29.01.2020 Views

KOBI YASAM YIL 2 SAYI 4 OCAK - ŞUBAT 2020

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

DÜNYANIN AYAKTA<br />

ALKIŞLADIĞI BULUŞ:<br />

FERDI ERDOĞAN:<br />

KÜRESEL REKABET IÇIN<br />

YÜKSEK TEKNOLOJI ŞART<br />

SENCER SOLAKOĞLU:<br />

<strong>YIL</strong>LARCA VERIMSIZ BIR<br />

ÇIFTÇIYI DESTEKLEDIK<br />

HABIBE AKŞIT:<br />

IŞ DÜNYASINDA MIZAHI<br />

HATIRLAYAMIYORUZ<br />

KARAR SÜRECI TAMAM:<br />

TARIMDA<br />

İCRAAT ZAMANI


Türkiye’nin iki köklü markası,<br />

Türk Hava Yolları ve Petrol Ofisi<br />

sizin için birlikte yol alıyor!<br />

Dünyada en çok ülkeye uçan havayolu Türk Hava Yolları ve lider akaryakıt markası Petrol Ofisi<br />

güçlerini birleştirdi. Miles&Smiles ve Petrol Ofisi Positive Card üyeliklerinizi eşleştirin,<br />

5 kata kadar daha fazla yakıt puan kazanın.<br />

Detaylar ve üyeliklerinizi eşleştirmek için www.petrolofisi.com.tr<br />

Kampanya Petrol Ofisi sadakat programı Positive Card ve Türk Hava Yolları Yolcu Programı Miles& Smiles işbirliği ile hayata geçirilmiştir. Kampanyadan faydalanmak isteyen<br />

müşterilerin her iki uygulamaya da üye olması gerekmektedir. Kampanyaya katılmak için yakıt alımında kullanacağınız Positive Card numaranız ile Miles&Smiles üye numaranızı<br />

bir defaya mahsus www.petrolofisi.com.tr internet sitesinde yer alan kampanya katılım sayfasında eşleştirmeniz ve kampanya koşullarını kabul etmeniz ve Kişisel Verilerin<br />

Korunması Kanunu gereğince hazırlanmış bilgilendirme metinlerini okumanız gerekmektedir. Ayrıca SMS ile kaydolmak istiyorsanız, THY boşluk TK numarası boşluk Positive Card<br />

numarası yazılarak 7627’ye kısa mesaj gönderebilirsiniz (Örnek: THY TK123456789 7000190070001900). SMS göndereceğiniz cep telefonunun THY sistemine kayıtlı cep telefonunuz<br />

olması gerekmektedir. Yapılacak kayıt işleminin ardından, Positive Card sahipleri, Positive Card anlaşmalı Petrol Ofisi istasyonlarından yapacakları yakıt (akaryakıt veya otogaz)<br />

alımları karşılığında Miles&Smiles üyelik statülerine göre ekstra puan kazanacaktır. Classic kart sahipleri 2 kat, Classic Plus kart sahipleri 3 kat, Elite kart sahipleri 4 kat, Elite Plus<br />

kart sahipleri ise 5 kat Positive Puan kazanacaktır. Kazanılan puanlar yakıt alımı tamamlandığında anında Positive Card’a yüklenecektir. Kazanılan Positive Puan 500’e ulaştığında<br />

istasyonlarda yakıt hediyesi olarak kullanılabilecektir. Positive Card’ınıza yüklenen Positive Puanlarınızı kampanyaya dahil Positive Card üyesi Petrol Ofisi istasyonlarında<br />

kullanabilmek için Positive Card’ınızın aktive edilmiş olması gereklidir. Kartın aktive edilmesi için kısa mesajla “AKTIF”, bir boşluk bıraktıktan sonra Positive Card üzerinde yer alan<br />

16 haneli kart numarası, bir boşluk bırakarak AD ve yine bir boşluk bırakarak SOYAD yazıp 7627’ye gönderilmesi ve sonrasında tarafınıza gönderilen Kişisel Verilerin Korunması<br />

Kanunu gereğince hazırlanmış bilgilendirme metinlerini okumanız gerekir. Ayrıca Miles&Smiles Yolcu Programı’nda Mil’leriniz var ise, istediğiniz anda www.petrolofisi.com.tr<br />

web sitesi üzerinden Mil’lerinizi Positive Puan’a çevirerek yakıt alımında kullanabilirsiniz. Bunun için ilgili alanda üyeliklerinizi eşleştirmeniz ve kampanyaya katılan Petrol Ofisi<br />

istasyonlarında Positive Card’ınızdaki yakıt hediyesini kullanmak istediğinizi beyan etmeniz gerekir. 1000 Mil 3000 Positive Puan (30 TL yakıt) değerindedir. Bir Miles&Smiles üyesi tek<br />

seferde en az 1000, en çok 7000 Mil’ini Positive Puan’a çevirebilir. İlk Mil çevirim işleminde Miles&Smiles hesabınızda en az 1500 Mil’inizin olması gerekmektedir. Bir ay içerisinde en<br />

fazla 7000 Mil, bir yıl içerisinde en fazla 84.000 Mil Positive Puan’a çevrilerek hediye yakıt olarak kullanılabilir. Positive Puan’a çevrilen Mil’ler, Positive Puan’lar kullanılmamış olsa<br />

dahi Miles&Smiles üyelik hesabına geri yüklenmez. Mil çevrimi için son 1 yıl içerisinde Miles&Smiles üyelik hesabında sistem tarafından otomatik olarak işlenmiş Türk Hava Yolları,<br />

AnadoluJet ve Star Alliance uçuşu bulunması zorunludur. Positive Card’ınız ile eşleştirdiğiniz Miles&Smiles üyeliğinizi 1 yıl içerisinde en fazla 1 kez değiştirilebilirsiniz. Bir Positive<br />

Card aynı anda yalnızca bir Miles&Smiles üyeliği ile eşleştirilebilir. Petrol Ofisi’ndeki tüm işlemlerinizde Miles&Smiles üyeliğiniz ile eşleştirdiğiniz Positive Card’ınızın kullanılması<br />

gerekmektedir. SMS ile katılımda her bir SMS, 1 SMS bedeli olarak operatör tarafından ücretlendirilmektedir. Petrol Ofisi veya Türk Hava Yolları kampanya koşullarını değiştirme<br />

ve durdurma hakkını saklı tutar. Petrol Ofisi Automatic sistemi müşterileri, Positive Ticari Card sahipleri ve Positive Card sisteminde farklı bir kampanyaya dahil olan ve 18 yaşından<br />

küçükler kampanyaya katılamaz. Kampanya, diğer kampanyalar ve indirimler ile birleştirilemez. Kampanya kapsamında Positive Card Sadakat ve Miles&Smiles Özel Yolcu<br />

Programına katılanlar yukarıdaki şartları ve programların genel hüküm ve koşullarını kabul etmiş sayılırlar. Ayrıntılı bilgi: www.petrolofisi.com.tr ve www.milesandsmiles.com


Bu sayıyla Youtube kanalımız da<br />

devreye girmiş oluyor. Dört bölümlük<br />

Sencer Solakoğlu söyleşisi ilk Youtube<br />

prodüksiyonumuz olarak sizlerle.<br />

Merhaba…<br />

Yeni Bir Yıl, Yeni Bir Kobi Yaşam<br />

Zaman nasıl da hızla geçiveriyor. Bazen ona yetişmek, hatta onu takip etmek mümkün olamıyor.<br />

Kobi Yaşam 4’üncü sayısıyla 2’nci yayın yılına girmiş oldu. Öylesine dolu, yoğun ve zengin bir hazırlık<br />

dönemi geçirdik ki; dosyalrı seçip elememize rağmen formatımızın dışına çıkmak zorunda kaldık. 100<br />

yerine 116 sayfa içerikle karşınızdayız. Bu sayıda Türkiye’nin ihmal ettiği ve bizce çok önemli olan tarım<br />

ve hayvancılık gerçeğini kapağa taşıdık. Bursa Karacabey’deki çağdaş ve modern çiftliği ile tesisinde süt<br />

besiciliği yapan Sencer Solakoğlu’na misafir olduk.<br />

Solakoğlu çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. Feyz Süt’te başardıkları söylemlerinin ve bize<br />

anlattıklarının somuta dönüşmüş haliydi. Tarım şuralarında nelerin kararlaştırıldığı ve pestisit problemi<br />

derken kapsamlı bir dosya oluştu. Tarihe tanıklık etmek ve sonrasında takibini sağlamak amacıyla son iki<br />

tarım şurasında alınan kararları da dikkatinize sunmak istedik. Çünkü Tarımda Karar Süreci Tamam; Şimdi<br />

İcraat Zamanı!<br />

Bu sayıyla Youtube kanalımız da devreye girmiş oluyor. Dört bölümlük Sencer Solakoğlu<br />

söyleşisi ilk Youtube prodüksiyonumuz olarak sizlerle.<br />

2019 değerlendirmesi ve <strong>2020</strong> vizyonu bakış açısıyla belli başlı STK’ların açıklamalarına yer verdiğimiz bir<br />

derleme hazırladık. Ayrıca Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Ferdi Erdoğan’ın dergimize özel<br />

kaleme aldığı makalesi, reel sektöre ve makroekonomi yönetimine aydınlatıcı tavsiye ve bilgiler içeriyor.<br />

Dr. Habibe Akşit’in “Liderlik ve Mizah Kolaj” yazısı, Üstat Orhan Büyükdoğan’ın karikatürleriyle<br />

inanılmaz keyifli bir eser oldu.<br />

Ben Şişli Terakki Lisesi mezunuyum. Bir gün sosyal medyada Şişli Terakki Lisesi öğrencisi Zülal Tannur<br />

isimli genç kardeşimizin çağrısı dikkatimi çekti. Hepimizin sahip olduğu teknolojilerle görme engellilerin<br />

hayatını son derece kolaylaştıran bir Türk icadından bahsediyordu. Akıllı Baston We Walk’la böyle tanıştık.<br />

Hikaye irdeledikçe derinlik kazandı. WeWalk, pırıl pırıl 3 Türk gencinin kurduğu ve dünyanın ayakta<br />

alkışladığı bir startup. Time Dergisi, WeWalk adlı akıllı bastonu 2019’un en iyi icatlarından biri ilan<br />

etti. Birleşmiş Milletler (BM) tarafından örnek proje olarak gösterilen WeWalk, Thomas Edison’a adanan<br />

Edison Ödülleri’nde Sağlık ve İyi Yaşam alanında altın ödüle layık görüldü. Gerçekten inanılır gibi değil!<br />

Doğru motivasyon, eğitim ve destekle gençlerimiz neleri başarabiliyor demek ki…<br />

WeWalk’ın ardında Türkiye’nin teknolojik üretim üslerinden Vestel’in desteği vardı. Bu gençlerin<br />

formasyonunda çok önemli rol oynayan YGA ile tanıştık. Ne güzel şeyler de olabiliyor bu ülkede… Gurur<br />

duyduk. Yarınlara dair umutlandık.<br />

Kanal İstanbul, asrın yatırımı mı yoksa İstanbul’un kâbusu mu? Konuyu bütün tarafları ve uzman<br />

görüşleriyle her pencereden masaya yatırdık. Karar sizin…<br />

Kobi Yaşam; iş dünyasından, araştırma dosyalarına ve yaşamın her rengine dek yine dopdolu. Keyifle<br />

okumanız dileğiyle…<br />

S. Şefik Kemali Söylemezoğlu<br />

sefiks@kobiyasam.com.tr<br />

4// www.kobiyasam.com.tr


DÜNYANIN AYAKTA<br />

ALKIŞLADIĞI BULUŞ:<br />

FERDI ERDOĞAN:<br />

KÜRESEL REKABET IÇIN<br />

YÜKSEK TEKNOLOJI ŞART<br />

SENCER SOLAKOĞLU:<br />

<strong>YIL</strong>LARCA VERIMSIZ BIR<br />

ÇIFTÇIYI DESTEKLEDIK<br />

içindekiler<br />

HABIBE AKŞIT:<br />

IŞ DÜNYASINDA MIZAHI<br />

HATIRLAYAMIYORUZ<br />

KARAR SÜRECI TAMAM:<br />

TARIMDA<br />

İCRAAT ZAMANI<br />

6Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu<br />

Başkanı Ferdi Erdoğan:<br />

“KÜRESEL REKABET İÇİN YÜKSEK<br />

TEKNOLOJİ ŞART”<br />

30<br />

Vestel Genel Müdür Yardımcısı<br />

Burak Savak<br />

“VESTEL’İN GELİŞİMİNİ TOPLUMUN<br />

GELİŞİMİYLE EŞDEĞER GÖRÜYORUZ”<br />

56<br />

Okan Böke<br />

<strong>2020</strong> PENCERESİNDEN EKONOMİ…<br />

14Ahmet Çelebi<br />

İHRACATTA DEĞİŞMESİ GEREKEN<br />

7 PARADİGMA<br />

34<br />

Karar süreci tamam,<br />

TARIMDA İCRAAT ZAMANI<br />

60<br />

İMAMOĞLU’NDAN İSTANBUL’A<br />

KIYMAYIN ÇAĞRISI!<br />

24<br />

Üstün teknolojisiyle görme engeline<br />

meydan okuyor<br />

DÜNYANIN EN AKILLI GÖZÜ:<br />

WEWALK<br />

46Sencer Solakoğlu<br />

TARIM VE HAYVANCILIĞA KURTULUŞ<br />

REÇETESİ<br />

68<br />

Mahfi Eğilmez<br />

MONTREUX (MONTRÖ) BOĞAZLAR<br />

SÖZLEŞMESİ VE KANAL İSTANBUL<br />

74 80<br />

Selçuk Perin<br />

BİLDERBERG BUNLARI ÖNGÖRMÜŞ<br />

MÜYDÜ?<br />

94<br />

Plastik Rekonstrüktif ve Estetik<br />

Cerrahi Uzmanı Evren Tevfik İşçi<br />

ESTETİK ALGISI SIL BAŞTAN<br />

Dr. Habibe Akşit<br />

LİDERLİK VE HUMOR…<br />

102<br />

Sanatın ömrü uzattığı kanıtlanmışken<br />

<strong>2020</strong> AJANDALARINA<br />

DAHA FAZLA SANAT EKLEYELİM…<br />

12 PATRONLARDAN KRİTİK AÇIKLAMALAR<br />

20 TÜGİAD Genel Başkanı Anıl Ali rıza Şohoğlu:<br />

“DEMOKRASİ GELİŞİRSE, EKONOMİ DE GELİŞECEKTİR”<br />

22 TÜRK FİRMASI HÜRMAK, RUSYA’DA MAKİNE ÜRETECEK<br />

54 TARIM, PESTİSİT GİRDABINDA<br />

64 ERDOĞAN: KANAL İSTANBUL YETKİSİ İBB MECLİSİ’NDE<br />

66 KANAL İSTANBUL İÇİN “SAVAŞ GEMİSİ” UYARISI…<br />

78 DİJİTAL HİZMETLERDE % 7,5 VERGİ DÖNEMİ<br />

86 Anında takip, hızlı kararlar ve verimlilik için<br />

STRATEJİK PERFORMANS YÖNETİMİ<br />

90 Mehmet Haydar / TEKNOLOJİ<br />

100 Ragıp Ertuğrul / AMAN ‘YÜZSÜZ’LERDEN UZAK DURUN!<br />

109 KLASİK MÜZİK DEHASI BEETHOVEN’E YAPAY ZEKA RUHU<br />

110 SİBER ZORBALIKTA SON NOKTA: DEEPFAKE<br />

Değişim Yönetim Danışmanlık<br />

Prodüksiyon Tic. Ltd. Şti. Adına<br />

Genel Yayın Yönetmeni ve<br />

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü<br />

S. ŞEFİK KEMALİ SÖYLEMEZOĞLU<br />

Proje Genel Koordinatörü<br />

BURAK YAŞAR<br />

Yazı İşleri Müdürü<br />

EMİN AKDAĞ<br />

Art Direktör<br />

NEFİSE <strong>YIL</strong>DIZ TORUN<br />

Editör<br />

RAGIP ERTUĞRUL<br />

Haber Koordinatörleri<br />

AYŞEGÜL ÇAKIR – GÖKAY GENÇ<br />

Sosyal Medya Haber Koordinatörü<br />

MEHMET HAYDAR<br />

Hukuk Danışmanı<br />

AV. ALİ ASRAK<br />

AV. İSKENDER UYGUNBAŞ<br />

Reklam Koordinatörü<br />

MEHMET HAYDAR<br />

Karadeniz Bölge Sorumlusu<br />

FATİH GÜNDOĞDU<br />

Kültür Ve Sanat Danışmanı<br />

RAGIP ERTUĞRUL<br />

Yayın Kurulu<br />

SELÇUK PERİN – ATİLLA ARSLANAĞIZ<br />

HABİBE AKŞİT – HÜSEYİN BİLMAÇ<br />

OKAN BÖKE – RAGIP ERTUĞRUL<br />

Yayın Türü<br />

YAYGIN SÜRELI YAYIN<br />

İletişim<br />

+90 212 855 17 00 PBX<br />

info@kobiyasam.com.tr<br />

Adnan Kahveci Mh. Yavuz Sultan Selim<br />

Bulvarı No: 43D1 Alba Rezidans<br />

A Blok Kat 1 Daire 2105<br />

34528 Beylikdüzü - İstanbul<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

Baskı<br />

Renk Matbaası Basım Ve Ambalaj<br />

Sanayi Ticaret A.s.<br />

Heskoop Sitesi D Blok No:8-9 IOSB<br />

Mahallesi Heskoop D Blok Sk.<br />

Başakşehir - İstanbul<br />

Tel: 0(212) 612 11 27 Fax: 0(212) 565 92 63<br />

www.renkmatbaasi.com<br />

Dergide yayınlanan yazı ve fotoğrafların tüm<br />

hakları yayınlayana, yayınlanan ilanların<br />

6// www.kobiyasam.com.tr<br />

sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. Yayınlayandan<br />

<strong>SAYI</strong> 4 // 7<br />

izin alınmaksızın tümüyle<br />

ya da kısmen kullanılamaz.


EKOANALİZ<br />

TÜRKIYE İMSAD YÖNETIM KURULU BAŞKANI FERDI ERDOĞAN:<br />

“KÜRESEL REKABET İÇİN<br />

YÜKSEK TEKNOLOJİ ŞART”<br />

İnşaat malzemesi üretiminde en büyük 5 ülkeden biriyiz. Küresel Rekabet Endeksi’ndeki<br />

140 ülkenin 115’ine ihracat gerçekleştiriyoruz. Almanya, İngiltere, ABD, Kanada, İsrail,<br />

Irak en önemli pazarlarımız. Katma değerli ürünlerde dünya pazarının küçük oyuncuları<br />

arasındayız. Bu durum marka algımızın yukarı çekilmesinde sıkıntı yaratıyor.<br />

n Türkiye İnşaat Malzemesi<br />

Sanayicileri Derneği (İMSAD)<br />

Yönetim Kurulu Başkanı Ferdi<br />

Erdoğan, Kobi Yaşam Dergisi için<br />

özel olarak kaleme aldığı yazıyla,<br />

“faaliyet gösterdikleri sektörler<br />

ve genel ekonomik parametreler<br />

açısından” 2019 yılını değerlendirdi<br />

ve <strong>2020</strong> beklentilerini dile getirdi.<br />

Erdoğan’ın yazısı şöyle:<br />

2014’TEN İTİBAREN EZBER<br />

BOZULDU<br />

Uzun yıllar boyunca, Türkiye<br />

ekonomisi yüzde 5 ve üstünde<br />

büyüdüğünde, inşaat sektörü daha<br />

fazla bir büyüme gösterirdi. Fakat<br />

2014 yılından itibaren, bilinen bu<br />

ezber bozuldu. Türkiye ekonomisi<br />

ile inşaat sektörü yüzde 4-5 bandına<br />

takıldı. 2018 yılında ise inşaat sektörü<br />

1,9 küçülürken, Türkiye ekonomisi<br />

yüzde 2,6 büyüdü.<br />

PAZAR BÜYÜKLÜĞÜ<br />

2018 yılında 85 milyar dolar olan<br />

inşaat malzemesinin iç pazar<br />

büyüklüğünün 2019’da 70-75<br />

milyar dolar bandında olmasını<br />

bekliyoruz. Yani tekrar 2011<br />

yılındaki inşaat malzemeleri<br />

sanayisi büyüklüğüne geri döndük.<br />

İhracat için de aynı durum söz<br />

konusu… 2011 yılında 21 milyar dolar<br />

seviyesinde olan ihracatımız 2018<br />

Ekim-2019 Ekim aralığında da yıllık<br />

olarak 21,6 milyar dolara ulaştı.<br />

NÜFUS ARTIŞI<br />

Baktığımızda, küçülüyoruz ama<br />

8-9 yıl öncesi büyüklük kadarız<br />

diyebiliriz. Bu tablodan memnun<br />

olmamız lazım. Ancak 2011’de<br />

nüfus 73 milyondu, 2018’de 82<br />

milyon oldu. Nüfus 10 milyon<br />

artmış durumda. Sadece Marmara<br />

Bölgesi nüfusu 4 milyon artmış.<br />

Hem konut hem de sosyal<br />

ihtiyaçlar artmış.<br />

Aynı ekonomik büyüklüğü<br />

daha fazla insanın paylaşması<br />

ülkemizi sadece daha fazla<br />

fakirleştirecektir. Büyümenin<br />

kaynağını üretemezsek, gelecekte<br />

borçlanarak ihtiyaçları karşılamak<br />

zorunda kalırız. Tasarruf ise ülke<br />

olarak beceremesek de her alanda<br />

kaçınılmaz.<br />

İSTİHDAM HAREKETLERİ<br />

2011’de istihdam gücü 25<br />

milyondu, 2018’de ise 32 milyon<br />

oldu. 7 milyonluk bir artış söz<br />

konusu. Yani neredeyse her yıl 1<br />

milyon kişinin istihdama katılımı<br />

olmuş. 2011’de işsizlik 2,5 milyondu,<br />

2018’de 4,5 milyona yükseldi.<br />

İşsizlik de 2 milyon arttı.<br />

Diğer bir ifadeyle, 10 yılda iş<br />

hayatına katılan 7 milyon insanın<br />

2 milyonu, bir anlamda yüzde<br />

28’i, işsizler ordusuna dahil olmuş<br />

durumdadır.<br />

KENTLEŞME ORANLARI<br />

2010’da kentleşme oranı yüzde<br />

75’ti. Altyapı, üstyapı, sosyal<br />

yapı yatırımları dünyadaki gibi<br />

ülkemizde de devam etti ve<br />

2018 yılında kentleşme oranı<br />

yüzde 80 oldu. Hiçbir alt yapı<br />

yatırımı yapılmadan köy iken<br />

kent ilan edilenleri, büyükşehir<br />

belediye sınırları içine alınanları<br />

bu kapsam dışında tutuyorum.<br />

2023’te kentleşme oranının yüzde<br />

85 olacağı öngörülüyor. 2030<br />

yılında dünyada, her birinde 10<br />

milyondan fazla kişinin yaşayacağı<br />

41 mega şehir olacak. 2050’de<br />

şehir merkezleri fazladan 2,5<br />

milyar insan barındıracak. Zaten<br />

istihdamın sağlanması, nüfusun,<br />

kentleşmenin yönetilmesi için<br />

ekonomik olarak tekrar 2011 yılına<br />

dönmemiz ülkeyi büyütmez,<br />

küçültür.<br />

İnşaat malzemeleri<br />

sanayisinde 2019’da<br />

iç pazardaki<br />

daralmayı teyit eden<br />

bir küçülme yaşandı.<br />

Üretim 2019’un ilk<br />

10 ayında 2018’in<br />

ilk 10 ayında göre<br />

yüzde 16 geriledi.<br />

İhracattaki miktar<br />

artışı üretim kaybını<br />

telafi edemedi.<br />

İnşaat malzemeleri<br />

sanayisinde 22<br />

alt sektörün<br />

tamamında<br />

küçülme var.<br />

Faaliyet endeksinde<br />

de yatay bir<br />

seviyedeyiz.<br />

Ferdi Erdoğan<br />

2018 TECRÜBESİNİN<br />

GÖSTERDİKLERİ<br />

2018 yılında yaşadığımız tecrübeler<br />

bize şunu gösterdi: Yüzde 2,6<br />

büyüme Türkiye’ye yetmedi.<br />

Önümüzdeki 3 yıla bakarsak,<br />

gelişmiş ülkeler yüzde 2-3<br />

bandında büyüyecek. Gelişmekte<br />

olan ülkeler de yüzde 4-5 bandında<br />

büyüyecek. Biz gelişmekte olan bir<br />

ülkeyiz. Rekabet edeceksek bizim<br />

yüzde 4-5’in üzerinde büyümemiz<br />

gerekir.<br />

Gelişmekte olan rakiplerimizin<br />

yüzde 4-5 büyüme hedefi varken<br />

yüzde 2-3 büyümemiz, bizi sadece<br />

geriye götürür. 2019 yılında dört<br />

çeyrekte de küçülecek olan inşaat<br />

sektörünün Türkiye ekonomisi<br />

içindeki önemi ortada olup Türkiye<br />

ekonomisi, diğer tüm sektörler<br />

artıda olmasına rağmen sıfır civarı<br />

bir büyüme gösterecektir.<br />

<strong>SAYI</strong> 4<br />

// 9


EKOANALİZ<br />

İNŞAAT SEKTÖRÜ 5<br />

ÇEYREKTİR KÜÇÜLDÜ<br />

İnşaat sektörü 2019 yılının üçüncü<br />

çeyreğinde yüzde 7,8 küçüldü.<br />

Böylece beş çeyrektir üst üste<br />

küçülen inşaat sektöründe<br />

küçülme hızı 2019 yılı üçüncü<br />

çeyrekte yavaşladı.<br />

Çeyrek dönemler itibarıyla<br />

küçülmenin devam ettiği<br />

inşaat sektörü hem kendi iç<br />

dinamiklerindeki sorunlardan<br />

hem de 2018 yılının ikinci<br />

yarısından itibaren yaşanan<br />

finansal dalgalanmalardan<br />

en çok etkilenen sektör oldu.<br />

Sektörde gerek talep tarafında<br />

gerek fiyatlar tarafında gerekse<br />

de müteahhitlerin mali<br />

yapılarında yaşanan sıkıntılar<br />

üçüncü çeyrekte azalarak sürdü.<br />

GENEL EKONOMİNİN<br />

GERİSİNDE KALINDI<br />

Ekonomi üçüncü çeyrekte yüzde<br />

0,9 büyürken gayrimenkul<br />

sektörü yüzde 2,4 büyüdü.<br />

5 yıl önce 23 milyar<br />

dolarlık ihracata<br />

ulaşmayı başarmış<br />

inşaat malzemesi<br />

sanayicileri olarak<br />

<strong>2020</strong>’de 24-25 milyar<br />

dolar seviyesine<br />

ulaşacağımıza<br />

inanıyoruz. Ayrıca<br />

inşaat malzemeleri<br />

sektörünün yüzde<br />

2,5-3 arasında<br />

büyüyeceğini<br />

öngörüyoruz.<br />

Böylece yeni yılın üçüncü<br />

çeyreğinde de yüzde 7,8 küçülen<br />

inşaat sektörü genel ekonominin<br />

oldukça altında bir performans<br />

gösterdi.<br />

İNŞAAT GÜVEN ENDEKSİ<br />

TERSİNE DÖNDÜ<br />

İnşaat sektörü güven endeksinde<br />

artış Kasım ayında tersine döndü.<br />

İnşaat sektörü güven endeksi<br />

Temmuz-Eylül döneminde 4 ay<br />

kademeli ve temkinli bir artış<br />

göstermişti. Kasım ayında yeniden<br />

2,8 puan gerileyen inşaat sektörü<br />

güven endeksinde yaşanan bu<br />

düşüş mevcut işlerin ve alınan<br />

siparişlerin gerilemesi ile ortaya<br />

çıktı. İnşaat sektörü güven seviyesi<br />

geçmiş yıllara göre oldukça düşük<br />

seviyelerde kalmaya devam etti.<br />

MEVCUT İNŞAAT İŞLERİ<br />

KASIM’DA 3 PUAN DÜŞTÜ<br />

Mevcut inşaat işleri seviyesi 2019<br />

Ocak’taki sert düşüşün ardından<br />

artış eğilimine girmiş ve Mayıs<br />

ayına kadar yükselmiş, Haziran<br />

ayında uzun bayram tatili ve siyasi<br />

beklentiler ile mevcut işlerde<br />

düşüş gerçekleşmişti.<br />

Temmuz-Ekim döneminde ise<br />

mevcut inşaat işleri seviyesi 13,5<br />

puan artış göstermişti. Kasım<br />

ayında mevcut inşaat işleri<br />

seviyesi bu kademeli artışına son<br />

verdi ve 3 puan birden geriledi.<br />

Mevcut inşaat işleri tamamlanan<br />

işler sonrası düşüş gösterdi.<br />

Yeni alınan işlerin mevcut işleri<br />

yeterince desteklemediği görüldü.<br />

Ekonomideki göreceli toparlanma<br />

ve özellikle faiz oranlarındaki<br />

düşüşler de inşaat sektöründeki<br />

işlerin kalıcı olarak toparlanmasını<br />

sağlayamadı.<br />

YENİ İNŞAAT İŞLERİNDE 3,9<br />

PUANLIK DÜŞÜŞ<br />

İnşaat sektöründe alınan yeni iş<br />

siparişleri 2019 Temmuz ayında ilk<br />

kez aylık bazda artış gösterdikten<br />

sonra Ağustos-Ekim döneminde<br />

yükselmişti. Kasım ayında ise<br />

yeni alınan işler seviyesi 3,9 puan<br />

geriledi. Son aylarda alınan yeni<br />

işler ile ötelenen işlerin doyuma<br />

ulaştığı ve mevsimsellik ile birlikte<br />

de yeni iş siparişlerinin düşmeye<br />

başladığı görüldü.<br />

İNŞAAT MALZEMELERİ<br />

SANAYİ ÜRETİMİ GERİLEDİ<br />

İnşaat malzemeleri sanayisinde<br />

2019 yılında iç pazardaki daralmayı<br />

teyit eden bir küçülme yaşandı.<br />

İnşaat malzemeleri sanayi üretimi<br />

2019 yılının ilk 10 ayında geçtiğimiz<br />

yılın ilk 10 ayında göre yüzde 16<br />

geriledi. Bu dönemde belirgin<br />

bir üretim kaybı meydana geldi.<br />

Gerilemede iç pazardaki keskin<br />

daralma etkili olmaya devam etti.<br />

İhracattaki miktar artışı ise üretim<br />

kaybını telafi edemedi. İnşaat<br />

malzemeleri sanayisinde 22 alt<br />

sektörün tamamında küçülme var.<br />

Faaliyet endeksinde de yatay bir<br />

seviyedeyiz.<br />

SON AYLARIN İHRACAT<br />

MİKTAR, DEĞER VE BİRİM<br />

FİYATLARI<br />

Türkiye İMSAD İnşaat Malzemeleri<br />

Sanayi Dış Ticaret Endeksi Ağustos,<br />

Eylül ve Ekim 2019 sonuçlarına<br />

göre; inşaat malzemeleri sanayisi<br />

ihracatı miktar olarak Ağustos<br />

ayında 4,57, Eylül ayında 4,75, Ekim<br />

ayında ise 4,42 milyon ton olarak<br />

gerçekleşti. İhracat değer olarak<br />

Ağustos ayında 1,73 Eylül ayında<br />

1,89, Ekim ayında ise 1,94 milyar<br />

dolara yükseldi. 2018 Ekim-2019<br />

Ekim aralığında ise yıllık ihracat<br />

21,6 milyar dolar oldu. İhracat<br />

birim fiyatı ise Ağustos ayında 0,38,<br />

Eylül ayında 0,40, Ekim ayında<br />

0,44 dolar seviyesinde gerçekleşti.<br />

İnşaat malzemeleri sanayisinde<br />

5,39 milyon ton ile miktar olarak<br />

en yüksek aylık ihracatın yapıldığı<br />

Mayıs ayında ihracat değer olarak<br />

2,2 milyar dolar, ihracat birim<br />

fiyat ise 0,41 dolar seviyesinde<br />

gerçekleşmişti.<br />

Türkiye’nin toplam ihracatı ise<br />

miktar olarak Ağustos ayında 11,8<br />

milyon ton, Eylül ayında 12,3 milyon<br />

ton, Ekim ayında ise 15 milyon<br />

tona ulaştı. Değer olarak Ağustos<br />

ayında 13 milyar 150 milyon dolar<br />

olan ihracat Eylül ayında 15 milyar<br />

220 milyon dolar, Ekim ayında ise<br />

16 milyar 336 milyon dolar olarak<br />

gerçekleşti. Son 12 aylık dönemde<br />

ihracat 180 milyar dolara ulaştı.<br />

İhracat birim fiyatı ise Ağustos<br />

ayında 1,27, Eylül ayında 1,40, Ekim<br />

ayında 1,45 dolar seviyesinde<br />

gerçekleşti.<br />

9’UNCU ULUSLARARASI<br />

İNŞAATTA KALİTE ZİRVESİ<br />

İnşaat malzemeleri sektörünün<br />

çatı kuruluşu olarak, 2009 yılından<br />

bu yana gerçekleştirdiğimiz<br />

‘Uluslararası İnşaatta Kalite<br />

Zirvesi’nin 9’uncusunu, bu yıl<br />

‘Rekabetin Şifreleri: Sınırsız Ticaret’<br />

temasıyla düzenledik.<br />

Ayrıca zirveye paralel olarak<br />

buildingSMART Türkiye Buluşması<br />

gerçekleştirdik. Bu paralel<br />

oturumda da alanında uzman<br />

yabancı konuşmacılarla inşaat<br />

sektöründe BIM ve sanal gerçeklik<br />

konularını değerlendirdik.<br />

İNŞAAT MALZEMESİ<br />

ÜRETİMİNDE DÜNYADA İLK<br />

5’TEYİZ<br />

Zirvemizin temasını ‘Sınırsız<br />

Ticaret’ olarak belirledik. Çünkü<br />

Türkiye olarak inşaat malzemesi<br />

üretiminde dünyanın en büyük 5<br />

ülkesinden biriyiz. Küresel Rekabet<br />

Endeksi’nde yer alan 140 ülkenin<br />

115’ine ihracat gerçekleştiriyoruz.<br />

Almanya, İngiltere, ABD, Kanada,<br />

İsrail, Irak en önemli pazarlarımız.<br />

Bununla birlikte en çok ihracat<br />

yaptığımız ülkeler arasında Çin,<br />

Romanya, Fransa, Yemen ve<br />

İtalya da bulunuyor. Zirvenin<br />

Rekabeti Bozanlar-Maverik<br />

Sendromu başlıklı oturumunda<br />

haksız rekabet konusunu<br />

inceledik. Maverik Sendromu<br />

oyunbozan, kuralları kendine göre<br />

10// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 11


EKOANALİZ<br />

değiştirmeye çalışan kişi ya da<br />

kurumları tanımlıyor. Dolayısıyla<br />

bu tanım sektörümüzde yaşanan<br />

haksız rekabet konusunu oldukça<br />

iyi özetliyor.<br />

DIŞ PAZARI ÇOK İYİ<br />

ANLAMALIYIZ<br />

Dış pazarlarda öncelikle<br />

satış yaptığımız ülkeleri çok<br />

iyi anlamamız gerekiyor.<br />

Yurtdışındaki müşteriler bizden<br />

sadece düşük fiyat beklemiyor.<br />

Kalitesi yüksek ürünleri bekliyor.<br />

İnşaat malzemeleri sanayicilerinin<br />

kalitesi de zaten bilinen bir<br />

gerçek. İhracatımız miktar<br />

ve fiyat olarak artıyor olsa da<br />

kilogram başına birim değeri<br />

düşüyor. Fiyat konusunda ciddi bir<br />

rekabet içindeyiz. Sektörümüzün<br />

ihracatında miktarsal artışlar<br />

var ancak katma değerli ürün<br />

ihracatımız çok az. Bazı pazarların<br />

tek tedarikçisiyiz. Yine de fiyat<br />

rekabetini aşamıyoruz.<br />

İHRAÇ ÜRÜNLERDE KATMA<br />

DEĞERİ ARTIRMALIYIZ<br />

İhraç ürünlerinde katma değerin<br />

artması çok daha önemli. Küresel<br />

piyasalarda katma değerli ürünlere<br />

baktığımız zaman dünya pazarının<br />

küçük oyuncuları arasındayız.<br />

Bu durum karşı tarafta bizim<br />

marka algımızın yukarı çekilmesinde<br />

sıkıntı yaratıyor. Zirvede de dile<br />

getirildiği gibi ‘Küçük olsun benim<br />

olsun’ demek yerine güçlerimizi<br />

birleştirmemiz gerekiyor. Değer<br />

zincirinin tümüne hâkim olmadan<br />

fark yaratmamız mümkün değil.<br />

KAYIT DIŞI ÜRETİMLE<br />

MÜCADELE ETMELİYİZ<br />

Bu noktada bir diğer konu ise taklit<br />

ürünler. Çin taklitçilikte birinci,<br />

Türkiye ikinci sırada. Kayıt dışı üretim<br />

ile mücadele etmemiz gerekiyor. Türk<br />

ihracatçısı açısından bu durum kötü<br />

bir imaj yaratıyor. Kayıt dışı üretim<br />

ile mücadele etmemiz gerekiyor.<br />

Hız, maliyet ve kalite üçgenini<br />

sağlamalıyız. Bu, tedarik zinciri<br />

yönetiminde maliyeti ve müşteri<br />

memnuniyetini etkileyen en önemli<br />

faktör.<br />

GÜMRÜK BİRLİĞİ<br />

GÜNCELLEMESİ TÜRKİYE’Yİ<br />

TEHDİT EDİYOR<br />

Zirvemizin Sınırsız Ticaret<br />

başlıklı oturumunda ise ihracat<br />

performansımızı artırmak için<br />

en önemli sorunlarımız arasında<br />

yer alan lojistik, finans, teknik<br />

müşavirlik ve birlikte çalışma<br />

yöntemlerini masaya yatırdık. Bu<br />

oturumdaki birkaç önemli mesajı da<br />

paylaşmak istiyorum; Gümrük Birliği<br />

İnşaat<br />

malzemelerinde<br />

yüksek<br />

teknolojiye geçişi<br />

hedeflemeliyiz.<br />

Yıllık toplam<br />

Ar-Ge<br />

harcamalarımız<br />

Milli Gelir’in yüzde<br />

1’i kadar; yaklaşık<br />

8 milyar dolar.<br />

Çin yüzde 2 ile<br />

250 milyar dolar,<br />

Almanya yüzde 3<br />

ile 110 milyar dolar,<br />

ABD yüzde 2,5 ile<br />

450 milyar dolar<br />

harcamakta.<br />

anlaşmasının güncellenmemesi<br />

Türkiye’yi tehdit ediyor. Avrupa<br />

Birliği üçüncü ülkelerle serbest<br />

ticaret anlaşması imzalıyor.<br />

Vietnam ile imzaladılar. Biz ne<br />

üretiyorsak Vietnam da onları<br />

üretiyor. İki yıl içinde gümrüksüz<br />

olarak Vietnam’dan ürünler AB’ye<br />

akmaya başlayacak. Bu nedenle<br />

Avrupalı müşteriler fiyat kırmak<br />

isteyebilir.<br />

TAŞIMANIN YÜZDE 90’I<br />

KARAYOLUYLA<br />

İhracat stratejileri noktasında,<br />

ihraç ettiğimiz ürünlerle ilgili<br />

hedeflediğimiz pazardaki<br />

durumu çok iyi analiz etmemiz<br />

şart. Özellikle ürünün gümrük<br />

tarifesinden başlayıp o ülkedeki<br />

kısıtları veya o ülkedeki<br />

mevzuatı hakkında bilgi sahibi<br />

olmamız, ihraç ürünümüzle ilgili<br />

rekabet şartlarını anlamamız<br />

ve konumlandırmamızı doğru<br />

yapmamız performansımızı<br />

doğrudan etkileyen alanlar.<br />

Lojistik alanında ise taşımanın<br />

yüzde 90’ının karayoluyla<br />

yapıldığını görüyoruz.<br />

Bir çeşitlilik sunulması ve bu<br />

çeşitliliği sağlayacak koridorların<br />

sağlanması gerekiyor. Ülke olarak<br />

bir an önce bu taşıma koridorlarını<br />

sağlamamız lazım. Kombine<br />

taşımacılık hatlarını ihracat için<br />

mutlaka geliştirmeliyiz.<br />

ALMANYA’NIN MALİYET<br />

ENDEKSİ BİZDEN AVANTAJLI<br />

OLACAK<br />

Her platformda dile getiriyoruz;<br />

bizler Batı’nın standartlarıyla<br />

üretip Doğu’nun fiyatlarıyla<br />

rekabet ediyoruz. Ülkelerin maliyet<br />

endeksine baktığımızda 98 baz<br />

puanla batımızdaki ülkelerden<br />

daha düşük bir endekse sahipken,<br />

doğumuzdaki gelişmekte olan<br />

ülkelerden de daha yüksek bir<br />

endekse sahibiz. Türkiye’nin üretim<br />

maliyet endeksi 98, ABD 100,<br />

Almanya 121, İngiltere 109, Fransa<br />

124, İtalya 123 ve Brezilya 123 iken Çin<br />

96, Hindistan 89, Singapur 82.<br />

MUTLAKA VERİMLİLİĞE<br />

ODAKLANMALIYIZ<br />

Son yıllarda Endüstri 4.0 çok<br />

konuşuluyor. Biz ülke olarak<br />

mutlaka verimliliğe odaklanmalıyız.<br />

Özellikle Almanya, maliyet<br />

endeksinde bizden 24-25 baz<br />

puan daha yüksek iken, 2024’te<br />

Endüstri 4.0’ı tamamladığında<br />

maliyet endeksi 90’a, yani bizim (98)<br />

altımıza düşecektir. En büyük ve en<br />

iyi pazarlarda rekabet gücümüzü<br />

korumak için ülke olarak etkinliğe,<br />

verimliliğe ve insana daha çok<br />

yatırım yapmamız gerekiyor.<br />

HEDEF YÜKSEK<br />

TEKNOLOJİYE GEÇİŞ<br />

İnşaat malzemeleri alanında yüksek<br />

teknolojiye geçişi hedeflemeliyiz.<br />

En güçlü kaslarımız olan inşaat<br />

malzemeleri sanayisinde yüksek<br />

teknolojiyi geliştirmemiz gerekiyor.<br />

Ülke olarak 2003’te 1 milyar dolar<br />

olan yüksek teknolojili ürün<br />

ihracatını 5 milyar dolara taşıdık.<br />

Geçen bu süreçte Çin ise 41 milyar<br />

doları 600-650 milyar dolara taşıdı.<br />

Demek ki yapmamız gereken daha<br />

çok iş var.<br />

AR-GE VE İNOVASYONUMU-<br />

ZUN REKABETE ETKİSİ HENÜZ<br />

SINIRLI<br />

Türkiye olarak, yıllık toplam Ar-Ge<br />

harcamalarımız Milli Gelir’in yüzde<br />

1’i kadar olup yaklaşık 8,0 milyar<br />

dolar civarındadır. Çin yüzde 2<br />

ile 250 milyar dolar, Almanya<br />

yüzde 3 ile 110 milyar dolar, ABD<br />

yüzde 2,5 ile 450 milyar dolar<br />

harcamaktadır. ABD’de sadece<br />

Apple, Türkiye toplamı kadar<br />

Ar-Ge harcamalarına sahiptir. İki<br />

dev kimya şirketi (DOW ve BASF)<br />

toplamda 8-9 milyar Euro Ar-Ge<br />

harcamasına sahiptir. İSO 1000<br />

şirketlerimiz (İSO ilk 500 ve ikinci<br />

500) toplam Ar-Ge harcaması 1,0<br />

milyar doların altındadır.<br />

Çin, hedef olarak 2025’e kadar<br />

dünyanın en çok yüksek<br />

teknoloji üreten ülkesi olmayı<br />

hedeflerken; Almanya, 2024’te<br />

tamamen Endüstri 4.0’a geçmeyi<br />

hedeflemektedir. Bu nedenlerle,<br />

ihracatı en öncelikli hedef alan<br />

ülkemizin Ar-Ge kaynak ve<br />

hedeflerini tekrar tekrar gözden<br />

geçirmesi; sanayicinin “mış<br />

gibi” gibi yaparak değil, sonuç<br />

odaklı Ar-Ge için çok daha fazla<br />

yatırım yapması; hiçbir makale<br />

üretmeyen 81 üniversitenin<br />

olduğu ülkemizde, üniversitelerin<br />

daha fazla bilimsel makale<br />

üretmesi; çok daha fazla sayıda<br />

patent, buluculuk, fikir hakkı<br />

alınması teşvik edilmelidir.<br />

İHRACATÇI FAZLA AMA<br />

İHRACAT DEĞERİ DÜŞÜK<br />

İhracatın daha değerli hale<br />

gelmesi için Türkiye’nin<br />

markalaşması çok önemli.<br />

Türkiye’de yaklaşık 83 bin ihracatçı<br />

var. 2018’deki ihracat gelirimiz 168<br />

milyar dolar. 168 milyar dolarlık<br />

ihracatın, 102 milyar doları, TİM’in<br />

açıkladığı 1000 ihracatçıya ait.<br />

Geriye kalan 83 bin ihracatçının<br />

yaptığı ihracat değeri, 66 milyar<br />

dolar. İhracatçısı bu kadar fazla<br />

olan bir ülkenin, bu kadar düşük<br />

bir ortalamaya sahip olması önemli<br />

bir soruna işaret ediyor.<br />

Made in Turkey için ihracatı nicelik<br />

için değil nitelik için yapmalıyız.<br />

Ürünümüze güven duyulması<br />

olmazsa olmaz unsurdur. Ayrıca<br />

ihracatta büyüme trendimiz<br />

yüksek olduğu için altyapı<br />

çalışmaları bizim için kritik<br />

önem taşıyor. Organize sanayi<br />

bölgelerinin yaklaşık yüzde<br />

99’unda demiryolu bağlantısı yok.<br />

Oysa limana ulaşmak, maliyetin<br />

yüzde 25’idir.<br />

<strong>2020</strong> BEKLENTİLERİ<br />

<strong>2020</strong> yılının ikinci yarısından<br />

itibaren sektörümüz adına daha<br />

kalıcı gelişmeler yaşanacağını<br />

öngörüyoruz. <strong>2020</strong>’de ekonomide<br />

yüzde 2,75 oranında bir büyüme<br />

bekliyoruz fakat inşaat sektöründe<br />

iki konu sıkıntı yaratmaya devam<br />

ediyor.<br />

Birincisi talep düşüklüğü, ikincisi<br />

finansman sorunu. Yeni alınan<br />

siparişler önümüzdeki dönemde<br />

başlayacak inşaat işlerine işaret<br />

eden bir gösterge ve bu sektörde<br />

heyecan yaratan bir konu. Ancak<br />

maalesef bu oran halen yüzde<br />

30’lar seviyesinde.<br />

İnşaat malzemeleri sanayisi, gerek<br />

toplam üretim, dış ticaret ve<br />

istihdamdaki payı, gerekse diğer<br />

sektörlerle yakın ilişkisi sebebiyle<br />

ülkemiz için stratejik önem arz<br />

eden sektörlerden biri.<br />

Ülkemizin inşaat malzemelerinin<br />

kalite açısından dünya çapında<br />

bilinir ve güvenilir bir konumda<br />

olması, bizi küresel ticarette<br />

emin adımlarla ilerlemeye teşvik<br />

ediyor. 5 yıl önce 23 milyar dolarlık<br />

ihracata ulaşmayı başarmış<br />

inşaat malzemesi sanayicileri<br />

olarak <strong>2020</strong>’de 24-25 milyar<br />

dolar seviyesine ulaşacağımıza<br />

inanıyoruz. Ayrıca inşaat<br />

malzemeleri sektörünün de<br />

yüzde 2.5-3 arasında büyüyeceğini<br />

öngörüyoruz. n<br />

12// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 13


EKONOMİ FİNANS<br />

PATRONLARDAN<br />

KRİTİK AÇIKLAMALAR<br />

Ankara’da gerçekleşen 2019’un son TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısında<br />

önemli mesajlar verildi. TÜSİAD Başkanı Kaslowski ve YİK Başkanı Özilhan, ekonomi<br />

parametrelerinin hem yapısal hem de sosyal boyutu üzerinde durdu; oluşan sorunlara<br />

dikkat çekti ve öneriler ortaya koydu.<br />

n Türk Sanayicileri ve İş İnsanları<br />

Derneği’nin (TÜSİAD) Ankara’daki<br />

Yüksek İstişare Konseyi (YİK)<br />

toplantısında, TÜSİAD Başkanı<br />

Simone Kaslowski ve YİK Başkanı<br />

Tuncay Özilhan, Türkiye’nin<br />

güncel ekonomik parametrelerine<br />

ilişkin önemli açıklamalar yaptı.<br />

Patronların birlikteliğinde adalet,<br />

hukukun üstünlüğü, adil gelir<br />

dağılımı, işsizlik, eğitim, dünyadaki<br />

gidişat, uluslararası politikalar ve<br />

kadına şiddet gibi sosyal temalar<br />

üzerinde duruldu.<br />

“SOSYO-EKONOMİK<br />

PROBLEMLER ES GEÇİLDİ…”<br />

TÜSİAD, geleneksel olarak yılın<br />

ikinci YİK toplantısını Ankara’da<br />

gerçekleştiriyor. JW Marriott<br />

Otel'deki 2019’un son YİK<br />

buluşmasında Tuncay Özilhan,<br />

birbirini izleyen seçimler ve<br />

siyasetteki gergin ortam sebebiyle<br />

başta gelir dağılımındaki<br />

adaletsizlik olmak üzere<br />

ortaya çıkan sosyo-ekonomik<br />

problemlerin ülke gündeminde<br />

hak ettiği yeri bulamadığının altını<br />

çizdi.<br />

“GELİR DAĞILIMI DAHA ADİL<br />

OLMALI”<br />

İyileşme eğilimindeki gelir<br />

dağılımında 2010’dan sonra<br />

sorunlar meydana geldiğini ifade<br />

eden TÜSİAD YİK Başkanı Özilhan,<br />

işsiz sayısının 4 milyon 650 bine<br />

ulaştığını belirterek şunları söyledi:<br />

“Ekonomideki sıkıntılar en çok<br />

toplumun en yoksul kesimlerini<br />

etkiledi. İşsizlerin yüzde 17’si nitelik<br />

gerektirmeyen işlerde çalışanlar.<br />

TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski<br />

YİK Başkanı Tuncay Özilhan<br />

İnşaatta 500 bin kişi işsiz kaldı.<br />

Para ve maliye politikaları ile<br />

konjonktürden kaynaklı sorunlarda<br />

bir parça hafifleme görülmüşken,<br />

şimdi yoksullukla mücadele ve<br />

gelir dağılımının daha adaletli<br />

hale getirilmesi konusuna çaba<br />

harcamak gerekiyor.”<br />

SOKAK HAREKETLERİ<br />

UYARISI!...<br />

Sosyo-ekonomik bunalımların<br />

toplumsal tepkilere yol açtığını,<br />

bunun sonucunda oluşan sokak<br />

hareketlerinin de ülkeleri zora<br />

soktuğunu kaydeden Özilhan,<br />

“Adaletsizlikler sosyal ve siyasi<br />

dengeleri sarsıyor. Örneğin, sokak<br />

hareketleriyle sarsılan Şili gelir<br />

adaletsizliğinin en şiddetli olduğu<br />

ülkelerden birisi.” dedi.<br />

“KÜRESELLEŞME VİTES<br />

DEĞİŞTİRİYOR”<br />

TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski<br />

ise küresel siyasetteki sıkıntılı<br />

döneme ve Türkiye’nin bu<br />

süreçte nasıl bir strateji izlemesi<br />

gerektiğine dikkati çekti. “Hem<br />

ülke hem Türk iş dünyası olarak<br />

<strong>2020</strong>’li yıllarda da çıkarlarımız,<br />

Avrupa Birliği’nin (AB) gidişatıyla<br />

uyum içinde olduğumuz taktirde<br />

korunacaktır” diyen Kaslowski,<br />

denge politikası önererek şöyle<br />

konuştu: “Küreselleşme vites<br />

değiştiriyor. Göstergeler tarife dışı<br />

koruma eğilimlerinin güçleneceği,<br />

bölgesel gruplaşmalar etrafında<br />

şekillenecek bir döneme<br />

girdiğimizi düşündürüyor.<br />

Hesabımızı da buna göre<br />

yapmalıyız.<br />

Bunlarla baş etmek için<br />

Avrupa Birliği ile ilişkilerimizi<br />

daha iyi ve güçlü bir düzeye,<br />

derinliğe getirmeliyiz. Karşılıklı<br />

şikayetlerimizi müzakereler yoluyla<br />

gidermeye çalışmak zorundayız.”<br />

“HAZIR AB DE YENİDEN<br />

YAPILANIYORKEN…”<br />

AB’nin de yeniden yapılandığına<br />

işaret eden Kaslowski, “Türkiye<br />

olarak biz de Avrupa ilişkimizde<br />

ve stratejik üyelik hedefimizde<br />

ilerlemeler sağlayabiliriz. Bu<br />

ilerlemeler bizi çok daha güçlü<br />

kılacaktır” görüşünde olduğunu<br />

belirtti.<br />

“YÜKSEK İŞSİZLİK ORANI<br />

ENDİŞE VERİCİ”<br />

Tuncay Özilhan’ın konuşmasında<br />

pasajlar: “Ekonominin yavaşlaması<br />

ya da hızlanmasının istihdam<br />

üzerindeki etkisi zaman alır.<br />

Ekonomi büyüme sürecine<br />

girerken işsizlikteki düşüşün<br />

arkadan gelmesi beklenen<br />

bir durum. Ancak ekonomik<br />

daralma düşük gözükmesine<br />

rağmen işsizliğin bu kadar yüksek<br />

seviyelere gelmiş olması son<br />

derece endişe verici. Bu durumun<br />

çözümü için sadece büyümenin<br />

geri dönmesini beklemek<br />

yetmeyebilir, ilave tedbirler<br />

alınması gerekebilir.”<br />

“LAİKLİK BU ÜLKENİN<br />

ÇİMENTOSUDUR”<br />

“Uzun vadede vatandaşımızın<br />

huzur ve refahı, demokrasi,<br />

insan hakları, hukuk devleti,<br />

yargı bağımsızlığı, kadın-erkek<br />

eşitliği, sosyal adalet, adaletli gelir<br />

dağılımı, tüm bireyler için kaliteli<br />

eğitim, ifade özgürlüğü, doğal ve<br />

kültürel mirası koruma hedefleri<br />

doğrultusunda kat ettiğimiz<br />

mesafeye bağlı olacak. Bu hedefler<br />

doğrultusunda ilerlerken asla vaz<br />

geçemeyeceğimiz ilke ise laiklik.<br />

Laiklik bu ülkenin çimentosudur…<br />

Uzunca bir süreden sonra kısa<br />

vadeli sorunların ağırlığının<br />

hafiflediği bu dönemde, elbirliği<br />

ile bizi hedefimize ulaştıracak olan<br />

rotaya kilitlenmemiz gerektiğini<br />

düşünüyorum.”<br />

“EĞİTİMDEKİ SORUNLAR<br />

YAPISAL”<br />

“Bulgular eğitimdeki sorunun<br />

sadece telafi programları ile<br />

çözülemeyecek kadar yapısal<br />

olduğunu ortaya koyuyor.<br />

Halihazırda dünyadaki akranlarının<br />

gerisinde kalan çocuklarımızı<br />

bugüne ayak uydurur hale<br />

getirmek de yetmiyor.”<br />

“PLANLAMA HATALARININ<br />

BEDELİNİ HEPİMİZ<br />

ÖDÜYORUZ”<br />

“Enerji sektöründe, altyapı<br />

yatırımlarında, kentsel dönüşümde<br />

ve hatta eğitimdeki planlama<br />

hatalarının bedelini hepimiz<br />

ödüyoruz.”<br />

Başkanı Özilhan<br />

“Ekonomideki<br />

sıkıntılar en<br />

çok toplumun<br />

en yoksul<br />

kesimlerini<br />

etkiledi.<br />

İşsizlerin yüzde<br />

17’si nitelik<br />

gerektirmeyen<br />

işlerde<br />

çalışanlar.<br />

“ORTADOĞU’NUN YENİ GÜÇ<br />

DENGESİ ŞEKİLLENEMİYOR”<br />

Simone Kaslowski’nin<br />

konuşmasından pasajlar:<br />

“Türkiye’nin bulunduğu<br />

coğrafyanın güneyi kolayca<br />

durulmayacak. Ortadoğu’nun<br />

yeni güç dengesi şekillenemiyor.”,<br />

“Yakın müttefikimiz ABD ile<br />

ilişkilerin hayli fırtınalı bir evrede<br />

olduğunu görüyoruz. Suriye iç<br />

savaşı hararetini kaybederken,<br />

ülkemiz de geleceğe yönelik<br />

önemli tercihler yapmak<br />

durumunda. Rusya’dan alınan<br />

S400 füzeleri nedeniyle<br />

müttefiklerimizle aramızda bir<br />

sürtüşme var. Ülkemizin çıkarı,<br />

Rusya ile iyi ilişkilerini sürdürürken<br />

ait olduğu ittifakın üyeleriyle<br />

arasındaki anlaşmazlıkları<br />

aşmaktan geçiyor. Müttefiklerimiz<br />

de 15 Temmuz darbe girişiminden<br />

sonra zedelenen güven ilişkisinin<br />

tamiri için adım atmalıdır.”<br />

“GÜVEN ORTAMI YENİDEN<br />

TESİS EDİLMELİ”<br />

“Ekonomide büyümeye geri<br />

dönülmesine rağmen bugün<br />

yatırım ortamının iyileştiğini,<br />

kırılganlıkların sona erdiğini<br />

söylemek henüz mümkün değil.<br />

Güven ortamını yeniden tesis<br />

etmeliyiz; bunu yapmanın yolu;<br />

hukuk devleti ilkelerini gerçek<br />

anlamda uygulamaktan, rekabetçi<br />

piyasa ekonomisi ilkelerinden<br />

taviz vermemekten, para ve<br />

maliye politikalarında tutarlı ve<br />

öngörülebilir hareket etmekten<br />

geçiyor.”<br />

“ÇÖZÜM BİZİZ, HEPİMİZİZ”<br />

“Ülkemizin kanayan yaralarından<br />

biri olan kadına yönelik<br />

şiddet konusunda endişe ve<br />

düşüncelerimizi bir kez daha<br />

üstüne basarak paylaşmak<br />

istiyorum. Bu konu hepimiz için<br />

çok büyük üzüntü kaynağıdır.<br />

İstanbul Sözleşmesi’nin önleme,<br />

koruma, kovuşturma ve destek<br />

hükümlerinin en etkili şekilde<br />

uygulanmasını yetkililerden<br />

bekliyoruz. Önümüzdeki yolun<br />

engelleri, sorunları büyük. Çözüm<br />

biziz; hepimiziz. Yolumuzda<br />

kararlılıkla ilerleyeceğiz.”<br />

“VERGİ TASARISI İSTİŞARE<br />

EDİLMEDEN MECLİS’TEN<br />

GEÇTİ”<br />

“İktisadi kesimlerde tedirginlik<br />

yaratan düzenlemeler içeren yeni<br />

vergi tasarısı yeterince istişare<br />

edilmeden Meclis’ten geçirildi.<br />

Kayıtlı kesimin üzerine daha fazla<br />

yük getiren bu düzenleme, yıllardır<br />

beklediğimiz, vergiyi tabana<br />

yayacak, vergi adaletini sağlayacak<br />

ve kayıt dışılığı azaltacak reformlar<br />

içermemekte; kamu açığının<br />

süratle kapatılması gayesi<br />

taşımaktadır. Ancak vergi bazının<br />

tahrip olması, kamu açığından<br />

daha ciddi bir sorundur.” n<br />

14// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 15


İHRACAT<br />

İHRACATTA DEĞİŞMESİ<br />

GEREKEN 7 PARADİGMA<br />

// AHMET ÇELEBI<br />

Elektronik Cihazlar<br />

İmalatçıları Derneği (ECİD)<br />

Genel Sekreteri<br />

n Türkiye ekonomisinin belirli<br />

aralıklarla krize yol açan yapısal<br />

bir sorunu var. Ne zaman yüksek<br />

bir büyüme kaydetsek dış ticaret<br />

açığımız, dolayısıyla cari açığımız<br />

büyüyor. 2017 Dünya Ticaret<br />

Örgütü (DTÖ) verilerine göre en<br />

fazla dış ticaret açığı veren ülkeler<br />

arasında beşinci sıradayız.<br />

Cari açığı finanse edecek dış<br />

Türkiye, mamul mal ihracatını hızlı bir şekilde artırabilecek imalat<br />

sanayi potansiyeline sahip. Bu potansiyeli harekete geçirmek<br />

için yeni bir ihracat stratejisine ihtiyacımız var. Ama önce elimizi<br />

kolumuzu bağlayan ve bizi etkin bir ihracat stratejisi izlemekten<br />

alıkoyan paradigmalarımızı değiştirmemiz gerekiyor.<br />

sermaye girişi yetersiz kaldığında<br />

döviz kurunu kontrol edemiyoruz.<br />

Pahalanan döviz kuru yüksek<br />

enflasyona ve faize yol açarak<br />

büyümeyi frenliyor. Halbuki, bu<br />

kısır döngüyü kırmak ve ekonomik<br />

durgunluğu aşmak elimizde.<br />

Bunun yolu ihracat kanallarını<br />

açmaktan ve daha fazla ihracat<br />

yapmaktan geçiyor.<br />

SANAYİ MALI İHRACATININ<br />

GAYRİ SAFİ YURT İÇİ<br />

HASILADAKİ PAYI<br />

2017 yılı OECD verilerine göre<br />

Türkiye’nin FOB ihracatının gayri<br />

safi yurt içi hasıla içindeki oranı<br />

yüzde 18,4. Bu oran benzer şekilde<br />

imalat yapan Polonya’da yüzde<br />

44,5, Çek Cumhuriyeti’nde yüzde<br />

84,1, Macaristan’da yüzde 81,3,<br />

Slovakya’da 88.3 ve Meksika’da<br />

yüzde 35,3’tür. Bu ülkelerle<br />

karşılaştırıldığında Türkiye’nin<br />

sanayi malları ihracatının gayri<br />

safi yurt içi hasıla içindeki<br />

oranı çok düşük. Bu düşük<br />

oran, bir üretim ülkesi olarak,<br />

ihracatta almamız gereken<br />

daha çok mesafe olduğunu<br />

gösteriyor. Üstelik, Türkiye,<br />

mamul mal ihracatını hızlı bir<br />

şekilde artırabilecek imalat<br />

sanayi potansiyeline sahip. Bu<br />

potansiyeli harekete geçirmek<br />

için yeni bir ihracat stratejisine<br />

ihtiyacımız var. Ama önce elimizi<br />

kolumuzu bağlayan ve bizi etkin<br />

bir ihracat stratejisi izlemekten<br />

alıkoyan paradigmalarımızı<br />

değiştirmemiz gerekiyor. Peki,<br />

değiştirmemiz gereken bu<br />

paradigmalar neler?<br />

İMALAT SANAYİNDEKİ<br />

KATMA DEĞER ÖNEMLİ<br />

ANCAK…<br />

Paradigma 1: “Ticaret açığının<br />

sebebi imalat sanayimizin düşük<br />

katma değerli yapısıdır, yüksek<br />

katma değerli üretim yapmadan<br />

ticaret açığını kapatamayız.”<br />

Sürdürülebilir bir ekonomik<br />

büyüme için yüksek teknolojinin<br />

ve katma değerli imalatın,<br />

inovasyonun önemini kimse inkâr<br />

edemez. Ancak, dış ticaret açığını<br />

kapatmak veya dış ticaret fazlası<br />

vermek için mutlaka yüksek<br />

katma değerli üretim yapmaya<br />

gerek yok. Japonya’nın ve Güney<br />

Kore’nin kalkınma süreçlerinin ilk<br />

evrelerinde ucuz, düşük katma<br />

değerli ve kötü kalite mallarla<br />

nasıl ticaret fazlası verdiklerini<br />

hatırlayalım.<br />

Bugün, Türkiye’den daha<br />

yüksek katma değerli imalat<br />

yapmadıkları halde, Polonya,<br />

Slovakya, Macaristan ve Çek<br />

Cumhuriyeti diğer gelişmiş AB<br />

ülkelerine karşı dış ticaret fazlası<br />

vermektedirler. Keza, İnovasyon<br />

Endeksi sıralamasında Türkiye’ye<br />

göre daha alt sıralarda yer aldığı<br />

halde, Meksika’nın ABD ile dış<br />

ticaretinde yıllardan beri fazla<br />

verdiğini görüyoruz. Çin, yıllardır<br />

düşük katma değerli mal ihracatı<br />

ile dünyanın fabrikası haline<br />

gelmiş ve çok yüksek döviz<br />

rezervlerine sahip olmuştur.<br />

Nihai bir üründe<br />

katma değerden<br />

çok o ürünün<br />

gerisindeki<br />

bazı kilit<br />

teknolojilere;<br />

“tasarım, yazılım<br />

ve sistem<br />

entegrasyon<br />

yeteneklerine”<br />

sahip olmak,<br />

küresel<br />

pazarlara yüksek<br />

hacimde ve<br />

kalitede imalat<br />

yapabilmek,<br />

bunu<br />

destekleyecek<br />

değer zincirini<br />

kurabilmek<br />

ve verimlice<br />

yönetebilmek<br />

önemlidir.<br />

Ayrıca, mal ticaretinde en fazla dış<br />

ticaret açığı veren ilk 5 ülkeden<br />

3’ü (ABD, İngiltere, Fransa) yüksek<br />

teknoloji ülkesidir.<br />

ASIL SORUN İHRACATIMIZIN<br />

ÇOK YETERSİZ OLMASI<br />

Dolayısıyla imalat sanayimizin<br />

yüksek katma değerli bir yapıya<br />

sahip olmadığına ve bu yapıyı<br />

dönüştürmeden dış ticaret<br />

açığının kapanmayacağına<br />

ilişkin paradigmadan kendimizi<br />

kurtarmamız gerekiyor. Ülke olarak<br />

çok önemli katma değer yaratan<br />

imalat sanayi sektörlerine sahibiz.<br />

Asıl sorun ihracatımızın çok<br />

yetersiz olmasında yatıyor.<br />

İhracatımız düşük olduğu için<br />

dış ticaret açığı veriyoruz. Bu<br />

yüzden bir türlü üretimde ölçek<br />

ekonomisini yakalayamadık<br />

ve gerekli sermaye birikimini<br />

yaratamadık. Yaratılan katma<br />

değer oranına bakmaksızın<br />

Türkiye, öncelikle imalat sanayinin<br />

ihracat potansiyelini keşfetmeye ve<br />

bu potansiyeli harekete geçirmeye<br />

odaklanmalıdır.<br />

TASARIM, YAZILIM VE<br />

SİSTEM ENTEGRASYON<br />

YETENEKLERİ<br />

Paradigma 2: “Yüksek teknoloji,<br />

yüksek katma değer yaratır.”<br />

Yaşadığımız küreselleşme süreci<br />

tedarik zincirinin dünya çapında<br />

yayılmasına ve karmaşık hale<br />

gelmesine yol açmıştır. Türkiye de<br />

Gümrük Birliği ile tam manasıyla<br />

bu sürece dahil olmuştur. Artık,<br />

bir yüksek teknoloji ürününü<br />

sadece bir ülkede yüksek katma<br />

değer yaratarak üretmenin imkânı<br />

kalmamıştır.<br />

Örneğin 150’den fazla ülkede<br />

kullanılan ve yıllık küresel satış<br />

adedi 1,5 milyarı geçen akıllı telefon<br />

gibi yüksek teknoloji bir ürünü 10<br />

ila 15 (tedarikçilerin tedarikçileri<br />

ile 70) ülkeye yayılan bir tedarikçi<br />

ağını kullanmadan üretmek<br />

mümkün değildir. Birçok yüksek<br />

teknoloji ürünü dahil ederek bu<br />

örnekleri çoğaltabiliriz. Nihai bir<br />

üründe katma değerden çok<br />

öncelikle o ürünün gerisindeki<br />

kilit teknolojilerin bazılarına;<br />

“tasarım, yazılım ve sistem<br />

entegrasyon yeteneklerine”<br />

16// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 17


İHRACAT<br />

sahip olmak, küresel pazarlar<br />

için yüksek hacimde ve kalitede<br />

imalat yapabilmek, bu imalatı<br />

destekleyecek değer zincirini<br />

kurabilmek ve verimli bir şekilde<br />

yönetebilmek önemlidir.<br />

Ülke olarak küresel tedarik<br />

zincirinin bir parçası olmak ve<br />

küresel çapta üretim ve ihracata<br />

ağırlık vermek zorundayız. Kaldı ki,<br />

ölçek ekonomisini yakalamadan,<br />

imalat sanayinde yüksek katma<br />

değer yaratmaya yönelik bazı kritik<br />

girdileri yerlileştirme çabalarının<br />

başarı şansı zayıftır.<br />

YAPISAL SORUN SADECE<br />

YÜKSEK TEKNOLOJİYE<br />

BAĞLI DEĞİL<br />

Paradigma 3: “Türk sanayini<br />

kısa vadede yüksek teknoloji<br />

üreten yapıya dönüştürmek<br />

mümkündür.” Türkiye imalat<br />

sanayinin yüksek teknoloji üreten<br />

bir yapıya dönüşümü ve bunun<br />

için AR-GE ve inovasyona yapılan<br />

yatırımlar ve bu yatırımların devlet<br />

tarafından desteklenmesi çok<br />

önemli. Ama Türkiye ekonomisinin<br />

yapısal sorununu yalnızca imalat<br />

sanayinin yüksek teknoloji<br />

üretememesine veya düşük katma<br />

yaratıyor olmasına bağlıyorsak, ne<br />

kadar doğru politikalar izlenirse<br />

izlensin, bu politikalar ne kadar<br />

başarılı bir şekilde desteklenirse<br />

desteklensin bu dönüşümden kısa<br />

sürede sonuç almak mümkün<br />

değildir.<br />

Ulusal Risk Sermayesi Derneği’nin<br />

(NVCA) verilerine göre ABD’de risk<br />

sermayesi desteği için baş vuran<br />

1000 teknoloji girişim şirketinden<br />

sadece 10 tanesi aradığı desteği<br />

bulabiliyor. Desteklenen 10<br />

girişimden biri yatırımcısına<br />

yüzde 100’ün üzerinde getiri<br />

(süper başarılı), ikisi yüzde 50<br />

getiri (başarılı), üçü yüzde 15 getiri<br />

(idare edecek kadar başarılı)<br />

sağlamaktadır. Risk sermaye<br />

desteği alan 10 girişimden dördü<br />

ise başarısız olmaktadır. Başarılı<br />

olan bir teknoloji girişim firmasının<br />

karlılığa geçme süresi ise 3 ila 8 yıl<br />

arasında değişmektedir.<br />

YÜKSEK TEKNOLOJİ ZORLU<br />

VE UZUN BİR SÜREÇ<br />

Dolayısıyla ABD gibi güçlü<br />

inovasyon eko-sistemine sahip bir<br />

ülkedeki bu başarı göstergeleri ve<br />

karlılığa geçme süreleri dikkate<br />

alındığında Türkiye ekonomisinin<br />

yüksek teknoloji ve katma değer<br />

üreten bir yapıya dönüşümünün<br />

zorlu ve uzun bir süreç olduğunu<br />

kestirmek zor değildir. Türkiye, bir<br />

taraftan Türkiye imalat sanayinin<br />

yüksek teknoloji üreten bir<br />

yapıya dönüşümü için gayret sarf<br />

ederken diğer taraftan mevcut<br />

imalat sanayinin uluslararası<br />

rekabet gücünü ve ihracatını<br />

artıracak eylem planlarını ihmal<br />

etmemelidir.<br />

YATIRIM DESTEKLERİ CİDDİ<br />

MİKTARDA ARTTI AMA…<br />

Paradigma 4: “Sadece<br />

yatırım destekleri ile ihracatı<br />

artırabiliriz.” Türkiye›de ihracatın<br />

artırılmasından söz açıldığında<br />

ilk önce yatırım destekleri<br />

akla geliyor. Yatırım destek<br />

uygulamalarını ciddi bir biçimde<br />

iyileştirdik. Buna karşın ihracatta<br />

beklediğimiz sıçramayı bir<br />

türlü gerçekleştiremiyoruz.<br />

Çünkü imalatçı firmalarımız<br />

ihracatı artıramadıkları için<br />

üretimi, üretimi artıramadıkları<br />

için yatırımları artıramıyorlar,<br />

yatırımları artıramadıkları için de<br />

bu desteklerden beklendiği ölçüde<br />

yaralanamıyorlar.<br />

BİLİNİLİRLİK ZAYIF,<br />

ÖLÇEKLER KÜÇÜK, GÜMRÜK<br />

TARİFELERİ DÜŞÜK<br />

Yerli imalatçılarımızın ihracatı<br />

artıramamalarının birkaç temel<br />

nedeni var. Birincisi, küresel<br />

pazarlarda marka bilinilirlikleri<br />

çok zayıf. İkincisi, yeterince<br />

ölçek büyütemedikleri için Uzak<br />

Doğu’daki daha yüksek hacimde<br />

ve ucuz işçilikle yapılan imalat<br />

karşısında birim maliyetleri görece<br />

daha yüksek. Üçüncüsü hem<br />

Avrupa Birliği hem de Gümrük<br />

Birliği uyarınca Türkiye üçüncü<br />

ülkelere çok düşük gümrük<br />

tarifesi uyguluyor. Bu düşük<br />

gümrük tarifelerinden en çok Uzak<br />

Doğu’daki ülkeler yararlanıyorlar.<br />

Hem ana ve hem ara mallarda<br />

bu ülkelerin düşük birim<br />

maliyetleri ile rekabet edemiyoruz.<br />

Gümrük Birliği ile geldiğimiz bu<br />

noktada artık tarifelerin ardına<br />

sığınarak rekabet etmek şansı<br />

da kalmadığına göre imalat<br />

sanayimizin bu küresel zorlukları<br />

aşabilmesi ve ölçek büyütebilmesi<br />

için önce ihracat desteklerine<br />

ihtiyacı var. Ayrıca bazı ülkelerin<br />

yıllardır izlediği şeffaf olmayan<br />

döviz kuru politikalarını ve ihracat<br />

desteklerini unutmamak gerekir.<br />

JAPONYA, GÜNEY KORE VE<br />

ÇİN ÖRNEKLERİ ORTADA<br />

Paradigma 5: “Türkiye’de verilen<br />

destekler yeterlidir.” 1960’lardan<br />

itibaren devletin sağladığı<br />

güçlü yatırım ve özellikle ihracat<br />

destekleri sayesinde önce<br />

Japonya ve sonra Güney Kore<br />

firmaları birçok sektörde küresel<br />

pazarlarda önemli oyuncular<br />

haline gelmişlerdir. Çin yıllardır<br />

benzer bir yol izleyerek ve dış<br />

ticaret fazlası vererek önemli bir<br />

sermaye birikimi elde etmiştir.<br />

Çin, şimdi bu sermaye birikimini<br />

imalat sanayinin yüksek teknoloji<br />

üreten bir yapıya dönüşümünü<br />

finanse etmek için kullanmaktadır.<br />

Bu amaçla 2016-2025 arası 10 yıllık<br />

dönemi kapsayan yeni sanayi<br />

programını (“Made in China<br />

2025”) hayata geçirmektedir. Bu<br />

programın ana omurgasını teşkil<br />

eden teşvikler için Çin 330 milyar<br />

dolarlık fon ayırmıştır.<br />

AB, YATIRIM TEŞVİKLERİNDE<br />

ÇOK CÖMERT<br />

Diğer yandan Avrupa Birliği<br />

ihracata yönelik teşvikleri<br />

yasaklasa da üye ülkelerin<br />

yatırım teşviklerinde çok cömert<br />

davranmasına izin vermektedir.<br />

Polonya’da, Slovakya’da, Çek<br />

Cumhuriyeti’nde ve Macaristan’da<br />

bu tür yatırım teşviklerinin çok<br />

sayıda örneği vardır.<br />

Ayrıca, Avrupa Birliği üye ülkelerde<br />

yatırım ortamının tüm yönleri<br />

(karayolu, denizyolu ve demiryolu<br />

ulaşım ağının, lojistik altyapının,<br />

hızlı iletişim ve internet ağının<br />

kurulması ve geliştirilmesi, gerekli<br />

“En fazla ihracat<br />

yaptığımız<br />

bölge olmasına<br />

karşın Gümrük<br />

Birliği (GB)<br />

potansiyelini iyi<br />

kullanamıyoruz.<br />

Türkiye’de üretim<br />

yaparak Uzak<br />

Doğu ülkelerine<br />

ihracat imkânı<br />

olmadığına<br />

göre GB’nin<br />

potansiyelini<br />

daha iyi<br />

kullanmak ve<br />

bu pazardaki<br />

payımızı artırmak<br />

zorundayız.”<br />

iş gücünün yetiştirilmesi vb.)<br />

ile iyileştirilmesine ve rekabet<br />

gücünün geliştirilmesine<br />

yönelik 7 yıllık dönemler halinde<br />

bölgesel kalkınma ve uyum<br />

programları uygulamakta ve bu<br />

çerçevede AB bütçesinden büyük<br />

mali yardımlar yapmaktadır.<br />

Halihazırda yürürlükteki 2014-<strong>2020</strong><br />

programları kapsamında yaklaşık<br />

360 milyar avro (aynı dönemde<br />

AR-GE ve inovasyon faaliyetlerinin<br />

desteklenmesine dönük 80 milyar<br />

avro tutarındaki AB “Horizon <strong>2020</strong>”<br />

fonu dahil edilmemiştir) mali<br />

kaynak kullandırmaktadır.<br />

Avrupa Birliği’ne sonradan üye<br />

olan ülkeler rekabet güçlerini<br />

geliştirmek için yıllardır<br />

bu kaynaktan aslan payını<br />

alıyorlar. Polonya’nın AB mali<br />

yardımlarından yılda aldığı<br />

pay ortalama 10 milyar avroyu<br />

bulmaktadır. Bu sayede Polonya,<br />

Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve<br />

Macaristan gibi ülkeler Türkiye<br />

ile kıyaslanınca daha iyi yatırım<br />

ortamına ve daha yüksek rekabet<br />

gücüne sahip olmuşlardır. Hem<br />

firmalara sunulan yatırım teşvikleri<br />

hem de yatırım ortamının daha<br />

iyi olması nedeniyle bu ülkelere,<br />

18// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 19


İHRACAT<br />

Türkiye’de de üretimi olan<br />

sektörlerde, ciddi doğrudan<br />

yabancı yatırım akışı olmuştur.<br />

DOĞRUDAN YABANCI<br />

YATIRIM DÜŞÜK, ÇÜNKÜ…<br />

Türkiye maalesef fazla bir<br />

mali destek almadan Gümrük<br />

Birliği’ne girmiştir. Türkiye’deki<br />

destekler benzer şekilde<br />

üretim yapan rakip ülkelerle<br />

kıyaslandığında (son zamanlarda<br />

yapılan iyileştirmeleri saymaz<br />

isek) zayıf kalmıştır. Bu yüzden<br />

Türkiye’ye yapılan imalat sanayine<br />

dönük doğrudan yabancı<br />

yatırımlar düşüktür. Beyaz eşya,<br />

TV, otomotiv gibi alanlarda imalat<br />

yapan Türk firmaları, Gümrük<br />

Birliği alanı içinde Polonya’daki,<br />

Çek Cumhuriyeti’ndeki,<br />

Slovakya’daki ve Macaristan’daki<br />

rakiplere karşı haksız rekabete<br />

uğramaktadırlar.<br />

İSABETLİ VE ETKİLİ<br />

DESTEKLER BÜTÇEYE YÜK<br />

GETİRMEZ<br />

Paradigma 6: “Destekler bütçe<br />

açığını artırır ve mali disiplini<br />

bozar.” İmalat sanayi ile ilgili<br />

desteklerin artırılması yönünde<br />

taleplere karşı genellikle mali<br />

kaynakların sınırlı olduğu ya<br />

da bütçe açığının artacağı ile<br />

ilgili kaygılar ileri sürülmektedir.<br />

İhracata yönelik isabetli ve etkili<br />

bir şekilde kullanılan destekler<br />

bütçeye yük getirmez. Polonya<br />

2006 yılında televizyon, LCD<br />

panel ve beyaz eşya üretimi<br />

için bir Güney Kore firmasına<br />

ve onun tedarikçi iştiraklerine<br />

206 milyon avro yatırım teşviki<br />

vermiştir. Bu yatırımların sonucu<br />

Polonya’nın 2017 itibari ile son<br />

10 yıldaki toplam televizyon<br />

ihracatı 33,3 milyar avro, beyaz<br />

eşya ihracatı 26,6 milyar avrodur.<br />

Benzer şekilde, 2008 ve 2011<br />

yıllarında verilen toplam 100<br />

milyon avro yatırım desteği<br />

sayesinde Slovakya Avrupa’nın en<br />

fazla televizyon ihraç eden ülkesi<br />

olmuştur.<br />

Slovakya’nın 2017 sonu itibarı ile<br />

son 10 yıldaki toplam televizyon<br />

ihracatı yaklaşık 48 milyar avroyu<br />

bulmuştur. İhracattan başka<br />

ekonomik büyüme, binlerce<br />

kişiye yaratılan istihdam ve<br />

ödenen doğrudan ve dolaylı<br />

vergiler hesaba katıldığında uygun<br />

bir şekilde verilen desteklerin<br />

bütçe açığını artırmayacağını<br />

veya mali disiplini bozmayacağını<br />

tahmin etmek zor değildir.<br />

Türkiye’de ihracatın desteklenmesi<br />

için ayrılan kaynaklar yetersizdir.<br />

Bütçe açığı gibi günlük kaygılar<br />

bir tarafa bırakılarak ihracatın<br />

güçlü bir şekilde desteklenmesine<br />

öncelik verilmeli ve bu amaçla<br />

daha fazla kaynak ayrılmalıdır.<br />

GÜMRÜK BİRLİĞİ<br />

POTANSİYELİNİ İYİ<br />

KULLANDIĞIMIZ<br />

SÖYLENEMEZ<br />

Paradigma 7: “Gümrük<br />

Birliği pazarına ihracatımız<br />

çok iyi, alternatif pazarlara<br />

odaklanmalıyız.” İhracat<br />

gelirlerimizin istikrarlı bir<br />

büyümeye kavuşması, dış<br />

ticaret hacmimizin ve ekonomik<br />

etki alanımızın genişlemesi<br />

bakımından ihracat yapılan<br />

ülkeleri çeşitlendirme yönünde<br />

atılan adımlar çok olumlu. Ancak<br />

en fazla ihracat yaptığımız bölge<br />

olmasına karşın Gümrük Birliği’nin<br />

potansiyelini iyi kullandığımızı<br />

söyleyemeyiz. Dış ticaret verileri<br />

Gümrük Birliği pazarında zayıf<br />

olduğumuzu gösteriyor. Türkiye<br />

sanayi mamul ihracatının ortalama<br />

yüzde 45’ini (2018’de bu oran<br />

yüzde 50 olmuştur) AB pazarına<br />

yaparken, Polonya ihracatının<br />

yüzde 80’ni, Çek Cumhuriyeti<br />

yüzde 83’ünü, Macaristan yüzde<br />

80’ini ve Slovakya yüzde 84’ünü<br />

AB’ye yapmaktadır. Meksika,<br />

NAFTA ile birlikte, ABD sanayi<br />

malları pazarı için üretim üssü<br />

haline gelirken, Türkiye, Gümrük<br />

Birliği ile AB pazarında benzer bir<br />

başarıyı gösterememiştir.<br />

Meksika toplam ihracatının<br />

yaklaşık yüzde 80’ini ABD<br />

pazarına yapmaktadır. 2017<br />

yılında Türkiye’nin toplam AB<br />

ithalatı içindeki payı yüzde 3,8,<br />

buna karşılık Meksika’nın ABD<br />

toplam ithalatı içindeki payı yüzde<br />

13,4’tür. 2017 yılı verilerine göre<br />

Meksika’nın ABD televizyon ithalatı<br />

içindeki payı 8,4 milyar dolar ile<br />

yüzde 64, buzdolabı ithalatındaki<br />

payı 3 milyar dolar ile yüzde 58,<br />

binek otomobil ithalatındaki<br />

payı 28,1 milyar dolar ile yüzde<br />

16,8 iken; Eurostat verilerine göre<br />

Türkiye’nin Avrupa Birliği beyaz<br />

eşya ithalatı içindeki payı yüzde<br />

15 ila 20; TV ithalatı içindeki payı<br />

1,2 milyar avro ile yüzde 10, binek<br />

otomobil ithalatı içindeki payı<br />

7,4 milyar avro ile yaklaşık yüzde<br />

3’tür. Türkiye’de üretim yaparak<br />

Uzak Doğu ülkelerine ihracat<br />

imkânı olmadığına göre Gümrük<br />

Birliği’nin potansiyelini daha<br />

iyi kullanmak ve bu pazardaki<br />

payımızı artırmak zorundayız.<br />

İhracat stratejimizi buna göre<br />

yeniden ve acilen gözden<br />

geçirmeliyiz.<br />

REFAHIN YOLU DAHA FAZLA<br />

İHRACATTAN GEÇİYOR<br />

Sonuç: Küreselleşen Dünya’da<br />

sürdürülebilir kalkınmanın,<br />

zenginliğin ve refahın yolu<br />

daha fazla ihracattan geçiyor.<br />

Halihazırda ülke olarak yaşadığımız<br />

mevcut ekonomik krizden bir an önce<br />

çıkmak için ihtiyaç duyduğumuz<br />

döviz girişini sağlamak ve finansal<br />

piyasalarda güven ve istikrarı temin<br />

etmek bakımından da öncelikle<br />

ihracatı artırmamız gerekiyor.<br />

İHRACATI BİR MANİVELA<br />

OLARAK KULLANMAK<br />

ZORUNDAYIZ<br />

Diğer yandan Türkiye’de sık sık<br />

krizlere neden olan yapısal sorunu<br />

kısa sürede çözecek ve imalat<br />

sanayimizin katma değerini artıracak<br />

sihirli bir formül elimizde yok. Bu<br />

yapısal problemin ekonomimiz<br />

üzerindeki olumsuz etkilerinin en<br />

aza indirilmesi ve yüksek teknolojiye<br />

dönüşüm için uygun ortamın<br />

yaratılması da ihracattaki artışa<br />

bağlı. Türkiye ihracatı bir manivela<br />

olarak kullanmak zorunda. Bunun<br />

için öncelikle yukarıdaki açıklanan<br />

paradigmalardan kendimizi<br />

kurtararak yeni bir ihracat stratejisine<br />

yönelmeliyiz. Yerli üretimin küresel<br />

pazarlarda rekabet gücünün<br />

artırılması bu stratejinin önemli bir<br />

ayağını teşkil etmelidir. Uzak Doğu<br />

ülkeleri ile küresel pazarlarda rekabet<br />

edebilmek için birim maliyetlerimizi<br />

onların düzeyine indirmek<br />

zorundayız.<br />

DİJİTAL DÖNÜŞÜMLE<br />

VERİMLİLİK ARTIŞI<br />

SAĞLANMALI<br />

Mevcut üretim ölçeğimiz ve<br />

maliyetlerimiz bunu başarmaya<br />

yetmiyor. Ölçek büyütmek için<br />

imalat sanayinin dijital dönüşüm<br />

ile sağlayacağımız verimlilik artışı<br />

yanı sıra ihracatı desteklemekten<br />

başka çaremiz yok. İhracatı artırmak<br />

için orta yüksek ve yüksek teknoloji<br />

ürün ihracat desteği gibi mevcut<br />

enstrümanların daha etkili kullanımı<br />

ve bu desteklere getirilen sınırların<br />

kaldırılması yanında her sektöre<br />

özel yeni destek mekanizmalarının<br />

devreye alınmasına ihtiyaç var.<br />

TURQUALİTY DESTEK<br />

TUTARININ İHRACAT<br />

TUTARINA ORANI<br />

Küresel pazarlarda marka<br />

bilinilirliğinin artırılmasına yönelik<br />

olarak başarı ile uygulamaya konulan<br />

Turquality destek programı çok<br />

önemli ama verilen desteklerin<br />

ihracat tutarına oranı sürekli<br />

düşmektedir.<br />

“En fazla ihracat<br />

yaptığımız<br />

bölge olmasına<br />

karşın Gümrük<br />

Birliği (GB)<br />

potansiyelini iyi<br />

kullanamıyoruz.<br />

Türkiye’de üretim<br />

yaparak Uzak<br />

Doğu ülkelerine<br />

ihracat imkânı<br />

olmadığına<br />

göre GB’nin<br />

potansiyelini<br />

daha iyi<br />

kullanmak ve<br />

bu pazardaki<br />

payımızı artırmak<br />

zorundayız.”<br />

Markalaşma yolunda kat etmemiz<br />

gereken çok uzun bir mesafe var.<br />

Markalaşmayı ve ihracatı gerçek<br />

anlamda ödüllendirmek için<br />

Turquality destek tutarının ihracat<br />

tutarına oranını en az yüzde 1’e<br />

çıkartmalıyız.<br />

Bu stratejide kaynakların etkin<br />

kullanımı için başta beyaz eşya,<br />

elektronik, otomotiv olmak<br />

üzere ihracat potansiyeli yüksek<br />

sektörlere öncelik verilmelidir.<br />

Başarmak için büyük kaynaklar<br />

gerekmiyor. Bütçe açığı gibi kısa<br />

vadeli kaygıları belirli bir süre<br />

bir tarafa bırakarak ihracat ile<br />

büyümeye odaklanmak ve ihracatı<br />

güçlü bir şekilde desteklemek<br />

zorundayız. Türkiye’nin, ilk adımda,<br />

mamul mal ihracatının gayri safi<br />

yurt içi hasıla içindekini payını<br />

yüzde 18,4’ten (2023’te veya<br />

2025’de) yüzde 30’a çıkartacak<br />

yeni bir ihracat stratejisine ihtiyacı<br />

var. n<br />

20// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 21


EKONOMİ<br />

TÜGİAD GENEL BAŞKANI ANIL ALI RIZA ŞOHOĞLU:<br />

“DEMOKRASİ GELİŞİRSE,<br />

EKONOMİ DE GELİŞECEKTİR”<br />

2019’un ekonomik açıdan zorlu bir yıl olduğunu belirten TÜGİAD Genel Başkanı Anıl Alirıza<br />

Şohoğlu, “Ne yazık ki son dönemde ekonomimizin darboğaza girmesine neden olan<br />

sorunlarımız devam ediyor. <strong>2020</strong> yılında, 2019 yılına göre başta hukuk olmak üzere yapısal<br />

reformları yerine getirirsek nispeten daha olumlu bir yıl yaşayabiliriz.” dedi.<br />

Ali Rıza Şohoğlu<br />

n 2019’u değerlendiren ve <strong>2020</strong><br />

öngörülerini dile getiren Türkiye<br />

Genç İş Adamları Derneği (TÜGİAD)<br />

Genel Başkanı Anıl Alirıza Şohoğlu<br />

“Demokrasimizi geliştirirsek,<br />

ekonomimiz de gelişecektir.” dedi.<br />

Yüzde 14’lere varan işsizliğin Türkiye’de<br />

en önemli sorunlardan biri olduğuna<br />

ve sadece inşaat sektöründe 500<br />

bin kişinin işsiz kaldığına işaret eden<br />

Şohoğlu, “genç işsizliğin yüzde 27’lere<br />

yükselmesinin, <strong>2020</strong> yılında istihdam<br />

artırıcı politikaların acil olarak<br />

devreye alınması gerektiğini ortaya<br />

koyduğuna” dikkati çekti.<br />

“2019, EKONOMİK AÇIDAN<br />

ZORLU OLDU”<br />

2019’un hem Türkiye hem de dünya<br />

için ekonomik açıdan zorlu geçtiğini<br />

belirten TÜGİAD Genel Başkanı<br />

Şohoğlu, süreci şöyle özetledi:<br />

“2018’in Ağustos ayı ile başlayan<br />

yüksek faiz ve yüksek döviz kurlarının<br />

etkisiyle daralmaya başlayan Türkiye<br />

ekonomisi, 2019 yılında art arda ilk 3<br />

çeyrekte daraldı. Bu süreçlere ilave<br />

olarak da yerel seçimlerle başlayan<br />

siyasi belirsizlikler, dış ilişkilerde<br />

yaşanan Suriye F-35 S-400 krizleri ve<br />

dünyada devam eden ticaret savaşları<br />

ülkemiz iş dünyası için oldukça zor bir<br />

yıl olmasına neden oldu. Türkiye’nin<br />

her türlü olumsuzluğa rağmen<br />

2019 yılını küçükte olsa pozitif bir<br />

büyüme ile neticelendirecek olması<br />

beklenmektedir.<br />

“İNŞAAT SEKTÖRÜNDE ÇİFT<br />

HANELİ GERİLEME YAŞANDI”<br />

2019 yılının ilk dokuz ayında<br />

ortalamada yüzde 9,3 daralma ile<br />

inşaat sektörü diğer sektörlerin<br />

gerisinde bir performans<br />

sergilemiştir. 2019 yılında çift<br />

haneli gerileyen tek sektör inşaat<br />

sektörüdür. Toplamda 21 yılın<br />

değerlerine baktığımızda 2008<br />

küresel kriz döneminde üst üste 7<br />

çeyrek daralan inşaat sektörü bu<br />

sene daralmada 5. çeyreğini geride<br />

bırakmıştır. Buna bağlı olarak inşaata<br />

girdi sağlayan çok sayıda imalat<br />

sektöründe işler iyiye gitmemiştir.<br />

“EKONOMİYİ DARBOĞAZA<br />

SOKAN SORUNLAR DEVAM<br />

EDİYOR”<br />

2019 yılının üçüncü çeyreğinden<br />

ülkemiz yüzde 0,9 büyümüştür.<br />

Üç çeyrektir negatif tarafta olan<br />

Türkiye ekonomisi, dördüncü<br />

çeyrekte pozitif büyümeyi yakalamış<br />

görünmektedir. Ancak ne yazık<br />

ki son dönemde ekonomimizin<br />

darboğaza girmesine neden olan<br />

sorunlarımızın devam ettiğinin de<br />

altının çizilmesi gerekmektedir. <strong>2020</strong><br />

yılında, 2019 yılına göre başta hukuk<br />

olmak üzere yapısal reformları yerine<br />

getirirsek nispeten daha olumlu bir<br />

yıl yaşayabiliriz.<br />

“FAİZ İNDİRİMLERİ<br />

GİRİŞİMCİYE NEFES ALDIRDI”<br />

Merkez Bankamızın ardı ardına<br />

faiz indirimleriyle finansman<br />

maliyetindeki azalma girişimcinin<br />

nefes almasına imkân tanımaya<br />

başlamıştır. Merkez Bankası’nın<br />

gösterge faizinde bu ay içerisinde<br />

200 baz puanlık indirimi, <strong>2020</strong> yılında<br />

Türkiye’nin beklenen yüzde 3’ün<br />

üzerinde büyüme oranını yakalaması<br />

için atılan bu yılın en son adımıdır.<br />

Enflasyonda yüzde 9 gibi tek hanenin<br />

yakalanması ile birlikte <strong>2020</strong>’de<br />

faiz düzeyinde daha aşağıların<br />

görülmesi de mümkün olacaktır. Bu<br />

konjonktüre olumlu baz etkisinin<br />

eklenmesiyle enflasyonun yüzde<br />

25’lerden yüzde 11 seviyelerine hızlı bir<br />

şekilde gerilemesine şahit olduk. 2019<br />

yılını enflasyonda, YEP’te hedeflenen<br />

yüzde 11-12 bandında kapatacağız.<br />

“Hukukun<br />

üstünlüğü,<br />

eğitim,<br />

demokrasi,<br />

ifade özgürlüğü,<br />

kurumların<br />

bağımsızlığı ve<br />

liyakati esas<br />

alan bir sistemin<br />

inşası ekonomik<br />

reformların<br />

temelini<br />

sağlamlaştırır.<br />

Demokrasimizi<br />

geliştirirsek,<br />

ekonomimiz de<br />

gelişecektir.”<br />

“DÜŞÜK FAİZ İÇ TALEBİ<br />

HAREKETLENDİRECEK”<br />

2019 yılında ekonomimizin yumuşak<br />

karnı olarak tabir ettiğimiz cari<br />

açık sorununun, cari fazlaya<br />

dönüştüğüne tanıklık ettik. Düşük<br />

faiz <strong>2020</strong>’de bir yandan iç talebi<br />

hareketlendirirken aynı zamanda<br />

firmalarımızın finansmana erişim<br />

imkânını artıracaktır ki <strong>2020</strong>’de<br />

firmalarımızın karlılıklarında önemli<br />

bir artış görülebilecektir.”<br />

“<strong>2020</strong>’DE YAPISAL VE<br />

EKNOMİK REFORMLAR<br />

GEREKİYOR”<br />

Şohoğlu, <strong>2020</strong>’ye ilişkin de şunları<br />

kaydetti: “<strong>2020</strong>’de reel sektörün<br />

kredi iştahının üretim, istihdam ve<br />

ihracata yansımasını belirtiğimiz<br />

gibi ancak yapısal ve ekonomik<br />

reformların da gerçekleştirilmesi<br />

etkiyi artıracaktır. Ekonomimizin<br />

sağlıklı ve güçlü bir biçimde nefes<br />

alması, “yapısal ve ekonomik<br />

reformlar” ile bağışıklık sisteminin<br />

güçlendirilmesine bağlı.<br />

Hukukun üstünlüğü, eğitim,<br />

demokrasi, ifade özgürlüğü,<br />

kurumların bağımsızlığı ve liyakati<br />

esas alan bir sistemin inşası<br />

ekonomik reformların temelini<br />

sağlamlaştırır. Demokrasimizi<br />

geliştirirsek, ekonomimiz de<br />

gelişecektir.<br />

“İSTİHDAM ARTIRICI<br />

POLİTİKALAR DEVREYE<br />

ALINMALI”<br />

<strong>2020</strong> yılında mali disiplin noktasında<br />

daha dikkatli olmamız gereken bir<br />

dönemde olmamız gerekiyor. İşsizlik<br />

yüzde 14 ile Türkiye’de en önemli<br />

sorunlardan biri. İnşaat sektöründe<br />

500 bin kişi işini kaybetti. Özellikle<br />

genç işsizliğin yüzde 27’lere<br />

yükselmesi, <strong>2020</strong> yılında istihdam<br />

artırıcı politikaların acil olarak<br />

devreye alınması gereğini ortaya<br />

koyuyor. Bankacılık sektörünün<br />

kredi iştahında artış gözlense de özel<br />

sektörün yatırım harcamalarında<br />

hala istenen düzeyde değiliz.<br />

Özel sektörün hem güvenin hem<br />

de yatırım iştahını artırmamız<br />

gerekiyor.” n<br />

22// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 23


SANAYİ<br />

TÜRK FİRMASI HÜRMAK,<br />

RUSYA’DA MAKİNE ÜRETECEK<br />

Rusya, Belarus, Kazakistan, Kırgızistan ve Ermenistan’ın üye olduğu Avrasya Ekonomik<br />

Birliği ülkeleri bir yılda ihtiyaç duydukları 3 bin enjeksiyon makinesinin tümünü ithal<br />

ediyor. Temelleri geçen Temmuz’daki INNOPROM Fuarı’nda atılan ve Kasım’daki ziyarette<br />

olgunlaşan iş birliği anlaşmasıyla Hürmak, Rusya’da enjeksiyon makinesi üretimine başlıyor.<br />

C<br />

n 2019 Temmuz’da Rusya<br />

Federasyonu’nun en büyük sanayi<br />

fuarı INNOPROM’da gerçekleşen<br />

görüşmeler meyvesini verdi.<br />

Türkiye’nin önde gelen enjeksiyon<br />

makinesi üreticisi Hürmak Makine,<br />

50 yıllık tecrübesini bundan böyle<br />

Rusya’da da konuşturacak.<br />

İLK ETAPTA 50 MAKİNE<br />

ÜRETİLECEK<br />

Rusya Hükümeti ile Hürmak<br />

arasındaki anlaşma doğrultusunda<br />

ilk etapta 50 makine üretilip<br />

piyasaya sunulacak. Rus hükümeti<br />

tarafından yapılacak mevzuat<br />

düzenlemeleri ile sanayicilerin yerli<br />

ürün alımı da teşvik edilecek.<br />

Rusya, Belarus, Kazakistan,<br />

Kırgızistan ve Ermenistan’ın üye<br />

olduğu Avrasya Ekonomik Birliği<br />

ülkeleri halihazırda bir yılda ihtiyaç<br />

duydukları 3 bin enjeksiyon<br />

makinesinin tümünü ithal ediyor.<br />

28 KASIM’DA MUTABAKA<br />

VARILDI<br />

28 Kasım 2019 tarihinde Rusya<br />

Federasyonu Sanayi Bakanlığı<br />

Makine İmalat ve Yatırımlar<br />

Departmanı Başkanı Igor<br />

Patievsky, Belarus Sanayi Bakanlığı<br />

Makine İmalat ve Yatırımlar<br />

Departmanı Başkanı Ihar<br />

Hramakuski, Belarus’ta elektrikli<br />

ev aletleri ve takım tezgâhları<br />

üreten kamu sermayeli şirket<br />

Zoo Atlant Makine’nin Tasarım<br />

Bölüm Başkanı Andrei Rusak<br />

ve Rusya Federasyonu İstanbul<br />

Ticaret Müşaviri Artur Leontev’den<br />

oluşan heyet Hürmak’a çalışma<br />

ziyaretinde bulundu. INNOPROM<br />

Fuarı’ndaki görüşmelerde başlayan<br />

Rusya’da üretim fikrinin pratiğe<br />

dönüşmesi konusunda bu ziyarette<br />

mutabakata varıldı.<br />

İŞ BİRLİĞİNİN TEMELLERİ<br />

INNOPROM’DA ATILDI<br />

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa<br />

Varank, Ticaret Bakan Yardımcısı<br />

Gonca Gül Batur ve Rusya Sanayi<br />

ve Ticaret Bakanı Denis Manturov;<br />

Hürmak’ın INNOPROM’daki<br />

standını birlikte ziyaret etmiş<br />

ve Türkiye’nin Rus sanayisinin<br />

teknolojide stratejik çözüm ortağı<br />

olması üzerinde durulmuştu.<br />

Ekim ayında Rusya Sanayi ve<br />

Ticaret Bakanlığı’nda yapılan<br />

“üretimin yerelleştirilmesi” konulu<br />

toplantıda yabancı yatırımcılar için<br />

kullanılabilecek mevcut ve ek devlet<br />

destek mekanizmaları ele alınmış;<br />

ilgili kişi ve kurumlarca Kasım’da<br />

Hürmak’ın tesislerinin ziyaret<br />

edilmesi planlanmıştı.<br />

“<strong>2020</strong>, GÖZLEM <strong>YIL</strong>I OLACAK”<br />

Hürmak Yönetim Kurulu Başkan<br />

Vekili Burç Angan, iş birliğinin<br />

ilk adımının atılacağı <strong>2020</strong><br />

yılında Rusya’nın kamu şirketi<br />

Atlant’ın tesislerinde Hürmak<br />

lisansıyla 50 enjeksiyon makinesi<br />

üretileceğini söyledi. “<strong>2020</strong> yılında<br />

gözlemleyeceğimiz pazarın talep<br />

ve tutumuna göre 2021 yılının yeni<br />

tesisleşme ve istihdam olanakları<br />

açısından değerlendirilmesi<br />

yapılacak.” bilgisini aktaran Angan,<br />

“Hürmak olarak Rusya ile iş birliği ve<br />

teknoloji transferine uzak değiliz.<br />

Pazarın ithalata bağımlılığı,<br />

Rusya’nın gelişen potansiyelini<br />

ve komşu ülkelerle birlikte ticaret<br />

hacmini düşündüğümüzde önemli<br />

bir çözüm ortağı olacağımıza<br />

inanıyorum.” dedi.<br />

<strong>2020</strong> <strong>ŞUBAT</strong>’TA 5 <strong>YIL</strong>LIK YOL<br />

HARİTASI BELİRLENECEK<br />

Rusya Federasyonu Sanayi ve Ticaret<br />

Bakanlığı, Belarus Hükümeti Sanayi<br />

ve Ticaret Bakanlığı ve Belaruslu<br />

kamu sermayeli Atlant şirketi<br />

koordinasyon görevini üstlenmiş<br />

durumda. <strong>2020</strong> Şubat sonuna kadar<br />

sürecek detaylı pazar analizlerinde<br />

elde edilecek verilere göre 5 yıllık yol<br />

haritası belirlenecek.<br />

Öte yandan tarafların Ocak<br />

<strong>2020</strong>’de Moskova’da düzenlenecek<br />

Interplastica Fuarı’nda da bir araya<br />

gelmesi planlanıyor. n<br />

M<br />

Y<br />

CM<br />

MY<br />

CY<br />

CMY<br />

K<br />

24// www.kobiyasam.com.tr


GİRİŞİMCİLİK<br />

“50 BİN KİŞİ İÇİNDEN YGA’YA<br />

SEÇİLDİK”<br />

ÜSTÜN TEKNOLOJISIYLE GÖRME ENGELINE MEYDAN OKUYOR<br />

DÜNYANIN EN AKILLI GÖZÜ:<br />

Aldığı ödüllerle dünya genelinde ses getiren akıllı<br />

baston WeWALK’ı geliştiren startup firmasının<br />

kurucularından Kürşat Ceylan’ın verdiği bilgilere<br />

göre, cihaz şu ana kadar 30 dille 300’ü aşkın<br />

kaynakta haber oldu ve 20’den fazla ülkede<br />

kullanıma girdi. En son Brezilya’da tanıtıldı. Sırada<br />

Uzakdoğu ve Ortadoğu var.<br />

Kürşat Ceylan<br />

n Kendisi de görme engelli olan<br />

Kürşat Ceylan ve arkadaşlarının<br />

geliştirdikleri akıllı baston WeWALK,<br />

dünya çapında yankı uyandırdı.<br />

Cihazı yalnızca akıllı baston olarak<br />

ele almadıklarını kaydeden Ceylan,<br />

“Hayalimiz, WeWALK’un tüm akıllı<br />

şehir alt yapısıyla konuşan, trafik<br />

lambası bilgisini de veren, arabalarla<br />

da haberleşen bütünleşik bir teknoloji<br />

olması.” diyor.<br />

İş birliğini sürdürmeyi umduklarını<br />

vurguladığı Vestel’in sunduğu katkıyı<br />

“Vestel çok daha farklı bir şey yaparak<br />

maddi desteğin ötesinde bilgi<br />

birikimi, teknoloji üretme tecrübesini<br />

de bizlere açarak sürdürülebilir bir<br />

sosyal değişim yaratmanın kapısını<br />

açtı.” ifadesiyle anlatan Ceylan<br />

ardından şunları ekliyor:<br />

“Umarız ki bu model çok güzel bir<br />

örnek teşkil eder ve biz de çok daha<br />

fazla şirketimizin kuruluşumuzun<br />

yenilikçi startuplara bu şekilde<br />

kapılarını açtığını görürüz.” Görme<br />

engellilerin hayatını kolaylaştıran<br />

ve onları hayata bağlayan teknoloji<br />

harikası cihazın doğuş hikayesi ve<br />

gelişim süreci Ceylan’a yönelttiğimiz<br />

sorular ve verdiği cevaplarda.<br />

Startup girişiminiz nasıl doğdu?<br />

Hangi alanlarda faaliyet<br />

gösteriyorsunuz?<br />

WeWALK bir Young Guru<br />

Academy (YGA) girişimi. YGA,<br />

2000 yılında Türkiye’de kurulan<br />

ve üniversite öğrencilerine<br />

inovasyon kültürünü aşılamaya<br />

çalışan bir sivil toplum kuruluşu.<br />

WeWALK’ın kurucu ekibi (Gökhan<br />

Meriçliler, Kürşat Ceylan, Sadık<br />

Ünlü) olarak biz de yaklaşık 10 yıl<br />

önce Üniversite yıllarında YGA’nın<br />

üniversite öğrencilerine sunduğu<br />

sosyal inovasyon programına<br />

başvurup 50 bin kişi içinden<br />

seçilerek YGA’da tanıştık.<br />

O günlerden bu yana görme<br />

engelliler için çok farklı teknolojileri<br />

hayata geçirdik. Kapalı alanlarda<br />

navigasyon, sinemalarda sesli<br />

betimleme teknolojileri bunlardan<br />

bazıları. Son 3 yıldır ise WeWALK<br />

Akıllı Baston teknolojisi üzerine<br />

çalışıyorduk. 2019 Haziran ayı<br />

itibariyle ise WeWALK Akıllı Baston<br />

görme engellilerle buluşmaya<br />

başladı.<br />

“DİĞER ÇALIŞMALAR ÖNE<br />

ÇIKAN ENGELLERLE SINIRLI”<br />

WeWalk’un öncesinde dünyanın<br />

başka herhangi bir yerinde<br />

“bu teknolojik ve kullanım<br />

özelliklerine sahip” akıllı baston<br />

üretilmesine ilişkin çalışmalar<br />

söz konusu mu?<br />

Akıllı baston fikri üzerine dünyada<br />

farklı çalışmalar yapılmış. Ancak<br />

bu çalışmalar sadece görmeyen<br />

kişinin önündeki engelleri<br />

algılayan bir teknoloji seviyesinde<br />

kalmış. Oysaki görme engelli<br />

kişinin sosyal hayata daha etkin<br />

katılımında tek sorun önündeki<br />

engeller değil. WeWALK, önündeki<br />

engelleri algılayabilmesinin yanı<br />

sıra; akıllı şehir çözümleriyle<br />

entegre olabilmesi, yazılım<br />

güncellemeleriyle yeni özellikler<br />

kazanabilmesi, akıllı telefonlarla<br />

eşlenebilmesi gibi özellikleriyle<br />

dünyada ilk olan patentli bir<br />

teknoloji olarak öne çıkıyor. Bu<br />

sayede görme engelli kişiler<br />

önlerindeki engelleri algılamakla<br />

birlikte; WeWALK’ları üzerinden<br />

navigasyon alabiliyor, etraflarındaki<br />

Bir girişimi<br />

başarılı<br />

kılan önemli<br />

unsurlardan<br />

birisi zamanlama<br />

ve biz WeWALK<br />

Akıllı Baston’un<br />

çok doğru<br />

bir zamanda<br />

geliştirildiğini<br />

düşünüyoruz.<br />

Akıllı şehircilik<br />

anlayışının<br />

gelişmesi, IoT<br />

teknolojilerinin<br />

yaygınlaşması<br />

WeWALK’un<br />

tüm şehirle<br />

konuşan bir<br />

teknoloji haline<br />

gelmesini<br />

hızlandıracaktır.<br />

mağazalar, kafeler hakkında bilgi<br />

alabiliyor, durakta beklerken hangi<br />

otobüsün ne zaman geleceği gibi<br />

bilgilere doğrudan WeWALK’ları<br />

üzerinden erişebiliyor. Dahası<br />

her geçen gün güncellemelerle<br />

yeni özellikleri kullanmaya<br />

başlayabiliyorlar.<br />

“20’DEN FAZLA ÜLKEDE<br />

KULLANILIYOR”<br />

WeWALK ulaştığı ülkelerde<br />

ve kullanıcılarda nasıl tepkiler<br />

oluşturdu?<br />

WeWALK şu ana kadar 20’den fazla<br />

ülkede görme engelliler tarafından<br />

kullanılmaya başlandı. Bizi en çok<br />

mutlu eden de kullanıcılarımızdan<br />

gelen farklı hikayeler oluyor.<br />

İrlanda’dan bir öğretmen bize yazdı<br />

ve yakın bir zamanda görmesini<br />

kaybettiğini ve WeWALK’la birlikte<br />

tekrar sosyal hayata dahil olduğunu<br />

paylaştı. Farklı görme engellilerden<br />

bu gibi dönüşler duyuyoruz.<br />

WeWALK yarattığı farkındalıkla<br />

görme engellilerin yanı sıra özellikle<br />

görme engelli çocuğu olan ailelerin<br />

de bakış açılarını değiştiriyor. Hayatın<br />

içinde görme engellilerin olduğunu<br />

öğrenmek onlara umut veriyor.<br />

“VESTEL’LE İŞ BİRLİĞİNİN<br />

DEVAM EDECEĞİNİ<br />

UMUYORUZ”<br />

WeWALK ile Vestel’in yolları nasıl<br />

kesişti? Gelecekteki projelerinizde<br />

26// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 27


GİRİŞİMCİLİK<br />

YOUNG GURU ACADEMY (YGA)<br />

NEDİR VE NE YAPIYOR?<br />

Sinan Yaman tarafından kurulan ve yönetilen Young Guru Academy (YGA), kâr amacı<br />

gütmeyen bir sivil toplum kuruluşu. “Geleceğe umutla bakmamızı sağlayan çift kanatlı<br />

gençler yetiştirmeyi” amaçlıyor. YGA’ya her yıl 50 bini aşkın lise ve üniversite öğrencisi<br />

başvuruyor. 5 aşamalı mülakatın sonunda aralarından 50’si seçiliyor ve en az 5000<br />

saat eğitim alıyor. İnsanlığa faydalı projelerin üretildiği ve üzerinde çalışıldığı yetiştirme<br />

sürecinde gençlerin “hem vicdan hem de donanım kanatları” gelişiyor. YGA ortamında<br />

yeşeren inovasyon fikirleri sosyal sorunlara köklü çözümler getiriyor.<br />

de partneriniz mi olacak?<br />

Zorlu Holding, YGA’nın stratejik<br />

partnerlerinden birisi. Biz de<br />

YGA’dayken sürekli yenilikçi<br />

görme engelli teknolojileri üzerine<br />

çalışıyorduk ve bu yolculukta<br />

sağladıkları mühendislik ve<br />

fabrika desteğiyle geliştireceğimiz<br />

teknolojinin çok daha fazla kişiye<br />

ulaştırmamız için destek oldular,<br />

önümüzü açtılar. Tabi şu anda da<br />

WeWALK’u çok daha öteye götürmek<br />

için iş birliği yapıyoruz. Umuyoruz,<br />

gelecekte de bu iş birliğimiz devam<br />

edecektir. Aslında bu yaklaşımlarıyla,<br />

Zorlu ailesi dünyada sosyal<br />

sorumluluğa da yepyeni bir bakış<br />

açısı getirdiler.<br />

“VESTEL’İN YAPTIĞI MADDİ<br />

DESTEĞİN ÖTESİNDE”<br />

Şirketlerin, holdinglerin çeşitli<br />

projelere maddi destek vermesi,<br />

sosyal yardımlarda bulunması çok<br />

anlamlı. Ancak, Vestel çok daha<br />

farklı bir şey yaparak maddi desteğin<br />

ötesinde bilgi birikimi, teknoloji<br />

üretme tecrübesini de bizlere açarak<br />

sürdürülebilir bir sosyal değişim<br />

yaratmanın kapısını açtı. Umarız ki bu<br />

model çok güzel bir örnek teşkil eder<br />

ve biz de çok daha fazla şirketimizin<br />

kuruluşumuzun yenilikçi startuplara<br />

bu şekilde kapılarını açtığını görürüz.<br />

“HAYALİMİZ, WEWALK’LA HER<br />

AN BİLGİ VE TEKNOLOJİYE<br />

ERİŞİLMESİ”<br />

konulduğundan söz edebilir<br />

miyiz?<br />

Yakın zamanda çok daha fazla<br />

kişinin WeWALK’tan haberdar<br />

olması için change.org üzerinden<br />

bir imza kampanyası başlatıldı<br />

ve 150 bin kişiye ulaşıldı. Çalışma<br />

hayatının içindeki birçok görme<br />

engelli WeWALK’tan haberdar oldu.<br />

Özellikle görme engelli ortaokul,<br />

lise öğrencilerine WeWALK hediye<br />

etmek isteyenler oldu.<br />

“30 DİLDE VE 300 KAYNAKTA<br />

HABER OLDUK”<br />

Tespitlerinize göre cihazdan<br />

dünya genelindeki bütün görme<br />

engellilerin kaçta kaçı haberdar<br />

olmuştur?<br />

Dünya Sağlık Örgütü (WHO)<br />

verilerine göre dünyada 253<br />

milyon görme engelli bulunmakta.<br />

WeWALK’un Thomas Edison<br />

Vakfınca verilen Edison Ödülü›nü<br />

kazanmış olması, Time Dergisi<br />

tarafından 2019 yılının en iyi<br />

icatlarından birisi olarak seçilmesi<br />

tüm dünyada yankı uyandırdı.<br />

Şu ana kadar 30›dan fazla dilde<br />

300›den fazla kaynakta (bunlar<br />

bizim takip edebildiklerimiz<br />

sadece) WeWALK anlatıldı. Şu ana<br />

kadar 20›den fazla ülkede görme<br />

engelliler WeWALK kullanmaya<br />

başladı. 2019 Aralık ayında<br />

Brezilya›da WeWALK’un Güney<br />

Amerika lansmanını yaptık. Şimdi<br />

ise Uzakdoğu ve Ortadoğu için<br />

görüşmelerimiz sürüyor.<br />

“WEWALK’A SADECE<br />

AKILLI BASTON OLARAK<br />

BAKMIYORUZ”<br />

Akıllı baston haricinde görme<br />

engellilerin hayatlarını<br />

kolaylaştıracak başka<br />

hangi projeler üzerinde<br />

çalışmaktasınız?<br />

WeWALK ekibi olarak<br />

geliştirdiğimiz teknolojiyi sadece<br />

bir akıllı baston olarak ele<br />

almıyoruz. Hayalimiz, WeWALK’un<br />

tüm akıllı şehir alt yapısıyla<br />

konuşan, trafik lambası bilgisini<br />

de veren, arabalarla da haberleşen<br />

bütünleşik bir teknoloji olması.<br />

O sebeple, görme engelli kişinin<br />

A noktasından B noktasına<br />

giderken ki tüm deneyimini şehirle<br />

olan etkileşimini iyileştirecek,<br />

kolaylaştıracak altyapıları<br />

geliştirmek üzerine de çalışıyoruz.<br />

“IMPERIAL COLLEGE VE<br />

MICROSOFT’LA İŞ BİRLİĞİ<br />

YAPIYORUZ”<br />

Bu noktada dünyanın ilk 10<br />

üniversitesi arasında yer alan<br />

Imperıal College ile bir iş birliği<br />

yapıyoruz. Bu kapsamda<br />

navigasyon ve konumlama<br />

alanında dünyanın en önde<br />

gelen profesörlerinden Prof.<br />

Washington Ochieng ile birlikte<br />

çalışıyoruz. Kendisi özellikle<br />

sürücüsüz otomobiller, uzayda<br />

konumlama gibi yenilikçi<br />

alanlarda derin tecrübeye sahip.<br />

Diğer taraftan WeWALK,<br />

Microsoft İyilik İçin Yapay Zekâ<br />

(AI for Good) programına seçilen<br />

tüm dünyadan 11 teknolojiden<br />

birisi. Bu doğrultuda WeWALK’un<br />

yapay zekâ kapasitesini artırmak<br />

için Microsoft’la iş birliği<br />

yapıyoruz.<br />

Bir girişimi başarılı kılan önemli<br />

unsurlardan birisi zamanlama ve<br />

biz WeWALK Akıllı Baston’un çok<br />

doğru bir zamanda geliştirildiğini<br />

düşünüyoruz. Akıllı şehircilik<br />

anlayışının gelişmesi, IoT<br />

teknolojilerinin yaygınlaşması<br />

WeWALK’un tüm şehirle<br />

konuşan bir teknoloji haline<br />

gelmesini hızlandıracaktır.<br />

“MÜŞTERİ GERİ<br />

BİLDİRİMLERİNİ DİKKATE<br />

ALIYORUZ”<br />

CRM (Müşteri İlişkileri Yönetimi)<br />

yolculuğunuzda aldığınız<br />

geri bildirimler ne gibi<br />

iyileştirmeleri veya projeleri<br />

tetikledi?<br />

YGA HAYAL ORTAKLARI<br />

Prof. Aziz Sancar, Ali Koç, Faruk Eczacıbaşı, Prof.<br />

Mehmet Toner, Prof. Kristi Raube, Prof. Doğan<br />

Cüceloğlu gibi bilim insanı, akademisyen ve üst<br />

düzey yöneticilerin yer aldığı “YGA Hayal Ortakları”<br />

bizzat öğrencilerle bir araya gelerek buradaki<br />

eğitim faaliyetine, “Bilim Seferberliği Projesi’ne”<br />

ve “sosyal inovasyonlara” gönüllülük esasıyla<br />

katkı sunuyor. Stratejik ortaklık anlaşmaları<br />

çerçevesinde YGA projelerine, “Harvard, MIT,<br />

Columbia, Brown, Berkeley, London Business<br />

School, Münih Teknik, Turin Politeknik” gibi<br />

üniversitelerden öğrenciler de dahil olabilmekte.<br />

YGA’nın yönetim kurulu Sinan Yaman (başkan),<br />

Melike Aydın (başkan yardımcısı), Işıl Altıntaş Can<br />

(üye), Can Kavanoz (üye) ve Murat Ugiş’ten (üye)<br />

oluşuyor<br />

IoT (nesnelerin interneti<br />

teknolojisi) WeWALK’a ne yönde<br />

etki edecek?<br />

IoT, teknolojinin hem küçülmesi<br />

hem de daha erişilebilir olmasıyla<br />

her geçen gün hayatımıza daha<br />

fazla giriyor. WeWALK ‘da bu<br />

değişimden etkilenerek tabi ki her<br />

yeni versiyonunda çok daha küçük,<br />

çok daha güçlü ve diğer teknolojilerle<br />

bağlı, görme engellilerin etrafındaki<br />

daha fazla nesneyle konuşacak hale<br />

gelecek. Hayalimiz WeWALK’un<br />

görme engellilerin her an bilgiye<br />

ve teknolojiye erişebildikleri kişisel<br />

asistanı haline gelmesi.<br />

“CHANGE.ORG<br />

KAMPANYASIYLA YÜZBİNLERE<br />

ULAŞILDI”<br />

Şimdiye dek WeWALK’ın bütün<br />

görme engellilere ulaşması<br />

için yoğun bir destek ortaya<br />

28// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 29


YGA MEZUNLARINCA<br />

KURULAN TEKNOLOJI<br />

TEMELLI KURULUŞLAR<br />

WeWALK: Dünya’nın en gelişmiş akıllı<br />

bastonu.<br />

Twin Bilim Seti: Çocuklara bilimi sevdirdi<br />

ve 150.000 çocuğa ulaştı.<br />

Şu an WeWALK’un görme engelliler tarafından kullanılan<br />

bir teknoloji olmasının en güzel yanı doğrudan sahadan,<br />

kullanıcılarımızdan geri bildirimlerin ve geliştirme<br />

önerilerinin geliyor olması. WeWALK konuşan bir akıllı<br />

baston ancak WeWALK’un sesi kısık bulundu onu<br />

iyileştirdik. Artık çok daha gür bir sesi var mesela. Şu<br />

sıralar WeWALK’un navigasyonunu görme engelliler<br />

için çok daha özelleştirmek için çalışıyoruz. Doğrudan<br />

WeWALK’un sahip olduğu sensörlerle yer yön tarifini<br />

görme engellilerin aşina olduğu saat yönünde tarifleyecek<br />

şekilde geliştirmelerimizi sürdürüyoruz.<br />

“ŞU ANDAKİ ÖNCELİĞİMİZ GÖRME ENGELLİLER”<br />

Hydrosolar: Türkiye’nin ilk yüzer güneş<br />

enerjisi sistemi.<br />

Hayal Ortağım: 180.000<br />

engellinin sosyal hayata<br />

eşit katılımını sağlayan<br />

mobil uygulama.<br />

PİRİ: Dünyayı en iyi<br />

rehberlerin sesiyle<br />

keşfetmenizi sağlayan<br />

seyahat uygulaması.<br />

Poi Labs: Görme<br />

engellilerin kapalı alan ve<br />

toplu taşımada hayatını<br />

kolaylaştırdı.<br />

Çalışmalarınız yalnızca görme engellileri mi kapsıyor?<br />

WeWALK Teknoloji olarak şu an görme engellilerin<br />

sosyal hayata tam ve eşit katılımı üzerine teknolojiler<br />

geliştiriyoruz. Burada da özellikle A noktasından B<br />

noktasına gidiş sürecini iyileştirmek, kolaylaştırmak<br />

istiyoruz. Tabi burada geliştirdiğimiz teknolojiler<br />

ilerde gören kişilerin ya da nesnelerin de yolculuğunu<br />

kolaylaştırabilir. Ancak şu an gündemimizde öncelikle<br />

görme engelliler bulunuyor.<br />

“EN YAKIN OTOBÜS DURAĞI” VE “ETRAFIMDA<br />

NE VAR” GÜNCELLEMESİ<br />

Cihaza ilave edilmesi önerilen özellikler var mı?<br />

WeWALK Akıllı Baston’un en güzel yanlarından birisi<br />

yeni bir güncellemeyle bir sabah uyandığınızda yepyeni<br />

özelliklere sahip olabiliyorsunuz. O sebeple biz de sürekli<br />

olarak yeni özellikler üzerine çalışıyoruz. Yayınladığımız<br />

son güncellemelerle görme engelliler en yakındaki otobüs<br />

durağına navigasyon alabilmekte, o duraktan geçen<br />

otobüslerin saatlerini doğrudan WeWALK’ları üzerinden<br />

öğrenebilmekte.<br />

Bununla birlikte etrafımda ne var özelliğimizi de<br />

yayınladık. Bu sayede, görmeyen kişi etrafında hangi<br />

kafelerin, restoranların, mağazaların olduğu bilgisini<br />

doğrudan WeWALK’ları üzerinden öğrenebilmekteler. n<br />

30// www.kobiyasam.com.tr


RÖPORTAJ<br />

“ ’İN GELİŞİMİNİ<br />

TOPLUMUN GELİŞİMİYLE<br />

EŞDEĞER GÖRÜYORUZ”<br />

Akıllı baston WeWALK’ın her aşamasında aktif rol oynadıklarını belirten Vestel Genel<br />

Müdür Yardımcısı Burak Savak, “ürün, servis, teknoloji ve hizmetleri engelliler için<br />

ulaşılabilir ve kullanılabilir olması amacıyla yürüttükleri çalışmaların tümünü Erişilebilirlik<br />

Projesi çatısı altında topladıklarını” söyledi.<br />

n 2019 Haziran’dan itibaren Türkiye’nin yanı sıra onlarca ülkede<br />

kullanıma giren ve yoğun ilgi gören akıllı baston WeWalk Projesi’nin<br />

hayata geçmesinde Zorlu Holding kuruluşlarından Vestel’in<br />

payı büyük. Firmanın “Iot, Bulut ve Otomasyondan Sorumlu”<br />

Genel Müdür Yardımcısı Burak Savak’la hem başta “ileri teknoloji<br />

özellikleriyle donatılan WeWALK” olmak üzere engelllilerin<br />

hayatlarını kolaştırmaya dönük çalışmalarını; hem de Endüstri 4.0<br />

konusundaki strateji ve hedeflerini konuştuk.<br />

Vestel’in WeWALK ile tanışma hikayesini anlatır<br />

mısınız?<br />

Young Guru Academy (YGA) her yıl onlarca ödüllü<br />

sosyal inovasyon projesi üretiyor ve hayata geçiriyor.<br />

YGA’lılar “görme engelliler, korunma altındaki<br />

çocuklar ve yenilenebilir enerji” konularında<br />

birlikte hayal kuruyor, birlikte proje üretiyor,<br />

birlikte ilklere imza atıyorlar. WeWALK da bu<br />

projelerden biri. YGA’nın projesine Vestel<br />

teknolojisi entegre edildi ve iki kurumun<br />

mühendisleri bir araya gelerek örnek bir işe<br />

imza attılar.<br />

Burak Savak<br />

Vestel olarak kendi gelişimimizi<br />

toplumun gelişimiyle eşdeğer<br />

görüyoruz. Bu bilinçle, topluma<br />

değer katan sosyal sorumluluk<br />

projelerine destek vermeye,<br />

yenilerine öncülük etmeye ve<br />

toplumsal bilinci şekillendirmek<br />

için engellilere yatırım yapıyoruz.<br />

“VESTEL, WeWALK’IN HER<br />

ADIMINDA AKTİF ROL<br />

OYNADI”<br />

Vestel bu ürünle ilgili Ar-Ge ve<br />

Ür-Ge çalışmalarının içinde de<br />

yer almış mıydı?<br />

Vestel, WeWALK projesinin tüm<br />

adımlarında aktif rol oynadı.<br />

Vestel’in Erişebilirlik Projesi<br />

kapsamında gerçekleştirdiği<br />

Engelsiz Hackhaton’da doğan<br />

WeWALK Teknoloji desteğiyle<br />

görme engellilerin hareket<br />

özgürlüğünü artırmak ve hayatını<br />

kolaylaştırmak amacıyla geliştirilen<br />

bir akıllı baston. YGA ve Vestel<br />

mühendislerinin birlikte geliştirdiği<br />

ve teknolojiyle donatılmış bir<br />

baston olan WeWALK, engel<br />

algılama, telefonla entegrasyon<br />

ve açık platform olmak üzere üç<br />

özellik sunuyor.<br />

ENGEL ALGILAMA MODU<br />

ÖZELLİĞİ<br />

Yalnız çalıştığı modda önceden<br />

ayarlanmış mesafedeki engelleri<br />

ultrasonik sensör ile algılar<br />

ve iki yanda bulunan titreşim<br />

motorları ile kullanıcıyı uyarabilir.<br />

Kullanıcıların isteğine göre<br />

buradaki davranışlar telefon<br />

bağlantısı sağlandıktan sonra<br />

ayarlanabilir.<br />

TELEFONLA ENTEGRASYON<br />

ÖZELLİĞİ<br />

WeWALK’a eşsiz özellikler katan<br />

akıllı telefon kontrol yeteneği<br />

Bluetooth ile gerçekleşiyor. Baston<br />

üzerinde bulunan touchpad<br />

yardımı ile görme engellilerin alışık<br />

olduğu şekliyle akıllı telefon kontrol<br />

edilebiliyor. Ekran üzerindeki<br />

dokunuşları simüle ettirebilen<br />

touchpad ile telefonunuzu<br />

cebinizden çıkarmadan, akıllı<br />

telefonunuzla ilgili tüm işlemleri<br />

gerçekleştirebilirsiniz. Bu özellik şu<br />

anda yalnızca Android telefonlarda<br />

sunuluyor.<br />

AÇIK PLATFORM ÖZELLİĞİ<br />

WeWALK SDK ile tüm uygulama<br />

geliştiriciler cihaza bağlanıp<br />

mevcut sensör ve touchpad<br />

girdilerini alabilir, ayrıca titreşim<br />

motorları ve ledler ile de istedikleri<br />

komutları cihaza gönderebilirler.<br />

Hayal gücü ile sınırlı birçok<br />

uygulama bu sayede cihaza<br />

entegre olacaktır.<br />

ÜST DÜZEY TEKNOLOJİK<br />

DONANIM<br />

WeWALK, üstün teknoloji ürünü<br />

birçok parçayı içeriyor. Uzun<br />

süre kullanılabilmesi için, güçlü<br />

bir yeniden şarj edilebilir pil,<br />

donanımın içinde sabit olarak<br />

sunuluyor. USB girişini kullanarak<br />

cihazını şarj edebilirsiniz. Telefona<br />

bağlı olmadığı durumlarda<br />

üzerindeki mikro işlemci<br />

ile çalışabilecek bir yazılım<br />

mevcut. Bluetooth ile telefona<br />

bağlandıktan sonra ise touch<br />

pad, titreşim motorları, ultrasonik<br />

sensör, pusula ve ledler uzaktan<br />

kontrol edilebilir ve erişilebilir hale<br />

geliyor.<br />

“HERKESİN TEKNOLOJİYE<br />

ULAŞMA HAKKI VAR”<br />

WeWALK, Türkiye’nin dev toplu<br />

üreticilerinden Vestel için ne<br />

anlam ifade ediyor?<br />

Vestel olarak geliştirdiğimiz ürün<br />

ve hizmetlerin yanı sıra ekonomik,<br />

sosyal veya fiziksel sebeplerden<br />

ötürü toplumsal hayata<br />

katılamayan tüm kesimlerin<br />

bilgi ve teknolojiye erişimine<br />

katkıda bulunmayı, kurumsal<br />

sorumluluk bilinci olarak görüyor<br />

ve bu konuda çeşitli çalışmalar<br />

yürütüyoruz. Biz engellilere<br />

eşit fırsat verildiğinde engelsiz<br />

bireyler gibi hayatın her alanında<br />

var olabileceklerine inanıyoruz.<br />

Bu vizyonumuz doğrultusunda,<br />

herkesin teknolojiye ulaşma ve<br />

kullanma hakkı olduğundan<br />

yola çıkarak ‘Erişilebilirlik Projesi’<br />

32// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 33


RÖPORTAJ<br />

CEP TELEFONLARINDA<br />

OTOMATİK “TALKBACK”<br />

Vestel Venus’ün 2GB ve üzeri<br />

RAM’e sahip modelleri bir görme<br />

engelli için kutusundan çıkarıldığı<br />

andan itibaren erişilebilirlik<br />

modu ile çalışıyor. Bu modellerde<br />

yer alan Google’ın Talkback<br />

uygulaması, menü isimlerini ve<br />

metin kutularını kullanıcılar için<br />

otomatik olarak sesli şekilde<br />

okuyarak onların hayatını<br />

kolaylaştırıyor.<br />

www.vestel.com.tr Erişilebilirlik<br />

Projesi kapsamında görme<br />

engellilerin özel bilgisayarlarında<br />

çalışır hale geldi. Görme engelliler,<br />

ürünler ve kampanyalar hakkında<br />

bilgiyi veya ürün satın alma<br />

aşamalarının tümünü sesli olarak<br />

dinleyebilirler.<br />

altında üretimden satış noktasına,<br />

ürünlerimizden müşteri hizmetleri<br />

ve web sitemize kadar birçok<br />

hizmet ve ürün sunuyoruz.<br />

Engellilere yönelik hizmetlerimizi<br />

3 ana başlık altında topluyoruz:<br />

1-Engelli istihdamı; 2-Engelli<br />

vatandaşların hayatını<br />

kolaylaştırmak için geliştirdiğimiz<br />

ürünler; 3-Engellilere yönelik sosyal<br />

sorumluluk projeleri.<br />

BEYAZ EŞYA PANELLERİNE<br />

BRAİLLE ALFABESİ<br />

Peki bu konularda şimdiye<br />

dek hangi çalışmalar yapıldı<br />

ve hangi uygulamalar pratiğe<br />

dönüştürüldü?<br />

Vestel ürün, servis, teknoloji ve<br />

hizmetlerinin engelliler tarafından<br />

ulaşılabilir ve kullanılabilir olması<br />

adına yapılan çalışmaların tümü<br />

Erişilebilirlik Projesi çatısı altında<br />

toplandı. Beyaz eşya ürünlerimizin<br />

üzerindeki kontrol panellerine<br />

Braille Alfabesi ile kabartma<br />

uygulaması gerçekleştirdik.<br />

Vestel televizyonlarının<br />

kumandalarına eklenen Braille<br />

alfabesi ile görme engelliler<br />

hiçbir engele takılmadan, başka<br />

bir kişiden yardım almadan<br />

televizyonu açıp, kapayabilir,<br />

televizyonun sesini açabilir, kanalı<br />

değiştirebilirler.<br />

“Vestel yalnızca<br />

bir TV ve beyaz<br />

eşya üreticisi<br />

değil, bir teknoloji<br />

şirketi. Kendimizi<br />

Endüstri 4.0’ın<br />

en büyük<br />

sahiplenicisi<br />

olarak görüyoruz.<br />

Bu dönüşümü<br />

Türkiye’de ilk<br />

gerçekleştiren<br />

fabrikanın Vestel<br />

City olması için<br />

çalışmalarımızı<br />

hızla<br />

sürdürüyoruz.”<br />

İŞİTME ENGELLİLER İÇİN<br />

KULLANIM VİDEOSU<br />

İşitme engelliler için de ürün<br />

kullanım videoları hazırladık.<br />

Ürünün kurulumu sonrası cep<br />

telefonlarına gönderilen bir SMS’le<br />

işitme engelli kullanıcılarımız<br />

ürünün kullanımı ve özellikleri ile<br />

ilgili işaret diliyle anlatım yapan<br />

videoya ulaşıp detaylı şekilde ürün<br />

hakkında bilgi alabiliyor.<br />

MÜŞTERİ HİZMETLERİNDE<br />

ENGELLİ TÜKETİCİ HAVUZU<br />

Vestel Müşteri Hizmetleri’nde<br />

engelli tüketici havuzu<br />

oluşturuluyor. Bu havuz sayesinde<br />

engelli müşterilerimize daha iyi<br />

hizmet ve ürün sağlayabileceğiz.<br />

Mağazalarımızda tanıtım<br />

amaçlı hazırladığımız tanıtım<br />

materyallerimizin üzerine Braille<br />

alfabesi ile açıklama ekledik.<br />

“VESTEL, ENDÜSTRİ 4.0’IN EN<br />

BÜYÜK SAHİPLENECİSİ”<br />

Vestel’in dünyada hızla<br />

ilerlemeler kaydedilen “Endüstri<br />

4.0 ve Iot (nesnelerin interneti)”<br />

hakkında bizimle paylaşacağı<br />

yaklaşım ve stratejileri nelerdir?<br />

Vestel yalnızca bir TV ve beyaz eşya<br />

üreticisi değil, bir teknoloji şirketi.<br />

Kendimizi Endüstri 4.0’ın en büyük<br />

sahiplenicisi olarak görüyoruz.<br />

Bu dönüşümü Türkiye’de ilk<br />

gerçekleştiren fabrikanın Vestel<br />

City olması için çalışmalarımızı hızla<br />

sürdürüyoruz. Uzun yıllardır yatırım<br />

yaptığımız bu dönüşümde önemli<br />

ölçüde yol kat ettik. Karanlık üretim,<br />

robot-insan iş birliği, robot-robot<br />

iş birliği gibi birçok uygulamamız<br />

bulunuyor.<br />

Önümüzdeki dönemde Akıllı<br />

Evler, Akıllı Şehirler ve Nesnelerin<br />

İnterneti konsepti çatısı altında<br />

sunulan hizmetler, Vestel’in adını<br />

sıkça duyuracağı alanlar olacak.<br />

“ÜRÜNLERİMİZ AKILLI EV<br />

KONSEPTİNE BAŞARIYLA<br />

ENTEGRE OLDU”<br />

Dünya pazarlarına yenilikçi ürünler<br />

ve katma değerli projeler sunmak<br />

adına farklı noktalardaki Ar-Ge<br />

merkezlerinde bilgi ve teknolojiye<br />

yatırım yapıyoruz. İnternet ve<br />

kablosuz haberleşme sistemlerinin<br />

gelişimi ile akıllı çözümler önem<br />

kazanıyor.<br />

Bu kapsamda Akıllı Telefon, Akıllı<br />

Ev, Akıllı Fabrikalar ve Akıllı Şehirler<br />

gibi farklı uygulama alanları ilgi<br />

çekiyor. Vestel Elektronik’in ürettiği<br />

ürünlerin Akıllı Ev konseptindeki<br />

entegrasyonu başarıyla<br />

gerçekleştirildi.<br />

Bu kapsamda, Vestel Smart TV,<br />

tablet ve akıllı telefon aracılığıyla<br />

yönetilebilen klima, fırın,<br />

buzdolabı, bulaşık makinesi ve<br />

çamaşır makinesinden oluşan<br />

akıllı ev sistemleri oluşturuldu. Bu<br />

alana yönelik çözümler kit halinde<br />

son kullanıcıya veya kurumsal<br />

müşterilere yönelik piyasaya<br />

sunulmaya hazır.<br />

VESTEL BEYAZ EŞYA’NIN<br />

AR-GE EKSENİ<br />

Vestel Beyaz Eşya’nın Ar-Ge<br />

eksenini ise işlevsel ve estetik<br />

tasarımlara sahip, enerji ve su<br />

tasarrufunu maksimize ederek<br />

kaynakları verimli kullanan, çevreci,<br />

gıda ömrünü ve tazeliğini uzun<br />

süre koruyabilen, ekstra hijyen<br />

sağlayan, akıllı sensörler sayesinde<br />

maksimum performans sunan<br />

ve internet bağlantısı ile uzaktan<br />

kontrol ve kumanda edilebilen<br />

teknoloji ve ürünlerin geliştirilmesi<br />

oluşturuyor. n<br />

34// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 35


KAPAK<br />

KARAR SÜRECI TAMAM,<br />

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 3’üncü Tarım ve<br />

Orman Şurası’nda Türkiye için hayati önemdeki şu konunun altını çizdi:<br />

“Temel tarım ürünlerinde dışa bağımlı olmak, en az savunma sanayinde dışa<br />

bağımlılık kadar tehlikelidir.” Bu konuda geçmişte ne yaptık, önümüzdeki<br />

yıllarda neler planlıyoruz?<br />

36// www.kobiyasam.com.tr<br />

<strong>SAYI</strong> 4 // 37


KAPAK<br />

“BAKAN DURUMDAN<br />

HABERDAR DEĞİL<br />

Mİ?”<br />

n İlki 1997’de, ikincisi 2004’te<br />

yapılan Tarım Şurası’nın üçüncüsü<br />

Tarım Orman Şurası adıyla 18-<br />

21 Kasım 2019 tarihleri arasında<br />

gerçekleşti. 15 yıllık aranın<br />

ardından düzenlenen 3’üncü<br />

şuranın 60 maddeden oluşan<br />

sonuç bildirgesini Cumhurbaşkanı<br />

Recep Tayyip Erdoğan açıkladı.<br />

ÇOĞU KARAR 2004’TE DE<br />

ALINMIŞTI<br />

AK Parti iktidarının ilk döneminde<br />

hayat bulan 2004’teki şuranın<br />

sonuç bildirgesinde 36 madde<br />

vardı. 2’nci ve 3’üncü şuraların<br />

bildirgeleri kıyaslandığında<br />

birbirine benzer nitelikle kararların<br />

yer aldığı görülüyor. Dördüncü<br />

şura için 2024 tarihi belirlendi.<br />

25-27 Kasım 1997 tarihlerinde<br />

Ankara’da yapılan 1’inci Tarım<br />

Şurası’nı o dönemki adıyla Tarım<br />

ve Köy İşleri Bakanlığı organize<br />

etti. Şûrada, Türk tarımındaki<br />

verimlilik ve kalite düzeyini daha<br />

iyi noktalara çıkartabilecek yollar<br />

tartışıldı.<br />

29 Kasım-1 Aralık 2004 tarihli<br />

2’nci Tarım Şurası’nda da ilgili<br />

kamu kuruluşları, üniversiteler,<br />

yerel yönetimler, özel sektör ve sivil<br />

toplum kuruluşu temsilcileri bir<br />

araya geldi.<br />

“HAYVANCILIĞIN<br />

EN ÖNEMLİ<br />

SORUNU<br />

MERADIR”<br />

Gıda Tarım ve Hayvancılık<br />

Bakanlığı ile Sosyal<br />

Yardımlaşma ve Dayanışma<br />

Genel Müdürlüğü’nün 2003’te<br />

imza koyduğu protokolle Kırsal<br />

Alanda Sosyal Destek Projesi’nin<br />

(KASDEP) yürürlüğe girdiğini ifade<br />

eden CHP Niğde Milletvekili Ömer<br />

Fethi Gürer, “Niğde ilinde de<br />

Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri<br />

oluşturulup ortakları genelde<br />

yeşil kartlılardan oluşan bu<br />

yapılanmalara büyükbaş<br />

hayvan dağıtıldı. Son ödeme<br />

süresi Aralık 2019. Kooperatif<br />

üyeleri borçlarını ödeyemez<br />

durumda; ertelenmesini bekliyor.<br />

Yoksa büyük mağduriyetler<br />

yaşayacaklar. Fayda görsünler<br />

derken daha da sorunlu bir<br />

noktaya taşınmış olacaklar.” dedi.<br />

Aslında bu sorun ülkenin pek çok<br />

yerinde yaşanıyor.<br />

1931 VE 1981’DEKİ TARIM<br />

KONGRELERİ<br />

Bu şuraların öncesinde tarım<br />

hakkında iki önemli kongre oldu.<br />

İlkinin adı 1’inci Ziraat Kongresi<br />

idi ve 1931’deydi. O yıllarda<br />

Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye<br />

ekonomisinin temellerini atmaya<br />

çabalamaktaydı. İkincisi ‘Tarım<br />

Kongresi’ ismiyle tam 50 yıl sonra<br />

19-22 Ekim 1981’de toplanabildi.<br />

1924’TEN GÜNÜMÜZE<br />

TARIMA BAKAN<br />

BAKANLIKLAR<br />

Türkiye’deki tarımsal faaliyet<br />

bazen gıda, bazen köy işleri, bazen<br />

hayvancılık ve bazen de orman<br />

alanlarıyla buluştu. 6 Mart 1924’ten<br />

25 Ocak 1974’e kadar yalnızca<br />

‘Tarım Bakanı’ sıfatıyla yönetildi.<br />

26 Ocak 1974 ile 12 Eylül 1980<br />

döneminde görevin adı Gıda Tarım<br />

ve Hayvancılık Bakanı oldu. 12 Eylül<br />

Darbesi’nden yeniden demokratik<br />

parlamenter sisteme geçene dek<br />

(12 Eylül 1980-13 Aralık 1983) Tarım<br />

ve Orman Bakanı nitelemesi<br />

kullanıldı. 14 Aralık 1983-20 Kasım<br />

1991 arası bu görevi icra eden kişiye<br />

Tarım Orman ve Köy İşleri Bakanı<br />

denildi. 21 Kasım 1991’de makam,<br />

Tarım ve Köy İşleri Bakanı’na<br />

dönüştü. 6 Temmuz 2011’de<br />

tekrar Gıda Tarım ve Hayvancılık<br />

Bakanı adında karar kılındı.<br />

Cumhurbaşkanlığı Hükümet<br />

Sistemi’nin 10 Temmuz 2018’de<br />

icraata başlayan ilk kabinesinde<br />

1980’deki Tarım ve Orman Bakanı<br />

ifadesine dönüldü.<br />

BİNLERCE ZİRAAT<br />

MÜHENDESİ ATIL<br />

Türkiye’de çok sayıda Ziraat<br />

Mühendisliği Fakültesi faaliyet<br />

gösteriyor. Bu okullarda binlerce<br />

mühendis yetişti. Ancak ülke<br />

tarımının gelişmesinde ve<br />

ilerlemesinde hem nicelik hem<br />

de nitelik açısından kendilerine<br />

yer bulabildiklerini söylemek<br />

mümkün değil. Tarımsal kalkınma<br />

hamlelerine girişilmesi, başta<br />

ziraat mühendisleri olmak üzere,<br />

milyonlarca kişiye istihdam<br />

imkânı; tarımın ayağa kalkması<br />

da büyükşehirlerden Anadolu’ya<br />

tersine göçe yol demek. Zirai<br />

üretimin ve verimliliğin artması,<br />

milli gelirin büyümesi ve gelir<br />

adaletsizliğindeki makasın<br />

daralması manasına geliyor.<br />

TARIM KANUNU’NDAKİ EN<br />

AZ YÜZDE 1 ŞARTI<br />

“Kendi kendine yeter 7 tarım<br />

ülkesinden biri” iken; ithalata<br />

muhtaç hale gerilediğimiz<br />

ortada. Çiftçilerin üretim girdileri<br />

altında ezildiği, ekilen alanların<br />

her yıl törpülendiği, tohumda<br />

dışa bağımlılığın tarımsal<br />

geleceği riske ettiği ve 2006<br />

tarihli Tarım Kanunu’nun 21’inci<br />

Maddesi’nde “Tarımsal destekleme<br />

programlarının finansmanı,<br />

bütçe kaynaklarından ve dış<br />

kaynaklardan sağlanır. Bütçeden<br />

ayrılacak kaynak, gayrisafi millî<br />

hasılanın yüzde birinden az<br />

olamaz.” diye açıkça belirtilmesine<br />

rağmen ülkedeki milli gelirin<br />

yüzde 1’inin tarımsal desteklere<br />

ayrılamadığı gizlenemez bir<br />

hakikat.<br />

ORTALAMA BORÇ<br />

48 KATINA ÇIKTI<br />

Öte yandan çiftçinin borç yükü<br />

de iyice çoğaldı. Bankacılık<br />

Düzenleme ve Denetleme<br />

Kurumu (BDDK) verilerine göre<br />

tarımsal kredilerin büyüklüğü<br />

2019 Eylül itibariyle 115 milyar<br />

193 milyon lirayı buldu. 2002’de<br />

Çiftçi Kayıt Sistemi’nde kayıtlı<br />

çiftçi sayısı 2 milyon 588 kişiydi.<br />

Türkiye Bankalar Birliği datalarıyla<br />

çiftçilerin aldığı tarımsal amaçlı<br />

kredi toplamı 2,5 milyar liraydı.<br />

Çiftçi başına ortalama 1000 lira<br />

borç düşmekteydi. 2018’de kayıtlı<br />

çiftçi miktarı 2 milyon 103 bine<br />

gerilemesine karşın kredi borcu<br />

toplamı 103 milyar 133 milyon 541<br />

bin liraya çıktı. Bir çiftçinin borç<br />

ortalaması da 48 bin 500 liraya<br />

Gürer’in yazılı soru önergesine cevap<br />

veren Tarım ve Orman Bakanı Bekir<br />

Pakdemirli, 2018’de hayvancılığa 3,7<br />

milyar destek aktarıldığını ve “TÜİK<br />

verilere göre mera varlığımızda bir<br />

azalma görülmediğini” belirtti. Bu<br />

açıklama sonrası “1960’ta Türkiye’de<br />

var olan mera arazisi 28,7 milyon<br />

hektarken, 2016’da 14,6 milyon<br />

hektara düştü! Bakan bu durumdan<br />

haberdar değil mi?” diye soran<br />

Gürer şunları kaydetti: “Veriler<br />

güncellendiğinde mera alanlarındaki<br />

daralmanın daha da artığı görülecektir.<br />

Bakanlık bu rakamı vermekte imtina<br />

etmektedir. TÜİK bu anlamda son<br />

durumu açıklamalıdır. Mera sorunu<br />

hayvancılığın en önemli sorunudur.<br />

Hayvanların kapalı alanda 12 ay sürekli<br />

fiyatı artan yemle beslenmesi, süt ve<br />

et maliyetini doğrudan etkilemektedir.<br />

Hayvancılığın geleceği için doğal<br />

yem alanları korunmalıdır.” Gürer,<br />

“Meraların uzun yıllar plansız, düzensiz<br />

ve hatta amaç dışı kullanıldığını ve<br />

önemli ölçüde işlevini yitirdiğini”<br />

savundu.<br />

38// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 39


KAPAK<br />

PAKDEMİRLİ’DEN<br />

MERA AÇIKLAMASI<br />

Tarım ve Orman Bakanı Bekir<br />

Pakdemirli: “Kaliteli kaba yem<br />

üretimini artırarak hayvanların çayır<br />

meralardaki aşırı otlatma baskılarını<br />

azaltmak için Çayır Mera ve Yem<br />

Bitkileri Üretimini Geliştirme Projesi<br />

uygulanmaktadır.<br />

Mera, yaylak ve kışlakların ıslah<br />

edilerek otlatma kapasitelerinin<br />

artırılması, ot kalitesinin iyileştirilmesi,<br />

toprak muhafaza tedbirinin<br />

uygulanarak, erozyonun önlenmesi<br />

amacıyla, Bakanlığımızca mera ıslah ve<br />

amenajman projeleri uygulanmaktadır.<br />

Mera, yaylak ve kışlaklar 4368 sayılı<br />

Mera Kanunu ve Mera Yönetmeliğinin<br />

ilgili maddelerince hayvancılık yapan<br />

üreticilere kiralanmakta ve etkin<br />

kullanımı sağlanmaktadır.<br />

Bakanlığımızca başlatılan yeni projeler<br />

ve mevcut çalışmalar kapsamında<br />

hayvancılığa önemli destek ve<br />

teşvikler sağlanması, hayvancılığın<br />

geliştirilmesi, verim ve kalitenin<br />

arttırılması planlanmıştır. Tüm bu<br />

çalışmalar sonucunda hayvancılık<br />

sektörünün gelişmesiyle birlikte<br />

istihdam artışına da katkı sağlanmış<br />

olacaktır.”<br />

yani 48 katına fırladı. 2004’ten<br />

2019’a kredileri ödeyememe<br />

oranı yüzde 3,37’den yüzde 4,7’ye;<br />

ödenemeyen kredilerin tutarıysa<br />

211 milyon liradan 4 milyar 820<br />

milyon liraya yükseldi.<br />

“GELECEK 25 <strong>YIL</strong>A IŞIK<br />

TUTULACAK”<br />

Tablo buyken 3’üncü Tarım<br />

Şurası’nda karara bağlanacak<br />

maddeler hayli önem<br />

taşımaktaydı. Tarım ve Orman<br />

Bakanlığı, “tarım ve ormancılığın<br />

yarını için oluşturulan web<br />

sayfasına SMS ve diğer iletişim<br />

mecralarıyla 30 bin civarında<br />

öneri iletildiğini ve bunların<br />

611 kişinin yer aldığı 21 adet<br />

çalışma grubunca tek tek<br />

incelendiğini”, şura sürecinde<br />

hazırlanan raporların oy çokluğu<br />

esasıyla kabul edildiğini açıkladı.<br />

Açıklamada, “Şura ile tarım ve<br />

ormancılıkta, önümüzdeki beş yıl<br />

planlanacak ve gelecek 25 yıla ışık<br />

tutulacak.” ifadelerine yer verildi.<br />

“ALIŞILMIŞIN DIŞINDA BİR<br />

DAYANIŞMA”<br />

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip<br />

Erdoğan, Beştepe Millet ve Kongre<br />

Merkezi’nde organize edilen<br />

3’üncü Tarım Orman Şurası’nın<br />

sonuç bildirgesini duyururken,<br />

“Ziraat Bankası’nın çiftçilerle çok<br />

daha etraflıca, geniş kapsamlı ve<br />

kredide bugüne kadar alışılmışın<br />

dışında bir dayanışma” içinde<br />

olacağını söyledi.<br />

ORTAK AKIL VE ORTAK<br />

ÇABA VURGUSU…<br />

Şûrada görüş birliğine varılan<br />

maddelerle tarım ve ormancılık<br />

sektörünün gelecek 5 yılının<br />

şekillendireceğini belirten<br />

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Elbette<br />

karar almak önemlidir ama asıl<br />

mesele alınan kararları takip edip<br />

hayata geçmesini sağlamaktır.<br />

Uygulamaya ve politikaya<br />

dönüşmeyen her karar ne<br />

kadar güzel ne kadar güçlü ne<br />

kadar ufuk açıcı olursa olsun<br />

“TARIM ARAZİLERİNİN YÜZDE 58’İNDE ŞİDDETLİ<br />

EROZYON VAR”<br />

Türkiye’deki toprak kayıplarında topoğrafya, dağlık yapı ve iklim çeşitliliğinin rol oynadığı<br />

bilgisini aktaran TEMA Vakfı Ankara Temsilcisi Nevzat Özer, yanlış arazi kullanımı ve tarım<br />

tekniklerinin erozyonu tetikleyen ana sebep olduğunun altını çizdi. 5 Aralık Dünya Toprak<br />

Günü’ndeki açıklamasında erozyonun yanı sıra “tuzlulaşmaya”, “asitleşmeye”, “organik<br />

madde kayıplarına”, “verimli toprakların yerleşime ve sanayiye açılmasına” da dikkati çeken<br />

Özer, “Orman arazilerinin yüzde 54’ünde, meraların yüzde 64’ünde, tarım arazilerinin ise<br />

yüzde 58’inde şiddetli erozyon söz konusudur.” bilgisini aktardı.<br />

Türkiye’de çok<br />

sayıda Ziraat<br />

Mühendisliği<br />

Fakültesi<br />

faaliyet<br />

gösteriyor.<br />

Bu okullarda<br />

binlerce<br />

mühendis<br />

yetişti. Ancak<br />

ülke tarımının<br />

gelişmesinde<br />

ve<br />

ilerlemesinde<br />

hem nicelik<br />

hem de nitelik<br />

açısından<br />

kendilerine yer<br />

bulabildiklerini<br />

söylemek<br />

mümkün değil.<br />

havada kalmaya mahkumdur.”<br />

sözleriyle ikaz etti ve ardından<br />

şunları dile getirdi: “Çiftçimizin,<br />

üreticimizin, rızkını topraktan<br />

çıkaran tarım emekçilerimizin<br />

hakkını ancak bu şekilde<br />

ödeyebiliriz. Türk tarımını ve çok<br />

daha ilerilere taşımak istiyorsak<br />

ortak akılla şekillendirdiğimiz<br />

şura kararlarını yine ortak bir<br />

çabayla uygulamaya koymamız<br />

gerekiyor. Tabii tarımcılık, bunun<br />

yanında hayvancılık bütün<br />

bunlarla beraber gerek süt ve<br />

süt mamullerinde gerek et ve et<br />

mamullerinde atılacak adımlarla<br />

inanıyorum ki bu sektörde sizler<br />

çok ciddi sınavları veriyorsunuz ve<br />

vermektesiniz.”<br />

“GIDA GÜVENLİĞİ, MİLLİ<br />

GÜVENLİK MESELESİDİR”<br />

“Milletimizin gıda güvenliğini<br />

garanti altına almak, her ülke gibi<br />

Türkiye için de bir milli güvenlik<br />

meselesi haline gelmiştir.” diyen<br />

Erdoğan, bu konuya ilişkin<br />

ifadelerini şöyle sürdürdü: “Temel<br />

tarım ürünlerinde dışa bağımlı<br />

olmak, en az savunma sanayinde<br />

dışa bağımlılık kadar tehlikelidir.<br />

Kıtaların ve çıkar mücadelelerinin<br />

kesiştiği bir bölgede yer alan bizim<br />

gibi bir ülke için bu asla göze<br />

alınamayacak bir risktir.<br />

40// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 41


KAPAK<br />

2004’TEKİ 2’NCİ TARIM ORMAN ŞURASI KARARLARI<br />

Tarım politikalarımızı işte bu<br />

gerçeklerin üzerine bina ediyoruz.<br />

Ülkemiz için güvenlik riski<br />

oluşturacak hiçbir adıma şimdiye<br />

kadar müsaade etmedik, asla da<br />

müsaade etmeyeceğiz.”<br />

“ÇİFTÇİMİZİ KÜRESEL<br />

ŞİRKETLERE<br />

EZDİRMEYECEĞİZ”<br />

Türk tarımını, küresel tarım ve gıda<br />

şirketlerinin güdümüne sokacak<br />

her türlü teşebbüsün karşısında<br />

olduklarının altını da çizen<br />

Erdoğan, “Tarım topraklarımızın<br />

miras yoluyla bölünmesini gelin<br />

birlikte engelleyelim. Bakın<br />

iktidara geldiğimizden bu yana<br />

hep bunun gayreti içerisindeyiz.<br />

Bunu engelleyelim istiyoruz.<br />

Çünkü özellikle tarımda bu<br />

parçalanmayı, bölünmeyi<br />

engelleyebildiğimiz zaman hep<br />

birlikte ailece de milletçe de güç<br />

kazanırız.<br />

Çiftçimize her türlü araçgereç,<br />

gübre, tohum desteği<br />

verelim. Ürünlerin en iyi şekilde<br />

değerlendirilmesini sağlayalım.<br />

Bu konuların hepsinin<br />

arkasındayız, yanındayız. Ama<br />

Türk tarımını küresel şirketlerin<br />

sadece kar odaklı çalışan çarkı<br />

içinde kesinlikle ezdirmeyeceğiz.<br />

Tarımda milli güvenliğimize<br />

özellikle öncelik vermeyen her<br />

türlü projeye, her türlü dönüşüme,<br />

karına-zararına bakmaksızın karşı<br />

olduğumuzu altını çizerek bir kez<br />

daha ifade etmek istiyorum.» diye<br />

konuştu.<br />

“BAKANLIK BÜTÇESİNİN<br />

YÜZDE 54,5’İ DESTEKLERE<br />

AYRILDI”<br />

Tarım ve Orman Bakanlığı <strong>2020</strong> yılı<br />

bütçesinin yüzde 54,5’inin tarımsal<br />

desteklere ayrıldığına işaret eden<br />

Erdoğan, şu bilgileri paylaştı:<br />

“Yani bir önceki yıla göre, tarımsal<br />

desteklerimizi yüzde 36,7 oranında<br />

artırdık. Tarımsal Gayrisafi Yurt İçi<br />

Hasılamız, 37 milyar liradan 2018<br />

yılında, bu rakam da çok önemli,<br />

213,3 milyar liraya ulaştı.”<br />

“TARIMSAL HASILADA<br />

AVRUPA BİRİNCİSİYİZ”<br />

Erdoğan açıklamasını şöyle<br />

sürdürdü: “Tarımsal hasılada<br />

dünyada yedinci, Avrupa’da ise<br />

birinci sıradayız. Fındık, kiraz,<br />

incir, kayısı ve ayva üretimde<br />

dünya lideriyiz. Dünyanın 195 farklı<br />

ülkesine bin 690 tarım ürünü ihraç<br />

ediyoruz. Sebzede üretimin talebi<br />

karşılama oranı yüzde 107’ye çıktı.<br />

Meyve ürünlerinin tamamına,<br />

yakınında kendimize yeter<br />

durumda olduğumuzu görüyoruz,<br />

göreceğiz. CHP Genel Başkanı’nın<br />

sürekli istismar ettiği buğday<br />

konusunda, göreve geldiğimizde<br />

üretimimiz, iç talebi dahi<br />

karşılayamazken, şimdi yüzde 112<br />

gibi çok büyük bir oranı yakaladık.<br />

Fakat bunlardan anlamaz, buğdayı<br />

göster tanımaz. Böyle bir durum<br />

var.” n<br />

1. Doğal kaynakların envanterinin çıkarılması.<br />

2. Doğal kaynakların erozyon, kirlenme ve yanlış kullanımı önleyici tedbirlerin alınması.<br />

3. Gen kaynakları ve biyolojik çeşitliliğin korunması.<br />

4. Mera ıslah çalışmalarının tamamlanması.<br />

5. Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu’nun çıkarılması.<br />

6. Arazi kullanım planlarına uygun olarak mutlak tarım arazilerinin korunması.<br />

7. Basınçlı sulamanın yaygınlaştırılması.<br />

8. Toplulaştırma çalışmalarının hızlandırılması.<br />

9. Tarım Havzalarının oluşturulması.<br />

10. İşletme ölçeklerinin optimum düzeye getirilmesi.<br />

11. Tarım-sanayi-pazar entegrasyonunun sağlanması.<br />

12. Yüksek kaliteli tohumluk, fide ve fidan ihtiyacının öncelikle yurt içi üretimle karşılanması ve kullanımının teşvik edilmesi.<br />

13. Sözleşmeli üretimin geliştirilmesi.<br />

14. Sürdürülebilir üretim teknikleri ve biyolojik mücadele yöntemlerinin yaygınlaştırılması.<br />

15. Et, süt ve su ürünlerinin kalite standartlarının belirlenmesi ve bu standartlara uygun üretiminin sağlanması.<br />

16. İhtisas işletmelerinin özendirilmesi.<br />

17. Hayvan sağlığı ve refahı için gerekli mevzuat düzenlemesinin yapılması, gelecek 10 yıl içerisinde hayvan hastalıkları ile<br />

ilgili kontrol ve eradikasyon programlarının tamamlanması.<br />

18. Çiftlikten-sofraya gıda zincirinin incelenerek gıda güvenliğini sağlayacak mevzuat düzenlemesi ile uygulama<br />

yöntemlerinin belirlenmesi.<br />

19. E-tarım ticaretinin geliştirilmesi.<br />

20. Tarımsal desteklerin, tarımının yapısal problemlerinin çözümüne katkıda bulunacak şekilde düzenlenmesi.<br />

21. Doğrudan gelir desteğinin tarımsal destekler içindeki payının azaltılarak sadece seçilen belli ürünlerde çok amaçlı olarak uygulanması.<br />

22. DTÖ kuralları çerçevesinde prim ödemelerinin maksimum düzeyde uygulanması ve gerektiğinde Fark Ödeme Sistemine dönüştürülmesi.<br />

23. Hayvancılık desteklerinin artırılması ve sürekliliğinin sağlanması.<br />

24. Uzun dönemde, örgütlü, ekonomik, büyüklükte ve ileri teknolojiyi kullanan hayvancılık işletmelerinin oluşturulması.<br />

25. Tarımsal desteklerin GSMH içerisindeki payının iki yıl içerisinde yüzde 2'ye yükseltilmesi ve daha sonra artırılması.<br />

26. Tarım ürünleri sigortalarının ülke genelinde yaygınlaştırılması ve mal sigortalarının yanı sıra can sigortalarının da geliştirilmesi.<br />

27. Kırsal alanda yaşayanların girişimcilik yeteneklerinin artırılması.<br />

28. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın yüklendiği yeni fonksiyonlar göz önüne alınarak yeniden adlandırılması.<br />

29. Bakanlığa bağlı olarak Kırsal Kalkınma Genel Müdürlüğü’nün kurulması.<br />

30. Ulusal programda öngörüldüğü gibi, Bakanlık tarafından AB ölçütlerini dikkate alarak "Kırsal Kalkınma Stratejisi’nin" hazırlanması.<br />

31. İlköğretim müfredatına "Tarım" dersinin konulmasının sağlanması.<br />

32. Tarımsal öğretim ve araştırma alanında üniversite- bakanlık- özel sektör- sivil toplum örgütleri arasındaki iş birliğinin güçlendirilmesi.<br />

33. Üretici örgütlenmesinin dağınık yapısının önlenmesi amacı ile kooperatiflerin bir ulusal birlik altında toplanması.<br />

35. AB ile müzakere sürecine hazırlık amacı ile Bakanlığın uzman kadrosunun güçlendirilmesi.<br />

36. Dünya Ticaret Örgütü Doha müzakerelerine aktif katılım sağlanması ve hassas ve özel ürünler ile gıda güvenliği açısından önem taşıyan<br />

ürünlerimizin etkilenmesi önlenmelidir.<br />

42// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 43


KAPAK<br />

2019’DAKİ 3’ÜNCÜ TARIM ORMAN ŞURASI KARARLARI<br />

1) Tarım ve orman politikalarının; stratejik üretim ve<br />

sürdürülebilirlik ilkeleri temel alınarak oluşturulması, bütüncül<br />

ve entegre bir yöntemle hayata geçirilmesi.<br />

2) Tarım sektörünün yapısını iyileştiren, doğal kaynakları ve<br />

çevreyi koruyan, en az üç yıllık dönemi kapsayacak,<br />

aktif çiftçi odaklı, üretim, kalite, ulaşılabilir fiyatlar ve<br />

sürdürülebilirliği esas alan yönlendirici bir destekleme<br />

sisteminin oluşturulması.<br />

3) Tarımsal işletmelerde küçük, orta ve büyük ölçekli işletme<br />

tanımlarının yapılarak faaliyetlerin planlanması.<br />

4) Sürdürülebilirlik, verimlilik ve rekabet ilkelerine dayalı,<br />

birim sudan maksimum faydayı sağlayacak, tarımsal<br />

üretim planlamasının bir devlet politikası haline getirilerek<br />

güvence altına alınması.<br />

5) Arazi toplulaştırma ve sınıflandırma projelerinin hızlandırılarak<br />

on yıl içerisinde tamamlanması, toprak bilgi sistemine dayalı<br />

tarımsal arazi kullanım planlarının hazırlanması.<br />

6) Atıl tarım arazilerinin üretime kazandırılması için arazi<br />

bankacılığı ve birlikte üretim gibi alternatif modellerin<br />

oluşturularak yaygınlaştırılması, miras mevzuatı geliştirilerek<br />

tarım arazilerindeki intikal sorununun çözülmesi.<br />

7) Uzun vadede ortaya çıkabilecek olan risklerin bertaraf<br />

edilmesi, ürün çeşitliliği, dış ticarette sürekliliği<br />

sağlama, ürün maliyetlerinin düşürülmesi ve en önemlisi<br />

Jeopolitik siyaset açısından yabancı ülkelerde stratejik<br />

anlamda üretimin teşvik edilmesi için arazi kiralamalarının<br />

devam edilmesi, uluslararası tarım ve orman faaliyetlerinin<br />

kurumsal altyapıya kavuşturulması.<br />

8) Tüm ilgili kurum ve kuruluşlarla etkin iş birliği yapılarak<br />

tohumdan sofraya dijital değer zincirinin kurulması, tarım<br />

sayımının yapılması ve güncellenebilir veri tabanının<br />

oluşturulması.<br />

9) Serbest piyasa düzeni içerisinde tarımsal ürünlerde fiyat<br />

spekülasyonlarının önüne geçilmesi için stok takip<br />

sisteminin oluşturulması, gıda depolarında izlenebilirliğinin<br />

sağlanması.<br />

10) Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuğu kapsamındaki ürünlerin<br />

artırılması, sistemin geliştirilmesi, lisanslı depo işletmelerince<br />

tarım ürünlerine dayanılarak oluşturulan elektronik ürün<br />

senetleri ticaretinin yaygınlaştırılması.<br />

11) Aile işletmeciliğinin sürdürülebilirliğini sağlamak için kadın ve<br />

gençlerde girişimciliğin desteklenmesi.<br />

12) Bitki ve hayvan hastalıkları ile etkin mücadelede yerli ilaç ve<br />

aşı üretiminin teşvik edilmesi.<br />

13) Buzağı ölümleri ve döl verimi istatistiklerinde uluslararası<br />

ortalamalara ulaşılması.<br />

14) Kırmızı et sektöründe küçükbaş hayvan eti tüketiminin<br />

özendirilmesi ve pazar payının artırılması.<br />

15) Küçük ve büyükbaş hayvancılıkta halk elinde ıslah ve<br />

benzeri projelerle yerli ırklarımızın muhafaza ve ıslahına<br />

yönelik çalışmaların artırılması.<br />

16) Mera hizmetlerinin yürütülebilmesi, mera niteliği taşıyan<br />

alanların tespit ve tahdit çalışmalarının ivedilikle<br />

tamamlanması, üreticiler ve üretici örgütlerine tahsis edilmesi,<br />

mera ıslahında kullanılacak bitki tohumları geliştirme<br />

çalışmalarının teşvik edilmesi.<br />

17) Büyükşehir belediyelerinde mahallelerin kırsal ve kentsel<br />

olarak yeniden yapılandırılması, kırsal mahallelerde köy<br />

tüzel kişiliği yapısının korunması, kırsal yaşamın Tarım ve<br />

Orman Bakanlığı bünyesinde bütüncül ve entegre bir bakış<br />

açısıyla koordine edilmesi.<br />

18) Su ürünlerinde balık işleme sektörünün geliştirilmesi,<br />

pazarlama ve marka tescilinin desteklenmesi, ihracatın<br />

ve yerli tüketimin artırılması.<br />

19) Yetiştiricilikte ve avcılıkta alternatif su ürünleri türleri ile üretim<br />

ve verimliliğin sürdürülebilirlik ilkeleri çerçevesinde artırılması.<br />

20) Tarımsal verimliliğin artırılması ve kaynakların daha etkin<br />

kullanılması için bilişim teknolojisini tarım sektörüne entegre<br />

ederek Akıllı Tarım Uygulamalarının yaygınlaştırılması, Akıllı<br />

Tarım konusunda yetişmiş çiftçi/mühendis/ara eleman<br />

sayısının özel programlar uygulanarak artırılması.<br />

21) Sertifikalı tohum kullanımının yaygınlaştırılması çalışmalarına<br />

devam edilmesi.<br />

22) Ülkemizin yerel hazinesi olan ata (yerel) tohum çeşitlerinin<br />

korunması, geliştirilmesi ve ticarete kazandırılması.<br />

23) Gıda ve yem güvenliği, halk sağlığı, bitki sağlığı,<br />

hayvan sağlığı ve refahını sağlamak amacıyla<br />

tohumdan sofraya tüm zincirde etkin bir izlenebilirlik<br />

sağlanması ve denetim sisteminin etkinliğinin<br />

arttırılması.<br />

24) Tarım ve ormancılıkta İklim değişikliği ile önemi daha<br />

çok artan meteorolojik bilginin üretimin her aşamasında etkin<br />

kullanılması, iklim değişikliğinin etkilerini izlemeye<br />

ve araştırmaya yönelik faaliyetlerin arttırılması ve olası etkileri<br />

engellemeye yönelik eylem planlarının geliştirilmesi.<br />

25) Toprak ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetim ilkeleri<br />

çerçevesinde kullanılması, korunması ve izlenmesinin<br />

sağlanması.<br />

26) Ülkemiz su kaynaklarının daha etkin ve daha verimli<br />

yönetilebilmesi, ihtiyaç duyulan hukuki alt yapının<br />

sağlanabilmesi amacıyla Su Kanununun çıkarılması.<br />

27) Yeni sulama yatırımlarının ve rehabilitasyon projelerinin<br />

önümüzdeki 25 yılda tamamlanması, tarımda suyun etkin ve<br />

verimli kullanılmasının sağlanması.<br />

28) Ar-Ge ve inovasyonda kaynakların daha etkin kullanılması<br />

için kamu, özel sektör ve üniversiteleri de kapsayacak yeni bir<br />

kurumsal altyapının oluşturulması.<br />

29) Tarım ve ormancılıkta yerli genetik kaynakların ve<br />

biyoçeşitliliğin tespit, korunma, ıslah ve yaygınlaştırılması<br />

çalışmalarının artırılması.<br />

30) Tarım ve orman ürünlerinde kalite ve standardizasyon<br />

çalışmalarının tamamlanması, sertifikasyon çalışmalarının<br />

yaygınlaştırılması.<br />

31) Ülkemizde yetiştirilen ve uluslararası piyasalarda yüksek<br />

oranda talep gören tarım, gıda ve ormancılık ürünlerinde<br />

ihracat gelirlerini arzu edilen seviyelere çıkarmak için<br />

marka, kalite, standardizasyon, tanıtım ve özendirme<br />

çalışmalarının desteklenmesi, dünya üretiminde<br />

lider konumda bulunduğumuz ürünlerin tanıtım faaliyetlerinin<br />

profesyonel düzeyde yapılması ve pazar paylarının artırılması.<br />

32) Tarım ve ormancılıkta iş sağlığı ve güvenliği uygulamalarının<br />

yaygınlaştırılması.<br />

33) Tarım ve ormanla ilgili tüm mevzuatın bütüncül olarak<br />

değerlendirilmesi, yalın ve çelişkisiz bir mevzuat yapısının<br />

oluşturulması.<br />

34) Kayıt, nakliye, hayvan pazarları ve mezbaha alt yapımızın<br />

yenilenerek, hayvan hareketlerinde etkin kontrolün<br />

sağlanması.<br />

35) Tarımsal girdi ve finansman ihtiyacını karşılayan sözleşmeli<br />

bitkisel ve hayvansal üretim modellerinin desteklenmesi ve<br />

yaygınlaştırılması.<br />

36) Arı ürünleri üretiminde verimliliğin artırılması ve katma<br />

değerli arı ürünlerinin çeşitlendirilmesi, bal harici ürünlerin<br />

eğitimlerinin yaygınlaştırılması, tüketiminin artırılması.<br />

37) Atık yönetiminde sıfır atık hedefine ulaşmak için geri dönüşüm<br />

tesislerinin artırılması, atıkların değerlendirilmesine yönelik<br />

Ar-Ge projelerinin desteklenmesi.<br />

38) Coğrafi işaretli ürünler, markalaşma ve katma değerli<br />

üretim ile pazar çeşitliliğinin artırılması, coğrafi işaretlerin<br />

yönetişim ve denetleme süreçlerinin gözden geçirilerek<br />

mevzuatın tamamlanması.<br />

39) Kadastrosu kesinleşen ormanların tapuya tescilinin<br />

tamamlanarak, orman sınırı dışına çıkarılacak yerlerin tayin<br />

ve tespiti (2/B) çalışmalarında yaşanan mülkiyet sorunlarının<br />

giderilmesi.<br />

40) Uluslararası standartlara uygun Ulusal orman envanterinin<br />

tamamlanması.<br />

41) Ülkemizin uluslararası arenada orman fidanı üretim ve<br />

pazarlama merkezi haline getirilmesi.<br />

42) Ahşap kullanımının yaygınlaştırılması, yapısal<br />

ahşap standartlarının belirlenmesi ve ahşap yapı mevzuatının<br />

düzenlenmesi.<br />

43) Doğal kaynakların ve biyolojik çeşitliliğin tespit, korunma,<br />

geliştirme ve izlenme çalışmalarının sürdürülmesi.<br />

44) Orman köylülerinin gelir seviyelerinin artırılması için odun dışı<br />

orman ürünlerinin çeşitlendirilmesi ve tarımsal ormancılığın<br />

teşvik edilmesi.<br />

45) Tarımsal üretimde ve ormancılık faaliyetlerinde yenilenebilir<br />

enerji sistemleri kullanımının yaygınlaştırılması.<br />

46) Başta çiftçilik olmak üzere Tarım ve Ormancılık sektöründe<br />

yürütülen faaliyetler için meslek standartlarının oluşturulması,<br />

çiftçilik mesleki eğitim kurumlarının açılması ve eğitim alan<br />

gençlerin teşvik edilmesi, tarım ve ormancılıkta mesleki<br />

eğitimin geliştirilmesi.<br />

47) Organik ve organomineral gübre üretiminin ve kullanımının<br />

teşvik edilerek kimyasal gübre ithalatının ve<br />

çevre kirliliğinin azaltılması, biyolojik ve biyoteknik<br />

mücadelenin yaygınlaştırılması.<br />

48) Üretici Örgütlerinin girdi temini, üretim ve pazarlama<br />

aşamalarında etkinliklerinin arttırılması için yönlendirilmesi.<br />

49) Gıdada bilgi kirliliğinin tanım ve çerçevesinin<br />

belirlenmesi, bilgi kirliliği çıkaranlara cezai yaptırım<br />

uygulanması için yasal mevzuatın çıkarılması.<br />

50) Beslenme okuryazarlığının artırılması.<br />

51) Gıda kayıp ve israfının önlenmesine yönelik ulusal politikaların<br />

geliştirilmesi, ulusal ve uluslararası iş birliklerinin artırılması,<br />

52) Gıdada taklit ve tağşiş cezalarının etkin caydırıcılığı için<br />

mevzuatta düzenleme yapılması,<br />

53) Deneyim ve teknik bilgi değişimi amaçlı uluslararası projelerin<br />

teşvik edilmesi.<br />

54) Orman içi ve kenarındaki mesken ve işyeri<br />

ruhsatlandırılmalarında yangın güvenliği açısından gerekli<br />

yasal düzenlemelerin oluşturulması.<br />

55) Orman yangınlarına müdahalede yüksek teknoloji ve yapay<br />

zekâ uygulamalarının kullanılması.<br />

56) Kamu kurum ve kuruluşları tarafından yürütülen tarım ve<br />

ormancılık faaliyetlerinde denetimli serbestlik kapsamında<br />

kamuya yararlı işte çalışma cezası alan hükümlülerin<br />

kullanılması.<br />

57) Çölleşme ve erozyonla mücadelenin etkin ve verimli bir<br />

şekilde yürütülmesi; uluslararası kuruluşlarla etkin iş birliği<br />

yapılması.<br />

58) Tarım sektörünün en önemli problemi olan risk ve belirsizliğin<br />

azaltılması için gelir garantili ürün sigortasının çıkarılması.<br />

59) Tarım, orman ve suyun yönetiminin aynı çatı altında<br />

toplanmasından doğan sinerjinin bölgesel dinamiklerle<br />

en etkin şekilde ekonomiye yansıtılması için bölge veya havza<br />

bazlı yönetim modeline geçilmesi.<br />

60) Bir sonraki Tarım Orman şurasının 2024 yılında toplanması<br />

önerilmiştir.<br />

44// www.kobiyasam.com.tr<br />

<strong>SAYI</strong> 4 // 45


KAPAK<br />

TARIM VE HAYVANCILIĞA<br />

KURTULUŞ REÇETESİ<br />

Bursa Karacabey’de dünya standartlarında bir çiftlik kuran ve işleten Sencer Solakoğlu,<br />

“sürdürülebilirlik” ve “verimliliğin” önemini vurguluyor. Bu iki kavrama çok inandığını<br />

belirten Solakoğlu, “Verimsiz ve zarar eden işletme modelini sadece devlet stratejisi ve<br />

politikası gereği yüzdürmek Türkiye’ye çok pahalıya patlıyor.” diyor.<br />

n İktidarıyla, muhalefetiyle bütün<br />

politikacılar, ilgili akademisyenler<br />

ve çiftçiler “tarım ve hayvancılığın<br />

Türkiye için çok önemli olduğu ve<br />

bu konuda doğru adımlar atılması<br />

gerektiğinde” hemfikir. Bir sürü<br />

politika hayata geçiriliyor ancak<br />

yine de arzu edilen sonuçlara<br />

ulaşılamıyor.<br />

Bursa’nın Karacabey ilçesinde o<br />

güne kadarki mesleki geçmişine<br />

ve kariyerine nokta koyarak<br />

hayvancılığa başlayan Sencer<br />

Solakoğlu’na göre temel sorun<br />

verimsizlik. Feyz Çiftliği adındaki<br />

işletmesinde Avrupa Birliği (AB)<br />

normları doğrultusunda, modern<br />

ve tamamen istatistiklere dayalı<br />

üretim yapan Solakoğlu, “Tarımın<br />

sürdürülebilir olmaması yurt dışına<br />

gıda konusunda bağımlı olmak<br />

anlamına gelir.” diyor.<br />

TÜSEDAD’ın (Tüm Süt Et ve<br />

Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği)<br />

Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini<br />

de yürüten Solakoğlu, çok net<br />

konuşuyor: “Yıllarca verimsiz bir<br />

çiftçiyi destekledik. Dekar bazında<br />

ve hayvan sayısına göre destekleme<br />

yapıldı. Böyle bir modelde<br />

verimliliğin hiçbir önemi yok.”<br />

Türkiye’nin toprak, coğrafya<br />

ve ikliminin tarımsal üretime<br />

yatkınlığına dikkat çeken Solakoğlu,<br />

“Tarımsal üretimin en büyük<br />

eksikliği vadeli opsiyon borsasıdır.<br />

Buna geçildiğinde Türk tarımı hızlı<br />

bir sıçrama yaşayacaktır.” görüşünü<br />

savunuyor. “Nişantaşı çiftçileri ve<br />

beyaz Türklerin kurduğu çiftlikler”<br />

gibi yakıştırmalara ve önyargılara<br />

aldırmadan mücadelelerini<br />

sürdürdüklerini ve doğruları<br />

söylemeye gayret ettiklerini<br />

dile getiren Solakoğlu, yola çıkış<br />

motivasyonunu, amaçlarını,<br />

hedeflerini ve ilkelerini çiftliğinde<br />

gerçekleşen röportajda Kobi Yaşam<br />

ekibine anlattı.<br />

“İNSAN TOPRAĞINI<br />

ÖZLÜYOR…”<br />

O kadar farklı fikirler dile<br />

getiriyor ve icraatlar ortaya<br />

koyuyorsunuz ki, bunları en etkili<br />

halde anlatabilmek için size<br />

yönelteceğimiz soruların öncelik<br />

sıralaması bile önem kazanmakta.<br />

İlk sorumuz şöyle: Tarım ve<br />

hayvancılık üzerine eğitim<br />

almadınız ve öncesinde de bu işle<br />

hiç uğraşmadınız. Ama Türkiye’de<br />

model haline gelen, modern ve<br />

Avrupa Birliği (AB) normlarına göre<br />

çalışan örnek bir çiftlik kurdunuz;<br />

başarıyla da işletmektesiniz.<br />

Bu serüven nasıl başladı?<br />

Öncelikle çiftliğime hoş geldiniz.<br />

Evet burası AB normlarında üretim<br />

yapan bir çiftlik. <strong>2020</strong>’de ihracatı<br />

hedefliyoruz. Ya da ithalatı ikame<br />

edecek bir ürünü piyasaya çıkarmaya<br />

çalışıyoruz. Serüvenimiz şöyle başladı.<br />

Aslında ABD’de 4 yıl ekonomi<br />

okudum.<br />

Sonrasında davranış bilimleri ve<br />

psikoloji üzerine lisans ve lisans<br />

üstü eğitim alıp bir klinikte çalıştım.<br />

Çok zevk aldığım bir işti. Akademik<br />

ve pratik olarak devam etmeyi<br />

düşünüyordum ama insan toprağını<br />

özlüyor, hiçbir yerde rahat edemiyor.<br />

2003 yılında Türkiye’ye geldim ve<br />

8 aylık askerlik sürecinin akabinde<br />

ticaret yapmayı denedim. Birçok<br />

KOBİ tahsilat ve vade sıkıntısı<br />

içindeydi. Riskli olduğunu, büyük<br />

sermayeler gerektiğini gördüm.<br />

“TARIM VE HAYVANCILIKTAKİ<br />

VERİMSİZLİĞİ FARK ETTİM”<br />

Ne yapabilirim diye düşünürken<br />

bana çok uzak olan tarım ve<br />

hayvancılıkta Türkiye’nin ne kadar<br />

verimsiz olduğunu fark ettim. Bu<br />

sektörle ilgili böyle bir iş kolu var<br />

diye öneri geldi. Önceleri hayır<br />

dedim fakat araştırdıkça aklıma<br />

yattı. Türkiye’de dünyadaki verimliliği<br />

yakalayabilirsem neden olmasın<br />

dedim. İlerisi, evlatlarım için de<br />

mantıklı ve sürdürülebilir<br />

olur diye düşündüm.<br />

Çünkü insanlar temel gıda ürünlerine<br />

her daim ihtiyaç duymaktalar.<br />

Amcam Cengiz Solakoğlu da<br />

benden bir süre evvel Koç Ata<br />

Çiftliği’nin kuruluşuna vesile olmuştu.<br />

Bir buçuk yıl birlikte çalıştık. Bu<br />

sürede işin detaylarını öğrendim.<br />

Öğrendikçe de hoşuma gitti. Bu işe<br />

karar verdiğimde babam pek oralı<br />

olmadı, “Bu kadar eğitimin sonunda<br />

köylü mü olacaksın?” dedi. Kendi<br />

açısından haklı bir söylemdi esasında.<br />

Şu an hayatından çok mutlu ama o<br />

zamanlar zor bir iş olduğunu bildiği<br />

için sıcak bakmıyordu.<br />

48//<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

<strong>SAYI</strong> 4 // 49


KAPAK<br />

“BAŞTAKİ SIKINTILAR BENİ<br />

DAHA DA HIRSLANDIRDI”<br />

Gençliğin getirdiği bir cesaret<br />

var. Daha işe girerken yaşadığım<br />

sıkıntılar beni daha da hırslandırdı<br />

ve işe bağladı. Tesadüfi olarak<br />

da doğru insanlarla karşılaştım.<br />

Beni doğru yönlendirdiler. Bu<br />

işte İsrail dünyanın en verimli<br />

ülkesi. Oradaki en verimli çiftlik<br />

sahipleri ve yöneticileriyle tanışma<br />

fırsatı buldum. İşi son derece ilmi<br />

yaptıklarını görünce çok hoşuma<br />

gitti. Tam benim kalibremde bir iş<br />

dedim.<br />

“BAŞARININ CİDDİ BİR KISMI<br />

EŞİME AİT”<br />

İstanbul’da oturup haftada iki üç<br />

gün çiftliğime gelip gitme gibi<br />

bir hayalim vardı ama başlarda<br />

yıkıldı. Bu şu anda bir aile işletmesi.<br />

Eşim finans, ben üretimle<br />

ilgileniyorum. Eşim doğma<br />

büyüme İstanbullu; Boğaziçi<br />

Üniversitesi’nden mezun. Yurt<br />

dışında ve Türkiye’de bankacılık<br />

yapan biri. Karacabey’de çiftçilik<br />

ona çok uzak bir konuydu. Biraz<br />

zaman aldı ama sonunda o da<br />

ikna oldu ve İstanbul’daki hayatını<br />

bırakma kararı verdi. Bu işteki<br />

başarının ciddi bir kısmını ona<br />

atfedebiliriz. O olmasaydı bu denli<br />

gönül rahatlığıyla çalışamazdım.<br />

Bu işin verimli yapılması için neler<br />

öğrenilmesi gerektiğini çıkardım.<br />

7 yıl boyunca gerçekten sıfırdan<br />

tıpkı üniversiteye gider gibi yeni bir<br />

okul okudum.<br />

“ÜLKEMİZE KARŞI VERİMLİ<br />

OLMA MECBURİYETİMİZ<br />

VAR”<br />

Sizi tarım ve hayvancılığa<br />

‘verimlilik arayışı’<br />

ve ‘yapacağınız işte<br />

sürdürülebilirliği’ esas almanız<br />

itiyor. Günümüzdeki ekonomik<br />

kaosları ve gelecek kuşakları<br />

göz önüne getirdiğimizde;<br />

özelde Türkiye, geneldeyse<br />

dünya açısından tarım ve<br />

hayvancılığa hangi stratejilerle<br />

yaklaşılmalı?<br />

Sürdürülebilirlik kelimesi çok<br />

önemli ve esasında verimliliği<br />

de içeriyor. Bu iki kavramı çok<br />

sık kullanıyor ve bunlara canı<br />

gönülden inanıyorum da. Verimsiz<br />

ve zarar eden işletme modelini<br />

sadece devlet stratejisi ve politikası<br />

gereği yüzdürmek Türkiye’ye çok<br />

pahalıya patlıyor. Destek çekildiğinde<br />

sürdürülemez oldukları görülüyor.<br />

Yem girdisinin yarısı dışarıdan ithal<br />

ediliyor. Verimsiz bir çiftçi olmayan<br />

dövizimizle aldığımız yemi israf<br />

etmiş oluyor. Ülkemize karşı verimli<br />

olma mecburiyetimiz var.<br />

“BİR YERDEN BAŞLAMAK<br />

ZORUNDAYIZ”<br />

Her yatırımın öncesinde kötü<br />

senaryoları baz alarak hassas<br />

bir şekilde geri dönüş ve<br />

maliyet hesaplaması yapmak<br />

sürdürülebilirlik açısından çok<br />

önemli. Tarımın sürdürülebilir<br />

olmaması yurt dışına gıda<br />

konusunda bağımlı olmak anlamına<br />

gelir. Çünkü yurt dışı her zaman<br />

özellikle de ithalat tamamen serbest<br />

bırakıldığı taktirde daha ucuz ve<br />

cazip gelecektir. Çiftçimizin burada<br />

bir sıkıntısı var.<br />

Devlet de bunu yaşıyor. Görevdeki<br />

Tarım Bakanı da hesap yapıp “Bunu<br />

üretmektense yurt dışından ithal<br />

edersek çok daha cazip.” diyor. Bu<br />

durumun sebebi aslında devlet<br />

politikası değil, verimsiz çiftçilik.<br />

İnsanlara gıdada yurt dışına<br />

bağımlı olmanın ne kadar tehlikeli<br />

mefhum olduğunu anlatmaya<br />

çalışıyorum.<br />

Bana “Çok eleştirel konuşuyorsun,<br />

bu bugünden yarına değişemez.”<br />

diyorlar. Öyle bile olsa bir yerden<br />

başlamak zorundayız. Devletimiz<br />

bir yerden başlamalıyız noktasını<br />

hala görüp çözemedi. Sorunu<br />

sadece ithalatla çözmeye<br />

çalışıyorlar. Halbuki yakın ve<br />

Ortadoğu’daki tarımsal üretime en<br />

yatkın topraklar, coğrafya ve iklim<br />

Türkiye’de. Sürdürülebilir tarımın<br />

desteklenip finanse edilmesi ve<br />

çiftçinin yüksek verimlilik içeren<br />

üretim modelini benimsemesi<br />

için ilk aşamada bilgi aşılaması<br />

gerekiyor.<br />

“200 MİLYON NÜFUSA<br />

GIDA ÜRETEBİLECEK<br />

POTANSİYELE SAHİBİZ”<br />

Açıklamalarında dünyadaki<br />

tarımsal üretimin, 21’inci<br />

Yüzyıl’ın ortalarında belirecek<br />

ihtiyacın karşılanabilmesi için<br />

yüzde 40 artırılması gerektiğini<br />

dile getiriyorsunuz. Bu gereklilik<br />

tablosu Türkiye için aynı<br />

zamanda müthiş bir ekonomik<br />

fırsat, değil mi?<br />

Modern tarım uygulamaları<br />

yapan ülkeler arasında verimlilik<br />

açısından çok alt sıralardayız.<br />

Aslında bu bizim için büyük bir<br />

avantaj. Düşük verimliliği artırmak,<br />

yüksek verimliliği artırmaktan<br />

daha kolay. Yüzölçümümüze göre<br />

çok rahatlıkla 200 milyon nüfusa<br />

gıda üretebilecek potansiyele<br />

sahibiz. Hollanda gibi yaparsak<br />

bu daha da artabilir, belki 1 milyar<br />

kişiye çıkabilir. Şu anda ülkemizde<br />

modern bir bakış açısı ve eğitim<br />

bazlı üretim modeliyle çok karlı<br />

ve sürdürülebilir tarımsal işletme<br />

kurabilme potansiyeli var. Tarım ve<br />

hayvancılık uzay mekiği yapmak<br />

gibi zor bir meslek de değil.<br />

Yerelden çıkan ürünleri tüketme<br />

eğilimi de artıyor. Küçük ve aile<br />

işletmeler adına markalaşma<br />

açısından da bir potansiyel söz<br />

konusu. Yüksek katma değerli<br />

ürünler üretilebilir.<br />

“SORUN SADECE<br />

VERİMSİZLİK DEĞİL,<br />

BİLGİSİZLİK DE VAR”<br />

Türkiye’nin tarım ve<br />

hayvancılıktaki bir numaralı<br />

sorununun ısrarla verimsizlik<br />

olduğunu vurguluyorsunuz.<br />

2009’da başladığınızda sektör<br />

hangi durumdaydı?<br />

Türkiye tarımındaki sorun<br />

sadece verimsizlik değildi. Ciddi<br />

bir bilgisizlik de vardı. İnsanlar<br />

hazır yemle hayvan beslemeye<br />

alışmışlardı. Bu yem fabrikaları<br />

için avantajlı olabilirdi. Ancak<br />

çiftçi açısından bakıldığında<br />

ciddi bir maliyetti. Bilgi sahibi<br />

olunmadığından kendi yemlerini<br />

yapmaya cesaret edilemiyordu.<br />

Rahata alışılmıştı. Bunu gördüm.<br />

Tarımsal üretimde de “şu<br />

kadar dekara şu kadar gübre<br />

şu tohumdan şu kadar saçılır<br />

gibi” babadan dededen görme,<br />

önyargılı ve bilimsel dayanağı<br />

olmayan modelle ilerleniyordu.<br />

Oysa dünyada tarımsal üretimin<br />

her adımı dijital olarak kayıt<br />

altına alınıp ölçülebiliyor ve<br />

analiz edilebiliyordu. Yeni sezona<br />

çok daha büyük bir ivmeyle<br />

girilebiliyordu.<br />

“HEM ÜRETİCİ<br />

HEM DE TÜKETİCİ<br />

AÇISINDAN<br />

DAHA REALİST<br />

BAKABİLMELİYİZ”<br />

“Belgesel filmlerdeki ‘inekler<br />

çevreye zarar veriyor’ gibi bilgilerle<br />

sınırlı kalan şehirdeki insan bunu<br />

pek anlayamayabilir. Bu tür modern<br />

işletmelerin verimli olması çok<br />

çevreci bir olay. Bir hayvan hayatta<br />

kalabilmek için belirli miktarda<br />

oksijen tüketiyor. Bu onun hayatta<br />

kalma payı. Ondan sonra sütü ve<br />

eti üretmek için belirli miktar ek<br />

oksijen tüketiyor. Hayvan 1 litre<br />

süt verdiğinde hayatta kalma<br />

payının tamamını o bir litre sütü<br />

üretmek için kullanıyor demektir.<br />

Aynı hayvan 40 litre süt verdiğinde<br />

hayatta kalma payı olarak kullandığı<br />

oksijen ve enerji 40’a bölünüyor.<br />

Profesyonel yönetilen çiftliklerde<br />

yemin süte ve ete dönüşmesi<br />

bakımından çok daha fazla<br />

verimlilik elde edilebiliyor. Hayvanlar<br />

doğaya zarar veriyor ama bizim<br />

de bir şekilde gıdaya ulaşabiliyor<br />

olmamız lazım. Esasında çevreye<br />

en çok zarar verenler, organik<br />

tüketmeyi sevenler ya da otlayan<br />

hayvanın eti ve sütü olsun diyenler.<br />

Çünkü o hayvanlar en fazla 3, 5,<br />

veya 10 kilo süt veriyorlar ve benim<br />

hayvanlarımla aynı miktarda yem<br />

metabolik enerji tüketiyorlar. Hem<br />

tüketici hem de üretici açısından<br />

daha realist bakabilmeliyiz.”<br />

Türk çiftçisi buna hala çok uzak. Bu<br />

yüzden eğitim videoları hazırladım.<br />

“<strong>YIL</strong>LARCA VERİMSİZ BİR<br />

ÇİFTÇİYİ DESTEKLEDİK”<br />

Özetle işin temelini bilgilenmeye<br />

ve eğitime oturtuyorsunuz.<br />

Eğitimli bir çiftçi nesli<br />

yetiştirilebilirse verimliliğin<br />

ve sürdürülebilirliğin<br />

sağlanabileceğinden söz<br />

ediyorsunuz…<br />

Burada işe biraz da finansman<br />

modeli olarak da bakmak<br />

lazım. Psikolojide şöyle bir<br />

mefhum vardır: “Hangi davranışı<br />

mükafatlandırırsanız, o davranışın<br />

sıklığı artar; cezalandırdığınız<br />

zaman da o sıklık azalır.” Yıllarca<br />

verimsiz bir çiftçiyi destekledik.<br />

Dekar bazında ve hayvan sayısına<br />

göre destekleme yapıldı. Böyle<br />

bir modelde verimliliğin hiçbir<br />

önemi yok. Doğrudan gelir desteği<br />

tarzı sadece insanların ayakta<br />

kalmalarını sağladı. Ne batıldı ne<br />

çıkıldı! Temelde bu anlayış yanlış.<br />

Biraz yapısal ve radikal değişiklikler<br />

gerekiyor. Öncelikle ve acilen<br />

küçük ve ortak ölçekli çiftçiler<br />

yani tarımın KOBİ’leri finansal<br />

yöntemler dahil rehabilite edilmeli.<br />

Ne kadar tarlası ya da hayvanı<br />

olduğu değil ne yapmak istediği<br />

ve bunun nasıl yapılabileceği ön<br />

planda olmalı. Projeler finanse<br />

edilmeli. Bunun yerine ahırlara<br />

seçimden seçime 5’er 10’ar hayvan<br />

dağıtılıyor. Sonuçta büyük kısmı<br />

ölüyor, kesiliyor. Bir defa alt yapı<br />

verilen hayvanlara uygun değil<br />

ki, onlara bakılamayacağı aşikâr.<br />

Başlanılan yerler hep yanlış olmuş.<br />

Şimdi şimdi acaba nerede yanlış<br />

yapıldığı sorgulanıyor.<br />

“SÜTTE BLOCK CHAİN<br />

UYGULAMASINI HAYATA<br />

GEÇİRECEĞİZ”<br />

Tarımsal uygulamalardaki<br />

bilimsel ve teknolojik<br />

yenilikler ile gelişmelere uyum<br />

sağlayamama probleminin altını<br />

çizmektesiniz. Peki siz Bursa<br />

Karacabey’deki çiftliğinizde tam<br />

olarak neyi başardınız? İleriye<br />

dönük neyi hedefliyorsunuz?<br />

Bursa’daki başarımız Bursa’yla<br />

sınırlı kalmadı. Genel olarak biz<br />

burada hayvancılık adına dünya<br />

çapında bazı şeyleri başardık.<br />

50// www.kobiyasam.com.tr<br />

<strong>SAYI</strong> 4 // 51


KAPAK<br />

“İNEK 10 BİN<br />

<strong>YIL</strong>DIR İNSAN<br />

ISLAHI ALTINDA”<br />

“Hayvan severlerden ‘dışarıda<br />

otlayacakken niye ahırın içinde’<br />

eleştirisi gelmekte. Şu bilinmeli ki<br />

inek 10 bin yıldır daha kaliteli et<br />

ve süt üretmesi için insan ıslahı<br />

altında. Mevcut durumuyla dışarıda<br />

barınma şansı yok. Piramidin en<br />

altında. Hantal ve çok lezzetli.<br />

Her türlü et yırtıcı hayvan ondan<br />

nemalanmak istemekte. Islahtan<br />

kasıt da çok kaliteli bir anneyle<br />

babayı birleştirmek. Günümüzdeki<br />

ıslahlar suni tohumlamayla oluyor.<br />

Yediği yemi en çok süte değiştiren<br />

boğalar bulunuyor. Boğalar ve<br />

onun neslinden bütün dişi sığırlar<br />

7 yıl boyunca süt, yağ ve protein<br />

verimliliği ile meme ve ayak yapıları<br />

açısından takip ediliyor. Haklarında<br />

karneler çıkarılıyor, istatistikler<br />

tutuluyor. Sahada bununla uğraşan<br />

binlerce insan var. Baba adayını<br />

sahadan gelen bu bilgilere göre<br />

seçiyoruz. Hayvanlar dışarıda kırda<br />

otlasalardı muhtemelen yaşamıyor,<br />

bu kadar süt veremiyor ve çevreyi<br />

de kirletiyor olacaklardı. Bizim<br />

baktığımız koşullarda hem hayvanın<br />

refahı hem de müthiş yüksek süt<br />

verimi sağlanıyor.”<br />

Burada başardığımız en önemli<br />

konu verimlilik. Onun dışında bir<br />

de eğer nasip olursa yakın bir<br />

zamanda sütte ilk defa “block<br />

chain’ (blok zinciri) uygulamasını<br />

hayata geçireceğiz. 18 Aralık 2019<br />

tarihinde ürettiğim sütün hangi<br />

ineklerden geldiğini biliyoruz.<br />

Sağılanıyla sağılmayanıyla bütün<br />

sürüde tedavi olanlara hangi<br />

ilaçların kullandığı ve hangi<br />

prosedürlerin yapıldığı; yedikleri<br />

yemin analizinden, tarlada üretilen<br />

kısmının tohumuna, tarlada<br />

kullanılan gübresine kadar, 52<br />

nesil anne baba öncesine kadar<br />

ulaşabildiğimiz müthiş bir veri<br />

zincir ağına sahibiz.<br />

“BURASI ASLINDA BİR<br />

MATEMATİK FABRİKASI”<br />

Alınan gıdanın dibine kadar takip<br />

edilebilirliği mümkün. İneğin<br />

tohum haline kadar gidebiliyoruz.<br />

Tohumken neydi, şimdi ne? Bu<br />

esnada neler oldu? Her şey kayıt<br />

altına alınıyor. İyi kayıt girişi çok<br />

önemli. Data çöplüğü olmak da<br />

bir şey ifade etmiyor. Üniversitede<br />

asistanken eğitimini vermekten en<br />

çok hoşlandığım ders istatistikti.<br />

İstatistik hayatın her anında<br />

bizimle yaşıyor. Burası aslında<br />

yaşayan matematik fabrikası.<br />

Her şey aslında A’dan Z’ye<br />

matematikte bitiyor.<br />

“HALKAYI İLK DEFA<br />

TAMAMLAYAN İŞLETMEYİZ”<br />

Biz halkayı ilk defa tamamlayan bir<br />

işletmeyiz. Hayvanların dışkısından<br />

organomineral gübre üretiyoruz.<br />

Bunları tarlada yetiştirdiğimiz<br />

yemler için gübre olarak<br />

kullanıyoruz. O yemlerle hayvanlar<br />

besleniyor. Onlardan elde edilen<br />

sütü Feyz Süt markasıyla şişeleyip<br />

sofranıza ulaştırıyoruz. Bir döngü<br />

sağlıyoruz. Enerjimizi de ağırlıkla<br />

güneş panellerinden üretiyoruz.<br />

Hayvanın dışkısı çevresel bir<br />

problem olarak algılanırken bizim<br />

için nimet haline geldi.<br />

“ÇOK <strong>SAYI</strong>DA BUZAĞI<br />

ÖLÜMÜ GERÇEKLEŞİYOR”<br />

Şu anda buzağılarla beraberiz.<br />

Hayvan sevgisinin “sadece<br />

şehirlerde olduğu gibi kediyi<br />

köpeği kucağını alıp beslemek<br />

değil aynı zamanda derdini<br />

anlatamayan ineklerin<br />

buzağıların ihtiyaçlarını ön<br />

görmek ve tespit etmek”<br />

olduğunu vurgulamaktasınız.<br />

Hayvan besiciliğinde buzağılar<br />

ve sağımla ilgili kritik detaylar<br />

hakkında neler anlatacaksınız?<br />

Buzağı bakımıyla ilgili dededen<br />

babadan kalma sistemlerle devam<br />

edildiği için yanlış bilgiler söz<br />

konusu. Çok sayıda buzağı ölümü<br />

gerçekleşiyor. Bu denli buzağı<br />

ölümü olmasa ithalat ihtiyacının<br />

yarı yarıya azalacağı söyleniyor.<br />

Hayvan sevgisi gidip onu okşamak<br />

değil. Örneğin kafasını sevmeye<br />

çalıştığınızda buzağı rahatsız<br />

olup gidecektir. Yanağının<br />

sevilmesinden hoşlanırlar bu<br />

arada. Derdimiz şu: Eğer bir<br />

hayvan ishal olduysa, bunu fark<br />

edebilmek. Mümkünse ilaçsız<br />

tedavi etmek. Biz keten tohumu<br />

kaynatıyoruz. Suyu bu hayvanlarda<br />

ishali durduruyor. Tabi bu<br />

insanlarda tam tersi etki yapıyor.<br />

“HAYVANIN MUTLU<br />

OLUP OLMADIĞINA DA<br />

BAKILMALI”<br />

Hayvanın mutlu olup olmadığına<br />

da bakmak gerekiyor. Kulaklarının<br />

yukarda olup olmadığına koşup<br />

zıplayıp oynayıp oynamadığına;<br />

burnunda ya da gözünde akıntı var<br />

mı, nefes alışında sıkıntı var mı diye<br />

bakıyoruz. Bunları her yetiştiricinin<br />

yapıyor ve görüyor olması gerek.<br />

Buzağılar hasta olduklarında çok<br />

hızlı bir şekilde, bir gün içinde geri<br />

dönülemez noktaya geliyorlar. Bu<br />

yüzden çiftçiler sosyal açıdan zor<br />

olsa da boş vakitlerini kahveler<br />

yerine ahırında ve tarlasında<br />

geçirmeli. Tarımsal üretimde<br />

de yetiştirilen yemin kalitesi,<br />

hayvanların kaliteli yeme ulaşması<br />

gerçekten çok önemli. İhtiyaç<br />

duyulan besinlerin ve gübrelerin<br />

tamamı bitkiye verilmeli.<br />

Mümkün mertebe mantarlardan,<br />

haşerelerden ve hastalıklardan ari<br />

yetiştirilmeli. Yeter ki hayvanlar<br />

rahat edip mutlu olsunlar diye<br />

olayın bu iki tarafında da çaba sarf<br />

etmekteyiz.<br />

“TEKSTİL FABRİKASI GİBİ<br />

DÜŞÜNMEMEK LAZIM”<br />

Hayvan çiftliklerindeki kadronun<br />

uzmanlaşması ve verimli yem<br />

için de yeteri kadar ekilebilir<br />

toprak olması gerekiyor.<br />

Sizinki tarım işletmeleri içinde<br />

belirli bir büyüklüğe sahip. Hem<br />

hayvan sayısında hem de yem<br />

yetiştirilecek arazide asgari<br />

ölçek nedir? Küçük işletmeler<br />

açısından en doğru model<br />

kooperatifçilik mi?<br />

Kooperatifçilik özünde doğru<br />

model. Ama teorik olarak.<br />

Kooperatiflerin Türkiye’deki<br />

başarısızlığı ortada. Çok azı<br />

başarılı oldu. Bunun sebebi<br />

yanlış yönetim ve yanlış gayeler.<br />

“Optimum ölçek nedir?” zor bir<br />

soru. 1 ineğe bakılabildiği gibi 50<br />

ineğe de bakılabiliyorsa ancak<br />

51’de çuvallanıyorsa, kaliteden<br />

ödün veriliyorsa, hayvanların refahı<br />

sağlanamıyorsa 50’de kalınmalı.<br />

Her artı ineğe 1 ineğe bakılabildiği<br />

gibi bakılabiliyorsa sayı 1000 de<br />

olabilir, 3000 de. Bu standart<br />

korunabiliyorsa sayı büyüdükçe<br />

karlılık da artıyor haliyle. Tekstil<br />

fabrikası gibi düşünmemek lazım.<br />

Tekstilde sipariş üzerine üretim<br />

yapılır. Ama hayvancılıkta talep<br />

sürekli olduğu için üretebildiğiniz<br />

kadar üretebilirsiniz.<br />

“SOYA EKİMİ TEŞVİK<br />

EDİLMELİ”<br />

Yem yetiştirilmesindeki<br />

durum da ne kadar teknoloji<br />

kullanılabildiğine bağlı. Geçen yıl<br />

5 bin 500 dekarda tarımsal üretim<br />

yaptık. Bu sene matematiksel<br />

sebeplerle 3000’e indiriyoruz.<br />

Strateji gereği tarladan yılda<br />

yaz ve kış olmak üzere çift ürün<br />

alınması tavsiye edilir. Ancak tek<br />

ürün almak daha verimli olabiliyor.<br />

Buğday mısır sıralamasıyla ektik<br />

hep. Gönlümüzden geçen soya<br />

mısır. Soya ekimi teşvik edilmeli.<br />

İthal ediyoruz, onlar da GDO’lu.<br />

Prensipte GDO’ya karşı değilim.<br />

GDO’lu soya istenmiyorsa, o zaman<br />

Türkiye’de üretilmesi gerektiğini<br />

söylüyorum. İklimimiz son derece<br />

müsait. Geçmişte de ekimi vardı<br />

zaten. Yetiştirilmemesinin sebebi,<br />

satın alma garantisi yok.<br />

“TARIMSAL ÜRETİMDE<br />

VADELİ OPSİYON BORSASI<br />

ŞART”<br />

Tarımsal üretimin en büyük<br />

eksikliği vadeli opsiyon borsasıdır.<br />

Buna geçildiğinde Türk tarımı hızlı<br />

bir sıçrama yaşayacaktır. Ürünün<br />

ekmeden fiyatını bilebileceksin.<br />

Bunun ticaretini yapabiliyor<br />

“Biz halkayı<br />

ilk defa<br />

tamamlayan<br />

bir işletmeyiz.<br />

Hayvanların<br />

dışkısından<br />

organomineral<br />

gübre<br />

üretiyoruz.<br />

Bunları tarlada<br />

yetiştirdiğimiz<br />

yemler için<br />

gübre olarak<br />

kullanıyoruz.<br />

O yemlerle<br />

hayvanlar<br />

besleniyor.<br />

Onlardan<br />

elde edilen<br />

sütü şişeleyip<br />

sofranıza<br />

ulaştırıyoruz.<br />

Bir döngü<br />

sağlıyoruz.”<br />

olacaksın. Bunun oluşması<br />

için çok mücadele veriyorum<br />

ancak insanlara anlatmakta<br />

zorlanıyorum. Son 7-8 senedir<br />

insanlar ehliyet ve liyakat yerine<br />

daha çok ahbap-çavuş ve tanıdık<br />

ilişkisiyle karar mekanizmasının<br />

başına getiriliyor. Borsalar<br />

Birliği’nde vadeli opsiyon borsasını<br />

gündeme getirdiğimde bizim<br />

yönetmeliğimiz buna müsaade<br />

etmiyor denildi. Öte yandan<br />

bürokraside bir şey yapan her<br />

zaman risk altındadır. Kimse de<br />

risk almak istemiyor. Risk alanlar<br />

cezalandırılıyor.<br />

“TÜSEDAD’IN SİYASİ YÖNÜ<br />

YOK, THINK TANK GİBİYİZ”<br />

Tecrübelerinizi, başarı<br />

hikayenizi ve önerilerinizi<br />

herkesle paylaşarak Türk<br />

tarımına nefes olmaya devam<br />

ediyorsunuz. İyileştirme<br />

hamleleri için insanlara<br />

ulaşmaya çalışıyorsunuz. Ayrıca<br />

TÜSEDAD’ın (Tüm Süt Et ve<br />

Damızlık Sığır Yetiştiricileri<br />

Derneği) Yönetim Kurulu<br />

Başkanı’sınız. Biraz da derneğin<br />

amaç ve hedeflerinden bahseder<br />

misiniz?<br />

Büyük çiftliklerin de normal<br />

ölçekteki çiftliklerden çok farklı<br />

ihtiyaçları ve sorunları var. Büyük<br />

sanayi kuruluşları ile KOBİ’lerde<br />

farklı olduğu gibi. Bunları<br />

gidermeye çalışan bir dayanışma<br />

52//<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

<strong>SAYI</strong> 4 // 53


derneğiyiz. Problem çıktığında<br />

iletişim kurup kendi aramızda nasıl<br />

çözebileceğimizi konuşuyoruz<br />

ve bunları devlete de iletiyoruz.<br />

Ama devlet tarafında pek karşılık<br />

bulmuyoruz. Nişantaşı çiftçileri<br />

ve beyaz Türklerin kurduğu<br />

çiftlikler gibi yakıştırmalarla<br />

karşılaşıyoruz. Bu önyargılı<br />

bakış açısı eğitimsizliği ortaya<br />

koyuyor. Bir şekilde mücadelemizi<br />

sürdürüyoruz.<br />

Doğruları söylemeye gayret<br />

ediyoruz. Önceleri Güney Marmara<br />

ve Trakya ağırlıklı bir dernekken<br />

artık yönetim kurulumuzda<br />

İzmir’inden Adana’sına Konya’sına<br />

kadar üyelerimiz var. Çünkü her<br />

yörenin sıkıntıları da farklılık arz<br />

ediyor. Adeta bir tercümanlık<br />

görevini yerine getiriyoruz. Hiçbir<br />

siyasi yönümüz yok, bizi bir ‘think<br />

tank’ gibi düşünebilirsiniz. İşimizle<br />

ilgili doğrulara ve söylenmesi<br />

gerekenlere odaklanmış<br />

durumdayız. Ümit ediyorum<br />

ki, ilerde devlet kanalında da<br />

çalışmalarımıza bir tık daha fazla<br />

önem verilir.<br />

“WEB TABANLI SATIN<br />

ALMA PROGRAMI<br />

HAZIRLADIK”<br />

Kayıt altında olan, vergi ödeyen,<br />

ekonomin çarkları arasında çok<br />

ciddi yer tutan işletmecileriz.<br />

Türkiye’de sanayiye giden sütün<br />

yaklaşık yüzde 10’unu temsil<br />

ediyoruz. Diğer çiftliklerin de bizim<br />

kalitemizde üretim yapmalarını<br />

sağlama misyonumuz var. Daha da<br />

büyümeliyiz ve destelenmeliyiz.<br />

“BLOCK CHAİN<br />

(BLOK ZİNCİRİ)<br />

NEDİR?<br />

Giderek yaygınlaşan ve iş<br />

süreçlerinde yerini alan “block<br />

chain” teriminin kısa tercümesi<br />

blok zinciri. İlk önce bitcoin<br />

(sanal, dijital ya da kripto para)<br />

konusunda işlerlik kazandı.<br />

Block chain; şifrelenmiş<br />

verilerin ve işlemlerin takibine<br />

yarayan dağınık-dağıtık<br />

yapıda bir veri tabanı sistemi.<br />

Sistemdeki bilgiler sürekli<br />

güncelleniyor, paylaşıma açık<br />

ve doğrulanabiliyor. Merkezi<br />

sürümü de yok yani hacker<br />

saldırısına kapalı.<br />

Şimdiye dek hep niteliğe baktık.<br />

Küçük çiftlikleri de onursal üyelik<br />

adında çatının altında toplamaya<br />

başladık. Web tabanlı satın alma<br />

programı hazırladık. Küçükleri<br />

dahil bütün üye çiftlikler girip toplu<br />

talep oluşturuyorlar. Mesela büyük<br />

çiftlik 50, küçüğü 3 ton soya alacak.<br />

Hepimiz birleşip aynı anda açık<br />

indirmeli ihale sistemiyle 500 ton<br />

alıyoruz.<br />

“EĞİTİM ÇİFTLİĞİ KURDUK”<br />

Aynı zamanda Feyz<br />

Akademi’yle eğitim faaliyeti de<br />

yapmaktasınız…<br />

Orası çok güzel bir yer ve doğru<br />

işler yapılıyor. Sektöre girdiğimizde<br />

şöyle bir şeyle karşılaştık. Eğitimli<br />

ara elaman aradık ama bulamadık.<br />

İşe alınan veterinerin kan almayı<br />

dahi bilmediğini fark ettiğimizde<br />

ciddi hayal kırıklığı yaşadık. Teori<br />

vardı ama pratik yoktu. Her yaz<br />

bu çiftlikte stajlarla ve tarımsal<br />

üretimde bir eğitim faaliyeti<br />

içindeydik.<br />

Bu sene itibariyle bir eğitim çiftliği<br />

kurduk. Burada daha ziyade diğer<br />

çiftliklerdeki çalışanlar işimizle ilgili<br />

her konuda haftalık programlar<br />

halinde ve sınıf düzeni içinde<br />

ücretsiz eğitim alacak. Sadece<br />

yemek ve konaklama onlara ait<br />

olacak. Hiçbir kar beklentimiz yok.<br />

Ayrıca şehirdeki genç insanların<br />

yazın gelip iki hafta çiftliğimizde<br />

gözlemde bulunabilmesi, hayatı<br />

görüp öğrenmesi yönünde talepler<br />

geliyordu.<br />

Büyük iş makinelerin çalıştığı<br />

ve tehlike içeren yapıda bunun<br />

sorumluluğunu alamıyorduk.<br />

Eğitim çiftliği buranın 10’da biri<br />

büyüklüğünde ama her işlemin<br />

gerçekleştiği bir yer. Bu tür taleplere<br />

de birazcık cevap verebileceğiz. n<br />

54// www.kobiyasam.com.tr


KAPAK<br />

TARIM, PESTİSİT<br />

GİRDABINDA<br />

n Türkiye’nin tarımsal ürün<br />

ihracatında önemli bir<br />

pazar konumundaki Rusya<br />

Federasyonu’nun “zararlı madde<br />

tespiti” gerekçesiyle sık sık iade<br />

işlemi uyguladığına şahit olunuyor.<br />

Geri gönderilen ürünler iç piyasaya<br />

sunuluyor. Peki bu tablonun arka<br />

planında hangi gerçekler yatıyor?<br />

Resmi verilerle tarım yapılan alan miktarı 2014 ile 2018 yılları<br />

arasında 23 bin 941 hektardan 23 bin 200 hektara düştü. Aynı<br />

dönemdeki pestisit kullanımıysa yüzde 51,1’lik artışla 39 bin 723<br />

tondan 60 bin tona yükseldi. Buna karşılık buğdayda yüzde<br />

14,17, meyvede yüzde 13,85, sebze yüzde 7,82, ayçiçeğinde 6,4 ve<br />

patateste yüzde 4,4’lük verim artışı olabildi.<br />

NE VERİMLİLİĞİ ARTIRIYOR<br />

NE DE KAYIPLARI ÖNLÜYOR<br />

Halk arasında tarım ilacı diye<br />

bilinen pestisitlerin sanıldığı<br />

kadar verimliliği artırmadığı ve<br />

ürün kayıplarını azaltmadığı;<br />

üstüne üstlük faydalı böcekler<br />

ile mikroorganizmalara zarar<br />

verdiği ve tozlaştırıcıları yok ettiği<br />

belirtiliyor. Birleşmiş Milletler (BM)<br />

İnsan Hakları Konseyi’ne 2017’de<br />

sunulan ve pestisitlerin<br />

40 yıllık serüvenini irdeleyen rapor<br />

da bu yönde. Çin Hükümeti’nin<br />

yayımladığı bir araştırmada da<br />

ülkedeki tarıma elverişli arazilerin<br />

yüzde 20’sinin pestisit ve diğer<br />

kirletici unsurlar yüzünden ziraat<br />

yapılamaz hale geldiği ifade<br />

ediliyor.<br />

İNSAN SAĞLIĞINA VE<br />

ÇEVREYE ZARARLI<br />

Pestisitin maddi yükü yalnızca ona<br />

harcanan parayla sınırlı değil. İnsan<br />

sağlığı ve çevreye zararının telafisi<br />

bunun 5-10 katına mal oluyor. 2019<br />

istatistikleriyle dünya nüfusunun<br />

820 milyonluk bölümünün<br />

yeterli beslenemediği gerçeğiyle<br />

karşı karşıyayız. Pestisitlere, suni<br />

gübrelere ve genetiği değiştirilmiş<br />

tohumlara dayanan tarım anlayışı<br />

açlık tehlikesine çare olamadığı<br />

gibi sağlıklı ve güvenli gıdaya<br />

erişilmesini de giderek engelliyor.<br />

Buna karşılık buğdayda yüzde 14,17,<br />

meyvede yüzde 13,85, sebze yüzde<br />

7,82, ayçiçeğinde 6,4, ve patateste<br />

yüzde 4,4’lük verim artışı olabildi.<br />

Mercimekteyse verimlilik azaldı.<br />

Öte yandan ürkütücü durum da söz<br />

konusu: Zararlılar zamanla pestisite<br />

direnç kazanıyor ve her defasında<br />

daha etkili bir türünü üretmek<br />

zorunda kalınıyor.<br />

TÜM CANLILAR İÇİN ZEHİRSİZ<br />

SOFRALAR KAMPANYASI<br />

100 kurum ve inisiyatifin güçlerini<br />

birleştirdiği Zehirsiz Sofralar Sivil<br />

Toplum Ağı tarafından 23 Kasım<br />

2019 tarihinde başlatılan “Tüm<br />

Canlılar İçin Zehirsiz Sofralar” adlı<br />

imza kampanyası bu açıdan büyük<br />

önem arz ediyor.<br />

13 ETKEN MADDE DERHAL<br />

YASAKLANMALI<br />

Dünya Sağlık Örgütü (WHO),<br />

pestisitlere katılan etken<br />

maddelerden 13 tanesinin<br />

“son derece tehlikeli”, “yüksek<br />

seviyede tehlikeli” ve “muhtemel<br />

kanserojen” olduğunu belirledi.<br />

Bunların bir an önce yasaklanması<br />

isteniyor. n<br />

İSTATİSTİKLER NELER<br />

SÖYLÜYOR?<br />

Tarım ve Orman Bakanlığı<br />

verileriyle ziraat yapılan alan<br />

miktarı 2014 ile 2018 yılları arasında<br />

23 bin 941 hektardan 23 bin 200<br />

hektara düştü. Aynı dönemdeki<br />

pestisit kullanımıysa yüzde 51,1’lik<br />

artışla 39 bin 723 tondan 60 bin<br />

tona yükseldi.<br />

56// www.kobiyasam.com.tr<br />

<strong>SAYI</strong> 4 // 57


OKAN BÖKE<br />

<strong>2020</strong> PENCERESİNDEN<br />

EKONOMİ…<br />

Hepimiz de biliyoruz ki 10 senelik yatırım yapacak olanlar 2 haftalık<br />

repo faizine bağlı yatırım yaparken çekinirler. Bankaların uzun vadeli<br />

TL kaynağa ulaşması sağlanmalı ki bu da daha sonra reel sektöre<br />

uzun vadeli kredi olarak geri gelsin.<br />

// OKAN BÖKE<br />

n Her şeyden önce tüm okurlara ve<br />

dergide emeği geçen herkese mutlu<br />

yeni yıllar dilerim; umarım herşey<br />

gönlünüzce olur ve sıhhat sağlık ile çok<br />

güzel bir <strong>2020</strong> yaşarsınız.<br />

Senenin ilk yazısının “<strong>2020</strong>’ye genel<br />

ekonomik bakış” olmasını düşündüm.<br />

2019’da neler yaşadık? Ülke olarak<br />

nelerden memnun olmadık? <strong>2020</strong>’de<br />

neleri yapabilirsek Türkiye ekonomisi<br />

açısından daha iyi bir yıl geçirebiliriz?<br />

1994’TEN BERİ EN HASAR<br />

BIRAKAN KRİZ<br />

Tabi burada öncelikle dikkate almamız<br />

gereken “ekonomimizde yaşanan çok<br />

ciddi bir 2018 krizi” var. 1991’de başlayan<br />

bankacılık kariyerimde 1994’den<br />

itibaren hemen hemen her 7 senede<br />

bir kriz atlatan biri olarak açık ve net<br />

söyleyebilirim ki “bunların içinde sonu<br />

en belirsizi ve en fazla hasar bırakanı”<br />

2018 krizi idi.<br />

2019’DA İYİ NİYETLİ ADIMLAR<br />

ATILDI<br />

Böyle bir senenin ardından esasında<br />

2019’da ki temel göstergeler beni<br />

kısmen memnun etti. Hatta bazılarına<br />

inanmakta zorluk çektim. 2019’da<br />

ekonomi yönetimi gerçekten “iyi<br />

niyetle birçok adım attı ve bazı<br />

alanlarda değişik kaynakları sokarak<br />

kısmi düzelme için” çaba sarf etti.<br />

ENFLASYONDA YÜZDE<br />

25,24’TEN 10,56’YA<br />

Şimdi kısaca bazı yapılanlara<br />

rakamlar eşliğinde bakalım. Dünyanın<br />

yaratamadığı bizim ise bir türlü yok<br />

edemediğimiz enflasyon ile başlayalım.<br />

Ağırlıkla enerjide ve birçok alanda<br />

dışa bağımlılığımızın sebep<br />

olduğu kur geçişkenliğinden<br />

dolayı, Ekim 2018’de yüzde 25,24<br />

seviyesine yükselen TÜFE, Kasım<br />

2019 sonu itibariyle yüzde 10,56’lara<br />

indirildi. Bu hareketin bir kısmı<br />

“gıda enflasyonuna karşı alınan<br />

önlemler ve tabii ani kur şokundan<br />

sonra artan faizle cazip hale<br />

gelen TL’nin değer kazanmasına”<br />

bağlı. Aralık’ta eğer eksi yüzde<br />

0,40’ın altında bir enflasyon<br />

görmeyeceksek ki zor görünüyor;<br />

2019’u yüzde 11-12 seviyelerinde<br />

bitiririz.<br />

HESAPLANAN VE<br />

HİSSEDİLEN ENFLASYON<br />

T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın<br />

yayınladığı “Yeni Ekonomi<br />

Programı (YEP) <strong>2020</strong>-2021-2022<br />

Değişim Başlıyor” raporunda<br />

enflasyonun <strong>2020</strong>’de yüzde 8,5;<br />

2021’de yüzde 6 ve 2022’deyse<br />

yüzde 4,9’a indirilmesi<br />

öngörülüyor. Bu hedefler hiç<br />

şüphesiz hepimizin isteği ve<br />

arzusu. Aynı zamanda “hesaplanan<br />

ve hissedilen enflasyonun da” çok<br />

ayrışmaması gerekiyor.<br />

ENERJİ KONTRATLARINDA<br />

YERLİLİK ORANI<br />

Bu raporda enflasyon hedef<br />

için alınacak bir dizi önlem<br />

yayınlanmış. “Kur geçişkenliğini<br />

azaltmak için bazı ithal ürünlerin<br />

yerlileştirilmesi ve alım garantili<br />

enerji kontratlarının yerlilik oranı<br />

dikkate alınarak TL bazlı olması<br />

sağlanacaktır.” önlemini çok<br />

Büyümenin ve<br />

direkt olarak<br />

istihdamın<br />

olumlu etkisini<br />

hissetmek<br />

için en esas<br />

yatırımcı<br />

güvenini<br />

azami seviyeye<br />

getirmeliyiz<br />

ve uzun vadeli<br />

faizlerde<br />

kalıcı düşüş<br />

sağlamalıyız.<br />

önemli buluyorum. Tek temennim<br />

de bunun lafta kalmadan hayata<br />

geçirilebilmesi.<br />

TL’NİN AŞIRI DEĞER<br />

KAYBINA İZİN VERMEME<br />

Kulağa hoş geliyor da, petrol ve<br />

doğalgaz fiyatlarında yenilebilinir<br />

enerjinin bugünkü durumunda<br />

bunu nasıl gerçekleştirebiliriz,<br />

bilemedim. Şahsi görüşüm<br />

TL’nin aşırı değer kaybına izin<br />

vermemenin enflasyon ile savaşta<br />

kesin olarak başrol oynadığıdır.<br />

CDS’LERİN BİR TÜRLÜ AŞAĞI<br />

GELMEMESİ<br />

Az sonra değineceğimiz büyüme<br />

rakamlarına gelmeden, sıkı<br />

para politikasının top yekün<br />

terk edilmesinin ciddi şekilde<br />

sakıncalı olduğunu düşünüyorum.<br />

Kıyaslandığımız ülkelerle portföy<br />

yatırımı çekmek amaçlı teraziye<br />

çıktığımız zaman 200-300 BP<br />

arasında reel getiri sağlamak<br />

58// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 59


OKAN BÖKE<br />

durumunda olduğumzu<br />

unutmamız lazım. Zira bunca<br />

ekonomik verimiz bu denli iyi<br />

gelirken CDS’lerin (Currency<br />

Default Swap=Temerrüt Swap) bir<br />

türlü aşağı gelmemesi sanki bir<br />

ön uyarı. Enflasyon benim dahi<br />

çocukluğumdan beri gazetelerde<br />

dinazor olarak hatırladığım bir<br />

ekonomik gösterge. Ne yazık<br />

ki kalıcı biçimde tek haneye<br />

çekip orda tutmayı 45 yıldır<br />

başaramadık. Yukarıda gerek<br />

YEP’te sunulan önlemler ve “kısmi<br />

sıkı para politikası” ile <strong>2020</strong> ve<br />

sonrasında hedefler tutturulabilir.<br />

KIRILGAN EKENOMİLERDE<br />

ENFLASYON HEDEFLEMESİ<br />

Enflasyon gibi bir kanayan<br />

yaramızdan gene toplumun her<br />

kesimini yakındanilgilendiren<br />

büyüme rakamlarımızı ve buna<br />

yönelik tedbirlerimizi ele almak<br />

istiyorum. Bana şimdi okurken<br />

“kısmi sıkı para politikasından<br />

bahseden biri büyümeden<br />

ne anlar ya da nasıl hedefler”<br />

diyebilirsiniz. Ama esasında beni<br />

tanıyan tanır, ben bizim gibi<br />

ekonomilerde (kırılgan) enflasyon<br />

Türkiye<br />

Cumhuriyet<br />

Merkez Bankası<br />

konjonktürün<br />

el verdiği<br />

kadar kısa<br />

vadeli gösterge<br />

faizlerde<br />

indirime gitti<br />

ve gidecek de<br />

ama burada<br />

kritik olan uzun<br />

vadeli faizler.<br />

Merkez’in<br />

burda ne yazık<br />

ki müdahale<br />

şansı yok.<br />

hedeflemesinin doğru olmadığına<br />

inananlardanım.<br />

ÖNCELİKLE BÜYÜME<br />

OLUŞTURULMALI<br />

Bizim öncelikli olarak büyüme<br />

yaratmamız lazım ki, toplumda<br />

ki işsizlik oranını ve hatta özellikle<br />

genç nüfustaki işsizlik oranını<br />

aşağı çekebilelim. YEP’te büyüme<br />

oranlarımız program boyunca yani<br />

önümüzdeki 3 sene boyunca her<br />

sene yüzde 5 olarak hedeflenmiş.<br />

Unutmadan 2018’de yüzde<br />

2,8 ve 2019’da yüzde 0,5 olarak<br />

büyüdüğümüzü hatırlayalım.<br />

İÇ TALEP VE ENFLASYON<br />

İLİŞKİSİ<br />

Ben büyümenin kaynağını merak<br />

ederken YEP’te bu konuyla<br />

alakalı önlemi okudum: ‘Büyüme<br />

ertelenmiş iç talep kaynaklı<br />

olup enflasyonist olmayacak.’<br />

Şimdi az önce değindiğim<br />

noktaya geri dönüyoruz hem<br />

iç talep ister ertelenmiş ister<br />

ertelenmemiş olsun var olunca<br />

enflasyon yaratmayacak olmasını<br />

anlayamadım.<br />

CARİ DENGE VERİLERİNDEKİ<br />

TABLO<br />

Büyümenin çok da iyi<br />

gitmediğini esasında biz “cari<br />

denge” rakamlarından da<br />

sezinleyebiliyoruz. Ocak-Eylül<br />

2018 ile 2019 kıyaslandığında<br />

ithalat rakamının 169,3 milyar<br />

dolardan 147 milyar dolar<br />

seviyesine gerilediğini yani yüzde<br />

13,7 azaldığını; aynı dönemde ise<br />

ihracatımızın 128 milyar dolardan<br />

134 milyar dolara çıkarak sadece<br />

yüzde 4,7’lik bir artış gösterdiğini<br />

görüyoruz. Senelerdir doğru/<br />

yanlış ağırlıklı ithalat ve inşaat ve<br />

kamu ile büyüyen bir ekonomi için<br />

oldukça olumsuz bir tablo.<br />

JEOPOLİTİK VE KÜRESEL<br />

GELİŞMELERİN ETKİSİ<br />

Yukarıda anılan büyüme modeli<br />

eğer yüzde 5 ise zor bir hedef.<br />

Ancak bazı konularda atılan<br />

ciddi adımlar var. Belki bunların<br />

bankacılık sektörü ile alakalı<br />

olanını diğer bir yazımızda detaylı<br />

inceleriz ama burada kesinlikle<br />

vurgulamakta yarar söz konusu.<br />

Hükümetin attığı iki ciddi adım<br />

var. Finansal Yeniden Yapılandırma<br />

kapsamında 2019 Temmuz’da<br />

ödeme zorlukları ile karşı karşıya<br />

olan birçok (ödeme yetisine sahip<br />

olması beklenen) şirketin borçları<br />

yeniden yapılandırıldı.<br />

Bu arada ödemesi zor<br />

gözüken şirketler bundan<br />

faydalandırılmayarak kaynakların<br />

doğru yerde kullanılması<br />

hedeflendi. Umarım bu ciddi<br />

bir fayda sağlamıştır; zira gerek<br />

jeopolitik gerek küresel (başta<br />

ABD-Çin ticaret savaşları)<br />

gelişmeler iç/dış ticaret zincirini<br />

gerçekten çok olumsuz etkiledi.<br />

Bu adımın doğru kullanıldığı<br />

takdirde reel sektör için çok<br />

yerinde olduğu kanısındayım.<br />

ZORUNLU KARŞILIKTA<br />

DEĞİŞİKLİKLER<br />

Diğer yandan Aralık’ta Zorunlu<br />

Karşılıklar (ZK) Tebliği’nde çeşitli<br />

değişikliklere gitti. Zorunlu<br />

karşılıkların ne olduğunu bilerek<br />

(kısaca bankaların pasiflerine<br />

karşı ayırmakla zorunlu olduğu<br />

tutar) konuyu irdeleyelim. ZK’ların<br />

bir açık piyasa aracı olarak<br />

kullanılması son derece olağan bir<br />

durumdur; soğuyan ekonomileri<br />

ısıtmak için ZK’larda indirim fazlası<br />

ile ısınan ekonomilerde ise ZK<br />

oranlarında artışlar önemli bir<br />

gereçtir.<br />

Merkez Bankası daha önce kredi<br />

artış hızlarına göre bankalara<br />

özel düşüreceğini açıkladığı ZK<br />

oranlarını bundan böyle reel<br />

kredi artışına göre yani TÜFE’ye<br />

endeksli belirleyecek. Bir yıla kadar<br />

olan pasiflerde yüzde 7 karşılık<br />

ayırması gereken bankalarda bu<br />

oran yüzde 2’lere kadar inecek.<br />

Amaç piyasaya giren paranın krediye<br />

yönlendirilmesi.<br />

ÇOK OLUMLU ANCAK<br />

ÇALIŞIR MI?<br />

Çok olumlu; ancak çalışır mı?<br />

Kredi hacimlerinin son zamanda<br />

düşmesinin tek sebebi “bankaların<br />

kredi vermekten imtina etmesi mi<br />

yoksa kredi kullanacak şirketlerin<br />

kredi kullanma iştahının olmaması<br />

mı” idi? İki unsur ortaya çıkıyor:<br />

1. Şirketler kullandıkları kredi ile<br />

yapacakları yatırımları piyasada<br />

gerek yerel gerek küresel<br />

sebeplerden ve tıkanmalardan dolayı<br />

erteleme yoluna gittiler. 2. Kısa vadeli<br />

faiz oranlarının henüz curve’un<br />

(eğim) uzun tarafına beklenen etkiyi<br />

yapmaması idi.<br />

BANKALARA UZUN VADELİ TL<br />

KAYNAĞI<br />

Hepimiz de biliyoruz ki 10 senelik<br />

yatırım yapacak olanlar 2 haftalık<br />

repo faizine bağlı yatırım yaparken<br />

çekinirler. Burada yapılması<br />

gereken bankaların uzun vadeli<br />

TL kaynağa ulaşmasını sağlamak<br />

ki bu da daha sonra reel sektöre<br />

uzun vadeli kredi olarak geri gelsin.<br />

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası<br />

konjonktürün el verdiği kadar kısa<br />

vadeli gösterge faizlerde indirime<br />

gitti ve gidecek de ama burada kritik<br />

olan uzun vadeli faizler. Merkez’in<br />

burda ne yazık ki müdahale şansı<br />

yok.<br />

YATIRIMCIYA GÜVEN, FAİZDE<br />

KALICI DÜŞÜŞ<br />

Esasında 2008 Subprime Mortgage<br />

krizinde ABD Merkez Bankası (FED)<br />

‘Operation Twist’ adı altında getiri<br />

eğrisinin uzun tarafındaki bonoları<br />

alarak yani bir API (Açık Piyasa<br />

İşlemi) ile uzun vadeli faizlerde de<br />

düşüş sağladı. Yapılabilir mi; tabii de<br />

ama zaten bizim borç stoğumuzda<br />

o kadar da uzun vadeli bono<br />

bulunmuyor. Ama büyümenin ve<br />

direkt olarak istihdamın olumlu<br />

etkisini hissetmek için en esas<br />

yatırımcı güvenini azami seviyeye<br />

getirmeliyiz ve uzun vadeli faizlerde<br />

kalıcı düşüş sağlamalıyız.<br />

Tekrardan herekese sağlıklı ve<br />

mutlu yıllar dilerim. n<br />

60// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 61


GÜNCEL<br />

İMAMOĞLU’NDAN İSTANBUL’A<br />

KIYMAYIN ÇAĞRISI!<br />

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “tarihi bir ihanet, cinayet ve felaket” diye nitelediği Kanal<br />

İstanbul Projesi’nin mega kenti yaşanamaz hale getireceğini söyledi. İtirazlarını 15 madde<br />

altında toplayan İmamoğlu, proje bütçesinin en az 9 Marmaray’a, 150 yataklı 1056 hastaneye<br />

ya da deprem sorunlu bütün binaların yeniden inşasına denk olduğunu belirtti.<br />

n İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem<br />

İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın<br />

“istenilse de istenilmese de mutlaka yapılacağını” deklare<br />

ettiği Kanal İstanbul Projesi’yle ilgili nihai kararı referandumla<br />

İstanbulluların vermesi gerektiğini söyledi.<br />

Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Raporu halkın bilgisine<br />

sunulmak üzere askıdayken basın toplantısı düzenleyen<br />

İmamoğlu, Erdoğan’ın Başbakan iken “Çılgın Proje” ifadesiyle<br />

ilk defa dillendirdiği 2011’den bu yana Kanal İstanbul<br />

güzergahında arsa satın alan en büyük 3 şirketin Araplara ait<br />

olduğunu açıkladı.<br />

“İPTAL EDİLMELİ”<br />

Kanal İstanbul’u “tarihi bir ihanet,<br />

cinayet ve felaket projesi” ifadeleriyle<br />

niteleyen İmamoğlu, projeye<br />

niçin karşı çıktıklarını 15 madde<br />

halinde sıraladı. İtirazlarının bilimsel<br />

gerçeklere dayandığını söyleyen<br />

İmamoğlu, “Kimlere ne söz verilmiş<br />

olursa olsun ne rant vaat edilmiş<br />

olursa olsun iptal edilmelidir.” dedi.<br />

“İBB İMZASI HUKUKSUZ VE<br />

GEÇERSİZ”<br />

İmamoğlu toplantıda “2011’den bu<br />

yana Kanal İstanbul’da 30 milyon<br />

metrekare arsa hareketi olmuş.<br />

30 milyon metrekare Beyoğlu,<br />

Gaziosmanpaşa ve Bayrampaşa<br />

büyüklüğü demek.” bilgisini<br />

kamuoyuyla paylaştı. Dönemin İBB<br />

Başkanı Mevlüt Uysal’ın projeye<br />

dair protokolü 1 Ağustos 2018›de<br />

imzaladığına ve 12 Ekim›de İBB<br />

Meclisi’nde karar alma yoluna<br />

gidildiğine işaret eden İmamoğlu,<br />

imzanın bu yüzden hukuksuz ve<br />

geçersiz olduğunu ileri sürdü.<br />

İmamoğlu itirazlarını şöyle anlattı:<br />

“SUSUZLUĞA MAHKUMİYET”<br />

◗ Birinci itiraz noktası: “Kanal<br />

İstanbul demek, susuzluğa<br />

mahkûmiyet demek.” Devlet Su<br />

İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü’nün<br />

belirttiği gibi çatlaklar felakete kapı<br />

açacak. Susuzluktan daha büyük<br />

felaket konuşulmuyor. Rapora göre<br />

inşa edilecek kanalın 5.2 kilometrelik<br />

zeminini tamamı kireç. Terkos’a tuzlu<br />

su karışacak. Sızıntı ihmali büyük<br />

bir risk. Buradaki tek tehlike de<br />

susuzluk değil. Aynı zamanda strateji<br />

ve güvenlik çerçevesinde durum bir<br />

felaket.<br />

“DEPREMİ TETİKLEYECEK”<br />

◗ İkinci itiraz noktası: “Kanal<br />

İstanbul demek, kesinlikle deprem<br />

riskini tetiklemek demek.” Proje 1.,<br />

2. ve 3. deprem bölgelerinde kalıyor.<br />

11 km mesafeden de Kuzey Anadolu<br />

Fay Hattı geçiyor. Bilim insanları<br />

Kanal İstanbul projesinin yeraltı<br />

ve yerüstü gerilmelerini ortaya<br />

çıkaracağını söylüyor.<br />

“DOĞAYI KATLEDECEK”<br />

◗ Üçüncü itiraz noktası: “Kanal<br />

İstanbul demek, İstanbul’un<br />

doğasını sonsuza kadar katletmek<br />

demek.” Sayın Cumhurbaşkanı’nın<br />

izlettiği animasyonda kanalın<br />

etrafında katını sayamadığımız<br />

gökdelenler sıra sıra dizilmişler.<br />

Meclis’te tek bir konut yok diyenler<br />

oldu. Kendi raporlarında bakan 5<br />

00 bin kişilik akıllı şehirden bahsetti.<br />

Bu yapıların ne tür çevresel<br />

sorunlara var olacağı sorusuna<br />

ÇED asla cevap vermiyor.<br />

“SİT ALANLARI ETKİLENECEK”<br />

◗ Dördüncü itiraz noktası: “Kanal<br />

İstanbul demek İstanbul’un tarihini<br />

talan etmek demektir.” Yıllara göre<br />

boğaz trafiğinde bir artış yok, son<br />

10 yılda yüzde 22 oranında azalış<br />

var. 17 milyon metrekarelik sit alanı<br />

Kanal İstanbul ile etkilenmektedir.<br />

Tarihe ve tarihi değerlere niçin<br />

zulmediyorsunuz?<br />

“110 MİLYAR LİRA EK VERGİ”<br />

◗ Beşinci itiraz noktası: “Kanal<br />

İstanbul demek 82 milyonun<br />

sırtına en az 110 milyar liralık vergi<br />

bindirmek demektir.” Özel şahıslara<br />

ait kamulaştırma bedelleri bile<br />

milletin sırtlarına yüklenecek.<br />

Yaptıkları projelerin zamanla<br />

milletin üzerine nasıl yük<br />

olduğunu yaşadık yaşıyoruz.<br />

Kendi kendine finanse edeceği<br />

noktaların geride kaldığını,<br />

gerekirse öderiz edebiyatını<br />

gördük.<br />

“İBB’YE 35 MİLYAR MALİYET”<br />

◗ Altıncı itiraz noktası: “Kanal<br />

İstanbul demek İBB’nin sırtına<br />

lüzumsuz 35 milyar liralık<br />

maliyet yüklemek demek.” Bu<br />

tutar İBB’nin <strong>2020</strong> bütçesinden<br />

neredeyse yüzde 50’ye yakın daha<br />

fazla. Mevcutta yürüyen işlerimiz<br />

bile devre dışı kalacak.<br />

Üç farklı lokasyonda İGDAŞ<br />

hatlarını ortadan kaldıracak,<br />

bunların yerine milyarlarca liralık<br />

ek maliyet olacak bir maliyet<br />

gelecek.<br />

62// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 63


GÜNCEL<br />

“İSTANBUL’UN<br />

KUZEYİNİ İMARA<br />

AÇACAK RANT<br />

PROJESİDİR”<br />

Kanal İstanbul’un<br />

gerçekte bir ulaşım<br />

projesi olmadığını<br />

kaydeden TMMOB<br />

İnşaat Mühendisleri<br />

Odası Başkanı Cemal<br />

Gökçe, “Bu<br />

İstanbul’un kuzeyini<br />

imara açacak rant<br />

projesidir. Kentin<br />

nüfusu 25 milyon<br />

olacak. İstanbul<br />

Havalimanı, 3’üncü<br />

Boğaz Köprüsü<br />

ve Çanakkale<br />

Köprüsü’yle birlikte<br />

Trakya’da bölge<br />

nüfusu 40 milyona<br />

ulaşacaktır.” iddiasını<br />

kayıtlara geçiriyor.<br />

Kanalla deniz ve kara<br />

ekosistemlerinin<br />

iç içe geçeceğine<br />

işaret eden Gökçe,<br />

devamında şunları<br />

dile getiriyor: “Ayrıca,<br />

Küçükçekmece<br />

Gölü, Sazlıdere<br />

ve Terkos Barajı<br />

özelliğini yitirerek<br />

tuzlanacaktır.<br />

Trakya Bölgesi’nde<br />

bulunan tarlalar<br />

sulanamayacak bölge<br />

çoraklaşacaktır.<br />

Ayrıca kanal<br />

kazısı yapılırken<br />

iş makinaları ve<br />

patlayıcı maddeler<br />

kullanılacağı<br />

için çevrenin<br />

ekosistemiyle birlikte<br />

fauna ve florası<br />

bozulacaktır.”<br />

“BOŞ GELİR RÜYASI”<br />

◗ Yedinci itiraz noktası: “Kanal<br />

İstanbul demek gelir rüyası<br />

görmek demek.” Panama Kanalı<br />

gemilerin yolunu 13 bin kilometre<br />

kısaltıyor. Süveyş Kanalı Akdeniz<br />

ve Kızıldeniz üzerinden Hint<br />

Okyanusu’nu birbirine bağlıyor.<br />

Ortalama 6 bin km yolunu<br />

kısaltıyor. Gemilerin o yüzden<br />

iki kanala para ödeyerek o<br />

kanallardan geçiş yapıyor. Kanal<br />

İstanbul’da gemiler için tasarruf<br />

söz konusu değil ki. Aynı mesafe.<br />

Akıntı nedeniyle Marmara’dan<br />

Karadeniz’e geçiş 3-4 saat sürecek.<br />

Bedava geçmek varken boğazdan,<br />

neden Kanal İstanbul’dan geçsin?<br />

“TRAFİKTE İKİ KAT<br />

PERİŞANLIK”<br />

◗ Sekizinci itiraz noktası: “Kanal<br />

İstanbul demek trafiği iki kat<br />

perişan etmek demek.” Yollar<br />

kanal nedeniyle kopacak sonra<br />

köprüler ile tamamlanmaya<br />

çalışılacak. Yeni bağlantı<br />

köprülerine ihtiyaç duyacak. Yeni<br />

ulaşım talepleri doğacak.<br />

“50 <strong>YIL</strong>LIK HAFRİYAT”<br />

◗ Dokuzuncu itiraz noktası:<br />

“Kanal İstanbul demek 50 yıllık<br />

hafriyat demek.” Bunun ulaştırma<br />

uzmanları simülasyonunu bile<br />

yapamazlar. Simülasyonu yaparken<br />

bile o kamyonlar birbirlerine<br />

çarpar. İstanbul›un yıllık hafriyat<br />

kapasitesi 40 milyon metreküp.<br />

Kanal İstanbul›da 2 milyar metreküp.<br />

İstanbul›da 50 yılda çıkabilecek<br />

hafriyatın toplamı sadece kanaldan<br />

çıkıyor ve bunu denize dökmekten<br />

başka çare yok.<br />

“1,2 MİLYON YENİ NÜFUS”<br />

◗ Onuncu itiraz noktası: “Kanal<br />

İstanbul demek İstanbul’a 1,2<br />

milyonluk yeni nüfus demek.” Bu<br />

bununla kalmaz, İstanbul’da 1 milyon<br />

dedikleri yer 3 milyon oldu. Bu altı<br />

tane Beşiktaş demek. Bu şehirde 1<br />

milyonun üzerinde de konut stoku<br />

var.<br />

“8 MİLYON ADAYA<br />

HAPSOLACAK”<br />

◗ On birinci itiraz noktası: “Kanal<br />

İstanbul demek 8 milyonluk nüfusu<br />

bir adaya hapsetmek demek.”<br />

“GEMİLER GEÇİŞE<br />

ZORLANAMAZ”<br />

◗ On ikinci itiraz noktası: “Kanal<br />

İstanbul demek Montrö rüyası<br />

görmek demektir.” Montrö<br />

anlaşmasına göre Karadeniz’e kıyısı<br />

olmayan gemiler Karadeniz’de<br />

en fazla 21 gün kalır. Yani savaş<br />

çıkartmak için ihtiyaç duyulan<br />

bir askeri yapı buraya giremez.<br />

Montrö Sözleşmesi’nin ikinci<br />

maddesine göre gemiler Kanal<br />

İstanbul’dan geçişe zorlanamaz.<br />

Montrö feshedilse dahi Türkiye<br />

boğazlarından ticari gemi geçişini<br />

yasaklayamazsınız. Kanalla Türkiye<br />

büyük paralar kazanacak savı<br />

uluslararası alanda geçersizdir,<br />

uydurmacadır, aldatmadır.<br />

“BALIKLAR YOK OLACAK”<br />

◗ On üçüncü itiraz noktası: “Kanal<br />

İstanbul demek Karadeniz’in<br />

balıklarını ve balıkçılığını yok<br />

etmek demek.” Karadeniz’de<br />

tuz miktarı çoğalacak, Kanal’la<br />

doğal denge bozulacak. Hem<br />

Marmara’da hem de Karadeniz’de<br />

balık da yok olacak balıkçılık da<br />

bitecek.<br />

TMMOB, AFET<br />

RİSKİ VE SU<br />

KAYNAKLARINA<br />

DİKKAT ÇEKİYOR<br />

Kanal İstanbul<br />

Projesi’nin<br />

“üç aktif fay<br />

hattının geçtiği<br />

bölgeye nüfus ve<br />

yapılaşma baskısı<br />

yükleyerek afet<br />

riskini artıracağı”<br />

görüşünü savunan<br />

Türk Mühendis<br />

ve Mimar Odaları<br />

Birliği (TMMOB),<br />

İstanbul’un<br />

en önemli su<br />

kaynaklarından<br />

Sazlıdere<br />

Barajı’nın yok<br />

olacağına<br />

dikkat çekiyor.<br />

TMMOB İstanbul<br />

İl Koordinasyon<br />

Kurulu Sekreteri<br />

Cevahir Efe<br />

Akçelik, “Bugün<br />

İstanbul, içme<br />

suyunun<br />

yüzde 70’ini<br />

başka illerden<br />

karşılamak<br />

zorunda bırakılmış<br />

bir şehir iken ve<br />

Cumhurbaşkanı<br />

Erdoğan daha<br />

yeni ‘İstanbul<br />

susuzluğa<br />

doğru yürüyor’<br />

demişken<br />

mevcut su<br />

kaynaklarımızın<br />

yok edilmesi<br />

söz konusu bile<br />

olamaz.” diyor.<br />

Az oksijenli su Marmara’yı<br />

kaplayacak ve tüm Marmara<br />

bir zaman Haliç’in koktuğu gibi<br />

kokacak. Çok da hızlı olacak bu<br />

süreç. Yaradan İstanbul’umuzu<br />

o kadar dengeli o kadar güzel<br />

yaratmış ki bu güzel düzeni yok<br />

etmeye çalışmanın vebali çok<br />

büyük.<br />

“MEZARLIKLAR TAŞINACAK”<br />

◗ On dördüncü itiraz noktası:<br />

“Kanal İstanbul demek maneviyatı<br />

yok etmek demek.” Arnavutköy,<br />

Küçükçekmece, Başakşehir’de<br />

pek çok mezarlığın taşınmasına<br />

mecbur kalınabilir.<br />

“9 MARMARAY, 1056<br />

HASTANE YAPILIR”<br />

◗ On beşinci itiraz noktası:<br />

“Kanal İstanbul demek bu milleti<br />

sevmemek demektir.” Kamu<br />

adına karar vericilerin önceliği<br />

milletin canını malını korumaktır.<br />

Milletini seven bir siyasetçinin<br />

önceliği milletinin mutluluğunu<br />

sağlamaktır. Bunca genç<br />

işsizlikten inliyorken sürdürülebilir<br />

üretimi refah için bunca fabrika<br />

kurma imkânı varken, çocuklar<br />

yeterince beslenemiyorken bizim<br />

önceliğimiz Kanal İstanbul olamaz.<br />

Kanal İstanbul için harcanacak<br />

olan Çevre Bakanlığı’nın kentsel<br />

dönüşüme ayırdığı paranın yedi<br />

katı. Bu bütçe ile en az 9 tane daha<br />

Marmaray yaparsınız.<br />

Deprem sorunlu ne kadar bina<br />

varsa yeniden yaparsınız. 150<br />

yataklı tam 1056 tane hastane<br />

yaparsınız. Bu proje ile dünyanın<br />

göz bebeği biricik İstanbul’umuz<br />

yaşanamaz bir kent olacak.<br />

Birileri para kazanacak diye bu<br />

kadim şehrin yok edilmesine tüm<br />

hukuki mücadelemizi vererek<br />

izin vermeyeceğiz. İstanbul’un<br />

güvenliğini, canını ve Türkiye’nin<br />

stratejik güvenliğini tehdit eden<br />

bu projeye kimse bizi ikna edemez.<br />

Bu proje her yönüyle felaket,<br />

ihanet, cinayet projesidir.n<br />

64// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 65


GÜNCEL<br />

ERDOĞAN: KANAL İSTANBUL<br />

YETKİSİ İBB MECLİSİ’NDE<br />

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, mutlaka yapılacağını vurguladığı Kanal İstanbul<br />

Projesi konusundaki yetkinin İBB Meclisi’nde olduğunu ve kanalın Montrö Sözleşmesi’yle<br />

ilgisi bulunmadığını ifade etti. Projeye 75 milyar lira harcanacağı belirtiliyor.<br />

n Kanal İstanbul Projesi’yle ilgili ilk<br />

açıklamayı 27 Nisan 2011 tarihinde<br />

İstanbul’da gerçekleşen bir<br />

konferansta yapan Cumhurbaşkanı<br />

Recep Tayyip Erdoğan, projenin<br />

hayata geçirilmesi konusunda<br />

oldukça kararlı görünüyor.<br />

Erdoğan başbakanlık koltuğunda<br />

oturduğu 2011’’de projeyi “en<br />

büyük hayalim” vurgusuyla<br />

tanıtırken “Panama Kanalı,<br />

Süveyş Kanalı ve Yunanistan’daki<br />

Corinth Kanalı ile kıyas dahi kabul<br />

etmeyecek yüzyılın en büyük<br />

projelerinden biri için bugün<br />

kolları sıvıyoruz.” demiş ve tümüyle<br />

milli kaynaklarla inşa edileceğini<br />

söylemişti.<br />

“DÜNYADA BÜYÜK SÜKSE<br />

YAPACAK”<br />

2019 yılının sonlarına doğru<br />

yeniden gündeme gelen Kanal<br />

İstanbul için, “Dünyada büyük<br />

sükse yapacak, Montrö Boğazlar<br />

Sözleşmesi’ni devre dışı bırakarak<br />

elimizi rahatlatacak, Karadeniz’e<br />

geçiş trafiğinin kontrolünde<br />

Türkiye’yi tek söz sahibi haline<br />

getirecek.” cümlelerini kuran<br />

Erdoğan, AK Parti Genişletilmiş İl<br />

Başkanları Toplantısı’nda konuya<br />

ilişkin detaylı bilgiler verdi.<br />

“SENİN ÖYLE BİR YETKİN<br />

YOK”<br />

“Nasıl olduysa İstanbul’da bir<br />

Büyükşehir Belediye Başkanlığını<br />

aldılar ama İstanbul seçimini AK<br />

Parti kazandı çünkü meclis kahir<br />

ekseriyetiyle Cumhur İttifakı’nda,<br />

bunu iyi anlamamız lazım.” diyen<br />

Erdoğan, proje protokolündeki<br />

imzayı geri çektiğini açıklayan<br />

İstanbul Büyükşehir Belediye<br />

(İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’na<br />

“Senin böyle bir yetkin yok, bu<br />

İBB Meclisi’ne aittir.” ifadesiyle<br />

yüklendi.<br />

“YAP-İŞLET-DEVRET<br />

OLMAZSA MİLLİ BÜTÇEYLE”<br />

Projeyi “yap-işlet-devlet modeliyle<br />

bu mümkün olmazsa milli<br />

bütçeyle” hayata geçireceklerini<br />

belirten Erdoğan, “Kurumların<br />

görevi, devletin aldığı karara<br />

uygun şekilde kendi sorumluluk<br />

alanlarında üzerlerine düşeni<br />

yapmaktır. Görevini ihmal eden<br />

hesabını millete ve hukuka<br />

muhakkak verecektir.” diye<br />

konuştu.<br />

“DÜNYA ÇAPINDA<br />

BİR ESER OLACAK”<br />

Erdoğan 75 milyar liraya mal<br />

olacağı kaydedilen projenin<br />

gerekçeleri ve detayları hakkında<br />

şunları anlattı: “Kanal İstanbul’un<br />

başbakanlığımdan öncesine<br />

dayanan bir geçmişi vardır. Biz<br />

bu projeyi seçim kampanyasında<br />

milletin huzuruna sunduk ve<br />

onay aldık. Kanalın uzunluğu<br />

45 kilometre, taban genişliği<br />

275 metre, derinliği 21 metreye<br />

yakın olacaktır. Bünyesindeki iki<br />

limanı bir yat limanı, 7 köprüsü, 2<br />

demiryolu ve 2 hafif raylı geçişi ile<br />

Kanal İstanbul dünya çapında bir<br />

eser olacaktır. Bu projenin kararı<br />

verilmiş, süreci başlatılmış ve<br />

belirli bir aşamaya da gelinmiştir.<br />

Hazırlıklarımız tamamlanmak<br />

üzeredir. İnşallah bununla ilgili de<br />

ihaleye çıkılacaktır.<br />

“DENİZ TRAFİĞİNE<br />

ALTERNATİF”<br />

Kanal İstanbul’u deniz trafiğinin<br />

bir alternatifi olarak planlıyoruz.<br />

Geçtiğimiz yıl İstanbul Boğazı’ndan<br />

41 bin gemi geçti. İstanbul’un<br />

böylesine yoğun bir deniz trafiğini<br />

kaldıramadığını herkes görebilir.<br />

Tabii gözleri olup görmeyenlere bu<br />

gerçekleri kabul ve ikrar ettirmek<br />

pek mümkün değildir. Sadece son<br />

2 yılda Boğaz’da irili ufaklı 41 gemi<br />

kazası yaşandı. Kanal İstanbul’un<br />

ön çalışmalarındaki bütçesi 75<br />

milyar civarındadır. Çanakkale<br />

Boğazı’na göre İstanbul Boğazı’nda<br />

4 kat daha fazla kaza yaşanıyor.<br />

“MONTRÖ SÖZLEŞMESİ’YLE<br />

ALAKASI YOK”<br />

Türkiye’nin bu projeden elde<br />

edeceği gelir maliyetini kısa sürede<br />

çıkaracağı gibi kalıcı gelir kaynağı<br />

da olacaktır. Kanal İstanbul’un<br />

Montrö Sözleşmesi’yle de herhangi<br />

bir alakası yoktur. Tamamen<br />

Türkiye’nin bir suyolu olarak<br />

faaliyet gösterecek ve işletilecektir.<br />

İstanbul bu proje ile çok daha fazla<br />

kıymetlenecektir.” n<br />

66// www.kobiyasam.com.tr


GÜNCEL<br />

KANAL İSTANBUL İÇİN<br />

“SAVAŞ GEMİSİ” UYARISI…<br />

Uluslararası kanalları düzenleyen anlaşmalara göre “serbest geçiş hakkının ticaret<br />

gemilerinin yanı sıra savaş gemilerini kapsadığını da belirten Rıza Türmen, “Kanal<br />

İstanbul’un savaş gemilerinin geçişine açık olması, Montrö rejimin sonu demek olduğunu<br />

söylemek yanlış olmaz.” diyor. Türmen şu ifadelerle uyarıyor: “Montrö Sözleşmesi ortadan<br />

kalkarsa, Türkiye’nin bugün boğazlardan geçiş konusunda sahip olduğu yetkilere sahip<br />

olması beklenemez.”<br />

n Kariyerinde milletvekilliği,<br />

büyükelçilik ve AİHM (Avrupa İnsan<br />

Hakları Mahkemesi) hakimliği gibi<br />

çok önemli görevleri yerine getiren<br />

Rıza Türmen, “Kanal İstanbul projesi,<br />

bölgenin ekolojisi bakımından<br />

doğuracağı sakıncalar yanında,<br />

Montrö Sözleşmesi’nin dayandığı üçlü<br />

dengeyi bozma tehlikesini taşımakta.”<br />

görüşünü ortaya attı.<br />

Haber sitesi T24’teki “Kanal İstanbul ve<br />

Montrö Sözleşmesi” başlıklı yazısında<br />

“Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Lozan<br />

Antlaşması’yla birlikte, Türkiye<br />

Cumhuriyeti’nin kurucu anlaşmasıdır.<br />

1923 Lozan Antlaşması’nda İstanbul<br />

ve Çanakkale boğazlarının yönetimi<br />

bir uluslararası komisyona bırakılmıştı.<br />

1936 Montrö Sözleşmesi’yle<br />

uluslararası komisyonun yetkileri<br />

Türkiye’ye devredildi. Boğazların<br />

silahsızlandırılmış statüsüne son<br />

verildi. Boğazlar üzerinde Türkiye’nin<br />

egemenliği kuruldu.” bilgisini aktaran<br />

Türmen, Montrö Sözleşmesi’nin,<br />

“Türkiye’nin ve Karadeniz’de kıyısı olan<br />

devletlerin güvenliği ile Karadeniz’de<br />

kıyısı olmayan devletlerin çıkarları<br />

arasında kurulan hassas bir üçlü<br />

dengeye” dayandığını belirtti.<br />

“MONTRÖ’NÜN KALKMASI<br />

TÜRKİYE’NİN BOĞAZ<br />

GEÇİŞLERİNDEKİ YETKİLERİNİ<br />

TÖRPÜLER”<br />

“1936’dan bu yana geçen 83 yıl içinde,<br />

savaş gemilerinin kategorileri, tonajları<br />

büyük değişikliklere uğramasına<br />

karşın, Türkiye’nin üçlü dengeyi<br />

dikkatle koruması, sözleşmeyi<br />

bu dengeyi göz önünde tutarak<br />

uygulaması sayesinde Montrö<br />

Sözleşmesi bir değişikliğe<br />

uğramadan ayakta kalabildi.” diyen<br />

Türmen, 1983 tarihli Deniz Hukuku<br />

Sözleşmesi’ne Türk heyetinin<br />

çabaları sonucu “rejimi uluslararası<br />

anlaşmalarla düzenlenen<br />

boğazların statülerinin saklı<br />

tutulacağı, sözleşme hükümlerinin<br />

uygulanmayacağına dair” bir<br />

madde eklendiğine dikkati çekti.<br />

Türmen ardından şu ifadelerle<br />

uyardı: “Başka bir deyişle, Montrö<br />

Sözleşmesi ortadan kalkarsa,<br />

Türkiye’nin bugün boğazlardan<br />

geçiş konusunda sahip<br />

olduğu yetkilere sahip olması<br />

beklenemez.”<br />

“KANAL İSTANBUL’DAN<br />

GEÇEN GEMİYE MONTRÖ<br />

SÖZLEŞMESİ HÜKÜMLERİ<br />

UYGULANAMAZ”<br />

Uluslararası hukuk konusunda<br />

Türkiye’deki en yetkin isimlerden<br />

biri olan Türmen, Kanal İstanbul’un<br />

Montrö Sözleşmesi’ni nasıl<br />

etkileyebileceğini şöyle anlattı:<br />

“Birincisi, Montrö Sözleşmesi’ndeki<br />

“Boğazlar” sözcüğü, İstanbul<br />

Boğazı, Marmara Denizi ve<br />

Çanakkale Boğazı’nı kapsar.<br />

Montrö Sözleşmesi’ndeki<br />

“Boğazlar” yani İstanbul Boğazı,<br />

Marmara Denizi ve Çanakkale<br />

Boğazı bir bütün ve tek bir su<br />

yolu. Kanal İstanbul ise, Montrö<br />

Sözleşmesi dışında kalan başka bir<br />

alternatif su yolu. O nedenle Kanal<br />

İstanbul’dan geçerek, Montrö<br />

Sözleşmesi’ne tabi olmayan<br />

bir gemiye Marmara Denizi ve<br />

Çanakkale Boğazı’ndan geçerken<br />

Montrö hükümleri uygulanamaz.<br />

Kanal İstanbul’dan geçerken<br />

Montrö Sözleşmesi dışında kalan<br />

bir gemi, Marmara Denizi ve<br />

Çanakkale Boğazı’ndan geçerken<br />

de Montrö Sözleşmesi dışında kalır.<br />

“TÜRKİYE’NİN GEMİLERİ<br />

KANAL İSTANBUL’A<br />

YÖNLENDİRME YETKİSİ YOK”<br />

İkincisi, Türkiye’nin İstanbul<br />

Boğazı’ndan geçen gemileri<br />

Kanal İstanbul’a yönlendirme<br />

yetkisi bulunmamakta. Montrö<br />

Sözleşmesi’nin temel ilkesi geçiş<br />

serbestliği. Türkiye, serbest geçişi<br />

engelleyemez.<br />

Engellerse Montrö Sözleşmesi’ni<br />

ihlal etmiş olur. Kanal İstanbul’u<br />

kullanıp kullanmamak her geminin<br />

kaptanının vereceği karara bağlı<br />

olacak. Bu kararı verirken kaptan,<br />

geçiş süresi, emniyet, geçişin maddi<br />

yönü gibi unsurları dikkate alacak.<br />

Ona göre karar verecek. Bundan<br />

da anlaşılıyor ki Kanal İstanbul’un<br />

devreye girmesiyle İstanbul Boğazı<br />

trafiğinin azalması arasında<br />

otomatik bir bağlantı yok.<br />

“ULUSLARARASI DENİZ<br />

YOLLARINI BİRLEŞTİREN<br />

KANALLAR ULUSLARASI<br />

STATÜYE SAHİP”<br />

Üçüncü husus, Kanal İstanbul’un<br />

rejimi ve savaş gemilerinin geçişiyle<br />

ilgili.<br />

Uluslararası deniz yollarını<br />

birleştiren bir kanal, bir yandan<br />

kıyı devletinin egemenliğine tabi,<br />

öte yandan uluslararası statüye<br />

sahip. Başka bir deyişle, kıyı<br />

devleti kanalı keyfi bir biçimde<br />

yönetemez, istediği zaman<br />

geçişe kapayamaz.<br />

Geçen gemiler arasında ayrım<br />

gözetemez. Önemli olan<br />

kanaldan geçiş rejiminin, kanalın<br />

ulusal ve uluslararası özelliklerini<br />

birleştiren bir nitelik taşıması.<br />

Öte yandan uluslararası kanalları<br />

düzenleyen anlaşmalarda<br />

görüldüğü gibi, serbest geçiş<br />

hakkı sadece ticaret gemilerini<br />

değil, aynı zamanda savaş<br />

gemilerini de kapsıyor. Daimi<br />

Adalet Divanı’nın Wimbledon<br />

kararından alınan alıntı da bu<br />

yönde.<br />

“KANAL İSTANBUL’DAN<br />

SADECE TİCARET GEMİLERİ<br />

GEÇEBİLİR DENEBİLİR Mİ?”<br />

Bu durumda Türkiye, “Kanal<br />

İstanbul’dan sadece ticaret<br />

gemileri geçebilir. Savaş<br />

gemilerinin geçişi Montrö<br />

Sözleşmesi’ne tabidir.” diyebilir<br />

mi? Derse, başka devletler<br />

tarafından kabul edilmeyebilir.<br />

Kabul edilmezse, uluslararası<br />

anlaşmazlık doğar. Bunu çözmek<br />

için Uluslararası Adalet Divanı’na<br />

ya da uluslararası hakeme gitmek<br />

gerekir.<br />

Kanaldan geçiş için,<br />

karasularından geçişi düzenleyen<br />

“zararsız geçiş hakkı” kuralları<br />

geçerli olabilir. Karasuları da<br />

devletlerin egemenliğine tabi.<br />

Ama buradan geçişler için<br />

Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne<br />

bir uluslararası düzenleme var.<br />

Bu düzenlemeye göre, savaş<br />

gemileri, kıyı devletlerinin<br />

yasalarına uymak ve kıyı<br />

devletlerinin barış ve güvenliğini<br />

tehlikeye atmamak koşuluyla,<br />

karasularından zararsız geçiş<br />

hakkına sahip. Kanallar için de<br />

benzer bir durum söz konusu.”<br />

Türmen özetle sözü şuraya<br />

getirdi: “Kanal İstanbul’un savaş<br />

gemilerinin geçişine açık olması,<br />

Montrö rejimin sonu demek<br />

olduğunu söylemek yanlış<br />

olmaz.” n<br />

68// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 69


MAHFİ FİNANS EĞİLMEZ<br />

MONTREUX (MONTRÖ)<br />

BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ VE<br />

Kanal İstanbul<br />

Söz konusu vergi ve harçlar (geçiş ücretleri) geminin her bir tonu<br />

için altın frank [i] olarak şöyledir:<br />

İşlem<br />

Ton Başına Ödenmek<br />

Üzere (Altın Frank)<br />

Sağlık denetimi 0.075<br />

Fenerler, ışıklı şamandıralar ve geçit<br />

şamandıraları, ya da başka şamandıralar<br />

800 tona kadar 0.42<br />

800 ton üzeri 0,21<br />

Kanal İstanbul’un Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni değiştirmeyeceği,<br />

geçiş trafiğini kanala kaydıramayacağı, bunu gerçekleştiremeyince de<br />

harcanan parayı çıkaramayacağı açıktır. Bu projeden sağlanacağı umulan<br />

gelirlerin, projenin zaten bozulmaya başlamış olan bütçeye getireceği<br />

büyük yükle karşılaştırılması mümkün değildir.<br />

Kurtarma hizmetleri (kurtarma sandallarını,<br />

palamar taşıyan füze istasyonlarını, sis<br />

düdüklerini, radyo farlarını ışıklı şamandıralarla,<br />

aynı türden başka tesisleri kapsar)<br />

0.10<br />

// MAHFİ EĞİLMEZ<br />

n Montrö Boğazlar Sözleşmesi, yalnızca<br />

İstanbul Boğazından geçişleri değil<br />

Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi<br />

ve İstanbul (Karadeniz) Boğazı deniz<br />

trafiğini düzenleyen bir antlaşmadır.<br />

Sözleşmeyle, Karadeniz’e kıyısı olan<br />

ülkelere, diğer ülkelere göre bazı<br />

üstünlükler sağlanmakta ve Boğazların<br />

yönetimi Türkiye Cumhuriyeti’ne<br />

bırakılmaktadır. Yan sayfadaki harita<br />

Boğazları, Marmara Denizini ve<br />

Karadeniz’e kıyısı olan ülkeleri (Türkiye,<br />

Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya,<br />

Gürcistan) gösteriyor.<br />

SÖZLEŞMEYİ İMZALAYAN<br />

ÜLKELER<br />

Montrö Boğazlar Sözleşmesi, İsviçre’nin<br />

Montreux (Montrö) kentinde Fransa,<br />

İngiltere, Bulgaristan, Japonya,<br />

Sovyetler Birliği, Türkiye, Yunanistan,<br />

Romanya ve Yugoslavya devletlerinin<br />

temsilcileri tarafından 20 Temmuz<br />

1936’da imzalanarak yürürlüğe girmiş<br />

bir uluslararası antlaşmadır. Bu<br />

antlaşmayla Boğazların yönetimi<br />

Türkiye’ye geçmiştir.<br />

SÖZLEŞMEDEN ÖNCEKİ DURUM<br />

1’inci Dünya Savaşı’nın kaybedenlerinden<br />

olan Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri<br />

(İngiltere, Fransa ve Rusya) arasında 30<br />

Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes<br />

Anlaşması imzalandı.<br />

70// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 71


MAHFİ EĞİLMEZ<br />

Antlaşma, Osmanlı Devleti’nin<br />

savaş gücünün ortadan<br />

kaldırılmasının yanı sıra Çanakkale<br />

ve İstanbul Boğazlarının İtilaf<br />

Devletleri tarafından işgal<br />

edilmesi, Boğazların geçişe<br />

açılması ve Karadeniz’e<br />

serbest geçiş sağlanmasına<br />

ilişkin hükümler taşıyordu. Bu<br />

düzenlemeler kısa sürede yaşama<br />

geçirildi ve Osmanlı İmparatorluğu<br />

Boğazlar üzerindeki denetimini<br />

tamamen kaybetmiş oldu.<br />

Boğazlar meselesi Lozan<br />

Antlaşması görüşmeleri sırasında<br />

en önemli sorunlardan birisiydi.<br />

Türkiye’nin ısrarlarına karşın<br />

Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla<br />

İtilaf Devletlerine verilen<br />

tavizlerden geri adım attırmak<br />

mümkün olmadı. Boğazlar<br />

meselesi 24 Temmuz 1923 tarihli<br />

Lozan Antlaşması’nın 23’üncü<br />

maddesinde yer alan hükme<br />

dayanarak ayrı bir sözleşmeyle<br />

düzenlendi.<br />

Bu madde şöyleydi: “Bağıtlı<br />

Yüksek Taraflar, Boğazlar rejimine<br />

ilişkin bugünkü tarihli yapılmış<br />

olan Sözleşmede öngörüldüğü<br />

üzere, Çanakkale Boğazı’nda,<br />

Marmara Denizi’nde ve Karadeniz<br />

Boğazı’nda, denizden ve havadan,<br />

barış zamanında olduğu gibi savaş<br />

zamanında da geçiş ve gidiş-geliş<br />

Türkiye, o günün kritik<br />

koşullarında (özellikle<br />

kapitülasyonların kaldırılması<br />

gibi sıkıntılı konular karşısında)<br />

bu düzenlemeyi ileride yeniden<br />

gündeme getirilmek üzere<br />

kabul etmiş ve gerçektende<br />

mücadelesini diplomatik alanda<br />

sürdürerek 1936’da Montrö<br />

Boğazlar Sözleşmesi’nin<br />

kabulünü sağlamıştır.<br />

(ulaşım) serbestliği ilkesini kabul<br />

ve ilan etmekte görüş birliğine<br />

varmışlardır. Bu sözleşme, Yüksek<br />

Taraflar bakımından, sanki bu<br />

Antlaşmanın içindeymiş gibi, ayni<br />

güç ve değerde olacaktır.”<br />

Görüleceği gibi Lozan<br />

Antlaşması’nın 23’üncü maddesi<br />

Boğazlar ve Marmara Denizindeki<br />

trafik konusunda Türkiye’ye<br />

bir yetki tanımamıştır. Lozan<br />

Antlaşmasının 23. maddesinde<br />

öngörülen Lozan Boğazlar<br />

Sözleşmesi Boğazlardan serbest<br />

geçişi, Boğazlar Komisyonunun<br />

kurulmasını, boğazların ve<br />

çevresinin askerden arındırılmış<br />

hale getirilmesini hedef alan ve<br />

Milletler Cemiyeti’nin (Birleşmiş<br />

Milletlerin ilk hali) garantisini<br />

sağlayan hükümler taşıyan toplam<br />

20 maddelik bir sözleşmedir.<br />

Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nde şu<br />

üç ilke yer alıyordu: (1) Boğazların<br />

askerden arındırılması,<br />

(2) Boğazlarda gemilerin geçişini<br />

denetleyecek ve Milletler<br />

Cemiyeti’ne bilgi verecek yetkili<br />

bir Boğazlar Komisyonu’nun<br />

kurulması, (3) Askeri bakımdan<br />

Türkiye için tehlike oluşturacak<br />

durumlara engel olmak<br />

amacıyla Milletler Cemiyeti’nin<br />

(özellikle İngiltere, Fransa, İtalya<br />

ve Japonya’nın) garantisinin<br />

sağlanması.<br />

Bu düzenlemeler Türkiye’nin<br />

kendi toprakları içindeki<br />

Boğazlara egemen olamaması<br />

anlamına geliyordu.<br />

Türkiye, o günün kritik<br />

koşullarında (özellikle<br />

kapitülasyonların kaldırılması<br />

gibi sıkıntılı konular karşısında)<br />

bu düzenlemeyi ileride yeniden<br />

gündeme getirilmek üzere<br />

kabul etmiş ve gerçekten<br />

de mücadelesini diplomatik<br />

alanda sürdürerek 1936’da<br />

Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin<br />

kabulünü sağlamıştır.<br />

SÖZLEŞMENİN ÖZETİ<br />

Montrö Boğazlar Sözleşmesinde<br />

yer alan başlıca düzenlemeler<br />

şöyledir:<br />

Barış zamanında, ticaret<br />

gemileri, gündüz ve gece,<br />

bayrak ve yük ayrımı<br />

yapılmaksızın, sağlık kurallarının<br />

getirdiği kısıtlamalar<br />

dışında, hiçbir işleme tabi<br />

olmadan Boğazlardan geçiş<br />

özgürlüğünden yararlanırlar.<br />

Bu gemiler, Boğazların bir<br />

limanına uğramaksızın<br />

transit geçerlerken, Türk<br />

makamlarınca, alınması<br />

öngörülen vergi ve harçlardan<br />

başka, hiçbir vergi ya da harç<br />

ödemezler. Kılavuzluk ve<br />

yedekçilik (römorkörcülük)<br />

isteğe bağlıdır.<br />

Bu geçiş ücretleri altın Frank<br />

ya da o tarihteki İsviçre<br />

Frangı / TL kuru üzerinden<br />

TL olarak ödenecektir. Barış<br />

zamanında, Karadeniz’e kıyıdaş<br />

olsun olmasın, bayrakları ne<br />

olursa olsun, hafif su üstü<br />

gemileri, küçük savaş gemileri<br />

ve yardımcı gemiler, Türk<br />

hükümetinden gerekli izinleri<br />

almak kaydıyla ve gündüz<br />

girmek ve Sözleşmede yer alan<br />

hükümlere uymak kaydıyla<br />

yukarıdaki tabloda yer verilenler<br />

dışında hiçbir vergi ya da harç<br />

ödemeksizin, Boğazlardan<br />

geçiş özgürlüğünden<br />

yararlanacaklardır.<br />

Karadeniz’e kıyıdaş Devletler,<br />

15 bin tondan yüksek bir tonajda<br />

bulunan savaş gemilerini tek<br />

başlarına, en çok iki torpido<br />

eşliğinde olmak koşuluyla<br />

geçirebileceklerdir.<br />

Savaş gemilerinin Boğazlardan<br />

geçmesi için, Türk Hükümetine<br />

diplomasi yoluyla bir ön bildirimde<br />

bulunulması gereklidir. Bu ön<br />

bildirimin olağan süresi sekiz<br />

gündür. Karadeniz’e kıyıdaş<br />

olmayan Devletler için bu süre on<br />

beş güne çıkartılabilir.<br />

Karadeniz’de bulunmalarının<br />

amacı ne olursa olsun, kıyıdaş<br />

olmayan Devletlerin savaş gemileri<br />

bu denizde yirmi bir günden<br />

fazla kalamazlar. Boğazlarda<br />

transit olarak bulunan savaş<br />

gemileri taşıdıkları uçakları hiçbir<br />

durumda, kullanamazlar. Savaş<br />

zamanında, Türkiye savaşan<br />

devlet değilse, savaş gemileri<br />

sözleşmede belirtilen koşullarla<br />

Boğazlarda tam bir geçiş ve gidişgeliş<br />

(ulaşım) özgürlüğünden<br />

yararlanabilirler. Savaşan herhangi<br />

bir Devletin savaş gemilerinin<br />

Boğazlardan geçmesi yasaktır.<br />

Savaş zamanında, Türkiye savaşan<br />

devlet ise, savaş gemilerinin<br />

geçişi konusunda Türk Hükümeti<br />

tam yetkiye sahiptir. Bu hüküm<br />

Tahsil Eden Kurum<br />

Hudut ve Sahiller<br />

Sağlık Genel<br />

Müdürlüğü<br />

Kıyı Emniyeti Genel<br />

Müdürlüğü<br />

İşlem<br />

Net Ton Başına Alınacak<br />

Resim (USD)<br />

Sağlık rüsumu (vergisi) 0,08063<br />

Fener Ücreti<br />

Türkiye’nin kendisini pek yakın bir<br />

savaş tehlikesi tehdidi karsısında<br />

sayması halinde de geçerlidir.<br />

Sivil uçakların Akdeniz ile<br />

Karadeniz arasında geçişini<br />

sağlamak amacıyla, Türk<br />

Hükümeti, Boğazların yasak<br />

bölgeleri dışında, bu geçişe<br />

ayrılmış hava yollarını gösterir.<br />

GEÇİŞ ÜCRETLERİNDE<br />

DEĞİŞİKLİK<br />

Yukarıda Montrö Boğazlar<br />

Sözleşmesinde saptanan geçiş<br />

ücretlerini gösterdik. Montrö<br />

Boğazlar Sözleşmesinin yürürlüğe<br />

girdiği 1936 yılından 1983 yılına<br />

kadar, Türk Boğazlarından transit<br />

geçen (gidiş-dönüş) ticaret<br />

gemileri, Hudut ve Sahiller Sağlık<br />

Genel Müdürlüğü ile Türkiye<br />

Denizcilik İşletmeleri veznelerine,<br />

altın frank üzerinden Sağlık<br />

Rüsumu, Fener ve Tahlisiye<br />

ücretlerini ödediler. Altın Frank<br />

dolaşımdan kalktıktan sonra<br />

ödemeler, özgün sözleşmede<br />

yer alan 0,29 gram saf altın dolar<br />

üzerinden Türk Lirası ile yapıldı.<br />

800 tonilatoya kadar 0,338646<br />

800 tonilato üzeri için 0,169323<br />

Tahlisiye Ücreti 0,08063<br />

72// www.kobiyasam.com.tr<br />

<strong>SAYI</strong> 4 // 73


MAHFİ EĞİLMEZ<br />

1983’te yeni düzenlemeyle<br />

hesaplamaya geçildi. 1983 yılında<br />

yapılan güncellemeyle şöyle bir<br />

tahsilat tablosu oluştu:<br />

1983 yılında yapılan bu güncelleme<br />

mevcut geçiş ücretlerini arttırmış<br />

olsa da altın değerine göre çok<br />

düşük oranda kalmıştır. Altının<br />

ons değeri 1983’ten bugüne kat<br />

kat arttığı halde bu katsayılara<br />

uygulanan Dolar değeri<br />

güncellenmemiştir.<br />

SÖZLEŞMENİN YÜRÜRLÜK<br />

VE GEÇERLİLİĞİ<br />

Sözleşmenin 1. maddesinde konu<br />

edilen, barış zamanında ticaret<br />

gemilerinin geçiş ve gidiş-geliş<br />

(ulaşım) özgürlüğü hükmünün<br />

süresi sonsuzdur. Sözleşmenin<br />

geri kalan maddelerinin<br />

yürürlük süresi, yürürlüğe giriş<br />

tarihinden başlayarak, yirmi yıl<br />

olmakla birlikte herhangi bir yeni<br />

düzenleme yapılmadığı sürece bu<br />

süre uzamaktadır.<br />

MONTRÖ SÖZLEŞMESİ<br />

DEĞİŞTİRİLEBİLİR Mİ?<br />

Montrö Boğazlar Sözleşmesi,<br />

Türkiye’nin taraf olduğu ve<br />

onayladığı bir uluslararası<br />

antlaşmadır. Tek taraflı olarak<br />

ortadan kaldırılamaz. Sözleşmenin<br />

kaldırılması ya da değiştirilmesi<br />

ancak Sözleşmeye imza koyan<br />

tarafların bir araya gelerek birlikte<br />

alacakları kararla mümkün olabilir.<br />

Sözleşme, taraflardan birisinin veya<br />

birkaçının bir ön bildirimini Fransa<br />

Hükümetine göndermesinden<br />

başlayarak, iki yıl geçinceye kadar<br />

yürürlükte kalır. Bu ön bildirim,<br />

Fransız Hükümetince, taraf<br />

devletlere iletilir ve eğer Sözleşme,<br />

uygun biçimde sona erdirilirse,<br />

taraflar yeni bir Sözleşmenin<br />

hükümlerini saptamak ya da<br />

mevcut Sözleşme maddelerinde<br />

değişiklik yapmak üzere bir<br />

konferans toplanmasını ve bu<br />

konferansa katılmayı kabul ederler.<br />

KANAL İSTANBUL VE<br />

MONTRÖ SÖZLEŞMESİ<br />

Kanal İstanbul konusu gündeme<br />

geldiğinde birçok tartışma çıktı<br />

ortaya. Çoğu kulaktan dolma<br />

bilgilere dayanan tartışmalardı.<br />

O nedenle meseleyi aydınlatmak<br />

için ne olup biteceğinin madde<br />

madde üzerinden gidelim:<br />

Kanal İstanbul geçişi ücretli olsa<br />

Montrö Boğazlar Sözleşmesi yukarıda<br />

da değindiğimiz gibi yalnızca İstanbul<br />

Boğazından geçişleri düzenleyen bir<br />

antlaşma değildir. Sözleşme, Çanakkale<br />

Boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul<br />

(Karadeniz) Boğazı deniz trafiğini düzenleyen<br />

bir antlaşmadır. Kanal İstanbul, savaş<br />

gemilerinin Karadeniz’e İstanbul Boğazı<br />

kısıtlamalarından kurtularak çıkmasının<br />

önünü açsa da Akdeniz’den gelip Çanakkale<br />

Boğazından Marmara Denizi’ne geçmesinin<br />

önünü açamadığı için örneğin ABD<br />

donanması Karadeniz’e Montrö Boğazlar<br />

Sözleşmesi kısıtlamalarına tabi olmadan<br />

geçemeyecektir.<br />

bile Türkiye, Montrö Boğazlar<br />

Sözleşmesi yürürlükte olduğu<br />

sürece, Boğazlardan geçecek<br />

ticari gemileri Kanal İstanbul’dan<br />

geçmeye zorlayamaz. Öyle olunca<br />

da anormal uzun bekleme süreleri<br />

söz konusu olmadığı sürece<br />

ticari gemiler daha düşük bir<br />

ücretle geçebilecekleri İstanbul<br />

Boğazı varken daha yüksek ücret<br />

ödeyerek Kanal İstanbul’dan<br />

geçmez.<br />

Türkiye, ancak Boğazlarda çeşitli<br />

nedenlerle işlem yavaşlatmaya<br />

giderek deniz trafiğini<br />

ağırlaştırırsa o zaman Boğazların<br />

girişinde beklemek zorunda<br />

kalmak istemeyen gemiler<br />

için Kanal İstanbul çekici hale<br />

gelebilir. Dış ticaretteki ‘tarife<br />

dışı engeller’[ii] uygulamasına<br />

benzeyen böyle bir uygulamayı<br />

Türkiye ne kadar süreyle yürütebilir<br />

işin o kısmı tartışmalıdır.<br />

Özetle Türkiye, Kanal İstanbul’dan<br />

ciddi bir geçiş ücreti geliri elde<br />

edemez. Elde edeceği tek gelir<br />

Kanal çevresinde yerleşime<br />

açılacak yerlere yapılacak konutlar<br />

üzerinden olur. Buradaki yeni<br />

yerleşimlerin ilk bakışta ekonomiye<br />

bir katkısı olacak gibi görünse<br />

de projenin yaratacağı çevre<br />

ve iklim sorunları ve İstanbul<br />

trafiğine yapacağı olumsuz etkiler<br />

dikkate alındığında o katkının bu<br />

kayıpları karşılaması mümkün<br />

görünmemektedir. Türkiye, Kanal<br />

İstanbul’u Yap – İşlet – Devret<br />

modeliyle yaptırırsa yukarıda<br />

açıkladığımız gibi bu kanaldan<br />

yeterli geliri elde edemeyeceği<br />

için Hazine garantisi adı altında<br />

bütçeden, kapsanan süre boyunca,<br />

sürekli para ödemek zorunda<br />

kalacaktır. Bu da kanaldan<br />

hiçbir yarar elde etmeyecek olan<br />

milyonlarca kişinin vergisinin<br />

buraya harcanması anlamına<br />

gelecektir.<br />

Montrö Boğazlar Sözleşmesi<br />

yukarıda da değindiğimiz gibi<br />

yalnızca İstanbul Boğazından<br />

geçişleri düzenleyen bir antlaşma<br />

değildir. Sözleşme, Çanakkale<br />

Boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul<br />

(Karadeniz) Boğazı deniz trafiğini<br />

düzenleyen bir antlaşmadır.<br />

Kanal İstanbul, savaş gemilerinin<br />

Karadeniz’e İstanbul Boğazı<br />

kısıtlamalarından kurtularak<br />

çıkmasının önünü açsa da<br />

Akdeniz’den gelip Çanakkale<br />

Boğazından Marmara Denizi’ne<br />

geçmesinin önünü açamadığı<br />

için örneğin ABD donanması<br />

Karadeniz’e Montrö Boğazlar<br />

Sözleşmesi kısıtlamalarına tabi<br />

olmadan geçemeyecektir.<br />

Dolayısıyla Rusya’nın<br />

Ankara Büyükelçisi Aleksei<br />

Erkhov’un “Kanal İstanbul’un<br />

Karadeniz’deki hukuk rejimini<br />

belirleyen Montrö Boğazlar<br />

Sözleşmesini değiştirmeyeceğini,<br />

değiştirmediği sürece de<br />

Türkiye’nin kendi meselesi<br />

olacağı” yolundaki açıklamasını bu<br />

çerçevede anlamak gerekir.<br />

SONUÇ<br />

Kanal İstanbul’un Montrö<br />

Boğazlar Sözleşmesi’ni<br />

değiştirmeyeceği, Boğazlardan<br />

geçiş trafiğini değiştirip geçiş<br />

ağırlığını kanala kaydıramayacağı,<br />

bunu gerçekleştiremeyince de<br />

harcanan parayı çıkaramayacağı<br />

açıktır. Bu projeden sağlanacağı<br />

umulan gelirlerin, projenin<br />

zaten bozulmaya başlamış<br />

olan bütçeye getireceği büyük<br />

yükle karşılaştırılması mümkün<br />

değildir. Projenin ekonomiye<br />

katkısı yalnızca çevresinde oluşacak<br />

yeni yerleşimlerin sağlayacağı<br />

rant gelirleri, yapım sırasındaki<br />

istihdam artışı ve burada yapılacak<br />

konutlardan elde edilecek vergi<br />

gelirleri dolayısıyla olacaktır. Bu<br />

gelirlerin projenin denizlerde<br />

ve İstanbul’un genelinde ortaya<br />

çıkaracağı çevre sorunları, iklim<br />

sorunları, İstanbul trafiğine inşaat<br />

sırasında ve sonrasında yapacağı<br />

olumsuz etkilerle karşılaştırılması ve<br />

ona göre karar verilmesinde yarar<br />

vardır.<br />

Ekonomi bilimi bir tahsis ve<br />

alternatif maliyet bilimidir. Her<br />

ülke her şeyi yapabilir. Mesele bir<br />

şeyi yaparken bunun kaça mal<br />

olacağı ve bu işe ayrılan kaynak<br />

karşılığında hangi işleri yapmaktan<br />

vazgeçileceği meselesidir. Çünkü<br />

kaynaklar sınırlıdır ve bu sınırlı<br />

kaynakların en önemli ihtiyaçlara<br />

tahsis edilmesi gerekir.<br />

Türkiye, Kanal İstanbul ile<br />

uğraşmak yerine 1983 yılından beri<br />

güncellenmemiş olan Boğazlardan<br />

geçiş katsayılarına uygulanan altın<br />

Frank’tan Dolara çevrilmiş bulunan<br />

değerin altın değerindeki artışlara<br />

göre güncellenmesi konusunda<br />

gerekli diplomatik girişimlere<br />

başlamalıdır. Geçiş ücretlerinin<br />

yükselmesini sağlayacak<br />

güncellemelerin tarafların<br />

reddine yol açmasını önlemek<br />

için de güncellemelerin örneğin<br />

5 yıllık geçiş sürecinde kademeli<br />

olarak yapılmasını sağlayacak bir<br />

düzenleme teklifi hazırlanması<br />

uygun bir yaklaşım olabilir. n<br />

[i] 1 Altın / Frank 0,29302 gram altına eşittir.<br />

[ii] Tarife dışı engeller konusunda en bilinen<br />

örnek mesela otomobil ithalatını yavaşlatmak<br />

için tek bir gümrük kapısından giriş izni vermek<br />

ve orada ağırlaştırılmış denetim yapmaya<br />

başlamaktır.<br />

Bu yazı Hazine eski Müsteşarı Mahfi<br />

Eğilmez’e ait www.mahfiegilmez.com adlı<br />

internet sitesinden alıntılanmıştır)<br />

74// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 75


SELÇUK PERİN<br />

BİLDERBERG BUNLARI<br />

ÖNGÖRMÜŞ MÜYDÜ?<br />

// SELÇUK PERİN<br />

selçuk.m.perin@gmail.com<br />

n Geçmişte Ortadoğu’ya Altın Hilâl<br />

(Golden Cressent) ya da Bitek Hilâl<br />

(Fertile Cresent) denilmekteydi. Şu<br />

andaki tabloya bakıldığında; o verilen<br />

isimlerin ne kadar doğru olduğu<br />

ve bütün güçlü ülkelerin neden<br />

bu bölgede bir hâkimiyet kurmak<br />

istediği daha iyi anlaşılıyor.<br />

Dünyanın, bilhassa Kuzey Amerika<br />

ve Avrupa’nın ileri gelen liderleri,<br />

sanayicileri, finansçıları, sendikacıları<br />

ve gazetecileri Bilderberg Grubu’nca<br />

yılda bir defa düzenlenen üç günlük<br />

forumda buluşarak güncel olayları,<br />

gelişmeleri ve geleceğe yön verecek<br />

politikaları konuşuyor.<br />

İlk forum 29, 30 ve 31 Mayıs 1954<br />

tarihlerinde Hollanda’nın Osterbeek<br />

kentindeki Bilderberg Oteli’nde<br />

gerçekleşti. Adını bu otelden alan<br />

grup, en son 29 Mayıs ile 2 Haziran<br />

2019 tarihleri arasında İsviçre’nin<br />

Montreux şehrinde toplandı.<br />

NELERİN KONUŞULDUĞU<br />

BİR SIR…<br />

Bilderberg toplantılarına katılanların<br />

isimleri, kimlikleri ve nelerin<br />

konuşulduğu hiçbir şekilde tam<br />

olarak kamuoyuna duyurulmuyor.<br />

Katılımcıların tümü gizlilik<br />

kuralına uymak zorunda. Zaman<br />

zaman içeriğe dair sızıntılar veya<br />

değerlendirmeler olsa da bunlar asla<br />

doğrulanmamıştır.<br />

Ortada bir statüko var… Bundan sonra olabilecek her askeri hareket<br />

bir başkasını getirecek. Kimin ne yapacağı pek belli değil ve yanlış bir<br />

adım bütün Ortadoğu’yu ateş hattına döndürebilir.<br />

KÜRESEL HÜKÜMET<br />

ÜTOPYASININ ESİN KAYNAĞI<br />

Bilderberg’in “küresel hükümet<br />

ütopyasının”, eski Trotskici ve<br />

Marksist olan James Burnham’dan<br />

esinlenerek şekillendiği ifade<br />

edilmektedir. Burnham, anti<br />

Stalinci bir Trotskici olarak “elit üst<br />

düzey teknokratların insanlığı idare<br />

etmesinin” avukatlığını yapıyordu.<br />

Haber sitesi Mint Press News<br />

(https://www.mintpressnews.<br />

com/bilderberg-era-end/244731/),<br />

Burnham’ın 1940’ta Trotski ve<br />

Marksizm ile bütün bağlarını<br />

kopardığını, ancak öğrenmiş<br />

olduğu “taktik, sızma ve hükümet<br />

devirme stratejilerini” kendine mal<br />

edindiğini yazdı. (Burnham bu<br />

bilgileri Trotski’in yakın çevresinde<br />

bulunarak ve çalışarak elde etmiş.)<br />

TROTSKİ’NİN KİMLİK<br />

İDARESİ POLİTİKALARI…<br />

Burnham bu konudaki<br />

düşüncelerini 1941 senesinde<br />

kaleme aldığı “İdarecilik<br />

Ayaklanması” (The Menagerial<br />

Revolution) kitabında dile getiriyor.<br />

Kitapta, Trotski’nin “Kimlik İdaresi<br />

Politikaları’nın” Batı’yı bölmek<br />

için kullanıldığını belirtiyor ve<br />

bunun yeni bir ulusal kültürü<br />

yaratmak için kullanılabileceğini<br />

öngördüğünü anlatıyor.<br />

Kitap CIA’in efsanevi kişiliklerinden<br />

Frank Wisner’in dikkatini çekiyor.<br />

Wisner, Burnham’ın arkadaşı<br />

Sydney Hook’un (eski bir Trotskici)<br />

çalışmalarından esinlenerek eski<br />

Trotskiciler ile çalışarak Stalin’e ve<br />

Stalinizm’e karşı etkin bir ortaklığa<br />

girmeyi düşünüyor.<br />

Irak<br />

Parlamentosu<br />

aldığı kararla<br />

ABD Ordusu’nun<br />

ülkesinden<br />

çekilmesini<br />

istemesi, ortaya<br />

yepyeni bir siyasi<br />

ve askeri düzen<br />

çıkartabilir.<br />

Devrik lideri<br />

Saddam Hüseyin<br />

görevdeyken<br />

Irak, Rusya’yla<br />

çok daha<br />

sıkı ilişkiler<br />

içerisinde idi.<br />

Bu yeni durum<br />

tekrar bir Bağdat<br />

– Moskova<br />

yakınlaşmasına<br />

neden olabilir<br />

mi? Neden<br />

olmasın!<br />

ABD, AVRUPA, RUSYA<br />

VE ÇİN…<br />

Bilderberg’in dünya düzeni<br />

hakkında kararlar aldığını<br />

varsayarsak ve Ortadoğu’nun<br />

bugün içinde bulunduğu<br />

durumu da yakından<br />

gözlemlersek; öne çıkan en<br />

önemli konunun, dünyanın<br />

petrol beşiği niteliğindeki<br />

bu bölge üzerinde kurulmak<br />

istenen idari bir hegemonya<br />

olduğu ortadadır. Bu petrol<br />

bazlı idare hegemonyasından<br />

faydalanmak isteyen dört büyük<br />

oluşum var: ABD, Avrupa, Rusya<br />

ve Çin.<br />

ORTADOĞU’DA TEK<br />

DENKLEM PETROL MÜ?<br />

Ancak “Petrol Ortadoğu’nun<br />

dengeleri konusunda tek<br />

denklem mi? sorusunu<br />

sormanın tam zamanı.<br />

Son günlerde yaşananlar,<br />

Ortadoğu’da 3’üncü Dünya<br />

Savaşı’nın habercisi olabilir.<br />

Tahran son aldığı kararlarla<br />

Ortadoğu’da nükleer dengeleri<br />

tamamen değiştirebilir. Belki de<br />

değiştirdi bile…<br />

YENİDEN BAĞDAT-<br />

MOSKOVA YAKINLAŞMASI<br />

MI?<br />

Irak Parlamentosu aldığı kararla<br />

ABD Ordusu’nun ülkesinden<br />

çekilmesini istemesi, ortaya<br />

yepyeni bir siyasi ve askeri<br />

düzen çıkartabilir. Devrik lideri<br />

Saddam Hüseyin görevdeyken<br />

Irak, Rusya’yla çok daha sıkı<br />

ilişkiler içerisinde idi. Bu yeni<br />

durum tekrar bir Bağdat –<br />

Moskova yakınlaşmasına neden<br />

olabilir mi? Neden olmasın!<br />

76// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 77


O zaman, Suriye – Irak – Tahran<br />

hattı bir şekilde Rusya’ya<br />

yakınlaşmıyor mu? Tahran zaten<br />

askeri olarak ihtiyaçlarının bir<br />

kısmını Rusya ve Çin’den karşılıyor.<br />

Suriye, Rusya’nın askeri ve politik<br />

yardımlarının alıcısı durumunda.<br />

HÜRMÜZ BOĞAZI’NDA<br />

KONTROL KİMİN ELİNDE?<br />

Bu hattın daha da yakınlaşması,<br />

İsrail’in hiç de hoşuna<br />

gitmeyecektir. Bilinen şu ki<br />

Israil’in elinde nükleer olanaklar<br />

var. Amerika da Kuveyt, Suudi<br />

Arabistan ve Birleşik Arap<br />

Emirlikleri’nde üslere sahip.<br />

Hürmüz Boğazı’nın kontrolü tam<br />

olarak kimin elinde belli değil.<br />

İlk forum 29,<br />

30 ve 31 Mayıs<br />

1954 tarihlerinde<br />

Hollanda’nın<br />

Osterbeek<br />

kentindeki<br />

Bilderberg<br />

Oteli’nde<br />

gerçekleşti. Adını<br />

bu otelden alan<br />

grup, en son 29<br />

Mayıs ile 2 Haziran<br />

2019 tarihleri<br />

arasında İsviçre’nin<br />

Montreux şehrinde<br />

toplandı.<br />

ORTADOĞU ATEŞ HATTINA<br />

DÖNEBİLİR<br />

Ortada bir statüko var… Bundan<br />

sonra olabilecek her askeri hareket<br />

bir başkasını getirecek. Kimin ne<br />

yapacağı pek belli değil ve yanlış<br />

bir adım bütün Ortadoğu’yu ateş<br />

hattına döndürebilir.<br />

Benim sorum, yukarıda da<br />

belirtilmiş olduğu gibi, “Bilderberg<br />

toplantısında acaba bu senaryo<br />

konuşuldu mu?” Konuşulduysa<br />

nasıl bir son öngörüldü?<br />

BİLDERBERG’İN<br />

ÖNGÖRÜLERİ VE TRUMP…<br />

ABD Başkanı Donald Trump’ın<br />

öncelikleri tam olarak<br />

kestirilemese de; ütopik olarak<br />

Bilderberg’in “öngördüklerinin<br />

ve gerçekleşmesi konusunda<br />

hem fikir olduklarının” Trump’ın<br />

senaryosuyla suya düşmüş<br />

olduğunu düşünmek gerekebilir.<br />

İlginçtir Sean-Adl Tabatabai,<br />

News Punch (https://newspunch.<br />

com/bilderberg-collapse-trump/)<br />

adlı haber sitesinde yayınlanan<br />

yazısında Bilderberg’in Trump<br />

yüzünden çökmek üzere olduğunu<br />

savundu.<br />

AVRUPA BİRLİĞİ’NDEKİ<br />

ÇATLAK SESLER…<br />

Avrupa’nın kendine has politikaları<br />

çerçevesindeki göçmen yaklaşımı,<br />

kendi kültürlerinde büyük<br />

değişiklere neden olmaktadır. Aynı<br />

gerekçelerle Avrupa Birliği (AB)<br />

içinde bazı çatlak sesler çıkmaya<br />

başladı. “Öncelikle BREXIT’le<br />

İngiltere’nin AB’den ayrılması,<br />

Polonya’nın çıkartmış olduğu<br />

bazı yasaların AB tarafından AB<br />

anayasasına aykırı bulunması,<br />

Macaristan’ın göçmenler<br />

konusunda almış olduğu kararlar,<br />

İtalya ve Belçika’nın bütçe<br />

uyumluluğu sorunları ve hatta<br />

Fransa’nın devlet borcunun<br />

limitleri aşmış olması” büyük AB<br />

sorunları olarak öne çıkıyor.<br />

Bilderberg bunları öngörmüş<br />

müydü? n<br />

78// www.kobiyasam.com.tr


FİNANS<br />

DİJİTAL HİZMETLERDE<br />

% 7,5 VERGİ DÖNEMİ<br />

1 Mart <strong>2020</strong> tarihinde yürürlüğe girecek kanunla artık dijital hizmetler vergiye tabi. Yıllık<br />

kazançta alt sınır Türkiye’de 20 milyon TL, dünya genelindeyse 750 milyon Avro; oran ise<br />

yüzde 7,5. Doğrudan olmasa bile “Dijital Hizmet Vergisi’nin konusuna giren bir faaliyetten<br />

dolayı hasılat elde edenler” de mükellef sayılacak. Vergi tahsilatının garanti altına<br />

alınması için mükellef Türkiye’de bulunmasa da ve gerekli diğer hallerde “vergiye tabi<br />

işlemlere taraf olanlar ile işleme ve ödemeye aracılık edenler” verginin ödenmesinden<br />

sorumlu tutulacak.<br />

n “7194 Sayılı Dijital Hizmet<br />

Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve<br />

375 Sayılı Kanun Hükmünde<br />

Kararnamede Değişiklik<br />

Yapılması Hakkında Kanun”<br />

7 Aralık 2019 tarihli ve<br />

30971 sayılı Resmi Gazete<br />

Yayımlandı. Kanunla; “dijital<br />

hizmetler”, “konaklama”,<br />

“binek otomobiller”, “gelir gider<br />

tarifesi”, “değerli konutlar” ve<br />

“diğer kanunlar” başlıklarında<br />

düzenlemelere gidildi ve “bazı<br />

yeni vergiler ihdas edildi.<br />

Söz konusu kanunla; “dijital<br />

hizmet sağlayıcılarının<br />

Türkiye’de dijital hizmetlerinden<br />

elde ettikleri hasılatın<br />

vergilendirilmesi” amacıyla;<br />

“verginin konusuna,<br />

mükelleflerine, matrahına, vergi<br />

oranı ve muafiyetlerine” ilişkin<br />

düzenlemeler yapıldı.<br />

ALT SINIR TÜRKİYE’DE 20<br />

MİLYON LİRA; DÜNYADA<br />

750 MİLYON AVRO<br />

“Türkiye’de elde edilen hasılatı<br />

20 milyon Türk Lirası’ndan veya<br />

dünya genelinde 750 milyon<br />

Avro’dan (muadil yabancı para<br />

karşılığı Türk Lirası’ndan) az<br />

olanlar 1 Mart <strong>2020</strong> tarihinde<br />

yürürlüğe girecek Dijital Hizmet<br />

Vergisi’nden muaf tutuluyor.<br />

DİJİTAL HİZMET VERGİSİ<br />

NELERİ KAPSIYOR?<br />

Dijital Hizmet Vergisi şu faaliyet<br />

alanlarını kapsıyor: “(Reklam<br />

kontrol ve performans ölçüm<br />

hizmetleri, kullanıcılarla ilgili veri<br />

iletimi ve yönetimi gibi hizmetler<br />

ile reklamın sunulmasına ilişkin<br />

teknik hizmetler dâhil) Dijital<br />

ortamda sunulan her türlü<br />

reklam hizmetleri”, “(Bilgisayar<br />

programları, uygulamalar,<br />

müzik, video, oyunlar, oyun<br />

içi uygulamalar ve benzeri<br />

yazılımlar dahil) Sesli, görsel veya<br />

dijital herhangi bir içeriğin dijital<br />

ortamda satışı”, “Sesli, görsel<br />

veya dijital herhangi bir içeriğin<br />

dijital ortamda dinlenmesine,<br />

izlenmesine, oynanmasına veya<br />

telefon, bilgisayar gibi elektronik<br />

cihazlara kaydedilmesine veya<br />

bu cihazlarda kullanılmasına<br />

yönelik dijital ortamda sunulan<br />

hizmetler”, “Kullanıcılar<br />

arasında bir mal veya hizmetin<br />

satılmasına veya satılmasının<br />

kolaylaştırılmasına yönelik<br />

sunulan hizmetler dahil<br />

kullanıcıların birbirleriyle<br />

etkileşime geçebilecekleri<br />

dijital ortamların sağlanması ve<br />

işletilmesi hizmetler” ve “Verginin<br />

konusunu oluşturan hizmetlere<br />

yönelik dijital ortamda verilen<br />

aracılık hizmetleri”<br />

DİJİTAL HİZMET VERGİSİ<br />

MÜKELLEFİ<br />

“Türkiye’de gelir ve kurumlar<br />

vergisi bakımından dar yada tam<br />

mükellef olanlar” ile “Türkiye’de<br />

bu vergiler bakımından mükellef<br />

olması gerekmese de -Dijital<br />

Hizmet Vergisi’nin konusunda<br />

giren bir faaliyetten dolayı hasılat<br />

elde edenler” Dijital Hizmet<br />

Vergisi mükellefi sayılacak.<br />

ARACILIK EDENLER<br />

VERGİDEN SORUMLU<br />

“Mükellefin fiziki olarak Türkiye<br />

içinde bulunmaması ve gerekli<br />

görülen diğer hallerde”; Hazine<br />

ve Maliye Bakanlığı, vergi<br />

tahsilatını emniyet altına almak<br />

için “vergiye tabi işlemlere taraf<br />

olanlar ile işleme ve ödemeye<br />

aracılık edenleri” verginin<br />

ödenmesinden sorumlu tutacak.<br />

VERGİDE İSTİSNA<br />

STATÜSÜNE GİREN<br />

HİZMETLER<br />

“Telgraf ve Telefon Kanununun<br />

Ek 37. maddesi kapsamında<br />

üzerinden Hazine payı ödenen<br />

hizmetler”, “Gider Vergileri<br />

Kanunu’nun 39. maddesi<br />

kapsamında üzerinden özel<br />

iletişim vergisi alınan hizmetler”,<br />

“Bankacılık Kanununun 4.<br />

maddesi kapsamındaki hizmetler”,<br />

“Araştırma, Geliştirme ve Tasarım<br />

Faaliyetlerinin Desteklenmesi<br />

Hakkında Kanunun 2. maddesinde<br />

tanımlanan Ar-Ge merkezlerinde<br />

Ar-Ge faaliyetleri neticesinde<br />

oluşturulan ürünlerin satışı ile<br />

münhasıran bu ürünler üzerinden<br />

sunulan hizmetler” ve “Ödeme<br />

ve Menkul Kıymet Mutabakat<br />

Sistemleri, Ödeme Hizmetleri<br />

ve Elektronik Para Kuruluşları<br />

Hakkında Kanununun<br />

12. maddesi kapsamında yer alan<br />

ödeme hizmetleri” Dijital Hizmet<br />

Vergisi’nde istisna statüsüne sahip<br />

olacak.<br />

VERGİ MATRAHI, ORANI<br />

VE DÖNEMİ<br />

“İlgili vergilendirme döneminde<br />

verginin konusuna giren<br />

hizmetlerle elde edilen hasılatın”<br />

matrahını oluşturduğu Dijital<br />

Hizmet Vergisi’nde yüzde 7,5<br />

oranı uygulanacak. Bu vergide<br />

vergilendirme dönemi, birer aylık<br />

esasında düzenlendi. Hizmet<br />

türlerine ve mükelleflerin faaliyet<br />

hacimlerine göre Hazine ve Maliye<br />

Bakanlığı 3 er aylık vergilendirme<br />

dönemi tespit edebilecek.<br />

BEYANNAMELER NE ZAMAN<br />

VERİLECEK?<br />

Mükellefler ve vergi kesintisi<br />

yapmakla sorumluluğundakiler,<br />

“Dijital Hizmet Vergisi<br />

beyannamelerini, vergi dönemini<br />

takip eden ayın sonuna kadar”<br />

ilgili vergi dairesine vermek ve tarh<br />

eden vergiyi ödemekle yükümlü.<br />

Bu vergi, “gelir ve kurumlar<br />

vergisine esas safi kazancın<br />

tespitinde gider olarak”<br />

indirilebilecek. n<br />

<strong>SAYI</strong> 4 // 81


HABİBE AKŞİT<br />

LİDERLİK Ve Humor…<br />

İş dünyasında birçok kavram, konu, zorluk ve devinim içinde mizahı hatırlayamıyoruz…<br />

Orhan Büyükdoğan’ın karikatürleri içinden 14 tanesini sizin için seçtim ve on iki iş<br />

yetkinliğiyle birleştirdim. Her bir başlık hem liderler hem de hepimiz için bir güncelleme<br />

ve irdeleme olsun istedim. O yetkinliklere bir de mizah gözüyle, Büyükdoğan’ın gözüyle<br />

baksak neler ortaya çıkıyor?<br />

Merhabalar…<br />

Bu sayıda sizlere tanıştırmak istediğim biri var:<br />

Orhan Büyükdoğan. Ressam, karikatürist, çizgi<br />

film yönetmeni ve daha pek çok nitelik… Onun<br />

için “Rönesans İnsanı” demek daha doğru<br />

herhalde.<br />

1935’te İstanbul’da doğan Orhan Büyükdoğan,<br />

1960 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi<br />

Resim Bölümü’nden mezun oldu. Çizgi filme<br />

ilgisi akademide öğrenciyken başlayan sanatçı,<br />

ilk denemelerini sinemalarda oynatılan Walt<br />

Disney filmlerinin kesilip atılan parçalarıyla<br />

yaptı. İlk karikatürünü 1956 yılında Akbaba<br />

Dergisi’ne çizdi. Dolmuş ve Tef gibi mizah<br />

dergilerinde karikatür, Hayat Mecmuası’nda<br />

karikatür ve çizgi romanları yayımlandı. Siyahbeyaz<br />

ekrana yansıyan reklam filmleri büyük<br />

beğeni toplayınca, 1971’de Orhan Büyükdoğan<br />

Cartoon Film Studiosu’nu kurdu. 400’ü aşkın<br />

çizgi film üretti.<br />

Türkiye’de yüksek öğretimde bir ilk<br />

niteliğindeki Anadolu Üniversitesi Çizgi<br />

Film Bölümü’nün kurucularındandır. Uzun<br />

yıllar Anadolu Üniversitesi ve Mimar Sinan<br />

Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak görev<br />

aldı.<br />

Reklamcılar Derneği Kristal Elma Özel Ödülü<br />

ile Kültür Bakanlığı ve TRT ödüllerine layık<br />

görüldü.<br />

// DR. HABİBE AKŞİT<br />

AHŞAPGİLLER, CAMGİLLER,<br />

KAĞITGİLLER…<br />

“Ahşapgiller”, “Camgiller”, “Kağıtgiller”,<br />

sanatçının ünlü karikatür serileridir.<br />

Çok özel bir teknikle ürettiği Quant-<br />

Art tabloları özgün çalışmalarındandır.<br />

Kuantum, klasik müzik ve tasavvuf<br />

ilgilendiği konular arasındadır.<br />

Karikatür dünyasına değişik<br />

tiplemeler ve bakış açısı getirmiştir.<br />

“Ahşapgiller”, “Camgiller” ve<br />

“Kağıtgiller” serisi bunun en güzel<br />

örnekleridir. Aslında ahşap, cam, kağıt<br />

günlük yaşamın içinde gördükçe<br />

kanıksadığımız, birlikte yaşadığımız<br />

materyallerdir. Bu sıradan şeyler<br />

ete kemiğe yani çizgiye bürünüp<br />

canlanınca ortaya olağanüstü bir<br />

humor ve ironi çıkar.<br />

Büyükdoğan’ın karikatürlerinden<br />

seçkiler 2018 Mayıs’ta İstanbul<br />

Kadıköy’deki Karikatür Evi’nde<br />

sergilendi. Orhan Büyükdoğan<br />

çalışmalarını İstanbul ve Bodrum’da<br />

sürdürmektedir.<br />

İŞ DÜNYASINDA MİZAHI<br />

HATIRLAYAMIYORUZ…<br />

Sizinle paylaştığım bu yazının<br />

ana fikri, Orhan Büyükdoğan’ı<br />

Bodrum’da ziyaret ettiğimde<br />

ortaya çıktı. İş dünyasında birçok<br />

kavram, konu, zorluk ve devinim<br />

içinde mizahı hatırlamıyoruz.<br />

Hatırlayamıyoruz…<br />

BÜYÜKDOĞAN’IN GÖZÜYLE<br />

BAKINCA…<br />

Kobi Yaşam’daki köşeme yeni yılın<br />

ilk yazısında biraz mizah bakışı<br />

katmak istedim. “Kendisinin<br />

karikatürlerini referans alıp yazımı<br />

hazırlayabilir miyim?” dedim. “Belki<br />

biraz birlikte gülümseriz” diye<br />

düşündüm. Çizdiği “Ahşapgiller”,<br />

“Camgiller”, “Kağıtgiller” ve diğer<br />

karikatürlerinden istediklerimi<br />

Kobi Yaşam’daki köşem için<br />

kullanmama izin verdi. Onlarca<br />

çizim arasından seçim yapmak<br />

gerçekten zordu. Hepsini<br />

paylaşmak isterdim. Belki başka<br />

sayılara… Orhan Büyükdoğan’ın<br />

karikatürleri içinden 14 tanesini<br />

sizin için seçtim. Her aya bir<br />

tane gibi düşünürken, fazladan<br />

iki karikatür de yerlerini buldu…<br />

Seçilen karikatürleri, on iki iş<br />

yetkinliği ile birleştirdim. Her bir<br />

başlık hem liderler hem de aslında<br />

hepimiz için bir güncelleme<br />

ve irdeleme olsun istedim. O<br />

yetkinliklere bir de mizah gözüyle,<br />

Orhan Büyükdoğan’ın gözüyle<br />

baksak neler ortaya çıkıyor? Yazı<br />

son şeklini alan kadar İstanbul,<br />

Bodrum arasında epeyce iletişim<br />

yolu kat etti. Orhan Büyükdoğan’a<br />

hepimiz adına tekrar çok teşekkür<br />

ederim.<br />

MİZAH (HUMOR) ASLINDA<br />

ÇOK DA GÜÇLÜDÜR…<br />

Logoterapi’nin kurucusu Viktor<br />

Frankl mizahı, kahramanlıkla eş<br />

tutar. “Olaylara mizahi bakış, onları<br />

başka açılardan görmemizi ve<br />

yaşama sanatında ustalaşmamızı<br />

sağlar ve bizi eşitler” der. Mizah<br />

aslında çok da güçlüdür. Zorlukları;<br />

esnek, akışkan ve dayanılabilir kılar.<br />

Humor, Türk Dil Kurumu<br />

Sözlüğü’nde “gülmece”, mizah<br />

karşılığı kullanılıyor. Fransızca<br />

“humour” kökünden gelme.<br />

Türkçede aradaki “u” harfini<br />

düşürüp “humor” olarak<br />

kullanıyoruz. Sözlükteki tanım<br />

şöyle: “Eğlendirme, güldürme<br />

Karikatür<br />

dünyasına değişik<br />

tiplemeler ve bakış<br />

açısı getirmiştir.<br />

“Ahşapgiller”,<br />

“Camgiller” ve<br />

“Kağıtgiller”<br />

serisi bunun en<br />

güzel örnekleridir.<br />

Aslında ahşap,<br />

cam, kağıt<br />

günlük yaşamın<br />

içinde gördükçe<br />

kanıksadığımız,<br />

birlikte<br />

yaşadığımız<br />

materyallerdir.<br />

Bu sıradan şeyler<br />

ete kemiğe yani<br />

çizgiye bürünüp<br />

canlanınca ortaya<br />

olağanüstü bir<br />

humor ve ironi<br />

çıkar.<br />

ve bir kimsenin davranışına<br />

incitmeden takılma amacını güden<br />

ince alay, mizah, humor.”<br />

Tanımdan yola çıkarak<br />

“İncitmeden, bir de buradan<br />

baksak en ciddi gibi görünen<br />

durumlar, kırılgan hallerinden<br />

kurtulabilirler mi acaba?” diyorum.<br />

Hazırsanız çıkalım yolculuğa…<br />

ZAMANI YÖNETEBİLMEK<br />

İÇİN BAZI TUZAKLARA<br />

DİKKAT!<br />

1. Zamanı yönetebilmek: Zamanın<br />

tek bir davranışı vardır, durmadan<br />

akar. Toplanamaz, depolanamaz,<br />

tekrarlanamaz ve harcanır. İnsan<br />

sınırlı bir yaşama sahip olduğu<br />

için, zamanı etkin kullanmak<br />

zorundadır. “Zamanı mümkün<br />

olduğunca etkin ve etkili bir<br />

biçimde kullanma ve denetleme<br />

sistemine”, zaman yönetimi<br />

diyoruz. Zamanı yönetmek için bazı<br />

tuzaklara dikkat etmek iyi olur.<br />

Mükemmeliyetçiliğe son,<br />

ertelemeye son, kaygıyı kontrol<br />

82//<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

<strong>SAYI</strong> 4 // 83


HABİBE AKŞİT<br />

etmek, gerektiği durumda “hayır”<br />

demek, “hiçbir şeyi nasıl olsa<br />

yaparım” diye hafife almamak,<br />

aciliyet ve öncelikleri belirlemek,<br />

başkalarına devredebileceğiniz<br />

işleri devretmek, verimsiz<br />

toplantılara ve buluşmalara hayır<br />

demek bunların başlıcaları. Bir<br />

de randevulara vaktinde gelmek,<br />

bekletmemek iyi olurdu değil mi<br />

ağaç adam?<br />

OLAYLARA BAŞKA<br />

AÇILARDAN BAKABİLMEK<br />

2. Önyargılardan sıyrılabilmek:<br />

Olaylar, kişiler ve durumlarla<br />

ilgili olarak, önceden edinilmiş<br />

olumlu veya olumsuz yargı, kanı ve<br />

genellemeler zihnimizi bloke eder.<br />

Aslında “olaylara başka açılardan<br />

bakmamızı” da engeller. Herhangi<br />

bir şeyi zannetmeden, farz<br />

etmeden sorabilmek bu konuda<br />

önemli bir adımdır. Çocukları örnek<br />

almalı. Çocuk merakı burada işe<br />

yarar. Yoksa her şeyi “elma ağacı<br />

kasten mi yaptı?” diye sorar, sorar,<br />

sorarız…<br />

HAYAT ONA VERDİĞİMİZ<br />

CEVAPLARLA ŞEKİLLENİR<br />

3. Olumlu bir tutum geliştirmek:<br />

Tutum, bireyin bir nesne ya da kişiye<br />

karşı zihinsel duruşudur. Olumlu<br />

tutum sahibi kişi, ne kadar sıkıntı<br />

içerisinde olursa olsun, elimde iyi olan<br />

ne var, bununla ne yapabilirim diye<br />

düşünür. Olumlu ve yapıcı bir tutum<br />

içinde olan insanlar, güçlü yönlerine<br />

odaklanır ve hayatta ellerinden gelen<br />

en iyi işi yapabilecekleri fırsatları<br />

yaratırlar. Sorunlara değil, çözümlere<br />

odaklanır, yapıcı ve yaratıcı düşünür,<br />

hataları alınan dersler olarak görür,<br />

gerçekleri olduğu gibi kabullenirler.<br />

Hayat ona verdiğimiz cevaplarla<br />

şekillenir. Bazen pembe ve kara<br />

gözlükler arasında “denge” kurmak<br />

gerekebilir. Amannnnn…. Varsın<br />

pembe biraz fazla kaçsın!<br />

ETKİLİ GERİBİLDİRİM, ÖNEMLİ<br />

BİR LİDERLİK YETKİNLİĞİDİR<br />

4. Geribildirimini gücü, geribildirimi<br />

hediye olarak görmek: Geribildirim,<br />

yapılan bir davranışın, düzenlemenin<br />

sonucu hakkında insanın çevreden<br />

edindiği bilgidir.<br />

Pozitif veya negatif etkisi olan<br />

bir davranış üzerine, kişiyle<br />

bu davranışı pekiştirici veya<br />

değiştirici yönde aktarımda<br />

bulunmaktır. Geribildirimi<br />

«nasıl» verdiğimiz, içeriğinden<br />

çok daha önemlidir. Etkili<br />

geribildirim verebilme liderlerin<br />

önemli yetkinlikleri arasındadır.<br />

Geribildirimin gerçekçi,<br />

kişiselleştirilmeden, genelleme<br />

yapılmadan, zamanında, uygun<br />

dil ve ortam seçilerek verilmesi<br />

durumunda kişiler ile kurum<br />

arasında bağlılığa katkısı olur. Aksi<br />

takdirde olumlu olmayan bir etki<br />

oluşturabilir.<br />

Ah! Ağaç Adam bilsen ki,<br />

uzmanlar, kişilerin genel olarak<br />

beş temel ihtiyacı bulunduğunu,<br />

bunun da “Fark edilmek”, “Kabul<br />

edilmek”, “Yeterli Hissetmek”,<br />

“Değerli Hissetmek”, “Sevilmek”<br />

olduğunu söylüyorlar. Bunları göz<br />

önünde bulundurarak verilen geri<br />

bildirim daha etkili oluyor.<br />

DEĞİŞİM, VAR OLMAMIZ<br />

İÇİN DOĞAL BİR SÜREÇ<br />

5. Değişimi yönetmek ve süreci<br />

anlatabilmek: Değişim aslında<br />

hızla değişen ortamda ayakta<br />

kalabilmek, varlığını sürdürmek,<br />

rekabet gücünü korumak,<br />

geliştirmek ve kendi potansiyelini<br />

değerlendirmektir. Doğal bir<br />

süreç, akıştır. Değişimin temel<br />

noktası, değişim gereğinin<br />

hissedilebilmesi ve bunun için<br />

gerekli adımların atılmasıdır.<br />

Değişim, her kurum ve sektörün<br />

yapısına ve değişim algısına göre<br />

şekillenir. Bu açıdan durumsal<br />

bir tarafı da vardır. Her kuruma<br />

genelleştirilebilecek tek bir<br />

değişim yaklaşımı geliştirmek<br />

mümkün değildir. Önemli olan,<br />

değişimin var olmamız için doğal<br />

bir süreç olduğunu bilmek, bunu<br />

anlatabilmek ve gereklerini<br />

yapmaktır. Bu farkındalığı ve akışı<br />

yerleştirmek kurumsal yapıların<br />

temel işlevlerindendir.<br />

Sevgili minik kuş, o dallarına<br />

yuva yaptığın ağaç, değişti; ağaç<br />

adam oldu, başka bir yolculuğa<br />

çıktı. Bunu anlaman gerek.<br />

Değişim yaşamın özü. Keşke<br />

aradaki değişim yolculuğunda<br />

bilgi verseydin sevgili ağaç adam!<br />

KONFOR ALANINDAN<br />

ÇIKMAK “YENİ<br />

ÖĞRENMELER” DEMEK<br />

6. Konfor alanındaki, konfordan<br />

ayrılabilmek: Konfor alanını,<br />

insanın kendini rahat ve<br />

güvende hissettiği alan olarak<br />

tanımlayabiliriz. Konfor alanı,<br />

davranışsal bir alandır. Bu<br />

durumda kendimizi stres ve<br />

risk algısından kurtarıp, rutine<br />

bağlamış oluruz. Böylece zihinsel<br />

bir güvenlik algısı oluştururuz. Bu<br />

aslında kişi için her şeyin yolunda<br />

olduğu, risk almaktan kaçındığı,<br />

bir süre sonra ise ataletin ve<br />

alışkanlığın kişiyi sardığı bir durum<br />

yaratır.<br />

Hep sevdiğimiz şeyleri yapmak<br />

ve konfor alanından çıkmamak<br />

sonucunda, kendimizi o alanın<br />

içine hapsederiz. Böylece, çok<br />

daha faydalı işler yapabileceğimiz<br />

zamanları, konfor alanlarında<br />

harcarız. Bunun dengesini<br />

bulmak önemli. Konfor alanında<br />

kalacağımız ve çıkmamız gereken<br />

durumları fark etmek gerekir.<br />

Konfor alanından çıkmak, genellikle<br />

baskı ve ihtiyaç halinde olabiliyor.<br />

Bu kişiden kişiye değişiklik<br />

gösterebiliyor. Konfor alanından<br />

çıkmak “yeni öğrenmeler” demek.<br />

Yeni öğrenme süreçlerinde arada<br />

paniklesek de bunun sürekli konfor<br />

alanında kalmaktan daha sağlıklı<br />

ve üretken olacağını hatırlamamız<br />

gerek. Einstein’a atfedilen şu söz<br />

iyi bir özet gibi. “Delilik, aynı şeyi<br />

tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar<br />

beklemektir.”<br />

Seviyoruz diye, hep suyun altında<br />

kalamayız ki…<br />

LİDERLİK, “İNSANLARLA<br />

BİRLİKTE” BAŞARILI OLMA<br />

İŞİDİR<br />

7. Kişisel bütünlükle örnek<br />

olabilmek (role model olabilmek):<br />

Hepimiz davranışlarımız ile örnek<br />

olabilmeliyiz. Çünkü davranışlar<br />

sözden daha etkili. Kişinin<br />

söyledikleri ile davranışlarının<br />

tutarlılık göstermesi beklenir.<br />

Elbette bu davranışların olumlu ve<br />

ilham verebilecek davranışlar olması<br />

gerekir ki güven oluştursun. Kişi,<br />

yapmacık kalıp ve tutumlar yerine,<br />

kendi kişiliği ile örnek oluşturmalıdır.<br />

Böylece çevresinde iyi ve güçlü bir<br />

etki yaratabilir. Etrafımızdakiler<br />

biz istesek de istemezsek de<br />

bizi gözlemlerler. Etrafımızda<br />

bize yansıyan davranışlar, bizim<br />

yansıttıklarımızın geri dönüşüdür.<br />

Yankı gibi. Saklamamız olanaklı<br />

değildir. Çünkü liderlik tek başına<br />

değil “insanlarla birlikte başarılı<br />

olma” işidir.<br />

Liderler, birlikte çalıştıkları insanların<br />

enerjilerini doğru yönlendirip,<br />

kaynakların en etkin şekilde<br />

kullanılmasını sağlarlar. Bunun için<br />

örnek olmak hem içeride<br />

hem de dışarıda kendini tutarlı<br />

ifade etmek gerekir. Davranışlar, en<br />

güzel sözlerdir. Siz fark etmeden<br />

karşınızdaki bunu alır.<br />

Sevgili papağanın gagasını<br />

kapatarak, alışkanlık gereği sarf<br />

ettiğimiz sözlerden kurtulamayız.<br />

Çünkü ekibimiz ve çevremiz bunun<br />

farkındadır ancak yüzleşirsek, örnek<br />

olma yolculuğunda ilerleyebiliriz.<br />

YENİ FİKİRLERİ<br />

YÜREKLENDİREN ORTAMLAR<br />

8. Yeni fikirlerin filizlenmesine<br />

izin verebilmek: Yeni fikirlere<br />

açık olmak hem bireyler hem<br />

de kurumlar için “sınırlarını<br />

genişletmek, potansiyelini<br />

kullanmak ve öğrenmek” anlamına<br />

gelir. Bununla beraber bizi korkutur<br />

da. Çünkü yeni fikirlere açık olmak,<br />

yargılamadan önce düşünmeyi,<br />

kalıplara bağlı kalmadan<br />

dinleyebilmeyi gerektirir. Yeni<br />

fikirlere açık olmak, alıştığımızın<br />

dışında bakış açılarına açık olmak,<br />

etkin sorular sorabilmek ve iyi bir<br />

gözlem yeteneği ister.<br />

Kendimizi eski fikirlerle<br />

çevrelediğinizde yeni şeylerden<br />

git gide uzaklaşırız. Sınırlarımızı<br />

zorlamak, bizi zihinsel olarak<br />

bambaşka yerlere götürür ve<br />

farklı bakış açılarını keşfetme ve<br />

bilgimizi artırma fırsatı verir. Yeni<br />

fikirler, kurumlarda geleneksel<br />

bakış açılarının yargısına takılıp<br />

yok olabilirler. Yeni fikirlerin<br />

yeşereceği iş ortamları yaratmak<br />

bir liderin asıl görevidir. Yeni fikirleri<br />

yüreklendiren ortamlar, kuruluşları<br />

da ileriye taşır.<br />

84//<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

<strong>SAYI</strong> 4 // 85


HABİBE AKŞİT<br />

İLETİŞİM AĞININ GÜCÜ:<br />

AZ ÇABAYLA ÇOK İŞ…<br />

Yeni fikirlere gölge etmemek, olası<br />

engelleri açmak, onlara gerekli<br />

toprak ve ışığı sunmak gerekir.<br />

Bazen yeni fikirleri o kadar çok yok<br />

ederiz ki; son birine can havliyle<br />

yapışır ya da suni ortamlar yaratırız.<br />

SAHİP OLUNAN<br />

YETKİNLİKLERLE NELER<br />

YAPILABİLİR?<br />

9. Sahip olduklarını fark<br />

etmek, sahip olduklarınla neler<br />

yaratabilirsin tekrar bakmak:<br />

Hepimizin iyi olduğu ya da<br />

olmadığı yönler ve yetkinlikler<br />

vardır. Öncelikle kişi olarak kendi<br />

sahip olduğumuz yetkinliklerin<br />

farkında olmalıyız. Elbette sahip<br />

olmadığımız ve geliştirmek<br />

istediğimiz yetkinlikler için de<br />

çabalamak anlamlı.<br />

Önemli olan sahip olduğumuz<br />

yetkinliklerle ne yapabileceğimize<br />

odaklanmak. Başkasının sahip<br />

olduğu şeylerden ilham almak<br />

gerek, üzülmek değil. Aynı durum,<br />

kurumlar için de geçerli. Kişi ve<br />

kurum olarak sahip olduğumuz<br />

yetkinlikleri, iş yapma şeklimizi,<br />

süreçlerimizi, bizim için öne<br />

çıkan kaynaklarımızı ve diğer<br />

özelliklerimizi fark etmeli, kendi<br />

eşsizliğimizi bilmeliyiz. Bu eşsizlik<br />

içinde geliştirmek istediğimiz<br />

yetkinlik ve kaynaklar varsa onları<br />

da gündeme almalıyız.<br />

OLAYLARA DAHA GENİŞ<br />

VE DOĞAL HALLERİYLE<br />

BAKIŞ<br />

10. Gerçekçi bir bakış açısına<br />

sahip olabilmek: Bunun<br />

için yukarıda bahsedilen<br />

şeylerle birlikte farklılıklara<br />

saygı, öğrenmeyi istemek,<br />

diğerlerinin görüşünü merak<br />

etmek, olaylara daha geniş bir<br />

açıdan ve doğal halleriyle bakıp,<br />

değerlendirebilmek önem taşır.<br />

Aksi takdirde baktığımız her<br />

yerde görmek istediklerimizi<br />

görürüz. Çünkü odağımız<br />

neredeyse, dikkatimizi oraya<br />

yöneltiriz.<br />

Dünyada dikkat ettiklerimiz,<br />

dönüşeceğimiz kişiyi<br />

şekillendirir. Neyi görmeye<br />

niyetlisiniz? Kendinizi dev<br />

aynasında mı yoksa kübik bir<br />

yaklaşımla mı görüyorsunuz?<br />

11. İletişim ağının gücünü<br />

kullanabilmek: İletişim ağı ya<br />

da moda ismiyle “networking”,<br />

çok genel olarak bir kişiden<br />

diğer bir kişiye bilgi, fikir ve<br />

bağlantı taşımaktır. Bunu<br />

yaparken, herhangi bir çıkar<br />

olmadan ilişki kurmak, bu<br />

ilişki ve iletişimi geliştirip canlı<br />

tutmak esastır. Böylece yardıma<br />

ihtiyaç duyulduğunda yardım<br />

alabileceğiniz kişilere ulaşabilmek<br />

mümkün olur. Oluşturduğunuz<br />

iletişim ağı, az çabayla çok şey<br />

yapabilmenize olanak sağlar.<br />

İletişim ağınızı verimli şekilde<br />

yönetmek, iş ilişkileri oluşturmak,<br />

yeni iş fırsatlarını tanımak,<br />

bilgi paylaşmak, girişimler için<br />

potansiyel ortaklar aramak<br />

gibi faaliyet ve çabalarınıza da<br />

yardımcıdır.<br />

Her gün kurulan iş ortaklıklarının<br />

yüzde 70’nin networking<br />

aracılığıyla yapıldığı, şirket<br />

cirolarının yüzde 70’nin<br />

yine bireysel bağlantılarla<br />

gerçekleştirildiği tespit edilmiş.<br />

Küresel ticaretin yüzde 65’inin<br />

birebir bağlantılarla gerçekleştiği<br />

düşünülmekte.<br />

Networking’de iyi ilişkiler esastır.<br />

Amaç “gerek sosyal gerek iş<br />

hayatımızın” zenginleşmesini<br />

sağlamak. Tüketmeden bu ağı<br />

kullanmak ve geliştirmek önem<br />

taşır. Bir seferde susuzluğumuzu<br />

gidermek ve tek taraflı kazanım<br />

değil.<br />

SANKİ ‘EVRENSEL BİR<br />

YAPIŞTIRICI’ GİBİ…<br />

12. İhtiyacımız olan şey “sevgi”:<br />

Hep söylediğimiz, beklediğimiz,<br />

paylaştığımızı düşündüğümüz bir<br />

duygu, sevgi. Öyle bir duygu ki,<br />

sanki “evrensel bir yapıştırıcı” gibi.<br />

Bizi birbirimize bağlıyor.<br />

Etkili liderler, insanlarla empati kurup,<br />

onlarla iş birliği yapıp, onları anlamak<br />

için samimiyetle çaba gösterirler.<br />

Böylece onların gelişimlerine ve<br />

yeni yetkinlikler kazanmalarını<br />

sağlarlar. Bu aynı zamanda bağlı<br />

çalışanları getirir. Çünkü bağlılık,<br />

memnuniyetten farklıdır. Bağlılık,<br />

sevgi, saygı ile duyulan içten<br />

yakınlıktır.<br />

Logoterapi’nin<br />

kurucusu Viktor<br />

Frankl mizahı,<br />

kahramanlıkla eş<br />

tutar. “Olaylara<br />

mizahi bakış, onları<br />

başka açılardan<br />

görmemizi ve<br />

yaşama sanatında<br />

ustalaşmamızı<br />

sağlar ve bizi<br />

eşitler” der.<br />

Mizah aslında<br />

çok da güçlüdür.<br />

Zorlukları; esnek,<br />

akışkan ve<br />

dayanılabilir kılar.<br />

Sevgiyle bağlandığınız bir vizyonunuz<br />

ve hedefiniz olduğunda ve sevgi<br />

yaşamınızda baskın duygu olduğunda<br />

liderliğiniz bundan nasıl etkilenir?<br />

Belki de yeni yılda kendimize<br />

sormamız gereken sorulardan biri bu.<br />

Tam 14 tane güzel çizim. Emeklerinize,<br />

düşüncelerinize, yüreğinize sağlık<br />

Orhan Büyükdoğan…<br />

Bitirmeden son bir not iletmeliyim.<br />

Onlarca karikatür ve harika çizim<br />

arasından yazım için seçki yaparken,<br />

içlerinde o kadar ince espriler vardı ki…<br />

Ve o kadar çok güldüm ki… Bilesiniz,<br />

her satır yüzümde bir gülümsemeyle<br />

yazıldı.<br />

Hepinize sevgi ve saygılarımı<br />

iletiyorum. n<br />

Birey ve kurum olarak kaldıraç<br />

noktamızı böyle oluştururuz.<br />

Böylece kendi özel gelişim<br />

yolumuz ortaya çıkar. Bu özel<br />

yolu, başkası gibi olmak isteyerek<br />

oluşturamayız.<br />

86// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 87


YÖNETİM<br />

ANINDA TAKIP, HIZLI KARARLAR VE VERIMLILIK IÇIN<br />

STRATEJİK PERFORMANS<br />

YÖNETİMİ<br />

NLD Danışmanlık’ın kurucusu Özer<br />

Önaldı; hayata geçirdikleri Stratejik<br />

Performans Yönetimi (SPM) modeliyle<br />

“şirketin ihtiyaç duyduğu” raporlama<br />

sistemin insandan bağımsız hale geldiğini,<br />

işveren veya yönetici tarafından uzaktan<br />

bağlantıyla izlenebildiğini ve karar sürecini<br />

hızlandırdığını ifade ediyor.<br />

n Şirketler faaliyetlerini “excel” programına<br />

girilen bilgiler üzerinden takip ediyor.<br />

Excel tablolarındaki verilerle hazırlanan<br />

raporlar şirketin durumuna ve geleceğine<br />

ışık tutuyor. Ancak excel sürecinin rapora<br />

dönüşmesi hayli zaman alıyor. Öte yandan<br />

süreçteki insan kaynaklı aksama ve hatalar<br />

rapor sonuçları ile kararlara yansıyabiliyor.<br />

İNSAN KAYNAKLI HATALAR SONA<br />

ERİYOR<br />

NLD Danışmanlık tarafından kurgulanan<br />

“Stratejik Performans Yönetimi (SPM-<br />

Strategic Performance Management)”,<br />

hem yöneticilerin güncel işleyişi ve bunun<br />

şirkete etkisini anında görmesini sağlıyor<br />

hem de uzun raporlama döneminde oluşan<br />

hatalarını ortadan kaldırıyor.<br />

ERP (İşletme Kaynak Planlaması-Enterprise<br />

Resource Planning) sistemlerindeki<br />

datalar, excel ortamında online olarak<br />

yönetim raporu haline geliyor. Şirketin<br />

sahibi ya da yöneticisi böylelikle her an<br />

durumdan haberdar olabiliyor. SPM<br />

sayesinde raporlama için ayrıca personel<br />

istihdamına ihtiyaç duyulmuyor; halihazırda<br />

bu işi yapanlar açık pozisyonlarda<br />

değerlendirilebiliyor.<br />

KÜÇÜK ADIMLARLA SÜREKLİ<br />

GELİŞMEK<br />

NLD Danışmanlık’ın kurucusu Özer<br />

Önaldı, profesyonel yöneticilikleri sırasında<br />

“bir yöneticinin veya işverenin neye<br />

ihtiyacı olduğunu deneyimlediklerini ve<br />

SPM modelini bunlardan yararlanarak<br />

kurguladıklarını söylüyor. Bu modelin “küçük<br />

adımlarla büyük değişimlere ulaşmayı<br />

ve sürekli gelişmeyi hedefleyen Kaizen<br />

felsefesine” dayandığını belirten Önaldı,<br />

“Hataları minimize ederek şirket içindeki<br />

departmanları senkronize hale getirmek ve<br />

verimli kılmak amaçtır.<br />

Hızlı ve doğru karar alabilmek ve yapmış<br />

olduğumuz hizmet karşılığında müşterimize<br />

fayda sağlamak amacı ile ihtiyaç duyulan<br />

gerekli verilerin online akışını SPM’ye 10<br />

dakikada bir – eğer veri girişi doğru iseaktarıyoruz.<br />

SPM; bu nedenle bir şirketin<br />

ihtiyaç duyduğu raporlama sistemini<br />

insandan bağımsız hale getirerek işverenin<br />

veya yöneticinin uzaktan bağlantı sağlayarak<br />

takip etmesini ve hızlı karar vermesini<br />

sağlamaktadır.” diyor.<br />

Özer Önaldı<br />

DAHA NET, HIZLI VE<br />

DOĞRU KARARLAR<br />

Şirket verilerinin optimizasyonunun<br />

günümüz rekabet şartlarında daha da<br />

önem kazandığının altını çizen Önaldı,<br />

“Stratejik Performans Yönetimi’nin”<br />

imkan tanıdığı basit raporlama<br />

mantığıyla danışmanlık hizmeti<br />

sundukları kurumlardaki karar verme<br />

süreçlerini “daha net, doğru ve hızlı hale”<br />

getirdiklerini; bunun da orta ve uzun<br />

vadede karlılığı ve verimliği artırdığını<br />

kaydediyor.<br />

GÖZDEN KAÇAN<br />

PARAMETRELERE SON<br />

Önaldı, SPM’nin şirketlere katkılarını şöyle<br />

detaylandırıyor: “Şimdiye kadar yapmış<br />

olduğumuz çalışmalar sonucunda pek<br />

çok şirkette gözden kaçan veya takip<br />

edilmeyen parametreler olduğunu<br />

tespit ettik. İş ortağı olarak gördüğümüz<br />

müşterilerimiz ile almış olduğumuz ortak<br />

kararlar sayesinde bu parametrelerin<br />

üzerine giderek şirketlerin sorunlarını<br />

çözdük ve verimliliklerini artırdık.<br />

Bu verimlilik artışı şirket bilançolarında<br />

stokların satış cirolarına ve adetlerine<br />

uyumlu olarak optimize edilmesi, satışların<br />

karlı yapılarak ciroların artırılması, insan<br />

kaynaklarının daha verimli kullanılması,<br />

maliyetlerin dengelenmesi, kısa ve uzun<br />

vadeli borçların azaltılması yönünde<br />

sonuçları doğurmuştur. Bu durum şirket<br />

karlılığını artırarak mutlu işveren/çalışan<br />

ortamını oluşturmuş, hedefler netleşmiştir.<br />

Bu nedenle yönetim modelimizde başarı<br />

bizim tek amacımızdır.” n<br />

88// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 89


TİCARET<br />

2’NCİ EL OTODA<br />

“ ONLINE” FARKI<br />

Petrol Ofisi’nin kardeş kuruluşu VavaCars’ın hizmete sunduğu “Online Açık Artırma Portalı”,<br />

2’nci el otomobil piyasasındaki bayi ve galerilere büyük kolaylık, hızlı hareket etme fırsatı<br />

ve isabetli karar verebilme ortamı sağlıyor.<br />

n Türkiye’de Petrol Ofisi iş birliğiyle<br />

Nisan 2019 tarihinden bu yana<br />

faaliyet gösteren VavaCars’ın “ikinci<br />

el sektörünün önemli oyuncuları<br />

galeri ve bayileri için” özel olarak<br />

tasarladığı “VavaCars Online Açık<br />

Artırma Portalı” hizmete girdi.<br />

Portal; piyasanın faydasına<br />

sunduğu yeni özellikler ve<br />

kolaylıklarla araç alımlarında galeri<br />

ve bayilere önemli bir alternatif<br />

oluşturuyor. Portala https://www.<br />

vava.cars/tr/dealer/ adresinden<br />

üye olunabiliyor. Galeri ve bayiler,<br />

bu platform aracılığıyla VavaCars<br />

ekibiyle iletişime geçebiliyor.<br />

“REKABETÇİ FİYATLAR,<br />

EŞSİZ HIZ”<br />

VavaCars Satış Direktörü Sencer<br />

Alagöz, “VavaCars olarak, yenilikçi<br />

iş modelimiz sayesinde, rekabetçi<br />

fiyatlarla, şeffaf, ücretsiz bir<br />

ekspertiz süreci ve sektörde<br />

eşi olmayan bir hızda hizmet<br />

sunuyoruz. İş modelimizin diğer<br />

ayağında ise satın aldığımız<br />

bu araçları galeri ve bayilere<br />

satışa sunuyoruz. Şirketimizin<br />

şu an mevcut tek satış kanalı ise<br />

VavaCars Online Açık Artırma<br />

Platformu” dedi.<br />

“REHİN YA DA VERGİ BORCU<br />

SÜRRİZİ YOK”<br />

Şirketin iş süreçlerinde araç<br />

ruhsatlarını üzerine aldığını ve<br />

böylelikle rehin ya da vergi borcu<br />

gibi istenmeyen bir durumla<br />

karşılaşılmadığını ifade eden<br />

Alagöz, şu bilgileri verdi: “Böylelikle<br />

de aracın satışını çok kolay ve hızlı<br />

bir şekilde gerçekleştirebiliyoruz.<br />

VavaCars Açık Artırma Portalına<br />

üyelik için ücret ödenmesi ya<br />

da satış üzerinden herhangi bir<br />

Sencer Alagöz<br />

SA<strong>YIL</strong>ARLA 2’NCİ EL<br />

PİYASASI<br />

2018’in ikinci yarısındaki döviz<br />

kuru dalgalanma, krediye ulaşım<br />

zorluğu ve bunun sonucunda sıfır<br />

araç pazarındaki daralma; aracını<br />

değiştirmek ya da yeni araç almak<br />

isteyenleri 2’nci el pazarına yöneltti.<br />

Sıfır otomobil satışları 2017’den<br />

bugüne yaklaşık yüzde 60 daralırken,<br />

2’nci el otomobil pazarı yüzde 5,15<br />

büyüdü.<br />

Otomotiv Distribütörleri Derneği<br />

(ODD) INDICATA verilerine göre, 2019<br />

Kasım’da Türkiye 2’nci el online<br />

pazarında 164 bin 219 adetlik satış<br />

gerçekleşti; 2’nci el pazarı, geçen<br />

senenin aynı dönemine nazaran yüzde<br />

36 genişledi.<br />

2019 yılının 11 aylık dönemde online<br />

pazar bir önceki yılın aynı dönemine<br />

kıyasla yüzde 8,2 büyüyerek toplam<br />

1 milyon 595 bin 64 adede ulaştı.<br />

Sıfır otomobil başına satılan 2’nci el<br />

otomobil sayısı İstanbul’da 3,98’den<br />

7,42; Ankara’da ise 11,80’den 17,24<br />

adete çıktı.<br />

komisyon alınması kesinlikle<br />

söz konusu değil. Dileyen bayi<br />

ve galeri yetkililerine VavaCars<br />

otoparkına gelerek araçları bir<br />

gün önceden inceleme imkânı da<br />

sunuyoruz.<br />

Türkiye’nin en güvenilir otomobil<br />

alım satım servisi haline<br />

gelmeyi ve piyasada alımsatım<br />

alışkanlıklarını kökten<br />

değiştirmeyi hedefliyoruz.”<br />

GENİŞ ARAÇ PORTFÖYÜ<br />

VavaCars, araçları bizzat<br />

kullanıcısından alıyor. Dolayısıyla<br />

portföyünde her çeşit, renk,<br />

model ve donanımda araç<br />

bulunabiliyor. VavaCars’ın<br />

ayrıca “Petrol Ofisi’yle yakıt<br />

anlaşmalıların da dahil olduğu filo<br />

şirketlerinden araç alınabilmesi”<br />

işiyle ilgilenen ayrı bir departmanı<br />

var. Bu sayede otomotivle ilgili<br />

işyeri/vergi levhalı tüm müşterilere<br />

çeşitli modellerde, paketlerde ve<br />

kilometrelerde araç önerilebiliyor.<br />

OTOMOTİK TEKLİF<br />

ÖZELLİĞİ<br />

VavaCars Autobid (Otomatik<br />

teklif) özelliğiyle alıcı, açık<br />

artırmadaki araç için en yüksek<br />

teklifini sunmuş sayılıyor. Sistem<br />

alıcının belirlediği en yüksek<br />

artırma bedelini geçmeden<br />

otomatik artış yapabiliyor ve araç<br />

‘rezerve et’ fiyatını görülene dek<br />

bu işlem devam ediyor.<br />

“Rezerve et” fiyatını aşan teklif<br />

yoksa artış olmuyor. Sistem hiçbir<br />

zaman önceden belirlenmiş<br />

otomatik artırma fiyatının<br />

üzerinde teklif vermiyor. Yani<br />

alıcının bilgisayar başında oturup<br />

satış sürecini izlemesine gerek<br />

kalmıyor. n<br />

90// www.kobiyasam.com.tr


TEKNOLOJİ<br />

TEKNOLOJİ<br />

İNEKLERE SANAL<br />

GERÇEKLİK TERAPİSİ<br />

// MEHMET HAYDAR<br />

Kaynak: webtekno.com<br />

ROBOT KİRALAMA SERVİSİ:<br />

MUSASHI<br />

Dünya istihdam sisteminde yeni bir aşamaya<br />

geçildi. Sonunda ilk robot kiralama servisi de<br />

kuruldu. İsrail’den SixAI ve Japonya’dan Musashi<br />

Seimitsu adlı iki şirketin ortak olarak hayata<br />

geçirdiği MasushiAl adlı şirket, “yapılan işe veya<br />

saate göre” fiyatlandırarak robotları ihtiyaç duyan<br />

firmalara kiralıyor.<br />

MusashiAI ismi verilen şirket şimdilik müşterilerine<br />

yalnızca “denetim” ve “otonom forklift” robotu<br />

alternatifi sunuyor. SixAI’nın kurucularından Ran<br />

Poliakine, robotların tamamen otonom olduğunu<br />

yani “kiralanan her bir robot kendilerine verilen<br />

görevi yerine getirebilmek için kendi yollarını<br />

kendilerinin belirlediğini” açıkladı.<br />

Musashi Seimitsu’nun Başkanı ve CEO’su Hiroshi<br />

Otsuka ise misyonlarının geleceğe daha da<br />

yakınlaşmak için adım atmak ve çabalamak<br />

olduğunu belirtti. Otsuka, görevlerinin ve<br />

yaptıklarının Japon üretim teknolojisi ve yapay zeka<br />

ile birleştirerek; dünyayı değiştirmeyi amaçladıklarını<br />

söyledi.<br />

VR (Virtual Reality) diye bilinen sanal gerçeklik gözlükleri<br />

şimdiye dek birçok farklı alanda kullanıldı. Ancak<br />

Rusya'daki bir çiftlikteki yeni kullanım şekli ve amacı<br />

diğerlerine hiç ama hiç benzemiyor. Burada ineklere<br />

daha fazla süt üretebilmeleri için sanal gerçeklik gözlüğü<br />

takılıyor. Uygulamayla ineklerin “kış depresyonuna”<br />

girmemesi ve süt üretiminin azalmaması amaçlanıyor.<br />

Özel olarak tasarlanan gözlüklerden izletilen “güneşli<br />

bir yaz günü ve yeşil çimenlerin üzerinde bulunma”<br />

görüntüleriyle ineklerin kış depresyonunun duygusal<br />

etkilerinden kurtulup kurtulmadıkları ve buna bağlı<br />

olarak süt verimlerinin düşüp düşmediği araştırılıyor. VR<br />

gözlükleri inekler üzerinde bir süre daha denenecek ve<br />

arzu edilen sonuçlara ulaşılırsa seri üretime geçilecek.<br />

İneklerin kış depresyonunu iyileştirmek için klasik müzik<br />

dinletmek, masaj yapmak gibi farklı yöntemler de<br />

kullanılıyor.<br />

ÇİN’DE YAPAY GÜNEŞ HEYECANI!<br />

Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, Çin’in HL-2M<br />

adındaki “tokamak nükleer füzyon reaktörü”, <strong>2020</strong><br />

yılında faaliyete geçecek. Geçen 2019 Kasım’da Yapay<br />

Güneş üzerinde çalışan bilim insanlarından Duan<br />

Xuru, inşaatın sorunsuz gittiğini ve reaktörün <strong>2020</strong>’de<br />

çalışacağını belirtti.<br />

Yüksek maliyetlerin ticari bir füzyon reaktörünün<br />

gelişiminin önündeki en büyük sorunlardan biri<br />

olduğunu vurgulayan Harrison, uluslararası füzyon<br />

araştırma topluluğunun bir parçası olan HL-<br />

2M’nin, reaktörlerin tasarımını radikal bir şekilde<br />

etkileyeceğini ifade etti.<br />

Nükleer füzyonun ürettiği gücün nasıl<br />

kullanılacağının bulunması, neredeyse sınırsız<br />

bir temiz enerji kaynağına erişmek anlamına<br />

geliyor. 1960’larda Sovyetler Birliği tarafından icat<br />

edilen tokamak makinaları, enerji araştırmaları<br />

için muazzam bir öneme sahip. Ancak sorun şu ki,<br />

füzyonun gerçekleşmesi plazma akışının gücüne<br />

bağlı. Bu süreci daha uygun maliyetle sürdürmenin<br />

yolunun keşfedilememesi araştırmaların önündeki<br />

en büyük engellerden.<br />

Çin’in HL-2M adındaki reaktörünün bu zorluğun<br />

üstesinden gelecek makine olabileceği umuluyor.<br />

En azından ilk ipuçları bu yönde. Proje hakkında<br />

Newsweek’e konuşan nükleer fizikçi James Harrison,<br />

“HL-2M, araştırmacılara yüksek performanslı füzyon<br />

plazmalarının, cihazın çekirdeğinden çıkan ısı<br />

ve parçacıklarını daha etkin bir şekilde ele alma<br />

konusunda değerli veriler sağlayacak.” dedi.<br />

92// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 93


EKSOSKELETON’LA<br />

YENİDEN YÜRÜME UMUDU<br />

Fransa’nın Grenoble Üniversitesi’ndeki Clinatec<br />

laboratuvarında yürütülen deneysel çalışmalarda,<br />

felçli bir hasta dış iskelet teknolojisiyle iki yıl sonra<br />

ilk kez kollarını ve bacaklarını hareket ettirdi.<br />

Neredeyse yürümeyi unuttuğunu açıklayan hasta,<br />

yaşadığı hissi ayda yürümeye benzetti.<br />

Bu konudaki Başta felçli hastalar olmak üzere<br />

birçok engelli hasta için de umut olarak görülen<br />

Eksoskeleton sistemi yaklaşık 65 kg ağırlığında.<br />

Hastanın düşünceleriyle hareket ediyor.<br />

Felçli hasta ilk önce beynine yerleştirilen bu<br />

parçaları kullanarak sanal bir karakteri kontrol<br />

etmeyi; ardından yaptığı egzersizlerle yavaş<br />

yavaş kendi hareketlerini yönetmeyi ve yürümeyi<br />

öğrendi. Yalnız bu süreç ifade edildiği kadar<br />

olmadı. Hâlâ düşme riski söz konusu. Bu ihtimali<br />

ortadan kaldırmak için yürürken askıyla tavana<br />

bağlanarak ayakta tutuluyor. Özetle eksoskeleton<br />

henüz laboratuvar dışında kullanılmaya hazır<br />

değil.<br />

Yazılımı sayesinde beyinden gelen dalgaları<br />

komutlara çevirip hastanın üzerine giydirilen dış<br />

iskeleti hareket ettirmesi sağlanıyor. Bu sistem<br />

hastaya eksiksiz bir yürüme kazandırmasa da<br />

düşünce ile hareket kontrolü alanında şimdiye<br />

kadar erişilmiş en ileri seviye olarak görülüyor.<br />

Gönüllü olarak deneylerde yer alan genç hasta<br />

4 yıl önce geçirdiği kaza neticesinde omuriliği<br />

zedelenerek felç olmuş ve yaklaşık 2 yılını<br />

hastanede geçirmişti. Deneyi kabul ettikten<br />

sonra ameliyatla beyninin hareketleri kontrol<br />

eden bölümüne iki özel aparat takıldı. Aparatların<br />

üstünde beyindeki hareketliliği izleyebilen ve<br />

beynin komutlarını bir bilgisayara ışınlayabilen<br />

elektrotlar var.<br />

94// www.kobiyasam.com.tr


SÖYLEŞİ<br />

ESTETİK<br />

ALGISI<br />

Sil Baştan<br />

Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi<br />

Uzmanı Evren Tevfik İşçi sosyal hayatın,<br />

çalışma şartlarının ve teknolojideki<br />

ilerlemelerin hem kadınlar hem de<br />

erkeklerde estetiğin yaygınlaşmasına<br />

ve estetik algısının değişmesine yol<br />

açtığını; estetiğe başlama yaşının<br />

küçüklüğünü belirtiyor.<br />

“Estetiğin<br />

de bir oluru<br />

var. Burun eti<br />

kalın, derisi<br />

gözenekli ve<br />

kaba olan<br />

bir insanın<br />

ameliyatla<br />

incecik<br />

bir burun<br />

yapısına<br />

sahip olması<br />

mümkün<br />

değil.<br />

Deforme<br />

olmuş bir<br />

vücudu<br />

germelerle ve<br />

liposuctionla<br />

dümdüz<br />

manken<br />

gibi bir hale<br />

getirme<br />

ihtimali yok<br />

denecek<br />

kadar düşük.”<br />

n Ameliyatlı ya da ameliyatsız tüm<br />

estetik müdahalelere eğilim grafiği<br />

sürekli yükseliyor. Teknolojideki<br />

gelişmelerin tıbba sunduğu katkıyla<br />

işlemler artık eskisine kıyasla daha<br />

kolay gerçekleşebiliyor ve ayrıca risk<br />

faktörü de giderek azalıyor. Ancak<br />

tıbbın her alanındaki gibi estetikte de<br />

etik kaygılar var ve bunların yeterince<br />

dikkate alınması gerekiyor.<br />

Hacettepe Üniversitesi’nde İngilizce<br />

Tıp okuyan ve aynı üniversitede<br />

uzmanlık eğitimini tamamlayan<br />

Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrah<br />

Evren Tevfik İşçi’yle İstanbul Ataköy<br />

Towers’taki muayenehanesinde estetik<br />

cerrahi hakkında merak edilenleri<br />

konuştuk.<br />

“REKABETTE DIŞ GÖRÜNÜM DE<br />

ÖNEMLİ HALE GELDİ”<br />

Geçmişten günümüze estetik cerrahi<br />

algısında neler değişti ve son yıllarda<br />

neden bu denli yayınlaştı?<br />

Estetiğin yaygınlaşmasının ve estetik<br />

algısının değişmesinin günümüz<br />

şartlarıyla alakası var.<br />

Çalışma koşulları, sosyal hayat,<br />

teknolojideki ilerlemeler hayatımızda<br />

birtakım değişikliklere sebep oluyor.<br />

İçsel olarak kendimize bakış açımız<br />

da dünyaya bakış açımız da değişiyor.<br />

Çalışma hayatını ele alırsak, eskiden<br />

çok daha yoğun bir rekabet söz konusu.<br />

İnsanlar kendilerini çok iyi geliştiriyorlar<br />

ancak rekabette artık dış görünümde<br />

önemli hale gelmekte. Bazı sebeplerle<br />

daha taze, dinamik, dinç ve enerjik<br />

görünme eğilimi söz konusu. Kişideki<br />

hal, hareket ve görünüşün dışarıya<br />

yansıyan bir anlamı var.<br />

96// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 97


SÖYLEŞİ<br />

“SELFİE ETKİSİYLE BURUN<br />

AMELİYATLARI KATLANARAK<br />

ARTTI”<br />

Hal, hareket ve görünüşe nasıl<br />

bir anlam yükleniyor?<br />

Örneğin kaşların arasında oturmuş<br />

bir çizginin olması çok sakin bir<br />

kişiyi sinirli gösterebiliyor. O kişiye<br />

niye sinirlendiniz denildiğinde,<br />

aksine çok sakin olduğunu<br />

söylüyor. Bu durum botoksla<br />

düzeltilebiliyor. Başka bir örnek;<br />

gözaltındaki torbalar muhatapta<br />

uykusuzluk, geceden kalmışlık<br />

ve veya bir hastalık izlenimi<br />

uyandırıyor. Haliyle bu durum iş<br />

hayatındaki, söz gelimi pazarlama<br />

sektöründeki performansa<br />

olumsuz yansıyabiliyor. Psikolojik<br />

bir etki meydana getiriyor.<br />

Öte yandan teknolojinin<br />

hayatımızda kapladığı alan giderek<br />

artmakta. Cep telefonları, bunların<br />

aplikasyonları, sosyal medya vs…<br />

Önceden sesleydi; artık görüntülü<br />

olarak iletişim kurulmakta.<br />

Görünüşle alakalı detaylar ön<br />

plana çıktı. Selfie çekimlerinin<br />

yaygınlaşmasıyla birlikte burun<br />

ameliyatlarının sayısı katlanarak<br />

artmakta. Videolar paylaşılıyor<br />

şimdilerde; o yüzden her an taze<br />

olunması ihtiyacı hissediliyor.<br />

İnsanlar üzerinde toplumsal baskı<br />

oluşuyor.<br />

Estetik işlemleri<br />

cerrahi olan ve<br />

olmayan diye<br />

ikiye ayırıyoruz.<br />

İnsanlar<br />

bilinçlendikçe<br />

daha az riskli<br />

arayışlara<br />

giriyorlar.<br />

Cerrahlar da<br />

öyle. Hasta<br />

hakları bilinci<br />

topluma yayıldı.<br />

Anestezideki<br />

riskler de<br />

hesaba<br />

katılıyor.<br />

Cerrahi işlemler<br />

mümkün<br />

olabildiğinde<br />

lokal<br />

anesteziyle<br />

gerçekleşiyor.<br />

“ESTETİK HİZMETİNE ERİŞİM<br />

DE KOLAYLAŞTI”<br />

Bu artışta başka hangi faktörler<br />

rol oynuyor?<br />

Ameliyatsız ya da ameliyatlı estetik<br />

girişimlerin artmasında, doktor<br />

ve hastane sayısının dolayısıyla<br />

bu alanda verilen hizmetin<br />

çoğalmasının payı da var tabi ki. Bu<br />

tür tedavilere erişim kolaylaştı.<br />

Eskiden yalnızca varlıklı kişiler<br />

veya sahneye çıkan sanatçılar<br />

estetik yaptırmaktaydı. Artık kapı<br />

komşumuz, kızımız, oğlumuz,<br />

annemiz de estetik hizmeti alır oldu.<br />

“BİLİNÇLENDİKÇE RİSKİ AZ<br />

İŞLEMLER TERCİH EDİLİYOR”<br />

Estetik işlemler 20-30 yıl<br />

evvelinde maliyetli, külfetli ve<br />

daha ziyade cerrahiydi. Anestezi<br />

altında gerçekleşmekteydi.<br />

Teknolojinin gelişmesi ve çeşitli<br />

uygulamaların devreye girmesiyle<br />

günümüzde yarı cerrahi yarı<br />

kozmetik çözümler, örneğin kök<br />

hücre tedavisi ortaya çıktı. Biraz<br />

bunlardan bahseder misiniz?<br />

Estetik işlemleri cerrahi olan ve<br />

olmayan diye ikiye ayırıyoruz.<br />

İnsanlar bilinçlendikçe daha az riskli<br />

arayışlara giriyorlar. Cerrahlar da öyle.<br />

Hasta hakları bilinci topluma yayıldı.<br />

Anestezideki riskler de hesaba<br />

katılıyor. Cerrahi işlemler mümkün<br />

olabildiğinde lokal anesteziyle<br />

gerçekleşiyor. “Bene bıçak<br />

vurulursa vücuda yayılıp kansere<br />

dönüşür mü?” klişe korkusunda<br />

olduğu gibi hala çözemediğimiz<br />

anlayışlar, önyargılar ve sorunlar da<br />

var diğer yandan.<br />

“MİNİMAL İNVAZİV<br />

MÜDAHALELER DEVREDE”<br />

Kök hücre gibi moleküler tıbbı<br />

ürünlerle yaptığımız estetik<br />

işlemler artmaya başladı. Bunların<br />

bazıları eskiden ameliyatla yapılırdı.<br />

Ameliyata kıyasla biraz daha az<br />

etkili olsa da risk faktörü ortadan<br />

kalkıyor. Vücut bütünlüğüne<br />

zararı olmayan minimal invaziv<br />

müdahaleler de devrede. Yeni<br />

yeni tedaviler hayatımıza girdi.<br />

Örneğin önceleri saç ekimi yoktu.<br />

Önce keşfedildi, denendi, gelişti ve<br />

yaygınlaştı.<br />

Tıp insanların kozmetik<br />

problemlerine ne tür çözümler<br />

bulunabileceği konusunda fazlaca<br />

kafa yordukça tedavi yöntemleri<br />

geliştirildi. Zamanla bu tedavilerin<br />

maddi külfetleri azaldı ve halkın<br />

ilgisi arttı. Artış trendi devam<br />

ediyor.<br />

“ESTETİK İŞLEMLERE<br />

BAŞLANGIÇ YAŞI<br />

KÜÇÜLÜYOR”<br />

Estetik cerrahide gelinen nokta<br />

itibariyle nasıl bir hasta profiliyle<br />

karşı karşıyayız?<br />

Estetik işlemlere başlangıç yaşının<br />

özellikle burun operasyonlarında<br />

küçülmeye başladığını<br />

söyleyebilirim. Burun ve meme<br />

gibi estetik müdahalelere karar<br />

verilirken; ilkesel bazda fizikselin<br />

yanı sıra ruhsal gelişimin de<br />

tamamlanmış olmasını isteriz.<br />

Ama bunun istisnaları olabiliyor.<br />

Genç kızda alay konusu edilen<br />

bir burun varsa ve anne-baba<br />

da ısrarla ricacı oluyorsa işlem<br />

yaş küçük de olsa yapılabiliyor.<br />

Kepçe kulak operasyonu,<br />

ilkokula başlamadan yaptığımız<br />

işlemlerden biri. Çünkü çocuk bu<br />

yüzden okulda çok ciddi ruhsal<br />

hasar görebilir. Kadınlar kadar<br />

olmasa da evli ya da bekar erkekler<br />

de estetik işlemlere rağbet gösterir<br />

oldu. Çeşitli saiklerle estetik girişim<br />

arayışındaki erkek sayısının artığını<br />

görüyoruz.<br />

“ERKEKLER GÖBEKLERİYLE<br />

ÇOK İLGİLENİYORLAR”<br />

Erkeklerin estetik talepleri<br />

arasında ilk 10’a neler giriyor?<br />

Tabi ki saç ekimi birinci sırada.<br />

Onun ardından burun, botoks,<br />

çok nadir de olsa dolguya talep<br />

var. Kaz ayağı kırışıklığını yok<br />

edici botoks, göz kapağı ile yaygın<br />

olmasa da gıdı işlemleri, egzersizle<br />

de başa çıkılamayan beldeki simit<br />

oluşumuna özellikle yan taraflarına<br />

müdahale isteği söz konusu.<br />

Ortadoğu’da da Türkiye’de de<br />

diğer ülkelerde de erkekler<br />

göbekleriyle çok ilgileniyorlar. Bir<br />

de erkeklere özel meme büyümesi<br />

(jinekomasti) olayını ekleyebiliriz.<br />

“ERKEKLERDEKİ YAĞLANMA<br />

ORGANLARIN ETRAFINDA<br />

OLUYOR”<br />

Erkeklerde göbek ve yan yağ<br />

alımlarında ne tarz uygulamalar<br />

yapılmakta?<br />

Yağ aldırma da daha doğru yağ<br />

emme işleminde liposuction<br />

ameliyatı kullanılmakta. İşlemin<br />

yapılışı yıllardır aynı; sadece bir<br />

takım teknik değişiklikler oldu.<br />

Yağı parçalamada bazı cihazlar<br />

devrede. Erkeklerde bu konuda<br />

şöyle bir fark söz konusu.<br />

Kadınlarda genetik olarak<br />

cilt altı yağ dokusu daha<br />

fazla. Erkeklerdeki yağlanma<br />

organların etrafında oluyor.<br />

Bombe bir karın ama cilt altı yağ<br />

dokusu az. Erkek hasta bunun<br />

liposuctionla halledilebileceğini<br />

zannediyor. Erkekteki bu durumun<br />

zayıflamadan çözülebilmesi<br />

mümkün değil. Ancak çok nadir<br />

de olsa cilt altında yağ biriken<br />

erkekler de var.<br />

“KARIN KASI ESTETİĞİNİ<br />

SAĞLIKLI BULMUYORUM”<br />

Bir de çok taraftarı olmadığım<br />

karın kaslarına baklava dilimi<br />

şekli vermek için yapılan “six<br />

pack” işlemi var. Bu şekil ilerde<br />

bozulacaktır. Öbek öbek yağa<br />

adeta bir heykeltıraş gibi şekil<br />

verilmiş olunuyor. Bunu sağlıklı bir<br />

uygulama olarak görmüyorum.<br />

“ESTETİK MÜDAHALELERİN<br />

DE BİR OLURU VAR!”<br />

Kişilerin taleplerinin yerine<br />

getirilebilmesinde buna uygun<br />

olup olmadıkları da çok önemli<br />

sanırım…<br />

Teknoloji ilerledikçe bizden<br />

beklentiler arttı ama kumaş da<br />

önemli bu işte. Fiziksel olarak<br />

kimseyi yargılamayız ancak<br />

98// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 99


unun bir oluru var. Burun eti<br />

kalın, derisi gözenekli ve kaba<br />

olan bir insanın ameliyatla<br />

incecik bir burun yapısına sahip<br />

olması mümkün değil. Deforme<br />

olmuş bir vücudu germelerle ve<br />

liposuctionla dümdüz manken<br />

gibi bir hale getirme ihtimali yok<br />

denecek kadar düşük. Bunları<br />

anlatamıyoruz. Cihazla 3 boyutta<br />

canlı bir dokuda yapılacak<br />

işlemi 2 boyutta fotoshopla çizip<br />

göstermemiz bile istenebiliyor<br />

bazen. Biz öncelikle hekim, sonra<br />

da plastik cerrahi uzmanıyız;<br />

bilgisayar mühendisi değiliz.<br />

“BREZİLYA TARZI POPO<br />

REVAÇTA”<br />

Peki kadınların estetik tercih<br />

ve eğilimlerinde neler trend şu<br />

sıralar?<br />

Türkiye’ye de yansımaya başladı;<br />

şu anda dünyada Brezilya tarzı<br />

popo dediğimiz bir ameliyat var.<br />

Poponun çıkık, kalkık ve büyük<br />

gözükmesi durumu. Bu tarzın tek<br />

özelliği bu değil, belin de incecik<br />

kum saati gibi olması gerekiyor.<br />

Liposuctionla yağları alıyoruz,<br />

popoya enjekte ediyoruz. Anlatımı<br />

basit fakat zor ve sıkıntılı bir işlem.<br />

Riskli bir ameliyat.<br />

Yağ oranı daha<br />

fazla olduğu<br />

için bayanlarda<br />

yağların<br />

emildiği<br />

liposuction<br />

işlemi yaygın.<br />

Ameliyat<br />

girişimi<br />

olmayan<br />

botoks, dolgu<br />

ve PRP cilt<br />

bakımı gibi<br />

işlemleri sıkça<br />

yaptırıyorlar. Şu<br />

unutulmamalı<br />

ki botoks türü<br />

uygulamalar<br />

tıbbi bir tedavi<br />

ve ciddi bir<br />

işlemdir.<br />

“KADINLARDA LIPOSUCTION<br />

İŞLEMİ YAYGIN”<br />

Yağ oranı daha fazla olduğu için<br />

bayanlarda yağların emildiği<br />

liposuction işlemi yaygın.<br />

Ameliyat girişimi olmayan botoks,<br />

dolgu ve PRP cilt bakımı gibi<br />

işlemleri sıkça yaptırıyorlar. Şu<br />

unutulmamalı ki botoks türü<br />

uygulamalar tıbbi bir tedavi ve<br />

ciddi bir işlemdir.<br />

Öte yandan anestezi imkanlarımız<br />

gelişti, daha kuvvetli ağrı kesiciler<br />

var ama ameliyatların eziyetli bir<br />

süreci olduğu da unutulmamalı.<br />

“YAĞ ENJEKTESİ KAS<br />

İÇLERİNEYAPILMAMALI”<br />

Popoya yağ enjektesinde bazı<br />

istenmeyen olaylar hatta ölümler<br />

meydana gelebilmekte. Çünkü<br />

damarlara sızan azıcık bir yağ<br />

oradan vücuda yayılabiliyor.<br />

Pıhtı atması yerine bu defa yağ<br />

pıhtısı soruna yol açabiliyor.<br />

Bunu önlemek için ABD Plastik<br />

Cerrahi Derneği şunları önerdi:<br />

Yağ enjektesi kas içlerine<br />

yapılmamalı. Bir seansta hastanın<br />

kaldıramayacağı kadar yağ enjekte<br />

edilmemeli.<br />

Bunları olayın ciddiyetini ve bilinçli<br />

olmayı vurgulamak için anlattım.<br />

Elbette ki insanları gereğinden<br />

fazla korkutmamak, dengeyi<br />

bulmak lazım. Bu konuda basına<br />

büyük iş düşüyor.<br />

“KÖK HÜCRE TEDAVİSİ İLE<br />

YAĞ ENJEKTESİ FARKLI<br />

KONULAR”<br />

Yağ enjeksiyonu ve dolgu<br />

malzemelerini kıyaslarsak<br />

avantajları ve dezavantajları<br />

nelerdir?<br />

Modern tıpta hastaya metotlar<br />

ve kullanılacak malzemeler<br />

bütün yönleriyle anlatılıyor.<br />

Sonrası tercihe kalıyor. Hiçbiri<br />

diğerinin yerini tutmuyor. Avantaj<br />

ve dezavantajları iyice gözden<br />

geçirilmeli. Kök hücre tedavisi<br />

ise bambaşka ve apayrı bir konu;<br />

içinde doğal olarak kök hücre<br />

de bulunan yağın enjektesiyle<br />

karıştırılmamalı. Ayıklanan kök<br />

hücrelerin enjekte edildiği yere<br />

ne ve ne kadar faydası olacağı<br />

soru işareti. Dolgu gibi değil,<br />

ucu açık. Herkeste aynı sonuç<br />

alınamayabiliyor. n<br />

100// www.kobiyasam.com.tr


RAGIP ERTUĞRUL<br />

AMAN ‘YÜZSÜZ’LERDEN<br />

UZAK DURUN!<br />

// RAGIP ERTUĞRUL<br />

17’inci Yüzyıl’ın önemli oyun yazarı Moliere’in “bütün dünyada en<br />

sık sahnelenen, en çok konuşulan, tartışılan ve başyapıtı kabul<br />

edilen oyunu” Tartuffe’tür. Şehvet ve açgözlülük dürtülerini<br />

dindarlık maskesiyle gizleyen Tartuffe karakteri, Fransızlarda öyle<br />

etkili bir yer bırakır ki “Tartuffe” adı ‘ikiyüzlü’ anlamında bir sözcük<br />

olarak Fransız diline yerleşir.<br />

n İş veya özel yaşamımız artık iç içe<br />

girmiş durumda. Yönetim danışmanları<br />

her ne kadar önermese de iş<br />

ortağımızı aile içinden seçebiliyoruz.<br />

İş arkadaşlarımızı aile veya sosyal<br />

çevremize de dâhil ediyoruz. Bunu<br />

takım ruhu yaratmanın ve bir takıma<br />

ait olmanın gereği olarak öğrendik; bu<br />

şekilde de götürüyoruz. Bu yüzyıllardır<br />

da böyle… Beni bu yazıyı yazmaya<br />

asıl motive eden, bu sezon yeniden<br />

sahnelenen 17’nci Yüzyıl’ın önemli oyun<br />

yazarı Moliere’in “Tartuffe” adlı eseri.<br />

Oyunda nelerin anlatıldığına şöyle bir<br />

bakalım isterseniz.<br />

KİLİSENİN BASKISIYLA<br />

YASAKLAMA…<br />

İlk kez 1664’te sahnelenen Moliere’in “Le<br />

Tartuffe” adlı 5 perdelik tiyatro oyunu,<br />

yazarın daha önce beğeni kazanan<br />

Kadınlar Mektebi oyunundan da büyük<br />

bir ses getirmiş. Oyun kilisenin ve<br />

dindarlar grubu “Compagnie du Saint<br />

Sacrement”in baskısıyla yasaklanmış<br />

ancak 1669’da yeniden sahnelenme<br />

olanağı bulmuş.<br />

VARLIKLI VE DİNDAR BİR<br />

ADAMIN ALDANIŞI<br />

Varlıklı ve dindar bir adam olan<br />

Orgon, eşi Elmire, kızı Mariane ve oğlu<br />

Damis’le Paris’te yaşamaktadır. Orgon,<br />

gittiği kilisede kendisi gibi çok dindar<br />

olduğuna inandığı Tartuffe’le tanışır ve<br />

onu ahlaki bir yol gösterici ve kendini<br />

dine adamış biri olarak benimser. Bir<br />

süre sonra da her sözünü dinlediği<br />

bu adamı evinde kalmaya davet eder.<br />

Orgon, Tartuffe’e karşı aşırı bir saygı ve<br />

müthiş bir bağlılık gösterir ve bir süre<br />

sonra evin tüm yönetimini ona<br />

bırakır. Tartuffe’ü bir aziz olarak<br />

gören Orgon; eşi ve çocuklarına<br />

karşı da hep onun tarafını tutar.<br />

HERKES TARTUFFE’İ UYARIR<br />

AMA…<br />

Orgon, çevresindeki herkes<br />

tarafından Tartuffe’e karşı uyarılır.<br />

Tartuffe’ün “göründüğü gibi<br />

erdemli olmadığını, kendisini<br />

sosyal ve maddi kazanç için<br />

kullandığını” söyleyenler, bir türlü<br />

onu ikna edemez. Hatta Orgon,<br />

kızı Mariane’ı bile Tartuffe’le<br />

evlendirmek ister. Hâlbuki kızı<br />

ile Valere adlı gencin birbirlerini<br />

sevdiklerini bilmektedir.<br />

Tartuffe’ün gözü ise aslında<br />

Orgon’un karısındadır. Tartuffe’ün<br />

annesine aşk ilanı sahnesine<br />

tanık olan Damis, hemen durumu<br />

babasına haber verir. Ama Orgon<br />

oğluna inanmaz. Damis evi terk<br />

eder. Orgon da öfkelenerek evini<br />

ve tüm servetini Tartuffe’e bağışlar.<br />

SONUNDA GERÇEKLER<br />

ORTAYA ÇIKAR…<br />

Orgon dışındaki aile fertlerinin bu<br />

oyunu bozmak için gösterdikleri<br />

gayretler sonucunda “Tartuffe’ün<br />

farklı adlar altında sayısız suç<br />

işlemiş biri olduğu” ortaya çıkar.<br />

Tartuffe tutuklanır. Servetine<br />

yeniden kavuşan Orgon da kızı<br />

Mariane ve Valere’in evlenmesine<br />

onay verir. Moliere’in bütün<br />

dünyada en sık sahnelenen, en<br />

çok konuşulan ve tartışılan ve<br />

aynı zamanda da genel olarak<br />

büyük yazarın başyapıtı olarak<br />

kabul edilen oyunu Tartuffe’tür.<br />

Hiç kuşkusuz ki bunda öyküsünün<br />

güncelliğini hiçbir dönemde<br />

yitirmeyişi de etkili olmuştur.<br />

OYUN FRANSIZLARI<br />

DERİNDEN SARSAR…<br />

Dindarlığı bir maske gibi<br />

kullanarak içindeki şehvet<br />

ve açgözlülük dürtülerini dış<br />

dünyadan gizlemeye çalışan<br />

Tartuffe karakteri, özellikle Fransız<br />

toplumu üzerinde öyle etkili bir yer<br />

bırakmıştır ki, bu oyundan sonra<br />

“Tartuffe” adı ‘ikiyüzlü’ anlamında<br />

bir sözcük olarak Fransız diline<br />

yerleşmiştir.<br />

Moliere bu oyunla bir yandan<br />

“Tartuffe karakteri aracılığıyla din<br />

tacirliğini ve ikiyüzlü softalığı”<br />

Moliere bu oyunla<br />

bir yandan<br />

“Tartuffe karakteri<br />

aracılığıyla din<br />

tacirliğini ve<br />

ikiyüzlü softalığı”<br />

eleştirir; diğer<br />

yandan da<br />

“ona gülünç bir<br />

sadakatle bağlı olan<br />

Orgon karakteriyle”<br />

toplumun ileri gelen<br />

kesimlerinde bu<br />

türden yobazlığın<br />

nasıl destek<br />

gördüğüne dikkat<br />

çeker.<br />

eleştirir; diğer yandan da “ona<br />

gülünç bir sadakatle bağlı olan<br />

Orgon karakteriyle” toplumun<br />

ileri gelen kesimlerinde bu türden<br />

yobazlığın nasıl destek gördüğüne<br />

dikkat çeker.<br />

ÇEVREMİZ TARTUFTE VE<br />

ORGON’LARLA DOLU…<br />

Başımızı şöyle bir döndürüp<br />

baktığımızda çevremizde nice<br />

Tartuffe, bunun yüz katı kadar da<br />

Orgon’a rastlamamız boşuna değil.<br />

Tartuffe ve Orgon maalesef<br />

günümüzde “17’inci<br />

Yüzyıl’dakinden” belki daha da<br />

fazla prim yapan karakterler.<br />

Bunu azaltmanın en geçerli yolu<br />

ise olaylara-olanlara eleştirel<br />

bakabilmek… Her ne kadar belki<br />

sizi o an için eğlendiriyor olsa<br />

da bu tip düzenbaz yobazları,<br />

işbilir geçinen şark kurnazlarını<br />

yanımızdan yöremizden uzak<br />

tutmak. Kendilerine acındırma,<br />

sığınma ve sizi övme safsatalarına<br />

kanmamak. Ve nihayetinde<br />

cesaretle doğruları söylemeye<br />

devam etmek.<br />

DOĞRULARI GÖRMEK VE<br />

GÖRDÜKLERİNİ SÖYLEMEK…<br />

Moliere’in hemen hemen bütün<br />

komedilerinde olduğu gibi bu<br />

oyunda da doğruları görebilen<br />

ve gördüklerini söylemekten<br />

çekinmeyen bir hizmetçiyle<br />

karşılaşırız: Dorine. Keskin zekâlı<br />

ve sivri dilli Dorine, kendinden<br />

çok daha eğitimli ve çok daha<br />

soylu kimselerin göremediklerini,<br />

halka özgü bir sezgiyle hemen<br />

görmekte ve her yakaladığı fırsatta<br />

çevresindekileri iğnelemekten geri<br />

durmamaktadır. Zaten oyunun<br />

sonunda Tartuffe’ün maskesini<br />

düşüren de Dorine’in kurnazlığı<br />

olacaktır.<br />

ALT KADRO ÇALIŞANLARINA<br />

DA KULAK KABARTIN<br />

Siz siz olun şirketimizde veya<br />

ofisimizde şoför, muhaberat,<br />

kurye veya çaycı olarak çalışan<br />

ekip arkadaşlarımızın hislerine,<br />

fikirlerine, öngörülerine ve<br />

görüşlerine kulağınızı kabartın,<br />

dikkate alın.<br />

MAM’ART TİYATRO’YLA BU<br />

SEZON SAHNEDE<br />

Yukarıda etraflıca bahsettiğim<br />

oyun, 2019-<strong>2020</strong> sezonunda<br />

Mam’art Tiyatro’nun “Tartuffe-<br />

Yüzsüz” adlı yapımıyla seyirci<br />

karşısına çıkıyor. Yönetmen Emrah<br />

Eren’in dinamik ve çağdaş rejisi,<br />

Tolga Çebi’nin hem döneme hem<br />

bugüne temas eden müzikleri,<br />

Sadık Kızlağaç’ın işlevsel ve renkli<br />

kostümleri oyunu bir klasikten<br />

çok olumlu anlamda bir karnavala<br />

dönüştürüyor.<br />

Yönetmen Eren acaba neden<br />

olayın Fransa’da geçtiğine ilişkin<br />

bir not düşmüş ola ki?<br />

Varın onu da siz düşünün. n<br />

102// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 103


GÖKAY GENÇ<br />

SANATIN ÖMRÜ UZATTIĞI KANITLANMIŞKEN<br />

<strong>2020</strong> AJANDALARINA<br />

DAHA FAZLA SANAT<br />

EKLEYELİM…<br />

İyisiyle kötüsüyle, kimimize güzel gelmişti 2019; kimimizde ise<br />

ufak tefek yaralar açtı belki. <strong>2020</strong> öyle iyi gelsin ki hepimize; mutluluk, sevgi dolu,<br />

sanatla dolu güzle bir yıl geçirelim.<br />

// GÖKAY GENÇ<br />

T i y a t r o<br />

Yeni bir yıla yeni bir enerjiyle, yeni kararlarla başlamışken <strong>2020</strong> yılında<br />

ajandalarımıza biraz daha sanat ekleyelim. Son günlerde bilimsel olarak da sanatın<br />

ömrü uzattığı kanıtlanmışken daha da fazla sanat diyerek canımıza can katalım.<br />

n <strong>2020</strong> yılında ajandanıza almanız gereken<br />

oyunlar; 5 farklı kadının yaşamı algıları,<br />

tanıklıkları, hikâyeleri:<br />

◗ Fadik Sevin Atasoy kendi yazdığı ve oynadığı<br />

Muse “Bir Esin Perisi Davası” oyunuyla seyirci<br />

karşısına çıkıyor. Oyunun yönetmeni ise yaptığı<br />

her işle adından başarıyla söz ettiren Erdal<br />

Beşikçioğlu.<br />

◗ “Dansöz”, daha sezonun başında adından<br />

söz ettirmeyi başardı. Oyunculuğuyla Sezen<br />

Keser’in karaktere can verdiği metnin yazarı ve<br />

yönetmeni Şamil Yılmaz.<br />

◗ ”Lâl Hayal”, unutamadığımız Gümüş dizisiyle<br />

tanıdığımız Songül Öden’in geçtiğimiz<br />

sezon başlayan ve bu sezon da devam eden;<br />

izleyenler tarafından tam not almış bir oyunu.<br />

Yönetmenliğini Ezel Akay ve Aysel Yıldırım’ın<br />

yaptığı oyunun yazarı ise Sevilay Saral.<br />

◗ Bu sezona henüz merhaba diyen bir tiyatro oyunu<br />

“Hayal Satıcısı”. Zehra İpşiroğlu’nun kaleme aldığı,<br />

Berfin Zenderlioğlu’nun yönettiği ve Berna Laçin’in<br />

oynadığı oyun bir fal kahvesinde geçiyor.<br />

◗ Bedeni 48 yıl yaşamış ama sesiyle, yaşam aşkıyla,<br />

tutkusuyla tüm dünyada akıllara kazınmış bir<br />

şarkıcı… ‘Kaldırım serçesi’ namıyla tanınan Edith<br />

Piaf’ın hayatı sahnede Tülay Günal’la can buluyor.<br />

Başar Sabuncu’nun kaleminden çıkan bu gerçek<br />

yaşam öyküsünün yönetmeni Yiğit Sertdemir.<br />

MUSE “BİR ESİN<br />

PERİSİ DAVASI”<br />

Yazan / Çeviren / Oynayan:<br />

Fadik Sevin Atasoy<br />

Yönetmen: Erdal Beşikçioğlu<br />

Orjinal Müzik: Emir Işılay<br />

Piyano: Murat Köselioğlu<br />

Dans - Koreografi: Bahar Keleş<br />

Tek kişilik, müzikal tarzda bir oyun olan<br />

”Muse 90401” orjinal adıyla ilk defa<br />

ABD’de Fadik Sevin Atasoy tarafından<br />

Edgemar Center For Arts Tiyatrosu’nda<br />

İngilizce olarak oynanmış. Oyun,<br />

“Muse” (bir esin perisi davası)’ adıyla<br />

Türkiye’de ilk defa Tatbikat Sahnesi’nde<br />

Erdal Beşikçioğlu rejisi ile oynanıyor.<br />

Sanat Gezegeni’nden dünyaya<br />

gönderilmiş bir esin perisi<br />

olan “Muse”, Tolstoy, Shakespeare<br />

ve Leonardo Da Vinci’nin eserlerini<br />

yaratma süresinde onlara ilham<br />

vermek üzere görevlendirilmiştir.<br />

Lakin insan olma arzusu ile yanıp<br />

tutuşan Muse (esin perisi), ustaların<br />

kadın karakterleri için yazdığı finalleri<br />

değiştirmeye çalışmış, bu nedenle<br />

ustalar tarafından Sanat<br />

Gezegeni’nin mahkemesine<br />

şikayet edilmiştir.<br />

Oyun “Muse”un mahkeme karşısında<br />

kendini savunması ile başlar. Muse’un<br />

en büyük arzusu insan olmak ve kendi<br />

eserini dünyaya bırakabileceği bir<br />

ustaya dönüşmektir. Acaba Muse’a ‘bir<br />

şans daha’ verilecek midir?<br />

DANSÖZ<br />

Yazan-Yöneten: Şamil Yılmaz<br />

Oynayan: Sezen Keser<br />

Koreografi: Elif Aydın<br />

Hiç kimsenin, annesinin bile<br />

dönüp bakmadığı kayıp bir<br />

kız çocuğunun; Meryem’in<br />

hikayesini anlatıyor “Dansöz”.<br />

Meryem, dünyanın ağırlığını<br />

gövdelerinde taşıyan<br />

çocuklardan. Fakat günün<br />

birinde, duyduğu bir müzikle,<br />

bütün hikayesi aniden<br />

değişiyor: Meryem, kökleri<br />

kadim ritüellere kadar uzanan<br />

oryantali ve dans ettikçe daha<br />

da büyüyen gövdesindeki<br />

hafifliği keşfediyor. Bakışlar<br />

ilk kez üstüne çevriliyor. Tüm<br />

bakışların üstüne çevrildiği<br />

andaysa, Meryem, bakışın da<br />

kendi ağırlığıyla geldiğini; hatta<br />

bazen görülmenin en ağır yük<br />

olduğunu, bakanın neredeyse<br />

her zaman gördüğünden<br />

fazlasını talep ettiğini fark<br />

ediyor… Buradan sonrası ise<br />

kıyamet!<br />

LAL HAYAL<br />

Proje Tasarım: Songül Öden<br />

Yazar: Sevilay Saral<br />

Yönetmen: Ezel Akay,<br />

Aysel Yıldırım<br />

Dekor ve Kostüm Tasarım:<br />

Naz Erayda<br />

Müzik: Diler Özer,<br />

Metehan Dada<br />

Işık Tasarım: Önder Arık<br />

Koreografi: Dans Fabrika<br />

Oyuncu: Songül Öden<br />

Er: Gökçe Gürçay,<br />

Onur Gürçay<br />

Dansçılar: Buğra<br />

Büyükşimşek, Hande Kazdal<br />

Bir beden, yedi kadın…<br />

Lâl Hayal, farklı yaş ve<br />

sosyal statüden 7 kadının<br />

trajik komik hikayesini<br />

anlatır. Birbirinden farklı<br />

kadın figürlerinin yolu<br />

çözülmeye muhtaç polisiye<br />

bir hikayenin geriliminde<br />

buluşur. 16 yaşındaki hiphop’çı,<br />

70 yaşındaki Nişantaşı<br />

hanımefendisi, komşu<br />

kadın, üniversite öğrencisi,<br />

Allah’a yakaran babaanne,<br />

Sütlüceli kuaför, koç burcu<br />

bir jinekolog… Lâl Hayal’in<br />

trajik komik kadınları neye<br />

tanıklık edip susmuşlardır?<br />

Elmas, Zümrüt, Safire, İnci,<br />

Mercan, Yeşim, Firuze... Sahi,<br />

siz bu kadınlardan hangisini<br />

tanıyorsunuz?<br />

104// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 105


GÖKAY GENÇ<br />

S i n e m a …<br />

Yeni yılla birlikte birbirinden farklı beş yerli<br />

komedi filmi vizyona giriyor.<br />

HAYAL SATICISI<br />

KALDIRIM SERÇESİ-EDITH PIAF<br />

Yazan: Zehra İpşiroğlu<br />

Yöneten: Berfin Zenderlioğlu<br />

Müzik/Efekt: Burçak Çöllü<br />

Oynayan: Berna Laçin<br />

Bir fal kahvesi, iki yaşam arasına<br />

sıkışıp kalmış bir kadın, gelenlergidenler,<br />

içinde bulunduğu<br />

cendereden çıkamayanlar...<br />

“Hayal Satıcısı”, gerçek bir<br />

yaşam hikayesinden yola<br />

çıkarak kadınlığın ezberlenmiş<br />

söylemlerine ayna tutar.<br />

Hapsoldukları bu dünyadan<br />

çıkışı engelleyen görme biçimini,<br />

özellikle de eril dili ve yarattığı<br />

körlüğü sorgulatma çabasındadır.<br />

Oyunda da söylendiği gibi “Erkek<br />

dediğin katil olur olmasına ama<br />

kurban olamaz asla.”<br />

Yazan: Başar Sabuncu<br />

Yöneten: Yiğit Sertdemir<br />

Dramaturg: Aylin Alıveren<br />

Müzik Direktörü: Yiğit Özatalay<br />

Koreograf: Büşra Firidin<br />

Sahne Tasarımı: Yiğit Sertdemir<br />

Işık Tasarımı: Cem Yılmazer<br />

Kostüm Tasarımı: Özlem Kaya<br />

Oynayanlar: Tülay Günal, Levend Yılmaz, Aytek Şayan, Burcu<br />

Halaçoğlu, Can Deniz Erzaim, Ozan Erdönmez, Yeşim Sarı<br />

Orkestra: Sarper Kaynak (piyano), Mutlu Ödemiş (akordeon, keman<br />

ve ukulele), Güneş Bulak (klarnet, alto saksofon), Doğan Doğangün<br />

(kontrbas), Mustafa Kemal Emirel (davul ve glockenspiel)<br />

Sadece sesiyle değil, hayata, müziğe ve aşka olan tutkusuyla da<br />

ölümsüzleşen Edith Piaf; 48 yıllık trajik hayatında dibi de gördü, zirveyi<br />

de. Kaldırımda doğmuş, yaşamı boyunca yoksulluk ve hastalıklarla<br />

boğuşmuş olsa da; hayatı müthiş bir tutku ve cesaretle kucaklayarak,<br />

giderek dünyayı sarsan bir efsaneye dönüştü.<br />

1950’ler Fransa’sından 80’ler Türkiye’sine uzanan bu hayat yolu, Tülay<br />

Günal’ın etkileyici yorumuyla yeniden bizimle... Kaldırım Serçesi, eseri<br />

kaleme alan Başar Sabuncu’ya ve 1982’deki yorumuyla Edith Piaf ile<br />

özdeşleşen Gülriz Sururi’ye de bir saygı duruşu niteliğinde...<br />

BİZ BÖYLEYİZ<br />

Fimin senaryosu Caner Özyurtlu,<br />

Melikşah Altuntaş ve Berrak Tüzünataç’ın<br />

kaleminden çıkmış. Yönetmen koltuğunda<br />

ise yine Caner Özyurtlu oturuyor. Biz<br />

Böyleyiz’in oyuncuları; Berrak Tüzünataç,<br />

Engin Öztürk, Şebnem Bozoklu, Özge<br />

Özpirinççi, Meriç Aral, Boran Kuzum ve<br />

Hümeyra.<br />

Filmin konusu: Yıllar sonra yeniden<br />

bir araya gelen bir arkadaş grubunun<br />

hikayesini konu ediyor. Çocukluk ve gençlik<br />

dönemlerini birlikte geçiren bir grup<br />

arkadaş, yetişlinliğe geçmeleriyle birlikte<br />

farklı yönlere savrulur. Nezihe’nin ellerinde<br />

büyüyen grup, hayatta en değer verdikleri<br />

kişi olan Nezihe’nin rahatsızlandığını<br />

öğrendiklerinde büyük bir üzüntüye<br />

kapılırlar. Bu süreçte Nezihe’nin yanında<br />

olmak isteyen ekip, İstanbul’dan Nezihe’nin<br />

İzmir’deki evine gider. Birbirlerinden<br />

tamamen farklı karakterlere sahip olan<br />

arkadaşlar, bu vesileyle birkaç günlüğüne<br />

bir arada kalmak zorunda kalır. Bu süreç,<br />

sürpriz gelişmelerin ve geçmişe yönelik<br />

hesaplaşmaların yaşanmasına neden olur.<br />

BABA PARASI<br />

Selçuk Aydemir’in senaryosunu yazdığı ve yönettiği filmin<br />

oyuncuları Ahmet Kural, Murat Cemcir, Devrim Yakut, Rasim<br />

Öztekin, Yağmur Tanrısevsin, Özgür Emre Yıldırım, Ayhan Taş,<br />

Deniz Barut.<br />

Filmin konusu: Ülkenin en zengin insanının gayri meşru<br />

çocukları, babalarının ölümü üzerine büyük bir servete<br />

konar. Birbirinden farklı karaktere, kültüre, yaşam tarzına<br />

sahip olan kardeşler, kendilerine düşen payı almak için<br />

harekete geçtiklerinde beklenmedik bir durumla karşı<br />

karşıya kalır. Kardeşler, yasal varis olmalarına rağmen, mirasın<br />

tamamına sadece biri sahip olabilecektir; en kötü olanı.<br />

Babalarının mirasının bulunduğu kasanın şifresini bulan,<br />

tüm mirasın sahibi olacaktır. Şifre ancak ölen milyarder gibi<br />

aç gözlü, düzenbaz, acımasız, zeki ve uçarı biri tarafından<br />

bulunabilecektir. Kasayı açmak için büyük bir yarışa girişen<br />

kardeşler, bu süreçte kendilerini beklenmedik durumların<br />

içinde bulur.<br />

106// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 107


GÖKAY GENÇ<br />

M ü z i k<br />

‘Müzik ruhun gıdasıdır’ sözüyle birlikte yeni yılın ilk aylarında değerli<br />

müzisyenlerin resitallerinin yanı sıra keyifle yorumlanmış şarkılarla<br />

yüreklerimizi ısıtalım.<br />

ELTİLERİN SAVAŞI<br />

Merakla beklenen yapımlar arasında yer<br />

alan 31 Ocak vizyon tarihli Eltiler Savaşı’nın<br />

yönetmeni Onur Bilgetay. Gupse Özay, Merve<br />

Dizdar, Ferit Aktuğ ve Uraz Kaygılaroğlu’nun<br />

başrollerini paylaştığı filmin senaryosu Gupse<br />

Özay’a ait.<br />

FERİDE<br />

Ocak ayında vizyona girecek olan bir başka komedi filmi<br />

ise “Feride”. Zeynep Çamcı’nın senaryosunu kaleme<br />

aldığı filmin yönetmenliğini Ali Yorgancıoğlu yapmış.<br />

Feride karakterine can veren Zeynep Çamcı’ya filmde,<br />

Ersin Korkut, Barış Yıldız, Anıl Tetik, Osman Akça, Ceren<br />

Taşçı, Ali Barkın, Aycan Koptur eşlik ediyor.<br />

Filmin konusu: İki elti olan Sultan ve Gizem<br />

arasında yaşanan tatlı çekişmelere, bitmek<br />

bilmeyen rekabete odaklanıyor. Sosyal<br />

medyaya olan düşkünlükleri ile bilinen Gizem<br />

ve Sultan’ın hayatına odaklanılan filmde,<br />

eltilerin evlilik anlayışları, aile kurarken<br />

yaşadıkları ilginç olaylar anlatılıyor.<br />

Filmin konusu: Genç bir kadın olan Feride, yer altındaki<br />

bir dikim atölyesinde terzilik yapmaktadır. Çakma<br />

kahraman kıyafetleri diken Feride’nin hayatı, bir gün<br />

patronu ile iddiaya girmesi ile bambaşka bir hal alır.<br />

Patronu Çetin’e baş kaldıran ve bunun sonucu patronu<br />

ile büyük bir iddiaya giren Feride, kendisini bir anda<br />

moda devlerine kafa tutan eğlenceli bir yolculuğun<br />

içinde bulur.<br />

AĞIR ROMANTİK<br />

14 Şubat Sevgililer Günü’nde tam da sevgililer gününe yakışacak bir<br />

film “Ağır Romantik” vizyona giriyor. Romantik komedi tarzındaki<br />

filmin senaristi ve yönetmeni Deniz Denizciler. Tuvana Türkay ve<br />

Onur Tuna’nın başrollerini paylaştığı filmin kadrosunda Sermiyan<br />

Midyat, Altan Erkekli, Durul Bazan, Semra Dinçer, Servet Pandur,<br />

Gazanfer Gündüz yer alıyor.<br />

ÖLMEME GÜNÜ:<br />

“İKİNCİ YENİ ŞARKILAR”<br />

Gedik Sanat, üç ayrı edebî akımı (Türk, Rus, Alman)<br />

Edebiyat Üçlemesi başlığı altında üç farklı projeyle<br />

Zorlu PSM Platinum Sahnesi’ne taşıyor. Mert Fırat,<br />

Christian Jost, Bülent Bezdüz ve Selman Ada<br />

gibi isimleri ağırlayacak olan 3 konserden ikisi<br />

dünya prömiyerini, diğeri ise Türkiye prömiyerini<br />

gerçekleştirecek.<br />

Başarılı oyuncu Mert Fırat, Türk edebiyatının önemli<br />

akımlarından İkinci Yeni şairlerinin eserlerinden<br />

oluşan şarkılarla seyirci karşısına çıkacak. Nejat<br />

Eczacıbaşı Ulusal Beste Yarışması’nda iki defa<br />

Birincilik Ödülü kazanan ve Kuvayı Milliye’den İnsan<br />

Manzaraları eseriyle dikkatleri üzerine çeken besteci<br />

Murat Cem Orhan, Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal<br />

Süreya ve Tomris Uyar’ın şiirlerini Gedik Sanat’ın<br />

isteği üzerine besteledi. Ölmeme Günü: İkinci Yeni<br />

Şarkılar, 18 Şubat <strong>2020</strong> tarihinde Zorlu PSM Platinum<br />

Sahnesi’ndeki dünya prömiyerinde Mert Fırat ve<br />

Evrim Özkaynak’ın sesleriyle ve Murat Cem Orhan<br />

yönetiminde hayat bulacak.<br />

İSTANBUL RESİTALLERİ<br />

İstanbul Restialleri- Sıradışı Sanatçılar konserleri<br />

kapsamında Alexander Chaushian’ı ağırlıyor.<br />

İstanbul Resitalleri yeni yılı, Japonya’dan Amerika’ya<br />

uzanan bir coğrafyada Suntory Hall, Wigmore Hall,<br />

Viyana Konzerthaus ve Carnegie Hall gibi dünyanın<br />

en prestijli salonlarında konserler veren; Tchaikovsky<br />

ve ARD gibi iki önemli uluslararası yarışmanın<br />

ödüllü ismi 1977 Yerevan doğumlu viyolonselci<br />

Alexander Chaushian ile 18 Ocak Cumartesi günü<br />

karşılıyor! Yer: Sakıp Sabancı Müzesi The Seed<br />

Salonu. Saat: 20.00.<br />

Filmin konusu: Sanatla ilgili bir annenin ve profesör bir babanın<br />

kızı olan Aslı, konservatuvarda okumaktadır. Aslı’nın hayatı, bir<br />

gün Beyoğlu’nda yürürken bir kapkaççının çantasını çalması ile<br />

bambaşka bir hal alır. Yaşadığı olay sonrası büyük bir korkuya kapılan<br />

Aslı’ya, bu sırada olaya şahit olan Kerem adında bir adam yardım<br />

eder ve çantayı bularak Aslı’ya teslim eder. Bu tatsız olay sayesinde<br />

tanışan Aslı ve Kerem, görüşmeye devam ederek çok geçmeden<br />

güzel bir ilişkiye başlar. Ancak Kerem, ayrı dünyalara sahip olduğu<br />

sevgilisine kendisini bambaşka biri olarak tanıtır. Finans uzmanı<br />

olarak kendisini tanıtan Kerem, babasının İstanbul’un en büyük<br />

kapkaç çetesinin başı olduğu gerçeğini de gizler. Ancak yaşananlar,<br />

onların en mutlu günlerinin akıllarından hiç çıkmayacak bir güne<br />

108// www.kobiyasam.com.tr dönüşmesine neden olur.<br />

<strong>SAYI</strong> 4 // 109


DİJİTALLEŞME<br />

KLASİK MÜZİK DEHASI<br />

BEETHOVEN’E YAPAY ZEKA RUHU<br />

Ünlü Alman besteci Beethoven’in ömrü, 10’uncu Senfoni adlı eserini bitirmeye<br />

yetmemişti. Geriye sadece bazı notlar ve taslakların kaldığı eser, klasik müzik dehası<br />

bestecinin 250’nci doğum yılında yapay zeka kullanılarak tamamlanmaya çalışıyor.<br />

Eserin 28 Nisan <strong>2020</strong>’de seslendirilmesi planlanıyor.<br />

GARANTİ BBVA<br />

KONSERLERİ:<br />

ALTIN GÜN<br />

Garanti BBVA konserleri kapsamında 28-29<br />

Şubat tarihlerinde saat 22.30’da Babylon<br />

Sahnesi’nde yeni dönem psikedelik rock<br />

sahnesinin önemli temsilcilerinden Altın<br />

Gün sahne alıyor.<br />

70’ler Türkiyesinin türler arası psikedelik<br />

akımından etkilenmesiyle ortaya çıkan<br />

Altın Gün, gitarda Ben Rider, basta Jasper<br />

Verhulst, davulda Nic Mauskovic, vokalde<br />

Merve Daşdemir, sazda, tuşlularda ve<br />

vokalde Erdinç Yıldız Ecevit ve perküsyonda<br />

Gino Groeneveld’den oluşuyor. İlk çıkış<br />

albümleri “On”u Bongo Joe Records<br />

etiketiyle yayınlayan Altın Gün, Selda<br />

Bağcan’dan Barış Manço’ya, Erkin Koray’a<br />

uzanan geleneksel repertuvarlarını ve<br />

daha önce duyulmadık örnekleri de gün<br />

yüzüne çıkarıyor. Başta Neşet Ertaş olmak<br />

üzere nesilden nesile aktarılan Türk Halk<br />

Müziği bestelerini funk ritimleri, surf gitarlar,<br />

bağlama ve analog klavyenin buluşmasıyla<br />

zenginleştiren grup başta Avrupa, Amerika<br />

ve Kanada olmak üzere dünyanın birçok<br />

şehrinde sahne aldı. Altın Gün; 2019’da<br />

yayımladığı ikinci albümleri “Gece” ile “En İyi<br />

Dünya Müziği Albümü” kategorisinde <strong>2020</strong><br />

Grammy Ödülü’ne aday gösterildi.<br />

İyisiyle kötüsüyle, kimimize güzel gelmişti<br />

2019; kimimizde ise ufak tefek yaralar açtı<br />

belki. <strong>2020</strong> öyle iyi gelsin ki hepimize;<br />

mutluluk, sevgi dolu, sanatla dolu güzle bir<br />

yıl geçirelim.<br />

GÜLSİN ONAY, ÇOCUKLAR<br />

İÇİN SAHNEDE<br />

Devlet Sanatçımız ve UNICEF “İyi Niyet Elçimiz”<br />

piyanist Gülsin Onay, Dolmabahçe Rotary Kulübü<br />

sponsorluğunda ‘Dünya’da Çocuk Felci İle Mücadeleye<br />

Destek’ amacıyla bir resital veriyor. Süleyman Seba<br />

Kültür ve Sanat Merkezi’ndeki resitalin tarihi 16<br />

Ocak. Çocuk Felci dünyadan silindiği takdirde, çiçek<br />

hastalığından sonra yeryüzünden yokedilmiş ikinci<br />

hastalık olacak.<br />

n Yapay zekayı şimdiye dek hep<br />

“Akıllı robotlar acaba insanın<br />

zekasını geride bırakacak gelişim<br />

gösterip dünyayı ele geçirebilir mi?”<br />

ve endüstriye kazandıracağı boyut<br />

çerçevesinde değerlendirmek, bu<br />

teknolojinin hayatı renklendirici<br />

özelliklerinin fak edilmesini<br />

engelliyor.<br />

250’İNCİ DOĞUM GÜNÜ<br />

SÜRPRİZİ<br />

İşte o renklerden biri Almanya’da<br />

hayata geçiriliyor. Ünlü Alman<br />

besteci Ludwing van Beethoven’ın<br />

yarım kalan eseri 10’uncu<br />

Senfoni, yapay zeka kullanılarak<br />

tamamlanacak. Eserin 28 Nisan<br />

<strong>2020</strong>’de Beethoven’in dünyaya<br />

gözlerini açtığı Almanya’nın Bonn<br />

şehrinde besteciyle aynı adı taşıyan<br />

orkestra tarafından seslendirilmesi<br />

planlanıyor.<br />

ULUSLARARASI GRUP<br />

OLUŞTURULDU<br />

Frankfurter Allgemeine<br />

Sonntagszeitung Gazetesi,<br />

aralarında müzikologlar, besteciler,<br />

bilgisayar bilimleri uzmanları ve<br />

piyanist Robert Levin’in de yer<br />

aldığı uluslararası bir grubun<br />

besteyi bitirmek amacıyla bir<br />

araya geldiğini yazdı. Olayı, Alman<br />

Telekomu da doğruladı.<br />

ŞİFRELER DİĞER<br />

ESERLERİNDE<br />

1770’de doğan Beethoven, vefat<br />

ettiği 1827’de 10’uncu Senfoni<br />

üzerinde çalışmalar yapıyordu.<br />

Ondan geriye sadece esere dair<br />

bazı notlar ve taslaklar kaldı.<br />

Klasik müzik dehası bestecinin<br />

diğer eserlerinden faydalanılarak<br />

oluşturulan algoritmaya göre<br />

senfoninin eksik kısımlarını<br />

tamamlamayı hedefleyen<br />

uluslararası grup denemelerini<br />

sürdürüyor.<br />

ALGORİTMADAN<br />

ÖNGÖRÜLEMEZ VERİLER<br />

Salzburg merkezli Karajan<br />

Enstitüsü’nün Müdürü ve<br />

projenin koordinatörü Matthias<br />

Röder, algoritmanın sunduğu<br />

öngörülemez verilerin kendilerini<br />

hayli şaşırttığını belirtti ve<br />

algoritmayı “O adeta, Beethoven’ın<br />

dünyasını keşfetmeye çıkmış olan<br />

bir çocuk” ifadesiyle niteledi.<br />

SIFIRDAN BEEHOVEN ESERİ<br />

ÜRETEBİLİR Mİ?<br />

“Yapay zekayla, Beethoven’in<br />

10’uncu Senfonisi<br />

tamamlandığında bu kulvarda<br />

varılmak istenen yeni hedef<br />

ne olacak?” sorusu şimdiden<br />

heyecan uyandırıyor. Dahi<br />

bestecinin eserlerinden yola<br />

çıkılarak oluşturulan yapay zeka<br />

algoritmasıyla 10’uncu Senfoni<br />

bitirilebiliyorsa; aynı yöntemle<br />

sıfırdan beste de üretilebilir mi? Ve<br />

dahası bu besteler, Beethoven’in<br />

klasikleriyle yarışacak ölçüde<br />

mükemmel ve farklı olabilir mi?<br />

Görüldüğü üzere yapay zekanın<br />

hayatı renklendirdiği konularda da<br />

ucu bucağı yok… n<br />

110// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 111


GÜVENLİK<br />

SİBER ZORBALIKTA SON<br />

NOKTA: DEEPFAKE<br />

Şantaj ve tehdit için kullanılan DeepFake uygulaması bir yapay zeka ürünü. Herhangi<br />

birinin yüzünü kusursuz benzerlikle dijital ortamda kopyalayabiliyor ve hareket ettirebiliyor.<br />

DeepFake henüz yaygın değil ama maalesef pek yakında isteyen kişilerce kolaylıkla<br />

üretilebilecek ve kötü amaçlar için kullanılabilecek.<br />

PORNO SİTELERİNDE<br />

KULLANIYORLAR<br />

Dilerseniz sizi olayın teknik kısmıyla<br />

ilgili detaylara boğmadan; arz ettiği<br />

tehlikelere odaklanarak ilerleyelim.<br />

Sevdiğimiz ünlü bir politikacı,<br />

sanatçı veya sporcuyu zorda bırakan<br />

görüntü izlediğimizde içimizden<br />

“Acaba gerçek mi?” sorusu geçer.<br />

Bu yazıyı okuduktan sonra koruma<br />

refleksiyle düşündüğümüz o<br />

soru artık birinci derecede önem<br />

kazanacak. DeepFake henüz yaygın<br />

değil.<br />

n Sosyal medyada sizinle ilgili<br />

bir görüntü dolaşıyor. Videodaki<br />

kişi kesinlikle ayırt edilemeyecek<br />

kadar size benziyor. Sadece yüz<br />

değil, mimikler, konuşma tarzı ve<br />

ses de aynı. Görüntüye göre hiç<br />

gitmediğiniz bir yerdesiniz. Size ait<br />

olmayan ifadeler dudaklarınızdan<br />

dökülüyor. Mimikler o kişinin siz<br />

olduğunuza herkesi inandıracak<br />

sahicilikte. O ben değilim<br />

diyorsunuz ama derdinizi kimselere<br />

anlatamıyorsunuz.<br />

EVET BU MÜMKÜN!<br />

Önce akla gelen ilk soruyu<br />

yöneltelim: Bu mümkün mü? Cevap:<br />

Evet. Hemen ardından ikinci soru:<br />

Peki bu nasıl olabiliyor? Cevap:<br />

DeepFake teknolojisiyle. DeepFake<br />

bir yapay zeka ürünü. Herhangi<br />

birinin yüzünü kusursuz benzerlikle<br />

dijital ortamda kopyalayabiliyor ve<br />

hareket ettirebiliyor. Bu teknolojinin<br />

temeli 2000’li yıllarda atıldı.<br />

Deepfakes adlı reddit.com kullanıcısı<br />

ortak erişime açılan yüz değiştirme<br />

(faceswap) uygulamasını geliştirdi.<br />

Kendisi zamanla ortadan kaybolsa<br />

da olay başta dile getirdiğimiz<br />

boyuta ulaştı ve onun adıyla anılır<br />

oldu. Bu teknikle üretilen videolara<br />

DeepFake deniliyor. Deep’in Türkçe<br />

karşılığı derin, fake’nkiyse sahte. Arka<br />

plandaki olguysa deep learning; yani<br />

derin öğrenme.<br />

GERÇEK GÖRÜNTÜNÜZ<br />

GEREKİYOR<br />

Şunu da belirtmeliyiz ki; kötü<br />

niyetlilerin kurbanı seçilebilmeniz<br />

için öncelikle sizin gerçek<br />

görüntülerinizin elde edilmesi ya<br />

da bunların internette yüklü olması<br />

gerekiyor. DeepFake’te mevcut yüz<br />

görüntünüz bir videodaki kişinin<br />

yüzüne kopyalanıyor.<br />

Maalesef pek yakında isteyen<br />

kişilerce kolaylıkla üretilebilecek.<br />

2017’de meşhur isimlerin genellikle<br />

porno sitelerinde maruz kaldığı<br />

siber zorbalıktan uzak durabilmek<br />

için ne mi yapmalısınız? İlk etapta<br />

Instagram’da görüntü paylaşırken<br />

iyice düşünüp taşınmalısınız! Pek ala<br />

sıradan isimler de bu tür şantajlarla<br />

tehdit edilebilir. Aileleri, arkadaşları<br />

ve iş çevreleri nezdinde rezil olma<br />

korkusuyla siber zorbalara boyun<br />

eğebilir.<br />

SEÇİMLERDE DENENEBİLİR<br />

DeepFake seçim dönemlerinde de<br />

vizyona konulabilir. Politikacılara<br />

bu yolla tuzak kurulabilir. Siber<br />

zorbalığın ekonomik ve hukuki<br />

boyutları da var. Sahte videolarla<br />

borsalar ve mahkemeler manipüle<br />

edilebilir.<br />

DEVLETLER TEDBİR ALMALI<br />

Devletlerin hızla büyüme<br />

eğilimindeki bu tehdidi alacakları<br />

tedbirlerle engellemeleri ve<br />

siber güvenliğin sağlanmasında<br />

uluslararası iş birliği şart. Şimdiden<br />

ABD’deki kimi eyaletler DeepFake<br />

hakkında kanuni yaptırımları<br />

mevzuatına dahil etti.<br />

ÖDÜLLÜ YARIŞMALAR<br />

Öte yandan Facebook, Microsoft ve<br />

Amazon gibi dev internet kuruluşları<br />

siber güvenlik şirketleri arasında<br />

ödüllü yarışmalar düzenleyerek<br />

tehlikeyi savuşturmayı amaçlıyor.<br />

Sevindirici bir haber: Yarışmalara<br />

Türkiye’den katılan Zemana adlı<br />

şirket, bir videonun tarama işlemiyle<br />

DeepFake olup olmadığını ortaya<br />

çıkaracak platform meydana getirdi.<br />

Bu platforma kullanıma sunulan<br />

Deepware üzerinden erişmek<br />

mümkün. n<br />

112// www.kobiyasam.com.tr <strong>SAYI</strong> 4 // 113

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!