10.10.2020 Views

Dergi-4

www.seheryildizi.net instagram.com/seheryildizitech

www.seheryildizi.net
instagram.com/seheryildizitech

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.


@seheryildizitech

seheryildizi.net


Biz Kimiz?

Dünyanın Kaderini

Değiştirebilecek Olgu:

Yapay Zeka

Yapay Zeyka Ve

Yonga Kavramı

GPT-3’ün Size

Diyecekleri Var

Geleceğe Hoşgeldiniz:

Kuantum Bilgisayarları

İÇİNDEKİLER

İçindekiler

Günümüz

Yapay Zeka

Teknolojileri

Uçan Cezeri

1 Yeni Mektubunuz Var

Bilinç Kazanabilirler Mi?


Latif Berk CANBAZ

Canlılar dünyası içinde baktığımız zaman aklıyla, hafızasıyla ve öğrenme yeteneğiyle diğer canlı

türlerinden ayrılıp; doğayı, hayatı ve kaynakları kendince değerlendiren insandan daha zeki bir

varlık yok gibidir. Ancak insanın fıtratı gereği bu zekayı istikrarlı bir şekilde kullanması ve hatasız

kararlar vermesi oldukça zordur.

İşte bu nedenle; uygarlığın ihtiyaçları, ülkelerin çıkarları ve teknoloji

kelimesinin yayılmasıyla da insan vücudundan ve zihninden bağımsız

makinelerin doğuşu fikri ortaya çıkmıştır.

Eğer yapay zekanın kökenini bulmak isteyip geçmişe doğru bir izini

sürseydik, ilk temelin 1940'larda, özellikle de 1943 yılında atıldığını

görebiliriz. Bu yıl, medeniyetimizde de önemli bir dönüm noktası

olan II. Dünya Savaşı'nın tam da ortasında bulunmakla birlikte

düşman ülkelerin birbirlerinden gizlice rakiplerini takip ettiği ve bu

nedenle şifrelenmiş mesajları çözmek üzerine uygarlığın ilk yapay

zeka örneğini geliştirdiği bir yıldır.

Makinelerin de biz insanlar gibi düşünebileceği

fikrini ortaya atan İngiliz matematikçi

Alan Mathison Turing, aynı zamanda nazilerin

Enigma makinesinde oluşturdukları

şifreli konuşmaları çözmek amacıyla

"Bombe" adı verilen bilgisayarlar aracılığıyla

makine öğrenimi kavramını ilk kez ortaya

çıkaran insan olmuştur. O zamanın en

yüksek matematikçilerinin bile çözemeyeceği

bu karmaşık şifreleri bir makinenin çözebilmesi,

şüphesiz ki o zamana kadar olan en büyük buluşlardan biriydi.

Bu makinenin en önemli özelliklerinden birisi girdi olarak kullandığı semboller son bulduğunda

işlemi durdurabilecek zekaya sahip olmasıydı. Alan Turing, daha sonra 1950'li

yıllarda yayınlayacağı “Computing Machinery and Intelligence” adlı makalesinde tecrübelerini

insanlıkla paylaşacak ve zekaya sahip makinelerin nasıl testlerden geçirilmesi

gerektiğinden bahsedecekti.

Günümüze kadar gelinen sürecin

mihenk taşlarından olan

Turing Testi, hala dahi bir makinenin

öğrenme kabiliyetini

test edebilecek geçerliliktedir.


Yapay zeka kavramı bu makaleden 6 yıl sonra yani

1956'da resmi olarak bir araştırmada ve projede ilk

defa yer almış ve bu araştırma Stanford'da Bilgisayar

Bilimciler tarafından Rockefeller Vakfı desteğiyle yapılmıştır.

Sonrasında da bu projeye katılan bazı bilim

insanları, geçmişteki akıllı makinelerin ve bilgisayarların

babası olan IBM şirketini kurmuştur. Araştırmanın

amacı farklı dallardan bilim insanlarını ve yetkin kişileri

bir arada bulundurup insan zekasına benzer niteliklerle

işleyen bir yapay zeka simüle etmekti.

Teknolojinin de insan hayatının her bir köşesine yayılmasıyla yapay zeka, hayal edilemeyecek

bir hızla 40 sene gibi bir sürede evimizde kullandığımız çoğu teknolojik alette yer almaya

başlamıştır. 1950'li yıllardan itibaren yavaşça başlayan bu evrim, eksponansiyel bir şekilde

artmış ve artmaya da devam etmektedir.

Size kendi bölümüm olan Uçak Mühendisliğinden

bir örnek vermek

isterim. Eskiden uçakların içerisinde

herhangi bir acil duruma karşı teknik

ekipler de bulunurken artık bu arızaları

kendi başına tespit edip gerekirse

yedek sistemleri devreye sokarak

çözen yapay zeka sayesinde bu gibi

bir duruma ihtiyaç kalmamıştır.

Yolcu uçaklarında ise geçmişte tamamen pilotların kontrolünde ve gözetiminde olan ve

uçağın stabil bir şekilde ilerlemesini sağlayan kontrol yüzeylerinin çoğu günümüzde otomatik

sistemler tarafından kontrol edilmektedir. Sonuç olarak her iş alanında olmasa da

büyük bir çoğunluğunda yapay zekanın yavaş yavaş insanların yaptığı işleri yapabilmeye

başladığını ve bunu da son derece yüksek verimlilikle yaptığını görmekteyiz.

Basit bir şekilde düşünecek olursak

sadece yapım ve geliştirme aşamasında

sermaye gerektiren, daha düşük hata

payına sahip yapay zekalar; sürekli

olarak sermaye ayrılması gereken ve

yapay zekaya nazaran daha yüksek hata

payına sahip insan gücünden daha karlı

duruyor. Bu sebepten ötürü global

düzeydeki şirketlerin de yapay zekaya

ve makineleşmeye yatırımlarının artıyor

olması da kaçınılmaz.

Yapay zekanın bu yazımızın başında sizlere aktardığım; sadece basit bir şifre

çözme işleminden yarım asırdan biraz fazla bir sürede insan beyni gibi düşünme

becerisiyle şoförlük yapması, farklı sensörler ve insan duyularına yakın hassaslıkta

reseptörler ile hayatımızın her alanında güven, konfor ve

yaşam kalitesini yükseltmesi, geleceğe dair hayal bile edemeyeceğimiz

mesajlar veriyor.

Latif Berk CANBAZ




YAPAY ZEKA VE

YONGA KAVRAMI

Hasan Kaan Tuna

KENDİ KENDİNE YONGA TASARLAYAN YAPAY ZEKA

En basit tanımıyla çip olarak adlandırılabilen yongalar, hızla gelişen yapay

zeka ürünlerine ayak uyduramamaya başlayınca, mühendisler çözümü yine

yapay zekada buldular. Yonga, çok sayıda anahtardan oluşan elektronik

devre anlamına gelen bir bilgisayar terimidir. Bazılarımıza yabancı olan bu

terimin zamanı yakalayamıyor olması, günümüz yapay zeka üreticileri için

büyük bir sorun teşkil etmektedir.

Yapay zeka algoritmalarını daha hızlı ve etkili bir şekilde gerçekleştirmek için yonga tasarlayıp

geliştirme çalışmalarına şirketler büyük yatırımlar yapıyor ve pek çok araştırmacı bu

alanda ilerleme kaydetmek için çalışıyor. Makine öğrenme algoritmalarına, yeni ve insanoğlu

tarafından üretilen yongaların tam olarak ayak uyduramıyor olmaları, büyük bir sorun

oluşturuyor. Peki bu sorunun sebebi ne? Algoritmalara özel olarak yeni ve bütün yonga

tasarlamak genellikle iki ila beş yıllık bir süreçtir. Ortalama üç yıllık süreç sonucunda

meydana gelen yonga tasarımı, çalışmaların başladığı zamandaki makine öğrenme

algoritmasının ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda olmasına karşın, üç yıl geçmiş

olmasından ötürü, bugünün makine öğrenme algoritması için çoktan yaşlanmış olmaktadır.

Çünkü makine öğrenimi, yonga tasarımına kıyasla kendini hızla geliştiren bir kavramdır.


Bu sorunun önemini önceden fark etmiş üreticilerden biri olan Google, Google Brain isimli

yapay zeka araştırma takımını bu konuya çoktan yönlendirmiş olmasından ötürü bazı

çözümlere ulaşmış bulunmaktadır.

Takımın ulaştığı verilere göre en başarılı ve umut

vadeden çözüm, her algoritmanın kendi yongasını

tasarlayabilmesi olarak açıklanmıştır. Sorun çözülmüş

gibi görünse bile aslında Google Brain’in bu konu

hakkında hala uzun saatler çalışmaya ihtiyacı var.

Çünkü yapay zeka ile yonga tasarımı, çok karmaşık bir

üç boyutlu tasarım problemini beraberinde getiriyor.

Bu sürecin önemli bir diğer noktası olan "algoritma

optimizasyonu" üzerine uzun mesai saatleri

harcanılmasına gerek duyuluyor.

Yapay Zeka, Karmaşık Tasarım

Sürecinde Nasıl Başarıya Ulaşacak?

Son derece karmaşık bir süreç olan yonga tasarımı, insan eli ile

tasarlanmaya çalışılırsa; küçük yüzey alanlarında yerleştirilecek yüzlerce

veya yüz binlerce katmandan oluşan, her bir kat için otuz saat

gerektiren bir uğraş olarak basitçe tanımlanabilir. Peki nasıl olacak da

yapay zeka insanlar için bu kadar uzun süren bir süreci daha kısa

zamanda başarabilir hale gelebilecek? Google Brain araştırmacılarına

göre algoritma, derin öğrenme modeli yerine pekiştirmeli öğrenme

modeli ile en kısa sürede başarıya ulaşabilir. Derin öğrenme sisteminde,

yapay zekaya karşılaşabileceği durumlar teker teker tanıtılırken;

pekiştirmeli öğrenme sisteminde yapay zeka, dakikada yaptığı yüz

binlerce işlem sonucunda kendi tecrübelerini kazanıyor. Algoritmanın

öğrenim süreci; düşük güç kullanma, performans iyileştirme ve düşük

bellek alanı hedeflerine ulaşıldığında sona erecek ve optimum yonga

tasarımı için testler başlayacak.

Simülasyon sonuçlarına göre algoritmanın

tasarım ve sonuç süreci bir yıldan az sürecek

ve ilk yongayı birinci yılında tasarlamaya

başlayacak. İlk yongasını tasarlaması 6 ay

sürecek olmakla beraber, sıradaki her bir

yonga için bu süre yaklaşık 17 gün daha kısa

sürecek ve bir zaman sonra her salisede bir

makine öğrenme algoritmasına özel yonga

tasarlayabilecek durumda olacak. Hatırlatmakta

fayda var, yonga tasarım algoritmasına

sahip olmadığımız günümüzde bu işlem iki

ila beş yıl sürmektedir.

Hasan Kaan Tuna








Selamlar, günümüzde bilgisayarlar hayatımızın

her alanına girmiş durumda ve

kuantum bilgisayarlarını da teknolojiye

biraz ilgili olan herkes mutlaka en az bir

kere duymuştur. Şimdi bu gün nedir bu

kuantum bilgisayarları , ne işe yararlar ,

neden bize lazımlar ne işe yarayacaklar

gibi konulara basit düzeyde değineceğiz.

Efehan ÇÜRE

Transistörler nedir?

Kuantum bilgisayarlarına geçmeden önce bizim günlük

hayatta kullandığımız bilgisayarların çalışma prensibini

anlamamız lazım. 'Transistörler'. Evet modern elektroniğin

ortaya çıkmasında, günümüzde kullandığımız neredeyse

bütün elektronik cihazların var olmasını sağlayan, devrim

niteliğindeki icat transistörlerdir. Transistör, oldukça minimal düzeyde

bir gerilim ile kendisinin binlerce katı büyüklüğündeki gerilimleri

ve akımları kontrol etmemizi sağlayan bir yarı-iletken elektronik

devre elemanıdır. Transistörlerin icadı sayesinde; Bilgisayar, hesap makinesi, cep

telefonları, tabletler, tıbbi görüntüleme cihazları vb. neredeyse tüm icatlar

insanlığın hizmetine sunulabilir hale gelmiştir.

Bilgisayar nedir?

Şimdi aşağı yukarı herkes bitleri duymuştur.

Elektronikte ve tabi ki bilgisayarlarda

bir şey ya 0 durumundadır ya da 1 durumundadır.

Yani ya doğrudur ya yanlıştır. Ya

bir şey yapılmalıdır ya da yapılmamalıdır.

Nedir bu 0 ve 1 dersek yine karşımıza aşina

olduğumuz bir kavram çıkıyor:Bit . Bit

bilgisayarların anlayabileceği 0-1 kombinasyonlarının

her bir 0 veya 1 verisine verilen isimdir.

Örneğin 01001010 şeklindeki bir veride, ilk

hanedeki 0 veya ikinci hanedeki 1 verisinin her biri birer bittir ve bu

şekilde yan yana gelen 8 bitlik bir veri 1 bytelık veri bütününü

temsil eder. İşte bilgisayar da bu işlemleri yani 0'lar ve 1'leri toplama işlemini arka planda

yapıp bize sonucunu sunan çok gelişmiş bir hesap makinesinden ibarettir. Bu bilgi aklımızın

bir köşesinde dursun.


Transistörler ve Bilgisayarlar

Bilgisayarın, icadından bu yana yaşadığı gelişim

neredeyse tamamen bileşenlerinin daha da

küçülmesinden ve maliyetinin düşmesinden

ibaret. Bunun işlem hızına veya kabiliyetine ne

katkısı var dersek. Bilgisayarların/İşlemcilerin

temel yapı taşının transistörler olduğundan

bahsetmiştik. Transistörlerin boyutu küçüldükçe

elbette küçülmeden dolayı oluşan boşluğa yeni

transistörler koyarak işlem gücü artırılıyordu.

Hatta 90'lı yıllarda ki inanışa göre, transistörler o

yıllardaki ortalama küçülme hızıyla küçülmeye

devam etseydi 2020 yılında atomik boyutta

gözlenen transistörler var olacaktı. Ancak elbette

işler öyle olmadı. 70'lerdeki ki ilk modern transistörden

2010 yılına kadar transistörlerin kapı

açıklığı neredeyse 100.000 kat küçüldü. Ancak

2010 yılından bu yana yarı yarıya bir küçülme

sağlamak için bile milyarlarca dolar harcama ve

yüzlerce kişilik araştırma ekibinin yıllar süren

uğraşlarına ihtiyaç oldu. Ve üretilen en küçük

transistör açıklığı 7 nanometre olarak şu an da

günümüzde piyasada. Ancak nanometreden

sonra nanometrenin bir alt büyüklük birimi olan angstrom karşımıza çıkıyor ve angstrom

atomların büyüklüğünü ölçmek için kullanılan bir uzunluk birimi ancak biz atomdan daha

küçük bir transistör üretemeyiz zira transistörde sonuçta atomlardan oluşan bir devre

elemanıdır. Kısaca transistörler varabileceği en son noktaya ulaşmış ve gelişimini tamamlamıştır.

Peki ama atom boyutuna indiğimiz zaman atomdan bile daha küçük olan ne

vardır? Elbette atom altı parçacıklar ve BUM! kuantum fiziğine hoşgeldiniz.

KUANTUM BOYUTUNDA İŞLEM YAPMAK

Kuantum bilgisayarları işlem birimi olarak

transistörler yerine atom altı parçacıkları kullanır.

Bunu da kuantum fiziğinin 'süperpozisyon'

ilkesine dayanarak yapar. Kimse korkmasın,

işin sayısal boyutuna girmeyeceğiz. Ancak

basitçe süperpozisyon ilkesinden bahsetmeden

geçemeyiz.


Süperpozisyon kuantum fiziğindeki

'ikililik' temeline dayanan bir durumdur.

Buna göre nasıl ki ışık çift karakterli olup

hem dalga hem de tanecik özelliği

gösteriyorsa en küçük atom altı parçacığımız

olan elektronlar da hem dalga

hem tanecik özelliği gösterir. Konuyla

ilgili ileri okuma yapmak isterseniz 'çift

yarıklı elektron deneyi' şeklinde araştırma

yapabilirsiniz. Şimdi süperpozisyona dönelim.

Şimdi söyleyeceğim şeyi günlük hayatın

klasik fizik ilkeleriyle bağdaştırmaya çalışmayın

lütfen zira öyle değil. Bir elektron aynı anda iki

farklı yerde olabilir. Evet yanlış okumadınız fiziksel

bir varlık olarak elektron aynı anda iki farklı konumda

bulunabiliyor buna da kuantum fiziğinde 'süperpozisyon'

deniyor. Bunun nasıl olduğunu soracak olursanız henüz

kimse bir cevap bulabilmiş değil peki neden? Çünkü elektronlar

çok yüksek enerjili ve yerinde duramayan parçacıklardır.

Biz elektronun konumunu ölçmek veya gözlemlemek istediğimizde mutlaka bir şekilde

kızılötesi veya görünür bölgede bir foton kendisine göndermemiz gerekmekte bu da elektrona

enerji vermemiz anlamına gelmekte ve dışarıdan bir şekilde ölçülmeye veya gözlemlenmeye

çalıştığı(aldığı enerjiden dolayı) anda elektron

bu süperpozisyon durumundan düşüp klasik fizik

ilkelerine döner ve tek bir konumda gözlenir. Bu

sebeple süperpozisyon durumunun nasıl olduğu ve

neden olduğu gibi konuları en azından önümüzdeki

30-40 yıllık dönemde bilemeyeceğiz. Kuantum bilgisayarlarının

hacim olarak çok büyük olmasının sebebi de

bu elektronların hareketliliği ve enerji sorunundan

kaynaklanır. Zira bizim işlem birimimiz olan qubitlerde

ki elektronların minimum hareketlilikte olabilecek en düşük hızda hareket etmesi ve

süperpozisyon durumunun bozulmaması için elektronlar tamamen izole ve vakumlanmış

kapta mutlak sıfır noktasına yakın sıcaklıklar da tutulur.( -250 derece gibi) bu sebeple bu

seviyede bir soğutma gücünü sağlamak için bize büyük soğutma kabinleri gerekmektedir.

Kuantum bilgisayarlarının buzdolabına benzemesi ve çok büyük olmasının sebebi budur.

Peki bu süperpozisyon ne işimize yarıyor bizim?

Yukarıda bitlerden 0 ve 1'lerden bahsetmiştik. Bir bit bilgisayar için ya 0 ya 1'dir

demiştik ya. İşte artık bu geçerli değil. Çünkü kuantum düzeyindeki bitlere verilen

isim olan qubitler bu bahsettiğimiz süperpozisyon durumuna göre 1 olabilir 0 olabilir

veya hem 0 hem 1 olabilir. Bu da bizim standart bilgisayarlarda tonlarca satırlık veriyle

ifade ettiğimiz durumları tek bir bit(daha doğrusu qubit) içerisine sığdırmamıza

olanak sağlar. Peki bir de üstüne bu qubitlerden birden fazla olursa. Hayal gücünün

sınırlarını zorlayan bir işlem gücü elde ederiz. Kafalar karıştıysa durumu çok basit

örneklerle açıklayalım.


Bu örnekler oldukça çoğaltılabilir yani kuantum

bilgisayarlarının yapabileceklerinin sınırı

bizim hayal gücümüz desek neredeyse abartmış

olmayız. Ek olarak IBM ürettiği son teknoloji

kuantum bilgisayarına herkesin erişimine

izin veren bulut sistemini geçtiğimiz yıllarda

duyurdu. Bu sisteme sizde katılıp IBM'ın kuan-

tum bilgisayarı üzerinden kuantum programlamacılığı yapabilir ve kuantum bilgisayarlarının

sınırını test edebilirsiniz. Şu linke tıklayıp kaydolduktan sonra IBM size kuantum

bilgisayarlarının işleyişi ve kuanutum fiziği hakkında bilmeniz gereken temel bazı şeyleri

anlatan bazı küçük dersler ve notlar veriyor. Bunların tamamını okuduktan ve anladıktan

hemen sonra size verilen basite indirgenmiş panelde siz de bir kuantum bilgisayarını

programlayabilir ve sonuçlarını görebilirsiniz.

İnsanlığa ne yararı olacağına dair

efektif bir kullanımına örnek verirsek.

Evren oluşumuyla ilgili aşina olduğumuz

büyük patlama teorisi trilyonlarca

olasılıkta 1 gerçekleşme ihtimali

bulunan bir dizi eylemin gerçekleşmesine

inanmaktadır bu trilyonlarca

olasılığı simüle edip, evrenin nasıl

oluştuğunu standart bir bilgisayar ile

ilüstire etmeye kalksak önümüze

yaklaşık 2000-3000 yıllık bir işlem

süresi çıkmakta. İşte gelişmiş bir

kuantum bilgisayarı evrenin oluşumunun bu simülasyonunu

bir kaç hafta içerisinde yapabilir. Daha da insan hayatına

dokunuşundan bahsedersek. Kuantum bilgisayarlarının

atomik boyutta çalıştığını söylemiştik yani tüm nesneleri ve

durumları atomik boyutta analiz eder ve sonuca varır. Şimdi

günümüzde yaşanan covid-19 pandemisi nedeniyle aşılar

ve ilaçlar gibi konular oldukça insanlığın gündeminde. Bir

aşı için genelde yıllarca süren çalışmalar gerekmekte. Virüsün

izolasyonu, analizi aşı hammadesinin eldesi ve insanlar üzerinde ki olası etkileri gibi.

Peki yıllarca çalışıp didinip bulunan ve nihayetinde yine yıllarca pek çok insan üzerinde

denenip olası etkileri saptanmaya çalışılan ve bu yüzlerce, binlerce deney sonrası

güvenli olup olmadığına karar verilen bu aşı veya ilaçların bu deneme sürecini bir kaç

güne indirmek sizce de çok harika olmaz mı? Nasıl mı. Kuantum bilgisayarları atomik

boyutta analiz yaptığı için ve neticede virüste atomlardan oluştuğu için bu virüsü ona

karşı kullanılabilecek etken maddeleri bunların nasıl uygulanması gerektiği ve bunların

insanlarda olası etkileri gibi tüm konuları bir kaç gün içinde milyarlarca kez simüle edebiliriz.

Bu da günümüzde onlarca yıllar süren çalışmaları muhtemelen haftalara düşürmemizi

sağlayacaktır.

Gelecek yazılarımızda görüşmek üzere!

Efehan ÇÜRE




@seheryildizitech

seheryildizi.net

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!