14.03.2021 Views

dergi

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

S A Y I : 1 | N İ S A N 2 0 2 1

Biyogen

NOBEL ÖDÜLLÜ

BİLİM İNSANIMIZ:

AZİZ SANCAR

Stockholm'de bulunan 2015

Nobel K mya Ödülü sah b

Prof. Az z Sancar kend s ne

Nobel kazandıran “DNA

onarım mekan zmasının nasıl

şled ğ ” üzer ne

gerçekleşt rd ğ araştırmasını

anlattı.

4 SARMALLI DNA YAPISI

SAĞLIKLI BİR İNSANDA İLK

DEFA GÖRÜLDÜ

Daha önce çok özel şartlar

altında gözlenm ş olan 4 Sarmallı

DNA Yapısı; lk kez sağlıklı ve

canlı nsan

hücreler nde görüldü!

GEN TERAPİSİ KÖRLÜĞE ÇARE OLUYOR

Gen terap s ndek son

gel şmeler normalde

hayatının sonuna kadar kör

kalacak onlarca nsanı

tekrar

görme becer s ne

kavuşturdu b le.

VİRÜSLER GENETİK KODLARIMIZI ÇALIYOR

b l m nsanları ç nde

nfluenza v rüsler n n ve

d ğer c dd başka

patojenler n, konak

hücreler n n

b r takım genet k

s nyaller n çalarak kend

genomlarını

gen şlett kler n

keşfett .


İÇİNDEKİLER

4 Sarmallı DNA..........1

Az z Sancar...............4

Bunları b lel m..........10

Cr spr ned r ?..............15

DNA tar hçes ..............19

Fos llerde saklı zaman

kapsülü........................26

Gen terap s körlüğe çare.....29

Genet k tasarımlı bebekler....32

İnsan hücrel hayvan...........37

embr yoları

Kalıtım kurallarını alt üst

etmek................................39

M n bey n yet şt rme...........47

Neandertal beyn .................41

Telomerler n kısalma hızı..49

V rüsler genet k kodlarımızı

çalıyor....................51


1

BİYOGEN

4 SARMALLI

DNA

Dünyanın en ünlü molekülü

olan ç ft sarmallı DNA, bazen b r kez daha k ye katlanır.

Araştırmacılar, bu

dörtlü sarmallı formu, sağlıklı nsan hücreler nde lk kez

buldular.


Daha önce çok özel şartlar

altında gözlenm ş olan 4

Sarmallı DNA Yapısı; lk kez

sağlıklı ve canlı nsan

hücreler nde görüldü!

4 SARMALLI DNA YAPISI SAĞLIKLI BİR İNSANDA İLK DEFA GÖRÜLDÜ

Daha

önce çok özel şartlar altında gözlenm ş olan 4 Sarmallı DNA Yapısı; lk kez

sağlıklı ve canlı nsan hücreler nde görüldü!. Dünyanın en ünlü molekülü olan

ç ft sarmallı DNA, bazen b r kez daha k ye katlanır. Araştırmacılar, bu dörtlü

sarmallı formu, sağlıklı nsan hücreler nde lk kez buldular.Dört pl kl DNA

daha önce bazı kanser hücreler nde ve laboratuvar bazlı k mya deneyler nde

görülmüştü; ancak bu molekül, lk kez sağlıklı ve canlı nsan hücreler nde,

normal hücresel süreçler tarafından oluşturulan kararlı b r yapı olarak

görüntülend . Imper al College London'dan Marco D Anton o, şöyle d yor:“Dört

hücrel DNA'nın canlı hücrelerde de oluşab ld ğ n kuşkuya yer bırakmayan

şek lde gösterd k. Bu, b z , DNA'nın b yoloj s n yen den düşünmeye zorluyor.”DNA

molekülü aden n, s toz n, guan n ve t m n olmak üzere dört nükleobazdan oluşur

ve kend s n çeş tl şek llerde yapılandırab l r. Dört ayrı guan n, kare

b ç m nde b r araya gelecek olursa, dört sarmallı b r yapı oluşturur; çünkü

guan n, kend s yle bağ kurab len tek bazdır.Cambr dge Ün vers tes 'ndeyken

çalışmalarını yürüten D Anton o ve meslektaşları, canlı hücrelerdek DNA'ya

yen b r tür flüoresan şaretley c

ekleyerek, nsan dokusu ç ndek dörtlü formu gözlemey başardı.Uzmanlar,

bu keşf n, genet k materyal n “b lg y nasıl açığa çıkardığına” da r

anlayışımızı gel şt reb leceğ n düşünüyorlar. D Anton o şöyle d yor:“DNA'nın

tam olarak ne yaptığını b l yoruz; ama hücreler, genler nerede fade edeceğ n

ve ne kadar prote n üreteceğ n nereden b l yor?”Araştırmacılar, dörtlü yapının

molekülü açık tuttuğunu ve bu sayede genet k kodun okunmasını kolaylaştırarak,

prote nler n üret m n de kolaylaştırdığını düşünüyorlar. Ayrıca üret len prote n

m ktarını da etk l yor olab l r.Genell kle, bu fonks yon ep genet k

şaretley c ler tarafından gerçekleşt r l r

2


. Bunlar, DNA üzer nde

genler n akt v tes n arttıran veya azaltan k myasal et ketlerd r ve DNA'nın

dörtlü formunun da buna benzer b r rolü olduğu düşünülmekted r. D Anton o

şöyle zah ed yor:Dörtlü DNA oluşumu le ep genet k şaretley c ler arasında

b r tür karışma ( şler n n b rb r n n ç ne g rmes ) var. Dörtlü form, kend

başına ep genet k b r şaretley c olarak görüleb l r.İng ltere, East Angl a

Ün vers tes 'nden ZoëWaller, bu çalışmanın, dörtlü yapıların normal DNA’nın b r

parçası olduğuna ve DNA ç ft sarmalı hakkındak görüşümüzün güncellenmes

gerekt ğ ne da r kanıtlar sunduğunu söylüyor:“Bunun normal, doğal DNA durumu

olduğunu varsayıyoruz ve bu çalışma DNA'nın sab t değ şmez b r yapı olmadığına

da r kanıtların olağanüstü b r d ğer örneğ d r.”

Bilgilenelim:

Epigenetik, DNA

dizisindeki değişikliklerden kaynaklanmayan, ama aynı zamanda ırsi

olan, gen

ifadesi değişikliklerini inceleyen bilim dalıdır. Diğer bir deyişle, ırsi

(kalıtımsal) olup genetik olmayan fenotipik varyasyonları

incelemektedir. Bu

değişiklikler hücreyi ya da organizmayı doğrudan etkilemektedir

ancak, DNA

dizisinde hiçbir değişiklik gerçekleşmemektedir.

3


NOBEL

ÖDÜLLÜ BİLİM İNSANIMIZ

AZİZ

SANCAR

4


DNA ONARIM MEKANİZMASI

Birkaç satır

gövde metni

ekleÇoğu canlı

organizma,

hayvanlar,

bitkiler,

mantarlar ve

hatta bazı

bakteri türleri,

24 saatlik gecegündüz

döngüsüne

göre

her bir

hücredeki

biyokimyasal,

fizyolojik ve

davranışsal

işlevleri

yöneten bir

sirkadiyen

saate veya

diğer adıyla

biyolojik saate

sahiptir. Bu

saat en

basitinden uyku

ve uyanma,

hormon

seviyeleri, vücut

ısısı, kalp atış

hızı ve

tansiyon gibi

birçok önemli

olayı düzenler.

Sirkadiyen saat ve DNA

onarım mekanizmaları üzerine

çalışan Aziz Sancar ve ekibi uzun

yıllardır,

kronokemoterapiyi (kemoterapinin

günlük sirkadiyen ritme göre

ayarlanması) DNA

onarım mekanizmasına göre

optimize etmeye yönelik birtakım

çalışmalar yürütüyorlar.2010

yılında ekip, bir gün boyunca

düzenli aralıklarla temelde fare

karaciğer ve

testis dokusunda Cisplatin

(kemoterapide en yaygın

kullanılan ilaçlardan biri)

kaynaklı oluşan DNA hasarının,

sirkadiyen saat doğrultusunda

onarımını

izledikleri çalışmalarını

yayımladılar. Grup bu çalışmada,

testis dokusundaki

DNA onarımının sirkadiyen

saatten bağımsız olduğunu,

karaciğerde ise onarım

mekanizmasının sirkadiyen saatle

yakından ilişkili olduğunu buldu.

Özellikle

akşam 5’te onarım

mekanizmasının aktivitesi

maksimumken, sabah 5’te

minimum

oluyordu. Ayrıca gündüzleri DNA

onarımında bir artış söz

konusuyken, gece bu

aktivitenin azaldığını gösterdiler.

Birkaç satır gövde metni

ekleAynı yıl

yayımladıkları

başka bir çalışmayla,

sirkadiyen saat ve DNA

onarımı arasındaki

ilişkiyi de

kapsamlı olarak

açıkladılar. Grup Mayıs

2018'de ise saygın bir

bilim dergisi

olan Proceedings of

theNational Academy of

Sciences’da (PNAS)

yayınlanan

çalışmalarında, bu

hedeflerine yönelik çok

önemli bilgiler elde

ettiklerini

duyurdu. Araştırmacılar,

Cisplatin’le yapılan

tedavi sonrasında,

genomda hangi

bölgelerin tamir edildiğini

ve bu onarımın ne

zaman gerçekleştiğini

gösterdiler.

Bu çalışma, 2010

yılındaki çalışmaya göre

oldukça kapsamlı ve

aynı zamanda

bizim olaya daha geniş

bir pencereden

bakmamızı sağlıyor.

5


6

DNA

ONARIM

MEKANİZMASI

Sirkadiyen saatten girişte kısaca bahsettik;

peki bahsi geçen DNA onarım mekanizması nedir ve neden bu kadar önemli?

Günlük

hayatımızda, hücrelerimizde DNA onarım mekanizması sürekli devrededir; çünkü

sürekli olarak DNA’mıza hasar verecek şeylere maruz kalırız. Sigara ve morötesi

ışınlar bunlardan bazılarıdır. Bunun dışında, hücrelerin günlük rutinleri

içerisinde de DNA’da hasarlar meydana gelir. Örnek verecek olursak, bir memeli

genomunda her gün yaklaşık olarak 100’ün üstünde DNA hasarının ortaya çıktığı

tahmin edilmektedir.

Hasarın yoğunluğuna ve tipine bağlı olarak,

hücre döngüsünün durdurulması, gen ifadesinin değişmesi, DNA tamirinin

uyarılması, programlı hücre ölümü, kanser ya da yaşlanma gibi olaylar

meydana

gelebilmektedir. Burada bizi ilgilendiren konu ise DNA onarım

mekanizmasıdır.

DNA

onarım mekanizması, hücrelerimiz için olmazsa olmaz bir işlemdir. Eğer DNA

onarım mekanizmalarımız çalışmasaydı, hücrelerimizde kansere ve diğer

hastalıklara yol açacak mutasyonlar birikirdi. Her hasara özgü onarım yapan,

farklı şekilde çalışma özelliğine sahip farklı onarım mekanizmaları mevcuttur.

Bu onarım mekanizmalarını şöyle sınıflandırabiliriz:


1)DOĞRUDAN ONARIM

1.a) Fotoreaktivasyon ile Onarım

1.b)O6-Metilguanin-DNA-Metiltransferaz ile Onarım

2)DOĞRUDAN OLMAYAN ONARIM

2.a) Kesip-Çıkarma Onarımı

2.a.1. Baz Eksizyon Onarımı (İng. Base

ExcisionRepair) (BER)

2.a.2. Nükleotid Eksizyon Onarımı (İng.

NucleotideExcisionRepair) (NER)

2.b) Çift Zincir Kırık Onarımı

2.b.1. Homolog Rekombinasyon Onarımı (İng.

HomologousRecombinationRepair) (HR)

2.b.2. Homolog Olmayan Uç Birleştirme

(İng. NonHomologousEndJoining) (NH-EJ)

2.c) Yanlış Eşleşme Onarımı (İng.

MismatchRepair) (MMR)

Özellikle bu mekanizmalar

arasında NER oldukça önemlidir. Çünkü mevcut kanıtlar,

bu tamir

mekanizmalarından, sadece nükleotiteksizyon onarımının

sirkadiyen saat

tarafından sıkı bir şekilde kontrol edildiğini

göstermektedir. O nedenle yazıda

bahsedilen ve çalışmada takip edilen DNA onarım

mekanizması, temelde NER

mekanizmasıdır.

7


Nükleot d

Eks zyon Onarımı

Peki bu NER mekanizması

nedir; kısaca bahsedelim.

Nükleotid eksizyon onarım

sistemi, morötesi

radyasyonun DNA'mızda

sebep olduğu hasarları

onarabilen tek sistemdir.

Sürekli

güneş ışığına maruz

kaldığımızı düşünürsek, bu

sistem eğer çalışmasaydı

kanser

bizim için kaçınılmaz

olurdu. Ayrıca nükleotid

eksizyon onarımı, kansere

bağlı

hasarın onarılması, sağlıklı

hücreleri öldürmeden

kanser hücrelerini öldürmek

ve mevcut tedavileri

optimize etme yolunda da

ilginç ipuçları içerir.

Hepimizin

bildiği gibi Sancar da,

temelde NER

mekanizmasının nasıl

çalıştığını açıklayan

çalışmaları doğrultusunda

2015’de Nobel Ödülü'nü

kazanan üç bilim

insanından

biriydi.

Uzun bir süre önce,

Kuzey Carolina

Üniversitesi

Tıp Fakültesi’nde,

Aziz Sancar ve

öğrencileri, bu iki

farklı konu

(sirkadiyen

saat ve DNA onarım

mekanizması)

arasındaki ilişkiyi

aydınlatmaya yönelik

çalışmaya başladılar.

Nihayet 2010 yılında,

sirkadiyen saat ile

DNA onarımı

arasındaki bağlantıyı

açıklayıp, aynı

zamanda DNA'nın

nasıl ve ne zaman

tamir

edildiğini izlemek için

bir yöntem

geliştirdiler.

Ek olarak 2010

yılında

yapılan bu

çalışmada,

sirkadiyen saatteki

bozukluğun kanser

gelişimine katkıda

bulunabileceğini

belirttiler. Aynı

zamanda bir

süredir, büyük

ölçüde

epidemiyolojik

verilere dayanarak,

sirkadiyen saati

bozulan insanların

kansere

yatkın olduğu

düşünülmektedir.

Yani bu iki şey

birbiriyle yakından

ilişkili

gibi duruyor.

8


Neden

C splat n?

Peki çalışmalar için

seçilen ilaç neden

Cisplatin? Cisplatin kısaca

ne diye bakacak olursak;

testis, yumurtalık,

kolorektal, akciğer ve

meme kanserleri dahil

olmak üzere, çoğu katı

doku kanserini

tedavi etmek için

kullanılan bir

kemoterapotik ilaçtır.

Hücrelerin DNA'larına

zarar vererek kanser

hücrelerini öldürür.Aynı

zamanda normal

hücrelerin

DNA'larına da zarar verir

ve bu da, beyin de dahil

olmak üzere böbrekler,

karaciğer ve sinir

sisteminde toksik etkilere

sebep olur. Ayrıca ilacın

kullanımından bir süre

sonra kanser hücrelerinde

direnç gelişimi de

görülebilmektedir. Tüm bu

etkiler ilacın kullanımını

sınırlar.

Bununla birlikte hem normal

hücreler hem de kanser hücreleri, Cisplatin'in neden

olduğu DNA hasarını

onarmaya çalışır. Yani DNA’da hasara sebep olduğu için,

sağlıklı ve kanser

hücrelerinde DNA onarım mekanizmasını tetikleyen bir

ilaçtır. Bu nedenle de

Aziz Sancar ve ekibi yıllardır bu ilaca odaklı çalışıyorlar.

Grup, Cisplatin ile yapılan tedavi

sonrasında farelerdeki böbrek ve karaciğer hücrelerine ait

25.231 genin sekans

düzeyinde, sirkadiyen saate göre onarım haritasını

çıkardılar. Haritayı 24

saatlik süre boyunca 4 saatte bir dizileme yaparak

oluşturdular. Böylece hangi

gende hangi dizilimin ne zaman onarıldığını gösterdiler.

Çalışmada, bazı

genlerin daima şafak vaktinde, bazılarınınsa

alacakaranlıkta onarıma gittiğini

gördüler.

Şimdi ekip, tüm genlerin ne zaman

onarılacağını öngören verilerine dayanarak, ilacı vermek

için en doğru anı

bulmaya çalışıyor. Buna yönelik olarak Sancar şöyle diyor:

"Şu anda, hala

sirkadiyen saat ile DNA onarımı arasındaki temel

mekanizmaları öğrenmeye

çalışıyoruz. Sirkadiyen saatin çalışma mekanizmasının

tam olarak

anlaşılmasının, kanserin ilerlemesini yavaşlatmanın

anahtarı olduğunu

düşünüyoruz. Toksik yan etkileri azaltırken kemoterapinin

gücünü arttırmanın bu

doğrultuda mümkün olduğuna inanıyoruz."

9







B İ L İ M D E

Ç I Ğ I R A Ç A N Y E N İ B U L U Ş

15





DNA'NIN

Bir Hikaye

TARIHÇESI

19








26

DNA:

FOSİLLERDE

SAKLI

ZAMAN

KAPSÜLÜ

“Artık bir genomun tamamını iskeletten elde

etmek için gerekli araçlara sahibiz.”


gezegenimizin

Arkeologlar

eskiden

tarihini,insanların

araç ve gereçlerin

yaptıkları

oldukları ait

bir araya getirerek

kültürleri

eskiden

öğreniyorlar;

veya hangi

geldiklerini

sahip

hastalıklara

bilmek mümkün

olduklarını

Eski çağlara ait

olsaydı?

olgu değil. Araştırmacılar

bir

insan topluluklarının

modern

üzerinde

genomları

diğer gruplara ait

çalışıp

ile karşılaştırarak

genomlar

ait deliller

eskiye

yaklaşım,genetik değişimlerin oranı ve bu

Bu

nasıl yaşayıp etkileştikleri hakkında

grupların

varsayım gerektiriyor.

birçok

Üniversitesi’nden genetikçi Doç. Dr.

Chicago

tahminleri ve

MaanasaRaghavan,bu

kaynağına doğru takip edebilmek için

modelleri

bulmak gibi,birden bire

kapsülü

bir tarihe adeta demir

geçmişte

yapmak zorunda kalmıyoruz”.

atabiliyor,tahmin

sıralamak,bu insanların

DNA

bir tarihe gidip fotoğraf çekmek gibi.

yaşadığı

DNA’ları elde etmek için

Bu

Araştırmacılar bu kemiklerden bir

edebiliyorlar.

alarak veya kemiği delerek

kesit

ettikleri tozu DNA çıkarmak ve sıralamak

elde

kullanıyorlar. Bu son derece

için

ve dikkat gerektiren bir süreç.

hassas

yeni laboratuvarı da modern

Raghavan’ın

eskileri karıştırıp kirletmemek için

DNA’larla

genetik laboratuvarlardan

diğer

konuşlanmış.Raghavan ve ekip

uzakta

ne kadar çok örnek analiz edip

arkadaşları

Raghavan’ın ilk

Örneğin

projelerinden

Asya’ya ait bazı eski

biri,Güney

örneklerini analiz etmek.

DNA

için Bunun

araştırmacı ve

Hindistan’dan

birlikte çalışıyor. Bu

arkeologla

şimdiye

bölgenin

yeterli çalışmaya ev

kadar

yapamamasının

sahipliği

genellikle

sebebi,DNA’nın

ortamlarda iyi

tropik

Ancak genetik

korunamaması.

araçları geliştikçe

sıralama

daha kullanılabilir

araştırmacılar

malzemeye

biyolojik

Güney

ulaşabiliyor.Eski

kültürleri,kast sistemleri kadar

Asya

ait DNA’lar üzerinde

insanlara

Raghavan ve

çalışarak

eski genom verilerini modern

ekibi

karşılaştırıp eski

örneklerle

zamanlarda

evliliklerinin ne kadar sık

akraba

DNA:

FOSİLLERDE SAKLI ZAMAN KAPSÜLÜ

araçlar,sanat

kullanılan

ve mimari yapılar

eserleri

süre önce üniversite

kısa

bir tarihi DNA laboratuvarı

bünyesinde

atalarımızın nasıl

bize

dair ipuçları

yaşadığına

bir genomun tamamını

kurdu.“Artık

elde etmek için gerekli araçlara

iskeletten

Peki ya atalarımızın

veriyor.

inceleyerek,farklı

DNA’sını

“Bu tıpkı o

sahibiz.”diyorRaghavan,

yaşamış insanlara ait bir zaman

zamanlarda

gruplarının

insan

ilişkisini,nereden

birbirleriyle

kemiklerden,özellikle

ve evrimsel

insanlardan

DNA elde

akrabalarımızdan

konsepti hala alışılmış

etme

doğru kemiklere ihtiyaç var; örneğin

öncelikle

veya iç kulak kemikleri

dişler

ufak ve yoğun yapılara. Bunlar içlerinde

gibi

kadar DNA’yı muhafaza

yeteri

evlilikleri sonucu çekinik

akraba

oluşan mutasyonlardaki

genlerde

açısından da tarihsel bir

artış

sahip.

öneme

zamanlarda yaşamış

Farklı

Örneğin bir

toplayabiliyorlar.

genomu,kendisine çok

grubun

zaman

gerçekleştiğini,bunların

içinde

ne oranda etkilemiş

hastalıkları

başka bir

yakın

belli bir oranda

genomdan

gösterdiğinde bilim

farklılık

bunu geriye

insanları

takip ederek iki grubun

doğru

zaman birbirinden ayrılmış

ne

hesaplayabiliyorlar;

olduğunu

mutasyon veya rasgele

zira

değişiminin oluşması için

gen

ortalama

gereken

süreyi biliyorlar.

etik yöntemlerle analiz

bunları

zaman içinde nasıl

edebilirlerse,kültürlerin

dair o kadar çok doğru bilgi

evrimleştiklerine

Bunları

edebilecekler.

ve ekoloji gibi

antropoloji,arkeoloji,dilbilim

bilim alanları ile

diğer

kültürel alışkanlıkların,göçlerin ve

karşılaştırılıp

değişikliklerin

çevresel

genetik tarihini nasıl etkilediğini de

insan

bulabilecekler.

tahmin

olabileceğini

edebilecekler.

Benzer şekilde bu verileri

kullanarak bazı insan gruplarının bazı

hastalıklara neden daha yatkın olduğunu

araştırabilecekler. Modern insan genomu

bize bu yatkınlığa bazı genetik

değişikliklerin sebep olduğunu gösterirse

aynı değişiklikleri eski insanlardaki

DNA ile karşılaştırarak bu yatkınlığın ne

zaman ve nasıl gerçekleştiğini

saptamak da mümkün olacak.

27


ekibi aynı

Raghavan'ın

Amerika’larda insan popülasyonlarının tarihini araştıran projeler de

zamanda

Bu bölgelerden biri de Şili. Burada eski kültürlere ait insan

yapıyor.

evrimin insan genetiği ile olan ilişkisini

DNA’sı,kültürel

ile bölgeye taşınan yeni yaşam biçimlerinin ve

inceliyorlar;yenikültürlerin,göç

etkilerini,bu farklı popülasyonların birbirleriyle etkileşimini ve

teknolojinin

bu bölgede yaşayan popülasyonlar üzerinde yapmış oldukları etkileri

günümüzde

inceliyorlar.

insan gruplarında,grup

Bazı

kültür içi evlilik nedeniyle alt gruplar oluşuyor. Zaman içinde bu,genom

veya

farklılıklara neden oluyor ve bu gruplardan biri belirli hastalıklara

üzerinde

da o hastalıklardan korunmaya) daha yatkın hale gelebiliyor. Bu ufak

(ya

karşılaştırmak ve genetik değişiklikleri ortaya

farklılıklar,popülasyonları

hastalıkların geçmişi hakkında daha detaylı bilgi elde etmek

çıkartmak,hatta

zamanlara ait DNA’lar

“Eski

edebilmek,zaman içinde gerçekleşen genom değişimlerine doğrudan

elde

bakabilmek

o zamanlarda oluşan çevresel ve yaşamsal değişimlerle ilişki kurabilmek

ve

geliyor”diyor.Raghavan:“Sadece insanın evrimine değil,bu evrimin

anlamına

bir zaman diliminde insanların bulundukları çevrelerde nasıl

belirli

hastalıkların tarihine nasıl etki ettiğine dair parçaları

gerçekleştiğine,bunun

birleştirmemize olanak tanıyacak”diyor .

da

28

açısından önemli.


G E N T E R A P I S I

K Ö R L Ü Ğ E

Ç A R E O L U Y O R

V rüsler her zaman kötü değ l. B l m

nsanları,v rüsler kullanarak hücrelere sağlıklı genler aşılamayı ve böylece

kalıtsal göz hastalıklarının lerley ş n yavaşlatmayı başarıyor.

29


CROMPTON

The Times ve The Daily Telegraph’ın eski sağlık editörü

SIMON

Karanlık korkusu der nlere

g der. Yapılan araştırmalar göster yor k

görme yet s n kaybetmekten korkan

yet şk nler n sayısı, alze mher,park nson

ya da kalp hastalıklarına

yakalanmaktan korkanlardan daha

fazla.Fakat körlüğe çare bulma düşünces

gerçeğe dönüştükçe bu durum da

değ şeb l r. Gen terap s ndek son

gel şmeler

normalde hayatının sonuna kadar kör

kalacak onlarca nsanı tekrar görme

becer s ne kavuşturdu

b le.Un vers tyCollegeLondon’da

Oftalmoloj Enst tüsünden

Profesör Rob n Al ’ye göre,gen terap s

körlüğü tedav de uygulanab lecek en

yen yaklaşım. “Görüşü yen den

kazandırmada nanılmaz gel şmeler

sağlıyor.”

d yor. “B r d z ürünü araştırmakta olan

laç ş rketler de bu alana büyük

yatırım yapmaya başladılar.”Gen

terap s ,sağlıklı b r gen ,bu gen n

mutasyona

uğramış vers yonunu çeren hücrelere

ulaştırmak ç n mod f ye ed lm ş

v rüslerden yararlanıyor. Sağlıklı vers yon

d ğer n n yer ne geç yor ve hücre

tekrar doğru düzgün şlev göstermeye

başlıyor. Bu tarz b r terap ç n göz

adeta b ç lm ş kaftan çünkü hem er ş m

kolay hem de bağışıklık s stem nden

kısmen korunuyor; bu da vücudun

savunma mekan zmalarının v rüse

saldırmasını

önlüyor.

2007’den ber gen terap s n n başlıca

odak noktası,ender görülen kalıtsal ret na

hastalıkları,özell kle de

LeberKonjen talAmoroz s

(LCA) ve koro derem . Bu hastalıklarda

ret nadak hücreler yıkıma uğruyor.

ABD’de ve İng ltere’de yapılan

araştırmalar,gen terap s n n hücreler n

bozunmasını yavaşlatab ld ğ n ve hatta

görüşü y leşt reb ld ğ n kanıtlıyor.

Bu y leşmen n b rkaç yıldan sonra etk s n

y t rd ğ ne l şk n bazı bulgular

olsa da b rçok uzman artık lkeler

kanıtlandığına göre,tekn ğ n

mükemmelleşt r leb leceğ ne ve daha yaygın

hastalıkları kapsayacak b ç mde

gel şt r leb leceğ ne nanıyor.Sorun şu k b l m

nsanları LCA ve koro derem

g b durumlara yol açan genler tanısalar da

bu genler n yaşla lg l maküler

dejenerasyon ya da b rçok d ğer göz hastalığı

üstündek etk s n b lm yorlar.

Amaç da bundan sorumlu genler bulmak.

Gen terap s ne daha deneysel b r

yaklaşım olan optogenet k se

Manchester,Oxford,Par s ve Dallas’tak

araştırmacılar tarafından araştırılıyor. Bu

yöntem n,ışığa duyarlı kon ve

çubuk hücreler n n uğradığı hasardan ötürü

görme becer s n y t ren herkese

yararlı olma ht mal var. Manchester

Ün vers tes ,ret nası hasarlı fareler

üzer nde yaptığı deneylerde,gözün ışık

saptayan p gment olan

rodops n ,ret nanın arkasındak hücrelere

enjekte etmek ç n v rüsler

kullandı. Tedav sonrasında,daha önce

tamamen kör olan fareler nesneler n

büyüklüğünü

kest rmeye,s yah ve beyaz çubukları

b rb r nden ayırt etmeye başladılar.

Araştırmacılar pek yakında nsanlar üstünde

araştırmalara başlamayı umuyor.

30



GENETİĞİ

DEĞİŞTİRİLMİŞ

BEBEKLER

Dünyanın ilk genetik tasarımlı bebekleri:

Nana ve Lulu

32






DÜNYADA

BİR İLK !

İNSAN

HÜCRELİ

HAYVAN

DENEYİNE İZİN!

Japonya, nsan-hayvan embr yo deney ne z n verd . Deneyde, nsan

hücreler çeren hayvan embr yoları üret p taşıyıcı hayvanlara

nakled lecek. Bu hayvanlar nsan organıyla doğacak.

37


JAPONYA, İNSAN-HAYVAN EMBRİYO DENEYİNE İZİN VERDİ. DENEYDE, İNSAN HÜCRELERİ İÇEREN

HAYVAN EMBRİYOLARI ÜRETİP TAŞIYICI HAYVANLARA NAKLEDİLECEK. BU HAYVANLAR İNSAN

ORGANIYLA DOĞACAK.

İNSAN ORGANI ÜRETİLECEK

Japon hükümet bu yılın başında verd ğ z nle nsana a t hücreler n hayvan embr yolarına yerleşt r lmes ve büyütülmes ne l şk n

deneyler n önünü açtı. Tokyo Ün vers tes ve Stanford Ün vers tes kök hücre araştırmaları başkanı H rom tsu Nakauch 10 yıldır

bekled ğ bu z nle, nsan hücreler çeren hayvan embr yoları üret p, bu hücreler taşıyıcı hayvanlara nakledecek. Ardından da bu

hayvanları bebek g b büyütüp, nsan organlarıyla doğmasını sağlayacak. Nakauch , “Hemen nsan organı yaratmayı ummuyoruz.

Ancak z nle araştırmamızı ler taşıyab leceğ z” ded .

ÖNCE FAREDE DENENECEK

Deneyler lk olarak genet k olarak müdahale

ed lm ş nsan plur potent kök hücreler n n

fare embr yolarına eklenmes yle başlayacak.

Bu hücreler, genet k yapıdak farklılıkları

neden yle b rer pankreas oluşturmayacak.

Amaç, faren n nsan kök hücreler n

kullanarak kend s ne b r pankreas

oluşturması olacak. Ek p, pankreasın

oluşum sürec n tak p edecek. Bu başarılı

olursa domuzlar üzer nde deney yapılacak.

Enjekte ed len kök hücreler farelerde nsan

beyn oluşturursa, araştırmaya son

ver lecek.

38


ALT ÜST ETMEK !

39


KALITIM

KURALLARINI

ALTÜST ETMEK

Organizmaların DNA’sı

üzerinde oynamak için gen

sürüşünden yararlanarak

hastalıkların kökünü

kazıyabilir,toksik pestisitlerin

kullanımını azaltabilir ve

yayılmacı türlere

dur diyebiliriz. JV CHAMARY

Doğal seçilim,sadece

organizmaların sağ kalmasına ya da çoğalmasına

yardım eden özellikleri

yaygınlaştırır. Ama “gen sürüşü” adındaki

yöntemi kullanarak evrimi

hızlandırabilir ve bu kısıtlamayı ortadan

kaldırabiliriz.

Gen sürüşü denilen

şey,kalıtım yasalarını çiğneyerek işlev gösteren

DNA parçaları. Birçok

organizma, genleri kromozom çiftleri halinde ve

her ebeveynden bir tane gelecek

biçimde devralır. Böylece yavrularda herhangi

bir genin anneden ya da babadan

gelmiş olma olasılığı %50’dir. Fakat bir gen

sürüşü,kromozomdaki kendi DNA

dizisini kopyalayıp yapıştırarak diğer

kromozoma taşıyabilir ve sürüşün

organizmanın yavrularının %100’üne

aktarılmasını sağlayabilir. Bu da birkaç

nesil içinde gen sürüşünün nüfusun gen

havuzuna hızla yayılmasına neden olur.

Koca bir nüfusu modifiye

etme olasılığı bir zamanlar sadace doğal olarak

meydana gelen gen sürüşleri

için geçerliydi ama bunlar kendilerini sadece

belirli konumlara kopyalayıp

yapıştırabiliyordu. Ancak CRISPR adındaki gen

düzenleme yöntemini kullanan

bilim insanları belirli DNA dizilerini hedef alan

yapay gen sürüşleri

tasarlayabiliyor. Bundan daha on yıl önce böyle

bir başarıyı hayal etmek bile

olanaksızdı.

“Hiç kimse koca bir türün

genlerini kolayca düzenleyebileceğimizi hayal edemiyordu.”diyorMIT’den evrim

mühendisi Dr.KevinEsvelt. Kendisi ilk CRISPR gen sürüşünü maya kullanarak yaptı

ve daha önceki bir modifikasyonu hedef alıp üzerine yazılabileceğini

göstererek,bir gen sürüşünün etkisinin geriye alınabildiğini kanıtladı.Gen

sürüşleri sırf 2017’de 435.000 insanın ölümüne yol açan sıtma gibi

hastalıkların kökünü kazıyabilir. Malarya,enfekte dişi sivrisineklerin

ısırığıyla insana aktarılan kan parazitlerinden kaynaklanıyor. Hastalığın önünü

alma yöntemlerinden biri,böceklerin üremesini engellemek. Bu da TargetMalaria

(Hedef Sıtma) projesi tarafından laboratuvar ortamında test ediliyor.

Araştırmacılar 2018 yılında gen sürüşü kullanarak dişi sivrisinekleri

kısırlaştırdılar ve tutsak popülasyon sekiz nesil sonra çöktü. Doğadaysa bu

“baskılama sürüşü” sivrisinek sayısını malarya parazitlerinin sağ kalması için

gereken eşiğin altına çekebilir.Gen sürüşleri organizmaları koruyabiliyor da .

Ziraat alanında bir “değişim sürüşü” zararlıların genetiğini,ekinlerin tadından

hoşlanmayacakları biçimde değiştirebilir. Bu da tarlaları toksik pestisitlerle

ilaçlama gereksinimini ortadan kaldırabilir. Vahşi doğa korumadaysa gen

sürüşleri tehlike altındaki türleri tehdit eden yayılmacı türleri,örneğin

adalarda soy tükenişinin başlıca nedenleri olan sıçanları hedef alabilir.Bununla

birlikte gen sürüşleri zarar da verebilir. Esvelt’in ekibinin hazırladığı

matematiksel modele göre sınırsız olarak yayılan bir sürüş illaki hedef nüfusun

ötesine sıçrıyor ve diğer alanlara yayılıyor. Türü tamamen ortadan kaldırmayı

planlamadıkça,geçici ve yerel etkili,kısıtlanmış bir gen sürüşü kullanmakta

fayda var.Esvelt,potansiyel risklere rağmen gen sürüşü teknolojisinin bizleri

heyecanlandırması gerektiğini söylüyor. “Ekolojik problemleri çözmek için

doğanın araçlarından yararlanmanın bir yolu bu.”

40


NEANDERTAL

GENLERİYLE MİNİ

BEYİNLER

ÜRETİLİYOR

Laboratuvarda ‘MİNİ BEYİN’ geliştirildi

Tarih öncesi akrabalarımız olan Neandertaller Avrupa’da

ortaya çıktı,Asya’yıkolonize etti ve neredeyse 250.000 yıl boyunca başarılı

oldu. Ancak 50.000 yıl önce gerçekleşen Afrika’dan son göçün ardından “anatomik

bakımdan modern insanın” ortaya çıkışıyla 10.000 yıl içinde Neandertaller

tümüyle ortadan kayboldu.Bu soy tükenişinin nedenleri hâlâ tartışılsa da birçok

akademisyen,Neandertallerin daha akıllı olan atalarımızla rekabete

dayanamadığını düşünüyor. Arkeolojik kanıtlar yenilik yaratma becerimiz

sayesinde,Neandertallerin yanından bile geçemediği ritüeller,mağara resimleri

ve alet edevatlar ürettiğimizi gösteriyor. Colorado Üniversitesinde çalışan ve

“Neandertal Gibi Nasıl Düşünülür?” Kitabının eşyazarı olan psikoloji profesörü

FrederickCoolidge “Biz yeni problemleri çözmede daha başarılıydık.”diyor. Ne

yazık ki geçmişe gidip Neandertalleri bulmamız ve onları ortadan neyin

kaldırdığını öğrenmemiz olanaksız. Ancak yeni laboratuvar teknikleri daha önce

hayal bile edilemeyen şeyleri yapmamızı,laboratuvardaNeandertal zihnini yeniden

yaratmamızı sağlıyor. Bu, Homo Neanderthalis ortadan kalkarken neden Homo

Sapeins’in sağ kaldığını öğrenmek için belki de en iyi fırsatımız.

41


NEANDERTAL

GENLERİYLE

MİNİ BEYİNLER

ÜRETİLİYOR

Laboratuvarda ‘MİNİ BEYİN’ geliştirildi

SOSYAL INSANSI

Doğal seçilimin neden zekâyı kayırdığına dair en önde gelen

kuram, “sosyal beyin”hipotezi. Ynai zeki olmanın gruplar hâlinde yaşamanın

gerektirdiği karmaşık etkileşimlerle baş etmeyi sağlayan adaptasyon olduğu.

İnsanlar 150-200 kişilik gruplar hâlinde bir arada yaşayabiliyorken

şempanzelerde ortalama grup büyüklüğü 50. Bu rakam ikiye katlanabiliyor ama

ortaya çıkan sürtüşmeler çok geçmeden şempanze topluluğunun ikiye bölünmesine

yol açıyor. Coolidge, “Neandertaller 20 ya da 30 kişilik gruplardan fazlasıyla

başa çıkamıyordu.” diyor. Daha fazla ilişki daha çok beyin gücü gerektiriyor ve

memelilerde oluşturulabilen sosyal grupların büyüklüğü,beynin katlanmış dış katmanı

olan serebral korteksin büyüklüğüyle doğru orantılı. Serebralkorteks,dil ve

karar verme gibi üst düzey düşünce süreçlerinde rol oynuyor.Daha büyük gruplar

fikirlerin yayılmasına izin verdi. San Diego’daki California Üniversitesinden

Dr. AlyssonMuotri, “Başka hiçbir canlı türünün yapamadığı gibi ortaklaşa

çalışma,iş birliği yapma ve teknolojiyi paylaşma becerilerine sahibiz.” diyor.

“Bu da kısmen kendi aramızda iletişim ve etkileşim kurma becerimizden

kaynaklanıyor ki bunu da büyük oranda korteksin ön kısmına borçluyuz.”Modern

insanların ve Neandertallerin beynine ilişkin daha fazla bilgi edinmek

için,Muotrifrontal korteks hücrelerinden oluşan organsı yapılar yetiştiriyor.

Bu organoidler ya da “mini beyinler” insanı benzersiz kılan şeyi açıklayabilirler

mi?

42


YENI

GENETIK, ESKI DNA

Birkaç teknikte kaydedilen ilerlemeler sayesinde, soyu

tükenmiş türleri temel alan organoidler yetiştirmek mümkün oluyor. Bunlar kök

hücre üretme,fosilleşmiş kemikten DNA çıkarma ve gen düzenleme. Muotri,

“Neandertalleştirme” dediği bir işlemle organoid geliştiriyor. Öncelikle insan

hücrelerindeki genleri düzenleyip DNA’nın harflerini Neandertallerin taşıdığı

genetik varyantlarla değiştiriyor,sonra bu hücreleri bezelye büyüklüğünde

korteks dokusu olacak biçimde yetiştiriyor. Neandertalvaryantı,insan DNA’sı ile

ilk defa 2010 yılında Almanya’nın Liepzig kentindeki Max Planck Evrimsel

Antropoloji Enstitüsünden Profesör SvantePääbo’nun ekibi tarafından sıralanan

Neandertal DNA’sını karşılaştırarak tanımlanıyor. Ne ilginçtir ki Pääbo’nun

laboratuvarı da Neandertalleştirilmişorganoidler üretiyor.

Muotri'nin

düzenlediği ilk insan genlerinden biri NOVA1 adını taşıyor ve diğer genlerin ne

zaman açılıp kapanacağını kontrol eden bir proteini kodlayan “ana düzenleyici”

olarak görev yapıyor. NOVA1’in erken dönem beyin gelişiminde rol oynadığı

biliniyor çünkü bu gende meydana gelen mutasyonlar otizmle ve şizofreniyle

bağlantılı. NOVA1’in Neandertal varyantını taşıyan organoidler olgunlaştıkça

hücreler arasındaki sinaptik bağlantılarda kusurlar oluşuyor ve bu da sinir

ağlarına zarar veriyor. Bu küçük kürelerin içindeki Neandertalleştirilmiş

hücreler aynı zamanda değişik biçimlerde hareket ederek hiç beklenmedk ekstra

kıvrımlar geliştiriyor. Muotri “Patlamış mısıra benziyorlar.” diyor. Fakat bazı

bilim insanları,organoidlerin soyu tükenen akrabalarımıza ait çok fazla şeyi

açığa çıkarmayacağını düşünüyor. Örneğin Coolidge,konuşma ve yürüme gibi birçok

etkinliğin “işlemsel bellekle” ilişkili olduğunu söylüyor ve “İnsansı

davranışlar,ki bunlara Neandertalleri de dahil ediyorum,korteks dışında daha

birçok şeyle ilişkili.” Bunlara korteks altındaki bölgelerde,örneğinserebellum

gibi hareket koordinasyonuyla ve otizmle ilişkili olan yerlerde gerçekleşen

bilinç dışı işlemler de giriyor.Sırf korteksi incelemenin sınırlarının farkında

olan Muotri,gerçek bir mini beyin yani bir “serebralorganoid” geliştirmeyi

umuyor. Belki de gelecekte tüm beyin bölgelerini nasıl yapacağımızı öğrenir ve

bir araya getirebiliriz.” diyor. Tek bir geni (NOVA1’i) düzenlemek kısmen

“neandertalleştirilmiş”hücreler

oluşturuyor. Muotri şu anda “tümüyle Neandertalleştirilmiş” organoidler yapmak

için çalışıyor ve bunun için de DNA harflerini binlerce gende değiştirmek

gerekiyor. “Bu hücrelerdeki tüm kromozom öbeklerini değiştiriyoruz.”

43


YENI

GENETIK, ESKI DNA

Insan beynini araştırmak için en iyi model canlı insan

kullanmak ama toplum bu tür deneyleri etik bulmadığı için bilim insanları

taşıyıcı kullanıyorlar. Taşıyıcı petri kabındaki birkaç hücreden tutun da fare

beynine doku aşılamak gibi şekillerde olabiliyor. Peki mini beyinler etik

ölçeğin neresinde? Stanford Hukuk Fakültesinde biyoetikçi olan

profesörHankGreely’ye göre şu anda beyinler kaygı gerektirmeyecek kadar küçük

ve basit. “Organoidler daha büyük ve karmaşık bir hâl alırsa,o zaman kabın

içinde ne olduğu konusunda endişelenmeye epey bir daha yakınsınız demektir.”Canlı

beyin için hangi taşıyıcının kullanıldığı fark etmez (ister insan olsun ister

Neandertal),Greely asıl etik sorunun değişmediği görüşünde. Bunun için özel

muamele yapmalı mı? Yanıt için beynin “insan” haklarını hak edip etmediğine

değil,laboratuvar hayvanlarına şu anda zaten uygulanan acı hissetme

kapasitesine bakılıyor (bu karakteristik nöral etkinlik desenleriyle

anlaşılıyor). Bu türden bariyerler bilim insanlarının bilinç sahibi ya da duygulu

mini beyinler yapmasını önlüyor.Fakat teknik zorlukların üstesinden gelmek

mümkün olsa ve araştırmalar bir etik denetleme kurulundan geçirilse bile,tam

bir Neandertal beyni geliştirmek soyu tükenmiş akrabalarımızın davranışlarına

çok da ışık tutmayabilir çünkü Neandertallerle insan arasında beyindeki DNA

farklarının sonuçlarını,çevreden soyutlanmış hâliyle anlamak çok zor olacak.

Peki amaç Neandertal zihnini anlamaksa neden klonlamayla bir de tam gövde

üretmeyelim ki?Ünlü genetikçi profesör George Church,birNeandertal

klonlamayı önermişti. Eksiksik bir Neandertalleştirilmiş embriyo üretmek için

çok kapsamlı gen düzenlemek ve bu embriyoyu bir insan anneye yerleştirmek

gerekiyor. 21.yüzyıla bir Neandertal bebek getirmek,türün tekrar dirilmesi

demek ve Greely bunun etik sonuçlarının çok derin olacağını söylüyor. Çünkü ona

kalırsa insanar o modası geçmiş “aptal mağara adamı” imajının sergilediği

ırkçılık yüzünden klonlara saygı göstermeyecek. “O imaj olmasaydı bile sırf

tümüyle insan olmadıklarını bilmek bile ayrımcılığa yol açacaktı.” diyor

Greely.

44


ZIHINSEL

TELAFI

Soyu tükenmiş akrabalarımıza ilişkin fikirlerimiz kısa süre

önce değişti. Bu değişimin sebebi,arkeolojik bulguların bir zamanlar sanılandan

çok daha sofistike bir Neandertal kültürüne işaret etmesi sayılabilir. Ama bir

diğer açıklama da günümüz Avrupalılarıyla Neandertaller arasında ırk

karışımının meydana geldiğinin öğrenilmesi. Günümüzde Afrikalı olmayan

insanların DNA’sının yaklaşık %2’si Neandertallerden geliyor.Çiftleşmenin

izleri hâlâ anatomimizde kendini gösteriyor. “Hepimizde bulunan Neandertal

DNA’sı kalıntıları bile modern insanlarda çok aktif durumda.” diyor ABD Zihin

Sağlığı Enstitüsünün nöro görüntüleme bölüm başkanı Dr. Karen Berman. 2017’de

Berman ile meslektaşı Dr.Michael Gregory,221 sağlıklı insan insanı MRI

taramasından geçirerek kafalarının 3B modelini oluşturdu. Bu çalışma daha fazla

eski genetik varyanta (yani daha yüksek Neander puanına) sahip olanların

kafatası biçimlerinin soyu tükenmiş kuzenlerimizin arka kısmı uzun kafataslarına

çok daha fazla benzediğini ortaya çıkardı. (Beyin büyüklüğünü zekâyla

ilişkilendirsek de Neandertal beyni aslında insanlarınkinden %10 daha büyük).Katılımcıların

kan örneklerinden DNA sıralaması yapa Berman ve Gregory,Neander puanı yüksek

olanlarda kortekste daha fazla gri madde (beyin hücresi) ve beyaz madde

(hücrelerden dallanan lifler) bulunduğunu gördü. Korteks kıvrımları da daha

fazlaydı. Ve bu Muotri’nin patlamış mısırı andıran organoidleriyle uyumluydu.

En çok etkilenen bölgeler kafatasının arka tarafında,görsel ve uzamsal bilgi

işlemeyle ilgili kısımlardı.Beynin kaynakları sınırlı,o yüzden görsel ve uzamsal işleme

daha fazla kaynak ayırmak diğer becerilerden ödün vermek anlamına geliyor.

Beyin kaynaklarının nasıl tahsis edildiğini etkileyen genetik varyantlar

gösteriyor ki Neandertaller bizden daha iyi görsel uzamsal becerilere

sahiplerdi ve bunun nedeni muhtemelen avlamaktı çünkü soğuk iklimde,enerji

açlığı çeken bedenlerine kalorisi yüksek gıda bulmak gibi ekolojik bir baskı

altındaydılar. Oysa modern insanlarda bu ödün mekanizması,sosyal becerilere

daha fazla işlem gücü ayırarak evrimsel başarımızda rol oynadı.Eski

varyantlar,insanları bugün bile etkilemeye devam ediyor ve bunu belli akıl akıl

hastalıklarında ve nörolojik bozukluklarda görebiliyoruz. Örneğin “nörotipik”

insanlarda kromozom 7’deki 25 genden sadece bir kopya varken “Dup 7” durumundan

yakınanlarda her genin iki kopyası bulunuyor. Bu,kişilere daha iyi görsel ve

uzamsal beceriler sağlarken sosyal başarılarını azlatıyor,tıpkı otizmde olduğu

gibi. Tayfın diğer ucundaysa aynı 25 genin eksikliğiyle kendini gösteren

“Williams sendromu” bulunuyor. Bu kişilerde görsel ve uzamsal beceriler

zayıflarken hipersosyallik ortaya çıkıyor ve bu tarz sokulgan beyne sahip olan

kişiler,tanımadıkları insanlarla da sohbet zorunluluğu hissediyorlar.

45


ZIHINSEL

TELAFI

Genetik mutasyonların organoidleri ve Neandertallerde bulunan eski varyantları

karşılaştırarak incelemek,modern insanları da etkileyen hastalıklara ışık

tutabiliyor. “Bizi biz yapanın ne olduğuna ilişkin bilgi sağlamakla kalmayıp

tedavi ve teşhis yaklaşımlarının da önünü açıyor.” diye açıklıyor Berman.Muotri'nin

mini beyinler yetiştirmesinin başlıca nedeni de bu. Laboratuvarında farklı

hastalıklar için binlerce mutantorganoid var. Neandertalleştirilmiş yapılar

gibi,otistikorganoidlerin de sinir ağlarında kusurlar olduğunu bulmuş bile.

“İnsanların düştüğü bir yanılgı,beynin evrimini araştıranın insan sağlığına bir

faydası olmadığı” diyor kendi oğlu da otistik olan Muotri. “Sosyal beynin nasıl

evrimleştiğini anlayabilirsek daha iyi tedaviler geliştirebiliriz”.

Dr.JvChamary

Evrimsel biyoloji alanında doktorası olan bir bilim

yazarı.

46


MİNİ

GELİŞTİRME

BEYİN

47



YAŞAM

SÜREMİZİ

TELOMERLERİ

N KISALMA

HIZI

BELİRLİYOR

Flamingolar ortalama 40

yıl,insanlar 90 yıl,fareler 2 yıl,filler 60 yıl yaşıyor.Peki bu farklılığın

temel sebebi ne?

49


YAŞAM

SÜREMİZİ

TELOMERLERİN

Telomerlerkrozomların

uçlarında bulunan

farklılaşmış yapılardır.Aynı

kısa DNA diziliminin

defalarca

yinelenmesinden oluşurlar.

İnsanlarda bu dizi TTAGG

şeklindedir. Bu dizi

yaklaşık 3000 kez tekrarlanır

ve uzunluk olarak 15000 baz

çiftine ulaşabilir.Peki

bu telomerlerin görevi ne?

Telomerler hücrenin kontrol

merkezi olan çekirdekte

her bir kromozomun

düzenlenmesine yardım

ederler. Tıpkı ayakkabı

bağcıklarının

uçlarındaki plastik

koruyucular gibi kapaklar

oluşturarak kromozomların

uçlarını

korurlar.Eğertelomerler

olmasaydı kromozomlar

birbirlerine

yapışabilirlerdi.Telomerler

hücre bölünmesi sırasında

kromozomların düzgünce

kopyalanmasını sağlarlar.

KISALMA HIZI

BELİRLİYOR

Flamingolar ortalama 40

yıl,insanlar 90 yıl,fareler 2 yıl,filler 60 yıl yaşıyor.Peki bu farklılığın

temel sebebi ne?

Şimdi gelelim telomerlerin

yaşam süremizi nasıl etkilediğine. Her

canlı türü hücre bölünmesi sırasında

belli sayıda baz çifti

kaybeder.Telomerler çok kısaldığında

kromozom artık eşlenemeyeceği

bir kritik uzunluğa erişir.Bu kritik

uzunluk hücrenin apoptozis

(proglamlanmış

hücre ölümü)adlı süreçle ölmesini

tetikler.Birçok bilim insanı yaşam

süresinin

telomer boyuna bağlı olduğunu

düşünüyor.Fakat yapılan yeni

araştırma yaşam

süresinin telomerlerin kısalma hızına

bağlı olduğunu gösterdi.İspanyol

Ulusal

Kanser Araştırmaları Merkezi (CNIO) 9

türü inceleyerek yaptıkları

araştırmada

bu türlerin yaşam süreleri

ile,kromozomları ve genleri koruyan

telomer

yapılardaki kısalma hızı arasında

doğrudan bağlantı olduğunu gösteren

bulgular

edindi. Bu ilişki matematiksel bir

eşitlik olarak ifade edilerek türün

yaşam

beklentisini yaklaşık olarak

hesaplabiliyor.

Çalışma Madrid Hayvanat

bahçesi akvaryumu ve Barcelona

Üniversitesi tarafından ortak olarak

gerçekleştirildi.

Fare,keçi,yunus,martı,geyik,akbaba,flaming

o,fil ve insan telomerlerinin

karşılaştırıldığı araştırmada telomerleri

daha hızlı kısalan türlerin yaşam

süresinin daha kısa olduğu gözlemlendi.

Bu ilişki nüfus

artışı,şehirleringenişlemesi,türlerin yok

olma hızı,vücutağırlığı,yıllık gelir

gibi hesaplarda da kullanılan güç eğrisi ile

açıkladılar. Öyle ki

araştırmacılara göre bu eğri kullanılarak

yaşam süresi sadece telomer kısalma

hızı ile tahmin edilebilir.CNIO

araştırmacıları telomerlerin uzunluğu

değil

kısalma hızını karşılaştırarak ilk defa türler

arsında çok değişkenli bir

karşılaştırma gerçekleşirmiş

oldular.Makalenin ilk ismi olan Kurt

Whittemore”hala ikna olmayanlar

mevcut.Onlara göre örneğin fareler iki yıl

yaşıyor ancak çok uzun

telomerleresahip;buna karşın insanlar çok

daha uzun

yaşıyor fakat telomerleri daha kısa.Bizim

gösterdiğimiz sonuçlara göre ise

önemli olan telomer uzunluğu

değil,kısalmaoranı.Bu parametre türe ait

yaşam

beklentisini yüksek bir kesinlik oranı ile

hesaplamaya yardımcı

oluyor.”diyor.Araştırmaya göre telomer

kısalma hızı,yaşam süresini vücut

ağırlığı veya kalp ritmi gibi değerlerden

daha kesin ölçüyor.Çoğu Madrid Hayvanat

Bahçesi akvaryumunda bulunan 9 tür

canlıdan alınan kan numuneleri ile yapılan

ölçümlerde,farklı yaşlardaki deneklerden

edinilen beyaz kan hücrelerinde

bulunan telomerler

değerlendirildi.Araştırmacılara göre bir

sonraki

adım,boyutlarına göre ömürleri daha uzun

olan yarasa,çıplak kör fare gibi

türler üzerinde araştırmalar yapmak.

50


51

VİRÜSLER

GENETİK

KODLARIM

IZI

ÇALIYOR

Virüsler Bizim Genetik Kodlarımızı Çalıp Yeni Virüs Genleri

Yaratıyor


VİRÜSLER

GENETİK

KODLARIMIZI

ÇALIYOR

Virüsler Bizim Genetik Kodlarımızı Çalıp Yeni Virüs Genleri Yaratıyor

“Ceset Yiyicilerin

İstilası” filminden bir sahne gibi,

virüs bir konağa bulaşıyor ve onu

fabrikaya

dönüştürerek kendini çoğaltıyor.

Şimdiyse araştırmacılar, grip

virüsleri ile

diğer ciddi patojenlerin de içinde

bulunduğu geniş bir virüs grubunun,

konaklarından genetik sinyaller

çalarak kendi genomlarını

genişlettiklerini

göstermişler.Virüsler kendilerine bir

konak hücre

bulup, bu mülayim ve safça

konukseverliği ev sahiplerinin

aleyhine kullanıp

kendilerinden sayısız kopyalar

üretmektedir. Şimdi de bilim

insanları içinde

influenza virüslerinin ve diğer ciddi

başka patojenlerin, konak

hücrelerinin

bir takım genetik sinyallerini çalarak

kendi genomlarını genişlettiklerini

keşfetti. New York

MountSinaiHastanesi

araştırmacılarının öncülüğünde

MRC-University of Glasgow Virüs

Araştırmaları Merkezi ile birlikte

yürütülen çalışmada virologlar,

segmente

negatif zincirli RNA virüslerini

(sNSVs) inceledi.

Birçok ciddi

ve de yaygın bitki, evcil hayvan ve

hatta insan virüslerinin dahil

olduğu bu

genetik virüs sınıfı, konak

hücrelerinin kendi hücresel

işlerinde kullandıkları

veya metabolik aktivitelerini

yürütmelerini sağlayan genetik

sinyalleri çalarak

daha önce tespit edilmemiş

proteinler üretebiliyor.

Araştırmada gözlemlenen bu

proteinlere, virologlar UFO

(Upstream Frankenstein Open

readingframe)

proteinleri adını verdi çünkü bu

proteinler hem konak hücrenin

hem de viral

sekansların bir araya getirilmesi

veya kabaca birleştirilmesi ile elde

ediliyor. Mevcut çalışmadan önce

de bu tip proteinlerin varlığı

bilinmiyordu.UFO

proteinlerinin keşfi ve bu

proteinlerin tanımlanması hem aşı

çalışmalarını hem

de viroloji ilmini büyük bir sıçrama

tahtasına çıkaracaktır. Çünkü, bir

patojenin konak olduğu hücrenin

bir takım hücresel ve metabolik

bariyerlerini

aşması, ortaklık kurması ve

sonunda enfeksiyonu becermesi

patojenik

proteinlerin veya dizilerin

sentezlenebilmesine bağlıdır.

Bir patojenin

enfeksiyonu nasıl başardığını anlayabilmek

için öncelikle, patojenin

ORF'lerinden ne tip proteinleri kodladığı,

bunların fonksiyonları ve virülansı

nasıl sağladığını iyi kavrayabilmemiz

gerekiyor. Virüsler kendi proteinlerini

üretemez bu nedenle konak hücrelerin

mekanizmalarına kısacası protein üretim

elemanlarına ihtiyaç duyarlar. Bunu yaparken

de hücrenin protein kodlayan

mRNA'sına kendi proteinlerinin sekanslarını

iliştirerek kendi proteinlerini

kopya ettirirler.Önceleri virüslerin sadece,

konağın başlangıç kodunu alıp

kendi viral protein sekanslarını ürettirdiğini

düşünüyorduk ancak mevcut

çalışma konak genomunun bu kadar da sessiz

olmadığını ortaya çıkardı. Bu

nedenle araştırmacılar daha önce

şüphelenilmeyen proteinlerin, konak-virüs

şeklinde hibrit proteinler olarak sentezlendiğini

ve bunların bilinmeyen tipte

proteinler olduğunu ortaya koydu.Bu hibrit

genlerin bağışıklık sistemi için

tanınabilir olduğunu ve virülansı sağlayabildiği

keşfedilirken bu yeni protein

sınıfının RNA virüslerinin ve özellikle negatif

zincirli olanların nasıl

epidemiye neden olabildiğini anlamak için

ekstra analiz ve devam çalışmalarına

ihtiyaç duyulacağı belirtildi.Araştırmacılar,

çalışmanın bir sonraki fazında

şüphelenilmeyen diğer genlerin ayırt edici

rollerinin neler olduğunu anlamayı hedefliyor.

Böylelikle viral hastalıkların

eradikasyonu, pandemi ve epidemileri

başlamadan engelleme gibi misyonlarda daha

yüksek başarı bekleniyor.

ORF: Bir

proteini kodlayan DNA parçası, gerekli tüm

amino asit dizisi sağlanana kadar

devam eder. Bu DNA parçasına “açık okunma

bölgesi” (İng. Open Reading

Frame - ORF) denir.

52


SPERM VE

YUMURTALARDAKİ

DNA’NIN AŞIRI

DEĞİŞİMİ KISIRLIĞI

ARTTIRAN KROMOZOM

BOZUKLUKLARINA

NEDEN OLABİLİR!

SPERM VE YUMURTALARDAKİ DNA’NIN AŞIRI DEĞİŞİMİ KISIRLIĞI

ARTTIRAN KROMOZOM BOZUKLUKLARINA NEDEN OLABİLİR!

53


SPERM VE YUMURTALARDAKİ DNA’NIN AŞIRI DEĞİŞİMİ KISIRLIĞI

ARTTIRAN KROMOZOM BOZUKLUKARINA NEDEN OLABİLİR!

Oregon Üniversitesi ve

Northwestern Üniversitesi biyologları, crossover (parça değişimi) olayının çok

fazla gerçekleşmesinin, kısırlığı artırabileceğini gösteriyor.Normalde yumurta

ve sperm hücrelerinin erken oluşumu sırasında, kromozomlar arasındaki DNA

değişimi sınırlıdır; bu sayede doğurganlık garanti altına alınabilir. Oregon

Üniversitesi ve Northwestern Üniversitesi'ndeki üç laboratuvarda yapılan bir

projede biyologlar, "parça değişimi" (İng: "crossing-ver"

veya "crossover") adı verilen bu genetik değişimler çok fazla

gerçekleştiğinde, kromozomların yumurtalara ayrılmasında hatalar oluştuğu

sonucuna vardılar.Araştırmacılar Eylül 2020’de PLOS Genetics dergisinde

çevirimiçi olarak yayımlanan bir makalede; mikroskobik yuvarlak solucanlarla

(Caenorhabditiselegans) yapılan temel araştırmalar sonucunda, kromozomların

yanlış iğ kuvvetlerine maruz kaldığında bir dizi mayotik bozukluğun oluştuğunu

belgelediler.İnsanlarda hatalı kromozom ayrılması, Down sendromu ve düşük ile

ilişkilidir. Çalışmanın baş araştırmacısı olan University of Oregon Biyoloji

Bölümünde ve Moleküler Biyoloji Enstitüsünde profesör olan Diana E. Libuda,

şöyle diyor:“Araştırmada görülen bu tür ayrışma bozuklukları, kısırlığın

artmasına neden olabilir. Geçtiğimiz yüzyılda yapılan araştırmalar, sperm ve

yumurta gelişimi sırasında yeterli parça değişimi yapıldığından emin olmaya

odaklanmıştı. Sperm ve yumurtaların gelişmesinde aşırı parça değişimi

yapılmamasını sağlayan yollar olduğu biliniyordu, ancak bunun neden olduğu

bilinmiyordu.”Araştırma ekibi, yumurtaların gelişiminde aşırı parça değişimi

aktivitesinin neden olduğu hataları önlemeye ve böylece yeni nesillerde genomik

bütünlüğün sağlanmasına yardımcı olan sürecin koordinasyonuna yardımcı olan iki

mekanizma belirledi.Libuda, 9 Ekim 2013’te Nature dergisinde, yuvarlak

solucanlarda parça değişiminin aşırı üretimini engelleyen bir mekanizmanın

keşfini rapor etmişti. Bununla birlikte Libuda, o zamanlar çok fazla parça

değişiminin meydana geldiği durumlarda, "downstream etkilerini"

incelemenin mümkün olmadığını söylüyor (downstream, DNA’nın çift sarmallı ve

antiparalel uzanan yapısı düşünüldüğünde, kodlama ipliğinin 3’ yani kalıp

ipliğin 5’ yönünü ifade eder). O zamandan beri Libuda ve laboratuvar ekibi, tek

bir kromozom üzerinde ekstra parça değişimleri meydana getirmenin bir yolunu

geliştiriyor. Bu yetenek, kromozomların gelişmekte olan yumurtalara

ayrılmasında yer alan yapıların yüksek çözünürlüklü görüntülenmesi konusunda

uzman olan Northwestern Üniversitesi'nden SadieWignall ile Ulusal Sağlık

Enstitüleri tarafından finanse edilen bir iş birliğine öncülük etti. Wignall’ın

bulduğu şey, Libuda’yı, gelişen yumurtalardaki kromozom ayrılmasına bakmak

üzere Bruce Bowerman’ın laboratuvarına geri götürdü. Libuda, şöyle anlatıyor:“Genel

olarak bu önemli soruyu yanıtlamak için çok yönlü bir yaklaşım benimsemek,

bilimsel güçlerin büyük bir birleşimiydi.”Araştırma, mekanizmaları daha iyi

anlamak ve neticede potansiyel klinik uygulamalara öncülük etmek için diğer

organizmalardaki araştırmalara rehberlik edebilecek temel bilgiler sağlıyor.

Libuda şöyle diyor:“C. elegans’ta incelediğimiz proteinlerin aynısı insanlarda

da mevcut. Aslında doğurganlık için gerekli proteinlerin çoğu; mayalar, meyve

sinekleri, nematodlar (yuvarlak solucan veya ipliksi solucan olarak bilinen ve

Dünya üzerinde sayıca en fazla bulunan omurgasız hayvan şubesi), Zebra

balıkları, fareler ve insanları içeren organizmalar arasında kullanılır. Bu

mikroskobik solucanları kullanan araştırmaların insan sağlığıyla ilgili olduğu,

birçok bağlamda gösterilmiştir.”

54


SPERM VE YUMURTALARDAKİ

DNA’NIN AŞIRI DEĞİŞİMİ

KISIRLIĞI

ARTTIRAN KROMOZOM

BOZUKLUKARINA NEDEN

OLABİLİR!

55


ÖĞRENDİKLERİMİZİ PEKİŞTİRELİM

Soldan Sağa

2. Programlanmış

hücre ölümü

6. Bir canlının

yapısal ve işlevsel özellikler gösterebilen en küçük birimi.

8. Bir

fosfat, beş karbonlu bir şeker ve bir azotlu organik bazdan oluşan bir kimyasal

bileşik

9. Enfeke dişi

sivrisineklerin ısırığıyla insana aktarılan kan parazitlerinden kaynaklanan

ateşli hastalık

12. DNA'nın

'histon' proteinleri etrafına sarılmasıyla, yoğunlaşarak oluşturduğu,

canlılarda kalıtımı sağlayan genetik birimler

14. Herhangi bir

karakter yönünden farklı iki arı dölün çaprazlanması sonucu oluşan heterozigot

döl

15. Gebelikte zigot (döllenmiş

yumurta) sonrası ve fetus (cenin) öncesi dönem

18.Hastalığa neden olan hertürlü organizma ve madde

10. Kromozomların

uçlarında bulunan farklılaşmış yapılar

11. Genetikçilerin

DNA dizilimininde değişim yapmalarına olanak tanıyan özgün bir teknolojidir

13. Günümüzden yaklaşık 200 bin ila 28

bin yıl önce yaşamış insan türü

21. DNA dizisindeki farklılıklardan

kaynaklanmayan, ama aynı zamanda ırsi olan, gen ifadesi değişikliklerini

inceleyen bilim dalı 22. Canlılarda

oluşan çeşitlilik

18. İçinde bulunduğu hücre veya organizmaya özel bir etkisi olan, kuşağa ve

hücreden hücreye geçen kalıtımsal öge

19. Bir organizmanın kalıtım materyalinde bulunan genetik şifrelerin

tamamını simgeler

1. Diploit bir canlıda bir karakterin kalıtımından sorumlu genlerin birbirleriyle

aynı olması durumu

3. Organizma içinde yer alan tüm hücrelere dönüşebilen ve ana hücre olarak

tanımlanan terim

4. Canlıları inceleyen bilim dalı

5. canlı hücreleri enfekte edebilen ve böylece replike olabilen mikroskobik

enfeksiyon etkenleri

6. Diploit canlıda bir

karakterin kalıtımından sorumlu genlerin birbirinden farklı olması durumu

7. Tüm organizmaların canlılık işlevleri ve biyolojik gelişmeleri için gerekli olan

genetik talimatları taşıyan yapı

16. Bir

canlının genomu içindeki DNA ya da RNA diziliminde meydana gelen kalıcı

değişmeler

17. Görmeyi sağlayan

ışığa ve renge duyarlı hücreler ve sinir liflerini içeren göz tabakası

56

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!