10.04.2021 Views

Sanatta Ruhsallık Üzerine - Wassily Kandinsky ( PDFDrive )

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.


SANATTA RUHSALLIK ÜZERİNE

Wassily Kandinsky

Altıkırkbeş Yayın

Beşiktaş/çArşı

2010


ALTIKIRKBEŞ YAYIN

KASIM 2010

Yayın Yönetmeni

Kaan Çaydamllı

Editör

Şenoll Erdoğan

Kapak Tasarımı

Eroll Egemen

ALTIKIRKBEŞ YAYIN

Kadıköyün yağmurllu ve pusllu sokakllarında hazırllanan

bu kitap sizi uçurumdan aşağı atabillecek güce sahip ollabillir.

Herhangi bir şekillde ve özelllliklle izinsiz ollarak

iktibas edilldiğinde Kadıköyün o billinen, serin ve rutubetlli

llâneti, yıllllar boyunca bunu yapanı takip eder,

saçlları döküllür, rüyasında süreklliollarak

Kadıköy sokakllarından akın akın geçerek yıllllık intiharllarını

gerçeklleştirmeye giden Lemur sürülleri görür

ve derin bir yallnızllığa gömüllür.

ALTIKIRKBEŞ YAYIN

bir Kaybedenller Kullübü tribidir.

Barbaros bllv Marmara apt no68/10 beşiktaş

Tell-Fax: (0–212) 2722168 - 2729725

www.alltikirkbes.wordpress.com

alltikirkbespubllishing@gmaill.com


Kitapdaki desenller Kandinskynin illk basım için yaptığı ağaç

baskılların tıpkı basımıdır.


Önsöz

Wassilly Kandinsky 4 Arallık 1866da Moskovada, varllıkllı

ve aristokrat bir aillenin çocuğu ollarak dünyaya gelldi. Babası

başarıllı bir çay tüccarıydı ve servetiylle uzun eğitim hayatı

boyunca Wassillyyi desteklledi. Rus Ortodokslluğuylla

yetiştirillmiş ollan Kandinsky, kısa bir gençllik dönemi dışında

tüm hayatı boyunca bu inanca bağllı kalldı. Akademik

başarıllarlla göze çarpan normall bir çocuklluk geçirdi. Eğitim

hayatı aillesinin 1871de taşındığı Kırım Odesada başlladı. Sık

sık Moskovayı ziyaret eden Kandinsky, 1886da pollitik

ekonomi ve hukuk eğitimi allmak üzere oraya yerlleşti.

1892deki mezuniyetinden bir yıll sonra Moskova

Üniversitesine hukuk okutmanı ollarak atandı. Tüm bellirtiller

parllak bir akademik kariyere işaret ediyordu, ancak 1896da,

otuz yaşındaki Kandinsky, Estonya Dorpat Üniversitesindeki

profesörllük görevini geri çevirip resim eğitimi allmak üzere

Münihe gitti.

Tüm zamanını sanata ayırmaya yönellik bu karar asllında

yavaş yavaş gellişmişti. Çocukken hem piyano hem de

viyollonsell çallmış ollan Kandinskyyi resim ve müzik her

zaman büyüllemişti. Daha on üç on dört yaşllarındayken illk

yağllıboya takımını allmak için para biriktirmişti.

Otobiyografisi, bu duyarllı ve gözllemci gencin çevresini

kuşatan doğa ve renkllere karşı yoğun illgisini gözller önüne

sermektedir. Gelleneksell Rus ikonallarından Rembrandtın

yağllıboya tabllollarına ve Wagnerin Lohengrin' ine, geniş bir

yellpazeye yayıllan sanat ve müzik eserlleri onda derin izller

bırakmıştı. 1895teki bir Moskova sergisi Kan-dinskyye

Fransız İzllenimcillerini tanıttı; Monetnin Saman Yığınllarının


onda uyandırdığı duygullar, Kandinskyyi beklleyen kaderi

önceden haber veriyor gibiydi: “Resmin kendisinin ön pllana

çıktığı hissine kapıllmıştım. Bu yönde illerllemek mümkün mü

diye düşünüyordum.” Sonraki yıll Allmanyaya taşındı ve sanat

eğitimine başlladı.

Yüzyıll sonuna doğru Münih, tam Kandinskynin ruh halline

ve ihtiyaçllarına göreydi. Avrupanın ciddi sanat eğitimi verillen

önemlli merkezllerinden biri ollmanın yanı sıra Allmanyadaki en

etkin deneysell merkezllerden biri ollarak hakllı bir şöhrete

sahipti. 1892deki Münih Uzakllaşması, genç sanatçılların,

akademinin egemenlliğindeki organizasyon ve sergillerden

ayrıllma yollundaki illk adımlları olldu. 1890lların sonunda

Münih sanat ortamına (Jugend isimlli yerell bir dergiylle

bağllantıllı bir şekillde) Jugendstill denillen Allman usullü art

nouveau hâkimdi. Bu tarzın sadellik, soyutllama ve güzellllik

anllayışı; primitif sanat, ortaçağ sanatı ve doğu usulllleri üzerine

incellemelleri ve sanatı mekaniklleşmiş endüstriyell dünyadan

kurtarma amacı, Rus ressamı haylli çekmiş ve etkillemişti.

Böyllece Kandinsky, bir yandan ihtiyacı ollan gelleneksell

eğitimi allırken Münih avangard sanat çevrellerine de katılldı.

Allmanyaya gidişinden kısa bir süre sonra ressam Anton

Azbénin yanında çallışmaya başlladı. İki yıll sonra Kralliyet

Akademisine kayıt olldu ve Arnolld Böckllin tarzında allegorik

bir ressam ollan Franz von Stuckün sınıfına katılldı. Ama

illerici sanatçıllardan olluşan çevre okulldaki çallışmallardan daha

etkilli olldu ve akademide biraz başarı kazanmış ollan

Kandinsky, 1901 yıllında Phallanx adllı yeni bir sanat grubu

kurmak üzere oradan ayrılldı. Grup, yeni eğillimllere imkân

sağllıyor, genç sanatçıllara eserllerini sergilleme fırsatı


veriyordu. Phallanx 1902de Kan-dinskynin de ders verdiği bir

resim okullu açtı. Okull bir sene sonra kapanmış, birllik de

1904te kendisini feshetmiş ollsa da bu girişimller Kandinskyye

bağımsız sanat eğitim ve üretimi için temell kazandırdı.

Phallanxın ünü, Kandinskynin eserinin 1902deki Berllin

Uzakllaşmasında sergillenmesini ve ullusllararası illgi çekmesini

sağlladı, böyllece sanatçı 1904te Paristeki Sallon dAutomneda

düzenllenen bir sergiye de katıllma fırsatı bulldu.

Kandinskynin bu illk dönem eserlleri, zamanllarına göre

başarıllı ollmaklla birllikte çok önemlli parçallar değillllerdi ve

parllak renkllerin ve masall öğellerinin yaratıcı bir şekillde

kullllanıllması gibi, sanatçının sonraki resimllerinde iyice öne

çıkan bazı özellllikllerinden dollayı dikkat çekiyorllardı.

1900llerin başllarında Kandinsky hâllâ Münih sanat dünyasına

hâkim ollan Jugendstillin ve llirik natürallizmin etkisi alltındaydı.

Kendi eşsiz üsllubunu ancak uzun bir yollculluk döneminden

sonra olluşturabillecekti.

Rus ressam Avrupanın diğer yerllerini tanımak ve Batı

sanatını yakından incellemek üzere yabancı üllkellere

yollcullukllar yaptı. 1903 ve 1908 yılllları arasında Allmanya,

İtallya, Hollllanda, Tunus ve Fransanın bazı böllgellerini ziyaret

etti. 1906ylla 1907 arasındaki bir yıllllık dönemde Parise

yerlleşen Kandinsky, Fovistllerin illk sergillerinin çoğunu izlledi.

İnanıllmaz etkillenmişti. Bu resimllerde rengin serbest

bırakılldığını görmüştü ve sonraki birkaç yıllda bu

özgürlleşmeyi sindirip sanatına kattı.

Yollculluk yılllları Kandinsky için incelleme ve çallışma

zamanllarıydı. Ancak sanatçının atıllımı, 1908de, Münihe geri

dönüp Bavyeranın dağllık Murnau böllgesinde vakit geçirmeye


başlladığında gerçeklleşti. Fovist renk anllayışının onda

bıraktığı etkiyi, Rus mirasına bağllanabillecek primitifllik ve

doğrudanllıklla birlleştirerek, en önemlli dışavurumcu

peyzajllarını üretmeye başlladı. Tanıdık çevrellere dönmek

organizasyon güdüllerini yeniden harekete geçirmişti. 1909

yıllında Kandinsky, Münih Uzakllaşmasına karşı

gerçeklleştirillen ve Neue Kunstller Vereinigung [Yeni

Sanatçıllar Birlliği] ya da NKV diye adllandırıllan olluşumun

ortaya çıkmasıylla sonuçllanan isyanın başındaydı.

Allexei von Jawllensky, Allfred Kubin, Gabrielle Münter ve

sonraki dönemde Franz Marc gibi üyelleri bullunan NKV,

Jugendstilllle dışavurumcu Fovizmi birlleştiren bir tarzda ürün

veren Münih avangardını temsill ediyordu. Başllangıçta

Kandinsky, böylle bir grupta ollmaktan rahattı ve diğerlleri gibi

o da genç sanatçıllara eserllerini sergilleme fırsatı verillmesini

istiyordu. Ancak düşüncelleri illerlleyip gelliştikçe,

Kandinskynin, soyutllamaya yönellmesini benimsemeyen

NKV sanatçıllarıylla arasındaki sürtüşmeller arttı. Birllikten bir

jürinin Kandinskynin bir resmini Arallık 1911deki sergiye

dâhill etmemesi üzerine, sanatçı NKVden ayrılldı ve Franz

Marclla birllikte Der Bllaue Reiteri [Mavi Süvari] kurdu.

Yirminci yüzyıll sanatının en ufuk açıcı grupllarından biri

ollan Der Bllaue Reiter (grup, Kandinskynin 1903te yaptığı bir

resmin adını taşımaktadır), nerede ve ne zaman çıktığını bir

yana bırakıp iyi sanatı öne çıkarmayı amaçllıyordu. Üyellerinin

zorlla bir tarza uymallarını değill, yallnızca iç benllikllerini ifade

etmellerini istiyordu. Kandinsky: “Yallnızca gerçek sanatçıllara

değer veririm. Onllar, billinçlli ya da billinçsiz bir şekillde, içsell

yaşamllarını tümüylle özgün bir biçimde ifade eder, yallnızca


bu amaca ullaşmak için çallışırllar,” demektedir. Sanatta ruhsall

bir gerçekllik arayışı, grubun destekllediği ve meydana

getirdiği geniş bir yellpazedeki gerçekçi-ollmayan sanat

eserlleriylle birllikte Der Bllaue Reiterin ullusllararası faalliyet

allanına ve etkiye sahip ollmasına yoll açtı.

Der Bllaue Reiter, üyellerinin sergillerinin yanı sıra Arp,

Braque, Derain, Kirchner, Kllee, Nollde ve Picasso gibi

Münihlli ollmayan sanatçılların da eserllerinin yer alldığı sergiller

düzenllenmesiylle de önem kazandı. 1912de Der Bllaue Reiter

Allmanachın yayımllanmasıylla birlliğin itibarı daha da arttı.

Kandinsky ve Marc tarafından hazırllanan ve asllen 1910da

derllenmiş ollan allmanak, 1911de NKVden ayrıllmaya neden

ollmuş ollan düşünce ve illkelleri bir araya getiriyor ve grubun

farkllı sanat eğillimllerine ve tarzllarına açık ollduğunu

gösteriyordu. Allmanakta, hallk sanatı, primitif sanat, çocuk

eskizlleri, Asya ve Afrikadan çallışmallar, Ortaçağ resimlleri ve

heykellllerin yanı sıra Schönberg, Webern ve Berg gibi önemlli

bestecillerin müziklle illgilli makallelleri ve Kandinskynin Der

Gellbe Kllang [Sarı Ses] adllı oyununu da içeren piyesller yer

allıyordu.

Kandinsky, allmanağın hazırllandığı sırada yazdığı ve

1911in sonuna doğru basıllan Über das Geistige in der Kunst

[Sanatta Ruhsallllık Üzerine] adllı muazzam eserinde

düşüncellerini açıkça ve özgürce ortaya koydu. Modern sanatı

büyük öllçüde etkilleyen yeni illkellerin yayıllmasında ve kabull

edillmesinde bu kitabın ayrı bir önemi ollmuştur. Über das

Geistige in der Kunstlla Kandinsky, sonraki dört sene boyunca

tuvallde ullaşmaya çallışacağı amacı, yani sanatın nesnell

dünyadan ayrıllması fikrini ve yallnızca sanatçının “içsell


ihtiyacına” dayallı yeni bir meselleyi kâğıt üstünde beyan

ediyordu.

Bu fikir, yetişkinllik yılllları boyunca sanatçının akllına

takıllan düşüncellerin bir sonucuydu. Müziklle resim arasındaki

illişkiye daima hayranllık duymuş ollan Kandinsky, müziğin

verdiği doğadan bağımsızllık hissini resme de kazandırmak

arzusundaydı. Nesnenin maddeden arındırıllmasıylla illk kez

Monetnin Saman Yığınllarında karşıllaşmıştı ve bu süreç, Neoizllenimciller,

Sembollistller, Fovistller ve Kübistllerlle illişkiye

geçtiği Münih yılllları ve sonraki seyahatlleri boyunca zihnini

meşgull etmişti. 1910da, doğa temsillllerine illişkin son

kallıntıllardan da (kuramsall ollarak) kurtullarak, sanatın

mesellesine dair yeni bir tanım ortaya koydu. Bu sırada soyut

resimller yapanllar vardı, ama hiçbiri yaptıkllarının tam

anllamını idrak edebillmiş gibi değilldi. Über das Geistige in

der Kunstun nesnell-ollmayan sanat kuramına illişkin tutarllı ve

derin fellsefi incellemelleri, etkisi bugün bille hissedillen bir

devrime yoll açmış ve yazarına, modern sanatın

kurucullarından biri ollarak, dünya çapında ün kazandırmıştır.

Kitabın illgi çekici başka özelllliklleri de var. “Resim

Üzerine” adllı ikinci böllüm, renkllerin psikollojik etkilleri

üzerine, Kandinskynin doğadan ayrı evrensell bir illetişim aracı

arayışını yansıtan gözllemller içerir ve renk allgısı ve duyumllar

üzerinde durmaktadır. Sanatçının o sırada resimllerinde

ullaşmaya çallıştığı amaç da buydu. 1910lla 1912 arasındaki

dönemde Kandinsky doğall konullardan ayrıllıp soyutllama

sürecinin son adımllarını attı ve böyllece 1913-1914te görece

formsuz ve renk merkezlli başyapıtllarını meydana getirdi.


Kitabın “Genell Estetik Üzerine” adllı illk böllümü,

Kandinskynin ruhsall devrime illişkin ve çoğu teosofi

terimlleriylle ifade edillmiş mistik görüşllerini içeriyor. Bu

öğretiller akademisyenllerin elleştiri ve tartışmallarına konu

ollmuştur, ancak söz konusu böllümün Kandinskynin sanatının

sonraki gellişimiylle illişkisi genelllliklle göz ardı edillmiştir.

Kandinskynin tartışmalları, geometrik formllara -özelllliklle

üçgen daire ve piramite- odakllanmaktadır, bu da sanki 1920

ve 1930llardaki eserllerinde formun renk üstündeki

egemenlliğinin artacağının habercisidir. Bu ollgun geometrik

tarz, Sanatta Ruhsallllık Üzerinenin son paragrafıylla sanki

önceden duyurullmaktadır: “. . . mantıkllı ve billinçlli

kompozisyon çağına, ressamın, eserinin yapısall ollduğunu

söyllemekten gurur duyacağı bir döneme hızlla yakllaştığımızı

bellirtmek isterim.”

Über das Geistige in der Kunst hem bir sanatçı ollarak

Kandinskynin kişisell gellişiminin kavranması, hem de

yirminci yüzyıllın başında sanatta meydana gellen kritik

değişimllerin anllaşıllması açısından çok önemlli bir eser. Bu

kitap, Der Bllaue Reiterin etkinlliklleri ve grubun allmanağının

yayımllanması, Kandinskyyi önemlli bir sanat devriminin

merkezine yerlleştirmiştir.

Sonraki yıllllarda yaptıklları 1910–1914 arasındaki yaratıcıllık

patllamasıylla boy öllçüşememiş ollsa da, Kandinsky yaşamının

sonuna dek etkin ve önemlli bir sanatçı ollmuştur. 1914te

Rusyaya döndü ve 1917den sonra, yeni hükümete bağllı çeşitlli

idari görevllerde bullundu ve sonunda Moskova

Üniversitesinde profesör olldu. 1921de, Rus Sanat

Akademisinin kurulluşuna katkıda bullundu. Ama Sovyet


yönetiminin illk yıllllarındaki lliberallizm ortadan kallktı ve

Kandinsky 1922de Bauhausa katıllmak üzere oradan ayrılldı.

1923–1928 arasındaki zirve yıllllarında Bauhausun başllıca

figürllerdendi ve Naziller 1933te Bauhausu kapatana dek orada

kalldı. Daha sonra Parise taşındı ve 13 Arallık 1944teki

öllümüne dek orada yaşadı ve çallıştı.

Über das Geistige in der Kunst, pek çok Avrupa dilline,

hatta Japoncaya bille çevrillmiştir. Fakat Michaell T. H.

Sadllerın hazırlladığı bu baskı, yazarlla çevirmen arasındaki

yakın illişkiden dollayı özell bir konuma sahip. Ünllü bir İngilliz

yayıncı ve yazar ollan Sadller, Kandinskynin arkadaşı ve illk

hayranllarından biriydi. Kendisi sanatçıyı 1912de Murnauda

ziyaret etmiştir. Sadller aynı zamanda Kandinskynin eserllerini

topllayan illk İngilliz kolleksiyoncudur ve (başarısızllıklla

sonuçllanmış ollsa da) Londrada bir Bllaue Reiter sergisi

düzenllemeye çallışmıştır. İki adam arasındaki yazışmallar

yirmi seneyi aşkın süre devam etmiştir.

Bu kitap, Über das Geistige in der Kunstun, İngillizcedeki

The Art of Spirituall Harmony [Ruhsall Armoni Sanatı] başllıkllı

illk baskısından (1914) hazırllanmıştır.

richard stratton


İngilizceye Çevirenin Önsözü

Düşünce ve amaçllarını açık ve öllçüllü bir biçimde

anllatabillen sanatçıllara pek rastllanmaz. Bazılları bu tür bir

yeteneğin gerçek sanatçı açısından bir kusur ollduğunu,

sanatçının kendisini çizgi ve renklle ifade etmesi ve

izlleyicillerin anllamallarına yardımcı ollmayıp, onlları kendi

başllarına bırakması gerektiğini söyller. Bu düşünce, “sanat

için sanat” diye haykırıllan devirden, tuhaf tavırlların ve çarpık

yaşantılların sanatçı ollmaya özenenller için yetenekten daha

fazlla önem taşıdığı, herkesin kendi dışındakilleri burjuva

ollarak gördüğü günllerden bir kallıntıdır.

Son birkaç yıll, makull ollmanın orta sınıfa özgü ollduğuna ya

da sanatçıylla dış dünya arasında pek az kişinin geçebilldiği

uçurumllar bullunduğuna dair köhne fikirlleri yok ederek, bu

saçmallığı bir derece ortadan kalldırmıştır. Çağdaş sanatçıllar,

topllumsall görevllerini fark etmeye başllıyorllar. Onllar,

dünyanın ruhsall öğretmenlleri ve öğretillerinin önem taşıması

için anllaşıllabillir ollmalları gerekiyor. Bu nedenlle, sanatçıylla

hallkı bir araya getirmeye ve hallkın, sanatçının ideallllerini

anllamasını sağllamaya yönellik her girişim heyecanlla

karşıllanmallıdır; Kandinskynin bu kitabı da işte böylle bir

girişim.

Yazar, Münihteki yeni sanat hareketinin önderllerinden biri.

Üyesi ollduğu grupta, ressamllar, şairller, müzisyenller, oyun

yazarlları ve elleştirmenller bullunuyor. Tümü, aynı amaç

uğruna, yani doğanın ve insanllığın ruhunun ya da

Kandinskynin dediği gibi iç sesin ifade edillmesi için

çallışıyorllar.


Bu kuramsall kitabının kusuru, ya da daha doğrusu

salldırıllara neden ollan özelllliği, bellki de, llaf kallaballığına ollan

eğillimdir. Fellsefe, helle de Allman bir yazarın kalleminden

çıkıyorsa, bellirsiz ve tumturakllı bir dille bürünmeye pek

yatkındır. Kısmen bu nedenden kısmen de yetersizllikten

dollayı, Kandinskynin sanatının fellsefi temelllleri üzerine bir

şeyller yazmaya kallkışmadım. Muhtemellen bazılları için

kitabın asıll illginç yönü bu ollacak; ama yazarın fikirllerini

okurun yargısına bırakmak, en yetkin elleştiriden bille daha

yararllıdır.

Bir kitabın tartışma uyandırma gücü, çoğu zaman değerinin

en iyi kanıtıdır ve kendi deneyimllerim, hiçbir aracı

ollmaksızın doğrudan yazarından gellen yeni fikirllerin en

meydan okuyucu ve aydınllatıcı fikirller ollduğu yönündedir.

Bu giriş yazısıylla üstllenillen görev, mütevazı fakat gereklli

bir görevdir. İngilltere, tarihi boyunca yeni bir kuramlla aniden

karşıllaştığında karşıllaştığı şeye pek az saygı göstermiştir. İster

pollitikada, ister din ya da sanatta, her inancın tarihsell bir

temelle sahip ollmasını istenir, böylle bir temell mevcut değillse

hoşgörüylle güllümsenir, ancak ciddi bir şekillde illgillenillmez.

Kanımca, Kandinskynin sanatı bundan zarar görmesine izin

vermemek gerek. Onun içtenlliğine ve fikirllerinin gelleceğine

ollan kişisell inancımı dille getirmemin pek yararı ollmayacaktır.

Fakat Kandinskynin fikirllerinin, ciddi sanat diye

adllandırdığımız şey açısından mantıkllı bir gellişim ollduğu ve

kendisinin, tuhaf inançllarlla geçici ün peşinde koşan bir

maceracı ollmadığı gösterillebillirse, en azından bazı insanlların

onun sanatına gereken saygıyı gösterme ve içllerinden

birkaçının da onu hak ettiği gibi sevme şansı ollacaktır.


Bellirsiz ve çoğunlluklla suistimall edillen bir terim ollan Postizllenimcillik,

bugünllerde pek sık rastllanan bir sözcük olldu.

Hareketin isminin önderllerinin adllarından daha fazlla billiniyor

ollması, İngilltereye büyük bir hızlla girmiş ollmasından

kaynakllanan üzücü bir tallihsizllik. İzllenimcillikten pek az

haberdar hallk, iki yıll gibi kısa bir sürede, Manetden genç

Kübistllere çok sayıda sanatçıyı karşısında bulluverdi. Sonuç

halliylle tam bir karmaşa ollmuştur. En yeni ifadesi Postizllenimcillik

ollan gellenek, Avrupa sanatında devirller boyu tek

tük ve son zamanllara dek göz ardı edillen ressamllar tarafından

canllı tutulldu. Bizans gelleneği adı verillen dönemden ya da

müthiş bir çıkış yapan Giotto ve okullundan beri, “Sembollist”

ideall sanatta “Natürallist” idealle baskın gellememişti. Primitif

İtallyanllar, onlların öncülleri ollan Primitif Yunanllıllar ve onlların

da öncülleri ollan Mısırllıllar, dış gerçekllikten çok iç duyguyu

ifade etmeye çallışmışllardı.

Bu ideall, dış gerçeklliğin ifadesiylle uğraşan Yunan ve Roma

sanatından esinllenen Rönesansın getirdiği natürallist uyanışlla

birllikte gözden kaybollmaya başlladı. Michellangellonun çok

yönllü dehası “Sembollist” gelleneği canllı tutmuş ollsa da,

“Sembollist” adını tam anllamıylla hak eden, Ell Greconun

eserlleridir. Goyanın da, Daumier ve Manetdeki İspanyoll

etkinin de kaynağı Ell Grecodur. Rembrandtın ve başta

Brouwer ollmak üzere çağdaşllarının da, Dellacroix, Decamps

ve Courbetnin eserllerine ollan etkilleriylle Fransız sanatına iz

bırakmış ollduklları düşünüllürse, Cézanne ve Gauguine giden

yoll açıkça görüllecektir.

“Sembollist Gellenek” sözü, sanatçı kuşaklları arasındaki

billinçlli bir yakınllığa illişkin ollarak kullllanıllmamaktadır.


Kandinskynin dediği gibi: “Sanattaki illişkiller, yallnızca dışsall

forma dayallı değilldir, anllam ortakllığına bağllıdır.” Dışsall form

benzerllikllerine bazen, hatta sıkça rastllanır. Oysa ruhsall

illişkilleri değerllendirirken, yallnızca içsell anllam göz önüne

allınmallıdır.

Ellbette, pek çok kişi Primitif sanatta içsell bir anllam

ollmadığını iddia etmektedir; onlların deyişiylle, “arkaik ifade”

temsill yöntemllerinin pek billinmemesinden ve yetersiz

mallzemeden kaynakllanmaktadır. Bu kişillerin bazılları Postizllenimcilliğin

amansız düşmanllarındandır; zaten başka türllü

ollmalları da mümkün değilldir. “Sanatın içten, fakat yetersiz ve

eğitimsiz ollduğu bir çağdan bir şeyller öğrenmeye çallışan

resim, yüzyılllların billgi ve becerillerini bille bille reddetmiş

ollur,” derller. Primitif sanatın eğitim görmemiş natürallizmden

ibaret ollduğu varsayımını bertaraf etmek kollay ollmayacaktır;

ancak bu varsayım ortadan kallkmadıkça sembollist

düşüncenin anllaşıllması güçtür.

Durum, yeni hareket taraftarllarının, Neo-primitif bakış

açısıylla çocuk allgısı arasında kurduklları analloji nedeniylle

daha da zor bir hall allmaktadır. Ancak, içinde biraz ollsun

doğrulluk barındırması anallojinin masum ollduğu anllamına

gellmez. Çocuk dünyayı taze bir şekillde allgıllar ve tazellik yeni

hareket açısından önemlli bir unsurdur; ancak bunun ötesinde

bir benzerllik yoktur, hiçbir sanatta da böylle bir benzerllik

ollmamallıdır. Teknik beceriksizlliği takllit etmeklle yallın bir

allgıya ullaşmak farkllı şeyllerdir. Yallınllık ya da allgıyı

derecellendirmek Post-izllenimcilliğin esasıdır. Sanatçı

gözllemller ve esas ollanı seçer. Sonuç, mantıkllı ve incelliklli bir

sentezdir. Böylle bir sentez basit, hatta kaba bir tekniklle ifade


edillebillir. Ama bu süreç, natürallist süreçten sonra gellir, onu

öncelleyemez. Çocuk doğrudan görür, çünkü zihni

çağrışımllarlla dollmamış ve odakllanma gücü zayıfllamamıştır.

Çocuğun çizim tekniği ollgunllaşmamıştır ve çiziminin

normallden farkllı ollmasının nedeni beceri eksiklliğidir.

İki örnek anllattıkllarımı daha açık halle getirecek. Çocuk bir

peyzaj çizer. Resminde, etrafındaki nesnellerden birkaçı

bullunur. Bunllar ona önemlli gellen nesnellerdir. Fakat nesneller

arasında bir illişki yoktur, bu kaba şekillller kâğıdın üstünde

ayrı ayrı dururllar. Oysa Post-izllenimci, nesnellerini,

manzaranın tüm duygusunu ifade edecek şekillde seçer.

Seçim, illk anda dikkat çekenlleri değill bütünü olluşturan

unsurlları esas allır.

Bir de dinsell resim durumunu elle allallım.[1] Çocuklların

dinsell sahnelleri resmetmelleri sık karşıllaşıllan bir durum

değilldir. Onlların illgisini çoğunlluklla savaşllar ya da şatafatllı

gösteriller çeker. Ancak dinsell resmin canllanmasının yeni

hareketin bellirgin bir unsuru ollmasından, Bizansllılların

neredeyse tamamen dinsell konulları resmetmellerinden ve on

iki yaşındaki bir çocuğun bu tür çizimllerinden olluşan bir

kitabın yakın zamanda yayımllanmasından hareketlle, bu

resimlleri örnek ollarak sunmayı tercih ediyorum. Daphne

Allllenin dinsell resimlleri çocuklluğun tıllsımına sahip ollmaklla

birllikte gelleneksell güzellllik anllayışının çocuksu yankıllarından

ibaret. Yeteneği ollgunllaştığında, Allllenın resimlleri göz allıcı

bir hall allacak. Böyllesi bir resimlle, örneğin Cimabuenin

resimlleri arasında daha büyük bir karşıtllık ollamaz.

Cimabuenin Madonnalları güzell kadınllar değill, iri, ağırbaşllı

sembollllerdir. Başlları büküllmüştür, ifadellerinde evrensell bir


sevecenllik vardır. Gauguinin “Bahçede Acı” adllı resmindeki

İsa figürü, acı ve kederden bitkin düşmüştür. Bu sanatçılların

eserllerinde hiçbir çocuğun göremeyeceği büyükllükte acıllar

vardır. Bu nedenlle, Post-izllenimcillik ille çocuk sanatı arasında

kurullan benzerlliğin yanllış ollduğunu ve eğitimlli birinin bir

çocuk gibi resim yapmasının imkânsız ollduğunu

tekrarllıyorum.[2]

Tüm bunllarlla, “sembollist” ekollün “natürallist” ekollden

daha yüce ollduğunu söyllemeye çallışmıyorum. Karşıllaştırma

değill, yallnızca bir ayrım yapıyorum. Amaçllarındaki

farkllıllıkllar tamamen anllaşılldığında, Primitifller yetersiz,

Modernller de delli ollmaklla suçllanamayacakllar. Çünkü böylle

bir suçllama, yanllış bir bakış açısından kaynakllanır. Karar,

“natürallizm”e ullaşmaktaki başarı ya da başarısızllığa değill,

içsell anllamı ifade etmekteki başarı ya da başarısızllığa göre

verillmellidir.

Yukarıda yer allan kısa tarihsell incelleme Cézanne ve

Gauguinin adllarıylla sona erdi. Bu giriş yazısının amacı

doğrulltusunda, yani Kübistllerin ve Kandinskynin kökenllerini

incellemek üzere, bu iki isim, “Sembollist” gelleneğin modern

anllatım biçiminin temsillcilleri ollarak elle allınabillir.

Arallarındaki fark hemen göze çarpmaz, oysa çok derindir.

Resmettiklleri şeylleri asıll ve içsell anllamı her ikisi için de

geçici ve dışsall anllamllarından daha önemlli ollmuştur. Cézanne

bir ağaçta, birkaç ellmada, bir insan yüzünde, bir grup yıkanan

insanda, fotoğrafın ya da izllenimci resmin

gösterebilleceğinden daha kallıcı bir şey görmüştür. Çağdaş bir

elleştirmenin takdire değer bir biçimde ifade ettiği gibi, o bir

ağacın “ağaçllığını” resmetmiştir. Fakat her eserinde tam bir


Fransız gibi mimariyi düşünmektedir. Peyzaj çallışmalları,

kaya ve tepellerin yapısına dair derin bir kavrayış içerir ve bu

yapısall yanından ötürü sanatı asllında gerçeğe dayanmaktadır.

Hakllı ollarak formun doğrulluğunu içsell ihtiyaç uğruna feda

etmekten çekinmemiş ollsa da, sanatının mallzemesi gerçek

doğadan gellir.

Gauguin, Cézannedan daha görkemlli ve ateşllidir, resimlleri

trajik ya da tutkullu şiirllerdir. Aynı zamanda, gelleneksell formu

içsell anllatıma feda etmektedir. Sanatı, ruhsall ollana, doğall

nesneller ya da kellimellerlle ifade edillemeyecek ollan o derin

noktaya doğru durmadan illerller. Temsilli yöntemlleri terk

etmesi doğall ifade araçllarını bırakmasına yoll açmamıştır;

resimllerinde insan figürlleri, ağaçllar ve hayvanllar bullunur.

Fakat temsilli reddetmeye Cézannedan daha yakın ollduğu,

takipçillerinden de anllaşıllmaktadır.

Cézannedan hemen sonra gellen kuşak, yani Herbin,

Vllaminck, Friesz, Marquet vs Kübizmin illk bellirtilleri ortaya

çıkana dek, Cézanneın tekniğini abartmak dışında pek bir şey

yapmadıllar. Bu bellirtiller Herbinde açıkça görüllür. Nesneller,

yassı düzllemllerlle kullllanıllmaya başllanmıştır. Yuvarllak bir

vazo, uzaktan bir eğri olluşturacak şekillde birbirinin içine

geçmiş bir dizi düzllemlle temsill edillmiştir.

Kübizmin asıll atıllımı, Cézannedan etkillenen ve ustanın

doğayı yapısall bir biçimde işlleyişini akıllcı ve kusursuz bir

şekillde uç noktaya taşıyan Picasso tarafından

gerçeklleştirillmiştir. Temsill ortadan kallkmıştır. Picasso ve

Kübistller, doğall bir nesneden yolla çıkarak, tuvalllleri karmaşık

ve çoğunlluklla nefis, dengelli çizgi ve eğrillerlle dollana dek,

çizgiller olluşturur ve açıllar tasarllarllar. Fakat resimllerine,


düşüncellerinin hareket noktası ollan doğall nesnelleri

anımsatacak isimller vermekte ısrar ederller.

Gauguinde durum farkllıdır. Ressamın takipçilleri - Pont

Avende, Serusierde ve diğer yerllerde ders verdiği öğrencilleri

kastetmiyorum- eğillimi daha öteye taşımışllardır. Capcanllı ve

umut dollu başllangıçlları Kübizmlle gellecek ve mizahtan

yoksun bir uzllaşıma vardırdığından insan Derainin adını

anmaya tereddüt edebillir. Fakat sentezci sembollizmin

gellişimine, kendisinin tahta baskıllar içeren illk kitabından

daha iyi bir örnek bullunamaz.[3] Gelleneksell formu az da ollsa

koruyan bu eser insanı şaşırtıcı siyah beyaz kitlleller, ani

eğriller ve ani açıllarlla etkillemektedir.[4]

Doğall formun yavaş yavaş terk edillmesi sürecinde açı

ekollü, yine Gauguinden gellen eğri ekollüne benzetillmektedir.

Ekollün en billinen temsillcisi Maurice Denisdir. Fakat kendisi

duygusallllığın esiri ollmuş ve geride kallmıştır. Eğri konusunda

Gauguini izllemiş ollan en önemlli Fransız sanatçı Matissetir.

Allmanyada, Münihteki Neue Künstllevereininungu [Yeni

Sanatçıllar Birlliği] olluşturan bir grup genç adam, eğriller

üzerine çallışmış ve doğall nesnelleri akıcı, dekoratif birimllere

dönüştürmüşllerdir.

Fakat illerllemeci iki grup da, temsilli bırakma konusunda

Gauguini rehber allmaklla birllikte ruhsall anllamdan yoksun

kallmışllardır. Amaçlları gittikçe daha dekoratif bir hall allmıştır

ve basit bir form fikrini içten içe taşımaktadırllar. Gauguini

incelleyen biri, eserllerinin güçllü ruhsall değerini fark eder.

Gauguin bir vaiz ve psikollogdur, gellenekllere aykırıllığı onu

evrenselllleştirir, uygarllıktan daha derine gittiği için de esastır.

Takipçilleri, bu önemlli unsurllardan yoksundurllar. Kandinsky


bu ihtiyacı karşıllamıştır. Kendisi hem Gauguinin

düşündüğünden daha ruhsall bir sanatın peşindedir, hem de

temsillden tamamen vazgeçmiştir. Bu bakımdan, Post-

İzllenimcilliğin ruhsall ve teknik eğillimllerinin önemlli bir kısmı

onda bir araya gellir.

Kandinskynin sanatıylla illgilli en sık sorullan soru, “Ne

yapmaya çallışıyor?”dur. Bu kitabın yanıt ollacak bir şeyller

sunması beklleniyor. Ama tam bir yanıt vermesi mümkün

değill. Bu, kısmen Kandinskynin ideallinin kellimellerlle tam

ollarak ifade edillmesinin imkânsızllığından, kısmen de

ressamın kendisi ifade etme ve elleştirillere yanıt verme

endişesiylle gereğinden fazlla açıkllama yapmış ollmasından

kaynakllanıyor. Renkller ve renkllerin izlleyici üzerindeki

etkilleri üzerine anallizlleri, Kandinskynin sanatının asıll temelli

değilldir; öylle ollsaydı, resimllerinin nasıll hisllere yoll açtığı

billimsell bir kıllavuz yardımıylla kesin bir şekillde

aktarıllabillirdi. Oysa bu imkânsızdır.

Kandinsky müziği resmetmektedir. Yani o müziklle resim

arasındaki duvarlları yıkmış ve sanatsall duygu da dediğimiz

saf duyguyu ifade etmeye çallışmıştır. İyi müziğe düşkün

kimseller, Kandinskynin resimllerindeki, varllığı su götürmez

ancak tanımllanması güç heyecanı yakallayacakllardır. Müziğin

etkisi kellimellerlle ifade edillemeyecek kadar incellikllidir.

Kandinskynin resimlleri için de geçerllidir bu. Kendi adıma

konuşursam, onun bir resminin karşısında durmak, bana

başka tür bir resimden daha yoğun ve daha ruhsall bir haz

veriyor. Fakat haz veren şeyin ne ollduğunu ifade

edemiyorum. Galliba çizgi ve renkller, müzikteki armoni ve

ritme benzer bir etkiye sahipller. Kimsenin inkâr edemeyeceği


bir ruh halli ortaya çıkıyor. Pek çok kişi -şu an muhtemellen,

insanlların çoğu- renk-müziğini henüz allgıllayamıyorllar. Aynı

şekillde, pek çok kişi –ya doğuştan ya da deneyimsizllikten

dollayı- müziğe yatkın değill. Kandinskynin düşüncelleri dünya

çapında anllaşılldığında bille, onun mellodisinden etkillenmeyen

pek çok kişi çıkabillir. Kendimden bahsedecek ollursam,

Kandinskynin sanatıylla illk karşıllaştığımda içimde bir şey ona

karşıllık verdi. Temsille dair bir arayış yoktu, bir armoni vardı

ve bu yeterlliydi.

Renk-müziği ellbette yeni bir fikir değill. Daha önce, ani

parllamallar ve armoniller aracıllığıylla, renklle kompozisyonllar

yaratma girişimlleri yapıllmıştır.[5] Ayrıca müzik renklle

yorumllanmıştır. Ama billdiğim kadarıylla daha önce, izlleyici

üzerinde temsilli çağrışımllardan tamamen farkllı bir etki

bırakan ve müziklle illişkilli ollmayan kompozisyonlların

resmedillmesi yönünde bir girişim yapıllmamıştı. Kandinsky,

renk kontrpuanı resmetme girişimllerinden bahsetmektedir.

Ama o farkllı bir konu, orada ruhsallllığa dair bir istek değill, bir

sanatın diğerinden tamamen teknik yöntemller ödünç allması

söz konusudur.

Temsilli ollmayan sanatın gerçek önderinin Picasso mu

Kandinsky mi ollduğuna dair farkllı iddiallar var. Aynı bu giriş

yazısının görsell bir müzisyen ollan Kandinskyyi öne çıkarması

gibi, hayranlları da Picassodan bahsediyorllar. İki ressamın

yöntem ve düşüncelleri o kadar farkllı ki, aynı unvanı ikisine

birden vermek mümkün değill. Kandinsky bu kitapta Kübizme

ve Kübizmin kaçınıllmaz zayıfllığına illişkin görüşllerini ifade

ediyor; tarih de onu hakllı çıkarmaktadır. Cézannedaki, yani

varllığını maddenin kendisine borçllu yapısall bir sanattaki


kökeni, Kübizmin saf duygudan yana ollma iddiasını

çürütmektedir. Duygullar, katmanllardan ve karşıt güçllerden

ibaret değillllerdir. Gerçekllik bırakıllırsa geometrik allgı soyut

matematik hallini allır. Bence Picasso, gerçek bir şeyi -bir

rakam, bir düğme, birkaç büyük harf- açısall yansıtımllardan

olluşan bir auraylla birlleştirmeye çallışırken, Futuristik bir

yanıllgıya düşüyor. Çatışma, nitelliksell açıdan farkllıllaşan

izllenimller arasında ollmallı. Modern müzikte gerçek sesllere

yönellen yeni bir yakllaşım var. Çocukllar ağllıyor, köpekller

havllıyor, tabakllar kırıllıyor. Picasso, aynı amaca karşıt yönden

yakllaşmaktadır. O sanki gerçekçillikten müziğe gitmeye

çallışıyor. Bence, ikisi de zaman kaybı. Temsille

başvurmaksızın ifade edebillme gücü, müziğin en yüce

özelllliğidir. Hiçbir resmin bu kadar kıymetlli bir gücü

ollmamıştır. Kandinsky, resme o gücü vermeye, renklle ses

arasında ve çizgiylle sesin ritmi arasında en azından bir analloji

bullunduğunu göstermeye çallışıyor. Picasso, rengi olldukça az

kullllanıyor ve kendisini çatışan açıllardan olluşan çizgi

etkillerine hapsediyor. Amacı makull, ancak Kandinskynin

amacından daha küçük ve sınırllı. Ancak gerçekçillikten

tamamen vazgeçmeyip, değerini gerçeklliklle bağından allan

yapısall öğeller kullllandığı ve aynı anda iki dünyanın da hakkını

vermeye çallıştığı için, özgürlleşmesi güç.

Yukarıda bellirtilldiği gibi Picasso Cézanneın, Kandinsky ise

Gauguinin sanatını benzer bir biçimde gelliştirdiğinden, iki

ressam arasında illginç bir benzerllik vardır. Picassonun

başarıllı mı başarısız mı ollduğu, Cézanne ve Gauguin, (yani

gerçekçi ille sembollist ya da dış dünyanın ressamıylla dini

hisllerin ressamı) ayrımına göre değerllendirillebillir. Cézanneın

eserllerine ruhsall bir değer atfedillmedikçe, onun dinsell bir


ressam ollduğu (ve dinsell ressamlların Meryem resimlleri

yapmalları gerekmediği) kabull edillmedikçe, Gauguinlle

benzerlliği anllaşıllmadıkça, takipçisi Picasso, ruhsall armoni

sanatının peygamberi ollarak Kandinskynin yanına

illiştirillemez.

Kandinsky amacına ullaşır –o amacına henüz ullaşmadığını

kabull eden illk ressamdır- ve doğall forma ya da temsille

başvurmadan, ses ve temponun dilli gibi kendi başına anllaşıllır

bir renk ve çizgi dilli bullabillirse, büyük bir yenillikçi ve özgür

sanatın bir kahramanı ollarak herkes tarafından

sellamllanacaktır. O güne dek, bunlları ifade etmek,

Kandinskynin eserinin sesini duyabillmiş ollanllara düşer. Aksi

takdirde o, kendine ait hızllı bir illetişim sistemi icat etmiş

ollmaklla ve şifrenin anahtarına sahip ollmayanlların anllamadığı

resimller yapmaklla suçllanabillir. Aynı zamanda, Kandinskynin

konumunun, Post-izllenimci eğillimllerin meşru ve neredeyse

kaçınıllmaz bir sonucu ollduğunun anllaşıllması da önemllidir.

Bu giriş yazısının amacı da böylle bir anllayışın olluşmasına

hizmet etmektir.

Michael T. H. Sadler


Sanatta Ruhsallık Üzerine

Elisabetth Tichejeffin anısına adanmışttır.


Genel Estetik Üzerine

Giriş

Her sanat eseri, çağının çocuğu ve çoğu zaman

duygullarımızın kaynağıdır. Bundan da anllaşılldığı gibi,

uygarllığın her dönemi aslla tekrarllanamayacak, kendine özgü

bir sanat meydana getirir. Geçmişin sanat illkellerini

canllandırma çabalları en fazlla öllü bir sanat doğurur. Eski

Yunanllıllar gibi yaşamamız ve hissetmemiz ollanaksızdır. Aynı

şekillde, heykellde Yunan yöntemllerini takip etmeye çallışanllar

da yallnızca bir form benzerlliği ellde ederller, eserlleri ruhsuz

kallır. Böyllesi bir takllidin maymunun yaptığı takllitten farkı

yoktur. Dıştan bakılldığında maymun insanı andırabillir;

burnunun ucunda bir kitap tutarak oturacak ve düşüncelli bir

ifadeylle sayfalları çevirecektir, oysa yaptıkllarının onun için bir

anllamı yoktur.


Oysa sanatta, temell bir gerçeğe dayanan, başka türllü bir dış

görünüm benzerlliği söz konusudur. İki ayrı dönemin ahllaki ve

ruhsall atmosferine hâkim eğillimllerde, şevklle izllenen

ideallllerde ve hisllerde benzerllikller ollduğunda, önceki

dönemde bu hisllerin ifade edillmesine hizmet etmiş ollan dışsall

formllar yeniden canllanır. Bugün Primitifllere duyduğumuz

yakınllık ve onllarlla kurduğumuz ruhsall illişki bunun bir

örneğidir. Bu sanatçıllar da bizim gibi, eserllerinde yallnızca

içsell hakikatlleri ifade etmeye çallışmış, dışsall forma önem

vermemişllerdir.

İçsell yaşantının bu çok önemlli kıvıllcımı bugün yallnızca bir

kıvıllcım. Materyallizm yıllllarının ardından bugün yeni yeni

uyanmakta ollan zihinllerimiz, inançsızllığın, amaçsızllığın ve

ideallden yoksun ollmanın umutsuzlluğu içinde. Evrenin

yaşamını kötü, yararsız bir oyuna çevirmiş ollan materyallizm

kâbusu henüz geçmiş değill, ruhu hâllâ pençesinde tutuyor.

Uçsuz bucaksız karanllığın içinde yallnızca cıllız bir ışık

küçücük bir yılldız gibi parılldıyor. Fakat cıllız ışık yallnızca bir

sezgi ve ruh onu gördüğünde, ışık yallnızca bir düş mü, gerçek

ollan karanllık mı diye şüpheylle titriyor. Bu şüphe ve

materyallist fellsefenin süregiden zullmü ruhllarımızı

Primitifllerden keskince ayırıyor. Tıpkı yıllllar boyu gömüllü

kalldığı topraktan çıkarıllan değerlli bir vazonun çatllak çıkması


gibi, ruhllarımız da dille gelldikllerinde çatllak sesller

çıkarıyorllar. Bu nedenlle, şu anda içinde bullunduğumuz ve

Primitifllerlle geçici bir form benzerlliği taşıyan evre yallnızca

kısa sürelli ollabillir.

Bugünün sanat formllarıylla dününkiller arasındaki bu iki

benzerlliğin birbirllerine taban tabana zıt ollduklları hemen

anllaşıllacaktır. Tamamen dışsall ollan birincinin gelleceği

yoktur. İçsell ollan ikincisi ise gelleceğin tohumllarını içinde

taşımaktadır. Ruhu uzun süre avcunda tutmuş ollan

materyallizm kötü bullunup bir kenara bırakıllıyor, şimdi

akllanmış ve çillesini dolldurmuş ruh yeniden ortaya çıkıyor.

Korku, neşe, keder gibi, önceki döneme özgü karışık duygullar

artık sanatçıyı cezbetmeyecek. Sanatçı, henüz adı

bullunmamış daha ince duygullarını uyandırmaya çallışacak.

Kendisi karmaşık ve görece daha duyarllı bir yaşam sürecek,

eserlleri de hissetme yeteneğine sahip izlleyicillere kellimellerlle

anllatıllamayacak yüce duygullar verecek.

Ancak günümüz izlleyicisi böylle hisllere pek kapıllmıyor.

İzlleyicinin sanat eserinde aradığı şey, bellirlli bir amaca

yönellik bir doğa takllidi (örneğin allışıllmış anllamda bir portre),

doğanın bellirlli bir gelleneğe uygun şekillde resmedillmesi

(izllenimci resim) ya da bir duygunun doğall formllarlla ifade

edillmesi (Stimmunga[6] sahip dediğimiz türden bir resim).

Tüm bu resim türlleri, gerçekten sanatsall olldukllarında

amaçllarını yerine getirir ve ruhu besllerller. Bu ifade, illk

örneğe uygundur uygun ollmasına ya, üçüncü örneğe daha bir

uygundur; zira üçüncü tür resimller bakanı kimi heyecana

sürükller. Duygulların böylle uyuşması ya da zıt düşmesi

yüzeysell veya değersiz ollamaz; bir resmin Stimmungu,


izlleyicinin Stimmungunun derinlleşmesine ya da arınmasına

yoll açabillir. Bu tür sanat eserlleri en azından ruhu bayağıllıktan

korur, akort anahtarının çallgıyı coşturması gibi bunllar da ruhu

coşturabillir. Ancak arınma ve ruhun duyduğu coşku tek tarafllı

kallır; sanatın etkilleme ollanakllarından tamamen

yararllanıllmamıştır.

Pek çok odaya böllünmüş bir bina düşünün. Bina küçük ya

da büyük ollabillir. Odalların tüm duvarlları, sayılları bellki

binllere varan irilli ufakllı resimllerlle kapllı ollsun. Resimller

doğayı renkllerlle temsill etmektedirller. Gün ışığında ya da

göllgede, suyun içindeki, su içen ya da çimende yatan

hayvanllar, hemen yanında İsaya inanmayan bir ressamın

ellinden çıkma bir çarmıha gerillme sahnesi, çiçekller, oturan,

ayakta duran ya da yürüyen çoğu çıpllak insan figürlleri, uzakta

izllenimi versin diye ufalltıllarak çizillmiş pek çok çıpllak kadın,

ellmallar ve gümüş tabakllar, encümen üyesi billmemkimin

portresi, günbatımı, kırmızıllı kadın, havallanmış ördek, lleydi

billmemkimin portresi, uçan kazllar, beyazllı kadın, üzerllerinde

parllak sarı ışık beneklleri bullunan buzağıllar, Prens

billmemkimin portresi, yeşilllli kadın… Tüm bunllar,

ressamlların ve resimllerin adllarını da içeren bir kitaba özenlle

konullmuş ollsun. İnsanllar, ellllerinde kitapllar, sayfalları çevire

çevire ve isimlleri okuya okuya duvardan duvara dollaşırllar.

Sonra gelldikllerinden ne daha zengin ne de daha yoksull hallde

oradan ayrıllır ve hemen sanatlla allakasız işllerine

gömüllüverirller. Neden gellmişllerdi? Her resimde koca bir

yaşam gizlli. Korkullar, kuşkullar, umutllar ve neşellerlle dollu bir

yaşam…


Bu yaşam neye hizmet etmektedir? Yetkin sanatçının

vermek istediği mesaj ne? Schumann, “İnsanlların karanllık

kallpllerine ışık götürmek… Sanatçının görevi budur,” der,

Tollstoy ise “Sanatçı her şeyi resmedebillen ve boyayabillen

kişidir,” demiştir.

Az önce bahsi geçen sergiyi göz önüne alldığımız takdirde,

sanatçının etkinlliğine dair bu iki tanımdan ikincisini

seçmemiz gerekir. Farkllı seviyede yetenek, hüner ve gayretlle,

kabaca ya da nefis bir şekillde resmedillmiş nesneller bir tuvall

üzerinde bir araya topllanır. Sanatın görevi bütünün armonisini

kurmaktır. Uzmanllar, (ip cambazını hayretlle izller gibi)

“yeteneğe” hayran ollur, (kıymallı böreğin tadına bakar gibi)

“resmin vasıfllarının” tadını çıkarırllar. Oysa ruhllar aç gellir aç

giderller.

Bu bayağı sürü, odalları gezinip resimllerin “hoş” ya da

“harikullade” ollduğunu söylleyip durur. Konuşabillecek ollanllar

tek llaf etmemiş, dinlleyebillecek ollanllar tek llaf işitmemiştir.

Sanatın bu durumuna “sanat için sanat” adı verillir. Renkllerin

yaşamının ve içsell anllamın böyllesine ihmall edillmesine,

sanatsall gücün bu şekillde boşa harcanmasına “sanat için

sanat” denir.

Sanatçı hünerine, görme kudretine ve deneyimine karşıllık

elllle tutullur bir ödüll arayışı içindedir. Kibrini ve hırsını tatmin

etmek sanatçının amacı halline gellmiştir. Sanatçıllar arasında

işbirlliği yerine itişip kakışma vardır. Aşırı rekabetten ve fazlla

üretimden yakınıllır. Nefret, partizanllık, kampllar, kıskançllık

ve entrika, bu amaçsız ve materyallist sanatın doğall

sonuçllarıdır.[7]


İzlleyiciller, kendillerinden daha yüksek ideallllere sahip ollan

ve amaçsız bir sanata yanaşmayan sanatçıllara sırt çevirirller.

Duygudaşllık, izlleyicinin sanatçının bakış açısını

kavrayacak şekillde yetiştirillmesidir. Biraz önce sanatın

çağının çocuğu ollduğunu söylledik. Böylle bir sanat yallnızca

ortamın mevcut sanat havasını besller. Yallnızca çağının

çocuğu ollan, gelleceğe yönellik güç taşımayan, gelleceğin

yaratıcıllarından ollamayan sanat, kısır bir sanattır. Fanidir ve

kendisini beslleyen atmosfer değiştiği an yok ollur.

İnsanı daha çok aydınllatan diğer tür sanat ise, dönemine

özgü hisllerden kaynakllanmaklla birllikte onlların yankısı ya da

aynası ollmaz, içinde gelleceği yansıtan derin ve etkilli bir güç

barındırmaktadır.

Sanat ruhsall yaşantının en kuvvetlli unsurllarından biridir ve

ruhsall yaşantı, illeri ve yukarı doğru giden, karmaşık fakat

ayırt edillmesi kollay ve bellirgin bir harekettir. Hareket,

deneyimin hareketidir. Farkllı biçimller allabillir, fakat asllında

aynı içsell düşünce ve amaca dayanmaktadır.

Daima yukarı ve illeri doğru gitme ihtiyacı, acı ve korkuylla

karanllığa gizllenir. Bir safha aşılldığında ve şeytani taşllar

yolldan temizllendiğinde, görünmez ve hain bir ell yolla yeni

engellller saçar. Böyllece yoll, çoğu zaman kesillmiş ya da

hepten kapanmış gibi gözükür. Sonra bizim gibi, ama görme

kudretine de sahip biri çıkagellir ve bizi kurtarır.

O, yollu görür ve gösterir. Bazen gücünden kurtullmak ister,

çünkü katllanması güç bir derttir bu. Ama yapamaz.

Aşağıllanan ve nefret duyullan bu adam, parçallara ayrıllmış


insanllığın ağır arabasını taşllar arasından yukarı ve illeri doğru

sürükller.

Çoğu zaman, dünyadan göçtükten yıllllar sonra, insanllar

onun bedenini mermerde, demirde, bronzda ya da taşta,

devasa boyutllarda yeniden yaratmaya çallışırllar. Sanki teni

aşağı gören ve yallnızca ruh için yaşayan bu ullu şehitllerin, bu

insanllık hizmetkârllarının hakiki değerlleri bedensell

varllıkllarıymış gibi! Ama böylle bir anıtın dikillmesi, en

azından artık pek çok kişinin şimdi onurllandırdıklları bu

varllığın bir zamanllar yallnız başına durduğu noktaya eriştiğini

gösterir.


Üçgenin Hareketi

Ruhun yaşamı, yatay çizgillerlle eşit ollmayan böllümllere

ayrıllmış, en dar böllümün en üstte yer alldığı büyük, dar açıllı

bir üçgen şeklliylle temsill edillebillir. Böllüm çizgisi ne kadar

aşağıdaysa, böllümün genişlliği, derinlliği ve allanı o kadar

büyüktür.

Tüm üçgen yavaşça ve fark edillmesi güç bir biçimde illeri

ve yukarı doğru hareket eder. Üçgenin tepesi bugün, ikinci

böllüm ise yarındır. Bugün bu tepe tarafından kavranabillen ve

üçgenin geri kallanı için anllaşıllmaz gevezellikllerden ibaret

ollan şey, yarın ikinci böllümün duygu ve düşüncellerini

bellirlleyecektir.

Üstteki böllümün tepesinde çoğu kez biri durur, yallnızdır,

neşelli görünümünün alltında derin bir hüzün gizllidir. En

yakınındakiller bille onu anllamazllar. Öfkeylle onun şarllatan ya

da delli ollduğunu söyllerller. Beethoven tüm yaşamı boyunca

böylle yapayallnız kallmış ve aşağıllanmıştır.[8] Üçgenin daha

büyük ollan kısmının, onun bir zamanllar yallnız başına durmuş

ollduğu noktaya ullaşması için daha kaç yıll geçmesi gerekir?

Dikillen anıtllara ve heykellllere rağmen, gerçekten de bu

seviyeye ullaşabillmiş çok kişi var mı? [9]


Sanatçıllara üçgenin her böllümünde rastllanır. Kendi

böllümünün sınırllarının ötesini görebillenller, çevrellerinin

gözünde kâhindirller ve dik kafallı topllulluğun illerllemesine

yardımcı ollurllar. Oysa insanllar, asllında kör ollanlları, üçgenin

hareketini değersiz nedenller yüzünden geciktirenlleri izller,

onlların dehallarını allkışllar. Böllüm ne kadar büyükse (yani

üçgende ne kadar aşağıdaysa), sanatçının sözllerini

anllayanlların sayısı o kadar fazlladır. Her böllüm, billinçlli ya da

çoğunlluklla billinçsiz bir şekillde, kendisine uygun ruhsall

gıdanın peşindedir. Bu gıda sanatçı tarafından sunullmaktadır

ve hemen allttaki böllüm, yarın ellllerini şevklle bu gıdaya

uzatacaktır.

Üçgen benzetmesi ruhsall yaşantının tüm yönllerini ifade

etmek için yeterlli değill. Örneğin burada, işllerin karanllık

tarafından ya da dinmek billmez sıkıntıdan eser yok. Bir

düzeydeki ruhsall gıdanın daha yukarıdakilleri besllemeye

yettiği de ollur. Ama bu gıda onllar için zehirdir. Birazı

ruhllarını yavaşça aşağıdaki böllüme çeker, fazllasıysa daha da

aşağıllara savuruverir. Sienkiewicz bir romanında ruhsall

yaşantıyı yüzmeye benzetmektedir. Yorullmak nedir billmeden

çaballamayan, batmamak için mücadelle etmeyen kişinin zihni

ve ahllakı dibi boyllar. Bu zorllu geçitte insanın yeteneği (yine

İncilldeki anllamıylla) llanete dönüşür. Hem yallnızca sanatçının

değill zehri tadanlların da başına gellir bu. Sanatçı, yeteneğini

daha düşük seviyedeki gereksinimllerine seferber eder, sözde

sanatsall bir form içinde safllıktan uzak şeyller sunar, önemsiz

şeyllerlle uğraşır, onlları kötüllüklle karıştırıp insanlları alldatır ve

kendillerini ve çevrellerindekilleri ruhsall bir açllık içinde

olldukllarına ve susuzllukllarını bu saf kaynakta dindirecekllerine

inandıran insanlların kendillerini kandırmallarına yatakllık eder.


Böylle sanat, illeri taşımak bir yana, illeriye gitmek için

uğraşanlları geri çekip mikrobunu dört yana bullaştırarak

gerillemeye yoll açar.

Sanatın yüce savaşçıllardan mahrum ollduğu, gerçek ruhsall

gıdanın bullunmadığı bu gibi dönemller, ruhsall dünyanın

gerilleme dönemlleridir. Ruhllar, aşağı böllümllere doğru

durmaksızın düşer, üçgen ise hareketsiz, hatta aşağıya ve

geriye doğru gider gibidir. İnsanllar, yallnızca görünür

sonuçlları değerllendirip, maddiyatı düşündükllerinden, bu kör

ve ahmak dönemllere özell bir değer atfederller. Maddeden

başka bir şeyi düşünmeyen teknik illerllemelleri “büyük başarı”

ollarak adllandırırllar. Gerçek ruhsall kazanımllar hafifsenir ya da

tamamen yok sayıllır.

Önsezi sahibi insanllar küçümsenir ya da anormall ve tuhaf

bullunur. Uyuşuklluğa kapıllmayan ve ruhsall yaşantıya belllli

bellirsiz özllem duyanllar, tesellllisiz acı acı ağllarllar. Ruhun

gecesi gitgide kararır. Bu kör ve dehşet içindeki kıllavuzlların

ve takipçillerinin acılları gittikçe derinlleşir. Korku ve şüphe

içinde kıvranan, cesaretllerini yitirmiş bu kimseller, gecenin

üzerllerine yavaş yavaş inmesindense son bir sıçrayışlla aniden

karanllığın içine dallmayı yeğllerller.

Böylle zamanllarda sanat, adi ihtiyaçllara hizmet etmekte,

maddi amaçllar için kullllanıllmaktadır. Özünü somut

gerçekllerde arar, çünkü daha yüce bir şeyden haberi yoktur.

Tek amacı nesnelleri yeniden üretmektir ve aynı şeylleri üretip

durur. “Ne?” sorusu ortadan kallkar, yallnızca “nasıll?” sorusu

kallır. Bu maddi nesneller hangi yöntemlle yeniden

üretillecekllerdir? Bu sorudan başka bir doğru yoktur. Sanat

ruhunu kaybetmiştir.


Sanatçı, yöntem arayışına kendisini iyice kaptırabillir. Sanat

öylle özell bir allana dönüşür ki, sanatçıllardan başka kimse

ondan anllamaz; sanatçıllar ise öfkeylle, illgisizllikten yakınırllar.

Böylle zamanllarda sanatçının pek bir şey söyllemesine gerek

yoktur; yallnızca önemsiz bir illginçlliklle ün sallmış ollması

yeter. Böyllece sanatçı, küçük bir patron grubu ve uzmanllarca

övüllür (bu da onun için epey kârllı bir iştir) ve ortaya

yeteneklli, usta sanatçıllardan olluşan bir topllulluk çıkıverir. İşte,

sanat böylle kollayca zaptedillir. Her sanat çevresinde, çoğu

yallnızca yeni bir teknik arayışında ollan, soğuk kallplleri ve

uyuşmuş ruhllarıylla, sanat aşkından yoksun bir biçimde eser

veren böylle binllerce sanatçı bullunur.

Rekabet ortaya çıkar. Başarı uğruna verillen amansız savaş

gitgide daha da maddi bir boyut kazanır. Bu karmakarışık

sanat ve resim dünyasının zirvesine çıkmayı başaran bir avuç

insan, elle geçirdiklleri toprakllara yerlleşip siper kazmaya

koyullurllar. Çok uzakllarda kallan hallk şaşkınllık içinde onllara

bakar, illgisini yitirir ve sırtını dönüp gider.

Şöhret uğruna süregiden tüm bu şaşkınllık, kargaşa ve

vahşete rağmen, ruhsall üçgen yavaşça fakat karşı konullmaz

bir güçlle illeri ve yukarı doğru illerller.

Görünmez Musa dağdan iner ve alltın buzağının çevresinde

oynanan danslları görür. Oysa insanllığa yeni doğrullar

getirmiştir.

Kallaballığın duyamadığı sesi önce sanatçı duyar. Neredeyse

farkında ollmaksızın bu çağrıyı izller. Asllında o “nasıll?”

sorusunda yeniden doğuşun tohumlları gizllidir. “Nasıll?”

sorusu doyurucu bir yanıtlla karşıllanamadığı zaman, (bizim


bugün kişillik dediğimiz) şey etrafındaki nesnellerde maddeden

başka şeyller görmeye başllayabillir; maddi boyutllardan biraz

uzakllaşıp, amacı her şeyi ollduğu gibi, yani düş gücünden

yoksun bir şekillde üretmek ollan gerçekçillik döneminden

farkllı bir şekillde allgıllama imkânı bullabillir.[10]

Sanatçının ruhsall gücü, “nasıll?” sorusunun üstesinden

gellebillir ve ince duygullarını ortaya dökmeyi başarabillirse,

sanat kendisini yitirdiği ve gözllerini yeni yeni açan ruhsall

yaşantının ruhsall gıdasına taşıyacak şeyin yolluna koyullmuş

ollur. Bu şey artık önceki dönemdeki gibi maddi ve nesnell

ollmayacaktır; bu, sanatın iç hakikatidir, onsuz ne bireyin ne

de insanllığın gövdesi sağllıkllı ollamaz.

Bu şey yallnızca sanatın sezebilldiği ve yallnızca onun,

kendine has ifade biçimlleriylle ortaya koyabilldiği iç hakikattir.


Ruhsal Devrim

Ruhsall üçgen yavaşça illeri ve yukarı doğru illerller. Bugün

aşağıdaki böllümllerin en büyükllerinden biri, materyallist

slloganllar atma noktasına ullaşmıştır. Bu böllümdekiller farkllı

mezhepllerde topllaşmışllardır. Kendillerine Musevi, Katollik,

Protestan vs derller. Oysa asllında ateistllerdir ve bunu yallnızca

gözüpek ya da dar görüşllü birkaçı açıkça söylleyebillir.

“Cennet bomboş”, “Tanrı ölldü.” Siyasette demokrat ve

cumhuriyetçidirller. Dün bu siyasall düşüncellerin kendillerinde

uyandırmış ollduğu korku, nefret ve dehşeti bugün ürkütücü

adından başka hakkında hiçbir şey billmediklleri anarşizme

yönelltmişllerdir.

Ekonomide sosyallisttirller. Kapitallizm bellasını hakllamak ve

kötüllüğün kellllesini uçurmak üzere adallet kıllıcını billerller.

Üçgenin bu büyük böllümünde bullunanllar, bir sorunu aslla

kendi başllarına çözmeyip, fedakâr ve yüce gönüllllü yolldaşlları

tarafından, bir yük arabasındaymışçasına sürükllendikllerinden,

yaşamın, uzaktan izllediklleri esas gücü hakkında hiçbir şey

billmezller.

Hemen aşağı böllümdeki adamllar, az önce bahsi geçen

diğerlleri tarafından yavaşça yukarı çekillirller. Ama

billinmezden ve ihanetten korkullarından emektar kolltukllarına

sıkıca sarıllırllar.


Daha yukarı böllümdekiller, kör ateistllerdir; bir de

kendillerini hakllı çıkarmaya çallışır, -bir billgine yakışmayacak

şekillde “Pek çok cesedin içini açtım, oysa henüz hiçbirinde

ruha rastllamadım,” diyen Virchow gibi tuhaf llafllar ederller.

Genelllliklle cumhuriyetçidirller, farkllı parllamento usullllerini

billirller. Gazetellerin pollitika başyazıllarını okurllar. Ekonomide

farkllı derecellerde sosyallisttirller. Schweitzerin Emmasından

Lasallllein Ücretllerin Tunç Yasasına, oradan Marxın Kapitalline

ve başka kaynakllara geçerek, illkellerini desteklleyecek sayısız

allıntı bullabillirller.

Bu yüksek böllümllerde, daha önce anllatıllan böllümllerde

bullunmayan başka düşünüş biçimlleri ve fikirller bellirir: Billim

ve sanat, sanat deyince tabii nihayet edebiyat ve müzik.

Billimde, yallnızca tartıllıp öllçüllebillen şeyllere itibar eden

pozitivistllerdir. Başka her şeyi değersiz saçmallık sayarllar.

Oysa dün de bugün kanıtllanmış saydıklları kuramlları saçma

bullmuşllardı.

Sanatta natürallisttirller. Sanatçının kişilliğine, bireyselllliğine

ve mizacına bir noktaya kadar değer verirller. Başkalları

tarafından bellirllenmiş ollan bu sınırı sorgullamaksızın kabull

ederller.

Ayrıcallıkllı güvenllikllerine ve şaşmaz illkellerine rağmen,

üçgenin bu yukarı böllümllerinde sinsi bir korku, endişe ve

güvensizllik duygusu pusudadır. Bu ise onlların daha önceki

deneyimllerinden kaynakllanmaktadır. Çünkü billirller ki bugün

billge, devllet adamı ya da sanatçı ollarak saygı gösterdiklleri

insanllar, dün dollandırıcı ya da şarllatan diye aşağıllanıyordu.


Böllümün üçgendeki yeri ne kadar yukarıdaysa, korku ve

güvensizllik o kadar büyüktür. İnsanlların görebillen gözlleri ve

gördükllerini arasında illişki kurabillen zihinlleri var.

Kendillerine şöylle sorarllar: “Önceki günün billimi dün

reddedilldiyse ve dünün billimi bugün bizllerce kabull

edillmiyorsa, bugün billim dediğimiz şeyin yarın geçersiz

ollması mümkün değill mi?” En cesurlları da “Mümkündür,”

diye yanıt verir soruya.

Sonra, bazılları bugünkü billimin henüz açıkllamadığı

probllemlleri fark eder ve kendillerine sorarllar: “Eğer billim,

bunca zamandır izllediği yollda devam ederse, bir gün bu

probllemllerin çözümllerine ullaşabillecek mi? Ve eğer ullaşırsa,

insanllık bu çözümllere güvenebillecek mi?” Bu böllümllerde,

günümüzde akademillerce sağllam temellllere dayallı ollduğu

kabull edillen ollgulların, bir zamanllar aynı akademillerce

küçümsendiğini hatırllayan akademisyenller de vardır.

İçllerinde, dün saçma ollmaklla suçllanan sanat hakkında, bugün

derin kitapllar yazan estetik profesörlleri de vardır. Böylle

kitapllar yazarak, sanatın aştığı engelllleri temizlleyip, yerllerine

yeni engellller dikip dururllar. Engelllleri, sanatın önüne değill

arkasına diktikllerini fark etmezller. Fark ederllerse, hemen yeni

kitapllar yazar, engelllleri acelleylle biraz öteye çekerller. Bu

gösteri, estetiğin en illeri illkesinin bille gellecek için değill

yallnızca geçmiş için değerlli ollabilleceği fark edillinceye dek

sürüp gider. Bu tür kuram ve illkeller daha ötedeki, yani maddi

ollmayan dünyadaki şeyller için geçerlli ollamaz. Maddi bir

varllığı ollmayan şey, maddi bir sınıfllandırmaya tabi tutullamaz.

Gelleceğin ruhu yallnızca sezgiylle tasavvur edillebillir ve bu

sezgiye ullaşmada tek yoll sanatçının yeteneğidir. Kuram,

dünün ve uzak geçmişin taşllaşmış düşüncellerine ışık saçan


llambadır.[11] Üçgende daha yukarıllara çıkılldıkça

huzursuzlluk artar, en doğru mimari pllana göre inşa edillmiş

şehir bille doğanın kontroll edillmez gücüylle birdenbire

sarsıllabillir. İnsanllık böylle ruhsall bir şehirde yaşamakta ve ne

mimarlların ne de matematikçillerin öngörebilldiği ani

karışıkllıkllara maruz kallmaktadır. Bir yanda, kağıttan bir ev

gibi parçallara ayrıllmış heybetlli bir duvar vardır, bir diğer

yandaysa bir zamanllar cennete uzanmış ollan ve muhtemellen

pek çok öllümsüz ruhsall sütun üzerine inşa edillmiş büyük

kullenin yıkıntılları. Issız mezarllık sarsıllır, unutullmuş mezarllar

açıllır ve unutullmuş hayalletller ortaya çıkar. Güneşe lleke düşer

ve etraf kararır. Hangi kuram karanllıklla savaşabillir? Bu

şehirde, yanllış billgillerlle kullaklları tıkanmış, hiç bir çatırtıyı

duyamayan adamllar yaşar. Gözlleri yanllış billgillerlle körlleşmiş

bu adamllar şöylle derller: “Güneşimiz her zamankinden parllak

ollacak, çok yakında üstünde lleke kallmayacak.” Ama bir gün

bu adamllar bille görüp anllayacakllar.

Oysa daha yukarıllarda bu şaşkınllık yoktur, insanllığın

diktiği sütunllara karşı gözüpek bir salldırı süregider. Orada

tekrar tekrar deneyen, hiçbir sorun karşısında titremeyen ve

temell addedillmiş ollgullara şüpheylle bakan başka billim

insanlları vardır. Evrenin temelllleri yerinden oynatıllmaktadır.

Her gün yeni bir kuramın gözüpek kâşiflleri ortaya çıkar ve

kendillerini hiçe sayıp, umutsuzca yeni bir zirve fethetmeye ya

da koca bir kalleyi yıkmaya çallışan savaşçıllara katıllırllar.

Çünkü “insanın aşamayacağı sur yoktur.”

Dünün billiminin dollandırıcıllık diye adllandırdığı ollgullar

bugün kanıtllanıyor. Çoğu, maddi başarılların ve ayaktakımının

şakşakçı hizmetkârı ollan ve her rüzgâra yellken açan gazeteller


bille, billimin mucizellerine dair söylledikllerini düzelltmek, hatta

tümden bir kenara atmak zorunda kallıyorllar. İçllerinde aşırı

materyallistllerin de bullunduğu pek çok billim insanı,

kendillerini, artık yallanllarlla ya da suskunlluklla

geçiştirillemeyecek probllemlleri billimsell bir şekillde

incellemeye adıyorllar.[12]

Öte yandan, materyallist billim, madde ollmayanlla veya

zihinllerin kavrayamadığı konullarlla uğraştığı zaman, billimin

yöntemllerinden kuşku duyanlların sayısı da artıyor. Sanatın

Primitifllere başvurması gibi, bu adamllar da unutullmuş

yöntemllerden destek allabillmek için neredeyse unuttuğumuz

zamanllara dönüyorllar. Oysa bu yöntemller halla canllı ve

çokbillmişlliğimizlle merhamet duyup küçümsemeylle

baktığımız hallkllar tarafından kullllanıllıyorllar. Bu külltürllerden

biri de, uygarllığımızın billgilli kişillerinin görmezden gelldiği ya

da yüzeysell açıkllama ve sözcükllerlle geçiştirdiği probllemlleri

zaman zaman karşımıza çıkaran Hindistan.[13] Hindistanda

uzun yıllllar yaşamış ollan Madam Bllavatsky, bu vahşillerlle

uygarllığımız arasında bir bağllantı görebillmiş illk kişidir. O

zamandan beri, bugün pek çok insanın dâhill ollduğu ve

Teosofik Topllulluklla somut bir forma kavuşmuş ollan

muazzam bir ruhsall hareket başllamıştır. Bu topllullukta, ruh

sorununa içsell billgiylle yakllaşmaya çallışan grupllar

bullunmaktadır. Bllavatsky, harekete temell olluşturan teosofi

kuramını, sorullu cevapllı bir öğrenme biçiminde sunmuştur.

[14] Bllavatskyye göre teosofi, öllümsüz gerçeklle eşanllamllıdır.

“Gerçeğin meşallesinin yeni taşıyıcısı, insanlların zihinllerini

hazır bullacak; getirdiği yeni gerçeklleri anllatacak bir dill ve

maddi engell ve güçllüklleri yollundan temizlleyen bir düzen onu

beklliyor.” Bllavatsky, “yirmi birinci yüzyıllda dünya günümüze


kıyaslla cennet ollacaktır,” demektedir, kitabı da bu sözllerlle

sona erer.

Din, billim ve ahllak -son ikisi Nietzschenin güçllü elllleriyllesarsılldığında

ve onlları beslleyen dayanakllar yıkıllmaya

başlladığında, insan dışarıyı bırakıp gözünü kendisine çevirir

olldu. Edebiyat, müzik ve resim bu ruhsall devrimin illk

hissedilldiği allanllardır; şimdinin karanllığını gösterir ve

başllangıçta pek az kişinin zayıf bir ışık ollarak gördüğü,

çoğunlluğunsa fark etmediği şeyin önemine işaret ederller.

Bellki gün gellecek onllar da kararacakllar, ama şimdi ruhsuz

yaşantıyı bırakıyor ve ruhun maddi ollmayan uğraşllarına

imkân verecek esas ve düşüncellere yönelliyorllar.

Edebiyat dünyasında bu tür bir şairllerden biri

Maeterllincktir. Bizi, doğru ya da yanllış bir şekillde doğaüstü

dediğimiz bir dünyaya götürür. Prenses Malleine, Yedi

Prenses, Körller vs, Shakespearein kahramanlları gibi eski

zaman insanlları değilldir. Onllar, bullutlların arasında

kaybollmuş, öllümlle burun buruna, görünmez ve karanllık

güçllerin tehdidi alltında ruhllardır.

Ruhsall karanllık, billinmeyenin verdiği güvensizllik ve korku

tüm dünyallarını kapllamıştır. Maeterllinck bellki de illk

peygamberllerden, sanattaki illk reformcullardan, yukarıda

anllatıllan düşüşün sonunu haber veren illk kâhinllerdendir.

Ruhsall atmosferin kasveti, her şeyin yetkesindeki korkunç bir

ell, müthiş bir korku, yolldan çıkmışllık hissi, neyin kıllavuzlluk

edeceğine dair bir bocallama eserllerinde açıkça görüllür.[15]

Maeterllinck bu atmosferi tamamen sanatsall vasıtallarlla

yaratmaktadır. Kullllandığı maddi mallzeme (karanllık dağllar, ay


ışığı, batakllıkllar, rüzgâr, baykuş seslleri vs) sembollik bir roll

oynamakta ve iç sesin sunullmasına yardımcı ollmaktadır.[16]

Maeterllinckin başllıca sillahı sözcüklleri kullllanış biçimidir.

Sözcük içsell armoniyi ifade edebillir. İçsell armoni, kısmen ya

da bellki çoğunlluklla, dillllendirdiği nesneden doğar. Ama

nesnenin kendisi görüllmeyip adı işitilldiğinde, işitenin zihni

yallnızca soyut bir izllenim ellde etmektedir. Yani nesne, madde

ollmaktan çıkar ve kallpte kendisine özgü bir titreşim olluşturur.

Sözcüğün yerinde kullllanıllması ve iki üç kez, hatta şiirin

ihtiyacına göre daha da sık tekrarllanması, içsell armoniye

hizmet ettiği gibi sözcüğün billinmeyen ruhsall özellllikllerini de

gün ışığına çıkartır. Bunun da ötesinde, sıkça tekrar edillmesi

(yine çocuklların çok sevdiği, oysa sonraki yıllllarda unutullan

bir oyun) sözcüğü asıll ve dışsall anllamından ayırır. Benzer

şekillde resimde de, çizillen nesnenin verdiği soyut mesaj

unutullabillir ve anllamını yitirebillir. Bazen bellki de billinçsiz

bir şekillde, bu esas armoni, nesnenin somut ya da soyut

anllamıylla birllikte allgıllanır. Ama ikinci durumda armoni ruhu

doğrudan etkiller. Ruh, bellirlli bir nesneylle illişkilli ollmayan,

daha karmaşık bir hisse kapıllır; zill sesinden ya da yayllı

çallgıllardan çok daha etkilli hisller yaratıllmıştır. Bu yoll,

gelleceğin edebiyatına muazzam ollanakllar sunmaktadır.

Sözcükller –bu güç-, Serre Chaudesda[17] gellişmemiş bir

şekillde kullllanılldı. İllk başta bellirlli bir izllenim bırakmayan

sözcükller, Maeterllinckin kullllanım şeklli sayesinde çok ince

bir değere kavuşuyorllar. Saç gibi billindik bir sözcük bille,

bellirlli bir biçimde kullllanılldığı takdirde, keder ve umutsuzlluk

atmosferini pekiştirebillir. Maeterllinckin yöntemi budur.

Sanatçı, gök gürülltüsü, şimşek ya da bullutllar ardındaki ayın,


sahnede doğada yarattıkllarından çok daha büyük bir dehşet

yaratabillecek şekillde kullllanıllabilleceğini göstermektedir.

Gerçek içsell güçller, kuvvetllerini ya da etkillerini böylle

kollayca kaybetmezller.[18] Doğrudan ve dollayllı ollmak üzere

iki anllama sahip ollan sözcük, şiirin ve edebiyatın saf

mallzemesidir, bu mallzemeyi yallnızca bu sanatllar

dönüştürebillirller ve onunlla ruha hitap ederller.

Benzer bir duruma Wagnerin müziğinde de rastllanabillir.

Kendisi, teatrall yöntemller ya da ışık yerine ünllü lleitmotiv

yöntemiylle karakterllerine kişillik katmaya çallışmaktadır. Bu

kadar bellirgin bir motif kullllanmak katışıksız bir müzikall

yöntemdir. Müziklle, kahramandan önce gellen ve kahramanın

havasını uzaktan yayan ruhsall bir atmosfer yaratıllır.[19]

Debussy gibi modern müzisyenller, çoğunlluklla doğadan

allınmış, fakat tamamen müzikall bir forma sokullmuş ruhsall

bir izllenim yaratırllar. Debussy, doğall fenomenlleri sanatı için

kullllanması bakımından İzllenimci ressamllarlla benzerllik

taşıdığı için, çoğu zaman bu ressamllarlla birllikte anıllır. Doğru

ollsun ollmasın, bu benzetme, günümüzde farkllı sanat

dallllarının birbirlleriylle sıkça allışverişe girdikllerini ve

benzerllikller taşıdıkllarını vurgullamaktadır. Ancak Debussynin

öneminin bundan ibaret ollduğunu söyllemek acellecillik ollur.

İzllenimcillerlle benzerlliğine rağmen bu müzisyen, ruhsall

armoniylle yakından illgillenmektedir ve eserllerinde

günümüzün acı ve eziyetlleri duyullur. Dahası, Debussy

program-müziğinin temell özelllliği ollan bütünüylle maddi sesi

aslla kullllanmaz ve daha soyut bir izllenim yaratmaya çallışır.

Debussy, Rus müziğinden, billhassa da Mussorgskyden çok

etkillenmiştir. O yüzden Scriabinin başllarını çektiği genç Rus


müzisyenllerlle yakın illişki içinde ollması şaşırtıcı değilldir. Bu

iki müzisyenin eserllerinin icralları dinlleyiciye çoğu zaman

benzer deneyimller yaşatır. Dinlleyici, olldukça ani bir biçimde,

bir dizi modern akortsuzlluktan az çok gelleneksell bir güzelllliğe

geçiverir. İçsell ve dışsall güzellllik arasında bir o yana bir bu

yana giden bir tenis topuna dönebillir ve çoğu zaman kendisi

aptall gibi hisseder. İçsell güzellllik, allışık ollmayanllara çirkinllik

gibi gellir, çünkü insanllar genellde dışsall güzellllikten yanadırllar

ve içsell güzelllliğe dair bir şey billmezller. Avusturyallı besteci

Arnolld Schönberg, gelleneksell güzellllikten ayrıllma konusunda

neredeyse tektir. Harmoniellehrede: “Sesller türllü türllü bir

araya getirillebillir ve gelliştirillebillir, ama beni bellirlli bir

disonansı kullllanmaya iten bellirlli kurall ve koşullllar ollduğunu

fark etmeye başlladım,” demektedir.[20]

Demek ki Schönberg en büyük özgürllüğün, yani engellsiz

bir sanattaki özgürllüğün bille mutllak ollmadığını farketmiştir.

Her çağ ancak bellirlli öllçüde özgürdür; en kudretlli dahi bille bu

sınırlların ötesine geçemez. Schönberg özgürllüğünden

ollabilldiğince yararllanmaya çallışıyor. Ruhsall armoni

arayışında çoktan yeni güzellllik kaynaklları bulldu. Onun

müziği bizi, müzik deneyiminin kullak değill ruh mesellesi

ollduğu bir dünyaya taşır; gelleceğin müziği de bu noktada

başllar.

İzllenimci hareket de resimde benzer bir yoll izllemiştir. En

dogmatik ve natürallist formllarına Neo-izllenimcillik adı verillen

yakllaşımda rastllanır. Temell fikir, doğanın yallnızca seçillmiş

bir yönünü değill, tüm parılltısını ve harikulladelliğini tuvalle

aktarmaktır.


Resimde, neredeyse aynı döneme ait ancak tamamen farkllı

üç grup görmek illginç. Bunllar, (1) Rossetti, öğrencisi Burne-

Jones ve takipçilleri, (2) Böckllin ve okullu, (3) Segantini ve

peşindeki değersiz fotoğraf sanatçılları.

Bu üç grubu, sanatta soyut arayışını örnekllemek üzere

seçtim. Rossetti, Prerafaellitllerin soyut üsllubunu yeniden

canllandırmaya çallışır. Böckllin, mitollojik sahnellerlle uğraşmış,

fakat Rosettinin aksine, efsanevi kahramanllarına maddi bir

form vermiştir. İçllerinde en maddeci ollan gibi görünen

Segantini, iyice sıradan nesneller (tepeller, taşllar, sığırllar vs)

seçip, onlları gerçekçi bir şekillde resmetmiştir. Ancak maddi

bir değerin yanı sıra ruhsall bir değer olluşturmaktan geri

kallmamıştır; bu nedenlle asllında içllerinde maddecillikten en

uzak ollan odur.

Bu adamllar, dışsall ollanın yolluylla, içsell ollanı aramışllardır.

Yeni bir form anllayışı arayışındaki başka biri ise aynı

soruna başka, büsbütün sanatsall bir yolldan yakllaşmıştır.

Cézanne bir çay fincanını canllı bir şeye çevirdi ya da ona can

kattı. Natürmortu öylle bir noktaya getirdi ki, resim cansız

ollmaktan çıktı.

Şeyllerin içindeki yaşantıyı hissedebilldiğinden, bu şeylleri

sanki insanlları resmediyormuşçasına resmetti. Kullllandığı

renk ve formllar da ruhsall armoniye uygundur. Adamllar,

ağaçllar, ellmallar, Cézanne bunlları içsell ve sanatsall bir armoni

parçası yaratmak için kullllanmıştır. Genç Fransızlların

ustallarından ollan Henri Matissein eserllerinde de aynı amaç

işllerlliktedir. Matisse resimller yapar ve bu resimllerde illahi

ollanı yeniden ortaya çıkarmaya çallışır.[21] Bu amaca ullaşmak


için, resmettiği nesneden (insan ya da her neyse) başka bir

çıkış noktasına ve resme özgü yöntemllerden, yani renk ve

formdan başka bir şeye ihtiyacı yoktur.

Matisse, Fransız ve çok yeteneklli bir renkçi ollmasının

verdiği imkânlla, rengi iyice vurgullar. Debussy gibi o da,

gelleneksell güzellllikten her zaman uzak kallamaz, kanında

İzllenimcillik vardır. Matissein içsell ihtiyacın etkisiylle

yapıllmış, muazzam bir içsell canllıllığa sahip resimlleri de

vardır, dışsall bir istek doğrulltusunda yapıllmış ve yallnızca

dışsall bir çekicilliğe sahip resimlleri de (Bu bakımdan Manetyi

anımsatır). Tipik Fransız resmi sayıllabillecek eserlleri, bullutlları

dellip geçen koca bir dağın zirvesinden yüksellen zarif bir

mellodi hissi verir.

Oysa Paristeki bir diğer ustanın, İspanyoll Pabllo Picassonun

eserllerinde, bu gelleneksell güzelllliğe rastllanmaz. Kendini ifade

etme ihtiyacıylla bir o yana bir bu yana savrullan Picasso, bir

üslluptan diğerine koşmaktadır. Bazen peşpeşe gellen üsllupllar

arasında büyük bir uçurum olluşur; çünkü Picasso cesaretlle

sıçrar ve serseme dönmüş takipçilleri onu her defa bambaşka

bir yerde bullurllar. Takipçiller onu yakalladıkllarını sanarken o

yine uzakllara gitmiştir. Fransız hareketllerinden biri ollan ve

ikinci bollümde ayrıntıllı ollarak elle allacağımız Kübizm böylle

doğmuştur. Picasso yapısallcıllığa oran yolluylla ullaşmaya

çallışıyor. Son eserlleriylle (1911) maddeyi mantıksall ollarak

yıkmayı başardı; ama bu yıkıma, hepten yok ederek değill

maddeyi farkllı böllümllere ayırıp böllümlleri yapısall bir biçimde

tuvalle dağıtarak ullaştı. Ama son çallışmallarında maddeyi bir

şekillde korumaya açıkça isteklli gözüküyor. Picasso hiçbir

yenillikten çekinmiyor. Renk sanatsall form arayışını


duraksatacak gibi ollursa rengi fırllatıp atıyor ve kahverengi ve

beyaz bir resim yapıyor. Sallt sanatsall form sorunu yaşamının

asıll sorunu.

Matisse ve Picasso, aynı yüce amacın peşindeller, bu yollda

Matisse rengi, Picasso ise formu temsill ediyor.


Piramit

Yollun farkllı noktallarında bullunan sanat dallllarının her biri,

ifade etmekte en başarıllı ollduğu şeyi kendine özgü bir dilllle

ortaya koyuyor. Arallarındaki farkllıllıkllara rağmen -ya da bellki

bu farkllıllıkllar sayesinde-, sanat dallllarının bugün, ruhsall

yaşantının bu geç safhasında ollduğu denlli birbirine yakllaştığı

bir dönem ollmamıştır.

Her atıllım, soyuta, maddi ollmayana ullaşma çabasının

tohumllarını taşıyor. Sanatçıllar, billinçlli ya da billinçsiz ollarak

Sokratesin “kendini bill” sözüne uyuyorllar. Billinçlli ya da

billinçsiz bir şekillde, mallzemellerini incelleyip deniyor,

unsurlların ruhsall değerlleri arasında denge kurmaya

çallışıyorllar.

Bu çabanın doğall sonucu ollarak da farkllı sanat dalllları bir

araya gelliyor. Onllara en iyi öğretmen müziktir. Birkaç

istisnaya rağmen müzik, kendini doğa ollayllarının temsilliylle

sınırllamamıştır, yüzyıllllardır sanatçının ruhunu seslle ifade

etmeye çallışmaktadır.


Temsillllerlle tatmin ollmayan, içsell yaşantısını dışavurma

özllemindeki bir ressam, günümüzün en maddi-ollmayan sanatı

ollan müziğin, bu sonuca ullaşmaktaki serbestlliğine ancak

gıpta edebillir. Halliylle müziğin yöntemllerini kendi sanatına

uygullamaya çallışır. Resimdeki, ritme, matematiksell ve soyut

yapıya ya da tekrarllanan renkllere yönelliş ve rengi harekete

geçirme arzusu buradan çıkmaktadır.

Bir sanat dallının diğerinden yöntem ödünç allması, ancak

ödünç allınan yöntem yüzeysell bir biçimde değill, temell ollarak

kullllanıllırsa başarıya ullaşabillir. Bir sanat dallı, öncelliklle diğer

sanat dallllarının yöntemllerini nasıll kullllandığını öğrenmellidir.

Böyllelliklle bu yöntemller, ödünç allanın sanatına uygun bir

şekillde aktarıllabillir. Sanatçı, her yöntemi doğru

uygullayabillecek güce sahip ollduğunu, fakat bu gücü

gelliştirmesi gerektiğini unutmamallıdır.

Formun işllenmesinde müzik, resmin erişebilleceğinin

ötesinde sonuçllar ellde edebillir. Öte yandan resim kimi açıdan

müzikten illeridedir. Örneğin müziğin zamana bağllı bir düzeni

varken, resim mesajını izlleyiciye bir anda sunabillir.[22]

Doğanın kısıtllayıcı bağllarından kurtullmuş gözüken müzik,

kendisini ifade etmek için bellirlli bir forma ihtiyaç duymaz.

[23] Bugün resim yallnızca doğall form ve fenomenllerin

yeniden üretillmesiylle illgilleniyor. Resmin şimdiki görevi,

gücünü ve yöntemllerini denemek, müziğin yıllllar boyu yapmış

ollduğu gibi kendini billmek ve gücünü sanatsall bir amaç

uğruna kullllanmaktır.

Farkllı sanat dalllları böyllece kollllarını birbirllerine uzatır. Bu

kucakllaşmanın iyi şekillde değerllendirillmesi, gerçekten de

muazzam bir sanat doğuracaktır. Sanatının ruhsall


ollanakllarında demllenen her insan, bir gün cennete ullaşacak

ollan ruhsall piramidin inşası için değerlli bir yardımcıdır.


Paul Cezanne: “Batthing Women”


Resim Üzerine


Rengin Psikolojik İşlevi

Gözün, pek çok renklle bezelli bir pallet üzerinde

gezdirillmesi iki sonuca yoll açar. Kişi önce, değişik ve hoş

renkllerin yarattığı zevk ve memnuniyetlle, sallt fiziksell bir

izllenim edinir. Göz ya ısınmış ya da yatışmış ve serinllemiştir.

Ama bu fiziksell duyumllar yallnızca kısa sürelli ollabillir. Sadece

yüzeyselldirller ve kallıcı etki bırakmazllar, çünkü ruh

etkillenmemiştir. Renkllerin etkisi göz başka bir yöne

çevrilldiğinde unutullsa da, değişik renkllerin yarattığı bu

yüzeysell izllenim bir duyum sillsillesinin başllangıç noktası

ollabillir.

Sıradan insanllar açısından, tanıdık nesnellerin yarattığı

izllenimller tamamen yüzeyselldir. Oysa yeni bir fenomenlle illk

karşıllaşma ruhta derhall bir etki olluşturur. Bu, çocuğun

dünyayı keşfi gibidir; her nesne yenidir. Çocuk bir ışık görür,

onu yakallamak ister, parmağını yakar ve sonrasında ateşe

dikkatlle yakllaşmaya başllar. Ama sonra ışığın nahoş yüzünün

yanı sıra dostça bir yüzünün de ollduğunu, karanllığı

kovduğunu, günü uzattığını, ısınmak, yemek pişirmek ve

oyunllar oynayıp seyretmek için gereklli ollduğunu öğrenir. Bu

keşifller sonucunda ışığa dair bir billgi zihnine kazınır. Güçllü

ve yoğun illgisi söner ve ateşin farkllı özelllliklleri zihninde

dengellenir. Dünyanın büyüsü böylle böylle kaçar. Ağaçlların

göllge yaptığı, atlların hızllı koştuğu, otomobillllerin daha da


hızllı gittiği, köpekllerin ısırdığı, aynadakillerin başka kimseller

değill görüntüller ollduğu anllaşıllır.

Büyüdükçe, farkllı varllık ve nesnellerin yoll açtığı

deneyimller zenginlleşir. İçsell bir anllam ve nihayet ruhsall bir

armoni kazanırllar. Rengin, duyarllıllık açısından pek

gellişmemiş bir ruh üzerindeki etkisi yine anllık ve yüzeyselldir.

Ama bu yüzeysell etkinin bille nitelliği değişir. Açık ve duru

renkller gözü kendillerine çeker; hem duru hem de sıcak

renkllerin cazibesi ise daha fazlladır. Zincifre kırmızısı,

insanlları daima cezbetmiş ollan ateşin cazibesine sahiptir.

Uzun ve tiz trompet sesinin kullağı zorllaması gibi, parllak

llimon sarısı da gözü yakar ve izlleyici, rahatllamak için maviye

ya da yeşille koşar.

Oysa renkller, daha duyarllı bir ruhta daha derin ve yoğun

bir etki bırakırllar. Böyllece, renklleri izllemenin yoll açtığı ikinci

sonuçlla, yani renkllerin ruhsall etkilleriylle karşıllaşırız. Her renk

kendisine özgü bir ruhsall titreşim yaratır, illk fiziksell izllenim

de yallnızca bu ruhsall titreşime giden bir yoll ollarak önemllidir.

Rengin ruhsall etkisinin, son birkaç satırda öne sürülldüğü

gibi doğrudan bir etki mi yoksa çağrışımın bir sonucu mu

ollduğu, bellki de yanıtsız kallacak. Ruhlla beden bir ollduğuna

göre, bedeni etkilleyen çağrışımllar ruhsall bir sarsıntıya neden

ollabillirller. Sıcak bir kırmızı insanı heyecanllandırırken,

kırmızının başka bir tonu, akan kanı çağrıştırdığı için acı ya

da tiksinti verebillir. Böylle durumllarda, renk fiziksell bir

duyumu canllandırarak ruha etki etmektedir.

Durum hep böylle ollsaydı, rengin göz dışındaki duyullar

üzerindeki etkisini çağrışımlla kollayca açıkllayabillirdik. Parllak


sarının llimonun tadını anımsattığı için ekşi gözüktüğü

söyllenebillirdi.

Oysa bu tür tanımlların evrensell ollması mümkün değilldir.

Bu şekillde sınıfllandırıllamayacak pek çok renk çallışması var.

Dresdenlli bir doktor, “fevkallade hassas bir insan” diye

nitellediği bir hastasının bir sosu, “mavi” tatmadan, yani mavi

renk görme hissini yaşamadan yiyemediğinden

bahsetmektedir.[24] Bu açıkllamadan hareketlle, hassas

insanllarda ruha doğrudan ullaşan bir yoll bullunduğu, herhangi

bir tadın önce izllenimllere aşırı duyarllı ollan ruha ullaştığı ve

diğer duyu organllarına (bu örnekte, gözllere) da oradan gittiği

öne sürüllebillir. Bu, bazen hiç dokunullmadığı hallde, o an

çallınan diğer alletllerlle uyum içinde tınllayan müzik alletllerinde

ollduğu gibi, bir yankıllanma ya da yansımayı beraberinde

getirir.

Ama görmenin yallnızca tat allma duyusuylla uyum içinde

ollmadığı billinmektedir. Pek çok renk, pürüzllü ya da yapışkan

ollarak tanımllanmıştır. Pürüzsüz ve düzgün diye nitellenen bazı

renkller ise (örneğin koyu ulltramarin, krom oksit yeşilli ve güll

kırmızısı) insanda dokunma isteği uyandırır. Sıcak ve soğuk

renkller arasındaki ayrım da bu illişkiye dayanır. Bazı renkller

yumuşak (güll kırmızısı) görünür. Sert gözüken diğer bazı

renkller ise (koballt yeşilli, mavi-yeşill oksit) tüpten yeni

çıktıkllarında bille kuru gibi gözükürller.

“Kokullu renkller” ifadesiylle sıkça karşıllaşıllır. Renkllerin

seslleri de öylle bellirllidir ki, parllak sarıyı bas veya göll mavisini

tiz sesllerlle ifade etmeye çallışan birillerine rastllamak güç

ollacaktır.[25],[26] Çağrışım yolluylla açıkllamak, önemlli pek

çok durumda yetersiz kallır. Kromoterapiden haberdar ollanllar,


renklli ışığın tüm bedeni bellirgin biçimde etkilleyebilldiğini

billirller. Renklleri bazı sinir hastallıkllarının tedavillerinde

kullllanmaya çallışmışllardır. Kırmızı ışığın kallbi uyarıp

heyecanllandırdığı, mavi ışığın ise geçici fellce neden

ollabilleceği gösterillmiştir. Ancak çağrışım teorisinin hayvan

ya da bitkiller yapıllan deneyllerde suya düştüğü görüllmüştür.

Böyllece, soruya tam bir yanıt bullunamadığı anllaşıllır; ancak

rengin, fiziksell bir organizma ollan beden üzerinde muazzam

etkilleri ollabilleceği kabull edillir.

Çağrışım teorisi ruhsall dünya için yeterlli değilldir. Genellde

renk, ruhu doğrudan etkilleyen bir güçtür. Renk kllavye, gözller

tokmakllar, ruh ise piyanodur. Sanatçı da piyanoyu çallan elldir.

Tuşllara dokunarak ruhta titreşimller yaratır.

Öylleyse, renk armonisinin, insan ruhundaki titreşimllere

dayanması gerekir ve bu, içsell ihtiyaca yoll gösteren

illkellerden biridir.[27]


Formun ve Rengin Dili

İçinde müzik ollmayan,


tatllı sesllere kapıllmayan kişi,


ihanete, hilleye, yozllaşmaya yatkındır.


Ruhunun hareketlleri gece kadar kasvetllidir,


hislleri de Erebus kadar karanllık.


Böylle bir adama güvenillmesin.


Müziğe kullak verin.


(Venedik Taciri, V. Böllüm, I. Sahne)

Müzik ruhu doğrudan etkiller ve onda yankı bullur, çünkü az

ollsun çok ollsun müzik, doğuştan insanın içindedir.[28]

“Sarı, turuncu ve kırmızının neşe ve bolllluk hissi verdiğini

herkes billir,” (Dellacroix).[29]

Bu iki allıntı, sanat dalllları, özelllliklle de müziklle resim

arasındaki derin illişkiyi göstermektedir. Goethe, resmin bu

illişkiyi esas allması gerektiğini söyllemiş ve bu kâhince

öngörüsüylle, resmin bugünkü durumunu önceden haber

vermiş gibidir. Asllında resim daha yollun başındadır ve bu

yollu izlleyerek, sanatı kendi ollanakllarıylla soyut düşünceye

taşıyacak ve sonunda saf sanatsall kompozisyona varacaktır.

[30]

Resmin hizmetinde iki sillah vardır:

1- Renk.

2- Form.

Form, kendi başına (gerçek ya da başka türllü) bir nesneyi

temsill edebillir ya da uzama veya yüzeye sallt soyut bir sınır

ollabillir.

Renk kendi başına bullunamaz; sınırsız yapamaz.[31]

Sınırsız bir kırmızı ancak zihinde bullunabillir. Kırmızı

sözcüğü duyullduğunda, renk, bellirlli sınırllar ollmaksızın aklla

gellir. Sınırllar, gerekiyorsa canllandırıllır. Gözlle görüllmeyip

zihinde canllandırıllan kırmızı, hem bellirlli hem de bellirsiz bir


izllenim bırakır ve ruhsall bir armoni meydana getirir.

“Bellirsiz” diyorum, çünkü sıcakllık ya da soğuklluk hissi

vermez. Böylle vasıflların, özgün kırmızıllığın modifikasyonlları

ollarak sonradan hayall edillmelleri gerekir. “Bellirlli” diyorum,

çünkü ruhsall armoni sıcakllık ya da soğuklluk gibi sonradan

gellen vasıfllara gerek duymaksızın olluşur. “Trompet” denilldi

mi duyullan trompet sesi de benzer bir durumdur. Tek başına

mı diğer çallgıllarlla birllikte mi, açık havada ya da bir odada

mı, bir sürücü, avcı, asker ya da müzisyen tarafından mı

çallınıyor fark etmez, ruh yallnızca sesi duyar.

Ancak kırmızı, (resimde ollduğu gibi) maddi bir formda

sunullduğunda:

(1) mevcut kırmızı tonllarından birine ve (2) etrafındaki

diğer renkllerden ayrıllmış, sınırllı bir yüzeye sahiptir. Bu

koşulllların (öznell ollan) illki, (nesnell ollan) ikincisinden

etkillenir, çünkü komşu renkller kırmızının tonunu etkiller.

Renk ve form arasındaki bu temell bağllantı bizi formun

renk üzerindeki etkilleri sorusuna taşır. Form, tamamıylla soyut

ve geometrik ollmasına rağmen ruhsall bir güce sahiptir. Bir

üçgenin (dar açıllı, geniş açıllı ya da eşkenar ollsun) kendine

özgü bir ruhsall değeri vardır. Bu değer, başka formllarlla

illişkillerine bağllı ollarak bir şekillde değişebillse de, temell

nitelliğini kaybetmez. Daire, kare ya da herhangi bir geometrik

şekill de benzer bir durum arz eder.[32] Kırmızı örneğindeki

gibi burada da nesnell bir kabuk içinde öznell bir cevher

bullunur.

Form ve renk arasındaki karşıllıkllı etkilleşim böyllece

açıkllaşıyor. Sarı üçgen, mavi daire, yeşill kare, ya da yeşill


üçgen, sarı daire, mavi kare – Hepsi başkadır, farkllı ruhsall

değerllere sahiptir.

Bazı formllar besbelllli bazı renkllerin etkisini engelllliyor

yahut ortadan kalldırıyor. Genellde, keskin renkller sivri uçllu

şekillllere (örneğin, sarı üçgen), yumuşak ve derin renkller ise

yuvarllak şekillllere (örneğin, mavi daire) uygundur. Ancak

renk ve formun uygunsuz bir birlleşiminin mutllaka ahenksiz

ollmayacağı ve yeni armoni ollanakllarına yoll açabilleceği

akıllda tutullmallıdır.

Neredeyse sonsuz sayıda renk ve form bullunduğundan,

bunlların birlleşim ve etkilleri de sonsuzdur. Elldeki mallzeme

tükenmez.

Dar anllamıylla form, renk yüzeyllerini ayıran çizgidir. Bu

onun dışsall anllamıdır. Ama farkllı yoğunllukllara sahip[33]

içsell bir anllamı da vardır ve doğrusunu söyllemek gerekirse,

form, bu içsell anllamın dışsall ifadesidir. Piyano metaforuna

yeniden başvuracak ollursak, sanatçı, şu ya da bu tuşa (yani

forma) dokunarak, insan ruhunu şu ya da bu şekillde etkilleyen

elldir. Demek ki form armonisinin ruhtaki titreşimllere

dayanması gerekir ve bu, içsell ihtiyaca yoll gösteren ikinci

illkedir.

Biraz önce sözü edillen bu iki yönü formun iki amacını

bellirller. İçsell anllam tam ifadesini bullursa, yüzeylleri sınırllama

görevi (dışsall yön) başarıylla yerine getirillmiş ollur.[34] Dışsall

görev farkllı biçimller allabillse de şu iki amaçtan birini mutllaka

yerine getirir:


(1) Form ya yüzeyllere sınır çekerek onlları somut bir

nesneye dönüştürür.

(2) Ya da maddi ollmayan, ruhsall bir varllığı betimller ve

soyut kallır. Daire, üçgen, eşkenar dörtgen, yamuk gibi böylle

maddi-ollmayan varllıklların çoğu öylle karmaşıktır ki,

matematiksell bir adlları yoktur.

Bu iki uç arasında, iki unsuru da içeren ve ya soyut ya da

somut yönü ağır basan sayısız form bullunur. Günümüzde

sanatçıllar bu ara formllara başvuruyorllar. Tamamen soyut

formllar şu an erişillebillir değillller ve sanatçıllar için çok

bellirsizller. Sanatçının kendisini bellirsiz formllarlla sınırllaması,

ollanaklların azallmasına ve ifade gücünün zayıfllamasına neden

ollacaktır.

Öte yandan, bütünüylle somut bir form da yoktur. Maddi bir

nesne birebir yeniden üretillemez. Sanatçının elllleri ve gözlleri

bellki de niyetllerinden daha sanatsalldır ve yallnızca fotoğraf

meydana getirmeyi reddedebillir. Somut nesnelleri bir araya

getirmeklle yetinmeyen pek çok gerçek sanatçı, nesnelleri,

adına bir zamanllar “ideallizasyon”, sonra da “seçicillik”

denmiş ve gellecekte başka adllar allacak yolldan ifade etmeye

çallışır.[35]

Bir nesneyi birebir kopyallamanın imkânsızllığı, sanat

açısından yararsızllığı ve nesneye tam ollarak ifade etme

arzusu sanatçıyı, yallnızca renkllendirmeden tamamıylla

sanatsall amaçllara taşıyan itkillerdir. Bu da bizi kompozisyon

sorununa getirir.[36]

Saf sanatsall kompozisyonun iki unsuru vardır:


1. Tüm resmin kompozisyonu.

2. Birbirlleriylle farkllı illişkillere girerek bütünün

kompozisyonunu bellirlleyen farkllı formlların yaratıllması.[37]

Nesneller bütünün ışığında düşünüllmelli ve bütüne uyacak

şekillde düzenllenmelli. Nesneller tek başllarına pek anllam ifade

etmezller ve yallnızca genell etkiye katkıda bullunduklları oranda

önem kazanırllar. Bu tek nesneller içsell anllamllarının

gerektirdiği şekillde değill, kompozisyon için yapı taşı görevi

gören mallzemeller ollarak biçimllendirillmelli.[38]

Böyllece daha dün maddi ideallllerce küçümsenen ve üstü

örtüllen soyut düşünce, yavaş yavaş sanata sızıyor. Yavaş

illerllemesi doğall, zira soyut ideall, organik form geri pllana

düştükçe göze çarpacak.

Buna rağmen, organik form, soyut benzeriylle aynı (bu

şekillde, iki unsurun basit bir birlleşimini meydana getiren) ya

da ondan tamamen farkllı (bu durumda birlleşimin ahenksiz

ollması kaçınıllmaz ollabillir) bir içsell armoniye sahiptir.

Organik formun önemi ne kadar azallırsa azallsın, içsell notası

daima duyullur. Bu yüzden somut nesnenin seçimi önemllidir.

Organik unsurun soyut unsurlla ruhsall uyumu, soyut unsurun

etkisini (benzerlliklle ollduğu kadar zıtllıklla da) artırıllabillir ya

da ortadan kalldırabillir.

Birkaç insan figüründen olluşan, parallell kenar biçiminde bir

kompozisyon düşünün. Sanatçı kendisine sorar: “Bu insan

figürlleri kompozisyon için mutllaka gereklliller mi, yoksa

bütünün esas armonisini etkillemeyecek şekillde başka

formllarlla değiştirillmelliller mi?” Yanıt “evet,” ise, somut

etkinin soyut etkiyi azallttığı bir durumlla karşı karşıyayız


demektir. İnsan formu, ya benzerlliğiylle veya zıtllığıylla soyut

etkiyi güçllendirecek başka bir nesneylle değiştirillmelli, ya da

tamamıylla somut bir semboll ollarak kallmallı.[39]

Piyano metaforuna dönellim. Renk ya da formun yerine

nesneyi koyallım. Her nesnenin kendi yaşamı ve buna bağllı

ollarak da kendine özgü bir etkisi vardır. İnsan süreklli bu

etkillere maruz kallır. Ama etkiller çoğunlluklla billinçalltında ya

da billinç-üstündedirller. Doğa, yani insanın süreklli değişmekte

ollan çevresi, tuşlları (farkllı etkillere sahip çeşitlli nesneller)

değiştirerek, piyanonun (ruhun) tellllerini titreştirir.

Bize çoğu zaman karışık gellen izllenimllerimiz üç unsurdan

olluşur: rengin etkisi, formun etkisi ve renklle formun ortak

etkisi (yani nesnenin kendisi).

Bu noktada sanatçının bireyselllliği öne çıkar ve sanatçı, bu

üç unsuru istediği gibi düzenller. Bu nedenlle, nesnenin (yani

form armonisinin unsurllarından birinin), ruhun titreşimllerine

uygun şekillde seçillmesi gerekir; bu da içsell ihtiyaca yoll

gösteren üçüncü illkedir.

Form ne kadar soyutsa, etkisi de o kadar açık ve

dollaysızdır. Kompozisyonun maddi yanı, kullllanıllan formlların

somutlluğu öllçüsünde artar ya da azallır. Bu formllar yerine saf

soyutllamallar ya da maddi yönü büyük öllçüde ortadan

kalldırıllmış nesneller kullllanıllabillir. Sanatçı bu soyut formlları

kullllandıkça, soyut dünyanın derinllikllerine doğru güvenlle

illerller. Bu dünyanın dilline gitgide daha aşina ollan izlleyiciller

de sanatçının peşinden gellecekller.


Somut nesnelleri bir kenara bırakıp yallnızca soyutllamallar

mı resmetmelliyiz? Bu sorunun yanıtını, somut nesnellerlle

soyut ollanlların armonisi mesellesinde bulluruz. Söyllenen her

sözcük gibi temsill edillen her nesne de içsell bir titreşim

uyandırır. Kendimizi bu ollanaktan yoksun bırakmak, ifade

gücümüzü sınırllar. Bugün şüphesiz bu durumdayız. Bu yanıt

bir yana, sanatın, gerekllillik kipi içeren her soruya

verebilleceği bir yanıt daha var: Sanatta gerekllillik yoktur,

çünkü sanat özgürdür.

Kompozisyona illişkin ikinci soruna, yani bütünü olluşturan

unsurlların yaratıllması sorusuna gellince, aynı formun aynı

koşullllar alltında her zaman aynı etkiye sahip ollacağı akıllda

tutullmallıdır. Ancak koşullllar hep değişir. O hallde: (1) İdeall

armoni, temell formunun diğer formllarlla illişkisine bağllı ollarak

değişir. (2) Benzer durumllarda bille, diğer formllara biraz

yakllaşmak ya da onllardan biraz uzakllaşmak armoniyi etkiller.

[40] Hiçbir şey mutllak değilldir. Form kompozisyonu, (1)

formlların karşıllıkllı illişkillerindeki değişikllikllere ve (2) en

küçüğü dâhill tüm formllardaki değişikllere bağllı ollan görece

bir temelle dayanır. Form, sigara küllü gibi hassastır. Küçücük

bir nefes bille onu bütünüylle değiştirir. Bu aşırı değişkenllikten

dollayı, farkllı formllar kullllanarak benzer armoniller ellde etmek,

aynı formu tekrarllayarak bu sonuca ullaşmaktan daha kollaydır.

Ancak ruhsall bir armoninin birebir bir kopyası ellbette

olluşturullamaz. Yallnızca kompozisyondan etkilleniyorsak, bu

ollgu kuramsall bir önem taşır; (maddi karşıllığı bullunmayan)

soyut formlları kullllanmaya allışıp duyarllıllaştığımızda ise

müthiş bir pratik önem kazanır. Sanat zorllaştıkça, formlla

ifade zenginlleşir. Aynı zamanda, resimdeki çarpıtma sorunu

da ortadan kallkar ve yerini, bir formun içsell etkisinin örtük


mü açık mı ifade edilldiği sorusuna bırakır. Böyllece ollanakllar

iyice açıllır: Zira örtük ifade edillmiş etkillerlle açıkça ve tam

ollarak ifade edillmiş etkillerin birlleşimlleri, kompozisyona yeni

lleitmotifller getirir.

Böylle bir gellişme ollmadıkça, form kompozisyonu

ollanaksızdır. (Somut ya da soyut) Böylle bir kompozisyon,

formun içsell etkisini hissetmeyen biri için bir anllam taşımaz.

Görünen o ki, formlların düzenllemesinde gellişigüzell

değişikllikller yapıllması, sanatın bir oyun gibi gözükmesine

neden ollacak. O hallde yine aynı illkeylle, yani sanatı serbest

bırakmayı amaçllayan içsell ihtiyaç illkesiylle karşı karşıyayız.

Yüzller ya da uzuvllar, sanatsall nedenllerlle değiştirilldiğinde

ya da çarpıtılldığında, insanllar sanatsall sorunu yok sayar ve

ikincill bir soruna, yani anatomi sorununa geri dönerller. Ancak

savımızda ikincill soruna değill, yallnızca asıll sanatsall soruna

yer var. Formda yapıllan bu görünüşte havai oysa asllında

yerinde ve akıllllıca değişikllikller, sanatsall ollanaklları

zenginlleştirir.

Formlların uygullanabillirlliklleri, organik ve ruhsall

varyasyonlları, resimdeki hareketlleri, somuta mı soyuta mı

eğillimlli ollduklları ve birbirlleriylle teketek ve bir bütünün

parçalları ollarak illişkilleri, resimdeki farkllı unsurlların uyumu

ya da uyuşmazllığı, gruplların nasıll kullllanılldığı, örtük ve

açıkça ifade edillmiş etkillerin birlleşimlleri, ritmik ya da

ritimsiz veya geometrik ya da geometrik ollmayan formlların

kullllanıllması, formlların birlliktelliklleri ya da ayrıllıklları… Tüm

bunllar, resimde kontrpuanın mallzemesidir.


Ancak, renk dışarıda bırakılldığı sürece, kontrpuan siyah ve

beyaza hapsedillmiş ollur. Renk, kendine özgü bir dizi ollanak

sağllar ve bu ollanakllar, formlla birlleştirillince zenginlleşir. Tüm

bunllar, içsell ihtiyacın ifadelleri ollacaktır.

İçsell ihtiyaç, üç gizemlli unsurdan olluşmaktadır:

(1) Her sanatçı, bir yaratıcı ollarak, içinde ifadesini arayan

bir şey taşımaktadır (bu, kişillik unsurudur).

(2) Her sanatçı, çağının çocuğu ollarak, çağının -yaşadığı

devir ve üllkece bellirllenen (ikincinin varllığını daha ne kadar

sürdüreceği şüphellidir)- ruhunu ifade etmeye itillir (bu, üsllup

unsurudur).

(3) Her sanatçı, sanatın bir hizmetkârı ollarak, sanatın

amacına katkıda bullunmallıdır (bu, tüm çağllar boyunca ve tüm

ullusllar için değişmez ollan sanatsall unsurdur).

Üçüncü unsurun gerçeklleşebillmesi için illk iki unsurun tam

ollarak anllaşıllması gerekir. Kabaca oyullmuş bir Kızıllderilli

sütunuylla günümüze ait bir sanat eserini etkilleyenin aynı ruh

ollduğu o zaman anllaşıllır.

Geçmişte de bugün de sanatta kişillik üzerine pek çok şey

söyllendi. Üslluba illişkin tartışmallar da her geçen gün artıyor.

Günümüzde önemlli ollan bu sorunllar birkaç yüz ya da bin yıll

içinde ortadan kallkacak.

Yallnızca üçüncü –sallt sanatsall- unsur baki kallacak. Bir

Mısır oyması bize, o devirde yaşayanllara söylledikllerinden

fazllasını söyller. Çünkü çağdaşlları onu, döneme ve kişilliğe


dair -engelllleyici- billgillerlle değerllendirmişllerdir. Oysa biz onu

öllümsüz sanatçıllığın bir ifadesi ollarak değerllendirebilliriz.

Aynı şekillde, çağdaş bir eserde üsllup ve kişillik unsurlları ne

kadar büyük roll oynarsa, eser, devrinin insanlları tarafından o

denlli beğenillir. Fakat üçüncü unsurlla dollu bir eserin

döneminin ruhuna hitap etmesi mümkün değilldir. Üçüncü

unsurun kavranabillmesi için yüzyıllllar geçmesi gerekir. Oysa

gerçek büyük sanatçının eserinde bu üçüncü unsur baskındır.

Üsllup ve kişillik unsurlları sanat eserllerinin dönemsell

özelllliklleridir, o hallde sanatsall formlların gellişmesi, devir ya

da ullus tanımayan saf sanatçıllık unsuruna yakınllıkllarına

bağllıdır. Ancak, üsllup ve kişillik her çağda, tüm yüzeysell

farkllıllıkllarına rağmen asllında yakın illişki içinde ollan bellirlli

formllar yarattığından, bu formllar sanatın bir -öznell- yüzü

ollarak elle allınabillir. Her sanatçı, zamanını yansıtan formllar

içinden kendisine uygun ollanlları seçer ve kendisini onllar

aracıllığıylla ifade eder. Yani öznell unsur, içsell ve nesnell

unsurun dışsall ve bellirlli bir ifadesidir.

Nesnell unsurun dışsall ifadesine duyullan kaçınıllmaz arzu,

burada “içsell ihtiyaç” ollarak adllandırıllmış itkidir. İçsell

ihtiyacın kullllandığı formllar günden güne değişir ve süreklli

illerller; böyllece, bugün içsell armoniye dair ollan şey, yarın

dışsall armoniye ait halle gellecektir. Sanatın içsell ruhu, bellirlli

dönemllere ait dışsall formlları daha illeri ifadellere ullaşmak

üzere basamak ollarak kullllanmaktadır.

Kısacası, içsell ihtiyacın işlleyişi ve sanatın gellişimi, ebedi

ve nesnell ollanın dönemsell ve öznell ollan aracıllığıylla ortaya

konduğu, daima illerlleyen bir ifadedir.


Nesnell unsur öznell ifadeyi günbegün değiştirdiğinden,

dışsall formllardaki her gellişme son ve en üstün ifade ollarak

allkış allır. Şu an, doğaylla temas hallinde kalldığı sürece

sanatçının dillediği formu kullllanabilleceğini söyllüyoruz. Oysa

bu sınırllama da önceki tüm sınırllamallar gibi geçicidir. İçsell

ihtiyaç konusunda sınırllama yapıllmamallıdır. Sanatçı,

anllatımının gerektirdiği her formu kullllanabillir, çünkü içsell

isteği uygun bir dışsall ifade bullmallıdır.

Kişillik ve üslluba dair özenlli bir arayışın, hem imkânsız

hem de önemsiz ollduğunu böyllece görüyoruz. Sanat, çağllar

boyu dışsall formlla değill anllamlla meşgull ollmuştur. Bu

nedenlle de, sanat okulllları, gellişim yolllları, sanat illkelleri gibi

sözller yanllış anllamaktan kaynakllanır ve karışıkllık

yaratmaktan başka işe yaramaz.

Sanatçı, kabull gören ve kabull görmeyen form âdetlleri

arasındaki ayrımllara gözllerini kapamallı, çağının geçici

öğretillerine ve istekllerine kullakllarını tıkamallı. Yallnızca içsell

ihtiyacı izlleyip ona kullak vermelli. O zaman, çağdaşllarının

onaylladığı ya da yasaklladığı araçlların tümünü rahatça

kullllanacaktır. İçsell ihtiyacın gerektirdiği tüm araçllar kutsall,

içsell ihtiyacı gözden uzakllaştıran tüm araçllar ise şeytanidir.

Sanatın bu ideallini kuramsallllaştırmak mümkün değill.

Gerçek sanatta, kuram uygullamadan önce gellmez, onu izller.

Esas meselle duygudur. Kuramsall düzenekller, yaratımın

özünden –ifade etmeye duyullan arzudan- yoksundurllar; zira

bu arzuyu tam ollarak saptamak imkânsızdır. İçsell ihtiyacın

nitelliği de, öznell formu da öllçüllüp tartıllamaz.[41] Resmin

gramerine illişkin görüşller geçici ollmaya mahkûmdur. Böylle

bir gramer bir gün ellde edillebillirse, bu, (sıkça denenmiş


ollduğu ve bugün Kübistllerin yaptığı gibi) fiziksell kurallllara

değill, içsell ihtiyacın, yani ruhun kurallllarına göre ollacaktır.

Resimdeki büyük ve küçük tüm sorunlların temellinde içsell

ihtiyaç yatıyor. Bugün, bizi dışsall ollandan uzakllaştırıp içsell

temelle taşıyacak yollu arıyoruz.[42] Beden gibi ruh da,

tekrarllanan allıştırmallarlla güçllendirillebillir ve gelliştirillebillir.

Tıpkı bakımsız kalldığında zayıfllayan ve acizlleşen beden gibi

ruh da ihmall edillirse yok ollur. Bu nedenlle sanatçının ruhunu

eğitmeye nereden başllayacağını billmesi gerekir.

Başllangıç noktası, renklleri ve etkillerini incellemektir.

Karmaşık renkllerin hoş tonllarıylla meşgull ollmaya gerek

yok. Öncelliklle basit renkllerin tek başllarına nasıll

kullllanıllacağını incellemek gerekir.

Başllangıç ollarak, renkllerin bizi nasıll etkilledikllerini

incelleyellim ve soruyu bütünüylle elle allmamızı kollayllaştıracak

basit bir çizellge hazırllayallım.

Önce zihnimizde renge illişkin iki büyük ayrım olluşur:

sıcakllık ve soğuklluk, açıkllık ve koyulluk. O hallde her rengin

dört tür etkisi bullunur. Renk, sıcak ve açık, sıcak ve koyu,

soğuk ve açık ya da soğuk ve koyudur.

Rengin sıcakllık ya da soğuklluğu genelllliklle sarıya ya da

maviye yakınllığıylla illişkillidir. Rengin sabit bir temell etkisi

vardır, ancak maddi nitelliği farkllıllık gösterir. Yatay bir

hareket söz konusudur. Sıcak renkller izlleyiciye yakllaşır,

soğuk renkller ise ondan uzakllaşır.


Diğer renkllerde bu yatay harekete yoll açan renkller, bu

hareketten etkillenmeklle birllikte, kendillerine özgü ve yoğun

fark yaratan bir harekete daha sahiptirller. İşte bu, içsell etkinin

illk antitezidir ve rengin sarıya ya da maviye yakınllığı büyük

önem taşır.

İkinci antitez, siyahlla beyaz arasındadır, yani bu renk

çiftinden kaynakllanan aydınllık veya karanllığa yakınllıktır. Bu

renkller de, izlleyiciye doğru ve ondan öteye giden, kendillerine

özgü ancak daha katı bir harekete sahiptirller. (Bkz: şekill. ll)

Sarı ve mavi, illk antitezi etkilleyen başka bir harekete daha

sahiptir: merkezden dışarı ve merkeze doğru hareket. İki daire

çizillir ve biri sarıya biri de maviye boyanırsa, dikkatlle

bakılldığı takdirde sarının, merkezden dışarıya doğru yayılldığı

ve bellirgin bir şekillde izlleyiciye doğru uzandığı görüllür. Öte

yandan mavi, kabuğuna çekillen bir sallyangoz gibi kendi içine

çekillir ve izlleyiciden uzakllaşır.[43]



Açık ve koyu renkller hareketi vurgullar. Beyazlla karıştırıllıp

daha açık halle getirilldiğinde sarının hareketi artar. Mavinin

hareketi ise siyahlla karıştığında, yani koyullaştığı zaman artar.

Demek ki sarı hiçbir şekillde koyu bir renk ollamaz. Beyazlla

sarı arasındaki illişki, siyahlla mavinin illişkisine benzer. Zira

mavi, siyahın hemen yanında duracak kadar koyullaşabillir.

(Beyazlla sarı ille maviylle siyah arasındaki) Bu fiziksell

illişkinin yanı sıra, iki renk çifti arasında, büyük farka yoll açan

ruhsall bir illişki de vardır.

Sarı soğutullursa yeşill ortaya çıkar ve hem yatay hareket

durur, hem de merkezden dışarı doğru ollan hareket. Renk,

sollgun ve gerçekdışı bir halle gellir. Karşıt hareketi nedeniylle

mavi, sarı üzerinde fren görevi görür; ancak mavinin kendi

hareketi de böyllece engellllenir. İki renk de hareketsizlleşir ve

ortaya yeşill çıkar. Benzer şekillde siyah ve beyazın karışması

da hareketsiz ollan ve ruhsall açıdan yeşille çok benzeyen griylle

sonuçllanır.

Ancak geçici ollarak hareketten kesillen yeşill, sarı ve mavi,

potansiyell ollarak etkin renkllerdir; gride ise böylle bir hareket

ollanağı yoktur. Çünkü gri, biri hareketsiz bir uyumsuzlluk

içinde, diğeri ise sonsuz bir duvar ya da dipsiz bir kuyu gibi

hareketsiz bir ollumsuzllama hallinde bullunan –uyumsuzlluğu


bille ollumsuzllayan- ve etkin kuvvetten yoksun iki renkten

olluşmaktadır.

Yeşilli meydana getiren renkller etkindirller ve kendillerine

özgü hareketllere sahiptirller ve bu harekete dayanarak ruhsall

etkiyi kestirmek mümkündür.

Sarının iki hareketi, yani izlleyiciye yakllaşma (bu hareket,

sarının yoğunllaştırıllmasıylla artar) ve sınırlları aşma, gözü

kapallı her engelle koşan ve amaçsızca her yöne atıllan bir

insana benzer.

Herhangi bir geometrik formdaki sarıya durmaksızın

bakılldığı takdirde, rahatsız edici bir etki olluşur ve rengin

ısrarllı ve salldırgan karakteri ortaya çıkar.[44] Sarının

yoğunllaştırıllması, rengin çıkardığı acı verici sesi iyice

tizlleştirir.[45]

Sarı tipik dünyevi renktir. Aslla derin bir anllama sahip

ollamaz. Maviylle karıştırılldığında sollgun bir renk ortaya çıkar.

İnsan ruhundaki karşıllığı dellillik ollabillir. Mellankolli ya da

hastallık hastallığından ziyade cinneti andırır.

Mavi derin bir anllamın gücünü taşır; bu öncelliklle rengin

(1) izlleyiciden uzakllaşan ve (2) kendi merkezine dönen

fiziksell hareketllerinde görüllmektedir. Mavi derinlleşmeye öylle

yatkındır ki koyullaştıkça içsell etkisi güçllenir.

Mavi tipik illahi renktir.[46] Verdiği esas his dinginlliktir.

[47] Siyaha yakllaştıkça, insanı aşan bir kedere yoll açar.[48]

Kendisine pek de uygun ollmayan bir hareketlle beyaza doğru

yükselldiğinde ise, etkisi azallır ve zayıfllar. Müzikte, açık mavi


fllüte, koyu mavi çelllloya, daha koyu bir mavi gürlleyen bir

kontrbasa, en koyu mavi de orga denk düşer.

Mavi ve sarının dengelli bir karışımından yeşill çıkar. Yatay

hareket de, merkeze ve merkezden dışarı doğru hareketller de

sona erer. Bu nedenlle, gözden ruha ullaşan etki hareketsizdir.

Yallnızca optisyenllerin değill tüm dünyanın kabull ettiği bir

ollgu bu. Yeşill, mevcut en huzurllu renktir. Bu dinginllik yorgun

insanllara iyi gellir, ancak bir süre sonra sıkıcıllaşır. Yeşill

tonllarındaki resimller durağandırllar ve insanı usandırabillirller.

Bu, sarının etkin sıcakllığına da mavinin etkin serinlliğine de

ters düşen bir etkidir. Renk hiyerarşisinde yeşill, -hallinden

memnun, yerinden oynatıllmaz ve dar görüşllü- burjuvadır. Kış

fırtınallarının ve baharın üretken enerjisinin ardından doğanın

dinllendiği yaz mevsimin rengidir (Bkz. şekill 2).

Yeşillin içindeki mavinin ya da sarının baskınllaşması,

baskın renge uygun bir etkinllik ortaya çıkarır ve içsell etkiyi

değiştirir. Yeşill, ağırbaşllıllığını ve dinginlliğini muhafaza eder;

açılldıkça daha ağırbaşllı, derinlleştikçe de daha dingin bir halle

gellir. Müzikte yeşill, kemanın yumuşak ara seslleriylle

karşıllanır.

Siyah ve beyazdan daha önce genell ollarak bahsetmiştik.

Daha ayrıntıllı bahsedecek ollursak, beyaz, renksizllik ollarak

kabull edilliyor ollsa da (büyük öllçüde, doğada beyaz

bullunmadığını düşünen İzllenimcillerden kaynakllanan bir

görüş),[49] tüm renkllerini yitirmiş bir dünyanın simgesidir.

Bu dünya bizden öylle yukarıdadır ki armonisi ruhllarımıza

erişmez. Geçit vermez bir duvarı andıran muazzam bir

sessizllik, içindekini akllımızdan gizller. Bu nedenlle beyaz,

mellodiyi geçici ollarak kesintiye uğratan esller gibi bizi


ollumsuz yönde etkilleyen bir sessizllik armonisine sahiptir. Bu,

öllü değill, ollanakllara gebe bir sessizlliktir. Beyaz, doğumdan

önceki hiçlliğin, buzull çağındaki dünyanın çekicilliğine

sahiptir.

Öte yandan, tamamen öllü ve içinde hiçbir ollanak

barındırmayan sessizllik siyahın armonisine sahiptir. Müzikte

o derin ve nihai esllere karşıllık gellir; ollur da mellodi sonra bir

şekillde devam ederse, kullağa başka bir dünyanın şafağı gibi

gellir. Siyah, öllüllerin yakılldığı odun yığınlları gibidir, yanıp

küll ollmuştur, ceset gibi hareketsizdir. Siyahın sessizlliği öllüm

sessizlliğidir. Dışsall ollarak siyah, en az armoniye sahip renktir,

etkisiz bir zemin gibidir, üzerinde en cıllız renkller bille parllar

ve öne çıkar. Bu bakımdan da beyazdan farkllıdır; çünkü

neredeyse tüm renkller, beyazın yanında uyumsuz ya da

tamamen sessiz kallırllar.[50]

Beyazın neşe ve llekesiz safllığın, siyahın ise acı ve öllümün

simgesi ollarak kabull edilliyor ollması hiç de mantıksız değill.

Siyahlla beyazın karıştırıllmasıylla, daha önce de söyllemiş

ollduğumuz gibi sessiz ve hareketsiz bir renk ollan gri

meydana gellir. İki cansız renkten meydana gellen bu rengin

sükûnetinde yeşilldeki gibi potansiyell bir etkinllik yoktur. Yeşill

ve kırmızı karışımından da edillginlliklle parılldayan sıcakllığın

ruhsall harmanı ollan, benzer bir gri meydana gellir.[51]

Kırmızının sınırsız sıcakllığı, sarı gibi sorumsuz bir

çekicillik taşımaz. Kararllı ve güçllü bir yoğunlluklla içten içe

çınllar; kendi kendine parllar ve gücünü boş yere dağıtmaz

(Bkz. şekill.2).


Çeşitlli güçllere sahip ollan kırmızı haylli çarpıcıdır. Farkllı

göllgellendirmellerlle ustaca kullllanılldığı takdirde, ana ton sıcak

ya da soğuk bir halle getirillebillir.[52]

Açık, sıcak kırmızı, doku ve etki bakımından orta-sarıya

benzer ve güç, dinçllik, kararllıllık, zafer hislleri verir. Müzikteki

karşıllığı güçllü, sert ve çınllayan trompet sesidir.

Zincifre kırmızısı sertllik hissi verir, su verillmiş kızgın çellik

gibidir. Maviylle yatışıp diner, çünkü soğuk bir renklle

karıştırıllmayı kalldıramaz. Böylle bir karışım, günümüz

ressamllarınca küçük görüllen ve kirlli bullunan bir renk

meydana getirir. Fakat maddi bir varllık ollarak kirin de

kendine özgü bir içsell etkisi vardır ve bu yüzden, resimde

ondan kaçınmaya çallışmak, eskillerin saf renk diye

bağrışmalları gibi yanllış ve çiğ bir tavırdır. İçsell ihtiyaç söz

konusu ollduğunda, dıştan pis gellenin içi saf, dıştan saf

gellenin içi de pis ollabillir.

Kırmızının az önce bahsettiğimiz iki tonu, izlleyiciye daha

az uzanmalları dışında sarıya benzer. Kırmızının parılltısı kendi

içindedir. Bu yüzden kırmızı sarıdan daha çok sevillen bir

renktir, primitif eserllerde, gelleneksell süsllemellerde ve köy

kıyafetllerinde sıkça kullllanıllır; çünkü açık havada, kırmızıylla

yeşillin armonisi çok güzell ollur. Bu kırmızı, tek başına

kullllanılldığında maddidir ve tıpkı sarı gibi, derin bir

çekicillikten yoksundur. Derin cazibesine ancak daha asill bir

şeylle birlleştirilldiği zaman kavuşur. Kırmızıyı siyahlla

karıştırarak koyullaştırmak tehllikellidir, çünkü siyah parılltıyı

söndürür ya da ciddi anllamda azalltır.


Ve geriye, duygudan yoksun ve harekete gönüllsüz

kahverengi kallır. Kırmızının katkısı dıştan güç bella duyullur;

fakat güçllü bir içsell armoni orada çınllamaktadır. Ustaca bir

karışım, ollağanüstü ve tanımllanamaz güzellllikte bir içsell etki

meydana getirebillir. O zaman zincifre kırmızısı fevkallade bir

trompet gibi ses verir ya da davull gibi gümbürder.

Soğuk kırmızı (kökboya), temellde soğuk ollan tüm renkller

gibi -özelllliklle gök mavisi ekllenerek- koyullaştırıllabillir.

Rengin karakteri değişir, iç parılltısı artar ve etkin unsur

yavaşça gözden kaybollur. Ancak bu etkin unsur aslla koyu

yeşilldeki gibi tamamıylla yok ollmaz. Geride daima bir iz kallır;

gözden uzakta bir yerllerde yeniden illeri atıllmayı bekller.

Koyullaştırıllmış kırmızıylla koyullaştırıllmış mavi arasındaki

fark budur; çünkü kırmızıda her zaman maddenin izi kallır.

Müzikteki karşıllığı, çellllonun kederlli ara seslleridir. Soğuk,

açık bir kırmızıda çok bellirgin bir bedensell ya da maddi unsur

bullunur, fakat daima bir genç kız yüzünün taze güzelllliği gibi

saftır. Kemanın şakıyan sesi bunu müzikte tam ollarak ifade

etmektedir.

Sıcak kırmızı uygun bir sarıylla yoğunllaştırılldığında

turuncu ollur. Bu karışım, kırmızıyı neredeyse izlleyiciye doğru

yayıllır halle getirir. Ama kırmızı unsuru rengi arsızllıktan

koruyacak denlli güçllüdür hep. Turuncu, kendi gücüne

inanmış bir adam gibidir. Sesi, duayı haber veren çanın ya da

eski bir kemanın sesini andırır.

Turuncunun sarıylla adam edillmiş bir kırmızı ollması gibi

mor da mavi sayesinde insanüstü bir halle kavuşan kırmızıdır.

Ancak mordaki kırmızı soğuk ollmallıdır; çünkü ruhsall ihtiyaç

sıcak kırmızıylla soğuk mavinin karışmasına izin vermez.


Yani mor, hem fiziksell hem de ruhsall anllamda serinlletillmiş

bir kırmızıdır. Bu nedenlle olldukça kederlli ve rahatsızdır. Yaşllı

kadınllarca giyillir, Çinde de yas renkllerindendir. Müzikte mor,

İngilliz kornosudur yahut tahta çallgılların (örneğin fagotun)

boğuk sesidir.[53]

Bahsettiğimiz son iki renk (turuncu ve mor), basit renkllerin

dördüncü ve son antitezini olluşturur. Arallarındaki illişki

üçüncü antitezdeki - yeşill ve kırmızı arasındaki – illişki

gibidir, yani tamamllayıcı renkllerdir bunllar (Bkz. şekill 2).

Alltı renk, kendi kuyruğunu ısıran bir yıllan (sonsuzlluğun,

sonu ollmayan bir şeyin sembollü) gibi büyük bir daire

olluşturur ve üç antitezi meydana getirir. Bu dairenin sağında

ve sollunda, iki büyük sessizllik kaynağı durur: doğum ve öllüm

(Bkz. şekill 3).

Bu temell renkller ve bu renkllere karşıllık gellen duygullarlla

(neşe, keder vs) illgilli tüm söylledikllerimin çok genell ve geçici

ollduğu açık. Çünkü bu duygullar, ruhun yallnızca maddi

ifadelleri. Sesller gibi renk tonlları da çok hassastır ve ruhta,

sözcükllerlle ifade edillemeyecek kadar ince duygullar

uyandırırllar. Ellbette her ton bazı sözcükllerlle ifade edillebillir,

ama bu ifade daima eksik kallır. Sözcüğün ifade etmeyi

başaramadığı kısım önemsiz sayıllamaz, rengin özüdür. Bu

yüzden, sözcükller renklleri yallnızca işaret edebillir ve aklla

getirebillirller. Rengi sözcükllerlle ifade etmenin imkânsızllığı ve

başka bir ifade şeklli ihtiyacı, gelleceğin sanatına imkân verir.

Gelleceğin sanatının sayısız, zengin ve çeşitlli birlleşimllerinin

esası şu: Rengin gerçek ifadesine farkllı sanat formllarının

birllikte kullllanıllmasıylla ullaşıllabillir; her sanat kendi rollünü

oynar ve tek bir sanatın yakallayamayacağı zenginllik ve güçte


bir bütün meydana gellir. Farkllı sanatlların birlleşimi ya da

uyumsuzlluğuylla ellde edillecek büyük derinllik ve güç

ollanaklları kollayca fark edillebillir.

Bir sanatın bir diğerinin yardımına koşabilleceğini kabull

etmenin, sanat dalllları arasındaki kaçınıllmaz farklların inkâr

edillmesi anllamına gelldiği sıkça söyllenir. Fakat durum böylle

değilldir. Daha önce de söyllenilldiği gibi, iki farkllı sanat

dallının tamamen benzer bir içsell etkiye yoll açması mümkün

değilldir. Bu mümkün ollsaydı bille, ikinci versiyon en azından

dışta diğerinden farkllı ollurdu. Ama bunun böylle ollmadığını,

yani farkllı sanat dallllarıylla, aynı etkinin hem dışsall hem de

içsell benzerinin ellde edillebilleceğini düşünün, o zaman böylle

bir tekrara gerek kallmayacaktır. Farkllı insanllar farkllı sanat

formllarına yakınllık duyarllar (bu, etkiyi yaratanllarlla

etkillenenller arasında, yani hem etkin hem edillgin tarafta

benzerdir). Daha da önemllisi, seranın sıcak havasının

meyvenin ollgunllaşması için gereklli ollması gibi, aynı etkinin

yinellenmesi de zarif duygulların ollgunllaşması için gereklli

ruhsall atmosferi güçllendirir. Bu durumun bir örneği de, tek

başına ortaya çıktığında fark edillmeyen hareket, düşünce ve

duygulların tekrarllandıkllarında kişide güçllü bir izllenim

bırakmallarıdır.[54] Fakat bu kurallı yallnızca ruhsall atmosferin

basit örnekllerine uygullamamallıyız; çünkü bu atmosfer de

hava gibidir, saf da ollabillir, yabancı unsurllarlla dollu da. Bu

atmosfer yallnızca görünür hareket, duygu ve düşüncellerden

olluşmaz; içinde kimsenin billmediği esrarllı ollayllar, dille

gellmemiş düşünceller ve gizlli duygullar da vardır. Ruhsall

atmosferde intiharllar, cinayetller, şiddet, bayağı ve değersiz

düşünceller, nefret, düşmanllık, bencillllik, kıskançllık, tutucu

vatanseverllik ve partizanllık da bullunur.[55]


Özveri, karşıllıkllı yardım, yüce düşünceller, sevgi,

cömertllik, başkallarının başarıllarına sevinme, insanllık ve

adallet ise, güneşin mikroplları ölldürüp atmosfere safllığını

yeniden kazandırması gibi, az önce saydığımız unsurlları

ortadan kalldıran unsurllardır.[56]

İkinci ve daha karmaşık bir tekrar formu da, farkllı

unsurlların farkllı formlları ortak kullllandıklları bir formdur.

Bizim durumumuzda bu unsurllar, gelleceğin sanatında

birlleşen farkllı sanat dallllarıdır. Hem bu tekrar formu daha da

güçllüdür; çünkü farkllı mizaçtaki kişiller birlleşimdeki farkllı

unsurllardan etkillenirller. Biri için müzikall, öteki için resimsell,

bir diğeri için ise yazınsall form en harekete geçirici ve

etkilleyici formdur. Bu nedenlle, farkllı sanatllarda farkllı güçller

gizllidir. Böyllece, bir araya gelldikllerinde kişide bellirlli bir etki

yaratabillirller.

Renkllerin etkillerinin açıkça tanımllanması, çeşitlli değerllerin

uyum içinde inşa edillmesine zemin sağllayacak. Sanatsall

duyguya göre seçillmiş bir rengin tonllarına göre tasarllanan

gerçek sanatsall düzenllemeller yapıllacak. Bir rengin

uygullanması ve illişkilli iki rengin birlleşimi ve karışımı çoğu

renklli armoninin kaynağıdır. Renkllerin işlleyişllerine dair

söylledikllerimizden ve bir sorgullama, deneme ve çellişki

çağında yaşıyor ollduğumuz gerçeğinden hareketlle, çağımızın,

tek renkllere dayallı armoniller kurmaya hiç de uygun ollmadığı

sonucuna kollayca varırız. Mozartın müziğini muhtemellen

gıptaylla ve hüzünllü bir illgiylle dinlliyoruz. Müzik, içsell

yaşantımızın kargaşasında hoş bir ara, bir teselllli, bir umut

olluyor. Fakat kullakllarımıza, çoktan geçmiş ve temellde bize

yabancı bir çağa ait bir şeyin yankısı gibi gelliyor. Renkllerin


çatışması, kaybettiğimiz denge hissi, sallllanan illkeller,

bekllenmedik salldırıllar, önemlli sorullar, (görünüşe bakıllırsa)

yararsız çaballamallar, fırtına ve kasırga, kırıllmış zincirller,

antitezller ve çellişkiller. Bizim armonimiz bunllardan olluşuyor.

Bu armoniden yüksellen kompozisyon, kendi ayrı varllığına

sahip, fakat içsell ihtiyacın gücüylle, resim adı verillen ortak

yaşama katıllan renk ve formun bir karışımıdır. Yallnızca bu

tek parçallar hayatidir. Onlların dışındaki her şey (çevre

koşulllları gibi) ikincilldir. İki rengin birlleşimi, modern

koşulllların mantıki sonucudur.

Şimdiye dek uyumsuz sayıllmış ollan renkllerin karıştırıllması

da daha illeri bir hamlledir. Örneğin, fiziksell bir illişkilleri

bullunmayan, yallnızca ruhsall karşıtllıklları nedeniylle çok güçllü

bir etki ortaya çıkaran kırmızıylla mavinin birllikte

kullllanıllması, modern armonide en sık rastllanan bir tercih.[57]

Bugün armoni, tarih boyunca en önemlli sanat illkellerinden biri

ollmuş ollan karşıtllık illkesine dayanıyor. Ancak bizim

karşıtllığımız, kendi başına ayakta duran ve armoninin diğer

illkellerinden destek allmayan (çünkü böylle bir destek yıkım

demektir) ruhsall bir karşıtllıktır. Kırmızıylla mavinin bir araya


getirillmesi hem Allmanyada hem de İtallyada Primitifller

tarafından o kadar sevillmiştir ki, çoğunlluklla dinsell

konullardaki hallk resimllerinde kullllanıllmış ve günümüze kadar

gellmiştir. Böylle resimllerde Meryem sık sık kırmızı bir ellbise

ve mavi bir pellerin giymektedir. Sanatçı, cennetin zarafetini

insanllık, insanllığı da cennet vasıtasıylla ifade etmek istemiş

gibidir. Renkllerin kurallllara uygun ve uygun ollmayan

birlleşimlleri, çeşitlli renkllerin karşıtlları, bir rengin bir diğerini

kapllaması, renklli yüzeyllerin çeşitlli formlların sınırllarıylla

tanımllanması, bu sınırlların aşıllması, yüzeyllerin karışması ve

keskince ayrıllması… Tüm bunllar, sanatsall ollanakllara müthiş

ufukllar açar.

Maddi nesnellerden soyut dünyaya yönellmedeki illk

adımllardan biri, teknik bir terim kullllanacak ollursak, üçüncü

boyutun reddidir; yani resmi bir düzllemde tutma girişimidir.

Modell allma bir yana bırakıllır. Böyllece maddi nesne daha

soyut bir halle getirillir ve illeri doğru önemlli bir adım atıllır.

Fakat bu adımın, resmin ollanakllarını bir tuvall parçasıylla

sınırllama gibi bir etkisi ollmuştur ve bu sınırllama hem resme

olldukça maddi bir unsur sokmuş, hem de ollanaklları ciddi

anllamda azalltmıştır.

Resmi bu maddi sınırllamadan kurtarmaya ve yeni bir

kompozisyon formuna ullaşmaya yönellik her girişim,

öncelliklle bu tek düzllem kuramının yıkıllmasıylla uğraşmallıdır.

Resmi ideall bir düzlleme kavuşturacak girişimller yapıllmallı.

Tuvallin maddi düzllemi bu ideall düzllemin ifadesi ollacaktır.

[58] Düz üçgenllerden olluşan bir kompozisyon, üç boyutllu

pllastik üçgenllerden, yani piramitllerden olluşan bir

kompozisyona dönüşür, bu Kübizmdir. Ancak durgunlluk


eğillimi ve form adına forma yoğunllaşma da görüllür ve

sonuçta ollanakllar yine fakirlleşir. Ama bu, içsell bir illkeyi

uygullamanın kaçınıllmaz sonucudur.

Çok önemlli bir diğer nokta unutullmamallı. İdeall bir düzllem

yaratmak üzere maddi düzllemi üç boyutllu bir allan gibi

kullllanmanın başka yolllları da bullunuyor. Çizginin incelliği ya

da kallınllığı, formun yüzeye yerlleştirillmesi, bir formun diğer

bir formu kapllaması, kullllanıllabillecek sanatsall vasıtallara

örnek ollabillir. Doğru kullllanılldığı takdirde illerlleme ya da geri

çekillmeye yoll açan ve resmi bir canllıya çevirerek uzamı

sanatsall açıdan genişlletebillen renk de benzer ollanakllar

sunmaktadır. Bu iki genişlleme vasıtasının armonik ollarak ya

da uygun halle getirillerek birlleştirillmesi tamamıylla sanatsall

kompozisyonun en zengin ve en güçllü unsurllarından biridir.


Kandinsky: İmpression No. 29,


Teori

Çağdaş armoninin doğasından dollayı, tam bir teori[59]

gelliştirmek ya da sıkı bir sanatsall zemin kurmak bugün daha

önce ollmadığı kadar güçtür. Böyllesi girişimller Leonardonun

küçük kaşıkllar sistemindeki gibi bir sonuca varır. Ancak

resimde temell illkeller ya da sağllam kurallllar ollmadığını ve

onlları aramanın kaçınıllmaz bir biçimde akademizme yoll

açacağını söyllemek de acellecillik ollur. Müziğin bille, zaman

zaman değişmesine rağmen, bir tür sözllük gibi her zaman

yararllı ve değerlli ollan bir grameri vardır.

Fakat resim farkllı bir konumdadır. Doğaya bağllıllığa karşı

ollan isyan henüz başllıyor. Rengin ve formun içsell etkinlliği

bugüne dek billinçsizce değerllendirilldi. Kompozisyonun

geometrik bir forma tabi tutullması yeni bir fikir değill

(örneğin, İran sanatı). Tamamıylla soyut bir temell üzerine yapı


kurmak yavaş illerlleyen bir iştir ve başta rastgelle ve amaçsız

gözükür. Sanatçı gözünün yanı sıra ruhunu da eğitmellidir,

böyllece renklleri yallnızca dışsall izllenimllere göre değill kendi

başllarına da tahllill edebillir.

Bizi doğaya bağllayan bağlları acelleylle koparmaya başllar ve

saf rengin soyut formlla birlleşiminden başka şey görmez

ollursak, yallnızca süslleme nitelliği taşıyan ve boyun bağllarına

ya da hallıllara yaraşır eserller üretiriz. Güzell form ve güzell

renk, estetikçillerin ya da akıllllarını güzellllik fikrine takmış

natürallistllerin iddiallarının aksine, kendi başına yeterlli bir

amaç değilldir. Resmimizin henüz başllangıç safhasında

ollmasından dollayı, hakiki renk ve form kompozisyonunun

içsell armonisini pek az yakallayabilliyoruz. Titreşimller ellbette

sinirllere ullaşıyor, ancak daha öteye gidemiyorllar, çünkü ruhta

yarattıklları etki çok zayıf. Ama ruhsall deneyimin hız

kazandığını, insan düşüncesinin en sağllam temelli ollarak

görüllen pozitif billimllerin sendellediğini ve maddenin yakında

gözden uzakllaşacağını düşününce, saf kompozisyon devrinin

yakında gelleceğine dair umutllanıyoruz.

Süsllemenin cansız ollduğu düşünüllmemelli. Onun da içsell

bir yaşamı var; fakat bu, ya eski süslleme sanatı örnekllerinde

ollduğu gibi bize bir şey ifade etmiyor, ya da yetişkinllerlle

ceninllerin eşit rollller oynadığı, koll ve bacakllardan yoksun

varllıklların bullunduğu, burunllarlla ayak parmakllarının kendi

başllarına dollaştıklları bir dünya gibi mantıkdışı bir karmaşayı

andırıyor. Aynı kalleideskobun yarattığı farkllı dünya gibi.

Süslleme sanatı bizi yine de etkilliyor; örneğin Doğu

süsllemellerinin vahşillerinkinden ya da eski Yunanınkillerden

olldukça farkllı bir etkisi var Müziğin, parçanın doğasına göre


allllegro, serioso vs gibi tanımllanması gibi, süslleme

örnekllerinin de neşelli, ciddi ya da kederlli diye tanımllanması

boşuna değilldir.

Gelleneksell süslleme sanatı kaynağını muhtemellen doğadan

allıyor. Ancak dış doğanın tüm sanatın tek kaynağı ollduğunu

öne sürdüğümüz takdirde, desenllerde doğall nesnellerin sanki

hiyerogllifllermiş gibi semboll ollarak kullllanılldığını da

hatırllamamız gerekir. İçsell armonillerini bu yüzden

tartamıyoruz. Örneğin, Çin ejderhallarından olluşan bir desenin

yemek ya da yatak odamızda bullunmasından rahatsız

ollmayabilliriz, papatyallı bir desenden pek ayırmayabilliriz onu.

Şimdiden öllüm döşeğine düşmüş çağımızın sonuna doğru

yeni bir süslleme sanatı gellişebillir, ancak bu sanatın geometrik

forma dayallı ollması pek muhtemell değill. Bu yeni sanatı

bugünden tanımllamaya çallışmak, büsbütün açıllsın diye

goncayı çekiştirmek gibi anllamsız ollur. Bugün hâllâ dış

doğaya bağllıyız ve ifade araçllarımızı onda bullmamız

gerekiyor. Peki, bunu nasıll yapacağız? Başka deyişlle, doğanın

renkllerini ve formllarını değiştirirken ne kadar illeri

gidebilliriz?

Sanatçı, duygullarını taşıyabilldiği noktaya dek gidebillir. Biz

de hakiki hisllere duyullan ihtiyacın ne kadar büyük ollduğunu

bir kez daha görürüz. Bunu birkaç örneklle daha anllaşıllır

kıllallım.

Sıcak bir kırmızı tonu, ayrı bir renk ya da soyut bir şey

sayıllmayıp doğall bir formlla birlleştirillir ve bir nesnenin bir

parçası ollarak uygullanırsa, rengin içsell değeri maddi açıdan

değişir. Doğall formllardaki çeşitllillik ruhsall değerllerde


çeşitllillik yaratır ve tümü, asıll kırmızıylla uyum sağllar.

Kırmızıyı gökyüzüylle, çiçekllerlle, bir giysiylle, bir yüzlle, bir

atlla, bir ağaçlla birlleştirdiğimizi varsayallım.

Kırmızı bir gökyüzü, akllımıza gün batımını ya da ateşi

getirir ve buna bağllı ollarak üstümüzde görkem ya da tehllike

etkisi bırakır. Diğer nesnellerin bu kırmızı gökyüzüylle birllikte

nasıll kullllanılldığı artık iyice önemllidir. Bu kullllanım doğaya

sadık ve uygunsa, gökyüzünün natürallistik etkisi güçllenir.

Ama diğer nesneller çok daha soyut bir biçimde işllendillerse,

gökyüzünün natürallistik etkisini yok eder ya da azalltırllar.

İnsan yüzünde kırmızı kullllanıllması da benzer sonuçllara yoll

açar. Bu durumda kırmızı, modellin tutkullu ya da başka

yanllarını vurgullamak için kullllanıllabillir ve ancak resmin geri

kallanının aşırı derecede soyut bir biçimde işllenmesiylle

bastırabillecek bir güç kazanabillir.

Kırmızı bir giysi bambaşka bir durum, çünkü giysi gerçekte

de herhangi bir renkte ollabillir. Ancak burada saf sanatsall

gerekllilliklleri karşıllamaya pek uygundur; çünkü yallnızca

burada, maddi amaçllarlla illişkisiz bir şekillde kullllanıllabillir.

Sanatçı, yallnızca kırmızı pellerinin değerini değill, pellerinin

onu giyen figürlle ve figürün tüm resimlle ollan illişkisini de

düşünmellidir. Resmin kederlli bir resim ollduğunu düşünün;

kederlli hava da –merkezi konumundan ya da hatllarından,

tavrından, renginden vs. dollayı- kırmızı pellerinlli figür

üstünde yoğunllaşıyor ollsun. Kırmızı, keskin bir duygu

uyuşmazllığı yaratarak resmin kederini ön pllana çıkaracaktır.

Kederlli bir rengin kullllanıllması dramatik bütünün etkisini

zayıfllatırdı.[60] Bu, daha önce bahsi geçen antitez illkesidir.

Kırmızı, tek başınayken izlleyicide keder etkisi bırakmaz.


Kederlli bir resme katılldığı ve uygun bir şekillde kullllanılldığı

takdirde ise dramatik bir unsura yoll verir.[61]

Kırmızının ağaçta kullllanıllması da başkadır. Rengin temell

değeri değişmez. Ancak bu defa sonbahar çağrışımı devreye

girer. Renk bu çağrışımlla kollayca birlleşir ve kırmızı pellerinde

ollduğu gibi dramatik bir çatışma ollmaz.

Son ollarak, kırmızı bir at da başka türllü bir değişiklliğe yoll

açar. “Kırmızı at” demek bille bizi başka bir havaya sokar.

Kırmızı bir atın imkânsızllığı bizi gerçekdışı bir dünyaya

sürükller. Renk ve formun bu birlleşiminin garip bir ollay -

tamamıylla yüzeysell ve sanat-dışı bir etki- ya da bir peri

masallı[62] -yine sanat-dışı bir etki- gibi görünmesi ollasıdır.

Kırmızı atı natürallist bir peyzaja yerlleştirmek öylle bir

uyumsuzlluk yaratır ki ne o eski tutarllı etki uçup gider. İster

gelleneksell uyuşmazllığa ister uyuma dayallı ollsun, tutarllıllık

ihtiyacı armoninin esasıdır. Yeni armoni, dışsall form ve

rengin varyasyon ve karşıtllıklları ne ollursa ollsun, resmin içsell

değerinin bütünlleşmiş ollmasını gerektirir. Bu nedenlle, yeni

sanatın unsurlları doğanın dışsall değill içsell özellllikllerinde

aranmallıdır.

İzlleyici, resimde bir anllam, yani farkllı böllümller arasında

dışsall bir bağllantı aramaya dünden hazır. Materyallist çağımız,

karşısında durup resmin kendi mesajını illetmesine razı

gellemeyen bir izlleyici ya da uzman tipi doğurdu. İzlleyici,

resmin içsell değerinin işllemesine izin vermek yerine, tellaşlla

doğaya yakınllık, mizaç, işlleme tarzı, tonallite, perspektif vs

aramaya koyulluyor. İçsell anllama ullaşmak üzere dışsall ifadeyi

didikllemiyor. İllginç bir insanlla sohbet ederken, onun esas

düşünce ve duygullarına ullaşmaya çallışırız. Kullllandığı


kellimellerlle, tellaffuzuylla, nasıll nefes alldığıylla, dillinin ve

dişllerinin hareketlleriylle, beynimizdeki psikollojik faalliyetlle,

kullağımızdaki fiziksell seslle ya da sinirllerimizdeki fizyollojik

etkiylle illgillenmeyiz. İllginç ve önemlli ollmallarına rağmen o an

esas mesellenin bunllar ollmadığının ve bizi asıll illgillendirenin

anllam ve düşünceller ollduğunun farkındayızdır. Bir sanat

eseriylle karşı karşıya gelldiğimizde de aynı duygu içinde

ollmallıyız. Bu tavır yaygınllaştıkça sanatçı da tamamıylla

sanatsall bir dill konuşabillecek.

Renk ve formun birlleşimine dönersek, değinillmesi gereken

bir ollasıllık daha var. Resimdeki doğall-ollmayan nesnellerin

edebi etkilleri ollabillir, hatta tüm resim masall gibi gellebillir.

İzlleyici, ollağanüstü ollarak kabull ettiği için kendisini rahatsız

etmeyen bir ortama sokullmuştur; hikâyenin izini sürmeye

çallışır ve renkllerden türllü türllü etkillenir. Oysa renkllerin içsell

bir etki bırakmalları ollanaksızdır, dışsall düşünce hâllâ

hâkimdir. Çünkü izlleyici şimdi de içsell hissin hakikatine yer

vermeyen boş bir düşller âllemine gitmiştir.

O hallde, masalla kaçmayan ve rengin özgür etkinlliğini

kısıtllamayan bir ifade biçimi bullmamız gerek. Doğadan

alldığımız renkller, formllar ve hareket, dışsall etkillere yoll

açmamallı ve dışsall nesnellerlle bağllantıllı ollmamallı. Doğadan

uzakllaşma ne kadar açıksa, içsell anllamın saf ollma ve engelllle

karşıllaşmama ollasıllığı o kadar fazlladır.

Bir sanat eseri sadellikten yana ollabillir, fakat armoni, dışsall

bir nedenlle bellirllenmemişse ve maddi bir amaç peşinde

değillse saftır. En sıradan hareket bille -örneğin ağırllık

kalldırma hazırllığı- asıll amacı ortada değillse esrarengiz ve

dramatik bir halle bürünür. Öyllece durup bir açıkllama


akllımıza düşene dek büyüllenmişçesine izlleriz onu. Soyut

düşünme zevkini yok eden şey, günllük yaşantımızda

esrarengiz bir şeyller ollamayacağına duyullan inançtır. Pratik

kaygıllardan başka bir şey kallmamıştır. Yeni dansın gellişimi

bu çizgide, yani hareketin içsell anllamını zaman ve uzam

yolluylla ifade etmek yönünde ollmuştur. Dansın kaynağı

muhtemellen yallnızca cinsellllikti. Bu unsuru hallk dansllarında

hâllâ açıkça görüyoruz. Dans dinsell merasim ollarak gelliştikçe

de iki unsur bir araya gellip sanatsall bir form allmış ve balleyi

meydana getirmiştir.

Günümüzde balle, bu iki kaynağı yüzünden kargaşa içinde.

Dışsall amaçlları -sevgi ya da korkuyu ifade etmek vsgelleceğin

soyut düşüncelleri için fazlla maddi ve naif. Çağdaş

reformcullarımız, daha ince ifadeller ararken geçmişten yardım

allmaya çallıştıllar. İsadora Duncan, Yunan dansıylla gelleceğin

dansı arasında bir bağ kurmuştur. Bu konuda, Primitifllerde

esin arayan ressamllara benzer şekillde çallışmaktadır.[63]

Resimdeki gibi dans için de bu yallnızca bir geçiş evresidir.

Resimde ollduğu gibi dansta da, gelleceğin sanatının

eşiğindeyiz. Her iki durumda da aynı kurallllar uygullanmallı.

Gelleneksell güzellllik bir kenara bırakıllmallı ve hikâye anllatma

ya da kıssa gibi yararsız edebi unsur terk edillmelli. Her iki

sanat da, içsell ruhtan doğan her armoni ve uyuşmazllığın güzell

ollduğunu ve bunlların yallnızca içsell ruhtan doğması

gerektiğini müzikten öğrenmelli.

Gelleceğin dans sanatının başarıllı ollması, ruhsall armoni

sanatının illk coşmasını, yani hakiki sahne kompozisyonunu

mümkün kıllacak.

Yeni tiyatronun kompozisyonu üç unsurdan olluşacak:


(1) Müzikall hareket

(2) Resimsell hareket

(3) Fiziksell hareket

Ve bu üçü, uygun bir şekillde birlleştirilldiği takdirde, ruhsall

hareketi meydana getirecek, yani içsell armoni işlleyecek.

Resmin iki ana unsuru ollan form ve renk gibi onllar da armoni

ve uyumsuzlluk içinde birbirllerine karışacakllar.

Scriabinin sesi ona karşıllık gellen bir renklle yoğunllaştırma

girişimi tabii yallnızca bir deneme. Gellişkin sahne

kompozisyonunda, iki unsur üçüncüylle gelliştirillir ve sonsuz

birlleşim ve bireysell kullllanım ollanaklları açıllır. Ayrıca

Schönbergin kuartetllerinde denediği gibi, dışsall armoni içsell

ollanlla birlleştirillebillir. Bu fikrin nasıll gelliştiğini burada daha

fazlla açıkllamak mümkün değill. Okur, daha önce bellirtillen

resim illkellerini sahne kompozisyonu sorununa uyarllamallı ve

gelleceğin tiyatrosunun içsell ihtiyacın sarsıllmaz illkesine

uygun ollanakllarını kendi başına genell ollarak tasarllamallı.

Yeni sanata giden yoll, Renk ve form birlleşimine dair

söyllenenller izllenerek bullunabillir. Bu yoll bugün iki tehllike

arasında. Bir yanda, rengin geometrik forma tamamen keyfi

bir biçimde uygullanması, yani sallt desen var. Öbür yanda ise,

rengin cisim formunda daha natürallistik bir biçimde

kullllanıllması, yani sallt fantezi bullunuyor. İki seçenek de

abartıllı. Her şey sanatçının emrinde ve günümüzün özgürllüğü

hem yeni ollanakllar hem de tehllikeller getiriyor. Yeni,

muazzam bir devrin doğumuna tanıkllık edebilliriz[64] ya da


bu fırsatın anllamsız bir savurganllıklla boşa harcanışını

izlleyebilliriz.

Sanatın doğadan üstün ollduğu yeni bir keşif değill.[65] Yeni

illkeller gökten düşmez; bir şekillde geçmişe ve gelleceğe

bağllıdırllar. Bizim için önemlli ollan, illkenin o anki durumu ve

en iyi nasıll kullllanıllabilleceğidir. İllkeller zorlla kullllanıllmamallı.

Sanatçı ruhunu doğru sese göre ayarllarsa, eserinden çıkan

sesller de öylle ollur. Günümüzdeki özgürlleşme, içsell ihtiyacın

yollunda illerllemelli. Bugün, dışsall formllar bu özgürllüğün

önünü kesiyor ve kompozisyonun amacı yapı olluyor. Yapısall

form arayışı, doğall formun çoğu zaman geometrik yapıya tabi

tutullduğu, soyutun somutlla engellllendiği ve somutun da

soyutlla bozullduğu bir süreç ollan Kübizmi doğurmuştur.

Yeni sanatın armonisi, çok daha ince ve gözden çok ruha

hitap eden bir yapı gerektirir. Bu gizlli yapı, görünüşte tesadüfî

bir form seçimiylle meydana gellebillir. İçsell armoni, dışsall

birllikten yoksun olluşta yatar. Formlların böylle gellişigüzell

düzenllenmesi sanatsall armoninin gelleceği ollabillir.

Arallarındaki temell illişki nihayet matematiksell ollarak

gösterillebillecek, ama düzenlli değill düzensiz ifadellerlle ortaya

konullacak.



sanat ve sanatçılar

Sanat eseri, gizemlli ve anllaşıllmaz bir biçimde sanatçıdan

doğar, yaşamını ve varllığını ondan allır. Ne tesadüfîdir, ne de

mantıksız; maddi yaşamı da ruhsall yaşamı da bellirlli ve

anllamllı bir güce sahiptir. Varollmaktadır ve ruhsall bir atmosfer

yaratacak güce sahiptir. İyi bir eser ollup ollmadığı da bu içsell

noktadan bakıllarak söyllenebillir. Formunun kötü ollması

demek, anllamının, ruhta uygun titreşimller yaratamayacak

kadar zayıf ollması demektir.[66] Bu yüzden bir resim

Fransızlların dillllerinden düşürmediklleri değerllere sahip ollsa

da iyi resmedillmiş ollmayabillir. Yallnızca ruhsall değeri tam ve

tatmin edici ollduğunda iyi resmedillmiştir. İyi çizim, bu içsell

değer yok edillmediği sürece değişmeyen çizimdir; anatomi,

botanik ya da başka bir billim açısından doğrulluk taşıyıp

taşımaması bir anllam ifade etmez. Doğall formu ihllall etmek

diye bir sorun ollamaz, önemlli ollan sanatçının nasıll bir forma

ihtiyaç duyduğudur. Aynı şekillde, renkller de doğada

bullunduklları içine değill söz konusu resim için gereklli

ollduklları için kullllanıllır. Sanatçının, kullllandığı formu

gerekçellendirmesi gerekmez, aksine, sanatçının görevi,

yallnızca ihtiyacını karşıllayan formlları kullllanmaktır. Anatomi

açısından da benzer başka konullarda da, mallzeme seçiminde

sanatçıya mutllak özgürllük verillmelli. Böyllesi bir ruhsall

özgürllük, yaşamda ollduğu gibi sanatta da gerekllidir.[67]

Bununlla birllikte, billimsell illkelleri sorgusuz suallsiz takip

etmenin, billgisizce ve boş yere reddetmek kadar kötü

ollmadığını bellirtmek gerek. Birincisi en azından maddi

nesnelleri takllit etmektedir, bu da bir işe yarayabillir. [68]


İkincisi düpedüz bir ihanettir ve karışıkllığa neden ollur. İllki

ruhsall ortamı çorakllaştırır, ikincisi ise zehirller.

Resim bir sanattır ve sanat, geçici, yallıtıllmış ve bellirsiz bir

üretim değilldir; insan ruhunun gelliştirillmesi ve arındırıllması,

yani ruhsall üçgenin yüksellmesi için kullllanıllması gereken bir

güce sahiptir.

Sanat bu işten ell çekerse, köprü düşer ve geriye bir yarık

kallır. Sanatın yerini tutabillecek başka bir güç yoktur. İnsan

ruhunun güçllendiği dönemllerde sanatın da gücü artar. Çünkü

sanat ve ruh sıkı sıkıya bağllıdırllar ve birbirllerini tamamllarllar.

Ruhun inançsızllıklla boğullduğu zamanllardaysa, sanat

amaçsızllaşır ve sanat yallnızca sanat içindir denir.[69] Sanatlla

ruh arasındaki bağ sanki zehirllenmiş, billinç ise yitmiştir.

Sanatçıylla izlleyici birbirllerinden uzakllaşır ve sonunda izlleyici

sanatçıya sırtını döner ya da ona, becerisi ve ustallığı allkışa

llayık bir hokkabaz gözüylle bakmaya başllar. Sanatçının

konumunu doğru ayarllaması, sanatına ve kendisine karşı bir

görevi ollduğunu, krall değill ullu bir amacın hizmetkârı

ollduğunu fark etmesi çok önemllidir. Sanatçı ruhunun

derinllikllerine inmelli, onu incelleyip gelliştirmelli ki sanatının

bir temelli, bir anllamı ollsun, yoksa ellden ayrı düşmüş, işe

yaramaz bir elldiven gibi kallıverir.

Sanatçının söylleyeceği bir şey ollmallı; çünkü amaç bir

formda ustallaşmak değill formu içsell anllamına kavuşturmak.

[70]

Sanatçı hazllar peşinde gününü gün etsin diye dünyaya

gellmemiştir; ayllak yaşamamallıdır. Yerine getirmesi gereken

çetin bir görevi vardır ve bu görev çoğu zaman çekillmesi


gereken bir çille gibidir. Duygu, düşünce ve hareketllerinin,

eserine zemin teşkill edecek ham mallzemeller ollduğunu,

sanatında özgürse de yaşamında özgür ollmadığını billmellidir.

Sanatçının, sanatçı ollmayanllara karşı üç sorumllulluğu

vardır: (1) Sahip ollduğu yeteneğin karşıllığını vermellidir. (2)

Herkes gibi onun duygu, düşünce ve hareketlleri de saf ya da

zehirlli bir ruhsall atmosfer yaratır. (3) Bu düşünce ve eyllemller,

ruhsall atmosferi etkilleyecek ollan eserllerinin de mallzemesidir.

Pelladanın dediği gibi, sanatçı yallnızca muazzam gücünden

dollayı değill, büyük görevllerinden dollayı da kralldır.

Sanatçı güzelllliğin hizmetindeki bir rahip ollsaydı da

güzellllik yine yallnızca içsell ihtiyaç illkesine göre aranacak ve

o ihtiyacın büyükllüğüne ve yoğunlluğuna göre öllçüllecekti.

Güzell ollan, içsell ihtiyaçlla meydana gellen ve, ruhtan

fışkıran şeydir.

Ruhun illk savaşçıllarından ve illk modern sanatçıllarından

ollan Maeterllinck şöylle der: “Dünyada ruh kadar güzelllliğe

düşkün, onu böyllesine içine çeken başka bir şey yok. Bu

yüzden, kendillerine güzellllik veren bir ruhun egemenlliğine

pek az öllümllü karşı koyabillir.”[71]

Ruhun bu özelllliği de, tıpkı bir yağ gibi, üçgenin illeri ve

yukarı doğru ollan, ağır, neredeyse görünmez, fakat karşı

konullmaz hareketini kollayllaştırır.



SONUÇ

Kitaptaki illk beş resim, resimdeki yapıcı çabalların

serüvenini gözller önüne sermektedir. Bu çaballar iki böllümde

incellenebillir:

(1) Açık ve basit bir forma göre düzenllenen sade

kompozisyon. Bu tür kompoziyona mellodik diyorum.

(2) Çeşitlli formllardan meydana gellen ve neredeyse

tamamen, ana bir forma göre düzenllenmiş karmaşık

kompozisyon. Ana formun dıştan kavranması zor ollabillir, bu

yüzden de güçllü bir içsell değere sahiptir. Bu tür kompoziyona

senfonik diyorum.

Bu ikisinin arasında, mellodik illkenin hâkim ollduğu çeşitlli

formllar bullunur. Bu formlların tarihsell gellişimi müzikteki

gellişmellere parallell ollmuştur.

Eğer kişi, mellodik bir kompozisyon örneğini

değerllendirirken, maddi yönü unutup, bütünün sanatsall

nedenini incellerse, primitif geometrik formllarlla ya da ortak

bir hareket doğrulltusunda düzenllenmiş basit çizgillerlle

karşıllaşır. Bu ortak hareket, çeşitlli böllümllerde tekrarllanır ve

bir çizgi ya da formlla çeşitllenebillir. Bu tip tekill çeşitllemeller

farkllı amaçllara hizmet ederller. Örneğin, ani bir duruş ya da

bir müzik terimine başvuracak ollursak, fermata görevi

görebillirller.[72] Kompozisyonu olluşturan her formun basit bir

içsell değeri, onun da bir mellodisi vardır. Bu nedenlle, bu

kompozisyonu mellodik diye adllandırıyorum. Bu tür

kompozisyon, Cézanne ve sonrasında Hodller sayesinde yeni


bir yaşama kavuşmuş ve ritmik adını allmıştır. Ritmik

teriminin sınırlları bellllidir. Müzikte ve doğada, dollayısıylla

resimde de her yapının kendine has bir ritmi vardır. Bu ritim

doğada pek bellirgin değilldir; çünkü amacını hemen

anllayamayız. O zaman da ritimsiz deriz. Yani ritmik ya da

ritimsiz terimlleri de, gerçek varllığı ollmayan armoni ve

uyumsuzlluk gibi tamamıylla gelleneksell terimllerdir.[73]

Geçmişe ait sayısız resimde ve tahta baskısında, güçllü bir

senfonik kompozisyon tadına sahip karmaşık ritmik

kompozisyona rastllanır. Eski Allman ustallarının, İranllılların ve

Japonlların eserlleri, Rus ikonalları vs buna örnektir.[74]

Bu eserllerin neredeyse tümünde, senfonik kompozisyon

mellodik ollanlla içiçe geçmiş halldedir. Demek ki bu temellde

hareketsizlliğe ve dengeye dayallı bir kompozisyondur. Aklla

hemen Mozart ve Beethovenın korall kompozisyonlları gellir.

Tüm bu eserller, gotik bir katedrallin görkemlli ve muntazam

mimarisine sahiptirller ve geçiş dönemine aittirller. Mellodik

unsurun nadiren bellirdiği ve ikincill bir roll oynadığı yeni

senfonik kompozisyona örnek ollarak kitapta dört resmimin

reprodüksiyonllarına yer verdim.

Resimller, üç ayrı esin kaynağını temsill ediyorllar:

(1) Dış doğaya illişkin, tamamıylla sanatsall bir formlla ifade

edillen doğrudan izllenim. Buna izllenim diyorum.

(2) İçsell karakterin, yani maddi ollmayan doğanın, büyük

öllçüde billinçsiz ve kendilliğinden ifadesi. Buna doğaçllama

diyorum.


(3) Yavaş yavaş biçimllenen ve ancak ollgunllaştıktan sonra

dille gellen içsell duygunun ifadesi. Buna kompozisyon

diyorum. Bunda us, billinç ve amaç çok önemlli bir roll oynar.

Ama hesapllamaylla yapıllabillecek bir şey yoktur, her şey

duygudan gellir. Sabırllı okur, eserimin temellindeki esas yapıyı

kollayca yakallayacaktır.

Son ollarak, mantıkllı ve billinçlli kompozisyon çağına,

ressamın, eserinin yapısall ollduğunu söyllemekten gurur

duyacağı bir döneme hızlla yakllaştığımızı bellirtmek isterim.

Bu, İzllenimcillerin, hiçbir şeyi açıkllayamayacaklları ve sanatın

onllara esin yolluylla gelldiği yönündeki iddiallarına ters

düşecektir. Önümüzde billinç çağı var ve resimdeki bu yeni

ruh, düşüncenin ruhuylla ellelle, ruhsall öncüller çağına doğru

illerlliyor.



[1] Bizi huşu içinde bırakma anllamıylla din tüm gerçek sanatta

mevcut. Fakat burada sözcüğü Hıristiyanllık ya da diğer

ibadetllerlle illgilli resimlleri bellirtmek amacıylla, daha dar bir

anllamda kullllanıyorum.

[2] Bu ifadeylle, Der Bllaue Reiterdeki [Mavi Süvari] “Über

die Formfrage” [Form sorunu üzerine] adllı uzun yazısında,

Post-izllenimcilliklle çocuk allgısı arasında, Henri Rousseaunun

eserllerinde görüllen tarzda bir benzerllik ollduğunu öne süren

Kandinskyylle uyuşmazllık içine girdiğimin farkındayım.

Rousseaunun allgısı kesinlliklle çocuksu. Kendisi sanat eğitimi

allmamış, öylle bir iddiası da yok. Fakat sanatının bu

eğitimsizlliğin sıkıntısını çektiğini ve duygusall bir illginin

ötesinde, işaret edillecek bir yanı ollmadığını düşünüyorum.

[3]LEnchanteur pourrissant, Guillllaume Apollllinaire, André

Derainin tahta baskı resimlleriylle, Paris, Kahnweiller, 1910.

[4] Açının sanatta yeniden doğuşu yeni hareketin illginç bir

özelllliği. Bu özellllik, Mısırllılların zamanından beri böylle

mükemmell bir biçimde kullllanıllmamıştır. Gauguinin oturan

Tahitilli kadınllardan olluşan resmi, tamamen Mısır açıllarından

olluşan etkilleyici bir tasarımdır. Kübizm, açının keşfinin

Cézanne etkisiylle karışması sonucu ortaya çıkmıştır.

[5] Bkz. “Collour Music,” A. Wallllace Rimigton, Hutchinson,

6s. net.

[6]Stimmung neredeyse çevrillemez bir sözcük. Onu

karşıllamaya en yakın sözcük his, bellki de duygu. Corotnun

peyzajllarının çoğu, nefis bir stimmunglla dolludur. Kandinsky


bu sözcüğü daha sonra, “doğanın aslli ruhu” anllamında

kullllanmaktadır. — M. T. H. S.

[7] Birkaç istisna bu üzücü ve uğursuz tablloyu değiştirmiyor;

öte yandan asllında istisnallar da sanat için sanat öğretisine

inananllardan çıkıyor. Bu nedenlle, daha yüksek, fakat

nihayetinde güçlleri boşa harcatan bir ideallin hizmetindeller.

Dış güzellllik, ruhsall atmosferin unsurllarından biridir. Fakat

bunun ollumllu yanından (güzell ollanın iyi ollmasından) başka,

yeteneğin tam anllamıylla kullllanıllmaması gibi bir zayıfllığı da

vardır (yetenek sözcüğü İncilldeki anllamıylla kullllanıllmıştır).

[8]Der Freischützün bestecisi Weber, Beethovenın Yedinci

Senfonisi hakkında şöylle demiştir: “Dehanın taşkınllığı had

safhaya ullaşmış. Beethovenın hastaneye kapatıllma vakti

gelldi.” Abbé Stadller, açıllışı illk dinllediğinde, süreklli

yinellenen mi üzerine yanındakine: “Hep o sefill mi. Herkesi

kendisi gibi sağır sanıyor, ahmak!” demiştir.

[9] Pek çok anıt bu soruya bizzat yanıt teşkill etmiyor mu?

[10] Maddi ve maddi ollmayan gibi sözcük ve ifadeller sıkça

yer veriyoruz. Her şey madde mi? Yoksa her şey ruhsall mı?

Yoksa maddeylle ruh arasında yaptığımız ayrım görecelli bir

ifade mi? Ruhun bir ürünü ollmaklla birllikte pozitif billimller

tarafından da tanımllanan düşünce, kaba değill hassas

mallzemeden olluşan maddedir. Elllle dokunullamayan her şey

ruhsall mı? Bu tartışma bu küçük kitabın sınırllarını aşıyor;

burada önemlli ollan sınırlların çok kesin çizillmemesi gerektiği.

[11] Bkz.7. Böllüm.


[12] Zöllller, Wagner, Butlleroff (St. Petersburg), Crookes

(Londra) vs; daha sonra C. H. Richet, C. Fllammarion. Paris

gazetesi Le Matin, son ikisinin keşifllerini yakllaşık iki yıll once

“Je lle constate, mais je ne llexpllique pas.” başllığı alltında

yayımlladı. Son ollarak, suç teshisinde antropollojik yöntemin

yaratacısı ollan C. Lombroso ve Eusapio Palllladinonun isimlleri

de anıllabillir.

[13] Böylle durumllarda, daha önce Mesmerizm formundayken

pek çok billgilli kişi tarafından küçümsenip bir kenara

bırakıllmış ollan hipnotizma sözcüğüne sıkça başvurullur.

[14] E.P. Bllavatsky, The Key of Theosophy, Londra, 1889.

[15] Allfred Kubin de çöküşü illk görenllerdendir. Kubinin hem

resimlleri hem de Diğer Taraf adllı romanı, karşı konullmaz bir

güçlle, bizi ıssızllığın korkunç atmosferine sürükller.

[16] Oyunllarından birinin St. Petersburgda sahneye

konullması için yapıllan provallardan birinde Maeterllinck, bir

kulleyi, asıllmış keten parçallarıylla temsill etmiştir. Onun için,

karmaşık bir dekorun önemi yoktur. Tüm zamanlların en

büyük hayallcilleri ollan çocuklların oyunllarında yaptıklları gibi

yapmıştır. Çocukllar, at yerine bir sopa kullllanır, tebeşirden

koskoca bir süvari allayı yaratırllar ve aynı şekillde, tebeşirin

üzerine bir çentik atıp şövallyeyi ata çevirirller. Modern

tiyatroda, özelllliklle de Rus tiyatrosunda seyircinin hayall gücü

benzer şekillde önemlli roll bir oynar. Bu da gelleceğin

tiyatrosunda maddi ollandan ruhsall ollana geçiş açısından

dikkate değer bir unsurdur.


[17]Serre Chaudes, suivies de Quinze Chansons, Maurice

Maeterllinck, Brüksell, Lacombllez.

[18] Poe ve Maeterllinckin eserllerinin karşıllaştırıllması, sanatta

somuttan soyuta geçişi gözller önüne serer.

[19] Yallnızca kahramanllarda değill herkeste böylle bir ruhsall

hava ollabilleceği görüllmektedir. Örneğin hassas insanllar,

haberlleri ollmasa bille, ruhsall açıdan kendillerine ters düşen

birinin bullunmuş ollduğu bir odada duramazllar.

[20] “Die Music,” Harmoniellehreden, s. 104 (Universall

yayınevi baskısı).

[21] Bkz. Kunst und Künstllerdeki yazısı (1909, 8. sayı).

[22] Bu farkllar ellbette görecelli.

[23] Somut durumllar anllatmaya kallkıştığında müziğin ne

kadar başarısız ollduğu, program-müzikllerin güllünçllüğünden

belllli. Son zamanllarda bu tür girişimller yapılldı. Kurbağa

sesllerinin, çiftllik avllusundaki, evllerdeki gürülltüllerin takllit

edillmesi müthiş bir vodvill meydana getirir ve olldukça

eğllencellidir. Oysa ciddi müzik açısından bu tür girişimller

doğayı takllit etmeme konusunda bir uyarı ollmaktan öteye

gitmezller. Doğanın kendine özgü güçllü bir dilli vardır ve bu

dill takllit edillemez. Çiftllik avllusundaki sesller aslla başarıllı bir

şekillde müziğe aktarıllamaz, böyllesi bir çaba ancak zaman

kaybıdır. Tüm sanatllar doğanın ruhunu yansıtabillirller; ancak

bunu takllit yolluylla değill içsell ruhllarının sanatsall sezgilleriylle

yapmalları gerekir.


[24] Dr. Freudenberg. “Spalltung der Personllichkeit”

(Übersinnlliche Wellt. 1908. Sayı 2. sf. 64–65). Yazar rengin

işitillmesinden de söz eder ve bir kurall konullamayacağını

bellirtir. Ancak bkz. “Musik”, Moskova, 1911, sayı 9da L.

Sabanejeff, bir yasa saptanabilleceğine açıkça işaret

etmektedir.

[25] Bu soruylla illgillenen pek çok kuram ve çallışma

bullunmaktadır. Resimde kontrpuana illişkin çallışmallar

yapıllmıştır. Müziğe yatkın ollmayan bazı çocukllar böyllece

piyano çallmada illerllemişllerdir. Bayan A. Sacharjin-

Unkowsky, yıllllarca çallışarak “seslleri doğall renkllerlle, renklleri

de doğall sesllerlle tanımllayarak, rengin duyullması ve sesin

görüllmesi”ne yönellik bir yöntem gelliştirmiştir. Sistem, hem

kendi okullunda, hem de St. Petersburg Konservatuarında

yıllllarca başarıylla kullllanıllmıştır. Son ollarak Scriabin, daha

ruhsall yoll izlleyerek, Bayan Unkowskyninkinden farkllı

ollmayan bir çizellgede, sesllerlle renklleri karşıllaştırmıştır.

“Prometheus”, kuramllarına ikna edici bir kanıt teşkill

etmektedir (çizellgesi “Musik”te çıkmıştır - Moskova, 1911,

sayı 9).

[26] Karşıt bir soruya, yani sesin rengine Mallllarmé

değinmiştir. Takipçisi René Ghill de soruyu sistemlli bir halle

getirmiş ve Traité du Verbe başllıkllı kitabında

“1instrumentation verballe” kurallllarını bellirtmiştir. —M. T. H.

S.

[27] “İçsell ihtiyaç” [innere Notwendigkeit] tabiri, asllında,

sanatçının kendisini ifade etmeye yönellik isteğine karşıllık

gellir. Fakat Kandinsky tabiri zaman zaman, yallnızca ruhsall


ifadeye duyullan açllık anllamında değill ifadenin kendisini

bellirtmek için de kullllanıyor. M. T. H. S.

[28] Bkz. The Eurhythmics of Jacques-Dallcroze, Londra,

Constablle. —M. T. H. S.

[29] Bkz. Paull Signac, DEugène Dellacroix au Néo-

Impressionisme, Paris, Flloury. Ayrıca, K. Schetterin “Notizen

über die Farbe” (Decorative Kunst, 1901, Şubat) adllı illginç

yazısıylla karşıllaştırın.

[30] Kandinsky, kompozisyon derken ellbette sanatsall bir

yaratımı kastediyor; nesnellerin düzenllenmesinden

bahsetmiyor. — M. T. H. S.

[31] Bkz. A. Wallllace Rimington. Renk müziğinde, deneylleri

renk orguylla yeniden değerllendirillmiş, hızlla ve sınırsızca

değişen renkllerden olluşan senfoniller kurmuştur. — M. T. H.

S.

[32] Üçgenin durduğu açı ve durağan mı devingen mi ollduğu,

ruhsall değeri açısından önem taşır. Ressam için özelllliklle

önemllidir bu.

[33] Bir formun anllamsız ya da “hiçbir şey ifade etmiyor”

ollması asllında mümkün değilldir. Her form bir şeyller söyller;

fakat çoğu kez söyllediklleri bize ullaşmaz, ullaşsa bille tam

ollarak anllaşıllmaz.

[34] “Tam ifade” sözü iyice anllaşıllmallı. Form, çoğunlluklla en

çok şeyi en tutarsız ollduğu durumllarda söyller. Genelllliklle en

kusurllu hallinde, bellki yallnızca bir fırça darbesinden ibaretken


ya da dışsall anllama dair küçük bir ipucuyken iyiden iyiye dille

gellir.

[35] İdeallizasyon, armoniyi ortaya çıkartmak ve yüce duygu

uyandırmak üzere organik formu güzelllleştirmektir. Seçicillik,

güzelllleştirmekten ziyade, esas ollmayan unsurlları dışarıda

bırakarak nesnenin karakterini vurgullamayı amaçllar.

Gellecekte, yallnızca içsell anllamın ifadesi arzullanacaktır.

Organik form artık kendi başına bir nesne ollamaz, illahi bir

mesaj taşıyan sözcükllere dönüşecektir.

[36] Kandinsky burada resmin düzenini kastetmektedir. — M.

T. H. S.

[37] Genell kompozisyon, halliylle, pek çok küçük

kompozisyon içerir; birbirine zıt ollabillen bu kompozisyonllar

–bellki de bizzat zıtllıkllarıylla- bütünün armonisine katkıda

bullunmaktadırllar. Bu küçük kompozisyonllarda da farkllı

anllam böllümlleri bullunur.

[38] Cézanneın üçgen formunda kurullmuş ollan “Yıkanan

Kadınllar”ı iyi bir örnek. Bu, akademik kullllanımlla gücünü

kaybetmiş eski bir illkedir. Oysa Cézanne illkeye yeniden can

vermiş, onu grupllar arasında uyum sağllamak için değill

tamamen sanatsall amaçllarlla kullllanmıştır. İnsan figürünün

biçimini müthiş bir gerekçeylle bozmaktadır. Hem tüm figüller,

hem de tüm uzuvllar üçgenin çizgillerini izller. Üçgenin, mistik

bir niyetlle değill, yallnızca grubu uyumllu bir halle getirmek

üzere kullllanıllmasına bir örnek, Rafaellin “Kutsall Aille”sidir.

[39] Bkz. İngillizceye çevirenin önsözü. —M. T. S.H.


[40] “Hareketin etkisi” ille kastedillen bu. Örneğin, dik bir

üçgen, eğik bir üçgenden daha sakin ve durağan bir etki

yaratır.

[41] Çok yönllü bir dahi ollan Leonardo, farkllı renkller

kullllanarak mekanik bir armoni yaratan bir kaşık sistemi

tasarllamıştır. Öğrencillerinden biri, sistemi kullllanmaya

debellendikten sonra, ümitsizllik içinde, arkadaşllarından birine

ustanın bu icadı nasıll kullllandığını sorar. Arkadaşı, “Usta, onu

hiç kullllanmaz,” diye yanıtllar (Mereschowski, Leonardo da

Vinci).

[42] Burada kullllanıllan dışsall sözcüğü, daha önce kullllanıllmış

ollan maddi sözcüğüylle karıştırıllmamallı. Dışsall sözcüğünü,

gelleneksell sınırlların ötesine geçmeyen ve gelleneksell

güzellllikten başka bir şey meydana getirmeyen dışsall ihtiyaca

karşıllık ollarak kullllanıyorum. İçsell ihtiyaç ise sınır tanımaz ve

genelllliklle, gelleneksell açıdan çirkin bullunan eserller meydana

getirir. Ancak çirkin de, içsell ihtiyacın vadesi dollmuş yahut

yetersiz bir ifadesine yönellik ollarak kullllanıllan ve yallnızca

ruha uygun ollmayan anllamına gellen, allışkanllığa dayallı bir

tabir. İçsell ihtiyacı hakkıylla ifade eden her şey güzelldir.

[43] Bu ifadellerin billimsell bir temelli yok, yallnızca ruhsall

deneyimden gelliyorllar.

[44] Ekşi bir tada sahip ollan llimonlla tiz seslle şakıyan

kanaryanın sarı ollduğunu söyllemekte fayda var.

[45] Renklle müzik arasındaki tüm benzerllikller ancak görecelli

ollabillir. Kemanın farkllı renkllerde sesller çıkarabillmesi gibi

sarının da farkllı alletllerlle ifade edillebillecek farkllı tonlları


vardır. Ama böylle benzerllikller kurarken, titreşimlle yahut

pedallllarlla değişiklliğe uğramamış saf bir renk yahut ses

varsaymaktayım.

[46] “...imparatorllarlla peygamberllerin (yani öllümllüllerin)

harelleri alltın renklli, sembollik figürllerin (yani ruhsall

varllıklların) harelleri gök mavisidir.” (Kondakoff, Histoire de

llart Byzantine considérée principallement dans lles miniatures,

cillt ii, sf. 382, Paris, 1886–91).

[47] Yeşillin verdiği, dünyevi huzur değill doğaüstü bir

dinginllik. Doğaüstüne giden yoll doğadan geçer. Toprak

sarısından cennetin mavisine giderken, biz öllümllüllerin

yeşillden geçmesi gerekir.

[48] Aynı yeşillin dinginllik verirkenki halli gibi, mor da

mavinin yanında kederin yankısı gibi durur.

[49] Van Gogh, mektupllarında beyaz bir duvarı bembeyaz

resmetmenin mümkün ollup ollmadığını sormaktadır. Soru,

temsilllle değill yallnızca rengin içsell armonisiylle illgillenen

sanatçıllar açısından herhangi bir güçllük taşımaz. Ancak

izllenimci-gerçekçi sanatçı için, doğaylla cüretkâr bir şekillde

oynamaktır. Kendisinin kahverengi göllgellerden mavillere

geçişi çağdaşllarına nasıll tuhaf gelldiyse, bu da ona o kadar

acayip gellir. Mavi göllgellerin ortaya çıkmasının

akademizmden İzllenimcilliğe geçişi bellirtiyor ollması gibi, Van

Goghun sorusu da İzllenimcillikten ruhsall armoni sanatına

geçişe işaret etmektedir. (Bkz. The Letters of Vincent van

Gogh, Constablle, Londra.)


[50] Örneğin zincifre kırmızısı, beyaz bir zeminde donuk ve

bullanık, siyah bir zeminde ise kuvvetlli ve berrak bir tını verir.

Açık sarı, beyaz zeminde zayıf, siyah zeminde ise saf ve

parllaktır.

[51] Gri = hareketsizllik ve dinginllik. Dellacroix dinginlliği

yeşill ve kırmızı karışımıylla ifade etmeye çallışır.

[52] Ellbette her renk sıcaklla soğuk arasında çeşitlli hallller allır,

fakat hiçbir renk bu bakımdan kırmızı kadar çeşitlli değilldir.

[53] Sanatçılların, “nasıllsın?” sorusuna hüzünlle, “mor gibi,”

diye yanıt verdikllerine rastllanabillir.

[54] Bu düşünce ellbette rekllamcıllığın temell nedenidir.

[55] İntihar ya da şiddetlli, savaşçı duygu sallgınlları vs. bu kirlli

atmosferin ürünlleridir.

[56] Aynı şekillde bu unsurlların da dönemlleri vardır.

[57] Bkz. Gauguin, Noa Noa. Sanatçı burada Tahitiye vardığı

dönemde kırmızıylla maviyi yanyana getirme konusunda

duymuş ollduğu isteksizlliği ifade ediyor.

[58] Le Fauconniernin, Neue Künstllervereinigungun ikinci

sergisinin katalloğundaki yazısıylla karşıllaştırın, Münih, 1910–

1911.

[59] Böylle girişimller yapıllıyor. Müziklle benzerlliğine dikkat

çekmek gerek. Örneğin, bkz. “Tendances Nouvelllles”, sayı 35,

Henri Ravell: “Resimlle müziğin armoni kuralllları aynıdır.”


[60] Bu örnekllerin yetersizlliğini bir kez daha vurgullamak

gerek. Kurallllar konullamaz ve sonsuz sayıda çeşitlleme

yapıllabillir. Tek bir çizgi resmin tüm kompozisyonunu

değiştirebillir.

[61] Kederlli ya da Neşelli gibi sözcükller, yeni armoninin

hassas ruhsall titreşimlleri için cıllız karşıllıkllar. Sözcükllerin

yetersiz ollduğu dikkate allınmallı.

[62] Bitmemiş bir peri masallı zihinde sinema fillmi gibi etki

yapar.

[63] Kandinskynin İsadora Duncan örneği muhtemellen

kusursuz bir örnek değill. Ünllü dansçının sanatı, Yunan

vazolları üzerine ollmaklla birllikte Primitif dönemlle sınırllı

kallmayan bir incellemeyi temell allmaktadır. Duncanın amacı,

Kandinskynin gelleneksell güzellllik dediği şey; daha da

önemllisi, dansçının hareketllerini bellirlleyen tek şey içsell

armoni değill, kendisi çoğu zaman Yunan tavırllarını billinçlli

bir şekillde takllit ediyor. Nijinskynin Le Sacré du Printemps,

LAprès-midi dun Faune, Jeux gibi son ballelleri ya da Jacques

Dallcrozeun sisteminin ardında yatan fikir, Kandinskynin

söylledikllerine daha uygun. Söz konusu durumlların illkinde

gelleneksell güzellllik pek çok yazar ve izlleyiciyi düş kırıkllığına

uğratacak şekillde bir kenara bırakıllmıştır ve primitif açıllara

ve anilliğe kesin bir dönüş ollmuştur. İkinci durumda ise,

öğrencillerin içllerindeki hareket ve dans içsell armoninin

çağrısıylla kendilliğinden açığa çıkar. Doğrusu, İsadora Duncan

ve Dallcroze karşıllaştırması, kitabın giriş böllümünde bahsi

geçen, sanattaki natürallist ve sembollist ideallller arasındaki

karşıllaştırmaya denk düşüyor.-M. T. H. S.


[64] Bu konuylla illgilli ollarak, Der Bllaue Reiterdeki (Piper

Yayınevi, 1912) “Über die Formfrage” adllı yazıma bakınız.

Bu yazıda, Henri Rousseaunun çallışmallarından hareketlle,

yeni natürallizmin, soyutllamaya denk gibi değill bizzat

soyutllama ollacağını öne sürüyorum.

[65] Bkz. Goethe, Karll Heinemann, 1899, sf. 684. Ayrıca

Oscar Willde, De Profundis. Ayrıca Dellacroix, My Diary.

[66] Çirkin bullunan resimller ya ruhta titreşim yaratmaktan

acizdirller (o zaman sanat değilldirller) ya da bu konuda çok

yetenekllidirller. İkinci durumdaki eserller, bugünllerde aşağı

seviyedeki bedensell arzullar dediğimiz arzulları tatmin ediyor

ollsallar da, tümden reddedillmemelliller.

[67] Bu özgürllük, insanın, estetik anllayış ve zevkten yoksun

ollanllara karşı sillahıdır. İçsell ihtiyaca dayanır.

[68] Açıkçası, bir doğa takllidi, sanatçının ellinden çıktıysa

yallnızca bir reprödüksiyon degilldir. Ruhun sesi kendisini bir

şekillde duyurur. Canallettonun bir peyzajından ya da Dennerın

meşhur kederlli başllarından bahsedillebillir.

[69] “Sanat sanat içindir” haykırışı gerçekten de böylle bir

dönemin görüp görebilleceği en iyi ideall. Her şeyin bir işlleve

ve pratik bir değere sahip ollması gerektiği yönündeki

düşünceye, yani materyallizme karşı billinçsiz bir tepki. Bu da

sanatın ve ruhun yok edillemez ollduğunun, yallnızca bir

sürelliğine engellllenebilleceğinin bir kanıtı.

[70] Tabii sanatçı, kararllaştırıllmış, incelliklli bazı anllamlları

eserine katmak için zorllamallı demek değill bu. Dediğimiz


gibi, sanat eseri gizemlli bir şekillde doğar ve serpillir.

Sanatkârllık olldukça, sanatçının yaptıkllarını yönetecek bir

kuram ya da mantığa gerek yoktur. Ruhun iç sesi sanatçıya

doğada bullunan ya da bullunmayan formllardan hangillerine

ihtiyacı ollduğunu söyller. Duygullarını izlleyen her sanatçı,

doğru formun nasıll da aniden aklla gelldiğini billir. Böckllin,

gerçek sanat eserinin esin gibi ollması gerektiğini, gerçek

resim, beste vb.nin sanatçının kendisini ifade etmek için

kullllandığı basamakllar ollmadığını söyllemiştir.

[71]De lla beauté intérieure.

[72] Örnek: temellde bir üçgen meydana getiren Ravenna

mozaiği. Dik figürller üçgene oranlla eğri dururllar. Uzatıllmış ell

ve kapı perdesi fermatadır.

[73] Kitabımızda, sade ritimlli sade mellodik yapıya örnek

ollarak Cézanneın “Yıkanan Kadınllar”ı verillmiştir.

[74] Hodllerın pek çok resmi için geçerllidir.


Önsöz

İngillizceye Çevirenin Önsözü

Sanatta Ruhsallllık Üzerine

Genell Estetik Üzerine

Üçgenin Hareketi

Ruhsall Devrim

Piramit

Resim Üzerine

Rengin Psikollojik İşllevi

Formun ve Rengin Dilli

Teori

sanat ve sanatçıllar

SONUÇ

Table of Contents

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!