22.12.2012 Views

azerbaycan dokuma sanatında minyatürün yeri

azerbaycan dokuma sanatında minyatürün yeri

azerbaycan dokuma sanatında minyatürün yeri

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

ATATÜRK ÜNĐVERSĐTESĐ<br />

SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ<br />

GELENEKSEL TÜRK EL SANATLARI ANASANAT DALI<br />

TUNCAY GÜNGÖR<br />

AZERBAYCAN DOKUMA SANATINDA<br />

MĐNYATÜRÜN YERĐ<br />

YÜKSEK LĐSANS TEZĐ<br />

TEZ YÖNETĐCĐSĐ<br />

Doç. Dr. Valide PAŞAYEVA<br />

Erzurum-2007


SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE<br />

Bu çalışma, Geleneksel Türk El Sanatları Ana Sanat Dalı’nda jürimiz<br />

tarafından Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.<br />

Doç. Dr. Valide PAŞAYEVA Prof. Dr. Hamza GÜNDOĞDU<br />

Danışman/ Jüri Üyesi Jüri Üyesi<br />

Yrd. Doç. Dr. Celalettin KARADAŞ<br />

Jüri Üyesi<br />

Yukarıdaki imzalar adı geçen Öğretim Üyelerine aittir. 19/ 07/ 2007<br />

Prof. Dr. Vahdettin BAŞÇI<br />

Enstitü Müdürü


I<br />

ĐÇĐNDEKĐLER<br />

ÖZET……………………………………………………………………………III<br />

ABSTRACT…………………………………………………………………….IV<br />

ÖNSÖZ…………………………………………………………………………..V<br />

KISALTMALAR…………………………………………………………….....VI<br />

BĐRĐNCĐ BÖLÜM……………………………………………………………….1<br />

1. GĐRĐŞ…………………………………………………………………………..1<br />

1.1. Azerbaycan’ın Coğrafi Konum ve Yapısı………………………...……...1<br />

1.2. Azerbaycan’ın Tarihine Bir Bakış………………………….……...……..3<br />

1.3. Azerbaycan’da Kültür ve Sanatın Kısa Tarihçesi……………......……….6<br />

ĐKĐNCĐ BÖLÜM………………………………………………………………..16<br />

2. AZERBAYCAN MĐNYATÜR SANATI……………………………………16<br />

2.1. Tebriz Minyatür Ekolü Đle Đlgili Literatüre Genel Bir Bakış……...…….16<br />

2.2. Tebriz Minyatürünün Kaynakları…………………………………...…..22<br />

2.3. 13.-14. Yüzyıllarda Tebriz Minyatürü……………………………...…...31<br />

2.4. 14. Yüzyıl Sonu-15. Yüzyılda Azerbaycan Minyatür Sanatı………...…62<br />

2.5. 16.-17. Yüzyıllar Azerbaycan Minyatür Sanatı……………………...….81<br />

2.5.1. 16. Yüzyılın Đlk Yarısında Minyatür Sanatı……………………..…81<br />

2.5.2. 16. Yüzyıl Sonu- 17. Yüzyılda Minyatür Sanatı……………….....132<br />

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM……………………………………………………………143<br />

3. AZERBAYCAN DOKUMA SANATI…………………………………….143<br />

3.1. Azerbaycan Dokuma Sanatı Tarihine Genel Bir Bakış………...……...143<br />

3.2. Ortaçağ Döneminde Dokumacılık……………………………...……...168<br />

3.2.1. Ortaçağ Döneminde Halı Sanatı……………………….…….…...168<br />

3.2.2. Ortaçağ Döneminde Kumaş Sanatı (12.-15. yy.)………….….…..173<br />

3.3. 16.-19. Yüzyıllarda Azerbaycan’da Dokumacılık…………………......178<br />

3.3.1. 16.- 19. Yüzyıllarda Azerbaycan’da Halı Sanatı………….….…..180<br />

3.3.2. 16.- 19. Yüzyıllarda Azerbaycan’da Kumaş Sanatı…………..….214


II<br />

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM………………………………………………………..223<br />

4. AZERBAYCAN DOKUMA SANATINDA MĐNYATÜR……………….223<br />

4.1. 16.- 17. Yüzyıl Halılarında Minyatür…………...……………………..225<br />

4.2. 18.- 19. Yüzyıl Konulu Halıları…………………………...……….…..259<br />

4.3. 20. Yüzyıl Konulu Halıları………………………………...…………..282<br />

4.4. 16.- 17. Yüzyıl Kumaşlarında Minyatür………………...……………..301<br />

BEŞĐNCĐ BÖLÜM………………………………………………………….…363<br />

5. DEĞERLENDĐRME VE KARŞILAŞTIRMA…………………………...363<br />

5.1. Tebriz Ekolü Minyatür Sanatı………………………………………….363<br />

5.1.1. 13.-14. Yüzyıl Minyatür Sanatı ve Desen Özellikleri………..…..363<br />

5.1.2. 15. Yüzyıl Minyatür Sanatı ve Desen Özellikleri…………..…....364<br />

5.1.3. 16.-17. Yüzyıl Minyatür Sanatı ve Desen Özellikleri………..…..366<br />

5.2. Azerbaycan Dokuma Sanatında Minyatürün Etkileri………………....369<br />

5.2.1. Halı Sanatında Minyatür ve Özellikleri…………………….….…369<br />

5.2.2. Kumaş Sanatında Minyatür ve Özellikleri…………………......…371<br />

SONUÇ…………………………………………………………………….......374<br />

KAYNAKÇA………………………………………………………………..... 380<br />

ÖZGEÇMĐŞ…………………………………………………………………...391


III<br />

ÖZET<br />

YÜKSEK LĐSANS TEZĐ<br />

AZERBAYCAN DOKUMA SANATINDA MĐNYATÜRÜN YERĐ<br />

Tuncay GÜNGÖR<br />

Danışman : Doç. Dr. Valide PAŞAYEVA<br />

2007- SAYFA : 397<br />

Jüri : Prof. Dr. Hamza GÜNDOĞDU<br />

Doç. Dr. Valide PAŞAYEVA<br />

Yrd. Doç. Dr. Celalettin KARADAŞ<br />

Yüzyıllarca Türk kültür ve sanatının merkezlerinden biri olmuş Azerbaycan’ın,<br />

özellikle de Tebriz’in, kültürel açıdan çevresindeki geniş bir coğrafyaya büyük bir katkısı<br />

olmuştur. Bu bölgede yüzyıllardır zaten var olan sanat çalışmaları, 12. yüzyıldan itibaren<br />

daha hızlı yükselişe geçmiş ve 16. yy. Safevi Devleti döneminde zirveye ulaşmıştı.<br />

Azerbaycan’da en eski sanat alanlarından biri olan <strong>dokuma</strong>cılık da bu dönemde en<br />

yüksek konumuna gelmişti ve özellikle de saray atölyelerinde üretilen halılar ve ipek<br />

kumaşlar bütün dünyada ün kazanmışlardı. Kumaş ve halıların bu denli rağbet<br />

görmelerinin sebebi, onların sadece kaliteli dokunmuş olmaları değil, hem de<br />

desenlerinin güzelliğiydi. Özellikle minyatür tarzında resimlerle süslenen konulu kumaş<br />

ve halılar, süslemelerinin zenginliği ile ön plana çıkmışlardı. Süslemelerin konuları<br />

arasında saray hayatından alınan sahneler, av sahneleri, aşk sahneleri, ziyafet meclisleri,<br />

doğa ve bağ- bahçe tasvirleri çok büyük bir ilgi görmekteydi. Ülkenin çeşitli şehirlerinde<br />

faaliyet gösteren saray imalathanelerinde üretilen bu ürünlerin desenleri, saray<br />

kütüphanesine bağlı atölyelerde çalışan Tebriz sanat ekolüne mensup minyatürcü<br />

ressamlarca hazırlanmaktaydı. Đşte bu nedenle hangi şehirde üretilmesine bağlı<br />

olmaksızın, bu ürünlerin hepsinde Tebriz ekolünün özellikleri açıkça görülmekte ve bu<br />

yapıtlar, Tebriz ekolünün mührünü taşımaktadırlar.<br />

Saray atölyelerinde üretilen konulu halı ve kumaşların etkisi altında bu dönemde<br />

halk tarafından da konulu halılar üretilmeye başlanmış, fakat, doğal olarak, onların<br />

sanatsal seviyesi saray halılarınınkinden aşağı olmuştur.<br />

Konulu kumaş üretimi 17. yüzyılın sonlarından itibaren tamamen kesilmiş ve bir<br />

daha da yinelenmemiştir.Safevi Devletinin ve Tebriz ekolünün çöküşünden sonra saray<br />

halıları kadar muhteşem ve güzel olmasa da, halk arasında konulu halıların üretimine<br />

devam edilmiş, zaman-zaman eski konulara dönülmüş, bazen de yeni konular işlenmiştir.<br />

Azerbaycan’da konulu halı <strong>dokuma</strong> geleneği günümüzde de devam etmekte ve bu gün<br />

konulu halıların tasarımıyla hem Kuzey, hem de Güney Azerbaycan’da profesyonel<br />

halıcı-ressamlar meşgul olmaktadırlar.


IV<br />

ABSTRACT<br />

MASTER THESIS<br />

THE PLACE OF MINIATURE IN AZERBAIJANI ART OF TEXTILE<br />

Tuncay GÜNGÖR<br />

Suprevisor : Associated Prof. Dr. Valide PAŞAYEVA<br />

2007- PAGES : 397<br />

Jury : Prof. Dr. Hamza GÜNDOĞDU<br />

Assoc. Prof. Dr. Valide PAŞAYEVA<br />

Assist. Prof. Dr. Celalettin KARADAŞ<br />

Azerbaijan has been one of the centers of Turkish culture and art for centuries,<br />

and as such, Azerbaijan, especially Tabriz, has made a great cultural contribution to the<br />

surrounding geography. Artistic works that have been in existence for centuries in the<br />

area started to rise rapidly as of the 12 th century and reached their peak under the Safavid<br />

rule in the 16 th century. Textile industry, one of the oldest fields of art in Azerbaijan,<br />

reached its highest level in this period and carpets and silk cloths manufactured in royal<br />

workshops in particular gained popularity all over the world. The reason why the cloths<br />

and carpets on such demand was not only that they were of high quality but that they had<br />

original and beautiful patterns on them. Especially the cloths and carpets ornamented<br />

with miniature-like patterns were remarkable for the richness of their ornaments. Among<br />

the subjects of the ornaments were scenes from royal household, hunting scenes, love<br />

scenes, feast congregations, natural and garden descriptions. The patterns of these<br />

products manufactured at court workshops in different cities of the country were prepared<br />

by the miniature painters belonging to the Tabriz art school, who worked at the<br />

workshops of royal library. For this reason, the traces of Tabriz school are apparent on all<br />

of these products irrespective of the city where they were manufactured and they all carry<br />

the seal of Tabriz school.<br />

Under the influence of featured carpets produced at court workshops, the public<br />

also began to produce featured carpets which naturally fell down the standards of the<br />

royal carpets’ artistic level.<br />

The production of featured cloth was stopped completely in the late 17 th century<br />

and never repeated again. Though not so magnificent and beautiful as court carpets after<br />

the collapse of Safavids and Tabriz school, the production of featured carpets was<br />

continued among the public who also turned to old subjects at times while choosing the<br />

new ones on occasions. The tradition of producing featured carpets is carried on today as<br />

well, and the design of the featured carpets is arranged by professional carpet-painters<br />

both in the north and the South Azerbaijan.


V<br />

ÖNSÖZ<br />

Türk kültür ve <strong>sanatında</strong> önemli bir yere sahip olan Azerbaycan <strong>dokuma</strong><br />

sanatı, Tebriz minyatürü ve diğer süsleme sanatları, Türk dünyasının duygu,<br />

düşünce, inanç, yaşayış tarzı ve zevkini en iyi şekilde yansıtmaktadır. Bu sanatlar<br />

içerisinde özellikle <strong>dokuma</strong> sanatı, Azerbaycan topraklarında milattan önceki<br />

asırlardan günümüze kadar sürekli varolmuştur.<br />

Geleneksel özellikleri hâla kendisinde barındıran Azerbaycan, sanatın her<br />

alanında iddiasını sürdürmektedir (özellikle de Güney Azerbaycan). Bugün kumaş<br />

ve halı <strong>dokuma</strong>ları, hat, tezhip, minyatür ve diğer sanat kolları tarz ve içerik<br />

yönünden incelendiğinde, Azerbaycan’da sanatın en yüksek zirvesi olan 16. yy.<br />

Safevi döneminden çok farklı olmadığı açıkça görülür. Bunun böyle olması da<br />

zaten doğaldır. Çünkü, bugün Azerbaycan’da icra edilen tüm sanat kollarının<br />

kökeninde Azerbaycan’ın geleneksel sanatları vardır.<br />

Azerbaycan <strong>dokuma</strong>larını incelerken ister halılarda, ister kumaşlarda,<br />

isterse de işlemelerde resim tarzında süslenmiş ürünlerin çokluğu dikkat<br />

çekmektedir. Bu resimlerle, 13-17. yüzyıllarda varolmuş Tebriz minyatür<br />

ekolünün yapıtları arasındaki tarz benzerliğinden yola çıkarak araştırdığımızda,<br />

Azerbaycan <strong>dokuma</strong> <strong>sanatında</strong> minyatür konusuna hasredilmiş kompleks bir<br />

araştırmaya rastlamadık. Bu yüzden böyle bir araştırmayı lüzumlu gördük.<br />

Hazırladığımız tezin bu konuya az da olsa, ışık tutacağına inanıyoruz.<br />

Akademik çalışmalarımda bana desteklerini esirgemeyen Atatürk<br />

Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Salih ZEKĐ BAYRAM<br />

Bey’e ve Prof. Dr. Hamza GÜNDOĞDU Bey’e, çalışmalarımız esnasında beni<br />

yönlendiren, çalışmalarımızın başından beri, benimle birlikte büyük emek sarf<br />

eden ve bana her zaman kıymetli vakitlerini ayıran saygı değer hocam; Doç. Dr.<br />

Valide PAŞAYEVA Hanımefendi’ye, yine çalışmalarım esnasında bana her türlü<br />

konuda yardımlarını esirgemeyen Yrd. Doç. Dr. Tahsin PARLAK Bey’e,<br />

teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim.<br />

Erzurum 2007 Tuncay GÜNGÖR


VI<br />

KISALTMALAR<br />

a.g.e. : Adı geçen eser<br />

a.g.m. : Adı geçen makale<br />

bkz. : Bakınız<br />

C. : Cilt<br />

DĐA : Türkiye Diyanet Vakfı Đslam Ansiklopedisi<br />

M.Ö. : Milattan Önce<br />

M.S. : Milattan Sonra<br />

s. : Sayfa<br />

TĐKA : Türk Đşbirliği ve Kalkınma Ajansı<br />

vb. : ve bunun gibi<br />

vs. : vesaire<br />

yy. : Yüzyıl


BĐRĐNCĐ BÖLÜM<br />

1. GĐRĐŞ<br />

1.1. Azerbaycan’ın Coğrafi Konum ve Yapısı<br />

1<br />

Azerbaycan Anadolu ve Kafkasya dağ sistemleri arasında önemli bir geçiş<br />

alanı meydana getiren dağlık bir bölgedir. Yüzölçümü 192.752 km 2 ’dir.<br />

Türkmençay (1828) ve Edirne (1829) antlaşmaları sonucunda ikiye ayrılmış, Aras<br />

nehrinin çizdiği sınırın kuzeyindeki parçası (86.800 km 2 ) Rusya’ya, güneyinde<br />

kalan kısmı ise (105.952 km 2 ) Đran’a bırakılmıştır. Sınırlarının toplam uzunluğu<br />

3600 km 2 ’dir (harita 1).<br />

Harita: 1- Azerbaycan Haritası.<br />

Azerbaycan’ın ortalama deniz seviyesinden yüksekliği 657 metredir. Arazi<br />

yapısının yaklaşık %50’si dağlıktır. Yer- yer 4000 metreyi aşan büyük Kafkaslar<br />

ülkenin kuzeyinden güneydoğusuna doğru alçalır ve tepelere, platolara dönüşerek<br />

Hazar kıyısına kadar uzanır. Ülkenin güney kesimini, kuzeydoğu Anadolu<br />

engebelerinin uzantısını oluşturan küçük Kafkas dağları ve yüksek platolar<br />

kaplar. 1<br />

Dünyadaki 11 iklim çeşidinden 9’una sahip olan Azerbaycan’ın iklimini<br />

Büyük Kafkas dağlarının kuzeyden gelen soğuk hava kütleleri, küçük Kafkas<br />

1 H. Özdenoğlu, S. Oğan, Ç. Gültekin, Ö. Nacitarhan, Azerbaycan Ülke Raporu, TĐKA, Ankara,<br />

1996, s. 3.


2<br />

dağlarının güneyden gelen sıcak tropik hava akımları ve Hazar Denizi<br />

etkilemektedir. Yıllık sıcaklık ortalaması 10 Cºnin üzerindedir. Yıllık yağış<br />

genellikle azdır. 200-1800 mm arasında değişen miktarlarda yağış almaktadır. En<br />

rutubetli yer Talış dağları ile Lenkeran ovası, en kurak bölge ise Apşeron<br />

yarımadasının güney batı kısmıdır. 2 Azerbaycan genel olarak, yazları kurak ve<br />

sıcak geçen bir step (bozkır) iklimine sahiptir; ancak yükseklik farkları yüzünden<br />

bazı yörelerinde iklim değişikliklerine rastlanır (harita 2). 3<br />

Hazar Denizi’ne ulaşan Kızılözen (sefidrüz), Urmiye gölüne ulaşan<br />

Acıçay (Sefidrüd) ve Cıgatu (Zerrinerüd) gibi akarsular bu dağlık kütleleri derin<br />

vadilerle yararak bölgeye daha dağlık ve daha çarpıcı bir görünüş<br />

kazandırmışlardır. Bu dağlık alanlar arasında yer alan ve denizden yüksekliği<br />

1294 m olan Urmiye gölü 5775 km 2 ’lik bir alanı kaplar. Ülkenin güneyindeki bu<br />

dağlık görünüşüne karşılık kuzeyde Aras ve Kur (Kura) ırmakları boylarında<br />

uzanan düzlükler hakimdir. Bu görünüşün istisnalarına sadece Karabağ dağlık<br />

bölgesiyle Kafkas silsilesinin Azerbaycan’ın kuzeyine sokulan uçlarında<br />

rastlanılır. Kuzey ve Güney arasındaki bu farklı coğrafi görünüş sebebiyle<br />

Türklerin hakimiyeti döneminde ülkenin güney tarafı daima yaylak, kuzey tarafı<br />

ise daima kışlak olarak kullanılmıştır. 4<br />

Azerbaycan’ın başkenti Bakü’den başka diğer önemli şehirleri Gence,<br />

Lenkeran, Nahçıvan, Sumgayıt ve Mingeçevir’dir. Ülkenin güneyi (Đran<br />

Azerbaycanı) yönetim bakımından Doğu ve Batı Azerbaycan olmak üzere iki<br />

idari birime ayrılmıştır. On bir ile ayrılan Doğu Azerbaycan’ın merkezi Tebriz,<br />

dokuz ile ayrılan Batı Azerbaycan’ın merkezi ise Urmiye’dir. Doğu<br />

Azerbaycan’ın diğer önemli şehirleri Erdebil, Marağa ve Merend, Batı<br />

Azerbaycan’ın ise Miyandab, Mehabad, Hoy ve Makû’dur. 5<br />

Azerbaycan’ın ekonomisi tarıma, hayvancılığa ve petrole dayanır. Tarım<br />

Urmiye gölü çevresindeki topraklarla Kur ve Aras havzalarında yapılır; pamuk,<br />

tahıl, çeşitli meyveler, tütün ve şeker pancarı başlıca ürünleridir.<br />

2 H. Özdenoğlu, S. Oğan, Ç. Gültekin, Ö. Nacitarhan, a.g.e., s. 3.<br />

3 Z. M. Buniyatov, “Azerbaycan", DĐA, Đstanbul, 1991, C.4, s. 317-318.<br />

4 Z. M. Buniyatov, a.g.m., DĐA, C. 4, s. 317.<br />

5 Z. M. Buniyatov, a.g.m., DĐA. C. 4, s. 317.


3<br />

Harita: 2- Azerbaycan Fiziki Haritası.<br />

Bakü yarımadası petrol havzası, sadece Azerbaycan’ın değil, dünyanın en<br />

eski ve en zengin petrol alanlarından biridir. Bakı çevresindeki petrol<br />

kuyularından büyük bir kısmı Apşeron yarımadasında toplanmıştır. 6<br />

1.2. Azerbaycan’ın Tarihine Bir Bakış<br />

Bir varsayıma göre Azerbaycan kelimesi, Gavgamela yenilgisinden<br />

(M.Ö. 331) sonra Büyük Đskender’in hizmetine giren Đranlı komutan Atropates’in<br />

adından gelmektedir. Atropates, Đskender’in ölümünden sonra, önceleri onun<br />

adına yönettiği küçük Medya bölgesinde (Güney Azerbaycan ile Đran<br />

Kürdistanı’nın batı kısımları) müstakil bir krallık kurmuş ve bu devlete<br />

“Atropates’in ülkesi” anlamında Grekçe Atropatene adı verilmiştir. Daha<br />

sonraları Orta Farsça’da Aturpatakan, Süryanice’de Azarbaygan şeklinde telaffuz<br />

edilen kelime Arapça’da g ve c harflerinin değişikliğiyle Azerbaycan’a<br />

dönüşmüştür. Đsmin Pehlevice azer- “ateş” ve Baykan -“muhafız” kelimelerinden<br />

6 Z. M. Buniyatov, a.g.m., DĐA, C. 4, s. 317.


4<br />

teşkil edilmiş olduğu veya Azarbaz b. Bivaresf şahıs adından geldiği gibi görüşler<br />

halk etimolojisinden ibarettir. 7 Ancak, bu yer adının etimolojisi yapılırken,<br />

burada hakimiyet süren Kasar (Hazar) Türklerinin ismi de göz önünde<br />

bulundurulmalıdır. 8<br />

Orta Asya Türklerinin Azerbaycan’a geliş tarihlerinin Milattan Önceki<br />

zamanlara, Saka-Đskit dönemine tesadüf ettiği sanılmaktadır. M.S. 395-96<br />

yıllarında Hun Türklerinin bir kısmı Balkanlardan Trakya’ya ilerlerken, bir<br />

kısmı da Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya inmiş, Đç Anadolu bölgesine kadar<br />

geldikten sonra Azerbaycan-Bakü yoluyla kuzey merkezlerine dönmüşlerdir. 9<br />

642 yılında Azerbaycan, Arapların eline geçmiştir. Ancak bu sıralarda,<br />

Gök Türk Devleti’nin batı ucunu teşkil eden Kasarlar ve bugünkü Bulgarların<br />

cedlerinden olan Bars illiler, bu bölgede yaşayanların Türkleşmesini hemen<br />

hemen tamamlamışlardı. 7-8. yüzyıllarda bu bölgede hakimiyet kurmuş olan<br />

Hazarlarla beraber Đtil-Bulgar Devletinin de faaliyet sahası olduğu için bu<br />

bölgenin Türkleşmesi Oğuzların akınından önce tamamlanmıştır. 10<br />

Selçuklu sultanı Tuğrul Bey, Azerbaycan’a düzenlediği ilk fetih<br />

teşebbüslerinden bir sonuç alamamakla beraber daha sonra kendisinin de katıldığı<br />

seferler sonucunda bölgeye hakim olmuştur (1054). Tuğrul Bey’in ölümünden<br />

sonra Sultan Alparslan zamanında Azerbaycan bölgesindeki diğer krallıklar<br />

tamamen etkisiz hale getirilmiş ve Azerbaycan’ı Selçuklu Đmparatorluğuna dahil<br />

etmiştir. Melikşah dönemi ise, Azerbaycan’ın Türkleşmesinin son aşamasını<br />

oluşturur.<br />

Büyük Selçuklulardan sonra Azerbaycan, Irak Selçuklularının (1118-<br />

1194) ve Đldenizliler hanedanının (1137-1225) idaresine girmiştir. Azerbaycan<br />

Atabeyleri olarak anılan bu sülalenin kurucusu Şemseddin Đldeniz bölgeyi tek bir<br />

devletin hakimiyeti altında toplamaya çalışmış ve komşu emirlikleri de kendine<br />

tabi kılmıştır. Şirvanşahlar ise Kuzey Azerbaycan’da hüküm sürmeye devam<br />

etmiştir.<br />

7 Z. M. Buniyatov, a.g.m., DĐA, C. 4, s. 318.<br />

8 H. Özdenoğlu, S. Oğan, Ç. Gültekin, Ö. Nacitarhan, a.g.e., s. 4.<br />

9 H. Özdenoğlu, S. Oğan, Ç. Gültekin, Ö. Nacitarhan, a.g.e., s. 4.<br />

10 H. Özdenoğlu, S. Oğan, Ç. Gültekin, Ö. Nacitarhan, a.g.e., s. 4.


5<br />

Azerbaycan tarihinde önemli bir yer işgal eden Safevi hanedanlığının<br />

siyasi olarak kuruluşu 1502’de Şah Đsmail’in Nahçıvan’da Akkoyunlu ordusunu<br />

yenmesiyle başlar. Şah Đsmail’in bu denli güçlenmesinin en önemli sebebi<br />

Türkmenlere son derece güvenmesi ve Türk unsuruna değer vermesinden<br />

kaynaklanmaktadır. Şah Đsmail’in döneminde Azerbaycan’ın komşu ülkelerle olan<br />

ticareti genişledi. Ancak ülkede canlanan ekonomik hayat Osmanlı ve Safevi<br />

devletleri arasında başlayan savaşlar ve çeşitli iç çatışmalar sebebiyle gerilemiştir.<br />

III. Ahmet ve I. Mahmut zamanlarında Azerbaycan’ın Osmanlı<br />

topraklarına katılmak istenmesi Osmanlı Devleti’nin ana siyaseti olmuş, ancak<br />

Rusya’nın güneye inme politikası ve Nadir Şah’ın başarılı yönetimi, Osmanlı<br />

Devleti’nin bunu gerçekleştirmesine mani olmuştur. Daha sonra, Azerbaycan’ın<br />

yönetimi yine bir Türkmen boyu olan Kaçarlar’ın eline geçmiştir (1779). Kaçar<br />

Hanedanlığının yöneticilerinden Feth Ali Şah zamanı, özellikle Ruslarla<br />

mücadelede geçmiştir. 11<br />

Azerbaycan’da bundan sonra elli yıla yakın bir süre bağımsızlık olmuş,<br />

fakat şiddetli politik çekişme ve iç savaşlar meydana gelmiştir. Bunun sonucu<br />

olarak Kuzey Azerbaycan’da Karabağ, Şeki, Gence, Bakü, Derbend, Guba,<br />

Nahçıvan, Taliş ve Revan; Güney’de ise Tebriz, Urmiye, Erdebil, Hoy, Mâkü ve<br />

Marağa hanlıkları gibi yarı bağımsız feodal devletler kurulmuştur. Guba Hanı<br />

Feth Eli Han bu dönemde Azerbaycan’da birliği yeniden gerçekleştirmiştir. 18.<br />

yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı Devleti’nin bölgedeki güç ve nüfuzunun<br />

gittikçe zayıflamaya başlaması sebebiyle Rus kuvvetleri Azerbaycan’da sık- sık<br />

görülmeye başlamıştır. 12<br />

Rusya’nın Azerbaycan üzerindeki emelleri oldukça eskidir. 1801’de<br />

Gürcistan, 1804’de Gence Rusların eline düşmüş, 1813’ten itibaren de<br />

Karabağ’da yerleşmeye çalışmışlardır. 1828’e kadar Karabağ, Rusya ile Đran<br />

arasında çekişme konusu olmuştur. Karabağ’ın da içinde olduğu Revan,<br />

Nahçıvan, Gence ve diğer Azerbaycan hanlıkları 1828’deki Türkmençay<br />

Antlaşmasıyla Rusların eline geçmiştir. Böylece Aras nehrinin güneyinde kalan<br />

ve Azerbaycan topraklarının 2/3’ini oluşturan kısım da Đran’a bırakılmıştır.<br />

11 H. Özdenoğlu, S. Oğan, Ç. Gültekin, Ö. Nacitarhan, a.g.e., s. 6.<br />

12 Z. M. Buniyatov, a.g.m., DĐA, C.4, s.320.


6<br />

1917 Rus ihtilalinin getirmiş olduğu olumsuz politik hava, Azerbaycan ve<br />

Kafkasya’da Sovyet aleyhtarı bir hareketin doğmasına sebep olmuştur. Karşı<br />

harekete katılan Ermeni ve Gürcülerle oluşturulan Seym meclisinde, Azerbaycan<br />

Müsâvât Partisi de yer almış, Bakü’deki yerli Bolşevik ve Ermenilerin yardımıyla<br />

Sovyetlerin şehrin egemenliğini ellerine almaları sonucu Seym meclisi dağılmıştır<br />

(1918). Bundan sonra 28 Mayıs 1918’de Milli Azerbaycan Cumhuriyeti ilan<br />

edilmiştir. Kurulan yeni hükümet iki yıl süre ile birçok ekonomik ve politik<br />

problemlerle uğraşmıştır. Ancak bu sırada Anadolu’da da bir bağımsızlık<br />

mücadelesinin var olması, Rusların bu petrol ve endüstri merkezini kendi nüfuz<br />

alanına dahil etmeye çalışması ve Batılı ülkelerin Rus tehdidini görememesi<br />

yüzünden, Azerbaycan 28 Nisan 1920’de Ruslar tarafından işgal edilmiştir. 13<br />

Azerbaycan, 1922’de Kafkasya ötesi Sosyalist Federal Sovyet<br />

Cumhuriyeti’ne katılmış, 1936’dan sonra ise Azerbaycan SSC adını almıştır. 14<br />

Bugün 86.600 km 2 yüzölçümüne sahip olan Azerbaycan, Sovyetler<br />

Birliği’ne katıldıktan sonra devamlı toprak kaybetmiştir. Stalin zamanında yapılan<br />

düzenlemeler ile Ermenistan, Türkiye, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ve Türkistan<br />

Türkleri arasındaki irtibat kesilmeye çalışılmıştır. 15<br />

30 Eylül 1991’de Azerbaycan diğer eski Sovyet Cumhuriyetleri ile aynı<br />

zamanda bağımsızlığını ilan etmiştir.<br />

1992 yılı içinde Azerbaycan Cumhuriyeti Parlamentosu, Karabağ’ın<br />

muhtar bölge statüsüne son vermiş, normal bir il haline dönüştürülmüştür.<br />

Azerbaycan Cumhuriyeti, bugün birçok ülke tarafından tanınmış, BM ve AGĐK<br />

gibi milletlerarası kuruluşlara üye olmuş, kalkınmakta olan bir Türk devletidir. 16<br />

1.3.Azerbaycan’da Kültür ve Sanatın Kısa Tarihçesi<br />

Öteden beri, sanat tarihçilerimizi meşgul eden temel konulardan biri de<br />

Türk sanatının kaynaklarına kadar inebilmektir. Bu itibarla Đç Asya, sanat<br />

tarihçileri için son derece ilgi çekici bir bölge olmuştur. Sahanın genişliği ve<br />

13 H. Özdenoğlu, S. Oğan, Ç. Gültekin, Ö. Nacitarhan, a.g.e., s. 7.<br />

14 H. Özdenoğlu, S. Oğan, Ç. Gültekin, Ö. Nacitarhan, a.g.e., s. 7.<br />

15 H. Özdenoğlu, S. Oğan, Ç. Gültekin, Ö. Nacitarhan, a.g.e., s. 7.<br />

16 H. Özdenoğlu, S. Oğan, Ç. Gültekin, Ö. Nacitarhan, a.g.e., s. 8.


7<br />

birçok kavimlerin istilasına uğramış medeniyetlerin ve sanatların çeşitliliği de bu<br />

bölgenin çekiciliğini iyice artırmıştır. 17<br />

Son yıllarda eski Sovyet arkeologları, Orta Asya ve Avrasya bozkırlarında<br />

geniş incelemelerde bulunmuşlardır. Fakat bu çalışmalar, Rus yayınlarını takip<br />

etmekte karşılaşılan güçlükler dolayısıyla, Türk ve Batı sanat tarihçilerine mevcut<br />

raporlardan yeteri kadar faydalanma imkanı vermemiştir. 18<br />

Orta Asya dediğimiz uçsuz bucaksız topraklarda, yüzyıllar içinde birbirine<br />

zıt iki kültür ve sanatın geliştiği gözlenir. Kuzeyde her an hareket halinde bulunan<br />

göçebe topluluklarına rastlanmakta, güneyde ise su kenarlarında yerleşik çok<br />

taraflı uygarlıklar gelişmektedir. O. Lattimore, bozkırda bilinen ilk göçebelerin,<br />

hayatlarını Orta Asya vahalarında idame ettirirken, zamanla iklimin kuraklaşması<br />

sonunda körleşen tarımı bir yana bırakarak, hayvanlarına elverişli otlaklar bulmak<br />

amacıyla göç etmek zorunda kaldıklarını ileri sürer (çizim 1). 19<br />

Çizim:1 - Güney Sibirya kaya tasvirlerinde,hareket halinde göçebe Türkler. Kervanda<br />

at sürüsü, süvariler, cengâverler, çadırlar ve üç dilimli flâmalar göze çarpmaktadır<br />

(N. Diyardekirli, Hun Sanatı).<br />

Bu gelişmelerle birlikte göçebelere komşu olan yerleşik uygarlıkların<br />

etkisi de duyulmaktaydı. Ancak etkiler tek yönlü olmamış, birbirleriyle devamlı<br />

kültür alış-verişinde bulunmuşlardı. Đskitlerin Akdeniz uygarlığı ile temasları, batı<br />

ve güneydeki göçebelerin Đran ve Hint’le ilişkileri hatırlanabilir. 20<br />

17 N. Diyarbekirli, Hun Sanatı, Đstanbul, 1972, s. 1.<br />

18 N. Diyarbekirli, a.g.e., s. 1.<br />

19 N. Diyarbekirli, a.g.e., s. 2.<br />

20 N. Diyarbekirli, a.g.e., s. 2-3.


8<br />

Orta Asya’da benzer kültürlerin birbirlerini izledikleri ve birdenbire ortaya<br />

çıktıkları, devirleri tamamlanınca da birden ortadan çekildikleri görülür. Đlkel<br />

kültürlerin bıraktıkları izler, kalıntılar Đç Asya’da Türkler tarafından kurulacak,<br />

yeryüzünün ilk göçebe imparatorluğunun teşkilatını etkilemiş ve birçok yönden<br />

sanatının çıkış noktasını hazırlamıştı. Yüzyıllar boyunca Đç Asya’nın havuzunda<br />

gelişen Türk bozkır sanatı daha sonra atalarımızın batıya doğru yönelmeleriyle<br />

Orta Çağ Avrupa sanatını bariz şekilde etkilemiş, güneye inen Türk toplulukları<br />

ise Đslâm sanatlarını derin tesirleri altında bırakmışlardı (harita 3). 21<br />

Batı Türkistan’da Aşkabat yakınında bulunan Anav bölgesi, Đç Asya’nın<br />

en eski kültürünü barındırmakta olup, bu kültür dört devreye ayrılmaktadır.<br />

Birinci devre M.Ö. 4500 yıllarında başlar. En geç devreyi aksettiren IV. kat ise<br />

M.Ö. 1. yüzyıla kadar ulaşmaktadır. R. Pumpelly’nin yaptığı kazılardan, bu<br />

bölgenin birinci devresinden itibaren önemli bir uygarlığa sahne olduğu<br />

anlaşılmaktadır. 22 Çıkan bulgular insanlığın uygarlık alanındaki gelişmesinin ilk<br />

basamağını tanıtması bakımından önemlidir. 23<br />

Harita: 3 - Türk Kültür Haritası (N. Diyarbekirli, Hun Sanatı)<br />

Yaklaşık olarak M.Ö. 3000 yıllarında, Güneyde Amu-Derya deltasında ve<br />

Harezm’de, Talstov’un “Kelteminar Kültürü” diye adlandırdığı yepyeni bir kültür<br />

21 N. Diyarbekirli, a.g.e., s. 3-4.<br />

22 R. Pumpelly, Exploration in Turkestan, Washington, 1905.<br />

23 N. Diyarbekirli, a.g.e., s. 4.


9<br />

ortaya çıkar. 24 Harezm’in en erken uygarlık akımları, bu kültür ile başlamıştır.<br />

Aşkabat civarında, siyah ve kırmızı çömlek yapan ve <strong>dokuma</strong>cılıkla uğraşan<br />

Anav’lı çiftçilerin de bu topluluğa etkisi büyük olmuştur (çizim 2). 25<br />

Çizim: 2 - Neollitik çağ çömlekleri: Solda Kelteminar, orta ve sağda<br />

Afanasievo kültürleri (N. Diyerbekirli, Hun Sanatı).<br />

Bundan sonraki devre Sibirya Fihristi’nde, “Afanasyevo Devri” 26 diye<br />

bilinir ve M.Ö. III. bin ile, II. binin 1700’e kadar olan bölümünü kapsar.<br />

Sibirya’da tunç dönemi ile ilgili en önemli bilgileri veren bu bölge, kendisinden<br />

önceki diğer iki bölgede olduğu gibi, adını Yenisey havzasında bir siteden<br />

almıştır. Bu devrenin yalnız mezarlarını tanımaktayız. Kırmızı, ya da beyaz bantlı<br />

basit çömlekler, Đran’da Sus ve Sialk ile Anav’ınkileri hatırlatmaktadır<br />

(çizim 2). 27<br />

M.Ö. 1700 ile 1200 yılları arasında yine Sibirya’da başlayan yeni bir<br />

kültür, adını yukarı Yenisey’deki Andronovo sitesinden alır (çizim 3). Đnsanları<br />

savaşçı ve göçebe olan bu kültür, Batı Sibirya’da çok geniş alanlara yayılmış<br />

olup, Doğu Rusya ile Batı Türkistan’a ve güneyde Aral çöküntüsüne kadar uzanır.<br />

Andronovo kalıntıları, şekillendirilmiş bakır malzemeyi kapsamaktadır. Taş<br />

levhalarla kapanmış mezar grupları bu dönemde ortaya çıkar (resim 1). 28<br />

Bölgesel özelliliklerin açıklanması ile, yakın Doğu ile Çin sınırlarındaki<br />

sanat davranışları arasında büyük benzerlikler belirir. Karasuk’tan sonra, Tagar<br />

kültürü, bozkırda “Hayvan Üslubu”nu geliştiren bir topluma sahipti. Bunlar yakın<br />

komşuları Đran ve Çin ile kültür ilişkileri kurarak ortada bir aracı rolü<br />

oynamışlardı. Bunun sonucunda bu uçsuz bucaksız bozkır, değişik kültürleri<br />

24 N. Diyarbekirli, a.g.e., s. 5.<br />

25 N. Diyarbekirli, a.g.e., s. 5.<br />

26 N. Diyarbekirli, a.g.e., s. 7.<br />

27 N. Diyarbekirli, a.g.e., s. 7.<br />

28 N. Diyarbekirli, a.g.e., s. 7.


10<br />

üzerinde taşımış ve onların gelişimini izlemiş, bu arada merkezi gelenekleri<br />

muhafaza ettiği gibi, zengin kültür alış-verişinden de yararlanmıştır. 29<br />

Orta Asya’da figüratif sanat yapıtlarının ilk örneklerinin son<br />

paleolitik dönemine ait olduğu tespit edilmiştir. Orta Asya’da en eski resim<br />

Çizim: 3- Bronz çağı çömlekleri: Andronovo ve Karasuk Kültürleri<br />

(N. Diyerbekirli, Hun Sanatı).<br />

örnekleri Özbekistan’ın güneyinde Zaraut-Makar Mezarlığı’nda bulunmuştur.<br />

Kırmızı okra (aşıboya) ile sarp kaya üzerinde çakılmış tasvirler av sahnelerini<br />

yansıtmaktadır. Yabani boğaların, ceylanların, dağ keçilerinin tasviri yapılmıştır.<br />

Avcılar çam ağacına benzer cübbe tipli elbiseler giymiş, bazılarının da başı kuş<br />

başı şeklinde tasvir edilmiştir. 30<br />

29 N. Diyarbekirli, a.g.e., s. 8.<br />

30 G. Pugaçenkova, Orta Asya’nın Şaheserleri: Resim ve Minyatür, Çeviri: T. Parlak, B.<br />

Kurbanov, Ankara, 2006, s. 13.


11<br />

Resim: 1- Merkezi Kazakistan'da gün ışığına kavuşturulmuş Andronovo<br />

kültürüne ait mezar (N. Diyerbekirli, Hun Sanatı).<br />

Azerbaycan bölgesinde Ordubat (Gemi kayası), Apşeron (Merdekan,<br />

Şüvelan şehirleri) ve Bakı şehrinin 60 km güneyinde Hazar Denizi sahiline yakın<br />

Gobustan kayalıklarında oyma, yontma ve çizme usulü ile taş üzerine yapılmış en<br />

eski resim örneklerine rastlanmıştır. 31<br />

Arkeologlar bölgede gelişmiş taş ve metal aletler vasıtasıyla çizilmiş üç<br />

binden fazla insan, hayvan, eşya ve damga karakterli resimler ortaya<br />

çıkartmışlardır (çizim 4). 32<br />

Araştırmacılar burada uygulanan tasvirlerin yapıldıkları döneme, ölçüsüne,<br />

kompozisyonuna ve çakılma tekniklerine göre farklılıklar gösterdiğini ortaya<br />

çıkarmıştır. Arkeologlara göre, bu tasvirlerin en eskileri taş devrinden başlayarak,<br />

tunç alet ve silahların ortaya çıktığı devre kadar olan zaman dilimine aittir. 33<br />

Tasvirler arasında av sahneleriyle alakalı resimler, vahşi öküz, ceylan, keçi<br />

resimleri çoğunluktadır. Bu tesadüf değildir, çünkü burada yaşayan ilk insanların<br />

hayatında avcılık önemli bir yer tutmuştur. 34<br />

31<br />

R. Efendi, Azerbaycan Đncesanatı, Bakü, 2001, s. 8.<br />

32<br />

R. Efendi, a.g.e., s. 8.<br />

33<br />

R. Efendi, a.g.e., s. 8.<br />

34<br />

R. Efendi, a.g.e., s. 8.


12<br />

Çizim: 4 - Kaya resimleri, M.Ö. 3.-2. yy., Gobustan (R. Efendi, Azerbaycan Đncesanatı).<br />

Đlk insanların yaşamı büyük ölçüde ava bağlı olduğundan dolayı, çizilen<br />

tasvirler de hep av sahneleri olmuştur.<br />

Araştırmalar, Gobustan kayaları üzerinde tasvir edilmiş hayvan<br />

figürlerinin insan figürlerine göre daha gerçekçi olduğunu ortaya çıkarmıştır. 35<br />

Belki de bu insanlar başarılı bir av için ava çıkmadan önce avlayacağı<br />

hayvanların resimlerini çiziyor, karakterlerini öğreniyor, sonra da hedefe<br />

yöneliyorlardı. Av hayvanlarının daha gerçekçi çizilmesi ve resimlerde merkezde<br />

yer almasının bu nedenlerden dolayı olduğu muhtemeldir.<br />

Azerbaycan’da en eski sanat örneklerine taş ve kayalar üzerinde<br />

rastlanılması tesadüfi değildir. Çünkü taş, insanlar için en eski kullanım aracı<br />

olmuştur. Đlk insanlar taş aletler vasıtasıyla kendilerine yiyecek temin etmiş ve<br />

ondan muhtelif eşyalar yapmıştır. Bu insanların yaşama mekanları da mağaralar<br />

olmuştur. Đnsanların estetik yönünün gelişmesinde de taşın çok büyük rolü vardır.<br />

Đnsan en eski resim örneklerini taş üzerine yapmıştır. Bu nedenlerden dolayı da<br />

insanlar eskiden beri taşı çok mukaddes saymışlardır. Araştırmacılara göre,<br />

Azerbaycan bölgesinde ilahileştirilmiş doğal objelerin içerisinde en eskisi taş<br />

olmuştur. 36<br />

Azerbaycan dünyada en eski ve zengin tarihe sahip olan ülkelerden biridir.<br />

Fuzuli bölgesi yakınlarındaki ilk insan meskeni olarak sayılan Azıkh mağarası,<br />

Nahçıvan’daki Kültepe, Gazakh’daki Baba-Derviş abideleri, Bakü şehri<br />

35 R. Efendi, a.g.e., s. 9.<br />

36 R. Efendi, a.g.e., s. 7.


13<br />

yakınlarındaki Gobustan kaya resimleri vs. bu bölgelerde yurt edinmiş insanların<br />

geçmişten bu yana sanat konusunda çok istekli ve üretici olduklarını gösterir. 37<br />

Azerbaycan halkının sanat düşüncesi ve sanat konusundaki yaratıcılığına,<br />

ülkenin güzel tabiatı, iklimi ve doğal zenginliklerinin de büyük katkısı olmuştur.<br />

Halkın sanat alanındaki başarılı çalışmaları sonucunda Azerbaycan’ın<br />

milli görüşü, diğer halkların gözünde yüksek seviyelere çıkmıştır.<br />

Azerbaycan’da Đslam dininin yayılması, 7. yüzyılın ikinci çeyreğinin<br />

sonrasına rastlamaktadır. Bu dönemde de halkın maneviyatı ve kültürü gelişmiş<br />

ve Azerbaycan medeniyeti ile Đslam medeniyeti kavuşmuştur.<br />

Orta Çağ döneminde Azerbaycan’da bulunmuş yabancı ülke<br />

seyyahlarından Evliya Çelebi, Ş. Şarden, A. Oleari vs. gezginler Đslam dininin<br />

burada güzel sanatların gelişmesinde çok büyük etken olduğunu belirtmişlerdir. 38<br />

Ülkenin kuzeyi ve güneyinin Hilafet altında birleştirilmesi, siyasi istikrar<br />

için zemin yaratmış ve halkın birleşmesine imkan sağlamıştır.<br />

9. yüzyılın ortalarında Hilafet esaslarının sarsılması, Azerbaycan’da yeni<br />

feodal devletin ortaya çıkması için elverişli bir ortam yaratmıştır. 39<br />

Bu dönemde Azerbaycan’ın Berde, Bakü, Gence, Beylegan, Şamakhı,<br />

Tebriz, Marağa vs. gibi şehirleri yabancı ülkelerle olan ticaret ilişkileri nedeniyle<br />

gelişmiş ve büyük pazar şehirleri görünümüne kavuşmuştur.<br />

11. yüzyılda Azerbaycan’da ortaya çıkan feodal çatışmalarından sonra, 12.<br />

yüzyılda Selçuklu Đmparatorluğu’nun himayesinde olan ülkede, Atabeyler ve<br />

Eldegizler’in hakimiyeti altında iki bağımsız devlet oluşur. Ülke iki ayrı devlete<br />

bölünmesine rağmen, kültürel yaşamda genel bir ilerleyiş göze çarpar. 40<br />

11.-15. yüzyıllar, Azerbaycan tarihinin en karmaşık ve en zengin<br />

dönemlerinden sayılır. Bu dönemde Azerbaycan, alim Nasreddin Tusi, filosof<br />

Behmenyar, dahi şairler Nizami Gencevi, Hatib Tebrizi, Hagani Şirvani,<br />

Đmadeddin Nesimi, Mimar Ecemi Ebubekir oğlu Nahçıvani vs. gibi değerli<br />

sanatçılar yetiştirmiştir. 41<br />

37 R. Efendi, a.g.e., s. 7.<br />

38 R. Efendi, Azerbaycan Bezek Sanatı, Çeviri: T. Parlak, Erzurum, 1997, s. 1.<br />

39 R. Efendi, a.g.e., s. 25.<br />

40 R. Efendi, a.g.e., s. 41.<br />

41 R. Efendi, a.g.e., s. 41.


14<br />

Azerbaycan 12. yüzyılda sanatın her alanında olduğu gibi, mimaride de<br />

başarılı olmuş, mimarlık okulları kurulmuş ve başarılı mimarlar ülkenin her<br />

<strong>yeri</strong>nde görkemli ve kalıcı eserler yapmışlardır. Azerbaycan’da 12. yüzyılın<br />

sonları ve 13. yüzyılın başında kentleşme hızı yüksek seviyedeydi. Kentleşme ve<br />

mimarlığın gelişmesi doğal olarak Azerbaycan’da inşaat teknolojisinin de<br />

yükselmesine neden olmuştur. 42<br />

Ortaçağ tarihinin 11. yüzyıldan 15. yüzyılın sonuna kadar olan bölümü,<br />

feodalizmin tam gelişim dönemi sayılabilir. Bu dönemde medeniyet üst seviyelere<br />

çıkmıştır. Sanat zaten halkın eski geleneklerinden olduğu için gelişimi daha da üst<br />

seviyelere ulaşmıştır. Köhne şehirler canlanmış, bu şehirlere yenileri eklenmiş ve<br />

onlar sanat ve ticaret merkezleri haline gelmişlerdir. 43<br />

Bezeme usulleri en eski dönemlerden başlayarak, Azerbaycan sanatının<br />

ayrılmaz parçasını teşkil etmiş ve çok önemli sanat eserlerinde uygulanmıştır. 44<br />

Azerbaycan’da taş işlemeciliği, taş üzerinde kesme, oyma, çizme usulü ile<br />

nakışlar, insan, hayvan vs. tasvirler yapmak, 11. -15. yüzyıllarda dekoratif-tatbiki<br />

sanatın en geniş yayılmış alanlarındandır. Bu yüzyıllarda mimari eserlerde ve<br />

mezar taşlarında taş bezemelerine çok sık rastlanır. 12. yüzyılda uygulanmış bazı<br />

kûfi yazılarda bitkisel motiflerle süslenmiş bezemelere rastlanılmıştır. 12. ve<br />

sonraki yüzyıllarda taş üzerine gerçek tarzda oyulmuş bitkisel motifler arasında<br />

gül resmini andıran Nestalik Hat’tı görülür. 45<br />

15. -16. yüzyıllar arasında gelişen olaylara bağlı olarak bölgenin sanat<br />

hayatında yeni bir dönem açılmıştır. Safeviler’in ülkede hakimiyeti ele alması ile<br />

başkent Tebriz, bir kültür ve sanat merkezi haline geldi. Bakü’deki Şirvanşahlar<br />

sarayı ve Tebriz’deki Mavi Cami (1465), devrin mimari özelliklerine sahip iki<br />

yapıttır. 46<br />

15. -16. yüzyıllarda tezhip, minyatür ve hat sanatları dallarında Tebriz<br />

ekolü en önemli karakteristik özelliklere sahip olmuştur. Bu sahada çalışma yapan<br />

en önemli şahsiyetler Seyyit Ahmed ve Sultan Muhammed’dir. Halk sanatları<br />

42 R. Efendi, a.g.e., s. 41.<br />

43 R. Efendi, a.g.e., s. 41.<br />

44 R. Efendi, a.g.e.,1997, s. 1.<br />

45 R. Efendi, a.g.e., s. 70.<br />

46 Z. M. Buniyatov, a.g.m., DĐA, C. 4, s. 322.


15<br />

dalında halıcılık, nakış, işleme, pirinçten mâmul, alet ve silah yapımı oldukça<br />

gelişmiştir. 47<br />

Bugün dünyanın en zengin ve ünlü müzelerinde Azerbaycan güzel<br />

sanatlarının birçok örneğine rastlanılır. Mesela, Paris-Luvr, Londra –Victoria ve<br />

Albert, New York- Metropolitan, Rusya-Ermitaj, Đstanbul-Topkapı ve Türk ve<br />

Đslam Eserleri vs. müzeleri gibi ünlü müzelerde Azerbaycan coğrafyasında icra<br />

edilmiş sanat eserleri muhafaza edilmektedir.<br />

Azerbaycan’ın bu güzide sanat eserlerinin Amerika, Avrupa, Asya ve<br />

Afrika kıtalarının ünlü müzelerinde özenle muhafaza edilmesi, bu örneklerin<br />

dünya tarihi ve sanatı için ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir.<br />

47 Z. M. Buniyatov, a.g.m., DĐA, C. 4, s. 322.


ĐKĐNCĐ BÖLÜM<br />

16<br />

2. AZERBAYCAN MĐNYATÜR SANATI<br />

2.1. Tebriz Minyatür Ekolü ile Đlgili Literatüre Genel Bir Bakış<br />

Minyatür sanatı, mimari ve halı sanatı ile beraber ortaçağ Müslüman<br />

kültürünün önemli dallarından biri olmuş ve dönemin en çok rağbet gören<br />

sanatları içerisinde yer almıştır. Fakat minyatür sanatı, mimari ve halı gibi göz<br />

önünde olmamıştır. Mimari ve halı sanatı halkla iç- içe olmasından dolayı, halk<br />

tarafından büyük ilgi görmüştür. Mimari her zaman ve her yerde görülmekte ve<br />

dikkati çekmektedir. Halı sanatı da eskiden beri kütlesel bir karakter taşımış,<br />

insanların yaşamında her zaman yer almıştır. Minyatür sanatı ise çok seçkin<br />

kişiler için özel olarak yapılan ve sadece onların görebildiği bir sanat olmuştur.<br />

Işık ve nem gibi etkilere maruz kaldığında çok çabuk bozulabilen bir<br />

yapıya sahip olduğundan dolayı minyatür, çok fazla ortaya çıkarılamıyor, kopyası<br />

bile çok fazla zaman ve ustalık gerektirdiğinden, halı desenlerinde olduğu gibi<br />

kolayca kopya yapılamıyordu. Hatta günümüzde bile bu ve buna benzer eserler bu<br />

nedenden dolayı ender sergilenmektedir. Minyatürün ebatları küçük olmasına<br />

rağmen, zor bir sanat olduğu için fazla eser üretilememiştir. Bilim ve sanat<br />

aleminde bilinen minyatürlü elyazmalarının sayısı fazla değildir. Bilinenlerin bir<br />

kısmı da geçmişteki paylaşımlarla tahrif olmuş, harap olmuş, amaca uygun<br />

kullanılmamış ve günümüze tam olarak ulaşamamıştır.<br />

Minyatür sanatı çok pahalı bir sanattır. Şimdiki müzayedelerde bu eserlere<br />

biçilen değerler gerçek değerlerinin altındadır diyebiliriz. Çünkü şu anda bu<br />

değerli eserleri toplayan kişilerin varlıklarıyla eskiden o eserlere sahip olan<br />

kişilerin varlıkları asla karşılaştırılamaz. Eskiden bu insanlar çok zenginlikleriyle<br />

ön plana çıkmışlardır.<br />

Minyatür sanatının icra edilmesi için sanat merkezlerinin kurulması çok<br />

fazla imkan istiyordu. 300 yıl boyunca (14-16.yy.) kurulmuş böyle sanat<br />

merkezlerinin sayısı çok azdır. Bunlar: Đlhaniler ve Celayirler döneminde<br />

Tebriz’de, Şahruh ve Sultan Hüseyin Baykara zamanında Herat’ta, 48 Đskender<br />

48 B. Mahir, “Minyatür", DĐA, Đstanbul, 2005, C.30, s. 119.


17<br />

Sultan’ın zamanında Şiraz’da (sadece dört sene mevcut olmuştur) 49 ve Yakup Bey<br />

ile ilk iki Safevi Şahları döneminde Tebriz’de kurulmuş sanat merkezleridir. 50<br />

Bu merkezlerin oluşması için büyük miktarlarda para, büyük devlet<br />

otoritesi, çok ilerici, eğitimli ve şöhretli hükümdarların olması ve bütün bunların<br />

yanında en önemlisi de, tecrübeli minyatür ustalarının olması gerekiyordu. Sanat<br />

merkezlerinin kurulabilmesi için tüm bu şartların aynı zamanda bir arada<br />

bulunmasının çok zor olmasından dolayı, bu sanat merkezlerinin sayısı da az<br />

olmuştur.<br />

Minyatür sanatının icrası ile beraber, geçmiş tarihlerdeki minyatürlerle<br />

ilgili bilgi sahibi olma konusunda da zorluklar vardır. Bugün elimize ulaşan<br />

çalışmaların parçalarının eksik olması ve elde olan parçaların da bazı deneyimsiz<br />

ustalar tarafından restore edilmeye çalışılırken bozulmaları, tarihte bazı sanat<br />

merkezlerinin yağmalandığı zamanlarda bu eserlerin farklı şekilde kullanılmaları,<br />

albümlere yapıştırılması, kesilmesi gibi nedenlerden dolayı bu eserlerin<br />

incelenmesinde çok büyük zorluklar vardır.<br />

14. yy. Tebriz minyatür ekolünün en önemli örnekleri, böylece bize eksik,<br />

yıpranmış parçalar halinde gelmiştir. Bunlar 14. yüzyılın başlarına ait “Camiu’t-<br />

Tevârih” eserinin el yazma nüshası, 1330-1340 yılları arasında yazılmış büyük<br />

Tebriz “Şahname”sinin sayfaları, Đstanbul Topkapı Sarayı Kütüphanesi ve Berlin<br />

albümlerindeki “Şahname”, “Meracname” 51 ve “Kalile ve Dimne” 52<br />

elyazmalarından minyatürler, Nizami’nin “Hamse”sinin Washington’daki<br />

parçaları ve Sultan Ahmet’in “Divan”ının elyazmasının yarım kalmış minyatür<br />

takımıdır. 53<br />

Genel olarak Şark <strong>minyatürün</strong>ün öğrenilmesine ilgi, 20. yüzyıldaki Münih,<br />

Paris ve Londra sergilerinden sonra oluşmuştur. Şark minyatürüyle ilgili ilk<br />

bilimsel araştırmalar, E.A. Kuhnel ve F.R. Martin’in (1912) 54 , Schultz’un<br />

49<br />

B. Mahir, a.g.m., DĐA, C. 30, s. 119.<br />

50<br />

D. Gasanzade, Zarojdeniye i Razvitiye Tebrizskoy Miniatyurnoy Jivopisi v Kontse XIII-<br />

Naçale XV Vekov, Dissertasiya na Soiskaniye Uçenoy Stepeni Doktora Iskusstvovedeniya, Bakı,<br />

2002, s. 5.<br />

51<br />

B. Mahir, a.g.m., DĐA, C. 30, s. 119.<br />

52<br />

B. Mahir, a.g.m., DĐA, C. 30, s. 119.<br />

53<br />

D. Gasanzade, a.g.e., s. 6.<br />

54<br />

F.R. Martin, The Miniature Painting & Painters of Persia, India & Turkey from 8-th to the<br />

18 Centuries, vv. 1-2, London, 1912.


18<br />

(1914) 55 çalışmalarıdır. Bu araştırmaların metin kısımlarında çok yanlışlıklar<br />

olmasına rağmen, minyatürlü kısımları çok önemlidir. Mesela, Martin’in<br />

çalışmasında 56 ele aldığı 1291 yılına ait “Menafiu’l-Hayevan” adlı elyazmasının<br />

minyatürleri, çok az yayınlanmıştır.<br />

1920’li yıllarda, Paris Milli Kütüphanesi’nde Şark Elyazmaları<br />

koleksiyonundaki elyazmaları araştıran E. Blochet’in bazı çalışmaları 57 ve<br />

Thomas Arnold’un ciddi bilimsel çalışmaları 58 ortaya çıkmıştır. Bundan sonra<br />

minyatür sanatının derinlemesine incelenmesi ve araştırılması başlamıştır.<br />

1933 yılı da bu anlamda çok verimli bir yıl olmuştur. 1931 yılında<br />

Londra’da çok geniş kapsamlı bir minyatür sergisi düzenlenmiştir. Bu sergiden<br />

sonra L. Binyon, J.W.S. Wilkinson ve B. Gray’in çalışması ortaya çıkmıştır. 59 Bu<br />

çalışma önemli genelleştirmeler, eserlerin tarihlendirilmesi ve sınıflandırılması<br />

açısından çok değerli çalışmadır. Aynı zamanda, 1933 yılında Azerbaycanlı<br />

araştırmacı Muhammed Ağaoğlu’nun Morgan’ın koleksiyonundaki “Menafiu’l-<br />

Hayevan” elyazması hakkında bir çalışması ortaya çıkmıştır. 60 1934 yılında<br />

Ağaoğlu, Đstanbul Üniversitesi’nin kütüphanesinde bulunan F1422 numaralı<br />

albümdeki, Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki minyatürlerle ilgili katalog<br />

yayınlatmıştır. 61 Ağaoğlu, 1937 yılında “Hüsrev ve Şirin” eserinin<br />

Washington’daki çok değerli elyazmasını ortaya çıkarmıştır. 62 Muhammed<br />

Ağaoğlu’ndan sonra Fransız araştırmacı E. Lorey’in bir dizi çalışmaları çok<br />

önemlidir. 63 E. De Lorey yeni bir elyazmasını ortaya çıkarmadı, fakat o güne<br />

kadar incelenmiş ve toplanmış materyalleri bir araya getirerek birçok kaynaktan<br />

55 P. W. E. Schulz, Die Persisch Islamische Miniaturmalerei, Leipzig, 1914.<br />

56 F.R. Martin, a.g.e., 1912.<br />

57 E. Blochet, Les Enluminures des Manuscripts Orientaux de la Bibliotheque Nationale<br />

Paris, 1926.<br />

58 T. Arnold, Survivals of Sasanian & Manichaean art in Persian Painting, Oxford, 1924.<br />

59 L.Binyon, J.W.S. Wilkinson, B. Gray, Persian Miniature Painting. Including a critical &<br />

Catalogue of the Miniatures Exhibited at Burligton House, 1931, Oxford, 1933, II edition: 1971.<br />

60 M. Aga-oglu, “A Note on the Manuscript of Manafi al-Hayawan in the Library of J.P. Morgan”,<br />

Parnassus, v. 5, No 3, 1933, pp. 19-20.<br />

61 M. Aga-Oglu, “Preliminary Notes on Some Persian Illustrated Manuscript in the Topkapı Palace<br />

Museum”, Ars Islamica, 1934, part 2, pp. 183-199.<br />

62 M. Aga-Oglu, “The Hosrov & Shirin Manuscript in the Freer Gallery”, Ars Islamica, 1937, v.<br />

IV, pp. 479-481.<br />

63 E. de Lorey, “Le Bestiairy de I’Escorial”, Gazette des Beaux- Arts, 6-th per., v. 14, 1935, pp.<br />

228-238; E. de Lorey , “L’ Ecole de Tabriz: l’Islam Aux Prises Avek la Chine”, Revue des Art<br />

Asiatıques, v. IX, 1935, pp. 27-39; E. de Lorey , Les Arts de I’ Iran, Cataloque D’exposition,<br />

Paris, 1938.


19<br />

tarzın oluşum sürecini, farklı akımların mücadelesini çok iyi şekilde yansıtan bir<br />

eser yazmıştı.<br />

1939 yılında D. Brian, “Şahname”nin Demotte nüshasındaki minyatürlerle<br />

ilgili makale yazmıştır. 64 Bu makale “Şahname”nin minyatürlerinin tam listesini<br />

ortaya çıkarması bakımından çok değerliydi. Daha sonra E. Schroeder’in<br />

minyatürlerle ilgili çok önemli felsefi ve estetik genelleştirmeler yaptığı bir<br />

makalesi yayınlanmıştır. 65 1939 yılında Arthur Pope’un editörlüğü altında çok<br />

büyük kapsamlı “A. Survey of Persian Art” isimli çalışma yayınlandı. 66 Bu eser<br />

çok ciltli ve Đran topraklarında eskiden beri var olmuş sanat olaylarını bütünüyle<br />

ele alan bir eserdi. Burada minyatür sanatı ayrıca iki cilt halinde ele alınmıştır.<br />

2. Dünya Savaşı’ndan sonra Đ. Şukin’in “Timur Dönemi Resim Sanatı”<br />

adlı ciddi, kapsamlı bir çalışması ortaya çıkmıştır. 1936 yılında da bu yazarın<br />

“Son Abbasiler ve Đlk Đlhanlılar döneminde resim sanatı” isimli bir çalışması<br />

yayınlanmıştır. 67 Bu eserlerde teorik özellikli meseleler gözden geçirilmiş ve ilgili<br />

dönemin elyazmaları hakkında detaylı bilgi verilmiştir. 1958’de, B.V.<br />

Robinson’un tertip ettiği Oxford Üniversitesi Bodleian Kütüphanesindeki<br />

elyazmalarıyla ilgili katalog yayınlanmıştır. 68<br />

Materyallerin toplanmasıyla beraber onları gözden geçiren, inceleyen<br />

genelleştirici karakterli çalışmalar da ortaya çıkmıştır. 1961 yılında B. Gray’in bu<br />

yönde bir çalışması yayınlanmıştır. 69 Daha sonra 1962 yılında E.J. Grube’nin<br />

büyük bir sergide sergilenen eserlerle ilgili katalogu yayınlanmıştır. 70 Bu<br />

çalışmaların hepsi erken Tebriz <strong>minyatürün</strong>ün incelenmesi için ve onu teşkil eden<br />

unsurlar hakkında iyi bilgiler vermesi anlamında çok faydalı olmuştur.<br />

64 D. A. Brian, “Reconstruction of the Miniature Cycle in the Demotte Shahnameh”, Ars<br />

Islamica, v. 6, 1939, pp. 97-112.<br />

65 E. Schroeder - Ahmed Musa & Shamsaddin, “Review of XIV-th Century Painting”, Ars<br />

Islamica, v. VI, 1939, n. 2, pp., 97-112.<br />

66 A. U. Pope - D. Ackerman, A Survey of Persian Art, New-York, 1939.<br />

67 I. Stchoukine, La Peinture Iranienne Sous Les Derniers Abbassides & Les II-Khans,<br />

Bruges, 1936.<br />

68 B. W. Robinson., A Descriptive Cataloque of the Persian Paintings in the Bodleian Library,<br />

Oxford, 1958.<br />

69 B. Gray, La Painture Persane, Geneve, 1961.<br />

70 E. J. Grube, Muslim Miniature Painting from the XIII to XIX cc. From the Collections in the<br />

USA & Canada, Cataloque of the Exhibition. Venice, 1962.


20<br />

1964 yılında M.S. Đpsiroğlu, Berlin’de Saray- Alben hakkında monografi<br />

yayınlatmıştır. 71 Bu monografide o, minyatürleri listelemiş, röprodüksiyonlarını<br />

vermiş ve birkaç gruba bölmüştür. Đpsiroğlu burada sadece minyatürlerin genel<br />

görüntüsünü anlatmıştır. 1963 senesinde G. Đnal, “Cami-at- Tevârih” (H1654)<br />

elyazmasındaki minyatürler hakkında bilgi yayınlatmıştır. 72 1965 yılında M.S.<br />

Đpsiroğlu, “Moğolların Resim Sanatı ve Kültürü” adlı bir kültüroloji karakterli<br />

çalışma yayınlatmış 73 ve burada minyatür sanatına da yer vermiştir. Değişik<br />

dönemlerde bu şekilde bir çok popüler yayınlar ortaya çıkmıştır. Mesela, 1965’te<br />

B.W. Robinson’un, 74 Meredith- Owens’in, 75 1971’de D.T. Rice’in 76 kitapları<br />

yayınlanmıştır. Fakat bu yayınlar içerik olarak minyatür sanatının öğrenilmesine<br />

fazla bir katkıda bulunmamıştır.<br />

B. Yörükan (Karamağaralı)’nın 14. yüzyıl başlarına ait rulo parçaları<br />

konusunda çalışmaları, 77 N. Atasoy’un “Şahname”nin (1360-1370) minyatürleri<br />

(H 2153) konusunda makalesi, F. Çağman’ın editörlüğü ile Topkapı Katalogu<br />

yayınlanmıştır. 78<br />

Bu dönemde katalog oluşturma işi devam etmiştir. 1977’de Keir,<br />

Hillebrand 79 vs. kataloglar ortaya çıkmıştır. 1976’da D.T. Rice’in, 80 1977’de E.J.<br />

Grube’nin 81 ve 1980’de O. Grabar’ın 82 çalışmaları yayınlanmıştır. 1985’te “Çin<br />

ve Đran Arasında” adlı Uluslararası Sempozyumun materyallerinin yayınlanması<br />

71 M. S. Đpşiroğlu, Saray- Alben. Diez’sche Klebenbande Aus Den Berliner Sam-Mlungen,<br />

Wiesbaden, 1964.<br />

72 G. Đnal, “Some Miniatures of Jami at-Tawarikh, Hazine 1654”, Ars Orientalis, v. 5, 1963, pp.<br />

163-175.<br />

73 M. S. Đpsiroğlu, Painting & Culture of the Mongols, New-York, 1966.<br />

74 B. W. Robinson, Persian Drawings, New-York, 1965.<br />

75 Meredith-Owens, Persian Illustrated Manuscripts, London, 1965.<br />

76 D. T. Rice, Islamic Painting, Edinburg, 1971.<br />

77 B. Yörükan, “Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki Albümlerde Bulunan Bazı Rulo Parçaları”, Sanat<br />

Tarihi Yıllığı, v.I, 1964-65, pp. 188-199.<br />

78 N. Atasoy, F. Çağman, Turkish Miniature Painting, Đstanbul, 1974.<br />

79 R. Hillenbrand, Imperial Images in Persian Painting, A Scottish Art Counsil Exhibition,<br />

Edinburg, 1977.<br />

80 D.T. Rice, The Illustration to the World History of Rashidaddin, Edinburg, 1976.<br />

81 E. J. Grube, Persian painting in Fourteenth c., Napoli, 1977.<br />

82 O. Grabar, Sh. Blair, Epic Images & Contenporari History: the Illustration of the Great<br />

Mongol Shah-nameh, Chicago, 1980.


21<br />

çok önemli olmuştur. 1991’de E. Grube, “Kalile ve Dimne”den bir dizi<br />

<strong>minyatürün</strong> incelenmesiyle ilgili çalışmasını yayınlatmıştır. 83<br />

Şark <strong>minyatürün</strong>ün estetiği hakkında tek geniş kapsamlı, altı ciltten oluşan<br />

A. Papadopoulo’nun eseri vardır. 84 Bu eserde klasik dönem Müslüman resim<br />

sanatının estetik yönünün oluşumunu etkilemiş Đslam’ın mistik ve resmi<br />

doktrinleri kapsamlı bir şekilde araştırılmıştır.<br />

13.-14. yüzyılın tarihi ve literatürü ile ilgili kaynaklar da çok önemlidir.<br />

Bunlardan en önemlisi 1852 yılında yayınlanmış Fransız araştırmacı C.M.D.<br />

Ohsson’un geniş kapsamlı çalışmasıdır ki, bu çalışma Cengiz Han’dan Timur’a<br />

kadar olan dönemi kapsamaktadır. 85 H. Hovorth’un Moğolların 9. yüzyıldan 19.<br />

yüzyıla kadar olan tarihini kapsayan eseri, 86 Dost Muhammed 87 ve Gazi<br />

Ahmet’in 88 ressamlar hakkında verdiği bilgiler çok önemlidir. E.G. Browne’nun<br />

Đran’ın Literatür Tarihi ile ilgili eseri, 89 Đran Ansiklopedisi ve Đslam Ansiklopedisi<br />

de minyatür sanatının öğrenilmesinde en önemli kaynaklardandır.<br />

Eski Sovyet koleksiyonlarında bulunan minyatürlerin büyük kısmı Tebriz<br />

örneklerine göre biraz alt seviyede olan Şiraz minyatürleridir. Bunların içerisinde<br />

de ancak birkaç tane önemli eser vardır. Bu eserler, 15. yüzyıl Timur döneminin<br />

sonuna ait elyazmaları ve 16. yüzyılın 2. çeyreğine ait Safevi dönemi<br />

elyazmalarıdır. Bu Safevi dönemi elyazmaları, Rusya ve Đran arasındaki<br />

Türkmençay antlaşmasıyla Kuzey Azerbaycan’ın Rusya’ya verilmesinden sonra<br />

Rusya’nın Đran’daki elçisi A. Griboyedov’un öldürülmesi karşılığında Đran<br />

tarafından Rusya’ya bir bedel olarak verilmiştir. Eski Sovyet koleksiyonlarında<br />

13.-14. yy Tebriz ekolüne ait minyatür bulunmamaktadır. Tebriz minyatürleri<br />

sadece Amerika ve Batı Avrupa’nın 10-15 büyük müzesinde toplanmışlardır.<br />

83<br />

E. J. Grube, “The Early Illustrated Kalilah wa Dimna & XIV-th Century Persian Manuscripts”,<br />

A Mirror for Princes From India, Illustrated Versions of Kalilah wa Dimna, Anvar-i Suhaili,<br />

Iyar-i Danish Humayunnameh, Ed. E.J. Grube, Bombay, 1991, pp. 32-51.<br />

84<br />

A. Papadopoulo, L’Esthetique de l’art Musulman, vv. I-VI, Paris-Lille, 1972.<br />

85<br />

C. M. d’ Ohsson, Historie des Mongols Depuis Tschinguiz Khan Jusqu’a Timour Beg ou<br />

Tamerlan, 4 Volumes, Amsterdam, 1852.<br />

86<br />

H. Hovorth, History of the Mongol from the 9 to the 19 c. Parts 1-2, London, a.a.<br />

87<br />

D. Muhammed, Halat-eHunarvaran, Lahor, 1936.<br />

88<br />

K. Ahmed, Traktat o Kalligrafah i Khudojnikah, Vvedeniye, Perevod i Kommentarii B. N.<br />

Zakhodera, Moskva, Leningrad, 1947.<br />

89<br />

E. G.Browne, A History of Persian Literature Under Tartar Dominion (1265-1502),<br />

Cambrige, 1920.


22<br />

Azerbaycan sanat tarihçileri tarafından minyatürlerin araştırılması 1950<br />

yılından itibaren başlamıştır. Đlk olarak A.V. Salamzade’nin, K.Kerimov’un 90 ve<br />

R. Efendi’nin makaleleri ortaya çıkmıştır. A. Kaziyev’in monografisi 91 çok<br />

önemlidir. Burada hattın minyatür ile olan ilişkisi araştırılmıştır. 70-80’li yıllarda<br />

K. Kerimov’un 16. yy. Tebriz minyatürleri ve Sultan Muhammed’in ekolünü ele<br />

aldığı geniş kapsamlı eserleri ortaya çıkmıştır. 92 Z. Kuluzade’nin, 93 Azerbaycan<br />

tarihçilerinden A. Alizade’nin, 94 S. Onullahi’nin, 95 V.Piriyev’in 96 vs.<br />

monografileri de dönemin anlaşılması için önemli kaynaklardır.<br />

2.2. Tebriz Minyatürünün Kaynakları<br />

Çok ilginçtir ki, bilim alemi tarafından bilinen ilk kitap minyatürleri Orta<br />

Doğu’da Azerbaycan şehirleri olan Hoy, Marağa ve Tebriz’de yapılmıştır. Bu<br />

kitap minyatürlerinin ilk örnekleri, Đstanbul Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan<br />

13. yüzyıla ait “Varka ve Gülşah” daki minyatürler, Hoy şehrinden olan<br />

Abdulmümin Muhammed el- Hoyi tarafından yapılmıştır. 1290 yılında Alaaddin<br />

Cevahiri’nin “Moğol Tarihi” adlı eserine, 1291 yılında “Menafi’ul -Hayevan”<br />

eserine yapılmış minyatürler, 1308-1314 yıllarında Reşideddin’in “Cami’ut-<br />

Tevârih” eserine yapılmış minyatürler vs. de bu sıradandır. Bunların hepsi 13.-14.<br />

yy. Tebriz ekolüne ait eserlerdir. Tebriz ekolü, Orta Doğu’da ortaya çıkmış ilk<br />

ekollerdendir. Bu, o dönemde Tebriz ve Marağa şehirlerinin çok gelişmiş<br />

olmasıyla da alakalıdır. Bu şehirler, Đlhaniler Devletinin başkenti olmuş ve çok<br />

önemli kültür merkezleri haline dönüşmüşlerdir.<br />

O dönemde Marağa Rasathanesi’nde bilimsel risaleler yazılmış, yıldız<br />

haritaları çizilmiş, astronomi cetvelleri hazırlanmıştır vs.<br />

90 A.V. Salamzade, K.D. Kerimov, “Tebrizskaya Şkola Miniatyurı XVI v. i Khudojnik Sultan<br />

Muhammed”, Izvestiya AN Azerbaydjana, 1959, No 5, s. 77-101.<br />

91 A.Y. Kaziyev, Khudojestvennoye Oformleniye Azerbaydjanskoy Rukopisnoy Kniği XIII-<br />

XVII Vekov, Moskva, 1977.<br />

92 K. Kerimov,Sultan Muhammed i Yego Şkola, Moskva, 1970; K. Kerimov, Azerbaydjanskiye<br />

Miniatyurı, Baku, 1980.<br />

93 Z.A. Kulizade, Hurufizm i Yego Predstaviteli v Azerbaydjane, Baku, 1970.<br />

94 A. Alizade, “Borba Zolotoy Ordı i Gosudarstva Ilhanov za Azerbaydjan”, Izvestiya AN<br />

Azerbaydjana, 1946, No 5, 7, s. 22-43; 17-23.<br />

95 S. Onullahi, Gorod Tebriz v XIII-XVII Vekax, Sosialno-Ekonomiçeskaya Istoriya, Baku,<br />

1982.<br />

96 V. Piriyev, “Genealogiçeskaya Tablitsa Hulagidov”, Dokladı AN Azerbaydjana, t. XXXIII,<br />

No 2, 1977, s. 70-73.


23<br />

14. yüzyılın başlarında Tebriz’in etrafında Şembe Gazani, Urbi Reşidettin<br />

gibi bilimsel çalışmaların yapıldığı Akademi şehircikleri oluşmuştur. Bu bilimsel<br />

merkezler o dönemin çok önemli merkezleri olmuştur. Buralarda binlerce öğrenci<br />

eğitim görmüştür. Tebriz minyatürlerinin ilk örnekleri de burada ortaya çıkmıştır.<br />

Đlk defa burada Batı ve Doğu gelenekleri bir araya gelmiştir. Tebriz’e Doğu’dan<br />

Đlhaniler tarafından getirilmiş Uygur ressamları beraberlerinde Uzak Doğu resim<br />

geleneklerini getirmiş, Batı’dan ise Bağdat ekolüne ait Arap- Mezopotamya resim<br />

gelenekleri gelmiş, böylece Doğu ve Batı gelenekleri Tebriz ressamlarınca<br />

birleştirilmiştir.<br />

Birçok kaynaklarda Doğu Türkistan’dan (Uygur) Tebriz’e gelen ressamları<br />

Çinli ressamlar diye nitelendirmişlerdir. Bu düşünce yanlıştır. Çünkü bu ressamlar<br />

Çinli değil, Uygur’dur. Bu ressamlarla ilgili ilk kaynaklarda onların isimleri de<br />

verilmiştir. Kaynaklardaki Kolgunbuga, Toktimur, Altunbuga, Ayas vs. gibi<br />

isimlerden onların Çinli değil, Türk oldukları belli olmaktadır.<br />

Tebriz minyatür ekolünün araştırmacılarının fikrince, bu ekolün tarzının<br />

çok sayıda kaynaklarının doğasını anlamak için, onun oluştuğu dönemde bu<br />

coğrafi mekandaki siyasi ve ekonomik şartları doğru değerlendirmek gerekiyor. 97<br />

Hülagüler döneminde başkent Tebriz’in kültür manzarası ele alındığında<br />

çok ilginç farklılıkların bir arada olduğu görülmektedir. Çin’den gelen Uygur<br />

ressam ve zanaatkârlar beraberlerinde Uzak Doğu’nun kültür elementlerini de<br />

getirmişlerdi. Diğer taraftan Konstantinopol (Đstanbul) ile müttefiklik siyaseti<br />

karışık evliliklere yol açmıştı. Birçok Batı ülkelerine elçiler gönderilmiş, Roma<br />

Đmparatorluğu’na da milliyeti Alman olan bir elçi gönderilmişti. Bütün bu<br />

yaklaşımların sonucunda Batı Avrupa’dan Katolik ve Protestan misyonerler<br />

Tebriz’e akın etmişlerdi. Böylece Tebriz’de farklı ideoloji ve kültürlerin<br />

kavuşması, esas özellik olarak ortaya çıkmıştır. Böyle karmaşık dini ve siyasi bir<br />

şeraitte Müslüman ülkeleri, o sırada da Azerbaycan ilginç bir durumdaydı.<br />

Müslüman ülkeleri bir taraftan Batının etkisini hissediyor, diğer taraftan da çok<br />

sert harbi, siyasi ve devlet teşkilatına sahip olan Moğolların hakimiyeti altında<br />

yaşıyorlardı. Fakat şunu söylemek gerekir ki, Moğolların hakimiyeti döneminde<br />

dini ve etnik tolerans vardı. Moğolların kendisi ise Batı fikirleriyle Doğu<br />

97 D. Gasanzade, a.g.e., s.20.


24<br />

fikirlerinin bir araya gelmesine aracı konumundaydılar. Moğolların gelişiyle<br />

Müslüman tasvir <strong>sanatında</strong> Uzak Doğu etkisi görülmeye başlamış ve bunun<br />

sonucunda ise tasvir sanatının gelişim yönü değişmiştir. Moğollar ve sonrasında<br />

da tüm Müslüman dünyası için Uzak Doğu sanatı bir örnek olmuştur.<br />

13. yüzyılda Çin ve Ön Asya’nın Moğol hakimiyeti altında birleşmesi<br />

sonucu, Moğol Đmparatorluğunun kültür ve yaşam tarzında Çin etkisi üstün<br />

duruma geldi. Bu etki, tasvir <strong>sanatında</strong> da kendisini göstermiştir. Hatta Hülagüler<br />

Devleti bağımsızlığını kazandıktan sonra Đlhaniler’in Müslüman dünyasına<br />

yönelmesine rağmen, onların yüksek Çin kültürü karşısında eğilmesi önce karşı<br />

durmaya, daha sonra bu iki dünyanın birbirine nüfuz etmesine neden olmuştur.<br />

Ön Asya ile Uzak Doğu kültürlerinin karşılaşması ve birbirine nüfuz<br />

etmesi olayı ilk değildi. Daha önce de Erken Đslam döneminde ve sonrasında,<br />

Abbasiler döneminde de böyle ilişkiler olmuştur. Tarihçiler, Çin ressamlarının<br />

820 yılında Rudeki’nin destanını Samani Şehzadesi Nasir ibn Ahmet için<br />

resmettikleri hakkında bilgi vermişlerdir. 98 O zamanlar bu olay tek bir olay olarak<br />

tarihe geçmiştir. Fakat 13. yüzyılda böyle ilişkiler resmi olarak çok taktir edilmiş<br />

ve kapsamı daha da genişletilmiştir.<br />

13. yüzyıldan itibaren Ön Asya’da Çince tıp ve felsefi risalelerin,<br />

farmakoloji, mineraloji üzerine çalışmaların tercüme edilmesine başlandı.<br />

13. yüzyılda Tebriz’de Çin sanatına yönelim iki ana yönde olmuştur. 99<br />

Bunlardan birincisi Çin resim <strong>sanatında</strong> “Kuzey Resim ekolü” denilen akımdır.<br />

Bu sanat tarzında resimlerin kurulumu genellikle yatay yönde olmakta, konu<br />

itibariyle tarihi ve savaş sahneleri çoğunlukta olan, bir şeyleri anlatan resimlerdir<br />

(resim 2). Đkincisi ise, Klasik Çin manzara resmi, özellikle tek renkli mürekkeple<br />

yapılmış manzara resmi olmuştur. Bu akım, Çin’de Tan, Sun ve Yuan dönemleri<br />

resim <strong>sanatında</strong>n doğmuştur. 100 Çin resminin etkisi altında ortaya çıkan eserlerde<br />

çizgisel tasvir yöntemi, mürekkepli kalemle hafif yapılmış çizgiler, çok hafif renk<br />

tonları görülmektedir.<br />

98<br />

D. Gasanzade, a.g.e., s. 30.<br />

99<br />

E. Diez, “Shino-Mongolian Temple Painting & its Influense on Persian Illustrated”, Ars<br />

Islamica, v.1, 1934, pp. 162.<br />

100<br />

O. I. Galerkina, “Kitayskiye Izobrazitelnıye Motivı v Iranskoy Srednevekovoy Miniatyure”,<br />

Nauçnıye Soobşeniya GMĐĐ NV, vıp. IX, Moskva, 1977, s. 75.


25<br />

Tebriz sanatının oluşumunda kesin kaynaklardan diğeri, 1220-1230<br />

yıllarında en yüksek seviyesine ulaşmış Bağdat ve Kuzey Irak resim<br />

gelenekleridir. 101 Bu tarzın en önemli örnekleri Dioskorides’in “Farmakoloji”<br />

eserinin elyazmasının minyatürleri (1222, resim 3), “Kitab-el Agani”, Hariri’nin<br />

“Makamat” adlı eserinin elyazmalarının minyatürleridir (resim 4, 5).<br />

Resim: 2 – “Altı At”. Rulo resim. 12.yy. sonu-13. yy başları veya 14. yy. Çin.<br />

Eserin sol ve sağ tarafları ayrı dönemlerde işlenmiştir.<br />

Bu örnekte yukarıda kaydedilen özelliklerden farklı olarak figürlerin daha<br />

üç boyutlu gözükmesine önem verilmiş, giysilerin kırışlarının çizilmesine daha<br />

fazla dikkat edilmiş ve aksine, kumaşların dekorasyonu fazla önemsenmemiştir.<br />

Mezopotamya tarzı olarak bilinen bu tarz için insan figürlerinin<br />

çizilmesinde net ve sert hatlar kullanılarak yüz çizgilerinin özellikle belirgin<br />

verilmesi, parlak ve zıt renkler kullanılması, giysilerin yapıldığı kumaşların<br />

desenleri gibi küçük ayrıntılara büyük önem verilmesi karakteristiktir. Arap<br />

ressamları mekanı iki boyutlu olarak tasvir ediyor, figürleri bir nevi siluet<br />

şeklinde açık fonda yerleştiriyorlardı. Bu tarzda yapılmış minyatürlerin<br />

çoğunluğunun Mezopotamya’da yapıldığı düşünülse de, bunlardan bir kısmının<br />

Memlüklerin hakimiyetinde olan Mısır ve Suriye’de yapıldığı bellidir.<br />

1258 yılında Bağdat’ın çöküşü, ressamların oradan başka yerlere göç<br />

etmesine neden olmuştur. Araştırmacıların düşüncesine göre, göç eden<br />

101 M. Sh. Simpson, “The Role of Baghdad in the Formation of Persian Painting”, L’Art & La<br />

Societe Dans Le Monde Iranien, Paris, 1982, pp. 94.


26<br />

ressamların en iyileri Memlüklerin hakimiyetindeki Mısır’a gitmiş, bir kısmı ise<br />

yeni sahipleri tarafından başkent Tebriz’e getirilmiştir. Bağdat ressamlarının tarzı,<br />

son Antik Dönem ve Bizans resim sanatının güçlü etkisi altında oluşmuştur. Ve<br />

bu tarzın özellikleri, Tebriz ekolünün yeni doğduğu dönemde etkili olmuştur.<br />

Resim: 3 - “Dioskorides Öğrencisiyle”. Dioskorides’in “Farmakoloji”<br />

eserinin minyatürlerinden. Kuzey Irak, 1229.


27<br />

Resim: 4 – “Makamat” elyazmasından minyatür. Suriye, 1237.<br />

Resim: 5 - “Makamat” elyazmasından minyatür. 13. yy. sonları. Bu örneklerde tarzın<br />

özellikleri daha belirgin görülmektedir.


28<br />

Moğol istilasıyla beraber Tebriz’e gelmiş olan, Đlhaniler’in<br />

Defterhanesinde özel olarak sekreter ve salnameci (tarih yazan) görevlerinde<br />

bulunan, Türk halklarının içinde en bilgili ve en kültürlüsü sayılan Uygur<br />

Türklerinin etkisi de çok önemlidir. Uygurlar Budizm, Şamanizm, Đslamiyet,<br />

Nasturilik gibi farklı dinleri benimsemişlerdi. Diğer taraftan, çok eski bir resim<br />

geleneği ve dini inanç olan Maniheizm’in de taşıyıcısıydılar. 102 Uygurlar,<br />

Maniheizm inancının ve bu inancın elyazmalarını düzenleme, resimli hale getirme<br />

geleneklerinin de taşıyıcısı konumundaydılar.<br />

Maniheizm gelenekleri 13. yüzyıla dek yaklaşık 1000 yıl devam etmiş, bu<br />

süre zarfında birçok değişikliğe uğramış, fakat estetik prensipleri aynı şekilde<br />

kalmıştır. Maniheizm’in estetik prensipleri ortaçağ dönemindeki bir çok Asya ve<br />

Avrupa ülkelerinin sanatlarını etkilemiştir. Bu dini akım özellikle sanat tarihi için<br />

çok önemlidir. 103<br />

Şark <strong>minyatürün</strong>ün estetik özelliklerinin oluşmasında Maniheizm’in<br />

estetik prensiplerinin çok büyük rolü vardır. Maniheizm’in kurucusu Mani’dir.<br />

Mani bir ressamdı ve onun dini bakışlarını yansıtan eserlerinin elyazmalarının<br />

illüstrasyonlarını kendisi yapıyordu. Ateşperest kâhinler Mani’yi günahkarlıkla<br />

suçlamışlar ve sonucunda 274 yılında Sasani Şahı 1. Behram tarafından idam<br />

edilmiştir. Maniheizm taraftarlarını hem Roma imparatorları, hem de Sasani<br />

Şahları sürekli olarak takip etmiş ve onların rahat çalışmalarına imkan<br />

vermemişlerdir. Bunun üzerine bu müritler farklı yerlere göç etmişlerdir. Onlar<br />

Avrupa’da ortaçağ dönemine kadar, Asya’da ise daha uzun süre yaşamlarını<br />

sürdürmüşlerdir. Đran’ın Araplar tarafından işgal edilmesinden sonra maniheistler<br />

buralarda daha rahat kalabilmişlerdir. Birkaç yy.içerisinde Müslüman toplumunda<br />

maniheistler’e karşı tolerans ortamı oluşmuş ve bu dönemde Maniheizm’in aktif<br />

propagandası yenilenmiştir.<br />

El-Cahiz (869 yılında vefat etmiştir) o dönemde Bağdat’ta maniheistler<br />

tarafından çok sayıda değerli elyazmalarının yazıldığı hakkında bilgi vermiştir.<br />

10. yy. başlarında Bağdat’ta maniheist grubunun himayesinde “Ressamlar<br />

102 A. G. Malyavkin, Uygurskiye Gosudarstva v IX-XII Vekax, Novosibirsk, 1983, c. 72.<br />

103 O. Aslanapa, Türk Sanatı El Kitabı, Đstanbul, 1993, s. 20-27.


29<br />

Mektebi” olmuş, bu mektebin ressamları maniheist dini risalelerinin elyazmalarını<br />

hazırlamakla meşgul olmuşlar.<br />

Đslam dininde resim yasaklamasının olması sebebiyle Müslüman<br />

devletlerde giderek takipler artmış ve maniheistler, Müslüman dünyasının kuzey<br />

doğusuna yönelmiş, burada güçlü Uygur sülalesini (Türkistan) kendi dinlerine<br />

çekebilmişlerdi. 104<br />

Türkistan’a göç edenler her halde maniheist grubun üst düzey kişileriydi.<br />

Grubun sıradan kişileri evlerini, yaşam tarzlarını terk edip başka yerlere göç<br />

edecek durumda değildiler. Müslüman topraklarında kalan bu insanlar, 800 yıldan<br />

beri süregelen sanatlarını devam ettirmişlerdir.<br />

Đslam dininin resme yasak koymasına rağmen, bazı Müslüman mezhepleri<br />

ve yöneticiler bu yasaklara pek uymamışlardır. Maniheist ressamlar bu<br />

hükümdarların saraylarında kendilerine iş bulmuş ve böylece Müslüman resim<br />

sanatının gelişiminde çok büyük katkıları olmuştur.<br />

Araştırmacı Le Cog tarafından Turfan’da bulunmuş Uygur maniheist sanat<br />

abideleri, maniheistler’in çok iyi kağıt ve renkli mürekkep kullandıklarını,<br />

elyazmalarını kağıt, deri, ipek vs. üzerine yazdıklarını ortaya çıkarmıştır. 105 Bu<br />

abidelerden anlaşıldığı üzere, maniheistler önce pürüzsüz bir zemin hazırlıyor, bu<br />

zemin üzerine siyah veya kırmızı mürekkeple desen çiziyor ve<br />

renklendiriyorlardı. Bu resimlerde varak altın da kullanılıyordu.<br />

Maniheizm geleneklerine göre, maniheistlerin hem dünyayı anlaması, hem<br />

de misyonerlik için sürekli seyahat etmeleri gerekirdi. Bağdat ve Türkistan’ın<br />

maniheistleri 7-9. yy. arasında birbirleriyle çok sıkı ilişkiler içerisinde olmuş,<br />

sürekli karşılıklı olarak seyahat etmişlerdir. Bağdat, maniheistlerin dini merkezi<br />

olmuştur. Mezopotamya maniheistleri, özellikle Merkezi Asya ve Kuzey Afrika<br />

maniheistleri ile çok sıkı ilişkiler içerisindeydi. Turfan’da bulunmuş olan abideler<br />

bu bilgileri doğrulamaktadır. Böylece sık- sık seyahatlerin ve yer değiştirmelerin<br />

sonucunda Maniheizm sanatı, farklı kültürlerin estetik yönlerini kendisinde<br />

toplayan evrensel bir sanat olmuştur.<br />

104 D. Gasanzade, a.g.e., s. 34.<br />

105 Le Coq, Von A. Die, Buddhistische Spatantike Mittelasiens, II Die Manichaischen<br />

Miniaturen, Berlin, 1924.


30<br />

Birkaç yy. sonra maniheist sanatının belirtileri Uyguristan’dan çok<br />

uzaklarda olan ülkelerde bile ortaya çıkmıştır. Mesela, kitapların ilk sayfasındaki<br />

harflerin büyük yazılması bir maniheist geleneğidir. Bu geleneğe göre kitabın ilk<br />

sayfasındaki yazılar diğer sayfalara göre daha büyük, parlak ve çoğu zaman<br />

altınla yazılır. Birbirine dolanmış şeritlerle çok zengin bordürler çizilmesi ve bu<br />

bordürlerde çeşitli meyvelerin kullanılması maniheist prensiplerindendir. Đşte bu<br />

prensipler çok farklı ülkelerde sanatçılar tarafından kullanılmıştır. Günümüzde de<br />

bu prensipler kitap yapımında kullanılmaktadır.<br />

Aynı şekilde, herhangi bir metni çerçeveleyen bitkisel süslemeler de<br />

maniheist <strong>sanatında</strong>n gelmektedir. Bu süslemeler, yazılar ve çiçekler kesinlikle<br />

birbirine karıştırılmadan, yazılar ortada, süslemeler onun etrafında olacak şekilde<br />

tasarlanıyordu. Mahmud Gaznevi döneminin kufi yazılarındaki süsleme<br />

prensipleri böyle olmuştur. Batı Avrupa’da uygulanan prensipler, bunun tam<br />

aksiydi. Batı Avrupa’daki prensiplerin temelinde Alman sanat gelenekleri<br />

durmaktaydı. Burada harfler hayvan figürlerine benzetiliyor veya bitkisel<br />

motiflere dönüştürülüyordu. 106<br />

Maniheist sanatçılar tarafından süslenmiş elyazmalarında bitkisel süsleme<br />

başlıktan başlayarak metnin etrafındaki boşluğu tamamen dolduruyordu. Bu<br />

özellik daha sonra Yakın Doğu kitap sanatı geleneklerine de geçmiş, 15. yy. sonu-<br />

16. yy. başında, özellikle Sultan Ali Meşhedi’nin çalışmalarında en yüksek<br />

seviyesine ulaşmıştır. Bu tarz, Orta Doğu <strong>minyatürün</strong>de artık 13. yüzyılda,<br />

örneğin, “Menafiu’l-Hayevan” eserinin elyazmasında ortaya çıkmıştır. Böylece<br />

maniheist sanatı, çok farklı unsurları, düşünceleri, resim prensiplerini içine alan<br />

ve değiştiren bir taşıyıcı olarak Yakın Doğu <strong>sanatında</strong> çok önemli bir rol<br />

oynamıştır. 107<br />

Maniheist düşüncesine göre doğadaki tüm materyallerin içerisinde, ilahi<br />

ışığın parçaları vardır. Bu materyallerin içerisindeki ışık parçaları, büyük ilahi<br />

ışıkla birleşmek için dışarı çıkmaya can atıyorlardır. 108 Maniheistler bu inanışı<br />

sanatlarına da taşımışlardır. Yakın Doğu tasviri <strong>sanatında</strong> her şey perspektifsiz,<br />

106 D. Gasanzade, a.g.e., s.35.<br />

107 D. Gasanzade, a.g.e., s.36.<br />

108 A.G. Malyavkin, a.g.e., t.V, s. 1835.


31<br />

atmosfersiz, gölgesiz, iki boyutlu ve metalik parlaklıkla çizilirdi. Altın ve gümüş<br />

ile boyanmış motiflerin içerisindeki ışık parçalarına dokunmuyorlardı. Çünkü bu<br />

ilahi ışık parçacıklarının, gerçek ilahi ışıkla birleşmelerine engel olmak<br />

istemiyorlardı. Tasvirlerde tüm renkler parlaktır, birbirlerinden çok farklıdır,<br />

gölge yoktur, ışık temiz renklerle verilmiştir. Renklerin pürüzsüz, cilalı gibi oluşu<br />

onlara parlaklık vermektedir.<br />

Maniheist sanatçıların çizdiği minyatürlerde gölgelerin olmayışı sanki<br />

esere ışıklandırılmış gibi bir efekt vermektedir. Sanki o ışık her şeyin içerisine<br />

giriyor ve içeriden dışarıya ışık saçıyor gibi bir durum oluşmaktadır.<br />

Minyatürlerde uygulanan bu yöntem, daha sonra da devam etmiştir. Bu karmaşık<br />

felsefi ve estetik konseptin hem Doğunun, hem de Batının kitap <strong>sanatında</strong> çok<br />

büyük etkisi olmuştur.<br />

12. yüzyılın sonu ile 13. yüzyılda Tebriz sanat tarzının kaynakları<br />

böyleydi. Tebriz sanatçıları yukarıda bahsettiğimiz olaylardan etkilenmiş, fakat<br />

belki de bu karmaşıklıktan dolayı içgüdülerine yönelmiş, o etkileri kendi<br />

süzgeçlerinden geçirmiş ve ortaya kendi öz üsluplarını koymuşlardır. Tarih<br />

gösteriyor ki, onların seçimi çok doğru olmuş ve kendi içgüdüleri onları doğru bir<br />

çizgiye yöneltmiştir.<br />

2. 3. 13.-14. Yüzyıllarda Tebriz Minyatürü<br />

Azerbaycan minyatür ekolünün en erken örnekleri olan “Varka ve Gülşah”<br />

(13.yy. başları, Topkapı Sarayı Müzesi, Đstanbul), “Menafiu’l-hayevan” (1298,<br />

Morgan Kütüphanesi, New-York) ve Reşideddin’in tarihi eseri “Camiu’t-<br />

Tevârih”teki (1306-1318, ) illüstrasyonlar, Tebriz’de yeni bir ekolün oluştuğunun<br />

kanıtıdır.<br />

Fakat Azerbaycan ressamı Abdül Mömin Mehemmed el-Hoyi’nin “Varka<br />

ve Gülşah” elyazmasına yaptığı illüstrasyonlardan belli oluyor ki, bunlar ilk<br />

eserler olmayıp, belli bir geleneğin devamıdır. 109<br />

13.- 14. yüzyıllarda yapılmış minyatürleri incelerken, bunların hepsinde<br />

bir üslup yakınlığı görülmemektedir. Minyatürlerin bazılarında Bağdat resim<br />

tarzı, diğerlerinde Çin-Uygur grafik tarzı daha baskın şekilde ortaya çıkmıştır.<br />

109 K. Kerimov, Sultan Muhammed ve Onun Mektebi, Bakü, 1993, s. 4.


32<br />

Bazı minyatürlerle paralel olan bu gelenekler, birbiriyle birleştirilerek yerli<br />

geleneklerin etkisi altında tamamen yeni özellik kazanmıştır. Bu geleneklerin,<br />

onların tarz özellikleri ve teknik yöntemlerinin birbiriyle kaynaşması sonucu, yeni<br />

dekoratif kaliteye sahip yeni bir tarz ortaya çıkmıştır. Artık 14. yüzyılın<br />

ortalarında Tebriz minyatür ekolünde çeşitli sanat geleneklerini başarılı bir<br />

şekilde sentez etmiş orijinal resim tarzı ortaya çıkmıştı. Bu tarzı 1330-40<br />

yıllarında yapılmış Büyük Tebriz “Şahname”sinin (Demotte nüshası)<br />

illüstrasyonları çok iyi yansıtmaktadır. Bu minyatürler tüm Orta Doğu resminin<br />

gelişiminde yeni, daha yüksek aşamanın başlangıcı olarak kabul edilmektedir. 110<br />

“Kitap sanatının bu şaheserinin illüstrasyonlarında orta çağ Şark resminin<br />

gelişiminde belli bir aşamayı ifade eden özellikler ortaya çıktı”. 111<br />

Bu dönemin Tebriz ekolünü değerlendiren Alman araştırmacı P. Schulz,<br />

onu Orta Doğu ülkeleri minyatür sanatının gelişiminde ve birçok resim ekollerinin<br />

oluşumunda önemli rol oynamış “ana ekol” olarak adlandırmıştır. 112<br />

13. yy. sonu ile 14. yy. başında Marağa ve Tebriz’de uygulanan<br />

minyatürlü elyazmalarından birisi Đbn Bahtişu’nun “Manafiu’l- Hayevan” adlı<br />

eseridir. Bu eser, hayvanlar ve onlardan elde edilebilen ilaçlar hakkında 11.<br />

yüzyılda yazılarak Bağdat Halifesine gönderilmiştir. Đki asır sonra eser,<br />

Arapça’dan Farsça’ya çevrilmiş, Marağa ve Tebriz’de de bu elyazmasına 94 güzel<br />

minyatür yapılarak bitirilmiştir. 113<br />

Bu eserdeki minyatürler hem Mezopotamya, hem de Uzak Doğu resim<br />

tarzında yapılmışlardır. 114 Mezopotamya geleneklerini yansıtan minyatürlere<br />

özellikle insan ve değişik hayvan figürlerinin yer aldığı minyatürler örnek<br />

verilebilir (resim 6-8). Bu minyatürlerin kompozisyon olarak genelleştirici ve<br />

anıtsal olması, çizgilerin ifadeliliği, renklerin ağırlığı, ön planda büyük ebatlarda<br />

çizilen hayvan figürlerinin düz zeminde çok estetik çizgilerle uygulanması ve<br />

etrafında da ağaçlar, bazen de dalların üzerinde kuşların tasvir edilmesi, başlıca<br />

özelliklerindendir. Tüm bu özellikler birlikte tam ve ifadeli bir kompozisyon<br />

110<br />

K. Kerimov, a.g.e., s. 5.<br />

111<br />

B.V. Veymarn - T.P. Kapterova, “Iskusstvo Azerbaydjana”, Vseobşaya Istoriya Iskusstva, t.<br />

II, kn.2., Moskva, 1961, s. 107.<br />

112<br />

P.W.E. Schulz, a.g.e., p. 57.<br />

113<br />

Bkz., http://www.youngartists.com/mphatouf.htm. Erişim tarihi: 07.05.2006.<br />

114 A.Y. Kaziyev, a.g.e., s. 168.


33<br />

oluşturmaktadır (resim 9). Birçok örneklerde böyle tasvirlerin uygulanmasında<br />

dekoratif unsurlar ve çok renklilik görülmektedir. Bu özellikler, Arap ve<br />

Mezopotamya ressamlığının karakteristik özelliklerindendir. Ama yine de bu<br />

minyatürlerde uygulanan renk çeşidi, biraz daha azdır.Mezopotamya minyatür<br />

<strong>sanatında</strong> altın ve canlı renkler kullanılmış olmasına rağmen, bu minyatürlerde<br />

gümüş ve grimsi tonlar tercih edilmiştir.<br />

Resim: 6 - “Filler”. “Manafiu’l- Hayevan” elyazmasından<br />

minyatür. Marağa, 1298.<br />

“Menafiu’l-Hayevan” adlı eserdeki bir grup minyatürde ise Uygur<br />

sanatının etkileri görülmektedir. “Zümrüt-ü Anka” ve “Ağaçta Saksağanlar”<br />

minyatürlerinde aynı Uygur <strong>sanatında</strong> olduğu gibi, geniş mekanların tasvirine,<br />

tabiata, manzaraya daha çok önem verilmiştir. Bu kompozisyonlarda o dönem<br />

Azerbaycan ressamlarının Çin ressamlığını taklit ettikleri, bazen de bu sanatı<br />

kendi tarzlarında daha serbest yorumladıkları görülmektedir. 115<br />

Uzak Doğu sanatının etkisinde kalan “Menafiu’l-Hayevan” eserinin<br />

ressamları, mürekkep ve kalemle grafik tarzda çalışmalar yapmaya başlamışlardır.<br />

Bu ressamlar Uzak Doğu sanatı unsurlarını direkt kullanmayarak, bu tarzda yeni<br />

115 B.P. Denike, Jivopis Irana, Moskva, 1938, s. 41, res. 8, 9.


34<br />

Resim: 7 – “Adem ve Havva”. “Manafiu’l- Hayevan”<br />

elyazmasından minyatür. Marağa, 1298.<br />

Resim: 8 – “Leopar”. “Manafiu’l- Hayevan”<br />

elyazmasından minyatür. Marağa, 1298.


35<br />

Resim: 9 – “Erkek ve dişi Aslan”. “Menafiu’l-Hayevan” elyazmasındaki minyatürlerden.<br />

Marağa, 1297-1299.<br />

arayışlar içerisine girmiş ve serbest yorumlar ortaya koymuşlardır. Bu arayışlar<br />

“Camiu’t-Tevârih” elyazmasında da kendisini göstermiştir (1314-1315).<br />

Moğolların tarihini ele alan bu eser, Đlhani sülalesinden olan yedinci<br />

hükümdar Gazan Han’ın (1295-1304) emri üzerine, onun veziri Reşideddin<br />

tarafından yazılmıştır. Gazan Han’ın kardeşi Olçaytu Han’ın hükümdarlığı<br />

döneminde (1304-1316) eser geliştirilerek dünya tarihine dönüştürülmüştür.<br />

Eserin günümüze ulaşmış en eski elyazması, onun Arapça olan ve yazarın<br />

kontrolü altında hazırlanan nüshasıdır. Elyazması dört bölümden oluştuğu halde,<br />

günümüze sadece ikinci bölümün bir kısmı ulaşmıştır. Bu kısımda en eski Đran ve<br />

Arap krallarının, Muhammed peygamber ve halifelerin, Đran ve Küçük Asya’nın


36<br />

hilafetten olmayan hükümdarlarının, Yahudilerin, Frankların, Hintlilerin ve<br />

Çinlilerin tarihi ele alınmıştır. 116 Elyazmasının günümüze ulaşmış bu parçasının<br />

bir kısmı Edinburg Üniversitesi kütüphanesinde, diğer kısmı ise Londra’da Nasser<br />

D. Halili koleksiyonunda olmakla toplam 200 sayfa civarındadır.<br />

Şunu da söyleyelim ki, “Camiu’t-Tevârih” ten sonra tarihi salnamelere<br />

minyatür yapılması geleneği ortaya çıkmıştır ve Taberi’nin, Hafiz’i Ebru’nun,<br />

Mirhond’un minyatürlü elyazmaları da bunu kanıtlamaktadır.Bu elyazmalarındaki<br />

minyatürlerin,üslup özelliklerinin “Camiu’t-Tevârih”in etkisi altında olduğu<br />

bilinmektedir. 117<br />

“Camiu’t-Tevârih” eserinin minyatürlerini yapan ressamlar, sert ve güçlü<br />

tahrir ve paralel tarama ile tasvir ettikleri dağlara, ağaçlara plastiklik vermeğe, üç<br />

boyutluluk ve geniş bir mekan etkisi yaratmaya çalışmışlardır. Onlar, araştırmacı<br />

Denike’nin söylediği gibi, Uzak Doğu sanatına özenerek, ama o sanatın tekniğini<br />

bilmeden minyatürleri siyah mürekkep taramasıyla biraz kabaca, iptidai bir<br />

şekilde çizerek vermeye çalışmışlardır. 118<br />

14. yy. başında Tebriz ressamlarının Çin resminin özelliklerini kendi<br />

tarzlarına adapte etme gayretleri, “Camiu’t-Tevârih” eserinin elyazmasına<br />

yapılmış tasvirlerde açıkça görülmektedir. “Hint Dağları” ve “Tibet Dağları” adlı<br />

minyatürler, bu arayışları en iyi yansıtan çalışmalardır. “Hint Dağları”(resim 10)<br />

adlı minyatürde ressam, mürekkebin koyu çizgileriyle dağların, ağaçların ve diğer<br />

manzara unsurlarının biçimlerini vermeye çalışmış, onları büyük ebatta çizerek ön<br />

planda tutmaya gayret göstermiştir. Dekoratif planda ritmik olarak tekrarlanan,<br />

değişik yönlerde olan çizgi gruplarının aracılığıyla ressam, akan çayın dalgalarını<br />

vermeye çalışmış, sudaki balıkları ve kuşları büyük ebatlarda tasvir etmiştir.<br />

“Tibet Dağları” konulu minyatür sayfasında Çin gelenekleri ile beraber,<br />

işlenen manzaranın ayrı ayrı elemanları ve insan figürleri Mezopotamya tarzından<br />

etkilenmiştir. Formlar büyütülmüş, ön planda tutulmuş ve desenin tahrirleri güçlü<br />

bir şekilde çizilerek kompozisyon oluşturulmuştur. Bu tasvirlerde her şey detaylı<br />

116 Bkz., http://www.lacma.org/khan/4/2.htm. Erişim tarihi: 07.05.2006.<br />

117 D. Gasanzade, a.g.e., s. 65.<br />

118 B.P. Denike, a.g.e., s. 42-43.


37<br />

olarak çizilmiştir. Ayrı ayrı elemanların aracılığıyla ressam, doğayı ufuk çizgisi<br />

kullanmadan göstermiştir.<br />

Resim: 10 – “Hint Dağları”. “Camiu”t-Tevârih” elyazmasındaki minyatürlerden.<br />

Tebriz,1314.<br />

Aynı esere yapılmış “Hindistan ve Tibet Arasındaki Dağlar” isimli<br />

minyatürde, Çin gelenekleri çok belirgin şekilde ortaya çıkmıştır (resim 11). Bir<br />

tarafında Tibetli, diğer tarafında ise Hintli insan figürlerinin ve birisi Nepal’da,<br />

diğeri ise Tibet’te olan iki binanın yer aldığı bu minyatürde doğa, pasif bir öğe<br />

değildir. Zaten eserin ismi de doğanın esas imge olduğuna dikkat çekiyor. Bu<br />

eserde dağların, ağacın, giysilerin çizim tarzı da, boyaların kullanım tarzı da Çin<br />

etkisini çok iyi yansıtmaktadır. Fakat bu eserde sadece Çin etkisi değil, binaların,


38<br />

giysilerin, figürlerin pozlarının, süslerinin tasvirinde Tibet ve Hint etkisi de<br />

vardır. 119<br />

Resim: 11 - “Hindistan ve Tibet Arasındaki Dağlar”. “Camiu”t-Tevârih” elyazmasındaki<br />

minyatürlerden. Tebriz, 1314-15.<br />

“Camiu”t-Tevârih” eserine çizilmiş “Ali ve Hamza’nın Savaşa<br />

Hazırlanması” isimli minyatür, tamamen grafik tarzda yapılmıştır. Bu eserde<br />

dövüşçülerin dış görünüşleri, kostümleri ve dövüş silahları detaylı bir şekilde<br />

çizilmiştir. Dövüşçülerin tipleri, giysileri, başlıkları, atların süsleri ressamın<br />

dönemindeki Moğol dövüşçülerinin özellikleri ile aynıdır. Bu minyatür grafik<br />

tarzı ve plastik etkisiyle orijinaldir (resim 12). Bu eserde dövüşe hazırlanan<br />

dövüşçülerin canlılığı dikkat çekicidir. Tasvirde birbirine simetrik şekilde, yüz<br />

yüze atlı grupları yerleştirilmiştir. Bu statik atlı gruplarının hareketsizliğini,<br />

merkeze yerleştirilen dövüşçü çiftinin sırt tarafından figürün 3/4’ü görünecek<br />

şekilde tasvir edilmesi bozuyor. Aynı zamanda bu durağanlığı bozmak için<br />

119 Sh. S. Blair, “ A Compendium of Chronicles: Rashid al-Din's Illustrated History of the World”,<br />

Nasser D. Khalili Collection of Islamic Art, 27, London, 1995, p. 77.


39<br />

dövüşçülerin mızrakları farklı yönlerde çizilmiştir. Dövüşçülerin ayağının<br />

altındaki ensiz toprak parçası, atlıların arasındaki boş alanı dolduran tepeciğin<br />

keskin silueti, kompozisyonun detaylardan uzak kalan serbest düz fonu ve<br />

dövüşçülerin giysilerinin kırışıklıkları Mezopotamya minyatür ekolü<br />

geleneklerinin yerli ressamlar tarafından kendi tarzlarına adapte edildiğini<br />

göstermektedir. 120 Elyazmasındaki tasvirlerin renk paletinde grimsi ve gümüş<br />

tonların baskın olması, yerli minyatür ustalarının kullandığı renk gruplarını<br />

yansıtmaktadır. Değişim, tasvirlerin çizim karakterlerinde de görülmektedir. Çin<br />

resim <strong>sanatında</strong> perspektif ve uzaklık hissi; renklerin akıcılığı ve tonların<br />

nüanslarıyla verildiği halde, yerli ressamlar nesnelerin tasvirinde keskin ve biraz<br />

daha kaba çizgiler kullanmışlardır.<br />

Resim: 12 - “Ali ve Hamza’nın Savaşa Hazırlanması”. “Camiu”t-Tevârih”<br />

elyazmasındaki minyatürlerden. Tebriz, 1314.<br />

“Camiu”t-Tevârih” elyazmasında, atlı dövüşçülerin tasvir edildiği bir diğer<br />

minyatür, resim 13’te verilmiştir. Bu minyatürde diğerinden farklı olarak<br />

hareketsiz değil, bir birine saldırmakta olan ve mızraklarını bir birlerine yöneltmiş<br />

iki grup tasvir edilmiştir. Bu eserde dövüşçülerin giysileri ve atların süsleri<br />

Mezopotamya tarzına uygun bir şekilde çok teferruatlı verilmiş, fon tamamen açık<br />

bırakılmıştır. Fakat burada kullanılan renk paletinin bu tarza uygun olduğu<br />

120 A.Y. Kaziyev, a.g.e., s. 172.


40<br />

söylenemez. Bazı yerlerde (örneğin, atların boyanmasında) kullanılmış ince ton<br />

geçişleri ise Çin resminin etkisini yansıtmaktadır.<br />

Aynı elyazmasından resim 14’te verilmiş minyatürde ise artık açık fon<br />

değil, fonda tasvir edilmiş bina görülmektedir ki, bu da Çin resim sanatının<br />

etkisini yansıtır. Bu <strong>minyatürün</strong> de renk paleti bir önceki minyatürle benzerlik<br />

göstermektedir. Minyatürdeki figürlerin yerleşimi, atın boyanma tarzı, ressamın<br />

mekan ve imgelere üç boyutluluk verme çabalarını yansıtmıştır.<br />

Resim: 13 – “Atlı dövüşçüler”. “Camiu”t-Tevârih” elyazmasındaki minyatürlerden.<br />

Tebriz, 1314-15.<br />

“Camiu”t-Tevârih”elyazmasından resim 15 ve 16’de verilmiş iki minyatür<br />

de değişik etkilerin sentezini yansıtma açısından merak uyandırmaktadır. Bu<br />

minyatürlerden birinde Musa Peygamberin ölüm sahnesi, diğerinde ise<br />

Muhammed Peygamberin doğması tasvir edilmiştir.<br />

Resim 15’teki minyatürde Musa Peygamber, kayalık bir ölüm yatağında<br />

uzanmış olarak görülüyor ki, bu kayalık, Peygamber’in son menzili olduğu<br />

düşünülen Ürdün’deki Nebo dağını temsil etmektedir. Peygamber’in<br />

minyatürdeki pozu, eski Bizans elyazmalarındaki ölüm sahnelerinden alınmıştır.<br />

Fakat doğa unsurlarının çiziminde, <strong>minyatürün</strong> renk paletinde, boyanmasında Çin<br />

resim tarzı görülmektedir.<br />

Đkinci minyatürde Muhammed Peygamberin doğması sahnesi tasvir<br />

edilmiştir. Đslam dininin kurallarına göre böyle bir sahnenin tasviri yasak olsa da,<br />

Đlhanilerin, Hıristiyanlık ve Budizm’le tanış olmasından ve bu dinlerde böyle


41<br />

tasvirlere alışık olmasından dolayı, elyazmasında bu minyatüre yer verilmiştir.<br />

Minyatürü çalışan ressam, bu sahnenin tasviri için Hıristiyan elyazmalarındaki<br />

Resim: 14 - “Camiu”t-Tevârih” elyazmasındaki minyatürlerden. Tebriz, 1314-15.<br />

Resim: 15 – “Musa Peygamberin ölümü”. “Camiu”t-Tevârih” elyazmasındaki<br />

minyatürlerden. Tebriz, 1314-15.


42<br />

Resim: 16 – “Muhammed Peygamberin doğması”. “Camiu”t-Tevârih” elyazmasındaki<br />

minyatürlerden. Tebriz, 1314-15.<br />

doğum sahnelerini kullanmıştır. Sol taraftaki üç bayan, Đsa’nın doğumu ile ilgili<br />

tasvirlerdeki üç Magi’nin, sağ taraftaki Peygamberin dedesi Abd al-Muttalib ise<br />

Yusuf Peygamberin <strong>yeri</strong>ni almıştır. Camiu”t-Tevârih” elyazmasında insan<br />

figürlerinin görüldüğü birçok minyatürden farklı olarak, bu eserdeki kişilerin<br />

tipleri Moğol tipi değildir. Çalışmanın renk paleti, bir önceki minyatürle benzerlik<br />

gösterir. Bu minyatürde, Mezopotamya minyatürlerinde olduğu gibi, bazı<br />

kumaşların desenleri de verilmiştir. Çalışmada 13. yy. Bağdat minyatürlerinden<br />

tanıdık olan mekanın, sütunlarla üç kısma ayrılması da kullanılmıştır. 121<br />

Meleklerin kanatlarının çiziminde kullanılmış çizgiler ise Çin sanatı etkisini<br />

yansıtmaktadır.<br />

Bu iki minyatürde görüldüğü gibi, farklı stilistik ve ikonografik<br />

özellikler, ressam tarafından bir araya getirilmiştir ve bu, dönemin Tebriz<br />

minyatürleri için karakteristiktir.<br />

Aynı özellikleri taşıyan minyatürlerden biri de resim 17’de verilmiştir.<br />

Bu minyatürde Arap-Mezopotamya minyatürlerinde olduğu gibi, arka planda pek<br />

bir şey verilmemiş, fakat <strong>minyatürün</strong> deseni, özellikle de sağ taraftaki figürler,<br />

Çin grafik tarzına yakın bir tarzda çizilmiştir.<br />

121 Bu yöntem Moğol Döneminde, 1287 Yılında Bağdat’ta Yapılmış “Rasa ’ il al-Đkhwan al-Safa”<br />

Eserinin Elyazmasının Minyatürlerinden Birinde de Kullanılmıştır. Bkz.: R. Ettinghausen, Arab<br />

Painting. Treasures of Asia, Geneva, 1962, pp. 98-101.


43<br />

Resim: 17 – “Şah Manuçehr Adamlarıyla”. “Camiu”t-Tevârih” elyazmasındaki<br />

minyatürlerden. Tebriz, 1314-15.<br />

Resim 18’de verilmiş minyatür ise, Çin sanatının etkisini daha yalın<br />

şekilde yansıtmıştır. Bu minyatürde Kur’an’dan bir hikaye tasvir edilmiştir.<br />

Hikayeye göre, bir zamanlar çiçeklenen bir şehrin harabelerini gören<br />

Peygamber Yeremih, şehir için göz yaşı akıttığında, Tanrı’nın sesi ona şehrin bir<br />

asırdan az bir zaman içerisinde yeniden kalkınacağını söylüyor. Peygamber’in<br />

şüphe ettiğini gören Tanrı, onu öldürerek yüz yıl sonra diriltiyor. Onun baş veren<br />

mucizeyi fark edebilmesi için Tanrı, Peygamberin eşeğini ve hatta sepetteki<br />

meyveleri bile gözleri önünde canlandırıyor.<br />

Bu minyatürde ressam, mekanı birkaç plan aracılığıyla üç boyutlu tasvir<br />

etmeye özen göstermiştir. Đkinci planda görülen ve Çin sanatı için karakteristik bir<br />

tarzda çizilmiş, sanki metal levhalardan oluşmuş gibi etki bırakan boğumlu ağaç<br />

tasviri, zamanla Tebriz <strong>minyatürün</strong>ün özelliği haline gelecektir. Ön planda tasvir<br />

edilmiş Peygamberin hayret ifade eden yüzü, sanki resmin çerçevesine<br />

sığmayarak biraz eğilmiş anıtsal figürü, omzundaki örtüsünün kırışıklıkları, ışık-<br />

gölge efektleriyle çok ustaca işlenmiştir. Bu minyatür, ustalık açısından sanki<br />

diğer minyatürlerinden çok sonra yapılmış gibi bir etki uyandırır. Bu <strong>minyatürün</strong><br />

de boyanma tarzının öncekiler gibi, Çin resim <strong>sanatında</strong>n etkilendiğini<br />

söyleyebiliriz.


44<br />

Resim: 18 – “Yeremih Peygamber”. “Camiu”t-Tevârih” elyazmasındaki minyatürlerden.<br />

Tebriz, 1314-15.<br />

Yukarıda göz attığımız çalışmalar, 13. yüzyılın sonları ve 14. yüzyılın<br />

başlarında Tebriz minyatür ekolünün oluşum sürecini, bu döneme ait özelliklerini<br />

yansıtmak açısından önemlidir. Bu eserler, belli geleneklerin sentezinden doğan<br />

yeni bir tarzın oluştuğunun göstergesidir. Tebriz ressamları etkilendikleri tarzların<br />

hiçbirini olduğu gibi tekrarlamamış, örnek aldıkları gelenekleri, kendi estetik<br />

görüşlerini yansıtacak şekle getirmişlerdir. G. Viet’in haklı olarak kaydettiği<br />

gibi,“Şark ressamları her zaman Yunan ve Çin resim sanatına hayran olmuş, fakat<br />

hiçbir zaman onları kopyalamamışlardır. Uzak Doğu ressamlarından öğrendikleri<br />

onların önünde prensipçe yeni yollar açmamış ve onların temel estetik<br />

anlayışlarını önemli derecede değiştirmemiştir…”. 122 Đşte bu nedenle tüm<br />

122 G. Viet, Une Collechon de Fatences Iraniennes, Caire, 1941, p. 7,8.


45<br />

etkilenmelere rağmen, Şark ve o sırada da, Tebriz <strong>minyatürün</strong>ün gelişiminde<br />

Uzak Doğu’nun rolünü abartmak yanlıştır. 123<br />

Şark minyatür sanatının gelişiminin bu yeni aşamasında çok şey<br />

öncekinden farklıdır: insan figürünün orantıları, insanın doğa ile orantıları,<br />

kompozisyonda mimari ve manzaranın <strong>yeri</strong> vs. Fakat tüm unsurların<br />

birleşerek kompozisyon oluşturma prensipleri, sanatta mevcut olan Müslüman<br />

estetiği prensiplerine tabidir. Bu konuda Müslüman estetiği ile ilgilenen<br />

araştırmacı A. Papadopulo şöyle yazıyor: “17. yüzyılın sonunda bu prensipler<br />

atıldığı andan itibaren Müslüman resim <strong>sanatında</strong>n söz etmek anlamsızdır, sadece<br />

Đran resim <strong>sanatında</strong>n söz edilebilir ki, o da Batı konseptini benimsemiş<br />

durumdadır. Bu, o anlama geliyor ki, Müslüman sanatının tarihinde Đran’ın üstün<br />

rolünden bahseden sanat tarihçilerinin düşünceleri çok yanlıştır. Cesaretle<br />

söylenebilir ki, ortaçağ Orta Doğu resim sanatı, dönemin Đran sanatına hiçbir<br />

şeyle borçlu değildir. Sadece seramikte bundan söz edilebilir ki, onun da ilk<br />

örnekleri, Arap-Müslüman resim sanatının artık oluşumunu tamamladığı 13.<br />

yüzyılın sonunda ortaya çıkmıştır. Bu döneme Sasani unsurlarından çok az şey<br />

ulaşmıştır ve bunlar da ikonografik özellikli unsurlardır, fakat resim mekanının<br />

teşkilinin esas konsepti, Đran <strong>sanatında</strong>n hiçbir şey almamıştır. …Uzak Doğu<br />

<strong>sanatında</strong>n etkilenmiş “Menafiu’l-Hayevan”ın minyatürleri gösteriyor ki, sadece<br />

Müslüman dünyasında değil, Đran’ın kendisinde bile Đran geleneği yoktu”. 124<br />

Tebriz ustalarının elde ettiği en büyük başarılardan biri, Uzak Doğu<br />

sanatının etkisi altında mekanın perspektif tasvirinin hem Çin, hem de Batı<br />

Avrupa konseptinden farklı, tamamen yeni konseptini ortaya koymalarıdır. Bu<br />

yeni konsept, yükseltilmiş ufuk çizgisi tekniğine bağlıdır ve Şark için geleneksel<br />

iki boyutluluk çerçevesinde, birbiri arkasınca sıralanan bir çok plan tasvir etmeye<br />

ve derinlik etkisi yaratmaya imkan sağlamıştır. 125<br />

Tebriz ressamlarının tasvirlerinde merkezi rolü, insan oluşturur. Bu<br />

eserlerde tasvir edilen yeni insan tipi, Abbasi dönemi Arap tiplerinden daha zarif,<br />

uzun boylu olması ile seçilir. Ressamlar, ışık-gölge efektlerini kullanarak<br />

123 D. Gasanzade, a.g.e., s. 62.<br />

124 A. Papdopulo, a.g.e., c. 1, s. 3-4.<br />

125 D. Gasanzade, a.g.e., s. 96.


46<br />

yumuşak kırışıklıklar oluşturan giysilerin tasvirine de büyük önem vermişlerdir.<br />

Đnsanların hislerinin yansıtılması da onlar için çok önemlidir.<br />

Resimlerin renk çeşidinde de büyük değişim olmuştur. Bağdat ekolünün<br />

lokal, parlak renkleri, <strong>yeri</strong>ni kahve, kahvemsi kırmızı, sarı ve koyu sarının çok<br />

sayıda tonlarına bırakmıştır. Boyanın uygulama yöntemi tamamen değişmiş, sıkı<br />

boya katının <strong>yeri</strong>ni sulu boya veya is mürekkebi ile çok hafif boyama yöntemi<br />

almıştır. Bazı minyatürlerde ise gri ve açık mavi tonlar, soğuk renkler<br />

çoğunluktadır.<br />

“Camiu”t-Tevârih” elyazmasının hazırlanması prosesinde, Tebriz<br />

ekolünün kendine özgü tarzının oluşumu başlıca rol oynamıştır.<br />

14. yüzyılda Tebriz’de yapılmış elyazmaları sırasına, Firdevsi<br />

“Şahname”sinin iki nüshası da dahildir. Bunlardan biri yüzyılın başlarında<br />

yapılmış ve literatürde Küçük “Şahname” olarak adlandırılmakta, diğeri ise 1330-<br />

40 yılları arasında yapılmış ve Büyük Tebriz “Şahname”si veya Büyük Moğol<br />

“Şahname”si olarak bilinmektedir.<br />

Küçük “Şahname”nin minyatürleri, seviyesine göre ikinciden geri kaldığı<br />

düşünülmektedir. Fakat Tebriz minyatür tarzının oluşumunda, kuşkusuz, bu eserin<br />

de kendine ait katkısı vardır.<br />

Resim 19 ve 20’de bu elyazmasından iki minyatür verilmiştir.<br />

Resim 19’da verilen minyatürde Đran Şahı’nın veziri Buzurjmihr’in, Hint<br />

Raca’nın elçisi ile satranç oynaması sahnesine yer verilmiştir. Đranlıların,<br />

satrancın Hindistan’dan Đran’a gelmesi hakkında kendi versiyonları vardır.<br />

Sasaniler’e haraç vermemek için Hint Racası Đran Şahı’nın yanına bir elçi<br />

gönderiyor ve elçi, Đran Şahı’na satranç oyununun nasıl oynandığı ile ilgili soru<br />

soruyor. Akıllı vezir Buzurjmihr, sorunu çözerek haracın alınmasını temin ediyor.<br />

Minyatürde tüm Đranlılar Moğol giysilerinde, vezir Arap tuniği ve sarığı ile tasvir<br />

edilmiş, Hintli elçi ise sanki oyunda kaybettiğini ifade etmek amacıyla siyah<br />

derili, çuval biçimli giyside tasvir edilmiştir.<br />

Đkinci çalışmada (resim 20) Nuşirevan’ın, Bizans Đmparatorunun elçisi<br />

Mihras’ı kabul etmesi sahnesi tasvir edilmiştir. Bizans Đmparatoru, güçlü Đran<br />

ordusunun saldırı tehlikesi karşısında çekinerek generali Mihras’ı, barışı teklif<br />

eden mektup ve değerli hediyelerle Nuşirevan’a elçi olarak göndermiş, sonuçta


47<br />

barış elde edilmiştir. Minyatürde ön planda yer alan mektup, Đlhaniler’in<br />

döneminde özel bir anlama sahipti. Đlhani hükümdarları ile Katolik Roma Papası<br />

arasında böyle bir mektup ve hediye trafiği vardı ve tahtın önünde yere koyulmuş<br />

kupalar, hediyeleri ifade etmektedir. Şah ve etrafındakiler, Moğol tipinde ve<br />

Moğollara ait elbiselerde tasvir edilmişlerdir. Sadece Şahın sol tarafındaki kişinin<br />

giysileri farklıdır. Elçi ise dövüşçü ve din adamı arasında bir görünüme sahiptir.<br />

Resim: 19 – “Buzurjmihr’in Satranç Oyununu Çözmesi”. Küçük “Şahname”nin<br />

minyatürlerinden. Tebriz, 1300-1325.<br />

Onun başında miğfer, elinde ise haç vardır. Her iki minyatürde figürlerin<br />

yerleşimi, mekanın işlenme tarzı aynıdır. Hatta arka sıradaki okçunun <strong>yeri</strong> ve<br />

pozu da aynıdır. Her halde, bu minyatürlerin her ikisi, aynı ressam tarafından<br />

yapılmıştır. Minyatürlerden görüldüğü kadarıyla, bu eserlerde artık renklerin<br />

sayısı biraz çoğalmış, kahve tonları ve maviler bir arada kullanılmıştır. Sanki<br />

Mezopotamya tarzına doğru geri adım atılmıştır.<br />

Azerbaycan ressamlarının 14. yy. ortalarına ait olan minyatürleri, biçim<br />

olarak anıtsallığı, renklerin canlılığı ve kompozisyonlarının ifadeliliği ile<br />

seçilmektedir. Bununla beraber, bu minyatürlerde bazen koyu ve açık renklerin


48<br />

ton geçişleri görülmektedir. Bu da bütün bir mekan hissi ve elemanların harmonisi<br />

etkisi yaratmaktadır. 126<br />

Resim: 20 – “Nuşirevan’ın, Bizans Đmparatorunun Elçisi Mihras’ı Kabul Etmesi”. Küçük<br />

“Şahname”nin minyatürlerinden. Tebriz, 1300-1325.<br />

Tebriz minyatür ustalarının yeni tarzı, 14. yüzyılın ortalarına ait olan çizim<br />

dili “Şahname” elyazmasının Demotte nüshasında kendisini göstermektedir<br />

(1330-1340). Bu elyazmasındaki tasvirler, 14. yy. Tebriz minyatür ustalarının<br />

kitap minyatürü alanında vermiş oldukları en iyi eserler olarak sayılmaktadır.<br />

Aslında elyazmasının tarihlendirilmesinde farklı düşünceler vardır ve farklı<br />

araştırmacılar tarafından verilen tarihler, 1310-1375 yıllarını kapsayan geniş bir<br />

zaman aralığına girmektedir. Bunun da esas nedeni buradaki minyatürlerin<br />

stilistik zenginliği ve karmaşıklığıdır. Fakat üzerinde daha fazla karar verilen<br />

dönem 1330-1340 yıllarıdır. 127<br />

Bu elyazmasının, Abu Said veya onun veziri, Reşideddin’in oğlu<br />

Giyaseddin tarafından 1335’ten önce sipariş edildiği düşünülmektedir.<br />

126 A.Y. Kaziyev, a.g.e., s. 173.<br />

127 D. Gasanzade, a.g.e., s. 111.


49<br />

Elyazmasındaki minyatürler değişik çizim tarzlarıyla işlenmiş ve düşünüldüğü<br />

üzere, farklı ressamların elinden çıkmıştır. Her bir ressamın kendisine özgü bir<br />

çizim tarzı vardır. Eserdeki minyatürler, kendi icra tarzlarına göre gruplandırılır.<br />

Đlk gruba dahil edilen eserler, en erken döneme ait olan ve “Camiu”t-Tevârih”<br />

döneminin karakteristik özelliklerini taşıyan eserlerdir. Bu gruba “Đskender’le<br />

Fur’un savaşı”, “Ardavan’ın, Eşinin Hainliğinden Haber Tutması”, “Feridun’un<br />

Oğluna Ağlaması”, “Feridun, Đrec’in Başı Đle”, “Rüstem’in Đsfendiyar’la savaşı”,<br />

“Rüstem ve Şahad”, “Rüstem’in Defni” vs. minyatürler dahil edilmiştir. Bu<br />

minyatürlerin “Camiu”t-Tevârih”le benzerlikleri çoktur.<br />

Đkinci gruba dahil edilen minyatürlerin de yaklaşık aynı dönemde yapıldığı<br />

düşünülmektedir. 128 Fakat bunlarda tarzın unsurları daha da geliştirilmiştir. Bu<br />

gruba “Đskender’in Defni”, “Đsfendiyar’ın Defni” vs. minyatürler dahildir. Bu<br />

minyatürlerde manzaranın yeni elemanları, mesela, iri ve parlak renkli çiçekler<br />

açmış büyük çalı vs. yer almaktadır. Minyatürlere renk, daha aktif olarak bir ifade<br />

aracı gibi dahil edilmeye çalışılmıştır. Manzara grafikliğini, çizgiselliğini korusa<br />

da, sarının, yeşilin, semanın soğuk renklerinin birçok tonlarının kullanılmasıyla<br />

bir hayli zenginleştirilmiş duruma gelmiştir. Mimaride renkli süslemeye sahip<br />

bina tipine sık sık müracaat edilmiştir.<br />

Bunlarla beraber, insan ve hayvanların tasvirinde de değişiklikler<br />

görülmektedir. Yeniden Mezopotamya minyatürlerinden bildiğimiz kısa boylu ve<br />

büyük başlı, desenli kumaşlardan elbiseler giymiş tiplere dönülüyor. “Camiu’t-<br />

Tevârih”teki uzun ve ince bacaklı atların <strong>yeri</strong>ni, küçük ve alçak atlar alıyor.<br />

Üçüncü ve en büyük gruba “Ardavan’ın Oğlunun Ardaşir’le Savaşı”,<br />

“Ardaşir’in Ardavan’ı idam ettirmesi”, “Đskender’in Ejderhayı Yenmesi”,<br />

“Đskender’in Yecuc-Mecuc’a karşı duvar yaptırması”, “Behram Gur’un Dev<br />

Canavarı Yenmesi” vs. minyatürler dahildir. Bu eserlerde tiplerin, manzara<br />

elemanlarının büyük çeşitliliği dikkat çekmektedir. Bunların daha geç dönemde<br />

yapıldığı düşünülmektedir.<br />

Dördüncü ve son gruba “Zal’ın, Rüdabe’nin Penceresine Çıkması”,<br />

“Zindukt’un, “Zal’ın Rüdabe’ye Yazdığı Mektubu Bulması”, “Mahbud’un<br />

128 D.Gasanzade, a.g.e., s. 112.


50<br />

Oğulları”, “Mani’nin Đdamı” vs. minyatürler dahildir. Bu minyatürlerde tarzın<br />

giderek gerilemesi görülmektedir. Đnsan ve hayvanların basit figürleri, iptidai ve<br />

ifadesiz manzara veya mimari fonda tasvir edilmektedir. Minyatürlerin<br />

kompozisyon düşüncesi, mekan çözümü de basit zanaatkar kalemini belli<br />

etmektedir. Bu minyatürleri yapan kişiler ne kompozisyon, ne renk, ne de desen<br />

konusunda yüksek seviyeye sahip olmamışlardır. 129 D. Hesenzade’ye göre, belki<br />

bu eserler, Giyaseddin’in idamından sonra (1336) Şeyh Üveys’in hakimiyete<br />

gelmesine dek (1358) olan dönemde yapılmışlardır.<br />

Bu elyazmasındaki minyatürlerden birkaç tanesine göz atalım.<br />

Sasani hükümdarı “Behram Gur’un Ejderhayı Öldürmesi”ni konu alan<br />

minyatür, ifade gücüyle daha çok ön plana çıkar (resim 21). Burada Behram’ın<br />

“Şahname”de tasvir edilen kahramanlıklarından biri gösterilmektedir. Bu destana<br />

göre, Hint kralı Şengül’ün ricası üzerine Behram, Şengül’ün ülkesini yağmalayan<br />

ejderhayı öldürür. Firdevsi’nin “Şahname”de tasvir ettiği gibi, Behram,<br />

ejderhanın kafasına birkaç tane ok fırlattıktan sonra kılıcını onun kalbine saplar.<br />

Bu eser “Şahname”nin Demotte listesindeki en orijinal minyatürlerdendir.<br />

Bu minyatürde yerli gelenekler, Uygur sanatı unsurlarıyla birleşmiştir.<br />

Minyatürde fantastik hayvanın, Behram ve atının figürlerini çok iyi yerleştirmekle<br />

ressam, her şeyden önce, kompozisyon alanında ustalığını göstermiştir. Figürlerin<br />

arka tarafında kalan geniş kısımda ise ressam, az sayıda nesnelerle dağları, toprağı<br />

ve ağaçlarla örtülü kısmı çok iyi yansıtmaya muvaffak olmuştur. Manzaranın ayrı<br />

ayrı detayları “Camiu”t-Tevârih”e ait minyatürlerin stilistik özellikleriyle<br />

benzerlik gösterir. Burada Mezopotamya ve Uzak Doğu resim sanatının<br />

özellikleri aynı zamanda, paralel olarak görülmektedir. Bu minyatürdeki üstünde<br />

büyük ağaçların görüldüğü dağ tasviri ve Behram’ın başı üzerindeki hale, bu<br />

özellikleri yansıtmıştır.<br />

129 D. Gasanzade, a.g.e., s. 122.


51<br />

Resim: 21 – “Behram Gur’un ejderhayı öldürmesi”. Büyük “Şahname”nin<br />

minyatürlerinden. Tebriz, 1330-1340.<br />

Bu etkilenme aynı eserdeki analoji konulu “Behram Gur’un Dev Canavarı<br />

Yenmesi” <strong>minyatürün</strong>de (resim 22) böyle belirgin görülmemektedir. Minyatürde<br />

“Şahname”nin realizme meyil eden ressamlarının sanatının diğer özellikleri canlı<br />

bir şekilde ortaya çıkmıştır. Manzara artık onlar için, minyatürlerinde<br />

uyguladıkları pasif bir öğe değildir. Manzara; ağaçlarıyla, ışığıyla doğanın<br />

tamamen belli ve gerçek bir köşesini yansıtmaktadır. Kompozisyonda atlı<br />

Behram’ın figürü, ön plandadır. Fakat bu minyatürde de Behram’ın başındaki<br />

hale, Mezopotamya <strong>sanatında</strong>n gelen bir iz olarak kalmıştır.<br />

“Ardaşir’in Ardavan’ı idam ettirmesi” <strong>minyatürün</strong>de (resim 23) ressam,<br />

insan hislerini ve hareketlerini, onların canlılığını çok iyi yansıtmıştır. Minyatürde<br />

iki siyaset adamı karşı karşıya getirilmiştir. Birisi zalim ve amansız bir yüz ifadesi<br />

ile beyaz atın üstünde verilmiş yeni Sasani sülalesinin lideri Ardaşir, diğeri ise<br />

son Parfiya Çarı, ölüme mahkum edilmiş Ardavan’dir. Onun durumu büyük bir<br />

realizm hissiyle verilmiştir. Duruşu, yüz ifadesi büyük dert ve acıyı<br />

ifade etmiştir. Ardavan’ın arkasındaki cellat ve muhafızın sert bakışları,<br />

olayın meydana geldiği yere doğru atlarla gelen saray ehlinin yüz ifadeleri ve ön


52<br />

Resim: 22 - “Behram Gur’un Dev Canavarı Yenmesi”. Büyük “Şahname”nin<br />

minyatürlerinden. Tebriz, 1330-1340.<br />

Resim: 23 - “Ardaşir’in Ardavan’ı idam ettirmesi”. Büyük “Şahname”nin<br />

minyatürlerinden. Tebriz, 1330-1340.


53<br />

planda verilen Ardavan’ın elinden alınmış dövüş silahlarının görüntüsü, Tebriz<br />

minyatür ustalarının üslubundeki yeni unsurları yansıtır. Onlar, konuların<br />

gerçekçi tasvirine ve olayların olduğu mekanı tam olarak yansıtmaya gayret<br />

göstermektedirler. Yüzeysel ve pürüzsüz yeşil altın renginde olan zemin, Uzak<br />

Doğu tipinde figürler, renklerin canlılığı ve kostümlerin üzerinde bulunan<br />

nakışlar, minyatürü çalışan ustanın dekoratif unsurları vermek için özen<br />

gösterdiğini yansıtmaktadır. Bu minyatür, 14. yy. Tebriz minyatür ekolünün en<br />

güzel örneklerinden biridir. 130<br />

Bu dönemin ressamları hayatı ve doğayı çok iyi gözlemleyerek insanların<br />

hislerini ve heyecanlarını yansıtmayı artık öğrenmiştir. Bu özellikler<br />

“Şahname”nin Demotte nüshasındaki minyatürlerde dikkat çeker. Aynı ressamın<br />

elinden çıkmış bu minyatürlerden ikisine göz atalım. Bunlardan birincisinde çok<br />

hüzünlü bir sahne tasvir edilmiştir. Đrec’in annesi oğlunun ölüm haberini duyarak<br />

kendinden geçmiş bir şekilde eşi Feridun’un kolları üzerine düşüyor (resim 24).<br />

Ressam burada figürlerin tavır ve duruşlarını soğuk ve sembolik şekilde değil,<br />

hisleriyle birlikte vermeye ve bununla da izleyiciyi etkilemeye çalışmıştır. Bu<br />

hisler minyatürü gören kişilerde derin bir etki bırakmaktadır. Annenin hareketsiz<br />

figüründe ressam üzüntüyü vermeye çok iyi muvaffak olmuştur. Onun yüzü ve<br />

kapalı olan gözleri ümitsizlik ifade etmektedir. Fakat <strong>minyatürün</strong> aşağı kısmında<br />

ve ön planda tasvir edilen bağ ve havuz, farklı tarzda işlenmiştir.<br />

Bu seriden olan ikinci minyatürdeki kederli yüz ifadeleri de birinci<br />

minyatürdeki gibi, aynı şekilde güçlü verilmiştir. “Feridun”un, Öldürülmüş<br />

Oğlunun Cenazesini Karşılamaya Gitmesi” adlı minyatürde ihtiyar Feridun, ava<br />

gitmiş oğlu Đrec’in <strong>yeri</strong>ne onun ölüm haberini getiren hizmetçileri karşılar. Kötü<br />

haberi duyarak attan düşmüş Feridun, üstündeki elbiseleri parçalayarak<br />

ağlamaktadır. Şehzadeyi karşılamaya giden kalabalığın ön sıralarındaki kişiler,<br />

artık haberi duyarak hüzünlü olduğu halde, arka taraftakiler her şeyden habersizce<br />

sevinçle dans etmektedir. Babanın ve kalabalığın ön sırasındaki saray adamlarının<br />

130 A.Y. Kaziyev, a.g.e., s. 176.


54<br />

Resim: 24 - “Feridun’un Oğlunu Ağlaması”. Büyük “Şahname”nin<br />

minyatürlerinden. Tebriz, 1330-1340.<br />

hüznü, kederi çok büyük bir inandırıcılıkla verilmiştir. Bu minyatürde kullanılmış<br />

soğuk tonları, aralıklarla görülen beyaz ve kırmızı renkler canlandırmıştır.<br />

Minyatürün kompozisyon yapısında, Bağdat- Mezopotamya tarzındaki figürlerin<br />

iki kat halinde yerleştirilmesi yöntemi kullanılmıştır. Fakat böyle yerleşim,<br />

aslında olayın etkisini azaltmıştır. 131 Buna rağmen, bu minyatür eserin en iyi<br />

sayfalarından biri sayılabilir.<br />

“Rüstemin Ölümü” adlı minyatür, kompozisyon yapısı ile dikkat çeken<br />

minyatürlerden biridir (resim 25). Burada Rüstem’in üvey kardeşi Şahad’ın onu<br />

öldürmek için kuyu kazarak üstünü gizledikten sonra ağacın arkasında<br />

saklanması, Rüstem’in atı Rahş’la beraber kuyuya düşmesi ve son nefesinde attığı<br />

okla Şahad’ı ağaca saplaması tasvir edilmiştir.<br />

131 D.Gasanzade, a.g.e., s. 112.


55<br />

Resim: 25 - “Rüstem’in Ölümü”. Büyük “Şahname”nin minyatürlerinden.<br />

Tebriz, 1330-1340.


56<br />

Minyatürün renk çeşidi sınırlı olsa da, ifadelidir: kırmızı toprak, zeytin<br />

yeşili yapraklar, koyu gri ağaç gövdesi ve pembemsi çiçekler. Şunu da<br />

kaydedelim ki, buradaki ağaç, kompozisyonun figürlerle eşit ağırlıklı<br />

elemanlarından biridir. Sol köşede görülen mantar şekilli kaya ise Çin resim<br />

<strong>sanatında</strong>n gelme bir unsurdur.<br />

Büyük Tebriz “Şahname”sinin dikkat çeken minyatürlerinden biri olan<br />

“Đsfendiyar’ın Defni”, resim 26’da verilmiştir. Burada tabutun önünde<br />

kahramanın atı, arkada ise enteresan bir kalabalık görülmektedir. Kalabalık,<br />

<strong>minyatürün</strong> tüm sahasını doldurmuş dağınık uzun saçları olan, parçalanmış<br />

elbiseli adamlardan oluşmuştur. Onların siyah saç-sakalları, grafik tarzda, adeta<br />

çizgisel yapılmış bu kompozisyonda görülen koyu lekelerdir. Siyah mürekkeple<br />

yapılmış desen, çok hafif pembe, mavi ve yeşil renklerle biraz canlandırılmıştır.<br />

Đki üç kişilik ağlayan kişilerden oluşan gruplar el ele tutuşarak garip bir dans<br />

ahengi ile sallanıyorlar. O. Grabar’ın düşüncesine göre bu, Moğol defin<br />

gelenekleri ile bağlı bir olaydır. 132<br />

Resim 27’de verilmiş minyatür, özellikleri ile bir öncekinden bir hayli<br />

farklıdır. Bu minyatürde Nuşirevan Şah’ın, genç Buzurjmihr’i ödüllendirmesi<br />

sahnesi yer almıştır. Bu eserde yine de Arap tarzından gelen unsurlar ön plana<br />

çıkmıştır. Nuşirevan’ın başının arkasındaki hale, giysilerin desenlerinin çok<br />

özenle verilmesi, mekanın üç sütunla bölünmesi, arka plandaki boşluk, bu tarzın<br />

izleridir. Fakat Mezopotamya minyatürlerinden farklı olarak bu minyatürdeki<br />

tiplerin yüz ifadeleri, ön ve arka planların sıralanmasıyla mekana verilmiş derinlik<br />

hissi, üç boyutluluk, Tebriz ekolüne ait özelliklerdir. Sağ tarafta tasvir edilmiş ve<br />

kompozisyonun ayrılmaz parçasına dönüşmüş eğri ve boğumlu gövdeli ağaç, Çin<br />

ekolünden gelen bir unsurdur. Minyatürün renk çeşidi çok zengindir. Arap<br />

resminde görüldüğü gibi, zıt renkler kullanılmış olsa da, boyama tarzı farklıdır.<br />

Nüanslı boyama ve sulandırma ile gereken kısımlara üç boyutluluk<br />

kazandırılmıştır.<br />

132 O. Grabar, Sh. Blair, a.g.e., s. 132.


57<br />

Resim: 26 - “Đsfendiyar’ın Defni”. Büyük “Şahname”nin minyatürlerinden.<br />

Tebriz, 1330-1340.<br />

“Đskender’le Fur’un Savaşı” isimli minyatürde (resim 28), merkezde<br />

kahramanlar olmakla birlikte iki ordunun yüz yüze durması gibi karakteristik bir<br />

kompozisyon şeması kullanılmıştır. Semada kıvrılan bulutlar ve ayaklar altında<br />

kıvrılan kum, Reşideddin’in elyazmasındaki savaş sahnelerinden tanıdık olan<br />

unsurlardır. Fakat bu <strong>minyatürün</strong> önemli özelliği, benzer kompozisyonlarda<br />

görülen yatay yönlü kompozisyonu, adeta kare biçimine getirme isteğidir.<br />

Ortadaki kişilerin arkasında duran orduların savaşçılarını bir birinin üstüne<br />

yerleştirmekle ressam, karşısına koyduğu amaca ulaşmıştır ve bu çözüm, gelecek<br />

için bir örnek oluşturmuştur.


58<br />

Resim: 27 – “Nuşirevan Şah’ın Genç Buzurjmihr’i Ödüllendirmesi”. Büyük<br />

“Şahname”nin minyatürlerinden. Tebriz, 1330-1340.<br />

Resim: 28 - “Đskender’le Fur’un Savaşı”. Büyük “Şahname”nin minyatürlerinden.<br />

Tebriz, 1330-1340.


59<br />

Resim 29’da Büyük “Şahname”nin dördüncü grup minyatürlerinden biri<br />

verilmiştir. “Mahbud’un Oğulları” isimli bu minyatürde Nuşirevan Şah’la<br />

bağlantılı bir hikayesi anlatılmıştır. Behram Gur’un ölümünden sonra tahta çıkan<br />

Nuşirevan için, yemeğin hazırlanmasında sadece Mahbud’a itibar edilmiştir.<br />

Yemeği saraya her zaman Mahbud’un iki oğlu getiriyor. Onun saraydaki üstün<br />

durumu bazılarının, özellikle de Zuran’ın kıskançlığına neden oluyor. Bir<br />

sihirbazla ilişki kuran Zuran’ın isteği üzerine sihirbaz, Şah’ın yemeğini zehirliyor.<br />

Çocuklar yemeği getirince Zuran, Şah’a yemekten şüphelendiğini söyleyerek,<br />

önce yemeğin tadına Mahbud’un oğullarının bakmasını istiyor. Yemekten tadan<br />

çocuklar hemen ölüyor ve Nuşirevan, böyle bir ihanet için Mahbud’u idam<br />

ettiriyor. Fakat daha sonra ona tuzak kurulduğunu anlayan Şah, Zuran’ı da<br />

astırıyor.<br />

Minyatürden onun içeriği pek fazla anlaşılmıyor. Yani olay gerçekçi<br />

şekilde yansıtılmamıştır. Sol tarafta Şah ve onun zevcesi beraber oturmuştur,<br />

halbuki destanda onun eşi konusunda bir şey yoktur. Moğol tipine sahip<br />

figürlerde, Camiu”t-Tevârih”in figürlerinde görülen orantılardan hiçbir şey<br />

kalmamıştır. Bu figürlerin orantıları da, elbiseleri de Arap-Mezopotamya tarzını<br />

hatırlatmaktadır. Bu grup minyatürler, Tebriz minyatür <strong>sanatında</strong> geriye adım<br />

olarak değerlendirilmiştir. 133<br />

“Şahname”nin söz ettiğimiz minyatürlerine dayanarak şunu söyleyebiliriz<br />

ki, Uzak Doğu ve Arap- Mezopotamya sanatının unsurları, 14. yy. ortalarına<br />

doğru artık yerli ressamlar tarafından işlenerek ve değiştirilerek özgün bir tarza<br />

dönüştürülmüştür. Nakledicilik, detaycılık, gerçekçilik ve belli edebi eserin<br />

metnine bağlı kalmak bu dönem Azerbaycan minyatür üslubunun<br />

özelliklerindendir.<br />

“Şahname”nin Demotte nüshasındaki minyatürler, 14. yüzyılın ortalarına<br />

doğru özgün hale gelmiş, Azerbaycan kitap <strong>minyatürün</strong>ün özel bir gelişme<br />

safhasını gösterir. Burada artık özgün bir sanat tarzı ortaya çıkmıştır.<br />

133 D. Gasanzade, a.g.e., s. 122.


60<br />

Resim: 29 – “Mahbud’un Oğulları”. Büyük “Şahname”nin minyatürlerinden.<br />

Tebriz, 1330-1340.<br />

“Şahname”nin Tebriz nüshasındaki minyatürlerin bazılarının<br />

özelliklerinden de görüldüğü üzere, bu minyatürlerin ressamları farklı dallarda<br />

uzman olmuştur. Bu ressamların bazıları masal tipli, şiirsel mevzuların, saray<br />

konularının ve av sahnelerinin tasvirinde, bazıları dövüş sahnelerinin, diğerleri de<br />

hüzün sahnelerinin tasvirinde uzmanlaşmıştır. Bazı minyatürlerde ise insanların<br />

romantik hisleri ön plana çıkarılmıştır.<br />

13. yy. sonu ile 14. yy. ilk yarısında yapılmış olan elyazmalarının<br />

özelliklerini dikkate aldığımızda şunları söyleyebiliriz ki, Đlhaniler’in<br />

Marağa’daki ilk ikametgahlarında yapılmış “Menafiu”l-Hayevan” adlı<br />

elyazmasının minyatürlerinde, değişik icra tarzları ve meyilleri olmuştur. Bu<br />

minyatürlerin ressamları Batı Asya (Mezopotamya) ve Uzak Doğu (Çin-Uygur)<br />

sanatlarının unsurlarını uygulamıştır. Bu unsurlar, Reşideddin’in kaleme aldığı<br />

“Camiu”t-Tevârih” elyazmasının Tebriz’de yazılmış her iki cildinde bulunan


61<br />

minyatürlerde de görülür. Bu eserler, Azerbaycan kitap <strong>minyatürün</strong>ün gelişiminde<br />

yeni bir aşamanın başlangıcı olsa da, bu minyatürlerde yabancı etkilerin<br />

kendilerine özgü yorumlanması fark edilmektedir. Fakat bu minyatürleri yapan<br />

ustalar, farklı sanat gelenekleriyle kendi sanat geleneklerini organik bir şekilde<br />

birleştirmeye muvaffak olamamıştır.<br />

14. yüzyılın ikinci çeyreğinde “Şahname”nin Tebriz’de yazılmış<br />

nüshasındaki minyatürler, tamamen farklı stilistik özellikler taşır. Bu eserler<br />

Azerbaycan kitap <strong>minyatürün</strong>ün önceki gelişim aşamasının bittiğini gösterir ve<br />

14. yy. minyatür ustalarının yeni yaratıcılık yönlerini yansıtır. Firdevsi<br />

“Şahnamesi”nin Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki 1330 yılına ait elyazması ve yine<br />

“Şahname”nin 1330-1340 yıllarına ait Paris’teki Demotte nüshası<br />

söylediklerimizi çok iyi yansıtmaktadır. Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki bu esere ait<br />

minyatürlerde, yabancı resim geleneklerinin özgün bir şekilde benimsenmesi ve<br />

işlenmesi görülür. Paris Demotte nüshasında ise artık 14. yy. Tebriz minyatür<br />

ekolünün kendine özgü tarzından söz edilebilir. 134<br />

14. yüzyılın birinci yarısında Azerbaycan’da minyatür sanatı, yerli estetik<br />

anlayışa uygun bir kitap illüstrasyon tarzı ortaya çıkarmıştır. Arap-Mezopotamya<br />

minyatür ekolünün etkisi altında Tebriz ressamları eserlerini çok sayıda<br />

figürlerden oluşan, karmaşık sahneleri tasvir eden resim eserlerine çevirmişlerdir.<br />

Uygur sanat geleneği ise, bu ressamlarda doğaya ve onun güzelliklerine merak<br />

uyandırmayı sağlamıştır. Başlangıçta bu minyatürlerin biraz grafik tarzda olması<br />

ve insan figürlerinin statikliği, yüzlerinin ifadesizliği gözlemlense de, Tebriz<br />

ressamları giderek kendi ekollerini zenginleştirip belli bir profesyonel seviyeye<br />

ulaştırmış, kendi özel teknik ve yöntemlerini yaratmışlardır. Fakat yukarıda<br />

bahsettiğimiz Tebriz ve Marağa’da icra edilmiş minyatürlerin sanatçıları belli<br />

değildir. O minyatürler yerli ressamlar tarafından mı, yoksa diğer ülkelerden<br />

gelen ressamlar tarafından mı yapılmışlardır, bu bilinmemektedir. Tebriz ekolüne<br />

ait elde bulunan en eski minyatür örneklerinin, Çin’den veya diğer ülkelerden<br />

gelmiş ve yerli zevk ve gelenekleri benimsemiş ustalar tarafından yapılmış olması<br />

ihtimalinin pek doğru olduğunu düşünmek zordur. Tebriz’e gelmiş Uygur<br />

ressamları, böyle kolayca kendi çizim tarzını bırakarak tamamen farklı yönde ve<br />

134 A. Y. Kaziyev, a.g.e., s. 180.


62<br />

daha düşük seviyeli eserler yaratamazlardı. Fakat şunda da hiç kuşku yoktur ki,<br />

sözü edilen minyatürlerin çağdaşı olan Sun ve Yuan devirleri Çin resim sanatı,<br />

yüksek tekniği ve bedii ustalığı ile diğer Şark ülkelerinin sanatına belli bir etki<br />

göstermiştir.<br />

A. Kazıyev’in fikrince, yukarıda göz attığımız minyatürler yerli ressamlar<br />

tarafından yapılmıştır. Başlangıçta bu sanat, Đlhanilerin getirmiş olduğu Uygur ve<br />

diğer ustaların önderliği altında gelişme göstermiş ve bu nedenle monokrom<br />

Uygur resminin etkisi de belirgin hale gelmiştir. Fakat yerli ressamlar aynı<br />

zamanda Mezopotamya geleneklerinin de etkisi altında kalmıştır. Zamanla<br />

mürekkeple resim yapma (Çin-Uygur) tekniğini kendilerine özgü bir şekle getiren<br />

yerli ressamlar, Bağdat boyalı resim geleneklerinden de yararlanarak kendilerine<br />

özgü bir tarz oluşturmuştur. Bu tarzın özellikleri artık 14. yüzyılın ikinci<br />

çeyreğinde yapılmış eserlerde görülmeğe başlanmış ve bu minyatürlerde ressamın<br />

tasvir edilen konuya gerçekçi bakışı, resimde his ve heyecanı vermek isteği, fakat<br />

aynı zamanda da şartlı dekoratif yorumdan uzaklaşmamak çabası oluşmuştur.<br />

Artık bu dönemde minyatürlü eserin içeriği ile hiçbir alakası olmayan,<br />

elyazmanın ön kısmında kullanılan minyatür çalışmaları da (frontispis) ortaya<br />

çıkmıştır.<br />

Bu minyatürlerin içerikleri feodal toplumun soylu kısmının zevkine ve<br />

beklentilerine uygun şekilde yapılmakla, onları taktir ediyor, şereflendiriyor ve<br />

onurlandırıyordu. Elyazmaları da zaten bu soylular için yazılmıştır. Bu eserlerin<br />

içeriğini genelde ziyafet meclisleri, saraydaki gösterişli kabuller, soyluların av<br />

sahneleri, onların zenginliğini, kahramanlıklarını, yiğitliklerini öven konular<br />

oluşturmuştur. Böylece ressam sadece elyazmasının minyatürlerini yapmamış,<br />

aynı zamanda da kendi döneminin görüşlerini, ideallerini, fikirlerini ve hislerini<br />

de yansıtmıştır.<br />

2.4. 14. Yüzyıl Sonu - 15. Yüzyılda Azerbaycan Minyatür Sanatı<br />

15. yüzyılda ortaya çıkmış ekonomik ve politik şartlara bağlı olarak Tebriz<br />

eski önemini kısmen kaybetmiş olsa da, yine de büyük bir kültür merkezi ve<br />

minyatür ekolü olarak önemini devam ettirmiştir.


63<br />

15. yüzyılda Azerbaycan’ın birçok ünlü kitap ressamları ve sanatçıları<br />

Timuriler’in hakimiyetinde olan Herat’a götürülmüş, burada sanatla ilgili önemli<br />

görevlerde bulunmuşlar ve Şah’ın özel siparişlerini <strong>yeri</strong>ne getirmişlerdir. Pir Seyit<br />

Ahmet, Hoca Ali Müsevvir, Gevamettin, Gıyasettin bu ressamlardan<br />

bazılarıdır. 135<br />

Meşhur hattat, alim ve şair Cafer Tebrizi, uzun yıllar Baysungur’un Saray<br />

Kütüphanesi’ni yönetmiştir. Pir Seyit Ahmet, Şark’ın büyük ressamlarından<br />

Kemaleddin Behzad’ın hocası olmuştur. Eldeki bilgiler kanıtlıyor ki, Tebriz, bu<br />

dönemde de güçlü bir kültür ve sanat merkezi olmuş, Timur’un döneminde<br />

Samerkant’ı, Baysungur ve Şahruh’un dönemlerinde ise Herat’ı tecrübeli ustalarla<br />

desteklemiştir.<br />

15. yüzyılda Tebriz ekolünün etkisi altındaki minyatür sanatı,<br />

Azerbaycan’ın diğer şehirlerinde de gelişmeye başlamıştır. 1456 yılında<br />

Şamakhı’da yazılmış (şu anda şahsi koleksiyonda bulunan) “Mehr ve Müşteri”<br />

adlı elyazmasının, 1468 yılında Şerafettin Hüseyin Sultani tarafından Şamakhı’da<br />

işlenmiş (şu anda Londra, Britanya Müzesi’nde korunan) Şark Şairleri<br />

Antolojisinin, Abdül Latif Şirvani tarafından yazılmış Sadi’nin “Büstan”<br />

(günümüzde Đstanbul Topkapı Sarayı Müzesi’nde korunmaktadır) elyazmasının<br />

minyatürlerinde, Tebriz ekolünün özellikleri açık şekilde görülür. 136<br />

14. yüzyılın sonlarında Celairi Sultan Ahmet’in sarayında (1386 yılı)<br />

Nizami Gencevi’nin “Hamse”sinin elyazması hazırlanmıştır. Bu eserin<br />

minyatürleri çok yüksek seviyeli ressamlar tarafından işlenmiş olmasa da,<br />

elyazmanın önemi büyüktür. Bu elyazmasıyla kahramanlık konularından lirik<br />

(aşk) konuya geçişin temelleri atılmıştır. Genelde bu döneme dek minyatürde az<br />

rastlanan aşk konulu eserler, bu elyazmasında çoğunluk oluşturmuştur.<br />

Sultan Ahmet’in atölyelerinde işlenmiş en güzel elyazması “Cünk”<br />

olmuştur. Bu dönemde Sultan Ahmet’in kütüphanesinin en usta ressamlarından<br />

biri olan Cüneyt Sultani tarafından Kirmani’nin “Humay ve Humayun”<br />

135 Dost Muhammed. a.g.e., s. 175.<br />

136 K.D. Kerimov, A. Ragimov, “Unıkalnaya Rukopis XV v.”, Izvestiya AN Azerb. SSR, Seriya<br />

Literaturı, Yazıka i Iskusstva, 1979, No: 4, s. 120-129.


64<br />

elyazmasına yapılmış minyatürler, tarihte günümüze ulaşmış ilk imzalı<br />

minyatürler olarak bilinmektedir.<br />

14. yüzyılın sonlarına doğru Tebriz minyatür ekolü, artık diğer<br />

şehirlerdeki atölyelere de yeterince nüfuz etmiştir. Örneğin, 1371 yılında Şiraz’da<br />

yapılmış olan “Şahname” (Đstanbul, Topkapı Sarayı Müzesi) elyazmasının<br />

minyatürleri bunu kanıtlamaktadır. 137 Bunun nedeni ise barış dönemlerinde Tebriz<br />

minyatürlerinin kopyalanması, bitip tükenmek bilmeyen savaşlar zamanında ise,<br />

ya elyazmalarının, ya da ressamların galip gelmiş hükümdarın sarayına<br />

götürülmesiydi. Böylece, Tebriz ekolü tedricen daha geniş bir şekilde<br />

yaygınlaşmıştır. Büyük Tebriz “Şahname”sinin (1330-40) gelenekleri ve onların<br />

Celairiler (özellikle Şeyh Üveys döneminde - 1360-70) dönemindeki gelişimi,<br />

sonraki yüzyıllarda minyatür <strong>sanatında</strong> ikonografik ve stilistik şablonları<br />

oluşturmuştur. 138<br />

1401 yılında politik ve ekonomik şartlara bağlı olarak Tebriz mektebinin<br />

gelişimi duraklamıştır. Đşgal edilmiş Tebriz’den ustalar Timur Đmparatorluğunun<br />

her tarafına dağılmıştır. Fakat Karakoyunlu sülalesinin Tebriz’i ele geçirerek<br />

yeniden başkent yapmasıyla, atölyeler hemen faaliyete başlamış ve ressamlar,<br />

Tebriz geleneklerini devam ettirerek daha yüksek seviyeye ulaştıran yeni eserler<br />

ortaya çıkarmıştır.<br />

Belli olduğu üzere, 1405-1410 yılları arasında “Hüsrev ve Şirin”<br />

elyazmasının minyatürleri (Frir Koleksiyonu) ortaya çıkmıştır. 1410 yılında<br />

Sultan Ahmet’in katledilmesinden sonra, onun kütüphanesinin ustaları Şiraz’a,<br />

Đskender Sultan’ın sarayına geçmiştir. 1410-11 yıllarında Şiraz atölyelerinde<br />

yapılan eserlerin hem ondan önceki, hem de sonraki çalışmalardan farklı<br />

olmasının nedeni bu olmuştur. 139 Bu döneme ait iki Antolojide (Lizbon ve<br />

Londra) Tebriz Celairi dönemi <strong>minyatürün</strong>ün esas prensiplerinin gelişmesi<br />

görülür. Bu dönem 1411’de Đskender Sultan’ın idamı ile sona erer. Şiraz’ın<br />

sonraki hükümdarı Đbrahim Sultan’ın 1420 yılında Baysungur’a hediye olarak<br />

137 D. Gasanzade, a.g.e., s. 173.<br />

138 D. Gasanzade, a.g.e., s. 175.<br />

139 D. Gasanzade, a.g.e., s. 300.


65<br />

gönderdiği Antoloji (Leypzig, Sanat Tarihi Müzesi), eski Şiraz geleneklerine<br />

(14. yy. sonu) dönüldüğünü gösterir.<br />

1414 yılında Sultan Ahmet’in ustaları, Đskender Sultan’ın kuzeni, Herat<br />

hükümdarı Baysungur Mirze’nin sarayına göç etmiştir. Bu ustalar, daha sonra<br />

1420 yılında Tebriz’in işgali sırasında oradan getirilen ustalarla birlikte Herat’ta<br />

“Baysungur Akademisi”ni oluşturan esas güç olmuştur. Bu dönemde Herat’ta<br />

Azerbaycanlı ustalardan hattat Ezhar Tebrizi, Mahmud Hayyam ve Muhammed<br />

Hayyam Tebrizi, Zergub Đbrahim Tebrizi, Kemaleddin Mesud Şirvani, Şemseddin<br />

Berdal, Ziya Tebrizi, Đsmail Tebrizi vs. faaliyet göstermekteydi. 140 Bu<br />

Akademi’de ortaya çıkan eserler, Celairi dönemi Tebriz minyatür sanatı<br />

prensiplerinin (“Humay ve Humayun”la ortaya çıkmış) gelişmesi ve güçlenmesini<br />

yansıtır. 141 Burada yapılmış “Şahname”, “Hamse”, “Kalile ve Dimne”, Antoloji,<br />

“Gülüstan”, “Humay ve Humayun” (resim 30) elyazmalarındaki minyatürler,<br />

Şeyh Üveys ve Sultan Ahmet için yapılmış elyazmalarındaki minyatürlerle çok<br />

benzerlik göeterir veya onların kopyasıdır.<br />

Baysungur’un atölyesi, sanat tarihinde “akademi” olarak adlandırılmıştır.<br />

Bunun nedeni, 15. yüzyılın ikinci yarısı Timur dönemi resmi için onun etalon rolü<br />

oynamış olmasıdır. Bu dönem Kemaleddin Behzad’ın ismi ile anılır ve gerçekten<br />

de, akademik hattın mantıki sonuna götürülmesi ile önemlidir (resim 31). 142<br />

1433’de Baysungur’un ölümünden sonra kütüphane Şahruh’un eline geçer<br />

ve Baysungur’un Tebriz’li ressamları Şiraz’lı ressamlarla beraber çalışmaya<br />

başlar. Bu dönemin Tebriz kuralları ile yapılmış çalışmalarında Şiraz ve Herat<br />

prensiplerinin de görülmesi buna bağlıdır. 143<br />

1447’de Şahruh’un ölümünden sonra ustalar, Uluğbey’in himayesine<br />

geçmiş, 1449’da onun ölümüyle bu himayeden de mahrum olmuşlardır. 144<br />

140<br />

R. Efendi, a.g.e., s. 99.<br />

141<br />

D. Gasanzade, a.g.e., s. 301.<br />

142<br />

E. Bahari, Bihzad Master of Persian Painting, London, 1996, p. 63, fig. 23.<br />

143<br />

D. Gasanzade, a.g.e., s. 302.<br />

144<br />

B. Mahir, a.g.m., DĐA, C.30, s. 119.


66<br />

Resim: 30 – “Humay ve Humayun’un Görüşü”. Kirmani,<br />

“Humay ve Humayun”. Herat, 1430.


67<br />

Resim: 31 – Behzad, “Hükümdarın Önünde Đdam”. Herat, 1510.<br />

1458’de Cahan Şah Karakoyunlu, Herat’ı ele geçirdiği zaman, daha sonra<br />

da 1470’te Uzun Hasan Akkoyunlu, Tebriz’li ressamların birçoğunu Tebriz’e<br />

götürmüştür. Bu dönemde Herat, Sultan Hüseyin Baykara’nın eline geçmiş ve<br />

Herat ve Tebriz ekollerinin yolları ayrılmıştır.<br />

15. yüzyılın başlarına ait minyatürler içinde Essar Tebrizi’nin “Mehr ve<br />

Müşteri” elyazmasına Cafer Tebrizi tarafından yapılmış minyatürler çok


68<br />

önemlidir (1419). Bu beş minyatür, Tebriz ekolü geleneklerinin saf taşıyıcıları<br />

olarak görülebilir. 145<br />

Aynı özelliklere 15. yüzyılın birinci yarısında faaliyet göstermiş Bakü’lü<br />

ressam Abdul Bagi Bakuyi’nin de minyatürlerinde rastlayabiliriz. 146 Bakü<br />

minyatür ekolünün şimdilik belli tek üyesi olarak bilinen Bakuyi’nin sadece iki<br />

çalışması günümüze ulaşmıştır. Bu eserler ressamın yüksek icracılık tarzını çok<br />

iyi yansıtır. Ressamın “Mehter” isimli çalışması gerçekçi ifade tarzı, karmaşık<br />

biçimde verilmiş figürler, gergin hareket, dinamiklik ve etkileyici gücü açısından<br />

daha değerlidir. 147 Diğer çalışmada ise yüz yüze oturmuş hükümdar ve yakını<br />

tasvir edilmiştir (resim 32). Resimden de görüldüğü gibi, buradaki tasvir, daha<br />

sakin ve statiktir. Bu resimlerin her ikisinde de Tebriz ekolü özellikleri görülür.<br />

Eski Tebriz geleneklerine dönüş ve “temizlenme” prosesini, Şahruh’tan<br />

sonra ortaya çıkmış üç “Hamse” elyazmasının minyatürleri çok iyi yansıtır.<br />

Bunlar: Timur sülalesinden Muhammed Cuki için, Pir Budak ibn Cahanşah<br />

Karakoyunlu ve Yakup bey Akkoyunlu için hazırlanmış elyazmalarıdır. Bu üç<br />

elyazmasındaki minyatürler, 1445 yılından 1. Şah Đsmail dönemine dek bir zaman<br />

kesiminde yapılmıştır. Bu minyatürler, Tebriz ekolünün gelişim sürecinde bir<br />

aşamadan diğerine köprü uzatarak, ekolün 15. yüzyıl sonu ile 16. yüzyılın<br />

başındaki yeniden doğuşunu çok iyi yansıtmıştır.<br />

Bu “Hamse”lerden birincisi, 1445-46’da hattat Yusuf al-Cami tarafından<br />

yazılmış ve Hoca Ali al-Tebrizi (Mevlana Ali, 1420’de Tebriz’den Herat’a<br />

götürülmüştür) tarafından illüstre edilmiştir (Topkapı Sarayı Müzesi, H. 781). Bu<br />

minyatürler, Baysungur’un ölümünden sonra da onun ustalarının yüksek seviyeli<br />

eserler meydana çıkardıklarının kanıtıdır.<br />

145 D. Gasanzade, a.g.e., s. 302.<br />

146 K. Kerimov, a.g.e., s. 6.<br />

147 R. Efendi, a.g.e., s. 107.


69<br />

Resim: 32 – Abdul Bagi Bakuvi, “Hükümdar ve Yakını”. Bakü, 15. yy.<br />

Minyatürlerden üç tanesi tamamen Tebriz tarzında yapılmış olduğu,<br />

diğerlerinde ise başka tarzların karışımı görülür. 148 Bunun nedeni şöyle<br />

anlaşılabilir: genelde kitabın baş ressamı birkaç minyatürü yapar, işleri diğer<br />

ressamlar arasında paylaştırır, minyatürlerin toplam sayısını ve onların konusunu<br />

belirler, minyatürlerin önce eskizlerini hazırlar, diğer ressamlar ise bu eskizleri<br />

çalışırlardı. Bu nedenle de aynı elyazmasında farklı ressamların üslubu fark<br />

edilebilir.<br />

Bu elyazmasında “Nüşabe’nin, Đskender’i Onun Portresinden Tanıması”,<br />

“Mecnun Kabe’de”, “Hüsrev ve Yıkanan Şirin” vs. minyatürler, Đskender<br />

Sultan’ın Antolojisi (1411), Baysungur’un “Şahname”si (1430), Freer<br />

Koleksiyonundaki “Hüsrev ve Şirin” (1405), “Meracname” elyazmalarının<br />

minyatürleri ile aynı seridendir denilebilir. 149<br />

148 D. Gasanzade, a.g.e., s. 303.<br />

149 D. Gasanzade, a.g.e., s. 304.


70<br />

Đkinci “Hamse” elyazması (Topkapı, H. 761), ayrı zamanlarda yazılmış iki<br />

bölümden oluşmuştur. Đlk 200 sayfa, 1461’de, Şeyh Mahmut Pir Budak tarafından<br />

Pir Budak Đbn Cahan Şah Karakoyunlu için hazırlanmıştır. Burada 16 minyatür<br />

vardır. Sonraki 109 sayfa, 1476’da, hattat Fahreddin Ahmet tarafından Abül-Feth<br />

Sultan Halil’in emri üzerine onun babası Abül-Nesr Sultan Hasan Bahadur Han<br />

(Uzun Hasan Akkoyunlu) için yazılmıştır. Eserin minyatürleri Karakoyunlu<br />

döneminde, Cahan Şah artık Tebriz’de tahta oturduktan ve Bağdad’ı 1461’de<br />

Timuri’lerden alarak oğlu Pir Budag’ı oraya hakim tayin ettikten sonra yapılmıştır<br />

Bu minyatürler, “ Yedi Güzel” <strong>minyatürün</strong>den sonra yapılmamıştır.<br />

Bu elyazmasında artık Tebriz tarzı tamamen eski muhteşemliğini geri<br />

kazanmış durumdadır: büyük ebat, karmaşık, üç boyutlu kompozisyonlar, eski<br />

Herat örneklerindeki renk çeşidinden farklı renk çeşitliliği bu döneme özgü<br />

değişimlerdendir. 150<br />

Buradaki minyatürlerden “Ferhat’ın, Atlı Şirin’i Dağlardan Götürmesi,<br />

“Simnar’ın, Havarnak Sarayının Çatısından Düşmesi”, “Behram’ın, Fitne’nin<br />

Yanında Yabani Eşek Avlaması” adlı çalışmalar, Tebriz tarzının en güzel<br />

geleneklerinin devamı niteliğindedir.<br />

Yukarıda hatırlattığımız üçüncü “Hamse” elyazması, ilginç hikayesi olan<br />

bir şaheserdir. Baysungur’un oğlu Babur Mirze, “Hamse”yi yazdırmak için ünlü<br />

hattat mevlana Ezhar’ı (Zahireddin Ezhar Tebrizi) davet etmiş, fakat o sırada<br />

vefat etmiştir (1456). Ondan sonra Pir Budak Karakoyunlu, eserin yazılmasını<br />

devam ettirmek istemiş, fakat 1461 yılında babasının emri ile kardeşi Muhammed<br />

tarafından idam edilmiştir. Elyazmasının yazılmış kısmı Abül-Feth Sultan Halil’in<br />

eline geçmiş ve o da bu işin devamını Mevlana Anisi’ye havale etmiştir. Halil<br />

Bey’in ölümünden sonra elyazması Yakup Bey Akkoyunlu döneminde sona ermiş<br />

ve eserin on adet minyatürü onun döneminde yapılmıştır. Diğer minyatürler ise<br />

daha sonra, I. Şah Đsmail döneminde, yani 16. yüzyılın başlarında yapılmıştır.<br />

Bu elyazmasındaki Yakup Bey dönemi minyatürlerinde 14. yüzyıl sonu<br />

Tebriz gelenekleri saf güzelliği ile ortaya çıkmıştır. Sanki arada yüzyıllık bir<br />

dönem olmamış gibi gözükmektedir. Bu, genetik hafızanın mucizesi sayılabilir.<br />

Bu elyazmasındaki minyatürlerin hepsinde doğa ön plandadır. Elyazmasındaki<br />

150 D. Gasanzade, a.g.e., s. 305.


71<br />

minyatürlerden “Đskender ve Çoban”, “Ferhat’ın Atlı Şirin’i Dağlardan<br />

Götürmesi”, “Uyuyan Rüstem ve Aslanla Çarpışan Rahş”, “Hüsrev, Şirinin Kalesi<br />

Önünde”, “Şirin’in Kendi Canına Kastetmesi”, “Mirac” vs. yukarıda söylenenleri<br />

en iyi şekilde yansıtır. 151<br />

Tebriz geleneklerine en uygun şekilde yapılmış olan bu minyatürler,<br />

Behzad ekolünün bu dünyayla hiçbir ilişkisi olmayan, en keskin anlarda bile<br />

yüzlerinde hiçbir his ve heyecan görülmeyen kahramanlarıyla, matematik orantılı<br />

binaları, sakin, uyumlu renk çeşidi ve her yerde eşit tabaka şeklinde uygulanan<br />

boyaları ile seçilen minyatürlerinden (resim 33- 35 ) çok farklıdır. Çok güçlü<br />

Behzad ekolü bile Tebriz minyatür ekolünü etkileyememiş, onu kendine özgü<br />

orijinalliğinden mahrum edememiştir. Hatta daha sonraları Behzad’ın, I. Şah<br />

Đsmail ve I. Şah Tehmasip’in atölyelerinde bulunması da tarzın gelişim yönünü<br />

değiştirememiştir.<br />

14. yy. sonu ile 15. yüzyılın başları Azerbaycan minyatür sanatının<br />

özelliklerini çok iyi yansıtan Reşideddin’in “Camiu’t-Tevârih” elyazması ve 15.<br />

yy. başlarında yapılmış Firdevsi’nin “Şahname” elyazmasından birkaç minyatür<br />

örneği ile, bu döneme özgü sanatsal ve etnografik özellikleri görebiliriz. Bu<br />

minyatürlerin tarzı, daha erken geleneklere çok uygundur diyebiliriz.<br />

Paris Milli Kütüphanesi’nde bulunan “Cami’ut- Tevârih” (1400 yılı) adlı<br />

elyazmasının minyatürlerinden ikiörneğe göz atalım. Bu örneklerde,<br />

kompozisyon, manzaraya verilen önem ve ifade tarzıyla fark edilmektedir.<br />

Bunlardan birincisinde saray hayatından bir sahne gösterilmekte, fakat<br />

olaylar doğada, çiçek vermiş bir ağacın altında geçmektedir. Çok az bitki örtüsüne<br />

sahip olan dağlık bir yerde çok güzel tasarlanmış bir tahtın üzerinde, müzik<br />

dinleyen hükümdar oturmuştur (resim 36). Onun etrafında zengin elbiseler<br />

151 D. Gasanzade, a.g.e., s. 306.


72<br />

Resim: 33 – Mansur, “Sultan Hüseyn Baykara’nın Tahta Çıkması”. Herat, 1469.


73<br />

Resim: 34 – Hacı Muhammed, “Seyyah ve Derviş”. Sadi, “Gülistan”. Herat, 1486.


74<br />

Resim: 35 – Behzad, “Havarnak Sarayının Đnşaatı”. Nizami, “Hamse”. Herat, 1494.<br />

giymiş saray ehli, hizmetçiler vardır. Hükümdarın önünde sanki minyatüre bakan<br />

kişiye yönelmiş, elinde ud olan müzisyen oturmuştur. Onların yakınında böyle<br />

yerlerde hep olması gereken alçak bir sehpa vardır. Sehpanın üzerinde çok iyi<br />

süslenmiş çini kapların içinde içecekler konulmuştur.


75<br />

Resim: 36 – “Hüsrev’in Barbed’i Dinlemesi”. “Camiu”t-Tevârih”<br />

eserinin elyazmasındaki minyatürlerden. Tebriz, 1400.<br />

Büyük bir ihtimalle bu minyatür, belli bir sahnenin en erken tasvirlerinden<br />

biridir. 152 Bu sahne, Hüsrev’in kendi müzisyenlerinden biri olan Barbed’i<br />

dinlemesi sahnesidir. Bu olaydan tarihi kaynaklarda ve Nizami’nin “Hüsrev ve<br />

Şirin” eserinde bahsedilmiştir. Fakat bu minyatürde Sasani Hükümdarı ve saray<br />

ehli, ressamın dönemine ait olan Timuri’lerin tiplerine ve giysilerine benzer<br />

görünüştedir. Saray ehli ve hizmetçiler, Moğol başlığı giymiştir. Sadece müzisyen<br />

ve onun arkasında duran gruptan bir kişinin başında sarık görülmektedir. Tasvir<br />

edilen kişilerin, yuvarlak yüzleri, aralıklı kaşları ve biraz çekik gözleriyle Moğol<br />

tipi olduğu görülmektedir. Tepenin üstünde tasvir edilen çiçek vermiş ağaç, üst<br />

kısmında kuş figürü olan tahtın çok da karmaşık olmayan süslemesi, figürlü<br />

kaplar, kişilerin giysilerinin süslemeleri, bu fazla da hareketli olmayan<br />

152 A.Y. Kaziyev, a.g.e., s. 181.


76<br />

kompozisyona bir canlılık getirmiştir. Aynı zamanda bu minyatür, o dönemin<br />

feodal soylularının hayatı hakkında da bir fikir verir.<br />

Bu elyazmasındaki ikinci minyatürde ise birinci <strong>minyatürün</strong> aksine, çok<br />

canlı ve hareketli dövüş sahnesi tasvir edilmiştir (resim 37). Burada iki atlı grup<br />

arasında dövüş anı gösterilmiş ve mağlup taraf kaçmaya çalışırken yenen taraf ise<br />

onları kovalamakta ve yakaladıklarını amansızca katletmektedirler. Ön tarafta<br />

attan düşmüş bir dövüşçü tasvir edilmiştir. Bu minyatürde her figürün birbirinden<br />

farklı hareketliliğini, bütün kompozisyonun dinamikliğini çok yukarıya çekilmiş<br />

ufuk hattı ve farklı atlı grupları diyagonal yerleştirilerek, desen güçlendirilmiştir.<br />

Ressam bazı dövüşçüleri beyaz at üzerinde tasvir ederek dövüşçü siluetlerini<br />

birbirinden ayırmıştır. Dövüş sahnesinde çok fazla figür hissi uyandırmak için<br />

bazı figürler cetvel çizgisiyle kesilmiştir. Minyatürde tasvir edilen baş giysileri ve<br />

silahlar, her iki tarafta da aynı olmasından dolayı iki tarafın da soyunu ve etnik<br />

kökenini anlamak mümkün değildir. Sadece bu dövüşçülerin, ressamın dönemine<br />

ait (14.yy. sonu) Moğol dövüşçülerinin dış görünüşlerine benzedikleri görülür.<br />

Minyatürün alanı bir yönde koşan atlılarla doldurulmuş olsa da, onların mızrak ve<br />

kılıçlarının birbiriyle kesişmesi, koyu ve açık renklerin karışık olarak kullanılması<br />

dövüş sahnesinin zirve anının daha da gergin olmasını sağlamıştır. 153<br />

15. yüzyılın başlarında Karakoyunlu Sülalesi’nin kütüphanesi için<br />

yazılmış “Şahname” nüshasının minyatürlerinin karakteri ile ilgili fikir edinmek<br />

için, adeta bu eserde tüm sayfayı dolduran bir minyatürü gözden geçirelim. Büyük<br />

formlar ve canlı renklerle donatılmış bu minyatür, “Şahname”de tasvirine çok az<br />

rastladığımız olaylardan birini - Feridun’un oğullarından gelen elçiyi kabul etmesi<br />

sahnesi canlandırılmıştır (resim 38). Bu minyatür, Tebriz minyatür sanatının<br />

gelişiminin önceki aşamalarına ait örneklerinden farklıdır. 15. yy. minyatürü için<br />

vazgeçilmez olan altın renkli gök ve toprakta serbestçe dağıtılmış çalı grupları,<br />

renk tonlarının canlılığı, ismi belli olmayan Tebriz ressamının bu eserinde<br />

kendisine yer bulmuştur. Minyatürde tatlı dilli, iyi konuşan elçinin Feridun’un<br />

153 A.Y. Kaziyev, a.g.e., s. 185.


77<br />

Resim: 37 - “Camiu”t-Tevârih” elyazmasındaki minyatürlerden.<br />

Tebriz, 1400.<br />

sarayına gelmesi anı tasvir edilmiştir. Ressam burada gelen elçiye, altın<br />

sandalyede oturmayı teklif eden Şah’ı canlandırmıştır. Feridun’un büyük tahtının<br />

etrafında altın iplerle dokunmuş, değişik renklerle süslü giysiler giymiş, altın<br />

kemer ve takılar takmış, şöhretli saray ehli görülmektedir. Moğol tipli başlık<br />

giymiş elçi, Şah’ın karşısında yağcı bir şekilde baş eğerek onu methediyor,<br />

gerçekleri saklayarak katillerin Şah’a gönderdiği haberi anlatıyor. Elçinin<br />

yanındaki başında sarık olan figür, herhalde elçiyi Şah’a getiren muhafızı tasvir<br />

etmektedir.


78<br />

Resim: 38 – “Feridun’un, Oğullarından Gelen Elçiyi Kabul Etmesi”. “Şahname”<br />

elyazmasındaki minyatürlerden. Tebriz, 15. yy. başları.<br />

Bu sahne, ressam tarafından açık havada, çiçekli çalı gruplarıyla örtülü<br />

toprak zemin üzerinde gösterilmiştir. Tahtın arkasındaki firuze renkli kümbeti<br />

olan kule belli bir şekilde Feridun’un sarayını anlatmaktadır. Taht, gökyüzü ve<br />

kulenin üst kısmı, altındandır. Etraftaki kişilerin canlı ve renkli giysileri onlarla<br />

çok iyi uyum sağlayarak Firdevsi’nin şiirinin ruhuna uyan sevinçli ve hareketli bir<br />

renk ahengi oluşturmuştur.<br />

15. yy. sonuna ait minyatürlerin içerisinde 1482 yılında yazılmış “Hamse”<br />

elyazmasının (Yakup bey “Hamse”si) minyatürleri özellikle önemlidir. Bu<br />

değerli elyazmasının minyatürleri, 15.yy. başlarına ait olan eserlerden bir hayli


79<br />

farklıdır. Bunlar kompozisyonlarına göre çok daha karmaşık ve farklı olup, çok<br />

zengin renk özelliklerine sahiptir (resim 39).<br />

Resim: 39 – “Behram Gur ve Prenses Yeşil Sarayda”. Nizami, “Hamse”. Tebriz,1482.<br />

Aynı döneme ait diğer bir minyatür örneği resim 40’ta verilmiştir ve bu<br />

eserden de dönemin Tebriz <strong>minyatürün</strong>ün özellikleri görülmektedir.


80<br />

Resim: 40 – “Fariburz ve Key Hüsrev”. “Şahname” elyazmasındaki minyatürlerden.<br />

Tebriz, 1494.<br />

15. yüzyılda ressamların peyzaja ilgisi artmıştır. Artık manzara,<br />

kompozisyonun ayrılmaz bir parçası olmuştur ve <strong>minyatürün</strong> içeriğinin<br />

anlaşılmasında önemli bir rol oynamaya başlamıştır.<br />

15. yy. minyatürleri, 14. yy. minyatürlerinden hem teknik çözümü, hem<br />

de icra tarzı yönünden farklıdır. Grafik usul, renkkârlık (etkinin renkle verilmesi)<br />

usulünün <strong>yeri</strong>ne geçmiştir. Keskin çizilmiş hatlar, ince ve ifadeli resim, ressamın<br />

tasvir dilinin esasını oluşturur. Artık renk, daha fazla dekoratif anlam<br />

taşımaktadır. Parlak ve saf renklerin birbiriyle uyumu, onların tezatlı düzülüşü ve<br />

ritmik olarak tekrarlanması, minyatürlerin renk çeşitliliğini daha da<br />

zenginleştirmiş, etkisini artırmıştır. Tarzın bu özellikleri, 15. yüzyıl sonuna ait<br />

minyatürleri, 16. yy. Tebriz ekolü minyatürlerine yaklaştırmıştır.


81<br />

Şunu kaydetmek gerekir ki, 15. yüzyılda Azerbaycan minyatürcülerinin<br />

yapmış olduğu çalışmalar yabancı literatürde “Türkmen ekolü” ve “Herat<br />

ekolü”ne mal edilmektedir. 154 Bunun sonucu olarak böyle bir yanlış fikir<br />

söylenmektedir ki, 14. yüzyılda yüksek seviyede gelişmiş Tebriz ekolü, 15.<br />

yüzyılda çökmüş, 16. yüzyılda - Safevi döneminde - yeniden faaliyete geçmiştir.<br />

Buna dayanarak Azerbaycan minyatür sanatının aralıksız gelişmesi göz ardı<br />

ediliyor, 1. ve 2. Tebriz ekolü diye iki bağımsız, birbiri ile ilişkisi bulunmayan<br />

ekolden söz ediliyordu. 155 Fakat bazı bilim adamları daha 20. yüzyılın başlarında<br />

Tebriz minyatür ekolü ile bağlı sanat olaylarını doğru değerlendirerek, Safevi<br />

döneminde zirveye ulaşmış tarzın, 15. yüzyılda oluşumunu sağladığını<br />

söylemişlerdir. 156<br />

2.5. 16. – 17. Yüzyıllar Azerbaycan Minyatür Sanatı<br />

2.5.1. 16. Yüzyılın Đlk Yarısında Minyatür Sanatı<br />

Azerbaycan minyatür sanatının öğrenilmesi için en önemli kaynak, doğal<br />

olarak Azerbaycan minyatür sanatının hiçbir zaman önemini ve güzelliğini<br />

kaybetmeyen örnekleridir. Dünyanın hemen hemen tüm ünlü müzelerinde<br />

Azerbaycan minyatür örnekleri bulunmaktadır. Özellikle de minyatürlerin hem<br />

miktarı, hem de sanatsal önemi bakımından Londra British Müzesi, Paris Milli<br />

Kütüphanesi, Đstanbul Topkapı Sarayı Müzesi, New-York Metropolitan Müzesi,<br />

Washington’da Freer Sanat Galerisi, Tahran Gülistan Müzesi, Dublin Chester<br />

Beatty Kütüphanesi vs. bu eserler açısından çok zengindir. Doğal olarak bir çok<br />

araştırmacıların bu müzelerdeki eserleri inceleme imkanı bulunmamaktadır.<br />

Azerbaycan’lı araştırmacı Kerim Kerimov, Đstanbul Topkapı Sarayı<br />

Müzesi ve St. Petersburg’da Saltıkov- Şedrin adına Kütüphane’de bulunan<br />

eserleri orijinalinden incelemiş ve 16. yy. Azerbaycan minyatürüyle ilgili büyük<br />

bir araştırma gerçekleştirmiştir.<br />

St. Petersburg’da Saltıkov- Şedrin adına Devlet Kütüphanesi’nde Şark<br />

elyazmaları içerisinde özel albümlerde yer alan çok sayıda minyatür vardır.<br />

154 R. Efendi, a.g.e., s. 97.<br />

155 R. Efendi, a.g.e., s. 97.<br />

156 P.W.E. Schulz, Die Persisch Islamische Miniaturmalerei, Leipzig, 1914.


82<br />

Bunların içerisinde Arifi’nin “Huy-o Çovgan” eserinin (1524) minyatürleri,<br />

Hilali’nin “Şah ve Derviş” eserinin (1537), Yahya Fettah Nişapuri’nin “Hüsn ve<br />

Del” eserinin (1547-48) vs. minyatürleri çok önemlidir. Özellikle Reşideddin’in<br />

“Camiu’t -Tevârih” eserinin 1528-29 tarihli nüshası daha önce incelenmemiştir.<br />

Đstanbul Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki materyaller, Kerim Kerimov’a<br />

kadar böylesine derinden araştırılmamıştır. Buradaki minyatürlerin içerisinde<br />

özellikle Nizami’nin “Hamse”sinin 15. yy. sonu ile 16. yy. başlarında yapılmış<br />

minyatürleri çok değerlidir. Şerafeddin’in “Zafername” adlı eserinin 1525 tarihli<br />

elyazması, albümlerin içerisinde toplanmış portreler ve konulu kompozisyonlar,<br />

özellikle de “Fatih murakkası” diye bilinen (H. 2153 ve 2160) albüm, “Behram<br />

Mirze murakkası” (H. 2154 ), “Tahmasip murakkası” (H. 2161) vs. çok<br />

önemlidir. 157<br />

Bu ortaya çıkarılan materyaller, o zamana kadar belli olan 16.-17.<br />

yüzyıllara ait materyallere çok büyük katkı sağladığından dolayı ve Tebriz<br />

ekolünün yeni tarzının oluşumu konusundaki düşünceleri genişletmek ve daha da<br />

olgunlaştırmak anlamında değerlidir. Bu çalışmalar, Azerbaycan minyatür<br />

sanatının gelişiminin öğrenilmesine, Orta ve Yakın Doğu’nun minyatür sanatı<br />

içerisindeki <strong>yeri</strong> ve rolünün ortaya çıkarılmasına katkıda bulunmuştur. Ortaya<br />

çıkarılan bu materyallerin öğrenilmesi ve incelenmesi, daha önceden Azerbaycan<br />

minyatürü konusunda çok az olan bilgilerin genişlemesine, birçok karışık<br />

meselelerin çözülmesi ve aydınlanmasına olanak sağlamıştır.<br />

Şunu kaydetmek gerekiyor ki, birçok yabancı bilim adamı Şark sanatını<br />

araştırırken çok geniş ve bazen de yanlış kavramlar kullanmışlardır. Mesela, Đslam<br />

Sanatı diye çok genel bir ifade kullanmışlardır. Bu kavram; ister Azerbaycan<br />

sanatı, ister Türk sanatı ve isterse Đran sanatı olsun, hiç birisini ifade edemez.<br />

Çünkü her toplumun kendine ait farklı özellikler taşıyan, oluşum süreci ve<br />

gelişimiyle birbirinden farklı üslubu vardır. O yüzden bu farklı ülkelerde var olan<br />

sanatların hepsine birden Đslam Sanatı demek yanlış olur.<br />

157 K. Kerimov, Tebrizskaya Şkola Miniatyurnoy Jivopisi XVI Veka, Avtoreferat Dissertasii na<br />

Soiskaniye Uçenoy Stepeni Doktora Iskusstvovedeniya, Baku, 1971, s. 9.


83<br />

Ortaçağda şimdiki Đran Devleti sınırlarına dahil olan topraklarda farklı<br />

milletler yaşamışlar ve günümüzde de yaşamaya devam ediyorlar. Burada<br />

yaşayan farklı milletlere ait sanat olaylarına yabancı araştırmacılar tek kelime ile<br />

“Fars, Đran Sanatı” diyerek bütün dünyaya bu şekilde empoze etmişlerdir ki, bu<br />

tamamen yanlış bir yaklaşımdır.<br />

Kerim Kerimov’un düşüncesine göre, Đslam dinine tabi olan bütün<br />

halkların sanatlarını tek “Đslam Sanatı” ifadesi ile anlatmak çok doğru değildir. 158<br />

Tabii ki diğer dinler gibi, Đslam dini de kültür ve sanatı etkilemiştir. Fakat Đslam<br />

dininden önce bu insanların var olan kültür ve sanatlarını da göz ardı etmemek<br />

gerekir. Đslam dini, Müslüman halkların <strong>sanatında</strong>, özellikle tasviri sanatlarda<br />

etkisini çok göstermiştir (figür ve tasvir konusunda bkz. Prof. Dr. Hamza<br />

Gündoğdu’nun “Türk Mimarisinde Figürlü Taş Plastik” adlı doktora tezi, N.<br />

Atasoy’un Đslam Ansiklopedisi’nde “Tasvir” adlı makalesi), çünkü Đslam dini<br />

putperestliğe karşıdır ve herhangi bir suretin putlaştırılması yasaklanmıştır.<br />

Kur’an’da kesin bir emir bulunmamakla beraber, tasviri, yani resim ve heykeli<br />

yasaklayan hadislerin bulunduğu bir gerçektir. 159 Ne kadar farklı şekillerde<br />

yorumlanırsa yorumlansın, tasvir yasağı etkili olmuş ve Müslüman sanatçılar<br />

doğrudan doğruya nonfigüratife yönelmiştir. Bu yasağın arkasında putperestliğe<br />

karşı verilen amansız mücadelenin şuuru vardır. Mekke fethedildikten sonra<br />

Kâbe’ye giren Hazreti Peygamberin ilk işi, resimleri sildirmek oldu. Ezrakî’nin<br />

rivayetine göre Hazreti Peygamber, “Elimin altındakiler hariç” diyerek bütün<br />

resimlerin silinmesini emretmiştir, elinin altındaki resim ise Çocuk Đsa ile<br />

Meryem’dir. Bu konudaki rivayetler çeşitli olmakla beraber, öyle anlaşılıyor ki,<br />

tasvir yasağını ölçülü bir müsamaha ile birlikte düşünmek en doğrusudur. Nitekim<br />

bu müsamaha Kur’an-ı Kerim’de de vardır. “Temasil” kelimesiyle ifade edilen<br />

heykel ve resim, insanların tavrına göre değişik mânalarda kullanılmıştır. Hazreti<br />

Đbrahim babasına ve kavmine sorar: “Sizin tapmakta olduğunuz bu heykeller<br />

nedir?” (K, 21/52). Başka bir âyette ise aynı kelime, yani “temasil”, Hazreti<br />

Süleyman’ın emrindeki sanatçılara kaleler, heykeller ve büyük havuzlar gibi<br />

158 K. Kerimov, a.g.e., s. 10.<br />

159 O. Bolşakov, “Đslam zapreşaet”, Nauka i religiya, 1967, No 5, s. 37-38.


84<br />

çanaklar yaptırdığı belirtildiğine göre, tapınmak için yapılmayan sanat eserlerini<br />

ifade etmektedir (K, 34/13). Bu bakımdan, tasvir yasağının putperestlik<br />

alışkanlıklarını büsbütün ortadan kaldırmak gayesiyle konulduğu, zihni seviye<br />

yükseldikten sonra artık bu yasağın söz konusu olmayacağı şeklindeki yorumlara<br />

katılmak mümkündür. 160<br />

Zamanında din alimleri bu konuyu farklı şekillerde yorumlayarak iyice<br />

yasaklamış ve insanlar, dini ceza korkusu altında bütün canlıları dahi tasvir<br />

edemez olmuşlardır. Herhangi bir canlıyı tasvir etmek, Allah’ı inkar anlamına<br />

gelmiştir.<br />

Fakat Yakın ve Orta Doğu halklarının sanatlarına bakıldığında, her türlü<br />

canlının tasvirine rastlamak mümkündür. Mesela, duvar resimleri, minyatür, halı<br />

ve kumaş <strong>dokuma</strong>ları, seramik, çini vs. gibi sanat örneklerinde insan veya hayvan<br />

figürü her zaman kullanılmıştır. Bütün bunlar gösteriyor ki, bu motifler her zaman<br />

bu halkların sanatının ayrılmaz unsurları olmuştur. O yüzden de yasaklara rağmen<br />

yine de bu motifler kullanılmıştır. Böylece dini yasaklar ve sanatın gelişim süreci<br />

birbiriyle çelişkili olmuştur. Bu durum yabancı araştırmacıların da dikkatini<br />

çekmiş, fakat bunun nedenlerini belirleyememişlerdir.<br />

Bazı bilim adamlarının düşüncesine göre Đslam, tasviri sanatlara karşı<br />

olmamış, aksine, onları desteklemiştir. Đslam’ın tasviri sanatın karşısında olması<br />

veya desteklemesi, fikirlerinden her ikisi de uç noktalarda olduğu için yanlıştır.<br />

Yabancı araştırmacıların içerisinde de bu konuyu doğru olarak anlayan ve<br />

çalışmalarında da anlatmaya çalışanlar olmuştur. Mesela, B.V. Veymarn’ın son<br />

çalışmaları, bu açıdan dikkat çekmektedir. 161 Farklı dönemlerde farklı<br />

milletlerden her zaman bu konuyu düşünenler olmuştur. Azerbaycan’da da böyle<br />

farklı düşünen insanlar olmuş ve her zaman dini mistisizme karşı çıkmış, dini<br />

mistisizmin kültür ve sanatın gelişmesini engelleme isteğine karşı gelmişlerdir.<br />

Mesela, Azerbaycan’ın 12. yüzyıldaki büyük şairlerinden Nizami ve Hagani, 16.<br />

yüzyılda Fuzuli, 18. yüzyılda Vakif, 19. yüzyılda Akhundov vs. her zaman bu<br />

yönde mücadele vermişlerdir.<br />

160<br />

B. Ayvazoğlu, Aşk Estetiği. Đslam Sanatlarının Estetiği Üzerine Bir Deneme, Đstanbul,<br />

1996, 36-37.<br />

161<br />

B.V. Veymarn, Iskusstvo Blijnego i Srednego Vostoka (Problema Izobrazitelnosti v<br />

Epokhu Srednevekovya), Avtoreferat Doktorskoy Dissertasii, Moskva, 1968.


85<br />

Diğer taraftan sanatçılar arasında da böyle mücadele niteliğinde hareketler<br />

olmuştur. Mesela, Ortaçağ döneminde Dost Muhammed, Gazi Ahmet, Sadık Bey<br />

Afşar vs. gibi sanatçılar, sanat üzerine eserler yazmışlardır. Bu eserlerden<br />

sanatçıların, dini mistisizmin tüm yasaklarına rağmen, her zaman sanatın gelişimi<br />

için gerekli olan alt yapıyı hazırladıkları görülmektedir. Bu kişiler çoğu zaman<br />

fikirlerini dini düşüncelere dayandırarak söylemişlerdir. Bunlar resim sanatının<br />

kaynağının ilahi kaynak olduğunu belirtmiş ve bunu da dini fikirlere<br />

dayandırmışlardır. Mesela, Abu Nasr Hamadani diyor ki, bir defasında Cebrail<br />

(a.s.) Hz. Muhammed’e (a.s.) bir cennet yaprağı gösterir ve bu cennet yaprağının<br />

üzerinde bir kız resmi varmış. Cebrail (a.s.) diyor ki, Allah (C.C.) göklerde seni<br />

bu kıza nişanlamıştır ve sen de yerde bu kızla nişanlanacaksın. Hz. Muhammed<br />

(a.s.) bu resmi, mescitte imama gösterdiği zaman, bu resmin Ebu Bekir’in kızı Hz.<br />

Ayşe’nin resmi olduğu anlaşılır. 162<br />

14-15. yüzyılda kurulmuş ressamlar odasının iç tüzüğünde şöyle<br />

yazılmıştır: “Eğer birisi sorarsa ki, resim sanatı kimden başlamıştır, onun cevabı<br />

şöyledir: Hz. Muhammed’den (a.s.)”. 163<br />

Ortaçağ sanatçıları, sanatla ilgili eserlerinde sanatın içeriği, biçimi,<br />

sanatkarların ustalıkları vs. gibi çok önemli meselelere değinmişlerdir. Bu yazılı<br />

kaynaklar şunu da gösteriyor ki, Đslam’a tabi olan halkların kültüründe, tasviri<br />

sanata karşı olan meyillerden başka, bir de felsefi ve estetik düşünceleri olmuştur.<br />

Bu düşünceler sayesinde dini mistisizm, sanatın ilerlemesine engel olamamıştır.<br />

Özellikle de Arapların işgal ettiği ülkelerde bu durum, daha fazla öne çıkmıştır.<br />

Çünkü buradaki halkların işgal edilmeden önceki kültür ve sanatları vardır ve bu<br />

gelenekler devam etmiştir, o yüzden de tasvir sanatının gelişiminin önü<br />

kesilemezdi.<br />

Tasvir sanatının gelişmesinin önemli etkenlerinden biri de klasik şiir<br />

sanatıdır. Şiir sanatı bütünlükte Şark Sanatı’nın büyük bir kaynağıydı.<br />

Minyatürler çoğunlukla bedii eserlerin, özellikle de destanların elyazmalarının<br />

görselliğidir. O yüzden de Şark Sanatı’nda mevcut olan Klasik Divan Edebiyatı<br />

162 M. Aksel, Anadolu Halk Resimleri, Đstanbul, 1960, s.136.<br />

163 Mastera Iskusstva ob Iskusstve, t.1, Moskva, 1965, s. 150.


86<br />

bir taraftan da tasvir sanatının bir kaynağı olmuştur. Çünkü Klasik Divan<br />

Edebiyatı her zaman canlı, dikkat çekici, tekrarı olmayan, estetik bakımdan çok<br />

önemli konulara sahip olmuş ve bu konular da tasviri sanatlara ilham kaynağı<br />

olmuştur. Mesela, Firdevsi, Nizami vs. gibi şairlerin eserlerine, hatta tarihi<br />

eserlere minyatürler yapılmıştır.<br />

Şimdiki Đran topraklarında (Güney Azerbaycan dahil) uygulanan sanata<br />

Đran, ya da Fars sanatı denilmesi yanlıştır. Çünkü şu anki Đran topraklarında bir<br />

tek Farslar yaşamamış ve her zaman tek bir devletin hakimiyeti altında<br />

olmamıştır. Mesela, Safevi Devleti döneminde bu devletin hakimiyeti altında olan<br />

toprakların bir kısmı günümüzde Gürcistan’ın, Ermenistan’ın, Türkiye ve<br />

Azerbaycan’ın sınırları içerisinde bulunmaktadır. Bu, Safevi döneminde bu<br />

ülkelerde var olan sanatın Safevi Devleti’ne ait olduğunu göstermez. Đran Sanatı<br />

kavramı da buna benzer. Kerim Kerimov bu terime karşı çıkmış ve kendi tezinde,<br />

dünyada Đran sanatı olarak bilinen 16. yy. Azerbaycan minyatür sanatını geniş bir<br />

şekilde ele almıştır. 164<br />

K. Kerimov’un tezinde bahsettiği minyatürler, şimdiye kadar bilimsel<br />

literatürde yayınlanmamış olan Nizami’nin “Hamse” sine 15. yy. sonu ile 16. yy.<br />

başında yapılmış minyatürlerdir ki, bunlar Đstanbul Topkapı Sarayı Müzesi’nde<br />

korunmaktadır.<br />

Tebriz minyatür ekolü 16. yüzyıla kadar çok karışık bir aşamadan geçmiş,<br />

artık 16. yüzyıla gelindiğinde belli bir biçime ulaşmıştır. Yabancı etkilerden<br />

arınmış, kendine özgü bir tarza kavuşmuş önemli bir ekol haline gelmiştir.<br />

15. yüzyıla ait minyatürlü elyazmalarının sayısı, az olsa da, olanlar Tebriz<br />

minyatür ekolünün kesilmeksizin devam ettiğini göstermektedir.<br />

16. yy. Tebriz ekolünün gelişiminde Herat ressamlarının, özellikle de<br />

Behzad’ın rolü konusu, K. Kerimov tarafından araştırılmış konulardan birisidir.<br />

Kerimov bu araştırmasında, Tebriz ekolünün oluşumunda Behzad’ın çok önemli<br />

rolü olduğu fikrine karşı çıkmıştır. 165 Bazı araştırmacılar, Tebriz ekolünün esasını<br />

Behzad’ın oluşturduğunu (M. Dimand) ve onun, Tebriz ressamlarının başı olan<br />

Sultan Muhammed’in hocası olduğunu iddia ediyorlar (A. Sakisian, F. Martin, E.<br />

164 K. Kerimov, a.g.e., s. 13.<br />

165 K. Kerimov, a.g.e., s. 15.


87<br />

Kuhnel, B. Denike vs.). 166 Önceki paragraflarda Tebriz ekolünün oluşumunun<br />

daha 13. yüzyılda başladığını ve 16. yüzyıla dek büyük bir gelişim süreci<br />

yaşadığını kaydetmiştik. Böyle bir durumda, bu ekolün esasını herhangi bir<br />

ressamın, özellikle de 16. yüzyılda, oluşturduğundan söz etmek yanlıştır. Burada<br />

sadece herhangi bir dönemde ekolün gelişiminde üstün rolü olan sanatçıdan söz<br />

edilebilir. Budak Kezvini, Gazi Ahmet ve Đskender Münşi’nin ilk kaynak<br />

niteliğindeki eserlerinden, 167 Zakhoder, Akimuşkin ve diğerlerinin<br />

çalışmalarından 168 Behzad’ın Tebriz’e bazılarının dediği gibi 1507-1510<br />

yıllarında değil, daha geç dönemde, yani 1520-1522 yıllarında geldiği belli<br />

olmaktadır. Bu dönemde Üstat Sultan Muhammed kütüphanede çalışmakta ve<br />

aynı zamanda Şehzade Tahmasip’in sanat eğitimi ile meşgul olmaktaydı. 169<br />

I. Şah Đsmail’in emriyle 1522 yılında Behzad, saray kütüphanesinin<br />

başkanı tayin edilmiştir. Fakat I. Şah Đsmail’in vefatından sonra onun görevine<br />

son verilmiş ve <strong>yeri</strong>ne Sultan Muhammed getirilmiştir. Behzad, bu arada<br />

kütüphanede, diğerleri gibi çalışmalarına devam etmiştir. I. Şah Đsmail, 1524<br />

yılında vefat etmiştir. Yani Behzad saray kütüphanesinin başında iki sene gibi az<br />

bir süre kalabilmiştir. Görüldüğü gibi, bu süre çok fazla değildir. Aslında bir<br />

takım çevreler tarafından Behzad’a biçilen rol, Sultan Muhammed’e aittir.<br />

Yetenek ve becerisi bakımından Sultan Muhammed, Behzad’la aynı seviyeli bir<br />

ressam olmuş, 170 fakat Kızılbaşların davranışlarını, giyim, silah ve atlarını<br />

herkesten daha iyi tasvir edebilmiştir. 171 Tesadüfi değil ki, A. Sakisian, Sultan<br />

Muhammed’i Behzad ve Ağa Mirek’ten daha meşhur ressam olarak<br />

adlandırmıştır. 172 Martin ise onu Tahmasip döneminin en verimli ressamı gibi<br />

166<br />

F.R. Martin, The Miniature Painting and Painters of Persia, India and Turkey, vol.1,<br />

London, 1912, p.100; Encyclopedia of Painting, New York, 1955; Gosudarstvennıy Ermitaj,<br />

Putevoditel po Zalam Otdela Vostoka, 1939, s. 185.<br />

167<br />

K. Ahmed, Traktat o Kalligrafah i Khudojnikah, Vvedeniye, Perevodi Kommentarii B.N.<br />

Zahodera, Moskva-Leningrad, 1947, s. 44; B. Kazvini, Djavahir Al-ahrar, Rukopis GPB im.<br />

M.E. Saltıkova-Şedrina, s. 65.<br />

168<br />

B.N. Zakhoder, “Iz Istorii Khudojestvennoy Kulturı Irana XVI v.”, Iskusstvo, 1935, No 35,<br />

s.53-68; O.F. Akimuşkin, “Legenda o Khudojnike Behzade i Kalligrafe Mahmud Nişapuri”,<br />

Narodı Azii i Afriki, 1963, No 6, s. 34-41.<br />

169<br />

K. Ahmed, a.g.e., s. 182-183.<br />

170<br />

Đ. Münşi, Tarih- i Alem Saray-i Abbasi, Tegeran, 1314 h., s. 127; B. Kazvini, a.g.e., s. 111b-<br />

112a.<br />

171<br />

B. Kazvini, a.g.e., s. 111b-112a.<br />

172<br />

E. Schroeder, Persian Miniatures in the Fog Museum of Art, Cambridge, 1942, p.116.


88<br />

nitelendirmiştir. 173 Fakat en önemlisi şudur ki, Sultan Muhammed, 16. yy. Tebriz<br />

minyatür ekolünün yeni tarzının esasını oluşturmuştur. Bu nedenle de<br />

Tahmasip dönemi Tebriz ekolü, onun ismi ile beraber anılmaktadır. 174<br />

Safevi Devleti’nin ortaya çıkması Azerbaycan tarihinde çok önemli bir<br />

aşamadır ki, bu aşamada Azerbaycan’ın Kuzey ve Güney’inin bir devlet altında<br />

birleşmesi gerçekleşmiş, bu da ister istemez ülkenin gelişiminde büyük rol<br />

oynamıştır. Devlet güçlenmiş, ticaret büyümüş, kültür, sanat, zanaat daha büyük<br />

hızla gelişmeye devam etmiştir. 16. yüzyılın ilk yarısında Safevi Devleti’nin<br />

başında kültür ve sanat konularında çok eğitimli olan I. Şah Đsmail ve oğlu I. Şah<br />

Tahmasip olmuşlardır. Bunlar hem bilimin, hem de sanatın gelişimi için çok<br />

büyük olanaklar sağlamışlardır. Şah Đsmail çok iyi şair ve hattat olmaktan başka,<br />

sanata yakınlığından dolayı bütün kültür ve sanat eğilimlerinin himayecisi<br />

olmuştur. Şah Tahmasip, Sultan Muhammed’in öğrencisi olmuş, minyatür ve<br />

hattatlıkla ilgilenmiş, resim ve halı tasarımı yapmış ve kendisine yakın olanlara<br />

da resim yapmaları konusunda öneride bulunmuştur. Çünkü “…resim sanatının<br />

insanın zevkini terbiye ettiği”nin bilincine varmıştır. 175 Safeviler’in döneminde<br />

saray çok güzel kütüphaneye ve ona bağlı olarak faaliyet gösteren çeşitli<br />

atölyelere sahip olmuştur.<br />

Şah Đsmail’in hakim olduğu döneme ait Tebriz minyatürleri çok fazla<br />

araştırılmamıştır. Bu dönemde yapılmış elyazmalarının bir çoğu Şah Tahmasip<br />

dönemine mal edilmiştir. 16. yy. Tebriz ekolünü de Şah Tahmasip adıyla<br />

anmışlardır. Aslında bu düşünceler doğru değildir. Araştırmacı B.P. Denike, daha<br />

1930’lu yıllarda yaptığı araştırmada Tebriz ekolünün, Şah Tahmasip’in<br />

hakimiyetinin ilk döneminde oturmuş bir ekol olduğunu söylemiştir. 176<br />

Şah Đsmail döneminde yapılmış minyatürlü elyazmalarının sayısı az<br />

olmamıştır. Fakat bunların birçoğu ortaya çıkarılmamıştır. Bilim alemince<br />

bilinenlerin birçoğu da, bugüne kadar yayınlanmamıştır.<br />

B. Robinson, bu döneme ait yayınlanmamış elyazmalarının listesine<br />

Sadi’nin “Büstan” eserinin dört ayrı el nüshasının, “Şahname”nin iki nüshasının,<br />

173 F.R. Martin, a.g.e., s. 61.<br />

174 K. Kerimov, a. g.e., s. 14.<br />

175 Ş. Bidlisi, Şarafname, t.1, Moskva, 1967, s. 484.<br />

176 B.P. Denike, a.g.e., s. 56.


89<br />

Hatifi’nin “Haft Manzar” eserinin (1519) vs. ait olduğunu belirlemiştir. Đ. Şukin,<br />

bu döneme “Şahname”nin 1506 tarihli nüshasının bazı minyatürlerinin ait<br />

olduğunu ifade etmiştir.<br />

Đstanbul Topkapı Sarayı Kütüphanesi’nde korunan “Şahname”nin birkaç<br />

tane nüshasının, Nizami’nin “Hamse”sinin, Sadi’nin “Büstan”ının 16. yy.<br />

başlarında Tebriz’de yazılmış nüshalarının minyatürleri henüz<br />

yayınlanmamıştır. 177<br />

K. Kerimov, Nizami “Hamse”sinin hattat Lütfullah Tebrizi’nin yazmış<br />

olduğu 1501 tarihli nüshasının, Muhammed Bey Đbrahim’in yazmış olduğu 1486-<br />

1506 tarihli nüshasının minyatürlerini araştırmıştır. 178<br />

Kerimov’un düşüncesine göre, bu elyazmalarının hem tarzına, hem de<br />

uygulanışına göre 16. yüzyılın başlarına ait olması gerekmektedir. Bunlar o<br />

dönemin Herat ve Şiraz ekollerinden çok farklıdır. Mesela, Topkapı Sarayı’ndaki<br />

“Hamse”nin minyatürleriyle, S. Petersburg’daki “Hamse”nin minyatürlerinin tarz<br />

olarak birbirinden farklı oldukları görülür. Topkapı Sarayı’ndaki “Hamse”,<br />

Tebriz’de Safevi Sarayı’nda yapılmış, S. Petersburg’daki ise başka yerlerde<br />

uygulanmıştır. Nizami’nin “Hamse” eserinin Topkapı Sarayı’nda korunan (H.<br />

762) 15. yy. sonu -16. yy. başlarına ait nüshası, 16. yüzyılın başlarında Tebriz<br />

ekolünün özelliklerini çok iyi yansıtmaktadır. Çok ilginçtir ki, bu elyazmasının<br />

çok önemli olmasına rağmen, sadece iki katalogda ismi geçmiş, 179 bunun dışında<br />

herhangi bir araştırmada ele alınmamıştır.<br />

Araştırmacı Kerimov, “Hamse” adlı eseri incelediğinde, bu nüshanın<br />

minyatürleri üzerinde üç ressamın çalıştığı kanaatine varmıştır. 180 Tarz<br />

özelliklerine göre en çok 1. ve 3. gruba ait olan minyatürler önemlidir. Çünkü bu<br />

iki grubun ressamları, yeni ifade vasıtalarının bulunmasında çok başarılı olmuş ve<br />

ifade gücü çok yüksek minyatürler ortaya çıkarmışlardır.<br />

1. gruba ait minyatürlerde (“Hüsrev, Yıkanan Şirin’i Gözetliyor”,<br />

“Đskender, Ölmekte Olan Dara’nın Başında”, “Hüsrev’in Behram Çubin’le<br />

177 K. Kerimov, a.g.e., s. 16.<br />

178 K. Kerimov, a.g.e., s. 17.<br />

179 F. Öğütmen, A Gaid to the Miniature Section of Topkapi Sarayi, Đstanbul, 1966; F. Karatay,<br />

Topkapı Müzesi Kütüphanesi Farsça Yazmalar Katalogu, Đstanbul, 1961.<br />

180 K.Kerimov, a.g.e., s.17.


90<br />

Dövüşü”) ressam çok karmaşık kompozisyon meselelerini çok başarıyla<br />

çözmüştür. Kompozisyon yapısına ve çok planlı manzaradan oluşan fonun<br />

orijinalliğine göre bu minyatürler, 16. yüzyılın başlarında sadece Tebriz ekolünde<br />

değil, diğer ekollerde de benzeri olmayan eserlerdir (bilgi için bkz. B. Mahir’in<br />

DĐA Aasiklopedi’sinde “Minyatür” adlı makalesi, G. Đnal’in “Türk Minyatür<br />

Sanatı” adlı kitabı, Z. Tanındı’nın Topkapı Sarayı Müzesi Đslam Minyatürleri<br />

kitabı, “Türk-Đslam Minyatürü”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi vs.)<br />

3. grup minyatürler (üç çalışmada “Behram’ın Yedi Güzelden Biri ile<br />

Görüşmesi”, “Đskender’in, Nüşabe’nin Misafiri Olması” ve “Đskender ile Çoban”),<br />

icrasının kamilliği ve deseninin güzelliği ile seçilmektedir. Burada da ressam<br />

karmaşık ve çok figürlü kompozisyonları başarılı bir şekilde uygulamıştır.<br />

Ressamın mimari şekilleri çok güzel vermesi, mimarinin dekoratif elementlerini<br />

hem çok gösterişli, hem de güzel bir şekilde tasvir etmesi, manzaranı çok güzel ve<br />

gerçekçi tasvir etmesi göze çarpmaktadır. Bu minyatürlerin hepsinde insan<br />

figürleri, özellikle başrolde olanlar, çok gerçekçi bir şekilde çizilmiş ve yüz<br />

ifadeleri bile gerçeğe yakın tasvir edilmiştir. Doğrudur, bu minyatürlerde insan<br />

figürleri çok uzun boylu değildir ve onların hareket tarzları, duruşları vs. 16.<br />

yüzyılın zirve dönemindeki gibi değildir, ama aynı döneme ait olan Şiraz ekolü<br />

minyatürlerinden de çok farklıdır. Şiraz ekolüne ait minyatürlerde figürler kısa<br />

boylu, iri gövdeli ve zariflikten tamamen uzak olarak çizilmişlerdir.<br />

(resim 41-44).<br />

Şah Đsmail dönemine ait minyatürlerden birkaç örnek aşağıda verilmiştir<br />

1520-30 yıllarında (Şah Tahmasip’in şahlığı döneminde) minyatür sanatı<br />

büyük bir gelişme göstermiştir. Bu dönemde Şah Tahmasip’in saray<br />

kütüphanesinde Orta Doğu’nun en ünlü ressamları çalışmıştır. Burada hattatlar<br />

Şah Mahmud Nişapuri, Abdi Bey, Dost Muhammed, Muhammed Haravi,<br />

ressamlardan Sultan Muhammed, Mir Müsevvir, Ağa Mirek, Mirze Ali, Mir<br />

Seyyit Ali, Muzaffer Ali, belli bir süre Herat ressamlarından Behzad, Şeyhzade,<br />

Kasım Ali vs. çalışmışlardır.<br />

Şah Tahmasip’in döneminde saray atölyelerinde, çok yüksek değeri olan<br />

onlarca minyatür, en iyi ressamlar tarafından yapılmıştır. Đ. Şukin’in kataloğuna<br />

göre, Safeviler dönemine ait iki yüz adet minyatürlü elyazmasından elli bir tanesi,


91<br />

B. Robinson’un kataloguna göreyse, Tebriz ekolüne ait kırk üç elyazmasından<br />

otuz dört tanesi, Tahmasip dönemine aittir. 181<br />

Resim: 41 – Şah Đsmail için yazılmış “Şahname”den bir minyatür. Bu sayfa “Hamse”nin<br />

Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki nüshasının içinde bulunmaktadır. Tebriz, 16. yy. başları.<br />

181 K.Kerimov, a.g.e., s. 18.


92<br />

Resim: 42 – “Beş Genç Tabiatta”. Şah Đsmail Hatayi, “Divan”. Tebriz, 1520.


93<br />

Resim: 43- “Behram Gur ve Prenses Beyaz Sarayda”. Nizami, “Hamse”. Tebriz, 1505.


94<br />

Resim: 44 – Şeyhzade, “Hüsrev Tahtta”. Nizami, “Hamse”. Tebriz, 1524-25.


95<br />

Şah Tahmasip dönemine ait Tebriz ekolü genelde, Sultan Muhammed<br />

ismiyle ön plana çıkmıştır. Tebriz ekolüne ait sanatçıları belli olmayan<br />

minyatürlerin büyük çoğunluğu literatürde Sultan Muhammed adıyla<br />

verilmektedir. Anonim minyatürlerin en güzel olanları, hatta bazen imzalı eserler<br />

bile, Sultan Muhammed’e atfedilmiştir. Çünkü genelde efsaneler böyle görkemli<br />

şahsiyetlerin isimleri etrafında ortaya çıkmıştır. Sultan Muhammed, Orta Doğu<br />

halklarının minyatür sanatı tarihinde en büyük ustalarından biridir. Onun şahane<br />

eserleri dünya kültürünün altın sayfalarına dahil olmuştur. Orta Doğu minyatür<br />

sanatının iki büyük ustası Behzad ve Sultan Muhammed, efsanevi Mani ile aynı<br />

sırada anılmaktadır. 182 Hemen hemen tüm araştırmacılar, Sultan Muhammed’in<br />

diğer Tebriz ressamlarıyla beraber yapmış olduğu minyatürlerle süslenmiş<br />

elyazmalarının, kitap sanatının şaheserleri olduğunu itiraf etmişlerdir. Hafız<br />

“Divan”ı, Firdevsi “Şahname”si, Nizami “Hamse”si vs. bu elyazmalarındandır. 183<br />

Sultan Muhammed’in önderliğinde hazırlanmış “Şahname” ve “Hamse”<br />

elyazmalarının minyatürlerini çok yüksek seviyeli olarak değerlendiren O.F.<br />

Akimuşkin, bu elyazmalarının sanat özelliklerine ve icrasının güzelliğine göre,<br />

dünyada başka bir örneğinin olmadığını söylemiştir. 184<br />

Büyük Üstat Sultan Muhammed’in ilk eserleri hâla daha ortaya<br />

çıkmamıştır. M.S. Dimand, E. Blochet, A. Sakisian, B. Robinson vs.<br />

araştırmacılar, Nizami “Hamse”sinin 1524-25 yıllarında yazılmış nüshasının<br />

minyatürlerinden “Đskender, Hakan’ın Kabulünde” adlı minyatürü (New York,<br />

Metropolitan Müzesi, resim 45) ve Nevai “Divan”ının 1526-27 tarihli<br />

elyazmasının minyatürlerinden “Behram Gur Avda” konulu <strong>minyatürün</strong>ü (Paris<br />

Milli Kütüphanesi, resim 46) Sultan Muhammed’in yaratıcılığının erken devrine<br />

tarihlemişlerdir. Fakat bize göre, bu fikir pek inandırıcı değildir. Sultan<br />

Muhammed’in 1524’te kütüphanenin başkanı tayin edilmesi öyle gösteriyor ki,<br />

bu dönemde o, artık yetkin bir sanatçıydı ve onun ilk çalışmaları bu zamana ait<br />

olamazdı.<br />

182 K.Kerimov, a.g.e., s. 15.<br />

183 K.Kerimov, a.g.e., s. 15.<br />

184 O.F. Akimuşkin,“O Pridvornoy Kitabkhane Sefevida Tahmaspa I v Tebrize”,<br />

SrednevekovıyVostok. Istoriya, Kultura, Istoçnikovedeniye, Moskva, 1980, s. 9-10.


96<br />

Resim: 45 - “Đskender Hakan’ın Kabulünde”. Nizami, “Hamse”.<br />

Tebriz, 1524-25.


97<br />

Resim: 46 - “Behram Gur Avda”. Nevai, “Seba Seyyare”. Tebriz, 1525-27.<br />

Bu eserlerden özellikle birinci minyatür, sadece tarzına göre değil, insan<br />

figürlerinin tasviri ve manzaranın sanatsal yorumuna göre de gerçekten Tebriz<br />

ressamlarının 1520-30 yıllarında yapmış oldukları minyatürleri hatırlatır. Bu<br />

minyatürdeki zarif figürler, onların edalı hareketleri ve duruşları, eserin<br />

kompozisyon yapımı ve fondaki manzara tasviri, “Huy-o Çovgan” eserinin<br />

(1524) nüshasının 59. sayfasındaki (St. Petersburg, Saltıkov-Şedrin adına


98<br />

Kütüphane) minyatürde,“Camiu’t- Tevârih” eserinin 1528-29 tarihli nüshasının<br />

minyatürlerinde (St. Petersburg, Saltıkov- Şedrin adına Kütüphane), Hafiz’in<br />

“Divan”ındaki “Şehzade’nin Eğlenmesi” konulu <strong>minyatürün</strong>de ve Sultan<br />

Muhammed’in yaptığı düşünülen diğer minyatürlerde de tekrar olunmuştur. Bu<br />

minyatürler için karakteristik olan, yetkin tarz ve büyük ustalık, bu eserleri yapan<br />

kişinin eline yeni fırça almış acemi ressam değil, çok tecrübeli, yetkin bir ressam<br />

olduğunun göstergesidir.<br />

Sultan Muhammed’in literatürden bilinen ilk imzalı eserleri, Şah<br />

Tahmasip’in küçük kardeşi Şehzade Sam Mirza için hazırlanmış Hafız<br />

“Divan”ına yapılmış minyatürlerdir. Bu eser de Cambridge Fogg Sanat<br />

Müzesi’nde korunmaktadır. Burada Sultan Muhammed’in iki imzalı minyatürü<br />

bulunmaktadır. Her iki minyatürde de ressamın imzaları ketebe kompozisyonuna<br />

dahil edildiği için onların gerçekliği hiçbir şüphe doğurmuyor. Bu elyazmasında<br />

sadece 5 minyatür vardır ve onlardan ikisi imzasızdır, birinde Şeyhzade’nin,<br />

ikisinde ise Sultan Muhammed’in imzası vardır. Bu iki minyatürdeki imzaları<br />

göremeyen Marteau ve Vever, onları yanlışlıkla Behzad ekolüne atfetmişlerdir. 185<br />

Birinci minyatürde geleneksel bir konu olan saray meclisi, tasvir edilmiştir<br />

(resim 47). Olay Şehzade’nin yazlık ikametgahı olan, saray bahçesinde<br />

geçmektedir. Şehzade kompozisyonun merkezinde, çok zengin süslenmiş bir<br />

tahtta oturmuş halde tasvir edilmiştir. Ressam bu çok figürlü kompozisyonda,<br />

genç Şehzade’nin tasvirini, birçok güzel genç arasından özel bir sanatkarlıkla<br />

ayırmış ve onun büyüklüğünü, azametliğini, güzelliğini ortaya çıkarmıştır.<br />

Şehzade ile etrafındaki insanlar arasına belli bir mesafe konulmuştur. Zengin<br />

giyimi, özellikle de bu minyatürde tek olan renkli başlık, Şehzade’yi diğerlerinden<br />

ayırmaktadır. Bu çok renkli minyatürde Şehzade figürü, renklerin senfonisinde<br />

son akort gibi muhteşem bir şekilde en parlak bir leke gibidir. Genç Şehzade’nin<br />

yakın adamları, zengin giysili, başlarında kızılbaş sarıkları olan gençler de<br />

bahçede tahtın yakınında oturur halde tasvir edilmişlerdir. Diğer davetliler ise çok<br />

yüksek olmayan bir duvarın arkasında çimenlerin üzerine oturmuşlar,<br />

185 G. Marteau, H. Vever, Miniatures Persanes Exposeesau Musee Des Arts Decoratifs 1912,<br />

Paris, 1913, t. XXV, XXVI.


99<br />

heyecanlı bir şekilde aşk, müzik ve şiirden konuşmakta, tambur ve ut çalan<br />

müzisyenleri dinlemekte, sakilerin verdiği şarabı içmektedirler.<br />

Resim: 47 – Sultan Muhammed, “Sam Mirza’nın müzik meclisi”. Hafız, “Divan”.<br />

Tebriz, 1520’li yılların sonu.


100<br />

Bu sahnedeki şen hayattan farklı olarak, damın üstünde farklı bir sahne<br />

tasvir edilmiştir. Burada birkaç tane dindar dua okuyor ve yeni doğmuş ayı<br />

gözlemliyorlar. Frizdeki madalyonların birinde şöyle yazıyor:<br />

“Bugün bayramdır- Gül devranıdır,<br />

Saki, dostlar intizardadır,<br />

Ayı görmek için Şah’ın yüzüne bak, çabuk mey getir.”<br />

Bu minyatürde lirik şiirin büyük üstatlarından şair Hafız’ın ruhu<br />

görülmekte, eser onun gazelinin içeriğini doğru yansıtmaktadır. Ressam Sultan<br />

Muhammed, Hafız’ın şiirinin özünü doğru bir şekilde anlatmıştır. Hafız, aşk ve<br />

şarabı, gül ile bülbülü şiirine taşıdığında, tüm dini yasaklara rağmen gerçek<br />

hayatın güzelliğini, insanın dünyevi zevklerinin doğallığını anlatmak istemiş ve<br />

ressam da bu düşünceyi saray hayatından normal bir sahne ile tasvir etmiştir.<br />

Hizmetçilerin girdiği kapının üzerinde ince bir Nestalik hattıyla ”Al Gazi<br />

Abul Muzaffer Sam Mirza” yazılmıştır. Bu isimden de anlaşıldığı gibi, bu<br />

minyatür, Şehzade Sam Mirza için yapılmıştır ve kompozisyonun merkezindeki<br />

genç de odur.<br />

Bazı araştırmacılar bu elyazmasının Sam Mirza’nın doğduğu 1517 yılında,<br />

babası Şah Đsmail veya kardeşi Şah Tahmasip için hazırlandığını<br />

söylemişlerdir. 186 Bu tarihi kabul etmeyen Đ. Şukin, 1533 yılını işaret etmiştir.<br />

Burada Şehzade, tahminen 16 yaşlarında tasvir edildiği için Şukin, bu eserin<br />

tarihinin 1517 değil, 1533 olduğu görüşünü savunmuştur. 187 E. Kühnel ise bu<br />

elyazmasının Tebriz’de, 1535 yılında yazıldığını ifade etmiştir. 188 Bazı<br />

araştırmacılar da elyazmasının 16. yy. başlarına ait olduğu düşüncesini<br />

savunmuşlardır. 189 Fakat K. Kerimov’un düşüncesine göre, yukarıda gösterilen bu<br />

faktörler, kitabın tarihini belirlemek için yeterli değildir. Bu minyatürde portre<br />

benzerliği olmadıktan sonra, bunun Şehzade’nin portresi olduğu kesin<br />

söylenemez. Ressamlar ancak ender hallerde ve sadece portre tasvir edildiği<br />

zaman, şahsın özelliklerini göstermeye ve resmi şahısa benzetmeğe gayret<br />

186 C. Binyon, J.V. Wilkinson, B. Gray, Persian Miniature Painting, London, 1933, s. 128.<br />

187 Z.V. Togan, On the Miniatures in Istanbul Libraries, Istanbul, 1963, s. 62.<br />

188 E. Kuhnel, Miniaturmalereim Islamishen Orient, Berlin, 1992, p. 895, 900.<br />

189 F.R. Martin, a.g.e., s. 61; M.S. Dimand, Handbook of Muhammadan Art, New York, 1958,<br />

p. 44.


101<br />

etmişlerdir. Çok figürlü kompozisyonlarda ve minyatürlerde böyle bir şey söz<br />

konusu değildir. Ressam genel olarak farklı şahısların ferdi çizgilerini, psikolojik<br />

ifadesini değil, olayın genel durumunu, hareketlerin ve duruşların çeşitliliğini göz<br />

önünde tutar. Tüm Doğu minyatürlerinde esasen dekoratifliğe, ifadeli çizgilere,<br />

renk lekelerinin ahenkli olmasına daha çok önem verilmiştir.<br />

Bu çok figürlü karmaşık sahnenin kompozisyon yapısında, mimarinin ve<br />

manzaranın tasvirinde, ressamın büyük ustalığı ön plana çıkmıştır. Minyatürün<br />

küçük ölçüde (29x18 cm) olmasına rağmen, ressam bu alana elliden fazla figür<br />

yerleştirmiştir. Küçük alanda, hem de hepsinin, hatta arkası dönük olanların bile,<br />

yüzü görünecek şekilde tasvir edilmesi, gerçekten büyük bir ustalık<br />

gerektirmektedir. Ressam bütün figürleri bir daire boyunca yerleştirerek, belki de<br />

en doğru ve mümkün olan tek metodu kullanmıştır.<br />

Kompozisyonun renk çözümü de çok ilginçtir. Tüm figürler, aynı veya<br />

benzer giysiler giymişler, fakat giysilerin renkleri değişiktir. Hepsinin başında<br />

çoğunlukla beyaz renkli Safevi başlığı vardır. Koyu ve açık renkli giysiler ritmik<br />

olarak sıralanmıştır. Böylece kontrast, parlak lekelerin çok enteresan bir<br />

ahenkliliği ortaya çıkmıştır.<br />

Üstat Sultan Muhammed’in yaratıcılığının yeni çizgilerini ve özelliklerini<br />

yansıtan minyatürlerden bir diğeri, meyhane tasviridir. Bu minyatüre Şark<br />

minyatürü araştırmacılarının hemen hepsi dikkat vermiş, fakat bazıları onu sadece<br />

hatırlatmakla yetinmiş, 190 bazıları ise kısaca içeriğini açıklamıştır. 191 B. Denike,<br />

çalışmanın üzerinde daha fazla dursa da, onun taşıdığı anlamı pek doğru<br />

değerlendirememiştir. 192 Minyatür hakkında, Đ. Şukin 193 ve B. Veymarn 194<br />

tarafından daha geniş açıklama yapılmış ve en önemlisi, eser daha doğru<br />

yorumlanmıştır.<br />

Bu minyatürde meyhanede, coşkulu bir içki meclisi tasvir edilmiştir<br />

(resim 48). Burada yaşlısından gencine herkes çok sarhoştur. Bazıları kendinden<br />

190<br />

E. Kuhnel, a.g.e., s. 186.<br />

191<br />

E. Schroeder, a.g.e., s. 112; C. Binyon, J.V. Wilkinson, B. Gray, a.g.e., s. 128; B. Gray, a.g.e.,<br />

s. 136.<br />

192<br />

B. Denike, a.g.e., s. 127-128.<br />

193<br />

Z.V. Togan, a.g.e., s. 62.<br />

194<br />

B.V. Veymarn, T.P. Kapterova, “Đskusstvo Azerbaydjana”, Vseobşaya Istoriya Iskusstva, t.<br />

II, kn. 2, Moskva, 1961, s. 105-125.


102<br />

geçmiş, çok enteresan çeşitli pozlarda uykuya dalmış vaziyette, bazıları sarhoş<br />

müzisyenlerin müziği eşliğinde coşkulu bir şekilde dans ediyor, bazıları içiyor ve<br />

birbirlerine şarap dolu kadehler uzatıyor, kuzu derisi giymiş üç derviş ihtirasla el<br />

çırparak şarkı söylüyor, bir köşede sarhoş hizmetkâr, sahibinin ayağını öpüyor.<br />

Yani buradaki içki meclisi herkesi etkisi altına almıştır.<br />

Đlk görünüşte eserin konusunun Hafız’ın herhangi bir şiiriyle direkt bir<br />

bağlantısı yoktur. Konu günlük hayattan alınmıştır. Fakat yine de bu minyatür<br />

Hafız’ın ruhu ve düşüncelerini yansıtmaktadır. Minyatüre dikkatle bakıldığında<br />

binanın damında pek göze batmayan, ancak tamamen bağımsız, farklı bir<br />

sahnecik görülmektedir. Bu müstakil sahnede içki içen ve birbirlerine bade veren<br />

meleklerin de sarhoş olduğu görülür. Đşte bu olaydan <strong>minyatürün</strong>, Hafız’ın<br />

gazellerinden birinin bir beytini yansıttığı anlaşılmaktadır: “Merhamet meleği<br />

zevk badesini eline alıp, gülap gibi huri ve perilerin üstüne serpiyordu”. 195<br />

Damda tasvir edilen sahneyi, özellikle de melekleri dikkate alan bazı<br />

araştırmacılar (Denike de aynı şekilde) bu minyatürü, sarhoşluğu Allah’a<br />

kavuşmayı sembolize eden sofi tasavvurlu şiire görsellik olarak<br />

değerlendirmişlerdir. Denike’nin fikrine göre, “…minyatürde destanda olduğu<br />

gibi mistik alegori ifade edilmiştir.” 196<br />

Bazı dini çevrelerce bu şairin içki ve aşk, gül ve bülbül terennüm eden<br />

şiirleri sembolik anlamda kabul edilmiş, bazı edebiyat çevreleri de red etmişlerdir.<br />

Ancak şunu bilmek gerekir ki, Hafız, şiirlerindeki gerçekçi içerik ve insancıl<br />

idealleriyle mistisizmin dini ahkamlarına karşı olduğu gibi, bu içeriği yansıtan<br />

Sultan Muhammed’in minyatürleri de mistik alegoriden tamamen uzaktır. Sultan<br />

Muhammed’in minyatürü, gerçek hayattan bir sahnenin canlı tasviri olarak<br />

anlaşılmaktadır.<br />

Bu eser ifade tarzına göre, hiciv özelliklerine sahiptir. Minyatürün sanatsal<br />

biçimi, ifade vasıtaları, tasvir dili söylenileni kanıtlamaktadır.<br />

Minyatürde hayattan, gerçeklikten başka bir şey yoktur. Meleklerin olduğu<br />

sahne ise, Hafız’ın şiirinin derin felsefesinin anlamını ortaya çıkaran beytin tasviri<br />

yorumu gibi kompozisyona dahil edilmiştir. Gerçek hayat, dünyevilik her şeyden<br />

195 K. Kerimov, a.g.e., s. 19.<br />

196 B.P. Denike, a.g.e., s. 127.


103<br />

Resim: 48 – Sultan Muhammed, “Đçki meclisi”. Hafız, “Divan”.<br />

Tebriz, 1520’li yılların sonu.


104<br />

üstündür. Hatta semada olan melekler bile, insani ihtiraslardan kendilerini<br />

alamamışlardır. Diğer taraftan, bu sahnecik sadece dikkatle bakıldığında fark<br />

edilir ve kompozisyonun çok küçük bir kısmını oluşturmuştur. Minyatürde esas<br />

<strong>yeri</strong> hayat ve gerçekçilikle dolu sahne almıştır. Keyif meclisinin artık mest olmuş,<br />

kendinden geçmiş tüm iştirakçileri, yüzlerinden riyakârlık akan beyaz sakallı<br />

ihtiyarlar, tecrübesiz gencecik insanlar, dervişler, müzisyenler vs. çok gerçekçi ve<br />

canlı bir şekilde tasvir edilmiştir. Onların hareketleri ve duruşları, doğal ve<br />

ifadelidir. Bazı suretler ise psikolojik yüz ifadeleri ile ön plana çıkmıştır.<br />

Ressam bu eserde, genel olarak minyatür sanatının özelliklerinden olan<br />

simasız ve şematik suretlerden çok, daha ifadeli, daha farklı bir sıra enteresan<br />

tipler çizmiştir. Bu tiplerin hepsinde farklı yüz ifadeleri vardır. Mesela,<br />

<strong>minyatürün</strong> sağ tarafındaki eyvanda yarı uzanmış vaziyette tasvir edilmiş beyaz<br />

sakallı ihtiyar, sarhoş bir şekilde, meraklı ve hilekârca bir bakışla albüme bakıyor.<br />

Aşağıda tasvir edilmiş üç derviş veya belki de soytarının yüz ifadeleri, büyük bir<br />

ustalıkla verilmiştir. Tüm bunlar ressamın çok güçlü gözlemleme yeteneğini ve<br />

olgun sanatçılığını göstermektedir.<br />

Sultan Muhammed her yeni eseri için yeni kompozisyon yöntemleri ve<br />

yeni ifade şekilleri bulmuştur. Bu <strong>minyatürün</strong> dikey çizgi üzerinde üst üste<br />

yerleştirilmiş objelerden oluşmuş kompozisyonunun kesin ifade edilmiş bir<br />

merkezi bulunmamaktadır. Đnsan figürleri, yatay çizgiler üzere yerleştirilmiştir.<br />

Birinci yatay çizgi, <strong>minyatürün</strong> aşağısına doğru o kadar çekilmiştir ki, bazı<br />

figürleri <strong>minyatürün</strong> cetveli yarıda kesmiştir. Böylece sanki olay cetvelin dışında<br />

da devam ediyormuş gibi bir durum ortaya çıkmıştır.<br />

Minyatürün renk düzeni, çok ahenkli ve dolgundur. Lacivert, kırmızı, sarı,<br />

yeşil ve diğer parlak kontrast renklerin ritmik olarak tekrarı ve bu renklerin,<br />

binaların açık pembe ve kırmızı renkleri, fonunda ahenkli bir şekilde sıralanması,<br />

<strong>minyatürün</strong> etkisini ve dekoratif ifadeliliğini daha da güçlendiren çok zengin bir<br />

renk düzeni ortaya çıkartmıştır. Çok renkli Azerbaycan halılarında olduğu gibi,<br />

burada da kontrast renk lekeleri, ahenkli bir şekilde yerleştirilmiştir. Bu minyatür<br />

kompozisyonun sanatsal özelliklerine ve özellikle de, insan tiplerinin çok başarılı<br />

ifadesine göre, Sultan Muhammed’in en başarılı çalışmalarından biridir. “Đçki


105<br />

Meclisi” adlı bu eserin, Orta Doğu’nun minyatür ressamlığı tarihinde müstesna<br />

bir <strong>yeri</strong> vardır.<br />

Bu <strong>minyatürün</strong> yapılış tarihinin kesinleştirilmesi biraz zordur. Bazı<br />

araştırmacılar, <strong>minyatürün</strong> 1511 yılında, bazıları ise 1517 yılında yapılmış<br />

olabileceğini belirtmişlerdir. Fakat K. Kerimov’un düşüncesine göre, bazı<br />

araştırmacıların bu eserin tarihini ortaya çıkartmak için uyguladıkları yöntem<br />

yanlıştır. Eserlerin tarihinin kesinleştirilmesinde en çok başvurulacak yöntem,<br />

onların üslup özelliklerine bakmaktır. Sadece üslup özellikleri ile eserin yapılış<br />

dönemini (yılını değil), onu yapan ustayı ve hangi ekole ait olduğunu belirlemek<br />

mümkün olabilir.<br />

Sultan Muhammed’in bu <strong>minyatürün</strong>ün tarzı açıkça Tebriz ekolüne aittir<br />

(fakat 16. yüzyılın başına değil!). Bu minyatürde, 16. yüzyılın başlarına ait kitap<br />

minyatürlerinde görülen Herat ve Tebriz ekollerinin üsluplarının sentezi<br />

görülmemektedir. 1520’li yıllarda, artık Tebriz minyatür ekolünün kendi tarzı<br />

hakimdir. Metropolitan Müzesi’ndeki Nizami “Hamse”sinin (1524) ve Saltıkov-<br />

Şedrin adına Kütüphane’deki Reşideddin’in “Camiu’t-Tevârih” (1528-29)<br />

eserinin nüshalarındaki minyatürler, Tebriz’de yeni tarzın artık kalıplaşmış<br />

olduğunu kanıtlamaktadır.<br />

Yukarıda Hafız’ın “Divan”ına ait iki minyatür de, bu elyazmalarının<br />

minyatürlerinden çok farklıdır. ”Divan”ın minyatürlerinde, 1530’lu yıllardaki<br />

Tebriz ekolünün üslup özellikleri hakimdir. 197 Bu özellikler sadece Sultan<br />

Muhammed’in eserlerinde değil, az da olsa Herat ressamı Şeyhzade’nin<br />

<strong>minyatürün</strong>de ve iki imzasız minyatürde de görülmektedir.<br />

Herat ve Orta Asya ressamlarının eserleriyle mukayese edilirse, Hafız’ın<br />

“Divan”ına yapılmış minyatürlerin kompozisyonlarının daha olgun ve karmaşık<br />

bir yapıya sahip oldukları görülür. “Divan”ın minyatürlerinde sahneler, çok<br />

figürlüdür. Eserin konusuyla ilgisi olmayan ek figürler kullanılmıştır. Bu<br />

minyatürler hem sanatsal özelliklerine, hem de fonu oluşturan manzaranın,<br />

tiplerin dekoratifliğine göre diğerlerinden farklıdır.<br />

Nizami’nin “Hamse”si 1524-25 yıllarına, Nevai’nin “Divan”ı 1526-27<br />

yıllarına ve ABD’de bulunan A. Houghton’un Koleksiyonundaki “Şahname” ise<br />

197 K. Kerimov, a.g.e., s. 21.


106<br />

1530’lu yıllara aittir. Bu bilgilerden yola çıkarsak, yukarıda bahsedilen özellikleri<br />

de dikkate aldığımızda, Hafız’ın “Divan”ına yapılmış minyatürlerin tarihinin<br />

1511 veya 1517 yılları olmadığı, bu minyatürlerin Nizami’nin “Hamse”si ve<br />

Nevai’nin “Divan”ından sonra, fakat “Şahname”nin hemen evvelinde yapıldığı<br />

ortaya çıkar. 198<br />

A. Houghton’un koleksiyonunda bulunan “Şahname” nüshası,<br />

“Şahname”nin tüm nüshalarının içerisinde en güzeli ve nadide olanıdır. Bu nüsha<br />

Şah Tahmasip için hazırlanmıştır. Ressam ve Hattat Kasım Ensari’nin yazdığı ve<br />

içerisinde 258 tane güzel minyatür bulunan bu nüsha, 16. yy. kitap sanatı ve<br />

Tebriz minyatür ekolünün en değerli örneklerindendir. 49 elyazmasıyla birlikte bu<br />

elyazmasını da 1576 yılında Şah Tahmasip, Türk Sultanı III. Murad’a hediye<br />

olarak göndermiştir. Daha sonra bu nüsha, 1930 yılında Paris’te açılan Şark<br />

Sanatı sergisinde Baron Rotsheld’in kitabı gibi sergilenmiştir. Hediye olarak<br />

verilen bir elyazmasının Avrupa’ya nasıl gittiği belli değildir. 1910 yılında<br />

Münih, 1912 yılında Paris, 1931’de Londra vs. sergilerinde de bu eser<br />

sergilenmiştir. Bu eserin minyatürleri, araştırmacılar için ulaşılmazdı. Fakat<br />

Đsveçli araştırmacı Martin, 20. yüzyılın başlarında bu nüshanın bazı minyatürlerini<br />

yayınlamaya muvaffak olmuştur. Kitap sanatının bu şaheseri, 1959 yılında A.<br />

Houghton tarafından elde edildikten sonra 199 büyük şöhret kazanmış, 1960-70<br />

yıllarında defalarca Amerika ve Đngiltere’de sergilenmiştir. Minyatürlerden 78<br />

tanesi New York Metropolitan Müzesi’ne bağışlanmış ve Amerikalı araştırmacı<br />

S.C. Welch tarafından mükemmel bir şekilde yayınlanmıştır. 200<br />

Bu 78 adet minyatür, sayıca az olmasına rağmen, sadece 1520-30<br />

yıllarında Tebriz ekolünün özelliklerini değil, o dönemin farklı ressamlarının ve<br />

aynı şekilde de Sultan Muhammed’in üslubunun özelliklerini belirlemeye imkan<br />

sağlamıştır. Elbette bu çok sorumluluk isteyen elyazmasının 258 tane<br />

<strong>minyatürün</strong>ün yapılması için Şah kütüphanesinin tüm ressamları seferber<br />

olmuşlardır. Şimdilik bilim alemi tarafından bilinen minyatürlerden yalnızca<br />

198<br />

K. Kerimov, a.g.e., s. 21.<br />

199<br />

Ed. By J. Thompson, Sh.R. Canby, Hunt for Paradise: Court Arts of Safavid Iran 1501-<br />

1576, Milan, 2004, p. 84.<br />

200<br />

S.C. Welch, Wonders of the Age: Masterpieces of Early Safavid Painting, 1501-1576,<br />

Cambridge, 1979.


107<br />

ikisinin imzalı olmasına rağmen, Martin’den Welch’e kadar bütün araştırmacılar<br />

ressamlardan Sultan Muhammed, Mir Müsevvir, Ağa Mirek, Mir Seyyit Ali,<br />

Mirze Ali ve Muzaffer Alinin bu işte iştirak ettiğini söylemişlerdir.<br />

Kuşkusuz ki, bu elyazmasındaki minyatürlerin birçoğunu Sultan<br />

Muhammed yapmıştır. 201 Öyle minyatürler vardır ki, imzasız olmasına rağmen<br />

onların Sultan Muhammed’in fırçasından çıktığı çok açıktır. Bunların içerisinde<br />

“Keyumerz’in Meclisi” minyatürü çok özeldir (resim 49). Hiç şüphesiz, Dost<br />

Muhammed, risalesinde bu minyatürden bahsetmiş ve Sultan Muhammed’i<br />

sanatta “asrın zirvesi” diye adlandırmıştır. Dost Muhammed, onun<br />

“Şahname”deki kaplan derisi giymiş insanlar tasvirine, atölyenin en tecrübeli<br />

ressamlarının bile gıptayla baktığından büyük bir hayranlıkla bahsetmiştir.<br />

Minyatür, rivayete göre Đran’ın birinci efsanevi şahı Keyumerz’in, oğlu<br />

Siyamek’le veda sahnesini tasvir etmektedir. Keyumerz, oğlunun yarın Ahrimen<br />

(Ateşperestlik inancına göre Kötülük Tanrısı) tarafından gönderilen Kara Dev’in<br />

(efsanevi yaratık) elinde helak olacağını bilmektedir. Bu haberi ona melek Siruş<br />

getirmiştir. Buna göre Şah, büyük bir meclis kurarak hiçbir şeyden haberi<br />

olmayan oğluna hasret ve kederle bakıyor ve sanki onunla vedalaşıyor. Ressamın<br />

sanattaki sınırsız yaratıcılık fantezisi, normal günlük yaşamı tasvir eden bir eser<br />

çerçevesine sığacak mitolojik konuyu bir çeşit kozmik karakter taşıyan, efsanevi<br />

bir mekan dahilinde vuku bulan izdihamlı bir meclis tasviri gibi ortaya<br />

çıkartmıştır. Doğadaki mümkün olan tüm renkler ve renk tonlarıyla çalışılmış<br />

enteresan biçimli kayalar, alev dilimleri gibi yan yana yükselerek <strong>minyatürün</strong><br />

merkezini çevreleyen kapalı bir kompozisyon oluşturmuştur. Bu kayaların da<br />

zirvesinde Keyumerz’in oturduğu taht tasvir edilmiştir. Dağın eteklerinde durmuş<br />

Şahın adamları ve tebaaları, kayaların dairevi biçimini tekrarlıyor. Enteresan<br />

kayaların fonunda tasvir edilen kaplan derisi giymiş bu küçücük figürler,<br />

kompozisyonu doldurmak için tasvir edilmemişlerdir. Bu objeler, efsanevi<br />

güzelliğe sahip, aynı zamanda gizemli doğanın ayrılmaz parçası olarak<br />

gözükmektedir. Zaten enteresan biçimde olan kayaların hem de insan ve hayvan<br />

başları şeklinde verilmesi, bu etkiyi daha da güçlendirmektedir. Elbette doğanın<br />

bu şekilde canlandırılmasının altında ressamın panteist dünya görüşü yatmaktadır.<br />

201 K. Kerimov, a.g.e., s. 22.


108<br />

Resim: 49 – Sultan Muhammed, “Keyumerz’in Meclisi”. Firdevsi, “Şahname”.<br />

Tebriz, 1530’lu yıllar.<br />

Sultan Muhammed’e ve genel olarak Tebriz ekolüne ait olan eserlerde<br />

manzara tasviri, Herat ve Şiraz mekteplerinin minyatürlerinden farklı olarak,<br />

kompozisyonda daha önemli bir yer tutar. Bu minyatürdeki manzara tasviri de<br />

kompozisyonda üstünlük oluşturmuş ve edebi konuyu bir nevi gölgede


109<br />

bırakmıştır. Muhteşem bir manzara, enteresan kayalar ve dağlar, tüm<br />

kompozisyonun hiçbir ressamda görülmeyen renk uygulamaları ve renk geçişleri,<br />

figürlerin uyum içerisinde dizilişi vs. minyatüre fevkalâde bir güzellik vermiştir.<br />

Bu minyatür Şark ressamlığında başka bir benzeri olmayan şaheserlerdendir.<br />

Amerikalı araştırmacı S.C. Welch, bu nadir eserden başka yedi tane<br />

<strong>minyatürün</strong> de Sultan Muhammed’in fırçasından çıktığını öne sürmüştür.<br />

K. Kerimov’a göre ise, “Huşeng’in Gece Meclisi” , “Tahmurez’in<br />

Dev’lere Galip Gelmesi”, “Huşeng’in Kara Dev’i Öldürmesi” ve “Zöhhak’ın<br />

Đdamı” adlı dört eser, Sultan Muhammed’e aittir. Bu minyatürlerin hepsinde<br />

Sultan Muhammed için karakteristik olan kompozisyon yapısı, kusursuz, ifadeli<br />

desen ve enteresan renk ahenginden başka, manzaranın yorumu, mekanın<br />

oluşumu, insan ve hayvan figürlerinin tasvirinde de benzer özellikler<br />

görülmektedir. Mesela, “Keyumerz’in Meclisi” ve “Huseng’in Gece Meclisi”<br />

minyatürleri renk çeşitliliği, kompozisyon kuruluşu, manzaranın sanatsal yorumu,<br />

kaplan derisi giymiş insan figürleri vs. detayların tasviri açısından benzerlik<br />

gösterir.<br />

Keyumerz’den sonra Đran tahtına, torunu Huşeng sahip oldu. Huşeng, Kara<br />

Dev’i öldürüp babası Siyamek’in intikamını aldıktan sonra, her gece meclis<br />

toplayıp hava aydınlanana kadar meclistekilere ateşin faydalarından konuşur.<br />

“Huşeng’in Gece Meclisi” <strong>minyatürün</strong>de (resim 50) de olay,<br />

“Keyumerz’in Meclisi” <strong>minyatürün</strong>deki gibi dağlık bir manzara fonunda tasvir<br />

edilmiştir. Eserlerin kompozisyon yapısı da birbirine çok benzemektedir.<br />

“Huşeng’in Kara Dev’i Öldürmesi” (resim 51) ve “Tahmurez’in Devler’e<br />

Galip Gelmesi” (resim 52) minyatürleri yüksek sanatkarlığı, ressamın halk<br />

masallarını, folklorunu derinden bilmesiyle seçilmektedir.<br />

“Tahmerez’in Devler’e Galip Gelmesi” konulu minyatür, “Huşeng’in Kara<br />

Dev’i Öldürmesi” konulu <strong>minyatürün</strong> devamı niteliğindedir. Huşeng kısasçıdır,<br />

Kara Dev’i, babası Siyamek’in intikamını almak için öldürmüştür. Huşeng’in<br />

oğlu Tahmurez ise asıl kahramandır. O, Ahrimen’in kendisi ile beraber olmayan<br />

mücadeleye girerek onun devlerini öldürüp, kötü güçlere, Ahrimen’e galip<br />

gelmiştir.


110<br />

Resim: 50 – Sultan Muhammed, “Huşeng’in Meclisi”. Firdevsi, “Şahname”.<br />

Tebriz, 1530’lu yıllar.


111<br />

Resim: 51 – Sultan Muhammed, “Huşeng’in Kara Dev’i Öldürmesi”. Firdevsi,<br />

“Şahname”. Tebriz, 1530’lu yıllar.


112<br />

Resim: 52 - Sultan Muhammed, “Tahmurez’in Devler’e Galip Gelmesi”. Firdevsi,<br />

“Şahname”. Tebriz, 1530’lu yıllar.


113<br />

Her iki minyatür de öncekiler gibi; tabiatın tasvirinin gerçekliği, güzelliği,<br />

kompozisyonun bütün ve ayrı ayrı figürlerin (insan ve dev) dinamikliği, sıcak<br />

renklerin uyumu, eserlerin zengin renk çeşidi ve mükemmel dekoratifliği ile<br />

dikkat çekmektedir. Bu eserlerde Sultan Muhammed, 15. yüzyılın başarılı ressamı<br />

Muhammed Siyah Kalem’in orijinal eserlerinde tasvir ettiği dev figürlerine çok<br />

benzeyen, efsanevi yaratık figürleri kullanmıştır.<br />

Bahsettiğimiz bu eserler 16. yüzyılın 20-30’lu yıllarına aittir ve o<br />

dönemin özelliklerini taşımaktadır. Fakat öncekilerden farklı olarak, “Zöhhak’ın<br />

Đdamı” konulu minyatür (resim 53), Nizami “Hamse”sinin 1539-43 tarihli<br />

nüshasına yapılmış olan minyatürlerle benzer özelliklere sahiptir. Bu eserde zalim<br />

şahın idam edilmesi konusu işlenmiştir. Fakat <strong>minyatürün</strong> kompozisyonunda<br />

idam sahnesi, çok önemsiz yer tutmaktadır. Bu çok figürlü minyatürde esas yer<br />

tutan, saray ahalisinin hayatından alınan çeşitli sahnelerdir. Sultan Muhammed<br />

tarzında yorumlanmış fantastik derecede güzel, dağlık bir manzara fonunda<br />

avcılar, müzisyenler, saray asilzadeleri ve hizmetçiler tasvir edilmiştir.<br />

Kompozisyonda bazıları sohbet ediyor, bazıları kayalıklar arasında av arıyor.<br />

Minyatürün merkezinde şah ve koruması görülmekte, mehterler ise atlara doğru<br />

bakmaktadır. Fakat hiç kimse yukarıda, küçük bir mağarada Zöhhak’ın idam<br />

edilmesiyle ilgilenmiyor. Güzel bahar görünüşlü manzara, zarif renkler,<br />

<strong>minyatürün</strong> asıl konusuyla hiç te bağdaşmayan bir durum ortaya çıkartmıyor.<br />

Aksine, minyatür insanda hoş hisler uyandırıyor. Çünkü idam edilen şahıs,<br />

insanlara sürekli kötülük yapmış, zulmetmiş zalim Đran Şah’ı Zöhhak’tır.<br />

258 adet minyatürle görsel hale getirilen “Şahname”nin yapımında, doğal<br />

olarak birçok ressam çalışmıştır. Aşağıdaki resimlerde Tebriz ekolünün diğer<br />

ressamları tarafından yapılmış minyatürlerden sadece birkaç örnek verilmiştir<br />

(resim 54-57).<br />

Sultan Muhammed’in sanat hayatının en olgun dönemleri, 1530-40<br />

yıllarıdır. Bu dönem Tebriz ekolünün de genel olarak zirveye çıktığı dönemdir.<br />

Sultan Muhammed’in ortaya koyduğu eserler aynı zamanda 16. yüzyılın başları<br />

ve ortalarında Azerbaycan minyatür sanatının gelişimini de yansıtmaktadır.


114<br />

Resim: 53 - Sultan Muhammed, “Zöhhak’ın Đdamı”. Firdevsi, “Şahname”.<br />

Tebriz, 1530’lu yıllar.


115<br />

Tebriz ekolü ressamları en güzel minyatürlerini bu yıllarda yapmışlardır.<br />

Özellikle Şah Tahmasip için 1539-43 yıllarında hazırlanmış Nizami “Hamse”sinin<br />

meşhur Londra nüshası, araştırmacıların fikrine göre, günümüzde bilinen tüm<br />

elyazmalarının içerisinde en güzeli, en değerlisidir 202 ve bu elyazması Tebriz<br />

ekolünü daha iyi ifade etmektedir. “Hamse”nin minyatürleri, 16. yy. Şark<br />

ressamlığının en olgun ve ender eserlerinden olarak kabul edilmiştir. 203 Şunu<br />

kaydetmek gerekiyor ki, Orta Doğu halklarının minyatür sanatı tarihinde her<br />

dönemde, her sanat mektebinde o dönemin en yüksek sanatsal özelliklerini<br />

yansıtan kitap sanatının şaheserleri ortaya çıkmıştır. Bu şaheserlerin arasında 14.<br />

yüzyılda yapılmış Büyük Tebriz “Şahname”si (Demotte ), 15. yy. Herat<br />

ustalarının yapmış olduğu Baysungur “Şahname”si (Tahran Milli Kütüphanesi),<br />

Şah Tahmasip’e yapılmış “Şahname” ve birkaç diğer “Şahname” ve “Hamse”<br />

nüshalarını gösterebiliriz. Bu eserler arasında en güzeli 1539-43 yıllarında<br />

yapılmış Nizami’nin “Hamse”si sayılmaktadır.<br />

“Hamse” elyazmasına, Sultan Muhammed, Ağa Mirek, Mir Müsevvir, Mir<br />

Seyyit Ali, Mirze Ali ve Muzaffer Ali, on dört tane çok seçkin minyatür<br />

yapmışlardır. “Hamse”nin minyatürleri içerisinde en güzelleri Sultan<br />

Muhammed’in fırçasından çıkan; “Hüsrev’in Yıkanmakta Olan Şirin’i<br />

Gözetlemesi”, “Behram Gur Aslan Avında”, “Peygamber’in Mirac’ı” ve “Sultan<br />

Sencer ve Yaşlı Kadın” minyatürleridir.<br />

“Hüsrev’in Yıkanmakta Olan Şirin’i Gözetlemesi” konulu minyatür<br />

(resim 58), “Hüsrev ve Şirin” destanının küçük bir parçasını esas almıştır. Edebi<br />

konunun sanatsal yorumunu verirken ressam, çok güzel bir doğa manzarası tasvir<br />

etmiş ve bu fonda sevgililerin gıyabi görüşmelerini yansıtmıştır. Altın, zarif<br />

eflatun ve yeşilimsi renkli enteresan kayalar, çok dalları olan heybetli, muhteşem<br />

bir çınar ağacı, çiçek vermiş farklı ağaçlar, “gül pembesi tenli”, yarı çıplak<br />

Şirin’in yıkandığı çeşmeyi çevrelemiştir. Şirin’in atı siyah Şebdiz’in (Aslında<br />

rivayete göre Şirin’in atı pembemsi, Hüsrev’in atı ise siyahtır. Nizami’de bu tam<br />

202 F.R. Martin, a.g.e., s. 5.<br />

203 B.V. Veymarn, T.P. Kapterova, a.g.e., s. 119.


116<br />

Resim: 54 – Gadimi (Sultan Muhammed’in rehberliği altında), “Feridun’un Sarayı”.<br />

Firdevsi, “Şahname”. Tebriz, 1530’lu yıllar.


117<br />

Resim: 55 – Abd al-Vahhab, Abd al-Aziz (Sultan Muhammed’in rehberliği altında),<br />

“Đrec’in Kardeşlerini Ziyaret Etmeği Teklif Etmesi ”. Firdevsi, “Şahname”. Tebriz,<br />

1530’lu yıllar.


118<br />

Resim: 56 – Mir Seyyit Ali, “Rüstem ve Yedi Kahramanın Turan’da Avı ”. Firdevsi,<br />

“Şahname”. Tebriz, 1530’lu yıllar.


119<br />

Resim: 57 – Mirza Ali, “Rüstem’in, Rakş’ı Afrasiyab’ın Sürüsünden Geri Alması”.<br />

Firdevsi, “Şahname”. Tebriz, 1530’lu yıllar.


120<br />

tersidir). huysuzlanmasından dolayı Şirin, tedirgin oluyor ve utangaçlıkla hemen<br />

saçlarıyla yarı çıplak gövdesini gizlemeye çalışıyor. Fakat Hüsrev’i görmüyor.<br />

Hüsrev ise gizlendiği yerden Şirin’in güzelliği karşısında parmağını ısırarak<br />

hayranlığını gösteriyor. Bu konu kalıplaşmış bir konudur ve farklı ressamlar<br />

tarafından her zaman uygulanmıştır.<br />

Bu minyatür, kompozisyonun sadeliği ve ifade gücüyle ön plana çıkmıştır.<br />

Burada eserin konusunun içeriğinden başka hiçbir fazlalık yoktur. Eserde<br />

diyagonal çizgi üzerinde, üç tane figür çizilmiştir. Hüsrev, Şirin ve Şirin’in atı<br />

siyah Şebdiz. Minyatürde tasvir edilen insan figürlerinin vücutları çok zarif ve<br />

güzel, fakat yüz ifadeleri psikolojik olarak ifadeli değildir. Bu durum <strong>minyatürün</strong><br />

kurallarından ileri gelen bir şeydir. Şirin’in atının tasviri, insanda çok güzel bir<br />

duygu yaratır. Hızlı yürüyen, geceden daha siyah renkte, zarif silueti, coşkun<br />

hareketleri, başını keskin bir şekilde Hüsrev’e çevirmesi çok canlı ve ifadeli<br />

verilmiştir. Bu konuyla ilgili hiçbir minyatürde Şebdiz atın, burada olduğu kadar<br />

mükemmel tasviri yoktur. Sultan Muhammed burada bütün ustalığını<br />

kullanmıştır.<br />

Kompozisyonun zengin renkleri, uyumlu halleriyle çok göze<br />

çarpmaktadır. Sultan Muhammed burada çeşitli renkleri, ritmik ve uyumlu bir<br />

şekilde sıralamıştır. Birinci diyagonal çizgide koyu yeşil çimen, açık eflatun<br />

kayalar, Şirin’in dağ zirvesinin saf karı gibi ışık saçan çıplak vücudu, onun<br />

lacivert renkli elbisesi, pembemsi ve eflatun kayalar, pembemsi renkli atta<br />

Hüsrev, yeşilimsi kayalar ve sonunda altın renkte sema tasvir edilmiştir. Đkinci<br />

diyagonal çizgi ise birincinin aksine, açık renkle başlıyor ve açık renklerle bitiyor:<br />

altın renkli taşlar, siyah at, altın renkli kayalar, koyu renkli elbise, yeşil çınar ve<br />

nihayet, altın renkli sema üzerinde açık renkli ilginç bulutlar dikkat çekiyor.<br />

Şirin’in, diyagonal çizgilerin kesiştiği yerde ağaçtan sarkmış süslü elbisesi ve<br />

altın başlığı, <strong>minyatürün</strong> merkezini oluşturmuştur. Minyatür, çok renkli olmasına<br />

rağmen, renkler karışıklıktan uzak, çok uyumlu bir şekilde verilmiştir. Burada<br />

açık renklerin farklı tonları, üstünlük sağlamıştır.<br />

Altın renkli semada süzülen ilginç bulutlar dikkate değerdir. Altın sema<br />

14.-15. yüzyıllarda Herat mektebi minyatürlerindeki gibi, sadece dekoratif bir


121<br />

Resim: 58 – Sultan Muhammed, “Hüsrev’in Yıkanmakta Olan Şirin’i Gözetlemesi”.<br />

Nizami, “Hamse”. Tebriz, 1539-43.


122<br />

anlam taşımamaktadır. Sultan Muhammed altını sadece zorunlu olduğu hallerde,<br />

mesela, süs eşyalarında, silahlarda, altın kaplarda vs. kullanmıştır. Bu minyatürde<br />

de Şirin’in sıcaktan bunaldığından dolayı yıkandığını göstermek için semada altın<br />

kullanmıştır. Altın sema burada sıcak bir günü temsil etmektedir.<br />

Minyatürün konusu, Orta Doğu halklarının tasviri <strong>sanatında</strong> çok geniş<br />

alanlara yayılmış ve en sevilen konularından birisidir. Bu konu seramik, metal<br />

işlemeciliği, kumaş ve halıda, özellikle de kitap <strong>sanatında</strong> sık sık tasvir edilmiştir.<br />

Mesela, 15. –16. yy. Şiraz, Herat, Đsfahan, Tebriz ekollerinde bu konuda işlenmiş<br />

birkaç minyatür örneği vardır. Fakat sanatsal ifade gücü, renk ve kompozisyonun<br />

kuruluşu, dağ manzarasının yorumu, Şebdiz’in tasviri vs. bakımından<br />

araştırmacıların fikrine göre, hiç birisi Sultan Muhammed’in bu çalışmasıyla<br />

karşılaştırılamaz. 204<br />

Sultan Muhammed’in ikinci imzalı eseri olan “Behram Gur Aslan<br />

Avında” konulu <strong>minyatürün</strong>de (resim 59), konu olarak, Behram Gur’un sayısız<br />

kahramanlıklarından birisi işlenmiştir. Burada Behram Gur’un (Azerbaycan halkı<br />

arasında Gur, Ceylan anlamına gelmektedir) vahşi eşeği ve onun üzerine atlayan<br />

aslanı, aynı anda, tek bir okla vurması sahnesi tasvir edilmiştir. Nizami Gencevi<br />

döneminde çok sevilen bu konu, tasviri sanatta da büyük bir geleneğe sahiptir.<br />

Behram, büyük bir ustalıkla aslanı ve eşeği aynı anda bir okla öldürdükten<br />

sonra, ressamlara emrederek bu olayı Havernek Sarayı’nın duvarlarına tasvir<br />

etmelerini ister. Bu olay ressamlar ve halk tarafından benimsenmiş ve duvar<br />

ressamlığında gelenek halini almıştır.<br />

Büyük üstat Sultan Muhammed’in bu minyatürü de sadece Nizami’nin<br />

şiirinin pasif tasviri değildir. Ressam, edebi konuyu kullanarak aynı zamanda<br />

Şah’ın gerçek av sahnesini, onun çağdaşlarının hayatını ve tabiatın güzelliğini de<br />

yansıtmaya çalışmıştır.<br />

204 K. Kerimov, a.g.e., s.29.


123<br />

Resim:59 – Sultan Muhammed, “Behram Gur Aslan Avında”. Nizami,<br />

“Hamse”. Tebriz, 1539-43.


124<br />

Minyatürün kompozisyon çözümü ve sanatsal yorumu, yüksek sanatkârlığı<br />

yansıtır. Figürlerin sayısı, önceki minyatürden çok olmasına rağmen,<br />

kompozisyon daha derli topludur. Farklı renk lekeleriyle fazla parçalanmamış ve<br />

küçük detaylara bölünmemiştir. Şah, açık mor ve solgun yeşilimsi renkli geniş<br />

yüzeyli bir dağın fonunda tasvir edilmiştir. Dağın başında kaplana ok atan<br />

avcılar, arp çalan güzel hizmetçi kız ve diğer tüm figürler, minyatür yüzeyinin<br />

kenarlarına çekilmiş ve Behram’ın kahramanlığını seyretmektedirler. Önceki<br />

eserde olduğu gibi, burada da figürler diyagonal çizgilerde yerleştirilmiş ve<br />

diyagonal çizgilerin kesiştiği yerde, efsanevi avcı Behram Gur tasvir edilmiştir.<br />

Behram, okunu hızlı bir şekilde fırlatmış ve eşek ile aslanı vurmuştur. O hatta<br />

“uçan” atını bile durdurmaya imkan bulamamıştır. Kahramanın gergin pozu, atın<br />

delicesine koşması, aslanın hırsı, çok doğal, inandırıcı ve ifadeli bir şekilde tasvir<br />

edilmiştir. Ressam, atın çok hızlı gittiğini vurgulamak için atı havada uçar gibi<br />

tasvir etmiştir. Kahramanın dinamik tasviri, ceylanların hızlı koşması ve yaralı<br />

hayvanların hareketleri, kompozisyonun genel görünümüne bir dinamizm<br />

kazandırmıştır.<br />

Sultan Muhammed burada; iyi bir renk ustası, kompozisyon ustası ve<br />

anatomiyi çok iyi bilen gözlemci ressam kimliğini ortaya çıkartmıştır.<br />

Minyatürdeki hizmetçi kız da çok güzel tasvir edilmiştir. Arp çalan bu kız figürü,<br />

kahverengi bir at üzerinde, lacivert ve sarı giysili ve çok güzel görünmektedir.<br />

Parlak ve kontrast renklerin çok güzel bir şekilde birbirine adapte edilmesi, tüm<br />

kompozisyonun renk düzeninin esasını oluşturmuştur. Koyu kahverengi atın<br />

üzerinde Behram’ın figürü, açık mor fonda çok güzel görünmektedir. Giyiminde<br />

kullanılan renkler, birbirine kontrasttır. Hizmetçi kızın her iki tarafında siyah ve<br />

beyaz atlar üzerinde insan figürleri tasvir edilmiştir. Aşağıda beyaz, gri ve<br />

kahverengi atların üzerinde turuncu, yeşil ve mavi renkli giysiler giymiş avcılar<br />

oturmuştur. Renk tonlarının çeşitliliği ve zenginliği, onların ahenkli uyumu<br />

minyatüre çok güzel bir dekoratiflik vermiştir.<br />

Minyatürün yukarı kısmında, edebi eserin metninde olmayan bir kaplan<br />

avı sahnesi tasvir edilmiştir. Bu bölümde üç avcı ve bir ayı vardır. Çok ilginçtir<br />

ki, ayı burada sanki avcılara yardım edercesine, yüksek bir yerden kaplanın<br />

üzerine kaya parçaları fırlatmaktadır. Avda kullanılmak üzere ehlileştirilmiş kuş,


125<br />

kaplan gibi hayvanların minyatürlerde tasvirine sıkça rastlanılabilir. Ama bir<br />

ayının avda kullanılmasına ilk olarak bu minyatürde rastlıyoruz ve onun<br />

ehlileştirilmiş olup olmadığını bilmek zordur. Bu sahnede kaplanın tasviri de<br />

dikkat çekicidir. Yaralı vahşi hayvanın asabi hareketleri, çok doğal ve gerçekçi<br />

ifadeyle verilmiştir.<br />

16. yy. Tebriz ekolüne ait olan Nizami “Hamse”sinin diğer<br />

minyatürlerinden “Nuşirevan ve Baykuşlar” konulu sahne, Mir Müsevvir’in<br />

fırçasından çıkmıştır (resim 60). Minyatürün kompozisyonu ve detayların işlenme<br />

tarzı çok orijinaldir ve konusu Nizami’nin en çok öğreten ve nasihat veren<br />

hikayelerinden biridir.<br />

Sasani Şah’ı Nuşirevan, adamlarıyla birlikte ava çıkmıştır. Şah ve Veziri<br />

bir avın peşine takılarak diğerlerinden uzaklaşırlar. Đkisi farkında olmadan<br />

ormanlık bir alan içerisinde harabe bir saraya gelirler. Burada her şey yıkılmış,<br />

dökülmüş ve hiçbir insan görünmemektedir. Şah ve veziri, yıkılmış duvarların<br />

birinin üstünde iki tane baykuşun olduğunu fark ederler. Baykuşların yüksek sesle<br />

konuşmaları Şah’ı korkutur ve Vezirine sorar: “Bunlar ne konuşuyor?” Veziri<br />

cevap verir: “Baykuşlardan birisi kızını, diğerinin oğluyla evlendirecektir. Bu<br />

evlilik için karşı taraftan başlık parası olarak bu harabe sarayı ve etraftaki bazı<br />

harabe köyleri de istemektedir. Diğeri de bu istediklerini kolayca verebileceğini,<br />

Nuşirevan Şah sağ kaldığı müddetçe zaten halkın dilenci gibi yaşayacağını ve bu<br />

harabelerin sayıca daha da artacağını söylemektedir”. Burada şair, Vezir’in diliyle<br />

Şah’ın yaptıklarının çok adaletsiz olduğunu vurgulamakta ve döneminde yaşayan<br />

diğer Şahları da halkına karşı adaletli olmaya, onlara özgürlük ve güzel hayat<br />

vermeye çağırmaktadır. Nizami’ye göre Şahlar’ın yaşantısının anlamı avlarda,<br />

ziyafetlerde zevke dalmak değil, halkına hizmet etmek ve hayır işleriyle ön plana<br />

çıkmaktır.<br />

Bu konuyu ele alan ressam, Nuşirevan ve Vezir’ini, atları üzerinde tasvir<br />

etmiştir. Onlar baykuşların sesini duymuşlar ve atlarını o yöne doğru sürerek olay<br />

<strong>yeri</strong>ne iyice yaklaşmışlardır. Nuşirevan’ın üzerinde ok ve yayı vardır ve kırmızı<br />

bir atın üstündedir. Ardından giden Vezir ise grimsi, sarı bir atın üzerindedir.<br />

Artık çoktan terkedilmiş harabe sarayın yüksek bir <strong>yeri</strong>nde, bir leylek yuva<br />

kurmuş ve bir yavrusu vardır. Bulutlu semada iki tane leylek de uçarken tasvir


126<br />

edilmiştir. Leyleklerden biri, yavru leylek için yuvaya ölü bir yılan götürmektedir.<br />

Kemerin yukarı kısmında leyleğin yuvasına doğru çıkan yılanlar tasvir edilmiştir.<br />

Resim: 60 - Mir Müsevvir, “Nuşirevan ve Baykuşlar”. Nizami,<br />

“Hamse”. Tebriz, 1539-43.


127<br />

Harabe sarayın en yüksek kubbesine iki baykuş tünemiştir. Minyatürde<br />

kemerin altından renkli materyaller ile süslenmiş binanın iç kısmı görünmektedir.<br />

Bu süslemeler oldukça gerçekçi bir şekilde tasvir edilmiştir. Sarayın avlusunda<br />

yuva kurmuş çeşitli hayvanlar, ürkek bir şekilde otlayan ceylanlar, harabeliğin bir<br />

köşesinde ise atlara havlayan bir köpek tasvir edilmiştir. Minyatürün sağ üst<br />

kısmına, renkleri birbirine geçen çok güzel işlenmiş kaya, çiçek vermiş ağaç ve<br />

tepenin üzerinde döne döne otları ve çiçekleri sulayarak akan pınar tasvir<br />

edilmiştir. Tepenin üzerinde ön planda ağaç kesen iki oduncu ve yanlarında<br />

üzerinde süslü bir palanı olan eşek vardır. Minyatürün esas konusundan ayrı olan<br />

bu bölüm, küçük bir tepe tasviriyle minyatürden ayrılmıştır.<br />

Manzarayı oluşturan unsurlar çok zevkli bir şekilde seçilmiştir. Üzerinde<br />

ağaçlar bitmiş renkli kaya, etrafında taşlar olan çalılık, ağaçların birbirine<br />

dolanmış dalları, çok güzel bir uyum içerisindedir. Tasvir edilen kişilerin<br />

giysilerinde, parlak renkler kullanılmıştır. Saray harabeliğinin bazı yerlerinde<br />

duvarların yüzey malzemeleri dökülmüş ve alttan kerpiçler gözükmektedir.<br />

Renk bakımından çok ferah bir görünümde olan, hayvanları ve doğayı<br />

hem gerçekçi, hem de masalsı dekoratiflik içerisinde gösteren bu minyatür, Tebriz<br />

<strong>minyatürün</strong>ün yeni tarzını çok iyi bir şekilde ortaya çıkartmıştır.<br />

Nizami “Hamse”sinin minyatürlerinden bir diğeri de “Hüsrev ve Şirin”<br />

destanının bir bölümünü ele alan “Şapur’un Geri Dönüşü” adlı minyatürdür<br />

(resim 61). Bu çok figürlü kompozisyon, Ağa Mirek tarafından yapılmıştır.<br />

Burada 16. yy. Tebriz ustalarının çok sevdiği konulardan birisi, yani “ziyafet”<br />

konusu tasvir edilmiştir. Çimenlikte zengin görünüşlü çadırlar kurulmuştur. Saray<br />

ehli ve müzisyenler, Genç Şehzade Hüsrev’in etrafında toplanmışlardır. Değerli<br />

kaplarda hizmetçiler misafirlere yemek ve çeşitli meyveler sunmaktadır. Sakiler<br />

(şarap veren), şarap vermek için kaplarını tekrar tekrar doldurmaktadırlar.<br />

Kompozisyonun merkezinde, zengin görünüşlü bir çadırın içerisinde, elinde kâse<br />

olan Hüsrev tasvir edilmiştir. Doğanın içinde gösterilmiş bu ziyafet meclisi, bütün<br />

detaylarıyla verilmiştir. Hatta yakındaki mangalda şiş ile bir şeyler pişiren<br />

hizmetçiye kadar detaylar düşünülmüştür.


128<br />

Resim: 61 - Ağa Mirek, “Şapur’un Geri Dönüşü” (detay). Nizami, “Hamse”.<br />

Tebriz, 1539-43.<br />

Açık havada ziyafet çekip eğlenen insanların şenliğini rengarenk kıyafetli<br />

bir genç durduruyor ve Şapur’un geri dönüşünü haber veriyor. Şapur, hediyelerle<br />

birlikte Şirin’e elçi olarak gönderilmiştir. Tepelerin arkasında yeni konuklar ve<br />

hizmetçileri görülmektedir ve burada kayaların arasında çadırlara doğru<br />

yürümekte olan Şapur tasvir edilmiştir.<br />

Ağa Mirek’in bu minyatürü, 16. yy.’lın ilk çeyreğinde Tebriz ustalarının<br />

minyatürlerinde görülen olayları, masalsı bir şekilde anlatma özelliğine sahiptir.


129<br />

Nizami’nin “Hamse”sine Ağa Mirek tarafından yapılmış bir başka<br />

minyatür ise “Hüsrev ve Şirin’in Hizmetçilerin Hikâyesini Dinlemesi” adlı eserdir<br />

(resim 62). Nizami’nin tarihi kaynaklardan aldığı bilgilere göre, Hüsrev’in<br />

hakimiyetini tanımayan Sasani üst rütbelilerinin isyanından sonra Hüsrev, eski<br />

Azerbaycan’a kaçmak zorunda kalmıştır. Nizami’ye göre Hüsrev, burada sevgilisi<br />

Şirin’le karşılaşıyor ve onlar her gün müzik dinleyerek, ava giderek, çovgan<br />

oynayarak ve Şirin’in hizmetçilerinin hikâyelerini dinleyerek eğleniyorlar.<br />

Minyatürdeki olay, gece olmaktadır ve çok gerçekçi bir şekilde verilmiştir.<br />

Minyatürün merkezinde, dekoratif kemerden görünen alanda, altından yapılmış<br />

büyük bir taht üzerinde oturan Hüsrev ve Şirin tasvir edilmiştir. Bunların<br />

karşısında sırayla oturarak hikâye anlatan hizmetçi kızlar vardır. Burada tahtın sol<br />

tarafında on tane hizmetçi kız tasvir edilmiştir. Destana göre hizmetçi kızların<br />

hikâyeleri bittikten sonra tahtın sağ tarafındaki grubun içerisinde yer alan Şapur<br />

konuşmaya başlıyor. Gece olduğu, yıldızlarla kaplı koyu lacivert semadan<br />

anlaşılmaktadır. Aynı zamanda tahtın önünde ve arkasında gece olmasından<br />

dolayı meşaleler yanmaktadır. Burada tahtın her iki tarafında çeşitli ağaçlar tasvir<br />

edilmiştir. Sol taraftaki ağaçların çiçekleri farklı renkte yapılmıştır. Fakat bu<br />

ağaçların renklerinin daha açık renkte yapılmasının nedeni, onlara meşalelerin<br />

ışığından dolayı sanki parlıyormuş gibi bir hava vermek değildir. Burada ressamın<br />

amacı, sadece farklı ağaçlar çizmektir. Mesela, beyaz çiçekli ağaç badem ağacı,<br />

pembe çiçekli ağaç, kayısı ağacıdır. Koyu lacivert renkli sema, kemer ve her iki<br />

yanında çiçek açmış ağaçlar, güzel bir fondur ve kompozisyona büyük bir özellik<br />

sağlamıştır.<br />

Sol tarafta kadınlar grubu, sağ tarafta erkekler grubu ve ortada seyircinin<br />

hemen dikkatinin çekildiği Hüsrev ve Şirin vardır. Kompozisyonun simetrisini ön<br />

tarafta havuzun yanında ayakta duran bir figür bozmaktadır ve bu figür,<br />

<strong>minyatürün</strong> daha da güzel görünmesini sağlamıştır. Dekoratif bir şekilde tasvir<br />

edilmiş kemerin kenarında Hafız’ın “Divan”ından bir mısra bulunmaktadır.<br />

“Hamse”nin tüm minyatürleri, güzelliği ile insanı hayran bırakıyor.


130<br />

Resim: 62 - Ağa Mirek, “Hüsrev ve Şirin’in Hizmetçilerin Hikâyesini Dinlemesi”.<br />

Nizami, “Hamse”. Tebriz, 1539-43.<br />

16. yüzyılın ilk yarısında Tebriz ressamlarının yapmış olduğu en önemli<br />

minyatürlerine göz attıktan sonra araştırmacıların bu dönem Tebriz ekolünün<br />

genel özellikleri hakkında söylediklerini kısaca özetleyelim.<br />

Önceki elyazmaları ile kıyaslandığında, bu dönem elyazmalarında<br />

minyatürlerin ebatlarının büyüyerek çoğu zaman tüm sayfayı tuttuğu<br />

kaydediliyor. Tasvirler çok zarif, gerçekçi ve ifadeli olmakla beraber, hem de renk<br />

açısından çok zengindir. Özellikle tabiat tasvirlerinde kullanılan renk çeşidi, bu


131<br />

döneme dek görülmemiş bir seviyededir. Hem lirizm, hem de kahramanlık<br />

konuları minyatürlerde en fazla işlenen hususlardır. Hatta lirik eserlerde,<br />

kahramanlık, yarışma, av, tantanalı kabul ve keyif meclisleri en çok tasvir edilen<br />

konulardır. Ressam, bu konuları kullanarak aslında gördüğü gerçek hayatı tasvir<br />

etmiştir. Fakat onların hepsi saray atölyesinde ve belli kişiler için çalıştığından<br />

dolayı, doğal olarak zengin kesimin düşünce ve hislerini ifade etmişlerdir.<br />

Dekoratiflik ve renk zenginliği için ressam, minyatüre çeşitli detaylar ve<br />

teferruatlar ekliyor, bunların hepsini divan edebiyatının genel lirik ruhuna uygun<br />

yorumluyordu. Bu özelliğin, serbest konulu minyatürlerde de görüldüğü<br />

kaydediliyor. Kompozisyonun, eserin metni ile ilgili olmayan çok sayıda<br />

figürlerle doldurulması, küçük teferruatların eklenmesi, tabiatın tamamen serbest,<br />

hiçbir şeye bağlı olmaksızın yorumlanması, metnin görsel hale gelmesinden daha<br />

çok, kitabın süslenmesini amaçlamıştır. Kompozisyonun detaylarla bu şekilde<br />

yüklenmesi, onlara farklı bir dekoratiflik kazandırmış, çoğu zaman dikkati, tasvir<br />

edilen esas olaydan saptırmıştır.<br />

Bu minyatürlerde romantik karakter taşıyan manzara tasvirleri, bütünlükte<br />

tabiatı yansıtmaktadır ve insan, burada üstün role sahip değildir. O, doğanın tüm<br />

diğer unsurları ile eşit hukuklu bir objedir. Bu minyatürlerdeki küçük insan<br />

figürleri, tabiatı ve onun büyüklüğünü, güzelliğini ve doğal zenginliğini bir daha<br />

vurgulamaktadır.<br />

16. yy. ressamı, insan ve hayvanları hareketli tasvir etmiştir. Siluetin<br />

netliğine ve ifadeliliğine, çizgilerin estetikliğine, biçim ve renklerin<br />

dekoratifliğine dikkat edilmiştir. Eşyalar, gerçekçi, karakteristik ve ifadeli şekilde<br />

tasvir edilmiş, fakat saray edebiyatı gibi, saray atölyelerinde yapılan resimlerde de<br />

şah veya sultanların her bir hareketi methedilmiş, tarih idealleştirilmiştir. Bu saray<br />

tarzı, insan figürlerinin hareketlerinde, onların giyiminin ince ve süslü<br />

biçimlerinde, zarif ve parlak renk çeşitliliğinde, çok teferruatlı tasvir üslubunda ve<br />

tüm kompozisyonun hareketli görünümünde ifade edilmektedir.<br />

Bunlarla beraber, 16. yy. ressamının tasvir ettiği tipler, onların çevresi,<br />

tamamen ressamın yaşadığı döneme aittir. Bazı hallerde ressam, ağalarının<br />

ideolojisinden dışarı çıkarak, çağdaşı olan halk kütlelerinin ve sıradan insanların<br />

da hislerini ifade etmeğe çaba göstermiştir.


132<br />

2.5.2. 16. Yüzyıl Sonu- 17. Yüzyılda Minyatür Sanatı<br />

16. yy. sonu ile 17. yüzyılın başlarının minyatür sanatı hakkında bilinen<br />

dört elyazmasının minyatürleri, az da olsa, fikir vermektedir. Bunlar, 16. yüzyılın<br />

sonuna ait “Şahname” ve Füzuli “Divan”ının elyazmaları, 17. yüzyılın başlarına<br />

ait I. Şah Tahmasip’in sohbetler toplusu ve Abd ur-Rahman Jami’nin “Sabhat ul-<br />

Abrar” eserinin nüshasıdır. 205 Bu elyazmalarında minyatürlerin sayısı az olsa da,<br />

onların profesyonel seviyesi oldukça yüksektir.<br />

Birinci elyazmasından “Đsfendiyar’ın Ejderhayı Öldürmesi” adlı tek<br />

minyatür vardır. Bu eserin ressamı, Siyavuş Bey’dir. Minyatür, 16. yy. sonu için<br />

karakteristik olan grafik tarzında yapılmış ve hafifçe boyanmıştır. Đsfendiyar’ın,<br />

etrafındaki insanların ve ejderhanın figürleri, çizgisel usulde yapılmış ve<br />

<strong>minyatürün</strong> boş alanını dolduran dağ manzarasının ve bulutların dokusuyla<br />

bütünleşmiştir. Minyatürün tüm yüzeyine eşit şekilde yayılmış kompozisyon,<br />

sayfayı tamamen doldurmuştur ve dekoratif görünüme sahiptir.<br />

Bu döneme ait ikinci elyazması olan Füzuli “Divan”ının minyatürleri, 16.<br />

yüzyılda ortaya çıkmış bir formun devamı niteliğindedir. Bu minyatür tipi genelde<br />

gazel, kaside gibi şiirlerin toplusu olan “Divan” elyazmalarında kullanılıyordu.<br />

Bunların kompozisyonu, genelde sayfaya yazılmış metni, metinden bir satırı veya<br />

bir ifadeyi anlatan tasvirden oluşmuştur. 206 Bu tip minyatürlere örnek olarak resim<br />

48’deki “Đçki Meclisi” <strong>minyatürün</strong>ü gösterebiliriz. Böyle minyatür tipi,<br />

minyatürcü-ressamı, hattatın diktasından kurtarıyor ve bir-iki satırı kullanarak,<br />

onu görselleştirmeye olanak sağlıyordu.<br />

Bu tip minyatürler, elyazmalarının ilk sayfalarında yer alan serbest konulu<br />

minyatürlerle (frontispis veya takdim sayfası) birlikte 16. yüzyılda tezgah<br />

<strong>minyatürün</strong>ün ve daha erken dönemden başlamış portre çalışmalarının temelini<br />

oluşturmuştur.<br />

Füzuli’nin “Divan”ı için yapılan minyatürler de yukarıda anlatılan<br />

tiptedir. Bu minyatürlerden birinde iki edebi konu bir kompozisyonda tasvir<br />

edilmiştir. Bunlardan birisi, “Mecnun Sahrada”, diğeri ise “Şirin’in Bisütun<br />

Dağında Ferhat’ı Ziyaret Etmesi”dir. Bu minyatür, elyazmasından herhangi bir<br />

205 A. Kaziev, a.g.e., s. 216.<br />

206 A. Kaziev, a.g.e., s. 222.


133<br />

olayı tasvir etmekten daha çok, Yakın Doğu’nun saf ve ulvi aşkı sembolize eden<br />

iki şöhretli lirik kahramanını, Mecnun’u ve Ferhat’ı anlatıyor. Bu iki ismin geçtiği<br />

iki mısra, <strong>minyatürün</strong> çerçevesine yakın, yukarı ve aşağı kısımlarda yer almıştır.<br />

Minyatürün üst kısmında pembe renkli, Gülgün atın üstünde, Ferhat’ın ziyaretine<br />

gitmiş Şirin ve hizmetçileri, alt kısmında ise vahşi hayvanların arasında Mecnun<br />

tasvir edilmiştir. Birbiri ile ilişkisi bulunmayan iki olay, bir kompozisyonda<br />

birleştirilmiştir.<br />

Bu elyazmasından bir diğer minyatürde Muhammed Peygamber’in Miracı<br />

tasvir edilmiştir. Bu minyatür, Füzuli’nin şiirinde Peygamber’in ismi anılan bir<br />

mısraya hasredilmiştir.<br />

I. Şah Tahmasip’in sohbetler toplusu, 1601-1602 yıllarında yazılmış ve<br />

Şah’ın I . Sultan Süleyman’ın elçileri ile sohbetlerini yansıtan bir eserdir. Burada<br />

sadece iki minyatür vardır. Bunlardan birisinde I. Şah Tahmasip’in Türk elçileri<br />

ile sohbeti tasvir edilmiştir (A. Kaziyev’in fikrine göre, aslında burada Şah<br />

Tahmasip’in I. Sultan Süleyman’ın elçileri ile değil, Şah Đsmail’in II. Sultan<br />

Beyazıt’ın elçileri ile sohbeti tasvir edilmiştir). 207 Minyatürde Şah, açık havada,<br />

havuz başında, zengin bir çadırdaki tahtta oturmuştur (resim 63). Başlarında sarık<br />

olan elçiler havuzun her iki tarafında, Şah’ın önünde yer almışlardır. Đki saray<br />

adamı tahtın sağ tarafında durmuş, iki okçu ise çadırı korumaktadır. Elçilerin arka<br />

tarafında, ayakta duran eşik ağası görülmektedir. Havuz başında küçük çiçek, ot<br />

ve çalılar, arkada ise bir tane eğri gövdeli ağaç tasvir edilmiştir. Bu minyatür<br />

büyük bir ustalıkla işlenmiş, çok düzgün desene, uyumlu ve zarif renk skalasına,<br />

güzel kompozisyon çözümüne sahiptir.<br />

Bu elyazmasındaki ikinci minyatür de aynı özellikleri taşımaktadır. Bu<br />

minyatüre hikayenin balık tutmakla ilgili bir bölümü yansımıştır. Minyatürde<br />

207 A. Kaziev, a.g.e., s. 217.


134<br />

Resim: 63 - Zeyn al-Abdin Tebrizi, “I. Şah Tahmasip’in Türk Elçileri Đle Sohbeti”.<br />

I. Şah Tahmasip’in sohbetler toplusu. 1601-1602.<br />

yüksek ağaçlı kayalık bir yer, kıyılarında yeşil çalılar bitmiş enli nehir ve altın<br />

renkli semadan oluşan bir doğa parçasında iki atlı tasvir edilmiştir. Önde grimsi<br />

mavi at üstünde kırmızı elbiseli Şehzade, arkada ise kırmızı atın üstünde mor<br />

renkli elbisede, elinde Şehzade’yi güneşten koruyan şemsiye tutmuş atlı, tasvir<br />

edilmiştir. Onların arkasından lacivert-mor elbiseli, elinde darboğazlı bir sürahi<br />

ile içecek taşıyan hizmetçi vardır. Sol tarafta, kompozisyona denge kazandıran


135<br />

uzun, mor kaftanlı bir figüre yer verilmiştir. Bu kişinin elinde çubuk vardır ve<br />

eşik ağası olduğu düşünülebilir. Parlak renkli elbisede tasvir edilmiş iki genç<br />

adam, nehirden balık ağını çekmektedir. Minyatürün sol aşağı köşesinde açık<br />

eflatun ve turuncu elbiselerde dört kişi tasvir edilmiştir ki, bunlar metinde sözü<br />

geçen sade insanlardan oluşan kalabalığı ifade etmektedir.<br />

Minyatürün hem kompozisyon yapısı, hem de renk çözümü çok güzeldir.<br />

Bu minyatürlerin müellifinin müzehhip Zeyn al-Abdin Tebrizî olduğu<br />

düşünülmektedir. 208 Elyazmasının sonunda, yazının hattatı Ali Riza Tebrizî ile<br />

beraber Zeyn al-Abdin Tebrizî’nin imzası bulunmaktadır. Ali Riza Tebrizî<br />

kendisi de minyatürcü-ressam olmasına rağmen, buradaki minyatürlerin<br />

özellikleri ile onun yapmış olduğu minyatürlerin özellikleri farklı olduğu için,<br />

bunların ona ait olmadığı düşünülmektedir. Đskender Münşi’nin risalesinde Mir-<br />

Zeyn al-Abdin isimli ressamdan söz edilmiştir. Bu ressam, Sultan Muhammed’in<br />

kız kardeşinin oğludur. Fakat bu elyazmasındaki imza, Zeyn al-Abdin Tebrizî<br />

şeklinde olduğu için aynı kişi olup olmadığı belli değildir. Her halde, bu<br />

minyatürler 17. yy. başlarında Tebriz ekolünden olan bir ressama aittir ve o<br />

döneme ait özellikleri yansıtmaktadır.<br />

Döneme ait dördüncü elyazması, Jami’nin 1513-14 yıllarında kaleme<br />

aldığı felsefi-didaktik “Sabhat ul-Abrar” eseridir. Bu eserin minyatürleri, dönemin<br />

geniş profilli ressamlarından biri olan, hem minyatürcü, hem hattat, hem şair ve<br />

hem de tekstil tasarımcısı olarak bilinen Ali Riza Tebrizî’ye (Abbasi) aittir.<br />

Elyazmasında beş adet minyatür vardır. Bunların çoğunda iki kişi tasvir<br />

edilmiştir. Tüm minyatürlerde, doğa, çiçekler, çalılar, ağaçlar, kuşlar, altın sema<br />

vs. görülmektedir. Resim 64’te bu minyatürlerden biri verilmiştir. Burada<br />

Şehzade ve çoban tasvir edilmiştir. Çobanın sade giysisi ve serbest oturuşu, genç<br />

Şehzade’ninkinden çok farklıdır. Minyatürün boş kalan kısımları ağaçlar, çiçekler<br />

ve kayalarla doldurulmuştur. Özellikle büyük ağaca dolaşmış ince gövdeli çiçekli<br />

ağaç, çok zarif işlenmiştir. Altın sema fonunda selvilerin koyu yeşil uçları,<br />

dallarda oturmuş grimsi-beyaz kuşlar kompozisyonun renk çeşidini daha zengin<br />

göstermiştir.<br />

208 A. Kaziev, a.g.e., s. 217.


136<br />

Resim: 64 – Ali Riza Tebrizî, “Çoban ve Şehzade”. Jami, “Sabhat ul-Abrar”.<br />

Đsfahan, 1613-1614.<br />

Ali Riza Tebrizî’nin tüm minyatürlerindeki tarzı, grafik yönü ve<br />

dekoratifliği dikkat çekmektedir. 209 Onun eserleri figürlerin zarif ve net çizimi,<br />

çok sayıda detaylarla, çiçek ve kuşların tasvirleri ile zengin manzarası, grafik<br />

209 A. Kaziev, a.g.e., s. 221.


137<br />

desen ve parlak renkleri ile diğerlerinden farklıdır. Ali Riza, dönemin en yetenekli<br />

ustalarından biri olarak bilinmektedir.<br />

17. yüzyılda da, 16. yüzyılda olduğu gibi, ressamlar ayrıca sayfalarda<br />

portre-minyatürler yapmaya devam etmişlerdir. Resim 65’te Sultan<br />

Muhammed’in 1540’lı yıllarda yapmış olduğu bir portre çalışması verilmiştir.<br />

Resim 66’da ise Sadik Bey Afşar’ın, 16. yy. sonunda yaptığı bir minyatür<br />

verilmiştir. Sadik Bey’in “Siyah Eşek Üstünde Derviş” adlı çalışması, grafik tarzı,<br />

arka planın işlenmesi ile Sultan Muhammed’in çalışmasından çok farklıdır. Her<br />

ikisi de çok güzel olan bu minyatürler, kendi döneminin özelliklerini<br />

yansıtmaktadır. Resim 67’de verilmiş bir diğer çalışma, bu dönemde grafik tarzın<br />

üstün duruma geldiğinin göstergesi sayılabilir. Bu çalışma, siyah kalemle<br />

yapılmıştır.<br />

16. yüzyılın sonlarına doğru Tebriz ustalarının portre yaratıcılığının daha<br />

demokratik yönlü olduğu görülür. Çeşitli sosyal gruplardan olan insanları tasvir<br />

eden ressamlar, şartlılık ve dekoratiflikten uzaklaşarak daha serbest ve gerçeği<br />

doğru ifade eden tasvir unsurlarına müracaat etmiş ve bu da onların, tasvir<br />

ettikleri tiplerin ferdi özelliklerini, daha ifadeli yansıtmasına olanak sağlamıştır.<br />

16. yüzyılın sonuna doğru Tebriz ekolünde sade insanların hayatını ve<br />

emeğini yansıtan, ayrıca sayfalarda yapılan minyatürler de ortaya çıkmıştır. Bu<br />

eserlerin en güzel örneklerinden biri, resim 68’de verilmiştir. “Ekinci” isimli bu<br />

eser, Sultan Muhammed’in oğlu Muhammedi Bey’in kaleminden çıkmıştır. 210<br />

Onun birçok eserleri, konusunu sade halkın yaşamından almıştır. Bu çalışmada<br />

ressam, kendi dönemine ait köy yaşamından alınmış birkaç sahneyi, tek<br />

kompozisyonda büyük bir başarı ile birleştirmiştir.<br />

210 A. Sakisian, Les Miniatures Persanes du XII au XVII Siecle, Paris, 1929, tabl. 90, fig. 161.


138<br />

Resim: 65 – Sultan Muhammed, “Kitap Okuyan Şehzade”. Tek sayfa minyatür.<br />

Tebriz, 1540’lı yıllar.


139<br />

Resim: 66 – Sadik Bey Afşar, “Siyah Eşek Üstünde Derviş”. Tek sayfa minyatür.<br />

16. yy. sonu.


140<br />

Resim: 67 - Sadik Bey Afşar, “Ağaç Altında Derviş”. Tek sayfa minyatür.<br />

16. yy. sonu.


141<br />

Resim: 68 – Muhammedi, “Ekinci”. Tek sayfa minyatür. 1578.


142<br />

16. yy.-17. yüzyılın başlarında, minyatür ustalarının çalışmalarını yüzeysel<br />

de olsa, inceledikten sonra şöyle bir sonuca varabiliriz ki, tüm bu zaman<br />

kesitinde Tebriz minyatür ekolünün dahilinde iki yaratıcılık yönü paralel<br />

gelişmiştir ve bu, ayrı ayrı ressamların ferdi yaratıcılık özellikleri ve yaratıcılık<br />

merakları ile bağlı olmuştur. Bir taraftan renk lekelerinin önemli role sahip olduğu<br />

resimsel-dekoratif çalışmalar, diğer taraftan ise grafik icra tarzı ile seçilen, tahrir<br />

çizgilerinin ifadeliliğini, estetikliğini öne çeken resim kompozisyonları, Tebriz<br />

ekolünün bu dönemdeki esas özelliklerini yansıtır.<br />

Orta Doğu minyatür sanatının en önemli ekollerinden biri olan, varlığını<br />

13.-17. yüzyıllar arasında sürdürmüş Tebriz ekolü, dünya kültür tarihinin en güzel<br />

sayfalarından birini oluşturmuştur.


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM<br />

143<br />

3. AZERBAYCAN DOKUMA SANATI<br />

3.1. Azerbaycan Dokuma Sanatı Tarihine Genel Bir Bakış<br />

Azerbaycan toprağının (şu anda Đran devletinin hakimiyetinde bulunan<br />

Güney Azerbaycan da dahil) insanların çok eskiden yerleştiği yerlerden biri<br />

olduğu, bugün artık tarih bilimcilerin kanıtladığı bir gerçektir. Kuzey<br />

Azerbaycan’ın Kuruçay vadisindeki Azıkh mağarasında bulunmuş ve tarihi 350-<br />

400 bin yıl öncelere dayanan bir insanın çene kemiği, buranın sıralamaya göre,<br />

dördüncü insan meskeni olduğunu belgelemiştir. 211 Kazak bölgesindeki Damcılı,<br />

Daşsalahlı, Tağlar mağaralarında da arkeologlar 180-200 bin yıl öncelere ait<br />

yaşama mekanları bulmuşlardır. Araştırmacılara göre Azerbaycan Paleolitik<br />

Çağın tüm gelişme dönemlerini yaşamıştır. Đnsanoğlunun yaşamını eşsiz boyutta<br />

etkileyen birçok keşifler, ateşin bulunması, ilk giysilerin, ok ve yayın yapılması,<br />

ilk yaşayış evlerinin inşası, çömlekçiliğin meydana çıkışı, hayvanların<br />

evcilleştirilmesi, tarım kültürünün geliştirilmesi vs. bu devre aittir.<br />

Arkeologlar sadece Kuzey Azerbaycan’da, daha sonra gelen Neolitik Çağa<br />

ait olan altmıştan fazla yaşayış <strong>yeri</strong> ortaya çıkarmışlardır 212 ve bu meskenlerde<br />

bulunan eşyalar o devirdeki yaşamla ilgili bazı düşünceler ileri sürmeye imkan<br />

sağlamıştır.<br />

Azerbaycan’da <strong>dokuma</strong>cılık sanatının da bu devirde, yani Neolitik Çağda<br />

meydana çıktığı düşünülmektedir. Bu devirde yerli kabileler tarım ve<br />

hayvancılıkla meşgul idiler. Koyun yetiştiriciliğinin gelişmesi ve bunun sonucu<br />

olarak fazla yün üretilmesi, <strong>dokuma</strong>cılığın gelişmesinin esas nedenlerinden birini<br />

oluşturmuştur. Göçebe hayvancılığın ortaya çıkması ile bu gelişme daha da<br />

hızlanır. Elde edilen yün, kemikten yapılmış tarakla tarandıktan sonra iğle iplik<br />

eğirilir, örken, çatı, sicim, kumaş, heybe, çul vs. dokunurdu. 213 Bunu Mingeçevir,<br />

211 M. Đsmail, Azerbaycan Tarihi, Bakü, 1997, s. 5.<br />

212 M. Đsmail, a.g.e., s. 7.<br />

213 T. Bunyatov,” Rodina Drevnego Tkaçestva”, Iskusstvo Vostoçnıh Kovrov, Baku, 1988, s. 89.


144<br />

Kültepe, Üzerliktepe, Sarıtepe, Hanlar vs. yerlerdeki arkeolojik kazılarda ortaya<br />

çıkan bulgular da kanıtlamıştır. 214<br />

Nahçıvan bölgesindeki Kültepe kazılarını sürdüren ekibin başkanı O.<br />

Habibullayev’in düşüncesine göre, artık Neolitik Çağda Azerbaycan’da kaba yün<br />

kumaşların dokunduğu <strong>dokuma</strong> tezgahları mevcuttur (M.Ö. 5.- 4. bin). 215<br />

Kültepe’de ortaya çıkarılan 4.-3. bine ait evlerde el iğinin başlığı, kil ve kemikten<br />

yapılmış eğirme çarkının makarası (iplik eğirme için aletler) bulunmuştur ki,<br />

bunlar Azerbaycan’da daha o zamanlar eğirme ve <strong>dokuma</strong> sanatlarının varlığını<br />

göstermiştir. 216<br />

Celilabad bölgesinde arkeologlar, M.Ö. 4. bine ait olan sade geçirme usulü<br />

ile dokunmuş hasır kalıntıları bulmuşlardır. 217 Dağlık Karabağ’da Hankendi<br />

yakınındaki arkeolojik kazılarda, M.Ö. 3. bine ait olan seramik kap ele geçmiştir.<br />

Bu kabın esasını sade geçirme usulü ile dokunmuş kumaş oluşturmuştur. Kumaşın<br />

üzeri ise, her iki taraftan kil ile kaplanmış ve sonra pişirilmiştir. 218<br />

Elde eski çağlara ait hiçbir havlı veya havsız halı örneğinin olmamasına<br />

rağmen, artık M.Ö. 4000-3000 yıllarında, Azerbaycan’da halı sanatının varlığına<br />

ait şüphe yoktur. Neolitik Çağa ait kazı yerlerinde ele geçen birçok seramik<br />

kapların üzerinde halı motiflerinin olduğu görülür. 219<br />

Güney Azerbaycan’ın Urmiye gölü etrafındaki M.Ö. 5.- 4. bine ait<br />

Göytepe kazılarında ele geçmiş seramik kapların üzerinde, halı motiflerine benzer<br />

geometrik motifler, dalgalı çizgiler, <strong>dokuma</strong>yı taklit eden çizgilerle kaplanmış<br />

üçgenler vs. bulunduğu görülür. 220 Araştırmacıların fikrine göre, artık bu<br />

dönemde çömlek, kumaş, halı vs. için karakteristik olan bir sıra motifler grubu<br />

oluşmuştur ve sonraları bunlar Azerbaycan dekoratif sanatının tüm dallarında ve<br />

aynı zamanda da halılarda kullanılmıştır.<br />

214<br />

G. Guliev, Tkaçestvo, Baku, 1983, s.3.<br />

215<br />

O. Abibullaev, Eneolit i Bronza na Territorii Nahiçevanskoy ASSR, Baku, 1982, s. 223.<br />

216<br />

O. Abibullaev, “Pervıye Rezultatı Arkeologiçeskih Raskopok Kyultepe”, Trudı Muzeya<br />

Istorii Azerbaydjana, t. II, Baku, 1957, s. 75-98; O Habibullayev, Kültepe Arkeoloji<br />

Kazıntıları, Bakü, 1959.<br />

217<br />

K. Alieva, Bezvorsovıye Kovrı Azerbaydjana, Baku, 1988, s. 4.<br />

218<br />

Y. Gummel, “Nekotorıye Pamyatniki Rannebronzovoy Epoki Azerbaydjana”, Krat. Soobş.<br />

Instituta Materialnoy Kulturı im, N. Marra, vıp. XX, Moskva-Leningrad, 1948, s. 15-28.<br />

219<br />

T. Golubkina, “Arkeologiya i Kovrovıy Ornament Azerbaydjana”, Iskusstvo Ovstoçnıh<br />

Kovrov, Baku, 1988, s. 97.<br />

220<br />

K. Alieva, Tebrizskaya Kovrovaya Şkola XVI- XVII vv., Baku, 1998, s. 9.


145<br />

Halının Azerbaycan toprağında çok eski zamanlardan beri kullanılmasının<br />

başka bir kanıtı, Güney Azerbaycan’ın Maku bölgesindeki kazılarda bulunmuş;<br />

uzunluğu 30 cm, yüksekliği 22 cm ve eni 11,5 cm olan, kilden yapılmış at<br />

figürüdür. Atın belinde eyerden başka üzerinde av köpeği, geyik ve kuşlar, dal ve<br />

çiçekler tasvir edilmiş çul (yünden dokunan, üzerinde oturmak veya soğuktan<br />

korunmak için hayvanların sırtına atılan kalın örtü) da vardır. Bu figür, M.Ö. 2.<br />

bine mal edilmiştir. 221<br />

1958 yılında Hasanlu tepesindeki (Güney Azerbaycan, Đran) kazılarda<br />

M.Ö. 8. yüzyıla ait olan altın kase bulunmuştur. Onun üzerinde, belinde o devrin<br />

halı sanatı için karakteristik olan motiflerle süslenmiş çul bulunan, aslan tasviri<br />

vardır. 222<br />

Bu bulgular daha o zamanlar Azerbaycan’da zengin desenli halılar<br />

dokunduğunu, bunun da diğer maddi kültür örneklerine yansıdığını ortaya<br />

çıkarmıştır. Aynı bölgede diğer tekstil kalıntıları (kaba kumaş, kendir vs.) ile aynı<br />

zamanda bulunmuş, 3 cm uzunluğunda saçakları olan havlı halı parçaları da bunu<br />

kanıtlamıştır. 223<br />

Azerbaycan’da <strong>dokuma</strong>cılığın gelişme seviyesinin bir başka göstergesi,<br />

Kuzey Azerbaycan’ın Mingeçevir bölgesindeki kurganlardan birinde ortaya<br />

çıkarılmış, 2. binin sonu ile 1. binin başlarına ait mezarda bulunan <strong>dokuma</strong><br />

tezgahının gövdesi, eğirme ve <strong>dokuma</strong> için gerekli olan aletler, iğ, tarak, mekik<br />

vs., yün iplik yumakları, kumaş, çürümüş halı ve palas (enine çizgili atkı yüzlü<br />

<strong>dokuma</strong> türü) parçalarıdır. 224 Yün kumaş, siyah ve koyu kahverengi renkle<br />

boyanmış, çözgü ve atkı iplikleri ise, çok ince eğirilmiştir. Dokumada basit<br />

geçirme usulü kullanılmıştır. Bu örnekler de yukarıda söylenmiş fikirleri<br />

desteklemektedir.<br />

Azerbaycan’ın birçok yerlerinde gerçekleştirilmiş çeşitli arkeolojik<br />

kazılarda halının selefi olan hasır parçaları, basit düz <strong>dokuma</strong> tekniği ile<br />

dokunmuş kaba kumaş parçaları ve hatta yüksek kaliteli, ince keten ipliklerden<br />

dokunmuş, <strong>dokuma</strong> sanatının zirvesi sayılabilen karmaşık ajur <strong>dokuma</strong> parçaları<br />

221<br />

L. Kerimov, Azerbaydjanskiy Kovyor, t. 2, Baku, 1983, s. 10.<br />

222<br />

S. Kaşkay, Gosudarstvo Manna, Baku, 1993, s. 99.<br />

223<br />

S. Kaşkay, a.g.e., s. 99.<br />

224<br />

Azerbaycan Tarihi, I.c., Bakü, 1958, s. 57.


146<br />

(M.Ö. 2.-1. yy) ele geçirilmiştir. 225 Bu bulgular <strong>dokuma</strong>cılığın dünyanın en eski<br />

kültürlerinden biri olan Azerbaycan kültüründeki özel <strong>yeri</strong>nin göstergesi<br />

sayılabilir. Azerbaycan kültür tarihinin ise, çok eski devirlere dayandığı artık<br />

tarihi gerçeklerle kanıtlanmıştır. Đngiliz şarkiyatçısı K. Vilson’un bu açıdan<br />

söyledikleri bunun bir tespiti olabilir: “Đran sanatının Mısır ve Babil <strong>sanatında</strong>n<br />

daha eski olduğu arkeolojik kazılarla kanıtlanmıştır. Sus, Tahti-Cemşit, Demgen<br />

vs. yerlerde bulunan maddi kültür örnekleri, Đran sanatının 6000 yıldan fazla tarihi<br />

olduğunu gösteriyor. Daha eski bir kültür var mı?... Son bilgi ve kanıtlar bu<br />

kültürün merkezinin Azerbaycan toprağı olduğunu ortaya çıkarmıştır”. 226<br />

Azerbaycan’da halı sanatının yaygınlığını antik devir tarihçilerinin<br />

eserlerinde bulunan kayıtlar da desteklemektedir. Örneğin, Ksenofon’un (M.Ö.<br />

434-355) yazdığına göre, “Farslar, Midyalıların zengin yaşam tarzını ve<br />

elbiselerini benimsemiş, onların halılarını kullanmışlardır”. 227<br />

Herodot, “Tarih” (M.Ö. 485-425) adlı eserinde, Kafkas halklarının<br />

bitkilerden boya hazırlamasına ilişkin bilgi vermiştir. 228 Boyacılığın<br />

<strong>dokuma</strong>cılıkla paralel olarak geliştiği aşikârdır. Özellikle halı <strong>dokuma</strong>cılığında<br />

çok çeşitli ve zengin renkler kullanılmıştır. Kültepe kazılarında M.Ö. 4.-3. bine<br />

tarihlendirilen taş havanlar bulunmuş ve onlardan birinin içerisinde kırmızı boya<br />

izlerine rastlanılmıştır. Bu havanda, boya maddesi olarak kullanılmak üzere<br />

marena köklerinin dövülmüş olduğu düşünülmektedir. 229 Bu örnekten görüldüğü<br />

gibi, halı ipliklerinin boyanmasında tatbik edilen kök boyaların, Azerbaycan’da<br />

kullanılması tarihi, çok eski zamanlara dayanmaktadır. Bunun bir tespiti de, 1960<br />

yılında Tebriz’in güneyinde, Tezekend etrafındaki Üskü kazılarında ortaya<br />

çıkarılmış, Paleolitik Çağa ait yaşayış <strong>yeri</strong>nde ele geçmiş eşyalarla ilgili,<br />

Mançester Üniversitesi Profesörü Çarlz Born'un açıklaması olabilir: “Ele geçen<br />

kanıtlar şunu söylemeğe imkan veriyor ki, 4500 sene önce burada metal<br />

225 T. Golubkina, a.g.e., s. 97.<br />

226 L. Kerimov, a.g.e., s. 10.<br />

227 S. Aşurbeyli, Oçerk Istorii Srednevekovogo Baku, Baku, 1964, s. 208.<br />

228 V. Latışev, Izvestiya Drevnih Pisateley o Skifii i Kavkaze, t. I, St. Petersburg, 1890, s.7.<br />

229 O. Abibullaev, “Pervıye Rezultatı Arkeologiçeskih Raskopok Kyultepe”, Tr. Muzeya Istorii<br />

Azerbaydjana, t. II, Baku, 1957, s. 80-81.


147<br />

dökmesini ve maden işlemesini, <strong>dokuma</strong>cılık ve boya işini bilen insanlar<br />

yaşamıştır”. 230<br />

Tabii ki, bu kadar eski zamanlardan <strong>dokuma</strong>yı ve boyamayı bilen<br />

insanların, bu alandaki bilgi ve ustalıkları bin yıllar içerisinde daha da<br />

gelişerek,yüksek seviyeye ulaşmış olmalıdır.<br />

Manna devletinin (M.Ö. 9.-6. yy. başları) tarihini inceleyen S. Kaşkay’a<br />

göre, bu devirde Azerbaycan toprağında gümüş ve altın ipliklerle halı ve kumaşlar<br />

dokunduğu, Yunanistan ve Roma ile ticari ilişkilerin olduğu, Azerbaycan’dan<br />

Roma’ya halı, yünlü ve ipekli kumaşlar, ham ipek vs., Roma’dan ise<br />

Azerbaycan’a süs eşyaları ve renkli kumaşlar ihraç edildiği konusunda bilgiler<br />

vardır. 231<br />

M.Ö. 6. yüzyılın ortalarında, Đran Ahamenid Devleti’nin istilasına uğrayan<br />

Midya Devleti hakimiyetindeki Güney Azerbaycan ve Kuzey Azerbaycan’da,<br />

kültür ve sanat, sanatkarlık yüksek seviyede olmuştur. Bu sanatlar içerisinde halı<br />

sanatının özel bir <strong>yeri</strong> vardır. Ksenofon, Sard şehrinin kırkılmış havlı halılarının<br />

ün kazandığını ve Fars sarayında böyle halıların üzerinde gezmeğe yalnız Çar’ın<br />

hakkı olduğunu belirtmiştir. 232<br />

M.Ö. 331 yılında Makedonya’lı Đskender’in Đran Ahamenid<br />

Đmparatorluğunu yıkmasından sonra, “Đskender’in ve onun varislerinin tahtları<br />

karşısında ince yünden dokunmuş uzun havlı halılar ve üzerinde hayvan figürleri<br />

ve diğer tasvirler bulunan kırkılmış havlı Fars halıları serilmiştir". 233 Tabii ki, Fars<br />

halıları olarak geçen bu halılar, Ksenofon’un “Farslar’ın Midyalı’lardan aldığını”<br />

belirttiği halılar olmalıdır.<br />

Ahamenidler’in çöküşünden sonra Güney Azerbaycan topraklarında<br />

ortaya çıkmış Atropatena Devleti, M.S. 224 yılında Đran’da hakimiyeti ele geçiren<br />

Sasaniler’in istilasına maruz kalmıştır. Atropatena, iktisadi kudretine göre Sasani<br />

Devleti’nde önemli yer tutmuştur. Tavreş-Tebriz bu devletin esas şehirlerinden<br />

biri, ateşperestlerin baş mabedinin yerleştiği Atropatena’nın başkenti Gazaka<br />

230 D. Mudjiri, “Kudojestvennıe Osobennosti Kovrodeliya Yujnogo Azerbaydjana (XIX-XX vv.)”,<br />

Istkusstvo Vostoçnıh Kovrov, Baku, 1988, s. 183.<br />

231 S. Kaşkay, a.g.e., s. 100-101.<br />

232 S. Rudenko, Drevneyşiye v Mire Kudojestvennıye Kovrı i Tkani iz Oledenelıh Kurganov<br />

Gornogo Altaya, Moskva, 1968, s. 52.<br />

233 S. Rudenko, a.g.e., s. 54.


148<br />

(Ganzak) ise, Sasaniler Devleti’nin dini merkezi olmuştur. Daha sonraları,<br />

5. yüzyılda Kuzey Azerbaycan topraklarındaki Alban Çarlığı da Sasani<br />

Đmparatorluğuna bağlı duruma düştü. 234<br />

Sasani hakimiyeti döneminde de, Azerbaycan’da zanaatçılık üst seviyede<br />

kalmaya devam etmiş, yüksek kaliteli ince kumaşlar, altın ve gümüş kaplar,<br />

silahlar, değerli taşlarla süslenmiş düz <strong>dokuma</strong> yaygılar üretilmiştir. Böyle<br />

halılardan büyük Azerbaycan şairi Nizami Gencevi de, eski kaynaklara dayanarak<br />

“Hüsrev ve Şirin” eserinde söz etmiştir. 235<br />

Bazı kaynaklarda Sasaniler’in saraylarını süsleyen çok değerli halılar,<br />

saraya bağlı olarak kurulmuş halı atölyeleri, ipek yetiştirilmesi, elle eğirilmiş ipek<br />

ipliklerden havlı ve havsız halılar dokunması hakkında bilgiler verilmiştir. 236<br />

Sasaniler işgal ettikleri ülkelerden, Güney ve Kuzey Azerbaycan’dan en iyi<br />

sanatkârları Đran’a götürmüş, bu sanatçıları hem sarayın ihtiyaçlarını karşılamak<br />

için, hem de kendi ülkelerindeki sanatkârlığı geliştirmek için kıullanmışlardır..<br />

Böylece, bazı kaynaklarda bahsedildiği gibi “Sasani kültürü” ismi ile<br />

tanıtılan kültür, aslında Đran’ın Fars nüfusundan daha fazla olan, Sasani<br />

Đmparatorluğunun işgali altındaki ülkelerin halkları ve Azerbaycan halkı<br />

tarafından geliştirilmiştir. 237 Bu devrin birçok dekoratif tatbiki sanat örnekleri,<br />

eşsiz sanat eserleri gibi dünyanın çeşitli müzelerinde korunmaktadır. Bu eserler<br />

içerisinde ipekli kumaşlar da vardır ve onların yüksek kalitesi, o devrin<br />

<strong>dokuma</strong>cılık sanatı konusunda fikir söylemeğe olanak sağlamıştır. Bazı Batı<br />

Avrupa müzelerinde korunmakta olan Sasani kumaşlarının süslemelerini,<br />

Azerbaycan dekoratif sanat örneklerinin süslemeleri ile karşılaştırırsak, birçok<br />

benzerliklerin olduğunu fark edebiliriz. Örneğin, Roma’daki Lateran kilisesinde<br />

bulunan, üzerinde horoz figürü tasvir edilmiş kumaşın süslemesinin benzerlerine,<br />

Azerbaycan metal ve seramik kaplarında rastlayabiliriz. Bu motife sık-sık<br />

rastlanması tesadüfi değildir. Bu dönemde Azerbaycan’da da ateşperestlik<br />

hakimdi ve horoz, kutsal kuş olarak dönemin sembolü haline gelmişti. Bundan<br />

başka, Azerbaycan’da meskun olan halklar arasında “Horoz kabilesi”, “Koç<br />

234 M. Ismail, a.g.e., s. 49.<br />

235 L. Kerimov, a.g.e., s. 13.<br />

236 N. Sobolev, Oçerki po Istorii Ukraşeniya Tkaney, Moskva - Leningrad, 1934, s. 24.<br />

237 M. Dyakonov, Oçerk Istorii Drevnego Irana, Moskva, 1961, s. 73.


149<br />

kabilesi”, “Kartal kabilesi”, “Kuşçu kabilesi” vs. kabileler vardı ve bu hayvan ve<br />

kuşlar bu kabilelerin totemiydi. Bu yüzden dönemin sanat örneklerinde bu<br />

tasvirlere rastlanılması doğaldır. Bilindiği gibi, Sasani tekstil örneklerinde de bu<br />

tasvirler görülmektedir. 238<br />

7. yüzyılın başlarında Sasaniler’le Bizans arasında birçok savaş olmuş ve<br />

bunların çoğu Azerbaycan topraklarında gerçekleşmiştir. Ermeni tarihçisi Sebeos,<br />

Bizans imparatoru Heraklius’un seferlerini anlatırken şöyle yazıyordu:<br />

“Heraklius, 628 yılında, Nahcıvan’ı ele geçirdikten sonra Gandzak (Urmiye gölü<br />

yakınında -Ganzak, Gazaka) tarafına hareket etti, orada o, ateşperestlerin Vaşnasp<br />

isimli tapınaklarını dağıttı. Oradan büyük miktarda “kullabduzluk” (gümüş ve<br />

altın ipliklerle dokunmuş düz <strong>dokuma</strong> yaygı) halılar, ipekli kumaşlar, gümüş<br />

kaplar ve keten elbiseler ganimet olarak alındı”. 239 Bu bilgiden de 6.-7.yy.<br />

Azerbaycan halılarının değerli bir ganimet olduğu aşikardır.<br />

6.-7. yüzyıllarda Azerbaycan’ın <strong>dokuma</strong>cılık merkezi olması konusunda<br />

7. yüzyılın ünlü seyyahı Çinli Huan Tes-ank da bilgi vermiştir. O, 7. yüzyılın<br />

ikinci çeyreğinde Đran’da bulunmuş ve hatıralarında “Azerbaycan en büyük halı<br />

<strong>dokuma</strong> merkezidir” diye yazmıştır. 240<br />

Dönemin Alban tarihçisi Musa Kalankaytuklu ise, “Alban tarihi” adlı<br />

eserinde, Albaniya’da (Kuzey Azerbaycan) ipekli kumaşlar ve rengarenk halılar<br />

dokunduğunu belirtmiştir. 241<br />

Bu dönemde dokunan halıların kalitesi hakkında fikir edinebilmek için<br />

elde hiçbir örnek olmasa da, bazı Sasani halıları hakkında eski kaynaklarda bilgi<br />

verilmiştir. Bu halılardan biri, Sasani hükümdarı I. Hüsrev’in sarayını süslemiş<br />

“Zemestani” veya “Baharistan” isimli, diba tipli (bükümlü ipek ipliklerden<br />

dokunmuş büyük ebatlı pahalı halı) halıdır. Arap tarihçisi Abu Muhammed Cafer<br />

Taberi (839-923), Arapların Sasani Devletinin başkenti Medain’e (Ktesifon)<br />

girmelerini tasvir ederken şöyle yazıyor: “... Arap askerleri Sasaniler’in sarayına<br />

girerek çok miktarda değerli eşyaları, pahalı kumaşları, kıymetli taşları<br />

yağmalamıştır. Onlar, sarayın halı deposunda uzunluğu 300 arş (arş-yaklaşık<br />

238<br />

R. Efendi, Azeraycan El Sanatı (Kumaş, Nakış, Halı), Bakü, 1971, s. 6.<br />

239<br />

S. Nafisi, Tarihe Tamaddone Irane Sasani, c.I, Tahran, 1331 (hicri), s. 116.<br />

240<br />

L. Kerimov, a.g.e., s. 12.<br />

241<br />

M. Kalankaytukskiy, Istoriya Agvan, St.Petersburg, 1861, s. 181.


150<br />

40 cm), eni 60 arş olan diba tipli halı buldular (L. Kerimov ebatlar konusunda ya<br />

Taberi’nin, ya da kitabın müstehsinlerinin yanlışlık yaptıkları kanısındadır). Bu<br />

halının ismi “Zemestani”dir. Kesra (Anuşirevan), kışın bu halının üzerinde<br />

oturmuştur. Bu halının kenarları yeşil zümrütlerle dokunmuş, halı tamamen<br />

mücevherlerle süslenmiş ve dünyadaki tüm renkler bu halıda kullanılmıştır...”. 242<br />

Bu halının dokunduğu yer ve dokunma tekniği hakkında hiçbir bilgi<br />

olmasa da, bu devirde Sasani Đmparatorluğunun halı <strong>dokuma</strong> merkezi,<br />

zanaatkârlıklarıyla ün kazanmış Güney Azerbaycan olması, bilinen Sasani<br />

halılarının konu ve tiplerinin, sonraları Güney Azerbaycan halılarında devam<br />

etmesi sebebiyle, araştırmacı Latif Kerimov ve onun ardından K. Aliyeva, ünlü<br />

Sasani halılarının Güney Azerbaycan’da dokunmuş olduğu fikrini<br />

savunmuşlardır. 243 Dokuma tekniğine bağlı fikir yürüten K. Aliyeva’ya göre,<br />

mücevherlerin halıya bağlanabilmesi için, en azından taşların bulunduğu<br />

bölümlerin düz <strong>dokuma</strong> tekniği ile dokunmuş olması gereklidir.<br />

O dönemin halı <strong>dokuma</strong>cılığının zirvesi sayılabilecek bu halı hakkında,<br />

gerek eski, gerekse de güncel kaynaklarda defalarca bilgi verilmiştir. Halının<br />

akıbeti ise maalesef pek iyi olmamıştır; “Halı parçalanarak galipler arasında<br />

paylaştırılmıştır”. 244<br />

Sanat tarihçileri, bu halılardan Sasani sarayında dört adet olduğu (yılın<br />

mevsimlerine göre) düşüncesindedir 245 . Bunun nedeni, halının isminin bazı<br />

kaynaklarda “Baharistan” olarak geçmesidir. Bu fikre dayanarak 16.-17. yy.<br />

Tebriz “Bağ” (resim 69) ve ünlü “Dört mevsim” (18.-20. yy) adlı halıların, bu<br />

halının konusunun devamı sonucu dokunduğu söylenebilir. 246<br />

Taberi, Arap istilacılarının Azerbaycan’a saldırısını tasvir ederken,<br />

ülkenin kuzey-doğusunda (Şirvan-Derbent) çok yüksek kaliteli halılar<br />

dokunduğunu da belirtmiştir. Diğer Arap tarihçisi Mukaddesi (10. yy), Berde<br />

şehrini anlatırken, burada dokunan halıların eşsiz olduğunu yazımıştır. “Hüdud el-<br />

Âlem” adlı eserde (10. yy), Azerbaycan’ın şehirlerinin coğrafi tasviri ile, aynı<br />

242 L. Kerimov, a.g.e., s. 15.<br />

243 L. Kerimov, a.g.e., s. 18; K. Alieva, a.g.e., s. 11.<br />

244 F.V. Gogel, Afganskiye Kovrı, Moskva, 1929, s. 18.<br />

245 R. Tagieva, Syujetnıye Kovrı Azerbaydjana, Baku, 1988, s. 19.<br />

246 R. Tagieva, “Azerbaydjanskiy Syujetnıy Kovyor: Nasionalnoye v Obşeçeloveçeskom”,<br />

Iskusstvo Vostoçnıh Kovrov, Baku, 1988, s. 230; K. Aliyeva, a.g.e., s. 12 .


151<br />

zamanda burada gelişmiş sanatlar hakkında da bilgi verilmiştir. Burada,<br />

Nahcıvan’ın zili ve halılarından, Muğan’ın çul ve palazlarından, Vezne’nin zili<br />

tekniğinde dokunmuş seccadelerinden, Erdebil’in, Gebele ve Şamkur’un (Şemkir)<br />

rengarenk elbiselerinden, ganovuz ve yünlü kumaşlarından övgü ile söz<br />

edilmiştir. 247<br />

Bu bilgiler, oldukça fazladır ve bu bilgilerden, 6.-7. yüzyıllarda<br />

Azerbaycan’da <strong>dokuma</strong>cılığın çok yüksek seviyeye ulaşmış olduğu, artık tüm<br />

çevre ülkelerde ün kazandığı anlaşılmaktadır. Araştırmacıların düşüncesine göre,<br />

Resim: 69- Bağ halısı, 18. yy. Sotheby’s müzayedesi, 20.10.1993, Londra.<br />

Azerbaycan’da özellikle düz <strong>dokuma</strong> sanatı, Yakın ve Orta Doğunun diğer<br />

ülkelerine göre çok daha üstün durumdadır. Alman sanat tarihçisi H. Ropers<br />

“Şark halıları” eserinde bunu özel olarak belirtmiştir. 248<br />

7. yüzyılın ortalarında önce Sasani Devletinin hakimiyetinde olan Güney<br />

Azerbaycan, onun ardından da Kuzey Azerbaycan, Araplar tarafından istila<br />

edildikten sonra, Azerbaycan’da mevcut olan Ateşperestlik, Budistlik ve<br />

Hıristiyanlığın <strong>yeri</strong>ni, yeni din bir din olan Đslam dini almıştır. Đslam dini,<br />

yayıldığı bütün Yakın Doğu ülkelerinin kültür ve sanatını çok etkilemiştir.<br />

Resmin, özellikle de insan tasvirinin yasaklanması, sanatta bitkisel motiflerin<br />

247 L. Kerimov, a.g.e., s. 17.<br />

248 H. Ropers, Morgenlandische Teppische, Berlin, 1920, s. 68.


152<br />

daha çok gelişmesine ve geometrik çizgilerden oluşan “şebeke” tipli desenlerin<br />

yaygınlaşmasına neden olmuştur.<br />

Hilafetin hakimiyetinde olan diğer ülkelerle ve Türk dilini konuşan<br />

halklarla yapılan, karşılıklı ekonomik ve kültürel ilişkiler, sanatta da etkisini<br />

göstermiştir. Arap yazısının etkisiyle halı ve kumaşlarda, kufi yazılı “Şami”<br />

bordür (çizim 5) çizimi ortaya çıkmıştır.<br />

(resim 70).<br />

Çizim: 5 - Şami bordür.<br />

Dini ibadet için yapılan seccadeler de, bu dönemde ortaya çıkmıştır<br />

9. yüzyılın ortalarından başlayarak Arap Hilafeti önceki kudretini<br />

kaybetmiş, ve bunun sonucu olarak da, Kuzey ve Güney Azerbaycan’da bağımsız<br />

devletler kurulmuştur. 11. yüzyılın ortalarına kadar süren bu dönemde, sanat ve<br />

zanatkârlık daha da gelişmiştir. Özellikle <strong>dokuma</strong> sanatının yüksek kalitesinden<br />

dolayı, Azerbaycan’dan çevre ülkelere, ipekli kumaşlar, halı ve halı mamulleri<br />

(çul, mafraş, hurcun, çuval vs.) ihraç edildiğine dair, ortaçağ tarihçilerinin<br />

eserlerinde bilgiler vardır. 249<br />

12. yüzyıl, Azerbaycan tarihinde “altın yüzyıl” sayılmıştır. Bunun nedeni,<br />

bu yüzyılda Azerbaycan ilminde,felsefesinde, müzik ve edebiyatında, <strong>sanatında</strong><br />

249 L. Kerimov, a.g.e., s. 18-19.


153<br />

Resim: 70 – Seccade halı. 16. yy. Textile Galerisi, Londra.<br />

meydana gelen büyük gelişmedir. Bu dönemde de Azerbaycan’da yüksek kaliteli<br />

halılar dokunmuş, özellikle “çiği palazı”, ipek ipliklerle dokunmuş ve kıymetli<br />

taşlarla süslenmiş zililer büyük ün kazanmıştır. 250 Azerbaycan’ın bu dönemde<br />

yaşamış ünlü şairleri Nizami Gencevi ve Hagani Şirvani’nin eserlerinde “migrazi”<br />

(halı), “çini” (bir tür kilim), “bisat” (halı), “şadorvan” (büyük bitkisel motifli<br />

halı), “palaz” (enine çizgili düz <strong>dokuma</strong> yaygı) gibi halı isimlerine, “nenşk<br />

simani”, “zinger”, “zengi”, “abri”, “çini nigar” motif isimlerine, “nekş bendlik”,<br />

gibi bitkisel motifli kompozisyonlardan bahsedilmiştir. 251 Bu terimlerin büyük<br />

250 K. Alieva, Bezvorsovıye Kovrı Azerbaydjana, Baku, 1988, s. 8.<br />

251 L. Kerimov, a.g.e., s. 20; K. Alieva, a.g.e., s. 14.


154<br />

şairlerin eserlerinde kullanılması, onların günlük hayatta ne kadar çok yaygın<br />

olduğunu gösterir.<br />

1230’lu yıllarda Azerbaycan, Moğollar tarafından işgal edilmiştir. Moğol<br />

istilasına karşı, 10 yıl boyunca süren mukavemet dönemi ve sonraki yıllarda<br />

devam eden isyanlar sonucu, Azerbaycan’ın birçok önemli şehirleri harabeliğe<br />

dönmüş, ve ülkenin ekonomik ve kültürel hayatı çökmüştür. 13. yüzyılın ikinci<br />

yarısından başlayarak hayat yeniden canlanmaya başlamıştır. Tebriz, Moğolların<br />

yarattığı Hülagüler veya Đlhaniler Devletinin başkenti olmuş, ve 14. yüzyılın<br />

başlarında, Yakın Doğu’nun en önemli politik ve ekonomik merkezlerinden biri<br />

haline gelmiştir. Türk tarihçisi Emel Esin’in yazdığına göre, bu devirde büyük ün<br />

kazanmış Azerbaycanlı sanatkârlar, Đran ve Türkiye’de birçok medeniyet<br />

abidelerinin inşasında önemli rol oynamışlardır. 252 Moğol istilası yıllarında<br />

önemli boyutta azalan halı üretimi, bu devirde yeniden artmaya başlamıştır. Bu<br />

dönemde Azerbaycan’dan, çeşitli ürünlerle beraber, büyük miktarda ipekli ve<br />

yünlü kumaşlar, halı, cicim, ham ipek, pamuk vs. hammaddeler, birçok ülkeye<br />

(Rusya, Avrupa ülkeleri vs.) ihraç edilmiştir. 253 O dönemin Azerbaycan tarihçisi<br />

Fezlullah Reşideddin’in yazdığına göre, Moğollar halktan vergi olarak halı<br />

toplamışlardır. 254 Bu da halı üretiminin yüksek seviyede olmasının bir göstergesi<br />

sayılabilir.<br />

Đlhanilerin hakimiyeti döneminde Azerbaycan, tasviri ve dekoratif<br />

sanatlarda Uygur kültürünün etkisi altında kalmıştır. Fakat Uygur kültüründen<br />

gelen motif veya kompozisyonlar, Azerbaycan sanatının kendisine özel tarzı<br />

içerisinde birleştirilerek, “Avcılık”, “Bulut”, “Ejderha ile simurgun mücadelesi”<br />

gibi halı kompozisyonlarında farklı şekilde ortaya çıkmıştır. Bu dönemde “Hatai”<br />

kompozisyonu da (Türkiye’de aynı isimle bilinen motifle karıştırılmamalı)<br />

gelişerek halılarda kullanılmaya başlanmıştır. 255<br />

14. yy., dekoratif sanatta bir yeniliğin meydana çıkması açısından<br />

önemlidir; bu yüzyılda bitkisel “çiçek” üslubu ortaya çıkmış, ve sonraki<br />

252 E. Esin, Türkistan Seyahatnamesi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1959.<br />

253 H. Guliyev, “Azerbaycanda Tokuculug Seneti Hagda (XIII-XVIII Esrler)”, Azerb. SSR EA<br />

Haberleri, Đctimai Elmler Seriyası, 1961, No:1, s. 56-57 ; S. Aşurbeyli, Oçerk Istorii<br />

Srednevekovogo Bakı, Bakı, 1964.<br />

254 F. Raşid ad-Din, Djami at-Tavarik, t.3, Baku, 1957, s. 260.<br />

255 L. Kerimov. a.g.e., s. 29.


155<br />

devirlerde gelişerek, 16.-17. yüzyıllar Tebriz sanat ekolünde kullanılan üslubun<br />

esasını oluşturmuştur.<br />

15. yüzyılda Kuzey ve Güney Azerbaycan’ı elinde bulunduran<br />

Şirvanşahlar, Karakoyunlu ve Akkoyunlu Devletleri döneminde üzücü iç<br />

savaşlara rağmen, Azerbaycan kültürü yeni bir gelişme dönemine girmiştir. Bu<br />

devirde Azerbaycan’a giden seyyah, tacir ve elçiler, gezileriyle ilgili yazılarında<br />

gördükleri <strong>dokuma</strong>cılık ürünleri, özellikle de Akkoyunlu hükümdarı Uzun<br />

Hasan’ın sarayında gördükleri halılar hakkında hayranlıklarını ifade<br />

etmişlerdir. 256<br />

15. yüzyılın ikinci yarısında, halı ve düz <strong>dokuma</strong> yaygıların<br />

kompozisyonlarında büyük gelişme görülür. “Şebekebendlik”, “Leçek-turunç”<br />

(resim 71), “Afşan” (resim 72), “Đslimibendlik”(resim 73) , “Hatai” (resim 74),<br />

“Bendi-rumi” gibi kompozisyonlar daha da gelişmiş, “Gölbendlik”, “Ağaçlı”<br />

(resim 75) gibi yeni kompozisyonlar, yeni bordür tipleri ortaya çıkmıştır. 14.<br />

yüzyılın başlarında görülen çiçek üslubu, daha da gelişir (resim 76). Bu üslup, 10.<br />

yüzyıldan beri Tebriz ve Şiraz’da, Herat ve Semarkant’ta yaşamış, müzehhip ve<br />

nakkaşların çalışmalarının sonucudur. Önce tezhip <strong>sanatında</strong> ortaya çıkan, daha<br />

sonra bitkisel motiflerin çoğunlukta olduğu ve madalyonlu kompozisyonlarda<br />

görülen bu üslup, 14.-15. yy. boyunca daha da gelişerek halılara uyarlanmıştır. Bu<br />

üslup, o dönemin minyatürlerindeki halı tasvirlerinde de açık şekilde<br />

görülmektedir (resim 77).<br />

15. yüzyılda, Avrupalı ressamların yapmış oldukları resimlerde,<br />

Azerbaycan halılarını tasvir etmeleri, artık bu halıların Avrupa’da da çok yaygın<br />

olduğunu gösterir (resim 78,79). 257 Yabancı müzelerin, 15. yüzyılın sonlarında<br />

Tebriz’de dokunmuş halılarla dolu olduğunu belirten Đngiliz arkeologu K.<br />

Wilson’un düşüncesi de, bunu tasdik etmiştir. 258<br />

256 J. Barbaro, “Travels. A Narrative of Italian Travels in Persia: Travel to Tana and Persia”,<br />

Hakluyt Sosiety, Ist Series, N: 49, Franklin Reprint, s. 48, 57, 60; Anonimous, “The Travels of a<br />

Marchant in Persia. A Narrative of Italian Travels in Persia...”, Hakluyt society, Ist Series, No:<br />

49, Franklin Reprint, s. 175, 178, vs.<br />

257 M.V. Babençikov, Narodnoye Dekorativnoye Iskusstvo Zakavkazya i Yego Mastera,<br />

Moskva, 1947, s. 84; Bkz: H. Memling’in “Meryem Çocuğuyla” Eseri; H. Holbeyn’in “Elçiler”<br />

Eseri; K. Krivelli’nin “Müjde” Eseri vs.<br />

258 S. Onullahi, Tebriz Şeheri XIII-XVII Eserlerde, Bakı, 1982, s. 107.


156<br />

Resim:71- Leçek-turunc, 16. yy. Resim: 72- Afşan, 16.yy. Victoria<br />

Đsveç Kral Koleksiyonu, Stockholm. & Albert Müzesi, Londra.<br />

Resim: 73 – Đslimibendlik, 16. yy. Resim: 74 – Hatai bordür, 16. yy.<br />

Gülbenkyan Müzesi, Lizbon. Moshe Tabibnia Galerisi, Milan.


157<br />

Resim: 75 – Ağaçlı, 17.yy, Tahran Halı Müzesi. Tahran<br />

Resim: 76 – Çiçek üslubu, 16.yy. Corcoran Sanat Galerisi, Washington.


158<br />

Resim: 77 – “Hüsrev Tahtta”, N. Gencevi, “Hamse”,16.yy.<br />

Metropolitan Müzesi, New York.<br />

Resim: 78 – H. Memling, “Meryem Çocuğuyla”. Hollanda.


159<br />

Resim: 79 – H. Holbeyn, “Elçiler”.<br />

16. yy. Azerbaycan tarihinde, ilk defa Kuzey ve Güney Azerbaycan<br />

topraklarını kapsayan, bir Azeri devleti olan Safevi Devletinin kurulması, Azeri<br />

Türkçesinin devlet dili olması, kültür, ilim ve sanatın gelişmesine büyük önem<br />

verilmesi, Azerbaycan tarihinde çok önemlidir. Bu dönemde ortaya çıkan Tebriz<br />

halı ekolünün, sadece Azerbaycan halıcılığını değil, tüm Yakın Doğu halı sanatını<br />

etkilediği şüphesizdir. 259 16.-17. yüzyıllar, Azerbaycan tekstil sanatının “altın<br />

devri”dir. Dünyanın en ünlü müze ve özel koleksiyonlarında, çok sayıda yünlü ve<br />

ipekli, altın ve gümüş iplikli Safevi dönemi halıları, düz <strong>dokuma</strong> yaygıları, ipekli<br />

kumaş ve örtüleri, işlemeler vs. korunmaktadır. Bunların arasında Şeyh Safi’nin<br />

Erdebil şehrindeki anıt mezarından alınmış ve dünya halı sanatının incilerinden<br />

sayılan dev ebatlı muhteşem “Şeyh Safi” halısı (Avrupa’da “Erdebil halısı” ismi<br />

ile biliniyor, resim 80), ipek, altın ve gümüş ipliklerle dokunmuş avcılık halıları<br />

(resim 81) , üzerinde çeşitli hayvan figürleri tasvir edilmiş hayvanlı halılar (resim<br />

82), madalyonlu halılar (resim 83) vs. vardır.<br />

259 K. Alieva, Tebrizskaya Kovrovaya Şkola XVI-XVII vv., Baku, 1998, s. 110-130.


160<br />

Resim: 80 - “Şeyh Safi” halısı (detay), 1539-40. Victoria & Albert Müzesi, Londra.


161<br />

Resim: 81 – Avcılık halısı (detay), 1522-23 veya 1543-44. Poldi Pezzoli Müzesi, Milan.


162<br />

Resim: 82 – Hayvanlı halı (detay), 16. yy. Poldi Pezzoli Müzesi, Milan.


163<br />

Resim: 83 - Madalyonlu ve hayvanlı halı (detay), 16. yy. Đslam Eserleri Müzesi,<br />

Berlin.


164<br />

16. yüzyılda, Azerbaycan’ın halı <strong>dokuma</strong>cılığı teknolojisinde de gelişme<br />

görülür. Bu dönemde çift yüzlü halılar dokunmaya başlanmıştır. Bu halıların her<br />

iki tarafında da, kompozisyonlar farklıdır ve onların <strong>dokuma</strong> teknolojileri daha<br />

karmaşıktır. Halen Đmam Rıza’nın Đran’ın Meşhed şehrindeki anıt mezarında<br />

bulunan (16. yüzyılda Safevi hükümdarı Şah Tehmasip’in emriyle Tebriz’de<br />

dokunmuş, ve buraya bağışlanmıştır) halı, çok önemlidir. 260<br />

16.-17. yüzyıllarda Safevi saray atölyelerinde dokunan kumaşları özellikle<br />

belirtmek gerekir. Bunların büyük çoğunluğu ipekli kumaşlardır. Bu kumaşlar,<br />

“…dönemin <strong>dokuma</strong>cılık sanatının zirvesi” 261 sayılmıştır (resim 84, 85).<br />

17. yüzyılda saray atölyelerinde üretilen kumaşlardan başka, diğer<br />

şehirlerdeki atölyelerde de kaliteli kumaşlar dokunmuştur. 17. yüzyılın başlarında<br />

Azerbaycan’ın birçok şehirlerinde bulunmuş ünlü Türk seyyahı Evliya Çelebi,<br />

bazı şehirlerde (özellikle Nahcıvan’da) yüksek kaliteli yazmalar üretildiğini ve<br />

birçok ülkeye ihraç edildiğini belirtmiştir. 262<br />

18. yüzyılda Azerbaycan’ın politik hayatında ortaya çıkan tüm<br />

olumsuzluklara rağmen, Tebriz, Şamakhı, Kuba, Karabağ, Muğan, Bakü, Gence,<br />

Nahçıvan, Gazakh, Lenkeran gibi halı <strong>dokuma</strong> merkezlerinde, yüksek kaliteli<br />

halılar dokunmaya devam etmiş ve yurt dışına pazarlanmıştır. Bu dönemde<br />

dokunmuş çok sayıda Azerbaycan halısı, bugün dünyanın çeşitli müze ve<br />

koleksiyonlarında korunmakta ve sergilenmektedir. Fakat kumaş <strong>dokuma</strong>cılığında<br />

artık gerileme dönemi başlamıştır.<br />

19. yy. Azerbaycan halkının tarihinde, ülkenin Aras nehri boyunca resmen<br />

Rusya ve Đran arasında bölünmesi ve bu parçalanmanın bugüne dek devam etmesi<br />

dikkat çekicidir. Rusya’nın sömürgesi altına düşmüş Kuzey Azerbaycan, 19.<br />

yüzyılda Rusya pazarlarına ve Rusya aracılığı ile dünya pazarlarına, çoğunlukla<br />

halı ve ipek çıkarmıştır. 19. yy. sonlarında Azerbaycan halıları Rusya’dan<br />

260<br />

L. Kerimov, a.g.e., s. 37.<br />

261<br />

A. U. Pope, An Introduction to Persian Art Since the Seventh Century A.D, (1931),<br />

Reprinted in Connecticut 1972, p. 157.<br />

262<br />

E. Çelebi, “Putevıye Zametki, (Vıderjki po Istorii Azerbaydjana)”, Perevod s Turetskogo F.<br />

Babayeva. Nauçnıy Arkhiv Instituta Istorii AN Azerb. SSR, inv. No 814, s. 6.


165<br />

Türkiye, Avusturya, Macaristan, Fransa, Almanya, Đngiltere, vb. ülkelere ihraç<br />

edilmiştir. Rusya’dan en çok halı ithal eden ülke ise Türkiye olmuştur. (80%). 263<br />

Resim: 84 – Bend-i Rûmi ve bitkisel kompozisyonlu kadife kumaş, 16. yy. Tekstil<br />

Müzesi, Washington.<br />

263 A. Abbasov, “Azerbaydjanskie Kovrı na Vnutrennih i Vneşnih Rınkah v Konse XIX- Naçale<br />

XXvv”., Iskusstvo Vostoçnıh Kovrov, Baku, 1988, s. 19.


166<br />

Resim: 85 – Bitkisel motif kompozisyonlu kadife kumaş, 16. yy. Gardner Müzesi,Boston.<br />

19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında gerek Kuzey, gerekse Güney<br />

Azerbaycan’da portre halılar ortaya çıkmıştır. Fakat bu halılardaki tasvirler gerçek<br />

bir portre görünümüne sahip değildir (resim 86, 87). Kuzey Azerbaycan’da<br />

kaliteli portre halıları, 20. yüzyılda halıcı-ressamlar tarafından tasarlanmış, ve<br />

yaygın hale gelmiştir.<br />

18.-19. yüzyıllarda Azerbaycan’da dokunan kumaşların hem kalitesinde,<br />

hem de süslenmesinde 16.-17. yüzyıllara göre bir gerileme olmuştur. Bu dönemde<br />

dokunan kumaşların desen unsurları, zarafet ve güzelliğini önemli ölçüde<br />

kaybetmiştir. 264 18. yüzyıldan başlayarak bu kumaşlarda Batı Avrupa motiflerine<br />

de rastlanılmıştır. Konulu kumaşların üretimi tamamen kesilmiş, ve <strong>yeri</strong>ni<br />

geometrik ve bitki kökenli motiflerle süslenmiş kumaşlara bırakmıştır.<br />

19. yüzyılın sonlarında Rusya’da, modern <strong>dokuma</strong> tezgahları ve baskı<br />

makinelerinin ortaya çıkması ile Azerbaycan’da kumaş <strong>dokuma</strong>cılığı tamamen<br />

rekabet gücünü ve önemini kaybetmiştir. Bununla beraber, Azerbaycan’ın Şeki,<br />

Baskal, Gence gibi bazı geleneksel <strong>dokuma</strong>cılık merkezlerinde yine de<br />

kumaş üretimi devam etmiştir. 1862 yılında Azerbaycan’da bulunmuş Rus<br />

264 R. Efendi, a.g.e., s. 24.


167<br />

Resim: 86 – “Rusya Çarı 3. Aleksandr ve eşi Mariya Fyodorovna”. Şirvan, 1885-90.Özel<br />

koleksiyon.<br />

Resim: 87 – “Lenin ve Nerimanov” (detay). Karabağ, 1926. Rahimi Galerisi, Roma.


168<br />

seyyahlarından biri olan P. Paşino, Rus kumaşlarının kalitesini yükseltmek ve<br />

onların dünya pazarlarında daha yaygın olmasını temin etmek için kumaş<br />

desenlerini Azerbaycan ressamlarına sipariş etmeyi önermiştir. 265 1882 yılında<br />

Nijni Novgorod’da yapılan Rusya Ulusal ve Sanatsal Sanayi sergisinde, Şamakhı<br />

ve Gence’den gönderilmiş ipekli kumaşlar birincilik ödülü kazanmıştır. 266 Fakat<br />

kapitalist sanayisi ile rekabeti devam ettiremeyen Azerbaycan kumaş<br />

<strong>dokuma</strong>cılığı, 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında tamamen duraklama<br />

noktasına gelmiştir.<br />

3.2. Ortaçağ Döneminde Dokumacılık<br />

3.2.1. Ortaçağ Döneminde Halı Sanatı<br />

Azerbaycan’ın zengin doğası buralarda eskiden beri hayvancılık için çok<br />

iyi şartlar oluşturmuştur. Koyun yetiştiriciliğinin yaygın olması halıcılığın<br />

gelişmesinde de önemli rol oynamıştır. Araştırmalar gösteriyor ki, Azerbaycan<br />

halıları üretildiği <strong>yeri</strong>n sanat geleneklerine, hammaddesine bağlı olarak değişik<br />

kompozisyonlara, motiflere sahip olmuş ve farklı yöntemlerle dokunmuştur.<br />

Araştırmacılar, teknoloji ve sanatsal özelliklerine göre Azerbaycan<br />

halılarını dört büyük gruba ayırmıştır. Bunlar, Guba-Şirvan, Gence-Gazakh,<br />

Karabağ ve Tebriz halılarıdır. Her sınıfa dahil olan halılar bellidir ve<br />

dokundukları <strong>yeri</strong>n ismini almıştır. 267<br />

Azerbaycan halı sanatını öğrenmek için halıların motiflerini, renklerini ve<br />

kompozisyon özelliklerini gözden geçirmek gerekir. Halının kullanılacağı amaca<br />

bağlı olarak onun genel kompozisyonu, ebadı, motifleri, hatta rengi bile farklıdır.<br />

Azerbaycan halıları, küçük ebatlı seccadeler, duvar halıları, misafir odalarını<br />

süslemek için birkaç halıdan oluşan dest (takım) halılar gibi kullanım özelliklerine<br />

göre farklılık gösterir. Dest (takım) halılar ebadına, biçimine ve kompozisyonuna<br />

göre farklılık taşırlar. Odanın ortasına serilmiş büyük halı, onun baş tarafına<br />

265<br />

E.Đ.Knevuşeva, “Puteşestviya P.Đ.Paşino po Persii i Indii”, Oçerki po Istorii Russkogo<br />

Kostokovedeniya, Moskva, 1953, s. 106.<br />

266<br />

Vserossiyskaya Khudojestvennaya Promışlennaya Vıstavka 1882 g., St. Petersburg –<br />

Moskva, No 29-30, s. 240.<br />

267<br />

L. Kerimov, Azerbaydjanskiy Kovyor, t.I, Baku, 1983, s. 9-11; L. Kerimov, “Đskusstvo<br />

Kovrodeliya”, Iskusstvo Vostoçnıh Kovrov, Baku, 1988, s. 162.


169<br />

serilmiş baş halı ve büyük halının iki kenarına serilmiş kenar halıları olmak üzere<br />

takım halılar dört halıdan ibarettir. 268<br />

Azerbaycan halılarının kompozisyonları birbiriyle bağlı olan iki unsurdan<br />

oluşmuştur. Halının ortası ve halının bordürleri genelde onun karakterini belirler.<br />

Motifler ise halıların kompozisyonlarını biçimlendirir. Halının ortası ve bordür<br />

motiflerinin birbirine olan orantısı, halının karakterini ortaya çıkarır. Azerbaycan<br />

halılarındaki bu özellik, onların kalitesini belirler. Halılar sanatsal öneme sahip<br />

olmakla beraber, günlük hayatta kullanılmak için dokunurlar. Halıların<br />

kompozisyonu ve renkleri onun sanatsal özelliklerini ortaya çıkarır. Halının<br />

sanatsal özellikleri, içeriği ve anlamı onu süsleyen motiflere bağlıdır. Çünkü<br />

motifler, uygulandığı sanat örneklerini süslemekle beraber, onun içeriğini ve<br />

anlamını da belirlemektedir.<br />

Azerbaycan halıları renk özelliklerine göre de çeşitlilik arz eder. Onlar için<br />

çok renklilik daha yaygın bir özelliktir. Birbirine zıt renklerin kullanılması<br />

Azerbaycan halılarının esas özelliklerindendir. Azerbaycan halı <strong>dokuma</strong>cıları renk<br />

tonlarının parlaklık ve matlığını, zıtlığını ve renk kurallarını bilimsel anlamda<br />

olmasa da, hissederek çok iyi anlamışdır. Dokuma ustaları parlak renklerden biri<br />

olan al kırmızıyı “alıştım yandım” diye adlandırmışdır. “Al ile yeşil, hoş yaraşır”,<br />

“kırmızı- sarı, çığırma bari”, “beyaz ile sarı, it yasarı” gibi ifadeler halkın renklere<br />

olan münasebetini, ilgisini ve onu nasıl algıladığını çok açık şekilde ifade<br />

etmiştir. 269<br />

Genelde halı <strong>dokuma</strong>cıları önceden halının ne amaçla kullanılacağını<br />

belirleyerek renkleri bu amaca uygun kullanmışlardır. Renklerin dağılımında ve<br />

halının güzel görünmesi için, halının biçimi, ebadı ve renklerin birbirine orantısı<br />

ve en önemlisi, halıya bakılan mesafenin çok büyük önemi vardır. Đlk anda<br />

anlaşılmaz, soyut gibi görünen rengarenk halılar, renklerin birbiriyle doğru<br />

orantılı kullanılması sonucunda uzaktan bakıldığında somut ve gerçekçi bir etki<br />

uyandırır. Veya tam tersi, renklerin birbirine orantısı sayesinde uzaktan pek<br />

anlaşılmayan motifler, yakından daha iyi bir şekilde ortaya çıkar. Azerbaycan<br />

268 R. Efendi, a.g.e.,1971, s. 43.<br />

269 L. Kerimov, “Azerbaycan Halı Sanatının Öğrenilmesine Dair”, Azerbaycan Đncesanatı, IV c.,<br />

Bakü, 1959, s. 33.


170<br />

halılarındaki motiflerin, hem uzak, hem de yakın mesafeden çok güzel görünümü<br />

vardır.. Her bir motifin renkleri küçük ve büyük gruplara bölünmüştür. Küçük<br />

renk gruplarıyla oluşturulmuş motifler, uzak mesafeden bakıldığında halının<br />

zeminine karışarak kaybolur ve böylece büyük motiflerin daha parlak ve canlı<br />

görünmesi sağlanmış olur. Yakından bakıldığında, tam tersi, küçük motifler<br />

canlanır, netleşir ve büyük motiflerin kaybolarak genel bir renk olarak algılanması<br />

sağlanır. 270<br />

Azerbaycan halıları sanatsal özelliklerine göre genel olarak “bitkisel<br />

motifli” ve “konulu” halılar olmak üzere iki gruba ayrılır.<br />

Araştırmalar şunu gösteriyor ki, Azerbaycan’da halıcılık sanatı 12-15.<br />

yüzyıllarda çok büyük bir gelişme göstermiştir. Bu dönemde değerli halıların<br />

dokunduğundan Nizami Gencevi’nin ve Hagani Şirvani’nin de eserlerinde<br />

bahsedilmiştir. Nizami Gencevi, Berde hakimi Nüşabe’nin ihtişamlı sarayından<br />

bahsederken şöyle söylüyor: “…Onun büyük şah sarayı vardır ve orada çok<br />

değerli halılar döşenmiştir.” 271 Nizami’nin eserlerinde sadece halılardan değil,<br />

halı mamullerinden olan mafraş ve heybe hakkında da bahsedilmiştir. Örneğin,<br />

şair “Hüsrev ve Şirin” destanında Hüsrev’in ava gitmesini anlatırken mafraş<br />

hakkında şöyle diyor: “.. Bin tane deve, içi güzel süs eşyalarıyla dolu olan ipekli<br />

mafraşlarla yüklenmiştir.” Bu bilgiler 12-13. yüzyıllarda Azerbaycan’da yüksek<br />

kaliteli halı mamulleri üretildiğini göstermektedir.<br />

Azerbaycan halıları, özellikle 14.-15. yüzyıllardan itibaren dünya<br />

pazarlarında meşhur olmuştur. Bu dönemde Avrupalı ressamların eserlerinde<br />

Azerbaycan halılarının tasvir edilmesi tesadüfi değildir. Mesela, Hollandalı<br />

ressam Hans Mimling’in “Meryem Çocuğuyla” adlı eserinde Şirvan halısını,<br />

Venedikli ressam Karlo Krivello’nun “Müjde” eserinde Gence-Gazakh halısını,<br />

Đtalyan ressam Dominiko de Bortolo’nun “Findling’in Düğünü” eserinde de<br />

Gazakh halısını vs. görebiliriz. 272<br />

Günümüze ulaşmış en eski Azerbaycan halısı 13-15. yüzyıllara aittir. Bu<br />

halılardan Đstanbul’da Türk ve Đslam Eserleri Müzesinde bulunan Şirvan<br />

270 R. Efendi, Azerbaycan Dekorativ-Tetbigi Senetleri (Orta Eserler), Bakı, 1976, s. 31.<br />

271 N. Gyandjevi, Đskendername, Moskova, 1953, s. 348.<br />

272 R. Efendi, a.g.e., s. 31.


171<br />

(13-14. yy) ve Gazakh halılarını (15. yy., resim 88 ), Berlin Güzel sanatlar<br />

Müzesi’nin Doğu şubesinde korunan Şirvan ve Gazakh halılarını (15.yy) vs.<br />

örnek verebiliriz. Berlin Güzel sanatlar Müzesi’ndeki Şirvan halısı (15.yy),<br />

özellikle dikkat çeker. Zemini koyu kırmızı renkte olan bu halı, altın renkli<br />

geometrik motiflerle süslenmiştir. Motifler arasında halı boyu simetrik şekilde<br />

yerleştirilmiş sekiz köşeli yıldız motifleri, monotonluğu bozarak halıya özel bir<br />

güzellik kazandırmıştır. Halı üç kısımdan oluşmuş ve geniş bir bordürle<br />

tamamlanmıştır.<br />

Bordürlerde geometrik biçimli motifler kullanılmıştır. Motiflere dikkat<br />

edildiğinde, onların stilize edilmiş bitki motifleri olduğu görülür. Bu halının<br />

tasvirine, Holbein’in aynı müzede bulunan “Meryem Çocuğuyla” adlı eserinde de<br />

Resim: 88 – Ejderhalı halı. Gazakh, 15. yy. Türk ve Đslam Eserleri Müzesi, Đstanbul.<br />

rastlarız (resim 78). Bu örneklerden yola çıkarak şunu söyleyebiliriz ki,<br />

Azerbaycan halıları o dönemde de orijinal motif ve renk özelliklerine sahip<br />

olmuştur. Azerbaycan halılarına özel olan bu çok renklilik ve motifler şimdiye<br />

kadar özelliklerini hiç kaybetmemiştir. Berlin Güzel Sanatlar Müzesi’ndeki 15.<br />

yüzyıla ait olan Gazakh halısı bunu kanıtlayan en güzel örneklerden biridir


172<br />

(resim 89). Bu halı şimdiye kadar bilinen en eski konulu Azerbaycan halılarından<br />

biri olarak kabul edilir. 273<br />

Araştırmacıların düşüncesine göre, Azerbaycan el sanatlarının tarzı<br />

itibariyle iki büyük aşamadan geçtiği anlaşılmaktadır. Bu aşamalar 12-13. ve<br />

14-15. yüzyıllardır. 12-13. yüzyıllarda üretilmiş sanat örneklerinin süslemesinde<br />

en çok geometrik, stilize edilmiş bitki kökenli motifler, insan ve fantastik hayvan<br />

figürleri kullanılmıştır. Fakat bu desenler, daha eski dönemlerde uygulandığı gibi<br />

yalın şekilde değil, daha detaylı bir şekilde tasvir edilmiştir. Süslemeler 14.<br />

yüzyılın sonundan ve 15. yüzyılın başından başlayarak daha gerçekçi tarzda<br />

işlenmiştir ve bitkisel motiflerin daha çok kullanıldığı görülür.<br />

Resim: 89 – “Ejderha ile Simurgun Mücadelesi”. Gazakh, 15. yy.<br />

Güzel Sanatlar Müzesi, Berlin.<br />

Azerbaycan’lı sanatçılar, genel olarak halkın zevkine daha çok uyan,<br />

hoşuna giden motif ve kompozisyonları kullanmıştır. 12.-13. yüzyıllarda<br />

süslemelerde kullanılan grafik tarz, 15. yüzyıldan itibaren, yavaş yavaş ortadan<br />

kalkmış, ve <strong>yeri</strong>ni resimsel üsluba bırakmıştır. Böylece 15. yüzyılın sonlarında<br />

Azerbaycan el sanatlarının tarzında yeni bir yön ortaya çıkmış, ve giderek<br />

gelişmiştir.<br />

273 R. Efendi, a.g.e., s. 89.


173<br />

3.2.2. Ortaçağ Döneminde Kumaş Sanatı (12-15. yy.)<br />

12.-15. yüzyıllarda Azerbaycan’da mevcut olan zanaatlar içerisinde kumaş<br />

<strong>dokuma</strong>cılığı, en çok gelişen zanaatlardan birisidir. Bu yüzyıllarda Azerbaycan’da<br />

bulunan yabancı seyyahlar, yerli halkın hem iç, hem de dış pazarlar için çok<br />

miktarda yüksek kaliteli ipekli, ketenli ve yünlü kumaşlar, halı, cicim<br />

(Azerbaycan’da cicim, çözgü yüzlü bir <strong>dokuma</strong> türü olup, Türkiye’deki cicim<br />

<strong>dokuma</strong>sından farklıdır) palaz vs. tekstil ürünleri dokuduklarını günlüklerinde<br />

belirtmişlerdir.<br />

13. yüzyılın başlarında yazılmış “Acayip-ud Dünya” adlı coğrafi eserde,<br />

bu dönemde Azerbaycan şehirlerinde üretilen kumaşlar konusunda ilginç kayıtlar<br />

vardır. Bu kayıtlara göre, Gence’de altın iplik tellerle işlenmiş atlas, diba gibi<br />

karmaşık ipekli kumaşlar, sade ipekli kumaşlar, Tebriz’de atlas, erkekler için eba,<br />

Beylegan şehrinde kezzkaşide isimli ipekli kumaş, Erdebil’de siyah renkli çok<br />

ince Came isimli kumaş, Selmas ve Hoy’da diba, ince ketenden elbiselik<br />

kumaşlar, Berde’de ipekli kumaşlar vs. üretildiği anlaşılmaktadır. 274<br />

Bu dönemde Gence ipeği kalitesiyle her yerde ün salmıştır. Gence<br />

şehrinde ipekli mamul üretimi, o kadar çok gelişmiştir ki, Moğolların istilası<br />

döneminde şehrin yerli halkı, değerli ipekli kumaşlar karşılığında kendilerini bu<br />

baskından kurtarabilmişlerdir. Yine, 1223-1224 yılları arasında Kıpçakların<br />

Gence’ye saldırısı esnasında, halk bu değerli kumaşlardan vererek saldırılardan<br />

kurtulabilmiştir. 275<br />

1940 yılında Gence şehrinde, Nizami Gencevi’nin mezarında yapılan<br />

kazılar sonucunda bulunmuş kumaş parçaları, 13. yüzyılda üretilmiş kumaşlar<br />

hakkında bize az da olsa bilgi vermektedir. Zarif ve dönemine göre çok yüksek<br />

teknikle dokunmuş olan bu ipekli kumaş parçalarında, dönemin diğer sanat<br />

örneklerinde (ahşap ve taş oymacılığı, seramik vs.) görülen süslemeleri hatırlatan<br />

geometrik ve stilize edilmiş bitkisel motifler vardır. 276 1954 yılında Örengala’da<br />

yapılmış kazıda bulunan bir tabak üzerinde tasvir edilmiş atlının giysisinde,<br />

274 Adjayib-ud Dunya, Perevod N.D. Miklukho- Maklaya, “Geografiçeskiye Soçineniya XIII v.<br />

na Persidskom Yazıke”, Uçyonıye Zapiski Instituta Vostokovedeniya, I t, s. 196, 201, 204, 208,<br />

210.<br />

275 R. Efendi, a.g.e.,1971, s. 8.<br />

276 R. Efendi, a.g.e., 1976, s. 29.


174<br />

Gence’de üretilmiş ipekli kumaşlardaki süslemelere benzer süslemeler tespit<br />

edilmiştir. 277<br />

Moğolların Azerbaycan’ı işgal etmesinden sonra (13.yy), yine<br />

Azerbaycan’da ipekli kumaş üretimi yüksek seviyede olmuştur.<br />

13. yüzyılın 2. yarısında Azerbaycan’da bulunmuş, Venedikli gezgin<br />

Marco Polo’nun günlüğünde, Tebriz şehrinde üretilen altın ve gümüş tellerle<br />

dokunmuş ipekli kumaşlar hakkında günlüğünde bilgiler vardır. Marco Polo<br />

kayıtlarında Azerbaycan ipeği konusunda şöyle demiştir: “Burada ipekli kumaşlar<br />

o kadar fazla ki, yol üstünde olan küçük kervansaraylardaki yataklar bile, ipekli<br />

kumaştan yorganlarla döşenmiştir”. 278<br />

Marco Polo’yla aynı dönemde Azerbaycan’da bulunmuş, Venedikli<br />

diplomatlar Đyosif Barbaro ve Katerina Zeno, ipekli kumaşlarla ilgili şunları dile<br />

getirmiştir: “Bu ülkede atların çulları bile ipektendir”. 279<br />

Azerbaycan’ın eski şehirlerinden olan Şamakhı, 14. yüzyıldan başlayarak<br />

ipek <strong>dokuma</strong>cılığının merkezi haline gelmiştir. 1403 yılında Semerkent’te<br />

Timurleng’in huzuruna giden Kastilya elçisi Gonzales de Klavijo,<br />

Azerbaycan’dan geçmiş ve gördüklerine dayanarak Şamakhı ipeği hakkında şöyle<br />

demiştir: “Şamakhı ipeği birçok Batı ve Doğu ülkelerinde çok meşhurdur ve hatta<br />

Venedikli ve Genovalı tacirler buraya sürekli olarak ipek almaya gelmişlerdir”. 280<br />

15. yüzyılda Şirvan’da ipekçiliğin yüksek seviyeye çıkması konusunda,<br />

Seyyah Ancmolello ve Azerbaycan yazarlarından meşhur coğrafya alimi Bakü’lü<br />

Abdürreşid ibn- Saleh Bakuvi (15. yy. başları) bilgi vermişlerdir. 281<br />

Günümüze kadar ulaşmış kumaş parçalarından, onların <strong>dokuma</strong><br />

yöntemleri ve desenlerinin dönemlerine göre çok ileri seviyede oldukları anlaşılır.<br />

277 G. Ahmedov, “Nepolivnaya Keramika Orenkala IX-XIII vv”., Trudı Azerbaydjanskoy<br />

(Orenkalinskoy) Arkheologiçeskoy Ekspeditsii, t. I, Moskva- Leningrad, 1959, s. 67-68.<br />

278 Puteşestvenniki ob Azerbaydjane./Pod Red. E. Şahmalieva, t. I, Baku, 1961, s. 34; P.K.<br />

Guber, Khojdeniye na Vostok Marko Polo, Leningrad, 1929, s. 52.<br />

279 J. Barbaro, “Travels, A Narrative of Italian Travels in Persia: Travel to Tana and Persia”,<br />

Hakluyt Society, 1st Series, No 49, Franklin Reprint, p. 129,144; Đ.P. Petruşevskiy, “Gosudarstvo<br />

Azerbaydjana v XV v.”, Sbornik statey po istorii Azerbaydjana, vıp, 1, Baku, 1949, s. 200.<br />

280 G. Clavijo Ruy, “Narrative of the Embassy of Trans. Clements Markham”, Hakluyt Society,<br />

No 26, Franklin Reprint, p. 89, 91; R. G. Klavikho, “Dnevnik Putesestviya ko Dvortsu Timura v<br />

Samarkande v 1403-1406 gg,”, Sbornik Otdeleniya Russkogo Yazıka i Slovestnosti Akademii<br />

Nauk, t. 28, No 11, St. Petersburg, 1881, s. 177.<br />

281 R. Efendi, a.g.e., s. 29.


175<br />

Đpekli kumaşların üzerine uygulanmış süslemeler içerisinde en çok görülen<br />

motifler, stilize edilmiş gül- çiçek, kuş ve bazı fantastik hayvan figürleridir.<br />

Dekoratif tatbiki sanatların her alanında olduğu gibi, bu dönemde kumaş<br />

<strong>dokuma</strong> <strong>sanatında</strong> da Uzak Doğu kültürüne ait olan birçok motifin üstün olduğu<br />

görülmektedir. Ünlü Amerikalı araştırmacı Arthur U. Pope o dönemde<br />

Azerbaycan şehirlerinde üretilen kumaşların kompozisyonları ile ilgili şöyle<br />

yazıyor: “…Eğer Moğol hakimiyeti döneminde, 13. yüzyıldan 14. yüzyılın<br />

sonuna kadar, Uzak Doğu sanatı ve kültürünün etkisi seramik, metal işlemeciliği<br />

gibi sanatlarda daha az görünüyorsa da, burada üretilen kumaşların görüntüsü<br />

tamamen değişmiştir. Bu dönem kumaşlarının karakteristik süslemeleri, Çin<br />

kültürüne ait olan fantastik kuş ve çeşitli hayvan figürleridir”. 282<br />

Aynı dönemde Azerbaycan’da, Uzak Doğu kültürüne ait süslemelerle<br />

kumaşlar üretildiği, dönemin minyatür <strong>sanatında</strong>n da anlaşılır. 14. yüzyılın<br />

başlarında Tebriz’de, Gazan Han’ın veziri Reşideddin’e ait olan “Camiu’t-<br />

Tevârih” eserinin elyazmalarına uygulanmış minyatürlerde ve 14. yüzyılda<br />

yaşamış Bakü’lü ressam Abdül Bagi’nin resimlerinde tasvir edilmiş giysilerde,<br />

aynı tip süslemelere rastlarız. 283<br />

Günümüzde dünyanın birçok meşhur müzelerinde ve Azerbaycan<br />

müzelerinde, Azerbaycan’da dokunmuş, 14.-15. yüzyıllara ait kumaş parçaları<br />

korunmaktadır. Bu kumaşlar içerisinde Brunşveyg şehrindeki Hersok Anton<br />

Ulrich Müzesi’ndeki, Đtalya’nın Verona şehrinde Kastello Vekkio’nun şahsi<br />

koleksiyonundaki ve Bakü’de, Azerbaycan Tarihi Müzesi’ndeki kumaş parçaları<br />

çok dikkat çekmektedir. 284 Bu kumaşlar yüksek teknikte dokunarak kuş, çeşitli<br />

hayvan ve stilize edilmiş çiçek motifleriyle süslenmiştir.<br />

Hersok Anton Ulrich Müzesi’ndeki, 14. yüzyıla tarihlendirilen ipekli<br />

kumaşın üzerinde altın ve gümüş tellerle dokunmuş, bir birinin ardınca tekrar<br />

olunan tavus kuşu resimleri bulunmaktadır (resim 90).<br />

282 A.U. Pope, P. Ackerman, A Survey of Persian Art, v. Vb. Textiles, New-York, 1981, p.<br />

2043.<br />

283 R. Efendi, a.g.e., 2001, s. 85.<br />

284 R. Efendi, a.g.e., 1976, s. 29.


176<br />

Resim: 90 – Tavus kuşu motifli kumaş. Tebriz, 14. yy.<br />

Hersok Anton Ulrich Müzesi, Brunşveyg.<br />

Tavus kuşu motifi, eskiden Azerbaycan’da en sık kullanılan motiflerden<br />

biridir. Tavus kuşu tasviri sadece kumaşlarda değil, seramik, taş ve metal<br />

işlemeciliğinde de sık sık kullanılmıştır. Bu figür, Azerbaycan’da eski<br />

dönemlerden beri, Güneş ve Ateş Tanrısı gibi ilahi ve sembolik anlamda<br />

kullanılmıştır. Araştırmacıların fikrine göre, giderek tavus kuşu sembolü eski<br />

anlamını kaybetmiş, ve sonuçta sadeleşerek Doğu’da en çok kullanılan “buda<br />

motifine” çevrilmiştir. 285 Tavus kuşu resimlerinin Türk halklarının başlıca<br />

285 R. Efendi, a.g.e., 1971, s. 12.


177<br />

motiflerinden biri olduğunu, 12. yüzyılda Azerbaycan’ın büyük şairi Nizami<br />

Gencevi “Đskendername” destanında bahsetmiştir. 286 Nizami Gencevi,<br />

“Đskendername” destanında Nüşabe’nin (Kuzey Azerbaycan’da bulunan Berde<br />

şehrinin hakimi olan akıllı ve güzel bir kadın) Berde şehrindeki sarayından<br />

bahsederken, ipekli kumaşlar üzerine işlenmiş tavus kuşu figürüne ve bu motifin<br />

Türk halklarına ait olduğuna değinmiştir.<br />

Kastello Vekkio’nun şahsi koleksiyonunda bulunan kumaşın<br />

süslemesinde, bitkisel motifler, çeşitli kuş ve hayvan motifleri, kubbeler ve<br />

geçmeler bir arada kullanılmıştır. Burada da motifler bir biri ardınca tekrar<br />

olunmuş, fakat monoton görünmemesi için figürler değişik yönlerde kullanılmıştır<br />

(resim 91). 287<br />

Resim: 91 – Đpekli kumaş. Tebriz, 14. yy. Kastello Vekkio Koleksiyonu, Verona.<br />

Azerbaycan Tarihi Müzesi’nde muhafaza edilen diğer kumaş örneğinde<br />

ise kompozisyonun yapısı diğerlerinden farklıdır. Bu kumaşın süslemesinde bitki<br />

kökenli motifler, islimilerle beraber kullanılmış ve karmaşık bir kompozisyon<br />

oluşturmuştur. Fakat desenin tarz özellikleri diğerleriyle aynıdır (resim 92).<br />

286 N.Gyandjevi, a.g.e., s. 350.<br />

287 R. Efendi,a.g.e., s. 12.


178<br />

Resim: 92 – Đpekli kumaş. 15. yy. Azerbaycan Tarihi Müzesi, Bakü.<br />

Stilize edilmiş çiçek motifleri o dönemde Azerbaycan’da tavus kuşundan<br />

sonra en sık kullanılan motif olmuştur. 288<br />

Maalesef, 12-15. yüzyıllarda dokunmuş kumaşların günümüze ulaşmış<br />

örnekleri çok azdır. Fakat elde bulunan örnekler de, bu dönemde kumaş sanatının<br />

seviyesi ile ilgili belli bir bilgi verebilmektedir.<br />

3.3. 16.- 19. Yüzyıllarda Azerbaycan’da Dokumacılık<br />

1501 yılında Azerbaycan’da Safevi Devleti kurulmuş, ve bu hükümdarlık,<br />

Azerbaycan halkının her alanda yükselişine neden olmuştur. 289 Safeviler Devleti<br />

Azerbaycan’dan başka farklı dönemlerde Đran, Irak, Türkiye, Ermenistan,<br />

Gürcistan vs. ülkelerden de bazı toprakları etrafında birleştirmiştir. Safevi<br />

Devletinin başkenti önce Güney Azerbaycan şehri olan Tebriz olmuş (1501-<br />

1548), sonra dönemin politik şartlarına bağlı olarak diğer Azerbaycan şehri olan<br />

Kezvin’e taşınmış (1548-1589), daha sonra ise I Şah Abbas döneminde onun<br />

siyasetine uygun olarak Đran şehri olan Đsfahan’a taşınmıştır. Biz burada, I. Şah<br />

Abbas’ın Safeviler Devletini, Đran Safeviler Devletine çevirmesinden 290 önceki<br />

dönemi ele alacağız. Çünkü, 17. yüzyılın 30’lu yıllarından başlayarak Safeviler<br />

Devleti artık bir Đran Devleti olmuştur.<br />

288 R. Efendi, a.g.e., 2001, s. 30.<br />

289 M. Đsmailov, a.g.e., s. 162.<br />

290 M. Đsmailov , a.g.e., s. 171.


179<br />

Bu zaman kesiti (yaklaşık 1500- 1630 yılları) hem siyasi, hem ekonomik,<br />

hem de kültürel açıdan Azerbaycan tarihinde çok önemli yere sahiptir. Dönemin<br />

tüm karmaşıklığına, bitmek bilmeyen savaşlarına rağmen özellikle sanat alanında<br />

çok büyük bir canlılık olmuştur ve Safevi şahlarının himayesi altındaki saray<br />

atölyelerinde, gerçek anlamda şaheserler yapılmıştır. Bu dönemin “…sanatta<br />

yüksek teknik ve estetik başarılar dönemi, gerçek bir altın dönem olduğu…” 291<br />

sanat tarihçilerinin ortak görüşüdür. Saray kütüphanesine bağlı olan bu<br />

atölyelerde, ülkenin tüm köşelerinden ve hatta diğer ülkelerden gelen<br />

(Kemaleddin Behzad, Heyder Ali Türbeti, Şah Mahmud Nişapuri vs.) ünlü<br />

sanatçılar çalışmıştır. 292 Saray atölyelerinde elyazmaları, metal ve çini eşyalarla<br />

beraber halı ve kumaşlar da üretilmiştir. Burada hazırlanan “…güzel halılar ve<br />

lüks kumaşlar, güzellik ve maharetin zirvesine ulaşmıştır”. 293 Günümüzde<br />

dünyanın çeşitli müzelerinde muhafaza edilen ve güzelliği ile göz kamaştıran<br />

Safevi saray halı ve kumaşlarının büyük çoğunluğu bu dönemin ürünleridir.<br />

Yaklaşık 130 senelik bu dönem içinde sarayın tekstil atölyeleri siyasi<br />

şartlara bağlı olarak bir şehirden diğerine taşınmış, Tebriz, Gezvin, Yezd, Kaşan,<br />

Kirman ve Đsfahan şehirlerinde faaliyet göstermiştir.<br />

Saray atölyelerinde üretilen halı ve kumaş desenlerinin, saray<br />

kütüphanesinde çalışan minyatürcü ressamlar tarafından yapıldığı bilinmektedir.<br />

16. yy. ve 17. yüzyılın başlarında en olgun dönemini yaşayan Tebriz sanat<br />

ekolüne ait bu ressamlardan, özellikle Sultan Muhammed, Mir Müsevvir, Mir<br />

Seyyit Ali, Muhammedi Haravi, Şah Muhammed, Riza Abbasi vs. tekstil tasarımı<br />

da yapmışlardır. 294 Giyaseddin Ali’nin ise Tebriz ekolüne ait ilk ve son tekstilci<br />

ressam olduğu düşünülmektedir. 295<br />

Araştırmacıların fikrine göre, sonraki dönemde Şiraz’da kitap, Yezd’de<br />

<strong>dokuma</strong>cılık, Horasan’da metal işlemeciliğinin gelişmesini sağlayan,<br />

291<br />

Hali, “Reflections of a Golden Age”, December 1993- January 1994, Is.72, p. 93.<br />

292<br />

A. Kaziyev, Khudojestvennoye Oformleniye Azerbaydjanskoy Rukopisnoy Knigi XIII-<br />

XVII Vekov, Moskva, 1977, s. 34.<br />

293<br />

Hali, a.g.m., December 1993 - January 1994, Is. 72, p. 93.<br />

294<br />

A. U. Pope, P. Ackerman, A Survey of Persian Art, New York, 1981, v. Vb, pp. 2080-2094.<br />

295<br />

A. U. Pope, P. Ackerman, a.g.e., c. Vb, s. 2095.


180<br />

I. Tehmasip zamanındaki Tebriz ekolü olmuştur. 296 Tebriz ekolünün temeli o<br />

kadar sağlam oluşturulmuştur ki, bu ekole ait sanatçıların on yıllar boyunca<br />

yapmış oldukları eserlerde görülen ince farklılıklar, benzerlikler arasında<br />

kaybolmuştur. Bu nedenle de bu ekole ait eserleri stilistik özelliklerine veya<br />

ressamına göre sınıflandırmak çok zordur. Bu zorluk, özellikle kompozisyonun<br />

her hangi bir mamüle (kumaş, metal vs. gibi) geçirildiği zaman, daha da belirgin<br />

şekilde ortaya çıkar. Kompozisyonun Tebriz ekolüne ait olduğu belli olsa da,<br />

kimin, hangi ustanın kaleminden çıktığını söylemek zordur. Bu nedenle Safevi<br />

dönemi halı ve kumaşlarını incelerken bu konuda sadece tahminde bulunulabilir.<br />

Fakat az sayıda da olsa, bazı kumaş parçalarında imza bulunmaktadır ki, bunların<br />

da tasarımcılara ait olduğu düşünülmektedir.<br />

Doğal olarak, tüm zamanlarda olduğu gibi, 16.- 17. yüzyıllarda da<br />

<strong>dokuma</strong>cılık halkın en çok meşgul olduğu alanlardan birisi olmuştur. Saray<br />

atölyelerinin dışında, halkın arasında da kumaş sanatı gelişimini sürdürmüştür.<br />

Fakat önceki dönemlerden farklı olarak bu dönemde saray <strong>dokuma</strong>cılığı, özellikle<br />

de halı <strong>dokuma</strong>cılığı, bu atölyelerin dışında faaliyet gösteren zanaatkârları hayli<br />

derecede etkilemiş ve saray halılarının etkisi altında birçok yeni kompozisyonlar<br />

ortaya çıkmıştır. Kumaş <strong>dokuma</strong>cılığında ise, saray kumaşları ve sıradan halkın<br />

kullandığı kumaşlar arasında, ister hammadde, isterse de <strong>dokuma</strong> teknolojisi veya<br />

desen açısından önemli farklılıklar olmuştur. Fakat genel olarak bakıldığında, bu<br />

dönemde <strong>dokuma</strong>cılık sanatı şimdiye kadar görülmemiş bir seviyeye ulaşmıştır.<br />

3.3.1. 16-19. Yüzyıllarda Azerbaycan’da Halı Sanatı<br />

16-17. yüzyıllarda Azerbaycan’da bulunmuş seyyahlar, halk arasında en<br />

çok rağbet gören sanatlardan birinin halıcılık olduğunu belirtmişlerdir. Bu<br />

seyyahların verdikleri bilgilere göre, bu dönemde halıcılık sanatı o kadar<br />

gelişmiştir ki, şehirlerde dış pazarlar için halı dokuyan özel atölyeler kurulmuştur.<br />

Đngiliz diplomat ve tacirleri, bu dönemde Azerbaycan’da en güzel halıların<br />

Tebriz ve Şamakhı’da dokunduğunu tespit etmişlerdir. Onların verdiği bilgilere<br />

göre, Azerbaycan halıları bu dönemde geleneksel olarak Đtalya, Fransa, Đngiltere<br />

296 Ed. by J. Thompson, S.R. Canby, Hunt for Paradise: Court Arts of Safavid Iran 1501-<br />

1576, Milan, 2004, p. 14.


181<br />

vs. gibi Avrupa ülkelerine ve çok miktarda Rusya’ya ihraç edilmiştir. Đngiliz<br />

seyyahı ve diplomatı A. Cenkinson’un 1562 yılında Şamakhı’da bulunduğu<br />

sırada, burada altın ve gümüş tellerle dokunan nadir halılar hakkında Đngiliz<br />

Kraliçesi Yelizaveta’ya verdiği bilgiler çok ilginçtir. 297<br />

Tebriz’de bu dönemde o kadar çok halı dokunmuştur ki, 1558 yılında Türk<br />

Sultanı Beyazıt, Tebriz’e gelirken şehrin otuz bin kişi alacak kadar büyük<br />

Sahidabad meydanı, çeşitli halılarla döşenmiştir. 298<br />

16. yy. Azerbaycan halı <strong>sanatında</strong>n söz ederken Tebriz’i ayrıca ele almak<br />

gerektiği kuşkusuzdur. Tebriz, bu dönemde çeşitli zanaatların başarılı bir<br />

şekilde sürdürüldüğü, ticaretin ve sanatın zirveye ulaştığı bir şehir olmuştur. 299<br />

Buradaki zanaatlardan söz eden M. Heydarov, 56 zanaat ismi vermiş ve<br />

bunlardan birçoğunun <strong>dokuma</strong>cılıkla ilgili olduğunu kaydetmiştir. 300 Onun verdiği<br />

bilgilerden belli oluyor ki, bu dönemde artık üretimde gelişmiş bir uzmanlaşma<br />

sistemi vardır. Örneğin, atölyelerde bir usta (zerkeş) altın veya gümüş teli<br />

hazırlıyor, diğeri (makukub) onu çekiçle döverek yassı hale getiriyor, kadınlar bu<br />

telleri yumak şeklinde sarıyor, usta-zerbaf ise onu <strong>dokuma</strong>da kullanıyordu. 301<br />

I. Şah Tehmasip döneminde, birçok zengin kişilerin Tebriz’de kârhanesi<br />

(atölyesi) vardı. 302 Bu dönemde Azerbaycan’ın dış ticaretinde diğer <strong>dokuma</strong>cılık<br />

ürünleri ile beraber, halılar da ön planda olmuştur. 303 Bu dönemin halıları<br />

arasında, özellikle altın ve gümüş tellerle dokunmuş ipek halılar dikkat çeker. 304<br />

Safevi Devleti’nin başkenti Kezvin’e taşındıktan sonra da Tebriz’li ustalar,<br />

buradaki atölyelerde işlerine devam etmiş ve Tebriz’de oluşturdukları gelenekleri<br />

geliştirmişlerdir. 305<br />

297 R. Efendi, a.g.e., 2001, s. 140.<br />

298 R. Efendi, a.g.e., s. 141.<br />

299 A.A. Rahmani, “Tarih-i Âlem Aray-i Abbasi” Kak Istoçnik po Istorii Azerbaydjana, Baku,<br />

1960, s. 125.<br />

300 M. Heydarov, Goroda i Gorodskoye Remeslo Azerbaydjana XIII-XVIII vv., Baku, 1982, s.<br />

133.<br />

301 S. Onullahi, Gorod Tebriz v XIII-XVII Vekax, Sosialno-Ekonomiçeskaya Istoriya, Baku,<br />

1982, s. 103.<br />

302 S. Onullahi, a.g.e., s. 105.<br />

303 Đ.P. Petruşevskiy, Azerbaydjan v XVI-XVII vv., Moskva, 1984, s. 235.<br />

304 M. Heydarov, a.g.e., s. 180-181.<br />

305 L. Kerimov, “K izuçeniyu Azerbaydjanskogo Kovrovogo Iskusstva”, Izv. AN Azerb. SSR.,<br />

No 7, 1954, s. 134.


182<br />

Fakat 16. yüzyılın sonlarında başkentin Đsfahan’a taşınması, Azerbaycan<br />

sanatının ve kültürünün gelişmesine büyük darbe vurmuştur. Birçok Azerbaycanlı<br />

usta, Tebriz ve Kezvin’i terk ederek, Đsfahan’a (Đran), Meşhed’e (Đran), Dehli vs.<br />

şehirlere yerleşmiştir. Böylece Tebriz sanat ekolünün, aynı şekilde de halı<br />

ekolünün Đran, Hindistan, Türkiye vs. ülkelerde etkisi güçlenmiştir. 306<br />

Đran ve Güney Azerbaycan’da 17. yüzyılın başlarında görülen ekonomik<br />

yükseliş, sanatta da yeni bir yükseliş dönemini başlatmıştır. Fakat bu dönem<br />

Tebriz ve Azerbaycan için pek iyi bir dönem olmamıştır. Şah Abbas’ın Tebriz ve<br />

Tebriz’lilere karşı düşmanca münasebeti, Osmanlıların yeni saldırıları, 1620<br />

yılının çok güçlü depremi halkı sarsmıştır. 307 Tüm bu olumsuzluklara rağmen<br />

burada zanaatkârlık, buna parelel olarak da <strong>dokuma</strong>cılık, gelişimini sürdürmüştür.<br />

I. Şah Abbas döneminde <strong>dokuma</strong>cılığa özel önem verilmiştir. Bu dönemde,<br />

özellikle ipek kumaş ve halı <strong>dokuma</strong>cılığı çok gelişmiştir. Safevi Devleti’nin<br />

değişik şehirlerinde bulunan elçiler ve seyahatçiler bu <strong>dokuma</strong>lardan hayranlıkla<br />

bahsetmişlerdir. 308<br />

Bu dönemde Đpek halının yanı sıra, Yünlü halı <strong>dokuma</strong>cılığı da gelişmiştir.<br />

Polonyalı T. Mankoyiski’nin yazdığına göre, Şah Abbas’ın eşi, ülkenin<br />

eyaletlerinde atölyelerin kurulmasını kendisi kontrol etmiştir. Şirvan, Karabağ,<br />

Gilan, Kaşan, Kirman, Meşhed, Astarabad ve Đsfahan’da kurulmuş atölyelerde şah<br />

sarayı için halılar ve ipek kumaşlar dokunmıştur. 309 Mankoyiski, Şarden’e<br />

atfederek şunu da belirtiyor ki, bu kârhanelerde tasarımcılar, ressamlar çok önemli<br />

rol oynamıştır. Tüm üretim onların eskizleri esasında yapılmakla beraber, şah<br />

atölyesinin meşhur ressamlarından biri tasarımcıların başkanlığını yapıyor, ustalar<br />

onların kontrolü altında çalışıyordu. 310<br />

Bu dönemde Safevi Devleti’nden en fazla halı ithal eden ülkelerden biri<br />

Polonya olmuştur. Polonya, Azerbaycan ve Đran’da üretilmiş halılardan o kadar<br />

çok almıştır ki, Avrupalılar bu halıları “Polonya halısı” diye adlandırmaya<br />

306 K. Aliyeva, a.g.e., s. 20.<br />

307 S. Onullahi, a.g.e., s. 176.<br />

308 Ç. Kurbanova, “Şelkovıye Kavrı Azerbaydjana v XVI-XVII vv.”, Mat-lı Mejdunarodnogo<br />

Simpoziuma po Iskusstvu Vostocnıh Kovrov, Baku, 1988, s. 173.<br />

309 T. Mankoyiski, Wyprawa po Kobiercie do Persju w Roku 1602, Krakow, 1939, s. 198-199.<br />

310 T. Mankoyiski, a.g.e., s. 200.


183<br />

başlamıştır. Polonya’da tespit edilmiş 16.-17. yy. Safevi halılarının sayısı 400<br />

civarındadır. 311<br />

16.-17. yüzyılda Tebriz ile beraber Ğüney Azerbaycan’ın Erdebil şehri de,<br />

<strong>dokuma</strong>cılıkta önde giden bölgelerden birisi olmuştur. 1636-1638 yıllarında bu<br />

şehri ziyaret eden Alman seyahatçisi Adam Oleari, burada ülkenin en güzel altın<br />

ve gümüş telli kumaşlarının satıldığını kaydetmiştir. 312<br />

Diğer bir seyahatçi ve tacir Tavernye ise, kayıtlarında bu şehrin ipekçilik<br />

ve halıcılığı ile meşhur olduğunu yazmıştır. 313 Ünlü “Şeyh Safi” halısının<br />

dokunduğunun ihtimal edildiği yerlerden biri de bu halının alındığı “Şeyh Safi”<br />

kabrinin bulunduğu Erdebil şehridir. Erdebil halıları hem sanatsal, hem de<br />

teknolojik özelliklerine göre Tebriz halılarına benzer.<br />

16.-17. yüzyılda Tebriz’de <strong>dokuma</strong>cılık sanatının çok yüksek seviyeye<br />

ulaşmasının en büyük nedeni, sarayın <strong>dokuma</strong>cılığa verdiği önem olmuştur. Saray<br />

ressamlarının <strong>dokuma</strong> atölyeleri ile beraber çalışması, Tebriz’de hem halı, hem de<br />

kumaş <strong>dokuma</strong>cılığını farklı bir konuma getirmiştir. Azerbaycan’ın diğer<br />

bölgelerinde ise, ev ve küçük atölye <strong>dokuma</strong>cılığının faaliyetleri artmıştır. Bu<br />

nedenle 16.-17. yy. Azerbaycan <strong>dokuma</strong> <strong>sanatında</strong>n söz ederken saray ve saray<br />

dışındaki <strong>dokuma</strong>cılığı ayrı ayrı değerlendirmek gerekir.<br />

16.-17. yy. Azerbaycan halıları, genel olarak iki kısma ayrılır. Bunlardan<br />

biri, sarayın ihtiyaçları için saray atölyelerinde ressamların eskizleri üzere<br />

dokunan, büyük ebatlı, karmaşık kompozisyonlu veya konulu, eğri çizgilerin,<br />

bitkisel ve hayvan figürlerinin hakim olduğu, çoğu zaman ipek, altın veya gümüş<br />

ipliklerin kullanıldığı halılardır. 314 Bu halılar Tebriz, Kaşan, Kirman, Kezvin ve<br />

Đsfahan’daki saray atölyelerinde dokunmuştur.<br />

Azerbaycan halılarının ikinci kısmı ise, yüzyıllardan beri süregelen<br />

gelenekler, halkın hafızasında yaşayan kompozisyonlar, ressamların<br />

kompozisyonlarıyla dokunmuş halılardan alınarak sadeleştirilmiş kompozisyonlar<br />

veya düz çizgilerin hakim olduğu, bitki ve hayvan figürlerinin de stilize edilerek<br />

311 K. Aliyeva, a.g.e., s. 22.<br />

312 Puteşestvenniki ob Azerbaydjane/Pod Red. E. Şahmalieva, t. 1, Baku, 1961, s. 278.<br />

313 L. Kerimov, Azerbaydjanskiy Kovyor, t. III, Baku, 1963, s. 38.<br />

314 V.Paşayeva, “Azerbaycan Halı Sanatı Tarihine Bir Bakış”, Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi,<br />

Erzurum, 2003, S: 11, s. 85.


184<br />

düz çizgilerle oluşturulan kompozisyonların kullanıldığı, ev ve küçük atölyelerde<br />

dokunmuş halılardır. 315 Bu halılar çoğunlukla Kuzey Azerbaycan’da ve Güney<br />

Azerbaycan’ın Tebriz ve Erdebil şehirleri dışındaki bölgelerinde dokunmuştur.<br />

16. yüzyılda Safevi saray atölyelerinde dokunmuş halılar, tüm dünyada<br />

halı sanatının zirvesi olarak görülmüştür. Bu halıların kompozisyonları, saray<br />

atölyelerindeki ressamlar tarafından çizildiği düşünülmektedir. Çünkü hiçbir<br />

dokuyucunun, bu kadar mükemmel desenleri ressam katkısı olmadan kendi başına<br />

yapması olanaksızdır. Bu halılarda kullanılan motifler, onların kompozisyon<br />

içindeki uyumu, çizgilerin estetikliği, sık ve karmaşık kompozisyon şemalarının<br />

oluşturulması söylediklerimizi kanıtlamaktadır. Safevi saray halılarında kullanılan<br />

kompozisyon ve motiflerin hepsinin, dönemin kitap süslemelerinde de görülmesi<br />

bize, bu çalışmaların aynı sanatçıların kaleminden çıkmış olduğunu düşündürür.<br />

Saray atölyesinin hattatları, nakkaşları ve müzehhipleri öyle desenler çizmişlerdir<br />

ki, bunlar tüm dekoratif sanat örneklerinde kullanılabilmiştir. Bu nedenle de,<br />

onların oluşturduğu kurallarla yapılmış tüm ürünlerde Tebriz ekolünün mührü<br />

vardır.<br />

16.-17. yy. Tebriz ekolü halılarını inceleyen araştırmacıların fikrine göre,<br />

bunların kompozisyonları ne kadar farklı görünse de, temelinde beş tane<br />

kompozisyon şeması kullanılmıştır. 316 Bu şemaları oluşturan kompozisyon<br />

prensipleri, Şark mimarisinin de kompozisyon esasını oluşturmuştur. Bazı<br />

prensipler sadece bir tip halıda kullanılabildiği halde (örneğin “Şah Abası” halısı),<br />

bazıları da farklı kompozisyonlara sahip birkaç tip halıda kullanılmıştır.<br />

Bu kompozisyon prensiplerinden yola çıkarak oluşturulmuş en basit<br />

kompozisyon şeması, simetrik şemadır. Bu şemaya sahip halılarda halının<br />

uzunluğu boyunca merkezinden geçen eksen, onu iki eşit bölüme ayırmış olur ve<br />

bir taraftaki motifler, diğer taraftakinin tekrarıdır.<br />

En çok kullanılan kompozisyon şemalarından biri bend-i Rûmi’dir<br />

(çizim 6). Bu şema çok eskiden bilinen, Selçuklu ve Timuri halılarında da<br />

315 V. Paşayeva, a.g.e., s. 85.<br />

316 K. Aliyeva, a.g.e., s. 49.


185<br />

kullanılmış bir şemadır ve kitap <strong>sanatında</strong>, mimaride, seramikte çok yaygındır<br />

(çizim 7). 317<br />

Tebriz ekolünde bir çok kompozisyonda kullanılan (Afşan, leçek-turunç,<br />

islimi vs.) şemaların temelinde, yüzeyin karelere veya dikdörtgenlere bölünmesi<br />

vardır. 318 Her kareye büyük spiral yerleştirilmiş ve spiral dıştan içe doğru<br />

yönelmiştir (çizim 8, 9). 319 Genelde iki tip spiral bir arada kullanılmıştır: Kalın<br />

çizgili “erkek” ve ince çizgili “dişi” spiraller. Đkinci spiral genelde zemini<br />

doldurmak için kullanılmıştır ve daha serbest şekilde tasarlanmıştır<br />

.<br />

Çizim: 6 – Bend-i Rûmi şeması. Çizim: 7 - Bend-i Rûmi şeması.<br />

Çizim: 8–Spiralli kompozisyon şeması. Çizim: 9–Spiralli kompozisyon şeması.<br />

317 L. Kerimov, a.g.e., t. II, s. 107.<br />

318 K. Aliyeva, a.g.e., s. 51.<br />

319 K. Aliyeva, a.g.e., res. 19, 22. .


186<br />

Kural haline gelmiş kompozisyon şemalarından biri “Şah Abası” halısının<br />

kompozisyon şemasıdır (çizim 10). 320 Bu şemayı, dikey yönde çizilmiş ve bir biri<br />

ile kesişen üç eğri çizgi oluşturmuşturr. Halının enine bağlı olarak bu eğrilerin<br />

sayısı daha fazla olabilir.<br />

Tebriz halılarının kompozisyonlarında kullanılan esas şemalardan biri de<br />

madalyonlu şemadır. 321 Bu şemanın en fazla kullanılmış çeşidi, Leçek-turunçtur<br />

(çizim 11). Bu kompozisyonun merkezinde büyük madalyon-turunç (1) yerleşmiş,<br />

köşelerde ise onun çeyrek kısımları –leçekler (2) yer almıştır. 9.-10. yüzyıllarda<br />

bu şema kitap <strong>sanatında</strong> kullanılmıştır. Fakat halıya bu şema 16. yüzyılda<br />

geçmiştir. Çoğu zaman madalyonun üst ve alt tarafında ketebeler (3) ve kubbe (4)<br />

yerleştirilmiştir.<br />

Çizim: 10- “Şah Abası” halısının Çizim: 11 – Leçek-turunç<br />

kompozisyon şeması. kompozisyon şeması.<br />

320 K. Aliyeva, a.g.e., s. 52<br />

321 K. Aliyeva, a.g.e., s. 52


187<br />

Yukarıda anlatılan şemaların herhangi biri uygulandığı zaman, en önemli<br />

meselelerden biri bu şema doğrultusunda motiflerin yerleştirilmesi ve uygulanan<br />

motiflerdir. Tebriz halılarının kompozisyonlarının en yaygın unsurları islimi<br />

(yabancı literatürde “arabesk” ismi ile, Türkiye’de ise rûmi ismi ile bilinen<br />

motiftir; çizim 12), hatai (Türkiye’de “hatai” ismi ile bilinen motiften farklı olup,<br />

işlemeli rumi’ye uygundur; çizim 13), helezonlar (çizim 8, 9), madalyon (çizim<br />

14), ketebe (çizim 15), kubbe (çizim 16), bulut (çizim 17), buta (çizim 18), vag<br />

(dalları hayvan kafası ile tamamlanan bitkisel desen, çizim 19), epigrafik<br />

yazılardır (çizim 20). 322<br />

Çizim: 12 – Đslimi. Çizim: 13 – Hatai.<br />

322 L. Kerimov, a.g.e., s. 71-103; K. Aliyeva, a.g.e., s. 53-62.


188<br />

Çizim: 14 – Madalyon.<br />

Çizim: 15 – Ketebe.<br />

Çizim: 16 – Kubbe.


189<br />

Çizim: 17 – Bulut. Çizim: 18 – Buta.<br />

Çizim: 19 – Vag.


190<br />

Çizim: 20 – Epigrafik yazı.<br />

Tebriz saray halıları bitkisel motifli, konulu ve namazlık halılar olarak üç<br />

kısma bölünebilir. Bitkisel motifli halıların en önemli çeşitlerinden biri<br />

madalyonlu halılardır ve bunlar da kendi içinde tek madalyonlu (turunçlu; resim<br />

93); ketebe ve kubbeli, madalyonlu (resim 94); ketebe, kubbe, leçek ve<br />

madalyonlu (leçek-turunç; resim 95); leçekler ve madalyonlu (resim 96) olmak<br />

üzere dörde ayrılır.<br />

Resim: 93 – Tek madalyonlu halı. Tebriz, 17. yy.<br />

Güzel Sanatlar ve Busines Müzesi, Hamburg.


191<br />

Resim: 94 – Madalyonlu, ketebe ve kubbeli halı. 17. yy. Sanat Müzesi, Filadelfiya.<br />

Resim: 95 – Leçek-turunç kompozisyonlu halı. Safevi saray halısı, 16. yy.<br />

LACMA, Los Angeles.


192<br />

Resim: 96 – Leçek ve madalyonlu halı. Kaşan, 16. yy. Altman Bequest Koleksiyonu.<br />

“Afşan” ismi ile bilinen halılar da bitkisel motifli halılara dahildir. Bu<br />

halılarda bitkisel motifler ana spiral ve ek spiral sistemlerinin üzerinde<br />

serpiştirilmiştir ve halının ismi de buradan alınmıştır (resim 97).<br />

Resim: 97 – “Afşan” halısı. 16.yy. Sanat ve Biznes Müzesi, Leipzig.


193<br />

“Şah Abası” (yabancı literatürde ve halı araştırmacıları arasında “vazolu<br />

halı” ismi ile geçer) halıları önce Tebriz’de üretilmiş, 17. yüzyıldan başlayarak<br />

Covşagan ve diğer yerlerde üretilmeğe başlamıştır. Bu halının deseni bitki kökenli<br />

motifler ve vazolardan oluşmuştur (resim 98).<br />

Bitkisel motifli halıların bir grubunu da, çok madalyonlu halılar oluşturur.<br />

Bu grubun en önemli örneği “Çelsi” halısı adi ile bilinen halıdır (resim 99).<br />

Araştırmacılar bu halının “Şeyh Safi” halısı ile aynı zamanda veya 15. yüzyılın<br />

sonlarında dokunduğunu iddia etmiştir. “Şeyh Safi” halısı ile beraber “Çelsi”<br />

halısı, günümüze ulaşmış en güzel halılardan biri sayılır.<br />

Resim: 98 – “Şah Abası” halısı. 16. yy. Avusturya Sanat ve Sanayi Müzesi, Viyana.<br />

Konulu halılar, 16.-17. yy. Safevi halıları arasında büyük bir grup<br />

oluşturur. Bu guruba, avcılık (resim 81), hayvanlı (resim 82), bağ (resim 69),<br />

meşeli (ormanlı, resim 100) ve insan figürlü halılar dahil edilmiştir. Bu halıların<br />

hemen hepsinde insan figürü de görülebilir: avcılık halılarında bunlar atlı ve yaya<br />

avcılar, hayvanlı ve meşeli halılarda okçulardır. Fakat insan figürlü halılarda insan


194<br />

Resim: 99 – “Çelsi” halısı. 16. yy. Viktoriya &Albert Müzesi, Londra.<br />

figürleri, diğerlerinden farklı olarak, kompozisyonda minyatür sanatı kurallarına<br />

uygun şekilde yer almakta ve kompozisyon merkezini oluşturmaktadır<br />

(resim 101). 323<br />

Saray halılarının bir grubu da ejderhalı halılardır (resim 102). 324 Bu<br />

halıların çoğunda ejderha ile beraber simurg kuşu da yer almıştırr. Halıların<br />

kompozisyonuna bağlı olarak onlar, mücadele ederken veya ayrı ayrı tasvir<br />

edilmiştir.<br />

323 K. Aliyeva, a.g.e., s. 80.<br />

324 V. Paşayeva, N. Paşayev, “Ejderha Desenli Azerbaycan Halıları”, Güzel Sanatlar Enstitüsü<br />

Dergisi, Erzurum, 2005, S: 15, s. 104.


195<br />

Resim: 100 – Meşeli halı. 16.yy. Avusturya Tatbiki Sanat Müzesi, Viyana.<br />

Resim: 101 – “Saray Meclisi” halısı (detay), 16. yy.<br />

Tatbiki Sanatlar Müzesi, Budapeşte.


196<br />

Resim: 102 – Ejderhalı halı (detay), 16. yy. Metropolitan Müzesi, New York.<br />

16.-17. yy. halı <strong>sanatında</strong>n söz ederken saray kilimlerini göz ardı<br />

edemeyiz. Bu dönemde saray atölyelerinde dokunmuş kilimler çoğunlukla ipek,<br />

altın veya gümüş tellerle yapılmış, üzerinde bitkisel motiflerle beraber birçok<br />

figürün (insan, kuş, hayvan veya hepsi bir arada) yer aldığı çok değerli<br />

<strong>dokuma</strong>lardır (resim 103). Kilimler de kompozisyon itibariyle yukarıda halılar<br />

için anlattığımız gruplara ayrılabilir.<br />

16.-17. yy. Azerbaycan saray <strong>dokuma</strong>cılığı, ister sanatsal, isterse de<br />

teknolojik açıdan dönemin en üstün seviyesine ulaşmıştır ve bu dönemde saray


197<br />

atölyelerinde dokunmuş halılardan günümüze ulaşmış her bir halı bir şaheser<br />

niteliğindedir.<br />

Resim: 103 – Đpek ve metal ipliklerle dokunmuş kilim, 16. yy. Figdor Koleksiyonu.<br />

17. yüzyılın sonlarına doğru, Azerbaycan’ın ekonomik hayatında<br />

duraklama dönemi başlar ve bu durum, <strong>dokuma</strong>cılığı da etkiler. 17. yüzyılın ikinci<br />

yarısında bir daha Đran’a seyahat eden Tavernye, bu kez önceden hayran kaldığı


198<br />

<strong>dokuma</strong>cılığın çok gerilediğini ve hatta Şah ve saray adamlarının, onların Đran’a<br />

getirmiş olduğu kumaşları tercih ettiğini yazmıştır. 325<br />

16.-17. yüzyılda saray dışında dokunmuş halıların günümüze fazla örneği<br />

ulaşmasa da, bazı müzelerde bu döneme ait ender halılara rastlanmaktadır.<br />

Bunların içinde en fazla örneği bulunan grubun “Ejderhalı halılar” olduğunu<br />

söyleyebiliriz (resim 104).<br />

Resim: 104 – Ejderhalı halı. Şirvan veya Karabağ, 17. yy. Tekstil Müzesi,<br />

Washington.<br />

Bu halılar, kompozisyonu itibariyle saray atölyelerinde dokunmuş<br />

ejderhalı halılardan farklıdır. Fakat bazı araştırmacılara göre, bu halılar da<br />

başlangıcını saray atölyelerinde dokunmuş, ama günümüze örneği ulaşmamış bir<br />

kompozisyondan almıştır. 326 Ejderhalı halıların Kuzey Azerbaycan’ın Kuba,<br />

325 Problemı Azerbaydjanskogo Renessansa, Sb. Statey, Baku, 1984, s. 215.<br />

326 V. Paşayeva, N. Paşayev, a.g.m., Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, Erzurum, 2005, S: 15, s.<br />

109.


199<br />

Şamakhı, Karabağ gibi bölgelerinde dokunduğu düşünülmektedir ve bu<br />

kompozisyon giderek tahrif olmuş şekilde, 19. yüzyılın sonlarına dek hem halıda,<br />

hem de sumak tipi düz <strong>dokuma</strong> yaygılarda dokunmaya devam etmiştir<br />

(resim 105).<br />

Resim: 105 – Ejderhalı sumak. Guba, 19. yy. Rippon Boswell müzayedesi,<br />

5.05.1990, Wiesbaden.<br />

Evlerde dokunan halılar günlük yaşamda kullanıldığı için günümüze pek<br />

fazla örneği ulaşmamıştır. Günümüze ulaşmış örneklerin birçoğu 17. yüzyıldan<br />

sonraki döneme aittir. 17. yüzyılda dokunduğu düşünülen halılardan yola çıkarak<br />

şunu söyleyebiliriz ki, artık o dönemde, Azerbaycan’ın her bölgelesinde bilinen<br />

kompozisyon çeşitleri ve her bölgede uygulanan motifler grubu belirgin şekilde<br />

görülebilir. Yani bugün Azerbaycan halıcılığında bilinen mektepler, artık o<br />

dönemde oluşmuş durumdadır. O döneme ait kompozisyonlar ise biraz değişmiş


200<br />

şekilde bugün bile dokunmaya devam ediyor. Örneğin, resim 106’da verilmiş 17.<br />

yy. halısı Şirvan bölgesinde halen dokunmaktadır ve desenin çok değişime<br />

Resim: 106 – “Yaprak” desenli halı. Şamakhı, 17. yy. Neiriz Galerisi, Berlin.<br />

Resim: 107 – “Çelebi”. Karabağ, 17. yy. Moshe Tabibnia Galerisi, Milano.


201<br />

uğradığı söylenemez. Artık 17.-18. yüzyılda “Çelebi” (resim 107), “Afşan” (resim<br />

108), “Bilici”, “Konakkend” vs. gibi halıların yapılmış olduğu aşikardır. 17. yy.<br />

ev halılarının desen ve motif özelliklerini incelerken, çoğu zaman saray<br />

<strong>dokuma</strong>larında kullanılmış motiflerin geometrikleştirilmiş ve daha basit bir<br />

şekilde uygulandığını görebiliriz (resim 109).<br />

Resim: 108 – “Afşan”. Karabağ, 17. yy. Battilossi müzayedesi,<br />

11.02.1998, Londra.


202<br />

Resim: 109 – Hayvanlı halı. Güney Azerbaycan, 17. yy. Alberto Boralevi Galerisi.<br />

Azerbaycan’da bu dönemde yüksek kaliteli halıların yanı sıra, çok<br />

miktarda düz <strong>dokuma</strong> yaygı çeşitleri de (palaz, cicim, kilim vs.) dokunmuştur.<br />

Düz <strong>dokuma</strong> yaygılar özellikle Karabağ, Gence, Gazakh ve Şamakhı’da<br />

ün kazanmıştır. Bunlar daha sade ve az süslemeli dokunsa da, renkleri ve<br />

süslemelerinin şematik bir tarzda ifade edilmesi ile dikkat çeker.<br />

Düz <strong>dokuma</strong> yaygılarda arada bir gerçeğe yakın bir şekilde yapılmış insan<br />

ve hayvan figürlerine de rastlanılır.<br />

Geçmiş dönemlerde olduğu gibi, 18. yüzyılda da Azerbaycan’da en çok<br />

rağbet görmüş sanatlardan birisi halıcılıktır. Muhtelif kaynaklara göre,<br />

Azerbaycan halıları rengi, devamlılığı, <strong>dokuma</strong> tekniği vs. özellikleriyle diğer<br />

Şark halılarından farklıdır. Bu yüzyılda Kuba halıları iç ve dış pazarlarda büyük<br />

şöhret kazanmıştır. Bazı kaynaklara göre, 18. yüzyılda “...Kuba halıları,<br />

nakışlarının çeşitliliği ve zarif dokunmasıyla, Đran halılarından bir hayli farklılık<br />

göstermiştir...”. 327<br />

18. yüzyılda Azerbaycan’da halılar hem bitkisel motifli, hem de konulu<br />

süslemelerle dokunmuştur. Fakat bu dönemde konulu halılar, bitkisel motifli<br />

halılara oranla daha az dokunmuştur.<br />

327 “Zakavkazskiye Oçerki”, Jurnal Ministerstva Vnutrennikh Del, 1845, t. 10, s. 358.


203<br />

18. yüzyılda Karabağ, Gence, Gazakh, Kuba, Şamakhı, Tebriz ve Bakü’de<br />

dokunmuş birçok halı ve düz <strong>dokuma</strong> yaygılar, günümüzde Azerbaycan ve birçok<br />

yabancı ülke müzelerinde ve şahsi koleksiyonlarda muhafaza edilmektedir.<br />

Aşağıdaki resimlerde bunların bazı örnekleri verilmiştir (resim 110-113).<br />

18. yüzyılda dokunmuş halıların birçoğu aynı bölgelerde günümüzde de<br />

dokunmaya devam etmektedir. Bu dönemde Azerbaycan’da çok miktarda yüksek<br />

kaliteli ve çok fazla kullanılan düz <strong>dokuma</strong> yaygı türlerinden kilim, palaz, verni,<br />

şedde, sumak ve zili de dokunmuştur.<br />

19. yüzyılda Azerbaycan siyasi ve ekonomik bölünmüşlük yaşasa da, el<br />

sanatlarının bir çoğu öz benliğini kaybetmemiştir. Ülkenin Tebriz, Erdebil, Bakü,<br />

Kuba, Nahçıvan, Gence, Gazakh, Şeki, Şuşa, Şamakhı vs. şehirlerinde yüzlerce<br />

sanatkâr yaşamış, hem iç, hem de dış pazarlar için muhtelif sanat eserleri<br />

üretmişlerdir.<br />

Resim: 110 – “Yaprak”. Şamakhı, 18. yy. Rippon Boswell müzayedesi,<br />

22.11.1997, Wiesbaden.


204<br />

Resim: 111 – Madalyonlu halı. Karabağ, 18.yy. Bausback Galerisi, Mannheim.<br />

Resim: 112 – “Afşan”. Bakü, 18. yy. “Halı” dergisinin arşivi.


205<br />

Resim: 113 – Ağaçlı halı. Güney Azerbaycan, 18. yy. L.A.Mayer Đslam Sanatı Hatıra<br />

Enstitüsü, Jarusalem.<br />

Daha 19. yüzyılın başlarında Kuzey Azerbaycan’ın önemli halıcılık<br />

merkezlerinden olan Kuba’da, Avrupa’dan özel olarak getirilen resimlerden<br />

sipariş üzerine Flaman goblenleri tipte halılar dokuyan atölyeler açılmıştır 328 ve<br />

bu halılar kalitesine göre çok yüksek değerlendirilmiştir.<br />

19. yüzyılın ortalarından itibaren, Azerbaycan halı ve halı mamulleri,<br />

Kafkas, Rusya ve uluslararası sergilerde gösterilmiş ve ödüller kazanmıştır. 329<br />

Kafkaslarda 1850-1890 yılları arasında düzenlenmiş 8 serginin hepsine<br />

Azerbaycan halı sanatkârları kendi ürünleri ile katılmış ve çok sayıda ödül<br />

kazanmıştır. 1872, 1882, 1912 yıllarında Moskova’da, 1896’da Nijni<br />

Novgorod’da, 1913’te St. Petersburg’da düzenlenmiş sergilerde de Azerbaycan<br />

halı zanaatkârlarının çalışmaları ödüller almıştır.<br />

328 P. Zubov, Kartina Zakavkazskogo Kraya, Prinadlejaşego Rossii, i Sopredelnıx Onomu<br />

Zemel, Ç. IV, St. Peterburg, 1835, s. 103-104; P. V. Guguşvili, Razvitiye Promışlennosti v<br />

Gruzii i Zakavkazye, t. 1, Tbilisi, 1957, s. 146.<br />

329 A. Abbasov, “Azerbaydjanskie Kovrı na Vnutrennih i Vneşnih rınkah v Kontse XIX- Naçale<br />

XX vv.”, Iskusstvo Vostoçnıh Kovrov, Baku, 1988, s. 21-23.


206<br />

Bu dönemde, Azerbaycan halıcıları Viyana, Turin, Berlin, Londra, Paris<br />

ve diğer Avrupa şehirlerinde düzenlenen uluslararası sergilere de katılmış ve<br />

onların çalışmaları çok büyük beğeni kazanmıştır. 1862’de Londra, 1911’de<br />

Turin, 1913’te Berlin ve Londra sergilerinde Azerbaycan halıları yüksek ödüllere<br />

layık görülmüştür.<br />

Bu sergilerde Azerbaycan halılarına verilen değerden 19.yy. ile 20.<br />

yüzyılın başlarında Azerbaycan’ın en değerli halılarının yine de eski halıcılık<br />

merkezlerinde dokunduğu anlaşılır. Bu merkezler arasına, bu dönemde Kuba’ya<br />

bağlı Çiçi, Kımıl, Pirebedil, Şamakhı’ya bağlı Çuhanlı, Kadim Arap, Gazakh’a<br />

bağlı Salahlı, Taş Salahlı, Akköynek, Dağ Kesemen, Bakü’ye bağlı Hile,<br />

Surahanı, Karabağ’ın Şuşa, Berde, Lemberan, Çelebi vs. gibi yerleşim yerleri de<br />

dahil olmuştur. 330 Günümüze bu dönemden, Azerbaycan’ın farklı merkezlerinde<br />

dokunmuş yüzlerce halı ve halı mamulleri kalmıştır.<br />

18.- 19. yüzyıllarda ve 20. yüzyılın başlarında Azerbaycan’da dokunan<br />

halılar, çoğunlukla eski kompozisyonlar ve onların gelişmiş çeşitleridir. Fakat<br />

aynı zamanda farklı konuların uygulandığı konulu halılar ve yeni kompozisyonlu<br />

halılar da dokunmuştur.<br />

19. yüzyılın ikinci yarısında Şamakhı ve Cebrail’de, ipek halıların üretimi<br />

daha fazladır. Bu halılar özellikle Türkiye ve Đran’a ihraç edilmiştir. Apşeron’da<br />

ince dokunmuş “çiyi palaz”lar daha yaygındır. Bu değerli palazlar özel sipariş<br />

üzerine dokunmuştur. Maalesef bugün Azerbaycan’ın hiçbir bölgesinde “çiyi<br />

palazı” dokunmamaktadır.<br />

Tebriz halı ekolüne ait binden fazla kompozisyondan yaklaşık 400<br />

civarında kompozisyon, 19.-20. yüzyıllarda da dokunmaya devam etmiştir. Çiçek<br />

açan bağ, Vazoda güller, Ağaçlı, Sütunlu, Mihraplı vs. ünlü kompozisyonların<br />

19.-20 yüzyıllarda yeni, daha realist üslupta yapılmış çeşitleri ortaya çıkmıştır.<br />

19. yüzyılda dokunmuş halıların sanatsal yönlerine ve içeriğine dikkat<br />

edildiğinde, el sanatlarının diğer çeşitlerinde uygulanan yeniliklerin burada da<br />

geçerli olduğu göze çarpmaktadır. Halıların genel kompozisyonu geleneksel<br />

özellik taşısa da, onlarda tatbik edilen motifler ve özellikle, bunların unsurları bir<br />

hayli değişmiştir. Bu yüzyılda halı motifleri arasına, Rus ve Avrupa motifleri ile<br />

330 R. Efendi, a.g.e., 2001, s. 212.


207<br />

meşhur mimari eserlerin resimleri de dahil edilmiştir. Fakat bu mimari eserler<br />

olduğu gibi, üç boyutlu olarak değil, stilize edilmiş olarak çizilmiştir (resim 114).<br />

Resim: 114 – Đpek halı. Heris, 1870. Emir Galerisi, Lyon.<br />

Araştırmalara göre, bu dönemde de geçmiş dönemlerde olduğu gibi,<br />

Azerbaycan halıları estetik ve teknik özelliklerine göre Tebriz, Kuba- Şirvan,<br />

Karabağ ve Gazakh- Gence adları altında yerel özellik arz eden mekteplere<br />

bölünmüştür. 331 Şunu da teyit etmek gerekir ki, her mektebin kendine özgü farklı<br />

kompozisyon ve motiflere sahip olan halıları vardır. Bu halılar da dokunduğu<br />

<strong>yeri</strong>n adını taşır. Örneğin, Gazakh halı mektebine “Şıhlı”, “Kaymaklı”,“Salahlı”,<br />

“Borçalı”, “Karayazı”, “Kara-papak”, “Kara-Koyunlu”, “Dağ-Kesemen”, “Taş<br />

Salahlı” vs., Kuba-Şirvan mektebi, Bakü grubuna da “Surahanı”, “Novhani”,<br />

“Fatmayı”, “Göredil”, “Hile (Emircan)”, “Hile-Afşan” vs. halıları dahil edilmiştir.<br />

Kuba, Karabağ, Tebriz vs. halıları da tahminen bu şekilde tasnif edilmiştir.<br />

Azerbaycan halıları 19. yüzyılda da önceki dönemlerde olduğu gibi, hem<br />

pratik (oturmak, yatmak, öğle yemeği yemek, namaz kılmak vs.), hem de estetik<br />

içerik taşımıştır. Halının estetik yönü, onun süslemeleriyle (kompozisyon,<br />

motifler ve renk) ortaya çıkar. Halıların estetik özellikleri ve içerikleri ilk önce<br />

331 R. Efendi, a.g.e., s. 213.


208<br />

onları süsleyen motiflere bağlıdır. Çünkü motifler tatbik edildiği sanat numunesini<br />

süslemekle beraber, onun içeriğini de ortaya çıkarır. Bilim adamlarının halı<br />

üzerindeki motifleri alfabeye benzetmeleri sebepsiz değildir. Bunlardan da<br />

cümleler ve hikayeler oluşur. Şunu da söylemek gerekir ki, zaman geçtikçe bu<br />

motiflerin birçoğu değişik sanat akımlarından etkilenerek günümüze yaklaştıkça<br />

şematikleşip anlaşılmaz bir şekle gelmiştir. Şimdi bu motifleri daha çok uzmanlar<br />

anlayabilmektedir.<br />

19. yüzyılda Azerbaycan’da çok miktarda düz <strong>dokuma</strong> yaygılar, verni<br />

(resim 115), sumak (resim 116), palaz (resim 117), kilim (resim 118), şedde<br />

(resim 119), zili (resim 120), cecim (resim 121) vs. dokunmuştur. Düz <strong>dokuma</strong><br />

yaygılar, halılara göre daha hafif ve ince olduğundan dolayı, onu genellikle<br />

göçebeler yaşantılarında kullanmışlardır. Bu nedenle, genellikle dağ eteği<br />

bölgelerinde dokunmuştur.<br />

19. yüzyılda genellikle Karabağ’da (Berde, Ağcabedi, Cebrail vs.)<br />

dokunan verniler sanat aleminde büyük şöhret kazanmıştır. Günümüzde<br />

verninin birçok örneği Avrupa ve Amerika müzelerinde korunmaktadır. Verni<br />

Resim: 115 – Verni. Kuzey Azerbaycan, 19.yy. Zadah Galerisi, Londra.


209<br />

Resim: 116 – Sumak. Kuzey Azerbaycan, 19.yy. Adil Besim Galerisi, Almanya.<br />

Resim: 117 – Palaz. 19. yy. Kailash Galerisi, Antwerpen.


210<br />

Resim: 118 – Kilim. Gazakh, 1820. Johannik Galerisi, Wien.<br />

Resim: 119 – Şedde. Kuzey Azerbaycan, 19. yy. Ahmet Hazım<br />

Halefleri Galerisi, Đstanbul.


211<br />

Resim: 120 – Zili. Bakü, 19.yy. Nahigian Kardeşler Galerisi, Chikago.<br />

Resim: 121 – Cicim. Kuzey Azerbaycan,19. yy. Adraskand, Californiya.


212<br />

esasen iki parça halinde dokunarak, sonra da iğne ile dikilmektedir. Verniler<br />

estetik anlamda çok orijinal kompozisyona sahiptir. Burada süslemeler, yatay ve<br />

dikey bir tarzda halının ebadına bağlı olarak, 12, 16, 20, 24 adet “S” harfini<br />

hatırlatan elementlerden oluşur. Bu bir çeşit ejderha motifidir. 332 Ejderha’nın<br />

Karabağ vernilerinde böyle çok tasvir edilmesi sebepsiz değildir.<br />

Đlmi araştırmalara göre uzak geçmişte Türk dilini konuşan halklar<br />

ejderhayı kudretli ve çok hayırlı, efsanevi bir hayvan olarak görmüşlerdir.<br />

Altay’da yaşayan insanlar, şimdiye kadar ejderha yılında çok yağış olacağına<br />

inanmışlar ve “o yağmur yağdırıp her <strong>yeri</strong> yeşillendirecektir” inancına<br />

sahiptirler. 333<br />

Bu dönemde Azerbaycan’da bitkisel motifli halılar çoğunlukta olsa da,<br />

birkaç çeşit orijinal konulu halılara da rastlanır. Bunlardan “Dört Fasıl” adlı<br />

halılar dönemin en önemli konulu halısıdır. 334 “Dört Fasıl” halısının şimdiye dek<br />

bilinen en eski örneği, 16. yüzyıla aittir. Azerbaycan halıcıları tarafından<br />

dokunmuş bu halı, Şah Tahmasip tarafından Đmam Rıza türbesine hediye edilmiş,<br />

günümüzde de Meşhed şehrinin “Asetane Gods” Müzesi’nde korunmaktadır. 335<br />

Halı <strong>sanatında</strong> “Dört Fasıl” konusu, 19. yüzyılda geniş bir şekilde yayılma<br />

imkanı bulmuştur. Onun bu dönemde dokunmuş örneklerine dünyanın birçok<br />

müzelerinde rastlamak mümkündür. Günümüzde Bakü şehrindeki Devlet<br />

Đncesanat Müzesi ve Nizami Gencevi adına Azerbaycan Edebiyatı Müzesi’nde<br />

“Dört Fasıl” konulu iki güzel halı muhafaza edilmektedir. Bu halıların her ikisi<br />

“Dört Fasıl” diye adlandırılsa da, onlar resimleri ve icrası açısından birbirinden<br />

farklıdır.<br />

Bakü Devlet Đncesanat Müzesi’ndeki “Dört Fasıl” halısı 19. yüzyılın<br />

ortalarında, milli motiflerin güçlü olduğu bir dönemde dokunmuştur. Fakat<br />

Nizami Gencevi adına Azerbaycan Edebiyatı Müzesi’ndeki halı, 20. yüzyılın<br />

başlarında başka bir estetik üslubun ilerlediği döneme aittir. Onlar teknik<br />

332<br />

V. Paşayeva, N. Paşayev, a.g.m., Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, Erzurum, 2005, S: 15, s.<br />

106.<br />

333<br />

R. Efendi, a.g.e., s. 215.<br />

334<br />

N. Ragimhanova, “Syujetnıy Kovyor “Vremena Goda” v Kolleksii Azerbaydjanskogo<br />

Gosudarstvennogo Muzeya Iskusstv im. R. Mustafayeva”, Iskusstvo Vostoçnıh Kovrov, Baku,<br />

1988, s. 194.<br />

335<br />

R. Efendi, a.g.e., s. 215.


213<br />

özelliklerine göre de birbirinden farklıdır. Halıların hiç birinin dokuyucusu belli<br />

değildir. Elde edilen bilgilere göre, şu anda Bakü Devlet Đncesanat Müzesi’nde<br />

korunan “Dört Fasıl” halısı, 1948 yılında müze tarafından Bakü sakinlerinden<br />

Sadık Bey’den alınmıştır. 336<br />

19. yüzyılda “Horoz-nişan”, “Maral - ceylan”, “Đtli-pişikli” (resim 122),<br />

“Rüstem ve Zöhrab” vs. konulu halılar da ün kazanmıştır. Araştırmalara göre,<br />

böyle konulu halılar o dönemde Şirvan, Şuşa ve Gence’de üretilmiştir. Bu tipteki<br />

halılar defalarca tekrar dokunsa bile, hem dokunuşuna, hem de estetik yönüne<br />

göre her defasında farklı olmuştur. Şüphesiz bu, farklı dokuyucuların kendine<br />

mahsus ferdi becerileriyle ilgilidir.<br />

19. yüzyılın sonlarına doğru halı üretimi azalmaya başlamıştır. Bunun<br />

nedeni, daha ucuz desenli kumaşların, jakar <strong>dokuma</strong> tezgahlarında Doğu<br />

örnekleriyle dokunmuş, cicim ve kadifenin ve başka ucuz ürünlerin dışarıdan<br />

ithal edilmesidir. Ayrıca 19. yy. sonlarında halı ipliklerinin boyanmasında eskiden<br />

beri kullanılan kök boyaların <strong>yeri</strong>ne Almanya’dan getirilen sentetik<br />

boyaların kullanılması, halıların kalitesini kötü yönde etkilemiş ve böylece halıya<br />

talep azalmıştır.<br />

Resim: 122 – “Đtli-pişikli” (kedili-köpekli). Kuba, 19. yy. Keith Rocklin Koleksiyonu,<br />

336 R. Efendi, a.g.e., s. 215.<br />

Los Angeles.


214<br />

1899 yılında, halı üretiminde yaşanan düşüşü önlemek amacı ile Rus<br />

hükümeti, Tiflis şehrinde Kafkas Kustar Komitesi adlı bir kurum<br />

oluşturmuştur. 337 Bu kurum, çok sayıda Azerbaycan halısının desenini kareli<br />

kağıda geçirerek çoğaltmış ve Kafkas’ın tüm halı <strong>dokuma</strong>cılığı ile meşgul olan<br />

bölgelerine, Ermenistan, Dağıstan ve Gürcistan’a dağıtmıştır. Önce bu eskizlerde<br />

halıların hangi bölgeye ait olduğu gösterilmiş, 1930 yılından itibaren ise Ruslar,<br />

260 eskizi (bu, Kuzey Azerbaycan halı kompozisyonlarının 95%’ni oluşturuyor)<br />

isimsiz olarak dağıtmıştır. 338 Böylece, Azerbaycan halılarının tüm Kafkas ülkeleri<br />

tarafından benimsenmesi tamamlanmıştır. Bugün halıyla ilgili literatürde Kafkas<br />

halılarının sınıflandırılmasında, mevcut olan karışıklığın ve bazı Azerbaycan<br />

halılarının genel “Kafkas halısı” ismi ile anılmasının bir nedeni de, yukarıda adı<br />

geçen kurumun faaliyeti olmuştur.<br />

Güney Azerbaycan halıları ile ilgili olarak bu konuda durumun daha kötü<br />

olduğunu söylemek zorundayız. Ne var ki, bu halılar bugüne dek hiçbir yerde<br />

(Kuzey Azerbaycan istisnadır) kendi ismi ile tanıtılmamış, hep “Đran halısı” adı<br />

altında anılmıştır. Oysa bu halılar, Kuzey ve Güney Azerbaycan kültürünün<br />

ayrılmaz bir parçasıdır. Söz konusu durum, tüm Güney Azerbaycan sanatı için<br />

aynı olmuştur ve bugün de devam etmektedir.<br />

Yukarıda adı geçen kurum da, halı <strong>dokuma</strong>cılığının durumunu pek<br />

etkileyememiş ve 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında hem halı üretimi,<br />

hem de ihracı önceki yıllara göre bir hayli azalmıştır.<br />

3.3.2. 16.-19. Yüzyıllarda Azerbaycan’da Kumaş Sanatı<br />

Moskova, St. Petersburg, Bakü ve dünyanın birçok ünlü müzelerinde<br />

16. yüzyılda Tebriz, Erdebil, Şamakhı, Gence ve Azerbaycan’ın diğer şehirlerinde<br />

dokunmuş eski kumaş parçaları muhafaza edilmektedir. Bu dönemde<br />

Azerbaycan’da bulunan meşhur Fransız seyyahı Chardin, Azerbaycan şehirlerinde<br />

yüzlerce değerli kumaş dokunduğunu günlüğünde belirtmiştir. 339 Çok kıymetli<br />

337 L. Kerimov, a.g.e., s. 53.<br />

338 L. Kerimov, a.g.e., s. 53.<br />

339 R. Efendi, Folk Art of Azerbaijan, Baku, 1984, s. 194.


215<br />

olarak adlandırılan bu değerli kumaşlar, Venedik, Genova, Hollanda, Fransa,<br />

Đngiltere ve Rusya’da büyük ilgi görmüştür.<br />

Bu dönem Azerbaycan kumaşları Rusya’da çok beğenilmiştir. Ünlü Rus<br />

alimi B. Denike “Şark Sanatı” adlı kitabında şöyle demiştir: “… Kızılbaş kadife<br />

ve zerbaf malları bu dönemde Rusya şehirlerinde alıcılar arasında çok rağbet<br />

görmüştür”. 340 Bir Rus şarkısındaki “Sana Şamakhı ipeğinden gömlek diktiririm”<br />

sözü, bu ipeğin Rusya’da ne kadar önemli olduğunun bir göstergesi olmuştur.<br />

Yazılı kaynaklara göre Ruslar, Azerbaycan kumaşları ile ilk defa 9.-12.<br />

yüzyıllarda karşılaşmıştır. Şamakhı ve Tebriz’e mal almaya gelen Rus tacirleri bu<br />

kumaşların güzelliğinin karşısında hayran kalmışlardır. Bu kumaşlar önce<br />

Rusya’ya tesadüfen getirilmiş, fakat sonradan bu zaruret haline gelmiştir.<br />

Moskova’da Kremlin Silah Müzesi’nin arşivinde Azerbaycan’dan alınan<br />

kumaşlar hakkında çok ilginç kayıtlar vardır. Bu kayıtlarda 1663 yılında Rusya’da<br />

ilk defa Demidov liderliğinde Şamakhı ve Tebriz’e 176-769 manatlık kumaş<br />

almaya gönderilen ekipten 341 ve 1667 yılında Şamakhı ipeğinden Rus Çarı<br />

Aleksey Alekseyeviç Romanov için elbise dikilmesinden vs. bahsedilmiştir. 342<br />

Prof. Dr. M. H. Heyderov, araştırmalarında 17. yüzyılda Azerbaycan’dan<br />

Rusya’ya gönderilen kumaşların hem çeşidi, hem de sayısının bir hayli arttığından<br />

bahsetmiştir. 343<br />

Rus bilim adamı A. N. Svirin, o dönemdeki Azerbaycan kumaşlarının Rus<br />

duvar resmine, süslemelerine , ikonasına ve özellikle de kumaşlarına büyük etki<br />

gösterdiğini araştırmalarında önemle vurgulamıştır. 344<br />

16- 17. yüzyıllarda Avrupa ülkeleri arasında Azerbaycan ipeği en çok<br />

Đtalya’da meşhur olmuştur. Đtalyan tacirleri Azerbaycan’dan çok miktarda kumaş<br />

ve ham ipek almışlar, daha sonra bu ipekten çeşitli kumaşlar dokuyarak başka<br />

ülkelere satmışlardır. Đtalyan’ların Azerbaycan ipeğine olan ilgisi 13. yüzyıllara<br />

340<br />

B. Denike, Istkusstvo Vostoka, Kazan, 1923, s. 184.<br />

341<br />

Đ. Gurlyand, Prikaz Taynıkh Del, Yaroslavl, 1902, s. 193.<br />

342<br />

Orujeynaya Palata, Moskva, 1964, s. 32.<br />

343<br />

M. X. Geydarov, Goroda i Gorodskoc Remeslo Azerbaydjana XIII- XVII w., Baku, 1982, s.<br />

76.<br />

344<br />

A. N. Svirin, Opis Tkaney XIV- XVII vv. S. Troitse Sergievoy Lavrı, Moskva, 1926, s. 5.


216<br />

dayanmaktadır. 13. yüzyılda Marco Polo, Şamakhı ve Berde’nin ipek<br />

ürünlerinden övgü ile söz etmiştir. 345<br />

1514 yılında Türkler Tebriz’i aldıklarında, Sultan 1. Selim’in emriyle<br />

Tebriz <strong>dokuma</strong>cılarının büyük bir kısmı <strong>dokuma</strong>cılığın gelişmesi için Đstanbul’a<br />

getirilmiştir. 346 Bu dönemde Azerbaycan <strong>dokuma</strong>cıları Đstanbul’da, Hindistan’da,<br />

Orta Asya ve diğer bazı ülkelerde <strong>dokuma</strong>cılık sanatına devam etmişlerdir.<br />

Şüphesiz ki, Azerbaycan kumaşının bu kadar ünlü olmasının tek sebebi<br />

güzel dokunmaları değildir. Bu kumaşların en önemli özelliklerinden biride,<br />

üzerilerinin nakışlarla süslenmesidir. Nakışların arasına da daha çok şair Nizami<br />

Gencevi’nin şiirlerinde bahsettiği konular tasvir edilmiştir. Bu tasvirler<br />

Azerbaycan’ın 16. yüzyıldaki minyatür sanatını hatırlatır. Meşhur Fransız sanat<br />

tarihçisi Q. Mijon, “Müslüman Sanatı” adlı kitabında bu kumaşlara olan<br />

hayranlığını dile getirerek şöyle demiştir: “… Onlar binbir gece masalları gibi<br />

tasvirlerle süslenmiştir”. 347<br />

Çok ince sanatkarlıkla işlenmiş bu tasvirlerin ortaya çıkmasında şüphesiz<br />

ki, dönemin meşhur ressamlarından Sultan Muhammed’in, Riza Abbasi’nin ve<br />

diğerlerinin çok emeği geçmiştir.<br />

16- 17. yüzyıllarda saray atölyelerinde dokunan Ali ve Zerli adlı kumaşlar,<br />

Azerbaycan kumaşlarının içerisinde en önemlilerindendir. Bu tip kumaşlar, altın<br />

ve gümüş tellerle dokunduğu için dünya pazarlarında daha çok rağbet görmüştür.<br />

Bu dönemde Azerbaycan’da bulunmuş yabancı gezginler, dönemin <strong>dokuma</strong><br />

tezgahlarının çok basit olduğunu, ama dokuyucuların el çabukluğu ve<br />

ustalıklarıyla bu tezgahlarda çok hızlı ve kaliteli kumaşlar dokuduklarını<br />

söylemişlerdir. 348<br />

Azerbaycan kumaşlarında kullanılan motif ve resimler onların en önemli<br />

özelliklerindendir. Gül-çiçek resimleri ile dokunmuş kumaşlar, Azerbaycan<br />

<strong>dokuma</strong> <strong>sanatında</strong> çok önemlidir. Bu kumaşların bir kısmı günümüzde<br />

Azerbaycan Tarihi Müzesi ve Azerbaycan Devlet Đncesanat Müzesi’nde muhafaza<br />

345 P. A. Azizbeyova, M. I. Atakisheva, M. A. Jebrailova, V. M. Islamova, Azerbaijan National<br />

Clothing, Moscow, 1972, s. 24.<br />

346 R. Efendi, a.g.e., 2001, s. 133.<br />

347 R. Efendi, a.g.e., s. 133.<br />

348 R. Efendi, a.g.e., s. 133-134.


217<br />

edilmektedir. Bitkisel motiflerle bezenmiş kumaşlardan günümüze kadar gelmiş<br />

en önemli örnek, 15- 16. yüzyıllara ait olan ipek kumaş parçasıdır. Bakü’deki<br />

Şirvanşahlar sarayında bir kazı sonucu ortaya çıkmış olan bu ipek kumaş parçası,<br />

çok dikkate değerdir. 349 Bu ipek kumaşın rengi güzel bir çimenlik gibi<br />

yemyeşildir. Üzerinde kumaşın her tarafını kaplamış, çiçek açmış bir gül ağacı<br />

tasvir edilmiştir.<br />

Yine aynı yerde ortaya çıkarılmış, günümüzde Azerbaycan Tarihi<br />

Müzesi’nde korunan bir başka kumaş daha vardır. 350 Uçsuz bucaksız bir vahayı<br />

hatırlatan bu kumaşın kızıl zemininde, çok canlı ve simetrik bir şekilde rengarenk<br />

açmış karanfil çiçekleri tasvir edilmiştir.<br />

Azerbaycan kumaşlarında konulu tasvirler de çok önemlidir. Bu kumaşlara<br />

daha bir titizlik gösterilmiştir. Bu tasvirlerde insan, hayvan, kuş, vs. figürleri sıkça<br />

kullanılmıştır. Önceleri çok sıradan ve basit tasvirler kullanılmasına rağmen,16.-<br />

17. yüzyıllarda bu tasvirler en yüksek seviyesine çıkmıştır.<br />

Bu dönemin kumaşlarındaki konular arasında aşk, savaş ve av sahneleri,<br />

saray yaşantısı, herhangi bir meclis, halkın günlük yaşantısı vs. tasvirler önemli<br />

bir yer tutmuştur. Bu tasvirler lirik görüntüsüyle dikkati çeker.<br />

Moskova Şark Halkları Müzesi’nde,16. yüzyılda Tebriz’de dokunmuş bir<br />

ipek kumaş parçası muhafaza edilmektedir (resim 123). Bu ipek kumaşta kırmızı<br />

zemin üzerinde atlı bir genç ve onun kemendiyle bağlayıp esir olarak götürdüğü<br />

bir nefer tasvir edilmiştir. Esir şahsın giyimi, başına taktığı başlık ve fiziki<br />

görüntüsünden onun Orta Asya’lı olduğu anlaşılmaktadır. 351<br />

Araştırmalara göre, bu kumaş ilk önce Đstanbul’da M. Kelekyan adlı bir<br />

antikacıda ortaya çıkmış, daha sonra o, kumaşı parçalara bölerek muhtelif kişilere<br />

satmıştır. Şu anda bu kumaşın bir parçası Kiyev Batı ve Doğu Sanatları<br />

Müzesi’nde, bir parçası da Moskova Şark Halkları Müzesi’nde muhafaza<br />

edilmektedir. M. Kelekyan, bir zaman sonra Paris’e göç etmiştir. Beraberinde bu<br />

kumaşın en önemli parçasını da götürmüş ve bir müddet sonra onu Paris Dekoratif<br />

349 R. Efendi, a.g.e., s. 134.<br />

350 R. Efendi, a.g.e., s. 134.<br />

351 Hali, Đs. 94, p.82.


218<br />

Sanatlar Müzesi’ne satmıştır. 352 Günümüzde bu parça da Paris Dekoratif Sanatlar<br />

Müzesi’nde özenle muhafaza edilmektedir.<br />

Kumaşta aslında esir alınma gibi bir dram tasvir edilmiştir. Ama öylesine<br />

güzel renklerle ve ince dokunmuştur ki, görenlerde hoş bir duygu oluşturur.<br />

Boston Güzel Sanatlar Müzesi’nde muhafaza edilen kadife kumaş parçası<br />

da yukarıda bahsettiğimiz ipek kumaş gibi çok ince ve titiz bir şekilde<br />

dokunmuştur. Araştırmalara göre, 16. yüzyılda Tebriz’de dokunmuş bu kadife<br />

kumaş vaktiyle çok zengin görünüşlü bir çadırın ortasında kullanılmıştır. 353<br />

Daire şeklinde olan bu kadife kumaş üzerinde çok gerçekçi bir av sahnesi<br />

tasvir edilmiştir. Burada tasvir edilen olaylar çok gerçekçi olarak yansıtılmış ve<br />

renkleri de tasvir kadar zengin ve etkileyicidir.<br />

16.- 17. yüzyıllarda dokunmuş kumaşların, dönemin minyatür <strong>sanatında</strong>n<br />

etkilendiği aşikardır.<br />

Azerbaycan’da dokunmuş eski kumaş parçaları içerisinde, Moskova ve<br />

Kremlin Silah Müzesi’nde muhafaza edilen konulu kumaşlar da, önemli bir yer<br />

tutar. Bunlara Rus Çarı Boris Godunov’un taht örtüsü, Şehzade Đvan Đvanoviç’in<br />

bir elbisesi ve Şamakhı ipeğinden Mikhail Fyodoroviç Romanov’un bir giysisi 354<br />

örnek verilebilir.<br />

Son örnekteki giysinin kumaşı çok dikkate değerdir. Bu kumaşın birçok<br />

parçası (bunlardan biri resim 124’te verilmiştir) hakkında dünyanın bir çok<br />

meşhur sanat tarihçisi araştırmalar yapmış ve makaleler yazmıştır. Kumaş, 19.<br />

yüzyılda Münih’te açılmış Müslüman Sanatları Sergisi’nde sergilenmiş ve çok<br />

büyük ilgi görmüştür. 355<br />

16- 17. yüzyıllarda, Azerbaycan’da bulunmuş yabancı gezginlerden R.<br />

Johnson, T. Alrock, J. Reni, R. Chinney vs. ipek, altın ve gümüş tellerle<br />

dokunmuş kumaşlar hakkında çok önemli bilgiler vermiştir. 356<br />

352<br />

R. Efendi, a.g.e., s. 135.<br />

353<br />

M. Kahlenberg, Hunt. Fabric and Fashion, Los-Angeles, 1974, cat. no. 10; Hali, July –<br />

August 2001, Is. 117, p. 47; C. Bier, Woven From the Soul, Spun From the Heart,<br />

Washington, 1987, s. 194-197; Hali, April 1992, Is.62, p. 147.<br />

354<br />

R. Efendi, a.g.e., s. 136.<br />

355<br />

R. Efendi, a.g.e., s. 136.<br />

356<br />

P. A. Azizbeyova, M. I. Atakisheva, M. A. Jebrailova, V. M. Islamova, a.g.e, s. 33.


219<br />

Resim: 123 – Konulu ipekli<br />

Kumaş, 16.yy. Şark Halkları<br />

Müzesi, Moskova.


220<br />

Resim: 124 – Konulu kadife kumaş, 16. yy. Metropolitan Müzesi, New York.<br />

Bu örneklerden yola çıkarak şunu söyleyebiliriz ki, 16.-17. yüzyıllarda<br />

Azerbaycan’ın muhtelif şehirlerinde dokunmuş kumaşların tasvirleriyle, o<br />

dönemin minyatür sanatı arasında sıkı bir ilişki vardır. Bunun da nedeni,<br />

Azerbaycan’da 16. yüzyılda minyatür sanatının en üst seviyeye çıkmasıdır. O<br />

dönemin kumaş sanatının, zirvedeki minyatür <strong>sanatında</strong>n etkilenmesi de çok<br />

doğaldır.<br />

17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren konulu kumaşların üretimi tamamen<br />

duraklama dönemine girmiş, ve saray atölyelerinde daha çok bitkisel desenli<br />

kumaşlar üretilmeğe başlanmıştır.<br />

17. yy. sonu ve 18. yüzyılın başlarında ipekli kumaşlardan başka, halkın<br />

kullandığı pamuklu, yünlü, keten liflerinden de kumaşlar üretilmiştir. Bu liflerin<br />

imal teknolojisi giderek gelişmiş, ve bu, üretilen kumaşların da kalitesini<br />

etkilemiştir. Halkın kullandığı kumaşların büyük kısmı şeritli kumaşlardır.<br />

Özellikle, kırmızı ve yeşil şeritli kumaşlara büyük talep olmuştur. 357 Yerli halkın,<br />

o dönemde elbise için en çok kullandığı kumaş türü “mov” ismi ile bilinmektedir.<br />

357 F. Aliyev, Azerbaycan Ticareti,18. yy. Birinci Yarısı, Bakü, 1964, s.40.


221<br />

18. yüzyılın ikinci yarısında görülen ekonomik kriz kumaş üretimini de<br />

etkilemiştir. Bu dönemde halkın kumaş üretiminde kullandığı hammaddeler<br />

çoğunlukla düşük kalitede olmuş, üretilen kumaşlar da kaba ve basit desenler<br />

kullanılmıştır. Baskı usulü ile nakışlama oldukça yayılmıştır. Azerbaycan’ın<br />

Şamakhı, Gence, Tebriz, Şirvan vs. bölgelerinde kalıplarla, baskı usulü<br />

nakışlama yöntemiyle hazırlanan kumaşlar büyük rağbet görmüştür.<br />

19. yüzyılın başlarında halk arasında, sadece kendi ihtiyaçlarını<br />

karşılayacak kumaşlar üretilmiştir ki, bunlar şile, bez, mavi nakışlı vs.<br />

kumaşlardır. Cicim <strong>dokuma</strong>cılığı, bu dönemde de devam etmiştir.<br />

19. yüzyılda, Azerbaycan’ın Rusya’ya katılmasından sonra gözlemlenen<br />

ekonomik canlanma, tekstil alanında da etkili olmuştur. Đlk kumaş fabrikaları<br />

ortaya çıkmış, bu fabrikalarda, el tezgahlarıyla çeşitli kumaşlar üretilmiştir.<br />

Örneğin, Şemakhı’da bu fabrikaların bazılarında el tezgahları ile ganovuz kumaş<br />

(ekose desenli renkli ipek kumaş çeşidi) üretilmiştir. Bazı şehirlerde kumaş üreten<br />

el tezgahlarının sayısında artış görülmüştür. Bu dönemde kumaşın boyanmasında<br />

kullanılan hem doğal, hem de anilin boyalarının da üretimi artmıştır.<br />

19. yüzyılda üretilen kumaşları desenine göre üç kısma ayırabiliriz:<br />

1. Şeritli kumaşlar (cicim, alaca, haskırmızı, tetinlik vs.);<br />

2. Ekose kumaşlar (ganovuz, darayı, mov, tafta vs.);<br />

3. Bitkisel desenli kumaşlar.<br />

Şeritli kumaşlar grubuna giren cicim, kendi içinde de ayrılabilir. Çünkü bu<br />

kumaşların bir kısmı sadece şeritli üretilse de, bir kısmında şeritlerin içerisi çeşitli<br />

küçük nakışlarla süslenmiştir.<br />

19. yüzyılda üretilen bitkisel desenli kumaşlar, elbiselik toptan kumaşlar<br />

ve parça halinde üretilen sofra bezi, baş örtüsü, yatak örtüsü vs. gibi kapalı<br />

kompozisyona sahip kumaşlara ayrılabilir. 358<br />

Şunu da kaydetmek gerekir ki, bu dönemde Azerbaycan’da üretilen<br />

kumaşların desenleri, Rusya, Đran, Orta Asya ülkeleri vs. gibi çevre ülkelerde<br />

üretilen kumaşların desenleri ile benzerlik göstermektedir.<br />

358 K. Kerimov, R. Efendiyev, N. Rzayev, N. Hebibov, Azerbaycan Đncesanatı, Bakü, 1992, s.<br />

157.


222<br />

19. yüzyılın başlarından 20. yy. başlarına kadar olan dönemi,<br />

Azerbaycan’da kumaş üretimi açısından 3 aşamaya bölmek gerekir. Birinci<br />

aşama, 1800-1830 yıllarını kapsar ve daha karmaşık desenli, pahalı, el üretimi<br />

kumaşların daha fazla üretilmesiyle dikkat çeker. 1830-1860 yıllarını kapsayan<br />

ikinci aşamada bu tip kumaşlar, <strong>yeri</strong>ni alaca, ganovuz, mov vs. bu gibi kumaşlara<br />

bırakır. Üçüncü aşama, 1860-1920 yıllarını kapsar ve bu dönemde el tezgahları ile<br />

kumaş üretimi tamamen duraklama dönemine girmiştir. Bu dönemde sadece<br />

kelağayı tipli (Azerbaycan’a özgü baş örtüsü) kumaş üretimi korunmuştur ki,<br />

onun da <strong>dokuma</strong> merkezleri, Şamakhı, Gence ve Suşa şehirleridir. 359<br />

16. yüzyılda, Azerbaycan’da en muhteşem dönemini yaşayan kumaş<br />

<strong>dokuma</strong>cılığı, 19. yüzyılın sonunda maalesef böyle bir duruma gelmiştir.<br />

359 F. Aliyev, a.g.e., s. 28.


DÖRDÜNCÜ BÖLÜM<br />

223<br />

4. AZERBAYCAN DOKUMA SANATINDA MĐNYATÜR<br />

16. yüzyılın Azerbaycan’ın kültür tarihinde önemli bir <strong>yeri</strong> vardır ve bu<br />

dönem Safevi Devleti’nin hakimiyeti altında geçmiştir. Merkezleşmiş devletin<br />

<strong>yeri</strong>ne oturması sonucu, ülkenin hem kültürel, hem de manevi hayatında çok<br />

önemli bir değişim olmuştur. Toprakların güçlü bir devletin hakimiyeti altında<br />

birleştirilmesi Azerbaycan’da ekonominin ve dolayısıyla medeniyetin yükselişine<br />

imkan vermiştir. Azerbaycan’da medeniyetin bütün sahaları, özellikle de güzel<br />

sanatlar hayli ilerlemiş, Tebriz, Şamakhı, Erdebil, Bakü, Gence, Culfa vs. şehirler<br />

bölgenin kültür merkezleri haline gelmiştir. Đlk Safevi Şah’ı Đsmail (hakimiyet<br />

dönemi 1501-1524) ve oğlu Tahmasip (1524-1576), dönemlerinin çok aydın<br />

insanlarındandır. Bunlar Azerbaycan’da ilim ve medeniyetin ilerlemesi için çok<br />

büyük çaba sarf etmişlerdir. Bu dönemde, saray kütüphanesi çok zenginleşmiş ve<br />

ülkenin güzel sanatlarının muhtelif sahalarıyla meşgul olan en başarılı sanatkârları<br />

da bünyesinde toplayarak, oldukça güçlü bir sanat merkezi olmuştur.<br />

Kütüphaneye bağlı olarak faaliyet gösteren sanat atölyelerinde dönemin en güzel<br />

sanat eserleri ortaya çıkmıştır.<br />

Safeviler’in döneminde sadece başkent Tebriz’de değil, Kezvin’de,<br />

Herat’da ve Meşhed’de de, sanat atölyeleri olan büyük kütüphaneler faaliyet<br />

göstermiştir. 360<br />

Safeviler’in ilk başkenti olan Tebriz şehri, artık 13. yüzyılın sonunda<br />

Yakın Doğu’nun en önemli ekonomi ve kültür merkezi olmuştur. Uzun bir zaman<br />

zarfında, Ön Asya’nın en kuvvetli sülalelerinden olan Hülagüler’in (1256-1340),<br />

Çobaniler’in (1340-1357), Celairiler’in (1360-1410), Karakoyunlu (1410-1468)<br />

ve Akkoyunlular’ın (1468-1501) ve ilk Safevi şahlarının (1502-1576) başkenti<br />

olmuş bu şehirde, 13. yüzyıldan beri büyük sanatçılar ve dahi düşünürler<br />

toplanmıştır. Ortaçağ’da Azerbaycan’ın siyasi ve kültürel merkezi olan<br />

Tebriz’de, çok sayıda ilim ve sanat adamı yetişmiştir. Aynı zamanda civar ülkeler<br />

ve şehirlerden de davet üzere gelen, çalışmalarını Tebriz’de devam ettirmiş<br />

sanatkârların olduğu da aşikârdır. Tebriz’de sanatının doruğuna çıkmış ve artık<br />

başka yerlerde sanatını icra etme amacıyla, farklı ülkelere giden sanatkârlar da<br />

360 A. Kaziev, a.g.e., s. 35


224<br />

olmuştur. 16. yüzyılda, Tebriz’de kendine has özellikleriyle sanat tarihinde derin<br />

bir iz bırakmış olan sanat ekolünü, dünya sanat tarihçilerinin kabûl ettiği bir<br />

gerçektir. Bu ekole mensup olan sanatkârlar, farklı ülkelerde sanatlarını icra<br />

etseler bile, ürettikleri eserler, Tebriz sanat ekolünün özelliklerini taşımıştır.<br />

Tebriz sanat okulunun mensubu olan ustaların ilgi alanları sadece hattatlık,<br />

tezhip, minyatür, ciltçilik vs. kitap sanatına ait sahalarla sınırlı olmamış, diğer<br />

sanat sahalarıyla da ilgilenmişlerdir.<br />

16. yüzyılda, diğer sanat sahaları ile birlikte dekoratif-tatbiki sanatlar ve<br />

<strong>dokuma</strong>cılık sanatı da, hızlı bir ilerleme safhası yaşamıştır. Bu dönemde saray<br />

imalathanelerinde hazırlanan halı ve kumaşlar göz alıcı güzellikleriyle asırlardan<br />

beri insanları hayran bırakmıştır. Bu dönemde Azerbaycan’da 100’den fazla<br />

kumaş türü üretilmiştir. 361 Dış ülkelerden bu kumaşlara büyük rağbet olmuştur.<br />

Azerbaycan kumaşlarının bu derece meşhur olmasının nedeni, hem güzel, hem de<br />

kaliteli olmalarıdır. Bu kumaşların her biri, yüksek sanatsal değer de<br />

kıymetlendirilmiştir. Azerbaycan’ın sanatsal özellikli <strong>dokuma</strong> mamulleri - halı-<br />

kilim ve kumaşlar, uzun zaman padişahların birbirlerine gönderdikleri en değerli<br />

ve özel hediyelerden olmuştur. Bu ürünler padişahların giyimlerinde, saraylarda<br />

ve hatta çadırların süslenmelerinde bile kullanılmıştır.<br />

Dönemin en önemli özelliklerinden biri olan zengin görünüşe ilgi ve<br />

merak, <strong>dokuma</strong>cılıkta etkisini çok fazla göstermiştir. Saray imalathanelerinde<br />

dokunan mamuller, sarayın ihtiyaçları için dokunmuş, ve bu yüzden de bu<br />

<strong>dokuma</strong>larda, çok değerli malzemeler ve dönemin en yüksek teknolojisi<br />

kullanılmıştır.<br />

Bu <strong>dokuma</strong>ların hangi şehirlerde üretildiği konusunda bir mutabakat<br />

yoktur. Araştırmacılar daha çok Yezd ve Kaşan şehirlerinin adını vermiştir 362 .<br />

Ancak bu <strong>dokuma</strong> mamulleri nerede dokunursa dokunsun, bunların Tebriz<br />

ekolüne ait olduğu aşikardır. Tesadüfi değil ki, araştırmacı P. Ackerman, bu<br />

<strong>dokuma</strong>lardan Tebriz-Yezd veya Tebriz- Kaşan diye bahsetmiştir.<br />

361 R. Efendi, a.g.e., 2001, s. 132.<br />

362 A.U. Pope, P. Ackerman, A Survey of Persian Art, New York, 1981, v. Vb, p. 2078-2094.


225<br />

16. yüzyılda, Safevi Sarayı atölyelerinde çok miktarda yüksek kaliteli halı-<br />

kilim ve kumaş üretilmiştir. Bu <strong>dokuma</strong>ların desenleri, saray kütüphanesinin<br />

ressamları tarafından hazırlandığı için, görünümleri de minyatürlerle benzerlik<br />

gösterir. Halı ve kilimlerde, işleme türü tekstil örneklerinde genelde kapalı<br />

kompozisyon tipi kullanıldığı için, minyatür desenlerindeki gibi, her hangi tek bir<br />

sahnenin tasvirine sıkça rastlayabiliriz. Kumaşlarda ise, aynı sahne tekrar edilmek<br />

suretiyle tasvir edilebilir. Bu anlamda, doğal olarak, minyatür görünümlü halı ve<br />

kilim gibi ürünler ortaya çıkmıştır. Öte yandan, kumaşlarda daha ince iplikler ve<br />

daha büyük sıklık kullanıldığı için, daha ince resimsel tasvirler yapılmıştır. Bu<br />

açıdan, Safevi dönemi kumaşlarında rastlanan resimsel tasvirler minyatüre daha<br />

büyük benzerlik göstermiştir. Bu mamullerin hepsinde rastladığımız tasvirlerin,<br />

minyatürcü-ressamlarca yapıldığı kuşkusuzdur.<br />

4.1. 16.-17. Yüzyıl Halılarında Minyatür<br />

16. yy. Safevi Dönemi, Azerbaycan halı <strong>sanatında</strong> da bir gelişim dönemi<br />

olmuştur . Tebriz, Gence, Berde, Şamakhı ve Erdebil şehirleri, dönemin halıcılık<br />

merkezleri olarak ön plana çıkmıştır.<br />

Bu dönemin halı desenlerinde, 16. yüzyılda zirveye ulaşmış Tebriz ekolü<br />

sanatçılarının (Sultan Muhammed, Muhammedi, Mir Müsevvir, Mir Seyit Ali vs.)<br />

büyük rolü olduğu düşünülmektedir.<br />

Saray atölyelerinde dokunan halılarda, önceleri hammadde olarak yün,<br />

ipek, pamuk ve tiftik kullanılmasına rağmen, 15. yüzyılın 2. yarısından sonra<br />

farklı malzemeler de kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde <strong>dokuma</strong>cılar, ipek<br />

halılarda altın ve gümüş teller ve değerli taşlar da kullanmışlardır.<br />

Azerbaycan halılarında çok renklilik önemli bir özelliktir. Birbirine zıt<br />

muhtelif renkler o kadar ahenkli kullanılmıştır ki, aslında zıt olan renkler bir<br />

biriyle çok uyumlu bir hale getirilmiştir. Đster saray halılarında, isterse de evlerde<br />

veya küçük atölyelerde dokunan halılarda renklerin parlaklığı, sönüklüğü ve<br />

tezatlılığı çok iyi ayarlanmıştır.<br />

16.-17. yy. Azerbaycan halılarında bitkisel motifli ve konulu<br />

kompozisyonlar kullanılmıştır. Bu dönemde çok yaygın olan bitkisel motifli<br />

kompozisyonlar, gül- çiçek, yaprak ve ağaç unsurlarının bir araya gelmesiyle


226<br />

oluşturulmuş ve burada, daha çok yörenin geleneksel bitkisel motiflerinden olan<br />

selvi ağacı, nar, erik ağaçları, lale, kırmızı gül, karanfil, nergis vs. ön plana<br />

çıkarılmıştır.<br />

Bu dönemde, çok sayıda konulu halılar da dokunmuştur. Konulu<br />

kompozisyonlarda bitkisel motifler, gerçekçi ve fantastik hayvan, insan figürleri,<br />

doğa unsurları vs. kullanılmıştır. Konuların bir kısmı edebi eserlerden, bir kısmı<br />

doğadan, bir kısmı ise saray yaşantısından alınmıştır.<br />

Azerbaycan’ın ünlü şairlerinin edebi eserlerinden alınmış olaylar, aynı<br />

dönemin minyatür ve kumaş <strong>sanatında</strong> olduğu gibi halılarda da işlenmiştir. Saray<br />

yaşantısıyla ilgili konulardan Azerbaycan’da her zaman özel <strong>yeri</strong> olan av sahnesi,<br />

bağ-bahçe tasvirleri, ziyafet ve musiki meclisi, aşk sahnesi vs. işlenmiştir. Doğa<br />

ile ilgili kompozisyonlardan ormanlı, hayvanlı, ağaçlı vs. kompozisyon çeşitleri<br />

de yaygın olarak kullanılmıştır.<br />

16.-17. yy. Safevi saray atölyelerinde dokunmuş, konulu halılarda<br />

kullanılan kompozisyonlar, dönemin minyatür kompozisyonlarıyla bir çok açıdan<br />

benzeşir. Bu minyatürlerle halı kompozisyonlarını çizen kişilerin, aynı ressamlar<br />

olduğu muhtemeldir.<br />

16.-17. yy. Safevi konulu halılarından bazılarını gözden geçirelim. Resim<br />

125’de Paris Dekoratif Sanatlar Müzesi’nde muhafaza edilen 16. yüzyıla ait<br />

Kirman halısı görülmektedir.<br />

Halının orta kısmı bütünüyle sanki minyatür gibi işlenmiştir. Halı, orta<br />

kısımdan, iki dar kenar ve bir geniş orta bordürden oluşmuştur. Bu halıda<br />

birbirinden farklı olaylar ele alınmıştır. Halının deseni incelendiğinde, olayların<br />

bölümlere ayrıldığı açıkça görülmektedir. Kompozisyonun üst kısmında, Nizami<br />

Gencevi’nin “Hüsrev ve Şirin” destanından bir sahne tasvir edilmiştir. Hüsrev’in<br />

yıkanmakta olan Şirin’i gözetlediği bu sahne, minyatürlerden çok tanıdıktır. Bu<br />

sahne, “Hüsrev ve Şirin” elyazmasının minyatürlü kısmında, bu halıdakine çok<br />

benzer şekilde yer almıştır. Ortada yine Nizami’nin muhteşem destanlarından<br />

birinden “Leyla ile Mecnun”dan bir sahne görülmektedir. Leyla ile Mecnun<br />

konusu, muhtelif zamanlarda farklı halılarda defalarca ele alınmıştır ve bu<br />

halıdaki sahne, onların içinde en güzellerindendir. Bu iki farklı sahnenin<br />

arasında, onlarla çok uyumlu ve organik bir şekilde heyecanlı bir av sahnesi yer


227<br />

almıştır. Minyatürlerdeki av sahnelerini hatırlatan bu sahnede, farklı pozlarda<br />

görüntülenmiş üç atlı avcı ve değişik hayvanlar tasvir edilmiştir. Đkinci sahneden<br />

sonra da av sahnesi görülmektedir. Fakat burada üçü atlı, ikisi yaya olmak üzere,<br />

beş avcı görülmektedir. Halı, dikey orta eksen boyunca simetriktir ve ortada<br />

Resim: 125 - Kirman halısı, 16. yy. Dekoratif Sanatlar Müzesi, Paris.


228<br />

yerleşen figür tek, kenarlardakiler ise sağda ve solda aynıdır. Atlı figürlerden biri<br />

kılıçla kaplanı vururken, ortadaki tek atlı ise, atın üstüne atlamış bir vahşi<br />

hayvanı, hançerle vurmaya hazırlanırken tasvir edilmiştir. Yaya avcılar ise, küçük<br />

bir hayvanı yakalarken tasvir edilmiştir. Bu sahnenin alt kısmında, bir kuş yuvası<br />

ve içinde yavru kuşlar, sağ ve solda ise efsanevi simurg kuşu tasvir edilmiştir.<br />

Simurg kuşunun tasviri, minyatürlerde görülen örneklere benzemiştir. Halının<br />

bordüründe melek ve insan figürleri, hayvan mücadelesi sahneleri, bitkisel<br />

desenle iç içe ve uyumlu bir şekilde verilmiştir. Yine buradaki melek figürü.,<br />

dönemin minyatürlerinde de sıkça kullanılmıştır.<br />

Halının orta kısmında zemin rengi olarak lacivert renk kullanılmıştır. Bu<br />

Renk üzerinde figürlerde açık renkler uygulanarak kompozisyonun daha<br />

da göz alıcı hale gelmesi sağlanmıştır. Figürlerden arta kalan kısmın tamamı,<br />

çiçek ve ağaçlarla süslenmiş ve kompozisyona adeta bir cennet bahçesi<br />

görünümü vermiştir<br />

Leyla ile Mecnun, Hüsrev ile Şirin, simurg kuşu ile ejderha mücadelesi<br />

konuları Azerbaycan halkı arasında yaygın efsanelerdi. Halk arasında masallara,<br />

şairlerin eserlerine konu olmuş bu olaylar, doğal olarak, Azerbaycan’ın minyatür<br />

ve <strong>dokuma</strong> sanatlarına da yansımıştır.<br />

Burada uygulanan kompozisyonun, dönemin minyatür desenlerinden<br />

örnek alındığı bellidir. Halıdaki Hüsrev ile Şirin sahnesi, Sultan Muhammed’in<br />

1539- 43 yıllarında yapmış olduğu “Hüsrev’in Yıkanan Şirin’i Gözetlemesi” adlı<br />

minyatür sahnesi ile (resim 58), Leyla ile Mecnun sahnesindeki Mecnun figürü,<br />

resim 126 ve resim 127’de verilen minyatürlerdeki Mecnun figürü ile benzeşir.<br />

Simurg ve av sahnesiyle ilgili olan figürlere, zemindeki çiçek, ağaç motiflerine ise<br />

dönemin bir çok minyatürlerinde rastlayabiliriz.<br />

“Leyla ile Mecnun” konusunun ele alındığı <strong>dokuma</strong>lardan biri de, resim<br />

128’deki 16. yüzyılda Kaşan’da dokunmuş olduğu düşünülen ipek kilimdir. Açık<br />

artırmada 440 bin dolar gibi bir fiyata satılmış olan bu kilimde, Mecnun’un tasviri<br />

çok etkileyicidir ve dönemin Tebriz minyatürlerindeki tasvirlerle aynı özelliklere<br />

sahiptir. Đster buradaki figürler, ister giysilerinin, isterse de çevredeki doğa<br />

unsurlarının veya nesnelerin tasvirleri ve hatta Leyla’nın oturduğu tahtın tasviri<br />

bile minyatürlerdeki tasvirlere benzemiştir.


229<br />

17. yy. halılarında da “Leyla ile Mecnun” konusu işlenmeye devam<br />

etmiştir. Resim 129’da 17. yüzyılda Kirman’da dokunmuş olduğu düşünülen<br />

Safevi halılarından biri verilmiştir. Halının kompozisyonu, klasik köşe-göbek<br />

kompozisyonudur. Merkezi madalyonda Nizami Gencevi’nin “Yedi Güzel”<br />

destanından Behram Gur’un ejderhayı öldürmesi sahnesi, köşelerde ise yine de<br />

Leyla’nın sahrada Mecnun’u ziyaret etmesi sahnesi işlenmiştir. Orta sahanın boş<br />

kalan kısmı, benzer birçok halıdan farklı olarak spiral çizgiler üzerinde sıralanmış<br />

bitki motifleri ile değil, aynı minyatürlerdeki doğa tasvirlerinde görülen bitki<br />

örtüsü ve hayvan tasvirleri ile süslenmiştir.<br />

Resim: 126 - Ağa Mirek, “Mecnun Sahrada Vahşi Hayvanlar Arasında”.<br />

Nizami, “Hamse”. 1539-43.


230<br />

Kompozisyonun köşelerindeki sahnede deve figürü ve üzerindeki taht<br />

dikkat çekicidir. Bu konunun işlendiği hemen hemen tüm <strong>dokuma</strong> mamullerinde,<br />

aynı unsurlar (Leyla ve Mecnun’un figürleri, Mecnun’un çevresindeki çeşitli<br />

hayvan figürleri, Leyla’yı sahraya getiren deve ve onun sırtındaki taht, çevredeki<br />

seyrek bitki motifleri) görülür. Bu sahnenin tasvirinde devamlı aynı unsurların<br />

kullanılması, Tebriz minyatür ekolünün uzun zaman içinde oluşmuş<br />

özelliklerinden biridir.<br />

Resim:127 – Mir Seyit Ali, “Mecnun’un Zincirde Leyla’nın Çadırına Getirilmesi”.<br />

Nizami, ”Hamse”. 1539- 43.


231<br />

Resim: 128 - “Leyla ile Mecnun”, 16. yy. Christie’s müzayedesi, 7.04.1990,<br />

New York.


232<br />

Resim: 129 - Madalyonlu Safevi halısı, 17. yy. Luvr Müzesi, Paris.


233<br />

Halının madalyon kısmındaki sahne de, yine kalıplaşmış Mecnun figürü<br />

kullanılmıştır.. Fakat konu ve sahne her ne kadar şablon olsa da, her ressamın<br />

kendisine has bir tarzı vardır ve fırça ile yapılmış minyatür çalışmalarında bu<br />

küçük farklılıklar görülebilir. Halıda ise bu farklılıklar <strong>dokuma</strong> teknolojisinden<br />

dolayı belirgin şekilde ortaya çıkmamaktadır ve bu nedenle mütehassıslar, hangi<br />

halı deseninin hangi ressama ait olduğu konusunda kesin fikir beyan edememiştir.<br />

Halının ara sahasında lacivert zemin rengi kullanılmış, üzerinde çeşitli<br />

hayvan figürleri ve hayvan mücadelesi sahneleri açık tonlarda tasvir edilmiş ve bu<br />

da kompozisyona canlılık ve hareket getirmiştir.<br />

Ana bordürde açık zemin üzerinde işlenmiş, Hatai’li (Azerbaycan<br />

<strong>sanatında</strong> Hatai olarak bilinen motif; Osmanlı <strong>sanatında</strong> işlemeli rûmi olarak<br />

bilinmektedir) desen dikkat çekicidir.<br />

Desendeki figürler, genel görüntüleri ve işlenme tarzı bakımından 16. ve<br />

17. yy. Tebriz minyatür sanatına ait özellikleri yansıtmıştır.<br />

Resim 130’da, 17. yüzyıla ait çok madalyonlu Safevi saray halılarından<br />

biri görülmektedir. Halının ortasında küçük ebatta madalyonlar, satranç kareleri<br />

gibi yerleştirilmiştir. Madalyonlarda çoğunlukla Leyla ile Mecnun’un çeşitli<br />

görüntüleri tasvir edilmiş, sanki bu tasvirlerde onların başından geçen olaylar<br />

anlatılmıştır. Madalyonlardan birinde ise, küçük bir içki ve musiki meclisi<br />

görülmektedir. Madalyonların arasındaki boşluklarda bitkisel motifler, hayvan<br />

figürleri ve hayvan mücadelesi sahneleri yer almıştır. Zemin rengi lacivert olarak<br />

uygulanmış ve üzerindeki tüm motifler açık tonlarda tasvir edilmiştir. Hayvan<br />

figürlerinin çok hareketli tasvir edildiği bu kısım, halıya büyük bir canlılık<br />

vermiştir. Buradaki hayvan figürleri, yine 16. yy. minyatür <strong>sanatında</strong> görülen<br />

tarzda işlenmiştir.<br />

Madalyonlardan birinin içinde, iki sevgilinin selvi ağacı ve çiçekli bir ağaç<br />

fonunda romantik buluşması tasvir edilmiştir. Tekrarlanan bir diğer madalyon<br />

içinde de, iki sevgili melek görüntüsünde, yine çiçekli ağaç fonunda tasvir<br />

edilmiştir. Madalyonların içinde görülen üç farklı sahne, her halde, Leyla ile<br />

Mecnun’un hicrandan önce yaşadıkları romantik, ferah ve güzel anları yansıtan<br />

sahnelerdir. Bir madalyonun içinde ise, daha önce bahsettiğimiz halılarda görülen<br />

Leyla’nın Mecnun’u ziyaret sahnesi yer almıştır.Bu sahnenin görüntüsünde, diğer


234<br />

Resim: 130 - “Leyla ile Mecnun” konulu Safevi saray halısı, 17. yy.<br />

Özel koleksiyon.


235<br />

mamullerdeki tasvirlerden farklı olarak deve ve taht görülmemektedir ki, onun da<br />

nedeni, her halde, alanın çok küçük olmasıdır. Bu halıda görüntülenen sahnelerin<br />

arasında, içki ve müzik meclisinin konu ile ilgisini anlamak bir az zordur. Belki<br />

de bu sahne, Leyla’nın düğününü ifade etmek amacı ile verilmiştir. Madalyonların<br />

içinde görülen bu sahnelerdeki figürlerin pozları, hareketleri, giysileri, uygulanan<br />

renkler, ara sahada görülen bitki ve hayvan motifleri, hayvan mücadelesi<br />

sahneleri, Tebriz kitap sanatı ile, 16. yy. Safevi sarayı atölyelerinde büyük<br />

üstatların yapmış olduğu minyatürlere benzerlik göstermiştir.<br />

Avcılık konusu da Tebriz minyatürlerinde çok işlenen konulardan biri<br />

olmuştur. 16.-17. yüzyıllarda avcılık konusu, Safevi saray atölyelerinde meşhur<br />

üstatlar tarafından minyatür, halı ve kumaşlarda sıkça kullanılmıştır.<br />

Resim 131’de avcılık konusu ile ilgili ünlü bir Safevi saray halısı<br />

verilmiştir. 695x323 cm ölçülerinde olan bu halıda, çok yoğun bir şekilde, 58 adet<br />

avcı ve at figürü kullanılmıştır.<br />

Bu halı, gerçekten görüntü olarak bir minyatürü hatırlatır. Burada<br />

<strong>minyatürün</strong> bütün görsel güzelliği ortaya çıkarılmıştır. Halının orta kısmında<br />

değişik pozlarda, hareket halinde verilmiş avcı figürleri ve av hayvanları,<br />

izleyiciye adeta bir görsel şölen sunmaktadır. Hareketler canlı, dinamik ve<br />

gerçekçidir. Ressam burada sanki bütün ustalığını sergilemek istermiş gibi,<br />

figürleri, çiçekleri, renkleri vs. çok özenle seçmiştir. Bu desen, tarz olarak 16. yy.<br />

minyatürlerinin özelliklerine sahiptir. Avcı ve at figürlerinin, av hayvanlarının<br />

işlenme tarzının, resim 132’deki <strong>minyatürün</strong> tarzına çok benzediği açıkça<br />

görülmektedir. Resim 133’de, halıdan bir detay - avcı figürü - görülmektedir.<br />

Avcılık konusunun işlendiği birçok minyatürde buna benzer figürler görebiliriz.<br />

Halının köşelerinde, Tebriz ekolü minyatürlerinde sıkça görülen<br />

figürlerden, ejderha ve simurg kuşu tasvir edilmiştir. Yeşil bir zemin rengi<br />

üzerinde, açık tonlarda bitkisel motifli desen ve ejderha ile simurg kuşu figürleri<br />

tasvir edilmiştir. Ejderha motifi, ortada ve iki tane olmak üzere bulut motifi gibi,<br />

simurg kuşu ise, iki yanda ejderhalara bakar bir şekilde tasvir edilmiştir.


236<br />

Resim: 131 - Avcılık halısı, 16.yy. Avusturya Sanat ve Endüstri Müzesi,<br />

Viyana.


237<br />

Resim: 132 - Mir Seyit Ali, “Turan’da Rüstem ve 7 Kahramanın<br />

Avlanması”. Firdevsi, “Şahname”. 1530.


238<br />

Resim: 133 - Resim 131’den detay.<br />

Halının ana bordüründe (resim 134), bordo rengi zemin üzerinde bitkisel<br />

motifler ve melek figürleri yerleştirilmiştir. Bu bordür, halının bir diğer önemli<br />

kısmını oluşturmuştur. Melekler, bordür boyunca bir biri ardınca sıralanmış ve<br />

sanki ziyafet meclisini andıran bir görüntü vermiştir. Ayrıca bitkisel desenin<br />

dallarına sülün kuşları yerleştirilerek, desene hareket kazandırılmıştır. Buradaki<br />

melek figürlerinin işlenme tarzı, resim 48’deki meleklerin tarzına benzemiştir.<br />

Yine, aynı konuda başka bir ipek Safevi kilim örneği resim 135’de<br />

verilmiştir. Kilimin bordür detayına bakıldığında ( resim 136), diğer halıyla konu<br />

olarak benzerliği hemen dikkati çekmektedir.


239<br />

Resim: 134 - Resim 131’deki halının bordür detayı.<br />

16.- 17. yy. Tebriz minyatür tarzını hatırlatan başka bir halı da, Milan<br />

Poldi Pezzoli Müzesi’ndeki 16. yüzyıla ait Tebriz halısıdır ( resim 81 ve 137).<br />

Bu avcılık konulu halıda, klasik köşe-göbek kompozisyonu uygulanmıştır.<br />

Madalyon kısmında kırmızı zemin üzerinde bitkisel desen, leylek kuşları ve<br />

bulutlar kullanılmıştır.<br />

Halının orta kısmı, zeminini tamamen kaplayacak şekilde bitkisel<br />

motiflerle süslenmiştir. Bu motiflerin çok küçük ve sık kullanımları, desene çok<br />

zarif bir görünüm vermiştir. Motif renkleri lacivert zemin üzerinde çok canlı bir<br />

görünüme sahiptir. Desendeki bu incelik, halıya adeta bir tezhip görünümü<br />

vermiştir. Ara sahadaki bu motifler arasına çok coşkulu ve hareketli bir av sahnesi<br />

tasvir edilmiştir. Sağa sola kaçışan ceylanlar ve onları avlamak için peşinden dört<br />

nala at koşturan avcıların görüntüsü çok hareketlidir. Burada, renk seçimleri de


240<br />

Resim: 135- Avcılık desenli kilim, 17. yy. Residenz Müzesi, Münih.


241<br />

Resim: 136 - Resim 135’teki kilimin bordür detayı.<br />

deseni çizen ressamın ustalığını yansıtmıştırr. Figürlerde genelde açık tonlar<br />

tercih edilmiş ve bu renkler, lacivert renkli zemin üzerinde coşkulu av<br />

sahnesini daha da canlandırmıştır.<br />

Resim 138’deki detayda görülen atlı figürü, dönemin minyatürlerindeki<br />

tarza benzerliğiyle çok dikkat çekicidir. Burada atlı ve hayvan figürlerinin<br />

hareketlerinde görülen tarzın, resim 59 ve 132’de verilmiş av sahneleriyle ilgili<br />

minyatürlerin tarzına benzediği çok açık görülmektedir. Genel görüntü olarak<br />

minyatürü hatırlatan bu halı, dönemin halılarına güzel bir örnektir.<br />

Azerbaycan’da kumaş, halı, minyatür vs. sanatlarda simurg kuşu ve<br />

ejderha motifi çok sık rastladığımız efsanevi figürlerdir.<br />

Azerbaycan halı <strong>sanatında</strong> ejder motifinin hem eski Türk mitolojisinden<br />

gelen iyilik, su ve bolluk, bereket sembolü olarak işlendiği, hem de Avesta’dan<br />

gelen kötülük, şer kuvvetlerin sembolü olarak işlendiği örnekler vardır. 363<br />

363 L. Kerimov, K. Alieva, a.g.e., s. 167.


242<br />

Resim: 137- Avcılık halısı, 16. yy., Poldi- Pezzoli Müzesi, Milano.


243<br />

Resim: 138 - Resim 137’den detay.<br />

Birçok halıda ejderha ile simurg’un mücadelesi yer almıştır. Tahran Halı<br />

Müzesinde bulunan 17. yy. Tebriz halısının madalyonunda 364 , Budapeşte Tatbiki<br />

Sanatlar Müzesindeki 16. yüzyıla ait Estergazi ismiyle bilinen ünlü Tebriz<br />

işlemesinin de iki köşesinde aynı sahneye yer verilmiştir. 365 Dokunduğu bölgenin<br />

kesin belli olmadığı, (Halı araştırmacılarının Tebriz, Kirman ve Kaşan <strong>dokuma</strong><br />

merkezleri arasında tereddüt ettiği) bazı ünlü Safevi halılarının ortası veya<br />

364 Bkz.: Tahran Halı Müzesi’nin Resmi Internet Sitesi , Erişim Tarihi 05.02.2006.<br />

365 R. Efendi, Azerbaycan Halk Sanatı, Bakü, 1984, s. 67; J. Bailey, “Enduring Delight”, Hali,<br />

Is.132, p.121.


244<br />

bordürlerinde de aynı tarzda ejderha tasvirleri veya ejderha ile simurg kuşunun<br />

mücadelesi sahneleri görülmektedir. 366<br />

Ejderha ve simurg kuşunun mücadelesini yansıtan halılara örnek, resim<br />

139 ve 140’ta verilmiştir.<br />

Resim 139’da verilen halının kompozisyonu diğer halılara göre farklıdır<br />

(detayı resim 102’de). Halının orta kısmında, kartuşlar belli bir düzenle<br />

yerleştirilmiştir. Bir nevi merkez oluşturan ve diğerlerinden daha büyük olan<br />

kartuşların içerisinde, ejderha-simurg mücadelesi tasvir edilmiştir. Diğer<br />

kartuşlarda ise, leylekler ve tezhip deseni uygulanmıştır. Kartuşlar arasında kalan<br />

kısımlarda bitkisel motiflerden oluşan desen, bordürde ise ketebeli kompozisyon<br />

kullanılmıştır. Ketebeler arasında yerleştirilmiş küçük madalyonların içerisinde,<br />

ejderha ve simurg çifti görülmektedir. Ana bordürün köşelerindeki ketebelerde<br />

uygulanmış bulut motifleri ejderhaya benzemiş ve konuya bir bütünlük<br />

kazandırmıştır. Halının genel görüntüsü tezhip desenini hatırlatmaktadır.<br />

Resim 140’ta verilmiş bir diğer halı, genel görüntü olarak sekizgen<br />

formdadır. 17. yüzyıla ait bu halının orta kısmı bitkisel desenle süslenmiş ve bu<br />

desenin üstünde merkezde, ejderha ile simurg motifleri yer almıştır. Onlar,<br />

mücadele durumunda değil, yüz yüze tasvir edilmiştir. Halının ana bordüründe<br />

sıralı bir şekilde ketebeler tasarlanmış ve onların içi yazı ile süslenmiştir.<br />

Ketebeler arasındaki küçük madalyonlarda ise, yılan (ejder) motifleri<br />

görülmektedir. Bu halı ister renk özellikleri, isterse de motiflerin işlenme seviyesi<br />

açısından gözden geçirdiğimiz diğer halılardan aşağı seviyededir. Bu nedenle<br />

onun saray atölyelerinde değil, küçük atölye veya evde dokunduğunu<br />

düşünüyoruz.<br />

Safevi saray halıları arasında avcılık halılarının yanı sıra, hayvanlı halılar<br />

da çok sık dokunmuştur. Bu tür halılarda çeşitli hayvanların bir birleriyle olan<br />

mücadeleleri tasvir edilmiştir.Hayvanlı halılara bir örnek resim 141’de verilmiştir.<br />

366 K. Erdmann, Seven Handred Years of Oriental Carpets, London, 1970, p. 163 ; M.H.<br />

Beattie, Carpets of Central Persia, Sheffield, 1976, p. 12; M.L. Eiland Jr., “Rethinking Kerman”,<br />

Hali, Is. 100, pp. 98-103; F. Sarre &H. Trenkwald, Oriental Carpet Designs In Full Color, New<br />

York, 1979, pp. 4-5, 9, 18, 22.


245<br />

Resim: 139 – Kartuşlu Safevi saray halısı, yakl. 1500 yılı. Metropolitan<br />

Sanat Müzesi, New York.<br />

16. yüzyıla ait hayvan desenli bu halı, Metropolitan Sanat Müzesi’nde<br />

korunmaktadır. Altın metal ipliklerin kullanılması halının en önemli<br />

özelliğidir. Bu iplikler, zaten desen olarak göz alıcı olan halıya daha da bir<br />

değer katmıştır.


246<br />

Resim: 140 – “Ejder ve simurg” konulu halı, 17. yy. Đran Halı<br />

Müzesi, Tahran.<br />

Resim: 141- Hayvanlı halı, 16. yy. Metropolitan Sanat Müzesi, New York.


247<br />

Halının orta kısmında, kırmızı zemin üzerinde güzel bir bitkisel desen<br />

uygulanmış, ve çeşitli hayvan figürleri orantılı bir şekilde bu alana dağıtılmıştır.<br />

Bu desende görülen motiflerin hepsi, Tebriz ekolü elyazmalarında görülen<br />

motiflerle aynıdır. Hayvan mücadeleleri çok hareketli ve gerçekçi verilmiştir.<br />

Koyu zemin üzerinde hayvan figürlerinin açık tonlarda verilmesi, onların daha da<br />

hareketli görünmesini sağlamıştır. Burada verilen hayvan figürlerinin (özellikle<br />

ceylanı boğazlayan kaplan figürü) üslup özellikleri, 16. yy. avcılık konulu Tebriz<br />

minyatürlerindeki hayvan figürlerinin üslup özelliklerini hatırlatır.<br />

Halının bordür deseni de çok güzeldir. Fakat burada sadece bitkisel<br />

desenle beraber, bulut motifleri uygulanmıştır.<br />

Hayvanlı halılar içerisinde 16. yüzyılda ipek ipliklerle dokunmuş ve<br />

günümüzde New York Metropolitan Sanat Müzesi’nde korunan küçük bir halı da<br />

önemlidir (resim 142). Bu halıda, gül- çiçek motifleriyle süslenmiş fon üzerinde<br />

çeşitli hayvan tasvirleri uygulanmıştır. Hayvan tasvirleri çok canlı ve gerçekçi<br />

olarak verilmiştir. Halının merkezi kısmında görülen ceylanı yakalamış ejderha<br />

tasviri, çok etkileyicidir. Üç bölümden oluşan bordürün deseni, Tebriz ekolü<br />

minyatürlerinde sıkça görülen yüz yüze yerleştirilmiş sülün kuşları ve onların<br />

arasındaki bitki motiflerinden oluşmuştur. Halıda görülen figürler, 16. yy. Safevi<br />

saray atölyelerinde Tebriz ekolü ressamlarının çizdiği av sahneli minyatürlerin<br />

hayvan figürlerine çok benzemektedir.<br />

Bir başka hayvanlı halı, resim 95’te verilmiştir. 16. yüzyılda dokunan bu<br />

yün halı, Los Angeles Şehir Sanat Müzesi’nde muhafaza edilmektedir. Bu halının<br />

kompozisyonu leçek-turunç (köşe-göbek) kompozisyonudur.<br />

Merkezi madalyonun kırmızı zemini üzerinde, bulutlarla birlikte çeşitli<br />

pozlarda leylekler tasvir edilmiştir. Kuşlarla bulutların bir arada tasvir edilmesiyle<br />

sanki kuşların semada uçması gibi bir manzara ortaya çıkmıştır. Kuşların bazıları<br />

bulutların üstünde durmuş gibi, bazıları ise çeşitli uçuş pozlarında dans ediyormuş<br />

gibi etki uyandırmıştır.<br />

Halının orta kısmında krem zemin rengi kullanılmıştır. Burada çeşitli<br />

hayvan ve kuş, geometrikleştirilmiş tarzda ağaç, çalı-çiçek tasvirleri yer almıştır.


248<br />

Resim: 142 - Đpek Safevi halısı, 16.yy. Metropolitan Sanat Müzesi, New York.<br />

Bu halıda, çok çeşitli hayvan ve kuş figürleri tasvir edilmiştir. Yine bu figürlerin<br />

tarzı, 16. yy. minyatürlerinde kullanılan figürlerin özelliklerini hatırlatmaktadır.<br />

Đster buradaki selvi ağaçlarının, isterse de çiçekli veya geniş yapraklı ağaçların<br />

üslubunda olsun, hepsinde aynı benzerlik söz konusudur. Halının orta kısmında


249<br />

yer alan efsanevi yaratıklar ejderha ve simurg kuşunun tasvirleri, Tebriz ekolünde<br />

sıkça görülen figürlerdir.<br />

Halının leçek bölümünde, bulutlarla bir arada melekler tasvir edilmiştir ve<br />

onlardan birinin elinde bir musiki enstrümanı vardır. Çok ince ve zarif görünümlü<br />

bu tasvirler, Tebriz ekolü minyatürlerinin melek figürlerini hatırlatır (örneğin,<br />

resim 48). Hayvanlı halılara birkaç örnek, resim 143-148’da verilmiştir.<br />

Resim: 143- Hayvanlı halı, 16. yy. Avusturya Sanat ve Endüstri<br />

Müzesi, Viyana.<br />

16. ve 17. yüzyıllarda Safevi saray atölyelerinde bağ-bahçe konulu<br />

halılar da dokunmuştur. Bu konu, dönemin ressamlarının çok kullandığı<br />

konulardandır. Bağ-bahçe konusu, sevgiyi, doğanın güzelliğini, saray<br />

bahçelerinin zenginliğini temsil etmektedir. Bağ-bahçe tasviri, bir bakıma<br />

Azerbaycan halkının gönlündeki aşkı, doğa sevgisini ve sanat estetiğini<br />

yansıtmıştır. Bu tür halılarda doğanın bütün güzel unsurları kullanılmıştır.<br />

Resim 149’de, 16.-17. yüzyıllarda muhtemelen Tebriz’de dokunmuş ve<br />

şu anda Philadelphia Güzel Sanatlar Müzesi, Joseph Lee Williams<br />

koleksiyonunda bulunan bağ- bahçe halısı verilmiştir.


250<br />

Resim: 144 – Ormanlı ve hayvanlı Safevi halısı, 16. yy. Prens<br />

Schwarzenberg Koleksiyonu, Viyana.


251<br />

Resim: 145 – Madalyonlu hayvanlı Safevi halısı, 16. yy. Đslam Sanatı Müzesi,<br />

Berlin.


252<br />

Resim: 146- Hayvanlı halı, 16.yy., Bu halı önceden Budapeşte’de Baron<br />

Hatvany Koleksiyonunda iken, II. dünya savaşında ortadan kaybolmuştur.<br />

Resim: 147 – Hayvanlı ipek Safevi kilimi, 17.yy. Özel Koleksiyon, Chicago.


253<br />

Resim: 148- Hayvanlı yün halı, 17. yy., Özel koleksiyon, Đsviçre.


254<br />

Resim: 149 - Bağ- bahçe halısı, 16.- 17. yy. Joseph Lee Williams<br />

Koleksiyonu, Philadelphia Güzel Sanatlar Müzesi.


255<br />

Bu halı bağ-bahçe halılarına güzel bir örnektir. Halının orta kısmı<br />

tamamen bitkisel motiflerle süslenmiştir. Bitkisel desenin aralarında da çeşitli<br />

ağaçlar ( selvi, erik, nar vs.) ve çiçekler tasvir edilmiştir. Burada selvi ağaçları ve<br />

bahar dalları çok dikkat çekicidir. Zemin rengi olarak kırmızı renk tercih<br />

edilmiş ve doğanın unsurlarının renkleri özenle seçilmiştir. Tercih edilen bu<br />

renkler, manzaraya adeta bir bahar havası katmıştır.<br />

Halının ana bordüründe hatai (Osmanlı <strong>sanatında</strong> işlemeli rûmi)<br />

kompozisyonu yer almaktadır. Lacivert zemin üzerindeki hatai ve bitkisel<br />

motiflerin renkleri, halının orta kısmının renkleri ile çok uyumludur.<br />

Bu dönemde bağ- bahçe konulu çok sayıda minyatür işlenmiştir. Resim 30<br />

ve 42 incelendiğinde, bu desen ile bir çok benzerliğin olduğu görülecektir.<br />

Safevi halıları arasında bağ konulu bir diğer tip halı grubu da vardır ki, bu<br />

halılarda sanki her şey üstten görülmektedir. Bu halıların bir örneği resim 150’de<br />

verilmiştir. “Dört bahçe” ismi ile bilinen bu halının orta kısmı su kanalları ile<br />

bölünmüştür. Kanalların ve tam merkezde yerleşen küçük havuzun içi su<br />

hayvanları ve kuşları ile doludur. Bu havuzun ve kanalların, hatta onların içindeki<br />

suyun tasvirleri, aynı şekilde de suda yüzen balık, ördek vs. tasvir tarzı,<br />

minyatürlerde görüldüğü gibidir. Kanallardan her iki tarafına ağaçlar, çiçek ve<br />

çalılar, kuşlar tasvir edilmiştir. Onların da uygulama tarzı, minyatürlerdeki ile<br />

aynıdır. Daha sonraki dönemlerde, motiflerin geometrik tarzda işlendiği bağ<br />

halıları üretilmiştir.<br />

Resim 151’de Budapeşte Tatbiki Sanatlar Müzesi’nde korunan ve bağ-<br />

bahçe, ziyafet meclisi ve aynı zamanda hayvanlı halılara da örnek olabilecek 16.<br />

yüzyıla ait Tebriz halısı görülmektedir.<br />

Resimden görüldüğü kadar bu halı leçek-turunç kompozisyonuna sahiptir.<br />

Merkezi madalyonda, 16. yy. minyatür sanatına ait özelliklerde bahçe içerisinde<br />

ziyafet meclisi tasvir edilmiştir. Bu konu, minyatürlerde saray hayatından alınmış<br />

konular içinde en çok uygulanan konulardan biridir. Kompozisyonun merkezini<br />

zengin şekilde süslenmiş tahtta oturan genç teşkil etmiştir. Etrafta saray adamları<br />

ve hizmetçiler görülmektedir. Bu sahneyi, resim 54, 152 ve 153’teki minyatürlerle<br />

karşılaştırdığımızda, benzerliğin ne kadar büyük olduğunu açıkça görebiliriz.


256<br />

Resim: 150 – “Dört Bahçe” halısı, 17. yy. Burell Koleksiyonu, Clasgow.<br />

Tasvir edilen olay, etrafına çit çekilmiş güzel bir bağda meydana<br />

gelmektedir. Lacivert renkli zemin üzerinde kırmızı, sarı çiçek açmış ağaçlar<br />

bu kompozisyona önemli bir güzellik kazandırmıştır.<br />

Madalyonun içerisindeki tasvirler, konu bakımından halının orta<br />

kısmındaki tasvirlerden farklıdır. Bu kompozisyonu çizen ressam, sanki saray<br />

hayatının ihtişamına karşılık, doğadaki hayatın da dinamikliğini, güzelliğini<br />

göstermek istemiştir. Halının bu kısmında yırtıcı hayvanlarla ot yiyen<br />

hayvanların mücadele sahneleri, çiçekli ağaçlar, selviler, , çalılar, çiçekler,


257<br />

ağaçlarda tünemiş kuşlar, ürkek ceylanlar, küçük göl vs. unsurları ile güzel bir<br />

doğa parçası tasvir edilmiştir. Ketebenin üst sol kısmında bir kaplanın tek<br />

hareketle yabani öküzün üzerine sıçrama sahnesi çok canlı ve gerçekçi olarak<br />

verilmiştir.<br />

Resim: 151 - Saray meclisi halısı,16. yy. Tatbiki Sanatlar Müzesi, Budapeşte.<br />

Halının ortası ve bordürünün görünen kısmında yer alan sülün kuşları,<br />

halının leçek kısmına bitişik kubbede tasvir edilmiş simurg, 16. yy. Tebriz


258<br />

ekolü minyatürlerinde sıkça görülen figürlerdendir. Bu halının Tebriz’de<br />

dokunduğu düşünülmektedir.<br />

Resim: 152 – Mirze Ali Tebrizî, “Saklanmış Müzisyen Barbad”<br />

(detay). Firdevsi, “Şahname”. 1535.


259<br />

Resim: 153 – Ağa Mirek, “Hüsrev’in Tahta Çıkması”(detay). Nizami,<br />

“Hamse”. 1539-1543.<br />

Gözden geçirdiğimiz 16.-17. yy. halılarının hemen hepsi (1-2 halı<br />

istisnadır) Safevi saray halılarıdır. Tabii ki, halının kalitesi onu dokuyan<br />

dokuyucuların ustalığına da bağlıdır. Fakat bu halıların asıl güzelliği, onların<br />

kompozisyon ve renk güzellikleridir. Bu halıların dokundukları atölyeler farklı<br />

şehirlerde (Tebriz, Kirman, Kaşan, Yezd, Đsfahan vs.) olsalar da, bu desenlerin<br />

Safevi saray kütüphanesine bağlı ressamlarca hazırlandığı kuşkusuzdur. Bu<br />

nedenle de bu halıların hepsi Tebriz halı ekolünün ürünleridir diyebiliriz.<br />

4.2. 18.-19. Yüzyıl Konulu Halıları<br />

Safevi Devletinin çöküşünden sonra Azerbaycan’da sanatın her alanında<br />

yaşanan o parlak dönem, <strong>yeri</strong>ni duraklamaya bırakmıştır. Bu duraklama halı ve<br />

tekstil sanatını da çok derinden etkilemiştir. 18.-19. yüzyıllarda konulu<br />

kumaşların üretimi tamamen durmuş, halılarda ise az da olsa konulu<br />

kompozisyonlar dokunmuştur. Fakat bu halıların çoğunluğu artık profesyonel


260<br />

minyatürcü ressamın deseni ile değil, dokuyucunun kendi becerisi ile bir resmi<br />

kopyalaması veya kendi düşünce ve yeteneği ile bir konuyu düşündüğü şekilde<br />

<strong>dokuma</strong>sı ile ortaya çıkmıştır. Bu nedenle de, konulu halılarda 16.-17. yüzyıllarda<br />

görülen profesyonellik ve zarafete 18.-19. yüzyıllarda pek rastlanmak mümkün<br />

değildir.<br />

16.-17. yüzyıllarda ressam deseni ile dokunan bazı halıların dokunmasına<br />

18.-19. yüzyıllarda da devam edilmiştir. Fakat bu halılarda dokunan motifler,<br />

Azerbaycan halı <strong>dokuma</strong>cılığında kullanılan halk tarzına uygun şekilde<br />

işlenmiştir. Yani, bu <strong>dokuma</strong>lardaki motiflerde daha sade ve yalın biçim,<br />

geometrik tarz hakimdir. Renkler ise yine de çok uyumlu ve güzeldir. Zaten,<br />

Azerbaycan dokuyucularının renk duyumu ve renk bilgisi, her zaman üst seviyede<br />

olmuştur ve nesilden nesile aktarılarak, günümüze dek ulaşmıştır.<br />

18.-19. yüzyıllarda dokunmasına devam edilen hayvanlı halısı, resim<br />

154’te verilmiştir. 1.45x 3.03 m. ölçülerinde 18. yüzyılda dokunmuş bu halı,<br />

muhtemelen Tebriz halısıdır. Halının ortasında kırmızı renkli zemin üzerinde,<br />

geometrik bitkisel desen uygulanmıştır. Bu desenin en göze çarpan unsuru, yatay<br />

sıralarla yerleştirilmiş büyük hatai motifleridir. Bu motiflerin arasında ise, havyan<br />

motifleri ve hayvan mücadelesi sahnelerinden oluşan yatay sıralar yer almıştır.<br />

Böylece, halının orta kısmı yatay sıralı bir görünüme sahip olmuştur.<br />

Ana bordürde de, lacivert zemin üzerinde çok renkli geometrik bitkisel<br />

desen uygulanmıştır.<br />

Deseni incelediğimizde, kullanılan motif ve figürlerin 16. yüzyıla göre<br />

sadeleşmiş ve stilize edilmiş olduğu görülmektedir. Buradaki hayvan figürleri<br />

(özellikle yaban öküzünü boğazlayan aslan figürü) tarz olarak 16. yy. Safevi<br />

minyatür tarzını hatırlatır.<br />

Resim 155’te görülen bir diğer hayvanlı halı örneği, bu tip halılar arasında<br />

bir az daha farklıdır. Bu halı, üzerinde deve kervanının tasvir edildiği az sayıda<br />

halıdan biridir. Fakat minyatürlerde deve kervanı tasvirlerine rastlanmaktadır.<br />

Hatta, develerin üstünde minyatürlerde olduğu gibi, örtüleri de vardır. Bu<br />

motiflerden başka, halının deseninde avını yakalamış vahşi hayvan tasvirleri de


261<br />

Resim: 154 - Hayvanlı halı, 18. yy. Kirchheim<br />

Koleksiyonu, Stuttgart.<br />

verilmiştir. Bu deseni 16. yy. halıları ve minyatürleri ile karşılaştırdığımızda, bu<br />

sahnelerin bayağı cansız ve statik olduğu fark edilebilir. Halının orta kısmının<br />

zeminini dolduran bitkisel desen, bulutlar ve bordürde uygulanan hatai<br />

kompozisyonu, minyatürlerde görülen desenlere benzese de, geometrik tarzı ile<br />

farklıdır.<br />

Resim 156’da, 19. yüzyılda Heris’te dokunmuş bir hayvanlı halı örneği<br />

verilmiştir. Bu ipek halıda görülen tarz, 16.-17. yy. halılarında ve minyatürlerinde<br />

görülen tarza, daha yakındır.


262<br />

Resim: 155 – Hayvanlı halı, 18. yy. Keir Koleksiyonu, Ham, Surrey.


263<br />

Resim: 156– Hayvanlı halı, 19. yy. Kohler Galerisi, Zürich.


görülmektedir.<br />

264<br />

Resim 157’de, geometrik tarza sahip bir diğer hayvanlı halı örneği<br />

Resim: 157 – Hayvanlı halı, 18. yy. Web Hill Koleksiyonu,<br />

California.


265<br />

18.-19. yüzyıllarda, bu halılara benzeyen özelliklere sahip avcılık halıları<br />

da dokunmuştur.<br />

Resim 158’de avcılık konulu Tebriz halısı verilmiştir. Halının orta<br />

kısmında yine kırmızı zemin rengi kullanılmıştır. Avcı, hayvan, ağaç, çiçek ve<br />

diğer motiflere dikkat edildiğinde yine bunların stilize edilmiş ve<br />

geometrikleştirilmiş olduğu görülmektedir.<br />

Resim: 158 - Avcılık halısı,18. yy. Metropolitan<br />

Sanat Müzesi, New York.


266<br />

Burada kimi avcılar at üzerinde, kimi avcılar da yaya olarak avlanırken<br />

tasvir edilmiştir. Bunlar 16.-17. yy. halılarında gördüğümüz düzgün ve<br />

profesyonelce çizilmiş figürler olmasa da, hareket ve tarz olarak avcılık konulu<br />

minyatürleri hatırlatmaktadır.<br />

Halının ana bordür kısmında lacivert zemin üzerinde ketebeli<br />

kompozisyon kullanılmış, ketebelerin arasına yerleştirilmiş küçük madalyonların<br />

içerisine, stilize edilmiş bitki motifleri yerleştirilmiştir.<br />

Bir başka avcılık halısı resim 159’da görülmektedir. 1.40x 2.52 m.<br />

ölçülerindeki halının ortası kırmızı zemin rengine sahiptir. Burada avcılar, çeşitli<br />

hayvanlar, kuşlar, hayvan mücadelesi sahneleri, bitki motifleri tasvir edilmiştir.<br />

Halının merkezinde yer alan simetrik tavus kuşları dikkat çekicidir. Özellikle<br />

onların süslü kuyrukları enteresan bir tarzda ifade edilmiştir. Tavus kuşlarının,<br />

burada görülen şekilde, yani ortada yerleşmiş bir bitki motifinin iki tarafında<br />

simetrik şekilde yerleştirilmesi, Azerbaycan halılarında çok rastlanan tasvir<br />

yöntemlerinden biridir ve 16.-17. yy. halılarında da bunun bir çok örneği vardır.<br />

Halının üzerinde verilmiş figürlerin bazılarında, hangi hayvan veya kuş olduğunu<br />

tespit etmek zordur. Çünkü figürler o kadar tahrif edilmiş şekle sahiptir ki, onları<br />

kesin olarak bir hayvanla eşleştirmek bazen mümkün değildir. Ana bordürde de<br />

aynı tarzda işlenmiş hayvan figürleri sıralı bir şekilde tasvir edilmiştir. Bu halının<br />

deseni tarz olarak bir önceki halıya çok benzemektedir.<br />

Resim 160’da avcılık halısının 19. yüzyılda Heris’te dokunmuş bir başka<br />

tipi görülmektedir. Bu halının merkezine yerleştirilmiş ağacın etrafında, çok<br />

çeşitli hayvan ve kuş figürleri ile beraber, üç farklı insan figürüne yer verilmiştir.<br />

Halının dikey eksen boyunca tamamen simetrik olduğunu düşünürsek, bu<br />

figürlerin de simetrik olduğu kuşkusuzdur. Avcı olduğu anlaşılan figürlerden biri<br />

attan inerek yere uzanmış ve tüfekle avını nişan almakta, bir diğeri de dizini yere<br />

dayayarak yayını çekmektedir. Üçüncü figür ise elinde kuş tutmuştur, fakat onun<br />

avcı olduğunu tam söyleyemeyiz. Bu figürün kafasında bir çift boynuz<br />

görülmekte ve kendisi de çıplak tasvir edilmiştir. Burada belli bir hikayenin<br />

anlatıldığı ihtimaldir.


267<br />

Resim: 159- Avcılık halısı, 18. yy.Freiberger Koleksiyonu, Münih.


268<br />

Burada tasvir edilen figürler, gözden geçirdiğimiz diğer 18.-19. yy.<br />

halılarına göre minyatürlerdeki tarzla daha fazla benzerlik göstermektedir.<br />

Düşüncemize göre, bu halının deseni saray ressamları kadar profesyonel olmasa<br />

da, yine de bir ressam tarafından hazırlanmıştır.<br />

Resim: 160 – Avcılık halısı, 19. yy. M. Bachtian Galerisi, Đtalya.<br />

Resim 161’de 19. yüzyılda Şirvan’da dokunmuş avcılık halısı<br />

görülmektedir. Diğer avcılık halılarından farklı olarak mihraplı kompozisyona<br />

sahip bu halının ortasında büyük bir selvi ağacı tasvir edilmiştir. Ağacın alt


269<br />

tarafında minyatürlerden tanıdık olan hayvan mücadelesi sahnesi görülmektedir.<br />

Sağ ve sol tarafta simetrik şekilde tavus kuşları, elinde yay tutmuş avcı ve fil<br />

üzerinde insan figürleri tasvir edilmiştir. Fil üzerinde insan figürlerine<br />

minyatürlerde daha çok savaş sahnelerinin tasvirinde rastlansa da, yine de belli bir<br />

benzerlik söz konusudur.<br />

Bu sahnenin dışında, halının orta ve üst köşelerinde stilize edilmiş bitki ve<br />

kuş motifleri uygulanmıştır. Bu halıda uygulanan bütün figür ve motifler<br />

tamamen stilize edilmiştir. Renkler diğer halılara göre daha canlı ve parlaktır.<br />

Resim: 161 - Avcılık halısı, 19. yy. Özel koleksiyon.


270<br />

Avcılık halısının 19. yüzyılda Şirvan’da dokunmuş başka bir örneği resim<br />

162’de verilmiştir. Deseni tamamen stilize edilmiş motiflerden oluşan bu halı,<br />

aynı bölgede hala dokunmaktadır.<br />

Resim: 162 - Avcılık halısı, 19. yy. Özel koleksiyon.


vagdır.<br />

271<br />

Hayvan figürlerinin çok görüldüğü bir diğer kompozisyon çeşidi, vag-<br />

16.-17. yy. halıları içerisinde pek fazla örneği bulunmayan vag-vag<br />

(“konuşan ağaç”) kompozisyonu, 18.-19. yüzyıllarda az da olsa, Heris halılarında<br />

uygulanmıştır. Bu kompozisyonun karakteristik özelliği, ağacın dallarının<br />

uçlarında çeşitli hayvan ve kuş motiflerinin bulunmasıdır ve onların kendi<br />

aralarında konuştuğu düşünülmektedir.<br />

Vag- vag desenli halının bir örneği resim 163’te görülmektedir.<br />

Resim: 163 - Vag- vag desenli halı,19. yy. R. Boswell<br />

müzayedesi, 18.11.2000, lot 108-A.<br />

Efsanevi kökenli bu desen, en ilginç kompozisyon tiplerinden biridir ve<br />

çoğu zaman bu ağacın dallarında efsanevi yaratıklar, özellikle de şeytan tipli


272<br />

negatif yaratıklar görülebilir. Resim 164’teki halıda da, ağacın merkezi dallarının<br />

üstünde böyle bir boynuzlu yaratık kafası görülmektedir. Bütün hayvan başları<br />

merkezi eksene göre simetrik şekilde tasvir edilmiştir. Çok ilginç de olsa,<br />

dallardan birinin üstünde ağzında balık tutmuş ayı başı da görülmektedir. Ağacın<br />

altında ise her halinden soylu olduğu belli olan, başı üstünde şemsiye tutmuş<br />

birisine eşlik eden kafile yer almıştır. Halının konusu belli olmadığı için bu kafile<br />

ile vag-vag ağacının ilişkisi hakkında da bir şey söylemek zordur. Fakat ister<br />

insan figürlerinin, isterse de diğer motiflerin işlenme tarzı olsun, minyatürlerle<br />

benzerlik göstermektedir.<br />

Resim: 164 – Vag-vag halısı, 19. yy. Özel koleksiyon.


273<br />

16.-17. yüzyıllarda olduğu gibi, sonraki dönemde de Nizami Gencevi’nin<br />

destanlarındaki konuların kullanıldığı halılar dokunmuştur. Bu halılarda ele alınan<br />

konular, çoğunlukla minyatürlerde ve halılarda görülen konular olsa da, bazen<br />

farklı olayların tasvir edildiği halılara da rastlanmak mümkündür.<br />

Resim 165’te verilmiş “Leyla ile Mecnun” konulu 19. yy. Tebriz halısında<br />

tasvir edilmiş sahne, 16. yy. halı ve kumaşlarında sıkça görülen bir sahnedir.<br />

Burada Leyla, sahrada bitkin düşmüş Mecnun’u ziyaret etmektedir. Her zaman bu<br />

sahneyi tasvir ederken verilen figürler, bu halıda da görülmektedir. Detayların<br />

işlenmesinde fazla teferruat görülmese de, genel görüntü olarak bu sahne,<br />

minyatürleri hatırlatmaktadır. Özellikle, dağların arkasından çıkan Güneş motifi,<br />

bazı minyatürlerde görülen şekildedir.<br />

Resim:165 – “Leyla ile Mecnun”, 19. yy. Azerbaycan<br />

Edebiyat Müzesi, Bakü.<br />

Resim 166’da Mecnun konulu 19. yy. Heris halısı görülmektedir. Burada<br />

Mecnun konuşan ağacın karşısında tasvir edilmiştir. Çok uyumlu renk düzeni olan<br />

bu ipek halıda, insan, kuş ve hayvan figürleri yer almıştır. Bu figürleri


274<br />

incelediğimizde, onların çok detaylı bir şekilde, minyatürlerdeki gibi işlendiğini<br />

görebiliriz.<br />

Resim: 166 – “Mecnun konuşan ağacın karşısında”, 19. yy. Özel koleksiyon.<br />

Resim 167’de konusunu Nizami’nin “Hüsrev ve Şirin” destanından almış<br />

bir halı görülmektedir. Burada Ferhat’ın ölüm sahnesi tasvir edilmiştir. Mihraplı<br />

kompozisyon tipinde işlenmiş bu desende, arka planda görünen saray, 16. yy.


275<br />

minyatürlerinde görülen binalardan çok farklı olup, halının dokunduğu dönemin<br />

binalarını hatırlatmaktadır. Desende ön planda yer almış insan figürleri de<br />

minyatürlerden farklı tarzda işlenmiştir. Fakat bu tarz farklılığına rağmen,<br />

minyatür <strong>sanatında</strong>n etkilenildiği açıktır.<br />

Resim: 167 – “Ferhat’ın ölümü”, 19.yy. Azerbaycan<br />

Edebiyat Müzesi, Bakü.<br />

Resim 168’de verilmiş halı da konusunu aynı eserden almış, fakat burada<br />

Şah Hüsrev tasvir edilmiştir. Tebriz’de dokunmuş bu halının orta kısmında boz<br />

renkte zemin tamamen küçük motiflerle süslenmiştir. Kompozisyonun üst


276<br />

kısmında, üzerinde açık havada tahtta oturmuş Şah Hüsrev ve çevresinde birkaç<br />

silahlı adam tasvir edilmiştir. Onun karşısında dizi üstünde durmuş gözü bağlı<br />

iki kişi ve onların üstünde duran kılıçlı adam görülmektedir. Olayın doğada<br />

geçtiği, sol tarafta görülen, üstünde kuş tasvir edilmiş ağaçtan anlaşılmaktadır. Bu<br />

ağaç, halının orta kısmında figürlerin diyagonal dizilimini bozarak, kompozisyonu<br />

dengelemiştir. Bu halıda 16. yy. halılarında uygulanan kalabalık tasvirler<br />

görülmese de, figürlerin ve ağacın işlenme tarzı minyatürlere yakındır.<br />

Resim: 168 –“Şah Hüsrev” halısı, 19. yy. Özel koleksiyon.<br />

Azerbaycan’da rağbet görmüş halılardan biri olan dört mevsim (fasıl) halı<br />

örnekleri günümüze ulaşmıştır ve bazı müzelerde örneklerini görmek<br />

mümkündür.


277<br />

Resim 169’daki halı, 19. yy. ortalarında Tebriz’de dokunmuş dört mevsim<br />

halısıdır. Halının merkezi madalyonunda, beraber oturmuş sevgililerin tasvirine<br />

yer verilmiştir. Burada onların oturduğu mekanın görünen kısmı, minyatürlerdeki<br />

benzer mekan tasvirlerini hatırlatmaktadır. Figürlerin işlenme üslubu, onların<br />

giysilerinin teferruatlı tasviri de, minyatürleri hatırlatır. Halının orta kısmı,<br />

sıralanmış küçük çiçekli madalyonlarla dört bölüme ayrılmış ve her bölümde bir<br />

mevsime ait olaylar tasvir edilmiştir. Her mevsimin tasviri ayrıca bir minyatür<br />

gibi de algılanabilir. Her mevsime ait bölümde arka planda bir tarihi yapı tasvir<br />

edilmiş, ön planda ise, o mevsimde sade insanların çalışmaları görüntülenmiştir.<br />

Tebriz minyatür ekolünde, o dönemde çok fazla kabul edilmemesine rağmen, Mir<br />

Seyit Ali’nin emekçi insanları iş sırasında görüntülediği minyatürleri hatırlarsak,<br />

benzerliğin ne denli büyük olduğunu fark edebiliriz.<br />

Halının bordürleri de çok güzeldir. Bordürün köşeleri ve ortalarında,<br />

bölümler içerisinde farklı sahneler tasvir edilmiştir. Geniş bordürün içerisi Rumi<br />

ve bitkisel desenle süslenmiş, aralarda ise çeşitli hayvan figürleri yerleştirilmiştir.<br />

Kenar bordürler ise bitkisel desenle süslüdür.<br />

Bu tip halıların muhakkak ressam deseni ile dokunduğu düşüncesindeyiz.<br />

Bu desenleri hazırlayan ressamlar, Tebriz minyatür geleneklerini devam<br />

ettirmişlerdir.<br />

19. yüzyılda Azerbaycan’ın hem güneyinde, hem de kuzeyinde farklı<br />

resimli halılar da dokunmuştur. Resim 170’de böyle halılardan biri verilmiştir.<br />

Bu halıda, güzel mimariye sahip bir sarayın giriş kapısı önünde, saray<br />

adamları olduğu bilinen bir kalabalık görüntülenmiştir. Tamamen bir resim etkisi<br />

bırakan bu tabloda bina, derinlik, arka plan, gök yüzü, bulutlar minyatürlerden<br />

farklı tarzda, Avrupa resim tarzında işlenmiştir. Fakat geniş bordürde görülen<br />

melek figürleri, minyatürlerde görülen figürleri hatırlatır. 16. yy. halılarında bu tip<br />

bordürleri daha önce gözden geçirmiştik. Burada Avrupa resim gelenekleri ile<br />

minyatür geleneklerinin ilginç bir sentezi ortaya çıkmıştır.


278<br />

Resim: 169 - Dört mevsim halısı, 19. yy. ikinci yarısı. Azerbaycan<br />

Devlet Đncesanat Müzesi, Bakü.


279<br />

Resim: 170 - Resimli halı, 19.yy. E.J. Zada Galerisi, Brüksel.<br />

Resim 171’de, resim 170’e benzer bir resimli halı örneği görülmektedir.<br />

Bu halı, 19. yüzyılın sonlarına doğru Tebriz’de dokunmuştur. Burada da yine,<br />

güzel bir binanın önünde yanlarında yüklü hayvanlar olan, insan figürleri tasvir<br />

edilmiştir. Arka planda iki minareli güzel bir cami, onun hemen önünde ise, başka<br />

bir bina görülmektedir. Bir önceki halının tasviri için yazdıklarımız, bu halı için<br />

de geçerlidir. Fakat burada iki tarzın karışımı değil, sadece Avrupa resim tarzı<br />

görülmektedir. Bordürde ise, ketebeli kompozisyon kullanılmış, ketebelerin<br />

içerisine yazı uygulanmıştır.<br />

Resim 172’de, 19. yüzyılda Şirvan’da dokunmuş bir resimli halı<br />

görülmektedir. Bu halıdaki tasvir, dinlenen yolcuları anlatmaktadır. Bu tasvir de<br />

son iki halıda görülen tarzdadır.


280<br />

Resim: 171 - Resimli ipek halı, 19. yy. Meier-Müller Galerisi, Zürich.<br />

Resim 173’te son gözden geçirdiklerimizden farklı bir konulu halı örneği<br />

görülmektedir. Bu halı 18. yüzyılda Karabağ’da dokunmuştur. Bu halının da<br />

birbirinden farklı olan birkaç örneği vardır. Đki figür görülen halılar genelde<br />

“Rüstem ve Söhrab” ismi ile bilinmektedir. Azerbaycan Tarihi müzesinde<br />

bulunan bu halı ise “Üç Kardeş” ismi ile bilinmektedir. Bu halının konusunun,<br />

Azerbaycan masalı “Melikmehmed”den alındığı düşünülmektedir.<br />

Resim: 172 - Resimli halı, 19. yy. Özel koleksiyon.


281<br />

Resim: 173 – “Üç Kardeş” halısı, 18. yy. Azerbaycan Tarihi<br />

Müzesi, Bakü.


282<br />

Halının fazla geniş olmayan orta kısmında, yüzleri farklı yönlerde,<br />

sandalyede oturmuş üç genç tasvir edilmiştir. Bu figürler halının boyunca<br />

sıralanmış, fakat yönleri farklı tutularak, desene hareket kazandırılmıştır. Gençler<br />

zırhlı savaşçı giyiminde ve bir elinde kılıçla tasvir edilmişlerdir. Orta sahanın<br />

geriye kalan kısmı, bitki motifleri ve çeşitli kuş figürleri ile doldurulmuştur.<br />

Halının geniş bordürü, sıra ile dizilmiş aslan figürleri ve bazı kısımlarda<br />

boşlukları dolduran kuş motifleri ile süslenmiştir. Bu tip bordür, Azerbaycan<br />

halılarında o kadar da sık görülmemektedir. Đnsan figürlerinin tarzı, minyatür<br />

tarzını hatırlatsa da, aslan ve kuş figürleri, bitki motifleri Azerbaycan halk<br />

<strong>dokuma</strong>cılığında yaygın olan geometrik ve stilize edilmiş şekildedir.<br />

Bu halının iki figürlü örneği resim 174’te verilmiştir.<br />

Kahramanlık konusunun uygulandığı farklı bir halı örneği, resim 175’te<br />

verilmiştir. Bu halı 1805-1809 yıllarında Tebriz’de dokunmuştur. Halının orta<br />

sahası 25 eşit parçaya bölünmüş ve her bölümde Firdevsi “Şahname”sinden bir<br />

sahne tasvir edilmiştir. Sahnelerin içeriği ve destanın hangi kısmından alındığı,<br />

bölümlerin etrafını çevreleyen çerçevelerde yazılmıştır. Tasvirlerde perspektif<br />

görülmemektedir, resimlerin tarzı, minyatüre yakındır.<br />

18.-19. yüzyıllarda dokunmuş konulu halı örnekleri bunlarla sınırlı olmasa<br />

da, gözden geçirdiğimiz halılara dayanarak bu dönemde üretilmiş konulu halılar<br />

hakkında belli bir fikir elde etmek mümkündür.<br />

4.3. 20. Yüzyıl Konulu Halıları<br />

19. yy. sonu ile 20. yüzyılda Azerbaycan, önemli halıcılık merkezlerinden<br />

biri olmaya devam etmiştir. Bu dönemde, çoğunlukla bitkisel motifli halılar<br />

dokunmuş olsa da, konulu halılar da tamamen ortadan kalkmamış, aksine, 30’lu<br />

yıllardan itibaren, usta ressamlar konulu halıların tasarımları için çalışmışlardır<br />

Resimli halılar, bu dönemde de çok rağbet görmüştür. Konulu halılarda, ünlü<br />

kişilerin tasvirleri, edebi eserlerden sahneler, hayvanlı desenler, avcılık sahneleri,<br />

önemli olaylar vs. konular işlenmiştir.


283<br />

Resim: 174 – “Rüstem ve Zöhrab” halısı, 18. yy.


284<br />

Resim: 175 - “Şahname”, 19. yy. başları. Đran Halı Müzesi, Tahran.


285<br />

19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında dokunmuş konulu halılarda,<br />

iki farklı tarz görülür. Bir kısım halıların ressam deseni ile dokunduğu<br />

muhtemel olduğu halde, bir kısım halıların desenleri de dokuyucunun kendi<br />

tasarımı olduğu kuşkusuzdur. Özellikle Kuzey Azerbaycan’da ikinci tarz yaygın<br />

olmuştur. Güney Azerbaycan’da ise, bu dönemde dokunmuş bazı konulu halıların<br />

tasvirleri, minyatürlere benzerliğiyle dikkat çeker. Resim 176’da bu örneklerden<br />

biri verilmiştir. Tebriz’de dokunmuş bu halının ister orta kısmında, isterse de<br />

bordürlerinde gördüğümüz tasvirleri, minyatürlerle karşılaştırırsak, aynı tarza<br />

sahip olduğunu fark edebiliriz.<br />

Resim 177’de yine Tebriz’de dokunmuş, fakat farklı bir konuya sahip olan<br />

bir halı görülmektedir. Bu halıda, saray hayatından bir sahne işlenmiştir.<br />

Muhtemelen ressam deseni ile dokunmuş bu halı, tamamen bir minyatür<br />

görünümüne sahiptir.<br />

Resim 178’de karmaşık bir desene sahip, minyatür tarzında işlenmiş bir<br />

Tebriz halısı görülmektedir. Halının deseninin konusunu belirlemek mümkün<br />

değildir. Orta kısımda insan figürlerinin bulunduğu farklı sahneler, çeşitli hayvan<br />

figürleri ve hayvan mücadelesi sahneleri, av görüntüleri, çok yoğun bitkisel desen<br />

ve rûmili desen, uyumlu şekilde yer almıştır. Bordürde ise, şair Fariduddin Ettar<br />

ve Şah Mahmuddin Siyavuş’un portrelerine yer verilmiştir.<br />

Bu dönemde, Kuzey Azerbaycan’da az da olsa, konusunu klasik Şark<br />

edebiyatından almış halılar dokunmuştur. Buna örnek olarak, Karabağ’da<br />

dokunmuş bir halı resim 179’da verilmiştir. Bu halının hem orta kısmında, hem de<br />

bordüründe Firdevsi “Şahname”sinden muhtelif sahneler içeren tasvirler<br />

kullanılmış ve bu tasvirlerde minyatürlerin etkisi açıkça görülmektedir. Halı, bu<br />

dönemde Karabağ’da dokunmuş en güzel konulu halılardan biridir.


286<br />

Resim: 176 – “Hüsrev’le Şirin’in Avda Görüşü”, 20. yy. başları. Azerbaycan<br />

Tarihi Müzesi, Bakü.


287<br />

Resim: 177 – Konulu halı, 1920. Nagel Müzayedesi, 18.05.2004, lot 31.


288<br />

Resim: 178 – Konulu halı, 1930. Saemmer Galerisi, Münih.


289<br />

Resim: 179 - “Rüstem ve Zöhrab”, 1912. Azerbaycan Devlet<br />

Đncesanat Müzesi, Bakü.<br />

Aynı dönemde Kuzey Azerbaycan’da, farklı tarzda konulu halılar da<br />

dokunmuştur. 19. yy. sonunda Karabağ’da dokunmuş hayvanlı halı, resim 180’de


290<br />

verilmiştir. Bu halıda görülen at, ceylan ve kaplan figürleri minyatürlerdeki gibi<br />

bir biri ile belli bir konu aracılığıyla bağlanmamış, tek veya çift figürler şeklinde<br />

işlenmiştir. Aslında bu figürlerin işlenme tarzı minyatürlerden pek farklı değildir.<br />

Elyazmalarında, bazen <strong>minyatürün</strong> kenarında yapılan tek veya çift hayvan<br />

figürlerini hatırlarsak, bu halıdaki tasvirin onlardan çok da farklı olmadığını<br />

söyleyebiliriz.<br />

Resim: 180 – “Atlı” halı, 19. yy. sonu. Azerbaycan Tarihi Müzesi, Bakü.<br />

Bu dönemde, Karabağ’da dokunmuş başka bir konulu halı resim 181’de<br />

verilmiştir. Bir öncekinden çok farklı olan bu halıda, üç kişinin sohbet meclisi<br />

konu edilmiştir. Buradaki figürlerin uygulama tarzı, minyatürlerden çok farklıdır.<br />

Aynı tarz resim 182’de, 20. yüzyılın başlarına ait Karabağ halısında da<br />

görülmektedir. Burada, Güney Azerbaycan’da Azerilerin azatlık mücadelesine<br />

önderlik yapmış, Settarhan ve arkadaşları tasvir edilmiştir. Fakat bu halıdaki<br />

tasvir tarzı, bir önceki halıya göre daha da sadeleşmiş, figürlerde her hangi bir<br />

teferruata girilmemiştir. Bu halı desenlerinin, dokuyucuları kendi tasarımları<br />

olduğu düşünülebilir.


291<br />

Resim: 181 – Konulu halı, 19. yy. sonu. Azerbaycan Tarihi Müzesi, Bakü.<br />

Resim 183’te, yine buna benzer bir halı verilmiştir. Sovyet döneminin ilk<br />

yıllarına ait olan bu halıda, Azerbaycan bolşeviklerinin rehberleri, N. Nerimanov<br />

ve Lenin tasvir edilmiştir. Portrenin karikatüre benzeyen görüntüsünden dolayı<br />

desenin dokuyucuya ait olduğunu söyleyebiliriz.<br />

1930’lu yıllardan itibaren Kuzey Azerbaycan’da, konulu halıların<br />

tasarımları, halıcı-ressamlar tarafından yapılmaya başlanmıştır. Bundan sonra,<br />

uslüp ve konu bakımından, farklı halılar ortaya çıkmıştır. Bu alanda en büyük<br />

hizmeti Azerbaycan’ın Halk Ressamı, halı araştırmacısı, Latif Kerimov<br />

vermiştir. 1939 yılında L. Kerimov ve diğer ressamlar tarafından, Nizami<br />

Gencevi’nin “Hamse”sindeki her destana ait bir halı deseni tasarlanmış ve bu<br />

desenler, sonradan tecrübeli ustalar tarafından dokunmuştur.


292<br />

Resim: 182 – “Settarhan” , 1912. Azerbaycan Tarihi Müzesi, Bakü.<br />

Resim: 183 – “Nerimanov ve Lenin”, 1926. Rahimi Galerisi, Roma.


293<br />

Hem halı sanatının, hem minyatür sanatının, hem de Avrupa resim<br />

sanatının özelliklerini bilen ressamlar tarafından tasarlanmış bu halılarda, bütün<br />

bu özelliklerin sentezi görülmektedir.<br />

Resim 184’te “Leyla ile Mecnun”dan bir sahnenin tasvir edildiği halı<br />

verilmiştir. Yukarıda anlattığımız özellikler bu halıda açıkça görülmektedir.<br />

Resim: 184 – L. Kerimov, “Mecnun vahşi hayvanlar arasında”, 1939.<br />

Azerbaycan Edebiyat Müzesi, Bakü.<br />

Halının orta kısmında Mecnun, vahşi hayvanlarla birlikte tasvir edilmiştir.<br />

Burada görülen figürler resim tarzında, tabiat ise minyatür tarzında işlenmesine


294<br />

rağmen, bir arada çok uyumludur. Özellikle ağaç ve üzerindeki sülün kuşları,<br />

resme bir minyatür havası vermiştir. Halının orta kısmı ve bordürlerinde<br />

kullanılan renkler, özenle seçilmiş ve halıda genel bir bütünlük sağlamıştır.<br />

Resim 185’te “Hüsrev ve Şirin” destanından bir sahnenin uygulandığı halı<br />

örneği verilmiştir.<br />

Resim: 185 – L. Kerimov, G. Halıkov, “Şirin’in Bisütun dağına Ferhat’ın<br />

ziyaretine gitmesi”, 1939. Azerbaycan Edebiyat Müzesi, Bakü.


295<br />

Halının orta kısmında, Şirin’in Bisütun dağına Ferhat’ın ziyaretine gitmesi<br />

sahnesi tasvir edilmiştir. Sevgisi uğruna kayaları parçalayarak suya yol açan<br />

Ferhat’ın, onu seyreden Şirin ve nedimesinin, bindikleri atların tasvirleri realist<br />

çizgilere sahiptir. Doğa unsurları ise tamamen minyatür tarzındadır. Halının<br />

renkleri çok çeşitli ve uyumludur.<br />

görülmektedir.<br />

Resim 186’da “Yedi güzel” destanından bir sahne içeren halı<br />

Resim: 186 – E. Hacıyev, “Behram Gur ve Fitne avda”, 1939.<br />

Azerbaycan Edebiyat Müzesi, Bakü.


296<br />

Halının orta kısmında, minyatürlerde sıkça işlenmiş konulardan biri,<br />

Behram Gur ve Fitne’nin beraber ava gittiği sahne görüntülenmiştir. Burada Fitne<br />

karşısında becerisini göstermek isteyen Behram Gur, bir okla ceylanı kulağından<br />

vurmuştur. Bu halıda realist resim tarzı daha üstündür.<br />

Sultan Muhammed’in “Behram Gur’la Fitne’nin Beraber Ava Çıkması”<br />

konulu <strong>minyatürün</strong> aynısı, halı deseni olarak tasarımı yapılmış ve Tebriz’de<br />

dokunmuş bu halı, resim 187’de verilmiştir.<br />

Resim: 187 – Avcılık halısı, Sultan Muhammed, “Behram Gur Aslan<br />

Avında”, Tebriz, 1930.


297<br />

Bu halıda, doğal olarak, minyatürle benzerlikten söz edilemez, çünkü<br />

buradaki tasvir <strong>minyatürün</strong> kendisidir.<br />

Resim 188’de “Sırlar Hazinesi” destanından bir sahnenin işlendiği, L.<br />

Kerimov’un bir halısı verilmiştir.<br />

Resim: 188 - L. Kerimov ve K. Kazımzade, “Nuşirevan’la vezirin sohbeti”,<br />

1939. Azerbaycan Edebiyat Müzesi, Bakü.


298<br />

Bu halıda işlenmiş konu, “Sırlar Hazinesi”de işlenen nasihat karakterli 20<br />

hikayeden biridir. Bu konuda işlenmiş en güzel minyatür örneklerinden biri olan,<br />

Mir Müsevvir’in <strong>minyatürün</strong>ü (resim-60) hatırlatan bu halı, bitkilerin, özellikle de<br />

birçok Tebriz <strong>minyatürün</strong>ün karakteristik özelliklerinden olan, eğri gövdeli ağacın<br />

ve selvilerin, harabelerin tasviri ile bir minyatür görüntüsüne sahiptir.<br />

Resim 189’da “Đskendername” destanından bir sahnenin tasvir edildiği<br />

halı verilmiştir.<br />

vermiştir.<br />

Resim: 189 – L. Kerimov, M. Şirinov, “Đskender ile Nuşabe”, 1939.<br />

Azerbaycan Edebiyat Müzesi, Bakü.<br />

Bu halıda da hem resim, hem de minyatür tarzı uymlu bir görüntü


299<br />

Aynı dönemde Tebriz’de dokunmuş konulu bir halı örneği de, resim<br />

190’da verilmiştir. Bu halının ortasının deseninde, resim unsurları ile birlikte,<br />

minyatür özellikleri de görülmektedir. Hatta buradaki insan figürlerinin<br />

giysilerindeki süslemeler bile, Tebriz minyatürlerinde görülen tekstil örneklerini<br />

hatırlatmaktadır. Fakat halının bordür deseni barok tarzındadır.<br />

Resim: 190 – “Şeyh Senan”, 1940. El-Şahzadi Galerisi, Hong Kong.<br />

Resim 191’de 20. yüzyılın sonlarına ait bir konulu halı verilmiştir. Bu<br />

halının konusu, büyük Azerbaycan şairi Fuzuli’den alınmıştır. Halının<br />

merkezinde, şairin portresi yerleştirilmiştir. Çevresinde ise, onun “Leyla ile<br />

Mecnun” eserinden sahneler yer almıştır. Bu sahneler stilize edilmiş motiflerden<br />

oluşan süslemelerin arasında çok ustalıkla yerleştirilmiştir. Hem ortada, hem de


300<br />

bordürlerde çok sayıda hayvan ve kuş motifleri vardır. Bordürlerde yerleştirilmiş<br />

deve kervanları da konu ile çok güzel uyum sağlamıştır. Bu halı, son dönemde<br />

dokunmuş konulu halıların içerisinde en başarılı örneklerden biridir.<br />

Azerbaycan halılarının önemli kollarından birini oluşturan konulu halılar,<br />

yukarıda gözden geçirdiklerimizle sınırlı değildir. Fakat 16. yüzyıldan günümüze<br />

kadar, üretilmiş konulu halıların hemen hemen tüm çeşitlerini ele aldığımız<br />

düşüncesindeyiz. Azerbaycan’da konulu halı <strong>dokuma</strong> geleneğinin daha eskilere<br />

dayanan kökleri vardır ve bu gelenek günümüzde de yaşamaktadır. Tebriz<br />

minyatür ekolü ise bu geleneği daha da pekiştirmiş, halının gelişiminde çok<br />

önemli rol oynamıştır. Bu ekole mensup olan usta sanatçıların halı sanatına<br />

katılımları, bu sanatın en yüksek zirveye ulaşmasında etkili olmuştur.<br />

Resim: 191 – E. Mikayılov, “Şeb-i hicran”, 1984. Azerbaycan Devlet Halı ve<br />

Halk Tatbiki sanatları Müzesi, Bakü.


301<br />

4.1. 16.-17. Yüzyıl Kumaşlarında Minyatür<br />

Safevi Sarayı atölyelerinde dokunan kumaşların desenlerini, burada<br />

çalışan minyatürcü ressamların çizdiği bilinmektedir. 16. yy. ile 17. yüzyılın<br />

başlarında en olgun dönemini yaşayan Tebriz ekolünün ressamlarından, özellikle<br />

Sultan Muhammed, Mir Müsevvir, Mir Seyit Ali, Muhammedi Haravi, Şah<br />

Muhammed, Rıza Abbasi, tekstil tasarımı da yapmışlardır. 367 Gıyaseddin Ali’nin<br />

ise, Tebriz ekolünün ilk ve son tekstilci ressamı olduğu düşünülmektedir. 368<br />

Saray atölyelerinde dokunan kumaşlar için ana malzeme, ipek, muhtelif<br />

yöntemlerle hazırlanmış saf ve karışımlı altın ve gümüş ipler, bazen ipekle<br />

beraber pamuk iplikler olmuştur. Dokunan mamullerin büyük çoğunluğunu<br />

lampas ( <strong>dokuma</strong> esnasında nakışlanan, farklı yapıdaki kumaşlar için kullanılan<br />

uluslararası terim 369 ) ve kadife ( ek çözgü kullanılarak elde edilen havlı kumaş<br />

türü) kumaşlar oluşturmuştur.<br />

Üretim teknolojisi ve sanatsal içeriği bakımından bu <strong>dokuma</strong>ları iki gruba<br />

ayırabiliriz: Bitkisel motifli ( tezyini) ve konulu <strong>dokuma</strong>lar.<br />

Bitkisel motifli <strong>dokuma</strong>ların kompozisyon esası, bitkisel motiflerden<br />

oluşmuş, bütün yönlerde sonsuz tekrarlanabilen raport (tekrar) sistemidir<br />

(resim 192). Bu kumaşlarda, bitkisel motiflerle beraber islimi, ketebe, yazı, bulut<br />

ve muhtelif tarzda süslenmiş şeritlere de rastlanılır. Bu kumaşların süsleme tarzı,<br />

aynı dönemdeki saray halılarının süsleme tarzına benzer. Çiçeklerin yanında<br />

çeşitli hayvan ve kuş tasvirleri de kullanılmıştır. Bitkisel motifli kumaşların bir<br />

kısmında, ya ketebe içerisinde, yada şerit şeklinde yazıya rastlanılır ki, bunlar,<br />

genellikle tabut örtüsü olarak düşünülmüş, dini karakterli yazıya sahip<br />

kumaşlardır. Fakat bazı yazılı kumaşlarda Firdevsi, Nizami, Hafız gibi şairlerin<br />

eserlerinden alınan mısralar da kullanılmıştır.<br />

16. yüzyılda en çok konulu kumaşlar dokunmuştur. Bu kompozisyon<br />

çeşidinde az veya çok stilize edilmiş bitkisel motifler, hem gerçekçi, hem de<br />

fantastik hayvan tasvirleri, insan figürleri, muhtelif manzara elementleri vs.<br />

kullanılmıştır. Kompozisyonlarda av sahnesi, ziyafet meclisi, hayvanların<br />

367 A.U. Pope, P. Ackerman, a.g.e., c. Vb, s. 2080-2094.<br />

368 A.U. Pope, P. Ackerman, , a.g.e., c. Vb, s. 2095.<br />

369 C. Bier, Woven from the Soul, Spun from the Heart, Washington, 1987, p. 57.


302<br />

birbirleriyle mücadele sahnesi, musiki meclisi, her hangi bir iş faaliyetini gösteren<br />

bir sahne, her hangi bir yüzyıldan önemli bir olay, iki sevgilinin romantik<br />

buluşması vs. konular işlenmiştir. 370 Bazı konulu kumaşlarda kompozisyonun<br />

konusu ile ilgili yazılara da rastlanılır.<br />

Resim:192- Metal ipliklerle süslenmiş saten kumaş. Tebriz,16. yy. Milli Müze, Tahran.<br />

16. yüzyıla ait konulu kumaşlar, desen itibarıyla dönemin minyatürleriyle<br />

aynı özellikleri taşır.. Bu minyatürlerle kumaş kompozisyonlarını yapan kişilerin<br />

aynı ressamlar olduğunu düşünürsek, bu benzerlik çok doğaldır. Hem de, bu<br />

ressamların aynı ekole ait olduğunu da göz önüne alırsak, kompozisyonların ve<br />

detayların benzerliğini doğal olarak kabul etmek zorundayız. Fakat bu<br />

benzerliklere rağmen, yine de farklı kompozisyonlarda farklı ressamların<br />

nitelikleri kendini göstermiştir.<br />

Konulu kumaşların bir kısmı konusunu edebi eserlerden, bir kısmı ise<br />

dönemin saray hayatından almıştır. Edebi eserlerden, büyük Azerbaycan şairi<br />

370 V. Paşayeva, “XVI yy. Azerbaycan Bedii Parçaları ve Tebriz Minyatür Mektebi”, Azerbaycan<br />

Milli Đlimler Akademisi Mimarlık ve Đncesanat Enstitüsü Đlmi Eserler Dergisi, Bakü, 2005, s.<br />

47.


303<br />

Nizami Gencevi’nin “Hamse”sindeki destanlardan, Firdevs’in “Şahname”sinden<br />

vs. alınmış olayların tasviri, minyatürlerde olduğu gibi, kumaşlarda da yaygındır.<br />

Bundan başka, saray hayatında özel <strong>yeri</strong> olan av sahnesi de dönemin<br />

kumaşlarında en çok işlenen konulardan biri olmuştur. Günümüze ulaşmış<br />

figüratif desenli kadife kumaşlarda, genel konu çeşitlerinin çok fazla olmadığını<br />

söyleyebiliriz.<br />

Bizim bu tez kapsamında ele alacağımız kumaşlar, konulu kompozisyona<br />

sahip kumaşlardır. Bunların kompozisyonu, çoğu zaman minyatürlerde olduğu<br />

gibi çok renkli olsa da, bazen, desen sadece bir iki renk kullanılarak bitirilmiştir.<br />

Fakat her iki halde de, bu kumaşların desenleri minyatür görünümüne sahiptir.<br />

Desenler, kumaşın dikey yönünde tekrarlardan (raport) oluşmuştur. Kumaşın<br />

yatay yönünde ise, desen tekrarı olmayabilir. Özellikle de eni küçük olan<br />

kumaşlarda tek raport uygulanabilir..<br />

Đster bitkisel motifli, isterse konulu kumaş kompozisyonlarının, usta<br />

minyatürcülerin kalemine ait olduğu kuşkusuzdur. Bu kompozisyonların üslubu<br />

incelendiğinde, bunların Tebriz mektebine ait oldukları anlaşılır. Bazı<br />

kumaşlardaki kompozisyon üslubu, herhangi bir ressamın tarzına o kadar benzer<br />

ki, kompozisyonun onun tarafından çizildiği düşünülebilir. Fakat şunu da göz<br />

ardı etmemek gerekir ki, bu benzerlik sadece bir tarz benzerliğidir ve herhangi bir<br />

kumaş deseninin mutlaka o ressam tarafından çizilmiş olması anlamına gelmez..<br />

Çizim, ressamın yetiştirdiği öğrencisi tarafından da yapılmış olabilir.<br />

Resim 193’te Erdebil’de Şeyh Safi anıt mezarından alınarak Đran Milli<br />

Müzesi’nde (Tahran) muhafaza edilen saten kumaş parçası verilmiştir. 371 Zemini<br />

siyah, deseni altın renkte olan bu kumaşın kompozisyonunun merkezinde elinde<br />

sürahi ve kase tutmuş genç bir erkek tasvir edilmiştir. Bu figür çok zarif ve aynı<br />

zamanda da çok sağlam bir duruş etkisi verir. Bu gencin portresi, Sultan<br />

Muhammed’din bazı minyatürlerindeki genç erkek portrelerine benzer.<br />

Kompozisyonun başka bir unsuru olan hançer yaprakları, Tebriz halılarında sık<br />

görülen motiflerdendir. Dallar, resim 192’de verilen Tebriz kumaşındaki gibi<br />

dikey yerleştirilmiştir. Dalın üzerinde oturmuş sülün kuşu ise, 16. yy.’da yapılmış<br />

371 A.U. Pope, P. Ackerman, a.g.e., c. XI, t. 1014.


304<br />

birçok kumaş deseninde görülmektedir. Bu kumaş, muhtemelen Yezd’de<br />

dokunmuştur.<br />

Sultan Muhammed’in tarzını hatırlatan başka bir kumaş örneği de,<br />

Victoria ve Albert Müzesi’nde korunan çok küçük ebatlı bir kumaş parçasıdır<br />

(resim 194). 372<br />

Bu kumaşın kompozisyonu tam olarak anlaşılmasa da, yarı natüralist bir<br />

manzara fonunda, at üzerinde elinde yay tutmuş gencin tasviri bütün olarak<br />

görünmektedir. Bu gencin zarif tasviri, yaprakların işlenme tarzı, en üstte sadece<br />

bir bölümü görünen tavşan tasviri bize bu ustanın tarzını hatırlatır.<br />

Resim: 193 - Metal tellerle süslenmiş saten kumaş, 16. y.y. Milli Müze, Tahran.<br />

Desenleri Sultan Muhammed’in tarzına çok yakın bir çok kumaş örneği<br />

vardır. Fakat bunlar Mir Nakkaş’ın üslûbunu da hatırlatmaktadır. Bu kumaşlardan<br />

saten kumaş parçası, çok dikkate değerdir (resim 195). 373<br />

372 A.U. Pope, P. Ackerman, a.g.e., c.Vb, s. 2081.<br />

373 A.U. Pope, P. Ackerman, a.g.e., c.XI, t. 1015.


305<br />

Zemini siyah renkli ve altın tellerle süslenmiş bu saten kumaşın<br />

kompozisyonunda, farklı çiçek ve yapraklardan oluşan “bahçede” dört figür<br />

görünmektedir. Bu kompozisyondaki “bahçeyi” oluşturan bitkisel motiflere<br />

dikkat edildiğinde, onların ne derece teferruatlı işlenmiş oldukları görünmektedir.<br />

Bitki örtüsünün bu kadar ayrıntılı işlendiği bir başka kumaşın da(resim 196) aynı<br />

ustaya ait olduğunu düşünmek doğru olur. 374 Bu kompozisyonda da diğerinde<br />

olduğu gibi, farklı çiçeklerden oluşan “bahçede” elinde sürahi ve kase olan bir<br />

genç tasvir edilmiştir. Aslında bu kompozisyon resim-193’teki kompozisyona da<br />

çok benzemektedir. Fakat bu iki kompozisyon dekoratif özellikleri bakımından<br />

birbirlerinden hayli farklıdırlar.<br />

Resim: 194 - Saten kumaş, 16. yy. Victoria ve Albert Müzesi, Londra.<br />

374 A.U. Pope, P. Ackerman, a.g.e., c. XI, t. 1010.


306<br />

Resim: 195 - Metal tellerle süslenmiş saten kumaş. Yezd,16. yy. Victoria ve Albert<br />

Müzesi, Londra.<br />

Yezd’de dokunduğu düşünülen başka bir saten kumaş örneğinde de, dört<br />

figür tasvir edilmiştir. Bu figürlerden ikisi resim 193’teki figürleri hatırlatır<br />

(resim 197). 375 Fakat diğer iki figür, Mir Seyit Ali’nin tarzına daha yakındır.<br />

Bilindiği gibi, Mir Seyit Ali, sade insanları iş yaparken çizmeyi severdi ve<br />

halktan olan bu kişileri genellikle sakallı olarak tasvir ederdi. Burada iki üslûbun<br />

375 A.U. Pope, P. Ackerman, a.g.e., c. XI, t. 1014, D.


307<br />

birleşmesinin nedeni belki de Seyit Ali’nin, Mir Nakkaş’ın oğlu ve öğrencisi<br />

olmasıdır. Kompozisyonda göze çarpan bütün özellikler ( hızlı bir şekilde akan<br />

çay, boşluklara çok zevkli ve ince bir şekilde serpiştirilmiş yarı natüralist bitki<br />

motifleri, dallara konmuş sülün kuşları vs.), Tebriz ekolünün özelliklerindendir<br />

Saray atölyelerinde üretilen kumaşların bir kısmını da kadife kumaşlar<br />

oluşturmuştur. Bu kumaşlar da halı gibi havlı yüzeye sahip olsalar da, havlarının<br />

yapısı halıdakinden çok farklıdır. Halıdaki havlar, çözgüye ilmek ipliğinin<br />

düğümlenmesi yolu ile oluşturulurken, kadife kumaşlarda ise, havlar ek çözgü ile<br />

oluşturulur.<br />

Bu kumaşların büyük kısmında zemin, saten bağlantısı ve ender olarak<br />

düz bağlantı ile oluşturulmuştur. Đster zeminde, isterse havlarda, genelde ipek<br />

iplikler, farklı yöntemlerle hazırlanmış altın ve gümüş ipler kullanılmıştır. 376<br />

16. yüzyıla ait kadife kumaşların kompozisyonları incelendiğinde,<br />

bunların da Tebriz ekolünün ustaları tarafından işlendiği ortaya çıkar. Resim<br />

198’de verilmiş Leyla’nın Mecnun’u ziyaret etmesi sahnesinin uygulandığı kadife<br />

kumaşın kompozisyonunun sahibi ya Sultan Muhammed, ya da onun yetiştirdiği<br />

ustalardan birisidir 377 .<br />

Nizami “Hamse”sinin nüshalarında tasviri en çok yapılan “Leyla ile<br />

Mecnun” sahnesi, Tebriz ekolü minyatürlerinde de çok sık görülmektedir. Bu<br />

hüzünlü konu, dönemin birçok ipekli kumaşlarında da uygulanmıştır.<br />

Bu destandan bir sahneyi yansıtan bu kadife kumaşın (resim-198)<br />

kompozisyonunda, Leyla’nın Mecnun’u ziyaret etmesi sahnesi tasvir edilmiştir.<br />

Burada Leyla ve Mecnun, oturmuş halde ve çevresinde de çeşitli hayvanlar tasvir<br />

edilmiştir. Mecnun’un kederden ve eziyetten zayıflamış olan vücudu, Leyla’nın<br />

hüzünlü oturuşu, onları çevreleyen hayvanların pozları çok inandırıcı tasvir<br />

edilmiştir. Kompozisyonun boşluklarını, Mecnun’un hemen arkasında yer alan<br />

kaya parçası, küçük bir ağaç ve yerde bitmiş küçük çiçek ve çalılar doldurmuştur.<br />

Desenin ortasında oluşmuş siyah leke, altındaki tasvirin ne olduğunu görmeye<br />

imkan vermemektedir. Sadece çakala benzeyen hayvanın vücudunun bir kısmı<br />

376<br />

K. Folsach, A.Keblow Bernsted, Woven Treasures- Textiles from the World of Islam,<br />

Copenhagen, 1993, pp. 87-92.<br />

377<br />

A.U. Pope, P. Ackerman, a.g.e., c. XI, t. 1021.


308<br />

görülmektedir. Resimdeki parçadan anlaşıldığına göre, yaklaşık kare biçiminde<br />

olan raport, yatay ve dikey yönde düz sıralarla tekrarlanmıştır.<br />

Resim:196 - Saten kumaş. Yezd,16.yy. Dekoratif Sanatlar Müzesi, Paris.


309<br />

Resim:197 - Altın tellerle süslenmiş saten kumaş, 16. yy. Tekstil Müzesi, Washington.<br />

Ne yazık ki, bu kumaşın renkleri konusunda hiçbir bilgiye sahip değiliz.<br />

Sadece zemin renginin kırmızı olduğunu söyleyebiliriz. Bu tasvir, konu ve üslup<br />

yönünden dönemin minyatürlerini hatırlatır.<br />

Tebriz minyatürlerinden bildiğimiz eğri gövdeli ağaç, manzaraya verilen<br />

önem, Üstat Sultan Muhammed’in minyatürlerinde gördüğümüz his ve<br />

duyguların ifade gücü, burada da öne çıkmıştır.<br />

Moskova Tarih Müzesinde, Mecnun’un tasvir edildiği başka bir kadife<br />

kumaş muhafaza edilmektedir. 378 Bu kumaşın zemini, gümüş ipliklerle kaplanmış<br />

olduğu için gümüşi renktedir. Kumaşta kullanılan krem, tütün sarısı ve gri<br />

renklerle kontrast oluşturan siyah tahrirler, önceki dönemlere ait Yezd<br />

378 A.U. Pope, P. Ackerman, a.g.e., c. Vb, s. 2097.


310<br />

kadifelerinde de uygulanmıştır. Bu parçanın 16. yüzyılın sonu ile 17. yüzyılın<br />

başlarına ait olduğu düşünülmektedir.<br />

Resim: 198 - “Leyla ile Mecnun”. Kadife kumaş, 16. yy. Gevorkyan Koleksiyonu.<br />

Aynı döneme ait, Mecnun’u vahşi hayvanlar arasında tasvir eden başka bir<br />

kumaş örneği Nizami adına Azerbaycan Edebiyat Müzesinde korunmaktadır<br />

(resim 199). 379 Bu kumaşın zemini gerçekten de sahrayı hatırlatan renktedir ve<br />

379 R. Tağıyeva, Nizami Obrazları Halılarda, Bakı, 1991, s. 2.


311<br />

bitki örtüsü de sahrada olduğu gibi, cılızdır. Çevrede kaplan, kurt gibi yırtıcı<br />

hayvanlarla, tavşan, geyik, ceylan gibi otçul hayvanlar bir arada verilmiştir.<br />

Buradaki hayvan figürleri, minyatür figürleri gibidir.<br />

“Leyla ile Mecnun” konulu bir diğer kumaş parçası, resim 200’de<br />

verilmiştir. Bu kumaşın konusunda, Leyla’nın, Mecnun’u ziyaretine gelişi tasvir<br />

edilmiştir. Burada Leyla, deve üzerinde özel bir tahtırevan içinde, Mecnun ise<br />

sahrada hayvanların arasında oturmuş olarak verilmiştir. Burada üçüncü bir insan<br />

figürüne ( Leyla’yı getiren devenin ipinden tutarak çeken hizmetçi) de yer<br />

verilmiştir. Mecnun’un etrafında aslan, maral, ceylan, dağ keçisi, kuş, kaplan vs.<br />

hayvan figürleri, kucağında ise bir önceki kumaşta olduğu gibi, yavru geyik tasvir<br />

edilmiştir. Figürler arasındaki tüm boşluklar bitkisel desenle doldurulmuştur.<br />

Resim: 199 – “Mecnun sahrada”. Saten kumaş, 17. yy. Azerbaycan Edebiyat Müzesi,<br />

Bakü.


312<br />

Bu saten kumaş, üzerinde imza bulunan az sayıda kumaşlardan biridir.<br />

Kumaşın üzerinde Giyaseddin’in imzası bulunmaktadır. 380 Bu kumaşın<br />

deseninde gördüğümüz tüm figürlere, minyatürlerde de rastlayabiliriz<br />

(resim 201, 202).<br />

Resim: 200 – “Leyla ile Mecnun”. Saten kumaş, 16. yy. David Koleksiyonu,<br />

Kopenhag.<br />

380 K. Folsach, A.Keblow Bernsted, a.g.e., cat. no 32.


313<br />

Resim: 201 – Ağa Mirek, “Mecnun Sahrada Vahşi Hayvanlar Arasında”. Nizami,<br />

“Hamse”. 1539-43.


314<br />

Resim: 202 – Mirza Ali, “Şah Avda”. A. Jami, “Silsilat üz-Zahab”. 1549.


315<br />

Aynı konuda bir diğer kumaş örneği resim 203’te verilmiştir.<br />

Resim: 203 – “Leyla ile Mecnun”. Saten kumaş, 16.-17. yy. Tekstil Müzesi,<br />

Washington.<br />

Son iki kumaşın kompozisyonu birbirinden çok az farklıdır. Sonuncuda<br />

Leyla’yı getiren deveyi süren hizmetçi figürü verilmemiştir. Şunu da söyleyelim<br />

ki, aslında Nizami’nin destanında böyle bir sahne bulunmamaktadır. Fakat her<br />

halde bu sahnenin duygusal tesir gücünün büyüklüğünden olmalıdır ki, <strong>dokuma</strong><br />

örneklerinde bu kadar fazla tasvir edilmiştir. Aynı sahneyi konu eden bir diğer<br />

kumaş örneği de resim 204’te verilmiştir. Burada da iki sevgilinin doğadaki<br />

buluşması tasvir edilmiştir. Buradaki ince figürler, 16. yy. minyatürlerinde<br />

uygulanan figürlere çok benzemektedir.


316<br />

Resim: 204 – “Leyla ile Mecnun”. Đki kat kumaş, 16.-17. yy. Tekstil Müzesi,<br />

Washington.


317<br />

Resim 205’te verilmiş meşhur kadife kumaşın kompozisyonunda da, yine<br />

Sultan Muhammed’in tarzının etkisi hissedilmektedir. Hatta buradaki atlı tasviri<br />

ile resim 194’teki atlı tasviri birbirine çok yakındır.<br />

Safevi kadifelerinde, av olayını canlandıran kompozisyonların güzelliği<br />

kuşkusuzdur. Bu kompozisyonlarda öyle bir hareket ve canlılık, gerçekçilik vardır<br />

ki, izleyiciye bazen bunların bir kumaş kompozisyonu olduğunu bile<br />

unutturmuştur. Dönemin tanıklarına dayanarak, 381 bu kompozisyonların Safevi<br />

sarayının av geleneklerini gerçekçi bir biçimde yansıttığını söyleyebiliriz.<br />

Üzerinde av sahnesi canlandırılmış birkaç kadife parçasının olduğu aşikardır.<br />

Bunların bir kısmının aynı kumaşın parçaları olduğu düşünülmektedir. 382<br />

Parçalardan biri yuvarlak, diğerleri ise oval madalyon şeklindedir. Yuvarlak<br />

parçanın ortasında delik bulunması (resim 205) ve diğer parçaların da kenarları<br />

dalgalı oval madalyon şeklinde kesilmiş olması, dönemin Tebriz minyatürlerinde<br />

bu kumaşların çadır süslemelerinde görülmesi, bunların da çadır süsü olarak<br />

kullanıldığını düşünmeğe imkan sağlamaktadır.<br />

Parçalardan en büyüğü olan ve büyük ihtimalle çadırın tavanını süsleyen<br />

yuvarlak kumaşa göz attığımızda, onun üzerindeki kompozisyonun karmaşık bir<br />

yapıya sahip olduğunu fark edebiliriz. Burada ürkekçe koşan geyikler, onları at<br />

üstünde kovalayan avcı, kaplanla mücadele eden avcı, kayaların arkasına<br />

saklanarak avına nişan alan avcı, av köpeği ile kayalıkta oturmuş başka bir avcı,<br />

bir geyiği avlamış aslan, aslanla mücadele eden atlı avcı, terkinde av leoparını<br />

oturtmuş bir diğer avcı, dağ geyiği, kuş, diğer küçük hayvan ve köpek figürleri<br />

ebadı 58x 67.5 cm olan raport içinde büyük bir ustalık ve maharetle yerleştirilmiş,<br />

boşluklar ise, kayalar, taşlar, ağaç ve çiçeklerle doldurulmuştur. Atlıların ve<br />

koşan hayvanların hareketleri, olayın meydana geldiği <strong>yeri</strong>n dağlık, inişli yokuşlu<br />

bir yer olduğu izlenimini vermektedir (resim 206). 383 Kompozisyonu oluşturan<br />

figürler sanki dikey ve yatay yönde birkaç çizgi üzere yerleştirilmiştir. Bir çizgi<br />

üzerine yerleştirilmiş detayların f arklı yönlerde oluşu, kompozisyona bir<br />

381 J. Chardin, Sir John Chardin’s Travels in Persia, London, 1927, p. 181.<br />

382 M. Kahlenberg, Hunt. Fabric and Fashion, Los-Angeles, 1974, cat. no. 10; Hali, July –<br />

August 2001, Is. 117, p. 47; C. Bier, a.g.e., s. 194-197; Hali, April 1992, Is.62, p. 147.<br />

383 C. Bier, a.g.e., s.196.


318<br />

Resim:205 - Zemini altın tellerle süslenmiş kadife kumaş parçası, 16. y.y. Güzel<br />

Sanatlar Müzesi, Boston.<br />

hareketlilik getirmiştir. Ayrıca, burada tasvir edilen figürlerin adeta hepsinin<br />

hareket halinde olması, kompozisyonun daha da hareketlenmesini sağlamıştır.<br />

Özellikle yuvarlak kumaşda, sanki tüm figürler daire boyunca koşmakta, bir-<br />

birini takip etmektedir. Bu durum av olayının ruhuna uygundur ve kumaşı<br />

seyreden kişiyi de olayın içine çekmekte, o anın heyecanına ortak etmektedir.<br />

Kumaşın raportunun sınırları belli değildir ve bu durum, desenin bir bütün olduğu<br />

hissini vermektedir. Zaten raportun eni tezgahın eniyle eşittir ve yatay yönde<br />

tekrar yoktur. Raport sadece dikey yönde ve tersine döndürülerek tekrarlanmıştır.


319<br />

Resim: 206 – Resim 205’teki kumaşın deseninin Lucy Maitland tarafından yapılmış<br />

çizimi, 1986.<br />

Bu kumaşın kompozisyonunu Sultan Muhammed’in “Şah Tehmasip avda”<br />

adlı minyatürü ile karşılaştıran R. Efendi, onların benzerliğine dikkat çekmiştir. 384<br />

384 R. Efendi, a.g.e., s. 136.


320<br />

O, kumaşın kompozisyonunda görülen ayrı ayrı figürlerin minyatürdekilerle aynı<br />

olduğunu iddia etmiştir. Gerçekten de bu kompozisyondaki figürler, hemen akla<br />

usta sanatçının tarzını getirmektedir. Özellikle at üstündeki yayı olan avcı ve<br />

terkinde av leoparı oturmuş avcının figürleri, Sultan Muhammed’in<br />

minyatürlerinden alınmış gibi görünmektedir. Kumaşın zemini krem renginde,<br />

ipek iplikle saten bağlantısı kullanılarak dokunmuş ve ipek ipliğe sarılmış metal<br />

tellerle süslenmiştir. Havlarda kırmızı, sarı, lacivert, siyah, turuncu ve beyaz<br />

renkli ipek iplikler kullanılmıştır. Kompozisyonun renk uyumu ve renk düzeni de<br />

deseni kadar mükemmeldir.<br />

Av sahnesinin canlandırıldığı diğer bir kumaşın da üç ayrı parçası, farklı<br />

müzelerde muhafaza edilmektedir. 385 Bu kumaş, göz attığımız diğer kumaşa göre<br />

daha sade kompozisyona sahiptir (resim 207). Burada ikisi atlı ve biri yaya üç<br />

farklı avcı figürü görülmektedir. Atlı figürlerden biri, diğer kumaştaki yayı olan<br />

atlı avcı figürü ile adeta aynı pozda tasvir edilmiş, fakat birinde artık okunu atmış,<br />

diğerinde ok daha yaydan çıkmamıştır. Đkinci atlı ise avını, diğer kumaşta<br />

olmayan farklı bir silahla (mızrak) vurmaktadır. Kompozisyon sanki yatay<br />

sıralarla kurulmuştur. Her sırada bir avcı ve bir av hayvanı yerleştirilmiş ve diğer<br />

sırada ise, avcı olarak leopar, av hayvanı olarak da tavşan görülmektedir. Figürler<br />

arasındaki boşluklarda bitkiler yer almıştır. Kumaşın ebadı 19.5x 22 cm. dir<br />

Kumaşın raportu, yatay ve dikey yönde düz sıralarla tekrarlanmıştır. Bu da<br />

kumaşın sıralı görünümünü daha da kuvvetlendirmiştir. Atlıların yönünün ters<br />

olması, hem avcıların, hem de hayvanların çok gergin pozlarda tasvir edilmesi,<br />

desene yeterince hareket kazandırmıştır. Bu kompozisyonun en ilginç tarafı,<br />

sadece iki renk kullanarak güzel bir manzara canlandırılmış olmasıdır. Kumaşın<br />

zemini krem, deseni ise açık zeytin yeşili renktedir. Avcıların giysilerinden,<br />

kumaşın 16. yüzyılın ortalarında dokunmuş olduğunu söyleyebiliriz.<br />

Av sahnesinin canlandırıldığı bu kumaşları, 16. yüzyıla ait av sahnesi<br />

içeren minyatürlerle (resim 56, 59) karşılaştırdığımızda, bir çok benzerliğin<br />

olduğunu görebiliriz.<br />

385 C. Bier, a.g.e., s. 201.


321<br />

Resim: 207 - Kadife kumaş, 16.yy. Cooper- Hewitt Milli Desen Müzesi, New York.<br />

Ressamın kadife kumaşlardaki etkisi, Saten kumaşlardan farklıdır. Bu<br />

farklılık, sadece ressamın figürleri daha güzel ve zarif çizebilmesi, giysilerde daha


322<br />

az çizgi ile daha fazla detay verebilmesi değil, aynı zamanda renkleri düzenlemek,<br />

küçük alanlarda renk tonları ile oynayabilmek yeteneği ile ilgilidir. Kadife<br />

kumaşta havların derinliği sayesinde renk ikinci kez yansıyarak yoğunluğu artar<br />

ve çok güzel renk tonları elde edilir. Bu yüzden, bu tarzda çalışmak kadife<br />

kumaşın doğasına daha uygundur. Diğer taraftan, altın ve gümüş tellerin<br />

kullanıldığı kadife kumaşlarda, metal teller tüm yüzey boyunca havların dibinden<br />

geçerek, renklerin daha da canlanmasını sağlar. Metal tellerle kaplanmış<br />

alanların sertliği ile havların yumuşaklığı arasında oluşan kontrast, bu canlılığın<br />

daha da artmasına neden olur. Safevi dönemi kadife kumaşlarının göz alıcı<br />

güzelliği, hem kompozisyon, hem de üretim teknolojisiyle ilgilidir. A.U. Pope’nin<br />

bu kumaşları kadife sanatının zirvesi olarak adlandırması, 386 tesadüf değildir.<br />

16. yüzyılın konulu kumaşlarından birkaç tanesi, konusunu Nizami’nin<br />

“Hüsrev ve Şirin” eserinden almıştır.<br />

Parçaları Washington Tekstil Müzesi’nde, 387 Montreal Güzel Sanatlar<br />

Müzesi’nde 388 ve Keir Koleksiyonunda (Londra) 389 bulunan bu kumaşlardan<br />

birinde, Hüsrev’in tesadüfen gölde yıkanmakta olan Şirin’i görmesi sahnesi tasvir<br />

edilmiştir (resim 208). Bu sahne, Nizami “Hamse”sinin tüm nüshalarındaki<br />

minyatürlerde yer almıştır. Dönemin elyazmalarındaki önemli sahneler, minyatür<br />

konusu olarak kullanılmıştır ve bu sahne de onlardan birisidir. 390<br />

Şirin ve Hüsrev’in figürleri, minyatürlerde tasvir edildiği gibi,<br />

diyagonal şekilde verilmiştir (bkz.resim 58). Figürler arasındaki boşlukları, yan<br />

yana durmuş iki selvi, birinin gövdesi kalın, düz ve meyveli, diğerinin gövdesi<br />

ise kısa, eğilmiş ve çiçekli iki farklı ağaç ve çeşitli bitkiler doldurmuştur.<br />

Kumaşın raportu, 56x 34 cm ebatlı dikdörtgen şekilde yatay yönde düz, dikey<br />

yönde yarım raport kaydırılmış şekilde sıralanmıştır. Böylece, kompozisyona bir<br />

hareketlilik kazandırılmıştır. Kumaşın zemini saten bağlantısı ile yapılmış ve<br />

386<br />

A.U. Pope, An introduction to Persian Art Since the Seventh Century A.D, (1931),<br />

Reprinted in Connecticut 1972, p. 157.<br />

387<br />

C. Bier, a.g.e., Washington, 1987, p. 192.<br />

388<br />

H. Salam-Liebich, Islamic Art: Objects for Daily Use, Montreal, 1983, p.57, no. 62.<br />

389<br />

F. Spuhler, Islamic Carpets and Textiles in the Keir Collection, London, 1978, pp. 170-171,<br />

177, nos. 95, 96.<br />

390<br />

D. Gasanzade, Zarojdeniye i Razvitiye Tebrizskoy Miniatyurnoy Jivopisi v Kontse XIII-<br />

Naçale XV Vekov, Dissertasiya na Soiskaniye Uçenoy Stepeni Doktora Iskusstvovedeniya, Baku,<br />

2002, s. 221.


323<br />

zeminde metal ipler kullanılmış, fakat zamanla parlaklığını kaybetmiştir.<br />

Zemininde açık kahve ve beyaz, havlarda sarı, siyah veya koyu kahve, açık<br />

yeşil, beyaz ve açık turuncu renklerin kullanıldığı bu kumaş, seyircide romantik<br />

Resim: 208 - “Hüsrev ve Şirin”, 16. yy. Güzel Sanatlar Müzesi, Montreal.<br />

hisler uyandırmaktadır. Belki de bu nedenden dolayı, kumaşın parçaları çadır<br />

süsü olarak kullanılmak üzere, dalgalı kenarları olan, oval biçimli madalyonlar<br />

şeklinde kesilmiştir. Bu kumaş, Sultan Süleyman’ın 1534-1554 yılları arasında,<br />

Tebriz seferinde ganimet olarak ele geçirilmiş ve daha sonra 1683 Viyana<br />

kuşatmasında kaybedilmiş, Polonya kralı Sobieski’nin eline geçmiştir. 391<br />

Günümüze ulaşmış üç parçadan biri olan Montreal parçasının önemli bir<br />

özelliği, Şirin’in atının eğerinde görülen “Amal-i Gıyas” yazısıdır. Bu imzayı ve<br />

onun görüldüğü kumaşları inceleyen P. Ackerman, imza sahibi Gıyaseddin Ali’yi<br />

“tekstil <strong>sanatında</strong> en büyük usta” olarak adlandırmıştır. 392 Bu ressamın imzasını<br />

391 H. Salam-Liebich, “Masterpieces of Persian Textiles from the Montreal Museum of Fine Arts<br />

Collection”, The Journal of the Society for Iranian Studies, The Carpets and Textiles of<br />

Iran, Sp. Issue, v. 25, No 1-2, 1992, p.24.<br />

392 P. Ackerman, “Giyath, Persian Master Weaver”, Apollo, vol. XVII/no. 106 (October 1933), pp.<br />

252-256.


324<br />

taşıyan sekiz kumaştan her biri, büyük teknik başarı ve güzelliğin göstergesidir.<br />

Yazılı kaynaklara göre Gıyaseddin, I. Şah Abbas’ın (1588-1629) sarayında<br />

yaşamıştır. Fakat burada çok yaşlıdır. Bu nedenle ona mal edilen ünlü tekstillerin,<br />

16. yy.’ın ikinci yarısında yapıldığı ihtimal edilmektedir. 393<br />

Aynı konunun tasvir edildiği diğer bir kumaş (resim 209), 1920’lerde Londra’da<br />

ortaya çıkmış ve günümüzde üç müzede ( Washington Tekstil, New York<br />

Metropolitan ve Cleveland Güzel Sanatlar Müzeleri) muhafaza edilmektedir.<br />

1987’de M. Sonday, bu kumaşın tam desenini ortaya çıkarmıştır. 394 Bu kumaşta<br />

da, küçük gölde yıkanan Şirin, onun atı ve onu gözetleyen atlı Hüsrev tasvir<br />

edilmiştir. Diğer kumaştan farklı olarak, burada görülen eğri gövdeli ağacın<br />

dalında, 16. yy. Tebriz ekolü kumaşlarında çok rastlanan sülün kuşu tasvir<br />

edilmiştir. Bu kumaşta da, dikdörtgen biçime sahip 81x 38.5 cm ebatlı raport,<br />

diğer kumaştaki gibi aynı kaidede sıralanmıştır. Kompozisyonda hem Şirin ile<br />

Hüsrev’in figürleri, hem de ağaç motifi çok belirgin diyagonal yerleşime sahiptir.<br />

Kumaşın zemini saten bağlantısı ile oluşturulmuştur. Zeminde krem, havlarda ise<br />

krem, siyah, açık yeşil, turuncu, kırmızı, açık mavi, sarı ve beyaz renkli ipek<br />

iplikler kullanılmıştır. Resimdeki parçadan da görüldüğü gibi, kumaş, havlarının<br />

parlaklığı, sıcak ve ferah renklerinin canlılığı ile insanı hâla hayran<br />

bırakmaktadır.<br />

Bu sahnenin canlandırıldığı üçüncü kumaş, diğerlerinden kompozisyon<br />

şemasına göre farklı olsa da, figürler ve motiflerin benzerliği ortadadır<br />

(resim 210). 395 Bu kumaşın kompozisyon şeması, satranç kareleri prensibi ile<br />

sıralanmış, oval biçimli madalyonlardan ve onların arasında bitkisel motiflerden<br />

oluşmuştur. Dalların buluşma noktalarında, orta bağ ve hatai motifleri yer<br />

almıştır. Bu şema Tebriz ekolüne ait örneklerde sıkça rastlanan bir şemadır. 396<br />

393 P. Ackerman, a.g.e., s. 256.<br />

394 C. Bier, a.g.e., s. 190.<br />

395 Ed. By J. Thompson, S. R. Canby, a.g.e., p. 278, pl. 12.5.<br />

396 A.U. Pope, P. Ackerman, a.g.e., c. Vb, s. 2097.


325<br />

Resim: 209 - “Hüsrev ve Şirin”, 16. - 17. yy. Tekstil Müzesi, Washington.<br />

Yatay yönde aynı sırada yerleşmiş madalyonların içinde, yıkanmakta olan<br />

Şirin, diğer sıradaki madalyonlarda ise atlı Hüsrev tasvir edilmiştir. Hüsrev,<br />

minyatürlerde tasvir edildiği gibi, parmağını hayret içerisinde dudaklarına<br />

götürmüştür. Şirin ise, gözden geçirdiğimiz kumaşlardaki pozda verilmiştir.


326<br />

Burada tek fark, Şirin’in bir elini başına doğru götürmüş olmasıdır. Bu<br />

kompozisyonda da diğerlerinde olduğu gibi, Şirin ve Hüsrev’in figürleri bir biri<br />

ile diyagonal oluşturacak şekilde yerleştirilmiştir. Madalyonların zemininde,<br />

kırmızı, krem, sarı ve turuncu gibi, farklı renkler kullanılmıştır. Buna göre,<br />

madalyon içinde tasvir edilen motiflerin renk düzeni de uyumludur. Kumaşın<br />

zemini, metal tel sarılmış ipek iplik içeren dimi bağlantısından oluşmuştur.<br />

Havlarda ise kırmızı, sarı, açık yeşil, mavi, turuncu, koyu yeşil, krem, koyu kahve<br />

renkli ipek iplik kullanılmıştır. Bu kumaşın renkleri de bir önceki kumaşta olduğu<br />

gibi, sıcak, ferah ve parlaktır. Kompozisyonun insana yansıttığı duygular,<br />

Nizami’nin eserindeki duygulara çok uygundur.<br />

Düşüncemize göre, Tebriz ekolünde bazı konularda oluşan kalıplar, halı,<br />

minyatür ve kumaş desenlerinde de kullanılmıştır. Bu, gözden geçirdiğimiz aynı<br />

konuya sahip üç farklı kumaşta da, açık şekilde görülmektedir. Figürlerin pozları,<br />

kompozisyonun detayları bir birine çok benzemiştir. Hatta Şirin’in ağaçta asılı<br />

baş örtüsü bile, her üç kumaşta ve minyatürlerde de aynı şekilde tasvir edilmiştir.<br />

Resim: 210 - “Hüsrev ve Şirin”, 16. yy. Topkapı Sarayı Müzesi, Đstanbul.


327<br />

Konusu araştırmacılar arasında tartışmaya neden olan, kadife kumaşlardan<br />

birinin farklı müze ve koleksiyonlarda birkaç parçası muhafaza edilmektedir. Bu<br />

parçaların hepsini inceleyen araştırmacı M. Mc Williams’ın fikrine göre, bunlar<br />

aynı kumaşın parçaları değildir. Bu kumaşlar, 1530 – 1560 yılları arasında<br />

dokunmuş ve zamanla deseni bozularak, sadeleştirilmiştir. 397 Aynı kompozisyona<br />

sahip, saten bir kumaşın da olduğu bilinmektedir. Bu kumaştan yapılmış kaftan,<br />

Rus prensi Đvan Đvanoviç’in hazinesinden alınmış ve şu anda Kremlin Silah<br />

Müzesinde muhafaza edilmektedir. 398 Bu kumaşın kompozisyonundaki merkezi<br />

figür, büyük bir kaya parçasını iki eliyle yukarı kaldırarak ejderhaya atmaya<br />

hazırlanan genç adamdır (resim 211). 399 Parçaların bazılarında gencin hemen<br />

yanında bir ağaç, ve ağacın üstünde tünemiş simurg kuşu tasvir edilmiştir.<br />

Kuş başını çevirmiş, heyecanlı bir şekilde ejderhaya bakmaktadır. Ejderha ise, bir<br />

ayağını önündeki küçük kaya parçasına dayamış, başını kızgın bir şekilde geriye<br />

döndürmüş ve ağzından gence ateş püskürtmektedir. Giysilerinden ve<br />

kemerindeki hançerinden Safevi soylusu olduğu tahmin edilen gencin ve<br />

ejderhanın figürleri, öne doğru eğilmiş pozda tasvir edilerek kompozisyona<br />

diyagonal bir görünüm verilmiştir. Ejderhanın ve kuşun başlarını çevirmesi ise,<br />

iki figürü dengelemiştir. Gencin, ejderhanın ve kuşun duruşlarındaki gerginlik, o<br />

anın heyecanını çok iyi yansıtmıştır. Yatay yönde kumaşın raportu düz, dikey<br />

yönde ise, alternatif şekilde tekrarlanmış ve motiflerin renk düzeni<br />

değiştirilmiştir. Raportun bu şekilde oluşturulması, kumaşın desenine büyük bir<br />

hareketlilik ve zenginlik katmıştır. Aynı desene sahip diğer bir saten kumaş,<br />

resim-212’de verilmiştir. P. Ackerman onu, kompozisyonunun mükemmelliği,<br />

çiziminin canlılığı, detaylarının zarafeti ve renklerinin saflığından ötürü “tüm<br />

zamanların en güzel kumaşlarından biri” olarak tanımlamıştır. 400<br />

Daha önceki dönemlere ait olduğunu düşündüğümüz bazı kumaşlarda,<br />

boynunu geriye çevirmiş ejderha, bir ayağını önündeki ağaca dayayarak sanki<br />

397<br />

S. S. Blair, “Safavid Art &Architecture”, Hali, July 1998, Is. 99, p. 61.<br />

398<br />

R. Efendi, a.g.e., s. 136.<br />

399<br />

A.U. Pope, P. Ackerman, a.g.e., c. XI, t. 1024.<br />

400<br />

A.U. Pope, P. Ackerman, a.g.e., c. Vb, s. 2087.


328<br />

ağaca tırmanmaya hazırlanmış gibi tasvir edilmiştir (resim 212). 401 Ağacın<br />

dallarında ise, birisi heyecanla başını çevirerek ejderhaya bakmış, diğeri ise<br />

Resim: 211 - Kadife kumaş, 16. yy. Güzel Sanatlar Müzesi, Boston.<br />

yukarıdaki dallardan birinde oturmuş halde, iki kuş tasvirine yer verilmiştir. Bu<br />

ağacın hemen yanında çiçek açmış ikinci bir ağaç daha vardır. Ağaçlar, kuşlar, ve<br />

ejderha figürü gencin ön tarafında yer almıştır.Genç aynı giyside tasvir edilmiştir.<br />

Diğer desenden farklı olarak burada kompozisyonun belirgin diyagonal yönü<br />

kaybolmuş, figürlerin pozlarındaki gerginlik bir hayli azalmıştır. Kumaşın<br />

raportu, daha önce söylediğimiz şekilde, bazılarında ise yatay yönde alternatifli<br />

401 P. Scott, “Islamik Textiles”, Hali, January- February 2001, Is. 114, p. 92; S. S. Blair, a.g.e., s.<br />

61; Halı, March-April 1999, Is.50, p. 132; C. Bier, a.g.e., s. 198, 251.


329<br />

Resim: 212 – Saten kumaş, 16. yy. Kremlin Silah Müzesi, Moskova.


330<br />

olarak tekrarlanmıştır. Motiflerin renk düzeni ise, aynı sıradaki her raportta<br />

farklıdır. Her ne kadar bu parçaların kompozisyonu öncekine göre bazı<br />

özelliklerini kaybetmiş olsa da, yine de güzel bir görünüme sahiptir. Kumaşın<br />

zemini, krem renkli ipek ve altın kaplamalı ipek ipliklerle saten bağlantısı<br />

kullanılarak dokunmuş, havları siyah, sarı, kırmızı, parlak mavi, açık mavi,<br />

turuncu ipek ipliklerle oluşturulmuştur.<br />

Bu kumaşın parçalarının bir kısmı Sultan Süleyman’ın çadırının süsü<br />

olarak kullanılmıştır. Bu kumaşların, 16. yüzyılda her hangi bir yolla (ticaret,<br />

hediye veya ganimet) Safevi sarayından geldiği düşünülmektedir. Fakat<br />

parçaların, Türkiye’de veya Azerbaycan’da nasıl kesilmiş olduğu belli değildir.<br />

1683 Viyana kuşatmasında, Kara Mustafa Paşa’nın çadırını süslemiş bu parçalar,<br />

ganimet olarak Polonya prensi Sanguszko’nun eline geçmiş ve 1920’lere kadar<br />

Sanguszko ailesinde kalmış, daha sonra satılmıştır. 402<br />

Bu kompozisyonun konusunun tartışmalı olduğunu yukarıda belirtmiştik.<br />

P.Ackerman’ın düşüncesine göre, buradaki sahne, Firdevsi’ “Şahname”sindeki<br />

Đskender’le ejderha sahnesidir Fakat M. Mc Williams, “Şahname”de Đsfendiyar<br />

ve Behram Gur’un da ejderha ile ilgil sahnelerin olduğunu ve bu üç kahramandan<br />

hiçbirinin ejderhayı kaya parçası ile öldürmediğini öne sürerek, onun fikrini<br />

paylaşmadığını beyan etmiştir. 403 R. Efendi’nin düşüncesine göre, burada<br />

Nizami’nin “Yedi güzel” eserinden Behram Gur’un ejderha ile sahnesi veya<br />

“Melik Mehmet’in masalı” isimli Azerbaycan masalından Melik Mehmet’in<br />

ejderhayı öldürerek, simurg kuşunun yavrularını kurtarması sahnesi tasvir<br />

edilmiştir. Bizim düşüncemize göre, bu ihtimal kompozisyonda tasvir edilen<br />

olayla daha iyi bağdaşmaktadır.<br />

Bu kumaşlarda tasvir edilen konuların detaylarına göz atıldığında,<br />

dönemin minyatürlerinden pek farklı olmadığı görülür. Örneğin, burada tasvir<br />

edilmiş ejderha ile, resim 214’te verilmiş ejderhayı karşılaştırırsak, veya resim<br />

213’teki çiçekli ağaçları resim 42’deki ağaçlarla karşılaştırırsak,<br />

söylediklerimizin doğru olduğunu açıkça görebiliriz. Resim 212’teki simurg<br />

kuşunun tasviri de minyatürlerdekinin aynısıdır.<br />

402 C. Bier, a.g.e., s. 199; P. Scott, a.g.e., s. 93.<br />

403 C. Bier, a.g.e., s. 199; Hali, March-April 1999, Is. 50, p.132.


331<br />

Resim: 213 - Kadife kumaş, 16. yy. C. Gülbekyan<br />

Koleksiyonu, Lizbon.


332<br />

Resim: 214 – “Adem ve Havva”. Jafer al-Sadig, “Falname”. Arthur M. Sackler Galerisi,<br />

Washington.


333<br />

Ejderha ve sinurg figürlerinin kullanıldığı diğer kumaş örnekleri de resim<br />

215- 217’de verilmiştir. 404<br />

Resim: 215 – Beyaz zemin üzerinde altın desenli saten kumaş, 14. yy. Eleanor B. Sachs<br />

Koleksiyonu.<br />

404 A.U. Pope, P. Ackerman, a.g.e., c. Vb, s. 2049, 2088; K. Folsach, A.Keblow Bernsted, a.g.e.,<br />

cat. no 36.


334<br />

Resim: 216 – Karışık desenli saten kumaş, 16. yy. Gum Anıt- Mezar Müzesi.


335<br />

Resim: 217 – “Ejderha ile Simurgun Mücadelesi”. Đpekli kumaş, 16. yy. David<br />

Koleksiyonu.


336<br />

Yaklaşık 16. yüzyılın sonu ile 17. yüzyılın başlarına ait olan ve aynı<br />

konuyu içeren üç ayrı kumaş örneğinin, El-Kezvini’nin “Aca’ib el-Mahlukat ve<br />

Gara’ib el-Mevcudat” eserinden bir hikayeyi canlandırdığı düşünülmektedir. 405<br />

Kumaşlardan biri Kudüs’te L.A. Mayer’in Hatıra Müzesinde, ikincisi New<br />

Jersey’de, koleksiyoncu George Farrow’nun koleksiyonunda ve üçüncüsü ise,<br />

antikacı Erol Kazancı’nın Galerisinde bulunmaktadır. Bu kumaşların konusundan<br />

başka, bir ortak özelliği daha vardır: kumaşların üçü de yatay yönde alt ve üst<br />

bordürlere sahiptir. Bordürlerin deseni, her üç parçada aynı bitkisel motiflerden<br />

oluşmuştur. Bu, üç kompozisyonun da en önemli özelliğidir.<br />

Kumaşlardan birinde yan bordürler ve ek yatay bordürler de vardır, fakat<br />

bu bordürlerin Kaçar döneminde eklendiği, bordürlerin kompozisyonundan ve<br />

renginden de belli olmaktadır. Bu yüzden bu bordürler bizi pek ilgilendirmiyor.<br />

Parçaların üçünün de eni yaklaşık 50 cm civarındadır ve bu nedenle yaklaşık 50<br />

cm eni olan <strong>dokuma</strong> tezgahında dokunduğu düşünülmektedir.<br />

Bu kumaşların kompozisyonu aynı konuda olsa da, kumaşlardan birinin<br />

kompozisyonu diğerlerine göre daha karışıktır. Aynı kompozisyona sahip olan iki<br />

kumaş parçasında, bir ağacın zirvesinde, üzerinde etekleri dizine kadar ve kolları<br />

uzun kaftan tipli bir elbise olan, bir şahıs tasvir edilmiştir (resim 218, 219).<br />

Adamın zirvesinde durduğu ağacın altında, yüz yüze iki çıplak insan oturmuş ve<br />

ağaçtaki şahısa bakmaktadır. Bu çıplakların, bıyık ve sakalları olmasına rağmen,<br />

göğüsleri ve kadın cinsiyet organları olduğu için erkek veya bayan olduğu belli<br />

değildir. Kumaşların raportu dikey ve yatay yönde düz sıralarla tekrarlanmıştır ve<br />

diğer figüratif kumaşlardan farklı olarak bu kumaşlarda, raport sınırları hemen<br />

fark edilmektedir. Bunun dışında, oturmuş insanların başlarının hizasında,<br />

raportta kendi içinde sanki bir bölünme vardır ve bu bölünme, kompozisyona iki<br />

kattan oluşmuş gibi bir görünüm vermiştir. Böyle bir prensibe 16. yy. Safevi<br />

kumaşlarında pek rastlanmasa da, 17. yy. kumaşlarında bu prensip yaygınlaşmaya<br />

başlamıştır. Kumaşların üçünde de adeta aynı renkler kullanılmıştır: zeminde bej<br />

veya sarı, havlarda koyu kırmızı, sarı ve bej.<br />

405 R. Hasson, “A Tall Tale”, Hali, June-July 1993, Is. 69, p. 96; “A Tale of Three Velvets”, Hali,<br />

December 1993- January 1994, Is.72, p. 69.


337<br />

Resim: 218 - Kadife kumaş, yakl.1600 yılı. G. Farrow Koleksiyonu, New Jersey.


338<br />

Resim: 219 - Kadife kumaş, yakl.1600 yılı. Erol Kazancı Galerisi, Đstanbul.<br />

R. Hasson, bu kumaşların kompozisyonunu, El-Kezvini’nin “Aca’ib el-<br />

Mahlukat” eserinin minyatürleriyle karşılaştırarak, bunların benzerliğine dikkat


339<br />

çekmiştir. 406 Bu minyatürler eserden bir hikayeyi canlandırmaktadır. Hikaye<br />

aslında “Bin bir gece” masallarından “Deniz seyyahı Sinbad”ın masalından<br />

alınmış bir hikayedir. Minyatürlerde, tanımadığı Zang adasında gezdikten sonra<br />

korkudan ağaçta saklanmış adam tasvir edilmediği halde, kumaşlarda bu detay<br />

öne çıkmıştır. Minyatürlerde, hikayeye uygun olarak, kemiksiz bacaklarını<br />

adamın boynuna dolamış küçük bir adam tasvir edildiği halde, kumaşlarda bu<br />

detay görülmemektedir.<br />

Kompozisyonu daha karmaşık olan üçüncü kumaşta (resim 220),<br />

kompozisyona dört yeni figürden oluşan iki kat daha eklendiği görülmektedir.<br />

Böylece kompozisyon dört katlı bir görünüme ulaşmıştır. Burada eklenen figürler,<br />

ağacın zirvesinde duran adamın hemen üst tarafında, bacaklarını toplamış ve<br />

ellerini dizlerine dayayarak oturmuş uzun bıyıklı bir şahıs, onun biraz arkasında<br />

ayakta durmuş genç ve en üst sırada ise yüz yüze oturmuş başlarında Safevi<br />

başlıkları olan iki adam figürüdür.<br />

406 R. Hasson, a.g.e., s.96.<br />

Resim: 220 - Kadife kumaş, yakl. 1600 yılı. L.A. Mayer Hatıra<br />

Müzesi, Jerusalem.


340<br />

Burada görülen yeni figürlerin, kompozisyonu oluşturan hikaye ile pek<br />

alakası bulunmadığı açıktır. Bu noktaya değinen R. Hasson, bu kumaşın yüksek<br />

konumlu bir şahıs için (şah da olabilir) hazırlandığının ve bu nedenle,<br />

elyazmalarının ilk sayfası (frontispiece) prensibinden yola çıkarak, bu kumaşta,<br />

şah’ın ve çevresindeki adamların tasvirlerinin de verilmiş olabileceğini iddia<br />

etmiştir. 407 Fakat şunu da söylemeliyiz ki, kumaşlar kimin kullanacağına bağlı<br />

olmadan dokunmuştur ve genelde böyle bir uygulama görülmemiştir.<br />

Dönemin birçok minyatürlerinde olduğu gibi, bazı ipekli kumaşlarda da<br />

farklı ortamlarda efendi ve hizmetçisi tasvir edilmiştir. 16. yüzyılın ikinci<br />

yarısında, Kaşan’da üretildiği düşünülen kadife kumaş örneğinde de 408 genç soylu<br />

ve hizmetçisi görülmektedir.<br />

Bu kumaşın birkaç parçası, farklı müze ve koleksiyonlarda muhafaza<br />

edilmektedir. 409 Kumaşın kompozisyon şemasını, arı peteği şeklinde sıralanmış<br />

altı yapraklı madalyonlar oluşturmuştur (resim 221). Madalyonların arasına<br />

bitkisel desen çizilmiştir. Hatai’lerin içerisine, aslana benzer, maske tipli bir<br />

yaratık kafası tasvir edilmiştir, bazı yaprakların etrafına ise siyah benekli beyaz<br />

ejderha veya yılan sarılmıştır. Bu desen kırmızı zemin üzerinde yer almaktadır.<br />

Madalyonun içerisinde, gümüş zemin üzerinde genç bir soylu ile hizmetçi<br />

olduğu anlaşılan ihtiyar figürü yer almıştır. Đki figürün ortasında ise stilize edilmiş<br />

çiçekli ağaç motifi uygulanmıştır. Safevi soylusu olduğu giysilerinden, belindeki<br />

kemer ve hançerinden belli olan gencin, bir elinde av kuşu vardır. Çevrede, farklı<br />

bitkiler ve uçmakta olan kuşlar da tasvir edilmiştir. Zeminde gümüş rengini elde<br />

etmek için beyaz ipek iplik üzerine sarılmış gümüş teller, beyaz, turuncu ve yeşil<br />

ipek atkılar, havlarda kırmızı, açık mavi, mavi, beyaz, siyah, sarı, koyu yeşil ve<br />

turuncu ipek iplikler kullanılmıştır.<br />

407 “A Tale of Three Velvets”, Hali, December 1993- January 1994, Is.72, p. 69.<br />

408 Ed. By J. Thompson, S. R. Canby, a.g.e., s. 289, t. 12.14.<br />

409 Bu kumaşın parçaları New York Metropolitan Müzesi’nde, Lyon Kumaş Tarihi Müzesi’nde,<br />

Boston Güzel Sanatlar Müzesi’nde, Cleveland Sanat Müzesi’nde, Washington Tekstil Müzesi’nde<br />

ve Duesseldorf Devlet Sanat Müzesi’nde bulunmaktadır.


341<br />

Resim: 221 – Kadife kumaş, 16.yy. Sanat Müzesi, Cleveland.<br />

Bu kumaşın sade görünen kompozisyon şeması ile motiflerin çok incelikle<br />

işlenmiş detayları arasında büyük ustalıkla kurulmuş denge, havlarda değişik<br />

renkli ipliklerin kullanılması ve kullanılan renklerin uyumu kumaşı tasarlayan<br />

ustanın mahareti ve ince duyumunu ortaya çıkartmıştır. Daha sonraki dönemlere<br />

ait Azerbaycan işlemelerinde 410 de, değiştirilmiş şekilde bu kumaştaki<br />

madalyonun ortaya çıkması bunun bir kanıtıdır. Günümüzde Metropolitan<br />

410 J. Wearden, “A Synthesis of Contrasts” , Hali, October 1991, Is. 59, p. 107, fig.10; Brochure<br />

of an Exhibition Textile Art of the Caucasus, Organized by Textile Gallery, London, at<br />

Rippon Boswell & Co., Wiesbaden, Germany., London, 1996, fig. 2.


342<br />

Müzesinde bulunan 20. yüzyıla ait bir ipek halıda, tamamen bu kumaşın deseni<br />

tekrarlanmıştır. 411<br />

Safevi saray atölyelerinde, iki kişinin tasvir edildiği kumaşların<br />

dokunmasına daha sonraki dönemde de devam edilmiştir. Bu kumaşlara en güzel<br />

örnek, 17. yüzyılın başlarına ait kadife kumaştır (resim 222). 412 Bu kumaşın<br />

kompozisyonunda ana figürler, elinde av kuşu tutmuş soylu ve onun önünde bir<br />

dizini yere dayayarak elindeki sürahiden su döken hizmetçidir. Burada çok özel<br />

bir an canlandırılmıştır. Av kuşunu elinde tutan kişinin diğer elinde yeni avlanmış<br />

bir kuşun bacağı vardır ve hizmetçi suyu onun üzerine dökmektedir. Av kuşu<br />

onunla yemlenecektir. Bir az ileride öldürülmüş kuşun boynu kırılmış ve bir<br />

bacağı koparılmış vücudu görülmektedir. Çevrede serpilmiş çiçeklerin<br />

görüntüsünden, olayın geçtiği <strong>yeri</strong>n doğanın bir parçası olduğu anlaşılmaktadır.<br />

Đster soylunun giysilerinden, özellikle mücevherle süslenmiş geniş başlığından,<br />

isterse de hizmetçinin kenarı kürklü şapkasından, bu kumaşın Şah Abbas<br />

dönemine ait olduğu bilinmektedir. 413 Bu kompozisyonun birçok özelliği,<br />

bunun, Rıza Abbasi veya yetiştirdiği kişiler tarafından işlenmiş olabileceği<br />

ihtimalini vermektedir.<br />

Kumaşın kompozisyonunda 16. yüzyılın etkisi hissedilmektedir. O<br />

döneme ait kumaşlarda olduğu gibi, kompozisyon, belli bir faaliyeti çok gerçekçi<br />

biçimde yansıtmıştır. Ölçüleri 36x 23 cm olan raport, yatay yönde sadece renk<br />

düzeni değiştirilmiş düz sıralarla, dikey yönde ise alternatif sıralarla<br />

tekrarlanmıştır. Kumaşta, toplam on üç renk kullanılmıştır. Krem zemin üzerinde<br />

kırmızı, sarı, mavi, siyah, beyaz, turuncu, gri, nohut sarısı , sarımsı-yeşil, koyu<br />

mavi-yeşil, kahve ve koyu kahve renkleri görülmektedir. Zeminde metal ipler de<br />

kullanılmıştır.<br />

Kumaşın bir parçası Danimarka’da Rosenborg sarayında, bir parçası ise<br />

Danimarka Dekoratif Sanat Müzesi’nde muhafaza edilmektedir.<br />

411<br />

Hali, August 1991, Is. 58, p. 75.<br />

412<br />

C. Bier, The Persian Velvets at Rosenborg, Copenhagen, 1995, p. 37; Halı, December 1993 -<br />

January 1994, Is.72, p. 93.<br />

413<br />

L. Diba, “Clothıng in the Safavid and Qajar Periods”, Encyclopedia Iranica, vol.5, fasc. 8, pp.<br />

785-808.


343<br />

Resim: 222 - Kadife kumaş, 17. yy. Danimarka Dekoratif Sanat<br />

Müzesi, Kopenhag.


344<br />

Aynı dönemin ürünü olduğu hiçbir kuşku doğurmayan diğer bir kadife<br />

kumaşın da kompozisyon şeması, yukarıda sözünü ettiğimiz son kumaştan pek<br />

farklı değildir (resim 223). 414 Burada ayakta durmuş bir soylu ve dizinin üstüne<br />

oturmuş halde, soylu gence el açmış bir dilenci tasvir edilmiştir. Çevrede Tebriz<br />

ekolü minyatürlerinin özelliklerinden olan, üstünde kuş tünemiş çiçekli ağaçlar,<br />

çiçekler ve içinde balık yüzen küçük göl görülmektedir. Kumaşın raportunun<br />

tekrarlanma sırası, önceki kumaşta olduğu gibidir. Soylunun başlığı, giysisi ve<br />

hatta duruşu bile bir önceki kumaşa çok benzemiştir. Bu kompozisyonun, Ali<br />

Rıza Tebrizî’ye ait olduğu düşünülmektedir. Her iki kumaştaki figürlerin, Ali<br />

Rıza Tebrizî’nin kaleminden çıkmış minyatürlere benzerliği dikkat çekicidir<br />

(bkz.resim 64).<br />

Bu kumaşta kullanılan renkler konusunda, maalesef, hiçbir şey<br />

bilmiyoruz. Fakat resimden alternatif sıralarda farklı renk düzeninin olduğu, belli<br />

olmaktadır. Bu kumaşın da zemininde metal iplikler kullanılmıştır.<br />

16. yüzyılın sonu ile 17. yüzyılın başlarına ait olan ve 1998 yılında<br />

Sotheby’s müzayedesinde çok yüksek fiyata satılan( 1.334.740 dolar) kadife<br />

kumaş, kompozisyon şeması ile resim 222 ve 223’te verilmiş kumaşları<br />

hatırlatmaktadır (resim 224). 415<br />

Bu kumaşta da diğer iki kumaşta olduğu gibi, birisi dizi üstünde oturmuş,<br />

diğeri ise onun önünde ayakta durmuş iki kişi tasvir edilmiştir. Kumaşın konusu<br />

ile ilgili literatürde, farklı fikirler öne sürülmüştür. P. Ackerman’a göre, burada<br />

genç Safevi şehzadesi ve önünde diz çökerek, kasede şarap uzatan hizmetçisi<br />

tasvir edilmiştir 416 . P. Ackerman, buradaki figürlerin Ali Rıza Tebrizî’nin tarzı ile<br />

uyuştuğunu, fakat yardımcı motiflerin Tebriz ekolünün daha eski dönemine, 16.<br />

yüzyılın ortalarına ait olduğunu söylemiştir. Bundan, sanki atölye ustası eski<br />

çalışmalardan derleyerek bir fon yaratmış ve minyatürcü ressamın da figür<br />

desenlerini alarak oraya aktarıldığı anlamı çıkar. Bu yüzden de, figürlerle<br />

çevredeki bitkisel motifler ve kuşlar arasında, tarz farklılığı görülmektedir. Fakat<br />

bu durum, kompozisyonun renk uyumluluğu ile kaybolarak, fazla dikkat<br />

414<br />

A.U. Pope, P. Ackerman,, a.g.e., c. XI, t. 1062.<br />

415<br />

Hali, July 1998, Is.99, p. 119; Hali, September 1998, Is. 100, p. 122; Hali, January- February<br />

1999, Is. 102, p. 125.<br />

416<br />

A.U. Pope, P. Ackerman, a.g.e., c. Vb, s. 2119.


345<br />

çekmemektedir. Kumaşın zemininde krem renk kullanılmıştır. Zeminde<br />

aralıklarla görülen altın parçacıkları, bir zamanlar zemindeki ipliklerin altınla<br />

kaplı olduğuna işarettir. Havlarda, bordo, lacivert, açık yeşil, bej, krem ve siyah<br />

renkli ipek iplikler kullanılmıştır.<br />

Resim: 223 - Kadife kumaş, 17. yy. Baden Müzesi, Karlsruhe.


346<br />

Resim: 224 - Kadife kumaş,16.yy. Sotheby’s müzayedesi,<br />

Londra. 14.10. 1998.<br />

“Halı” dergisinde, dünyanın en önemli müzayedelerinin tekstil satışları<br />

ile ilgili kayıtlarının yer aldığı “Marketplace” bölümünde, bu kumaşın konusu<br />

hakkında farklı şeyler anlatılmıştır. 417 Burada, kumaşın konusunun aşk olduğu<br />

öne sürülerek ayakta duran figürün genç kız, dizi üstünde oturmuş figürün ise<br />

genç soylu olduğu iddia edilmiştir. Fakat ayaktaki figürün giysisinin bayan giysisi<br />

417 Hali, January- February 1999, Is. 102, p. 125.


347<br />

olduğu belli değildir. Her halde bu kayıtları yazan şahıs,bu figürün oturmuş figüre<br />

göre çok daha zarif olması, elindeki bahar çiçeklerinden dolayı, onun kız<br />

olduğunu ve çiçekleri de sevgilisinin vermiş olabileceğini düşünmüştür.<br />

Bu kumaş, tezgah eninde olan iki parçanın birleştirilmesi ile oluşturulmuş<br />

geniş bir paçadır ve üzerinde kumaşın raportu dört kez tekrarlanmıştır. Fakat<br />

ikinci sıradaki raport, birincinin aksi yönündedir ve her raportta renk düzeni<br />

farklıdır.<br />

17. yüzyılın başlarına ait olan, iki figürlü diğer bir kumaş örneği resim<br />

225’te verilmiştir. Kumaşın kompozisyonu resim 218’in kompozisyonunu<br />

hatırlatır. 418 Bu kumaşın raportu da, diğerinde olduğu gibi kendi içinde katlara<br />

bölünmüştür. En üst katta diz üstünde oturarak ney çalan bir müzisyen, onun<br />

altındaki katta selvi ağacı ve çiçekler, diğer katta önceki figüre ters yönde, yine<br />

diz üstünde oturmuş ve elini kulağının dibine koyarak şarkı söyleyen müzisyen ve<br />

en alt katta ise, üzerinde kuş tünemiş bir ağaç tasvir edilmiştir. Bir raport<br />

içerisinde görülen her iki müzisyenin giysisi ve ağaçlar aynı renktedir. Burada<br />

siyah, bej, gri, kırmızı, turuncu, zümrüt yeşili gibi parlak renkler kullanılmıştır.<br />

Raport yeterince uzun ve dar dikdörtgen şeklindedir ve yatay yönde sadece farklı<br />

renk düzeni ile sıralanmıştır. Bu nedenle, kumaşa bakıldığında ilk anda çok<br />

sayıda kişinin iki ayrı sırada oturmuş olduğu izlenimi ortaya çıkar.. Müzisyenlerin<br />

giysileri bir birinden farklı olsa da, her iki giysi de Şah Abbas sarayında, saray<br />

adamlarının giysileridir. Bu kumaşın iki ayrı parçasının daha olduğu<br />

bilinmektedir. 419<br />

Aynı motiflerin farklı düzende kullanıldığı bir diğer kumaş örneği, resim<br />

226’de verilmiştir. 420 Burada diğer kumaştan farklı olarak ağaç ve çiçek motifleri<br />

müzisyenlerin arasındaki boşluklara serpiştirilmiş, müzisyenler ise düz sıralı<br />

değil, bir birine göre kaydırılmış olarak yerleştirilmiştir.<br />

418 Hali, October 1992, Is. 65, p. 157.<br />

419 Birisi şu anda Krefeld’de Almanya Tekstil Müzesinde, ikinci parça ise R. Mangisch’in<br />

Zürich’te Haziran 1992 tarihli müzayedesinde 144 numara ile satışa çıkarılmıştır.<br />

420 A.U. Pope, P. Ackerman, a.g.e., c. XI, t. 1038 A.


348<br />

Resim: 225 - Kadife kumaş, 17. yy. Eberhart & Ulrike Herrmanlar’ın<br />

Galerisi, Münih.<br />

Tebriz ekolü minyatürlerinde müzisyenlerin ve müzik meclislerinin tasvir<br />

edildiği çok sayıda minyatür örneği vardır (resim 47, 48). Bu konu, sevilen ve çok<br />

işlenen konulardan biridir. Bu nedenle aynı konunun kumaşlara da taşınmış<br />

olması doğaldır.<br />

Konusu saray müzisyenleri olan bir kaç kumaşın kompozisyon şeması<br />

resim 225’in kompozisyonunu hatırlatır. 421 Fakat bu kumaşlarda yarı çıplak<br />

dansöz figürü de yer almıştır. Bu kumaşların bazıları yeterince kaliteli olsa da,<br />

bazıları da hem desen hemde <strong>dokuma</strong> yönünden kabadır. Bu nedenle bu desenin<br />

çok uzun zaman kullanıldığı ve giderek kalitesini kaybettiği, kaba örneklerin ise,<br />

18.-19. yüzyıllara ait olduğu düşünülmektedir. Öte yandan, Safevi sarayında<br />

çıplak figürlerin pek rağbet görmemesi sebebiyle, dansözlü örneklerin Muhal<br />

421 Hali, March – April 1996, Is. 85, p. 138.


349<br />

sarayına ait olması muhtemeldir. Bu fikir, bizce de daha mantıklıdır. Bu fikri,<br />

minyatürlerde çıplak figürlerin görülmemesi de desteklemektedir.<br />

16. yüzyılın sonu ile 17. yüzyılın başlarına ait olan kumaşlardan birinin<br />

konusu, diğerlerinden çok farklı görünse de, aslında bu konu Tebriz<br />

minyatürlerinde yeterince uygulanmıştır. Bu kumaşın konusunu Aziz Meryem ve<br />

çocuğu oluşturmaktadır (resim 227). Kumaş, 1603 yılında I. Şah Abbas tarafından<br />

Venedik Dükü Mario Grimani’ye hediye edilmiştir. 422 Bu, Şah Abbas döneminde<br />

Safevi sarayının Hıristiyanlara gösterdiği toleransın sonucu sayılabilir. Bu kumaş,<br />

bir istisna değildir. Tebriz minyatürleri arasında Hıristiyan ve Yahudi<br />

peygamberlerin tasvir edildiği çok sayıda minyatür vardır (resim 15, 18).<br />

Kompozisyonda, Aziz Meryem kucağında tuttuğu çocuğu ile oturmuş<br />

halde tasvir edilmiştir. 423 Her ikisinin de başında hale görülmektedir. Meryem’in<br />

Resim: 226 - Kadife kumaş, 17.yy. Ç.Kelekyan Koleksiyonu, New York.<br />

karşısında ona temiz bez uzatan rahibe, alternatif raportta ise aynı yerde Aziz<br />

Đosif oturmuştur. Rahibenin ayağının hemen önünde tasvir edilmiş, içerisinde<br />

balıklar olan küçük göl ve Meryem’in başının üstündeki bulut, Tebriz<br />

minyatürlerinde çok rastlanan unsurlardır. Çevrede Ali Rıza Tebrizî’nin tarzında<br />

422<br />

M. Bergamo, “Carpets of the Doges”, Hali, May- June 1999, Is. 104, p. 81; A.U. Pope, P.<br />

Ackerman, a.g.e., c. Vb, s. 2119.<br />

423<br />

A.U. Pope, P. Ackerman, a.g.e., c. XI, t. 1061 B.


350<br />

çizilmiş çok güzel zambaklar, farklı ağaç ve çiçekler yer almıştır. Kumaşın rengi<br />

ve dokusunun çok kaliteli olduğunu belirten P. Ackerman, kayısı, solgun sarı, bej,<br />

kahve ve krem renkli ipek ipliklerden oluşan havların, metal ipliklerle<br />

oluşturulmuş zemin üzerinde, güzel rölyefli bir görüntü yarattığını ve siyah<br />

tahrirlerin bu görüntüyü daha da zenginleştirdiğini belirtmiştir. Bu kumaşın<br />

kompozisyonunun Ali Rıza Tebrizî’nin yetiştirdiği kişilerden birine ait olduğu<br />

düşünülmektedir.<br />

Resim 228’de verilmiş kumaş örneği 17. yüzyılın başlarında dokunmuş,<br />

en güzel Safevi kumaşlarından biridir. 424 Burada kumaşın deseninin tekrarlanan<br />

tam birimi yer almaktadır. Kompozisyon, sıra ile değişik pozlarda durmuş dört<br />

bayan ve onların aralarında yer alan çiçeklerden oluşmuştur. Bayanlardan birinin<br />

elinde dar boğazlı sürahi, diğerinde avcı kuşu , birinde elinde su kabı,bir<br />

diğerinde ise, bir elinde köpeğinin ipi, diğer elinde sigara tavir edilmiştir. Bu<br />

kumaşın en ilginç yönü bayanların pozları ve giysilerinin, dönemin Avrupalı<br />

bayanlarını hatırlatmasıdır. Fakat onların vücut çizgileri ve çevredeki manzara,<br />

Tebriz minyatür ekolünün prensiplerinden dışarıya çıkmıştır. Yani burada<br />

ilginç bir Doğu-Batı sentezi görülmektedir. Bu, 17.yüzyılın başlarında Şah<br />

Abbas’ın, bazı ressamları Đtalyan resim sanatının özelliklerini öğrenmek<br />

için Roma’ya göndermesinden 425 sonra Safevi <strong>sanatında</strong> gözlemlenen bir<br />

meyildir. Bu kumaşta, Avrupa ve Doğu zevklerinin ve konularının birleşimi ile<br />

beraber, Ali Rıza Tebrizî’nin Tebriz minyatür ekolünden gelen tarzı (özellikle de<br />

figürlerin vücut yapısının, çiçekler ve bulutlar gibi doğa unsurlarının, bazı giysi<br />

unsurlarının işlenmesinde) çok açık şekilde görülmektedir. Fakat bu, kumaşın<br />

kompozisyonunun mutlaka Ali Rıza Tebrizî’ye ait olması anlamına gelmez. Ali<br />

Rıza Tebrizî’nin tarzını, Safevi sarayında 17. yüzyılda devam ettiren birçok<br />

sanatçı olmuştur. 426<br />

Kumaşın zemini, sarı ipek ipliklerle saten bağlantısı kullanılarak<br />

dokunmuş, yüzeyi ipek ipliğe sarılmış metal ipler ve beyaz ipek ipliklerden<br />

oluşan atkı ve bu ipliklerinden oluşan ilmeklerle süslenmiştir. Deseni oluşturan<br />

424 Hali, January-February 2004, Is. 132, p. 119.<br />

425 Hali, January- February 1999, Is. 102, p. 125.<br />

426 A.U. Pope, P. Ackerman, a.g.e., c. Vb, s. 2105.


351<br />

havlarda kırmızı, bordo, mavi, sarı, krem, turuncu, gri, açık kahve, nohut sarısı,<br />

açık yeşil renkli ipek iplikler kullanılmıştır.Kumaşın 216x 72 cm ebatlı raportu,<br />

kumaşın tüm enini kaplayarak dikey yönde tekrarlanmıştır. Raportun bu şekilde<br />

tekrarlanmasına genellikle enli kumaşlarda rastlanılmaktadır.<br />

Resim: 227 - “Meryem ve Çocuğu”, 17.yy. Civico Correr<br />

Müzesi, Venedik.


352<br />

Resim: 228 - Kadife kumaş, 17. yy. Cooper- Hewitt Milli Desen Müzesi, New York.<br />

17. yüzyılın başlarında dokunmuş bazı kumaşlarda, bu kumaştaki figürlere<br />

benzer figürler kullanılmıştır. Fakat onların kompozisyonu bu kumaşa göre daha<br />

yalındır ve bir figürün önüne yerleştirilmiş bitki motifi ile sınırlıdır. Örneğin,<br />

Cracow’da Milli Müzede bulunan kadife kumaşın kompozisyonunda görülen<br />

bayan figürü, bu kumaştaki soldan ikinci sırada tasvir edilen bayan figürü ile<br />

adeta aynıdır (resim 229). 427 Đkinci kumaştaki figürün, birinci kumaştan alınmış<br />

olabileceğini muhtemeldir.<br />

Resim 230’ta verilmiş kumaşın kompozisyonu da diğer ikisinden pek<br />

farklı değildir 428 . Burada tasvir edilmiş bayan figürünün çizgileri, giysisi ve<br />

duruşu, önceki iki kumaşın kompozisyonuna benzemektedir. Çiçek motifleri de<br />

birinci kumaştakilerle aynı tarzdadır. Her iki kumaşın renkleri de hemen hemen<br />

aynıdır.<br />

Kompozisyon şeması yukarıda verilmiş son iki kumaştan farklı olmayan<br />

çok güzel bir kumaş örneği resim 231’de verilmiştir. Fakat bu kumaşın<br />

kompozisyonunda hiçbir Batı etkisi görülmemektedir. Kumaşın detayları<br />

incelendiğinde, bu kompozisyonun Ali Rıza Tebriz’i’ye ait olduğu ortaya çıkar.<br />

Onun tarzını hatırlatan birçok kumaştan farklı olarak, bu desende tamamen onun<br />

eli hissedilmektedir. Burada, bir çiçeğin önünde durmuş, elinde şahin olan soylu<br />

genç tasvir edilmiştir. Daha önce gözden geçirdiğimiz minyatürler ve<br />

kumaşlardan da görüldüğü gibi, Safevi sarayında av ve onunla ilgili seremoniler,<br />

427 Hali, September- October 2002, Is. 124, p.129; A.U. Pope, P.Ackerman, a.g.e., c. XI, t.1063,A.<br />

428 Hali, December 1991, Is. 60, p. 159.


353<br />

elinde avcı kuşları tutmuş soyluların tasvirleri hem minyatürde, hem de <strong>dokuma</strong><br />

<strong>sanatında</strong> yaygın olarak kullanılan konulardır. Figürlerin ve çiçeklerin işlenme<br />

tarzı, bu kumaşın son üç kumaşa göre daha eski olduğunu göstermektedir. Gencin<br />

giymiş olduğu Safevi giysisi, 17. yüzyılın birinci yarısında kullanılmıştır.<br />

Buradaki figürle resim 223’teki soylu figürünü karşılaştırırsak, bir birlerine çok<br />

benzediğini fark edebiliriz.<br />

Bu kumaş hem deseninin, hem de <strong>dokuma</strong>sının güzelliği açısından 17. yy.<br />

Safevi saray atölyesinin en güzel örneklerindendir. Bu kumaşta detayların bu<br />

kadar incelikle, çizgilerin bu kadar zarafetle verilmesi, renk tonlarının bu kadar<br />

maharetle sıralanması gerçekten de bu kumaşı, Safevi <strong>dokuma</strong> sanatının en güzel<br />

örneklerinden biri yapmıştır.<br />

Resim: 229 - Kadife kumaş, 17. yy. Milli Müze, Crakow.


354<br />

Resim: 230 - Kadife kumaş, 17. yy. Sothebys müzayedesi,<br />

New York. 11.12. 1991.


355<br />

Resim: 231 - Kadife kumaş, 17. yy. 40.6 x 51.7 cm. Tekstil Müzesi,<br />

Washington.<br />

Ebadı 42 x 26.4 cm olan raport, kumaşın eni boyunca dört kez alternatif<br />

yönlerde tekrarlanmıştır. Dikey yönde de tekrarlanma ters yöndedir. Kumaşın<br />

yapısı yeterince karmaşıktır. Zemin açık kahve renkli ipek ipliklerle saten<br />

bağlantısı kullanılarak dokunmuş ve “altın efekti” veren üzerine metal ip sarılmış<br />

ipek atkılarla, hem de aynı iplikten olan ilmeklerle süslenmiştir. Desen beyaz,<br />

mavi, yeşil, koyu kahve, açık turuncu ve sarı renkli ipek havlarla oluşturulmuş ve<br />

bazı seçkin detaylar, üzerine metal ip sarılmış ipek ipliklerden oluşan ilmeklerle<br />

vurgulanmıştır.Bu kumaşın daha üç parçasının olduğu bilinmektedir. 429<br />

429 Bunlardan biri New York Metropolitan Müzesinde, ikincisi Doğu Berlin Tatbiki Sanatlar<br />

Müzesinde ve üçüncüsü ise Paris’te Bacri Freres Koleksiyonundadır.


356<br />

16. yüzyılın sonu ve 17. yüzyılın başlarında Safevi atölyelerinde bir<br />

figürlü kompozisyonlar giderek iki ve daha çok figürlü kompozisyonları ortadan<br />

kaldırmış ve yaygınlaşmıştır. 430 Bu dönemde Tebriz ekolü minyatürcülerinin bir<br />

kısmı portre tipli çalışmalar yapmış ve bu meyil dönemin kumaşlarına da<br />

yansımıştır. Bu tip kumaşların kompozisyonunda soylu erkek veya kadın figürü,<br />

ağaçların ve çiçeklerin arasında ellerinde kâse, sürahi, avcı kuşu, çiçek, çocuk,<br />

mendil vs. tutmuş halde çoğunlukla ayakta ve hareketsiz, bazen vücudu biraz<br />

döndürülmüş halde tasvir edilmişlerdir. Bu kompozisyon tipi 17. yy. boyunca<br />

sıkça kullanılmış, sadece figür, o döneme ait giysi ve aksesuarlarla verilmiştir.<br />

Tebriz ekolü minyatürleri içerisinde bu tarzda minyatürler de yer almaktadır<br />

(resim 65, 232).<br />

Resim 233’te bu kompozisyon tarzına sahip kumaşlardan biri<br />

görülmektedir. 431 Burada, bahçede selvi ve nar ağaçları arasında, elinde çocuk<br />

tutmuş bir bayan tasvir edilmiştir. Bu kompozisyonda görülen ağaç tasvirlerinin,<br />

minyatürlere benzerliği kuşkusuzdur. Bayanın ayaklarının önünde iki köpek tasvir<br />

edilmiştir. Köpeklerden biri diğerine göre çok küçük ve benekli olduğu için onun<br />

yavrusu olduğunu düşünebiliriz. Sanki ressam, insan ve yavrusunu, köpek ve<br />

yavrusu ile bir arada vererek anneliğin her iki halde kutsal olduğuna dikkat<br />

çekmek istemiştir. Çocuğun elinde, annesine doğru uzattığı bir çiçek<br />

görülmektedir. Genelde Safevi kumaşlarında daha ince verilen bayan figürü,<br />

burada sanki büyüklük ve muhteşemlik kazandırmak amacıyla özellikle daha iri<br />

verilmiştir. Kadının elbisesinin üstünden sarkmış örtü, bu irilik efektini daha da<br />

artırmıştır. Buna benzer bayan figürüne, aynı döneme ait birkaç kumaşta da<br />

rastlayabiliriz. 432 Fakat sadece bu kumaşta, bayan figürü çocukla tasvir edilmiştir<br />

ve bu, ona bambaşka bir anlam kazandırmıştır.<br />

Kumaşın zemini saten bağlantısı ile dokunmuş ve gümüş tel sarılmış ipek<br />

ipliklerle süslenmiştir. Desen dokuz renkte ipek havlarla oluşturulmuş ve renkler<br />

430 J. Harris, 5000 years of Textiles, London, 1999, p. 83; C. Bier, The Persian Velvets at<br />

Rosenborg, Copenhagen, 1995, p. 35, fig.13, 17, 19; A.U. Pope, P. Ackerman, a.g.e., c. XI, t.<br />

1060, 1063 B.<br />

431 Hali, April – May 1993, Is. 68, p. 114; K. Folsach, A. Keblow Bernsted, a.g.e., kat. No. 34.<br />

432 A.U. Pope, P. Ackerman, a.g.e., c. XI, t. 1043; F. Spuhler, Islamic Carpets and Textiles in<br />

the Keir Collection, London, 1978, cat. No. 119.


357<br />

Resim: 232 - Mir Müsevvir Tebrizi, “Sarkan Bey”. 1530-40.


358<br />

Resim: 233 - Kadife kumaş,17. yy. David Koleksiyonu, Kopenhag.


359<br />

şimdiye kadar parlaklığını korumuştur. Kumaşın raportu yatay yönde düz, dikey<br />

yönde alternatif sıralarla tekrarlanmıştır. Fakat tekrarlarda motiflerin renk düzeni<br />

farklıdır. Kumaşta bayanın giysisi en az on farklı renk kombinasyonu ile<br />

görülebilir.<br />

Şimdiye kadar gözden geçirdiğimiz figüratif kompozisyonlu kumaşların<br />

hepsinde ana motif olarak insan figürü görülmektedir. Fakat 16. yüzyıla ait olan<br />

çok az sayıda figüratif kompozisyonlu kumaş örneği vardır ki, bu kumaşlarda<br />

insan figürü değil, melek figürleri yer almıştır. Bu kumaşlardan biri resim 234’te<br />

verilmiştir. 433<br />

Bu resimde görülen bir mihrap örtüsüdür ve onun ortasını ana motifi<br />

melek olan kumaş, bordürlerini ise bitkisel motifli (tezyini) bir başka kumaş<br />

oluşturmuştur.<br />

Örtünün ana kısmını oluşturan kumaşın kompozisyonu, kırmızı zemin<br />

üzerinde spiral şeklinde kıvrılmış ve üstünde çiçeklerle bulutların sırayla<br />

yerleştirildiği dallardan oluşmuştur. Spiral şekilli dalların esas birleşme<br />

noktalarında orta bağ ve hatai’ler yerleştirilmiş, spirallerin üstünde de diyagonal<br />

yönde kuşlar tünemiştir. Bu kumaşın desenini diğerlerinden farklı kılan, büyük<br />

kanatlarını gererek oturmuş melek figürleridir. Alternatif sıralarda yerleşmiş<br />

melek figürleri iki çeşittir: birisi dört kanatlı, başının etrafında sanki yapraklardan<br />

oluşan hale vardır ve sekiz köşeli tahtta oturmuştur; diğeri ise iki kanatlı, sadece<br />

küçük bir halı üzerinde oturmuş ve elindeki sürahiden bir şey içmektedir.<br />

Melek’lerin böyle hareketsiz oturuşu kompozisyona bir durağanlık getirse de,<br />

büyük kanatlar ve kuşların bazen çapraz, bazen de paralel görünen çizgileri<br />

kompozisyona hareketlilik kazandırmıştır.<br />

Bu kumaş büyük motiflerle, ağır altın ipliklerle, yoğun ve parlak renklerle,<br />

çarpıcı efektlerle süslenmiş olmamasına rağmen, zengin ve zarif görünüme<br />

sahiptir. Büyük incelikle işlenmiş detaylar, kıvrılan dalların, melek’lerin<br />

kanatlarının büyüklüğü, aralıklarla dar alanlarda görülen altın ipler, kırmızı<br />

zeminde sakin tonlara sahip yeşil, mavi, sarı renkler, kumaşın çekiciliğini<br />

artırmıştır. Kompozisyon özelliklerinden dolayı bu kumaşın Tebriz kökenli<br />

olduğu düşünülmektedir.<br />

433 A.U. Pope, P. Ackerman, a.g.e., c. XI, t. 1018.


360<br />

Resim: 234 - Kadife kumaş, 16. yy. Eski Comtesse de Behague<br />

Koleksiyonu, Paris.<br />

Örtünün bordür kısmını oluşturan kumaş, sadece bir şerit şeklinde<br />

eklenmiştir ve mihrap örtüsü için tasarlandığı anlaşılmaktadır.


361<br />

Melek figürlerinin işlendiği diğer bir kumaş örneği de resim 235’te<br />

verilmiştir. 434 Bu kumaş, kapalı kompozisyona sahip bir mezar örtüsüdür ve<br />

kompozisyon itibariyle halıya benzemektedir.<br />

Resim: 235 - Mezar örtüsü, 16. yy. Gülbenkyan<br />

Müzesi, Lizbon.<br />

Melek tasvirleri, Tebriz ekolü minyatürlerinde sıkça rastlanan<br />

unsurlardandır. Özellikle de dini konulu çalışmalarda bu figürler önemli yere<br />

sahiptir (resim 48). Kompozisyonda melek’lerin vücudunun sadece üst kısmı,<br />

434 Hali, January- February 2001, Is. 114, p. 75.


362<br />

başı, açılmış kanatları ve kitabeyi tutmuş parmakları görülmektedir. Kitabelerdeki<br />

yazıların altında Azerbaycan <strong>sanatında</strong> “vag-vagı” diye adlandırılan<br />

kompozisyon 435 yer almıştır. Bu kompozisyon, spiral şekilli dallar ve onların<br />

üzerinde tasvir edilmiş insan ve hayvan kafalarından oluşmuştur. Örtünün bordür<br />

gibi görülen alanları da aynı kompozisyonla süslenmiştir.<br />

Bu örtü Đmam Rıza’nın Meşhed’deki anıt mezarı ile beraber<br />

anılmaktadır. 436 Örtünün 16. yüzyılda Tebriz’de yapıldığı düşünülmektedir.<br />

Mezar örtüsü olarak kullanılmış olabileceği düşünülse de, örtü çok canlı ve parlak<br />

renklere sahiptir. Kumaşın zemininde koyu kırmızı, kitabelerin zemininde<br />

kahverengi, motiflerde sarı, kırmızı, mavi, lacivert, bej, turuncu, koyu kahve,<br />

vişne çürüğü, açık kahve gibi renkler kullanılmıştır.<br />

Bu kumaşın kompozisyon şeması gözden geçirdiğimiz diğer kumaşlardan<br />

farklıdır. Burada alışılmış raportlu kompozisyon değil, halı ve örtü tipli ürünler<br />

için daha karakteristik olan kapalı kompozisyon şeması görülmektedir. Bu tip<br />

kompozisyona sahip, yani halıya benzer kumaş örneklerine, daha geç dönemlere<br />

ait bitkisel desenli kumaşlarda rastlayabiliriz. Dönemin saten ve diğer<br />

kumaşlarında yazılara sıkça rastlanmasına rağmen, kadife kumaşlarda bu olay<br />

yaygın değildir ve bu açıdan da bu örtü farklı bir örnektir. Örtüde görülen “vag-<br />

vagı” kompozisyonu, kumaşlarda fazla kullanılmamış ve daha çok halılarda<br />

uygulanmıştır. Günümüze ulaşmış bu kumaş örnekleri, çok yaygın olmayan bu<br />

kompozisyon çeşidinin, kumaşlarda da başarı ile kullanıldığını göstermek<br />

açısından önemlidir.<br />

Safevi saray atölyelerinde, 1500-1630 yıllarını kapsayan dönemde<br />

üretilmiş figüratif kompozisyonlu kumaşların ulaşabildiğimiz kompozisyon<br />

çeşitleri, yukarıda incelenenlerle sınırlıdır. Doğal olarak, ulaşamadığımız örnekler<br />

de çoktur. Fakat onların genelde diğerlerinden çok farklı olacağını<br />

düşünmediğimiz için, bu kumaşların kompozisyon özellikleri konusunda da belli<br />

genel sonuçlara varabileceğimiz kanaatindeyiz.<br />

435 L. Kerimov, Azerbaydjanskiy kovyor, Baku, 1983, s. 92.<br />

436 S. Cohen, “Safavid and Mughal Carpets in the Gulbenkian Museum, Lisbon”, Hali, January-<br />

February 2001, Is. 114, p. 85.


BEŞĐNCĐ BÖLÜM<br />

363<br />

5. DEĞERLENDĐRME VE KARŞILAŞTIRMA<br />

5.1. Tebriz Ekolü Minyatür Sanatı<br />

5.1.1. 13.-14. yy. Minyatür Sanatı ve Desen Özellikleri<br />

Yaptığımız tüm araştırma ve incelemelere göre, Tebriz ekolü minyatür<br />

sanatının en erken örnekleri, “Varka ve Gülşah” (13. yy. başları), “Menafiu’l-<br />

hayevan” (13.yy.) elyazmasının minyatürleri (“Filler”, “Adem ile Havva”,<br />

“Leopar”, “Erkek ve Dişi Aslan” vs.) ve “Camiu’t-Tevarih (14.yy. başları)<br />

elyazmasının minyatürleridir ( “Musa Peygamber’in Ölümü”, “Muhammed<br />

Peygamber’in Doğması, “Atlı Savaşçılar”, “Hazreti Ali ve Hazreti Hamza’nın<br />

Savaşa Hazırlanması”, Hindistan ve Tibet Arasındaki Dağlar, Hint Dağları vs.).<br />

Burada sözünü ettiğimiz çalışmalar 13. yüzyılın sonları ile 14. yüzyılın<br />

başlarında, Tebriz ekolünün oluşumunda büyük rol oynamıştır. Bu minyatürler<br />

bazı geleneklerin (Çin resim tarzı, Uygur grafik tarzı ve Bağdat resim tarzı)<br />

sentezinden doğan, yeni bir tarzın ortaya çıktığını göstermesi açısından çok<br />

önemlidir.<br />

Bu minyatürlerin hepsi tarz olarak, bir birine benzememektedir.<br />

Minyatürlerin bazılarında Çin resim tarzı, bazılarında Uygur grafik tarzı,<br />

bazılarında Bağdat resim tarzı, bazılarında ise, bu tarzların yerli gelenekleriyle<br />

birleştirilmesinden oluşan yeni bir ekol – Tebriz Minyatür Ekolü görülmektedir.<br />

Diğer geleneklerle, yerli geleneklerin başarılı bir şekilde birleştirilmesiyle<br />

ortaya çıkan bu ekole en iyi örnek, Büyük “Şahname”nin (Demotte nüshası)<br />

minyatürleridir (Đskender ile Fur’un Savaşı”,”Ardavan’ın, Eşinin Hinliğinden<br />

Haberi Olması”, “Feridun’un Oğluna Ağlaması”, “Feridun, Đrec’in Başı ile”,<br />

“Rüstem’in Đsfendiyar’la Savaşı”, “Rüstem ve Şahad”, “Rüstem’in Defni”,<br />

“Ardavan’ın Oğlunun Ardaşir’le Savaşı”, Ardaşir’in Ardavan’ı Đdam Ettirmesi”,<br />

“Zal’ın Rüdabe’nin Penceresine Çıkması”, “Mahbud’un Oğulları”, “Mani’nin<br />

Đdamı vs.). Bu minyatürler, daha sonra tüm Orta Doğu’nun resim sanatının<br />

gelişim sürecinde bir başlangıç olarak görülmüştür.


364<br />

Bu dönemde minyatürlerde konu olarak, dini konular, savaşlar, soylu<br />

kişilerin günlük yaşantıları ( ziyafet meclisleri, saraylarda gösterişli heyet<br />

kabulleri, av sahneleri, zenginlikleri, kahramanlıkları), vs. konular işlenmiştir.<br />

13. ve 14. yüzyıllarda, minyatürlerin desen merkezini insan oluşturmuştur.<br />

Bu dönemde, diğer geleneklerden farklı olarak, insan figürleri daha zarif ve uzun<br />

boylu tasvir edilmiştir. Burada uygulanan insan figürlerinin yüz ifadeleri ve<br />

duyguları, etkli bir şekilde yansıtılmaya çalışılmıştır. Tasvirlerde ışık-gölge<br />

efektlerine önem verilmiştir. Işık-gölge efektleri kullanılarak, giysilerdeki<br />

yumuşak kırışıklıklar dahi, ortaya çıkarılmıştır.<br />

Minyatürlerin renk çeşidinde, önceki dönemlere göre büyük farklılıklar<br />

görülür. Lokal ve parlak renkler <strong>yeri</strong>ne, kahve, kahvemsi kırmızı, kırmızı, sarı ve<br />

tonları ağırlıkta olmak üzere, çeşitli renkler kullanılmıştır. Bazı minyatürlerde ise,<br />

gri, açık mavi tonları ve soğuk renkler kullanılmıştır.<br />

Figür ve motifler, katı boyama tarzı <strong>yeri</strong>ne, sulu boya ve is mürekkebinin<br />

sulandırılmasıyla oluşan, hafif boyama yöntemi ile boyanmıştır.<br />

5.1.2. 15. yy. Minyatür Sanatı ve Desen Özellikleri<br />

15. yüzyılda Azerbaycan toprakları, ekonomi ve siyasi krizler yaşamıştır.<br />

Bu dönemde Tebriz, kültür ve sanat merkezi konumunu korumuş, fakat<br />

Azerbaycan’ın ressamlarının çoğu, Timuriler’in hakimiyetinde olan Herat’a<br />

götürülmüştür (Gevameddin, Gıyaseddin, Hoca Ali Müsevvir, Pir Seyid<br />

Ahmed vs.).<br />

Burada Pir Seyid Ahmed, Kemaleddin Behzad’ın hocası olmuştur. Meşhur<br />

hattat Cafer Tebrizî ise, Baysungur’un saray kütüphanesini yönetmiştir. Bu<br />

örneklerden yola çıkarak, Timur’un döneminde Samerkant’ı, Baysungur ve<br />

Şahruh’un dönemlerinde ise Herat’ı ressamlarla destekleyen Tebriz’in eski<br />

önemini kaybetmediğini söyleyebiliriz.<br />

Bu dönemde Tebriz ressamlarının, Timur Đmparatorluğu’nun her<br />

bölgesine dağıtılmasından sonra, Karakoyunlu Sülalesi Tebriz’i alarak, yeniden<br />

başkent yapmış ve atölyeler yeniden çalışmalara başlamıştır. Buradaki çalışmalar,<br />

eskiye göre daha yüksek seviyelerde çalışmalar olmuştur.


365<br />

1414 yılında Sultan Ahmed’in sarayındaki ustalar, onun katledilmesinden<br />

sonra, Herat hükümdarı Baysungur Mirze’nin sarayına göç etmişlerdir. 1420’de<br />

Tebriz’in işgal edilmesinden sonra, buradaki ustalar da Herat’a getirilmiş ve<br />

Sultan Ahmed’in sarayından gelen ustalarla birlikte burada, Baysungur<br />

Akademisi’ni oluşturan en büyük etken olmuşlardır.<br />

Baysungur’un ölümünden sonra, buradaki kütüphane 1433 yılında<br />

Şahruh’un eline geçmiştir. Herat’ta artık, Baysungur’un Tebrizli ustaları ve<br />

Şiraz’lı ustaları beraber çalışmaya başlamıştır. 1447 yılında Şahruh ölmüş ve<br />

buradaki ressamlar, Uluğbey’in himayesine geçmiştir. Ancak, 1449 yılında<br />

Uluğbey’in de ölmesinden sonra bu ressamlar, himayesiz kalmıştır. 1458’de<br />

Cahan Şah’ın Herat’ı ele geçirmesinden sonra, 1470 yılında Uzun Hasan<br />

Akkoyunlu, Herat’taki ressamların bir çoğunu Tebriz’e götürmüştür. Bu sırada<br />

Herat, Sultan Hüseyin Baykara’nın eline geçmiş ve Tebriz ekolü ile Herat<br />

ekolünün yolları ayrılmıştır.<br />

Tebriz ekolünde eski geleneklere dönüş çabası, Şahruh zamanında<br />

başlamıştır. Burada ortaya çıkan üç tane “Hamse” nüshasına yapılan minyatürler,<br />

bu geriye dönüş ve temizlenme çalışmasına iyi birer örnektirler. Bu minyatürler<br />

(“Nuşabe’nin, Đskender’i Portresinden Tanıması”, “Mecnun Kabe’de”, “Hüsrev ve<br />

Yıkanan Şirin”, “Ferhat’ın Atlı Şirin’i Dağlardan Götürmesi”, “Simnar’ın<br />

Havarnak Sarayının Çatısından Düşmesi”, “Behram’ın Fitne ile Birlikte Yabani<br />

Eşek Avlaması”, “Đskender ve Çoban” vs.), Tebriz ekolünde bir aşamadan<br />

diğerine köprü olmuş, 15. yy. sonu ile 16. yy. başlarında ekolün, yeniden<br />

doğuşuna vesile olmuştur.<br />

Tebriz ekolünün bu gelişim sürecinde, ressamların peyzaja olan ilgisi<br />

artmıştır. Minyatürlerin genelinde manzara ön plana çıkarılmış ve doğaya ait her<br />

unsur detaylı bir şekilde uygulanmıştır. Çeşitli meyveli ve meyvesiz, eğri ağaçlar,<br />

muhtelif çiçekler, dağlar, çeşitli hayvanlar ve tabiki insan figürleri detaylı bir<br />

şekilde uygulanarak izleyiciyi etkilemeye çalışılmıştır. Yine insan figürü,<br />

kompozisyonun merkezi olmuştur. Keskin çizilmiş hatlar, ifadeli yüz tasvirleri,<br />

ressamın tasvir dilini oluşturmuştur.<br />

Bu dönemde ilk defa kahramanlık sahnelerinden aşk sahnelerine bir geçiş<br />

olmuştur. Diğer konular arasında, saray hayatı, heyet karşılamaları, av sahneleri,


366<br />

savaşlar, keyif meclisleri, mimarlık konuları, soyluların hüzünlü sahneleri vs.<br />

minyatürlerin temel konuları olmuştur.<br />

Minyatürlerde çok renklilik esas olmuştur. Bu dönemde doğanın tüm<br />

unsurları kullanıldığı için, doğal olarak her renkten yaralanılmış ve insan<br />

figürlerinin giysilerinde, canlı ve parlak renkler kullanılmıştır. Burada renk, daha<br />

fazla dekoratif amaçla kullanılmıştır. Parlak ve saf renklerin birbiriyle uyumu ve<br />

ritmik olarak tekrarlanması, minyatürlerin daha da renkli görünmesine yol<br />

açmıştır.<br />

5.1.3. 16.-17. yy. Minyatür Sanatı ve Desen Özellikleri<br />

Bu yüzyılın başlarında Safevi Devleti’nin kurulması, Azerbaycan’ın kültür<br />

ve <strong>sanatında</strong>, siyasi ve ekonomi alanlarında çok büyük gelişmeler olmuştur. 16.<br />

yüzyılın ilk yarısında, Safevi Devleti’nin başında, sanat konusunda bilgili olan I.<br />

Şah Đsmail ve oğlu Şah Tahmasip olmuştur. I. Şah Đsmail, hattatlığından dolayı<br />

sanatçıların da himayecisi olmuştur. Oğlu Şah Tahmasip ise, bu dönemin meşhur<br />

ressamı Sultan Muhammed’din öğrencisi olmuş ve çevresine her zaman resim ve<br />

minyatür yapmaları konusunda önerilerde bulunmuştur.<br />

Dolayısıyla, bu dönemde Safevi Devleti’nin başkenti olan Tebriz, büyük<br />

bir sanat merkezi haline gelmiştir.<br />

Şah Tahmasip’in döneminde, minyatür sanatı büyük gelişme göstermiştir.<br />

Bu dönemde saray atölyesinde, Orta Doğu’nun en ünlü hattatları ve ressamları<br />

çalışmıştır. Tebriz ekolüne, hattatlardan Şah Mahmud Nişapuri, Abdi Bey, Dost<br />

Muhammed, Muhammed Haravi, ressamlardan Sultan Muhammed, Mir<br />

Müsevvir, Ağa Mirek, Mirze Ali, Mir Seyit Ali ve belli bir süre içerisinde Herat<br />

ressamlarından, Behzad, Şeyhzade Kasım Ali vs. büyük emek vermişlerdir.<br />

Bu dönemde Tebriz ekolü, genelde Sultan Muhammed adıyla anılmıştır.<br />

Hatta bu dönemde yapılmış adı belli olmayan minyatürler bile, sanat literatüründe<br />

Sultan Muhammed’e mal edilmiştir. Sultan Muhammed’in önderliğinde yapılan,<br />

“Şahname” ve “Hamse” elyazmalarının minyatürleri (“Beş Genç Tabiatta”,<br />

“Behram Gur ve Prenses Beyaz Sarayda”, “Hüsrev Tahtta”, “Đskender, Hakan’ın<br />

Kabulünde”, “Behram Gur Avda”, “Şehzade’nin Eğlenmesi”, “Sam Mirza’nın<br />

Müzik Meclisi” vs.) çok dikkat çekicidir.


367<br />

Sultan Muhammed’in imzalı ilk eserleri, Hafız’ın “Divan”ındaki “Sam<br />

Mirza’nın Müzik Meclisi” ve “Đçki Meclisi” konulu minyatürleridir. Bu iki<br />

minyatürde de ortaya çıkan, Sultan Muhammed’in her yeni eserde farklı<br />

kompozisyon ve yeni ifade şekilleri bulduğu gerçeğidir. Orta Doğu’da, her iki<br />

<strong>minyatürün</strong>de müstesna bir <strong>yeri</strong> olmuştur.<br />

Hafız’ın ”Divan”ına yapılan minyatürleri, Herat ekolü ile<br />

karşılaştırdığımızda, bu minyatürlerin daha dolgun ve karmaşık bir yapıya sahip<br />

oldukları görülür.<br />

A.Houghton’un koleksiyonunda bulunan “Şahname” nüshası,<br />

Azerbaycan’da bugüne kadar yapılmış en nadide eserlerdendir. Bu nüsha, Şah<br />

Tahmasip için hazırlanmıştır ve içerisinde 258 adet minyatür bulunmaktadır<br />

(“Keyumerz’in Meclisi”, “Feridun’un Sarayı”, “Đrec’in Kardeşlerini Ziyaret<br />

Etmek Đstemesi”, “Rüstem ve Yedi Kahramanın Turan’da Avı”, “Rüstem’in,<br />

Rakş’ı Afrasiyab’ın Sürüsünden Geri Alması” vs.). Saray atölyesi, bu minyatürler<br />

için adeta seferber olmuştur. Bu minyatürlerin bir çoğunu Sultan Muhammed’in<br />

yapmış olduğu kuşkusuzdur. Bu minyatürler sadece Tebriz ekolünün özelliklerini<br />

değil, aynı zamanda Sultan Muhammed’in üslup özelliklerini belirlemek için de<br />

çok önemlidir. Bu minyatürler arasında, özellikle “Keyumerz’in Meclisi” konulu<br />

minyatür, çok özeldir. Dönemin hattatlarından Dost Muhammed, bu minyatürden<br />

bahsederken, onu asrın zirvesi diye adlandırmıştır.<br />

1530-1540 yılları Sultan Muhammed’in sanatta en olgun dönemi<br />

olmuştur. Aynı zamanda bu dönem, Tebriz ekolünün zirveye çıktığı bir dönem<br />

olmuş ve diğer ressamlarda en güzel minyatür örneklerini bu yıllarda<br />

vermişlerdir. Şah Tahmasip için hazırlanan Nizami “Hamse”sinin minyatürleri<br />

yine bu dönemde ortaya çıkmıştır. Bu 14 adet minyatür (“Hüsrev’in Yıkanmakta<br />

Olan Şirin’i Gözetlemesi”, “Behram Gur Aslan Avında”, “Peygamber’in<br />

Mirac’ı”, “Sultan Sencer ve Yaşlı Kadın”vs.), başta Sultan Muhammed olmak<br />

üzere, Ağa Mirek, Mir Müsevvir, Mir Seyit Ali, Mirze Ali ve Muzaffer Ali<br />

tarafından yapılmıştır.<br />

16. yy. sonu ile 17. yy. başlarında Tebriz ekolü minyatür sanatı hakkında,<br />

bize az da olsa fikir veren dört adet nüsha vardır. Bunlar, 16. yüzyılın sonlarına ait<br />

olan “Hamse” ve “Divan”, 17. yüzyılın başlarına ait olan “Sabhat ul-Abrar”


368<br />

nüshaları ve “I. Şah Tahmasip’in Sohbetler Toplusu” dur. Bu nüshalara yapılan<br />

minyatürler, diğer nüshalara yapılan minyatürlerin sayısına göre oldukça azdır.<br />

“Şahname” nüshasına yapılan “Đsfendiyar’ın Ejderhayı Öldürmesi” konulu<br />

tek minyatür vardır. Bu minyatürü dönemin ressamlarından Siyavuş Bey<br />

yapmıştır ve kompozisyonun tam sayfayı doldurmuş olmasıyla dikkat çekicidir.<br />

Bu dönemde yapılan “Divan” nüshasının minyatürleri, 16. yüzyılda ortaya<br />

çıkan kalıplaşmış bir formun devamıdır. Bu tarz, genelde gazel, kaside gibi şiirler<br />

toplusu olan “Divan”ların nüshalarında kullanılmıştır. Bu minyatürlerin<br />

kompozisyonları, sayfada yazan metni veya bir satırı anlatan tasvirlerden<br />

oluşturulmuştur. Bu minyatürlere örnek olarak; “Mecnun Sahrada”, “Şirin’in<br />

Bisutun Dağında Ferhat’ı Ziyaret Etmesi” vs. konulu minyatürleri verebiliriz.<br />

I.Şah Tahmasip’in Sohbetler Toplusu 17. yüzyılın başında yazılmış ve<br />

sadece iki minyatür tasvir edilmiştir. Bu minyatürler, “I. Şah Tahmasip’in Türk<br />

Elçileri Kabul Etmesi” ve “Balık Tutan Şehzade” konulu minyatürlerdir. Her iki<br />

minyatürde, muhtemelen Müzehip Zeyn al- Abdin tarafından yapılmıştır.<br />

Abd ur-Rahman Jami’nin (1513-14) “Sabhat ul-Abrar” adlı elyazmasına,<br />

17. yüzyılın başlarında beş adet minyatür yapılmıştır (“Çoban ve Şehzade” vs.).<br />

Bu minyatürler, dönemin hem minyatürcü, hem hattat, hem şair ve hem de tekstil<br />

tasarımcısı olan, Ali Rıza Tebrizî’ye (Abbasî) aittir. Bu minyatürlerde portre-<br />

minyatür tarzı kullanılmıştır ve genelde iki kişi olarak tasvir edilmiştir. Portre-<br />

minyatüre ilk örnek, 16. yüzyılda Sultan Muhammed tarafından yapılan “Kitap<br />

Okuyan Şehzade” konulu minyatürdür.<br />

Bahsettiğimiz minyatürleri, daha önceki dönemlerin minyatürleriyle<br />

karşılaştırdığımızda, bu dönem minyatürlerinin ebatlarının büyüdüğünü<br />

görebiliriz. Minyatürlerde kullanılan tüm unsurlar, zarif, gerçekçi,realist ve ifadeli<br />

verilmiştir. Bu dönemde insan figürü merkezi rolde değildir ve diğer unsurlarla<br />

birlikte aynı eşit haklara sahiptir. Daha çok romantik sahnelerin tasvir edildiği bu<br />

minyatürlerde, doğa çok zengin işlenmiştir. Ressam, tasvirlerde dekoratiflik ve<br />

renk zenginliği vermek için, en ince ayrıntıyı bile düşünmüştür. Bunlara parelel<br />

olarak, bu dönemde tahrirlerin ön plana çıktığı portre figürlerde çalışılmış ve<br />

Tebriz ekolünün ana özelliklerinden biri olmuştur.


369<br />

Konu olarak, romantik aşk sahneleri, yine müzik ve keyif sahneleri, av<br />

sahneleri, kabul sahneleri, sıradan insanların hisleri, yaşantısı vs. konular<br />

kullanılmıştır.<br />

Bu minyatürlerde renk olarak parlak renk çeşitlerine yer verilmiştir.<br />

Doğanın tüm unsurlarını verebilmek için, bu minyatürlerin renk skalası çok<br />

geniştir ve genelde her renk kullanılmıştır.<br />

5.2. Azerbaycan Dokuma Sanatında Minyatürün Etkileri<br />

5.2.1. Halı Sanatında Minyatür ve Özellikleri<br />

Yapılan tüm araştırmalar ve kaynaklardan yola çıkarak, Azerbaycan halı<br />

sanatının 12. yy. ile 15. yy. arasında büyük gelişme gösterdiğini ve atılım<br />

döneminin aynı minyatür <strong>sanatında</strong> olduğu gibi, 16. yy. Safevi dönemi olduğunu<br />

söyleyebiliriz Bu dönemde, Tebriz, Gence, Şamakhı, Berde ve Erdebil şehirleri,<br />

halıcılık merkezi olmuştur.<br />

Azerbaycan halıları, Guba-Şirvan, Gence-Gazakh, Karabağ ve Tebriz<br />

halıları olmak üzere, dört ana gruba ayrılmıştır. Her halı dokunduğu <strong>yeri</strong>n adını<br />

almıştır.<br />

Halıların renkleri, kompozisyonları, ebadı ve motifleri, kullanılacağı<br />

amaca göre değişiklik göstermiştir. Küçük ebatlı seccadeler, misafir odalarına<br />

serilmek üzere dokunan ve birkaç halıdan oluşan takım (dest) halılar, duvar<br />

halıları gibi kullanım amacına göre halılar dokunmuştur.<br />

Azerbaycan halılarında birbirine bağlı iki unsurdan oluşan<br />

kompozisyonlar kullanılmıştır. Halını göbek kısmı ve bordürleri genelde halıların<br />

karakterini belirlemiştir. Motifler ise, bu kompozisyonları biçimlendirir. Halının<br />

göbek kısmında uygulanan motifler ile bordürlerde uygulanan motiflerin<br />

orantıları, halının karakterini ortaya çıkarır. Tüm bu özellikler, Azerbaycan<br />

halılarının kalitesini belirlemesi yönünden çok önemlidir.<br />

Azerbaycan halılarının sanatsal değeri çok büyüktür. Ancak, genelde<br />

kullanım amaçlı dokunmuşlardır. Halıların kompozisyonu ve renkleri, onların<br />

sanatsal değerini ortaya çıkartmıştır. Bu halılarda uygulanan motifler, halıların<br />

sanatsal özelliğini, içeriğini ve anlamını belirleyen özellik olmuştur.


370<br />

Halılarda kullanım amacına göre, farklı renkler kullanılmıştır. Bu<br />

halılarda, genelde çok renklilik tercih edilmiştir ve bu, yaygın bir özelliktir. Halı<br />

dokuyucularının renk bilgileri bilimsel anlamda olmasa da, onları yaşayarak ve<br />

hissederek tercih etmişler ve kullanmışlardır. Dokuyucular, renk tonlarının<br />

parlaklığını, matlığını ve zıtlığını çok iyi ayarlamışlar ve uygulamışlardır.<br />

Halı dokuyucuları renkleri, genelde halının kullanım amacına göre<br />

belirlemişlerdir. Renklerin belirlenmesinde, renklerin birbirine olan orantısı,<br />

halının ebadı ve halıya bakılan mesafe çok önemlidir. Renklerin birbiriyle doğru<br />

orantılı kullanılması sonucunda, yakından bakıldığında soyut ve anlaşılmaz<br />

görünen halılar, uzaktan bakıldığında somut ve anlaşılır bir görüntü<br />

oluşturmuştur.Veya daha farklı renk oyunlarıyla bunun tam tersi bir etki ortaya<br />

çıkmıştır.<br />

Saray atölyelerinde dokunan halılarda hammadde olarak, ipek, pamuk,<br />

yün ve tiftik kullanılmıştır. 15. yüzyılın 2. yarısından sonra, farklı malzemeler<br />

kullanılmaya başlanmıştır (altı ve gümüş teller, değerli taşlar vs.).<br />

Azerbaycan halılarına olan rağbet, 14. yy. ile 15. yüzyıldan sonra ortaya<br />

çıkmıştır. Bu dönemde Azerbaycan halıları Avrupa’da da çok meşhur olmuş ve<br />

Avrupalı ünlü ressamlar, resimlerinde bile bu halılara yer vermişlerdir.<br />

Azerbaycan halılarını sanatsal özelliklerine göre, genel olarak bitkisel<br />

motifli ve konulu halılar olmak üzere iki gruba ayırabiliriz. Bu dönemde yaygın<br />

olan bitkisel motifli halılarda, stilize çiçekler, yapraklar,rumî, bulut ve çeşitli ağaç<br />

unsurları kullanılmıştır. Burada daha çok geleneksel motiflerden olan, selvi ağacı,<br />

nar ve erik ağaçları, lale, kırmızı gül, karanfil, nergis vs. ön plana çıkarılmıştır.<br />

Konulu halılarda ise, bitkisel motifler, gerçekçi ve fantastik hayvan<br />

figürleri, insan figürleri, doğanın tüm unsurları vs. kullanılmıştır. Konular aynı<br />

dönemin minyatürlerinde olduğu gibi, bir kısmı edebi eserlerden, bir kısmı<br />

doğadan ve bir kısmı da saray yaşantısından alınmıştır. Bu halıların<br />

kompozisyonlarını çizenler, aynı zamanda dönemin minyatürlerini de çizen<br />

ressamlar olduğu için, konularda doğal olarak minyatürlerdeki konular olmuştur.<br />

Konular arasında, ressamlar için her zaman özel <strong>yeri</strong> olan av sahnesi, ziyafet ve<br />

musiki meclisleri, aşk sahneleri, heyet karşılama sahneleri vs. çok işlenmiştir.


371<br />

Dönemin ressamları, Sultan Muhammed, Muhammedi, Mir Müsevvir, Mir<br />

Seyit Ali, Ağa Mirek, Mirze Ali, Muzaffer Ali’nin, halı kompozisyonlarında çok<br />

büyük emeklerinin olduğu muhakkaktır.<br />

16. yy. Safevi döneminde bir çok konulu halı dokunmuştur. Bu<br />

kompozisyonların Dönemin minyatür kompozisyonlarına benzerliği dikkat<br />

çekicidir. Bu halılara, avcılık halıları, Leyla ile Mecnun konulu halılar, saray<br />

halıları, Ejderha ve Simurg kuşu, hayvanlı halılar, leçenk-turunç, ormanlı ve<br />

hayvanlı halılar, madalyonlu halılar, bağ-bahçe halıları, dört bahçe halıları, saray<br />

meclisi halıları vs. halılarla, sonraki dönemlere ait vag-vag desenli halılar, Şah<br />

Hüsrev halısı, dört mevsim halıları, resimli ipek halıları, resimli halılar, üç kardeş<br />

halısı, Rüstem ve Zöhrab halısı, Rüstem ve Şirin konulu halılar, Ferhat ile Şirin<br />

konulu halılar, atlı halılar örnek verilebilir. Bu halıların kompozisyonları, Tebriz<br />

ekolü ressamlarından Sultan Muhammed, Ağa Mirek, Mir Seyit Ali, Mirze Ali,<br />

Mir Müsevvir, Muzaffer Ali’nin minyatürlerinde uyguladıkları kompozisyolarla<br />

bir çok benzerlik gösterir.<br />

5.2.2. Kumaş Sanatında Minyatür ve Özellikleri<br />

Azerbaycan’da kumaş sanatı, 12. yy. ile 15. yüzyıllarda en çok gelişen<br />

sanatlardan biri olmuştur. Minyatür ve halı sanatlarında olduğu gibi, kumaş<br />

<strong>sanatında</strong> da, 16. yy. Safevi dönemi gelişiminin zirvesi olmuştur. Tebriz, Gence<br />

Şamakhı, Erdebil, Hoy, Beylegan, Berda vs. şehirler kumaş <strong>dokuma</strong>larının<br />

merkezi olmuştur.<br />

Kumaş çeşidi olarak, ipek kumaş, came, atlas, eba, diba, ince ketenden<br />

elbiselik kumaş, kadife, lampas vs. gibi kumaşlar çok rağbet görmüştür.<br />

Kumaşların <strong>dokuma</strong>sında ana malzeme olarak, ipek, altın ve gümüş teller<br />

ve bazen ipekle birlikte pamuk iplikler kullanılmıştır.<br />

Kullanılan renkler minyatür ve halı sanatlarına göre daha azdır. Genelde<br />

iki veya üç renk, bazen de özel <strong>dokuma</strong>larda daha fazla renk kullanılmıştır.<br />

Tekstilde her renk büyük bir zahmet ve masraf demektir.<br />

Günümüze kadar ulaşmış kumaş örneklerinden, <strong>dokuma</strong> teknolojileri ve<br />

kompozisyonlarının dönemlerine göre ileri seviyede oldukları görülmektedir.


372<br />

Kumaşları <strong>dokuma</strong> teknolojileri ve sanatsal özelliklerine göre, bitkisel motifli ve<br />

konulu kumaş olmak üzere iki gruba ayırabiliriz.<br />

Bitkisel motifli kumaşların esasını, bitkisel motiflerden oluşan ve sonsuz<br />

tekrarlanabilen raport (tekrar) sistemi oluşturmuştur. Bu kompozisyonlarda<br />

bitkisel motiflerle beraber, bulut, rumî, yazı, ketebe ve muhtelif tarzda süslenmiş<br />

şeritlere uygulanmıştır. Bu kumaşların tarzı, aynı dönemin halı sanatının tarzına<br />

benzemektedir. Stilize motiflerin yanı sıra, çeşitli ağaçlar, yabani hayvan figürleri<br />

ve kuş figürleri kullanılmıştır. Bitkisel motifli kumaşların bazılarında ketebe<br />

içerisinde veya şerit şeklinde yazılar kullanılmıştır. Bu çeşit kumaşlar daha çok<br />

tabut örtüsü için düşünülmüş, dini yazıların olduğu kumaşlardır. Bazen de<br />

Firdevsi, Nizami ve Hafız gibi şairlerin mısraları da kullanılmıştır.<br />

Bu dönemin en çok dokunan kumaş çeşidi, konulu kumaşlar olmuştur. Bu<br />

kumaşların kompozisyonlarında da, dönemin halı kompozisyonlarında olduğu<br />

gibi, az veya çok stilize motifler, hayvan figürleri, insan figürleri, doğanın tüm<br />

unsurları vs. kullanılmıştır.<br />

Kompozisyon konusu olarak, yine dönemin minyatür ve halı konuları<br />

kullanılmıştır. Konuların bir kısmı edebi eserlerden, bir kısmı ise dönemin saray<br />

hayatından alınmıştır. Bu konular arasında, av sahnesi, ziyafet ve musiki<br />

meclisleri, hayvanların birbirleriyle olan mücadeleleri, aşk sahnesi, herhangi bir<br />

işi anlatan sahne, önemli olaylar, saray hayatı, soyluların kahramanlıkları vs.<br />

konuları önemlidir. Bazı konulu kumaşlarda konuyla ilgili yazılar da<br />

kullanılmıştır.<br />

Bu konulu kumaşların genel görüntüsü, dönemin minyatür örneklerine<br />

benzemektedir. Her iki sanatın da kompozisyonlarını çizenlerin aynı ressamlar<br />

olduğunu düşünürsek, bu gayet doğaldır. Bu kumaş desenlerini, halı <strong>sanatında</strong><br />

olduğu gibi, saray atölyelerinde çalışan ressamların çizdiği bilinmektedir. 16. yy.<br />

Tebriz ekolü ressamlarından, Sultan Muhammed, Mir Müsevvir, Mir Seyit Ali,<br />

Muhammedi Haravi, Şah Muhammed, Rıza Abbasî, Gıyaseddin Ali vs. aynı<br />

zamanda tekstil tasarımı da yapmışlardır.<br />

Đster bitkisel motifli, isterse konulu kumaşlar olsun, her ikisinin de<br />

kompozisyonlarının usta ressamlara ait olduğu kuşkusuzdur. Bazı<br />

kompozisyonların tarzı incelendiğinde, dönemin ressamlarının tarzına çok yakın


373<br />

olduğu görülmektedir. Bu kumaşlara örnek olarak, Leyla ile Mecnun konulu<br />

kumaşlar, av sahneli kumaşlar, savaş sahneli kumaşlar, Hüsrev ile Şirin konulu<br />

kumaşlar, Ferhat ile Şirin konulu kumaşlar, çeşitli saten ve kadife kumaşlar,<br />

Adem ile Havva konulu kumaşlar, Ejderha ve Simurg kuşunun konu edildiği<br />

kumaşlar verilebilir.<br />

Bu örneklerden yola çıkarak, kumaş <strong>sanatında</strong> uygulanan<br />

kompozisyonlarla, aynı dönemin minyatürleri ve ressamlarıyla çok sıkı bir<br />

ilişkisinin olduğunu söyleyebiliriz.


374<br />

SONUÇ<br />

Bireylerin ve ulusların fıtratında bir tekamül duygusu vardır. Kendi<br />

olanaklarıyla gelişmeyi başaran uluslar, yalnız kendileri için değil, tüm insanlık<br />

için de kültürel ve sanatsal büyüme olanaklarını da sağlamış olurlar. Evrensellik,<br />

yöresellikten başlar. Azerbaycan’daki sanat ve kültürün sürekli ilerleyen bir<br />

çizgide olması, onların Türk gelenek ve göreneklerine sıkı sıkıya bağlı<br />

olmalarındandır.<br />

Azerbaycan, yüzyıllardan beri sanatın her alanında var olmuş, ince ruhlu,<br />

duygusal ve görkemli sanatçılar yetiştiren bir Türk yurdu olmuştur. Azerbaycan,<br />

sanatın milattan önceki dönemlere dayandığı ve hemen hemen her yüzyılda<br />

ilerleme kaydederek bu günlere gelen, sanatın birçok alanında Avrupa ve<br />

çevresindeki geniş bir coğrafyaya önder olmuş ülkelerden birisidir. Özellikle<br />

Avrupa, bu bölgedeki <strong>dokuma</strong> sanatı ve süsleme sanatlarının farkına<br />

13. yüzyıldan sonra varmış ve o dönemlerde ülkelerine bol miktarlarda kumaş ve<br />

halı götürmüşlerdir. Avrupa’nın bu talebi, özellikle 16. ve 17. yy. Safevi Devleti<br />

döneminde en üst seviyelere çıkmıştır. Çünkü bu yüzyıllarda devlet destekli sanat<br />

atölyelerinde Azerbaycan tarihinin en güzel sanat numuneleri ortaya<br />

çıkartılmıştır.<br />

Bu yüzyıllarda Avrupa hayranlıkla izler Azerbaycan’ı. Öyle ki,<br />

Avrupa’nın ünlü ressamları, yine adları gibi ünlü resimlerinde Azerbaycan<br />

kumaşlarına ve halılarına yer verirler. Bu dönemde Tebriz, Marağa, Gence,<br />

Berde, Şamakhı ve Erdebil gibi Azerbaycan şehirleri, adeta Avrupalı seyyahların<br />

istilasına uğrar. Gittikleri şehirlerin adeta birer sanat atölyesi haline geldiğini<br />

görürler ve hayranlıklarını gizleyemezler.<br />

Azerbaycan’da dokunan kumaş ve halıların bu denli rağbet görmesinin tek<br />

nedeni güzel dokunmaları değildi elbet. Bu <strong>dokuma</strong>larda Avrupalıyı kendine<br />

çeken bir yöresellik vardı. Azerbaycan’ın özünde olan Türk gelenek ve<br />

göreneklerinin olduğu yöresellik. Saray hayatının, av sahnelerinin, aşkların,<br />

gündelik yaşamın adeta bir minyatür gibi düşünülmüş tasvirleriyle, altın ve gümüş<br />

gibi metal ipliklerin kullanıldığı ince <strong>dokuma</strong>larıyla göz alıcı hale getirilen kumaş<br />

ve halıların, elbette ki rağbet görmesi, hayranlıkla karşılanması normaldir.


375<br />

Azerbaycan kumaş ve halı <strong>dokuma</strong>larında genellikle canlı renkler tercih<br />

edilmiştir. Çoğu zaman zıt renkler birbirleriyle çok uyumlu bir şekilde<br />

kullanılmıştır. Bordo, lacivert ve bej renkler, zeminde en çok tercih edilen<br />

renklerdir. Üzerindeki figür ve motif tasvirleri için açık ve canlı renkler tercih<br />

edilmiştir.<br />

Bu <strong>dokuma</strong>larda, ağırlıklı olarak yün, ipek, altın ve gümüş teller, bazen de<br />

pamuk kullanılmıştır. Altın ve gümüş tellerin kullanılması, zaten sanatsal değeri<br />

yüksek olan bu <strong>dokuma</strong>lara daha da değer katmıştır.<br />

Konulu Azerbaycan <strong>dokuma</strong>ları ile ilgili yaptığımız araştırmalara<br />

dayanarak konulu halılar hakkında bazı genel sonuçlara vardık:<br />

1. Günümüze ulaşmış en eski örnekleri 13. yüzyıla ait olan Azerbaycan<br />

halıları arasında konulu kompozisyona sahip olan en eski halı 15. yüzyıla aittir.<br />

Bu dönemden itibaren konulu halı üretimi hiç durmadan farklı seviyelerde<br />

günümüze dek devam etmiştir.<br />

2. Konulu halıların hem desen, hem de dokunma kalitesi açısından en<br />

yüksek seviyeye ulaştığı dönem, Safevi dönemi olmuştur.<br />

3. Safevi döneminde üretilen konulu halıların tasarımı, Safevi saray<br />

kütüphanesine bağlı atölyelerde çalışan, Tebriz minyatür ekolü mensubu olan<br />

sanatçılara aittir. Bu nedenle de bu ürünler saray atölyelerinin bulunduğu değişik<br />

şehirlerde üretilmiş olsa da, hepsinin kompozisyonları Tebriz ekolü özelliklerini<br />

taşımaktadır.<br />

4. Safevi döneminde üretilen konulu halıların desenleri, Tebriz<br />

minyatürleri ile önemli bir benzerlik arz etmektedir ve minyatürlerde işlenen<br />

konular, halıların da konu dairesini oluşturmaktadır.<br />

5. Konulu halılarda görülen başlıca konular aşağıdakilerdir: edebi<br />

eserlerden alınan konular, av sahneleri, kahramanlık, hayvan mücadelesi<br />

sahneleri, aşk, çeşitli meclisler ve doğa (hayvanlı, ormanlı, bağ-bahçe desenli,<br />

ağaçlı halılar).<br />

6. Tebriz minyatür <strong>sanatında</strong> şablonlaşmış bazı konular, halılarda da<br />

benzer şekilde uygulanmıştır.<br />

7. Safevi Devletinin ve Tebriz sanat ekolünün çöküşü, konulu halıların<br />

üretimini de etkilemiştir. Bu aşamadan sonra üretilen konulu halıların birçoğu


376<br />

ressam deseni üzere değil, dokuyucunun kendi tasarımı olarak ortaya çıkmıştır.<br />

Bu, özellikle 18. yy. halılarına aittir.<br />

8. 19. yüzyılda dokunmuş birçok halı vardır ki, onların da ressam deseni<br />

ile dokunmuş olduğu muhtemeldir ve bu halıların desenlerinde minyatür etkisi<br />

açıktır. Bu tip halılar çoğunlulukla Güney Azerbaycan’da dokunmuş olsalar da,<br />

Kuzey Azerbaycan’da da benzer örneklerin dokunmuş olduğu bellidir.<br />

9. 19. yy. ve sonrasında dokunmuş konulu halıların birçoğunda minyatür<br />

gelenekleri ile Avrupa resim gelenekleri bir arada çok uyumlu şekilde<br />

kullanılmıştır.<br />

10. 19. yüzyılda Kuzey Azerbaycan’da daha fazla dokuyucu tasarımı olan<br />

konulu halılar üretilmiştir ve bu halıların sanatsal seviyesi daha aşağıdır.<br />

11. Azerbaycan’ın hem Güneyinde, hem de Kuzeyinde konulu halılar<br />

üretimi 20. yüzyılda da devam etmiş ve 1930’lu yıllardan başlayarak bu işle<br />

profesyonel halıcı-ressamlar meşgul olmuşlar. Bu ressamlar hem minyatür<br />

sanatını, hem de Avrupa resim sanatını bildikleri için, hazırladıkları desenlerde<br />

her iki resim geleneklerinin sentezi görülmektedir.<br />

12. Azerbaycan’da konulu halılar günümüzde de dokunmaktadır ve son<br />

dönemlerde bu halıların desenlerinde Tebriz minyatür geleneklerine dönüş<br />

sezilmektedir.<br />

16. yy. ve 17. yüzyılın birinci çeyreğinde Safevi saray atölyelerinde<br />

üretilmiş konulu kompozisyonlu kumaşların ulaşabildiğimiz örneklerinin esas<br />

kompozisyon çeşitlerinin ve onların özelliklerinin incelenmesi ile tespit<br />

edebildiğimiz sonuçlar ise şunlardır:<br />

1. Figüratif kompozisyonlu kumaşların konusu; genelde edebi eserlerden,<br />

rivayet veya masallardan ve saray hayatından alınmıştır.<br />

2. Bu kumaşların kompozisyonları Tebriz ekolü minyatürlerinde görülen<br />

kompozisyonlarla çok benzeşir ve hatta aynı konuların işlenmesinde aynı<br />

kalıpların, aynı renklerin kullanıldığı dikkat çekmektedir.<br />

3. 16. yy. ve 17. yüzyılın birinci çeyreğine ait konu kompozisyonlu<br />

kumaşlarla, aynı dönemin minyatürleri arasındaki çok yakın benzerlik ve hatta<br />

ayrı-ayrı kumaşlarda belli sanatçılara ait çizgi ve detayların görülmesi, bu


377<br />

kumaşların kompozisyonlarının Tebriz ekolü ressamları tarafından hazırlanmış<br />

olması konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmamaktadır.<br />

4. Kumaş ve diğer tatbiki sanat ürünlerinde ressamın hazırlamış olduğu<br />

kompozisyon farklı bir materyale uygulandığı için, kağıttan farklı olarak, kişiye<br />

ait çok ince çizgi ve detaylar görülemediğinden dolayı, bir kumaş<br />

kompozisyonunun kesin olarak her hangi bir sanatçıya ait olduğunu söylemek<br />

zordur (imzalı örnekler hariç). Öte yandan, genelde büyük sanatçıların<br />

devamcıları olmuş ve onlar da onun tarzında çalışmışlardır. Bu nedenle belli bir<br />

sanatçının sadece tarzından söz edilebilir. Fakat bazen bir kompozisyonda tüm<br />

çizgi ve detayların belirgin bir şekilde belli bir sanatçıya ait olduğu görüldüğünde<br />

kesin karar da verilebilir.<br />

5. Tebriz ekolü halıları gibi, bu dönemin Safevi saray kumaşlarına da<br />

hangi şehirdeki atölyede dokunmuş olmasına bağlı kalmaksızın Tebriz sanat<br />

ekolü, kendi damgasını vurmuştur ve bunlar Azerbaycan sanatı örnekleridir.<br />

6. 16. yüzyıla ait konulu kumaşların kompozisyonları genelde, her hangi<br />

bir olayı, hikayeyi anlattığı halde, 16. yüzyılın sonu ve 17. yüzyılın başlarına ait<br />

kumaşlar için bunu söylemek zordur. Bu kumaşlarda daha fazla figür yer<br />

almaktadır ve bu meyli dönemin minyatür <strong>sanatında</strong> da görebiliriz.<br />

7. 17. yüzyılın başlarına doğru konu kompozisyonlu kumaşlar içinde, tek<br />

figürlü kompozisyonlar daha fazla görülmektedir. Daha önceki dönemlere ait çok<br />

figürlü ve hareketli kompozisyonların <strong>yeri</strong>ni hareketsiz tek figürlü<br />

kompozisyonlar almıştır. Bu kumaşlardaki bitki motifleri de öncekilerden<br />

farklıdır. Genelde figürle aynı büyüklükte tek bir bitkiye yer verilmektedir.<br />

8. Tek figürlü kompozisyonlarda çoğunlukla figürün işlenmesine daha<br />

fazla dikkat edilmiş, giysisinin kırışıklıkları, başlığın sargıları, başlığın altından<br />

çıkan telleri vs. çok özenle işlenmiştir.<br />

9. 17. yüzyıla ait bazı figüratif kumaşlarda Avrupa etkisi görülmektedir.<br />

Figürlerin duruşlarında, giysi elementleri ve aksesuarlarında bu etki daha fazla<br />

görülebilir.<br />

10. Araştırılan dönemin sonuna doğru konu kompozisyonlu kumaşların<br />

kompozisyonu giderek sadeleşmiş, daha önceki dönemlere ait karmaşık<br />

kompozisyon şemalarının, sınırları belirsiz raport düzenlemelerinin <strong>yeri</strong>ni daha


378<br />

basit kompozisyon şemaları ve kolayca fark edilir düz veya alternatif raport<br />

tekrarlamaları almıştır.<br />

11. Konu kompozisyonlu kumaşlarda yardımcı motifler kısmında<br />

kullanılan doğa unsurları, dağlar, göller, hayvanlar, bulutlar ve bitkisel motifler,<br />

bazen stilize edilmiş, bazen yarı natüralist, bazen ise gerçekçi tarzda<br />

işlenmişlerdir. 17. yüzyıla doğru natüralist çiçeklere daha fazla rastlanılıyor,<br />

hayvan motifleri azalıyor ve daha gerçekçi tarzda uygulanıyor.<br />

12. Konu kompozisyonlu kumaşlarda da bazen daha çok halılarda<br />

kullanılan kapalı kompozisyon veya madalyonlu kompozisyon şemaları<br />

görülebilir.<br />

13. Bazı kompozisyonlar istisna olmakla beraber, genelde bir<br />

kompozisyon ya uzun süre kullanılarak tahriflerle tekrarlanmış, ya da bir<br />

kompozisyonun elementleri alınarak daha basit kompozisyonlu başka bir kumaşta<br />

kullanılmıştır. Böyle durumlarda atölye ustalarının ressam rehberliği olmadan<br />

eski kumaş kartonlarındaki desenleri kullandıkları, bazen ise farklı dönemlere ait<br />

elementleri alıp bir kompozisyonda birleştirdikleri düşünülmektedir.<br />

14. Konulu kumaşlarda ejderha, simurg kuşu, melek gibi efsanevi<br />

motiflere de rastlayabiliriz ve bunlar genellikle 16. yy. kumaşlarıdır.<br />

15. Konu kompozisyonlu kumaşlarda ender de olsa, yazı da kullanılmıştır.<br />

16. Konulu kompozisyonlu kumaşlarda çoğunlukla canlı ve saf renkler<br />

kullanılmıştır, genel olarak her bir kumaş örneğinde 8-12 renk görülmektedir.<br />

Fakat sadece iki veya üç renkli kumaşlara da rastlanılır. Çoğu zaman zeminde<br />

ipek ipliklerin dışında ipek iplik üzerine sarılmış altın veya gümüş ipler de<br />

kullanılmıştır. Bazen zemin rengini bu metal ipler belirlemektedir. Havlar ipek<br />

ipliklerle yapılmış, bazı kumaşlarda metal iplerden oluşturulmuş ilmeklerle ek<br />

süsleme yapılmıştır.<br />

Tabii ki, Safevi saray atölyelerinde konulu kumaşların dokunması,<br />

incelendiği dönemden sonraki devirde de devam etmiştir ve 17. yüzyılın<br />

başlarında görülen meyiller giderek daha da artmıştır. Fakat zamanla konulu<br />

kumaşların üretimi yok denecek kadar azalmıştır. Aslında bu, başlangıcı ve sonu<br />

belli olan bir süreç olsa da, biz bu sürecin sadece başlangıcından başlayarak<br />

yaklaşık 130 seneyi kapsayan bir bölümünü gözden geçirdik. Bunun nedeni ise


379<br />

Şah Abbas’ın hakimiyetinden sonraki dönemde Safeviler devletinin pratik olarak<br />

artık Azerbaycan devleti olmamasıdır. Zaten Đran, tamamen bu konuya<br />

sahiplenmiş durumdadır ve her ne kadar Batılı bilim adamları Tebriz’in<br />

Azerbaycan ve Safeviler’in de Türk olduğunu, Safeviler Devletinin başlangıçta<br />

bir Azerbaycan devleti olarak ortaya çıktığını ve faaliyet gösterdiğini bilseler de,<br />

Azerbaycan toprağında ortaya çıkmış ve geliştirilmiş Tebriz ekolü ve ona ait<br />

sanat yapıtlarından Đran sanatı olarak söz etmekten maalesef vazgeçmemişlerdir.<br />

Yüzyıllar boyunca bu topraklarda uygulanmış sanatın Pers sanatı olmamasına<br />

rağmen, Batılı bilim adamları ve tüm dünya “Pers sanatı” tanımlamasını<br />

benimsemiştir ve bu düşünceyi değiştirmek uzun ve yorucu bir mücadele<br />

gerektirmektedir. Bu doğrultuda Azeri ve Türk sanat tarihçilerinin yapacağı çok iş<br />

olduğunu düşünüyoruz.<br />

Daha önce de belirttiğimiz gibi, dünya müzeleri ve koleksiyonlarının<br />

vazgeçilmez eserlerinden olan bu halı ve kumaşlar, Azerbaycan sanatını temsil<br />

etmektedirler.


380<br />

KAYNAKÇA<br />

ABBASOV, A. “Azerbaydjanskie Kovrı na Vnutrennih i Vneşnih Rınkah v<br />

Konse XIX- Naçale XXvv”., IĐskusstvo Vostoçnıh Kovrov,<br />

Baku, 1988, s. 19.<br />

ABIBULLAEV, O. Eneolit i Bronza na Territorii Nahiçevanskoy ASSR,<br />

Baku, 1982.<br />

ABIBULLAEV, O. “Pervıye Rezultatı Arkeologiçeskih Raskopok Kyultepe”,<br />

Trudı Muzeya Istorii Azerbaydjana, t. II, Baku, 1957, s. 75- 98.<br />

ACKERMAN, P. “Giyath, Persian Master Weaver”, Apollo, vol. XVII/no. 106<br />

October, 1933, pp. 252-256.<br />

AGA-OGLU, M. “A Note on the Manuscript of Manafi al-Hayawan in the<br />

Library of J.P. Morgan”, Parnassus, v. 5, No 3, 1933, pp. 19- 20.<br />

AGA-OGLU, M. “Preliminary Notes on Some Persian Illustrated Manuscript in<br />

the Topkapı Sarayı Muxesi”, Ars Islamica, 1934, pp. 183- 199.<br />

AGA-OGLU, M. “The Hosrov & Shirin Manuscript in the Freer Gallery”, Ars<br />

Islamica, 1937, pp.479- 481.<br />

AHMED, K. Traktat o Kalligrafah i Khudojnikah, Vvedeniye, Perevodi<br />

Kommentarii B.N. Zahodera, Moskva-Leningrad, 1947.<br />

AHMEDOV,G. “Nepolivnaya Keramika Orenkala IX-XIII vv”., Trudı<br />

Azerbaydjanskoy (Orenkalinskoy) Arkheologiçeskoy<br />

Ekspeditsii, t. I, Moskva- Leningrad, 1959, s. 67-68.<br />

AKIMUŞKIN, O.F. “Legenda o Khudojnike Behzade i Kalligrafe Mahmud<br />

Nişapuri”, Narodı Azii i Afriki, 1963, s. 34-41.<br />

AKIMUŞKIN, O.F. “O Pridvornoy Kitabkhane Sefevida Tahmas pa I v. Tebrize”,<br />

SrednevekovıyVostok. Istoriya, Kultura, Istoçnikovedeniye,<br />

Moskova, 1980, s. 9-10.<br />

AKSEL, M. Anadolu Halk Resimleri, Đstanbul, 1960.<br />

ALĐEVA, K. Bezvorsovıye Kovrı Azerbaydjana, Baku, 1988.<br />

ALĐEVA, K. Tebrizskaya Kovrovaya Şkola XVI- XVII vv., Baku, 1998.<br />

ALĐZADE, A. “Borba Zolotoy Ordı i Gosudarstva Đlhanov za Azerbaydjan”,<br />

Đzvestiya AN Azerbaydjana, 1946, s. 22-43; 67-23.


381<br />

ARNOLD, T. Survivals of Sasanian & Manichaean art in Persian<br />

Painting, Oxford, 1924.<br />

ASLANAPA, O. Türk Sanatı El Kitabı, Đstanbul, 1993.<br />

AŞURBEYLĐ, S. Oçerk Istorii Srednevekovogo Baku, Baku, 1964.<br />

ATASOY, N., ÇAĞMAN, F. Turkish Miniature Painting, Đstanbul, 1974.<br />

AYVAZOĞLU, B. Aşk Estetiği. Đslam Sanatlarının Estetiği Üzerine Bir<br />

Deneme, Đstanbul, 1996.<br />

AZĐZBEYOVA, P. A. M. I. Atakisheva, M. A. Jebrailova, V. M. Islamova,<br />

Azerbaijan National Clothing, Moscow, 1972.<br />

BABENÇĐKOV, M.V. Narodnoye Dekorativnoye Iskusstvo Zakavkazya i<br />

Yego Mastera, Moskova, 1947; Bkz: H. Memling’in “Meryem<br />

Çocuğuyla” Eseri; H. Holbeyn’in “Elçiler” Eseri; K. Krivelli’nin<br />

“Müjde” Eseri vs.<br />

BAHARĐ, E. Bihzad Master of Persian Painting, London, 1996.<br />

BARBARO, J. “Travels. A Narrative of Italian Travels in Persia: Travel to Tana<br />

and Persia”, Hakluyt Sosiety, Ist Series, N: 49, Franklin Reprint,<br />

s. 48, 57, 60; Anonimous, “The Travels of a Marchant in Persia. A<br />

Narrative of Italian Travels in Persia...”, Hakluyt Society, Ist<br />

Series, No: 49, Franklin Reprint, s. 175, 178.<br />

BERGAMO, M. “Carpets of the Doges”, Hali, May- June 1999, Is. 104, p. 81.<br />

BIER, C. The Persian Velvets at Rosenborg, Copenhagen, 1995.<br />

BIER, C. Woven from the Soul, Spun from the Heart, Washington, 1987.<br />

BINYON, C.,WILKINSON, J. W. V., GRAY, B. Persian Miniature Painting,<br />

London, 1933.<br />

BINYON, L. WILKINSON, J. W. S., GRAY, B., Persian Miniature Painting.<br />

Including a Critical & Catalogue of the Miniatures Exhibited at<br />

Burligton House, 1931, Oxford, 1933, II Edition: 1971.<br />

BĐDLĐSĐ, Ş. Şarafname, t.1, Moskva, 1967.<br />

Bkz., http://www.lacma.org/khan/4/2.htm. Erişim tarihi: 07.05.2006.<br />

Bkz., http://www.youngartists.com/mphatouf.htm. Erişim tarihi: 07.05.2006.


382<br />

BLAIR, S. S. “A Compendium of Chronicles: Rashid al-Din's Illustrated History<br />

of the World”, Nasser D. Khalili Collection of Islamic Art, 27,<br />

London, 1995, p.77.<br />

BLAIR, S. S. “Safavid Art &Architecture”, Hali, July 1998, Is. 99, p. 61.<br />

BLOCHET, E. Les Enluminures des manuscripts orientaux de la<br />

Bibliotheque Nationale, Paris, 1926.<br />

BOLŞAKOV, O. “Islam Zapreşaet”, Nauka i Religiya, 1967, No 5, s. 37-38.<br />

BRĐAN, D. A. “Reconstruction of the Miniature Cycle in the Demotte<br />

Shahnameh”, Ars Islamica, v. 6, 1939, pp. 97- 112.<br />

BROWNE, E.G. A History of Persian Literature Under Tartar Dominion<br />

(1265-1502), Cambrige, 1920.<br />

BUNĐYATOV, T. “Azerbaycan", DĐA, Đstanbul, 1991, C.4, s. 317-318.<br />

BUNĐYATOV, T. “ Rodina Drevnego Tkaçestva”, Iskusstvo Vostoçnıh Kovrov,<br />

Baku, 1988, s. 89.<br />

CANBY, S.R. Hunt for Paradise: Court Arts of Safavid Iran 1501-1576,<br />

Milan, 2004.<br />

CHARDIN, J. Sir John Chardin’s Travels in Persia, London, 1927.<br />

COHEN, S. “Safavid and Mughal Carpets in the Gulbenkian Museum, Lisbon”,<br />

Hali, January- February 2001, Is. 114, p. 85.<br />

ÇELEBĐ, E. “Putevıye Zametki, (Vıderjki po istorii Azerbaydjana)”, Perevod s<br />

Turetskogo F. Babayeva. Nauçnıy Arkhiv Instituta Istorii AN<br />

Azerb.SSR, inv. No 814, s.6.<br />

DE LOREY, E. “Le Bestiairy de I’Escorial”, Gazette des Beaux- Arts, 6-th per.,<br />

v. 14, 1935, pp. 228- 238.<br />

DE LOREY, E. “L’ Ecole de Tabriz: l’Islam Aux Prises Avek la Chine”, Revue<br />

des Art Asiatıques, v. IX, 1935, pp. 27- 39.<br />

DE LOREY, E., Les arts de I’ Iran, Cataloque d’exposition, Paris, 1938.<br />

DENĐKE, B.P. Istkusstvo Vostoka, Kazan, 1923.<br />

DENIKE, B.P. Jivopis Irana, Moskva, 1938, s. 41, res. 8, 9.<br />

DIEZ, E. “Shino-Mongolian Temple Painting & its Influense on Persian<br />

Illustrated”, Ars Islamica, v.1, 1934, pp. 162.


383<br />

DIMAND, M.S. Handbook of Muhammadan Art, New York, 1958.<br />

DĐBA, L. “Clothıng in the Safavid and Qajar Periods”, Encyclopedia Iranica,<br />

vol.5, fasc. 8, pp. 785-808.<br />

DĐYARBAKIRLI, N. Hun Sanatı, Đstanbul, 1972.<br />

D’OHSSON, C. M. Historie des Mongols Depuis Tschinguiz Khan Jusqu’a<br />

Timour Beg ou Tamerlan, 4 volumes, Amsterdam, 1852.<br />

DUDA, D. “Die Buchmalerei der Gala’iriden, I-II teil”, Der Islam, v. 48, pp. 28-<br />

76; Đbid., v. 49, 1972, pp. 152-220.<br />

DYAKONOV, M. Oçerk Istorii Drevnego Irana, Moskva, 1961.<br />

EFENDĐ, R. Azerbaycan Dekorativ-Tetbigi Senetleri (Orta Eserler), Bakı,<br />

1976.<br />

EFENDĐ, R. Azeraycan El Sanatı (Parça, Dikme, Halı), Bakı, 1971.<br />

EFENDĐ, R. Resim ve Minyatür Sanatı, Çeviri: Tahsin PARLAK, Babek<br />

KURBANOV,Erzurum, 2007.<br />

EFENDĐ, R. Azerbaycan Bezek Sanatı, Çeviri: Tahsin PARLAK, Erzurum,<br />

1997.<br />

EFENDĐ, R. Azerbaycan Đncesanatı, Bakı, 2001.<br />

EFENDĐ, R. Folk Art of Azerbaijan, Baku, 1984.<br />

ESĐN, E. Türkistan Seyahatnamesi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,<br />

1959.<br />

ETTINGHAUSEN, R. Arab Painting. Treasures of Asia. Geneva, 1962.<br />

FOLSACH, K., BERNSTED, A. K. Woven Treasures- Textiles from the<br />

World of Đslam, Copenhagen, 1993.<br />

GALERKINA,O.Đ. “Kitayskiye Izobrazitelnıye Motivı v Iranskoy Srednevekovoy<br />

Miniatyure”, Nauçnıye Soobşeniya GMĐĐ NV, vıp. IX, Moskva,<br />

1977, s. 75.<br />

GASANZADE, D. Zarojdeniye i Razvitiye Tebrizskoy Miniatyurnoy Jivopisi<br />

v Kontse XIII- Naçale XV Vekov, Dissertasiya na Soiskaniye<br />

Uçenoy Stepeni Doktora Iskusstvovedeniya, Baku, 2002.<br />

GEYDAROV, M. X. Goroda i Gorodskoc Remeslo Azerbaydjana XIII- XVII<br />

w., Baku, 1982.<br />

GOGEL, F.V. Afganskiye Kovrı, Moskva, 1929.


384<br />

GOLUBKĐNA, T. “Arkeologiya i Kovrovıy Ornament Azerbaydjana”, Iskusstvo<br />

Vostoçnıh Kovrov, Baku, 1988, s. 97.<br />

GRABAR, O. Sh. Blair, Epic Images & Contenporari History: the<br />

Illustration of the Great Mongol Shah-nameh, Chicago, 1980.<br />

GRAY, B. La Painture Persane, Geneve, 1961.<br />

GRUBE, E. J. Muslim Miniature Painting from the XIII to XIX cc. From the<br />

Collections in the USA & Canada, Cataloque of the Exhibition.<br />

Venice, 1962.<br />

GRUBE, E. J. Persian painting in Fourteenth c., Napoli, 1977.<br />

GRUBE, E. J. “The Early Illustrated Kalilah wa Dimna & XIV-th Century<br />

Persian Manuscripts”, A Mirror for Princes from India, Illustrated<br />

Versions of Kalilah wa Dimna, Anvar-i Suhaili, Iyar-i Danish<br />

Humayunnameh, Ed. E.J. Grube, Bombay, 1991, pp. 32-51.<br />

GUBER, P.K. Khojdeniye na Vostok Marko Polo, Leningrad, 1929.<br />

GUGUŞVĐLĐ, P. V. Razvitiye Promışlennosti v Gruzii i Zakavkazye, t. 1,<br />

Tbilisi, 1957.<br />

GULIEV, G. Tkaçestvo, Baku, 1983.<br />

GULĐYEV, H. “Azerbaycanda Tokuculug Seneti Hagda (XIII-XVIII eserler)”,<br />

Azerb. SSR EA Haberleri, Đctimai Elmler Seriyası, 1961, No:1, s.<br />

56-57.<br />

GUMMEL,Y. “Nekotorıye Pamyatniki Rannebronzovoy Epoki Azerbaydjana”,<br />

Krat. Soobş. Instituta Materialnoy Kulturı im, N. Marra, vıp.<br />

XX, Moskva-Leningrad, 1948, s. 15-28.<br />

GURLYAND, I. Prikaz Taynıkh Del, Yaroslavl, 1902.<br />

GYANDJEVĐ, N. Đskendername, Moskva, 1953.<br />

HABĐBULLAYEV, O. Kültepe Arkeoloji Kazıntıları, Bakı, 1959.<br />

HARRĐS, J. 5000 Years of Textiles, London, 1999.<br />

HASSON, R. “A Tall Tale”, Hali, June-July 1993, Is. 69, p. 96; “A Tale of Three<br />

Velvets”, Hali, December 1993- January 1994, Is.72, p. 69.<br />

HEYDAROV, M. Goroda i Gorodskoye Remeslo Azerbaydjana XIII-XVIII<br />

vv., Baku, 1982.


385<br />

HĐLLENDBRAND,R. Imperial Images in Persian Painting, A Scottish<br />

Art Counsil Exhibition, Edinburg, 1977.<br />

ĐPŞĐROĞLU, M. S. Painting & Culture of the Mongols, New-York, 1966.<br />

ĐPŞĐROĞLU, M. S. Saray- Alben. Diez’sche klebenbande aus den Berliner<br />

sam-mlungen, Wiesbaden, 1964.<br />

ĐNAL, G. “Some Miniatures of Jami at- Tawarikh”, Hazine 1654, Ars<br />

Orientalist, v. 5, 1963, pp. 163-175.<br />

ĐSMAĐIL, M. Azerbaycan Tarihi, Bakı, 1997.<br />

JAMES, D. “Space-Form in the Work of Baghdad Makamat Illustrators 1225-<br />

1258”, Bulletin of the School of Oriental & African Studies, v.<br />

37, 1974, pp. 305-320.<br />

KAHLENBERG, M. Hunt. Fabric and Fashion, Los-Angeles, 1974, cat. no. 10;<br />

Hali, July – August 2001, Is. 117, p. 47.<br />

KALANKAYTUKSKĐY, M. Istoriya Agvan, Sankt- Petersburg, 1861.<br />

KARATAY, F. Topkapı Müzesi Kütüphanesi Farsça Yazmalar Katalogu,<br />

Đstanbul, 1961.<br />

KAŞKAY, S. Gosudarstvo Manna, Baku, 1993.<br />

KAZĐYEV, A.Y. Khudojestvennoye Oformleniye Azerbaydjanskoy<br />

Rukopisnoy Kniği XIII-XVII Vekov, Moskva, 1977.<br />

KAZVĐNĐ, B. Djavahir Al-ahrar, Rukopis GPB im. M.E. Saltıkova-Şedrina, s.<br />

65.<br />

KERĐMOV, K. Azerbaydjanskiye Miniatyurı, Baku, 1980.<br />

KERĐMOV, K., RAGIMOV, A. “Unıkalnaya Rukopis XV v”., Izvestiya AN<br />

Azerb. SSR, Seriya Literaturı, Yazıka i Iskusstva, 1979, No: 4, s.<br />

120-129.<br />

KERĐMOV, K. Sultan Muhammed ve Onun Mektebi, Bakı, 1993.<br />

KERĐMOV, K. Sultan Muhammed i Yego Şkola, Moskova, 1970.<br />

KERIMOV, K. Tebrizskaya Şkola Miniatyurnoy Jivopisi XVI Veka,<br />

Avtoreferat Dissertasii na Soiskaniye Uçenoy Stepeni Doktora<br />

Iskusstvovedeniya, Baku, 1971.<br />

KERĐMOV, L. Azerbaycan Đncesanatı, IV c., Bakı, 1959.<br />

KERĐMOV, L. Azerbaydjanskiy Kovyor, Baku, 1983.


386<br />

KERĐMOV, L. Azerbaydjanskiy Kovyor, t. III, Baku, 1963.<br />

KERĐMOV, L. “Iskusstvo Kovrodeliya”, Iskusstvo Vostoçnıh Kovrov, Baku,<br />

1988, s. 162.<br />

KERĐMOV, L. “K Izuçeniyu Azerbaydjanskogo Kovrovogo Iskusstva”, Izv.<br />

AN Azerb. SSR., No 7, 1954, s. 134.<br />

KLAVĐKHO, R. G. “Dnevnik Putesestviya ko Dvortsu Timura v Samarkande v<br />

1403-1406 gg,”, Sbornik Otdeleniya Russkogo Yazıka i<br />

Slovestnosti Akademii Nauk, t. 28, No 11, Sankt-Petersburg,<br />

1881, s. 177.<br />

KNEVUŞEVA, E.Đ. “Puteşestviya P.Đ.Paşino po Persii i Indii”, Oçerki po Istorii<br />

Russkogo Vostokovedeniya, Moskova, 1953, s. 106.<br />

KUHNEL, E. Miniaturmalereim Islamishen Orient, Berlin, 1992.<br />

KULIZADE, Z.A. Hurufizm i Yego Predstaviteli v Azerbaydjane, Baku, 1970.<br />

KURBANOVA,Ç.“Şelkovıye Kavrı Azerbaydjana v XVI-XVII vv.”, Mat-lı<br />

Mejdunarodnogo Simpoziuma po Iskusstvu Vostocnıh<br />

Kovrov, Baku, 1988, s. 173.<br />

LATIŞEV, V. Izvestiya Drevnih Pisateley o Skifii i Kavkaze, t. I, Sankt-<br />

Petersburg, 1890.<br />

LE COQ, von A. Die, Buddhistische Spatantike Mittelasiens, II Die<br />

Manichaischen Miniaturen, Berlin, 1924.<br />

MAHĐR, B. “Minyatür", DĐA, Đstanbul, 2005, C.30, s. 119.<br />

MALYAVKIN, A. G. Uygurskiye Gosudarstva v IX-XII Vekax, Novosibirsk,<br />

1983.<br />

MANKOYĐSKĐ, T. Wyprawa po Kobiercie do Persju w Roku 1602, Krakow,<br />

1939, s. 198-199.<br />

MARTEAU, G., VEVER, H. V. Miniatures Persanesexposeesau Musee Des<br />

Arts Decoratifs 1912, Paris, 1913, t. XXV, XXVI.<br />

MARTĐN, F.R. The Miniature Painting & Painters of Persia, India & Turkey<br />

from 8-th to the 18 Centuries, Vv. 1-2, London, 1912.


387<br />

MARTIN, F.R. The Miniature Painting & Painters of Persia, Đndia and<br />

Turkey, vol.1, London, 1912, p.100; Encyclopedia of Painting,<br />

New York, 1955; Gosudarstvennıy Ermitaj, Putevoditel Poz<br />

alam Otdela Vostoka, 1939.<br />

MEREDITH- OWENS, Persian Illustrated Manuscripts, London, 1965.<br />

MUDJĐRĐ, D. “Kudojestvennıe Osobennosti Kovrodeliya Yujnogo Azerbaydjana<br />

(XIX-XX vv.)”, Istkusstvo Vostoçnıh Kovrov, Baku, 1988, s.<br />

183.<br />

MUHAMMED, D. Halat-e Hunarvaran, Lahor, 1936.<br />

MÜNŞĐ, Đ. Tarih- i Alem Saray-i Abbasi, Tegeran, 1314.<br />

NAFĐSĐ, S. Tarihe Tamaddone Irane Sasani, C.I, Tahran, 1331 (hicri).<br />

OGÜTMEN, F. A Gaid to the Miniature Section of Topkapi Sarayi, Istanbul,<br />

1966.<br />

ONULLAHI, S. Gorod Tebriz v XIII-XVII Vekax, Sosialno-Ekonomiçeskaya<br />

Istoriya, Baku, 1982.<br />

ONULLAHĐ, S. Tebriz Şehiri XIII-XVII Eserlerde, Bakü, 1982.<br />

ÖZDENOĞLU, H., OĞAN, S., GÜLTEKĐN, Ç., NACĐTARHAN, Ö.<br />

Azerbaycan Ülke Raporu, TĐKA, Ankara, 1996.<br />

PAPADOPOULO, A. L’Esthetique de l’art Musulman, Vv. I-VI, Paris-Lille,<br />

1972.<br />

PAŞAYEVA,V. “Azerbaycan Halı Sanatı Tarihine Bir Bakış”, Güzel Sanatlar<br />

Enstitüsü Dergisi, Erzurum, 2003, S: 11, s. 85.<br />

PAŞAYEVA, V., PAŞAYEV, N. “Ejderha Desenli Azerbaycan Halıları”, Güzel<br />

Sanatlar Enstitüsü Dergisi, Erzurum, 2005, S: 15, s. 104.<br />

PAŞAYEVA, V. “XVI yy. Azerbaycan Bedii Parçaları ve Tebriz Minyatür<br />

Mektebi”, Azerbaycan Milli Đlimler Akademisi Mimarlık ve<br />

Đncesanat Enstitüsü’nün Đlmi Eserler Dergisi, Bakü, 2005, s. 4.<br />

PEREVOD, N. D. Miklukho- Maklaya, Adjayib-ud Dunya, “Geografiçeskiye<br />

Soçineniya XIII v. na Persidskom Yazıke”, Uçyonıye Zapiski<br />

Instituta Vostokovedeniya, I t, s. 196, 201, 204, 208, 210.<br />

PIRIYEV, V. “Genealogiçeskaya Tablitsa Hulagidov”, Dokladı AN<br />

Azerbaydjana, t. XXXIII, No 2, 1977, s. 70-73.


388<br />

POPE, A.U., ACKERMAN, P. A Survey of Persian Art, v. Vb. Textiles, New-<br />

York, 1981.<br />

POPE, A. U., ACKERMAN, D. A Survey of Persian Art, New-York, 1939.<br />

POPE, A. U., “An Introduction to Persian Art Since the Seventh Century A.D”,<br />

(1931), Reprinted in Connecticut, 1972, p. 157.<br />

PUMPERLY, R. H. Exploration in Turkestan, Washington, 1905.<br />

RAGĐMHANOVA, N. “Syujetnıy Kovyor “Vremena Goda v Kolleksii<br />

Azerbaydjanskogo Gosudarstvennogo Muzeya Iskusstv im. R.<br />

Mustafayeva”, Iskusstvo Vostoçnıh Kovrov, Baku, 1988, s. 194.<br />

RAHMANĐ, A.A. “Tarih-i Âlem Saray-i Abbasi” Kak Istoçnik po Istorii<br />

Azerbaydjana, Baku, 1960, s.125.<br />

RAŞĐD AD- DĐN, F., Djami at-Tavarik, t.3, Baku, 1957.<br />

RICE, D. T. Islamic Painting, Edinburg, 1971.<br />

RICE, D.T. The Illustration to the World History of Rashidaddin, Edinburg,<br />

1976.<br />

ROBINSON, B. W. A Descriptive Cataloque of the Persian Paintings in the<br />

Bodleian Library, Oxford, 1958.<br />

ROBĐNSON, B. W. Persian Drawings, New-York, 1965.<br />

ROPERS, H. Morgenlandische Teppische, Berlin, 1920.<br />

RUDENKO, S. Drevneyşiye v Mire Kudojestvennıye Kovrı i Tkani iz<br />

Oledenelıh Kurganov Gornogo Altaya, Moskva, 1968.<br />

RUY, G. C. “Narrative of the Embassy of Trans. Clements Markham”, Hakluyt<br />

Society, No 26, Franklin Reprint, p. 89, 91.<br />

SAKĐSĐAN, A. Les miniatures Persanes du XII au XVII Siecle, Paris, 1929.<br />

SALAM- LIEBICH, H. Islamic Art: Objects for Daily Use, Montreal, 1983.<br />

SALAM- LIEBICH, H. “Masterpieces of Persian Textiles from the Montreal<br />

Museum of Fine Arts Collection”, The Journal of the Society for<br />

Iranian Studies, The Carpets and Textiles of Iran, Sp. Issue, v.<br />

25, No 1-2, 1992.<br />

SALAMZADE, A.V.- KERIMOV, K.D. Tebrizskaya Şkola Miniatyurı XVI v.<br />

i Khudojnik Sultan Muhammed, Izvestiya AN Azerbaydjana,<br />

1959.


389<br />

SCHROEDER, E. Ahmed Musa & Shamsaddin, “Review of XIV-th Century<br />

Painting”, Ars Islamica, v. VI, 1939, pp. 97-112.<br />

SCHROEDER, E. Persian Miniatures in the Fog Museum of Art, Cambridge,<br />

1942.<br />

SCHULZ,P.W.E. Die Persisch Islamische Miniaturmalerei, Leipzig, 1914.<br />

SCOTT, P. “Islamic Textiles”, Hali, January- February 2001, Is. 114, p. 92.<br />

SIMPSON, M. Sh. “The role of Baghdad in the Formation of Persian Painting”,<br />

L’Art & la Societe Dans le Monde Iranien, Paris, 1982, pp. 94.<br />

SOBOLEV, N. Oçerki po Istorii Ukraşeniya Tkaney, Moskva - Leningrad,<br />

1934.<br />

SPUHLER, F. Islamic Carpets and Textiles in the Keir Collection, London,<br />

1978.<br />

STCHOUKINE, I. La Peinture Iranienne Sous Les Derniers Abbassides &<br />

Les II-Khans, Bruges, 1936.<br />

STCHOUKINE, I. “Les Peintures de Shah-nameh Demotte”, Arts Asiatiques, v.<br />

5, 1958, pp. 83-96.<br />

SVĐRĐN, A. N. Opis Tkaney XIV- XVII vv. S. Troitse Sergievoy Lavrı,<br />

Moskva, 1926.<br />

TAGIYEVA,R.“Azerbaydjanskiy Syujetnıy Kovyor: Nasionalnoye v<br />

Obşeçeloveçeskom”, Iskusstvo Vostoçnıh Kovrov, Baku, 1988, s.<br />

230.<br />

TAGIYEVA, R. Nizami Obrazları Halılarda, Bakı, 1991.<br />

TAGIYEVA, R. Syujetnıye Kovrı Azerbaydjana, Baku, 1988.<br />

THOMPSON, Ed. By J., CANBY, Sh.R. Hunt for Paradise: Court Arts of<br />

Safavid Iran 1501-1576, Milan, 2004.<br />

TOGAN, Z.V. On the Miniatures in Istanbul Libraries, Istanbul, 1963.<br />

VEYVARN, B.V. Iskusstvo Blijnego i Srednego Vostoka (Problema<br />

Izobrazitelnosti v Epokhu Srednevekovya), Avtoreferat<br />

Doktorskoy Dissertasii, Moskva, 1968.<br />

VEYMARN, B.V., KAPTEROVA, T.P. “Iskusstvo Azerbaydjana”, Vseobşaya<br />

Istoriya Iskusstva, t. II, kn.2., Moskva, 1961.<br />

VIET, G. Une Collechon de Fatences Iraniennes, Caire, 1941,


390<br />

WEARDEN, J. “A Synthesis of Contrasts” , Hali, October 1991, Is. 59, p. 107,<br />

fig.10; Brochure of an Exhibition Textile Art of the Caucasus,<br />

Organized by Textile Gallery, London, at Rippon Boswell & Co.,<br />

Wiesbaden, Germany., London, 1996, fig. 2.<br />

WELCH, S.C. Wonders of the Age: Masterpieces of Early Safavid Painting,<br />

1501-1576, Cambridge, 1979.<br />

YÖRÜKAN, B. “Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki albümlerde Bulunan Bazı Rulo<br />

Parçaları”, Sanat Tarihi Yıllığı, v.I, 1964-65, pp. 188-199.<br />

ZAKHODER, B.N. “Đz Istorii Khudojestvennoy Kulturı Irana XVI v.”, Iskusstvo,<br />

1935, No 35, s.53-68.<br />

ZUBOV, P. Kartina Zakavkazskogo Kraya, Prinadlejaşego Rossii, i Sopredelnıx<br />

Onomu Zemel, Ç. IV, Sankt-Petersburg, 1835.


ÖZGEÇMĐŞ<br />

391<br />

1966 yılında Tarsus’ta doğdu. Đlkokulu, orta öğretim ve liseyi Adana’da<br />

tamamladı. 1993 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Geleneksel<br />

Türk El Sanatları Bölümü’nden mezun oldu. Üniversite yıllarında Dr. Tahsin<br />

AYKUTALP, Prof. Dr. Aydın UĞURLU ve Doç Dr. Latif TARAŞLI’dan ders<br />

aldı. 1995 yılında özel sektörde kreasyon şefliği yaptı. 1999 yılında Atatürk<br />

Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü’nde<br />

Araştırma Görevlisi oldu. 2007 yılında “ Azerbaycan Dokuma Sanatında<br />

Minyatürün Yeri” konulu Yüksek Lisans tezini tamamladı.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!