You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
BAYKAL 1
Zehra BAYKAL
2015108201
Öğretmen: Mehmet İnan
FA 48J
17 Eylül 2020
KAŞIKÇI ELMASI
Güneş evrenin düzenine sahip çıkmaktan yorulmuş ve yükünü hafifletmek adına bazı görevleri
gezegenlerine vermeye karar vermiştir. Yörüngesinde bulunan sekiz gezegenin her birine
görevler vermiş ve bu görevleri yapmalarına yardımcı olarak kutsal munçuklar bahşetmiştir.
Kendisine en yakın Merkür’e habercilik görevini vermiş ve tüm gezegenler arasında haber
kaynağı olmasına yarayacak munçuğu ona bahşetmiştir. Venüs evrenin güzellik görevini alır
ve tüm gezenlerin güzelliğini sağlayan munçuğu içinde barındırır. Uranüs’e mevsimlerin ve
gökyüzünün, Neptün’e ise denizlerin ve evrendeki tüm suların kontrolünü sağlayan munçukları
vermiştir. Mars’a savaş taşını bahşetmiş, Jüpiter ve Satürn’ü de tüm gezegenlerin koruyucuları
olarak görevlendirerek, Jüpiter’e adalet ve Satürn’e ise eşitlik munçuklarını verir. Dünya en
önemli görevi alır. Güneş, Dünya’ya insan yaşamını bahşetmiş, en kıymetlisi olan ölümsüzlük
munçuğunu asla kendisi yararına kullanmayacak olan fani kral Antiochos’a vermiştir.
Ölümsüzlük munçuğunu taşıyan gezende Toprak Ana yaşayabilecek ve insan yaşamı var
olacaktır. Fakat Güneş insanlığın nefsinin farkındadır ve Dünya’da ölümsüzlük munçuğunu
taşıyacak olan krala güvenmemektedir. Bu nedenle Kommagene Krallığı’nın Güneş’in
doğuşunun ve batışının görülebileceği Nemrut Dağı’nın tepesinde, gezegenlerin tanrılarının
buluşabileceği üç teras yaptırır. Mars, Merkür ve Jüpiter tanrıları her gün buraya gidecek ve
Kommangene Kralı Antiochos’un munçuğu kendi yararına kullanmadığından emin olacaktır.
BAYKAL 2
Fakat ölümsüzlük munçuğu tüm munçuklardan daha cezbedicidir ve bir faninin ona karşı
koyması oldukça zordur. Ne yazık ki kral Antiochos da munçuğun büyüsüne kapılır ve tüm
Dünya’nın tehlikeye girme pahasına munçuğu korumak yerine ona hükmetmek isteyerek Mars,
Merkür ve Jüpiter’i kandırır. Mars’ın haber munçuğunu Nemrut Dağı’nın doğu yakasına,
Jüpiter’in adalet munçuğunu ise batı yakasına gömdürür. Taşları ellerinden alınan Mars ve
Jüpiter hükümsüz kalır ve onları Merkür ile birlikte dağın tepesinde asla açılamayacak
taşlıkların altına zindanlara gömer. Öyle gerçekçi heykeller yaptırır ki Güneş’i kandırmayı
başarır ve Güneş her gündoğumu ve günbatımında Dünya’da işlerin yolunda gittiğini düşünür.
Antiochos savaş ve ölümsüzlük munçuğunu alır, Nemrut Dağı’nın tam karşısına Hasan Dağı’na
giderek, onun ateşinde tüm munçuklara hükmedebilecek tek bir taş olan Kaşıkçı Elmas’ını
yaratır. Tüm gücü eline alan Antiochos Dünya üzerinde her şeye hükmediyorken taş onu terk
eder. Antiochos hem Güneş’in durumu fark etmesinden hem de ölümün gelip onu bulmasından
korktuğundan Nemrut’un tepesine kendi için gizli bir mağara yaptırarak oraya saklanır. Oraya
gelen tüm yollar lanetlenir. Mağara öyle bir mağaradır ki, Antiochos tüm Kommagene’yi,
Hasan Dağı’nı görse de diğer herkes onun sadece gölgesini görebilir. Kendi isteklerinin
getirilebilmesi adına sadece kendi hizmetinde çalışan mangusların geçebileceği Cendere
köprüsünü yaptırır. Elmas gözden kaybolmuştur, Cendere’nin sularından, Likya sularına,
oradan İyonya’nın sahillerine varır… Ta ki, İyonya sahillerinde şifalı otlar toplayan Meditrina
onu bulana kadar. Meditrina, İyonya’nın Efes kentinde yaşayan ve neredeyse tüm Dünya’yı
gezmiş bir Şirince’lidir. Efes limanı koylarında adaçayı topluyorken bulduğu Kaşıkçı Elması’nı
çok beğenir ve onu kolye yapıp takar. Fakat elmasın tüm munçuklardan güçlü, ölümsüzlük
taşına dönüşmüş olduğundan bi haberdir. Şirince İyonya’nın küçücük bir köyüdür ve burada
yaşayan halk Efes limanında balık tutup, eşsiz üzüm bağlarında yetiştirdikleri üzümlerle
şaraplar üreterek kimseye görünmeden sessiz sakin bir hayat yaşar. Bu halkın ten rengi mavi
boyları biraz kısa ve kadınlarının sesleri çok güzeldir. Meditrina taşı bulduktan sonra rengi
BAYKAL 3
beyaz olur ve hiç yaşlanmadan hayatını sürdürür. Meditrina taştan uzaklaştığında yaşlanıp,
çirkinleştiğini ve yeniden mavileştiğini fark etmiştir. Bu nedenle uzun yıllar boyu taşı hiç
yanından ayırmadan yaşamına devam eder. Şirince halkı Meditrina’nın dağlarda bulduğu otlar
sayesinde beyaz ve genç göründüğünü düşünür. Her yıl Bağbozumu şenliklerine denk gelen
Meditrina’nın doğum günü ile kutlamalar yaparlar ve bu şenliğe Acem Diyarı’nın bilgesi
Hayyam da katılır. Hayyam ve Meditrina çok eski dosttur, Hayyam’ın yaşı her halinden belli
olsa da Meditrina hala eskisi kadar genç ve güzeldir. Meditrina’nın aynı zamanda Nepenthe
adında bir yeğeni vardır ve kendisi dağlarda, tepelerde ot topluyorken Nepenthe bağlar, üzümler
ve şarap yapımı ile uğraşır. Hayyam köye geldiğinde Nepenthe büyük bir mutluluk duyar.
Meditrina o gece bağbozumu şenliklerinde taşı boynundan çıkararak bir anda mavileşir, herkese
buralardan gideceğini, Toroslardan kalkan bir Vostok ile Venüs’e yolculuk edeceğini söyler,
Venüs’te bir hayat vardır. Hayyam bu duruma çok şaşırır, eve gittiklerinde Meditrina eşyalarını
çoktan toplamış ve yolculuk için hazırlanmıştır. Hayyam, Meditrina’nın boynundan çıkardığı
taşın tüm munçukların en güçlüsü olduğunu tahmin eder fakat buna inanmak istememektedir.
Meditrina her şeyini Nepenthe’ye bırakacağını söyler fakat taşı bırakmakta zorlandığı çok
açıktır. Taştan Sirius’um, değerlim diye bahseder. Hayyam buna çok şaşırır, seneler önce biri
daha bu taş için Sirius demiştir. Nepenthe geldiğinde Meditrina çoktan yola çıkmıştır. Hayyam
Nepenthe’ye fazla bir açıklama yapamaz ve Elmas’ı ona bırakıp bilgi toplamaya İskenderiye
Kütüphanesi’ne yola koyulur. Eski kaynakları arar, bulur ve okur. Taşın tüm taşlara
hükmedebilecek olduğunu anlamak için onu suya sokmak gerekmektedir. Suya girdiğinde taşın
rengi değişip, Siruis yıldızı kadar parlak bir hal alırsa bu taş Kaşıkçı Elması’dır. Hayyam geri
dönüp taşı suya soktuğunda, ellerinde tuttuğu taşın Kaşıkçı Elmas’ı olduğunu anlar. Artık
Nepenthe’ye her şeyi açıklar. Nepenthe çok korkmuştur ve taşı daha fazla taşımak istemez.
Hayyam’a taşı atmayı, yok etmeyi teklif eder. Fakat taşın yok edilmesi o kadar da kolay
değildir. Kaşıkçı Elmas’ını yok etmek için Nemrut’un onu görebileceği alevli dağa Hasan
BAYKAL 4
Dağı’nın ateşine atmak gerekmektedir. Aynı zamanda Antiochos, Mısır kralı Zoser’in veziri
İmhotep ile iş birliği yapmış, yer altının ölüleri mumyaları dirilltmeye başlamıştır. Dünya’yı
yerle bir etmek pahasına taşı bulmak için elinden geleni yapmaktadır. Hayyam Antiochos’un
bir yerlerde yıllardır bu taşı aradığını ve Şirince’nin de bir şekilde bilindiğini Nepenthe’ye
söyler. Nepenthe her ne kadar korksa da artık taşı saklamak, Hayyam’ın söylediklerine kulak
vermek zorundadır. Hayyam Nepenhe’yi, komşusu Kiera ile birlikte Kaz Dağları’nda
Kızlarağası Hanına gönderir. Şirinceli arkadaşları Sophie ve Ludivine de onlara dahil olmuştur.
Burada Hayyam ile buluşmayı beklerlerken, Hayyam, yüzük hakkında bilgi almak için gittiği
kadim dostu Sabbah tarafından Alamut Kalesinde alıkoyulur. Bu sırada mavi Şirincelileri Altın
Saç adı ile bilinen Kleopatra beklemektedir. Nepenthe ve genç Şirinceliler taşı Ihlara Vadisine
getirmeyi başarır. Taş artık onların sorumluluğu olmaktan çıkmıştır. Taş Ihlara Vadisi’nde
güvendedir ve geri dönebilirler. Ancak yapılan toplantıda Ihlara Vadisi lordu Iasion yüzüğün
burada kalamayacağını, Hasan Dağı’nın ateşinde yok edilmesi gerektiğini söyler. Biri bu görevi
üstlenmeli ve yüzüğü Hasan Dağı ateşinde yok etmelidir. Kalabalığın ve kargaşanın arasında
çok güzel bir ses ile sessizlik oluşmuştur. “Ben yaparım. Ama karanlıktan korkarım.’’ Böylece
Nepenthe geri dönüşü olmayan kararı vermiş olur ve taşı Hasan Dağı’na götürme görevini
üstlenir. Ihlara Vadisi’nde alınan kararın ardından, 8 kişiden oluşan Canis Major takım yıldızı
ekibi kurulur. (Hayyam, Nepenthe, Kiera, Kleopatra, Nefertiti, Zeyna, Karune, Sophie,
Ludivine) Her birinin amacı Nepenthe’yi korumaktır. Taş kendi iradesine sahiptir ve ne onu
taşımak ne de onu sona götüren bu yola eşlik etmek hiç kolay değildir. Kaşıkçı Elması kendi
başına bile Nepenthe’nin en büyük düşmanıdır, gittikçe ağırlaşır ve büyük bir yük olur.
Hayyam’ım dostu ve ermişlerin en arifi Sabbah ise Antiochos’un büyük hırsına çoktan kapılmış
olup Nepenthe’nin ve Canis Major takım yıldızı ekibinin en büyük düşmanlarındandır. Hayyam
taşın akibeti için Sabbah’a geldiğinde, Sabbah Hayyam’ı karanlık tarafa geçmeye zorlaması
onun artık bir düşman olduğunun kanıtıdır. Antiochos ve Sabbah’ın casusları, manguslar,
BAYKAL 5
mumyalar ve nice yaratıklardan oluşan orduları Nepenthe ve insanlığın apaçık düşmanıdır.
Sabbah’ın saldırıları sonucu Lidya kanyonlarından geçmek zorunda kalan ekip burada su
canavarı ile savaşmak zorunda kalır. Karune’nin kuzeni Kroisos’un halkına yıllar önce saldıran
mumyalardan habersiz bir şekilde Lidya madenlerine girerler. Lidya’nın işgal edildiğini
anladıklarında hızlı bir şekilde çıkışa gitmek isteyen ekip üyeleri Patan Davulcusu ile
karşılaşırlar. Bu çoğu düşmandan daha karanlık bir şerdir. Ekibin yoluna devam edebilmesi için
Hayyam kendini feda eder ve Patan Davulcusu ile Clandras köprüsünden düşerler. Diğerleri
yollarına Hayyam olmadan devam etmek zorunda kalırlar. Daha sonra Kleopatra onları Rüzgar
Perileri’nin diyarına Peri Bacaları’na götürür. Burada Demeter, Nepenthe’ye öğüt ve nasihatler
ile birlikte yolculuğun akışını değiştirecek hediyeler verir. Taşın cazibesi Nefertiti’yi bile daha
en başından etkilemiştir. Taşın cazibesine kapılıp kendisi için isteyen Nefertiti, Nepenthe taşı
verirse eski halkı Nil Nehirlileri kurtarabileceğini düşünür. Tam bu sırada mumyaların
saldırısına uğrarlar. Nefertiti canı pahasına olsun eski düşmanlarına karşı savaşarak kendisini
feda eder. Nepenthe yola tek başına devam etmek istediğini, diğerlerinin ise Mısıra giderek
İmhotep’in ordusunun güçlenmesini engellemeleri gerektiğini düşünür. Kanralıktan
korkmasına rağmen bir gece onları bırakıp kaçmaya kalkar fakat Kieara Nepenthe’nin peşini
bir an olsun bırakmamaya söz vermiştir. Fakat yalnız değillerdir, Lidya madenlerinden bu yana
onları gizlice takip eden ölümsüzlük taşının eski dostu Gılgamış da bu yolculukta Nepenthe ve
Kiera’nın rehberi olacaktır. Fakat Hayyam’ın Lidya kanyonlarında dediği gibi
“Her gün biri çıkar, başlar, benim ben demeye.
Altınları, gümüşleriyle övünmeye.
Tam işleri dilediği düzene girer,
Ecel çıkıverir pusudan: benim ben, diye.”
BAYKAL 6
Ecelden çok korkan Gılgamış’ın sonunu hikâye bitmeden anlayamayız demişti Hayyam
Nepenthe’ye. Nepenthe ve Kiera yalnız kaldıkları yolcuklarında kaybolmuşlardır. Hasan
Dağı’na yaklaştıkça Nepenthe’nin yükü giderek artar. Bir taraftan Antiochos’un her şeyi gören
gölgesi Nepenthe’nin üzerindeyken Gılgamış tarafından takip edildiklerini de anlarlar.
Gılgamış’ı gafil avlayarak, Rüzgar perilerinin verdiği iple bağlayıp etkisiz hale getirirler.
Gılgamış Kaşıkçı Elmas’ı üzerine söz verir ve onlara yol gösterici olur. Diğer taraftan
Kleopatra, Zeyna ve Karune mumyalar tarafından kaçırılan Sophie ve Ludivin’in izini
sürmektedirler. Nepenhe’ye güvenmekten başka çareleri kalmamıştır. İmhotep’in orduları
giderek güçlenmekte, Sabbah tarafından insanlar kışkırtılmakta, Anadolu’nun, Afrika’nın son
savaşları giderek yaklaşmaktadır. Nepenthe, Halys nehrinde korsanlarla karşılaşır, burada ona
Gılgamış yardım eder. İkisi arasında bir bağ oluştuğu açıktır. Gılgamış taşı her ne kadar kendisi
için istese de taşın kötülüğünün farkında olduğu için Nepenthe’nin zor durumunun farkındadır.
Dinlenmek için verdikleri mola sırasında Ra’nın çığlığı bir anda her tarafı inletir ve bu sırada
Nepenthe’nin peri bacalarında salıncakta gördüğü kız çocuğunun görüntüsü gelir aklına. O kız
sıradan bir kız değildir Nepenthe için, o kız çocuğu ile Nepenthe’nin içine umut işlemiştir ve
hiçbir zaman kapanmayacak bir şekilde ruhu da umutla dolmuştur. Ra’dan saklanmayı
başarırlar ve artık Hasan Dağı’na çok yaklaşmışlardır. Kaşıkçı Elmas’ı Nepenthe’yi iyice etkisi
altına almıştır. Nepenthe artık sudaki yansımasından gözünü alamamakta, yemek yemeden,
uyumadan sadece güzelliği, ölümsüz güzelliği düşünmektedir. Gılgamış ile bu ortak yönleri
onları birbirine bağlıyorken, Kiera ile araları bozulmaya başlamıştır. Gılgamış’ın gösterdiği
bahsettiği gizli patikaya giden yolda bir anda çatışma ortasında kalırlar ve Nil Nehri askerleri
tarafından esir alınırlar. Nepenthe’nin Elmas’ı taşıdığını gören Anacsunamun, en başında tıpkı
ablası Nefertiti gibi bunun Nil Nehirliler için bir hediye olduğunu ve savaşın gidişatı için
kullanılması gerektiğini düşünür. Fakat Kleopatra ve diğerlerinin Mısır’a doğru gittiğini
öğrenen Anacsunamun onlara dahil olmaya karar verir ve Nepenthe’yi serbest bırakır.
BAYKAL 7
Nepenthe, Kiera ve Gılgamış ile Hasan Dağı’na doğru yeniden harekete geçtiklerinde, Gılgamış
taşa tekrar kavuşma planları yapmaktadır. Frigya şehrinde güvenini kazandığı Nepenthe’yi,
Kiera’ya karşı kışkırtır ve aralarını bozar. Nepenthe yalnız kalmıştır ve Gılgamış onu
Şahmeran’ın mağarasında yalnız bırakır. Dev yılan Nepenthe’yi sokar ve bayıltır. Demeter’in
verdiği ateş böcekleri ile Şahmeran’ı bulan Kiera, mağazaraya vardığında Şahmeran da
oradadır. Kiera da diğer tüm Şirinceli kadınlar gibi çok güzel bir sese sahiptir. Sesiyle dev yılanı
uyutarak pan zehrini alır. Pan zehir ile Nepenthe’yi kurtaran Kiera ona taşı geri verir. Can dostu
Kiera’nın yanında olması, arkadaşlık bağlarının güçlenmesini, birbirlerine, kadın kadına
güvenin ne kadar kıymetli olduğunu anlarlar. Şahmeran’dan kurtulan Nepenthe ve Kieara mavi
oldukları için suda mavi renk ile kamufle olarak Hasan Dağı’na doğru yeniden yola koyulurlar
ve bu sırada Kaşıkçı Elması’nın suda yansımasından Sirius yıldızı gibi gözükmesinden
faydalanarak yola koyulurlar. Hasan Dağı’na çok kısa bir mesafe kalmış olmasına rağmen,
Mısır’ın tüm mumyaları buraya gelmiş Hasan ağı ile aralarında binlerce mumya bulunmaktadır.
Antiochos’un her şeyi gören gözü, mumyalar ve manguslara yakalanmadan geçebilmeleri
neredeyse imkansızdır. Kleopatra tüm Nil Nehri ve Mısır’daki müttefikleri ile Kahire’ye
gelmişlerdir. Niyetleri savaşmak değildir. Mucizevi bir sürede çok büyük bir piramit
yapacaklar, Kleopatra piramidin tepesine çıkacak, saçları ile Güneş’in dikkatini çekecek,
Dünya’da ters giden şeylerin habercisi olacaktır. Bu belki de Güneş’i çok kızdıracak hepsi
ölecektir fakat başka bir çareleri kalmamıştır. Kiera ve Nepenthe Hasan Dağı’na doğru
ilerlerken bir anda Gılgamış belirir ve onlara saldırır. Kiera’yı yaralar ve Nepenthe’den taşı
almaya çalışır. Gılgamış ile arbede anında Nepenthe dağ girişine doğru koşar ve yanardağa
girer. Ardından Kiera’da gelmiştir, sonunda amaçladıkları yerdelerdir. Tek yapması gereken
taşı ateşe atmak ve Antiochos’un sonunu getirmektir ancak bu Nepenthe için oldukça zordur.
Taşın iradesi ele geçirmiş aklını çelmiştir, taşı yok etmek istemez ve gözlerini taştan ayıramaz.
Kiera’nın bütün ısrarına rağmen ve taşı ateşe atamaz ve geri dönmeye çalışır. Tam bu sırada
BAYKAL 8
gelen Gılgamış, Kiera’yı etkisiz hale getirip Nepenthe’nin üzerine atlamıştır. Taşa sahip olmak
için kavgaya tutuşurlar ve sonucunda ikisi birlikte aşağı düşerler. Gılgamış taş ile birlikte ateşe
düşmüş, en sonunda taşa tekrar sahip olmuş fakat taş onun sonunu getirmiştir. Bu sırada
Nepenthe taşlara tutunmuştur ve arkadaşı Kiera’nın yardımı ile kurtulmayı başarır. Kaşıkçı
Elmas’ı ateşe atılmış, Kommagene kralı Antiochos yok edilmiş, Mars, Merkür ve Jüpiter
özgürlüklerine kavuşmuşlardır. Mavi Şirinceliler sonunda nihayi amaçlarına ulaşmışlardır.
Hasan dağından dönüş yolunda yollarını kaybedip, kapana kısılan Nepenthe ve Kieara’yı, hiç
ümidin kalmadığı bir anda Hayyam’ın eski dostu Afrodit orman perileri ile gelerek kurtarmıştır.
Kleopatra, Güneş’in güvenini kazanmış tüm Dünya’nın, insanların kraliçesi olmuştur.
Şirinceliler, Şirince’ye dönmüş ve Nepenthe artık eski Nepenthe değildir. Rüzgâr perilerinin
diyarında gördüğü küçük kızın saçtığı umut onda iz bırakmıştır. Dünya’dan ayrılan Vosvokta
Nepenthe, Meditrina ve Hayyam için bir yer ayrılmıştır. Fakat Nepenthe Dünya’daki ümit ve
maviliklerle yaşamayı istemektedir. Hayyam ve Meditrina’yı Venüs’ün güzelliklerine uğurlar
ve her gece Şirince’den onların parlayan ışığını izler…