Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
YIL:1-SAYI:4-FİYAT:30 TL
TALAY HOCA’NIN
ARDINDAN
AYLIK POPÜLER KÜLTÜR DERGİSİ
ADIYLA MEŞHUR
TOSMANGARA HELVASI
TEESSÜRLE DUYURULUR
BUCAK’IN EN BİLİNEN SESİ
SUYU DA VAR MİS GİBİ HAVASI DA
İNCİRDERE KÖYÜ
1
2
BİZİMLE
FARK
EDİLİRSİNİZ
Web Design
Bloknot
Tabela
Promosyon Duvar Saati
Katalog Takvim
Broşür Duba
BucaK
Tabela
Promosyon
Grafik Tasarım
0 248 315 64 87 bucakreklam.com bilgiistek@gmail.com
Mehmet Akif Mah.Adnan Menderes Bulv.
No:73 153003
Bucak/BURDUR
BU SAYIDA ;
6 8 14
BURDUR’DA KALMAK İÇİN
10 NEDEN
TALAY HOCA’NIN
ARDINDAN
BU KEZ
PSİKOLOG ANLATTI
18 26
SUYU DA VAR
MİS GİBİ HAVASI DA
BURASI İNCİRDERE KÖYÜ
ADIYLA MEŞHUR
TOSMANGARA HELVASI
32
ONLARIN HAYATI
BİR AŞK HİKAYESİ
36 40 46
ELİF SENA UYGUN
BAŞARIYA KOŞUYOR
BUCAK’IN İLK KADIN MUHTARI
YAŞAR ÇELTİKÇİ
4
TEESSÜRLE DUYRULUR
EMEKLİ OLDU
İMTİYAZ SAHİBİ
MEDYABU adına
ÖMER ÖZDOĞAN
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
HÜSEYİN ÇUBUK
EDİTÖR
DR. ÖĞR. ÜYESİ HAKAN ACAR
METİN YAZARI
HATİCE KÜBRA SAVAŞ
GÖRSEL TASARIM
MEDYABU
YAYIN TÜRÜ
AYLIK YEREL SÜRELİ
POPÜLER KÜLTÜR DERGİSİ
BASKI YERİ
Printer Ofset Matbaacılık
San. ve Tic. A.Ş.
Tel: 0232 489 8803
865 Sk. No: 23 Kemeraltı/ İzmir
Baskı Tarihi: 24.05.2021
ABONELİK İŞLEMLERİ
0 538 850 8860
www.dergibu.net
YAYIN-YÖNETİM YERİ
Konak Mahallesi 2729 Sokak
Maraton İş Merkezi Kat:3
Daire:305
BUCAK-BURDUR
İLETİŞİM
www.gazetebu.net
www.dergibu.net
gazetebu15@gmail.com
dergibu15@gmail.com
SOSYAL MEDYA
/gazetebu /dergibu
@gazete_bu @dergi_bu
@gazetebu @dergibu
WHATSAPP İHBAR HATTI
0 552 652 1 552
Dergide yayımlanan yazı,konu ve
fotoğraf ve diğer görsellerin
her hakkı saklıdır.
İzinsiz hiç bir ortamda alıntı
yapılamaz. Yazarlar, yazılarından
kendileri sorumludur.
editörden
DR. ÖĞR. ÜYESİ HAKAN ACAR
Çok kıymetli Dergibu okuyucuları, yeni bir sayıyla karşınızda olmanın büyük mutluluğunu
yaşıyoruz. Dergi yayın planlamamızı bu yola çıkarken çok farklı düşünmüş ve hazırlamıştık.
Ancak, dergimiz maalesef Covid19 adlı melun hastalığın içine doğdu. Tüm dünyanın
istisnasız etkilendiği bu salgından üzülerek biz de etkilendik. Tüm bunlara rağmen yine de
elimizden geldiğince, dilimizin döndüğünce dergimizi size ulaştırmaya çalışıyoruz. En büyük
kıvancımız siz değerli okuyucularımızın desteğidir.
Bu sayımızda yine birbirinden değerli emekle hazırlanmış okunası yazılarla karşınızdayız.
Okuyucularımızın ilk sayımızdan bu yana takip ettikleri üzere yaşamıyla, mesleğiyle,
yaşamın getirdiği zorluklar nedeniyle ve buna benzer birçok sebeple unutulmuş ya da unutulmaya
yüz tutmuş insan portrelerini sizlerle buluşturmaya devam ediyoruz. Bucak ilçesinde
öğretmenliğiyle ve öğretmenlik mesleğindeki öğrencileri üzerinde bıraktığı büyük etki
ile efsaneleşmiş, daha sonra da çiftçilik ve siyasi yaşamıyla da memlekete büyük hizmetler
eden Talay Hocamızın vefatının derin üzüntüsünü yaşadık. Onun ebediyete irtihalinin ardından
sosyal medyada onunla ilgili yazılan, onun vefatı sonrasında insanların gönüllerinden dillerine
yansıyan düşüncelerini toparlayıp kendimizce ona olan son görevimizi yapmak istedik.
Allah sevdiklerinle seni cennette kavuştursun hocam.
Bucak halkının en çok tanınan isimlerinden ve pozitif ayrımcılıkla Bucak’ın ilk kadın
muhtarı Yaşar Ablamız sizlerle bu sayıda. Oğuzhan Mahallesi muhtarlığını rahmetli Naci
Kutsal amcamızdan devraldıktan sonra hala devam ettiren mahallesinin Yaşar Ablası, güzel
Türkçemizin anlamlı deyimlerinden birinin tam karşılığı, cesareti, kararlılığı ve duruşuyla
erkek gibi kadın Yaşar Çeltikçi’yi misafir ettik sayfalarımızda.
Her sayımızda sosyal farkındalığı artırabilmek amacıyla, kapalı kapılar ardında yaşanan
zor hayatları sizlere taşımayı şiar edinmiş bir yayın anlayışıyla çalışmalarımıza devam
ediyoruz. Bu çalışmalar sonunda yeni bir zor yaşamı ama bir o kadar da büyük bir sevdayı
sunuyoruz. Bu sayımızda da Çamlık’ta yaşayan Mahmut ve Fadime Üney’in büyük aşkı ve
yıllar sonra tecelli eden bir hastalık sonucu bu sevdanın zor imtihanını aktarmaya çalıştık.
Efendim duyduk duymadık demeyin! İLAN ediyoruz. Teessürle duyurulur! Emekli
oldu. Bucak Belediyesi’nde çalışan ve belediye hoparlörlerinden duymaya alışık olduğumuz
belki de yüzünü birçoğumuzun bilmediği ama sesiyle sanki ailemizden biri haline gelmiş
Mehmet Öztop hocamız emekliye ayrıldı. Allah hayırlı uğurlu etsin.
Dergimizin yayın politikasında bulunan ve hiç vazgeçmeden sizlerle buluşturmaya
devam ettiğimiz bir haber dizimiz de genç sporcularımız. Özellikle yeni neslin örnek almasını
istediğimiz ve futbol dışında da başarılarıyla ilimizi, bölgemizi ve ülkemizi gururlandıran
sporcularımızı konu edinmek bizim asli görevimiz haline geldi. Bu sayımızda da yine başarılı
bir milli sporcu. Babasının yaktığı oryantiring ateşini daha da alevlendirerek uluslararası
seviyelere taşıyan ve aynı zamanda eğitimiyle de bunu taçlandıran disiplini, saygısı, ahlakı,
zekiliği ve çevikliği ile ideal bir sporcu olan Elif Sena Uygun var huzurlarınızda.
Bizi biz yapan en önemli unsurun kültürümüz olduğunu defalarca yaptığımız çalışmalar,
söylediğimiz sözler ve yayınlarımızla ifade etmeye çalıştık. Bu düşüncemizden bu
sayımızda da vazgeçmedik. Toplumun kültürel belleğinde adıyla yer edinmiş Tosmangara
helvasını anlatmaya çalıştık. Ancak bunu yaparken aynı zamanda tarihin tozlu sokaklarında
seyahat ederek Tosmangara adıyla bilinen bu meşhur helvayı 750 yıllık tarihine rağmen
tüm ihtişamı ve güzelliğiyle dimdik ayakta duran Susuz Han’ında pişirdik.
DergiBU olarak bu sayıda yeni bir bölüm kuşağını planladık ve ilk bölümünü hazırladık.
Bundan sonraki sayılarımızda sizlere Burdur’un ve ilçelerimizin köylerini tanıtacağız. İlk
olarak Bucak Dereköy ile başladık. Dereköy, Oğuz Türkmen boylarının sosyo-kültürel yapısını
hala yaşatan ve yönetim vizyonuyla hayallerinden oldukça etkilendiğimiz nadide köylerimizden.
Kıymetli okurlarımız, yeni sayımızla sizi baş başa bırakıyorum. O halde son söz olarak
yeni sayımıza hoş geldiniz safalar getirdiniz.
5
Burdur’da kalmak
Yol üzeri duraklardan biri olan Burdur, görkemli antik kentlere, Salda Gölü gibi
bir çok doğal güzelliğe ev sahipliği yapıyor. Sadece mola için durulacak değil de
uğruna yollara düşülecek kentin güzelliklerini Hürriyet Seyahat jürisine sorduk…
3) GLADYATÖRLERİN ŞEHRİ
Kibyra Antik Kenti
Lidya ve Roma uygarlıklarının önemli
şehirlerinden biri olan antik kentin tarihi MÖ
300’lere uzanıyor. Kentte göreceğiniz müzik
evinin zeminindeki Medusa mozaiği dünyada
mermer zemine döşenmiş ilk Medusa
tasviri olarak biliniyor. Kibyra tarihte gladyatörler
şehri olarak anılıyor.
1) DÜNYANIN GÖZDESİ (Salda Gölü)
Güzelliği ve jeolojik özellikleriyle adını tüm dünyaya duyuran göl, Yeşilova ilçesine 4
kilometre uzaklıkta. 184 metre derinliğindeki gölün büyüklüğü 44 kilometrekare. Salda
Gölü’ndeki mineral ve kaya yapılarının NASA’nın keşif aracı Perseverance’ın indiği Mars’taki
Jezero Krateri’ne benzediği, bu nedenle gölün Mars’ın bir zamanlar nasıl olduğuna dair
ipuçları verdiği biliniyor. Yüzülebilen gölün kıyısındaki millet bahçesinde konaklama ve
günübirlik ziyaretçilerin ihtiyaçları için gerekli her şey mevcut.
2) BİNLERCE YILDIR AKAN ÇEŞME (Sagalassos Antik Kenti)
Geçmişi MÖ 3.000’lere uzanan ve 2009’da UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne
alınan Sagalassos, zamanında Pisidia’ya başkentlik yapmış bir antik kent. 1.700 metre
yüksekte olduğu için bugüne kadar korunmayı başaran kentte Roma hamamları, agoralar,
halen suyu akan çeşme, Apollo Tapınağı ve tiyatrosu ilgi çeken 6 noktalardan bazıları.
için 10 neden
7) KENTİN SİMGELERİNDEN
Saat Kulesi
Burdur merkez Pazar Mahallesi’ndeki saat
kulesi 1936’da yapılmış, Ulu Cami’ye 10 metre
mesafede. Kesme taşlarla inşa edilen kule, kare
planlı ve tepesine kadar merdivenle çıkılabiliyor.
Yüksekliği 30 metre.
4) SARKIT, DİKİT VE GÖLLER
İnsuyu Mağarası
Merkeze 13 kilometredeki İnsuyu Mağarası,
Burdur’un doğal güzelliklerinden… Ülkemizde turizme
ilk açılan mağaralardan biri; karstik yapısı nedeniyle
sarkıt ve dikitler, dehlizler ve irili ufaklı göllerle ziyaretçilerine
yerin altında adeta bir görsel şölen yaşatıyor.
6) GÜNBATIMINI KAÇIRMAYIN
Burdur Gölü
Göller Bölgesi’nin kalbi konumundaki en büyük
göl olan Burdur, görsel güzelliğinin yanı sıra kuş çeşitliliğiyle
de dikkat çekiyor. Gölde, nesli tükenmekte olan
dikkuyruk ördeklerine rastlamak, flamingoları doğal
ortamında izlemek mümkün. Burdur Gölü’nde günü
batırmaksa ayrı bir keyif…
5) ŞEHRİN TARİHİNİ ÖĞRENİN
Burdur Arkeoloji Müzesi
1969’da kurulan müze, çok zengin koleksiyonlara
sahip. Burada 20 bini arkeolojik, 34 bini Pers, Helen,
Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait sikke
ve 4 bine yakını da etnografik olmak üzere 57 binden
fazla eser görebilirsiniz.
7
8) KESİŞİM NOKTASI
Karacaören Baraj Gölü
1989’da yapımı tamamlanan
Karacaören Barajı’yla oluşan göl, Aksu
Çayı üzerinde; Antalya, Isparta ve Burdur’un
kesişim noktasında etkileyici
bir manzara sunuyor. Gölde su sporları
yapılabiliyor ve çevresinde salaş balık
lokantaları var.
9) RUHUNU
KORUYAN
KONAKLAR
Eski Burdur sokakları
Burdur şehir merkezinde
yürüyerek dolaşın. Osmanlı
döneminden kalma
konaklar, cami, medrese,
hamam gibi yapılarıyla Burdur
yaşam kültürüne dair
izler taşıyan sokaklarda Bakibey
Konağı ve Taş Oda en
çok dikkat çeken noktalar.
10) GÜZEL FOTOĞRAF İÇİN...
Akçaköy lavanta tarlaları
Yeşilova’daki Lavanta Deresi,
Burdur’u ziyaret edenlerin en çok
uğradığı yerlerden… Özellikle fotoğrafçıların
tercih ettiği tarlalar
Türkiye’deki ‘Provence’ diye anılıyor.
Tarlaların en büyüğü ise Akçaköy’de.
TALAY HOCANIN
ARDINDAN
Hasan Naz
Hiciv konusunda
pek muteberdi..Hem
güldürür hem düşündürürdü
..
Osman Tekerci
Üzerimizde hakkı
olan nadir insanlardan
biriydi ve cesaret ve
yaratıcılığı bir başkaydı.
Ancak hafızalarda
yaşayacak...
Orhan Güner
“İnsan” sıfatının en
yakıştığı kişiydi değerli
Hocam,nurlar içinde
yatsın mekanı cennet
olsun İnşallah...
Mustafa
Akbıyıkoğlu
Sanayi kahvesinde
al kızı ver papazı derken
yakaladı,dayaktan
ucuz kurtulmuştum.
Hikmet Sak
Allah rahmeti ile muamele
etsin. O’nu anlatmak
için kelimeler yetersiz.Yenilikçi,
farklı düşünebilen,
araştırıcı,iyilik timsali bir
kişiliğe sahipti.
Ruhu şad olsun.
Adil Şenkal
Bizim kuşağın güneşi
idi Talay Hocam. ısıttı,
aydınlattı.
Talay hocama Allah'tan
rahmet diliyorum.
Mekanı cennet
olsun. Tüm sevenlerinin
başı sağolsun..
Muammer Işık
Hocamla şakalaşırdık
dozajında, lafı yuvarlar
yuvarlar taşı gediğine koyardı.
Allah rahmet eylesin
mekanı cennet olsun. İyi
gördük iyi biliriz .
8
Talay Hocam
Bende iz bırakan hocalarımın başında
gelir.
Nasıl mı iz?
Talay hoca gibi öğretmen olmaya,
hemde fizikçi olmaya oracıkta karar vermiştim.
Bana fizik dersini sevdiren o oldu.
Nüktedan , samimi, sivil yapısı, ders
anlatışındaki uslup, o zor dersi kolaylaştırıveriyordu.
Egitim Enstitüsünün fizik Kimya Biyoloji(fkb)
bölümünü üç aşamalı sınavdan
sonra kazanıp kayıt yaptırdım.
İlk ders Fizik.Hocamız derse girdi anlattı
da anlattı.
Allah allah bunları biz lisede görmüştük
.
Şaşırdım .
Bir hafta sonra derste hocamız sorular
soruyordu.Bana çocuk oyuncağı gibi geliyordu
konular.
Etrafıma bakıyordum .Cevap veren
yok.Benden başka derse katilan yoktu. Arkadaşlarım
benden gıcık kapmışlardı .Böylece
on beş gün geçti.
Hocam derste nerelisin sen ? dedi.
Antalya'lıyım dedim.
Neresinden? dedi.
Bucak ilçesinden !
Oğlum ne zaman Antalya'nın ilçesi oldunuz?
Burdur'lu, dedi. Arkadaşlara dönüp
"Bunlar Burdur'luyuz demezler" dedi?
Burdur o zamanlar Bucak kadar tanınmıyordu
Onun için söylemiştim .
Hocam senin lisede Fizik hocan kimdi?
diye sordu.
Mehmet Talay dedim.
"Evet belli".Hocana selam söyle, dedi.
Meğerse Mehmet Talay hocamla Eğitimdeki
hocam Burdur'da beraber çalışmışlar
.
Talay hocama; "çok şey öğretmişsiniz
hocam, üniversite bana çok kolay geldi.Teşekür
ederim, " diye mektup yazdım.
Duygulanmış, mektupu
Bucak lisesi'nde öğrencilere okumuş...
Eğitimdeki üç yılımı , Fizikten lisan tamamlama
ve yüksek lisansımı, Talay hocamın
temel öğretileri sayesinde başardım
ve de sevdim...
Daha sonraları çeşitli alanlarda beraber
olduk...
Genç yaşta lisede okuyan kardeşinin
kaza ölümü, onu çok sarstığı için, "hatırmdan
hiç çıkmaz " derdi.
Çalışkandı .
Zekiydi...
Sivildi.
Milliydi.
O bana her yönüyle örnek olmuştur .
Etkilemiştir .
Tarım ve ziraî alanda bölgemize çok yenilikler
getirdi.
Vefatı bizleri sarstı.
Boşluğu kolay kolay doldurulamaz.
Allah rahmet eylesin.
ABDURRAHMAN TAŞ
Ömür dediğimiz zaman dilimi
göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor.
İnsanoğlu çocukluğunda,
gençliğinde bu cümlenin anlamını fark
edemese de yaş ilerledikçe bu gerçek
yavaş yavaş, ilmek ilmek çarpıyor yüzümüze.
Kimler geldi, kimler geçti şu fani
dünyadan. Sultan Süleyman’a kalmamış,
bize mi kalacak? Ama hani şairin
de dediği gibi önemli olan: “Bir hoş
sada bırakmakmış şu Gökkubbede.
Talay Hoca! Bucak ilçesinin unutulmaz
isimlerinden biriydi. O da aramızdan
ayrıldı işte. Ancak ölümünün ardından
onlarca güzel söz, onlarca dua
ile anıldı. Bir hoş sada bıraktı şu yalan
dünyaya inat…
Hakan ACAR
Hasan Konu
Bucak’tan bir Talay Hoca geçti. İnsanoğlu geçtiği yerlerde bir iz
bırakmalı ki oradan kimin geçtiği bilinsin. Talay Hocam, Bucak’ın
bilhassa eğitim-öğretim geçmişinde işte böylesine silinmez izler bırakan
önemli bir hemşehrimiz, abimiz ve eğitimcimizdi. Eğitimci,
dost, üretici, yenilikçi yönleriyle hep hatırlanacaktır. Allah’tan rahmetler
dilerken ailesine, sevenlerine ve öğrencilerine başsağlığı ve
sabırlar diliyorum.
İbrahim Tülü
Tarım sektörüne çok yenilikler yapan Bucak’a tüm tarım aletlerinde
yenilik üstüne yenilik yapan bir abimizdin. Bucak için büyük
kayıp acımız derin... Bizleri çok üzdün be hocam! Cennet mekanın
kabrin pürnur olsun. Biz senden razıydık Allahü Teala’da senden
razı olur inşallah..
Kemal Dadak
Bucak Lisesinde Müdürlük yaparken bizim de fizik dersimize girerdi.
Ziyaretçisi fazla olduğundan ders zili çaldıktan sonra müdür
odasına gider “Hocam derse gelmeyecek misiniz ?” diye sorardım.
Bu ziyaretçilere Talay Hoca’nın önceden planladığı dolaylı ve naif bir
ikazdı. Sert ve agresif ama motive de eden, öğretmeye odaklı bir
öğretmendi. Ruhu şad olsun.
Süleyman Şencan
Cumhuriyet Meydanı’nda Rauf arkadaşın kahvehanesinde seçim
kampanyası icin tüm öğrencileri bir şekilde bizleri davet etmiş
destek vermemizi istiyordu, kahvehaneyi baya doldurmuş sınıf
içindeymiş gibi soru cevap şeklinde destek istiyordu sıra bana geldi.
“Oyum senin hocam” dedim, güldü; ”Ulan Aşkalı sen bana oy
verirsen zaten seçilirim” demişti. Allah mekanını cennet eylesin.
Ahmet Ağırman
Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun inşallah. Emekli
olmadan son derslerine girmek nasip olmuştu. Çat pat öğrenci
dövüldüğü dönemde, dövmek yerine sevecen ve babacan
tavırlarıyla cap cup öperdi rahmetli bir soruyu bildiğimizde..
9
Osman Şan
Talay Hocamın bir
özelliği de kitaba bağlı
kalmadan canlı örneklerle
konuyu işlemesi,
bu şekilde zihinleri zinde
tutması tamamen kendisine
özgü bir özellik
idi. Üçpınar'ın dibindeki
Eski Bucak Belediyesi
Ekmek Fırınının üstüne
çıkarak hortum ile büyük
su tenekesi içine su doldurarak
teneke patlatma
deneyi ile hidrostatik
basıncı konusunu işlemesi,
sınıfta meraklılar ve
meraklı öğretmenlerle
birlikte Sivri Dağı tepesine
çıkarak Toriçeli deneyi
ile özel bir alet olmadan
hortum ve civa ile Açık
Hava Basıncını ve bu
yöntem ile bulunduğumuz
noktanın denizden
yüksekliğini hesaplaması
...Dahası da var unutamayacağım
tatlı anılardır.
Allah rahmet eylesin
kabri nur mekanı Cennet
olsun İnşallah!.
İsmet Erol
Mekanı cennet olsun,
çalışkan üretken, paylaşmayı
ve yardımı çok seven
bilge insan, etrafına
saçtığin ışıklar içinde çok
sevdiğin toprakta rahat
uyu...
Hasan Tülkay
Talay hoca.. Tat hoca... Bucak'ın marka isimlerinden seçkin bir
kişilik: Mehmet Talay... Sert disiplinli bir eğitim yöneticisi olarak
Bucak Lisesi mezunlarının pek çok anısı vardır. Fakat O'nun esas
dikkate ve takdire değer yönü, bilimle, toprakla dostluğu, hayatı
boyunca üretici bir kimlikle yaşaması.
Rahmetli babam da Doğrucu Davut tabiatı ve modern çiftçilik
arayışında olduğundan mı bilmem, Talay hoca ile iyi anlaşırlardı.
Hoca da babamı gerçekten sever, sayardı. Hangi gübre hangi toprağa,
hangi bitkiye, hangi tarım ilacı hangi hastalığa iyi gelir, konuşur,
danışırlardı.
"Sağ - sol çatışması" olayların ateş çemberi gibi ülkemizi sardığı
12 Eylül 1980'e çok yakın günlerden birinde bana bir abi nasihatı
gibi şu cümlesini unutamam: "Ulan deli oğlan, Yusuf agamı
üzme..."
Osman Oktay
Şehirde bir yakınınızı kaybederseniz bir başkası vardır söyleşeceğiniz.
Kırda gün boyu yanyanalığınız olan birinin yokluğuna
ise yanarsınız. Çünkü bir diğeri bir laf atımlık mesafede değildir,
uzaktır..
Üzerine kitaplar yazılacak bir efsaneydi öğretmenliği..
Hoca idi ama ne hoca.. Birikimlerini aktaramadığı öğrencisinin
acısını içinde hissedendi. Halkının aydınlanmayla olan
mesafesini ortadan kaldırma ülküsüne adamıştı kendini ve
acelesi vardı.
Çiftçiydi ama ne çiftçi!..
Hiç bir şeyin rastlantıyla açıklanamayacağını bilen bir bilim
insanının huzurlu düşkünlüğü ile bakardı doğaya toprağa makinaya...
Varlıkları yaşadığı toplum ve coğrafyada değer duygusuyla
algılananlara özgü bir üst öğreticinin muadilsizliğine denk
düşerdi ‘Talay Hoca’ ismi..
Toprakla yıllar ve mevsimler boyu süren koşulsuz alışverişini
bu kadar net ve nihai bir sözleşmeye dönüştürmesinden dolayı
çok ama çoook üzgünüm..
‘Osmanıııım, kahvelerimiz hazır’ çağrısını boşuna bekleyeceğim
artık..
Ekilmemiş tarla, sulanmamış ağaç, hasadı gecikmiş ürüne
ne kadar yanardın be hocam.
Toprağın ebedi sonsuzluğuna o kadar konuk gitti ama
toprak kendisini senin kadar koşulsuz seveniyle ilk kez kucaklaşacak.
Hepsini çok sevdiğim çekirdek ailesinin yüreğine düşen ateş
ateşimdir. Hocamın anısına birlikte sarılacağız.
Güle güle hocam.
Huzur içinde uyu, rahmet olsun..
Mustafa Akıncı
Doğum da ölüm de hayatın bir gerçeği ama Talay hocamızı kaybettikten
sonra içime bir hüzün çöktü, sanki öksüz kaldım
Lise dönemimizde bizlerin yetişmesinde çok büyük emekleri
olan, üniversitelerden mezuniyet sonrası da bugünlere kadar da
bizleri hiç bırakmayan, vefatına kadar üretmeyi, çalışmayı bırakmayan
örnek insan Mehmet Talay hocamızı hiç unutmayacağız,
çünkü o hepimizin hayatına dokundu, belleklerimizde unutulmaz
bir iz bıraktı.
Şeref Aydın
Bir efsaneydi belki de. Öğrenciyken çok korkardık. Tatın deli oğlan
derlerdi. Delimiydi onu bilmiyorum Ama süper zeka bir fizik öğretmeniydi.
Dersi kitaptan değil çevre bina veya fabrikalara bağlı fizik
soruları sorardı. Yıldırım sözlüsü meşhurdu. Bir derste sınıfı sözlü
sınav yapardı. Yıldırım sözlü var dediği güne sınıfın yarıdan fazlası o
gün okula gelmezdi. Biz ise korktuğumuz için her dersine girer sözlüye
kalkar arkadan soba odununu baldırlarımıza yer, 1'i de alır yerimize
otururduk. Ben dayaktan ve bir almaktan bıktığım için dersine
bir güzel çalıştım, ne sorduysa tahta da çözdüm, yerine otur Şeref
dedi. Şimdiye kadar verdiğim tüm 1' leri siliyorum, sana 7 veriyorum
demişti. Belki o yıllarda okuduysak sebeplerden biri Talay hocaydı.
Güle güle Talay hocam, cennet mekanın olsun...
Mehmet Ali Tülkay
Bucak lisesinden bir Talay hoca geldi gitti. Dönemin talebelerinin
hala andığı.. Bugün adı değişse de devam eden öğrencilerin kulaktan
dolma sözlerle tanıdığı.. Bucak lisesinin efsane hocası Bucak için de
efsane oldu. Işıklar içinde uyusun. Sevenlerine sabır diliyorum.
Aziz Dilek
Eğitimde fark yaratan sebep sonuç ilişkisi kurduran, ezber ve
kolaycılık yerine,konuyu günlük hayattan örneklerle kalıcı bir şekilde
öğreten bir öğretmen ; Bucak'ın bir evladı olarak toprakla haşır neşir
olan, üreten, hep farklılıklar arayan bir araştırmacı... Bizim neslin
hafızasında bıraktıkları...
Kaan Doğudan
Duvara fizik anlatsa duvar şakır şakır fizik denklemlerini çözerdi,
bana fiziği sevdiren bana göre efsane hocalarımdan biriydi.
Anlattıkları hala aklımdadır.
Salih Deryal
Allah rahmet eylesin Talay Hocamı önceden taniyordum. Ancak
insanları tanımak için ya yol arkadaşlıği yada beraber ayni sofrada
yemek yemişligin olacak sözüne mukabil Güneydoğu gezine benimle
beraber gitmiş , bir o kadar da renk katmiştı. Şu sözünü hiç
unutmayacağım “Çocuk bu paraya bu iş işlenmez, tez zamanda
bunu terk eyle başka işlerle uğraş” demişti.
10
SELAHATDİN DURNA
Liseye gelmeden önce mahalle arkadaşlarımdan
üç öğretmenin namını duymuştum: İlhami,
Camoka ve Talay Hoca. Şansa bak ki, en çok korkulan
öğretmen olarak Talay Hoca Fizik dersimize
giriyordu. O sınıfa girerken bacaklarımız titrerdi.
Lakabı, Deli Talay veya Tatzade Mehmet
Efendi’ydi. Korkuyorduk ama dersi akılda kalacak
biçimde anlatırdı.
“Kuvvet” konusunu mu işleyecek; sınıfa hışımla
girer, öğretmen masasını hızla iterek sıralara
çarptırır, konuya öyle girerdi. Doğruluk payı
ne kadardır bilmiyorum,efsane gibi sorularından
söz edilirdi.
“Elimdeki bilyeyi x hızla fırlattım. Bakkal
Emin’in çatısına düştü mü, düşmedi mi?” Ya da
“Benim Javayla Deli İbram’ın bağın orda 80 kilometre
hızla gidiyordum. Elli metre ötemde bir
eşek fırladı yola, Frene bastım. Eşeğe vurdum
mu, vurmadım mı?”
Fizik yazılılarından hep yedi, sekiz alıyordum.
Ancak sözlü sınavlarından ödüm kopuyordu.
Çünkü bilemediğinde çok acıdılı dövüyordu.
Her fânînin ölümü tadacak olması gibi, Talay
Hoca’nın tezgâhından geçmek de mukadderdi.
Nihayet o gün gelip çattı. Tahtayı üçe bölmüş;
Kadir’i, Mesut’u, Akıllı’yı çıkarmıştı sahneye. Dizlerim
titriyordu korkudan, ha çağırdı, ha çağıracak
diye. Birinci ve ikinci soruyu kolayca çözecektim,
eminim.
Ancak üçüncü soruda çarpanlara ayırma vardı.
Bense çarpanlara ayırmayı bir türlü kavrayamamıştım.
Üçüncü soru Akıllı’nın sorusuydu. O
da becerememişti çarpanlara ayırmayı; bu yüzden
elindeki sopayla baldırlarına baldırlarına vuruyordu:”
Beş yaz! Bi daha beş yaz! Bi daha beş
yaz!” diye diye. Üçü de soruları çözememişti.
Talay Hoca sınıfa döndü: “Durna, kalk bakalım!”
İşte, şimdi b.ku yedik! Kalktım. Birinci ve
ikinci problemi kolayca çözdüm. Üçüncü problemin
gidiş yolunu biliyordum. Tam çarpanlara
ayırma kısmına gelince arkamdan bacaklarıma
doğru bir tekme attı: “Otur, Sekiz!”
*******************************************
"....Tam da o günlerde okuldan süresiz uzaklaştırmamı
gerektirecek bir gelişme oldu. Birinci
Kanaat döneminin son günleriydi. Son yazılıları
olmuş, karnelerin verilmesine bir hafta, on gün
kalmıştı. İyice gevşemiştik. Her teneffüs okulun
karşısındaki bakkalın arkasına gidip sigaralarımızı
içiyor; içeri zili çalınca paketleri, kibriti taşların
arasına saklayıp okula giriyorduk. O gün Talay
Hoca bahçe nöbetçisiydi.
Kapıya durmuş, bizi bekliyordu. Sekiz, on kişi
kadar vardık. Herkes geçti, geçti; bana gelince
omzumdan tutup kendine çekti. Ceplerimi aramaya
başladı. Her şeyi taşların arasına sakladığımız
için içim rahattı. Ama öyle olmadı. Ceketin
sol iç cebinden tütününün yarısı boşalmış bir
Bafra sigarası bulup çıkarmıştı. “Bu ne lan!” demesiyle
suratıma okkalı bir tokat atması bir oldu.
Dünya başıma yıkılmıştı.
Daha önce de okul yolunda Javayı önümüze
kırmış, elimdeki sigarayı göstererek : “Nereden
sürgün geldiysen, bizim öğrencilerin de ahlakını
bozacaksın.” Gibi bir laf etmiş, gururumu kırmıştı.
Yediğim tokatla birlikte ip koptu. Literatüre
girmiş ne kadar küfür varsa sıralamıştım.
Savunmam da: “Neden sadece benim ceplerimi
yokluyorsun?” olmuştu. Talay Hoca benim beklenmedik
tepkim karşısında donup kalmıştı. İçeri
girdik. Onun dersiydi. Yazılı sınavın sonuçlarını
okumaya başladı. Hep Bir,İki, Üç…”Selahattin
Durna, Yedi!” demiş ve eklemişti: ” Şimdi anladın
mı neden sadece seni yokladığımı?”
Disipline verilmiştim. Gecelerce terleyerek
uyandım. Aileme bunu anlatamazdım. Arkadaşlarım
yatıştırmaya çalışıyordu. Çeltikçi’de lise vardı;
çok olur orada okurdum. Hem yedi kilometre
neydi ki, bisikletle varılıp gelinirdi istenirse.
Disiplin Kurulu Çarşamba günleri toplanıyordu.
Heyecanla kapının ağzında sıramın gelmesini
bekliyordum. Bir ara kapı açıldı, Talay Hoca çıktı.
Koluma girerek okul kitaplığına götürdü beni. İki
omzumdan tutarak yüzüme eğildi:
“Durna!” dedi.” Sen adam olacak bir çocuğa
benziyorsun. Benim yüzümden istikbalinin sönmesine
gönlüm razı olmaz. İçeri girelim; yalandan
da olsa bir özür dile, zulf olalım. Tamam
mı?” “Tamam, hocam!” diyerek elini öptüm.
On yıllar sonra öğretmen olup Bucak’a tayin
olduğumda, doğum iznine ayrılan bir bayan öğretmenin
yerine geçici görevle Bucak Lisesi’ne
verilmiştim.
İdareden ders proğramını alıp sınıfa gitmek
üzere merdivenleri tırmanırken bir el omzuma
dokundu: “Durna!” dedi kulağıma eğilip.” Biz seninle
bir zamanlar döğüştük müydü, be?”
Omzuma dokunan el, Talay Hoca’nın eliydi.
11
Sizi Tanımakla Başlayalım...
Merhaba ben Murat Çağatay Mutlucan. 1991 Bucak doğumluyum. Makine Mühendisiyim. 9 yıldır Doğalgaz sektöründe mesleğimi yapmaktayım.
Doğalgaz Sektöründe Firma Vizyonunuz Ve Hedefleriniz Nelerdir ?
Şuan Burdur, Isparta ve ilçelerine hizmet vermekteyiz. 2021 sonu hedefimiz Antalya şubemizi açaraktan Antalya ve ilçelerine’de hizmet vereceğiz inşallah.
Firma vizyonumuz her zaman müşteri memnuniyeti temeline dayalıdır Benim için müşteri memnuniyeti firmanin giriş kapısı ya da anahtarıdır.
.
Doğalgaz Artık Hayatımızın Bir Parçası Durumunda Bu Sebeple Ki Sizin Kullanıcılara Tavsiyeleriniz Nelerdir ?
Öncelikle Doğalgaz kullandığın kadar karşılığını ödediğin bir yakıt türüdür. Burda amaç verimli kullanmak ve bilinçli tüketmektir. Burda görev kullanıcıya
düşüyor avantaj ya da dezavantaj bizim elimizde.Tavsiye olarak kombi ve petek temizliğini söylebilirim.Her 2 sene sonunda kombi ve peteklere yapılacak
olan temizlik tesisatın daha verimli çalışmasını sağlar. Kombinin ve tesisatın verimli çalışması tüketimi de doğrudan etkiler. Oda termostatı kullanımıda
tasarruf açısından önemlidir.Oda termostatının temel çalışma prensibi odalarımızın sıcaklığını sabitlemek ve kombinin boşa çalışmasını engellemektir.
Bunların dışında kapı ve pencerelerin durumu da ısınmayı etkiler. Çünkü soğuk,evimize en kolay yoldan kapı ve pencereden misafir olur.
Mümkünse çift cam yada pen kullanmak avantaj sağlar. Ancak evde ahşap kapı pencerede varsa silikon ya da macunlarını yenilemek ve alt kısımlarınada
kapı ve pencere süngeri koymak tasarruf için önemlidir.
Murat Bey Açıklamalarınız İçin Teşekkür Ederiz. Okuyucularımız İçin Son Olarak Söylemek İstediğiniz Birşey Var Mıdır ?
Ben teşekkür ederim.Son olarak sağlığın hayatımızdaki önemini yaşadığımız süreçte bir kez daha anlamış olduk.İnşallah el birliğiyle bu süreci daha çok
dikkatli ve tedbirli davranarak atlatırız.İnanıyorum ki yakın zaman da bu süreci el birliğiyle atlatacağız.Hep birlikte maske,mesafe ve hijyen kurallarına dikkat
edelim.
12
13
PSİKOLOG
BURAK GÜMÜŞ
Psikolog Burak Gümüş Kimdir?
2019 yılında Yakındoğu
Üniversitesi Psikoloji bölümünü
3 buçuk yılda bitirerek
mezun oldum. Yine aynı yıl
Yakın Doğu Üniversitesi Klinik
Psikoloji Yüksek Lisans
bölümüne başladım. Şu anda
hem akademik çalışmalarıma
hem de danışanlarımla
görüşmeye devam ediyorum.
Mesleki tecrübelerim ve
deneyimlerimden bahsetmek
gerekirse: Antalya Eğitim
Araştırma Hastanesinde
yetişkin, ergen, çocuk ve Aşır
Aksu Psikiyatri servisinde yatılı
hastalar olmak üzere tüm
bölümlerde çalışma fırsatı
elde ettim.
Bu deneyimlerimin ardından
Burdur Devlet Hastanesinde
ilçemizden gelen
birçok kişiyi tanıma ve yardımcı
olma şansı yakaladım.
Bu sayede ilçemizin insanını
gözlemlemeye ve sorunlarını
anlamaya başladım. Ayrıca
eğitimime devam ederken
özel klinik ve rehabilitasyon
merkezlerinde staj tecrübelerim
oldu. Pandemi süreci
başladıktan sonra Bucak’a
döndüm.
Pandemi süreci boyunca
uzmanlık eğitimim dışında
çeşitli eğitimler alıp araştırmalar
yapmaya devam
ettim. Memleketimizin insanına
kendimizden bir şeyler
katabilmek hedeflerimin arasında
hep vardı.
Bunun sadece hayalde
kalmayıp gerçekleştirmek
için kendi iş yerimi açtım. Şu
anda Ada Plaza’da bir danışmanlık
merkezim var ve danışanlarıma
destek olmaya
devam ediyorum.
Pandemi sürecinde insanlara dönem
dönem baktığımızda yani çocuk, ergen
ve yetişkin olarak incelediğinizde nasıl
bir psikolojik etkisi oldu?
Çocuklar açısından değerlendirecek olursak;
çocuklar bu süreçte en çok etkilenenler oldu diyebilirim.
Bu duruma iki açıdan bakmak lazım.
Aile ilişkileri açısından olumlu bir etkisi oldu. Yani
yasaklarla beraber çocuklar, anne babayla daha
fazla vakit geçirebiliyor bu da çocuğun en büyük
ihtiyaçlarından biri aslında. Diğer bir taraftan
ise çocuklar hem oyun oynama hem de sosyal
açıdan eksik kaldılar. Oyun oynayamadıkça ince
motor dediğimiz parmak hareketlerin gelişimi
yavaşladı. Çocuklar oyun esnasında gerçek hayatın
rolünü yapıyor. Olaylar karşısında nasıl davranacağını,
nasıl bir yol izleyeceğini yine oyunlar
sayesinde öğreniyor. Ayrıca çocuklar kendilerini
ifade edebilecekleri arkadaş ortamından ve
okuldan uzak kaldılar. Bu da çocuklarda kaygı,
endişe ve öfke olarak dışa vurdu. Çocuktaki bu
açığı kliniğimizde kapatmak için tüm çalışmaları
yapmaktayız.
Ergenlerde ise bu durum biraz daha zorlu
geçebiliyor. Çünkü lise ve üniversiteye hazırlık
dönemi aslında. Birçok sosyal bağlantıların kurulduğu
zamanda eve kapanıp hem canlı derslere
giriyorlar hem de sınava çalışmak durumunda
kaldılar. Bu da onlarda sınav kaygısı ve panik
duygularının daha da artmasına sebep oldu.
Yetişkinlerde ise; zaten zorlu bir süreç yaşarken
iş stresi bireyin üstüne bindi ve sonuç olarak
hepimizin yaşadığı stres duygusu bu dönemde
daha da arttı. Çalışan anne-babalar bir yandan iş
hayatının sorunlarıyla uğraşıp akşam eve dönünce
çocuklarıyla ilgilenmek durumunda kalınca
kendilerine vakit ayıramadılar.
14
Danışanlarınıza ne gibi
hizmetler veriyorsunuz?
En genel tanımıyla olarak açıklayacak
olursak ruh sağlığı diyebilirim.
Yani; aile, çocuk, ergen ve yetişkinler
olmak üzere herkese psikolojik danışmanlık
hizmeti sağlamaktayız. Bunları
daha da açmak gerekirse; oyun atölyemiz
var burada çocuklarla oyun terapisi,
masal terapisi ve akıl-zeka oyunları
üzerinde hizmet sağlıyoruz. Yine danışanlarımıza,
yetişkinler dahil olmak
üzere; zeka testleri, resim analizleri ve
gelişim testleri uygulamaktayız. Yani
kişi öfke, depresyon veya panik atak
gibi hangi durumdan şikayetçiyse öncelikle
testlerle değerlendirme yapıp,
beraber birlikte bir yol haritası çizerek
terapi sürecine başlıyoruz. Psikolojinin
en bilimsel yönü olan Bilişsel Davranışçı
Terapi üzerinden hizmet sağlamaktayız.
Bilişsel Davranışçı Terapi’nin yetişkinlerde
olduğu gibi çocuklar üzerindeki
etki ve faydası yadsınamayacak
düzeyde olduğunu gözlemlediğim için
bu terapi yönteminin ayrıca eğitimini
aldım ve uygulamaktayım. Özetlemek
gerekirse; çocuklarda zeka gelişiminden,
dikkat eksikliği ve hiperaktiviye,
ergenlerde sınav kaygısından, ilişki
problemlerine, yetişkinlerde depresyondan,
iş stresine kadar geniş bir yelpazede
destek sağlıyoruz.
Pandemi süreci insan psikolojisini
etkiliyor mu? Etkiliyorsa
bunlar neler ?
Bizim neslimiz bugüne kadar hiç
yaşamadığı kadar büyük ve küresel
boyutta zorlu bir süreç yaşıyor. Tüm
dünyayı ve aynı zamanda bizi derinden
etkileyen bu pandemi sürecinde ruhsal
olarak gayet tabii etkileniyoruz. Etkilenmemiz
aslında normal bir durum.
Çünkü eski alışkanlıklarımızı bırakmak
zorunda kaldık, kısıtlamalar ile evlere
kapandık ve her dışarı çıkacağımızda
maske takıyoruz. Bu değişiklikler bizi
psikolojik açıdan tabii ki etkiledi. Geçmişte
ve günümüzde yapılan araştırmalarda
salgınların “travmatik” etkiler
oluşturduğu, kaygı ve stres düzeyini
yükselttiği görülmüştür.
Bunun sonucu olarak da kaygı başta olmak
üzere tükenmişlik sendromuna kadar uzanmaktadır.
Sadece çalışan ebeveynler değil evde olan
ve çalışmayan anne-babalara da daha çok yük
bindi.
Buna bağlı olarak ev içi çatışmalar artmış
oldu. Bir diğer taraftan bakacak olursak, aile tekrardan
birlikte vakit geçirmeyi öğrendi.
Toplumun özellikle ilçemizin psikolojisini nasıl
değerlendiriyorsun.
Bizim toplumumuza bakacak olursak; pandemi
sürecinin bir diğer adı “kaygı süreci” oldu
diyebilirim. İnsanlar sadece pandemi sürecini
değil, ülkemizin ve dünyanın her açıdan gidişatını
sürekli takip etmekte ve birçok belirsizliklere
kendince cevap vermeye çalışmakta. Belirsizlik
durumu insanlarda kaygı duygusunu tetiklemektedir.
Yani toplum olarak endişe içerisindeyiz. İlçemiz
açısından bakacak olursak; gözlemlediğim ve
danışanlarımda da gördüğüm şeyler genel olarak
kaygı, öfke ve stres. Fakat ilçemizin insanı bu zor
sürece hızlı cevaplar vermeyi başardığını düşünüyorum.
Kısıtlamalarla birlikte halkımız kendini önemseyen
bir yapıda olduğunu tekrardan gösterdi
diyebilirim. Evden çıkamayan ilçemiz halkı evinde
hareketliliğini azaltmadı ve üretime yöneldiğini
gözlemledim. Bunun da insanımızda olumsuz
duyguları azalttı diyebilirim.
Diğer bir taraftan ise ilçemizdeki birçok vatandaşımızın
duyarlı olduğunu görüyorum. Bir
tarafta endişe varken bir tarafta insanlarımızın
vicdani tarafının yüksek olduğunu birçok kez şahit
oldum.
15
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Değerli Bucak halkımıza ihtiyaç halinde elimizden
geldiğince, elimizden gelen tüm imkan
ve hizmetlerimizle birlikte destek olacağımızdan
şüpheleri olmamalarını ve yardım almaktan çekinmemelerini
tavsiye eder, son olarak bir hikaye
ile bitirmek istiyorum:
Zamanında çok akıllı iki kardeş varmış. Bunlar,
çok okuyup araştırma yapıyorlarmış. Öğrenmeye,
bilgiye çok aç olan bu kardeşler okullarındaki ve
çevrelerindeki insanlardan artık bir şeyler öğrenemeyeceklerini
anlamışlar. Yaşadıkları yerden
çok uzakta bir bilgenin olduğunu öğrenmişler.
İki kardeş daha fazla şey öğrenmek için bu
bilgenin kasabasına gidip, bilgeyi bulmuşlar.
Kardeşler kafalarındaki bütün soruları bilgeye
sormuşlar ve bilge hepsine tatminkar cevaplar
vermiş.
Sordukları her soruyu bilgenin bilmesi canlarını
sıkmış ve kardeşlerden biri öyle bir soru soralım
ki bilge bile cevap veremesin. Biraz düşündükten
sonra birini aklına bir fikir gelmiş. Avucumun bir
Kelebek alacağım ve bilgeye"Canlı mı Ölümü "
diye soracağım . Eğer Canlı derse hafif sıkacağım
eğer ölü derse kelebeği serbest bırakacağım.
Avucuna bir Kelebek alarak bilgenin yanına
gidip avucunu bilgeye uzatarak Avucumda bir
kelebek var söyleyin bakalım: "Canlı mı Ölü mü ?"
Bilge kızın gözlerine uzun uzun bakmış ve cevap
vermiş: Senin Elinde Evladım Senin Elinde....
Hayat akarken; iyi veya kötü, güzel veya çirkin,
doğru veya yanlış, mutluluk veya hüzün avucundaki
kelebek gibi yine senin elinde...
16
SAKAL-YANAK-ALIN
KULAK-OMUZ- TÜM KOL
KAŞ ARASI-SIRT-GÖĞÜS
TÜM BACAK-BOYUN-ENSE
YARIM KOL-KOL ALTI-EL ÜSTÜ
BayLazer Epilasyon
ERKEK
LAZER EPİLASYON MERKEZİ
İbrahim AĞIRCAN
Vücuttaki istenmeyen tüylerden kurtulmanın en hızlı ve güvenilir yolu olan Lazer epilasyon,
hem estetik açıdan iyi görünmek; hem de sağlıklı olmak isteyen erkeklerin imdadına yetişiyor.
Lazer epilasyon işleminin; havaların henüz çok ısınmadığı ve güneşin
kendini sıkça göstermediği bu aylarda yaptırılmasını öneriyoruz.
0 533 794 72 26
Oğuzhan Mh.Cumhuriyet Cd. M.Akıncı İş Merkezi
No:26/10 BUCAK
17
SUYU DA VAR
MİS GİBİ HAVASI DA
BURASI İNCİRDERE KÖYÜ
DergiBu’nun yepyeni köşesi bu sayımızda okuyucularına açılıyor. Sizler için geziye çıkıyor, gitme imkânınız
olmadığı köyleri geziyor ve güzelliklerini sizlere sunuyoruz. Bucak’ın köylerinden başladığımız
gezi köşemizde ilk durağımız İncirdere Köyü, yani Dereköy oldu.
Ulaşım olarak en rahat gidilebilecek
köylerden biri olan İncirdere İncirhan’a
ve Bucak’a yakınlığı olarak dikkat çekiyor.
Bir dere etrafına kurulmuş olan bu köyün
tam da ortasından ismiyle müsemma bir
dere yatağı mevcut.
Tabi zaman içerisinde bu dere ıslah
edilmiş ancak son yıllardaki yağış azlığı
sebebiyle bizim ziyaretimiz esnasında
derede akan bir suyun olmadığını üzülerek
belirtmeliyiz.
Biz köye girer girmez etrafı seyrederek
yaptığımız yolculuğumuzda kendimizi
köyün meydanı sayılabilecek iki büyük
çınar ağacının yanına yapılmış köy camisinin
yanında buluyoruz. Asırlık ağaçlar
ve dev cüsseleri ilgimizi çekiyor ve hemen
fotoğraf makinelerini kaparak çekimler
yapmaya başlıyoruz.
Biz buradaki gözlemlerimizi gerçekleştirirken
bizi köy muhtarımız Oğuzhan
Eroğlu karşılıyor.
Bayramlarda seyranlarda köylünün
buluştuğu bu meydandan ayrılarak muhtarımızla
birlikte öncelikle muhtarlık binasını
ziyaret ediyoruz.
Burada İncirdere hakkında uzun uzun
sohbet etme şansı yakalıyoruz kendisiyle.
Köy için birçok projesinin olduğunu dile
getiren muhtarımız ülkenin pandemi sürecine
girmesiyle birlikte yapılmak istenen
birçok şeyin yarım kaldığını üzülerek
anlatıyor bize.
18
DOĞAYLA, KENDI TARIMIYLA
IÇ IÇE OLMAK ISTEYENLER IÇIN
“Köyün ismi nereden geliyor, nüfusu kaç?”
“Köyümüzde 550 vatandaşımız yaşıyor. Son yıllarda büyük göç verdik.
Gençlerimiz ya Bucak’a ya Antalya’ya gitti. Ama yaz aylarında en
az 50-60 hane geri geliyor.
Bir nevi yazlık köy olduk biz. Kışın vatandaş Antalya’ya gidiyor. Yazın
da buraya dinlenmeye geliyor. Bu sadece köyümüzün yerlisi için
değil herkes için aynı şekilde. Son zamanlarda dışarıdan da gelip yazlık
ev yaptıranlar, serin diye yaz mevsimini burada geçirenler var. Bu
yönden büyük bir talep var köyümüze. Bunun sebebi de köyümüzün
tarım ve hayvancılık ile uğraşıyor olması. Çünkü köyümüzde 7000 dönüm
arazi var, su var. Bu arazilerin hepsi de sulanabilir tarım için çok
elverişli. Gelen doğayla, kendi tarımıyla iç içe olmak istediği için İncirdere
köyümüz vatandaşın bu isteğini karşılayabilmekte. Öte yandan
gelip hayvancılık yapmak isteyenler için de çok elverişli bir yer.
Dağ yamacında olduğumuz için küçükbaş için son derece verimli.
Büyük firmalar köyümüzden süt de alıyor üstelik. Bu yönden de değerlendirilebilir
bir konumumuz var.
Eski ismimiz Dereköy’dü daha sonrasında İncirdere olarak değiştirildi.
İncirhan önceleri bizim sınırlarımızdaymış. Tabi biz bilmiyoruz
büyüklerimiz biliyor. Buranın yaylaları arazileri verimli. O civarlarda
incir bolluğu varken buradan da coşkulu bir dere geçtiği için buranın
ismi İncirdere olsun denmiş. Bu şekilde değişmiş köyümüzün ismi.”
“İncirdere’de tarım alanında faaliyetler nedir?
“Burası yonca ve mısırın memleketi. Geçen yıl 1700 dönüm mısır
vardı köyümüzde, keza 1000 dönüm de yonca vardı. Sadece kendi köyümüzün
ihtiyacı için değil çevre yerlere de bunun satışını yapıyoruz.
Örneğin adamın Antalya’da at çiftliği var. Oradan buraya yoncaya geliyor
proteini yüksek olduğu için.
“Sizi tanıyalım.”
“Öncelikle köyümüze hoş geldiniz. Sizi burada ağırlamaktan onur
duyduk. İsmim Oğuzhan Eroğlu. İncirdere doğumluyum. 2019 seçimlerinde
güzel işler yapmak için, köyümüze hizmet aşkıyla muhtar olduk.
Muhtarlığa gelişim üç dönem azalığın ardından oldu. Sağ olsun
köylüler yeri geldiğinde kendi ailesinden daha yakın hissediyor bizimle
paylaşıyor sıkıntılarını Onlara yardımcı olmak, hizmet etmek bizim için
çok önemli. Umarım köyümüz için güzel çalışmalar yapabilir, kalıcı izler
bırakabiliriz. Eskiden han, hamam, camii, medrese, kervansaraylar
bırakılırmış umarı biz de yıllarca faydalı olabilecek hizmetler sunabiliriz
köyümüze.”
İNCİRDERE KÖYÜ MUHTARI
OĞUZHAN EROĞLU
19
DOĞA YÜRÜYÜŞÜ İÇİN NEFİS BİR MOLA NOKTASI
Hasat çok verimli oluyor, ova çok bereketli
kara toprak olduğu için. Ben kendim geçen
yıl mısırın dönümünden 7 ton, fiğin dönümünden
900 kilo aldım. Bu rakamlar ciddi
anlamda müthiş rakamlar. İnsanın burada
10 dönüm arazisi olsa 10 tane hayvanın yiyeceğini
çok rahat çıkarır kendisi. Bakıldığı
zaman bu da hayvancılık için çok büyük bir
potansiyel.”
“Burada vatandaş nereleri gezip görebilir?”
“Köyümüzün her yeri görülebilir. Turistik
yerleri var mı derseniz yok ama yukarıda
gezilecek görülecek, doğa yürüyüşleri yapılacak,
piknik yapılacak yaylalarımız var. Her yerimiz
ağaç ve yeşillik. Herkes her yerde temiz
hava alabilir. Zaten köylümüzün kendisi çok
hoş görülü ve misafirperverdir. Dışarıdan gelirken
malzeme unutsanız dahi şu da lazım
diye ihtiyaç olmayanı da temin eder köylü.”
“İlçeye en yakın köy olmanın avantajları
var mı?”
“Projelerimiz çok. Öncelikle geçen yılın
sözü var. Köylümüze düğün salonu düşünüyordum.
Kır düğün salonu… Ama sadece
köyümü-z köylümüz için değil Bucak’tan kır
düğünü isteyenler için de fevkalade bir kır
düğünü salonu düşünüyorduk ancak pandemi
sebebiyle ertelendi.
Haricinde süt sığırcılığı projemiz var. Dediğim
gibi büyük firmalar zaten yol üzeri olduğumuz
için buradan süt alıyor. Biz bunu
geliştirmek istiyoruz. Hatta bununla birlikte
yedi arkadaşımızla bir araya geldik. Mehmet
Akif Ersoy Üniversitesinin Bilinçli Çiftçi eğitimlerine
katıldık. Sahiden bu projeyi ilerleyen
zamanda faaliyete geçireceğiz.. Doğa
yürüyüşü dedik. Bunun için doğal bir güzergâh
yapmayı düşünüyoruz. Doğaseverler için
burası gerçekten güzel bir potansiyel barındırıyor.
Atlı sporlar için, bisiklet turları için,
dağcılık için son derece güzel bir doğamız
var. Bu projenin de üzerine gidip gerçekleşmesi
için çalışmalara devam edeceğim.
Kültürel anlamda da en nihayetinde bizler
Yörük kültürünü yaşıyoruz. Bizim halen
serenlerimizde çullarımız var. İsterim ki Yörük
kültürünün yerinde görülmesi tanıtılması
için bir müze yapılsın. Burada gelinsin
görülsün öğrenilsin. Belirttiğim gibi düşüncelerimiz,
projelerimiz çok. Allah izin verirse
ve tabii ki devletimizin desteği ile de daha
yaşanabilir daha güzel bir köy için ve diğer
köylere örnek olmak için bunların hepsini
gerçekleştireceğiz.
Tarım ve hayvancılıkla ilgili büyük çalışmalar
yürütüldüğünü, İncirdere ’den kalkan
yonca ve mısırın bu alanda ciddi bir öneme
sahip olduğunu bu sözlerle belirten muhtarımız,
İncirdere’yi Bucak ve Türkiye için daha
iyi yerlere getirme arzularını bu şekilde ifade
ediyor kameralarımıza.
Hayvancılık ve tarımın yanı sıra burada
doğa yürüyüşleri ve benzeri doğa sporlarının
icra edilebilmesi için köyde bir spor turizmi
hayalleri olduğunu söyleyen muhtarımız
20
Oğuzhan Eroğlu, hem kültürel hem de ekonomik
anlamda bu faaliyetlerin İncirdere’ye
değer katacağını da söylerken tüm bunlar
için destek çıkılmasının olmazsa olmaz olduğunu
vurguluyor.
Buradaki sohbetimizin ardından muhtarımızın
rehberliği ile köyün iç ve yüksek kesimlerinde
kalan bir tepesine çıkıyoruz ve burada
yine devasa bir çınar ağacıyla karşılaşıyoruz.
Etrafa biraz bakınca İncirdere’ye gelecek olan
okuyucularımızın bu dev çınar ağacının Kestel
Ovası’na nazır manzarasını görmeden gitmemeleri
gerektiğini düşünüyoruz. Eğer yolunuz
İncirdere’ye düşerse mutlaka gelip görmeniz
gereken yerlerden birisi burası olmalı. Özellikle
İncirhan’dan yapacağınız bir doğa yürüyüşü için
burası nefis bir mola noktası. Burada biraz dinlenebilir,
çınar ağacına kurulmuş salıncakta manzaraya
karşı biraz sallanabilir ve buz gibi suyuyla
serinleyebilirsiniz.
Buradan sonra muhtarımızın rehberliğiyle bir
diğer durak noktamız eskiden köyün su kaynağı
olan bir su gözü oluyor. Ancak buraya giderken
bu çeşmenin hemen yanında evi olan bir teyze
bize el sallıyor ve bizler de onun yanına uğramadan
edemiyoruz. Bize dinlenmek istersek çay,
açsak da yemek teklif ediyor. Daha fazla yer görebilmek
ve teyzemize zahmet vermemek için bu
teklifi bol teşekkürle reddediyoruz ama güzel bir
sohbete hayır diyemiyoruz. Burası bu ürünleri yetiştirmede
Türkiye’de belki ilk sıralarda. Haziranda
fiği kaldırıyor, sonra hemen ardından mısırı
yoncayı yetişebiliyor.
Teyzemizin ismini soruyoruz.Kendi gibi şen
bir ismi var Şenay… Şenay Teyze yıllar önce İncirdere’den
gelin olmuş ve bu köyden gitmiş. Evlendikten
sonra Antalya’ya yerleşen teyzemiz büyük
şehrin maddi ve manevi yükü altında daha fazla
ezilmek istemeyince eşiyle birlikte otuz sene evvel
çıkıp gittiği köye geri dönmüş. Şimdi ise İncirdere’de
bu ulu çınarın hemen yanında Kestel
Ovası’na nazır küçük bir evi var. Ve on senedir
burada yaşıyorlar. “30 sene sonra ata toprağına
dönmek nasıl hissettiriyor size Şenay Teyze?
”diye soruyoruz tabi. Yıllar sonra bıraktığın topraklara
dönmek nasıl bir histir merak ediyoruz.
“İlkin güzeldi. Tabi ama otuz sene yaşadığın
yeri özlemeden de edemiyorsun. ”diyor Şenay
Teyze gülerek. O kadar şen biri ki Şenay Teyze,
biz onun için ne kadar da ismine münhasır biri
diyoruz şen kahkahalarını gördükçe.
Merakımıza yenik düşüyor ve birkaç soru daha
soruyoruz Şenay Teyzeye.
“Dereköy(İncirdere) nasıl bir yer? Bize Dereköy’ü
anlatmak istesen hangi özellikleriyle anlatmak
isterdin?”
“Nasıl anlatayım. Biraz hayvancılık yapılıyor.
Ekim dikim yapılıyor. Ama yine de eskisi kadar
çok değil sanki ekim dikim, eskisi gibi tütün, pancar
yapılmıyor artık.”
“Siz ne ile geçiniyorsunuz?”
“Bizim de biraz hayvanımız var. Keçilerimiz
ineklerimiz… İşte bunlarla olup gidiyor.”
“Peki ya eşiniz? Buraya yerleşmiş olmakla ilgili
ne düşünüyor?” “Eşim Antalya’da demircilik
yapıyordu. Emekli olduktan sonra hep bir çiftliği
olsun istiyordu zaten. O emekli olunca da geldik
buraya yerleştik.
Eşiyle birlikte burada hayvancılık ve tarımla
uğraşarak geçimlerini sağlıyor ve otuz yıldır büyükşehirde
yaşamanın sırtlarına yükledikleri stresi
doğayla iç içe yaşayarak üzerlerinde atıyorlar.
İncirdere’nin güzelliğini, burada yaşıyor olmanın
verimliliğini vurguluyor Şenay Teyzemiz..
21
Şenay Teyzeyi ziyaret için ilk kez
bahçesine girdiğimizde güler yüzle
karşılamış ve eklemişti “Sofra
kursaydım acıkmışsınızdır.” Bir de
bunu merak ediyoruz ve görüşmemizin
sonuna doğru soruyoruz:
“Şenay Teyze seni çok misafirperver
gördük. Dereköy’de herkes
senin gibi midir?”
“Evet, evet. Herkes misafirperverdir
burada. Tanıdığına tanımadığına
her zaman kapı açarlar. “diyerek
yanıt veriyor bize Şenay Teyze.
Şenay Teyzeyi ziyaretimiz esnasında
sadece İncirdere’nin değil insanlarının
da doğal güzelliğiyle karşılaşmak
bizi mutlu ediyor haliyle.
Böylelikle buraya yolunuz düşerse ilk
karşılaşacağınız şey yoğun bir güven
ve misafirperverlik olacak diyebiliriz.
Zaten muhtarımız da bu düşüncemizi
pekiştiriyor. “Burada herkes
birbirine güvenir. Kapıya kilit vurmadan
çıkar giderler o kadar yani.
”diyor.
Kendine ve birbirine güvensizliğin
hat safhada olduğu son yüzyılda
böyle bir yerle karşılaşmak geleceğe
olan umudumuzu güçlendirirken
Şenay Teyzemizi onun güler yüzüyle
geride bırakarak yolumuza devam
ediyoruz. Çıktığımız bu seyir tepesinden
köy içerisine doğru giderken
yol üzerinde bir başka amca selam
veriyor bize. Selam verenin selamı
alınmadan geçilmez deyip burada da
duruyor ve onu da evinin bahçesinde
ziyaret ediyoruz. Elbette ki burada
da ilk karşılaştığımız şey yine güler
yüz ve misafirperverlik oluyor. Bize
içeriye geçip çay içmeyi teklif ediyor
amcamız. Ancak biz onu bahçesinde
görüntülemek isteyince evinin arkasına
doğru uzanan bahçesine doğru
gidiyoruz birlikte. Normalde kendisi
Burdur Tekke Köyü’nden olan amcamız
burayı çok sevmiş ve buraya
yerleşmeye karar vermiş.
“İncirdere’yi nereden buldun?
”diye soruyoruz.
“Hanımın köyü burası .”diyor.
Uzun yılların ardından hanımının
köyüne dönerek burada kendi evini
bağını bahçesini kuran amcamız çocuklarının
ve torunlarının da burayı
ayrıca çok sevdiğini belirtiyor.
Tatil zamanlarında çocuklarıyla
yine burada buluştuklarını söyleyen
amcamız buranın sessiz sakinliğini
ve bir yabancıya dahi kapıların her
zaman açık olmasını sevdiğini söylüyor.
Amcamızın ısrarlı çay içme teklifini
kabul edemeyerek yolumuza
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Buradan sonraki istikametimiz
köyün içme suyu ihtiyacını karşılayan
su gözü oluyor. Buraya kadar
geliyor ve yine köylülerle karşılaşıyoruz.
Eskiden bir dereyi besleyen bu
su gözü ıslah edilmiş ve yönlendirilmiş
olduğu için akan bir suyla karşılaşamıyoruz
ne yazık ki. Ama etrafın
güzelliği gerçekten görmeye değer.
Yolunuz düşerse buraya da gelip ulu
çınar ağaçlarıyla birlikte Kestel Ovası’na
nazır bir fotoğraf çekinmek isteyebilirsiniz.
22
Buradaki kısa ziyaretimizin
ardından vedalaşmak üzere
tekrar köy meydanı sayılan camiinin
yanına dönüyoruz. Ancak
burada bizi yine köylüler
karşılıyor ve yoğun bir ısrarla
diyorlar ki “Gelin ekmek pişiriyoruz,
ekmek yiyelim.”
Biraz “Yok zahmet olmasın.
”desek de ekip arkadaşlarımızla
neredeyse sabahtan başlayan
İncirdere Köyü turumuzun
sonunda acıktığımızı hissediyor
ve daha fazla hayır diyemeyerek
köylülerin peşi sıra ekmek
pişirilen yere gidiyoruz.
Ekmek pişirilen evin bahçesine
girer girmez solumuzda ki
ocak başına teyzeleri senit ve
oklavalarıyla konuşlanmış halde
görüyoruz. Biri hızla beze
yaparken, ikisi aynı serilikle bezeleri
açıyor, bir diğeri böreklik
açılan yufkaların iç harcını
ayarlarken bir diğeri ya börekleri
ya da yufkaları saç üzerinde
büyük bir ustalıkla çeviriyor.
“İş ehline iş verin. ”sözü
üzere teyzelerin muazzam seriliği
bizi çok etkiliyor ve birçok
fotoğraf çekiyoruz.
“Burada sözleşip mi toplandınız?
”diye soruyoruz teyzelere.
“E köy yerinde yufka pişirmek
böyle imece usulü olur.
“diyorlar. Biraz onların maharetli
ellerini izliyoruz. Bu esnada
ev sahibi hemen bize bir
sofra kuruyor. Yağlı ekmek dedikleri
börekten koca bir tepsi
getirip koyuyorlar bizim için
kurulan sofraya.
Bize yemek ve tabii ki bu
kadar emeği beş yıldızla puanlandırmak
kalıyor.
İncirdere’deki keyifli turumuz
burada sona eriyor. Ekmek
pişirilen eve “Bereketli
olsun. ”diyor ve köy çocuklarının
meraklı bakışları arasından
sıyrılıp herkesle vedalaşıyoruz.
Buraya kadar yolunuz düşerse
veya hususi ziyaret etmek
isterseniz biz İncirdere’nin
misafirperverliğine bayıldık.
Mutlaka gelip görmenizi öneririz.
Bir sonraki sayımızda gezi
köşemizde görüşmek dileğiyle.
23
24
ALİ SAĞAR
0 546 883 17 18
Adres: Pazar Mah.
Ramazan Selen Bulv. No:30-Z2
Bucak/BURDUR
ADIYLA
MEŞHUR
TOSMANGARA
HELVASI
26
SUSUZHAN’DA
BİN YIL SONRA
KAZAN YİNE KAYNADI
Sizlere bu kez yöresel bir
lezzetle geldik. Tarihi Orta Anadolu’ya
dayanan yine de asırlık
bir ömrü var mı bilinmeyen ancak
yıllarca Anadolu’nun pahalı
tatlılarından biri sayılan “Tosmankara
Helvası”ndan bahsedeceğiz
size. Un helvası denince
eminiz ki aklınızda görüntüsü,
damağınızda da tadı beliriverecek.
İşte biz o bilindik tatlının
biraz daha bilinmesi için tarihin
içinden akıp geçtiği Susuzhan’da
kazanların altını yaktık.
Şaka yapmıyoruz.
Sahiden kazanların altını
helva kavurmak için yaktık. Madem
bu yörenin böyle güzide bir
lezzeti var, biz de bunu duyurmaya
yeltendik ve işi biraz daha
ciddiye alarak helvanın yapımını
öğrenmek ve siz değerli okuyucularımıza
da öğretmek istedik.
Böyle keyifli bir lezzetin keyifli
bir de çekimi olmalıydı. Bu
sebeple yıllara, yüzyıllara direnmiş
Susuzhan’ımızın kapılarını
yöremizin damak tadını tanıtmak
için araladık.
Bu çekim sürecinde Susuz
Köyü muhtarımız Mehmet Dilek
ve Tosmankara Helvasını sizler
için kamera karşısında kavuracak
olan aşçımız Ayşe Teyze de
hem Tosmankara Helvası hem
de Susuzhan hakkında bilgileri
paylaşacak. Özü aslen Teke
Yöresine ait olan Tosmankara
Helvası, içerisindeki malzeme
zenginliği ve meşakkatli yapımı
dolayısı ile eski dönemlerde
zengin tatlısı olarak nitelendirilmiş
ve ancak varlıklı ailelerin
davet sofralarında kendine yer
bulabilmiştir.
Yalnız yaşayan ve yirmi beş
seneye yakın aşçılık yaparak
kendi geçimini ve çocuklarının
geçimini sağlayan Ayşe Teyze
“Ben çok güzel yaparım.” deyince
bize sadece malzemeleri
temin etmek kaldı. Böylelikle
ancak zengin sofralarında kendine
yer bulabilmiş Tosmankara
sizlerin de zengin gönül sofralarına
misafir olmak için bir fırsat
buldu. Bu helva için gerekli malzemeler,
kara un(kepekli un),
yağ, tahin, pekmez ve şerbet. E
tabi ki biraz da sevgi.
Ayşe Teyze helvanın önce
ununu kavurmak için yağı kızdırırken
yaptığı işe saygısını,
emeğini alnında beliriveren
çizgilerden anlıyoruz. O bize
gerekli malzemelerin sırasını
güleç yüzüyle aktarırken yağ
çoktan kızarıyor ve sıra içerisine
kara unu eklemeye geliyor. Un
yağla buluşur buluşmaz eşsiz
bir koku etrafa yayılıyor. İşte
şimdi canımız yavaş yavaş helva
çekmeye başlıyor bile. “Azıcık
duruverirsen un yanar. ”diyor
Ayşe Teyze ve un hafif pembeleşip
rengini alana kadar büyük
bir ustalıkla durmaksızın karıştırıyor.
“Rengi döndüğünde tahini
içine döküyoruz. ”diyerek
hafif pembeleşen una içerisine
döküyor Ayşe Teyze.Tahini kavrulan
unla buluşturduktan bir
müddet sonra, “Un hafiften çökelek
gibi kesilmeye başlar.
Öyle kesilir gibi olduğu zaman
hemen şerbetimizi ve pekmezimizi
içine dökebiliriz.”diyor
Ayşe Teyze ve çekimden önce
kendi hazırladığı şerbeti kazanın
içerisine döküyor. Şerbetin
şeker oranını ise evde yapmak
isteyenler kendi damak tadına
göre ayarlayabiliyor. Unutmayın
daha sonrasında içerisine pekmez
de girecek, şeker oranını
pekmezi de hesap ederek ayarlamanızda
fayda var.
27
Dökülen şerbetin ardından
pekmezi de içerisine ekliyoruz.
Ancak getirmiş olduğumuz
pekmez az gelip helvanın
rengi içimize sinmeyince
Susuz Köyü’nün yardımsever
halkı kendi emekleriyle hazırladıkları
pekmezle yardımımıza
yetişiyor. Biraz daha pekmezi
ilave ediyoruz ve helvanın o esmer
rengini yakalıyoruz. Helvamız
özdeşedururken biz Ayşe
Teyze’nin hayatını da merak
ediyoruz. “Tam 25 senedir bu
işle geçiniyorum.
Düğünlerde, sünnetlerde,
mevlitlerde, asker eğlencelerinde
yemek yapıyorum. Çocuklarımı
tek başıma bu işle büyüttüm,
okuttum everdim.” diyor
ve kameralardan utanarak yüzünü
kaçırıyor bizden. Hâlbuki
bir bilse senelere dayanan gücünün
yüzüne ne kadar güzellik
kattığını…
“Bu Tosmankara hep zenginlerin
sofrasında olur. Pahalı.
Yani içerisindeki malzemelerden
dolayı maliyetli bir tatlı bu.
Hem de çok emek istiyor. Yaklaşık
1 saatini vermek zorundasın
ki kıvamı ve tadı tutsun. ”diyor
ve bize Tosmankara’nın hem
maddi hem manevi pahasını
anlatıyor Ayşe Teyze. “Adı nereden
geliyor bu tatlının? ”diye
soruyoruz. Ancak araştırmalarımıza
göre ne literatürde ne de
Ayşe Teyze’de bu konuyla ilgili
net bir bilgi mevcut değil. Ayşe
Teyze de bizlere “Adını renginden
alıyor ama ötesini bilmiyorum.”diyor.
Un şerbetle özdeşince
sıra önce tahine ve sonra
pekmeze geliyor.
Bu esnada helvanın kokusu
artık çıkmaya başlıyor. Uzaktan
helvanın kokusunu duyan koşuyor
Susuzhan’a. Tabii yıllar sonra
helvanın Türk Mutfağına girdiği
Selçuklu Devletinin yapmış
olduğu Susuzhan Kervansarayı
da bizler için kapıları aralayınca
Susuz Köyü’ndeki birçok vatandaş
helva kazanının başında
toplanıyor. Onlar iştahla ve meraklı
gözlerle helvanın yapılmasını
beklerken Susuz Köyü’nün
muhtarı Mehmet Dilek de bize
Susuzhan Kervansaray’ından
bahsediyor. Biz soruyoruz muhtarımız
cevaplıyor.
“Susuzhan’ı bize anlatır mısın?”
“Burası geçmişte Aspendos’a
kadar uzanan bir ticaret
veya kraliyet yolu üzerinde yer
alan bir kervansaray. Bu geçit
üzerinde kervanların konakladığı,
hayvanların ve kendilerinin
ihtiyaçları için kullanılan bir yer
burası. Kısaca burası için günümüzün
oteli diyebiliriz.”
“Burada bildiğimiz kadarıyla
bir restorasyon yapıldı değil
mi?”
“2007-2008 yıllar arasında
Ege Üniversitesi ve Burdur
Müze Müdürlüğü tarafında
araştırma amaçlı kazıların ardından
burası restore edildi.
Yapılan kazılarda sadece
Selçuklu dönemine ait değil
Osmanlı dönemine ait gümüş
akçeler bulundu. At nalları,
mıhları ve bunun için lazım olan
çeşitli gereçler bulundu. Bunlar
burasının göstermiş olduğu faaliyetlerde
büyük önem arz ettiği
için korumaya alındı. Kazıların
ardından da yenilendi. Ancak
restorasyondan önce günde on
tur yabancı turist ağırlıyorduk
ancak restorasyonun ardından
burası ancak yerli turistleri ağırlayabiliyor.”
28
“Bu konudaki fikir ve istekleriniz varsa
bunlar nelerdir?”
“Kervansarayımız ülkemizin turizm başkenti
olan Antalya’ya 70 km mesafede. İsteğimiz
kervansarayımızın turizme açılarak
işletilmesi ve dolayısıyla hem köyümüz hem
Bucak’ımız için turizm akışının güçlendirilmesi.
Bunun için çeşitli görüşmeler gerçekleştirildi
ve bizler de tarihi ve turistik değer
taşıyan bu yapının daha çok tanınması için
bu görüşmelerin olumlu neticelendirilmesi
için çabalıyoruz.”
Muhtarımızın bizim için oldukça kıymetli
bu nadide eserin korunması ve eski turizm
akışını yeniden kazanabilmesi için dilek ve
isteklerini dinledikten sonra bize verdiği bilgiler
doğrultusunda Susuzhan Kervansarayı’nın
Anadolu Selçuklu Sultanı II.Gıyaseddin
Keyhüsrev zamanında inşa edildiğini öğreniyoruz.
Az evvel yukarıda da bahsettiğimiz
üzere helvanın Türk Mutfağına girişi de
Selçuklu dönemine tekabül etmektedir. Bu
açıdan bakıldığı zaman Tosmankara’yı sizlere
tanıtmak için Susuzhan Kervansarayı’nın
kapılarını aralamış olmak dergimiz için özel
hazırladığımız haberimize daha başka bir
anlam yükledi. Türk kültüründe önemli bir
ritüel yiyecek olan helva dolayısıyla Tosmankara
da özellikle cenazelerde veya kırk çıkma
mevlitlerinde tercih ediliyor. “Bucak’ta ve
civardaki tüm köyler bilir bunu. ”diyor Ayşe
Teyze. “İsterlerse öyle yaparız. Durumu çok
güzel olanlar özellikle ister zaten bunu. Maliyetli
olduğu için her zaman yaptığımız bir şey
değil. ”diyor.
Öte yandan uzun yıllardır kültürümüzde
yer edinmiş ve özellikle cenazelerde tercih
edilen helvaya zaman içerisinde atfedilen anlam
da ruhani bir boyut kazanmış. Bunun temel
sebebi ise eski Türk inançlarında ölünün
ardından cenazelerde yağ yakılması olmuş.
Böylelikle helva için kavrulan yağ ölenin ardından
yakılan yağ olarak imgelenmiş. Helvanın
uçup giden kokusu ölen kişinin ruhunu,
helvanın kendisi de ölenin ardında bıraktıklarını,
özünü ve mirasını temsil etmiş.
Bu bilgiye de es geçmeyip size aktarırken helvamız
demlendi ve çevremizde meraklı gözlerle
bekleyen vatandaşımıza helva ikramını gerçekleştirdik.
Onlarla da sohbet etme imkânı yakalarken
çekimi duyup gelenler “Sırf Tosmankara için
geldik, çok seviyoruz.” diyerek bize tatlı itiraflarda
bulundular. Üstelik vatandaşımızdan da kocaman
bir teşekkürü kaptık. Teşekkürü kapınca
dayanamayıp çekimimizi ziyarete gelip helvanın
tadına bakan misafirlerimizden Havva Akay’a ve
Nilgün Akşen’e soruyoruz:
“Nasıl buldunuz Tosmankara Helvasını?”
“Bucak’a ilk geldiğimizde bir merasime katıldığımız
esnada bu tatla tanıştık. Gerçekten Çanak
Ekmek gibi sadece Bucak’a özgü bir lezzet.
İnsanın yedikçe yiyesi geliyor. Üstelik gerçekten
başka bir yerde de daha önce karşılaştığımız
veya duyduğumuz bir tatlı değildi. Bucak’ta sevdiğimiz
lezzetler arasına girdi. ”diyor Nilgün Hanım
ve hemen ardından ekliyor Havva Hanım:
“Bu helva en sevdiğim lezzettir. Beni tanıyanlar
zaten gittikleri merasimlerden dönerken
mutlaka bana da getirirler. Gerçekten değerli yöresel
bir tat. Evlerde yapıldığında herkes bu tadı
29
tutturamıyor, evde yapıp da aynı lezzeti yakalayan
ustaları bulmak zor bence. Genellikle böyle
düğün, cenaze, mevlit gibi merasimlerde bu tadı
bulabiliyoruz.”
Bu vesile ile bir kültür mirası bırakmış zamanının
büyük devlet insanlarının, sanatkâr ve
zanaatkârlarının ardından Tosmankara Helvası
kardırarak onları rahmetle anıyoruz. Yöremize
ait iki önemli unsuru birlikte sizlere sunmuş olmaktan
keyif ve onur duyduk. Bir sonraki serimizde
görüşmek üzere.
İVGEN
OTOMOTİV
JAPON VE KORE YEDEK PARÇA-SERVİS
MUSTAFA İVGEN
0 541 221 02 41
TOYOTA-HYUNDAI
SUZUKI-NISSAN-HONDA
MITSUBISHI-DACIA-MAZDA-KIA
Adres: Akdeniz San.Sit. 5006 Sk. No:92
30
ANTALYA
ÜNSALLAR BESİ & SÜT ÇİFTLİĞİ
Kalite ve Güvenirliğin Adresi
Büyük Baş Dana-Düve Bulunur.
(Kesim hizmeti verilmektedir.)
METİN ÜNSAL
0 532 576 40 98
Adres : Karaaliler Köyü Bucak/BURDUR
GÜNLÜK
TAZE SÜT
BULUNUR
31
LEYLA İLE MECNUN MİSALİ
ONLARIN HAYATI
Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha, Kerem ile Aslı… Yıllardır dilden dile duymaya
alışık olduğumuz aşkın adıdır bunlar. Hep ilham aldığımız, defalarca dinlesek
dahi her defasında ilk kez duyuyor gibi heyecanla dinlediğimiz öykülerin adıdır…
Sözlü kültürün bizlere miras bıraktığı bu destansı aşklara günümüzde pek
rastlayamamaktan yakınırız. Kâh Mecnun olur Leyla’ya şarkılar yazar kâh Züleyha
olup Yusuf’a methiyeler dizeriz. Tüm bu destansı aşkların şahitliğini yaparken
hayatımızın ta içinden hikâyelere o kadar uzak kalırız ki aslında.
Bizler Dergi Bu olarak işte böyle bir aşkın böyle
kuvvetli bir bağın hikâyesini sizler için derledik. Mahmut
Amca Bucak’ın Çamlık Köyü’nde çiftçilik yapan bir
adam. 1983 yılında bir sevdaya düşüyor ki ne sevda...
O sevdayı kırk sene sonra bile hâlâ sırtında, kucağında
en önemlisi de yüreğinde taşımaktan asla usanmamış.
Kavuşursan vuslat kavuşamazsan aşk olur demişler.
Mahmut Amca kavuşmuş sevdalandığı kıza, kavuşmuş
kavuşmasına… Hatta onunla kurduğu yuvasından üç
de evlat sahibi olmuş. Evliliklerinden 30 sene sonra
hikâyeleri aşk değil imtihan olmuş.
Esas hikâye işte tam da burada başlıyor diyebiliriz.
Mahmut Amcanın eşi Fadime 2011 yılında beyin kanaması
geçiriyor. Bizler de hikâyenin devamını o andan
itibaren Mahmut Amcaya soruyoruz:
Ben Mahmut Üney, Çamlık Köyü’nden. 1983 yılında
evlendim, aşağı yukarı kırk senelik bir evliliğim var.
On yıldır yatalak eşime bakıyorum. Elimden ameliyat
geçirdim ve zaman geçtikçe eşime bakmak daha zorlaşıyor.
Kızımın biri hiç ilgilenmedi, ekmeğimi bile başkasına
pişirtiyorum. Oğlum var yanımda. Çalışma gücüm
yok. Allah razı olsun oğlumla gelinim olmasa bit pire
bizi yiyecek. Her şeyimizde yanımızdalar. Onlar da olmasa
bitiğim.
2011 yılında eşim beyin kanaması geçirdi. O zaman
açık ameliyat yapılacaktı. Elde avuçta yok. Elimdeki
malı mülkü, tarlalarımı sattım. Bir bu dam kaldı başımda.
Sırf Fadime’yi iyi edebilmek için ilk başta seksen bin
lira harcadım. Ama sonra Fadime iyileşmedi. Dediler ki
beyninin dörtte üçü ölü. Sağ tarafı felç kaldı. Yemez
içmez, kıpırdamaz, konuşmaz, bir acısı derdi olsa onu
bile diyemez… Bir tek bana bakan gözleri kaldı geriye.
2011’den beri her şeyiyle ben ilgileniyorum. Yemeğini
ben kendim yediriyorum, temizliğini ben yapıyorum.
Yediği ya mama ya çorba, sert bir şey versen
yiyemez. Benim on iki ayımın sekiz ayı mutlaka hastanede
geçer. En ufak bir şeyden enfeksiyonu bir kaptı
mı doğru hastaneye gitmek zorundayız. Günlerce,
aylarca eve gelemediğim zamanlar oldu. Geçen bu on
senenin sekiz senesi hastanelerde geçti. Sırf eziyet çekmesin
diye. Başka neyim var ki şu dünyada, bir canım
bir de bebeğim Fadime… Dayanmam çok zor. Zaman
geçtikçe yaşlanıyorum. Ona bakmak her şeyine koşmak
zorlaşıyor.
32
BİR AŞK HİKAYESİ
Acıktığında susadığında ağzını açar bilirim. Bir yeri acısa sızlasa gözünden yaş
akar hemen. Acısını da öylelikle bilirim. Ara sıra dışarı çıkarır gezdiririm. Akülü bir
arabası var, kucaklar arabasına bindiririm etrafı gezdiririm. Evin önünü arkasını,
serayı…
Yoksa yata yata sıkılıyor. Sonra da yattığı yerden sol eliyle bana saldırmaya kalkıyor.
O yüzden düzenli olarak çıkarıyorum dışarıya. Konuşabilseydi ne vardı… Hiç
değilse deseydi ki acıktım, susadım. Derdini içinde yaşadıklarını söyleyebilseydi bir
bilseydim…
Sabah sekizde kahvaltısını yaptırırım,
yani mamasını içirerek karnını
doyururum. Sonra ilaçlarını içiriyorum.
Günde üç kez altının temizliğini
yapıyorum. Haftada iki kez mutlaka
banyosunu yaptırıyorum, kişisel bakımını
yapıyorum. Her şeyim Fadime
oldu on yıldır. Ne düğüne ne bayrama,
el içine hiç girmedim. Gitsem
rezil(muhtaç) oluruz. Bir yere gidersem
gelinden bakmasını istemek
zorundayım, ondan da sürekli böyle
bir şey istemeye yüzüm yok. Kendi
kızım bile dönüp bakmadı. Onca zaman
hastanede kaldık, gelip başında
bile durmadı. Ekmeğimi pişir dedim
onu pişirmedi. Elimde avcumda
olanla yevmiyesini verip başkasına
pişirtiyorum ekmeğimi.
Evin yanında serada bir şeyler yetiştirip
üç beş bir şey kazanıp Fadime’ye
bakacağım diye çabalıyorum.
Kimseden de hem maddi hem de
manevi hiçbir isteğim yok artık. Destek
de istemiyorum. Allah’ıma binlerce
şükür olsun ki ben Fadime’yi
hiç rezil(muhtaç) etmedim, ona seviniyorum.
Ne zamandır öylece yatar
ama daha bir kere sırtında, yanında
bir delik bir yara bile olmadı. Temizliğine
önem veriyorum. Altının bezini,
banyosunu, bakımını hiçbir şeyini çoruma
çocuğuma bile yaptırmadım.
Dünyadaki tek varlığım eşim, ondan
başkasını tanımıyorum da zaten.
Bucak Devlet Hastanesinde bile herkes
bilir. Hep nöroloji servisinde kalıyoruz.
Oradaki herkes ismimi bilmez
ama derler ki “Hanımına iyi bakan
amca geldi.”
Evlen diyorlar. Çok dediler yani.
Hepsini de bozdum attım. Bebeğimin
gözleri bana bakıp dururken
ben bu eve bir başkasını sokar mıyım?
Acıktığında susadığında ağzını
açar bilirim. Bir yeri acısa sızlasa gözünden
yaş akar hemen. Acısını da
öylelikle bilirim. Ara sıra dışarı çıkarır
gezdiririm. Akülü bir arabası var,
kucaklar arabasına bindiririm etrafı
gezdiririm. Evin önünü arkasını, serayı…
Yoksa yata yata sıkılıyor. Sonra
da yattığı yerden sol eliyle bana
saldırmaya kalkıyor. O yüzden düzenli
olarak çıkarıyorum dışarıya. Konuşabilseydi
ne vardı… Hiç değilse
deseydi ki acıktım, susadım. Derdini
içinde yaşadıklarını söyleyebilseydi
bir bilseydim…
33
“ Hastanede bir simit
alacak param olmadı benim,
hiç kimse yoktu.
Fadime gittikten
sonra da kimse olmasın.
Şimdi ben bebek gibi
bakıyorum eşime.
“
. Çok şükür hiçbirine de
muhtaç değilim Fadime’yi de
muhtaç etmedim. Bir oğlumla bir
ben kendi yağımızda kavrulmaya
çalışıyoruz. Hiçbir şeyim yok, ne
tapum ne tarlam kaldı elimde.
İşte biraz tarım biraz hayvancılık
oğlumla birbirimizi destekleyerek
gidiyoruz. Hastanede bir simit
alacak param olmadı benim, hiç
kimse yoktu. Fadime gittikten
sonra da kimse olmasın. Şimdi
ben bebek gibi bakıyorum eşime.
Sahiden de şahit oluyoruz ki
Mahmut Amca bir bebek gibi
ilgileniyor eşiyle. Ona “Bebeğim.
”diye hitap ederken buğulu gözlerinde
görüyoruz Fadime’ye olan
sevgisinin daha ilk günkü kadar
canlı olduğunu. Dileriz ki Mahmut
Amcanın geçen zamana, gelen
imtihana rağmen ayakta tuttuğu
sevgisi, azmi ve inancı hepimize
ilham olsun. Bunca sevgisizliğin,
bencilliğin içerisinde kör bir kuş
gibi sağa sola çarpıp duran insanlığımızın
böyle hikâyeleri görmeye
gerçekten çok ihtiyacı var.
Sevgili okur,
Sevgiden ilham al.
En yakın zamanda
başka bir hikayede
görüşmek dileğiyle.
34
BAKİBEY AUTO
SUAT UYSAL
0 506 394 10 29
MEHMET KOZAK
0 555 022 28 22
ADRES: Yeni Mahalle Süleyman Demirel Bulvarı No: 71 Bucak
35
ELİF SENA UYGUN
(MİLLİ SPORCU)
DergiBu ailesi olarak Bucak’ın ilk ve şimdilik
emsalsiz popüler kültür dergisi olma niteliğini
sürdürüyoruz. Bunu nasıl başardığımıza
gelirsek gönül rahatlığıyla burada sizlere
sunduğumuz içeriklerimize olan inancımızı söyleyebiliriz.
DergiBu’yu elinize aldığınız andan itibaren Akdeniz’in,
Burdur’un, Bucak’ın kokusunu hemen
hissedersiniz. Çünkü bu hissi size yaşatmak için
bu iki kapak arasındaki dergi maceramıza bu
toprakların hikâyelerine yer veriyoruz. İşte o hikayelerden
birini de sizler için sporun bu toprakların
gençlerinin milli terbiyesi olduğu inancıyla
derledik. Harika enerjisi ve başarıyla sürdürdüğü
spor hayatına olan tutkusuyla bizleri hemen etkisi
altına alan Elif Sena Uygun’u tanıyacağız hep
birlikte...
ELİF SENA UYGUN
Oryantiring doğayla iç içe olduğumuz,
kendimizi özgür hissettiğimiz
ve kendimizi en iyi ifade
“edebileceğimiz branşlardan biri...
“
BAŞARIDAN
BAŞARIYA KOŞUYOR
Elbette çok uzatmayacağız ve bir an evvel
sözü Elif’e bırakacağız:
“İsmim Elif Sena Uygun. 19 yaşındayım Ege
Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Beden Eğitimi
Öğretmenliği 1.sınıf öğrencisiyim. Oryantiring
branşıyla ilgileniyorum. Milli sporcuyum 2014’ten
beri bu sporla uğraşıyorum ve 2018’de milli sporcu
oldum. 2018’den beri de bu branşta ülkemi
temsil etmek için elimden geleni yapıyorum.” diyor.
Mikrofon başında olmanın tedirginliğini üzerinden
atması uzun sürmüyor Elif’in. Başarılı
sporcu kimliği belli ki ona her alanda daha özgüvenli
olmayı öğretmiş. Elif kendisini tanıtmakla
söze girince bizim merak dolu sorularımız ardı
ardına geliyor. Elif ise sporu tutkuyla yatığı gibi
büyük bir keyifle anlatmaya başlıyor:
“Oryantiring doğayla iç içe olduğumuz, kendimizi
özgür hissettiğimiz ve kendimizi en iyi ifade
edebileceğimiz branşlardan biri. Pusula ve harita
yardımıyla hedef bulma sporu olarak geçer.
Biz buna ayaklı satranç oyunu da deriz. Bireyler
parkura başlar ve tek tek hedefleri bularak bitişe
gelerek zamanla yarışır. En kısa sürede tamamlayan
galibiyeti alır.Bense bu spora babamın
desteğiyle başladım. Babam Fatih Uygun, oryantiring
Burdur il temsilcisi. 2014’te burada birinci
kademe bir yarışma yapıldı. Spor hayatım oradak
i i l k y a r ı ş ı m l a b a ş l a d ı , i l k d e r e c e m i o r a d a a l d ı m .
13-14 yaşında babam sayesinde başladım spora.”
Elif’in bu başarı hikâyesine başlayışı elbette
çok beklenmedik bir hikâye başlangıcı değil. Ancak
Elif’in bu işe inanılmaz bir azimle sarılması
bizi Türk gençliğinin zekiliğine, çevikliğine bir kez
daha inandırıyor ve Elif’in başarılarını, derecelerini
merak etmeye başlıyoruz.
“Bugüne kadar çok fazla yarışmaya katıldım.
Sayısız yarışma… Bunun içine antrenmanlar da
dahil olmak üzere yüzlerce harita gördüm. Başarılarım
var ama gerçekten çok fazla var. Türkiye
şampiyonluklarım var. Birinciliklerim, ikinciliklerim,
üçüncülüklerim…
Milli takım derecelerim var aynı zamanda.
En son 13 14 Martta Bergama da bir yarışmaya
gittim. 2.kademe bir yarışmaydı orada üçüncülük
aldım. Bisikletli oryantiring yapıyorum bu
arada, bu farklı bir branş. Bisikletli oryantiringte
de iki kez yarışmaya katıldım ikisinde de Türkiye
şampiyonluğu aldım. Okul sporları dereceleri
var oryantiring üzerine. Şu anda üniversitedeyim
ama lisedeyken her sene Türkiye şampiyonluğuna
kadar çıkabildim. Başarılı bir sporcu olmak için
elimden geleni yapıyorum.”
36
“
Milli takıma girdiğim sene benim için çok duygulu bir seneydi. Benim için en büyük hayal sadece
milli takıma girebilmekti. İlk başladığımdaki en büyük hedefim buydu, daha başka bir
düşüncem yoktu derdim sadece milli takıma girebilmekti. Başardım ve sonra bir anda boşluğa
düştüm. Evet, hayalim milli takıma girmekti, girdim ama ya şimdi ne yapacağım dedim
kendi kendime. Sanki yapacak başka bir şey kalmamış gibiydi. Sonra Milli formayı üzerime
giydim ve o an hissettim ki artık arkamda ülkem vardı. Sonra iş profesyonele bindi. Böyle
bir durumda hedeflerim bir anda büyüdü. Artık işin içine yurt dışı da girdi. Hedefim ismimi
formamı ülkemi yurt dışında da duyurmak oldu.
“
Bir milli sporcu ile görüşüyor olmak bizi ayrı
gururlandırırken, bu milli sporcunun Bucak’tan
yetişmiş olması bizleri daha başka gururlandırıyor.
Evet, tam da burada sizlerin merak ettiği o
soruyu sorduk:
Elif milli sporcu olma serüvenini, milli sporcu
olduğun günlerde neler hissettiğini bizlerle paylaşır
mısın?
“Milli takıma girdiğim sene benim için çok
duygulu bir seneydi. Benim için en büyük hayal
sadece milli takıma girebilmekti. İlk başladığımdaki
en büyük hedefim buydu, daha başka bir
düşüncem yoktu derdim sadece milli takıma girebilmekti.
Başardım ve sonra bir anda boşluğa
düştüm. Evet, hayalim milli takıma girmekti,
girdim ama ya şimdi ne yapacağım dedim kendi
kendime. Sanki yapacak başka bir şey kalmamış
gibiydi. Sonra Milli formayı üzerime giydim ve o
an hissettim ki artık arkamda ülkem vardı. Sonra
iş profesyonele bindi. Böyle bir durumda hedeflerim
bir anda büyüdü. Artık işin içine yurt dışı
da girdi. Hedefim ismimi formamı ülkemi yurt
dışında da duyurmak oldu.
“
Milli formayı üzerime giydim ve o an hissettim
ki artık arkamda ülkem vardı.
“
Normalde 2020de Kocaeli’de
jeybok yani gençler dünya
şampiyonasına koşacaktık. Pandemi
sebebiyle yarım kaldı. Bu
sene yine aynı yarış aynı şekilde
ülkemizde Kocaeli’de düzenlendi.
Şu anda milli takım olarak bu
yarışa hazırlanıyoruz.
Sıradaki en büyük hedefimiz
bu. Dünya şampiyonasında en
iyi yerlerde olabilmek için elimizden
geleni yapıyoruz.”Böyle
muazzam bir başarının arka
planında nasıl bir disiplin yatıyor
oluşunu bizler pek tahmin
edemiyoruz. Ancak Elif Sena
37
bize antrenmanlarını anlatarak
o disiplinli çalışmanın istikrarını
çok güzel aktarıyor:
“Bizim oryantiringte antrenman
tarzları çok farklı. Tek
bir antrenman tipinde değiliz.
Hem koşmamız gerekiyor hem
harita görmemiz gerekiyor hem
teknik antrenman yapıyoruz
hem kondisyon çalışıyoruz.
Burdur Bucak’ta yaşıyorum.
Buranın bütün şartlarını zorluyorum.
Kendimi olabilecek en
üst noktaya ulaşmaya çalışıyorum.
Elimizde haritamız yok.
Elimden geldiğince milli takım
kamplarına ve şehir dışındaki
diğer kamplara katılıp haritamı
geliştirmeye çalışırken Bucak’ta
da kendimi koşuda geliştirmeye
gayret ediyorum.”
Bizler Elif’i dinlerken çok imrendik
ve keşfedilmemiş nice
Eliflerin olduğunu düşünmek
dahi bizi çok heyecanlandırıyor
ve hemen Elif genç arkadaşlarına
neler söylemek ister, neler
tavsiye eder diye soruyoruz.
“Başta da söylediğim
gibi bu spor diğerlerinden
çok farklı. Bir basketbol ya
da futbol gibi sadece topa
veya rakibe odaklanmıyoruz.
Odaklanmamız gereken birçok
farklı yön var bu sporun
içerisinde. Koşuyorsunuz,
düşünüyorsunuz, planlıyor ve
analiz ediyorsunuz. Bunların
hepsini aynı anda yapmak,
aynı anda bu konularda kendinizi
geliştirmek zorundasınız.
Bunun yanı sıra insanın
kendisiyle baş başa olduğu
bir spor. Araziye giriyorsunuz
yarışıyorsunuz ama kimseyi
görmüyorsunuz. Tek başınasınız.
Herhangi bir yaş şartı
yok, deneyen de bırakamıyor
zaten.”
Her başarı bir sonraki başarı
hayalinin kapısını aralıyor.
Peki, Elif’in hayalini kurduğu
bir sonraki başarı hikayesi
nedir diyoruz.
“Bizim dünya şampiyonalarında
yani jeybokta orta
mesafe, uzun mesafe ve hız
yarışımız var. Bu kategorilerde
ilk otuza kalan sporcular,
final yarışına kalır. İlk otuza
kalmak demek finalde dünyanın
en iyi otuz yarışmacısıyla
yarışıp kendini denemek
demek. Benim şimdiki
hedefim orada jeybokta orta
mesafe parkurunda ilk otuza
girip A finale girip ülkemi A
finalde temsil etmek.
Bu branşta antrenman konusunda
en önemli ihtiyacımız harita.
Koşu antrenmanlarımız için mekân
fark etmiyor her yerde koşup antrenmanımızı
yapabiliyoruz ancak
haritada kendimizi geliştirmek için
haritaya muhakkak ihtiyacımız var
ve biz bunu her yerde bulamıyoruz.
Ne kadar çok haritaya sahip olursak
o kadar avantajlıyız. Bucak’ta haritaya
ulaşma durumumuz yok maalesef.
Bu konuda da ben mecburen
hep şehir dışındaki kamplara katılarak
harita antrenmanı yapabiliyorum.
Bucak’ta harita desteğine çok
ihtiyacımız var. Oryantiring gelişen
bir branş, bu konuda da desteklerinizi
bekliyoruz.”
Bu biyografik röportajımızın sonunda
Elif’i tanımak, Bucak’tan
böylesi güzel bir başarıya şahit olmak
bizleri çok mutlu ediyor. Umuyoruz
ki Elif Sena’nın bu başarı dolu
öyküsü Bucaklı nice gençlere ilham
olur. Bir sonraki başarı öyküsünde
buluşmayı diler ve konuyu Ulu
Önder’in kıymetli vecizesi ile kapatmak
isteriz: “Açık ve kat`i söyleyeyim
ki, sporda muvaffak olmak
için her türlü muavenetten ziyade,
bütün milletçe sporun mahiyeti ve
kıymeti anlaşılmış olmak ve ona
kalpten muhabbet ve onu vatani
vazife telâkki eylemek lâzımdır.”
Bir sonraki sayımızda tekrar buluşmak
dileğiyle, esen kalın.
38
BUCAK’IN İLK KADIN MUHTARI
Başarı hikâyeleri toplum olarak
hep bizi yakından ilgilendirir. Bir
başkasının başarı öyküsünü dinlemeyi,
bundan feyiz almayı ve hatta
belki o başarı öykülerinden ihtiyacımız
olan cesareti bulmayı çok severiz.
Bunun için şimdi dijital platformların
birçoğunda günde en az bir ya da iki
kez bir başarı hikâyesine denk gelir,
kendimizi bir anda onları dinler halde
buluruz.
Başarı hikâyelerinin üzerimizdeki
etkisi, benliğimize kazandırdığı şeyler
elbette inkâr edilemez. Bunun yanı
sıra başarılı bir kadın öyküsü duyduğumuzda
tabiri caizse tüylerimiz
diken diken olur. Herhangi bir kadının
başarılı olabileceği, hayatında bir
kadın olarak sağlam adımlarla ilerleyebileceği
fikri ne yazık ki bizim gibi
ataerkil tahakküm içerisinde yaşayan
toplumlar için oldukça inanılmaz bir
hal alıyor. Elbette sözümüz ataerkil
bir toplumda yaşamaya değil, sitemimiz
sadece toplum içerisinde kadına
atfedilen sosyal veya kültürel rollerin
darlığınadır. Bu sebepledir ki başarılı
kadınlar bizler için hep özel ve inanılması
güç bir mesele gibi kalmaya devam
ediyor.
Oysa bu hikâyeler çok yakınımızda. Ülkemizde,
şehrimizde, ilçemizde, mahallemizde, kendi
evimizin içinde. Yüzyıllardır tartışma konusu olmuş
kadınlara kurulan cam tavanı elbette burada
tartışmaya açma niyetinde değiliz. Zira çağlara
ve ciltlerce akademiye mal olmuş bu konu
buranın mevzusu değil ancak bu sayımızda bizler
o cam tavanı yerle bir ederek sınırlarını zorlamış,
hatta o sınırları aşmış, üstelik bunu da bir erkeğin
koşulsuz manevi desteğiyle başarmış bir kadını
konuşacağız; Yaşar Çeltikçi’yi… Bilenler bilir
Yaşar Muhtarı. Bilmeyenler de birazdan bu keyifli
başarı yolculuğunda kendisini yakından tanıma
fırsatı tanıyacak.
Anatmaya şöyle devam ediyor; Yaşar Çeltikçi
Bucak’ın ilk kadın muhtarı olarak Bucak ilçe tarihine
ismini yazdırdı. Bunu başarması kolay olmadı.
Öyle ki kendisi bile bu başarı yolculuğunun
oldukça beklenmedik bir şekilde başladığını defaatle
vurguluyor bizlere.
YAŞAR ÇELTİKÇİ
Buyrun kendi ağzından olduğu gibi sizlere aktaralım;
“1965 doğumluyum. Hayatımın 6 yaşından
sonrasını Bucak’ta devam ettirdim. Şu anki Adnan
Menderes okulunda-tabii o zamanlar Hürriyet
İlkokulu’ydu orasının adı- ilkokulu tamamladım,
ortaokulu İmam Hatip’te bitirdikten sonra
liseyi de Endüstri Meslek Lisesi’nde tamamladım.
Daha sonra da esnaflık hayatına atıldık. Bucak’ta
o zaman sayılı esnaf vardı burada. Biz de sayılı
esnaflardandık. Küçükken başlamış olduk. Okul
bitince hızlı bir şekilde iş hayatına atılmış olduk
eşimle, okul arkadaşıydık zaten. Evliliğe hızlı geçiş
olunca hayatım bu şekilde devam etti. Şimdi
ki aklım olsa okurdum ama ailelerin de yönlendirmesiyle
kısa yoldan esnaf olmayı tercih ettik.
Küçük bir dükkân açtık. Sermayemiz dardı ama
çok önemsemedik, özveriyle bağlandık bu işe.
Sermayesizlikten dolayı çok ürün alacak para
yoktu ama alabildiğimiz kadarıyla dükkânın içini
tamamlıyorduk.
O günün şartlarıyla da yeterli geliyordu. Küçük
adımlarla başladık, böylelikle yıllarımızı bu işe
vermiş olduk ve bugünlere geldik. Hala da devam
ediyoruz.”
Her hikâyenin hep sıradan bir başlangıcı ve
daha sonrasında o hikâyeyi zirveye taşıyan bir
düğüm noktası elbette oluyor. Yaşar Muhtar
da oldukça sıradan bir girişle tanıtmaya başlıyor
kendini bize. Sıradan bir ailede yetiştiğini, liseden
sonra okumadığını ve kısa sürede evlilik hayatına
giriş yaptığını belirtiyor. Günümüzde bu şartlar
elbette normal olmanın dışında. Artık kız çocuklarının
eskiden olduğundan çok daha büyük imkânları
mevcut, bunu gururla belirtebiliriz. Eşiyle
aynı okuldan tanışan muhtarımız onunla bir hayat
kurduktan sonra da esnaf olarak devam etme
kararını çok erken aldıklarını belirtiyor ve elbette
hikâyeyi zirveye taşıyan nokta buradan itibaren
başlıyor aslında. Çünkü o dönemde de biliniyor
ki Yaşar Çeltikçi açtığı küçük dükkânla Bucak’ın
ilk kadın esnafı olma nişanını yakasına takıyor ve
Bucak’ın ilk kadın esnafı olma nişanını yakasına
takıyor ve anlatmaya şöyle devam ediyor;
40
“Seçim gecesini hiç uyumadan sabahı ettik. Ondan
öncesinde yaşadığım bazı şeyler var. İnsanların birbirini
kabul etmesi zor bir şey. Herkesin sevdiği tuttuğu biri var
tabi. Seçim öncesi kapı kapı geziyoruz. Bir yaşlı teyzem
vardı hiç unutmam, kapısına vardık.
Teyze dedim ben muhtar adayıyım desteklerini bekliyorum
dedim. Ana gızım dedi garıya mı galdı bu işler hedi
hedi işine bak, bizim muhtarımız var dedi rahmetlik. Hiç
unutmam. Tabii bana kucak açanlar da vardı suratıma
kapı kapatan da vardı. Ama bu beni yıldırmadı. Daha sonrasında
o teyzem benden de helallik istedi sen güzel işler
yaptın, ben bilemedim senin böyle güzel işler yapacağını,
dedi. Allah mekânını cennet eylesin teyzemin.
41
“
Gençlik vardı, heyecan
vardı. Başka bir işimiz de yoktu
tamamen buna yoğunlaşmıştık.
Sermayemiz yoktu ama
getirdiğimiz ürünler o dönemin
ihtiyacını ve beklentisini karşılıyordu.
Müşteriye hitap ediyordu.
Çorap çamaşır, toka ve
hediyelik gibi ürünlerle başladık.
İlk olunca da o sirkülasyonu
iyi tutturduk. İlk başlarda tek
sermayem güler yüz ve müşteriye
vermiş olduğumuz güvendi.
Bucak halkına ve beni bugüne
dek destekleyen herkese
karşı güler yüzlüydüm.
Dolayısıyla sermayemiz
genişledi. Böyle böyle bir Yaşar
Bebe olduk. Şimdiye dek hep
güler yüzle destekledim işimi
ama bunun yanında kalbini kırdığım
varsa Bucak halkından da
helallik isterim. Benden yana
da hakkım helaldir Bucak’a.”
Yavaş yavaş başladığı bu yolda Yaşar Muhtar,
büyük adımlar atarak bir anda uzun bir
mesafe kaydediyor. Muhtar Yaşar’ın bu azmi
ve çabası kısa zamanda etkisini gösteriyor
göstermesine ancak bizler o zamanın Bucak’ını
ve Yaşar Muhtar’ım ilk dükkânını merak ediyoruz,
“93 senesinde açtık. İlk yerimiz şimdiki
Yemen Kahvecisinin oradaydı. Sonra yeniliğe
ihtiyaç vardı ve hızlı bir kentsel dönüşüme girdik
ve şimdiki yerimize geldik. “diye cevaplıyor
bizi.
Yürüdüğü yolda aynı zamanda birçok gönül
de kazanıyor Yaşar Muhtar. Bucak’taki ilk
kadın esnaflık onun zaten güçlü karakterine
daha ayrı bir güzellik, daha ayrı bir güç katıyor.
Bunun hemen ardından da bir muhtarlık serüveni
başlamış bulunuyor ve Yaşar Muhtar’ın ilk
kadın muhtar olma hikâyesi de buradan itibaren
şekil almaya başlıyor. Bu süreci ise;
“Dedim ya sermaye… Bizim sermayemiz
sevgi. Verirsen alırsın, vermezsen herkesin parası
var. Herkesin imkânı var. Gidip her yerden
ihtiyaç görebilirler. Bucak taşın aş olduğu yer.
Ama ben o samimiyeti ve güveni verebilmişim
ki bu yola çıkarken de beni Bucak halkı yönlendirdi.
Muhtarlık benim düşündüğüm bir şey
değildi, tedirgin tereddütlüydüm. Ama Bucak
bana dedi ki sen yapabilirsin, sen hayata tutunmayı
başaran bir kadınsın yaparsın dediler.
Bu sırada komşular etrafta konuşmaya başlamış
beni muhtar yapmak için. Bizim siyasi
abilerimiz vardı, biri de mahallemizden İsmet
“
Yüce abimizdi, mekânı cennet olsun. Abimiz
seçimler yaklaşınca akşam sohbetlerinde ismimi
geçirmeye başlamış. Çağırdılar bir gün biz
seni muhtar yapacağız dediler. Yapmayın dedim.
Olamazsam kötü hissederim dedim ama
ısrarla senin yapabileceğinden eminiz dediler,
kazanamazsam üzülürüm dedim ama yine
de esnaf olunca bu o kadar hızlı duyulmaya
başladı ki… Dükkânda çarşıda pazarda gören
herkes daha kazanmadan tebrik etmeye başladı
derken bir akşam eşimle birlikte olursa
olur, olmazsa kısmet diyerek broşür bastırdık
muhtarlık için. Böylelikle başlamış olduk. Mahallemden
Bucak’tan Allah razı olsun. Benim
kullandığım güven sermayesinin bana karşılığını
yine bana güvenerek verdiler. Bu şekilde
Yaşar Bebe’den Yaşar Muhtar’a geldik.”
Adım adım gönülleri fethediyor Yaşar Muhtar.
Bizler de hatırlıyoruz ki Yaşar Muhtar yıllardır
bu caddede. Bucaklının Yaşar Bebesi,
Yaşar Teyzesi, Yaşar Ablası, Yaşar Muhtarı
oluyor. Zaten yıllara dayanan istikrarlı çabası
da onun Yaşar Muhtar olmasını beklenir bir
durum haline getiriyor.
“Sağ olsunlar bunca zamandır yanımda
olanlar bana bir ödül sundular ama yine de
ilk olmak çok zor. Ama tecrübe kazandıkça
farklılaşıyor. Şimdi artık hiçbir şeyden korkup
çekinmem. Daha da gecemi gündüzüme katar
insanlara hizmet için çalışırım. Önceden
de yapardım ama ilk başta cesaret alamadım.
Sonuçta bu bir cesaret işi. Tecrübe kazandıkça
kendine güveniyorsun. İnsanlara hizmet
42
etmek güzel bir duygu. Her mahalle için aynıdır,
kimse kimsenin derdini bilmez ama bir
muhtar hepsini biliyor. Bunu reklam etmeye
gerek yok. Önemli olan gizliden herkesin derdine
çare olabilmek. Bu benim için çok özverili
ve hassas bir mesele. Ben eve gittiğimde başımı
yastığa koyduğumda bir kişinin ihtiyacını
karşılayabilmişsem huzur buluyorum.”
İnsanlara hizmetin kendisini ulaştırdığı vicdani
huzura vurgu yaparken gözlerinin içi bile
ışıl ışıl oluyor Yaşar Muhtar’ın. Kendine böylesi
bir güvenin de en başta yapmak istenen
şeyi tecrübe etme arzusu olduğunu söylüyor.
Bizler de onun ilk muhtarlık heyecanını merak
ediyoruz ve o geceyi bize anlatmasını istediğimizde,
“Seçim gecesini hiç uyumadan sabahı ettik.
Ondan öncesinde yaşadığım bazı şeyler var. İnsanların
birbirini kabul etmesi zor bir şey. Herkesin
sevdiği tuttuğu biri var tabi. Seçim öncesi
kapı kapı geziyoruz. Bir yaşlı teyzem vardı
hiç unutmam, kapısına vardık. Teyze dedim
ben muhtar adayıyım desteklerini bekliyorum
dedim.. Ana gızım dedi garıya mı galdı bu işler
hedi hedi işine bak, bizim muhtarımız var dedi
rahmetlik. Hiç unutmam. Tabii bana kucak
açanlar da vardı suratıma kapı kapatan da vardı.
Ama bu beni yıldırmadı. Daha sonrasında
o teyzem benden de helallik istedi sen güzel
işler yaptın, ben bilemedim senin böyle güzel
işler yapacağını, dedi. Allah mekânını cennet
eylesin teyzemin.
Sandıklar açılıp sonuçlar açıklanacağında
benim ayaklarım yerde değildi. Akşam sandıklar
kapanıp muhtar olduğumu kendi kulaklarımla
duyduğumda bile ben inanamıyordum.
Ertesi gün büyük bir sevgi seli karşılaştım. O
zamanlar yeni muhtarlar lokum falan dağıtıyormuş
bu bir gelenek haline gelmiş. Bu çok
basit olacak ben farklı bir şey yapayım dedim
o zamanın biraz daha lüks şekerlemesi “hobby”
çikolatalar vardı. Otuz kutu getiriyorum
biraz sonra bitiyor. Bu yoğun ilgi beni ilk bir
buçuk ay çok yordu. Bir akşam eşime dedim
ki ben çok yoruldum mührü almayacağım.
Bana dedi ki bu yorgunlukları atarsın yarın
usta olursun, şimdi pes etme başaracaksın
dedi. Mahallenin desteği ayrı ama muhtar olmamdaki
en büyük desteğim eşimdir. O her
daim arkamda, eşim her zaman arkamdadır.
Her başarılı erkeğin ardında bir kadın varsa,
ben de başarılı bir kadın olarak en büyük destekçim
eşim diyebilirim. “diye aktarıyor olan
biten her şeyi.
Başarılı her erkeğin ardında bir kadının
bulunmasını vurgularken, kendi başarısının
ardında eşinin kusursuz desteğinin ve güveninin
olmasını gözleri dolarak anlatıyor Yaşar
Muhtar. Evet, Yaşar Muhtar kimsenin desteğine
ihtiyaç duymaksızın güçlü karakteri ile
zaten buralara kadar gelebilecek bir kadınken
bir erkek olarak eşinin de bu kadın başarı öyküsünü
olması gerektiği gibi normal bir şekilde
desteklemiş olması Yaşar Muhtar’ı duygusal
olarak en çok etkileyen şey oluyor.
Daha sonrasından biz son bir şey merak
ediyoruz ve mahallenin Yaşar Ablasının, Yaşar
Muhtar olması nasıl karşılanıyor? Yaşar Muhtar
bu sorumuzu da;
“Benimsediler ki her mahallede kadın
muhtar çıksın istiyorlar. Çıksın tabii ama vatandaşın
güvenini alabilmek mühim. Şimdi
bir tane Sanayi Mahallesinden çıktı, umarım
güzel işlerde duyarız. Ben isterim ki mahalleleri
kadınlar yönetsin. Daha farklı olur. Neden
farklı olur? Ben erkeklere de saygı duyuyorum.
Şimdiye dek hep yanımızdaydılar ama kadın
eli demek daha ince, daha hassas ve nezih bir
bakış açısı demek. Nasıl bir evi çekip çevirebiliyorsa
bir kadın, bir mahallede de daha zarif
bir bakış açısı olacaktır. Şimdi kendi mahallem
dışında her mahalleden arayan soran var,
hem de kadın vatandaşların ihtiyaçlarını daha
rahat bir iletişim yöntemiyle karşılayabilmek
daha mümkün. İnşallah diğer mahallelerde
de kadın muhtar çıkar.” Sözleriyle cevaplıyor
ve gelecek kadın başarı öyküleri için dileklerini
dile getiriyor.
Bizler bu sayımızda bir muhtarın mahallesine
hizmet etmenin aşkına, sevgisine ve
özverisine şahit olmakla birlikte bir kadın olarak
cesarete, azme ve başarıya giden yoldaki
istikrara da şahit olduk. DergiBu ailesi olarak
Yaşar Muhtar’a başarılarının devamını ve bu
başarı hikâyesinin gelecek tüm nesle ilham
olmasını diliyoruz.
43
BUCAK’TA VİP
ARAÇLARIN TEK ADRESİ
ŞAHİN ŞAHİN
0 542 259 47 75
RESUL ŞAHİN
0 531 676 67 27
EXPERTİZ GARANTİLİ ARAÇLAR FORMALİTESİZ KEFİLSİZ
30 DK’DA KREDİ SEÇENEKLERİ
KALİTEDEN ASLA ÖDÜN VERMİYORUZ
ADRES : BARBAROS MAH. ALPARSLAN
44
TÜRKEŞ BULV. NO:122/2
OTOMOTİV-YEDEK PARÇA
Yüksek Kalite Kusursuz Hizmet
‘‘ Bucak’ta Sektörün Ustası ’’
KEMAL BESDİLLİ-SELÇUK BESDİLLİ
0 543 498 88 98 - 0 546 456 07 15
Sanayi Sitesi 4.Blok No:196 Bucak/BURDUR
45
TEESSÜRLE DUYURULUR
BUCAK’IN EN BİLİNEN SESİ
Kokular ve sesler anı zihne yamalayan en kuvvetli yapıştırıcılardır. Yıllar geçer, günler eskir. Hatta anılar
dahi eskir sanırız, ta ki bir koku burnumuza bir ses kulağımıza çalınana dek… Bir koku, bir ses ansızın
tüm anıları sanki o an yaşıyormuşçasına diker karşımıza.
Sanki tüm geçen yıllar, tüm eskiyen günler o ana sıkışmış kalmış gibidir adeta. Bizler de size anılarınızı,
çocukluğunuzu dipdiri karşınıza dikecek bir ses getirdik. Bucaklının yıllar önce bu sesle başlayan
tanışma hikâyesi bugün DergiBu vesilesi ile bir simaya kavuşacak.
1987 yılından bu yana sokaklarımızda, evimizde, odamızda duymaya aşina olduğumuz adeta ailemizden
biri haline gelmiş o sesin yüzünü yıllarca hepimiz fark etmiş, hasbelkader tanışmaya fırsat bulmuş
olanlarımız ise muhakkak “Abi o ses senin miydi ya?” tepkisi vermiştir.
Evet, iyice merak ettiniz değil mi? Biz de heyecanla açıklamaktan gurur duyacağız.
46
Mehmet Öztop… Belediye
hoparlörlerinden her
gün duyduğumuz ilanların
yegâne sesi. Gerek anons
öncesi “İlan!” diye başlayan
tonlamasıyla gerekse
vefat ilanlarının sonunda
“…teessürle duyurulur.”
ses tonlamasıyla zihnimizde
her daim mutlak bir
karşılık bulan o sesin sahibi…
Mehmet Bey’in Belören
Köyünde başlayan okul
hayatı Bucak İmam Hatip
Lisesinin ilk mezun öğrencileri
arasında yer alarak
devam etmiş. İhtisasını
açık öğretimde tamamlayan
Mehmet Bey mezuniyetinin
ardından imamlık
yapabilmek için sınavlara
girmiş ve bu sınavlardan
başarı elde etmiş. Böylelikle
Burdur Yeşilova’ya
bağlı Aşağıkırlı Köyü’nde
imam olarak meslek hayatına
adım atmış. Yeşilova’dayken
askerliğini ifa
ettiğini belirten Mehmet
Bey askerlik sonrasında
1987 yılında Bucak Belediyesine
gassal imam olarak
nakil olmuş. Bucak Belediyesine
geçişinin hemen
ardından ilan memurluğu
görevini de üstlenen Mehmet
Bey’in sesi o günden
itibaren 34 senedir kulaklarımızda
yer ediyor.
Bununla birlikte Bucak Belediyesinde
sadece gassal imamlık veya ilan memurluğu
yapmamış Mehmet Bey. 1996
yılında belediyenin yazı işleri müdürlüğü
tarafından nikâh memurluğuna
atanmış. Bu görevi Gülsüm Kutsal’dan
devralmış ve burada nikâh memurluğu
vazifesi ile 2019 yılı sonuna kadar birçok
Bucaklı ailenin temelini atmış. Aynı
zamanda 2015 yılın müdürlük sınavlarına
girip başarılı olmak suretiyle Bucak
Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü görevine
geçiş yapmış. 16 Mart 2021 tarihi
itibariyle de kamuya verdiği hizmetin
sonuna gelerek emekliye ayrılmış. Mehmet
Bey’in bu hareketli meslek hayatında
özellikle nikâh memurluğu vazifesini
yürüttüğü esnada yaşadığı ilginç anları
merak ediyor ve soruyoruz Mehmet
Bey’e.
“Birkaç defa ilgili çiftler arasında hayır
diyenler oldu. Medeni Kanun Resmi
Nikâh Memurluğu yetkilerince nikâhı
iptal etme imkânımızın olduğunu belirterek
akdi iptal ettik.” diye cevap veriyor
Mehmet Bey.
47
Gülsüm Kutsal (Merhum) - Müzeyyen Duman - Hüseyin Koşay(Merhum) - Hasan Öztop
İsmail Ölmez - Çaycı Kadir - Mustafa İnce - Mehmet Öztop - Mustafa Kaşlı
Ahmet İnan (Merhum)
Bunca sene boyunca aşağı yukarı kaç nikâh
kıydığını soruyoruz. Yirmi yılda altı veya yedi bin
kişinin nikâh akdini gerçekleştirdiğini söylüyor
bize.
Daha sonrasından ilan memurluğunu merak
ediyoruz. Bu işe nasıl girdiğini ve nasıl devam ettirdiğini
soruyoruz. “Belediyenin zabıtalarından
Mustafa İnce abimiz vardı, Allah ömür versin, ilan
memurluğunu ondan devralmıştım. İlan sistemi
kablolu sistem şeklindeydi. Kendim İmam Hatip
olduğum için hatiplik dolayısıyla hitap etme konusunda
herhangi bir sorun yaşamadım. Bu şekilde
bir sıkıntı yaşamadım vatandaşlar da bu şekilde
yıllardır bizi dinledi sanırım memnun da kaldılar.”
cevabını veriyor bize. İlan memurluğu boyunca
yaşadığı ilginç anılarını soruyoruz, bu kez de “Eskiden
sadece telefon ile bildirim sonrasında biz
ilanlarımızı yapıyorduk. Tabi doğru olup olmadığını
teyit etme şansımız düşüktü o zamanlar. Maalesef
vatandaşın bir tanesi kendi hususi meselesi
için ölmediği halde öldü diye kendi vefat ilanını
bizlere yaptırmıştı.
Daha sonrasında tabi ortaya çıktı. Şimdi teknolojinin
gelişmesiyle birlikte artık teyit imkânımız
daha yüksek. Bunun yanı sıra ilginç kayıp
ilanları oluyordu. Bununla birlikte diğer ilginç
ilanlar teknoloji ile birlikte sosyal medya ve haber
siteleri vasıtalarıyla birlikte daha da azaldı.” cevabıyla
bizi yanıtsız bırakmıyor Mehmet Bey.
Bunca senedir onu duymaya alışmışken o ise
emekliliği ile ilgili bizlere, “Bizim derdimiz hep
daha iyi bir kamu hizmeti sunabilmekti. Bunun
için de gayret ettik hep. Bütün vatandaşlarımızdan
Allah razı olsun. Onlara iyi hizmet verebildiysek
ne mutlu bizlere.” sözleriyle veda ediyor.
Yıllarca bizlere teessürle duyurduğu ilanlar sonrasında
biz de DergiBu ailesi olarak duyurmak
isteriz:
“Nesillere tesir eden sesi Mehmet Öztop Bucak
Belediyesindeki 34 senelik görevinden emekli
olmuştur, teessürle duyurulur.”
48
GÜVENİN
ADRESİ
GAYRİMENKUL & OTOMOTİV
OTOMOTİV
KONUT
İŞYERİ
TARLA
ARSA
Yatırımda Yenilikçi Güç
0 248 731 25 53-0 535 300 30 60
Çınar Mah. Atatürk Cad. No:6/A Ağlasun/BURDUR
Delfin Sigorta Bucak
Yusuf ERTUNÇ
TRAFİK SİGORTASINDA
YÜKSEK FİYATLARLA
DUR DİYORUZ !
394₺
BAŞLAYAN FİYATLARLA
‘‘Hayatta hiçbir şeyin garantisi yoktur,
ancak sigortası vardır.’’
498₺
BAŞLAYAN FİYATLARLA
OTOMOBİL
KAMYONET
Gsm: 0 554 181 7414
Tel: 0 248 315 7413
Adres: Oğuzhan Mah. 3911 Sk.No:17/A (Esk Devlet Hastanes Yanı) BUCAK