OLTACI DERGİSİ 108 SAYI
Dereden okyanusa .. Amatör sportif balıkçılık dergisi
Dereden okyanusa .. Amatör sportif balıkçılık dergisi
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Şubat
1
2
Oltacı Dergisi - ŞUBAT 2020 • Sayı: 108
Dereden Okyanusa Amatör Sportif Balıkçılık Dergisi
Dereden Okyanusa Amatör Sportif Balıkçılık Dergisi
Yönetim Yeri: Dörtrenk Yayın Tanıtım
Matbaacılık Ticaret Limited Şirketi
Kazım Karabekir Cad. 85/7 İskitler / ANKARA
Tel-Fax: 0312 230 41 82
kamilucbas.com - kamilucbas@gmail.com
Reklam ve Halkla İlişkiler:
Ali İhsan ÜÇBAŞ - 0544 341 40 82
avdogaoltacidergisi@gmail.com
4
8
İÇİNDEKİLER
Acemi Şansı
Zümrüt YÜCEBAŞ 4
Güzel Bir Hafta Sonu
Çetin DİKİCİ 8
Palamuuuttttt
Funda ELÇİ 12
Akdeniz Macerası
Onur Fırat POLAT 16
Trakya’nın Güzelleri
Onur AKÇAY 22
Gündüz Gece Arasında
Altay Tuna POLAT 28
Resseps’in Hediyeleri
Hristo YUVANIDIS 30
Kendi Yolundan Şaşma
Altay Tuna POLAT 32
Sizin Trofeleriniz
Kadir AKAR 34
Adana’da Sudak Avı
Oktay AYÇAKMAK 36
KATKIDA BULUNANLAR: Türker SÜMER •Tolga ÇALIM • Tunç ÇATALOĞLU • Tolga YÜCEBAŞ • Rıza
BALCI • Tarık ERSAL • Ercan KARA • Onur Fırat POLAT• Kadir AKAR • Altay Tuna POLAT • Yücel
CANVAR • Necmi FİDAN • Murat YAREN • Hristo YUVANIDIS • Ümit METİN • Mustafa ÜÇBAŞ •
Muvaffak İŞMEN • Burak KALAÇ • Cem LİMAN • Şeyhmus ÇELİK • Orhan KÜÇÜKBİÇMEN • İshak
BALLICA • Nedim İNAL • Murat AYÇE • Osman DEMİRTAŞ • Emre Can ÜÇBAŞ • Ayhan ŞAHİN •
Funda ELÇİ •Onur AKÇAY • Bülent GÜNER • Birol BABADAĞLI • Birol TANKUT • Ümit SEZGİN •
Çetin DİKİCİ • Oktay AYÇAKMAK • Sinan IŞILDAK • Nejat ÜNER • M. Erhan ÖZEN • Mustafa
ÖZKAN • Alper SERTTAŞ• Amil ÜÇBAŞ • Kaan KUZUCU • Turgay İNANÇ• Ferda ÇAKICI • Erkut
DEMİREL • Serkan İNANÇ • Ergün ALTUNTAŞ • Tayyar ÇELİK • Erhan DOĞAN
16
İmtiyaz Sahibi: Dörtrenk Yayın Tanıtım
Matbaacılık Ltd. Şti.
İdari ve Teknik Sorumlu: Tevfik ÜÇBAŞ
Sorumlu Yazı İşleri Müd. : Tevfik ÜÇBAŞ
Yayın Danışmanı: Tunç ÇATALOĞLU
Basım Tarihi: Şubat 2020
Basım Yeri: Dörtrenk Yayın Tanıtım
Matbaacılık Tic. Ltd. Şti.
Kazım Karabekir Cad. 85/7 İskitler/ANKARA
Tel:0312 230 41 82 • 0544 341 40 82
Tasarım: Celil TUNCEL
Hukuk Müşaviri: Avukat Onur KESKİN
Yayın Türü: Aylık Yerel Süreli Yayın
Yıllık Abone Bedeli: 180 TL
12
LRF Av Tekniğinde
Makine Tercihi
Alper SERTTAŞ 42
Olta Balıkçılığı
Malzemeleri Sergisi
Amil ÜÇBAŞ 45
Amatör Balıkçılık Sorunları
Çalıştayı Yapıldı
Yücel CANVAR 48
Barakudalara
Fısıldayan Adam
Tolga ÇALIM 54
Ailecek Doğa Balık
Murat YAREN 58
Antalya Balık Avı
Rıza BALCI 69
İzlanda Somon Avı
Tunç ÇATALOĞLU 72
56
Editörden...
Öncelikle Kamil ÜÇBAŞ anısına 6. Game Fair Avdoğa Polatlı
Festivali’nin 26-27-28 Haziran 2020 tarihinde yapılacağını
açıklamamızdan itibaren bizleri arayarak, mesaj göndererek ve
bu festivale önceki yıllardan daha da farklı sahiplenerek ahde
vefa gösteren dostlarımıza ve sektör temsilcilerine teşekkür
ederiz.
Tarih belirleme aşamasında Polatlı Belediye Başkanımız
Mürsel Yıldızkaya bu festivalin Kamil ÜÇBAŞ tarafından Polatlı’ya
kazandırılan bir marka olduğunu ve bu mirasa sahip
çıkacaklarını, festival alanında kalıcı bir poligon yapma
çalışmalarını hızla sürdürdüklerini, “KAMİL ÜÇBAŞ ” ismini
atış poligonunda yaşatacaklarını dile getirdiler. Polatlı’ya kazandırılacak
bu poligondan dolayı avcılar ve atıcılar camiası
adına mutluluk duyduk.
Belediye Başkanımız Mürsel Yıldızkaya festival döneminde
“KAMİL ÜÇBAŞ” adını verecekleri bir parkında açma çalışmalarının
olduğunu dile getirdi.
Polatlı Belediye Başkanı Mürsel Yıldızkaya’ya bu çalışmalarından
dolayı çok teşekkür ederiz.
Amatör Balıkçılık Sorunları Çalıştayı gerçekleşti. Bu çalıştayda
belirtilen gündem maddeleri üzerinde ASOF-ABAF-AVRASYA
federasyonlarının ve birçok ilden gelen dernek temsilcileriyle
sorunlar ele alındı. Birlik ve beraberlik mesajları ile çalıştay sona
erdi.
Hiç bitmeyen balık katliamları tüm hızıyla devam ediyor.
Cezaların çok olmasıyla da caydırıcı olmadığını görüyoruz. Son
olarak Beyşehir Gölü’nde elektro şokla yasa dışı balık avlayan
beş kişi 420 bin lira para cezası kesilmesine rağmen çok kısa süre
sonra yine aynı gölde elektroşok ile balık yakalama hazırlığında
olan ekipmanların bulunması ve bunlara el konulmasından
anlıyoruz.
Kastamonu’nun Devrekani ilçesinde, buz tutan gölette avlanan
amatör balıkçıların oltasına yaklaşık 5-6 kilometre uzunluğunda
profesyonel balıkçıların kullandığı ağ takıldı. Bunun dışında
Kırıkkale İl Tarım Müdürlüğünün denetiminlerinde ikibin metre
sahipsiz ağ toplanmış olmasından son dönemde yasa dışı balık
avcılığının arttığının bir kanıtıdır.
Malatya İl Tarım Orman Müdürlüğü’nce uygulamaya konulan
drone destekli denetimlerin daha fazla çoğalmasının, diğer illere
örnek olmasını diliyoruz.
Dergimizin bu sayısında da yazarlarımızın, hobidaşlarımızın
birbirinden kıymetli av hikayelerini ve görsellerini okumanızı
diliyoruz.
Sevgi ve Saygılarımla
Tevfik ÜÇBAŞ
Şubat
3
Acemi
Şansı
Zümrüt YÜCEBAŞ
Bu sayıda anılarda kalan bir av
maceramdan bahsetmek istiyorum.
Bundan yaklaşık 9 sene önce Tolga
arkadaşlarıyla Alaçatı’dan balığa çıkacağını
söyledi. Ben de geleyim ne
olursun diye uzunca yalvarmalarıma
dayanamayıp yelkenleri suya indirdi.
Eşyalarımızı hazırlayıp yollara düştük.
Tekneye vardığımızda daha gün
doğmamıştı. Teknenin önünde 4 kişi,
“nerede kaldın Tolga, Zümrütü’de
getirmek zorundamıydın?” diye bakan
gözleriyle bekliyorlardı. Ama artık
çok geçti ve teknedeydim. Denize
açıldık, av yapacağımız özellikle de
trofe ve antenli mercan yakalayabileceğimiz
meramıza geldik. Herkesde
bir hazırlık ki sormayın. Birbirlerine
olta iğnelerini, oltalarını, yemlerini
gösterip hava atıyorlar. Sanırım benim
orada olduğumun farkında bile
değiller.
Kendilerine uygun yerler bulup
oturdular ve oltalarını denize bıraktılar.
Aaaa o da ne bana oturacak yer
yok. Ama ben de balık yakalamak istiyorum.
Hiç birinin umurunda değil.
“Zümrüt sen bu sorunu çözersin” deyip,
yanımızda getirdiğimiz buzluğu
iki arkadaşımızın arasında, ama onlardan
geride bir yere koydum. Çünkü
ikisinin arasına sığmam mümkün
değildi.
Oh nihayet benim de oltam denize
kavuştu. Uzunca bir süre ben de
diğerleri gibi hiç vuruş alamadım. Sonunda
bir melek balığı oltamdaydı.
Ama ben onu iğneden çıkaramıyordum.
Çünkü oturduğum yerde hareket
bile edemiyordum. Bana gülerek;
“Acemi şansı, acemi şansı” demeleri
biraz üzücüydü, ama asıl sonrasında
acemiyi göreceklerdi.
Melek balığını dediğim gibi iğneden
çıkaramadım, mutsuz bir şekilde
oltamı tekrar denize çıkaramadığım
melek balığı ile kavuşturdum.
Daha kurşun dibe değer değmez
o muhteşem vuruşu aldım ve o sı-
kışık yerde gayet de güzel tasmaladım.
Acaba oltanın ucundaki neydi?
Büyük ve güzel bir kırmızı olduğu
belliydi. 15-20 metre kadar çektikten
sonra fıtıklarımın isyan etmeye başladığını
hissettim. “Çekemiyorum,
yardım edin” feryadıma Ergun yetişti.
Balığı tekneye aldığında gördüm
ki tahminim doğruymuş. Yaklaşık 3
kilo civarında bir antenli mercan. Balığımla
fotoğraf çekildiğim sırada, iki
yanımda oturan arkadaşlarımız oltalarını
toplayıp tam benim önümden
denize salıyorlardı. Sanki birbirimize
çok uzaktık. Artık kimse gülmüyordu
bana. Oltamı tekrar denize kavuştur-
4
Şubat
5
dum. Bu sefer iğnemin ucunda ölü
kalamar vardı. 15-20 dakika kadar
sonra o muhteşem vuruşu tekrar
aldım. Teknede, “Yok artık” nidaları
çınlıyordu. Bunun ilkinden daha
büyük olduğu kafa atışlarından
belli oluyordu. İlkini çekemedim,
bunu nasıl çekeceğim? Fıtık…
Yine yardım istedim. Bu sefer
Tacettin; “Ben yardım ederim”
dedi ve oltayı aldı. Sonra ardından
Serhan; “Ben de keyiflenmek istiyorum”
diyerek oltayı Tacettin’den
aldı. Balık da gitti.
Kazanan balık oldu. Eeeee bir
olta bu kadar el değiştirirse olacağı
buydu.
Diğerlerini bilmem ama ben bu
avdan çok mutlu olarak karaya çıktım.
Bu av bizi Meneviş’e kavuşturdu.
Bu anımla, genç yaşta aramızdan
ayrılmış olan Serhan arkadaşımızı
da rahmetle anmak istiyorum.
6
Şubat
7
Merhabalar oltacı dostlara selamlar
;
Cemrelerin düştü, havalar ısındı
ve yavaş yavaş bizlerde tüfek avı
sezonu sonuna geldik. Artık balık
zamanıdır diye hazırlıklar başladı.
Çukurova’da yaşadığımız için diğer
bölgelerden önce Adana‘mız hemen
sıcağı gösterir ve denizler bizi çağırır.
Tekne bakımları, olta hazırlığı derken
bir bakmışsınız denizdesiniz. Bu sevda
hiç bitmez ve sağlığımız el verdikçe
de devam edecektir.
Kayalık bölgemiz çok olan Adana’nın
Karataş ilçesine balık avı hazırlığı
yaptık. Ekip telaş içerisinde yem,
sahte, yiyecek içecek derken yola
koyulduk. Mesafe yakın olduğu için
zaman sıkıntımız yoktu. Akşam benim
yazlıkta yemek faslı sonrası çay
muhabbeti başlamıştı. Herkes son
kontrolleri yapmış saat ilerlediği için
uyku moduna geçmiştik. Sabah şafak
atmadan kalktık ve herkes apar topar
eşyalarını hazırlamaya başladı. Bende
eşyalarımı aracıma yükleyip yola
çıktık. Gideceğimiz mesafe yakın olduğundan
sahile konuşlandık. Kayalık
bölge olduğundan genelde kaygan
zemine mukavemet gösteren lastik
tarzı ayakkabı kullanıyoruz.
Usta balıkçı ve bu işe yıllarını ver-
Güzel Bir Hafta Sonu
Çetin DİKİCİ
8
Şubat
9
miş (Cengiz Eskiçakıt) kayalığa çıkıp
ilk oltasını suyla buluşturdu, ardından
sırayla hepimiz yerimizi almıştık.
Sabah suyu en bereketli saattir.
Şafak atmasıyla karanlık yerini
aydınlığa bırakırken Bünyamin’in
oltasına takılan levrek hepimizi heyecanlandırdı
ve ilk balık torbasına
girdi. Azimle at – çek manevraları devam
ederken Cengiz abide ilk levreği
tuttu, ardından tekrar attığında tekrar
aynı yerden ikinci levreği tuttu.
Onları seyrederken oltamı çektiğim
sırada levrek asıldı, başladım mücadeleye…
Çünkü biraz büyükçeydi
ve Cengiz abi aman Çetin dikkatli ol
çağrısına kulak vererek levreği önüme
kadar getirdim ve kontrollü bir
şekilde torbama almayı başardım.
Bereketli bir gündü ve ardı ardına
tutulan levrekler bizlere büyük keyif
vermişti. Bereketli sularımız var bilinçli
olmak her avcının vazifesidir.
Ben Cengiz abi, Serkan, Ruhi kirvem,
Bünyamin, Hüseyin ve Gökhan
keyifli bir şekilde avımızı sonlandırmıştık.
Sahilde kamp yapmak üzere konuşlandık
ve bir yandan balıkların temizlenmesi
bir yandan da salataların
yapılması başlamıştı. İşte en sevdiğim
zaman gelmişti. Dostlar muhabbeti
şakalarla, şarkılarla birlikte eşlik
ederek yemeğimizi yedikten sonra
dönüş yoluna geçtik.
Güzel bir hafta sonuydu ve emeği
geçen herkese teşekkür ederim. Başka
bir balık avı organizasyonunda
buluşmak üzere ayrıldık.
Gönül vermiş tüm dostlarında
aynı zevki ve keyifli vakitleri geçirmesi
dileğiyle herkese RASTGELE…….
Oltacı Derggsgne özel tüm ürünlerde
%10 gndgrgm kodunuz.
“oltacg”
www.salmanavspor.com.tr
10
Müşterr Hrzmetlerr : 0850 346 90 38
r n f o @ s a l m a n a v s p o r . c o m . t r
Anafartalar Mh. Çellk Cad. No:38/A Altındağ/Ankara
Şubat
11
PALAAAMUTTTTTTT……
Funda ELÇİ
Deliler aramıza katılırsa ne olur
????? tabii ki dee Oltacı…
Balık hobi gruplarında insanları
takip ediyorum, kendi yaptıklarıma
bakıyorum. Vardığım sonuç bu..
Normal adam cesareti değil valla
bizimkisi. Geçen yine böyle hava
tahmin raporlarına bakıp denize
açıldık, hem de iki kişilik fiberle…
Haa durdu haa duracak hava derken,
daha fena oldu deniz… Çıkış biraz
riskli oldu. Ama biz avımızı yaptık,
vazgeçmedik. Aslında biliyorum, denizle
şaka olmaz, siz sakın yapmayın…
Hani bir söz var ya; “hocanın
dediğini yap, yaptığını yapma” tam o
durum… Dünya için önemli bir tarih
02.02.2020, hayatta olanlar bir daha
böyle bir tarih göremeyecek malum.
İçimdeki his iyi birşeyler olacak diyor,
o zaman denemek lazım gelir.
Ben yaklaşık 2 yıla yakın zamandır
slow Jig çalışıyorum. Ama bugüne
kadar başarı elde edememiştim.
Nedeni de benim için doğru ağırlığı
bulamamam ve doğru aksiyonu
veremiyor olmamdı. Veee bu sefer
oldu… İrice palamutları slow Jigle
yakaladım. Palamutu çekmekte ayrı
bir keyif. Kalama yapan güçlü bir balıktır.
Döne döne çıkar yukarıya, boş
bırakmaya gelmez. Bir taraftan o asılır,
bir taraftan sen. Bu mücadeleyi 4
kez verdim, ama sadece 3 tanesini
kazanabildim. Son palamutta fiberde
ki diğer arkadaşla aynı anda yakalayınca
birbirlerine dolanmasınlar diye
yavaş çekmek zorunda kaldım ve
tam teknenin yanına getirmiştim ki;
gözgöze geldiğimizde son kafa ham-
12
Şubat
13
lesi ile kurtardı kendini… İşte o son
hamleye izin vermemek gerekiyordu,
olmadı… Neyseee demem o ki; o gün
avda özel bir tarihi kendim için daha
da özel yaptım…
Bu arada avlarım da yeni bir totem
yapıyorum, ciddi işe yarıyor… Ne
yakalamayı hayal ediyorsam onun
ismini sesleniyorum denize oltamı
atarken… “Palamutttt, palamuttt”
dıye seslendim geldiler, bir başka
avda da ”kuzuuuu , kuzuuu” dedim
işe yaradı… “gridaaaa” diye seslenişte
çok yakında bu sinemadaaa.
Aslında sizlere bir şey itiraf etmek
istiyorum, sizinle buluştuğum her
yazımda, bende kendi avcılık serüvenim
de level atlamış oluyorum. Yeni
bir şey öğrenmiş, yeni bir şey denemiş,
yeni bir başarıya imza atmış.
Bunları sizle paylaşmakta ayrı bir
zevk oluyor. Her insana ileriye doğru
bir adım için motive gerekli, benimki
de Oltacı Dergisi ve dergiye kaleme
aldığım yazılar oldu. Her yazıya farklı
konu gerekli düşüncesi ile hareket
edince bir baktım bu beni motive diyor
ve ufkum genişliyor. Bir sonra ki
yazı da bakalım neler olacak… Balina
yakalar mışım, zuuhaaahaaahaaa….
Tabii bu sadece espiri, hedefim
Orkinos… Ege’ye Bodrum’a gitmek
istiyorum. Orada ki dostum sevgili
Murat Terziler sürekli yaptığı avları
göndererek tahrik ediyor beni… “Senin
tuttuğun balığı, biz burada orkinosa
yem yapıyoruz” diyerek kışkırtıyor,
bildiğiniz… Çok feci gaza gelen
biriyimdir, sanırım yaradılış sırasında
ruh ile beden karıştı. Bu yüzden direniyorum
ve tahriklere kapılmamaya
çalışıyorum ama bakalım nereye kadar
dayanacağım. Eğer gidersem işte
en bomba avım o olacak, şimdiden
hissedebiliyorum bunu… Nasip herşey.
Hele balık tam nasip işi; birgün
sahile indik olta atmaya, Beldibi
Mandalina Beach’teyiz. Benimde pek
av yapasım yok, kurdum masayı sandalyeyi,
korladım mangalı keyfime
baktım… Millet at-çek yapıyor, yemliyor.
Belki 2-3 saat çaba ancak oltalar
boş. Güneş batmaya yakın ben “hadi
bari, elime yem kokusu geçmemiş olmasın.
Bir oltayı, iğneyi, yemi elleyeyim…”
deyip attım 3 dakika sonra bir
porsiyonluk çupra aldım, bir daha
yemledim oltaları, atmamla ikinci
vuruşum hadiii gene çupra… Bende
ki keyfi göreceksinizzz… Arkadaşlar
seviniyor görünüyor, ama bilirim içlerinden
küfürü bastılar. “Biz yemledik,
Funda aldı” diye. Nasip kardeşim
nasip…
Farkındaysanız, ben yazılarım da
hiç teknik bilgilere yer vermiyorum.
Sonuçta zaten her grup paylaşımında
yada yazıda bu bilgiler fazlası ile
var. Ama teknik olarak söyleyebileceğim
en önemli şey; kendinize uygun
ekipman. Çünkü size ağır gelen
bir jige aksiyon veremezsiniz, doğru
merada doğru yemi kullanmazsanız
balık alamazsınız, doğru kamışla
avlanmazsanız istediğiniz sonuca
ulaşamazsınız. Sizin için yanlış ekipmanla
başarabileceğiniz tek şey,
malzeme kaybıdır. Kendimden biliyorum
bunu. Kamış kırdım, rapalalarım
deniz dibinde, az buz yedek
taktırmadım, bi dolu kurşun… say
say bitmez.
Bu yüzden en iyi avlanma şekline;
deneyerek, yanılarak ve sonra doğruyu
bularak ulaşabilirsiniz.
Şimdilik başka sözüm yok hakim
bey… Söz savunmanın.
14
Şubat
15
Akdeniz Macerası
Onur Fırat POLAT
Bir Akdeniz macerası için daha likte bir kaç plan yapıp gerçekleştiremediğimiz
ve fotoğraflar geliyordu, bunlara bak-
taşlar yavaş yavaş yerine oturuyordu.
için üzülüyordum.
tıkça bizde gaza geliyorduk ve iştahı-
Değerli abim Yüksel Özbay ile bir-
Akdeniz’den sürekli taze haberler mız kabarıyordu.
Yüksel Abiyle bir araya gelip güzel
bir plan yapıp ardından Ahmet Abiyi
aradık ve müsait olduğu bir tarihe
birlikte karar kılıp hazırlıklara başladık.
Yola çıkma vakti gelip çattığında
ben dükkanda Yüksel babanın gelmesini
beklerken değerli, yakışıklı
kardeşim Evren Yücel ziyaretime gelmişti.
Evren adeta patlamaya hazır
bir bomba gibiydi her zaman balık
avı için hazır kıta beklemektedir kendisi.
Sohbet muhabbet derken nasıl
olduğunu anlamadığım bir şekilde
Evren kardeşimin kendisi de plana
dahil oldu. Ben olayı anladığımda
ve kendime geldiğimde Adana otobanında
türküler eşliğinde ve yoğun
kar yağışı altında yolumuza devam
ediyorduk, kahkahalarımız müzik sesine
karışıyordu.
Gecenin bir vakti konaklayacağımız
noktaya vardığımızda bizi Ahmet
ve Cengiz abi karşılıyor, ekipmanlarımızı
aracımızdan indirip eve yerleştikten
sonra gümbür gümbür yanan
kuzine sobanın başında muhabbet
almış başını gitmişti.
Sabah dinç uyanmak için artık
16
Şubat
17
bile ve ardından bütün ekip muhteşem
balıklar yakaladık.
Günün sürprizi Ceylan balıkları
olmuştu ve vicdani limitlerimiz doğrultusunda
hareket edip avımızı sonlandırdık.
Karaya çıkıp muhteşem
fotoğraf kareleriyle avımızı ölümsüzleştirdik.
Saat henüz erken olduğu için Evren
ile birlikte kıyıdan bir süre at çek
ve shore jigging denemeleri yaptık.
Güzel bir kaç adet balık kandırdık,
ama daha fazla yorgun düşmemek
için eve döndük. Diğer ekip arkadaşlarımız
muhteşem yemekler hazırlamış
bizi bekliyordu. Açlığımızı
giderip güzel bir çay demleyip akşam
üstü yola çıktık ve mutlu huzurlu bütün
streslerimiz ve kötü enerjimizden
sıyrılıp evimize dönmüştük sağ salim.
Değerli Dostlarım Mehmet Uğurluçimen
ve Ahmet Uğurlucimen’e
bizlere Ceylan Balığı (Spanish mackerel)
ile tanışma şansı verdiği için
sonsuz teşekkürler.
Yol arkadaşlarım Yüksel Özbay ve
Evren Yücel’e saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Rabbim hepinize böyle dostlar,
adam gibi adamlar nasip etsin inşallah.
Edebiyle avlanan avına ve avlağına
saygı duyan, sahip çıkan bütün
dostlara Rastgelsin...
biraz dinlenmemiz gerekiyordu, e zaten
birde yol yorgunluğu vardı.
Sabah uyanıp güzel bir kahvaltının
ardından açıldık mavi sulara
ve başladık sıcak noktalarımızı yoklamaya,
avımız balık olmamasına
rağmen çok keyifli geçiyordu. İki ayrı
botla keyifli saatler geçiriyorduk.
Ama hava muhalefeti sebebiyle sudan
çıkmamız gerekiyordu.
Akşam olduğunda kebap yapmak
için hazırlıklara başladık. Adana’ya
gelipde kebap yemeden gitmek olmazdı
tabii ki… Adana merkezden
dostlarında aramıza katılmasıyla
muhteşem saatler bir birini kovalıyordu.
Sohbet, muhabbet, şarkılar,
türküler derken vakit epey geçmişti.
Sabah biraz geç uyandık, güzel
bir köy kahvaltı sofrası hazırladık hep
birlikte, mis gibi kahvaltının ardından
yeniden takımlar hazırlandı ve
balık avı için hava muhteşemdi.
Sırtı çekerek ilerlerken sıcak noktaya
gelmiştik. Nihayet ve herkes favori
sahtesini seçti, başladık at çek
yapmaya, diğer botta Evren kardeşim
güzel lüferler kandırmaya başlamıştı
18
Şubat
19
Bıı ıııııııı ıııııııııııııııııııııı
ıııııııııııııııııııııı
Jıfiııı’ıı Jıfiııı’ıı fiııııı fiııııı ıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııı
ıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııı
ıııfififififififififififififififififififiııı ıııfififififififififififififififififififiııı ıı ıııııı ıııııı ııııı ııııı ıııııııı ıııııııı ıfiıııııı ııı ııııışşşşşşşşşşşşşşıııııııııııııfiflflflflflflflflııııııııııııııııııı
20
Şubat
21
Trakya’nın Güzelleri
Onur AKÇAY
2005 yılında çalıştığım şirket merkezi
ana firmaların yönetim kurulu
kararı ile İstanbul’a taşınmıştı. Bende
o sıralar Ankara-İstanbul arasında
mekik dokuyor, arada dinlenmek
adına bazı hafta sonları İstanbul’da
kalıyordum. Derneğin İstanbul grubu
bir hafta sonu bir araya gelecekmiş,
davete icabet edip bizde katıldık
elbette. Tabii olarak pek çoğumuz
birbirimizi ismen tanıyoruz, biraz
dernekleşmeden önceki yahoo gruptan,
biraz orada paylaştıklarımızdan,
biraz da 2004 sonbaharında Ankara
Kurtboğazın’da şenlikte kalan keyifli
zamanlardan. Sohbet muhabbet derken,
eski üyelerimizden Oral Atak illa
bir alabalık avına gidelim, benim hiç
alabalık avı tecrübem olmadı talebinde
bulunmuştu. Bende Trakya’da
hiç av yapmamışım, yeni bilmediğim
bir coğrafya, elbet adını duyduğum
birkaç yer var, onlarda çok eski okuduklarımdan
ibaret, tam olarak nereye
gidilir, hangi derede alabalık avı
yapılır eksiğim. Yine de heyecanlıyım
elbette ama araştırayım biraz, gideriz
elbet demiştim. Yine eski üyelerimizden
ve o zamanlar benim alabalık
heyecanımı bilen, takdir eden bir üstad,
birkaç yer tarifi vermişti.
Gün geldi çattı, ben tam olarak
hazır olmasam da, toparlayabildiğim
kadar malzeme çantamı toplayıp,
akşam şirket lojmanında gözümü
kırpmadan Oral abiyi bekliyordum.
Gece az biraz geç kalmış olsa da, nihayet
Oral’ın telefon sesiyle silkelenip
kendimi ışık hızıyla arabanın yanında
bulduğumu hatırlıyorum. Ben
alabalık heyecanı ile dünyadan kopmuşken,
Oral “az önce ……. kişiyi
mi gördüm, yanlış mı gördüm acaba
sitede köpek gezdiriyordu, nasıl bir
şirket lojmanı burası laaaa” dediğini
de unutmuyorum. Neyse çıktık yola,
ben hiç bilmiyorum o zamanlar İstanbul’da
neresi nerde, nasıl gidilir.
Sür abi dedim, Çerkezköy, Saray o
taraflara doğru elbette buluruz bir
dere. Bilmediğimiz bir bölgeye, bilmediğimiz
bir dereye alabalık avına
gidiyoruz, ben bunu kendi başıma ve
güneyde defalarca yaptım ama, herkes
o zamanlar biraz çılgın olduğumu
düşünürdü. O zamanlar gözümüz
fazla karaymış…
Yol bitmez alabalık avında dereye
ulaşıp su sesini duyana kadar. Sanki
Ankara’dan kalkmış yola düşmüş gibi
git git bitmiyor yol… Nereden nasıl
edindiğimi hatırlamadığım haritalar
önümde açık, buradan şuradan yok
olmadı, bir önceki köyden, köyün
içinden ilk sapaktan, geri dön abi
köyü çıktıktan sonra ki toprak yol
her halde, diye dolanıp dururken,
gün aydınlığa ulaşırken yolu kaybettik…
Bulamıyoruz dereyi, bahsedilen
dere inen son yol yok ortada. Geri
dönüp en yakın köyden birine soralım
dedik… İnsanlar sabah namazı
için camiye doğru gidiyor, arabanın
önünden geçen bir teyzeme sorayım,
teyzem de bilmiyor… Yaşlıca bir
amca geliyor, gelişinden belli kesin
biliyordur diye geçiriyorum içimden.
Evet Necmi amca, bir dere biliyor…
Ama adını söylüyorum derenin, yok
burada öyle dere diyor… Bizim dere
diyor başka bir şey demiyor… Tamam
can alıcı soruyu sorayım, Necmi
amca bu dere başka dere, peki sizin
dere de alabalık var mı diyorum, olmamı
var be yahu, ama tek tük tutamazsınız
diyor. Olsun biz bakalım
nasıl gideceğiz, bulamazsınız siz
yolu değiştirdiler hep buraları, ben
size derenin yolunu gösterem ama
beni köye geri bırakacaksınız, işlerim
var benim, diyor… Necmi amca
namazı kıldı, geldi. Atla dedim amca,
düştük yola, ne işin var senin köyde,
gel bizimle bize rehberlik et, sana iyi
bakarız merak etme, harçlıkta veririz
dedim, hazırmış o da hemen tamam,
demez mi. İyi ki tamam demiş Necmi
amca yoksa sittin sene bulamazmışız
biz dereyi. Bir toprak yola girdik 1-2
km gittik gitmedik, bir yamaçta durdurdu
arabayı, aşağı ineceğiz yürüyerek,
bütün çantaları da sırtlandı iyi
mi. İzin vermedik elbete, biz çantaları
sırtlandık, o da azıklarımızı yüklendi
indik dereye…
Sık orman değil, rahat bir parkur…
Güzel berrak havuzlar, at çek at
çek, git babam git, yok tek bir alabalık
yok… Necmi amcaya soruyoruz,
ben dediydim tek tük diyor, ama var
diyor… Zehir atıyorlar, serpme ile avlanıyorlar,
topluyorlar balığı bitirdiler
diyor, kim bitiriyor, bilmem hep dışarıdan
gelenler, diyor… Hep bir üstte
bir havuz var onda kesin vardır, diyor.
Bizde hep sonraki havuza hevesleniyoruz.
At çek at çek yok arkadaş yok,
3-4 Saat geçmiş dere boyu. En son
şelale var onu dener aşağı yürür derenin
diğer koluna bakarız olmadı…
Öyle olsun bakalım… En son geldik
bir şelalenin dibine, Oral varsa burada
çıkar, sen 10 atış yap sonra ben
atacağım dedim.. Ben kenarda izliyorum,
içim içimi yiyor, atıyor çekiyor
22
Şubat
23
boş, atıyor çekiyor boş… 10,9,8……
2,1 sıra bana geldi… Yanaştım 1. Atış
mepps suda, salise saniye nasıl kısa
bir zaman dilimi, ama hayat bana
durmuş gibi… Alttan suyun karanlığı
içinden bir parlaklık hafif sarımsı,
meppse doğru ışık hızıyla geliyor,
aynı anda ellerim titriyor, diz bağlarım
gevşedi… Oral garibim dibimde
olan bitenin farkında değil henüz…
Hop aldım balığı, çıldırıyoruz sevinçten…
Güzel balık tam bir A4 kağıt
boyunda… Oral balığı seviyor, öpüyor,
okşuyor… Gerçekten çok güzel
bir balık. Trakya’daki ilk alabalığımızı
tutmuş olduk. Ben istiyorum ki
Oral’da tutsun, her uygun havuzda
ona önce ona fırsat veriyorum, ama
olmuyor. Derenin aşağılarına inip diğer
kolu deniyoruz, orada da bir tane
20 cm’lik bir balık daha alıyorum,
onu suya iade edip. Avı bitiriyoruz…
Oral iyice bilendi, heveslendi işe,
dönüş yolunda daha eve varmadan,
gelecek sefer için söz alıyor benden…
İlla tutacak alabalığını, hadi
bakalım inşallah…
24
Şubat
25
26 Şubat
27
Gündüz Gece Arasında
Altay Tuna POLAT
İstanbul – Gündüz nereden bilecek
gecenin anlattığı masalları. Bu
bilinmezlikle karanlık arasındaki bir
saatimizi olta atarak geçirmeye karar
verdiğimizde hedef balığımızı belirlememiz
hiç de zor olmamıştı o akşamüstü.
İstanbul’un en cömert ve en gönlü
bol balığı olan istavrit vardı hedefimizde.
Bu hedefimize ulaşmak içinse
güneşin batışını takriben bir saatlik
bir zaman dilimi ayarlamayı başardık.
İstavrit balıklarının avı için zaten
en verimli zamandı bu. Gündüz ve
gecenin yer değiştirmesi büyük şehrin
küçük balıklarını, istavritleri kıyıya
çağırıyordu bu zaman diliminde.
Takımlarımızı hemen hazırlayıp
LRF çantalarımıza çapari takımlarımızı
ve birkaç küçük ağırlık doldurduk
ve daha güneş batmadan yola
koyulduk. Kamış olarak 20 gram
civarı ağırlıklar kullanacağımızdan
15-42 atarlı spin kamışımızı, makine
olarak da LRF avlarımızı için özel olarak
modifiye ettiğimiz Ceymar c-25’i
kullanacaktık. Makinanın orijinal
kafasını çıkarıp yerine bir İnspira 30
kafası takmıştık. İleride makine drag
kapağını da karbon bir drag kapağıyla
değiştirmeyi düşünüyoruz. Modifiyede
son nokta. Makinada da incecik
0,08 mm ip sarılıydı. Önünde de 0,25
mm misinayla yeterli uzunlukta bir
shock yapmıştık. Bu incecik takımla
hem istavritlerin vuruşlarını daha iyi
hissedecek hem de balık kıyıya yaklaşırken
daha uzağa atacağımızdan
diğer oltacılara göre daha yüksek bir
potansiyel av verimine sahip olacaktık.
Potansiyel av verimi olarak tanımladığımız
şey aslında bir balıkçının
avladığı balık sayısı ve büyüklüğünün
şartlar ve koşullara bağlılığıdır.
Özellikle istavrit gibi sürü balıkları
güneşin batışını takriben kıyıya yaklaştıklarından
mütevellit bu kıyıya
gelişi balıkçı ne kadar uzak mesafede
karşılarsa potansiyel anlamda
yakalayacağı balık sayısı artacaktır.
Bu yüzden uzak atışlar balığın gelişini
önceden karşılamak açısından
önemlidir. Bir ikincisi ise balığın suyunu
bulmaktır. Çeşitli durumlarda
farklı derinliklerde bulunabilse de
istavrit genel olarak orta su balığıdır.
Bu yüzden meraya uygun doğru
ağırlık kullanımı yine atış mesafesi
gibi potansiyel av verimini doğrudan
etkileyecek bir diğer unsurdur.
Eğer meranın derinliğine göre çok
ağır bir ağırlık kullanılmışsa takım
(yani bu durumda çapari) dibe çok
yakın kalacağından orta sudaki balığı
yakalamak için çok hızlı çekilmesi
gerekecek aksi takdirde dibe takma,
dibi süpürme gibi riskler artacaktır.
Eğer meranın derinliğine göre çok
hafif ağırlık kullanılırsa da takım su
üstüne çok yakın kalacak ve dibe iniş
yavaş gerçekleşecektir. Bu yavaş iniş
orta suda takımın daha çok kalması
anlamına gelse de atış erimi ciddi anlamda
düşeceğinden yine potansiyel
av verimi de meraya uygun olmayan
hafif kurşun kullanımıyla düşecektir.
Bu bahsettiğimiz potansiyel av
verimini etkileyen faktöreler kıyıdan
istavrit avında genel olarak geçerlidir,
ama doğada olağanüstü
koşullarla da karşılaşmak mümkün
olacağından farklı şartlarda av verimini
etkileyen farklı faktörleri de
göz önünde bulundurmak önemlidir.
Daha fazla teknik bilgiye girmeden
dönelim avımıza. Güneşin batmasına
yakın meradaki yerimizi aldık ve takımımızı
hazırladık. Çaparimize uygun
olacağını düşündüğümüz 20 gramlık
bir kurşun takarak atışlara başladık.
İlk başta biraz erken olduğundan pek
gelen giden olmasa da alacakaranlıkla
beraber balıklar da birer ikişer
gelmeye başladı. İlk gelen iki balığı
alıkoyup üçüncüyü de meraya geldiğimizden
beri bizi dikkatle izleyen
kediye verdik. Kedi balığı alıp uzaklaşınca
balık da bollaşmıştı. Üçlü dörtlü
çekmeye başladık. Özellikle böyle
ince takımlarla istavrit avı hele de
çapari avı çok zevkli bir hal aldı. Her
bir balığın kafa vuruşunun kamışın
ucunda net bir şekilde hissedildiği bu
yöntemin kesinlikle denenmesi gerekir.
LRF ile daha ince ince takımlarla
yakalanan istavritleri çekmekten bile
daha zevkliydi spin takımla bir çapari
dolusu istavrit çekmek.
Avımız hava iyice kararana kadar
aynı verimlilikte geçti ve hem artık
yetişmemiz gereken bir yer olduğu
hem de kendimize yetecek kadar
istavrit tuttuğumuz için avı sonlandırmaya
karar verdik. Takımları toplayıp
dönüş yoluna çıktık. Neredeyse
bir saatte tek bir oltayla çok eğlenceli
ve zevkli bir istavrit avı yapmış olduk.
30-35 tane istavriti bir gün akşamüstü
sofrada tekrardan karşılaşmak
üzere alıkoyduk. Oltanız suda balığınız
bol olsun.
Savage Gear Salt CCS 269 cm 15-42g
Okuma Ceymar c-25 ( Spool: Okuma
Inspira ISX-30b )
Kendo 0.08mm + Powerline Ultra Premium
0,25mm
Yeşil tüylü ince çapari + 20 gram kurşun
Sayfalarımız:
• https://tr-tr.facebook.com/ATPFishing/
• https://atpfishing.blogspot.com.tr/
•https://www.instagram.com/atpfishing/
28
Şubat
29
Avcıyı avlakta, balıkçıyı ise denizde,
gölde, nehirde bekleyen tehlikeler
sayısızdır.
Kötü hava şartlarından, arazinin
yapısından, ateşli silahların gelişigüzel
kullanılmasından, keza av
araçlarının ve gereçlerinin dikkatsizce
kullanılmasından dolayı ortaya
çıkabilecek tehlikelerin yanında av
hayvanlarının veya başka canlıların
saldırganlığı tabiatın onlara vermiş
olduğu aktif veya pasif savunma imkanları
daha birçok tehlikenin bizleri
beklemesine sebep olmaktadır.
Tabii ki Afrika’daki aslan veya
kaplan avlarından bahsetmiyorum.
Fakat bir domuz avında yaralı ve saldırgan
bir azılıyla uğraşmamız, bizi
veya köpeğimizi bir yılanın sokması,
balıkta ise oltamıza veya ağlarımıza
zehirli bir balığın takılması hoş bir
rastlantı olmasa gerek.
Hiç unutmam, istavrite çıktığımızda
çaparimizin en alt iğnelerine
her seferinde bir veya iki trekonya
balığı takılırdı. Mercan oltalarımıza
ise iskorpitlerin gelmesi anormal bir
durum değildi.
Bunun gibi bu balıklar, özellikle
iskorpit balıkları ağ atan balıkçıların
beklentileridir.
Söz konusu bu balıkların dikenleri
zehirli ise de bunlar bilinen balıklardır.
Dedelerimizin, babalarımızın
bildikleri ve bizlere öğrettikleri balıklardır.
Asırlardan beri denizlerimizde
yaşayan trakonya, lipsoz, iskorpit,iğneli
vatoz gibi balıkların dikenleri
zehirli ise de, en kötü durumda yanımızda
bulunduracağımız amonyak
gibi ilaçlarla kendimizi koruyabiliriz.
Oysa dünyada öyle balıklar var ki
zehirleri en tehlikeli yılanlarınkinden
daha etkilidir. Ve ne yazık ki bu balıklardan
bir kısmı son senelerde Süveyş
kanalından Akdeniz’e geçerek
denizlerimize musallat olmuşlardır.
Bu balıklara “Lesseps’in hediyeleri”
de denilmektedir. Zira bilindiği gibi
Süveyş kanalının açılmasında ön
ayak olan Fransız politikacı ve mühendis
Ferdinand Lesseps’tir.
Söz konusu balıkların en çok bilinen
ve öldürücü zehirleriyle, en tehlikeli
sayılan dört tanesini ele alalım.
ASLAN BALIĞI
Uzun dikenlerinde dünyanın en
öldürücü zehirlerini taşımaktadır.
İnsanın kalp-damar ve sinir sistemlerine
zarar vererek onu kısa sürede
öldürebilir. Boyu 15-35 santim arasındadır.
İskorpit balığının ailesindendir.
İskorpitler gibi kayalık diplerde
yaşar.
60 metre derinlikte bile rastlanabilir.
Normal yaşam alanları 3 ile
20 metrelik derinliklerdir. Dalgıçlar
tarafından rahatsız edildiği zaman
uzun dikenlerini açarak ani hamleler
yapar. Çıplak ellerle ellenmesi son
derece tehlikelidir. Çok oburlu bir
balıktır.
Yaşadığı kayalığın irili ufaklı balıklarını
beş hafta içerisinde % 90 oranında
azaltabilir. Ayrıca çok üreyen
cinstendir. Dişleri her dört günde yumurtalarını
bırakırlar. Yılda iki milyon
kadar yumurta üretir. Bütün bunlara
ilave olarak etinin son derece lezzetli
olduğunu da söyleyebiliriz.
TAVŞAN BALIĞI (BALON)
Dünyanın en zehirli balıklarındandır.
2003 yılında Doğu Akdeniz’de gö-
ASLAN BALIĞI
TAVŞAN BALIĞI (BALON)
30
Şubat
31
AY BALIĞI
rülmüştür. Korkunç zehiri, ciğerlerinde
üreme organlarında ve sinir dokularında
bulunur.
Bu durumda insan bu balığın ısırmasından
değil, etinden zarar görür.
Zehirinden etkilendiğinde kas ve sinir
sistemi felç olur ve ölüm tehlikesiyle
karşı karşıya gelir.
Son yıllarda tavşan balığının popülasyonu
Akdeniz’de oldukça artmış
bulunmaktadır.
Sırtı maviye çalar, gümüş renginde
ve siyah beneklidir. Kafası ise
adını aldığı tavşanın kafasına benzer.
Ayrıca obur bir balık olması ekosisteme
de zarar vermektedir.
Zehiri hakkında bir örnek verecek
olursak 50 santimlik bir balıkta
bulunan zehir 30 kişiyi öldürmek için
yeterlidir.
KEDİ BALIĞI
Nam-ı diğer; Çizgili Yılan
Bilimsel adı: Plotosus Lineatus.
Dünyanın en zehirli balıklarının
arasında yer alır. Keskin yüzgeçlerinde
ve dikenlerinde insanı öldürebilecek
zehiri vardır.
Küçük bir balıktır. Yılan balığına
benzer. Boyu en fazla 32 santimetredir.
Rengi ise beyaz veya bej çizgili
kahverengidir.
Anavatanı Hint Okyanusu ve Batı
Pasifik’tir. Genç balıklar yüz adetlik,
olgunları ile yirmi adetlik top halinde
devamlı hareket eden kümeler oluştururlar.
Bunun bize faydası, kolayca fark
ve tesbit edilmeleridir.
AY BALIĞI
Bu balık da dünyanın en zehirli
ve dolayısıyla en öldürücü balıklarındandır.
Etinin yenmesi Avrupa’da yasaklanmış
bulunmaktadır. Zehiri ciğerlerindedir.
Oysa Uzak Doğu’da ve
özellikle Japonya’da suşi yapımı için
aranan değerli bir balıktır. Japonların
mezelerinin en pahalısıdır.
Eti yemeğe, ancak eğitim görmüş
ehliyetli aşçılar tarafından hazırlanır.
Balığın ciğerleriyle temas edilmemesine
dikkat edilir. Zehirlenme
durumunda ise önce dil ve dudak
felci gerçekleşir. Hemen arkasından
yüksek nabız, nefes darlığı ve felç görülür.
Hemen tıbbi müdahale yapılmazsa
insan 24 saat içerisinde hayatını
kaybeder.
Sözkonusu balığın ağırlığı birbuçuk
tonu bulabilir. Ağzı vücuduna
göre çok küçük, hantal, biçimsiz ve
tuhaf bir balıktır.
32
Şubat
33
Erkan ILİKLİ Gökkuşağı Alabalığı - ANKARA
Ertan GÜNEY Aynalı Sazan - BURSA
Sedat İNCE Gökkuşağı Alabalığı - KARAMAN
Mustafa AKBOĞA Fırat Turnası - TUNCELİ
34
Ali TUNA Gökuğaşı Alabalığı - KARAMAN
Fikret BULDUR Levrek - MANAVGAT
Mesut BOZOĞLU Gökkuşağı Alabalığı - KARAMAN
Şubat
35
Ali ERDOĞAN Baracuda - BODRUM
ra dediğimiz küçük balık yavrularını
kancalara takarak oltalarımızı suya
attık.
Sabah saat beşbuçuktu ve balıkların
yayılıma çıkacağı zaman bu idi.
Zillere bağladığımız kamışların her
an tıngırdamasını bekleyerek köz
ateşinde çay demleme faslına giriştik.
Ama çok beklememize fırsat kalmadan
Çetin’in attığı lanset son sürat
suya doğru yapıştı sanki. Zil çalması
okul zilini andırıyordu sanki. Çetin
sakin tavırlarla kamışı aldı ve yavaşça
sarmaya başladı.
Misina gerildikçe tekrar boşluk
vererek balığı yoruyordu ve kurtulmasına
fırsat vermiyordu. Sudak dediğimiz
tatlı su levreği avcı bir balık,
çok keskin dişleri olan ve sudaki her
türlü canlıya saldıracak kadar gözü
kara bir balıktı. Çetin oltayı çektikçe
sudaki kuyruk vuruş sesleri artmaya
başladı ve ilk balığımızı kepçeye alarak
vira bismillah dedik.
Av işi kısmet işidir, ama birazda
doğru zamanda doğru yerde olmakla
alakalıdır. Biz bu işi şansa bırakmayanlardanız
ve ne zaman nerede
hangi avı yapacağımızı yıllar bize
öğretti.
Daha ilk bardak çayımızı bitirmiştik
ki iki olta birden zillerini çalmaya
Adana’da
Sudak Avı
Oktay AYÇAKMAK
Değerli oltacı dostlarım ve sevgili
oltacı dergisi okuyucuları;
Bu yazımda sizlere Adana’da yaptığımız
ve Seyhan baraj gölü olarak
bilinen balık meramızda yapılan çok
başarılı ve güzel geçen tatlı su levreği
(sudak) avımızı anlatmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi Adana ili hem denize
kıyısı olan hem de göletleri ve sulak
alanları bol olan bir ilimizdir ve bende
bir Adana’lı olarak bu güzel şehrin
avcılık nimetlerinden sonuna kadar
istifade eden biri olarak kendimi çok
şanslı hissedenlerdenim.
Bugün büyük şehirlerde ve metropollerde
yaşayan bir çok arkadaşımız
meraların kıtlığından bahsederken
biz her hafta sonunu gayet
verimli bir şekilde gerek av, gerekse
balıkta geçirmekteyiz. Tatlı su balıkçılığı
her ne kadar deniz kadar zevkli
olmasa da yine de olta ve balık tutma
keyfini yaşamak adına bizi zaman geçirmek
ve heves almak amaçlı olarak
yeterince oyalamaktadır. Ben ve ekibimde
olan değerli dostum Çetin Dikici
hemen hemen her avda başarılı
tattikleri ile bize güzel anlar yaşatan
bir dostumuzdur. Planlarımızı yaparak
Cuma akşamından sudak avına
gitmek üzere Çetin’le sözleştik ve
sabaha karşı Seyhan baraj gölü kıyısında
yerimizi alarak hazırlıklarımızı
tamamlamaya başladık. Dip oltaları
ve lansetleri ayarladıktan sonra canlı
yem olarak kullandığımız ve duba-
36
Şubat
37
başladı ve birine ben, birine Çetin koşarak
oltaları el yordamı ile yönetmeye
başladık. Oltaları sararken bu kez
balıkların daha iri olduğunu hissediyorduk
ve sonuçta yaklaşık 500 gr’lık
iki adet sudak daha çektik. Bizler işin
keyif kısmında olduğumuz için yiyecek
avı bulduğumuzda avı bırakanlardandık.
Hava ışıdığında artık 16
parça levreği çantaya indirmiştik ve
bizim başarılı olarak bulduğumuz bir
av daha sona ermişti.
İşin en güzel yanı ise av sonu
dostlarımızı davet ederek su kenarında
simsiyah bir tava içinde rezillikle
beraber kızartılan balıklardı. Ama biz
bu işi böyle seviyorduk ve bu lezzeti
evde alamıyorduk. Değerli dostlarım
amacımız yok etmek değil eğlenmek
olduğu sürece sürdürülebilir avcılık
ülkemiz topraklarında devam edecektir
emin olun.
Sizlerinde böyle güzel avlara imza
atmanız dileği ile hepinize rasgele…
38
Şubat
39
40 Şubat
41
LRF Av
Tekniğinde
Makine
Tercihi
Alper SERTTAŞ
Merhaba sevgili LRF-olta okuyucuları
bugün sizlere LRF avcılığında
makine tercih ederken dikkat edilmesi
gereken kriterler nelerdir, neden
gibi bir çok soru mail üzerinden
ve sosyal medya üzerinden bana
ulaşmakta. Tek tek aynı cevapları
yazmak yerine sizlere buradan tek
başlıkta yazmamın daha sağlıklı olabileceğini
düşündüm.
Öncelikle LRF avcılığından beklentiniz
nedir? Benim LRF avcılığından
ilk beklentim her balıkta trofe
tadını alabilmem ve hafif olması sayesinde
de saatlerce deniz kenarında
olta atarak denizin tadını çıkarabilmek.
Bu bağlamda da kendime hafif,
kamışımın atarına göre belli bir kriter
ölçüsünde güçlü bir makine ile kombin
yaparak en verimli şekilde sistemi
kurmak. Bu olaya öncelikle kamış
tercihlerinden başlamıştık. Bu konuda
da sizlere yine Kamış tercihinde
dikkat ettiğim hususları sıralamıştım.
(Bkz: http://www.lrfolta.com/
lrf-avinda-kamis-tercihi/ )
Öncelikle makine özelliklerinde
dikkat ettiğimiz şey tabi ki güçlü olması.
Peki ne kadar güçlü olmalı? En
güçlü olmalı diye bir kavram kullanamayız.
Hedefimizdeki güç kavramını
aslında kamışlarımız belirliyor diyebilirim.
Balık kamış ile çekilir, kıyılatılır.
(Kamışla balık kaldırılmaz. Kepçe
ile balık kaldırılır.) Makine ise balık
bastığında kalama vererek yormak
için kullanıldığında daha sağlıklı bir
kullanım olur diye düşünüyorum. Bu
konuda da kamışlarımız genellikle
3-4 kg kuvvete sahiptir. Fazlası kamışa
yüklendiğinde kırılmalar meydana
gelebilir.
Kamışlardan da biraz bahsettikten
sonra makine tercihime geçiyorum.
Öncelikle makineleri kamışın
gücüne göre bir drag seçmek daha
sağlıklı. 3 kg civarı gücü kıyılatmak
için kullandığımız kamış, balık bastığında
da kalama açarak, kısarak vb
şekilde kullandığımız bir makine...
Bu sisteme uygun bir de misina tabi
ki.
Öncelikle makine ağırlığı 160-230
gr arası olması ideal ağırlığı diyebilirim.
Örneğin bu konuda ağır kaldığını
hep ifade ettiğim daiwa makineler
LRF için üst limite yakın. (Tabi içindeki
parçaların kalitesi vb göz önüne
alındığında daiwa da lrf konusunda
tercih edilecek makineler yapıyor o
da ayrı bir konu.) Ağırlığı yüksek bir
makineyi kamışa takarsanız atışlarda
denge bozar ve atış mesafesini de
düşürür, olta dengesini de bozar. Bu
denge bizim için önemlidir. Hemen
örnekleyeyim; 4000lik bir makineyi
LRF kamışına taktığınızı düşünün.
(yaklaşık 350 gr) Makineden çıkan
misina kamışın ilk halkasına gelirken
çok büyük bir eğime sahip olur. Bu
eğim de misinanın doğru boşalmamasına,
erimin kısalmasına, düğümlere,
ilk halka ağzında misina karışmasına
ve aklıma gelmeyen bir çok
sebeple sonuçlanabilir. Bu yüzden
genellikle 1000 lik makineler LRF için
idealdir.
Not: 1000’lik makinelerden bahsetmişken
not düşmeden edemedim.
Örneğin 1000 lik bir makine aldınız,
üzerinde 3 kg drag gücü yazar,
siz de bu makine 3 kilo balığı kıyılatır
diye düşünebilirsiniz. Aslında gerçek
çekerleri daha farklıdır. 1,4 kg civarında
kalırlar. Bir diğer kriter de kamış
kırılacak makineden güç alayım
deyip kalamayı kapatıp kamışı düz
tutup makineden de güç alırsanız
tek yaptığınız 500 gr civarı gücü olan
sarım koluna gücü yüklersiniz. Sonra
makine dağıldı nasıl oldu ki diyebilirsiniz.
Bu yüzden kamışla balığı kıyılatın,
makineyi boşunu almak için
kullanın. Kamışı çok zorlamamak
için ise makinelerin kalamalarını kullanın.
İkincisi sarım sayısı 72-75cm deviri
geçmemesi istenir. Bu da aslında
2500 lük makinelerle de sağlanabilir.
Düşük devirli makineler bizler için
daha bir avantaj olduğunu da söylemeliyim.
Neden? Bir sebebini şöyle
açıklayayım; düzenli sarım yaparak
jig attınız ve çekiyorsunuz, kamışı
aşağı yukarı yapmak yerine kamışı
belli bir hizada tutarak makine koluyla
sarım yaparız genellikle. Bu sırada
da yavaş sarım olması, balığın yemi
cazip hale getirmesini sağlar. Yada
bir maket balık attığınızda kamışın
ucunu suya doğru eğip makine kolu
ile sarım yaparsınız. Bu sırada yavaş
devir sizin için avantajdır. Hızlı devirli
makineler genellikle Lüfer avcılığında
tercih edilir. Bir de bu yavaş sarım
hızlı sarım olayına değineyim. Elimizle
zaten yavaş sarabiliriz diyenler
illa ki olacaktır. Yavaş sarım makineyi
hızlı sarabilirsiniz ama hızlı devirli bir
makineyi yavaş yavaş maalesef sa-
42
Şubat
43
ramıyorum. Genellikle belli bir hıza
elim otomatikman geçiveriyor. Bu
yüzden düşük devirli makineleri önceliğim
olarak görüyorum. Ama en
büyük kriter olarak da görmeyin.
Sonraki kriter ise makinenin kalama
ayarı.... Nedir bu kalama ayarı?
Oltanıza balık bindiğinde iğnenin
balığın ağzına geçmesi ile balık irkilir
ve kendini tasmalar genellikle.
Bu tasmalama yada balığın oltaya
takılmasından sonraki ilk olayı kalamadır.
Makinenin kalamasını açık
tutarak tüm gücü misina çekerine ve
kancaya vermezsiniz ve balık misinayı
makineden biraz boşaltır. (Eğer verirseniz
iğne açıldı misina koptu balık
kaçtı diyebilirsiniz). Sonrasında kalamayı
azıcık kısarak ve boşluğu alarak
balığı yorup kıyılatırsınız. Fakat kalama
çok sıkıysa düğüme binen 3 kglık
yük, misinayı düğümden patlatabilir.
Bu bakımdan, öncelikle kalamamızı
doğru ayarlayıp bir miktar açmak her
zaman avantajdır. Makine alırken de
kalama ayarını yaptığınız kısıp açmaya
yarayan makinenin önündeki
kalama ayarı yeri, ne kadar hassas
olursa bizim için o kadar iyi diyebilirim.
Hassas kalama sayesinde çok
az kısıp yada açarak misina ve kamış
üzerindeki yükü makine ile dengelemiş
oluruz. Hassas kalama ayarı olan
3-4kg drag gücünde 72cm sarımdan
az düşük devirli bir çok makine var
tabi ki. Bu kriterlerden sonra ise yedek
kafası var mı, estetiği güzel mi,
kamışla rengi güzel oldu mu gibi kriterlerinizi
seçebilirsiniz.
Aklınıza takılan sorular için iletişim
bölümünden bana ulaşabilir
veya instagram hesabımız olan https://www.instagram.com/lrfolta/
linkinden
bana DM atabilirsiniz. Yukarıdaki
bilgileri öğrendiğinize göre av
marketlerini yavaştan terletmeye ve
doğru malzemelerle en verimli LRF
avlarını gerçekleştirmeye başlayabilirsiniz.
. Güzel av fotoğraflarınızı da
bizlere atmayı unutmayın, görüşmek
üzere... Herkese Rastgelsin...
‘Olta Balıkçılığı
Malzemeleri Sergisi’
Amil ÜÇBAŞ
Kütahya Sportif ve Amatör Olta
Balıkçıları Derneği (KÜSABDER) tarafından
düzenlenen “İkinci Amatör
Olta Balıkçılığı Malzemeleri Sergisi”
Sera Kütahya AVM’de Kütahya Belediye
Başkanı Prof. Dr. Alim IŞIK tarafından
törenle açılışı yapıldı.
Sera Kütahya AVM’de düzenlenen
“Olta balıkçılığı malzemeleri Sergisi”
açılışında ziyaretçilere hitap eden
Başkan IŞIK, “Bu tür sportif etkinlikleri
çok önemli buluyor ve destekliyoruz.
Kütahya Belediyesi olarak 2020
yılı projelerimiz içerisine Sportif Olta
Balıkçılığı ve Kuş Köyü projemizi de
dahil ettik. İnşallah bu projeyi şehrimize
kazandırdığımızda Türkiye’nin
birçok ilinden projemizi görmek için
44
Şubat
45
şehrimize gelecek insanlar olacak.
Açılışını gerçekleştirdiğimiz etkinliğin
hayırlı olmasını diliyor, emeği geçenlere
teşekkür ediyorum” dedi.
Sergide oltalar, balık yemleri, botlar
ve çadırlar gibi birçok malzeme
yer aldı. Kütahya Sportif ve Amatör
Olta Balıkçıları Derneği Başkanı Mustafa
Sezer, “Bu stanttı açmamanızın
amacı KÜSABDER olarak sosyal sorumluluğumuzu
bilerek gelecek nesillere
örnek olabilmek, gençlerimizi
çocuklarımızı kötü alışkanlıklardan
uzaklaştırmak, doğayı sevdirmek ve
bilinçli bir şekilde bu hobiyi sportif
anlamda yapıldığını insanlara aşılayabilmektir.”
şeklinde açıklamalarda
bulundu. 2018 yılında kurulan dernek
ile ilgili açıklamalarına devam
eden Sezer, “Dernek olarak asıl amacımız,
gelecek nesillere bu işin tamamen
bir spor olduğunu ve doğa ile iç
içe yaşamanın gerektiğini öğretebilmek”
ifadelerinde bulundu.
Son olarak Kütahya’ya dair açıklamalarına
devam eden Başkan Sezer
“Bu tür etkinliklerle insanlarımızı
alkol ve diğer zararlı alışkanlıklardan
uzak tutmak istiyoruz. Kütahya’da-
ki göletlerde yeterli derecede balık
olmadığını düşünüyoruz. Geçen yıl
gölet ve barajlara 150 bin adet aynalı
sazan bıraktık.” Bilgilendirdi. Derneklerinin
halen 186 üyesinin bulunduğunu
belirten Sezer, serginin 9 Şubat
tarihine kadar ziyaret edilebileceğini
sözlerine ekledi.
Sergiye Oltacı Dergisi, ATSOBDER,
ESBALDER, KAMADER, İNOBDER,
MCC-DER, KÜSOBDER temsilcileri katılarak
destek oldular.
46
Şubat
47
Amatör Balıkçılık Sorunları
Çalıştayı Yapıldı
9 Şubat 2020 Pazar günü Ankara İl
Tarım ve Orman Müdürlüğü Toplantı
Salonu’nda aşağıdaki gündem maddelerini
görüşmek üzere bir araya
gelen; ABAF - Amatör Balıkçılık Federasyonu
(Kocaeli), ASOF - Amatör ve
Sportif Olta Balıkçılığı Federasyonu
(Ankara), AVRASYA - Amatör ve Sportif
Olta Balıkçılığı Federasyonu (Konya)
ile ülkemizin değişik illerinde faaliyet
gösteren Federasyon üyesi olan
ve Federasyon üyesi olmayan onlarca
dernek temsilcisi sürdürülebilir
balıkçılık, yaşanabilir bir doğal hayat
için hep birlikte mücadele etme ve
birlikte görüş/öneriler vererek ilgili
kurumlara destek olma kararı aldı.
Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel
Yücel CANVAR
Müdürlüğü, Avcılık ve Kontrol Daire
Başkanı Sayın Melih ER ile Ankara İl
Tarım ve Orman Müdürlüğü, Balıkçılık
ve Su Ürünleri Şube Müdürlüğü
Su Ürünleri Mühendislerinden Sayın
Gülten ÇİÇEK’inde katılım sağladığı
çalıştaya Ülkemizin değişlik bölgelerinden
katılan ya da kötü hava şartları
nedeniyle katılamamış olsa bile
aynı görüşte olduklarını bildiren sivil
toplum kuruluşları Bakanlığa önceden
verilen görüş/önerilerin tekrardan
güncellenmesi ve birlik içerisinde
hareket edilmesi kararı aldılar.
TOPLANTI GÜNDEMİ
a- Amatör Balıkçılığın Dünü, Bugünü
ve Yarını
b- Yasadışı Balıkçılık Faaliyetlerinin
Önlenmesi - Görüş ve Öneriler
c- Ticari Balıkçılığın Amatör Balıkçılığa
Etkileri - Görüş ve Öneriler
d- 5/1 Numaralı Ticari Amaçlı Su
Ürünleri Avcılığının Düzenlenmesi
Hakkında Tebliğ Önerileri
e- 5/2 Numaralı Amatör Amaçlı
Su Ürünleri Avcılığının Düzenlenmesi
Hakkında Tebliğ Önerileri
Bu toplantının gerçekleşmesinde
emeği geçen, katılımları ile destek
veren ilgili tüm kişi, kurum ve kuruluşlara
teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Amatör ve Sportif
Olta Balıkçılığı Federasyonu
ASOF Yönetim Kurulu
48
Şubat
49
ESBALDER 2019 TROFE BALIKLARI
Osman DEMİRTAŞ
50
Şubat
51
52 Şubat
53
Barakudalara Fısıldayan Adam
Tolga ÇALIM
Öncelikle son zamanlarda yaşadığımız
kayıplarımız için büyük üzüntü
duyduğumu belirterek Şehitlerimize
Allah’tan rahmet, ailelerine büyük
sabır ve yaralılarımıza acil şifalar dilerim
Son zamanlarda yaptığım shorejig
disiplininden fazla verim alamayınca
ister istemez tekrar at-çek
spin yöntemi ile baraküda avına
yöneldim. O mera bu mera derken
günlerden bir gün insanların fazla
gitmediği, Antalya’ya epey bir uzak
olan taşlık, kayalık ve yeşilliği bol
olan güzel bir yer keşfettim. Havayı
soluduğunuzda iyot ve toprak kokusu
burnunuza öyle geliyor ki insanın
o an yeşilliklerin içinden çıkmayıp bir
taraftan da denizi yükseklerden izleyesi
geliyor adeta…
Kafama koymuştum ... Gece geç
saatlerde gidip baraküdalara meydan
okuyacaktım, evet. Zifiri karanlıkta
atacağım sahte renklerini seçip
özenle rapala kutuma koyduktan
sonra macera başlamıştı benim için.
Meraya geldiğimde aşağı inip inmeme
konusunda kararsız kalsamda
içimden bir ses gitmelisin, buraya
kadar gelmişken gitmemek olmaz
Tolga diyordu. Bir yandan soğuk ve
ürkütücü karanlık orman, diğer yandan
ormanın derinliklerinden gelen
sesler ve patikadan ilerledikçe yaban
domuzlarının izleri, kazı yaptıkları
toprak araziler insanın kalbini küt
küt attırıyordu adeta. Adrenalin tavan
yapmıştı, bilinmezlikle dolu bir
ormanda ilk defa yürüyüşüm değildi,
ama bu sefer gerçekten farklıydı.
Tepe lambamın ışığını son ayara kadar
açmıştım, yaklaşık 90 metreye
kadar aydınlatıyordu. Sırt çantamın
yanında da büyük bıçağım vardı, herhangi
bir tehlike anında rahatça ulaşıp
kendimi koruyabilmek için yani.
54
Şubat
55
Açıkçası ilk defa gittiğim bilinmezliklerle
dolu ürpertici bu yere tek
başına ormandan yürüyüp falez kayalıklara
gitmek büyük cesaret işiydi
bence. Şükürler olsun ki herhangi bir
sıkıntı olmadan sağ salim denizdeki
kayalıklara ulaştım ve kendim için
atış yapabileceğim en uygun yere
geçtim. Yaklaşık 10 dakika yorgunluğun
ve o anki şokun etkisiyle sadece
denizi izledim ve birşeyler atıştırdım.
Denizin durumu bana göre çok güzeldi,
tam balık yapacak hava Tolga
dedim kendi kendime. Bir atış üç
atış, beş atış, on atış derken yaklaşık
yarım saat içinde hiçbir hareket olmadan
suyu dalarlı sahtelerimle dövüp
durdum arkadaşlar. Biraz daha
dinlenmeye karar verdim ve tekrar
atışlara başladım. Renk olarak limon
ve şeffaf beyaz renk tercihimdi.
Dinlendikten sonra ilk olarak
180mm uzun sahtemi taktım hafif
jerklerle çekerken #ZANK bir balık
şiddetli bir şekilde rapalama vurmuştu
ve kafa ata ata geliyordu. Kesin
baraküdaaaaa dedim kendi kendime
ve büyük heyecanla sarmaya
başladım makinemi. Balık kıyıladığında
güzel bir boy 60cm+ baraküda
olduğunu gördüm ve sakince kaldırıp
kayalığın üzerine aldım.
Karga burnuyla hızlıca çıkartıp
bir yandan sevincimi yaşıyordum
diğer yandan kayaya geçip tekrar
atışlara başlamıştım. Üç atıştan sonra
130 mm’lik şeffaf beyaz sahteme
geçtim.
Atışımı yapıp 20 saniye bekliyordum
ki sahtem sinking olduğundan
biraz dibe insin mantığı vardı kafamda.
Yavaş jerk verip beş tur ağır sarım
yapıyordum, tekrar yavaş jerk beş tur
ağır sarım derken #ZANK ikinci balığım
yoldaydı... Çok seri bir şekilde
atışlara devam ettim #ZANK üçüncü,
dördüncü ve beşinci balık. Arka arkaya
tam 4 adet baraküda almıştım ilk
balıktan sonra.
Derken aynı sahtenin limon rengine
geçtim ve yine üç adet baraküda
aldım seri şekilde arkadaşlar. Bu olay
hayatımda ilk kez başıma geliyordu
ve gerçekten rüya gibiydi. Eğer öyle
ise böyle bir rüyadan kim uyanmak
isterdi ki öyle değilmi arkadaşlar…
Durmaksızın seri atışlar derken
tam tamına 11 adet Baraküdayı kandırmayı
başarmıştım ve artık balıklar
kesmişti. Üç tanesinide yolda gelirken
kaçırdım, nirvanaya ulaştım desem
yeridir sanırım…
Daha sonra meraya gelen yemci
amcalardan birinden fotoğraf çekebilir
misin beni diye rica ettim ve büyük
bir gururla bu kareleri fotoğrafa
sığdırmayı başardım.
Baraküdalarımın ikisinin boyu
54 ve 55 cm diğerleri 60 cm+ uzunluğunda
ve en büyüğü 71cm gelmiştir
arkadaşlar.
Yaptığım bu unutulmaz avın videosunu
Youtube kanalım Tolga Çalım’da
10 dakikada 10 kg Baraküda
tuttum başlığı altında izleyebilirsiniz.
Bir dahaki maceralarda görüşmek
üzere kendinize çok iyi bakın,
balıkla kalın hoşçakalın…
***Ekipman Bilgisi***
Makine :Penn Conflict 3000
Kamış : Apia Grandage 14-50gr
2.90mt
İp : Yamatoyo PE 2
Leader : Yamatoyo 0.16Lb
Kandırıcılar : Molix Jugulojerk-
180LC (2 adet)
Molix Audace130 Pearl white
orange (3 adet)
Molix Audace130 Ghost French (6
adet)
56
Şubat
57
Ailecek Doğa Balık
Spinnci Murat YAREN
Bilhassa bazen en önemli şeyler unutulur.
Önümüzdeki pazar hava iyi olur
ise çocukları balık tutmaya götüreceğime
söz verdim. Ve o gün gelmişti.
Hava çok sıcak değildi, ama çok soğukta
değil.
Sabah çocuklar giydirildi. Balık
avlama malzemeleri alındı, yiyecek
içecek alındı ve yola koyulduk.
Yaklaşık 30 dakika sonra aracımız
ile baraja vardık ve tabii ki yine birşey
unuttuk, benim trecking botlarımı,
Allah’dan arabada bir çift deniz
ayakkabısı vardı. Onu giyip en ağır
sırt çantasını sırtladıktan sonra daha
30 dakikalık yayan gideceğimiz yola
koyulduk. Yolda çocukları korumak
kollamak için yavaş ilerliyorduk.
Timur başının çaresine bakıyordu,
ancak Esma bize göre çok yavaş
ve sürekli düşüp ağlıyordu.
Düşe kalka av yapacağımız meraya
vardık, sırt çantaları yormuştu.
Çocukların çok istememesi ile
birlikte bir gün kararlaştırıp yakın bir
baraja balık avlamaya gitme planları
yaptık.
Tabii çocuklar olunca hazırlıklar
hep uzun sürer ve eksikler bitmez.
58
Şubat
59
Milliyetçi Hareket Partisi Eskişehir Millet Vekili
Metin Nurullah Sazak Araştırma Önergesi
Osman DEMİRTAŞ
ESBALDER Başkanı
Biraz soğuk bir şeyler içip, dinlendikten
sonra olta takımlarımızı hazırladım
ve başladık çocuklarla misinalarımızın
önüne taktığımız küçük
kaşıkları atıp çekmeye, aradan epey
zaman geçmişti, hepimiz birer balık
yakalamayı başardık ve yakaladığımız
balıkları geri saldık.
Çünkü bu cins balıkları çok kılçıklı
olduğu için ailecek yemesini sevmiyorduk.
Biraz daha balık avlama ile oyalandıktan
sonra yanımızda getirdiğimiz
yiyecekleri çocuklara sağdan
soldan odun toplatarak (öğrensinler
diye) ateş yakıp, odun ateşinin
üstünde hazırladım. Hazırladığım
yemeği müthiş doğa manzarasında
afiyetle ve iştahla yedik. Yemek sonrasında
çevremizde atık bırakmadan
toplandık ve aracımza geri yürüdük.
Aracımıza bindik, eve dönerken tatlı
bir yorgunluk hissettik. Tabii ki doğanın
keyfi çıkarttık ve unutulmayacak
bir gün yaşadık.
Herkese rastgele…
Eskişehir Olta Balıkçıları ve Doğal
Yaşamı Koruma Derneği olarak Milliyetçi
Hareket Partisi Eskişehir Millet
vekili Metin Nurullah SAZAK Beyefendi
ile yapmış olduğumuz görüşme
neticesinde sayın vekilimize sunulan
40 sayfalık raporumuzu okuyup araştırarak
Gazi Meclisimizde gündeme
getirerek Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunmuş olduğu araştırma
önergesi bizleri gayet mutlu
etmiştir önergenin aslını yazmadan
önce sayın Vekilimize tüm Amatör
Sportif Olta Balıkçıları adına teşekkürü
bir borç biliriz.
Ülkemizin iç sularında bulunan
endemik balık türlerinin neslinin tükenmemesi
için gereken önlemlerin
belirlenmesi ve tedbirlerin alınması
amacıyla Anayasanın 98’inci, Türkiye
Büyük Millet Meclisi içtüzüğünün
104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince
bir meclis araştırması açılmasını
arz ederim.
12/02/2020
Metin Nurullah SAZAK
Eskişehir Milletvekili
GEREKÇE
Türkiye Anadolu, Akdeniz, Karadeniz
bölgesi ve geçiş bölgeleri arasında
üç farklı biyocoğrafik bölgede
yer almaktadır. İklimsel ve coğrafi
özelliklerinin yanı sıra iki kıta arasın-
60
Şubat
61
daki konumu sayesinde, ülkemizin
biyolojik çeşitliliği adeta küçük bir
kıtanınki gibidir.
Ülkemizdeki göller, göletler, akarsular,
sulak alanlar, kıyı ve deniz
ekosistemleri birçok canlı türüne ev
sahipliği yapmaktadır. Üniversitelerimizin
yürüttüğü bilimsel çalışmalar
sonucunda 2020 yılı itibariyle ülkemizin
iç sularında 400’ün üzerinde
balık türünün olduğu bilinmektedir.
Bu türlerden yaklaşık olarak 200 tanesi
ise endemik olup, sadece ülkemizde
doğal olarak yetişmektedir.
Uluslararası Doğayı Koruma
Birliği (TUCN) 185 ülkede 1.300’ün
üzerinde hükümet kuruluşu ve sivil
toplum örgütünü aynı çatı altında
toplamakta ve çevre alanında en
önemli uzman kuruluş olarak kabul
görmektedir. IUCN tarafından hazırlanan
nesli tükenme tehlikesi altında
olan türlerin kırmızı listesi ise bitki
ve hayvan türlerinin dünyadaki en
kapsamlı küresel koruma durumu
envanteridir.
IUCN ülkemizde bulunan 400’ün
üzerindeki balık türlerinden 310’unu
kategorilere göre ayrılmış, bu çerçevede
iç sulardaki balık türlerimizden
4’ünün neslinin tükendiğini, 28’inin
kritik, 45’inin neslinin tehlikede ve
28’inin neslinin hassas seviyede olduğunu
belirtmiştir.
Bu çerçevede ülkemizde yaklaşık
200 endemik balık türünün sadece
128 tanesi IUCN tarafından değerlendirilmiş
ve bu değerlendirmeye göre
de ülkemizin iç sularındaki endemik
balık türlerinin yarısından fazlasının
neslinin tükenme tehlikesi altında
olduğu değerlendirilmiştir. IUCN
tarafından yapılan çalışmalar sonucunda
endemik türlerin 17’sinin neslinin
kritik, 38’inin neslinin tehlikede
ve 16’sının neslinin hassas olduğu
sonucuna varılmıştır.
Beyşehir Gölü’ne özgü Gövce
balığı (Alburnus akili), İznik gölü ve
çevresinde görülen İnci balığı ( Aphanlus
nicacensis ) Gölcük Gölü ve
çevresinde rastlanılan Dişli sazancık
(Aphanius splendens )Eğridir Gölü ve
çevresinde bulunan Kavine balığının
(Pseudophoxinus handlirschi) nesli
doğada maalesef tükenmiştir.
Küresel iklimsel değişiklikler, yabancı
ve istilacı balık türleri, iç sularda
hidroelektrik santrallerinin inşası,
sulak alanlarda drenaj çalışmaları,
erozyon, tarımsal alanlardan gelen
gübre kirliliğinin yanı sıra yasadışı bilinçsiz
ve yasadışı avcılık gibi nedenler
söz konusu balık türlerinin neslinin
tükenmesine sebep olmuştur.
Gerekli önlemlerin ve tedbirlerin
alınması halinde halihazır da 4 tane
nesli tükenmemiş olan endemik balık
türü listesine yeni balık türlerinin
eklenmesi kaçınılmazdır.
Sonuç olarak; ülkemizin iç sularındaki
endemik balıkların biyolojik
çeşitliliğin korunması ve sürdürebilirliği
için sorunların tespit edilerek
gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98’inci, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün
104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince
bir Meclis Araştırması açılmasını
arz ederiz.
Ticari Ve Amatör Balıkçılar Bir Araya Geldi
Ülkemizde ticari ve amatör balıkçılık
faaliyetlerinde bulunan iki grubun
temsilcileri bir araya geldi.
22 Ocak 2020 tarihinde Foça’da
düzenlenen ‘Küçük Ölçekli Ticari ve
Amatör Balıkçılık Etkileşimi Çalıştayı’nda
öne çıkan bazı konularda “ortak”
çözüm önerileri geliştirmeyi ve
çözümlerin hayata geçirilmesine ilişkin
bir yol haritası oluşturmayı amaçlayan
toplantı Doğal Hayatı Koruma
Vakfı (WWF-Türkiye) Moderatörlüğünde
Ankara, Movenpick Hotel’de
gerçekleşti.
(SÜR-KOOP) Su Ürünleri Kooperatifleri
Merkez Birliği’ni temsilen,
SÜR-KOOP Başkanı Sayın Ramazan
ÖZKAYA, Başkan Yardımcısı Sayın
Erdoğan KARTAL ve SÜR-KOOP Yönetim
Kurulu Üyelerinin katılım sağladığı
toplantıya, Balıkçılık ve Su Ürünleri
Genel Müdürlüğü’nü temsilen
Genel Müdür Yardımcısı Sayın Turgay
TÜRKYILMAZ, Avcılık ve Kontrol Daire
Başkanı Sayın Melih ER, Avcılık Düzenlemeleri
Grubu’ndan Sayın Raife
Melda AKGÜNDÜZ yanı sıra Sahil Güvenlik
Komutanlığı’nı temsilen Fatik
ÜNSAL, Ege Üniversitesi Su Ürünleri
Fakültesi’nden Prof. Dr. Vahdet
ÜNAL, Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz
Bilimleri ve Teknolojileri Enstitüsü’nden
Doç. Dr. Harun GÜÇLÜSOY, Mersin
Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden
Prof. Dr. Hüseyin ÖZBİLGİN
katılım sağladılar.
Amatör Balıkçılık camiamızı temsilen
merkezi Ankara’da Bulunan
ASOF Federasyonu ile merkezi Kocaeli’nde
bulunan ABAF Federasyonu
Yönetim Kurulu Başkanlarının hazır
bulunduğu toplantıya Merkezi Konya’da
bulunan AVRASYA Federasyonu’nun
da bilgisi dâhilinde katılım
sağlanmıştır.
Her iki guruptan da sekizer temsilcinin
yer aldığı toplantıda amatör
balıkçılık camiamızı temsilen,
62
Şubat
63
İnegöl Amatör-Sportif Olta Balıkçıları ve Doğal
Hayatı Koruma Derneği (İNOBDER) Kuruldu
Derneğimizin kuruluş süreci;
İlçemiz İnegöl ve çevresi baraj,
göl, akarsu, dere gibi su kaynakları
açısından iyi bir potansiyele sahip
olmakla beraber, bu alanlarda endemik
türler dahil bir çok canlı türü
yaşamaktadır. Gelecek nesillerin de
bu güzelliklerden faydalanması ve
korunması için her birey üzerine düşeni
yapmak zorundadır.
Amatör olta balıkçılığına gönül
vermiş birkaç arkadaş olarak yıllarca
doğaya sahip çıkan derneklerin,
kulüplerin ve değerli şahısların çalışmalarını
gıpta ile izledik. Bizler de
kendi bölgemizde bir şeyler yapabiliriz
düşüncesi ile sosyal medyada
amatör olta balıkçılığı grubu kurarak
bilinçlendik ve bilinçlendirdik.
Bir süre sonra ulaşabildiğimiz kitle
azımsanmayacak seviyede olsa da
bizlere yetersiz geldi. Bursa ve çevre
illerde bulunan Amatör Olta Balıkçıları
Dernek üyeleri dostlarımızla bilgi
alışverişi ve destek alarak kısa adı
İNOBDER olan İnegöl Amatör-Sportif
Olta Balıkçıları ve Doğal Hayatı Koruma
Derneğini kurmaya karar verdik.
Amacımız;
Doğanın ve sucul hayatın korunmasını
sağlamaktır. Bunun için ülkemizin
doğasını korurken doğada
bıraktığımız ayak izlerini azaltmak
ve geleceğin yetişkinleri olacak çocuklara
yaşanabilir bir doğa ve sucul
hayatı bırakmak için çalışıyoruz.
İNOBDER derneği engelli-engelsiz,
yediden yetmişe bir çok bireyi
doğada balık tutmanın sihirli dünyası
ile buluşturmayı, tebliğe uygun
olarak bilinçlendirmeyi, tanıtmayı
amatör ve sportif olta balıkçılığını
sevdirmeyi amaç edinmiştir.
Su ürünleri doğal yaşam alanını
korumak, kollamak, gerektiğinde
kamu kurum ve kuruluşları ile irtibata
geçip eğitim seminerleri düzenlenmesini
sağlamak,
Yasadışı yollarla balık avcılığı yapılmasını
engelleyici çalışmalarda
bulunmak,
Sosyal ve kültürel faaliyetler düzenlemek,
İl ve ilçemizde korunmuş yeni avlaklar
kazandırmak,
Kurallara uygun vicdanlı bir amatör
balıkçılık geleneği oluşturmak
için çalışmaktır…
İnegöl Amatör-Sportif Olta Balıkçıları
ve Doğal Hayatı Koruma Derneği
(İNOBDER) 12.02.2020 tarihi itibariyle
resmi kimliğine kavuşmuştur.
Hayırlı olmasını diliyoruz.
A. Teoman SANALAN - ASOF
Bahadır M. CAN - ASOF
Engin UZTÜRK - ABAF
F. Burak KALAÇ - ASOF
M. Serkan İNANÇ - ASOF
M. Tarık ERSAL - ASOF
Murat KARAHAN - ASOF
Mustafa UYAR - ABAF
Katılım sağlamışlardır.
Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel
Müdürlüğü’ne iletilecek olan ve son
derece verimli geçtiğine inandığımız
toplantıya ait sonuç raporu Doğal
Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye)
tarafından tarafımıza ulaştığında kamuoyu
ile paylaşılacaktır.
Saygı ve selamlarımızla…
Amatör Balıkçılık Federasyonu
ABAF Yönetim Kurulu
64
Şubat
65
Balık Tutkunları Derneği
Kalkan Yakalama Festivali
Geçici Yönetim Kurulu Üyeleri
Engin AKTAY (Yön.Kur.Başkanı)
Murat SORGUÇ (Yön.Kur.Baş.Yrd.)
Hüseyin KAHRAMAN (Sekreter)
Ertan GÜNEY (Vezne)
Nejat BALİ (Kurucu Üye)
Erdem HANBARLI (Kurucu Üye)
Bülent SAVAŞCI (Kurucu Üye)
Alican ÖZTÜRK (Kurucu Üye)
Taner ALBAYRAK (Kurucu Üye)
Türkiye’de ilk kez Kocaali’de Sakarya
Balık Tutkunları Olta Balıkçılığı
ve Doğal Hayatı Koruma Kulübü ile
Kocaali Belediyesince düzenlenen
ve geleneksel hale getirilen KALKAN
BALIĞI ŞENLİĞİNİN 5.incisi için organizasyon
hazırlıkları geçtiğimiz hafta
içinde başladı.
Gerçekleşen toplantıda 11-12 Nisan
2020 ‘’ 5. İNCİ ULUSAL KALKAN
BALIĞI ŞENLİĞİ ‘’ Festivalin tarihi olarak
belirlendi.
İLK TOPLANTI
Türkiye’de ilk olma özelliği taşıyan
ve bu yıl beşinci kez düzenlenmesi
planlanan Ulusal Kocaali Kalkan
Balığı Festivali için organizasyon
hazırlıkları başladı.
Konu ile ilgili ilk toplantı geçtiğimiz
hafta Kocaali Merkez Plajında
gerçekleşti.
Toplantıya Kocaali Belediye Başkanı
Ahmet ACAR, Büyükşehir Belediye
Meclis üyesi Enver ÇELİK, Kültür
ve Sosyal İşler Müdürü Halil ESEN,
Özel Kalem Müdürlüğü Personelleri
Yusuf MADENCİ, Levent HALLI, Sakarya
Balık Tutkunları Olta Balıkçılığı ve
Doğal Hayatı Koruma Kulübü Yönetim
Kurulu Başkanı Faruk BAŞTÜRK,
Yönetim kurulu Üyeleri Faruk ALBAY,
Mehmet KILIÇ, Fatih AKTAŞ ve Yahya
KILIÇ katıldı.
PLANLAMA
Bu yıl beşinci kez düzenlenecek
olan festivalin ilk toplantısında organizasyon
tarihi olarak 11-12 NİSAN
2020 olarak kararlaştırıldı.
BALIK YARIŞMASI
Önceki organizasyonlarda olduğu
gibi 50 Takım 100 yarışmacı ile sınırlandırıldı.
Her katılımcı misafirlerimize;
Günün anısına Sezlong verilmesine
Misafirlerimize 3 öğün yemek ikramına
Yarışmada dereceye girenlere
muhteşem kupaları ile birlikte toplamda
10 000 tl nakit ödülü verilmesine
karar verildi.
DİĞER ETKİNLİKLER
Millisporcularımızın Motocross
gösterisi
Jetski Show gösterisi
Çocuklar için animasyon gösteri-
66
Şubat
67
leri
750 adet Uçurtma ile çocuklarımızın
şenliği
Bayanlara yemek yarışması
Olmak üzere yapılması için çalışmalara
başlandı.
Kocaali Belediye Başkanı Ahmet
ACAR; 2013 yılında 1.incisini düzenliğimiz
Kalkan Balığı Şenliğinin bölgemizin
tanıtımına ve bu essiz sahilimizde
bulunan ekolojik dengenin
korunmasına, kalkan balığının bölgemizdeki
varlığının sürdürülmesine
dikkat çekmek için yaptığımız çalışmalar
olumlu sonuçlar vermiştir. İlçemizin
girişinde görmüş olduğunuz
sembolü kalkan balığı ile simge haline
getirdik.
Ayrıca kalkan Balığı Yetiştiriciliği
ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir.
Bölgemize bir tesis kazandırmak
hedeflerimiz arasındadır.
Sakarya Balık Tutkunları Olta Balıkçılığı
ve Doğal Hayatı Koruma Kulübü
Yönetim Kurulu Başkanı Faruk
BAŞTÜRK ise; Amatör Sportif Balıkçılığın
geliştirilmesi ve sosyal kültürel
hatta ekonomik bir faaliyet haline
gelmesi için yapılan çalışmalarımıza
Kocaali Belediyesinin sahip çıktığını
bu süreçte Belediye imkanlarını
kullanmada herhangi bir tereddüt
göstermemesinden dolayı Belediye
Başkanımız Ahmet ACAR beye ve çalışma
arkadaşlarına şahsım ve Amatör
Sportif Balıkçılık camiası adına
teşekkür ederim.
Bu tip organizasyonlar camianın
birbiriyle kenetlenmesine, birlikte
hareket etmesine güncel hayatın
stresini bir nebzede olsa atmasına
ve doğal hayatın huzurunu yaşamak
için vesile oluyor. Bu tip birlikteliklerle
insani beşeri ilişkiler ve bölgesel
farkındalıkların teşhirinde faydalı
olduğu kaanatini taşıyoruz. Yapmış
olduğumuz organizasyonların standardını
arttırma heyecanını yönetim
kurulumuzla birlikte yaşıyoruz.
Amatör ve sportif tüm federasyonları,
dernekleri, kulüp ve grupları
Kocaali’ye davet ediyoruz. Sizlerle
birlikte olmaktan ve sizleri ağırlamaktan
onur duyacağımızı ifade ediyorum.
Antalya Balık Avı
Rıza BALCI
Balık tutmayı özlemiştik. Kolumdaki
yaram iyileşir iyileşmez
dört ay sonra Antalya’ya balık tutma
programı yapmaya karar verdim.
Değerli arkadaşlarım sık sık
arayarak hadi Rıza abi sahalarda
seni görmek istiyoruz diye diye beni
motive etmişlerdi. Bu moralle hızlı
iyileşmeme destek vermişlerdi.
Kısa bir hazırlıktan sonra aracımızın
arkasınada Zodyak botumuzu
takarak Antalya’ya yola koyuldum.
Antalya’ya varınca tanıdığım
av bayilerine uğrayıp botumu nereden
indirebilirim, nerelerde güzel
balık yapabilirim gibi yardımcı
fikirlerini almaya karar verdim.
Önce Orfoz balıkçılıktan Orhan
kardeşimizin dükkanını ziyaret ettim.
Orhan kardeşimle internet ve
telefonla güzel bir arkadaşlığımız
vardı, ilk kez yüz yüze tanışacaktık.
Arabamla dükkanlarının önüne
kadar vardım. Beni Osman ve
diğer arkadaşlar güler yüzle hoş
bir şekilde karşıladılar. Daha sonra
Orhan da geldi, sanki 40 yıllık
68
Şubat
69
arkadaşmışız gibi sıcak güler yüzlü
bir şekilde kucaklaşarak karşıladılar.
Güzel bir sohbet havası çay, kahve
derken nasıl güzel değerli insanlarla
karşılaştığımı burada gördüm. Çok
mutlu olmuştum. Ayrıca Antalya’da
avlanabileceğim güzel meralarla ilgili
bilgilerde aktarmışlardı. Bu sohbetler
yapılırken Mehmet Emin Gencer
arkadaşımız da bize katıldı. Çok ciddi
duruşlu kararlı bir arkadaş görünümü
sergiliyordu. Nasıl iyi bir insan olduğunu,
nasıl profesyonel bir balıkçı
ile tanıştığımı, İki gün sonra birlikte
balığa çıkınca anlayacaktım. Güzel
sohbetlerden sonra güzel bir atmosferde
akşam olunca vedalaşıp ayrılıp
Antalya’daki evime gittim.
Ertesi sabah yine çok sevdiğim
Falez av marketten Zafer kardeşimi
ziyarete gitmiştim. Özlem dolu bir
karşılamadan sonra hoş sohbetimize
devam ederken zodyak botumuzu
nereden indirebileceği mi, nerede
güzel balık tutabileceği mi zafer
kardeşimede sormuştum. Botun
için indirme yeri aramana gerek yok
dedi. Benim teknem denizin kıyısında
zaten, al anahtarını benzinini doldur
git avlan dedi. Allah razı olsun,
böyle bayilerde varmış demek ki çok
memnun olmuştum. Zafer kardeşim
sabah 6 da burada ol Rıza abi Metin
kardeşimiz gelecek, sabah birlikte çıkacaksınız
dedi. Sabah konuşulduğu
gibi saat altıda Metin’le buluştuk ve
birlikte balığa çıktık.
Şelalenin önünde falezlerin açığında
sonarla balık aramaya başladık.
Metin kardeşimin bildikleri
noktalara oltamızı atıyoruz, fakat ne
oltamıza vuran balık var, ne de sonarımızda
yazan bir balık var. Yer yarıldı
balıklar sanki içine girdi. Mevsim itibarı
ile su sıcaklık farkları birde sık sık
oluşan deprem hareketleri nedeniyle
balıklar derine çekilmişti. O gün çok
çabalamamıza rağmen hiçbir şey alamadan
denizden yorgun bir biçimde
çıktık. Ben evime dönmüştüm.
Telefonum çaldı Orfoz balıktan
Orhan Kalay kardeşim arıyordu. Telefonu
açtım, “Rıza abim yarın sabah
4’te buluşuyoruz balığa gidiyoruz.
Bizim atacağımız konuma gel” dedi.
Ben de, “Orhan’cığım Antalya falezlerin
önünde balık yazmıyor. Yarın
da hava kötü gösteriyor, boşuna
çıkmayalım” dedim. Hele sen bir gel
biz başka meraya gideceğiz. Orada
hava güzel dediler. Nisa Giyimden,
tanıştığımız Mehmet Emin Gencer
kardeşim bana konum attı. Sabah
dörtte bu konumda buluşalım dedi.
Bir gün önceden çok yorgun olmama
rağmen sabah dörtte mutlu bir şekilde
o konumda olmuştum. Benim
arabamdaki kamış ve yemleri Mehmet
kardeşimin arabasına aktararak
tekneyi de arabanın arkasına bağlayarak
gideceğimiz meraya doğru yol
almaya başladık. Yol güzelgahında
Orfoz balıktan Osman Kalay kardeşimizi
de alarak yola devam ettik.
Biz üç Kişiydik artık, Üç Silahşörler
gibi. Deneyim ve tecrübe sahibi profesyonel
insanlar bir aradaydı. Uzun
bir yolculuktan sonra varacağımız
noktaya gelmiştik. Teknemizi suya
indirip meramıza denizden yola koyulduk.
Meramıza varıp gün doğarken oltalarımızı
suya indirmeye başladık.
Önce 70 metrelerde avlandık. Dipte
akıntı vardı 120 ve 150 gr ağırlığındaki
jigleri tercih ettik. Sonra 100 -150
metreler arasında avlanmaya devam
ettik Burada da akıntı çoktu derinliğe
göre 150 gr-250 gr arasındaki jigleri
tercih ettik. İlk balığımızı Orfoz balıktan
profesyonel balıkçı olan Osman
kardeşimiz aldı. Gelen balık güzel bir
Lagos idi. Alınan bu lagos bizi motive
etmeye yetmişti. Osman kardeşim
kendisine profesyonelce bir kamış,
makina ve ince ip misine kombinasyonu
kurmuş Jigini dibe bizden önce
indirebiliyor, bize her şekilde fark
atıyordu. Kırmızı tonga balığı, mercan,
palamut, ahtapot, lagos derken
güzel balıklar alıyorduk. Kaptanımız
Mehmet Emin Gencer güzel noktaları
bulup sonarla taşın üzerinde durup
dip akıntılarına rağmen bize güzel
balıklar tutturuyordu. Tabii Söylemeden
edemeyeceğim en büyüklerinide
kendi tutuyordu. Profesyonel olan
bu arkadaşlarla balık tutmak çok keyifliydi.
Ben çok memnun kalmıştım.
Akşama kadar süren balıķ avımızı akşam
olunca sonlandırdık.
70 -150 metrelerde avlandık demiştim.
Kendi tecrübelerime dayanarak
akıntılı sularda derinliğe göre
jiğ ağırlığı seçimini sizlerle faydalı
bilgi olarak paylaşacağım. Bu değerler
benim kendi fikrimdir.
Değişik düşünen herkesin fikrine
saygım vardır
Örnek veriyorum:
Derinlik (metre)=jig (gramı) +dip
akıntısı (50gr)
Der.70m= 70gr jig +50gr dip akintısı=120gr
jig
D.100m=100g jig+ 50gr dip akintısı=150g
Bu değerler akıntılı sularda minimum
jig ağırlığı içindir. Bu değerin
üzerinde de jigler kullanırsanız daha
iyi netice alabilirsiniz.
Balık tutmasını seven tüm arkadaşlarıma
rastgele derken satırlarımı
sonlandırıyorum, sevgi ile kalın…
70
Şubat
71
Vididalsá: Birinci Sınıf
İzlanda Somon Avı
BY RASMUS OVESEN
Çeviri: Tunç ÇATALOĞLU
İzlanda, somon balıkçıları için
gerçek bir cennettir. Burada, volkanik
adanın hayranlık uyandıran nehirlerinde
çok sayıda somon yumurtlama
alanlarına ulaşmak için akıntıya karşı
adeta yarışırlar. İzlanda’nın en iyi somon
nehirlerinden biri de, Rasmus
Ovesen’in, kelimenin tam anlamıyla
aşık olduğu kuzey batı noktasındaki
Vididalsá nehridir.
Rasmus Ovesen’in kaleminden
Fly fishing balıkçılarının hastası
olduğu bu tuhaf somon takıntısını
hiç anlayamamışımdır. Fly fishing
denilince Norveç ve İsveç’in taşkın
nehirlerinde insanların, çamurlu, ılık
suların içinde yarı bele kadar batmış
halde bir yandan ayakta durmaya
uğraşırken diğer yandan somonları
avlamaya çalışırken çektikleri zahmet
gözlerimin önüne gelir ve bu somon
avı isteklerinin gerçek olduğuna
inanmaya, bu kişilerin bu somon
avından neden bir türlü vazgeçemediklerini
anlamaya çalışmakta oldukça
zorlanırdım. Yarı belime kadar
suyun içindeydim ve ne yaptığımı
sorgular haldeydim.
Kuzeye doğru gitgide isteğimi
kaybettiğim, vahim diyebileceğim
yolculuğumda gerçekten hiçbir şey
yakalayamamıştım. Somon fly fishing
de bu sebeple yeteneklerimden
şüphe etmeme neden olan, insanın
kendine işkence ettiği bir av türü
olarak zihnimde yer etmişti. Kendimi
kilisedeki inançsız biri gibi hissediyordum.
Her başarısız voli beni
cezalandıran, inancımı kaybettiren
bir kamçı gibiydi ama çok şükür bu
duygum gerçek olmadı.
Birkaç yıl önce, ta ki İzlanda’ya
Stora Laxá nehrinde balık avlamaya
gidene kadar bu somon avındaki ışığı
fark etmemiştim. Burada cömertliğiyle
tamamen fark yaratan bir balık
avı tecrübesi edindim. Benim yetersiz
somon avı becerilerime tamamıyla
ters görünen bir tarzda, oltayla somon
yakaladım. O kadar çok somon
vardı ki, bu usta akrobatlar adeta oltaya
gelmek için yarış halindeydiler.
Bu, önceki başarısızlığım için sadece
telafi edici ve gönül alıcı bir tecrübe
olmakla kalmayıp aynı zamanda be-
nim için oldukça eğlendirici bir tecrübe
olmuştu. Avım sona erdiğinde
artık ben de o fly fishing avının özünü
ve ruhunu hissedebilen, tüm yazını
gümüş zırhlı somonun karşı konulmaz
çekişini hissedebilmek için harcayan
grubun bir üyesi olmuştum.
Arkadaşım Johann Rafnsson,
beni 24 Haziran’da sezon açılışı için
İzlanda’nın kuzeybatısında bulunan
Vididalsa Nehri’ne davet ettiğinde
aklımda hiç soru işareti kalmamıştı.
Bu, kaçırılmayacak bir teklifti. Aslına
bakarsanız, benim İzlandalı arkadaşım
Elias Petur ile başka planlarımız
vardı fakat, bu 2,5 günlük cömert
somon avı hatırına planları hemen
iptal ettik. Aynı oltayı paylaşacaktık
ve konforlu odaları, gurme yemekleriyle
fark yaratan Vididalsá Lodge’ta
kalacaktık. Buraya kadar her şey yolundaydı.
Rötarlı uçuşumuzun ardından 24
Haziran’da henüz şafak sökmeden
Keflavik Havaalanına indik. Aceleniz
varken zaman hep çok hızlı geçer.
Saat 07.00’daki açılışa yetişmek istiyorduk
ama daha önümüzde 3 saat
sürecek bir araba yolculuğu vardı.
Ayrıca tüm teçhizatımızı da hazır etmeliydik.
Stres ve uzun iş gününün
yorgunluğu omuzlarımızdaydı. Elias
ise tüm gün müşterileriyle ilgilenmişti.
Bu sebeple kuzeye doğru yola
çıkmadan önce, direksiyon başında
uyuyakalmamak için epey Red Bull
stokladık.
Vididalsá Lodge’a vardığımızda
yorgunluktan ve uykusuzluktan iyice
sersemlemiş haldeydik. İçimizdeki
ses kendinizi yemyeşil çimenlere
atarak güzel bir uyku çekin dese de
biz hemen heyecandan titreyen ellerimizle
oltalarımızı hazırladık ve
çizmelerimizi giydik. Yazın ortasıydı,
zaman mefhumumuzu kaybetmiştik,
yolculuk sırasındaki hararetli balık
konuşmalarımız yavaş yavaş ama kesin
olarak ruh halimizi değiştirmişti.
Fiziksel yorgunluğumuzun tamamen
değiştiği bir haldeydik. Elimizde oltalarla
nehre indiğimizde yorgun ama
kıpır kıpır çocuklar gibiydik.
Elias Vididalsá’yı oldukça iyi biliyordu
ama benim bizi ne beklediğine
dair ufacık bir fikrim bile yoktu. Her
zamanki gibi bu yolculuğumun öncesinde
de hiçbir ön araştırma yapmamıştım.
Yüzyıllardır İzlandalı çiftçilerin
ürünlerini yetiştirdiği ve hayvancılık
yaptığı engebeli araziler, yemyeşil
vadiler olarak kayaların arasına
oyulmuş, nehir boyunca kıvrılıyordu.
Manzara, yaklaştıkça nefesimi kesiyordu.
Ben ilk voli için hazırlanırken,
nehir yüzeyinde hava sanki titriyordu.
Büyülü bir şeyler olacak gibiydi.
Karşı kıyı şeridi boyunca uzanan
çimenlik doğrultusunda oltamı çaprazlama
attım ve zaman zaman akıntının
50 metre ötesine bile ulaşan çekişlerimin
uzun ve dengeli olmasına
dikkat ederek devam ettim.
Vididalsá’daki pek çok atışım gibi,
bu atışım da, hiç itip kakmadan, billur
suyun nasıl akıntıya karıştığını
çok güzel bir şekilde gösteriyordu.
Akıntının dengeli olması; tek el için
olan oltaların suyun yüzeyini etkili
bir biçimde kaplamasını, çakıllı nehir
kenarında da yürümeyi oldukça kolaylaştırıyordu.
HOLDİNG SPOT ların
büyük çoğunluğu da 20 metreden
daha az volilerle ulaşılabiliyordu.
Edindiğim izlenime göre de en büyük
artım ise düşük profil ve voli kullanıyor
olmamdı.
Kendime güvenimi kazanmam
için yeterli sayıda somon yakalayamamış
olsam da burası öylesine
umut verici görünüyordu ki tüm vücudum
misinadaki ani bir çekiş beklentisiyle
heyecandan adeta titriyordu.
Derken, bir somon göründü ve
yemi yutarak derinliklere gömüldü.
Balığın ağırlığıyla o 2,7 metrelik karbon
fiberin nasıl eğildiğini gözlerimle
gördüm ve oltama asıldım.
Balığın verdiği savaş çok ateşliydi
ama kısa sürdü. Balık ileri geri çırpınışlar
içinde birkaç kez uçarak suyun
dışına çıktı. Balığı çekerken oltamın
uyguladığı baskı, onu güçten kesmişti
ve böyleye balığı kıyıya çekebildim.
Gezimin ilk somon avı gerçek olmuştu.
Bu dişi, gümüşten bir roketti
sanki. Beyaz bir kağıdın üzerindeki
mürekkep lekeleri gibi, balığın rengi
her iki kanadındaki mavi yanar döner
parıltılarla tam bir kontrast oluşturuyordu.
86 cm gelen koca bir balık
yakalamıştım. Elias da ben de böylesine
iri bir balıkla resmi açılışımızı
yapmanın heyecanı içerisindeydik.
Tahminimizce nehirde bundan daha
büyük balıklar da vardı.
Genç yaşına rağmen Elias oldukça
yetenekli ve tecrübeli bir somon
avcısıydı ve Vididalsá’nın billur sularında
başarılı olmak için düşük profil,
doğru pozisyonlama, uzun ve kesin
atışlar ve doğru geri çekme açısının
gerekliliğinin farkındaydı. Yaptığımız
işe çok iyi odaklanmamız gerekiyordu.
Fly fishing, özellikle tek el
için oltalarla , küçük fly’lar ile yakın
mesafeden yapıldığında son derece
eğlenceliydi.
Özellikle Vididalsá nehrinin bir
kolu olan Fitjá’da balıkçılık deneyimimiz
unutulmazdı. Evet, bu son
derece güzel suda çok az balık yakaladık,
ama Fitjá’nın çağlayarak
oluşturduğu bu kanyonda yüksek
72
Şubat
73
kayalıkların altında balık tutmaya
çalışırkenki coşkumuz adeta vadide
yankılanıyordu. Nehrin en görkemli
kayalıklarının birinin kenarında suyun
üzerinde uzanmak, arkadaşına
nehir boyunca kılavuzluk etmek, somonların
nasıl suyun üzerinde hopladıklarını
izlemek çok eğlenceliydi.
Tüm bunları yaparken sanki zaman
duruyordu.
Geçirdiğimiz 2,5 günün sonunda
eşyalarımızı toplayıp İzlanda’nın alabalık
kaynayan nehirlerinden birine
doğru yola çıkmadan önce hafızalarımıza
kazınan anılarımızdan biri de,
yakaladığımız, yaklaşık 95 cm boyundaki
iki erkek somondu.
Elias, balığı Sunray Shadow’la
yakaladı, ben ise önümüzdeki alabalık
avına bir ısınma turu olarak durduğum
yere yakın sığ suda su böcekleriyle
yakaladım. Koca balık, ani bir
hareketle yemi aldı ve hemen ardından
büyük akıntıya doğru yüzerek
birkaç agresif kuyruk darbesiyle kancadan
kurtulmaya çalıştı. Bu taktik
başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra ,
kendini kuyruk yüzgeciyle fışkırttığı
suların yaklaşık bir metrelik bir şelale
oluşturduğu nehrin sığ kısımlarına
attı.
Burada asıl konu sığ sular değil
tabii ki. Pek çok yerde kısmen ya da
tamamen aşınmış kayalar ve taşlar
suyun üstünde küçük adalar oluşturmuştu.
Benim de oltam kısa olmadığı
için nehrin karşısına doğru gitmeye
karar verdim, aksi takdirde 0,25
mm floro-karbon tippet’imin kırılma
riskiyle karşı karşıya kalacaktım. Bacaklarım
titriyordu, bu riskli yürüyüşüm
beş dakika bile sürmeden balık
teslim olmaya başlamıştı.
Artık balığa iyice yaklaşmıştım.
Balık, kancaya yakalandığı yerin yaklaşık
50 metre uzağındaki sığ sularda
dinleniyordu. Ellerimi soğuk suya
sokup onu tam kuyruğundan kavradığımda
balık artık kendini bırakmıştı.
Onu geçici olarak suyun dışına
çıkarttığımda direnmedi bile, böylelikle
Elias da birkaç güzel fotoğraf
çekebildi.
Küçük üçlü kancayı balığın ağzından
çıkardım ve balığı tekrar suya
daldırdım. Balık kendine yeniden
yön verdi, kuyruğunu çırparak ışıl ışıl
parlayan nehirde kayboldu.
Bu harika balıkla Vididalsá belleğimde
asla silinmeyecek bir başka iz
bırakmıştı. Nehrin rüya gibi parıldayan
sularına son bir kez daha baktığımda
şırıl şırıl akan sularda, zamanı
unuttuğum derinliklerinde sanki bilincimin
yansımasını gördüm.
Volkanik adadaki alabalık avının
son beş günü, fırtınalı hava sebebiy-
le berbat olsa da Vididalsa’dan bana
kalan izlenimler hafızamda kusursuz
pırıl pırıl görüntüler olarak yerini
aldı.
Vididalsa – Bilgi:
İzlanda’nın çok sayıdaki muhteşem
somon nehirlerinden biri olan
Vididalsá Nehri, adanın kuzeybatısında
Blöndós ve Laugarbakki arasında
yer almaktadır. Nehir, kollarıyla
beraber 1130 km² lik alan kaplamaktadır.
Nehrin, kolu Fitjá ile birlikte 50
km’lik bakir suları, gür bitki örtüsüne
sahip vadinin içine oyulmuş 100’e
yakın büyüleyici güzelikte havuz
barındırır. Son beş yıla bakıldığında
sezonluk ortalama 1000 somon avı
yapılmaktadır ancak geçtiğimiz bir
iki yıl içinde bu sayı önemli ölçüde
artmıştır.
Vididalsá’da sezon 24 Haziran’da
başlar, 16 Eylül’e kadar sürer. İlk haftalarda
nehir çok sayıda orta büyüklükte
balıkların istilasına uğrarken,
temmuzun ortalarından ağustosun
sonuna kadar da çok sayıda yetişkin
somon nehre girmiş olur. Nehirdeki
balıkların büyük çoğunluğu 4 ila 8
kg arası gelir ama her yıl pek çok 10
kg ve üzeri balık da avlanır. Nehrin
zengin fly fishing tarihine bakılacak
olursa pek çok 15 kg üzeri somon yakalandığı
da görülmektedir.
Vididalsá’nın havuzlarının büyük
çoğunluğuna ulaşım oldukça kolaydır.
Genellikle karşı kıyıya doğru orta
uzunluktaki atışlarla av yapılır. Teçhizat
olarak genellikle ağırlığı 6-8 arası
değişen hafif, tek el ya da çift el fly oltaları
ve Sunray Shadow, Collie Dog,
Francis ve Snaelda gibi küçük hitch
tube fly’lar kullanılır.
Vididalsa Nehri catering servisleriyle,
rahat odaları ve tesisleriyle fly
fishing tutkunlarına ev sahipliği yapar.
Lodge, içinde duşu da olan çift
kişilik odalarında her gün 24 misafir
ağırlar. Akşam yemeği zamanı geldiğinde
ise misafirleri fevkalade şeyler
bekler. Lodge’ta akşam yemekleri
başlı başına bir keyiftir. Güzel bir günün
ardından bir kadeh kaliteli şarap
eşliğinde yenilen yerel malzemelerle
pişirilmiş enfes yemekler keyfinize
keyif katar.
Daha fazla bilgi için : http://www.
vididalsa.is/ ve johann@vididalsa.is
Ulaşım:
Pek çok ülkeden İzlanda havaalanı
Keflavik’e ulaşım oldukça kolaydır.
Sezon ve tarihe bağlı olarak değişiklik
göstermekle birlikte, Icelandair
(www.icelandair.is) ile herhangi bir
noktadan 150 – 250 Euro’ya uçabilirsiniz.
Keflavik’ten Vididalsá’ya ulaşım
road 41 ve 1 North yoluyla 3 saat sürmektedir.
Araç kiralamak için Holdur
(www.holdur.is) ‘e göz atabilirsiniz.
74
Şubat
75
Göller kuruyor, yetkililer izliyor
Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
Bilim Danışmanı Doç. Dr. Erol Kesici,
yanlış ve bilim dışı su yönetimi yüzünden
ülkemizdeki sulak alanların
yaklaşık yüzde 60’ının kuruduğunu,
kalanının da kurumayla karşı karşıya
olduğu uyarısını yaptı. Kesici, Batı
Akdeniz Göller Bölgesi, Konya ve Tuz
gölleri bölgesinde irili ufaklı 15 gölün
tamamen haritadan silindiğini söyledi.
Marmara Denizi genişliğindeki
300 gölün yüzde 60’ının kuruduğuna
dikkat çeken Doç. Dr. Kesici acil önlem
alımasını istedi.
Ülkemizde kuraklık her geçen yıl
kendisini daha acı bir şekilde hissettirirken
bilim insanlarının uyarıları
devam ediyor. Ülkemizin yıllar önce,
200’ü haritalarda görülebilen, Marmara
Denizi büyüklüğünde 300’e
yakın irili ufaklı göle sahip olduğunu
hatırlatan Türkiye Tabiatını Koruma
Derneği Bilim Danışmanı Doç. Dr.
Erol Kesici, “Bu göllerin yüzde 60’ı
kurudu, küçülüp, kirlilik nedeniyle
neredeyse tümü göl olma özelliğini
kaybetti” dedi.
SON 10 YILDA KURTARILAN
HİÇ BİR GÖL YOK
Sözcü’ye konuşan Süleyman
Demirel Üniversitesi Eğirdir Su Ürünleri
Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi
ve Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
Bilim Danışmanı Doç. Dr. Erol Kesici,
10 yıl önce Türkiye Tabiatını Koruma
Derneği’nin hazırladığı ve büyük
bir yankı uyandıran araştırmanın
geçen sürede hiç bir olumlu etki
yapmadığını, tam tersine kuruma ve
çölleşmenin arttığını söyledi.
Kesici, “Göllerimizde su üretimi
bitme noktasına gelmiştir.
Binlerle ifade ettiğimiz balıkçı
sayıları yörelerde onlarla ifade edilir
duruma gelmiştir. İnsan müdahaleleri
ve bilim dışı popülist yaklaşımlarla
uygulanan yöntemler sonucunda
göller doğurganlıklarını yitirmiş, adeta
balık bırakırsan onun da zorla yetiştiği
akvaryuma dönüştürülmüştür.
Doğal göllerin su deposuna
dönüştürülmesi veya baraj gölü gibi
kullanımı kurumasının başlıca nedenleridir.
Son 10 yılda ülkemizde kurtarılan
hiç bir doğal göl bulunmuyor”
dedi.
BÜTÇE GİBİ GÖLLERİMİZ DE
İFLAS ETTİ
Kesici, kuraklığa bilim dışı ve iyi
yönetilmeyen anlayışının neden olduğunu
söyleyerek şu bilgileri verd;
* Sorumlu kamu kurumların
geliştirdiği projeler sonucu su tüketimi
45 milyar metreküpe çıktı. İçme
kullanma suyunda kayıp 1.8 milyar,
tarımsal sulamada ise kayıplar 22.5
milyar metreküpe ulaştı. Aşırı harcamalar
iflasa, huzursuzluğa, kıtlığa,
sıkıntıya, hastalığa neden olur.
* DSİ gölün su bütçesinin korunmasında,
su bütçelerini hazırlamakta
ve gölün gelir ve giderine göre su
alımlarını düzenlemekle görevli.
Fakat resmi verilere göre bir çok
gölümüzün bütçesi aşırı açıklar vermiştir.
Ülkemizin bir zamanlar 5. büyük
tatlı su gölü olan Akşehir Gölü neredeyse
10 yıldır coğrafyamızdan, haritamızdan
silinmiştir.
* Göl tamamen kurumuş,
doğal göl özelliklerini kaybetmiş,
kış aylarında su birikintisi haline
gelmiştir. Beyşehir gölü 26 metreden
6 metreye, Eğirdir gölü 14 metreden
5 metreye düştü.
Ülkemizde daha çok Batı Akdeniz-
Göller Yöresi, Konya ve
Tuz Gölleri havzasında irili ufaklı
15’den fazla doğal göl susuz alanlara
dönüşmüştür. Bu göller, Avlan,
Seyfe Gölü Ereğli Sazlığı Kulu Gölü,
Sarıgöl,Yarışlı, Kurugöl, Kırkpınar,
Acıgöl, Uyuz Gölü, Suğla, Meke,
Güvenç, Sasam, Kocagöl, Karagöl,
Hotamış Sazlığı ve Küçük göl.”
GÖLLERİ BESLEYEN SULARIN
ÖNÜ KESİLDİ
Kesici,“Gölleri besleyen yüzey
sularının, dere ve çayların önüne
son 10 yılda adeta moda haline gelen,
göllere vereceği zarar düşünülmeden
yapılan çok sayıdaki gölet,
baraj yapılması, her türlü atıkların
depo alanı olarak göl alanlarının kullanılması
göllerimizin yok olmasını
hızlandırdı.
Kimi bataklıklaştı, kimi de kul-
76
Şubat
77
lanılamaz hale geldi. Giderek su
kıtlığına girdik. Göllerin kuruması
gen havuzlarımızı ve verimi de
azalttı” şeklinde konuştu.
AKILCI VE BİLİMSEL ÖNLEMLER
ACİL ALINMALI
Doç. Dr. Erol Kesici, alınması gereken
önlemleri şöyle sıraladı:
– Göllerimiz ilgili koruma yasa ve
yönetmeliklerin öngördüğü şekilde;
amasız fakatsız,siyasi ve popülist
yaklaşım gözetmeden yönetilmelidir.
Bu konuda bilim insanlarının önerileri
de göz ardı edilmemelidir.
– Gölleri besleyen dereler, çaylar
üzerine kurulan baraj, gölet, set projeleri
ve regülatörlerle göller baraja
dönüştürülmemelidir.
– Drenaj alanları kanalıyla pestisit,
kanalizasyon atıkları, sanayi
atıklarının göllere ulaşımı mutlaka
engellenmelidir.
– Tarım şekli ve su kullanımı
ekolojik tarıma göre, damla yöntemi
ve buna uygun tarım dokusuna
geçilmelidir. Vahşi sulamaya son verilmelidir.
– Doğal göller bitki ve hayvanlarıyla
bir bütün içerisindedir. Bu
nedenle; kaçak avcılık, kamış ve saz
kesimi, yakımı, toplanması ve çeşitli
nedenlerle bu yerlerde arazi açılması,
otlatma, yol yapımı gibi etkinliklere
izin verilmeyerek göl kıyı çizgisi
ve peyzajı korunmalıdır.
– Yaban hayatın korunması için
göllerin ekolojik yapısı korunmalı,
göllerin doğal dengesi kısa vadeli
çıkarlar için ihmal ve feda edilmemeli,
korunmalıdır.
– Sit alanı, A tipi sulak alanlar
olarak değerlendirilen, kullanımı-korunması
için yasalar çıkarılan sulak
alanlar için verilen sözler tutulmalı ve
düzenlemeler yerine getirilmelidir.
Su hayattır, yaşamdır, sulak alanlar
yaşamın anasıdır, geleceği tehlikeye
atmamak, kuraklığın kapımızdan
içeri girmemesi için, istenmeyen
sonuçlarla karşılaşmadan önlemler
alınmalı, bu da doğaya akılcı, bilimsel
yaklaşımla olur.
78
Şubat
79
80