması konusunda, Avrupa Birliği mevzuatı ile uyumunun sağlanmasıdır. Bu kapsamda, fikrî ve<br />

sınaî hakları ihlal eder mahiyette eşyanın gümrük işlemlerinin durdurulması kararının devamı için ihtiyati tedbir kararı alınması şartı getirilmiş ve koruma dışında tutulan<br />

eşyaya yer verilmiştir.<br />

10<br />

Gümrüklerden transit geçiş yapan eşyalara da el konulabileceği yolundaki Avrupa Birliği Mahkemesi kararı için bkz. FMR, 2002, C.II, S.3, s.113-137.<br />

11<br />

K<strong>AR</strong>AN, Gülay, AB Mevzuatıyla Mukayeseli Olarak Taklit Markalı Ürünlere İlişkin Gümrük Uygulamaları: El Koyma ve İmha Prosedürü, I. İstanbul Fikrî Mülkiyet Hukuku<br />

Sempozyumu, İstanbul Ticaret Üniversitesi Yayın No:15, İstanbul 2005, s.33.


ŞUBAT 2016<br />

İlgili kavramına bayiler, dağıtıcılar,<br />

servisler ve tüketici dernekleri gibi kişi<br />

ve kuruluşlar girer 12 . Mahkeme kararının<br />

sadece ilgililere duyurulması, tecavüzün<br />

sınırlı kaldığı, örneğin mütecavizin<br />

sadece servislerle ilişki kurduğunun<br />

saptandığı hallerde istenebilir.<br />

Tecavüze konu ürünlerin, fiilen piyasaya<br />

sürülüp dağıtımının yapıldığı hallerde<br />

ise, tecavüzün sonuçlarının ortadan<br />

kaldırılması için mahkeme kararının<br />

kamuya duyurulması gerekir 13 .<br />

Kararın ilan edilmesi yolundaki talep,<br />

başlangıçta ileri sürülebileceği gibi,<br />

kararın kesinleşmesinden sonraki üç<br />

ay içinde de talep edilebilir (KHK m.59,<br />

f.2). Bu yolda bir talep ileri sürülmezse<br />

mahkeme resen ilana karar veremez.<br />

Kararın ilanının istenebilmesi için kusur<br />

şart değildir 14 .<br />

III-Tasarım Hakkı Sahibi Tarafından<br />

Açılabilecek Davalar<br />

554 sayılı KHK uyarınca tescilli tasarım<br />

hakkı sahibi tecavüzün tespiti, tecavüzün<br />

durdurulması ve önlenmesi, tecavüzün<br />

giderilmesi ve tazminat davaları açabilir.<br />

Söz konusu davalar kısaca aşağıda<br />

açıklanmıştır.<br />

A-Tecavüzün Tespiti Davası<br />

Tescilli tasarım hakkı tecavüze uğrayan<br />

hak sahibinin KHK uyarınca açabileceği<br />

ilk dava, fiilin tecavüz olup olmadığının<br />

tespitidir (KHK m.49, f.1, (a) bendi). Söz<br />

konusu dava ika edilen fiilin tecavüz<br />

olup olmadığının belirlenmesi amacıyla<br />

tecavüzün sona erdiği fakat etkilerinin<br />

devam ettiği durumlarda açılır 15 .<br />

Tecavüzün tespiti davası tasarım ve<br />

coğrafi işaret hukukunda düzenlenmesine<br />

karşılık, marka ve patent hukukunda özel<br />

olarak düzenlenmediğinden marka ve<br />

patent açısından davalar haksız rekabete<br />

ilişkin (TTK m.56, f.1, a bendi) hükümlerine<br />

dayanılarak açılabilir 16 . Söz konusu<br />

dava delillerin tespiti (KHK m.62) veya<br />

tecavüzün mevcut olmadığı hakkındaki<br />

davadan (KHK m.61) farklıdır. Tecavüzün<br />

mevcut olmadığı hakkında dava üçüncü<br />

kişiler tarafından açılırken, tecavüzün<br />

tespiti davasını tasarım hakkı sahibi açar.<br />

Delillerin tespiti ise işlenen fiile ilişkin<br />

delillerin toplanmasını amaçlarken, bu<br />

dava bizzat fiilin kendisinin tecavüz olup<br />

olmadığının saptanmasıyla ilgilidir 17 .<br />

Davanın açılabilmesi için kusur şartı<br />

bulunmamaktadır bu nedenle tasarım<br />

hakkı sahibi mütecaviz kusursuz olsa bile<br />

bu davayı açabilir.<br />

B- Tecavüzün Durdurulması ve<br />

Önlenmesi Davası<br />

KHK uyarınca tasarım hakkı sahibinin<br />

tecavüzün durdurulması ve önlenmesi<br />

davası açma hakkı da bulunmaktadır<br />

(KHK m.49, f.1, b. bendi). Tecavüzün<br />

durdurulması ve önlenmesi davası<br />

mahiyeti itibarıyla bir eda davasıdır.<br />

Dava tasarım hakkı sahibi tarafından<br />

tecavüz fiilini işleyenlere karşı açılır.<br />

Dava için tasarım hakkına fiilen tecavüz<br />

edilmesi şart olmayıp muhtemel tecavüz<br />

tehlikesinin varlığı halinde de dava ikame<br />

edilebilir 19 . Ancak, durdurma ve önleme<br />

davası açılabilmesi için tehlike veya<br />

ihtimal somutlaşmış olmalıdır 20 . Kural<br />

olarak dava tecavüz fiili gerçekleştikten<br />

sonra açılamaz 21 . Buna karşılık,<br />

tecavüzün etkileri, tecavüzün durmasından<br />

sonrada devam ediyorsa ve etkilerin<br />

bertaraf edilmesi mütecavizin iktidarında<br />

ise 22 veya tecavüzün tekrarlanma ihtimali<br />

varsa 23 tecavüz fiili gerçekleştikten sonra<br />

da durdurma ve önleme davası açılabilir.<br />

Dava için tasarım hakkı sahibinin zarara<br />

uğraması veya mütecavizin kusuru şart<br />

değildir 24 . Tecavüz devam ettiği müddetçe,<br />

anılan talep için zamanaşımı söz konusu<br />

olmaz.<br />

C- Tecavüzün Giderilmesi Davası<br />

KHK’de tasarım hakkı sahibine tecavüzün<br />

giderilmesi davası açma hakkı da<br />

tanınmıştır (KHK m.49, f.1, c. bendi). Bu<br />

dava ile tecavüz sonucu ortaya çıkan<br />

hukuka aykırılığın sonuçlarının ortadan<br />

kaldırılması amaçlanır. Davanın ikame<br />

edilebilmesi için tecavüzün bazı sonuçlar<br />

doğurmuş olması gerekir 25 . Tecavüzün<br />

giderilmesi davasının durdurma ve<br />

önleme davasından farkı da budur.<br />

Tecavüzün giderilmesi davasında amaç<br />

doğmuş bulunan sonuçların bertaraf<br />

12<br />

TEKİNALP, Ünal, age, s.660, <strong>AR</strong>KAN, Sabih, Marka Hukuku, C.II, Ankara, AÜHF Yayınları, 1999, s.249.<br />

13<br />

<strong>AR</strong>KAN, Sabih, Marka C.II, s.249.<br />

14<br />

<strong>AR</strong>KAN, Sabih, Marka C.II, s.250.<br />

15<br />

TEKİNALP, Ünal, age, s.659, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, Uygulamalı Fikri Mülkiyet Hukuku Cilt III Tasarımlar, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2008, s.533.<br />

16<br />

TEKİNALP, Ünal, age, s.659, S<strong>AR</strong>AÇ, Tahir, Patentten Doğan Hakka Tecavüz ve Hakkın Korunması, Ankara, Seçkin Yayınları, 2003, s.237, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age,<br />

s.533.<br />

17<br />

SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534.<br />

18<br />

SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534, ÇELİK, Nefise, Koç, Tasarımların Ulusal ve Uluslararası Hukukta Tescili ve Korunması, Ankara 2009, s.114.<br />

19<br />

K<strong>AR</strong>AN, Hakan, KILIÇ, Mehmet, Markaların Korunması 556 Sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, Ankara, Turhan Kitabevi, 2004, s.492, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age,<br />

s.534.<br />

20<br />

TEKİNALP, Ünal, age, s.658, ÇELİK, Nefise, Koç, age, s.115, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534.<br />

21<br />

TEKİNALP, Ünal, age, s.658, ÇELİK, Nefise, Koç, age, s.115. SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534.<br />

22<br />

TEKİNALP, Ünal, age, s.658, ÇELİK, Nefise, Koç, age, s.115, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534.<br />

23<br />

SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534.<br />

24<br />

DÖNMEZ, İrfan, Markalar ve Haksız Rekabet Davaları, 2. Baskı, İstanbul, Beta Yayınevi, 1992, s.87, ÇELİK, Nefise, Koç, age, s.115, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.534.<br />

25<br />

TEKİNALP, Ünal, age, s.462, ÇELİK, Nefise, Koç, age, s.116, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.535<br />

31


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE<br />

TESCİLLİ TAS<strong>AR</strong>IM HAKKI SAHİBİ T<strong>AR</strong>AFINDAN İLERİ SÜRÜLEBİLECEK<br />

TALEPLER VE AÇILABİLECEK DAVAL<strong>AR</strong><br />

edilmesi iken önleme davasında amaç<br />

tecavüzün durdurulması veya başlamamış<br />

ise başlamasının engellenmesidir 26 .<br />

Sözgelimi, tasarım hakkına tecavüz eden<br />

emtianın üretimine başlanması, önleme<br />

davası ile engellenir. Buna karşılık, hukuka<br />

aykırı şekilde üretilen ürünlerin imhası<br />

veya ürünlerde değişiklik yapılması ise<br />

tecavüzün giderilmesi davası ile sağlanır.<br />

Önleme ve tecavüzün giderilmesi davaları<br />

birlikte de açılabilir. Dava açılması için<br />

mütecavizin kusuru şart değildir 27 . Sonuç<br />

ortaya çıkmışsa dava açılması zamanaşımı<br />

hükümlerine tabi tutulur 28 .<br />

KHK 49. madde 1. fıkra c bendinde<br />

tecavüzün giderilmesi ve maddi manevi<br />

zararın tazmini birlikte kaleme alınmış<br />

ise de tazminat davası ile tecavüzün<br />

giderilmesi davası birbirinden farklı<br />

davalardır. Zira tazminat davası için<br />

kusur şartı bulunurken, tecavüzün<br />

giderilmesi davası için mütecavizin kusuru<br />

aranmamaktadır.<br />

KHK’de tecavüzün giderilmesi davası<br />

kapsamında ileri sürülebilecek talepler<br />

örnekseme biçiminde sayılmıştır. Söz<br />

konusu talepler, tasarımın sağladığı<br />

haklara tecavüz sayılan fiillere konu olan<br />

ürünler ile bunların üretiminde doğrudan<br />

doğruya kullanılan cihaz, makine gibi<br />

araçlara el konulması ve tasarımın<br />

sağladığı haklara tecavüzün devamını<br />

önlemek üzere tedbirlerin alınması,<br />

masraflar tecavüz edene ait olmak üzere,<br />

el konulan ürünler ile cihaz ve makine gibi<br />

araçların şekillerinin değiştirilmesi veya<br />

tasarımın sağladığı haklara tecavüzün<br />

önlenmesi için kaçınılmazsa imhası<br />

biçiminde belirtilmiştir (KHK m.49, f.son).<br />

D- Tazminat Davası<br />

KHK kapsamında tasarım hakkı sahibinin,<br />

kusurlu mütecavize karşı tazminat davası<br />

açma hakkı da düzenlenmiştir (KHK m.49,<br />

f.1, c.bendi). KHK uyarınca istenebilecek<br />

tazminat hem maddi hem manevi olabilir.<br />

Ayrıca, KHK’de, tasarımın itibarının zarara<br />

uğraması durumunda ödenmesi gereken<br />

itibar tazminatı da hüküm altına alınmıştır<br />

(KHK m.54).<br />

KHK’nin 50’nci maddesinde tazminat<br />

başlığı altında maddi tazminat davası<br />

düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemede<br />

tasarım hakkına tecavüz dolayısıyla oluşan<br />

hukuka aykırılığın neden olduğu zararın<br />

giderilmesini amaçlamaktadır 29 . KHK’da<br />

tasarım hakkı sahibinin uğradığı zararın<br />

sadece fiili kaybın değerini değil, ayrıca<br />

yoksun kalınan kazancı da kapsadığı kabul<br />

edilmiştir (KHK m.52, f.1). Yoksun kalınan<br />

kazancın hesaplanmasında, özellikle<br />

tasarımın ekonomik önemi, tasarımın<br />

sağladığı haklara tecavüz edildiği anda<br />

geçerlilik süresi ve tecavüz sırasında<br />

tasarıma ilişkin lisansların sayısı ve<br />

çeşidi gibi etkenler göz önünde tutulur<br />

(KHK m.52, f.son). KHK, yoksun kalınan<br />

kazancın hesaplanmasında üç usul<br />

öngörmüş olup bu usullerden birini seçme<br />

hakkı zarar görene tanınmıştır. Söz konusu<br />

usuller, yoksun kalınan kârın, hesabının<br />

zor olması nedeniyle getirilmiştir 30 . Bu<br />

kapsamda yoksun kalınan kazancın<br />

hesaplanmasında;<br />

a) Tasarımın sağladığı haklara tecavüz<br />

edenin rekabeti olmasaydı, tasarım<br />

sahibinin tasarımı kullanmasıyla elde<br />

edebileceği muhtemel gelir,<br />

b) Tasarımın sağladığı haklara tecavüz<br />

edenin, tasarımı kullanmakla elde ettiği<br />

kazanç,<br />

c) Tasarımın sağladığı haklara tecavüz<br />

edenin, tasarımı bir lisans sözleşmesiyle<br />

hukuka uygun şekilde kullanmış olması<br />

halinde ödemesi gereken lisans bedeli<br />

esas alınabilir (KHK m.52, f.2).<br />

Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında<br />

(a) veya (b) bentlerinde belirtilen<br />

değerlendirme usullerinden biri<br />

seçilmişse; mahkeme, ürünün üretilmesi<br />

26<br />

SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.535.<br />

27<br />

SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.535.<br />

28<br />

TEKİNALP, Ünal, age, s.463, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.535.<br />

29<br />

BİLGİN, A., Aslı, Endüstriyel Tasarım Hakkı ve Tazminat Davaları, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2006, s.101.<br />

30<br />

BİLGİN, A., Aslı, age, 102.<br />

32


ŞUBAT 2016<br />

için tasarımın ekonomik bakımdan önemli<br />

bir katkısının bulunduğu kanaatine vardığı<br />

takdirde, kazancın hesaplanmasında<br />

makul bir payın daha eklenmesine karar<br />

verir (KHK m.53, f.1 ). Tasarımın, ilgili<br />

ürüne ekonomik bakımdan önemli bir<br />

katkısının olduğunun kabul edilebilmesi<br />

için, ilgili ürüne olan talebin oluşmasında<br />

tasarımın belirleyici etken olduğunun<br />

anlaşılmış olması gerekir (KHK m.53, f.2).<br />

Tasarım hakkı sahibi manevi zararının<br />

tazminini de talep edebilir. KHK’da özel<br />

hüküm bulunmadığından manevi tazminat<br />

hakkında genel kaideler uygulanır.<br />

Tasarım hukuku anlamında manevi zararın<br />

tazmininden amaç, tecavüz dolayısıyla<br />

tasarım sahibinin ticari kişisel varlığında<br />

meydana gelen olumsuz sonuçların<br />

ortadan kaldırılmasıdır 31 . Ticari kişisel<br />

varlık tasarım hakkı sahibinin piyasada<br />

sahip olduğu imaj ve güvendir. Tasarım<br />

hakkına tecavüz bu imaj ve güvenin<br />

sarsılmasına bazı durumlarda yıkılmasına<br />

neden olabilir. Bu tahribat dolayısıyla<br />

tasarım hakkı sahibinin duyduğu acı<br />

ve elem manevi tazminatın neden ve<br />

konusunu oluşturur 32 . Yargıtay’a göre<br />

tasarım hakkı sahibinin tüzel kişi olması<br />

manevi tazminat istemesine engel<br />

değildir 33 .<br />

KHK’da düzenlenen bir diğer tazminat<br />

türü de itibar tazminatıdır 34 (KHK m.54).<br />

İtibar tazminatı, tasarımın sağladığı<br />

haklara tecavüz eden tarafından, tasarımın<br />

kullanıldığı veya uygulandığı ürünlerin<br />

kötü şekilde üretimi veya uygun olmayan<br />

bir tarzda piyasaya sürülmesi sonucunda<br />

tasarımın itibarı zarara uğrarsa, tasarım<br />

hakkı sahibinin bu nedenle ayrıca tazminat<br />

isteyebileceğini hükme bağlamaktadır.<br />

Tazminat hukukuna yabancı, bu nevi<br />

bir tazminata, PatentKHK’sının 142’nci<br />

maddesinde ve MarkaKHK’sının 68’inci<br />

maddelerinde de tesadüf edilmektedir.<br />

KHK’da düzenlenen itibar tazminatı maddi<br />

ve manevi tazminattan farklıdır 35 . Nitekim<br />

madde de geçen ayrıca kelimesi de bu<br />

hususu ispatlamaktadır 36 . KHK’da ayrıca<br />

kelimesinin kullanılmasının da ispatladığı<br />

gibi, itibar tazminatı diğer tazminatlara<br />

yığılır; yarışmaz. İtibar tazminatın<br />

koşulları; hakkın tecavüze uğraması ve<br />

kusur şartı ile itibarın zarara uğraması ve<br />

üretimin kalitesinin kötü olmasıdır 37 .<br />

İtibarın zarara uğrama nedeni, tasarımın<br />

kullanıldığı veya uygulandığı ürünlerin<br />

kötü şekilde üretimiyle uygun olmayan<br />

tarzda piyasaya sürülmesidir. Söz konusu<br />

fiil nedeniyle oluşan zarar büyük çapta<br />

mamelekte oluşur, ancak işletmede<br />

yarattığı rahatsızlık da bir tarafa<br />

bırakılamaz. Bu açıdan itibar tazminatının<br />

hem maddi hem de manevi tazminat<br />

boyutu vardır 38 . İtibar tazminatı hâkim<br />

tarafından hesaplanır. Hakim, bir taraftan<br />

tasarım hakkı tecavüze uğrayan üreticinin<br />

uğradığı imaj kaybının maddi boyutunu,<br />

diğer taraftan da manevi boyutunu göz<br />

önüne almalıdır. Ayrıca, hakim tarafların<br />

sıfatını ve işgal ettikleri makamı değil,<br />

tasarımın toplumda ulaştığı tanınırlık ve<br />

saygınlık derecesini, hitap ettiği müşteri<br />

kitlesini, haksız fiili ve dolayısıyla emek<br />

ilkesi ile işletmenin yaşadığı rahatsızlığı<br />

hesaba katmalıdır 39 . İtibarın zarara<br />

uğradığının ispatı ise itibar tazminatını<br />

talep edene aittir 40 .<br />

IV-Sonuç<br />

Yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığımız<br />

veçhile 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların<br />

Korunması Hakkında Kanun Hükmünde<br />

Kararname tescilli tasarım hakkı sahibine,<br />

hakkını korumak için çeşitli taleplerde<br />

bulunma ve davalar açma hakları<br />

tanımaktadır. Söz konusu taleplerden ve<br />

davalardan hareketle etkin bir tasarım<br />

koruması mümkün olup KHK’nin<br />

kanunlaşması ile birlikte devreye girecek<br />

olan ceza hükümleri ile söz konusu<br />

koruma daha da ileri boyuta taşınacaktır.<br />

Bu sebeple ülkemizde tasarımla uğraşan<br />

tüm işletmelerin özgün tasarımlarını tescil<br />

ettirmeleri büyük önem taşımaktadır.<br />

Aksi durumda tasarımların yeterince<br />

korunmaması ihtimali bulunduğu gibi<br />

gerçek hak sahibi olmayan kişilerin<br />

özgün tasarımları kendi adlarına tescil<br />

ettirmesi gibi bir riskle karşılaşılması da<br />

mümkündür.<br />

31<br />

TEKİNALP, Ünal, age, s.463, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.545.<br />

32<br />

TEKİNALP, Ünal, age, s.468.<br />

33<br />

Bkz. Yargıtay 11. HD’nin 27.12.1982 tarih, 1982/5594 Esas, 1982/5674 Karar sayılı ilamı, YKD, C.9, S.7, Ankara 1983, s.1022–1023. Söz konusu kararda Yargıtay, bir tüzel<br />

kişi olan TSE’nin de manevi tazminat isteyebileceğine hükmetmiştir.<br />

34<br />

İtibar tazminatı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. TEKİNALP, Ünal, “İtibar Tazminatı ve Bazı Sorunlar”, Prof. Dr. Selahattin Sulhi Tekinay’ın Hatırasına Armağan, İstanbul,<br />

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1999, s.589–597.<br />

35<br />

Kılıçoğlu ise, ticari itibarın sarsılmasının maddi ve manevi tazminat içinde değerlendirilebileceğini ve bu nedenle ayrı bir dava türü yaratmaya gerek olmadığını belirtmektedir.<br />

KILIÇOĞLU, M., Ahmet, Sınaî Haklarla Karşılaştırmalı Fikri Haklar, Ankara, Turhan Kitabevi, 2006, s.419.<br />

36<br />

Aynı yönde görüş için bkz. TEKİNALP, Ünal, age, s.469.<br />

37<br />

TEKİNALP, Ünal, age, s.471, K<strong>AR</strong>AN, Hakan, KILIÇ, Mehmet, age, s.533.<br />

38<br />

TEKİNALP, Ünal, age, s.471, K<strong>AR</strong>AN, Hakan, KILIÇ, Mehmet, age, s.533, SULUK, Cahit, ORHAN, Ali, age, s.546.<br />

39<br />

TEKİNALP, Ünal, age, s.471.<br />

40<br />

İbid, s.47<br />

33


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE<br />

SERMAYENİN VERİMLİ KULLANIMINDA İNŞAAT – SANAYİ ÇELİŞKİSİ<br />

Mehmet Aşıcı /AB Uzman Yardımcısı (AB ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü)<br />

Şekil 1. Gayrisafi Sabit Sermaye Yatırımlarının Milli Gelire Oranı<br />

34<br />

Son yıllarda Türkiye ekonomisi üzerine<br />

yapılan en hararetli tartışmalardan birisi,<br />

gayrimenkul ve sanayi arasındaki kaynak<br />

paylaşımı mücadelesidir. Tartışma bir<br />

dönem öylesine hararet kazanmıştır ki,<br />

ekonomiden sorumlu Devlet Eski Bakanı<br />

Ali Babacan:<br />

“Özel sektörün sabit sermaye yatırımı<br />

harcamaları iç açıcı değil. Büyümede özel<br />

sektörün sabit sermaye harcaması arzu<br />

ettiğimiz seviyelerde gitmiyor. Bu hem<br />

bugünkü büyümemizi biraz baskı altında<br />

tutuyor hem de geleceğin büyümesi için<br />

bizi kaygılandırıyor. Sektörler arasında<br />

dengesizlik var. Son dönemde özellikle<br />

gayrimenkul sektörüne ilgi çok yoğun...<br />

Üretmeden, hak etmeden, hele hele<br />

dışarıdan sağlanan krediyle lüks<br />

alışveriş, lüks konut... Bu, Türkiye’yi<br />

çıkmaza sokabilir” (www.hurriyet.com.tr<br />

2014)<br />

diyerek tartışmaya dahil olmuştur. Devlet<br />

Eski Bakanı Babacan bu ifadelerinin<br />

ardından Aralık 2014 tarihinde duyurduğu<br />

şeffaflık paketine ilişkin olarak ise belli<br />

başlı gayrimenkul projelerine bakıldığında,<br />

bunların önemli bir kısmının aslen<br />

sanayici olan ve inşaat sektörüne de giren<br />

firmaların projelerinden oluştuğunu ifade<br />

etmiştir. İnşaat sektöründe proje bazında<br />

rekabetten arındırılmış uygulamalar<br />

görülebildiğini ve böylece normalden<br />

çok daha fazla rant oluşabildiğini


ŞUBAT 2016<br />

Şekil 2. Tasarruf Oranı (% GSYH)<br />

anlatan Babacan, “Bunları biraz daha<br />

normalleştirmek gerekiyor. Bizim yapmak<br />

istediğimiz herhangi bir sektörün önünü<br />

kapatmak diğer sektörün önünü açmak<br />

değil, oyun sahasını düzeltmek ve rekabet<br />

sahasını eşitlemek” diyerek, bizim de<br />

değindiğimiz sektörler arası dengesizliği<br />

bir kez daha vurgulamıştır (www.milliyet.<br />

com.tr 2014).<br />

Makalemizde, Devlet Eski Bakanı Ali<br />

Babacan’ın bu tespitinin ne kadar doğru<br />

olduğu sorusuna cevap arayacağız.<br />

Bu soruya cevap ararken Gruneberg<br />

ve Folwell (2013) ile Ruddock (2002)<br />

tarafından da sorgulandığı gibi inşaat<br />

üretiminin ölçüm yöntemlerinin<br />

güvenilirliğini tartışacağız. Makalenin<br />

sonuç bölümünde ise sürdürülebilir<br />

büyüme sorununa bir çözüm önerisi<br />

sunacağız. Çözüm önerimiz bugün<br />

için kaygı verici görünen ve sektörler<br />

arasında gayrimenkul lehine olan<br />

dengesizliği fırsata çevirme imkânı sunma<br />

iddiasındadır.<br />

Giriş kısmında bahsettiğimiz ve Devlet<br />

Eski Bakanı Babacan’ın da özel sektörün<br />

sabit sermaye yatırımları arzu ettiğimiz<br />

seviyede değil diyerek ifade ettiği düşük<br />

yatırım oranı Şekil 1’de görülmektedir.<br />

Şekil 1’de Türkiye’nin karşılaştırılabileceği<br />

ülkeler grubunda yer alan Polonya,<br />

Meksika, Hindistan, Güney Kore ve hatta<br />

Yunanistan’daki sabit sermaye<br />

yatırımları / milli gelir oranı Türkiye’den<br />

daha iyi durumdadır. Hindistan ve Güney<br />

Kore sosyokültürel sebeplerle hariç<br />

tutulsa dahi, Türkiye’nin sabit yatırım<br />

seviyesi diğer ülkelere kıyasla düşüktür<br />

ve ülkenin hedeflediği gelişmişlik düzeyini<br />

yakalamasına imkân verecek büyüklükte<br />

değildir.<br />

Şekil 1’de gözlenen olumsuz durum,<br />

ülkelerin tüketim harcamaları da göz<br />

önüne alınarak oluşturulan ve tasarruf<br />

oranını gösteren Şekil 2’de daha kötü bir<br />

grafik çizmektedir.<br />

Milli gelire oranla Türkiye’den daha az<br />

sabit sermaye yatırımı yapan ülkelerin,<br />

Türkiye’den daha yüksek tasarruf oranına<br />

sahip olmasının sebebi bu ülkelerin cari<br />

fazla veren ihracatçı ülkeler olmasından<br />

kaynaklanmaktadır. Öte taraftan,<br />

35


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE SERMAYENİN VERİMLİ KULLANIMINDA İNŞAAT – SANAYİ ÇELİŞKİSİ<br />

Şekil 3. Konut Yatırımları / GSYH Oranı<br />

Yunanistan her ne kadar Türkiye’den daha<br />

fazla sabit sermaye yatırımı yapmış olsa<br />

da, yüksek tüketim harcamaları sebebiyle<br />

Türkiye’den daha düşük tasarruf oranına<br />

sahip olduğu görülmektedir.<br />

Bu yapısal sorun, Yunanistan’ı bugün<br />

içinde bulunduğu büyük ekonomik krize<br />

düşürmüştür.<br />

Şekil 1 ve Şekil 2’de görülen sabit sermaye<br />

yatırımı ile tasarruf oranı arasındaki<br />

fark, dış finansman ile kapatılmaktadır.<br />

1980 sonrasında uygulanan liberal<br />

ekonomi politikalarıyla büyük bir hız<br />

kazanan uluslararası sermaye akımları<br />

Türkiye’nin dış finansmana erişimini<br />

kolaylaştırmış ve neticede para tabanı ile<br />

kredi genişlemesine sebep olmuştur. İşte<br />

bu genişlemelerle ortaya çıkan kaynağın<br />

yönlendirildiği yatırımların kalitesi<br />

Türkiye’nin Yunanistan benzeri bir akıbete<br />

uğramaması için önem arz etmektedir.<br />

Miktar olarak yetersiz olan sabit sermaye<br />

yatırımlarının ayrıca bir de kalite<br />

değerlendirmesine tâbi tutulmasında<br />

fayda vardır.<br />

Değerlendirmeye başlamadan önce<br />

yatırım kalitesi tanımını yapmak gereğini<br />

görüyoruz. Bu makalede kullandığımız<br />

yatırım kalitesi kavramı, sabit sermaye<br />

yatırımlarının uzun vadede sürdürülebilir<br />

döviz geliri yaratma potansiyelidir. Konut<br />

yatırımlarının uzun vadeli ve sürdürülebilir<br />

döviz geliri yaratma potansiyeli sıfıra yakın<br />

olduğu için, sabit sermaye yatırımlarında<br />

konutun ağırlığı ile yatırımların kalitesi<br />

ters orantılıdır. Bu sözel tanımın,<br />

grafiklerle ifadesi için Şekil 3 incelenebilir.<br />

Şekil 3’te İspanya ve ABD’nin özellikle<br />

incelenmesi gereklidir. 1986’daki AB<br />

üyeliğiyle 1990’larda hızlanan uluslararası<br />

sermaye akımları sayesinde yabancı<br />

sermaye çekmeye başlayan İspanya,<br />

bu dış kaynaklar ve para çarpanı<br />

sayesinde ortaya çıkan ilave kaynağın<br />

önemli bir kısmını konut yatırımlarına<br />

yönlendirmiştir. Sermayenin hızlı ve<br />

kolay büyüme sağlayan inşaat sektörüne<br />

yönelmesi gayet tabiidir, ancak bunun yol<br />

36


ŞUBAT 2016<br />

açacağı sorunların öngörülüp kontrollü<br />

bir büyüme sağlanması gerektiği 2008<br />

krizinde anlaşılmıştır.<br />

İspanya’dakine benzer durum 2008<br />

krizinin çıkış noktası olan ABD için de<br />

geçerlidir. Her iki ülkede de krizden<br />

2-3 yıl önce konut yatırımlarının payı<br />

azalmaya başlamıştır. Grafiklerde net<br />

bir şekilde gözlenen bu durumu, konut<br />

üreticilerinin yaklaşan tehlikeyi fark edip<br />

üretimi azaltmalarıyla açıklayabiliriz.<br />

ABD’de krizden yıllar önce Baker (2002) ve<br />

diğer birkaç ekonomist tarafından yazılan<br />

makalelerde bu soruna dikkat çekilmiş<br />

olması konut üreticilerinin daha erken<br />

tepki vermesini sağlamış olabilir.<br />

ABD’de konut kredilerinin<br />

menkulleştirilmiş olması sebebiyle konut<br />

üreticilerinin zamanında üretim kısıntısına<br />

gitmesine rağmen ekonomik gerekçelere<br />

dayanmadan yükselmiş olan konut fiyatları<br />

sorunu finans piyasasına aktarılmıştır.<br />

Finansal bütünleşme sebebiyle, başta<br />

ABD’de piyasaya sürülen ipotek teminatlı<br />

menkul kıymetlere yatırım yapan ülkeler<br />

(İzlanda) olmak üzere sorun bütün<br />

dünyaya yayılmıştır.<br />

Şekil 3 incelenirken hatırda tutulması<br />

gereken önemli bir bilgi de konut<br />

yatırımı / GSYH oranı en yüksek olan<br />

İspanya, Yunanistan ve ABD’nin krizden en<br />

çok etkilenen ülkeler arasında olduğudur.<br />

Şekil 3’teki en dikkat çekici grafik ise<br />

Türkiye’ye aittir. Basın yayında yer alan<br />

haberlere, siyasetçi ve ekonomistlerin<br />

demeçlerine yansıyanın aksine resmi<br />

istatistiklerimize göre konut yatırımlarının<br />

Türkiye ekonomisindeki ağırlığının<br />

abartıldığı kadar olmadığı görülmektedir.<br />

İşte bu tezat, makalemizde irdelediğimiz<br />

en önemli soruyu ortaya çıkarmıştır.<br />

Resmi istatistiklerimizde görülen konut<br />

yatırımları ile gerçekteki durum arasında<br />

fark var mıdır? Şekil 3’te yer alan<br />

ülkelere kıyasla yüksek nüfus artışı ve<br />

şehirleşme hızlarına sahip olan Türkiye’de<br />

konut yatırımlarının grafikte görüldüğü<br />

kadar düşük seviyelerde olması makul<br />

görünmemektedir.<br />

Şekil 3’te tespit ettiğimiz; ekonominin<br />

gerçek durumu ile resmi istatistikler<br />

arasındaki uyumsuzluğun ana<br />

kaynağının ülke ekonomisindeki kayıt<br />

dışı faaliyetler olduğu kanaatindeyiz.<br />

Türkiye ekonomisinin en önemli yapısal<br />

sorunlarından birisinin kayıt dışılık<br />

olduğu konusunda ekonomistler ve<br />

siyasetçiler hemfikirdir. Hatta sorun<br />

o kadar büyük boyuttadır ki, Kayıt<br />

Dışı Ekonomiyle Mücadele Stratejisi<br />

Eylem Planı hazırlanarak http://www.<br />

kayitliekonomiyegecis.gov.tr/ web sitesi<br />

aracılığıyla kamuoyu bilgilendirilmektedir.<br />

Söz konusu web sitesinde kullanıcılara<br />

yöneltilen; “Kayıt dışılığın en çok<br />

hangi sektörde yaygın olduğunu<br />

düşünüyorsunuz?” sorusuna katılımcıların<br />

% 42’sinin inşaat sektörü cevabını vermiş<br />

olması da görüşümüzü desteklemektedir.<br />

Buraya kadar olan kısımda öne<br />

sürdüğümüz, konut yatırımlarının gerçek<br />

büyüklüğünün ölçülemediği iddiamızı<br />

destekleyici olarak 2002 yılından itibaren<br />

yüksek bir hızla büyüyen konut kredilerini<br />

veri kaynağı olarak kullanacağız. 2002 yılı<br />

öncesindeki elverişsiz ekonomik koşullar<br />

sebebiyle Türkiye’deki konut kredileri<br />

yok sayılabilecek mertebede olduğu için<br />

analizlerde kullanılamamıştır ancak 2014<br />

yıl sonu itibarıyla 125 milyar TL bakiyeye<br />

ve GSYH’nin % 7’sine ulaşan konut<br />

kredileri artık konut sektörünün ekonomik<br />

büyüklüğünü doğrulamak amacıyla<br />

kullanılabilecek boyuta ulaşmıştır.<br />

TÜİK tarafından yayınlanan konut satış<br />

istatistiklerine göre hem ilk el hem de<br />

ikinci el konut satışlarında, adet bazında,<br />

konut kredisi kullanım oranı % 30<br />

civarındadır. Konutun değerinin en fazla<br />

% 75’ine kadar kredi kullandırılabildiği de<br />

göz önüne alındığında, konut yatırımlarının<br />

konut kredisi tutarının katbekat üzerinde<br />

olması beklenmektedir. İkinci el konut<br />

satışlarının ödemesinde kullanılan<br />

krediler de bu konutları satan kişiler<br />

tarafından büyük oranda tekrar yeni konut<br />

yatırımında değerlendirildiği için toplam<br />

konut kredisi kredi miktarı ile konut<br />

yatırımları arasında bir ilişki aranması<br />

makuldür.<br />

Yukarıda belirtilen konut kredisi kullanım<br />

oranı ile kredi / değer oranı değerlerine<br />

göre konut kredilerinin en az 3 katı<br />

civarında konut yatırımı yapılıyor olması<br />

gerekmektedir. Ancak Şekil 4’te bu durum<br />

gözlenmemektedir.<br />

Şekil 4 incelendiğinde, 2002’den<br />

2008’e kadar beklendiği gibi krediler<br />

ile konut yatırımı arasında büyük<br />

fark olduğu görülmektedir, ancak<br />

bu yanıltıcı olmamalıdır. 2002 - 2008<br />

arasında beklenen şeklin oluşması<br />

konut kredilerinin gelişme aşamasında<br />

olmasından kaynaklanmaktadır ve bu<br />

dönem değerlendirme yapmak için yeterli<br />

değildir.<br />

2008’den itibaren ise konut yatırımları<br />

ile konut kredileri neredeyse birbirine<br />

eşitlenmiştir ki böyle bir durumun olması<br />

kayıt dışı ekonomik faaliyetlerle finanse<br />

edilen konut yatırımlarının delilidir. Eğer<br />

Türkiye’deki konut yatırımlarının tamamı<br />

konut kredileri ile finanse edilebiliyorsa,<br />

konut satış istatistiklerine göre adet<br />

bazında satışların yaklaşık<br />

% 70’ini oluşturan kredisiz satışlar nasıl<br />

açıklanabilir? Bu sorunun cevabı, kredisiz<br />

konut satışlarında kullanılan paranın<br />

kaynağının kayıt dışı faaliyetler olması<br />

olabilir.<br />

Şekil 4 üzerinde yaptığımız yoruma<br />

getirilebilecek eleştirilerden biri ise<br />

yıl içinde satışı yapılan yeni konutların<br />

tamamının o yıl içinde üretilmediği,<br />

bir kısmının stoklardan karşılandığı<br />

olabilir ki bu haklı bir eleştiridir. Ancak,<br />

bu eleştirinin geçerli olabilmesi için<br />

sadece bir yıllık analiz yapılmış olması<br />

gerekir, oysaki Şekil 4’te tam 12 yıllık<br />

37


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE<br />

SERMAYENİN VERİMLİ KULLANIMINDA İNŞAAT – SANAYİ ÇELİŞKİSİ<br />

Şekil 4. Konut Yatırımları – Konut Kredileri İlişkisi (Türkiye)<br />

38<br />

veri grafiğe dönüştürülmüştür. Her ne<br />

kadar stoktan satışlar olsa da, 5 yıldan<br />

uzun bir sürede konut kredileri ile konut<br />

yatırımları arasında anlamlı bir ilişki<br />

ortaya çıkması gerekmektedir. Bu anlamlı<br />

ilişki beklentisinin sebebi, ürettiği konutu<br />

satamayan konut üreticisinin ertesi yıl<br />

daha az konut üretimi yapacak olması<br />

veya herhangi bir yılda beklentisinin<br />

üzerinde ve hızlı konut satışı yapacak<br />

olan üreticinin ertesi yıl çok daha fazla<br />

konut üretecek olmasıdır. Dolayısıyla<br />

yıllık konut yatırım tutarı ile toplam konut<br />

kredileri arasında doğrudan bir ilişki<br />

vardır ve bu ilişkide konut kredileri öncü<br />

gösterge niteliğindedir. Konut stoğuyla<br />

ilgili belirsizliğin tamamen ortadan<br />

kalkması için TÜİK’in her ay Adrese Dayalı<br />

Nüfus Kayıt Sistemi’nden veri alarak<br />

hazırladığı ve boş konut oranını da içeren<br />

raporun kamuoyuyla ve araştırmacılarla<br />

paylaşılması gerekmektedir. Söz konusu<br />

rapor yayınlandığı takdirde bu paragrafta<br />

ifade ettiğimiz görüşümüzün teyit edilme<br />

imkânı doğacaktır.<br />

Burada açıkladığımız konut kredileri -<br />

konut yatırımı ilişkisi ve Türkiye’nin buna<br />

uyumsuzluğu, Şekil 5’teki uluslararası<br />

karşılaştırmada bütün netliği ile ortaya<br />

çıkmaktadır.<br />

Şekil 5, European Mortgage Federation<br />

(EMF), OECD, Türkiye Bankalar Birliği ve<br />

Kalkınma Bakanlığı verileri kullanılarak<br />

üretilmiştir.<br />

Yabancı ülke grafiklerinde gözlendiği üzere<br />

kullandırılan konut kredisi miktarıyla<br />

konut yatırımları arasında yüksek düzeyde<br />

bir ilgileşim vardır. Öte taraftan Türkiye<br />

grafiği incelendiğinde ise konut kredileri<br />

hızla artığı halde konut yatırımının bundan<br />

etkilenmediği görülmektedir. Böyle bir<br />

durumun açıklaması, daha önce kredisiz<br />

satın alınan konutların kredi kullanılarak<br />

satın alındığı ve toplam konut yatırımı<br />

miktarının değişmediği olabilir ancak bu<br />

yeterli bir açıklama değildir zira Türkiye’de<br />

her 100 konuttan 30’u kredi kullanılarak<br />

satılmaktadır. Konut kredilerindeki<br />

büyümenin konut yatırımlarına<br />

yansımaması mümkün değildir. Neticede,


ŞUBAT 2016<br />

Şekil 5’te gözlenen durum Şekil 3 ve Şekil<br />

4 üzerine yaptığımız yorumları doğrular<br />

niteliktedir.<br />

Yukarıda bahsettiğimiz sorunlar sebebiyle<br />

bambaşka sosyal bir sorun daha ortaya<br />

çıkmaktadır. Bu sosyal sorun, gelir<br />

dağılımındaki adaletsizlik düzeyinin<br />

de olduğundan düşük ölçülmesidir.<br />

Adaletsizliğin olduğundan düşük ölçülmesi<br />

ise orta ve dar gelirli hane halklarının<br />

aleyhine bir durum oluşturmaktadır<br />

çünkü karar vericiler bu hane halkları için<br />

daha fazla transfer harcaması yapılması<br />

gerektiğinin farkına varamamaktadır.<br />

Aşıcı, Hepşen ve Yılmaz’ın (2011)<br />

çalışmasında da belirtildiği üzere, gelir<br />

dağılımındaki adaletsizliğin en bariz<br />

göstergelerinden biri, gelir gruplarına<br />

göre ayrı ayrı hesaplanması gereken konut<br />

edinme gücüdür. Gerek Türkiye’de gerekse<br />

dünyada yeterli veri olmadığı için farklı<br />

gelir grupları için farklı konut edinme<br />

gücü hesap edilememektedir. Öte taraftan<br />

ortalama gelir sahibi hane halkları için<br />

makro düzeyde üretilen konut edinme<br />

gücü ise dar gelirli hane halklarının<br />

sıkıntılı durumunu gizlemektedir.<br />

Sonuç<br />

Makalemizin giriş kısmında atıf<br />

yaptığımız, Devlet Eski Bakanı Sayın<br />

Babacan’ın gayrimenkul sektörü lehine<br />

olan dengesizlik tespitinin doğru<br />

olduğunu söyleyebiliriz. Her ne kadar<br />

mevcut resmi istatistik kaynaklarında bu<br />

tespit teyit edilemese de, kullandırılan<br />

konut kredileriyle kurduğumuz ilişki<br />

doğrultusunda Türkiye’de konut<br />

yatırımlarının ve dolayısıyla inşaat<br />

sektörünün toplam büyüklüğünün<br />

hatalı ölçüldüğünü ifade edebiliriz. Bu<br />

ölçüm hatası Türkiye’ye has olmayıp<br />

daha önce zikredildiği gibi yabancı<br />

araştırmacılar tarafından da tespit edilmiş<br />

ve düzeltilmesi amacıyla çeşitli çözüm<br />

önerileri getirilmiştir. Bizim önereceğimiz<br />

çözümler bu ölçüm hatasının<br />

giderilmesinden ziyade, gayrimenkul<br />

Şekil 5. Konut Yatırımları – Konut Kredileri İlişkisi (Uluslararası Karşılaştırma)<br />

39


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE<br />

SERMAYENİN VERİMLİ KULLANIMINDA İNŞAAT – SANAYİ ÇELİŞKİSİ<br />

40<br />

sektörüne ağırlık verilmesinden<br />

kaynaklanan sorunların giderilmesine<br />

yöneliktir.<br />

Karşılaştırma yapılan ülkeler referans<br />

alındığında, konut yatırımlarının 2014<br />

yılı itibarıyla 20 milyar TL civarında<br />

düşük ölçüldüğünü tahmin ediyoruz.<br />

Tasarruflarımızın döviz getirisi<br />

sağlamayan verimsiz konut yatırımlarına<br />

yönlendirilmesi sorununa bir an evvel<br />

çözüm üretilmesi gerekmektedir. Aksi<br />

takdirde, Yunanistan ve İspanya’nın<br />

yaşadığı sorunlarla karşılaşma ihtimalimiz<br />

azımsanmayacak kadar yüksektir. Bu riski<br />

bertaraf etmek veya en azından etkisini<br />

hafifletmeyi amaçlayan önerilerimiz<br />

aşağıda sunulmuştur.<br />

1. 2014 yılında yasal altyapısı hazırlanan<br />

gayrimenkul yatırım fonlarının, yurt<br />

dışında da yatırım yapmasına imkân<br />

verilmelidir. Aksi takdirde gayrimenkul<br />

piyasasında istenen rekabet düzeyi<br />

oluşmayacak ve kayıt dışı gelirleri<br />

gizlediği için hali hazırda aşırı yükselmiş<br />

olan gayrimenkul fiyatları daha da<br />

yükselecektir. Bu ise, makalemiz boyunca<br />

bahsettiğimiz şekilde gayrimenkul<br />

sektörüne daha fazla kaynak girişine<br />

yol açacak, gelir dağımı adaletsizliğini<br />

körükleyecek ve bir kısır döngü halinde<br />

sürdürülemez noktaya varıncaya dek<br />

devam edecektir. Ancak sürdürülebilir<br />

olmayan noktaya varıldığında 2008 yılında<br />

ABD’de yaşanan kriz benzeri bir sonuçla<br />

karşılaşmak sürpriz olmayacaktır.<br />

2. Gayrimenkul yatırım fonlarına yurt<br />

dışında yatırım yapma izni şu koşulla<br />

verilmelidir: Fonların yurt dışında sahip<br />

olduğu ticari gayrimenkullerin asgari<br />

% 25’i Turquality marka destek programı<br />

kapsamında desteklenen firmalara kiraya<br />

verilmelidir. Bu sayede, yurt dışına çıkan<br />

Türk sermayesinin belirli bir kısmının<br />

Türkiye’ye döviz girdisi sağlayacak ve<br />

uzun vadede uluslararası marka olma<br />

potansiyeli taşıyan Türk şirketlerinin<br />

kullanımına sunulması sağlanacaktır.<br />

3. İlk dönemde çok yüklü sermaye<br />

çıkışı olabileceği için, gayrimenkul<br />

yatırım fonlarının yurt dışı varlıklarının<br />

toplam varlıklarına oranı % 30 ile<br />

sınırlandırılabilir.<br />

4. Türkiye’de kurulmuş gayrimenkul<br />

yatırım fonlarına ait ticari gayrimenkulleri<br />

kiralayan Turquality şirketleri için mağaza<br />

kira destek oranı % 60’a çıkartılabilir.<br />

Böylece, kira ödemelerinin tekrar yurda<br />

dönmesi teşvik edilmiş olacaktır.<br />

5. Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü –<br />

Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi kayıtları<br />

kullanılarak Türkiye Cumhuriyeti<br />

vatandaşlarının, sahip oldukları konut<br />

adedine göre tasnif edilmelidir. Bu tasnif,<br />

kayıt dışı ekonomiyle mücadelede çok<br />

faydalı olacaktır ki 3 adetten fazla konut<br />

sahibi olan kişilere ilave vergi getirilebilir.<br />

Bu yeni vergi kaynağının bir kısmı gelir<br />

dağılımının düzeltilmesi için transfer<br />

harcamalarında kullanılabileceği gibi,<br />

diğer kısmı ise Ar-Ge ve marka geliştirme<br />

gibi çalışmalarda kullanılabilir.<br />

6. Gayrimenkul alımlarında, satın alan<br />

kişi / kurumun son 5 yıla ait gelir vergisi<br />

beyanı incelenmeli ve bu inceleme


ŞUBAT 2016<br />

enflasyon hedeflerinin tutturulmasına da<br />

katkı sağlanabilecektir.<br />

Burada listelenen çözüm önerilerinin<br />

uygulanması karar vericilerin takdirindedir<br />

ancak daha evvel belirttiğimiz üzere<br />

İspanya, Yunanistan ve ABD örnekleri<br />

bizi büyük bir endişeye sevk etmektedir.<br />

Türkiye’dekine benzer şekilde, yabancı<br />

ülkelerdeki resmi istatistikler de kayıt<br />

dışı ekonomi sebebiyle konut yatırımlarını<br />

olduğundan düşük göstermektedir. Doğru<br />

ölçülemeyen bir ekonomi yönetiminde<br />

karar almanın güçlüğü aşikârdır.<br />

• www.hurriyet.com.tr. 24 Temmuz 2014.<br />

http://www.hurriyet.com.tr/sanayidenkacip-konut-yapiyoruz-26874076<br />

(Kasım<br />

11, 2015 tarihinde erişilmiştir).<br />

• www.milliyet.com.tr. 08 Aralık 2014.<br />

http://www.milliyet.com.tr/babacan-danseffaflik-paketi--konut-1981185/<br />

(Aralık<br />

07, 2015 tarihinde erişilmiştir).<br />

Makalemizde sunduğumuz bilgilerin karar<br />

alma mekanizmasında kullanılarak ülke<br />

ekonomisinin daha verimli, güvenilir ve<br />

hızlı büyümesine katkıda bulunmasını<br />

temenni ediyoruz.<br />

neticesinde satın alabileceği gayrimenkul<br />

için azami bir değer belirlenmelidir. Bu<br />

azami değerden daha yüksek fiyatlı bir<br />

gayrimenkul satın almak isteyen<br />

kişi / kurumun buna ilişkin ilave gelir<br />

beyanı yapma zorunluluğu getirilmelidir.<br />

Gayrimenkul yatırım fonları aracılığıyla<br />

yurt içi konut yatırımlarına yönlenecek<br />

kaynak miktarının azaltılması ve 3’ten<br />

fazla konut sahibi olan kişilerin ilave<br />

vergilere tabi kılınması önerileri sayesinde<br />

konut fiyatlarındaki aşırı ve diğer sektörler<br />

aleyhine orantısız yükselişin önlenmesi<br />

mümkün olabilecektir. Hatta bu sayede<br />

Kaynakça<br />

• Aşıcı, Mehmet, Ali Hepşen, ve Özlem<br />

Yılmaz. «Housing Affordability Index<br />

Calculation Integrating Income Inequality<br />

in Turkey.» Empirical Economics Letters,<br />

2011: 359-367.<br />

• Aşıcı, Mehmet, ve Ali Hepşen. «The<br />

Association between Current Account<br />

Deficit and House Prices in Turkey.»<br />

Journal of Applied Finance & Banking,<br />

2013: 65-79.<br />

• Baker, Dean. “The Run-up in Home<br />

Prices: A Bubble.” Challlenge 45, no. 6<br />

(2002): 93-119.<br />

• Calvo, G. A. «Capital Flows and Capital<br />

Market Crises, The Simple Economics<br />

of Sudden Stop.» Journal of Applied<br />

Economics, Kasım 1998: 35-54.<br />

• Gruneberg, Stephen, ve Keith<br />

Folwell. «The use of gross fixed capital<br />

formation as a measure of construction<br />

output.» Construction Management and<br />

Economics, 04 01 2013: 359-368.<br />

• Ruddock, Les. «Measuring the global<br />

construction industry: improving<br />

the quality of data.» Construction<br />

Management and Economics, 2002: 553-<br />

556.<br />

41


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE<br />

ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ (OSB) VE SANAYİ SİTELERİ (SS)’NE<br />

KULLANDIRILAN KREDİLERİN İTFALANDIRILMASINA YÖNELİK MODEL<br />

ÖNERİLERİ: T+1 MODELİ VE T+0,5 MODELİ<br />

Tevfik BULUT / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Sanayi Bölgeleri Genel Müdürlüğü)<br />

1.Giriş<br />

Günümüzde finansmana erişim<br />

koşullarındaki gelişmeler beraberinde<br />

finansman türlerini de çeşitlendirmiştir.<br />

Gerek kamu sektörü gerekse özel<br />

sektör bu alanda varlığını göstererek<br />

girişimcilere, özel hukuk tüzel kişiliğine<br />

sahip kurum ya da kuruluşlara<br />

finansmana erişimde çeşitli olanaklar<br />

ve alternatifler sunmaktadır. Ancak<br />

sunulan bu olanaklar çoğunlukla kredi<br />

tedariki şeklinde olmakla birlikte kamu<br />

sektörü tarafından sağlanan krediler, özel<br />

sektöre göre çok daha uygun faiz ve geri<br />

ödeme koşullarına sahip olmakta, diğer<br />

bir deyişle teşvik niteliği taşımaktadırlar.<br />

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı<br />

(BSTB) tarafından OSB ve SS’ler gibi<br />

ekonomik gelişim bölgelerine sağlanan<br />

bu krediler de teşvik niteliği taşıdığından,<br />

çalışmamızda kredi, kredinin işlevleri,<br />

kredi risk ve yönetimi ve söz konusu<br />

ekonomik gelişim bölgelerine sağlanan<br />

kredi teşvikleri konularına değinildikten<br />

sonra geliştirilen kredi itfalandırma<br />

modelleri ele alınacaktır.<br />

2.Kredi<br />

Kredi, genellikle faiz ve komisyon bedeli<br />

karşılığı gerçek veya tüzel kişilere süresi<br />

önceden tayin edilmek ve geri verilmek<br />

üzere belirli miktardaki satın alma<br />

gücünün tahsis edilmesidir.<br />

Zarakolu (1971)’ya göre, krediye ilişkin bir<br />

diğer tanım da şu şekildedir: Kredi gerçek<br />

ya da tüzel kişilere doğrudan doğruya veya<br />

dolaylı olarak teminatlı, teminatsız, uzun<br />

veya kısa vadeli nakit, mal, kefalet teminat<br />

mektubu şeklinde faiz ve komisyon<br />

karşılığında ve belirli bir limit dâhilinde<br />

borç ve garanti verme işlemidir (Karakaş,<br />

2010).<br />

2.1.Kredinin İşlevleri<br />

Bir ekonomiye arz edilen paranın miktarı<br />

onun gelişmesi bakımından büyük önem<br />

taşır. Çünkü o, fiyatların seviyesini ve<br />

bazen de karakterini etkiler. Eğer para<br />

Tablo 1. Yörelere (İllere) Göre OSB’lere Kullandırılan Kredilerin Geri Ödeme Şartları ile Faiz Oranları<br />

42


ŞUBAT 2016<br />

3. Kredi Teşvikleri<br />

3.1.OSB’lerde Kredi Teşviği<br />

Ekonomik gelişim bölgelerinden olan<br />

OSB’lere kullandırılan krediler, gerek<br />

OSB tüzel kişiliğinin kendisi gerekse<br />

OSB içinde faaliyet gösteren katılımcı<br />

firmalar üzerinde pozitif dışşallıklar<br />

oluşturmaktadır.<br />

arzı bir ekonomide ticaretin genişlemesi<br />

ile uyumlu olarak genişlemezse<br />

-yani para mallara oranla daha kıt<br />

hale gelirse- fiyatlar düşme eğilimi<br />

gösterecek, üreticilerin cesareti kırılacak<br />

ve müteşebbisler için işlerini kurmak<br />

ve geliştirmekte gerekli mali kaynakları<br />

bulmak zorlaşacaktır. Aksine, çok serbest<br />

olarak ihraç edilirse, fiyatlar yükselecek<br />

ve yatırımlar fiyat artışından en çabuk<br />

etkilenen faaliyet alanlarına kayacaktır<br />

(Deane, 2000). Kredi de bahsedilen para<br />

arzının bir yönünü oluşturduğundan<br />

kredinin ekonomik işlevlerinin özetlenmesi<br />

yerinde olacaktır. Aras (1996)’a göre<br />

kredinin işlevleri üç grupta özetlenebilir<br />

(Tokel, 2004):<br />

1. Ekonomideki atıl ve dağınık fonlar<br />

(sermaye ve tasarruflar), kredi sistemi<br />

sayesinde ekonomik faaliyetlerin<br />

gelişmesine yönlendirilmektedir.<br />

Sahiplerinin kullanmadığı fonlar, kredi<br />

şeklinde paraya ihtiyaç duyanlara<br />

aktarılabilmektedir. Bu şekilde fon<br />

sahipleri açısından gelir yaratılırken<br />

ekonomide de arz ve talep genişlemesi<br />

yaratılmaktadır. Böylece tasarruflar,<br />

ülke ekonomisinin gelişmesi yönünde<br />

değerlendirilmiş ve ekonomik faaliyetlere<br />

hız verilmiş olur.<br />

2. Kredi sermaye birikimini artırır.<br />

Girişimciler ve yatırımcılar ihtiyaç<br />

duydukları sermayeyi kredi yoluyla<br />

tasarruf sahiplerinden sağlarlar. Vade<br />

sonunda da krediyi geriye ödeyerek<br />

sermaye birikimi elde ederler.<br />

Şekil 1. OSB’lere Yapılan Kredi Ödemeleri<br />

3. Kredi bir tedavül aracıdır. Kredi<br />

ekonomisi para ekonomisinin gelişmiş bir<br />

aşamasını teşkil eder. Kredi ile nakit para<br />

taşınması azalmakta, ticari faaliyetler hız<br />

kazanmaktadır.<br />

2.2. Kredi Riski ve Kredi Risk Yönetimi<br />

Kredi riski, kullandırılan kredinin<br />

vadesinde kısmen veya tamamen<br />

ödenmeme olasılığını ifade etmektedir.<br />

Risk, kredilendirme sürecinin en<br />

başından başlayarak her aşamasında<br />

bulunur. Ancak zaman içinde kredinin<br />

vadesi gelmeden riskin derecesinde bazı<br />

değişiklikler olabilmektedir. Kredi tahsis<br />

kararı verenler risk derecesindeki bu<br />

değişiklikleri de göz önüne almalıdırlar<br />

(Usta, 1994).<br />

Kredi risk yönetiminde kredi talep<br />

edenin yükümlülüklerini zamanında<br />

yerine getirebilme kapasitesi veya gücü,<br />

yükümlülüklerini karşılamaya yetecek<br />

tutarda kaynak yaratmasına bağlı<br />

olduğundan kaynak yaratma potansiyeli<br />

yakından takip edilmelidir (Akgüç, 2011).<br />

Aynı zamanda kredinin geri dönüşünün<br />

sağlıklı bir şekilde izlenmesi için finansal<br />

performans analizi, likidite durumu,<br />

kârlılık durumu, verimlilik durumu ve<br />

finansal yönden gelişmesinin yeterli olup<br />

olmadığının incelenmesi ve takip edilmesi<br />

açısından önem taşıdığından belirli<br />

aralıklarla ve gerektiğinde her zaman<br />

yapılmalıdır (Bulut, 2014).<br />

OSB’lere sağlanan teşvikler içerisinde<br />

gerek ölçeği, gerekse faiz oranı ve geri<br />

ödeme koşulları bakımından katma<br />

değeri çok yüksek olan kredi teşvikleri<br />

OSB’lerin kurulmasında, kurulduktan<br />

sonra sürdürülebilir yatırım ortamının<br />

oluşturulmasında payı yadsınamaz bir<br />

gerçektir (Bulut, Şubat 2015).<br />

OSB’lere kullandırılan kredinin faiz<br />

oranları ve geri ödeme şartları şöyledir<br />

(Usul ve Esaslar, 2001):<br />

a) Kalkınmada öncelikli yörelerde; faiz<br />

oranı yıllık %1, geri ödeme süresi 5 yılı<br />

ödemesiz toplam 15 yıl,<br />

b) Normal illerde; faiz oranı yıllık %2, geri<br />

ödeme süresi 3 yılı ödemesiz toplam 13 yıl,<br />

c) Gelişmiş illerde; faiz oranı yıllık %3, geri<br />

ödeme süresi 2 yılı ödemesiz toplam 11 yıl<br />

olarak uygulanır.<br />

Anlatılanları özetlemesi açısından yörelere<br />

göre Bakanlığımızca kullandırılan kredinin<br />

faiz oranları ve geri ödeme şartları Tablo<br />

1’de gösterilmiştir.Arsa satma durumuna<br />

gelmeyen ya da borcunu karşılayabilecek<br />

miktarda arsa satma durumuna gelmeyen<br />

OSB’lerde kredi anapara borç taksitleri,<br />

kredi kullanan OSB’ler itfa dönemlerinde<br />

tahakkuk eden borçlarını ödeyemeyeceğini<br />

ilgili belgelerle ispatlaması durumunda;<br />

anapara borç taksitleri yılda bir olmak<br />

üzere toplam 4 defa ertelenebilmekte,<br />

faiz borçları ise anapara borç taksitleri<br />

ödenmesi kaydıyla kredi hesabına ilave<br />

edilebilmektedir. Burada, bir önceki<br />

kısımda bahsedilen uygun geri ödeme<br />

sürelerine ve faiz oranlarına ilave olarak<br />

koşulların oluşması halinde OSB’lere<br />

borçlarını erteleme imkânı getirilmektedir.<br />

Bahse konu kredi teşvikleri kapsamında<br />

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca<br />

43


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE<br />

ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ (OSB) VE SANAYİ SİTELERİ (SS)’NE KULLANDIRILAN KREDİLERİN<br />

İTFALANDIRILMASINA YÖNELİK MODEL ÖNERİLERİ: T+1 MODELİ VE T+0,5 MODELİ<br />

c) Gelişmiş illerde; üstyapı kredilendirme<br />

oranı % 50, faiz oranı yıllık % 3, geri<br />

ödeme süresi 2 yılı ödemesiz toplam 11 yıl<br />

olarak uygulanır.<br />

2. Altyapı kredilendirme oranları %100<br />

olarak uygulanır.<br />

3. Kredilerin faizi; kredinin ilgili SS’nin<br />

banka hesabına geçtiği tarihten itibaren<br />

başlar, ikraz edilen bütün meblağın<br />

tamamen itfa edilmiş olacağı tarihe kadar<br />

devam eder. Kredi itfa başlangıcına kadar<br />

tahakkuk ettirilerek biriktirilen faizler itfa<br />

döneminde eşit taksitler halinde, anapara<br />

taksitleri ve itfa döneminde tahakkuk<br />

edecek faizlerle birlikte tahsil edilir.<br />

son 13 yılda OSB tüzel kişiliklerine 2015<br />

yılı fiyatlarıyla yapılan kredi ödeme<br />

tutarları Şekil 1’de gösterilmiştir.<br />

3.2. SS’lerde Kredi Teşviği<br />

SS’lere kullandırılan kredinin faiz oranları<br />

ve geri ödeme şartları ile kredilendirme<br />

oranları şöyledir (Usul ve Esaslar, 2001):<br />

Şekil 2. SS’lere Yapılan Kredi Ödemeleri<br />

1. Kullandırılacak kredinin kredilendirme<br />

ve faiz oranları ile geri ödeme şartları:<br />

a) Kalkınmada öncelikli yörelerde ve<br />

doğal afet geçiren yerlerde üstyapı<br />

kredilendirme oranı % 70, faiz oranı yıllık<br />

%1, geri ödeme süresi 2 yılı ödemesiz<br />

toplam 15 yıl,<br />

b) Normal illerde; üstyapı kredilendirme<br />

oranı % 60, faiz oranı yıllık % 2, geri<br />

ödeme süresi 2 yılı ödemesiz toplam 13 yıl,<br />

Tablo 2.Yörelere (İllere) Göre SS’lere Kullandırılan Üstyapı Kredilerinin Geri Ödeme<br />

Şartları ile Faiz Oranları<br />

Söz konusu madde kapsamında bahse<br />

konu yörelerin listesi ve bu yörelere<br />

kullandırılan kredilerin geri ödeme<br />

şartları ile faiz oranları Tablo 2’de<br />

gösterilmiştir.<br />

Uygun faiz ve geri ödeme koşullarına<br />

ilave olarak Bilim, Sanayi ve Teknoloji<br />

Bakanlığınca uygun görülmesi<br />

halinde, borçlarını ödeyememiş veya<br />

ödeyemeyecek durumda bulunan SS’lerin,<br />

yıllık anapara ve faiz taksitleri en fazla<br />

dört yıl ve sekiz taksit olmak üzere<br />

ertelenebilmektedir.<br />

Bahse konu kredi teşvikleri kapsamında<br />

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca<br />

son 13 yılda SS tüzel kişiliklerine 2015 yılı<br />

fiyatlarıyla yapılan kredi ödeme tutarları<br />

Şekil 2’de gösterilmiştir.<br />

44<br />

4. Kredi İtfalandırma Modelleri<br />

4.1. Amaçları<br />

Geliştirilen itfalandırma modelleri ile kredi<br />

geri dönüşlerinin artırılması, kredi geri<br />

dönüşlerinin uygun finansal modellerle<br />

sürdürülebilirliğinin sağlanması, OSB<br />

ve SS’lerin kredi finansman yükünün<br />

hafifletilmesi, kanuni takibe<br />

geçilecek/geçilmesi muhtemel OSB<br />

ve SS sayısının azaltılması, ekonomik<br />

gelişim bölgelerinin yapılaşma sürecinin<br />

hızlandırılması, OSB ve SS’lerin kaynak


ŞUBAT 2016<br />

Tablo 3.Kalkınmada Öncelikli İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları<br />

4. Borç Taksiti Birim Tutarı = İtfa<br />

Dönemine Esas Kredi Bakiyesi/Taksit<br />

Katsayıları Toplamı<br />

a u<br />

= c q<br />

/ t s<br />

5. Anapara Borç Taksit Tutarı = Borç<br />

Taksiti Birim Tutarı X Anapara Borç Taksit<br />

Katsayısı<br />

a q<br />

=a u<br />

x t<br />

yaratma kapasitesini sürdürerek kredinin<br />

geri ödenmesinin sağlanılması ve nihai<br />

olarak sanayide katma değerin artırılması<br />

amaçlanmıştır.<br />

4.2. OSB’lerde Kredi İtfalandırma<br />

Modeli : t+1 Modeli<br />

Kalkınmada öncelikli, normal ve gelişmiş<br />

illerde OSB’lerde itfa dönemi ve yıllık<br />

faiz oranı değişiklik göstermekle birlikte<br />

bu durum formülün kompozisyonunu<br />

değiştirmemektedir. OSB’lerde kredi<br />

itfalandırma modelinin formülizasyon<br />

aşamaları şu şekilde sıralanabilir:<br />

1. Yıl Anapara Borç Taksit Katsayısı = (İtfa<br />

Dönemi X Yıllık Faiz Oranı) /100<br />

t=(pxn)/100<br />

2. Anapara Borç Taksit Katsayısı Artış<br />

Oranı = Önceki Dönem Anapara Borç<br />

Taksit Katsayısı +1<br />

t r<br />

=t+1<br />

3. Borç Taksiti Katsayıları Toplamı<br />

illerdeki SS’lerde itfa dönemi ve yıllık<br />

faiz oranı değişiklik göstermekle birlikte<br />

bu durum formülün kompozisyonunu<br />

değiştirmemektedir. SS’lerde kredi<br />

itfalandırma modelinin formülizasyon<br />

aşamaları şu şekilde özetlenebilir:<br />

1. Yıl İlk 6 Ay İçin Anapara Borç Taksit<br />

Katsayısı = (İtfa Dönemi X Yıllık Faiz<br />

Oranı)/100<br />

t=(pxn)/100<br />

2. Anapara Borç Taksit Katsayısı Artış<br />

Oranı = Önceki Dönem Anapara Borç<br />

Taksit Katsayısı + 0,5<br />

t r<br />

=t+0,5<br />

3. Borç Taksiti Katsayıları Toplamı<br />

5. Uygulama Sonuçları<br />

5.1.OSB’lerde Uygulama Sonuçları<br />

İtfa dönemine esas 10.000.000 TL’lik<br />

bir kredi bakiyesi üzerinden senaryo<br />

çalışması niteliğinde örnek bir hesaplama<br />

yapılarak sonuçlar karşılaştırmalı olarak<br />

ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışmanın<br />

bu kısmında tablolarda yer alan “mevcut<br />

durum” ifadesinden hâlihazırda devam<br />

eden uygulama, “yeni durum” ifadesinden<br />

yeni modelin uygulanması halinde ortaya<br />

çıkan durum anlaşılmalıdır.<br />

5.1.1. Kalkınmada Öncelikli İllerdeki<br />

OSB’ler<br />

Kalkınmada öncelikli illerdeki OSB’lerde<br />

yıllık faiz oranı %1, itfa dönemi ödemeler<br />

yıllık olmak üzere toplam 10 yıl olarak<br />

uygulanmaktadır. Yapılan hesaplamalara<br />

Tablo 4.Normal İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları<br />

4. Borç Taksiti Birim Tutarı = İtfa<br />

Dönemine Esas Kredi Bakiyesi/Taksit<br />

Katsayıları Toplamı<br />

a u<br />

= c q<br />

/ t s<br />

5. Anapara Borç Taksit Tutarı = Borç<br />

Taksiti Birim Tutarı X Anapara Borç Taksit<br />

Katsayısı<br />

a q<br />

=a u<br />

x t<br />

4.3. SS’lerde Kredi İtfalandırma<br />

Modeli : t+0,5 Modeli<br />

Kalkınmada öncelikli, normal ve gelişmiş<br />

45


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE<br />

ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ (OSB) VE SANAYİ SİTELERİ (SS)’NE KULLANDIRILAN KREDİLERİN<br />

İTFALANDIRILMASINA YÖNELİK MODEL ÖNERİLERİ: T+1 MODELİ VE T+0,5 MODELİ<br />

Tablo 5.Gelişmiş İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları<br />

ilişkin senaryo çalışması karşılaştırmalı<br />

olarak Tablo 3’te gösterilmiştir.<br />

5.1.2. Normal İllerdeki OSB’ler<br />

Normal illerdeki OSB’lerde yıllık faiz<br />

oranı % 2, itfa dönemi, ödemeler yıllık<br />

olmak üzere toplam 10 yıl olarak<br />

uygulanmaktadır. Yapılan hesaplamalara<br />

ilişkin senaryo çalışması karşılaştırmalı<br />

olarak Tablo 4’te gösterilmiştir.<br />

Tablo 6. Kalkınmada Öncelikli İllerde İtfa<br />

Dönemine Esas Kredi Bakiyesi<br />

5.1.3. Gelişmiş İllerdeki OSB’ler<br />

Gelişmiş illerdeki OSB’lerde yıllık<br />

faiz oranı % 3, itfa dönemi ödemeler<br />

yıllık olmak üzere toplam 9 yıl olarak<br />

uygulanmaktadır. Yapılan hesaplamalara<br />

ilişkin senaryo çalışması karşılaştırmalı<br />

olarak Tablo 5’te gösterilmiştir.<br />

5.2. SS’lerde Uygulama Sonuçları<br />

Kredi itfa başlangıcına kadar tahakkuk<br />

ettirilerek biriktirilen faizler itfa<br />

döneminde eşit taksitler halinde, anapara<br />

taksitleri ve itfa döneminde tahakkuk<br />

edecek faizlerle birlikte tahsil edildiğinden<br />

ödemesiz döneme ait hesaplanan faiz<br />

tutarları, ilk kredi bakiyesine ilave<br />

edilerek itfa dönemine esas kredi<br />

bakiyesi oluşturulmuştur. Hesaplanan itfa<br />

dönemine esas kredi bakiyesi anapara<br />

taksit tutarları toplamına diğer bir deyişle<br />

itfa dönemine esas kredi bakiyesine eşit<br />

olacaktır. Benzer durum diğer yöreler<br />

(iller) için de aynı işlemi gerektirdiğinden<br />

tekrar ele alınmayacaktır. Çalışmamızda<br />

5.000.000 TL’lik bir kredi bakiyesi<br />

üzerinden senaryo çalışması niteliğinde<br />

örnek bir hesaplama yapılarak sonuçlar<br />

karşılaştırmalı olarak ortaya konulmaya<br />

çalışılmıştır. Sonuçlar ortaya konulurken<br />

tablolarda yer alan “mevcut durum”<br />

ifadesinden hali hazırda devam eden<br />

uygulama, “yeni durum” ifadesinden yeni<br />

modelin uygulanması halinde ortaya çıkan<br />

durum anlaşılmalıdır.<br />

5.2.1.Kalkınmada Öncelikli İllerdeki<br />

SS’ler<br />

Kalkınmada öncelikli illerdeki SS’lerde<br />

yıllık faiz oranı %1, itfa döneminde<br />

Tablo 8. Normal İllerde İtfa Dönemine<br />

Esas Kredi Bakiyesi<br />

46


ŞUBAT 2016<br />

Tablo 7. Kalkınmada Öncelikli İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları<br />

ödemeler 6 ayda bir yapılmak üzere<br />

toplam 11 yıldır. İtfa dönemine esas kredi<br />

bakiyesinin hesaplanması Tablo 6’da<br />

gösterilmiştir. İtfa dönemine ait yapılan<br />

hesaplamalar ise karşılaştırmalı olarak<br />

Tablo 7’de gösterilmiştir.<br />

5.2.2.Normal illerdeki SS’ler<br />

Normal illerdeki SS’lerde yıllık faiz<br />

oranı %2, itfa dönemi ödemeler 6 ayda<br />

bir yapılmak üzere toplam 11 yıldır. İtfa<br />

dönemine esas kredi bakiyesi Tablo 8’de<br />

görüleceği üzere hesaplanıp itfa dönemine<br />

esas kredi bakiyesi oluşturulmuştur.<br />

İtfa dönemine ait yapılan hesaplamalar<br />

ise karşılaştırmalı olarak Tablo 9’da<br />

gösterilmiştir.<br />

5.2.3.Gelişmiş İllerdeki SS’ler<br />

Hesaplamada yıllık faiz oranı %3, itfa<br />

dönemi, ödemeler 6 ayda bir yapılmak<br />

üzere toplam 9 yıldır. İtfa dönemine esas<br />

kredi bakiyesi Tablo 10’da görüleceği<br />

üzere hesaplanıp itfa dönemine esas kredi<br />

bakiyesi oluşturulmuştur. İtfa dönemine ait<br />

yapılan hesaplamalar ise karşılaştırmalı<br />

olarak Tablo 11’de gösterilmiştir.<br />

Tablo 9. Normal İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları<br />

47


ŞUBAT 2016<br />

MAKALE<br />

ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ (OSB) VE SANAYİ SİTELERİ (SS)’NE KULLANDIRILAN KREDİLERİN<br />

İTFALANDIRILMASINA YÖNELİK MODEL ÖNERİLERİ: T+1 MODELİ VE T+0,5 MODELİ<br />

Tablo 10.Gelişmiş İllerde İtfa Dönemine Esas Kredi Bakiyesi<br />

6.Modellerin Avantajları<br />

Geliştirilen kredi itfalandırma modellerinin<br />

OSB ve SS’lere sağladığı avantajlar şöyle<br />

özetlenebilir:<br />

• İlk 4-5 yıl içinde bütün yörelerde, OSB<br />

ve SS’ler daha az anapara borç taksiti<br />

ödedikleri için söz konusu ekonomik<br />

gelişim bölgelerinin ve içindeki firmaların<br />

toparlanma sürecine ivme kazandıracaktır.<br />

• OSB ve SS’ler, borçlarını ödeyememesi<br />

ve erteleme hakları kalmaması<br />

durumunda anapara borç taksit tutarları<br />

ilk 5 yılda mevcut modele göre daha<br />

düşük olduğu için daha az gecikme faizi<br />

ödeyeceklerdir.<br />

• İtfa dönemi boyunca anapara borç<br />

taksitleri artarak devam ettiği için OSB<br />

ve SS’yi yüksek miktarlardaki borçları<br />

ertelemeye zorlayacak ve bu durum, borç<br />

erteleme mantığının amacına daha iyi<br />

hizmet edecektir.<br />

• Yeni model, gecikme faizleri açısından<br />

irdelenmesi durumunda, borçlarını<br />

ödemekte güçlük çeken OSB ve SS lehine<br />

avantajlı bir durum ortaya koymaktadır.<br />

Bu durum, kalkınmada öncelikli bir<br />

ildeki OSB için örnekleştirmek ve<br />

senaryolaştırmak istenirse Tablo 12’deki<br />

gibi bir sonuç ortaya çıkacaktır. Burada<br />

borçlara ait gecikme faizi 08.10.2015<br />

tarihinde ödendiği varsayılmıştır. Örnek<br />

üzerinden gidilecek olursa, OSB yeni<br />

durumda 4.158.842 TL’lik bir gecikme faizi<br />

avantajı elde etmiş olacaktır.<br />

Tablo 11.Gelişmiş İllerde Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları<br />

48


ŞUBAT 2016<br />

Tablo 12. Gecikme Faizleri Açısından Karşılaştırmalı Uygulama Sonuçları<br />

• Gecikme faizleri açısından OSB, SS’ler<br />

ve dolaylı olarak bu ekonomik gelişim<br />

bölgelerinde faaliyet gösteren firmalar<br />

kısa ve orta vadede mevcut modele göre<br />

konjektürel dalgalanmalardan daha az<br />

etkilenecektir.<br />

• OSB ve SS’lerin kanuni takibe düşme<br />

riski azalacaktır.<br />

• Kademeli artan borç taksitleri, OSB<br />

ve SS’lerin kredi geri dönüş oranlarını<br />

artıracaktır.<br />

• OSB ve SS’lerin borçlarını ödeyebilme<br />

gücünü ve cesaretini artıracaktır.<br />

• Ekonomik gelişim bölgelerinin kredi<br />

talebini artıracaktır.<br />

• Kamu kaynaklarının daha etkin ve<br />

verimli bir şekilde kullanılmasına yardımcı<br />

olacaktır.<br />

Sonuç itibarıyla, yapılan çalışmayla<br />

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca<br />

OSB ve SS’lere kullandırılan kredilerin<br />

itfalandırılmasına yönelik modeller<br />

geliştirilerek farkındalık oluşturulması,<br />

modellerin uygulanabilirliğinin<br />

gösterilmesi ve avantajlarının ortaya<br />

konulması amaçlanmıştır.<br />

Kaynakça<br />

• BULUT, Tevfik. (Şubat 2015).Ekonomik<br />

Gelişim Bölgelerine Sağlanan Teşvikler-I.<br />

Anahtar Dergisi.<br />

• DEANE, Phyllis. (2000).İlk Sanayi İnkılabı<br />

(3. Baskı). Çev: Tevfik GÜRAN. Ankara:<br />

Türk Tarih Kurumu Basımevi.<br />

• BULUT, Tevfik. (2014).Organize Sanayi<br />

Bölgelerinde Finansal Performans Analizi.<br />

Uzmanlık Tezi. Ankara: Bilim, Sanayi ve<br />

Teknoloji Bakanlığı.<br />

• K<strong>AR</strong>AKAŞ, Fatih Rüştü. (2010).Bireysel<br />

Krediler Kapsamında İpotekli Konut<br />

Kredileri (Mortgage).Yüksek Lisans Tezi.<br />

İstanbul Üniversitesi.<br />

• TOKEL, Ö. Emre. (2004).Kredi Risk<br />

Modelleri Kullanılarak Kredi Taleplerinin<br />

Değerlendirilmesi. Yüksek Lisans Tezi.<br />

Ankara Üniversitesi.<br />

• Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı.<br />

Organize Sanayi Bölgeleri Ve Sanayi<br />

Siteleri Projeleri Ödeneklerinin Kullanımı<br />

Ve Kredilendirilmesine İlişkin Usul Ve<br />

Esaslar (Usul ve Esaslar).Yürürlük Tarihi:<br />

01.01.2002 gün.<br />

• AKGÜÇ, Öztin. (2011).Kredi Taleplerinin<br />

Değerlendirilmesi. (Genişletilmiş 9.<br />

Baskı). İstanbul: Arayış Yayınevi.<br />

• USTA, Mahmut. (1994).Kredi Taleplerinin<br />

Değerlendirilmesi ve Tahsisi. İstanbul:<br />

Pamukbank T.A.Ş. Eğitim Müdürlüğü<br />

Yayınları.<br />

49


ŞUBAT 2016<br />

RAPOR TANITIMI<br />

OECD’NİN “HAYAT NASIL? 2015 – REFAHIN ÖLÇÜMÜ” RAPORU<br />

YAYIMLANDI<br />

Nazlı SAYLAM BÖLÜKBAŞ - Dursun BALKAN - Dr. Yücel ÖZK<strong>AR</strong>A / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)<br />

50<br />

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü<br />

(OECD), 2015 yılı sonunda yayımladığı<br />

“How’s Life? 2015 – Measuring Well-Being<br />

(Hayat Nasıl? 2015 – Refahın Ölçümü)”<br />

isimli raporu ile sosyal ve ekonomik<br />

pek çok gösterge yoluyla ülkeler arası<br />

karşılaştırmalar ve değerlendirmeler<br />

sunmaktadır.<br />

Raporda yaklaşık 40 ülkede insan<br />

yaşamının detaylı bir değerlendirmesine<br />

ve bu ülkelerden elde edilen sonuçların<br />

karşılaştırmalı analizlerine yer<br />

verilmektedir. İnsanların maddi yaşam<br />

koşulları ile yaşam kalitesine dair pek<br />

çok göstergeyi uluslararası seviyede bir<br />

araya getiren ve daha önce yayınlanan<br />

Stiglitz Raporu’ndaki tavsiyeler dikkate<br />

alınarak hazırlanan bu rapor, OECD’nin<br />

yayımlamakta olduğu İyi Yaşam Endeksi<br />

(Better Life Index)’ne de katkı sunmaktadır.<br />

Raporda ana hatlarıyla şu konular yer<br />

almaktadır:<br />

• Refahın Bugünü ve Yarını: Genel Bir<br />

Bakış<br />

• Rakamlarla Hayat Nasıl?<br />

• Gelecek Nesiller için Kaynakların<br />

Gözetimi<br />

• Çocuklar için Hayat Nasıl?<br />

• Bağışların Değeri: Gönüllülük ve Refah<br />

• Bölgesel Düzeyde Refahın Ölçümü<br />

Refahın Bugünü ve Yarını: Genel Bir Bakış<br />

OECD, daha iyi bir yaşamı daha<br />

iyi politikalarla sağlamayı amaç<br />

edinmektedir. Bu noktadan hareketle<br />

insanların refah düzeyi de daha iyi bir<br />

yaşam için geliştirilen politikalarla<br />

yükseltilebilir. Refah çok boyutludur<br />

ve sivil yaşam, hane halkı geliri, konut<br />

sahipliği, iş yaşamındaki denge,<br />

iş yetenekleri ve sağlık durumu<br />

gibi çeşitli alanları kapsamaktadır.<br />

İnsanların hayatının iyi olup olmadığının<br />

değerlendirilmesi, çok geniş bir yelpazede<br />

ve insanların farklı deneyimlerini<br />

yansıtması ile mümkündür.<br />

Hayat Nasıl Raporu, refahı, yaşam kalitesi<br />

ve maddi yaşam koşulları ana başlıkları<br />

altında toplam on bir boyutta ele almıştır.<br />

OECD’nin refah ölçümü konusunda<br />

kullandığı çerçeve aşağıdaki gibidir:<br />

Rakamlarla Hayat Nasıl?<br />

Her ülkenin kendine özgü bir nüfus yapısı<br />

ve hane halkı gelir dağılımı olduğundan<br />

farklı ülkelerin farklı refah öyküleri<br />

vardır. Örneğin, Slovakya, Yunanistan ve<br />

İspanya’da alt gelir grubunu temsil eden<br />

% 60’lık kesim, toplam net zenginliğin<br />

% 20’sini almaktadır. Ancak bu oran<br />

Almanya, Hollanda, Avusturya ve ABD’de<br />

% 8’den azdır. Ayrıca, ülkeden ülkeye<br />

değişmekle birlikte iyi eğitimli kişilerin<br />

daha uzun yaşama eğiliminde olduğu<br />

görülmektedir.<br />

İtalya, Belçika, Macaristan, Avustralya,<br />

Lüksemburg ve İngiltere gibi bazı OECD<br />

ülkelerinde, 15-24 yaş aralığındaki<br />

genç çalışanların uzun dönemli işsizlik<br />

oranı, normal çalışma çağındaki (25-64<br />

yaş) çalışanların iki katından fazladır.<br />

İskandinav ülkelerinde ise yaşam<br />

kalitesi, cinsiyet ve yaşa bağlı farklılıklar<br />

içermekle beraber gelir eşitsizliği düşük<br />

seviyelerde görülmektedir. Türkiye’deki<br />

insanların zayıf maddi hayat şartları ile<br />

işsiz kalma riskinin görece yüksekliğinden<br />

bahsedilmektedir.<br />

Raporda OECD ülkelerinin çoğunda<br />

zengin ve yoksul aileler arasındaki<br />

farkın son 30 yılın en yüksek değerine<br />

ulaştığından bahsedilmektedir. Ayrıca,<br />

2012 yılındaki Gini gelir eşitsizliği<br />

endeksine göre Türkiye’nin Meksika,<br />

Amerika ve İsrail ile birlikte en yüksek;<br />

Danimarka, Slovenya, Slovak Cumhuriyeti,<br />

Norveç ve Çek Cumhuriyeti’nin ise en<br />

düşük gelir eşitsizliğine sahip olduğu<br />

vurgulanmıştır. Ayrıca, Macaristan ve<br />

Türkiye’de istihdamda ciddi bir büyüme;<br />

uzun dönemli işsizlik ve işsiz kalma<br />

olasılığında ise azalma görülmüştür.<br />

2014’te hesaplanan uzun dönemli işsizlik<br />

oranı, 2009’da ölçülenin Yunanistan’da<br />

beş, Hollanda, İspanya, Slovenya ve<br />

Danimarka’da üç katı olarak karşımıza<br />

çıkmaktadır. Buna karşın, 2009’dan<br />

2014’e uzun dönemli işsizlik oranı<br />

Türkiye, Almanya ve İsrail’de % 1’den<br />

fazla azalmıştır. Türkiye’de 2014 yılı<br />

itibariyle % 2 civarında seyreden uzun


ŞUBAT 2016<br />

genelinde % 88 olarak ortaya çıkmıştır.<br />

OECD ülkelerine göre Türkiye en yüksek<br />

seçmen katılımı oranına sahip ülkedir.<br />

Ancak bu durum Türkiye’deki yasal oy<br />

verme zorunluluğuna bağlanmaktadır.<br />

süreli işsizlik oranı, % 2,6 olan OECD<br />

ortalamasından daha iyi durumdadır.<br />

Japonya, Almanya, İsviçre ve Norveç işsiz<br />

kalma olasılığının en düşük olduğu ülkeler<br />

arasındadır. Bu ülkelerde işsiz kalma<br />

33 işçiden 1’ini ilgilendirirken, Portekiz<br />

ve Finlandiya’da her 15 işçiden 1’ini,<br />

Türkiye’de 11 işçiden 1’ini, Yunanistan’da<br />

10 işçiden 1’ini, İspanya’da 7 işçiden 1’ini<br />

ilgilendirmektedir.<br />

Birçok açıdan, refah düzeyi ortalama bir<br />

OECD vatandaşı için 2009 yılından 2015<br />

yılına kadar iyi bir gelişim göstermiştir.<br />

Hane halkı gelirinde OECD ülkelerinin<br />

çoğunda kriz sonrasında yavaş da olsa<br />

iyileşme görülmektedir, ancak uzun<br />

dönemli işsizlik ve uzun çalışma saatleri<br />

gibi bazı alanlarda bu olumlu durumdan<br />

söz edilememektedir. Yunanistan,<br />

Portekiz, İtalya ve İspanya gibi ülkelerde<br />

yüksek işsizlik, düşük ücretler ve düşük<br />

konut sahipliği 2009 yılından beri devam<br />

etmektedir.<br />

Çalışma yaşamında bahsi geçen birtakım<br />

olumsuzluklara karşın, yaşamın diğer<br />

boyutu olan eğitim alanında, hemen<br />

hemen bütün ülkelerde ikincil eğitim<br />

düzeyi ve beklenen yaşam süresinin 2009<br />

yılından bu yana önemli ölçüde iyileştiği<br />

görülmektedir.<br />

Yaşam beklentisi Türkiye’de OECD<br />

ülkelerinin en düşüklerinden olmasına<br />

rağmen 2009-2013 yılları arasında 2,5<br />

yıl artarak 76,6 yıla yükselmiştir. Sağlık<br />

durumuna göre ise Türkiye’nin OECD<br />

ortalamasına yakın olduğu görülmektetir.<br />

Türkiye’de nüfusun % 67,8’i sağlığının iyi<br />

yada çok iyi olduğunu ifade etmektedir.<br />

Türkiye’de lise ve daha üstü eğitime sahip<br />

25-34 yaş arası yetişkinlerin oranı 2000<br />

yılında % 27,7’den, 2013 yılında % 47,7’ye<br />

yükselmiştir. Ancak bu rakamın, % 83,6<br />

olan OECD ortalamasının hâlâ altında<br />

bulunduğu belirtilmektedir. Türkiye’de<br />

nüfusun % 86,1’i sıkıntıya düştüklerinde<br />

güvenebileceği akraba ve arkadaşlarının<br />

olduğunu belirtmekte iken bu oran OECD<br />

Gelecek Nesiller İçin Kaynakların<br />

Gözetimi<br />

Gelecek nesillerin daha iyi koşullara<br />

sahip olabilmesi, refahın kaynaklarının<br />

sürdürülebilirliğine bağlıdır. Zaman<br />

içinde dört farklı sermaye türünün (doğal<br />

sermaye, ekonomik sermaye, beşeri<br />

sermaye ve sosyal sermaye) devamlılığının<br />

sağlanması gelecekte refahın ve<br />

kaynakların sürdürülebilirliğine katkı<br />

sunacaktır.<br />

Raporda çok geniş bir yelpazede konuyla<br />

ilgili sunulan göstergelere bakıldığında<br />

özellikle hava kalitesi hususunda bazı<br />

kritik değerlendirmeler yer almaktadır.<br />

2002-2011 yılları arasında Türkiye,<br />

Yeni Zelanda ve İsrail hariç 34 OECD<br />

ülkesinin 31’inde hava kirliliğinin<br />

azaldığı görülmüştür. 2011 tahminlerine<br />

göre OECD genelinde, nüfusun %<br />

64’ünün yaşadığı % 58’lik alanda hava<br />

kirliliği seviyelerinin Dünya Sağlık<br />

Örgütü’nün tavsiye ettiği (metreküpte<br />

en fazla 10 mikrogram kirletici partikül<br />

madde konsantrasyonu) miktardan<br />

daha fazla olduğu vurgulanmaktadır.<br />

Çin ve Hindistan’ın yanı sıra, Kore,<br />

Türkiye, Meksika, İtalya ve İsrail’in bazı<br />

bölgelerinde çok yüksek değerlerle<br />

karşılaşılmıştır. Ayrıca, Türkiye’de hava<br />

kalitesindeki bölgesel farklılığın diğer<br />

OECD ülkelerinin birçoğundan daha<br />

yüksek olduğu karşımıza çıkmaktadır.<br />

Beşeri sermaye bileşenlerinden biri olarak<br />

değerlendirilen obezite oranında ise<br />

Türkiye’nin % 22,3 ile % 21,8 olan OECD<br />

ortalamasından daha yüksek bir obezite<br />

yüzdesine sahip olduğu bulunmuştur.<br />

51


ŞUBAT 2016<br />

RAPOR TANITIMI<br />

Çocuklar İçin Hayat Nasıl?<br />

Raporun bu kısmında, çocuklara hayata<br />

güzel bir başlangıç imkânı verilmesinin<br />

hem bugün hem de gelecek için çok<br />

önemli olduğunun altı çizilmektedir.<br />

Ancak Türkiye, OECD ülkeleri arasında<br />

oldukça zayıf maddi yaşam koşulları ile en<br />

yüksek çocuk yoksulluğu oranına sahip<br />

ikinci ülkedir. Türk çocuklarının % 28,4’ü,<br />

medyan gelirin yarısından daha azına<br />

sahip harcanabilir geliri olan ailelerde<br />

yaşamaktadır. 2007 yılından itibaren<br />

Türkiye’de bebek ölüm hızı ve düşük<br />

kilolu doğum oranı konusunda önemli<br />

ilerlemeler kaydedilmiş ve bu gelişmeler<br />

ile Türkiye, OECD ülkeleri arasında bu<br />

alandaki gelişmelerde en başarılı ülkeler<br />

arasına girmiştir.<br />

OECD genelinde çocukların ortalama<br />

% 2,7’sinde obezite görülmekte iken,<br />

Türk çocukları arasında obezite oranı<br />

% 1,6’dır. Türkiye, OECD ülkeleri içinde<br />

en düşük genç erişkin intihar oranına<br />

sahip ülkelerden birisidir. Rapor’a göre,<br />

Türk öğrencilerinin okuma becerileri<br />

ve yaratıcı problem-çözme yetenekleri<br />

OECD ortalama seviyesinin önemli ölçüde<br />

altında bulunmaktadır. Rapor’da ayrıca,<br />

Türkiye’de 15-19 yaş arası gençlerin<br />

% 22,2’sinin çalışmadığı, eğitimöğretim<br />

görmediği ve bu rakamların<br />

da OECD ortalaması olan % 7,1’in<br />

önemli ölçüde üzerinde bulunduğundan<br />

bahsedilmektedir. Almanya’da 15-19 yaş<br />

arası okuyamayan ve çalışmayan gençlerin<br />

oranı % 2,8 iken, Türkiye’de okumayan ve<br />

çalışmayan gençlerin sayısı Almanya’dan 8<br />

kat fazladır.<br />

Türkiye’de öğrencilerin % 29,2’si okul<br />

hayatında oldukça baskı hissettiğini<br />

belirtmektedir. Bu oran OECD<br />

genelindeki en yüksek oranın da üzerinde<br />

bulunmuştur. Bununla birlikte Türk<br />

52


ŞUBAT 2016<br />

Bölgesel Düzeyde Refahın Ölçümü<br />

Rapor’un ilgi çekici bir diğer bölümü de<br />

bölgesel düzeyde değerlendirmelerin<br />

ve ülkeler arası karşılaştırmaların<br />

sunulduğu “Bölgesel düzeyde refah<br />

ölçümü” bölümüdür. Bu bölümde sunulan<br />

bazı bulgulara göre, işsizlik oranında<br />

en iyi bölge ile en kötü bölge arasındaki<br />

farkın yüzde 20’ye yakın olduğu ülkeler<br />

Türkiye, İspanya ve İtalya olarak göze<br />

çarpmaktadır. Bu fark neredeyse Norveç<br />

ile Yunanistan arasındaki ulusal düzeydeki<br />

fark kadardır. Ayrıca gelir eşitsizliğinin<br />

büyük metropollerde daha da fazla olduğu<br />

görülmektedir. Rapor’da, bölgesel düzeyde<br />

var olan bazı farklılıkların zamanla daha<br />

da arttığına dikkat çekilmekte ve bu<br />

nedenle bölgesel politikaların daha da<br />

önemli hale geldiğine vurgu yapılmaktadır.<br />

Çünkü düşük düzeydeki bölgesel<br />

farklılıklar ile yüksek düzeydeki ulusal<br />

refah arasında yakın ilişki bulunmaktadır.<br />

öğrencilerin OECD ortalamasına göre<br />

okullarını daha çok sevme eğiliminde ve<br />

aynı zamanda okullarına görece daha<br />

fazla aidiyet duygusu içinde olduğundan<br />

bahsedilmektedir. Ancak Türkiye’de<br />

çocukların genel hayattan tatmin olma<br />

duygusunun OECD içinde en düşük<br />

seviyede olduğundan bahsedilmektedir.<br />

Bağışların Değeri: Gönüllülük ve Refah<br />

Rapor’da, gönüllü yapılan faaliyetlerin<br />

ekonomiye önemli bir dolaylı katkı<br />

sağladığından ve OECD ülkelerinde<br />

gayrisafi yurt içi hâsılanın ortalama<br />

% 2’sinin gönüllülük faaliyetleri sonucu<br />

oluştuğundan bahsedilmektedir.<br />

Türkiye’de gönüllülük faaliyetlerinde en<br />

önemli alanlar eğitim ve kültürdür. Bunu<br />

sosyal hizmetler ve sağlık hizmetleri<br />

izlemektedir. Türkiye’de gönüllülerin<br />

% 45’i eğitim ve kültürde aktif rol<br />

alırken, bu oran OECD’de ortalama %<br />

29’dur. Ortalama bir OECD gönüllüsüyle<br />

kıyaslandığında Türkiye’de gönüllülerin<br />

sosyal hareketlere ya da spora katılma<br />

oranı daha düşüktür. Türkiye’de<br />

gönüllülerin % 9’u sosyal hareketler, % 7’si<br />

de spor alanında faaliyet göstermektedir.<br />

53


ŞUBAT 2016<br />

RAPOR TANITIMI<br />

OECD BİLİM SANAYİ VE TEKNOLOJİ GÖSTERGELERİ 2015<br />

BÜYÜME İÇİN İNOVASYON VE TOPLUM<br />

M. Emin DALOĞLU - Özlem KIRICI - Demet H<strong>AR</strong>MANKAYA / Sanayi ve Teknoloji Uzmanları (Verimlilik Genel Müdürlüğü)<br />

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü<br />

(OECD) bünyesinde faaliyet göstermekte<br />

olan Bilim, Teknoloji ve İnovasyon<br />

Direktörlüğü tarafından hazırlanan ve<br />

1999 yılından başlamak üzere her iki yılda<br />

bir yayınlanan “OECD Bilim, Sanayi ve<br />

Teknoloji Göstergeleri” Raporu Ekim 2015<br />

tarihinde yayınlanmıştır. Rapor; OECD üye<br />

ülkeleri ve OECD üyesi olmayan önemli<br />

ülkeler kapsamında 200 üzerinde gösterge<br />

ile ilgili olarak sayısal verilere dayalı<br />

değerlendirmeler ve karşılaştırmalar<br />

içermektedir.<br />

• Bilgi ekonomileri: Eğilimler ve özellikler<br />

Bilgi, yetenek ve becerilere yatırım<br />

• Bilgiye erişim<br />

• Firmalarda inovasyon<br />

• Küresel ekonomide rekabet<br />

• Bilim ve Teknoloji ile güçlenen toplum<br />

Konu başlıkları ile 6 ana kısımdan oluşan<br />

Rapor 54 alt başlıkta değerlendirmeler<br />

içermektedir.<br />

54<br />

Bilgi Ekonomileri: Eğilimler ve Özellikler<br />

Bu bölüm; küresel bilgi ekonomilerinin<br />

uzun vadedeki eğilim ve özelliklerini<br />

vurgulayan göstergelerle ilgili<br />

değerlendirmeler içermektedir. Bu<br />

kapsamda; firma dinamikleri, verimlilik,<br />

istihdam, istihdamın niteliği gibi konular<br />

üzerinde durulmaktadır.<br />

• İyileşme döneminde verimliliğe, firma<br />

dinamiklerine, meslek ve becerilere ne<br />

olduğu,<br />

• Ar-Ge, küresel yatırım ve ticaret akışı<br />

için olası sonuçların neler olduğu<br />

• Son 20 yılda ekonomik büyüme<br />

kaynaklarının neler olduğu,<br />

• Global yatırımların ve ticaret akışlarının<br />

Ar-Ge üzerindeki etkileri,<br />

• Bilgi tabanlı sermayenin ekonomiler<br />

üzerindeki etkileri,<br />

• Artan ekonomik bağımlılıkların meslek<br />

ve becerilere olan gereksinim üzerindeki<br />

etkileri,<br />

• Üretimin küresel ya da bölgesel olup<br />

olmadığı,<br />

• Yeni gelişen bölgelerde ortaya çıkan yeni<br />

aktörlerin kimler olduğu,<br />

• Bilim ve inovasyon alanlarında en iyi<br />

aktörlerin kimler olduğu,<br />

• Ekonomik ve inovasyon faaliyetlerinin ne<br />

kadar dağılmış ya da yoğun olduğu,<br />

• İnovasyon sistemindeki aktörlerin ne<br />

kadar iç içe geçmiş olduğu,<br />

• Günümüzde bilimsel araştırmanın<br />

özelliklerinin neler olduğu,<br />

• Yeni teknolojileri ortaya çıkarmak,<br />

geliştirmek ve olgunlaştırmak için en iyi<br />

yaklaşımın ne olduğu,<br />

• Yeni ve yıkıcı teknolojilerde en iyi<br />

aktörlerin kim olduğu,<br />

• İnovasyon sürecinin nasıl bir iş birliği ve<br />

ortaklık gerektirdiği,<br />

• Hükümetlerin inovasyonu desteklemek<br />

için kullanabileceği yöntem ve tekniklerin


ŞUBAT 2016<br />

neler olduğu sorularına ışık tutacak<br />

göstergeler ile ilgili değerlendirmeler<br />

içermektedir.<br />

Bilgi, Yetenek ve Becerilere Yatırım<br />

Eğitim ve Ar-Ge konularında yapılan<br />

yatırımlar bilgi tabanlı sermaye<br />

yaratmakla birlikte, hem özel hem de<br />

kamu sektörüne verimlilik ve rekabetçilik<br />

açısından önemli katkılar sağlamaktadır.<br />

• Yükseköğretime yapılan harcamalar<br />

ve bu harcamaların hangi amaçlar için<br />

kullanıldığı,<br />

• Gayrisafi yurt içi harcamalardan<br />

Ar-Ge faaliyetlerine harcanan pay ve hangi<br />

alanlarda kullanıldığı,<br />

• Bilgi ve iletişim teknolojilerine yapılan<br />

yatırımların aktif varlıklar içindeki payı,<br />

• Ar-Ge faaliyetleri için yapılan<br />

harcamaların hangi kaynaklar kullanılarak<br />

yapıldığı,<br />

• Doktora sahibi kişilerin mesleki alanlara<br />

göre dağılımı,<br />

• Doktora sahibi kişilerin yaş ve cinsiyete<br />

göre dağılımı,<br />

• Araştırma personel sayısı ve sektörel<br />

dağılımı,<br />

• Yapılan bilimsel yayın sayısı ve bu<br />

yayınlara yapılan atıf düzeyi,<br />

• Yapılan bilimsel yayınların hangi<br />

alanlarda yoğunlaştığı,<br />

• Entellektüel sermaye olarak rol oynayan<br />

personel sayısı,<br />

• Entellektüel sermaye yatırımlarının<br />

düzeyi,<br />

• Entellektüel sermaye yatırımlarının<br />

sektör ve firma ölçeğine göre dağılımı,<br />

• Entellektüel sermaye yatırımlarının<br />

kamu ve özel sektör dağılımı,<br />

• Firmaya özel eğitim alan personel oranı,<br />

• Firmaya özel eğitim için yapılan,<br />

harcamaların sektör ve firma ölçeğine<br />

göre dağılımı,<br />

• Firmaya özel eğitim için yapılan<br />

harcamaların kamu ve özel sektör<br />

dağılımı,<br />

• İşyerinde bilgisayar kullanım düzeyi ve<br />

bilgisayar kullanım amaçları<br />

gibi konularda sayısal verilere dayalı<br />

değerlendirmeler içermektedir.<br />

Bilgiye Erişim<br />

İnovasyon çabalarında verimliliğin ve<br />

etkinliğinin artırılabilmesi için bilginin<br />

yayılım kanallarının geliştirilmesine<br />

55


ŞUBAT 2016<br />

RAPOR TANITIMI<br />

duyulan ihtiyaç vurgulanmaktadır. Gerek<br />

bilim insanları gerek öğrenciler olsun,<br />

üstün yetenekli bireylerin uluslararası<br />

hareketliliği dünya çapında bilgi<br />

dolaşımının temel etkenlerinden biri<br />

olarak ifade edilmektedir. Bu kapsamda:<br />

• Yükseköğrenim gören yabancı öğrenci<br />

sayıları ve eğitim alanlarına göre dağılımı,<br />

• Yabancı uyruklu doktora sahibi kişilerin<br />

oranı,<br />

• Bilimsel yayın yapan kişilerin<br />

uluslararası geçişkenliği,<br />

• Uluslararası bilimsel iş birliği düzeyi,<br />

• Uluslararası bilimsel iş birliği ve bilimsel<br />

çıktılara yapılan atıflar arasındaki ilişki,<br />

• Yayınlara açık erişim düzeyi,<br />

• Özel sektör Ar-Ge finansmanında<br />

yabancı fon kullanım düzeyi bu fonların<br />

kaynakları,<br />

• Kamu sektörü Ar-Ge kaynaklarından<br />

uluslararası program ve faaliyetlere<br />

ayrılan pay ve nasıl kullanıldığı,<br />

• Uluslararası iş birliği sonucu alınan<br />

patentlerin düzeyi ve bilimsel alanlara<br />

göre dağılımı,<br />

• Ülke ekonomilerindeki patenlerde<br />

yabancı buluşların düzeyi,<br />

• İnovasyon için yabancı bilgi kaynaklarının<br />

kompozisyonu (Piyasa kaynakları ve<br />

kurumsal kaynaklar),<br />

• Firma ölçeğine göre dış kaynaklı ürün ve<br />

hizmet yeniliklerinin dağılımı,<br />

• Aktif olarak Ar-Ge yapma durumuna<br />

göre yenilik konusunda iş birliği yapan<br />

firma düzeyi,<br />

• Firma ölçeğine göre yenilik konusunda<br />

üniversiteler ve araştırma kuruluşlarıyla iş<br />

birliği yapan firma düzeyi,<br />

• Firma ölçeğine göre yenilik konusunda<br />

tedarikçiler ve müşterilerle iş birliği yapan<br />

firma düzeyi,<br />

• Firma ölçeğine göre yenilik konusunda<br />

uluslararası düzeyde iş birliği yapan firma<br />

düzeyi gibi konularda sayısal verilere<br />

dayalı değerlendirmeler içermektedir.<br />

Firmalarda İnovasyon<br />

İnovasyon ve girişimcilik için dinamik<br />

bir iş sektörü ve uygun çevre koşulları<br />

büyük önem arz etmektedir. Firmalar<br />

yenilik stratejisi olarak yeni ürünlerle<br />

beraber yeni üretim yöntemleri, yeni<br />

pazarlama yöntemleri ve organizasyonel<br />

yenilikleri kombine etme eğilimindedirler.<br />

Tüm inovasyonlar Ar-Ge tabanlı olmasa<br />

da yeni ürün inovasyonu yapma eğilimi<br />

Ar-Ge yapan firmalarda daha yüksektir.<br />

Ar-Ge genelde teknolojik olarak üst<br />

düzeyde olan sayılı küresel aktör arasında<br />

yoğunlaşmaktadır. Bu kapsamda:<br />

• Harcamayı yapan sektöre göre Ar-Ge<br />

harcamalarının Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya<br />

oranı,<br />

• Özel sektör Ar-Ge harcamaları ve<br />

hükümet desteği,<br />

• Ar-Ge faaliyetlerinde uzmanlaşma ve<br />

bunu sergileyen ilk üç sektör,<br />

• En iyi kurumsal Ar-Ge şirketlerinde<br />

patent başına Ar-Ge yatırımı,<br />

• En iyi kurumsal Ar-Ge şirketlerinde<br />

marka başına net satış düzeyi,<br />

• Bilgi İletişim teknolojileri sektöründe<br />

yapılan Ar-Ge harcamalarının Gayri Safi<br />

Yurt İçi Hasılaya oranı,<br />

• Bilgi iletişim teknolojileri ve ilgili<br />

sektörlerde patentler ve öncü ülkeler,<br />

• Bilgi iletişim teknolojileri üretimi ve<br />

hizmet faaliyetlerinde yenilikçi firma<br />

düzeyi,<br />

• Firma ölçeğine göre yenilik çeşitleri ve<br />

oransal dağılımı,<br />

• İmalat sektöründe yenilik çeşitleri ve<br />

oransal dağılımı,<br />

• Hizmet sektöründe yenilik çeşitleri ve<br />

oransal dağılımı,<br />

• Aktif olarak Ar-Ge yapma durumuna<br />

bağlı olarak firmalarda ürün yenilikleri,<br />

• İmalat ve hizmet sektörlerinde pazara<br />

yeni ürün süren firma düzeyi,<br />

• Firma ölçeğine göre pazara yeni ürün<br />

süren firma düzeyi,<br />

56


ŞUBAT 2016<br />

• Sektörel alanlara göre marka ve dizayn<br />

konusunda uzmanlaşma (Avrupa Amerika<br />

ve Japonya piyasaları),<br />

• Özel sektör Ar-Ge yatırımları için<br />

doğrudan veya dolaylı hükümet<br />

desteklerinin Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya<br />

oranı,<br />

• Özel sektör Ar-Ge yatırımları için<br />

doğrudan hükümet destekleri ve vergi<br />

teşviklerindeki değişim düzeyi,<br />

• Ar-Ge harcamalarında vergi sübvansiyon<br />

oranları,<br />

• Risk sermayesi yatırımlarının Gayri Safi<br />

Yurt İçi Hasılaya oranı,<br />

• Kurumsal gelir ve kişisel gelir<br />

üzerindeki vergilendirme<br />

gibi konularda sayısal verilere dayalı<br />

değerlendirmeler içermektedir.<br />

Küresel Ekonomide Rekabet<br />

Günümüzde ekonomiler giderek hizmet<br />

odaklı bir hale gelmektedir. Ekonomik<br />

alanlarda Ar-Ge uzmanlık düzeyi ve<br />

firmaların iş süreçlerinde gelişmiş bilgi<br />

işlem teknolojilerini kullanması da önem<br />

kazanmaktadır. Küresel piyasalarda<br />

başarılı bir şekilde rekabet edebilmek<br />

için güçlü başlangıç dinamikleri yanında;<br />

yenilikçilik ve yaratıcılık gibi özellikler<br />

gereklilik haline gelmiştir. Küreselleşme<br />

sonucu artan karşılıklı ekonomik<br />

bağımlılıkların önemi vurgulanmaktadır.<br />

Bu kapsamda:<br />

• Özel sektör Ar-Ge yoğunluğu (Özel<br />

sektör Ar-Ge harcamalarının endüstriyel<br />

katma değere oranı),<br />

• Firma ölçeğine göre e-ticaret<br />

yöntemleriyle satış yapan firma düzeyi,<br />

• Seçilmiş bilgi ve iletişim teknoloji<br />

araçlarını kullanan firma düzeyi,<br />

• Firma ölçeğine göre bulut bilişim<br />

hizmetlerini kullanan firma düzeyi,<br />

• Uygulama alanına göre tasarım başvuru<br />

sayıları,<br />

• Ekonomik bölgelere göre (AB, NAFTA,<br />

Doğu ve Güneydoğu Asya) ihracat ve iç<br />

talebe bağlı olarak gerçekleşen yabancı<br />

katma değer oranı,<br />

• İmalat ve hizmet sektörleri ihracatındaki<br />

yabancı katma değer oranı,<br />

• Ekonomik bölgelere (AB, NAFTA, Doğu<br />

ve Güneydoğu Asya) göre dış talebe bağlı<br />

özel sektör istihdamı,<br />

• Sektörlere göre dış talebe bağlı<br />

istihdam,<br />

• Sektörlere göre iç talebe bağlı olarak<br />

gerçekleşen yabancı katma değer oranı<br />

gibi konularda sayısal verilere dayalı<br />

değerlendirmeler içermektedir.<br />

Bilim ve Teknoloji ile Güçlenen Toplum<br />

Ekonomilerin yenilik ve büyüme<br />

konusundaki yeterliliklerinin; nihayetinde<br />

vatandaşların yenilikçi süreçlere katılımı,<br />

talebin niteliksel özellikleri ve bilim<br />

teknoloji potansiyelini keşfetme ve<br />

adapte olmaya hazırlıklı olma düzeyine<br />

bağlı olduğu ifade edilmektedir. Yeniliği<br />

güçlendirici toplumlarda dijital ekonomiye<br />

katılımının önemi vurgulanmaktadır. Bu<br />

kapsamda:<br />

• 100 kişi başına sabit genişbant bağlantı<br />

ve bağlantı çeşitlerine göre dağılımı,<br />

• 100 kişi başına mobil genişbant bağlantı,<br />

• İnternet erişimine sahip hanelerde<br />

erişim için kullanılan cihazların çeşitlerine<br />

göre dağılımı,<br />

• Akıllı telefon uygulamaları kullanımı,<br />

• İnternet kullanıcılarının yaşa göre bulut<br />

bilişim hizmetlerini kullanma düzeyi,<br />

• 6-15 yaş öğrenciler arasında ilk defa<br />

internet kullanım yaşı,<br />

• 6-15 yaş öğrenciler arasında okulda<br />

internet kullanım durumu,<br />

• Son üç ay içinde internet kullanan<br />

bireyler arasında çevrimiçi kurslara<br />

katılanların yüzdesi,<br />

• 16-74 yaş grubunda mobil internet<br />

kullanımı,<br />

• Yaş grubuna göre internet kullanıcıların<br />

düzeyi,<br />

• Yaş grubuna ve cinsiyete göre internet<br />

kullanıcıların düzeyi,<br />

• Seçilmiş çevrimiçi aktivitelere göre<br />

(e-posta, haber okuma, oyun, vb.) internet<br />

kullanım yapısı,<br />

• E-ticaret yolu ile sınır ötesi satış yapan<br />

firma düzeyi,<br />

• Yaş grubuna göre kamu kurumlarıyla<br />

iletişim amaçlayan internet kullanıcılarının<br />

düzeyi,<br />

• E-devlet hizmetleri kullanımında<br />

yaşanan sorunlar ve memnuniyet düzeyi,<br />

• Firma ölçeğine göre kamu kurumlarıyla<br />

iletişim amaçlayan firma düzeyi,<br />

• Kamu tarafından Ar-Ge bütçesi içinde<br />

enerji ve çevre konusuna ayrılan pay,<br />

• Sağlıkla ilgili Ar-Ge için ayrılan kamu<br />

bütçesinin düzeyi,<br />

• Sağlıkla ilgili patentler,<br />

• Bilgi iletişim teknolojileri ile ilgili<br />

patentler,<br />

• Bilim ve teknolojinin toplum üzerindeki<br />

etkisi hakkında kamu algısı,<br />

• Bilim ve teknoloji konusunda cinsiyete<br />

göre tutum farklılıkları,<br />

• Bilim, bireysel değerler ve bireysel refah<br />

hakkındaki tutumlar arasındaki ilişki<br />

gibi konularda sayısal verilere dayalı<br />

değerlendirmeler içermektedir.<br />

57


ŞUBAT 2016<br />

TEMİZ ÜRETİM (EKO-VERİMLİLİK)<br />

TÜRKİYE’NİN SU AYAK İZİ<br />

Dünya üzerindeki 35 milyon km 3 tatlı<br />

suyun yalnızca % 0.3’ü ekosistem ve<br />

insan kullanımına elverişli tatlı su<br />

kaynaklarından oluşmaktadır. Türkiye’de<br />

ise toplam 95 milyar m 3 yüzey suyundan<br />

% 29 oranında faydalanılmakta olup<br />

bunun % 79’u sulamada, % 14’ü<br />

içme suyunda, % 10’u ise sanayide<br />

kullanılmaktadır 1 . Türkiye, sanıldığının<br />

aksine, su kıtlığı sınırında bir ülkedir.<br />

1990–2010 yılları arasında, tüketilen<br />

toplam su miktarında % 40,5 oranında<br />

bir artış görülmüştür. Önümüzdeki 25 yıl<br />

içinde de ihtiyaç duyacağı su miktarının,<br />

bugünkü su tüketiminin üç katı olacağı<br />

değerlendirilmektedir 2 .<br />

Günümüzde yaşanan, hızlı nüfus artışı,<br />

kentleşme ve iklim değişikliğinin<br />

etkileri karşısında, tatlı su kaynaklarının<br />

korunması, geliştirilmesi, su kirliliğinin<br />

önlenmesi ve farklı sektörler arasında<br />

uygun paylaşımı gibi konular önem<br />

kazanmaktadır. Bunların yanı sıra ülke<br />

içinde tüketilen mal ve hizmetlerin<br />

üretiminde o ülke içinde ve küresel<br />

ölçekte kullanılan suyun miktarını<br />

ve kalitesini ölçmek de su ile ilgili<br />

belirlenecek politikalar ve alınacak<br />

kararlar bağlamında karar vericilere yol<br />

gösterici olacaktır. Bu kapsamda “Su Ayak<br />

İzi” kavramı suyun ekonomi içerisinde<br />

oynadığı rolün ve su yönetiminin ekonomik<br />

kalkınma süreçlerinde bir araç olarak<br />

kullanımının anlaşılmasını sağlayan, su<br />

kullanımına yönelik alternatif bir gösterge<br />

olarak ortaya çıkan yeni bir kavramdır.<br />

Türkiye, Su Ayak İzi Ölçülen 15. Ülkedir<br />

Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye)<br />

tarafından, 2014 yılında, T.C. Orman ve<br />

Su İşleri Bakanlığı ile iş birliği içerisinde,<br />

Unilever’in desteğiyle “Türkiye’nin Su Ayak<br />

İzi Raporu” hazırlanmıştır. Türkiye, bu<br />

rapor ile ayak izi ölçülen 15. ülke olmuştur.<br />

Su ayak izi kavramı raporda şu şekilde<br />

tanımlanmaktadır:<br />

“Su ayak izi, hem üreticinin hem de tüketicinin<br />

doğrudan ve dolaylı olarak kullandığı tatlı su<br />

miktarını ifade eden bir göstergedir. Bireyin,<br />

topluluğun veya sektörün su ayak izi, birey<br />

veya topluluk tarafından tüketilen ve sektör<br />

tarafından da üretilen her mal ve hizmetin<br />

üretilmesi için gereken toplam tatlı su<br />

hacmidir.”<br />

Dolayısıyla su ayak izi, doğrudan su<br />

kullanımının yanı sıra, bir mal veya hizmet<br />

üretmek için gerekli tatlı su miktarının<br />

tüm tedarik zinciri içindeki dolaylı<br />

ölçümünü de hesaba katar. Mavi, yeşil<br />

ve gri su ayak izi kavramları ise su ayak<br />

izinde su kullanımını ve kalitesini temsil<br />

eden üç bileşendir.<br />

Türkiye’nin su ayak izi hesaplanırken,<br />

üretimin ve tüketimin su kullanımıyla,<br />

Türkiye’nin ithalat ve ihracatında yer alan<br />

su miktarı incelenmiştir.<br />

Üretimin Su Ayak İzi Ölçüldü<br />

Üretimin Su Ayak İzi raporda, “bir ülke<br />

içerisinde üretilen tüm ürünler için<br />

gereken toplam su (yeşil, mavi ve gri)<br />

miktarı” olarak tanımlanmıştır. Türkiye’de<br />

üretimin su ayak izi yaklaşık<br />

139,6 milyar m 3 / yıl’dır. Türkiye’de<br />

üretimden kaynaklanan su ayak izinin<br />

% 64’ü yeşil su ayak izidir; mavi su ayak<br />

izi % 19 ve gri su ayak izi ise % 17’dir.<br />

Sektörlere göre üretimin su ayak izi ise<br />

tarım % 89 ile en büyük payı oluştururken,<br />

evsel su kullanımı ve endüstriyel üretim,<br />

tüm su ayak izinde sırasıyla, % 7 ve %<br />

4’lük bölümleri kapsamaktadır.<br />

Yeşil Su Ayak İzi: Bir malın üretiminde kullanılan<br />

toplam yağmur suyunu ifade eder.<br />

Mavi Su Ayak İzi: Bir malı üretmek için ihtiyaç<br />

duyulan yüzey ve yeraltı tatlı su kaynaklarının<br />

toplam hacmidir.<br />

Gri Su Ayak İzi: Kirlilik yükünün mevcut su<br />

kalitesi standartlarına göre bertaraf edilmesi ya<br />

da azaltılması için kullanılan tatlı su miktarıdır.<br />

58<br />

1<br />

Akın M., Akın G, (2007) Suyun Önemi, Türkiye’de Su Potansiyeli, Su Havzaları ve Su Kirliliği, Ankara Üniv. DTCF Dergisi, 47,2 105-118<br />

2<br />

Muluk, Ç.B., Kurt, B., Turak, A., Türker, A., Çalışkan M.A., Balkız, Ö., Gümrükçü, S., Sarıgül, G.,Zeydanlı, U. 2013. Türkiye’de Suyun Durumu ve Su Yönetiminde Yeni<br />

Yaklaşımlar: ÇevreselPerspektif. İş Dünyası ve SürdürülebilirKalkınma Derneği - Doğa Koruma Merkezi.


ŞUBAT 2016<br />

ayak izinin % 17’sini oluşturur. Başka<br />

bir deyişle, Türkiye’ye ithal edilen mal<br />

ve hizmetlerle ilişkilendirilen sanal su<br />

miktarı, ülkedeki tüketimin su ayak izinin<br />

yaklaşık % 17’sidir.<br />

1996-2005 yılları verilerine göre,<br />

Türkiye’nin kişi başına düşen su ayak izi<br />

1.642 m 3 / yıl olup, dünya ortalaması olan<br />

1.385 m 3 / yıl’ın yaklaşık % 20 üzerindedir.<br />

“Türkiye’nin Su Ayak İzi Raporu”nda,<br />

2006-2011 verileri kullanılarak yeniden<br />

yapılan hesaplamaya göre Türkiye’nin<br />

kişi başına düşen su ayak izi 1.977 m 3 /<br />

yıl’a çıkmıştır. Söz konusu artış, rapora<br />

göre, değişen tüketim alışkanlıklarından<br />

ve artan üretim hacminden<br />

kaynaklanmaktadır.<br />

Endüstriyel su ayak izinin düşük olması,<br />

su kaynakları üzerindeki etkinin de<br />

düşük olması anlamına gelmez.<br />

Türkiye’de toplam su ayak izi içinde<br />

endüstriyel ve evsel su ayak izinin payının<br />

düşük olması, su kaynakları üzerindeki<br />

etkinin de düşük olması anlamına gelmez.<br />

Tarımın su ayak izi değerlendirilirken<br />

mavi ve yeşil su ayak izleri ön plandadır.<br />

Evsel ve endüstriyel su ayak izinde ise<br />

durum değişir, gri su ayak izine odaklanılır.<br />

Türkiye’de endüstriyel su ayak izinin gri<br />

su ayak izi % 92’dir. Gri su ayak izi, yeşil<br />

ve mavi su ayak izinden farklı olarak, su<br />

kalitesine yönelik bir gösterge olup fiziksel<br />

su miktarını belirtmekten ziyade, atık<br />

suyun temizlenmesi için ihtiyaç duyulan<br />

tatlı su miktarını ifade eder.<br />

Tüketimin su ayak izi; ülke içinde<br />

tüketilen malların ve hizmetlerin<br />

üretiminde kullanılan tatlı su miktarı<br />

olarak tanımlanır.<br />

Bir ülkede tüketimin su ayak izi; ülke<br />

içinde tüketilen malların ve hizmetlerin<br />

üretiminde kullanılan tatlı su miktarı<br />

olarak tanımlanır. Türkiye’de tüketimin su<br />

ayak izi yaklaşık 140,2 milyar m 3 /yıl olarak<br />

hesaplanmıştır. Tüketimden kaynaklanan<br />

su ayak izinin % 66’sı yeşil su ayak izidir;<br />

mavi su ayak izi % 17, aynı şekilde gri<br />

su ayak izi de % 17’lik paya sahiptir.<br />

Tüketimin su ayak izinin en büyük bölümü<br />

% 89 ile tarımdan kaynaklanmaktadır.<br />

Endüstriyel ve evsel su kullanımı,<br />

tüketimin su ayak izinin sırasıyla % 6’sını<br />

ve % 5’ini oluşturur. Tüketimin tarım<br />

sektöründe yeşil su ayak izi ön plana<br />

çıkmakta iken, endüstriyel ve evsel su<br />

kullanımı ise neredeyse tamamen gri su<br />

ayak izinden oluşmaktadır.<br />

Türkiye’de tüketimin su ayak izi büyük<br />

oranda ülke içerisinde üretilen ürünlerden<br />

kaynaklanmaktadır. İthal ürünlerden<br />

kaynaklanan su ayak izi, tüketimin su<br />

59


ŞUBAT 2016<br />

TEMİZ ÜRETİM (EKO-VERİMLİLİK)<br />

İhracatın ve ithalatın su ayak izinde<br />

pamuk ve buğdayın payı yüksek<br />

İhracatın su ayak izi kavramı, “Türkiye’nin<br />

Su Ayak İzi Raporu”nda “bir ülkenin<br />

ihraç ettiği mal ve hizmetlerin üretimi<br />

için gereken toplam su (yeşil, mavi ve<br />

gri) miktarı” olarak tanımlanmıştır.<br />

Türkiye’de ihracatın su ayak izinin önemli<br />

bir bölümü, ithal malların işlenip ihraç<br />

edilmesiyle oluşur. Pamuk, buğday<br />

ve çikolatalı şekerlemeler, ihracatta<br />

bitkisel üretimin su ayak izinin en büyük<br />

parçalarını oluşturur. İşlenmemiş tarım<br />

ürünleri, tekstil ürünleri ve işlenmiş tarım<br />

ürünlerinin payı, ihracatın su ayak izinin %<br />

95’ine karşılık gelmektedir. Mineral, cam<br />

ve metal ürünleri ile makine aksamları<br />

ve diğer ürünlerin ihracatın su ayak izi<br />

içindeki payı ise sadece % 5’tir.<br />

İthalatın su ayak izi ise raporda “bir<br />

ülkenin ithal ettiği mal ve hizmetlerin<br />

üretimi için gereken toplam su (yeşil, mavi<br />

ve gri) miktarı” olarak tanımlanmıştır.<br />

Türkiye’de ithalatın su ayak izinin<br />

büyük bir bölümünü buğday ve pamuk<br />

oluşturmaktadır. Pamuk % 20’lik payla<br />

ithalatın su ayak izinin en büyük parçası<br />

olmakla birlikte, mavi su ayak izi<br />

1500 m 3 / yıl’ı aşmıştır. Pamuk ve buğday<br />

gibi işlenmemiş tarım ürünlerinin ithalatın<br />

tüm ayak izi içindeki payı % 60’dır. Tekstil<br />

ürünlerinin payı % 14, işlenmiş tarım<br />

ürünlerinin % 18, mineral, cam ve metal<br />

ürünleri ile makine aksamları ve diğer<br />

ürünlerin toplam su ayak izleri ise % 8’e<br />

karşılık gelmektedir.<br />

Rapor su kaynaklarımızın korunması<br />

gerektiğinin önemini vurguluyor<br />

Rapor, Türkiye’de üretimin ve tüketimin<br />

su ayak izlerinde olduğu gibi, ihracatın<br />

su ayak izi ile ithalatın su ayak izinin<br />

de neredeyse birbirine eşit olduğunu<br />

belirtmekte ve bu durumun, Türkiye’nin<br />

ekonomik sürdürülebilirlik açısından<br />

kendi su kaynaklarını korumasının<br />

önemini vurguladığını ifade etmektedir.<br />

Rapor, Türkiye’nin ekonomik hedefleri<br />

doğrultusunda, artan nüfusun ve büyüyen<br />

ekonominin, tarımın ve imalatın su ayak<br />

izleri üzerinde yaratacağı baskıyı dikkate<br />

alması ve su konusunu makroekonomik<br />

kararlara entegre etmesi gerektiğini ifade<br />

etmekte ve alınacak tedbirlere ilişkin<br />

karar vericiler, iş dünyası ve bireyler için<br />

bazı öneriler sunmaktadır.<br />

http://awsassets.wwftr.panda.org/downloads/<br />

su_ayak_izi_raporweb.pdf adresinden ilgili<br />

rapora erişim sağlamak mümkündür.<br />

60


ŞUBAT 2016<br />

SUMM<strong>AR</strong>Y<br />

DESIGN IN R&D<br />

Support of Design Activities<br />

The added value of design and its<br />

impact on life-quality have become<br />

more important and significant day by<br />

day. Within this context, Turkish Design<br />

Advisory Council has been founded with<br />

Council of Minister’s decision under<br />

date of 05/08/2009 with the aim of<br />

increasing competitive power of Turkey<br />

in international level, encouraging<br />

Turkish designers and determining<br />

Turkish design strategies. This council<br />

is under the presidency of the Ministry<br />

of Science, Industry and Technology and<br />

involves senior government officials and<br />

non-governmental organizations. Main<br />

duties of the council are determination<br />

of design politics and strategies, build<br />

up consciousness in design, creation<br />

of design with high-added value and<br />

regulations design protection.<br />

Design-Driven Innovation: A<br />

general overview of the concept<br />

Design-driven innovation has an important<br />

place in a firm’s competition strategy.<br />

When it is compared with technologydriven<br />

innovation, it has low risks, costs;<br />

it is more time-saving than technologydriven<br />

innovation and it is more helpful<br />

from the perspective of the end-user. In<br />

addition to this, new product development<br />

in design-driven innovation requires less<br />

technical expertise. From organizational<br />

viewpoint, the emphasis on design-driven<br />

innovation rather than technologydriven<br />

innovation is an indicator of the<br />

change in corporate perspective and<br />

transformation in the structure of new<br />

product development from traditional R&D<br />

centres and product development teams<br />

to interdisciplinary design teams or design<br />

centres.<br />

Design-driven innovation is a new<br />

mentality that has the potential in<br />

comprehension of the developed<br />

perspectives that shape future of design<br />

and innovation. Furthermore, it is a bridge<br />

for the theoretical gap between literature<br />

of design, innovation and economy. In<br />

addition to the advantage of meeting<br />

changing customer demands in a more<br />

satisfactory and substantive way, designdriven<br />

innovation gives hope to enterprises<br />

for long-term gains.<br />

Trilogy of Design, R&D and<br />

Innovation<br />

It has been important to understand the<br />

terms of design, R&D and innovation<br />

within the dimensions of their relationship<br />

and content since this process has been<br />

considered as an era of change bringing<br />

a new industrial revolution that would<br />

transform the societies in social, economic<br />

and political ways. In order to attain the<br />

objectives of high value-added product<br />

development, it has been vital to adapt<br />

these terms and their web of relationships<br />

to changing needs of our day. Therefore,<br />

comprehension and internalization of<br />

these terms as a life philosophy in our<br />

accession process to EU is a cultural<br />

problematic. Progress of innovation<br />

capability of Turkey as the motor of change<br />

and development has been a requirement<br />

for adjusting to technology-driven changes<br />

in work processes and production systems<br />

in new world order.<br />

Design in Turkey<br />

Design needs to be part of innovation<br />

management for the development<br />

of design in our country. By this way,<br />

engineering design and industrial<br />

design would progress correspondingly<br />

and product development with high<br />

added value would be possible. With<br />

the enlargement of the scope of R&D<br />

supports, industrial design would be<br />

integrated into the process. Within this<br />

context, transformation of R&D activities<br />

into added value would increase the<br />

competitive power of Turkish brands.<br />

Development of awareness in design<br />

would increase employment of designers<br />

within the firms. It is a requirement for<br />

universities to train qualified designers<br />

that would meet the labour demands of<br />

the market. In addition to qualified training<br />

programmes, students in engineering and<br />

industrial design departments should have<br />

to work in collaboration in the projects for<br />

high value added product development.<br />

Another factor that would foster the<br />

progress of Turkish design is the creation<br />

of design culture in SME’s and motivation<br />

of the SME’s in design with financial<br />

supports.<br />

The paradox of industry and<br />

construction in efficient use of<br />

capital<br />

One of the most intense discussions in<br />

Turkish economy has been the struggle<br />

in share of resources between real estate<br />

and property. There is a condition of<br />

imbalance in favour of real estate sector.<br />

Although this imbalance is not noticeable<br />

in current statistics, the study indicates<br />

the miscalculation of the overall size of<br />

the construction sector due to the co<br />

relationship with the mortgage loans.<br />

Therefore the study argues that overall<br />

size of residential investments in Turkey<br />

and the size of construction sector have<br />

been miscalculated. This calculation<br />

mistake is not solely in Turkey, it has been<br />

distinguished by the foreign researchers<br />

61


ŞUBAT 2016<br />

SUMM<strong>AR</strong>Y<br />

as well and some solutions were<br />

recommended for the situation. Rather<br />

than adjusting calculation mistake, the<br />

solutions that has been suggested by this<br />

research considers the elimination of the<br />

problems concerning the imbalance in real<br />

estate sector.<br />

Technology and R&D Management<br />

in Enterprises<br />

Technology development studies are<br />

inevitable for the enterprises in global<br />

competition environment. These studies<br />

involve transfer, use and production of<br />

technology. Although technology transfer<br />

contributes to technologic progress in the<br />

short term; it does not have any effect in<br />

the long term. Therefore, the best way for<br />

technologic advance for long term gains is<br />

technology production. At this point, R&D<br />

studies have an important contribution in<br />

technology management studies.<br />

In addition to high costs and wide scope in<br />

R&D studies, waiting for long term gains<br />

carry some risks for the enterprises.<br />

Minimizing these risks and maximizing<br />

the benefits from R&D studies depend<br />

on carrying out activities in a systematic<br />

way and making R&D performance<br />

management.<br />

62


ŞUBAT 2016<br />

BÖLGESEL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / REGIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS<br />

İBBS TR Düzey 2 Bölgelerinde Ekonomik Faaliyet Kısımlarına Göre Çalışan Başına Ciro Bazında En Düşük Üç Sektör, 2012 (Nace Rev. 2) (1000TL)<br />

The Lowest Three Sectors Based on Turnover Per Employee Value According to Economic Activity Sections in NUTS 2 Regions, 2012 (Nace Rev. 2) (1000 TL)<br />

TR21<br />

S P N<br />

S P N<br />

TR10<br />

S P I<br />

S P N<br />

S P N<br />

TR81 P I M<br />

TR42<br />

TR82<br />

TR83<br />

TR51 S P I<br />

TR90<br />

S P N<br />

TRA2<br />

9,3<br />

11,2<br />

13,5<br />

8,6<br />

11,9<br />

12,1<br />

9,8<br />

20,9<br />

22,5<br />

7,5<br />

11,5<br />

6,0<br />

12,3<br />

13,5<br />

S P N<br />

P N I<br />

TR22 TR41<br />

TR33<br />

S P I<br />

TR31<br />

TR32<br />

TR61<br />

S P N<br />

TR52<br />

TR71<br />

P S N<br />

TR72<br />

S P L<br />

TR63<br />

TRA1<br />

TRB1<br />

S P N<br />

TRB2<br />

S P I<br />

S P N<br />

P R S<br />

TRC2<br />

S P M<br />

S P I<br />

S P N P S N<br />

TR62 S P N<br />

TRC1 TRC3 S P N<br />

8,8<br />

13,7<br />

13,9<br />

6,2<br />

9,6<br />

10,2<br />

25,1<br />

10,9<br />

17,9<br />

7,5<br />

11,3<br />

13,8<br />

10,3<br />

13,8<br />

6,2<br />

13,3<br />

16,3 27,9<br />

10,9<br />

19,3<br />

31,8<br />

17,9<br />

24,8<br />

36,6<br />

12,8<br />

24,6<br />

10,6<br />

13,9<br />

15,7<br />

26,9 10,7<br />

8,0 16,2<br />

10,1 23,6<br />

16,1<br />

7,2<br />

12,7 10,3<br />

13,7 14,0<br />

13,8<br />

5,9<br />

11,2<br />

13,6<br />

S P N<br />

TR Düzey 2 bölgelerinin çalışan kişi başına ciro değeri (Sektörler Toplamı)<br />

The turnover per employee value of NUTS 2 regions (Total Sectors)<br />

5,8<br />

16,1<br />

20,5<br />

8,8<br />

12,0<br />

13,2<br />

16,2<br />

11,1<br />

11,4<br />

13,5<br />

4,7<br />

9,7<br />

11,2<br />

5,1<br />

11,3<br />

11,8<br />

4,9<br />

10,0<br />

10,4<br />

S N P<br />

0 - 40.000 TL<br />

40.000 - 80.000 TL<br />

80.000 - 120.000 TL<br />

120.000 - 160.000 TL<br />

160.000 - 200.000 TL<br />

Kaynak: TÜİK, VGM-Bölgesel Verimlilik İstatistikleri Source : TurkStat, VGM-Regional Productivity Statistics<br />

İBBS TR Düzey 2 Bölge Sınıflaması - NUTS Level 2 Regional Classification NACE Rev.2 Sanayi ve Hizmet Sektörleri Sınıflaması - NACE Rev. 2 Industrial and Service Sector Classification<br />

TR10 İstanbul TR71 Kırıkkale, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Kırşehir B Madencilik ve taş ocakçılığı Mining and quarrying<br />

TR21 Tekirdağ, Edirne, Kırklareli TR72 Kayseri, Sivas, Yozgat C İmalat Manufacturing<br />

TR22 Balıkesir, Çanakkale TR81 Zonguldak, Karabük, Bartın D Elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı Electricity, gas, steam and air conditioning supply<br />

TR31 İzmir TR82 Kastamonu, Çankırı, Sinop E Su temini; kanalizasyon, atık yönetimi ve iyileştirme faaliyetleri Water supply; sewerage, waste management and remediation activities<br />

TR32 Aydın, Denizli, Muğla TR83 Samsun, Tokat, Çorum, Amasya F İnşaat Construction<br />

TR33 Manisa, Afyon, Kütahya, Uşak TR90 Trabzon, Ordu, Giresun, Rize, Artvin, Gümüşhane G Toptan ve perakende ticaret; motorlu kara taşıtlarının ve motosikletlerin onarımı Wholesale and retail trade; repair of motor vehicles and motorcycles<br />

TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik TRA1 Erzurum, Erzincan, Bayburt H Ulaştırma ve depolama Transportation and storage<br />

TR42 Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova TRA2 Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan I Konaklama ve yiyecek hizmeti faaliyetleri Accommodation and food service activities<br />

TR51 Ankara TRB1 Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli J Bilgi ve iletişim Information and communication<br />

TR52 Konya, Karaman TRB2 Van, Muş, Bitlis, Hakkari L Gayrimenkul faaliyetleri Real estate activities<br />

TR61 Antalya, Isparta, Burdur TRC1 Gaziantep, Adıyaman, Kilis M Mesleki, bilimsel ve teknik faaliyetler Professional, scientific and technical activities<br />

TR62 Adana, Mersin TRC2 Şanlıurfa, Diyarbakır N İdari ve destek hizmet faaliyetleri Administrative and support service activities<br />

TR63 Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye TRC3 Mardin, Batman, Şırnak, Siirt P Eğitim Education<br />

Q İnsan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetleri Human health and social work activities<br />

R Kültür, sanat, eğlence, dinlence ve spor Arts, entertainment and recreation<br />

S Diğer hizmet faaliyetleri Other service activities<br />

63


ŞUBAT 2016<br />

SANAYİ GÖSTERGELERİ / INDUSTRY INDICATORS<br />

Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100) - İmalat Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100)<br />

Industrial Production Index (2010 Avg.=100) - Manufacturing Industry Production Index (2010 Avg.=100)<br />

Kaynak: TÜİK - Source: TurkStat<br />

İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı (%)<br />

Capacity Utilization Rate of Manufacturing Industry (%)<br />

64<br />

Kaynak: Merkez Bankası - Source: Central Bank of The Republic of Turkey


BİLİM VE TEKNOLOJİ GÖSTERGELERİ / SCIENCE and TECHNOLOGY INDICATORS<br />

Türkiye ve Seçilmiş OECD Ülkelerinde 1000 Çalışan Başına Ar-GE İnsankaynağı Sayısı (Tam zaman eşdeğeri) (2013)<br />

Total R&D Personnel Per Thousand Total Employment in Turkey and Selected OECD Countries (Full time equivalent) (2013)<br />

Türkiye ve Seçilmiş OECD Ülkelerinde Toplam Ar-Ge İnsankaynağı Sayısı Yıllık Büyüme Oranı (Tam zaman eşdeğeri) (2013)<br />

Total R&D Personnel Annual Growth Rate in Turkey and Selected OECD Countries (Full time equivalent) (2013)<br />

ŞUBAT 2016<br />

Kaynak: TÜİK, OECD MSTI - Source: TURKSTAT, OECD MSTI<br />

Türkiye’ de ve Seçilmiş OECD Ülkelerinde Toplam Ar-Ge İnsankaynağı Sayısı (Tam zaman eşdeğeri) (2002 - 2013)<br />

Total R&D personnel in selected OECD Countries and Turkey (Full time equivalent) (2002 - 2013)<br />

Türkiye’ de Ar-Ge İnsankaynağı Yıllık Büyüme Oranı (Tam zaman eşdeğeri) (2013)<br />

Total R&D Personnel Annual Growth Rate in Turkey (Full time equivalent) (2013)<br />

Kaynak: TÜİK, OECD MSTI - Source: TURKSTAT, OECD MSTI<br />

65


ŞUBAT 2016<br />

ULUSAL VE ULUSL<strong>AR</strong><strong>AR</strong>ASI VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ<br />

NATIONAL and INTERNATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS<br />

İmalat Sanayi Verimlilik Değişimleri (Yıllık ve Üç Aylık) ve Üç Aylık için Eğilimler<br />

Productivity Changes in Manufacturing Industry (Annually and Quarterly) and Trends for Quarterly Data<br />

Resmi İstatistik<br />

Kalite Belgesi<br />

Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İstatistikleri - Source: National Productivity Statistics of Turkey<br />

Seçilmiş Avrupa Ülkeleri Son Dört Çeyrek Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Ortalaması ve Ortalama Yıllık Değişim Oranları /<br />

Index of Production Per Person Employed; Average of Last Four Quarters and Annual Average Rate of Growth For Selected European Countries<br />

66<br />

Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İstatistikleri ve EUROSTAT - Source: National Productivity Statistics of Turkey and EUROSTAT


ULUSAL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / NATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS<br />

Resmi İstatistik<br />

Kalite Belgesi

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!