16.05.2020 Views

SAYI 1

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Mayıs 2020

RENGİ

F yat:8 TL 1

F İ K İ R - S A N A T D E R G İ S İ


N reng

B r arâz parçasındak farklı noktaların yerler n kes n

olarak bel rlemek ç n bu noktaları tepe kabul eden

üçgenler n ç z lmes nden bâret har ta çıkarma șlemler n n

bütünü.

N reng Noktası:

1. N reng bel rleme șlem nde bașlangıç veya

karșılaștırma yer olarak kullanılan noktalardan her b r .

2. mec. B r ș n, b r meselen n asıl ve öneml tarafı.


HAKKIMIZDA

Yașam her manada çok yönlü olmayı gerekt r r. Örneğ n, b r sah l kenarında oturmuș den z

seyrederken ruhunuz șa rd r, gözler n z eng n mav l kler nakıș nakıș șleyen ressam, kulaklarınız

martıların çığlıklarından ezg ler türeten b r müz syend r. Dalgaların sesler uyandırır aklınızı,

sorgulamaya bașlarsınız. Hayat ne ç nd r? Ben k m m? En temel nden en absürt olanına b rçok

düșünce sarmalıyla kaplanır z h n dünyanız. O vak t b r f k r nsanısınızdır. Bütün n reng noktalarına*

dokunur heps n daha da koyulaștırır ve bel rg nleșt r rs n z z hn n zde. İnsan olmanın kaçınılmaz

sorumluluğunun-düșünmen n- ağırlığını h sseders n z omuzlarınızda. Bu zaman zaman b r lanet

g b d r lak n end șeye mahal yoktur. Bu "lanet" muazzam b r güce dönüștürmek el m zded r. B zler

bunun yolunun f k rler m z ve h sler m z kağıda dökmekten geçt ğ ne nanıyoruz. Aynı zamanda

bașka pencerelerden hayata bakmanın muazzam büyüsüne er șeb lmen n de olab ld ğ nce her kalem

z n n peș nden g tmey gerekt rd ğ n düșünüyoruz. Bu düșüncelerle aldığımız bu yen solukta, hayatın

her penceres nde var olmayı ve okurlarımızı da bu pencerelere m saf r etmey amaçlamaktayız.

Pek b z k m z?

B zler; l se ve ün vers te zamanlarında b rl kte vak t geç rmekten key f almıș, hayata da r b rb rler yle

paylaștıkları duygu ve düșünceler , kend hayatlarının n reng noktalarını kağıda dökmeye değer görmüș üç

arkadașız.

Key fle okumanız d leğ yle.


İÇİNDEKİLER

1

Bașladığımız Noktadan Çok Uzakta B r 2020

Özgür Özdemr

7

Düșmek Hasret

Enes Öbek

10

18

Yașamak Sanatı

Ozan Bölükbașı

46

Özgür Özdem r

20

Teșekkür

Ebru Tuncay


İnceleme

Özgür Özdemir

BAŞLADIĞIMIZ

NOKTADAN

ÇOK UZAKTA BİR

2 0 2 0

1


Olmaması gereken nedenle

dışarıda olmak zorunda olan

yaşanmamış olması gerektiği şekilde

öldürülen

Ali Hemdan’a İthafen…

Dünya tarihinde farklı dönemlerde birçok salgın hastalıkla karşılaşıldı. Örneğin veba, 4 farklı

zaman diliminde kendini gösterirken, 1820 ve devamında ortaya çıkan kolera salgını

Hindistan merkezli olmak üzere tüm dünyayı etkiledi. 1920’lerde de İnfluenza dünya

gündemini işgal etti. 1920’lerden günümüze epidemiler olsa da pandemi ilan edilecek

nitelikte bir hastalıkta karşı karşıya kalınmadı fakat bu durum 2019’un sonlarında ortaya

çıkan Covid-19 ile değişti. Çin’in Wuhan kentinde Covid-19’un ilk vakaları görülmeye

başlandığından beri birçok ülke salgından etkilendi. Salgının etkisinin azaltılması ve problem

teşkil etmemesi için çeşitli önlemler alınmaya başlandı. Alınan önlemlerle beraber önlemlerin

tercihi- faydası- zamanlaması- gevşetilme kriterleri vb. birçok hususta tartışmalar ve farklı

ülke ve şehirlerle karşılaştırmalar meydana geldi. Tartışmaların temel odağını oluşturan

önlemler, ülkelerin kültürel, sosyolojik yapıları ve özellikle ekonomik kaygıları üzerinde

şekillendi. Bu yazıda da şekillenmeler üzerine kısa bir inceleme yapılacaktır.

a)Covid-19’a İlişkin Avrupa’da Alınan Önlemler

Covid-19’un yayılımı ile ilgili Avrupa’da farklı ülkeler farklı vakitlerde farklı refleksler

gösterdi. Örneğin, İtalya ve İspanya’da hükümetler önlem almada geç kaldığı ve bunun ölüm

sayısını arttırdığını belirtiyor ve istatistiki verilere bakıldığında bu iddiada haklılık payı

olduğu görülüyor. Bunun yanı sıra sert veya yumuşak refleks gösterimi açısından da ülkeden

ülkeye değişik tutumlar oldu. Örneğin, Almanya Covid-19 ile mücadele de sert önlemler

alırken, “sokağa çıkma yasağı” gibi, İngiltere sürecin başlarında neredeyse hiçbir önlem

almamıştı fakat bu karardan kısa süre içinde vazgeçilmişti. Bu karar değişikliğinin ardından

İngiltere başbakanı Boris Johnson sokağa çıkma yasağını şu ifadelerle halka duyurmuştu:

“İngilizlere bu gece basit bir talimat veriyorum, evde kalmak zorundasınız” *

2


Nordik ülkelerine bakıldığında Danimarka’nın, Avrupa’da sınırlarını erken kapatması ve ülke içi

önlemleri de benzer dönemlerde hızlı bir şekilde uygulamaya koyması fark oluşturdu. Bu fark

da Danimarka’da okulların 15 Nisan’da aşamalı olarak açılmasına imkân verdi. Danimarka’nın

yanı sıra Norveç’e de baktığımızda onlar da sınırları kapatıp (İsveç hariç oradan gelenlere de

14 günlük karantina süreci uygulanıyordu) okulları tatil etme yoluna giderek kendi

standartlarında sert sayılan önlemler alındı. İsveç’e bakarsak, sürü bağışıklığı** yolunu seçerek

diğer Nordik ülkeleri gibi kısıtlamalar yapmadılar.*** Buna karşın NY Times’de Nordik ülkeleri

için yapılan haberde İsveç açısından “If the health agency were to say that closing borders and

shutting down all of society was the best way to go, the government would most likely listen.”

ifadesinin kullanılması****, İsveç hükümetinin gerekli gördüğünde sert önlemler almaktan

çekinmeyeceğinin somut bir örneği olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bununla birlikte alınan tedbirler, birçok ekonomik paket ile de desteklenerek salgının

ekonomik hayatı olumsuz etkilemesinin –bir parça da olsa- önüne geçmeye çalışılıyor.

Özellikle ekonomisi güçlü olarak addedilen ülkelerde hem halka hem de iş dünyasına yönelik

çeşitli nakdi yardımlar, vergi indirimleri, ödeme ertelemeleri gibi imkânlar tanındı. Bu sayede

işini kaybetmiş veya geliri düşmüş herkese doğrudan veya dolaylı olarak yardım edilmeye

çalışılıyor. Örneğin Almanya 750 milyar euroluk bir yardım paketi açıkladı.*****

b)Türkiye'nin Covid-19’a Yaklaşımı

Türkiye açısından durum incelenirse, önlem alınma noktasında geç kalmanın yaşandığı ve ilk

önlemlerin uygulanması noktasında acemi davranışların sergilendiği gözlemlendi. Camilerin

toplu ibadete kapatılması, yurt dışından gelen vatandaşların karantina süreçlerinin geç

başlaması, umreden dönen insanlara Parasetamol ilacının dağıtılması iddiası ve Türk halkının

şahsına münhasır davranışlarından kaynaklanan olaylar (Otobüsle karantinadan kaçarak,

Erzurum’a gitmeye çalışırken Çorum’da yakalananlar gibi vakalar) düşünüldüğünde hem

devlet açısından hem de vatandaşlar açısından buacemi davranışlar sergilendi.

Bu davranışların yanı sıra sürecin ilerleyen dönemlerinde alınan kararlara baktığımızda,

ülkedeki herkesi kapsayacak uzun süreli sokağa çıkma yasağı uygulanılmasından kaçınıldı.

Herkesi kapsayan sokağa çıkma yasağı sadece hafta sonlarında uygulandı. Uzun süreli

sokağa çıkma yasağı, sadece yirmi yaş altı ve altmış beş yaş üstü insanlara uygulandı. Bu

uygulamalar ekonomik sınıflandırmalarda çalışan kesim olarak yer alan 20-65 yaş arası

insanların işe gitmelerinin önüne set çekilmemesi için yapıldığını düşünüyorum. Bunu

destekleyici bir argüman olarak 18-20 yaş arası çalışan kesimin de, 20 yaş altının sokağa

çıkma yasağından muaf tutulması sunulabilir. Açıklanan yardım paketinin büyüklüğü (100

milyar Türk lirası) ve bu yardımın dağılım şeması da incelendiğinde ekonomide dönen çarkın

durmaması için sektörlerin çalışmaya devam etmesine dair bir yapının ortaya konduğu

görülmektedir. Bu da bize önlemler alınırken insan sağlığına dair tedbirlerden ziyade

ekonomik kaygıların ön planda tutulduğunun bir işareti.

3


Bu durum tamamıyla olumsuz bir

durum değil çünkü ekonomisi güçlü

olmayan ülkelerde alınabilecek sert

tedbirlerin ekonomiyi durma

noktasına getirebileceği ve

oluşabilecek bu durumun

Covid19’dan daha fazla, insanı

etkileyecek bir sorun haline

gelmesinden kaçınılmaktadır. The

Economist’in paylaştığı veride de

makroekonomik açıdan gelişmekte

olan ülkeler arasında iyi bir

konumda yer almadığımız da şüphe

götürmeyen bir gerçek. Bu gerçek

de Avrupa’da alınan önlemler ile

Türkiye’de alınan önlemlerin

farkının somutlaştığı nokta olarak

karşımıza çıkmaktadır. (Halkın

refah düzeyi açısından bakılırsa,

bu verinin yanı sıra başka faktörler

de hesaplamaya katılacağı için

sıralamada değişiklik olacaktır.)

İsveç’te alınan önlemlerin Türkiye’ye benzediği iddiası ileri sürülebilir. Ekonomik çarkın

olağan seyrine yakın bir hatta devam etmesi açısından benzerlik gösterse de İsveç, önlem

alma açısından sürü bağışıklığını yaptıkları değerlendirmeler sonucunda tercih ettiler ve

koşullar farklı bir yöne evrilirse başka yöntemleri kullanmaktan kaçınmayacakları da

beyanlarda görmekteyiz. Buna karşın Türkiye’nin, bu tarz önlemleri alırken İsveç gibi bir

tercih yapmaktan ziyade ekonomik kaygılarından ötürü bu yöntemi tercih ettiği söylenebilir

ve bu yüzden uygulamada kısmi benzerlikler olsa da tedbirlerin tercih sebebi açısından

büyük farklılıklar mevcuttur.

4


c)Sonuç Yerine

Salgın hastalıkların tarihi incelendiğinde pandemi öncesi dönem ile sonrası dönem arasında

birçok farklılıkların oluştuğu karşımıza çıkmaktadır. Covid-19’un da bir değişime yol açacağı

herkesçe bilinen bir gerçek. 2020li yıllarda, Covid-19 etkisini yitirmesine rağmen bize

getirdikleriyle uzun süre meşgul olacağız. Örneğin post-Covid-19 Türkiye’si düşünüldüğünde,

işsizlik probleminin kronikleşmesi, TCMB’nin rezervlerinin zayıflaması, faizin düşürülmesine

rağmen güven probleminin devam etmesinden dolayı yeterli yatırımın olmaması, Türk

lirasının kırılganlığı gibi konular ekonomistlerin önündeki en büyük uğraşı alanları olarak

karşımıza çıkacaktır.

Bunun yanı sıra kilometrekareye

düşen insan sayısının fazla

olduğu****** yaşam alanlarında

salgın hastalıkların daha kolay

yayılması ile sosyal- fiziki mesafe

kuralının etkinliğinin azalması gibi

unsurlarda kentsel dönüşüm

süreçlerinde kent planlamacıların

gözetmesi gereken önemli unsurlar

haline gelecek. Siyaset biliminin,

uluslararası ilişkilerin, sosyolojinin,

psikolojinin ve diğer bilim dallarının

çokça uğraşacağı ve bazılarının

kalıcı olacağı değişimler meydana

gelecektir. Geleceğin dünyasında,

değişimleri doğru okuyan ve

aksiyonlarını olumlu yönde

oluşturabilen devletler ve bireyler

büyük bir role sahip olacak ve tarih

de olması gereken yerde ve zamanda

gerektiği gibi davrananları yazmaya

devam edecektir.

5


KAYNAKLAR

** Sürü bağışıklığı, toplumda yeterli sayıda insanın, herhangi bir enfeksiyona karşı topluca

bağışıklı olduğu durumu ifade eder. Bu durum hastalığın yayılmasını etkili bir şekilde

engelleyebilir. Sürü bağışıklığı için, bağışıklığın aşıdan mı yoksa hastalığa yakalanmış

insanlardan mı kaynaklandığı önemli değildir. Önemli olan, bağışıklı olmalarıdır. Bir görüşe

göre, COVID-19 olarak adlandırılan yeni koronavirüs enfeksiyonu ile giderek daha fazla insan

enfekte olduğunda, iyileşen ve daha sonra gelecekteki enfeksiyonlara karşı bağışıklı olan

insan sayısı artacaktır. Londra Hijyen ve Tropikal Tıp Okulu'nda Gelişen Enfeksiyon

Hastalıkları profesörü Martin Hibberd'e göre, “Nüfusun yaklaşık %70'i enfekte olup

iyileştiğinde, çoğu insanın enfeksiyona dirençli olması nedeniyle salgınlar daha yavaş ilerler"

ve buna da sürü bağışıklığı denir.

* https://www.dw.com/tr/ingilterede-soka%C4%9Fa-%C3%A7%C4%B1kmayasa%C4%9F%C4%B1-getirildi/a-52895278

https://m.timeturk.com/suru-bagisikligi-nedir-koronavirusun-caresi-suru-bagisikligi-mi/haber-

1408260

*** https://www.dw.com/tr/koronavir%C3%BCse-kar%C5%9F%C4%B1-hangi-%C3%BClkehangi-ekonomik-%C3%B6nlemi-ald%C4%B1/a-52969655

(Fatura iptali, nakit para yardımı

vb. yardımlar gibi direkt halka yönelik ve bunun yanı sıra şirketlere hitaben

de yardımlar mevcut)

**** “Eğer sağlık bakanlığı, (hastalıkla) mücadeledeki en iyi yolun ‘sınırların kapatılması ve

sosyal hayatın kısıtlanması’ olduğunu söylerse; hükümet bunu mutlaka dinleyecektir.”

https://www.nytimes.com/2020/03/28/world/europe/sweden-coronavirus.html

***** https://www.bloomberght.com/alman-meclisi-750-milyar-euroluk-harcama-paketinidestekledi-2251128

****** https://ec.europa.eu/eurostat/en/web/products-eurostat-news/-/DDN-20200430-1?

inheritRedirect=true&redirect=/eurostat/en/news/whats-new (Km2 düşen insan sayısını

gösteren grafiğin kaynağı)

6


Ș r

ENES ÖBEK

DÜŞMEK

HASRETİ

7


Ben ki solgun ve de kuru bir yaprak parçası...

Bu aksi ormandaki en budala ağacın kırılan en son dalındaydım

Düşmek hasretinin son demlerinde toprağa, pamuk ipliğinde asılı,

Uzun güzümün nihayet sonlarındaydım.

Kanıma girmeye uğraşan rüzgara teslim olmadım hiçbir zaman,

Fırtınalarla amansız kavgalarda bulunmuşumdur lakin

Rüzgara yalvarmak istediğim de olmuştur

Bir parça güneşe yaklaştırması için.

Toprağı öğrendim ilkin

Toprak doğurdu beni

Büyüttü, yüceltti tepelerden seyrettim kara benzini

Sonra hasreti öğrendim

Hangi ana çocuğundan uzak eder kendini,

Gördüren, duyuran lakin dokunulmaz kılan kimdir

Heyhat bu ne sarsan işaret.

Derken vuslatı öğrendim çok geçmeden

Hasret için midir vuslat yoksa

Vuslat için mi vardır hasret?

Bilemedim.

Aşk dediğini işittim bir gün bir çobanın

En dokunaklı türküleri de ondan dinledim

Kepeneğin ağırlığı çökertmişti omuzlarını lakin

Usanmadan peşindeydi koyunlarının

Aşk dedim aşk böyle bir şey olsa gerek

8


Derken bir serçe konuverdiğinde dalıma bir gün

İlk kez böylesine sızladı omuzlarım

Aldırmadan seyrettim bir zaman

Umarsızca kanat çırparken görürdüm onu bu vahşet ormanında

Epey umursamazdı da

Gözlerinde binbir sır perdesi saklıydı sanki

Olduğu gibiydi bir o kadar da

İşte ben ilkin ona isnat ettim bu suçu

Evet bir tür suçtu zannımca aşk demek

Meğer ki aşkından iki büklüm olmuş çoban bile bir gün

vuracak koyunlarının boynunu .

Değil mi ki dağ bayır demeden koca bir sürü,

Celladının peşinden gidecek bile bile

O halde öyle bir suç ki bu

Katili de birdir maktulü de

Bir ara yeltenir gibi oldu hayli ürkek, mahcubiyetle

Ben ki sadakat timsali ihanet mangalarının

Güneşe tövbe etmiş hasretimi vuslata gömmüşümdür

İlmeği boynumda kolye bilmiş, tekmeyi kadere ısmarlamışımdır lakin

Madem ki aşk yanık bir türkünün peşindeki ölümdür

O halde yazgının tecellisi bugündür

Vursun boynumu ürkek bir serçe

Erken vuslatımı kabul eylesin toprak

İhanetse hükmüm o da kabulümdür.

Demeye kalmadan uçuverdi daldan konduğu gibi

Belli ki türkü kadardı ömrü çobanın dilindeki

İşte böyle ezber ediyorken hayatı

Serildim yere vuslat vaktiydi

Yerin eşsiz çekimine direncim kalmadı

Unuttum ne varsa bildiğim

Bir çoğu oyalamaca bir tutam da hakikat vardı

Üzerime basılana değin daha bütündü bedenim

Nice heveskâra bir ibretlik öykü kaldı.

9


Deneme

Ozan Bölükbaşı

Yaşamak Sanatı

10


Yaşamak

Yaşamak, sözlükte ondan fazla anlamı bulunan bir kavram. Ve bu anlamlar içinde en önde

geleni sağ olmak, canlılığını sürdürmektir. Peki yaşamak gerçekten de sözlükte yazdığı gibi

midir? İnsanın nefes alıp vermesi, kalbinin atması ve sinir sistemlerinin aktif olması onu

gerçekten yaşayan bir varlık yapar mı?

Aslında bana göre böylesi bir tanım insanı fizyolojik bir varlık olarak sınırlandırmaktadır.

Elbette yaşamak eylemini gerçekleştirmek için canlıların bedensel aktivitelerinin işler

durumda olması gerekmektedir. Fakat insan fizyolojik yönleri olduğu kadar psikososyal*

yönleri de olan bir canlıdır ki onu diğer canlılardan farklı kılan en önemli şey budur.

Dolayısıyla bu farklı canlının yaşama eylemi de diğer canlılarınkinden farklı olarak

tanımlanmalıdır.

İnsan için canlılığını sürdürmenin ön koşulu fizyolojik işlevlerinin yerine getirilmesidir.

Kalbinin atması, nefes alıp vermesi, merkezi sinir sisteminin çalışır durumda olması yaşamın

ön koşuludur. Fakat bu insan olarak yaşamak için yeterli değildir.

Yaşamanın ön koşulu olan fizyolojik bir sağ olma durumundan sonra insanın kendisini

yani diğer türdeşlerinden farklı olan eşsiz varlığını ortaya koyması gelir. Elbette her birimiz

öyle veya böyle dış görünüş ve fiziksel yapı olarak birbirimize benzemekteyiz. Fakat eşsiz

olan şey bizim psikolojik yönlerimizin tamamından oluşan kişiliğimizdir. Yaşamanın ikinci

koşulu, ve bana kalırsa en önemlisi, insanın kendi kişiliğini dış dünyaya yansıtabilmesidir. Bu,

yaşamı bir sanata dönüştürmektir, yaşama sanatıdır. Yaşama sanatı kendi olmaktan geçer.

Psikososyal kelimesi “Psikoloji” ve “sosyal” kelimelerinin

birleşiminden oluşur, bu kelime insanın çevre faktörlerinden

etkilenen bir varlık olduğunu ifade eder. 11


Kendi Olmak Meselesi

İnsanı yaşar kılan şeyin kendi duygu ve düşüncelerinin dış dünyaya yansıtması olduğundan

bahsetmiştim. Burada odaklanmak istediğim şey ise insanın kendisini dış dünyaya nasıl ve ne

biçimde yansıtması gerektiğidir.

Eşsizliğimiz yalnızca türümüz (Homo Sapiens) için geçerli değildir. Birey bazında da her bir

insan bir diğerinden çok büyük ölçekte farklıdır. Sahip olduğumuz genler, ebeveynlerimizle

bağlanma biçimlerimiz, maruz kaldığımız ebeveynlik stilleri, sosyal çevremiz ve doğduğumuz

coğrafya bizi biz yapan ve bizi birbirimizden ayıran şeylerdir. Bunlar her birimizin aynı

durumlarda-küçük veya büyük oranda ama kesinlikle- farklı hissetmemize ve farklı

düşünmemize sebebiyet verir. Bu eşsiz varlığın yani kişiliğin dış dünyaya yansıtılması

yaşamakla ilintili olduğu kadar,kendi olma meselesiyle de ilintilidir.

Kendi olmak, yaşamanın ikinci koşulu olan kişiliğin dış dünyaya yansıtılmasının öncülüdür.

Kişi eğer kişiliğini dış dünyaya yansıtıyorsa bunu kendisi olarak yapmalıdır. Kendi

duygularını, kendi düşüncelerini, kendi arzu ve ideallerini, yapmacıksız ve cesurca ortaya

koyabilmelidir. Buna yaşamak sanatı adı verilir.

Dolayısıyla yaşamanın insana özgü tanımına göre insan; kişiliğini dış dünyaya

kendisi olarak yansıtabildiği sürelerin toplamı kadar yaşıyor demektir.

Yaşamak Sanatı

Peki buna neden Yaşamak Sanatı adını veriyorum?

Yaşam ve sanat iç içe iki kavramdır.

Sanat eşsiz ve biriciktir. Sanatçının duygu ve düşünceleri eşsiz bir biçimde ortaya koyması,

meydana gelen ürünü sanat yapar. Ortaya konan ürünün eşsiz olmasının bir sebebi insanın

kişiliğinin eşsiz olmasıdır. Diğer sebebi ise sanatçının ortaya koyduğu ürünü taklitten uzak ve

dürüst bir biçimde kendi estetik algısına göre sergilemesidir.

Yaşamak sanatı; insanın eşsiz kişiliğini taklitten uzak ve özgür bir biçimde ortaya koyarak

canlılığını sürdürmesidir. Bu şartlar altında gerçekleştirilen her bir davranış insanı yaşar

kılar. Elbise seçiminden kullandığı kelimelere, ilgi alanlarından seçtiği mesleğe, tuttuğu

takımdan gelecekteki hedeflerine her şey sanat haline gelecektir ve kişi yeryüzüne kendi

izlerini bırakacaktır. Yaşamak aslında budur. Yaşamak kendi olarak nefes alıp vermektir.

12


Belirtmeliyim ki yaşamak sanatını icra eden sanatçı yani insan bu icra sırasında olumlu ve

olumsuz birtakım durum ve tecrübelerle karşılaşabilir.

İnsanın yaşama sanatını icra etmesinin birçok olumlu etkisi vardır. Evvela kendi olmak kişiyi

özgür kılar. Kendi tavır ve davranışlarını varoluşuna uygun olarak düzenler. Özgürlük nefes

alıp vermenin bedeni canlı kılması gibi ruhu canlı kılar. Kişi sevdiği şeylerin peşinden giderek

sevdiği hayatı yaşamak için bir yolculuğa çıkar. Bu özgürlük aynı zamanda ömrün sonunda

yaşanması olası hayıflanmaları da engeller, bizi ileri yetişkinlikteki keşkelerimizden kurtarır.

Yaşama sanatının bir diğer olumlu etkisi kişiyi dürüst ve kişinin sosyal ilişkilerini gerçek

kılmasıdır. Bu kişi kendisine ve çevresine karşı kendi duruşunu dürüstçe sergileyerek

çevresiyle apaçık ve sahici ilişkiler kuracaktır. Ancak onun varoluşsal gerçekliğini kabul eden

insanlar onun yanında olmayı seçecektir. İstemediği davranışları istiyormuş gibi

gerçekleştiren birey asla gerçek mutluluğu ve gerçek sosyal ilişkileri deneyimleyemez.

Elbette ilişkilerinde karakterini dürüstçe sergileyen birey daima ilk seferinde mutlu olacak

diye bir şey yoktur. Fakat mutsuz tecrübeler mutluluğa gidilen yolların kaldırım taşlarıdır.

Sırf kendisi olduğu için mutsuz olan insan bir süre sonra kendisini kabul eden ve anlayan

insanları çevresinde görecektir.

Öte yandan yaşama sanatını icra eden kişi her zaman mutluluk veren olaylarla

karşılaşmayabilir. Kişisel deneyimsizlikler sonucunda gerçekleştirilen davranışlar insanı

hataya sürükleyebilir. Buradan anlaşılmalıdır ki kişi kararlarını kendine uygun, isteklerine

parelel bir biçimde ve çoğu dinamiği hesaba katarak vermelidir.

Önemle belirtilmelidir ki yaşama sanatı başıboş bir serbesti propagandası değildir. Tam

aksine aklı başında ve ne istediğini bilen bir özgürlüğün ve mutluluğun destekleyicisidir.

Deneyimsizliklerimiz aslında kendimiz olmaya çalışırken diğer faktör ve unsurları görmemizi

engeller. Çünkü tecrübe etmediğimiz kötülükler ve henüz çıkarmaya fırsatımızın olmadığı

dersler vardır hayatta. Yaşama sanatçısı eğer mutlu olmak istiyorsa çevresinden gelen bilgi

ve tecrübeleri analiz ederek, onların doğru olma ihtimaline saygı göstererek davranışlarını

düzenlemelidir.

Tıpkı diğer insanların ve kendimiz olmamızı engelleyen unsurlara karşı çıktığım gibi

kişinin çevresinden kopuk, hiçbir uyarı ve bilgiye kulak asmayan, yalnızca kendisi hesaba

katarak hareket etmesine de karşılığımı önemle belirtmek isterim.

Yaşamak sanatı, kaosa, iletişimsizliğe ve mutsuzluğa sürükleyen bir yaşam tarzı değil, aksine

herkese kulak verip tüm unsurları hesaba katarak insana kendisi olmasını öğütleyen bir

görüştür.

13


Ket Vurucular

Fakat insanın yaşaması her zaman kolay değildir. Bu cümleden yalnızca nefes alıp vermeyi

kastetmediğimi anlamış olmalısınız. İnsanın kendi kişiliğinin özgürce dışa vurmasını

engelleyen bir dizi değişken vardır.

Yaşamak sanatına ket vuran meselelerden ilki doyurulması zorunlu olan fizyolojik

ihtiyaçlarımızın kişiliğimiz, duygu, düşünce ve hayallerimiz öncülü olmasıdır.

Yaşamın ön şartı olan fizyolojik ihtiyaçlarımızın giderilmesi uğrunda gerçekleştirdiğimiz

davranışlar kendimizi istediğimiz ölçüde dışa vurmamıza engel olmaktadır. Fakat bu

ihtiyaçlar ikinci koşulun hazırlayıcısı olduğundan önemlidir.

Yaşamak sanatına ket vuran bir diğer mesele kişinin benliğine bakış açısıdır. Kişinin

kendi benliğine bakış açısı yaşamak sanatını icra etmesi açısından belirleyici niteliktedir.

Benliğine dair kuşku dolu düşüncelerle bakan güvensiz kimseler kişiliklerini hayat yansıtmak

konusunda oldukça güvensizlerdir. Bu kişiler olası başarısızlıkların korkusuyla toplumsal ve

garantici nitelikteki öğretileri yerine getirmek amacıyla kendilerini hiçe sayarak çalışırlar ve

hayallerinin peşinden koşmazlar. Kendi istekleri doğrultusunda davranışlarını düzenleseler

bile ilk başarısızlıkta öğrenilmiş çaresizliğe kapılma ve yeniden başlamama eğilimindedirler.

(Carol Dweck’in Güdülenmede Benlik Kuramı)

Kendilerine dair böylesi düşüncelere sahip insanları suçlamanın doğru olmayacağı

kanaatindeyim. Bu insanları aşağı göremeyiz çünkü kişinin etkisi altında kaldığı genetik ve

çevresel faktörler onun kendisine bakış açısını belirler. Bireyin bakım vericisiyle bağlanma

biçimi, maruz kaldığı ebeveynlik stilleri, yaşanılan başarısızlıklar benliğine bakış açısını

etkileyen önemli faktörlerdir. Sözgelimi kişi Erikson’un Psikososyal Gelişim Dönemlerindeki

belli başı gelişimsel krizleri çözümleyememiş olabilir. (bkz. Özerkliğe Karşı Utanç ve Kuşku)

Ancak küçük ruhlar işlerin ağırlığı altında ezilir;

onlardan sıyrılmayı, bir yerde durup yeniden başlamayı bilmezler.

Montaigne, Denemeler, Yaşamak ve Çalışmak

14


Yaşamak sanatına ket vuran bir diğer mesele ise toplumsal kurumlarının

sosyalizasyon sürecinde bireylere öğrettikleri bazı davranış biçimleri ve bakış açılarıdır.Daha

iyi bir okul, daha iyi bir iş, daha iyi bir kariyer ve hatta daha iyi bir eş için toplumun bize

sunduğu standartlar çerçevesinde davranışlarımızı düzenlemeye çalışırız. Bu standartlar

garantici nitelikte olup genellikle ekonomik kaygılara dayalıdır. Bunlar toplumsal bir aklın

kişiliğimiz üzerinde kurduğu hakimiyetten ve tektiplikten başka bir şey değildir. Bu kıstaslar

çerçevesinde standardize edilmiş, öz benliğini, istek ve hayallerini dış dünyaya yansıtamayan

bir bireyin yaşadığından söz edemez.

Söz gelimi, bir gencin içsel olarak yakınlık hissettiği bir alandan ziyade ailesinin ekonomik

kaygılarından ve baskılarından ötürü başka bir alanda eğitim almak zorunda kalması

böyledir. Çoğumuzun ailesi felsefe okumamızdan ziyade tıp veya hukuk okumamızı tercih

etmekte ve bizlere bunun baskısını yapmaktadır. Kişinin belki hayatı boyunca icra edeceği

mesleğin kendi istekleri doğrultusunda seçilmemiş olması, onun kendisini dış dünyaya

yansıtmasını önemli ölçüde engelleyecektir. Zira hayatımızın ortalama üçte birinin çalışarak

geçirmekteyiz.

Burada ailelerimizi tamamen suçlayamayacağımız kanaatindeyim. Özellikle toplumumuzda

ebeveynlerin çoğu hayatlarının önemli bir kısmını düzensiz ve güven vermeyen ekonomik ve

politik bir konjonktürde yokluk içinde sürdürmüşlerdir. Dolayısıyla bu güvensizlik duygusu

çocuklarını koruma sorumluluğuyla birleşmiş ve bu tip öğütler ortaya çıkmıştır. Kendisi

olamayan ebeveynlerimiz, bizler için en iyisinin ekonomik olarak yüksek ve saygın meslekler

olduğunu düşünmektedir. Temel güdü kendisi olmaktan ziyade fizyolojik varlığını ve onun

geleceğini garanti

altına almaktır.

“Onlar sizin sayenizde gelir ama sizden değildir. Sizinle olsalar da size ait

değildir. Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi değil…

Zira kendi düşünceleri var onların.”

“Onların bedenlerini barındırabilirsiniz ama ruhlarını değil.”

“Onlar gibi olmaya çabalayabilirsiniz, ama onları kendinize benzetmeye çalışmayın.

Çünkü ne geri gider yaşam ne de oyalanır dünle.

Sizler yaysınız, çocuklarınızda bu yaylardan fırlatılan canlı oklar.”

Halil Cibran, Ermiş, Çocuklara Dair,

15


Aile dışında sosyal çevremizin de durumu pek farklı değildir. Hayallerinin peşinde

koşan kişilerin arzuladığı yaşamı sürmesine ve davranışlarını bu çerçevede düzenlemesine

olumsuz bakış açısıyla yaklaşan birçok adam sendeci* mevcuttur. Bunlar kendisi olmaya

çalışan kişiyi “hayalci olmakla” suçlar ve onu kötü bir geleceğin beklediğini deyim

yerimdeyse “sürüneceğini” ima eder.

Sözgelimi arkadaş çevremiz sarf ettiğimiz çabadan pek memnun olmayacaklardır. Bunlar

hayallerimizi ve düşüncelerimizi yok sayan, tabiri caizse “öğrenilmiş çaresiz bir toplumun”

üyeleridir. Yine belirtmeliyim ki bu kimselerin korkakça bakış açıları da normaldir. Tarihi

boyunca denemiş ve çeşitli sebeplerle hayal kırıklığına uğramış ve gelişimi hep aksamış bir

toplumun üyeleri için denemek ve bambaşka bir şey ortaya koymak için çalışmak pek akıl

karı değildir. (Bu bakış açısının en popüler örneklerinden biri Devrim Arabaları Projesi’dir)

“Biz pek şaşkın varlıklarız: Filanca hayatını

işsiz güçsüz geçirdi, deriz; bugün hiçbir şey yapmadım, deriz. Bir şey yapmadım

ne demek? Yaşadınız ya! Bu sizin yalnız başlıca işiniz değil, en parlak, en

onurlu işinizdir. Bana büyük işler çevirmek imkânı verselerdi neler yapmaya

gücüm olduğunu gösterirdim deriz. Önce siz kendi hayatınızı düşünmeyi,

çevirmeyi bildiniz mi? Bildinizse bütün işlerin en büyüğünü görmüş demeksiniz.

Kendinizi göstermek için büyük fırsatlara ihtiyaç yoktur.

Montaigne, Denemeler, Yaşamak ve Çalışmak

16


SONUÇ

Tüm bu anlatıdan sonra sizlere naçizane önerilerim şunlardır:

Yaşamda kendiniz olduğunuz sürece yaşamış sayılırsınız. Kendinizi dürüstçe ve cesurca

yansıtmaktan asla vazgeçmemelisiniz. Bu sizi aynı zamanda mutlu bir birey yapar

Her ne kadar iyi niyetle “sizlerin iyiliğini düşünerek de olsa” başkalarının fikri başkalarına

aittir. Fakat bir fikrin başkasına ait olması değersiz olduğu anlamına gelmez. Muhakkak

dinleyin! İnsan, diğer insanları dinleyerek gelişen sosyal bir varlıktır. Bazen ne yapmamız

gerektiğini, bazense ne yapmamamız gerektiğini diğerlerinin düşüncelerini değerlendirerek

öğreniriz. Fakat son kararı vermeden evvel “Acaba gerçekten bunu yapmak istiyor muyum?”

diye kendinize sorun.

Hayatın içinde karşılaştığınız zorluklar sizin bahaneleriniz olmasın. Kendinize, zekanıza,

benliğinize güvenin. Bu güven içi boş bir güven olmamalıdır. Eksikliklerinizin farkına varın ve

düzeltmek için çabalayın. Kendinizi eleştirmekten kaçınmayın. Eleştiri demek kendini

kötülemek değildir. Eleştirileriniz daha iyi olmak için yapın. İyi olduğunuzu düşündüğünüz

alanlarda ise kendinizi ortaya koymaktan kaçmayın.

Tıpkı zorluklar gibi başarısızlıklar da sizi yıldırma potansiyeline sahiptir. Deneyin. Ulaşılmak

için çabalanan, hedefe giden her yol yenilgilerle süslenmiştir. Her yenilginizden sonra kendi

eksikliklerinize bakın. Ve bir sonraki davranışınızdan önce ders çıkartın. Ardından bir daha

deneyin. Unutmayın ki kendinizi denemekten alıkoyduğunuz bir hayat sizin değildir. Fakat

denemeniz sonucunda elde edeceğiniz şey yenilgi olsa bile sizindir.

“Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene,

gene yenil. Daha iyi yenil.”

Samuel Beckett

Yalvarırım size inanmayarak, gelecek hakkında öğütler veren ve başaramayacağınız söyleyen

ahmaklara aldırış etmeyin. Sizler asla onların söylediği gibi boş hayallerin peşinden

koşmuyorsunuz. Peşinden koştuğunuz şey kendiniz kadar eşsiz ve gerçek. Çünkü onu siz inşa

ettiniz. Unutmayın ki her başarı öyküsünde dırdırcıların, karamsarların ve adam sendecilerin

de rolü vardır. Her ne kadar acınası olsalar da.

Kendinizi hayata katın ve hayallerinize ket vurmayın. Newton’un da dediği gibi, ağaçtaki

elmayı istiyorsanız gökteki yıldız sizin hedefiniz olsun. Kendinizden asla vazgeçememeniz

dileğiyle…

17


Ș r

Özgür Özdemir

46

18


Sayfaları çevir

Bohem olanları,

aradığını bulamadıklarını

yırt at!

Kastedilmiş yüreklerin sayfalardaki

manalı bakışlarını yakala!

Dikkat et!

Yırtmadığın

aradığını bulduğunu düşündüğün sayfalarda

gerçeklerle baş başa

bi parça ben vardır

Gözleri ufuk çizgisini yakalamaya giden beni,

parça parça bul

ve dize dize resmet ayak izlerini bıraktığın kaldırımlara

Anemos - M az s Me Fot a

19


Anı

Ebru Tuncay

Teşekkür

20


Ayrı yerlerde fakat hep beraber mücadele ettiğimiz salgının bizleri sürüklediği belirsizliğin

umuyorum ki sonlarına gelmekteyiz. Her birimiz bu sürece, sahip olduğumuz değerleri riske

atarak katkıda bulunduk ve kaçınılmaz olarak en büyük riski sağlık çalışanları ve personelleri

aldı. Birçoğumuz ailesi ve sevdikleriyle evlerine kapanırken; sağlık çalışanlarımız ailelerinden

uzakta, mesleklerinin getirisi olarak ikinci evleri saydıkları hastanelerde kalıp

hastalarına yardım ve eşlik ettiler.

Hekimliğin meslekten öte fedakârlık ve efor gerektiren bir yaşam tarzı olduğunu çoğumuz

biliriz. Fakat virüsle mücadele sürecinde bu gerçekliğe, en yalın ve aracılıksız haliyle,

yalnızca biz hekim çocukları ve yakınları değil; tüm toplumumuz şahit oldu. Hekimlerimizin

örnek alınası ve cansiperane yaşama biçimleri gözlerimizin önüne serildi. Hastalarımızı

kurtarmak bir yana; bizlere, fedakarlık ve azim dolu bir hayatın dünya üzerinde neleri

değiştirebileceğini gösterdiler.

Birçok meslektaşı gibi, bir süreliğine söz konusu salgına yakalanan ve iyileşen babam

İbrahim Tuncay’ın kızı olarak bizzat babamın ve dolayısıyla hastalarımızın da ne kadar

zorlu bir mücadele verdiklerine yakinen şahit oldum. Bu noktada babamın virüse

yakalanışından ve ailecek tecrübe ettiğimiz süreçten bahsetmek istiyorum.

21


Hastalık süreci kişiden kişiye değişmekle beraber hastalığı ağır geçirenler; yorgunluk,

öksürük ve yüksek ateş gibi ortak semptomlar göstermekteler. Babamın süreci de ağır bir

kırıklıkla belirtilerini gösterdi ve teşhisin konulmasıyla eve gelip izolasyona çekilmesi ile

başladı. Bizim için beklenmedik bir haber değildi fakat elbette herkes için olduğu gibi

istenmedik bir durumdu.

Herkes gibi biz de sevdiğimiz insanın bu ağır hastalığa yenik düşmesinden korkuyorduk

fakat babam bunun yanı sıra- belki de bundan daha çok- hastanede oluşturacağı boşluğun

yaratabileceği sıkıntılar hakkında endişeleniyor ve belki de sırf bu yüzden sağlığına ayrıca

özen gösteriyordu. Ne kadar kaçınırsak kaçınalım beklenen hastalığa yakalanınca sırada

babamı ayrı bir odaya alıp hastalığı olabildiğince hafif bir şekilde ve kısa sürede atlatmasını

ummak vardı. İlk iki gün yabancı olduğu yorgunluk hissi dışında bir semptom göstermedi,

buna tutunup bilgisayardan işlerine devam ediyordu. Fakat ardından iki hafta süren ve 39

derecenin altına inmemekte ısrar eden bir ateş nüksetti. Ateşin yükseldiği ilk üç gün “Sabır.”

dedik; çünkü babamın çevresinde de görevini ifa ederken hastalığa yakalanmış birçok

hekimimiz vardı ve kendi süreçlerinden bizlere bahsetmişlerdi. Bu ilk üç gün içerisinde

babamın hastalandığı haberi akraba ve arkadaş çevremize yayıldı; ve ben, benim yaşadığım

endişenin aynısına; her beş dakikada bir çalan telefonun diğer ucundaki seslerde tanık

oldum. Babama duyduğum sevgi pek tabii ki eşsizdi fakat yalnız değildi.

Annem; yüzünde maskesi, mutfakla yatak odası arasında gidip gelirken ben telefonları

cevaplamayı üstlenmiştim, kardeşimse babamın şuurunun yerinde olduğu zamanlar onun

keyfini yerine getirmeye çalışıyordu. Babama arada sorular yöneltip onun nasıl hissettiğini

anlamaya çalıştığımda verdiği tepkilerden düşünmeye bile mecali olmadığını sezebiliyordum.

Bu durum evimizde bir hafta böyle devam etti ve bir akşam babam hastaneye geçmesinin

daha doğru olacağını söyledi. O gün belki haberim yoktu fakat şuurunun yerinde

olduğu bir zaman kendisinden; kapıdan çıkarken bir daha geri dönemeyecek

olabileceğini düşündüğünü öğrendim.

Hastaneye geçtiğinde durum ilk günler farklılık göstermedi; ateşin ve öksürüğün zirveyi

bulduğu ve kendisinin de umutsuzluğa kapıldığı bir gece; romanlarda ve filmlerde tanık

olduğum fakat ihtimal vermediğim, içimde o uykudan eden kötü his belirdi. Şartları zorlayıp

hastaneye ziyaretine gittiğimizde geçirdiği en zor geceyi atlattığını öğrendiğim ve beni

uykudan edenin sevdiğim insanın acısı olduğunu anladım; nihayetinde kitaplar da

yaşanmışlıklar üzerine yazılmış eserlerdi. Kısa süreli davetsiz ziyaretimiz; hastane

personelinden hemşire ve doktorlara kadar tüm hastane çalışanının ne kadar yoğun tempolu

bir çalışma içerisinde olduğunu bir kez daha anlamamıza yetti. Babam, tedavisini üstlenen

değerli doktor, hemşire ve diğer sağlık personellerinin çabalarıyla zorlu süreci atlatıp bir

hafta sonrasında evine döndü. Hastalığının bulaşıcılığını atlatmasından sonra ise işinin

başına yani hekimliğe.

22


Hepimiz, toplum ve ailelerimiz içerisinde rollerimizin çeşitliliği sebebiyle salgının birçok

yanına tanık olup kendisine karşı mücadele verdik. Dolayısıyla süreci atlatmak adına çaba

göstermiş herkese teşekkürlerimi iletip hepimiz adına hekimlerimize ayrıca minnetimi

sunmak isterim.

Teşekkür ederim; bu zor savaşı, bizler adına kendi başlarına verdiğiniz için.

Teşekkür ederim; verdiğiniz fedakar mücadele ve sahip olduğunuz tutku ile bizlere;

yaşama sanatını ne şekilde yerine getirmek istediğimiz konusunda rehber ve ilham kaynağı

olduğunuz için.

Hepimize geçmiş olsun.

23


B U A Y I N

NİRENGİ NOKTASI

"N reng a les olarak bașta Cov d-19 v rüs salgınıyla mücadele ederken hastalığa

yakalanan ve hastalığı yenen Prof. Dr. İbrah m Tuncay olmak üzere salgınla cans perane

mücadele etm ș ve etmeye devam eden tüm sağlık çalıșanlarımıza lk sayımızı thaf

etmekten onur duyarız. "

Mayıs 2020

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!