31.08.2021 Views

MediaCat Eylül 2021

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

2 MediaCat


İşin Özü Dijitalleşme

Podcast’i

M. Serdar Kuzuloğlu’ndan değişen ve

dijitalleşen iş dünyası.

Birlikte mümkün


İÇİNDEKİLER

Eylül 2021 Öne Çıkanlar

42

KAPAK

CİDDİ BİR SORUNUMUZ VAR

Sosyolojik perspektiften bakıldığında; bir sorunun adını koyup

onu yüksek sesle söylemek o sorunun gerçekliğini kabul etmek

demektir. Tam da bu nedenle, alenen ortada olduğu halde

adı koyulmayan, bahsi geçirilmeyen sorunların gerçekliğinin

reddedildiğini varsayarız. Bugün, sorunumuzun adı iklim

krizi ve hepimiz bu iki kelimeyi haykırmak mecburiyetindeyiz.

Geleceğimiz, sesimizin ne kadar gür çıkacağına bağlı.

İŞ DÜNYASI

- Önceliğimiz ilgi alanları

Tuna Canatar

LEGO Group Türkiye, İsrail Ve

Yunanistan Pazarlama Direktörü

LEGO Group’u ürün inovasyon

şirketi olarak tanımladıklarını

söyleyen Tuna Canatar,

stratejilerindeki en önemli

değişimin hedef kitleyi tekrardan

tanımlamak olduğunu söylüyor.

KÜLTÜR

Değişim dayatmayla

olmaz

Prof. Dr. Jonah Berger

Tüketici Davranışları Ve Sosyal Etki

Uzmanı

Değişimi Tetiklemek adlı kitabı

MediaCat Kitapları etiketiyle

raflarda yerini alan Prof. Dr.

Jonah Berger'den düşünceleri

değiştirmenin inceliklerini dinledik.

TASARIM

Sakin kal, tasarıya

odaklan

Utku Lomlu

Tasarımcı, Lom Creative Studio

Ortaya iyi bir iş koymak için

önemli olanın güvensizlik ve

huzursuzluğa düşmeden tasarıya

odaklanmak olduğunu söyleyen

Tasarımcı Utku Lomlu’ya göre,

önyargıları kırmanın yolu cesaret

ve inançtan olduğu kadar zaman

ve sabırdan da geçiyor.

YARATICILIK

Sanatın sordurduğu

sorular

Amy Whitaker

NYU Görsel Sanatlar Yönetimi

Profesörü ve Yazar

Art thinking, yeni ekonomi araçları

ve NFT patlamasıyla anlam

tazeledi. “Business” ve “art”

kavramlarını yakınlaştıran bu

perspektif, pandeminin getirdiği

belirsizlik ortamının yönetimi için

yeniden gündeme geldi.


BEĞEN BUTONU

10 Yolun sonu görünüyor

Pelin Özkan

12 Kitap

GÜNCEL

14 Türkiye’den Haberler

15 Global Haberler

16 Spotlight

Gamze Tunç

18 Trend

Retail media

20 2021 model Felis

Felis bu yıl 17 ana bölümde, 14 jüri

başkanıyla yola çıkıyor. Elbette son

bir yılda hayatımızda değişen ve

dönüşen her şeye ayak uydurarak…

Bu yıl da her yıl olduğu gibi incelikli

güncellemelerle, dünyayı ve trendleri

yakalayan Felis’in 2021 versiyonuna

yakından bakalım.

22 Curious Felis'le tanıştınız mı?

23 Sıradışı bir vaka yarışması

Berkant Avcı

24 Daha güncel daha esnek

İŞ DÜNYASI

28 Karbon nötr doğa pozitif

Yaşanabilir bir gelecek için küresel

sıcaklık artışını sınırlandırmak ile

biyolojik çeşitliliği korumak birbirini

destekleyen hedefler durumunda.

Bu hedeflere giden yolda uygulanan

öncelikli strateji karbon nötr planları.

Karbon nötr bir geleceğe ulaşmanın

temelinde ise doğal iklim çözümleri

yatıyor.

34 Beyaz yakalıyı anlama kılavuzu

Beyaz yaka pandemiyle birlikte

yaşadığı sınır deneyiminde

neleri sorguladı? Çalıştığı

kuruma olan aidiyeti ne yönde

değişti? En önemlisi de bundan

sonrası için beklentileri neler?

Habitus Research’ün 30 kişiyle

derinlemesine görüşmeler yaparak

gerçekleştirdiği araştırmaya ek

olarak FikriMühim işbirliğinde

uygulanan anket çalışması, beyaz

yakalının haletiruhiyesini ortaya

koymakla kalmıyor, geleceğe daha

iyi hazırlanmak isteyen iş dünyasına

da bir yol haritası sunuyor.

MEDYA

56 Bir Bakışta

Bir garip hisler silsilesi

NEWTECH

62 Güçlendirilmiş gelecek

Teknolojik gelişmelerin geleceğin

inşasındaki rolünde, şimdiye

kadar kötümser senaryolardan

bahsettik. Geçtiğimiz yıl ise

insanlığın teknolojiye belki de en

çok ihtiyaç duyduğu bir dönemi

geride bıraktık. Hükümetler teknoloji

ve inovasyona olan yatırımlarını

artırmışken, kurumlar da inovasyon

yaklaşımlarında değişikliğe

gitti. Artık güçlendirilmiş gelecek

anlatısında inovasyonu yeniden

düşünmenin zamanı.

72 E-cüzdanın yükselen cazibesi

Bankacılığın yeni normali, tüketicileri

e-cüzdan kullanımına teşvik

ediyor. MediaCat ve Twentify

işbirliğinde gerçekleştirilen e-cüzdan

araştırması, sektörün konumuna

ve tüketicilerin beklentilerine dair

değerli veriler sunuyor.


İÇİNDEKİLER

MARKETING

76 Neden Önemli: Gönüllülük

Afetlerle birlikte daha sık anmaya

başladığımız “gönüllülük”, Türkiye’de

emekleyerek ilerliyor. Nedenlerini ve

iyileştirme yollarını Prof. Dr. Emre

Erdoğan ve SosyalBen Vakfı Kurucusu

Ece Çiftçi ile tartışıyoruz.

78 Disruption Story

Müşterileri marka elçilerine

çevirebilmek

80 Bir başka okula dönüş

DİJİTAL

84 Pardon, amacınız nedir?

Kayhan Dural

86 Bizi Etkileyen Her Şey *5

Doğa bayrak kaldırıyor

Son bir ayda yaşananlar gösterdi

ki biz dijital dünyalardan, startup’lardan,

teknolojiden, popüler

kültürden bahsederken aslında

dünyanın en eski mirasını yerle bir

etmişiz. Bizi Etkileyen Her Şey’in

odağında bu ay Tema Vakfı var.

90 Trendyol’un başarı öyküsünden

dersler

TASARIM

94 Futbolda tasarım kültürü

Ozan Karakoç

98 Kreatifin Keşfi

Çarman Çifter

YARATICILIK

REKLAM VE ADVERTORIAL İNDEKSİ

104 BWI 2021

21’inci yüzyıl nasıl gidiyor?

106 Tüketicilerin gözünü yeşile

boyamayın

Madhavi Venkatesan

108 Bir arayüz olarak insan vücudu

Misha Sra

110 Bay K.’nın hayatı nasıl değişti?

Sait Aytemur

112 Ad*Watch

114 Felis Kampanyalar

116 #ofotoğrafınhikâyesi

Kenan Ünsal

Akbank 13

Logitech

Arka kapak

Uğur Okulları 82-83

Bosch 30-31

Damat 7

Demirdöküm 66

Monster Notebook 87

Red Bull 9

Reklamania 58-59

Vaillant 32-33

Vakıfbank 55

Vestel 100-101

Denizbank 25

Royal Canin 92-93

Vodafone

Ön kapak içi ve karşısı

DPİD

Arka kapakiçi

Sahibinden 17

Zer 57

Format C 40

iyzico 74-75

Lezita 19

Siemens 70-71

Tasarist 65

Turkcell 53


EDİTÖRDEN

Sayı: 317 • Eylül 2021

Halimiz

duman

ISSN: 1301 - 7675

Yayın Türü

Süreli yaygın yayın (aylık)

Sahibi

Kapital Medya Hizmetleri AŞ

REKLAM SATIŞ

Reklam ve Etkinlik Satış Direktörü

Aysun Zeren Kangı

aysunzeren@kapital.com.tr

Kıdemli Reklam ve Etkinlik Satış

Müdürü

Cansu Ersöz

cansuersoz@kapital.com.tr

İmtiyaz Sahibi

Pelin Özkan

Genel Yayın Yönetmeni

Pelin Özkan

pelinozkan@kapital.com.tr

Genel Müdür Yardımcısı

Birce Güler

birceguler@kapital.com.tr

Reklam ve Etkinlik Satış Müdürleri

Gamze Oktay

gamzeoktay@kapital.com.tr

Buket Alpboğan

buketalpbogan@kapital.com.tr

KAPİTAL MEDYA LONDRA

Londra Temsilcisi

Ozan Mert

ozanmert@kapital.com.tr

eçtiğimiz haftalarda ülkemizde

G

yaşanan yangın ve sel felaketleri

her ne kadar küresel ısınmayı

gündemimize taşısa da iklim

krizi uzun bir süredir Dünya’nın gündeminde.

Varoluşumuzu mümkün kılan kadim

bir sistemi bencilce bozuyor, kendi türümüz

dahil olmak üzere pek çok canlının

geleceğini tehlikeye atıp yok ediyoruz.

Yaşanan gelişmeler ışığında, derginizin

bu sayısını iklim krizine ayırarak tarihe

naçizane bir not düşmek istedik. Kapak

dosyamızda Prof. Dr. Levent Kurnaz ve

Kıvılcım Kocabıyık ile yaptığımız kapsamlı

söyleşinin yanı sıra süreçte markalara

düşen rolleri irdeleyen, krizin psikolojimiz

üzerindeki etkilerine ışık tutan ve

sorumluluk dağılımını anlamaya çalışan

birbirinden kıymetli uzman görüşleri bulacaksınız.

Deeper’ın Tema Vakfı odağında

gerçekleştirdiği araştırma ve karbon nötr

geleceğe giden yolda izlenen stratejiler de

siz sevgili okurlarımız tarafından keşfedilmeyi

bekliyor.

Elbette bu ay ele aldığımız tek konu iklim

değil. Beyaz yakalının pandemiyle değişen

anlam dünyasından paranın geleceğine;

okula dönüşten Brand Week Istanbul, Felis

MediaCat

mediacatonline

MediaCat

ve çiçeği burnunda Curious Felis’e geniş bir

konu yelpazesi elinizin altında.

MEDIACAT KİTAPLARI STORYTEL’DE

MediaCat Kitapları bu ay da kitaplığınızın

en havadar köşesine talip. Kasım’da Brand

Week Istanbul’da ağırlayacağımız Jonah

Berger’in insanları ve kurumları değişime

götüren yolların haritasını çizdiği Değişimi

Tetiklemek kitabı raflarda.

Bu ay okurlarıyla buluşmayı bekleyen

bir diğer kitabımızsa Ken Auletta imzalı

Düşman Kardeşler. Auletta’nın reklam

dünyasının önemli oyuncularının odalarına

girerek eski toprakların yanı sıra yükselişteki

oyuncular ve güç simsarlarıyla

buluştuğu Düşman Kardeşler, reklam ve

pazarlama alanına ilgi duyanlara keyifli bir

okuma vaat ediyor.

Kitapları okumak yerine dinlemeyi tercih

edenlere müjde: MediaCat Kitapları,

Malcolm Gladwell’in çoksatan kitabı Outliers

(Çizginin Dışındakiler) ile Storytel’de.

Sesli kitap severler gelecek dönemde yeni

kitaplar için takipte olsunlar.

Sizi derginizle başbaşa bırakmadan

önce ufak bir şarkı önerisi… Bu ay Editörden’de

bana The Kings of Frog Island'dan

Welcome to the Void eşlik ediyor. Yeni sayılarda,

kitaplarda ve her gün mediacat.com

adresinde buluşmak dileğiyle. ■

MediaCat

ARZU NİLAY KOCASU

/company/MediaCat

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

Arzu Nilay Kocasu

arzunilaykocasu@kapital.com.tr

Editör

Tuğba Özöğretmen

tugbadulger@kapital.com.tr

Muhabir

Gönül Hadımlı

gonulhadimli@kapital.com.tr

Ek Yayınlar Editörü

Sultan Öncü Arslanoğlu

sultanoncu@kapital.com.tr

İnternet Editörü

Sencer Uçar

sencerucar@kapital.com.tr

Yardımcı İnternet Editörü

Simge Şenses

simgesenses@kapital.com.tr

Görsel Yönetmenler

İlker Kurt

ilkerkurt@kapital.com.tr

Levent Kal

leventkal@kapital.com.tr

Kapak

Mustafa Alcan - Muhabbet

Sosyal Medya Uzmanı

Oğulcan Palabıyık

ogulcanpalabiyik@kapital.com.tr

İçerik Direktörü

Alev Kaynak

alevkaynak@kapital.com.tr

İçerik Müdürü

Doğan Terzi

doganterzi@kapital.com.tr

Katkıda Bulunanlar

Çisil Sohodol, Ekin Özaksoy

Almbaidheen, Ezgi Hünerli,

Işıl Karaaslan, İhsan Özçıtak,

Kayhan Dural, Ozan Karakoç,

Sait Aytemur

Global Editör

Nazlı Selin Özkan

selinozkan@kapital.com.tr

PAZARLAMA

Etkinlik Yöneticileri

Cankız Akkaya

cankizakkaya@kapital.com.tr

Zeynep Özfırıncı

zeynepozfirinci@kapital.com.tr

Satın Alma ve İdari İşler Direktörü

Serdal Tiftik

serdaltiftik@kapital.com.tr

Etkinlik Satış Müdürü

Savaş Seçkinler

savasseckinler@kapital.com.tr

MEDIACAT KİTAPLARI

Kitap Editörü

Barış Cezar

bariscezar@kapital.com.tr

Kitap Satış ve Dağıtım Sorumlusu

Salih Şahin

salihsahin@kapital.com.tr

T: (212) 282 26 40

www.mediacat.com

Yönetim Yeri

Nispetiye Caddesi, Akmerkez

E Blok Kat: 6 Etiler 34349 İstanbul

T: 212 282 26 40

F: 212 282 26 32

Baskı

Promat Basım Sanayi ve Ticaret Aş.

Orhangazi Mahallesi 1673.Sokak

No:34 Esenyurt 34348 İstanbul

T: 212 622 63 63

F: 212 605 07 98

info@promat.com.tr

Dağıtım

Dünya Dağıtım

T: 212 440 29 85

© MediaCat Kapital Medya AŞ tarafından

TC yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır.

MediaCat’in isim ve yayın hakkı Kapital Medya

AŞ’ye aittir. MediaCat’te yayımlanan yazı,

fotoğraf, karikatür ve illüstrasyonların her hakkı

saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

İmzalı yazılardaki görüşler yazarlarına aittir.

8 MediaCat


BEĞEN BUTONU

Yolun sonu

görünüyor

PELİN ÖZKAN

pelinozkan@kapital.com.tr

Kâbus gibi

iki ayı geride

bıraktık. Özellikle

Ağustos ayında

yaşadıklarımız

distopik pek

çok romanı

doldurabilirdi. Bu

kadar çok şeyi üst

üste yaşadıkça

kanıksıyor,

kısa sürede de

unutuyoruz. Bu

yüzden de yazmak,

kayıt altına almak

istedim ki en azından

zaman zaman dönüp

geriye baktığımızda

hafızalarımızı

tazeleyelim.

ki yıldır mücadele ettiğimiz

pandeminin üzerine

İ

Akdeniz ve Ege kıyılarımızdaki

orman yangınları,

arkasından Karadeniz’de sellerle gelen

felaketler… Doğu ve Güneydoğu illerimizdeki

yangınlar -ki onlar gündem

bile olmadı. 2021 Ağustos ayındaki

yangınlar belki de tarihimizdeki en büyük

yangınlardı. Antalya’nın Manavgat

ilçesindeki ormanların neredeyse tamamı

yandı. Marmaris yangını 14'üncü

gününde kontrol altına alınabildi. Milas

yangını 11 gün sürdü. Yangınlar ve

seller insanlarımızın, doğamızın, hayvanlarımızın

yanı sıra insanlığımızı da

büyük oranda yuttu.

Yıllardır bilim insanlarının iklim

krizi konusundaki uyarılarına kulak

tıkayan hükümetler, siyasetçiler, karar

vericiler ve sanayicilerin hırsı insanlığın

çılgınca tüketimiyle birleşince

yolun sonuna daha çok yaklaştık, yaklaştıkça

doğanın çağrısı daha şiddetli

gelmeye başladı.

Söz konusu doğal felaketler sadece

Türkiye’de değil, dünyanın birçok ülkesinde

yaşanıyor. Türkiye’deki durumu

ağırlaştıran, dünyadaki örneklerinden

farklı kılan şuursuz bir rant hırsı, yağma

ve talan kültürü. Yıllardır bir avuç

insan sivil toplum örgütleriyle birlikte

memleketin ormanlarını, dağlarını,

kıyılarını savunmaktan yoruldu. Yaşadığımız

son felaketlerde de bu bir avuç

insan her tarafa koşturdu.

SINIFTA KALDIK

Büyük bir sınavdı özellikle Ağustos’ta

yaşadıklarımız. Performansımız ise

berbattı. Bir kez daha gördük ki ülkedeki

siyasi kutuplaşma her şeyin önünde,

felaketlerde bile. Artık afetler bile bizi

birleştiremiyor. Haliyle faturası da çok

ağır oldu. Örneğin, erken müdahalelerle

kısa sürede söndürülebilecek yangınlar

bu kutuplaşma yüzünden çok büyük

alanlara yayıldı.

Tüm bu süreçte yüreğimize su

serpen tek şey insanımızın dayanışma

gücüydü. Gönüllüler sivil toplum

kuruluşlarıyla birlikte günlerce hatta

haftalarca yangın ve sel bölgelerinde

mücadele ettiler. Sonrasında evleri,

köyleri yanan insanların ihtiyaçları

için seferber oldular. Şehirlerden yar-

dım malzemeleri yağdı. Bu yardımlaşma

ve dayanışma sürecindeki en dikkat

çeken nokta insanların devlet kurumlarından

çok yardımı doğrudan ulaştıracak

organizasyonlara, platformlara

yönelmesiydi. Kamu kurumlarına olan

bu güvensizliğin nedenini araştırmak

ise oraları yönetenlerin işi.

MEDYANIN AFETLERLE SINAVI

Ülkenin dört bir yanında insanlar doğal

felaketlerle boğuşurken medyamız

eğlence programlarına devam etti.

Haber kanallarında her zamanki gibi

aynı üç-beş kişi saatlerce incir çekirdeğini

doldurmayacak meseleleri tartıştı.

Televizyon kanalları, gazetelerin çoğu

toplumdan felaketleri gizlediler ya da

hafifleterek verdiler.

Medyanın büyük bölümündeki

bu tavır yetmezmiş gibi Radyo ve Televizyon

Üst Kurulu (RTÜK) yangın

haberlerini gündemine taşıyan, halkı

bilgilendiren çok az sayıdaki televizyon

kanalına cezalar yağdırdı.

İnsanlar afetlerle ilgili haberleri

büyük oranda sosyal medyadan takip

etti. Yardım talepleri buradan duyurul-

İklim krizini, birbirinden

çarpıcı tasarımlara

dönüştüren Kenan Ünsal

ve ekibine çok teşekkür

ediyorum.

MEHMET İNANIR / MUHABBET

MEHMET AKARSU / MUHABBET

10 MediaCat


du. Ancak yangınlar yayıldıkça yabancı

ülkelerden yangın söndürme uçakları,

yardım talep etmek ve dünyanın dikkatini

çekmek amacıyla başlatılan “Help

Turkey” kampanyasına destek veren

insanların bazılarına soruşturma açıldı.

İNSANLIĞIN GELECEĞİ

TEHLİKEDE

Tüm bu felaketler sürerken Birleşmiş

Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği

Paneli (IPCC) Altıncı Değerlendirme

Raporu yayımlandı. Rapordaki

uyarılar çok ciddi. Dünyanın önemli

iklim bilimcilerinden Michael E.

Mann, IPCC raporundan yola çıkarak

artık yolun sonunun göründüğünü belirtiyor.

İklim krizi konusunda insanlık

hemen harekete geçmezse daha büyük

orman yangınları, daha şiddetli kasırgalar,

daha yakıcı sıcak hava dalgaları,

daha fazla su baskınları olacağını söyleyen

Mann, “Kirletenlerin gecikmesi

yüzünden hepimiz bedel ödemeye başladık”

diyor.

Peki tüm bu felaketlerde bizler ne

yapabiliriz? Bilim insanlarına göre tek

tek bireyler olarak ne kadar mücadele

etsek de bu sorunun üstesinden gelmemiz

mümkün değil. Her birimiz

seçilmiş siyasileri, hükümetleri, iş

dünyasını, karar vericileri harekete

geçiremezsek ne yazık ki her geçen yıl

sona biraz daha yaklaşacağız.

2009 yılında Bob Geldof Cannes

Lions’ta bir konuşma yapmıştı. Kendisi

ve sanatçı arkadaşlarının tüm çabalarına

karşın küresel ısınma konusunda

dünyadaki hükümetleri, karar vericileri

ikna edemediklerini, yaratıcıların bu

zorlu görevde rol almaları gerektiğini

söylemişti. Salonda bulunan insanlar

bu konuşmadan çok etkilenmişlerdi.

Ancak korkarım ki konuşulanlar o salonda

kaldı.

İki soruyla başlayabiliriz: Çalıştığımız,

hizmet verdiğimiz şirketler

karbon emisyonu konusunda ne durumda?

Bunu nasıl azaltabiliriz? Pek

çoğumuz son zamanlarda dilimizden

düşürmediğimiz “purpose” projelerine

odaklanmışken iletişim için harcadığımız

çabayı üretim süreçlerinin temizlenmesi

için de harcayabiliriz. ■

ÖNERİLERİM

#Roman

VAROLMANIN

DAYANILMAZ

HAFIFLIĞI

Milan Kundera’nın 1984’te

yayımlanan Varolmanın

Dayanılmaz Hafifliği

romanı bir kitap olmanın

ötesinde düşünsel bir

sorgulamadır. Özellikle bu

çağda kendimize sormamız

gereken önemli bir

soruyu temel alır: İnsan

doğanın hâkimi, efendisi

midir? Kundera kibir

getiren bilimsel ve teknik

buluşlara rağmen insanın

aslında hiçbir şeye sahip

olmadığını, ne doğanın ne

tarihin ne de kendisinin

efendisi ya da sahibi olmadığını

sorgular roman

boyunca.

Kitapta beni en çok

etkileyen bölümlerden

birini paylaşmak isterim:

Nietzsche bir gün

bir arabacının atını

kırbaçladığını görür. Atın

yanına gider, kollarını

hayvanın boynuna dolar

ve gözyaşlarına boğulur.

Milan Kundera’ya göre

Nietzsche attan Descartes

adına özür diliyordur.

Nietzsche’nin deliliğinin

(yani insanlıktan son ve

kesin kopuşunun) at için

gözyaşlarına boğulduğu

o an başladığına inanır

Kundera ve devam eder:

“İnsan soyunun gerçek

ahlaki sınavı, temel sınavı

onun, merhametine bırakılmışlara

davranışında

gizlidir: Hayvanlara. Ve

işte bu açıdan insan soyu

temel bir yenilgi yaşamıştır,

o kadar temel bir

yenilgi ki bütün öteki yenilgiler

kaynağını bundan

almaktadır.”

Yaşayan son varoluşçu

olarak kabul edilen

Kundera’nın romanı 1988

yılında Philip Kaufman

tarafından sinemaya

uyarlandı. Filmi izlerken

de tıpkı romanı okurken olduğu

gibi sürekli “ben”in

nerede başlayıp, nerede

bittiğini sorgularız.

Ruhun dipsiz bucaksızlığı

karşısında hiçbir şaşkınlık

yaşamazken, “ben”in ve

kimliğin belirsizliği karşısındaki

şaşkınlığımıza

şaşarız.

Başrollerinde

Juliette Binoche, Lena

Olin, Daniel Day-Lewis’in

yer aldığı film aynı

zamanda tarihin önemli

bir dönemine de tanıklık

etmemizi sağlar.

#Film

SOPHIE'NİN SEÇİMİ

Bugün size sinema tarihinin klasiklerinden birini önermek

istiyorum: Sophie’s Choice ya da Türkçe çevirisiyle

Sophie’nin Seçimi. Amerikalı ünlü yazar William

Styron’un aynı isimli romanından 1982’de sinemaya

uyarlanan Sophie’nin Seçimi zamansız bir filmdir.

Edebi dili ve yazım tekniğiyle Ernest Hemingway’in

varislerinden biri olarak gösterilen Styron’un 1972’de

yayımladığı roman Polonyalı göçmen Sophie ile sevgilisi

Nathan’ın fırtınalı ilişkisini hikâyeleştirmiş olsa da

aslında ele aldığı, insanın/insanlığın içindeki sınırsız

kötülüktür. Sophie’nin gizemli geçmişinin izini sürdükçe

bu kötülüğün girdiği her yeri saran ölümcül bir habise

dönüştüğüne tanık oluruz.

Epik bir roman olan Sophie’nin Seçimi İkinci Dünya

Savaşı’nın hemen sonrasında geçer. Anlatıcısı Güneyli

bir genç, Stingo’dur. Büyük bir yazar olmak hayaliyle

New York’a gelen Stingo, Brooklyn’de Yahudilerin

yaşadığı bir pansiyona yerleşir. Aynı pansiyonda kalan

sıradışı bir çiftle tanışır: Auschwitz’ten kurtulmuş koyu

Katolik Sophie Zawistowski ve yetenekli Yahudi sevgilisi

Nathan Landau.

Filmin başrolünde müthiş performansıyla Merly

Streep vardır. Bu rol Streep’in sinema kariyerindeki en

önemli kilometre taşlarından biridir.

Filme ve kitaba ismini veren bölüm Sophie’nin kızıyla

oğlu arasında yapmak zorunda kaldığı “seçim”dir. Bu,

romanda sadece yedi sayfalık bir bölüm, filmde ise

dört dakikalık bir sahnedir. Ancak o kadar etkileyicidir ki

732 sayfalık kitabın kalan bölümleri ya da filmin diğer

tüm sahneleri bu “seçimin” okurda/izleyicide yarattığı

ağır yükü dengelemeye çalışır.

Eylül 2021 11


BEĞEN BUTONU

Kitap

DEĞİŞİMİ

TETİKLEMEK

DÜŞÜNCELERI

DEĞIŞTIRMENIN

BILIMI

JONAH BERGER

MediaCat Kitapları

Yazar Jonah Berger insanların düşüncelerini değiştirmeye

devrim niteliğinde bir yaklaşımla karışımızda.

Hepimizin değiştirmek istediği bir şeyler var. Pazarlamacılar

müşterilerin düşüncesini, liderler kurumları,

kimileri tüm dünyayı değiştirmek ister. Ama

değişim zordur. İkna, baskı, dayatma, her yolu deneriz

ama hiçbir şey yerinden kımıldamaz. Peki, insanlarda

ve kurumlarda değişimi tetiklemenin daha iyi bir yolu

olabilir mi?

Bu kitapta farklı bir yaklaşım var. Berger’e göre işin

sırrı “Birinin fikrini nasıl değiştirebilirim?” yerine

“Neden bugüne kadar değişmediler? Onları durduran

nedir?” diye sormakta. Değişimin önündeki başlıca engelleri

tespit edip onların nasıl ortadan kaldırılabileceğine

kafa yormakta.

İşte tüm bunları nasıl yapabileceğinizi öğrenmek

istiyorsanız, ihtiyacınız olan her şey bu kitabın sayfaları

arasında. Amacınız ister bir insanı ve bir kurumu

ister bir sektörü veya tüm dünyayı değiştirmek olsun,

olağanüstü sonuçlar elde etmenizi sağlayacak etkili bir

düşünme biçimi ve bir dizi teknik elinizin altında.

VERİ

STRATEJİSİ

BÜYÜK VERI VE

NESNELERIN

İNTERNETI NASIL

KÂR GETIRIR?

BERNARD MARR

MediaCat Kitapları

Artık büyük veri çağındayız. Ama o veri denizinde boğulmak

işten değil. Öte yandan bu durum sağlam bir

veri stratejisi oluşturan şirketler için inanılmaz fırsatlar

sunuyor. Veri sayesinde kurumlar, müşterilerini her

zamankinden daha iyi anlıyor ve onlara daha iyi hizmet

sunuyorlar. Veri, şirketlerin, verimliliği artırmalarına,

maliyeti düşürmelerine ve daha iyi ürünler yaratmalarına

yardımcı oluyor.

Bernard Marr kitabında veriyi en iyi şekilde kullanmak

için geliştirilecek stratejileri ele alıyor. Zira

verinin iş yaşamını devrimci bir şekilde dönüştürdüğü

koşullarda, sadece veriyi stratejik bir varlık olarak gören

şirketler yaşamını sürdürebilecek.

Stratejik veri ihtiyaçlarınızı nasıl tanımlayacağınızı,

topladığınız veriyi karar alma süreçlerinde nasıl

kullanacağınızı, nesnelerin interneti dünyasında nasıl

kazanç sağlayabileceğinizi gerçek yaşamdan alınma

vaka çalışmalarıyla anlatan Veri Stratejisi, iş değerlerini

tazelemek ve rekabette avantaj sağlamak isteyenler

için!

Pınar Birim

Grafik Tasarımcı ve

Ressam

ABRAHAM HICKS

İçsel gelişimin en ilham veren konuşmacılarından olan

Abraham Hicks’in YouTube’daki soru cevap seminerleri

güne başlarken, yürüyüşteyken ya da bulaşık yıkarken bile

dinlenebilecek en iyi söyleşilerden. Sıkı bir TED takipçisi

olmama rağmen son zamanlarda ilgimi çeken çok nadir

konuşmaya denk geliyorum ve Abraham Hicks’i keşfettiğim

için çok şanslı hissediyorum. İnsanın hayatıyla, arzularıyla,

ilişkileriyle ilgili her türlü sorunun cevabı bu anlatımlarda

mutlaka mevcut. Yeter ki dinlerken doğru şeye odaklanın.

D&R’DA EN ÇOK SATAN

10 PAZARLAMA VE SATIŞ KİTABI

1 ZENGIN BABA YOKSUL BABA

Robert T. Kiyosaki, Alfa Yayıncılık

2 OUTLIERS (ÇIZGININ

DIŞINDAKILER)

Malcolm Gladwell, MediaCat

Yayıncılık

DAUCHSY

MEDITATIONS

Gece uykuya dalarken

ninni gibi gelen güzel

olumlamalar. Gündüz

uyanınca zihne ve

bilince alınacak en

güzel sözlerle dolu bu

videolardan kulaklığınızı

takıp, günün her saati

faydalanabilirsiniz.

THE MASTERY OF LOVE

Don Miguel Ruiz

Dört Anlaşma adlı kitabını

okumadıysanız önce onunla

başlayarak bu yazarla

tanışmanızı tavsiye ederim.

Ama okuduysanız, bence

sahilde okunacak en keyifli,

aşk ve ilişkiler üzerine en

tarafsız yazılmış kitaplardan

biri.

MASTERSTEP.ORG

İçinde benim sanatsal

eğitimlerimin de

bulunduğu yeni bir

online kişisel gelişim

platformu. Farklı

uzmanlar ve modüler

eğitim modelleriyle, ilgi

alanlarınıza ait

eğitimleri bir tıkla

izleyebiliyorsunuz.

NOWSHOPFUN.COM

Özgün tasarım ürünler ve

sanat eserleri satan yeni

online alışveriş sitesi.

3 TONGUE FU-SÖZLÜ DÖVÜŞ

SANATI

Sam Horn, Boyner Yayınları

4 BÜYÜK EKONOMISTLER

Linda Yueh, Salon Yayınları

5 AKILLI YATIRIMCI

Benjamin Graham, Epsilon

Yayınevi

6 BIR BORSA SPEKÜLATÖRÜNÜN

ANILARI

Edvin Lefevre, Scala Yayıncılık

7 BABIL’IN EN ZENGIN ADAMI

George S. Clason, Butik

8 EKONOMI 101

Alfred Mill, Say Yayınları

9 PÜR DIKKAT

Cal Newport, Metropolis

10 FIKIRLERINIZI SATMAK

Jeroen Van Geel, Orenda

Yayıncılık

12 MediaCat


Akbank FAV’la

yüksel fırsatlara

Ücretsiz bankacılık işlemlerinden çeşitli markaların

kampanyalarına sana özel onlarca avantaj Akbank FAV’da.

Sen de hemen Akbank Mobil’den Akbank FAV’lı ol,

herkesin yükseldiği hayatı yaşa.

Programa; 18-26 yaş aralığındaki, öğrenci Akbank müşterileri, Akbank Mobil’den “Hemen Katıl” tuşu ile ücretsiz olarak üye olabilirler. Akbank FAV’a katılan üyelere Akbank

kanallarından yapacakları 10 adet havale, 10 adet EFT, yurt içi ortak ATM’lerden yapılacak toplam 5 adet para çekme, para yatırma ve bakiye görüntüleme işlemleri, 5 adet

yurt dışı ATM kullanımı ve Akbank ATM’lerinden kartsız para çekme işlemleri ücretsizdir. Üye hesabına 3. kişilerce Akbank’tan yapılacak tüm para transferleri (havale) ücretsizdir.

Akbank FAV üyelerine sunulan Akbank Banka ve/veya Kredi Kartı kampanyalarından kendi kartlarıyla yararlanabilecektir. Tarife sahibinin; Akbank’ın başka bir müşteri programına

dahil olması veya Akbank FAV için belirlenen yaş aralığının dışına çıkmasını takip eden dönem sonunda, Akbank FAV’a üyeliği sonlandırılır ve SMS ile bilgilendirilir. Akbank T.A.Ş.

önceden haber vermek şartı ile Akbank FAV ve tarifesinin koşul ve şartlarında, aynı zamanda tarife ile sunulacağını bildirdiği faydalarda değişiklik yapma ve iptal etme hakkını

saklı tutar. Detaylı bilgi akbank.com’da.


GÜNCEL

Türkiye’den Haberler

TRENDYOL, TÜRKIYE’NIN ILK

DECACORN’U OLDU

Trendyol, aldığı 1,5 milyar dolarlık yeni yatırımla

değerlemesini 16,5 milyar dolara çıkararak “decacorn”

unvanına sahip ilk Türk teknoloji şirketi

oldu. General Atlantic ve Japonya merkezli Soft-

Bank Vision Fund 2 liderliğinde gerçekleşen yatırım

turuna Berlin merkezli Princeville Capital,

ADQ (BAE) ve Katar Yatırım Otoritesi (QIA) de

katıldı. Aldığı yeni yatırımlarla Trendyol’un hissedarlık

yapısı Asya, Avrupa, Amerika, Orta Doğu

ve Türkiye olarak genişledi.

GETIR’DEN YENI

SPONSORLUK ANLAŞMALARI

Getir, Ağustos ayı içerisinde iki futbol

takımıyla yeni sponsorluk anlaşmalarına

imza attı. Üç seneliğine Premier Lig

kulüplerinden Tottenham Hotspur’un

global sponsorluğunu üstlenen marka,

kısa bir süre sonra da Galatasaray Futbol

Takımı’nın forma kol sponsoru oldu. Getir

Yönetim Kurulu Başkanı ve Kurucu

Ortağı Tuncay Tütek, Getir’in hizmet

verdiği ülkelerde

farklı spor kulüpleriyle

işbirliği

yapmayı planladıklarının

da sinyallerini

verdi.

YENİ MÜŞTERİ

GRICREATIVE PORTFÖYÜNÜ

GENİŞLETTİ

Eureko Sigorta iletişim ajansını

seçti. Yeni dönemde markanın

kreatif ve sosyal medya

iletişimini yürütecek ajans

Gricreative oldu.

DARDANEL YENI REKLAM

AJANSINI SEÇTI

Dardanel’in yeni reklam

ajansı belli oldu. Marka, yeni

dönem reklam çalışmalarının

sorumluluğunu Genna İstanbul’a

emanet etti.

BEYAZ KAĞIT’A YENI

ILETIŞIM AJANSI

Beyaz Kağıt yeni dönem iletişim

çalışmaları için FM İletişim ile

anlaştı. FM İletişim, Beyaz Kağıt

bünyesindeki Peros ve Asperox

ile Fest, Sev ve Clix temizlik

markalarına hizmet verecek.

YEMEKSEPETI MARKETYO’YU

SATIN ALDI

Hızlı ticaret platformu Yemeksepeti, önümüzdeki

günlerde hizmete sunacağı Yemeksepeti

Mahalle için ilk adımı attı. 60 ilde

tüketicilere online market alışverişi hizmeti

veren ve yerel zincirlere teknik altyapı ve

yazılım desteği sağlayan Marketyo’yu satın

alan Yemeksepeti, Yemeksepeti Mahalle ile

yerel esnafı dijitalleştirmeyi, yerel market

zincirlerinin büyümelerini desteklemeyi ve

pazar yerinde çeşitliliği artırmayı hedefliyor.

MIKROMOBILITE PAZARINA

TAZE KAN

Abu Dhabi merkezli mikromobilite şirketi

Fenix, pazarın Türkiye’deki oyuncularından

Palm’ı satın aldı. Bu satınalma, Palm’ın bin

500 elektrikli scooter’lık filosunu Fenix’e

devrederek, şirketin toplam araç sayısını 10

bine çıkardı. Ayrıca Fenix’e 15,5 milyonluk

popülasyona sahip İstanbul pazarında yeni

fırsatların da kapısını aralamış oldu.

TAV’IN REKLAM KONKURU

SONUÇLANDI

TAV İşletme Hizmetleri’nin

yeni reklam ajansını seçmek

için açtığı konkur sonuçlandı.

Konkurdan galibiyetle ayrılan

ajans, bu yıl 10’uncu yaşını

kutlayan STANDBY CREATIVE

GROUP oldu.

LOBBY PR’A YENI MÜŞTERI

Çevrimiçi şans oyunları

platformu Nesine.com, yeni

dönem iletişim çalışmaları

için Lobby İletişim ve Etkinlik

Danışmanlığı ile anlaştı. Ajans,

Nesine.com’un tüm projelerinin

iletişim alanlarındaki

danışmanlığını üstlenecek.

14 MediaCat


Global Haberler

ACCENTURE INTERACTIVE’İN

YENİ CEO’SU DAVID DROGA

David Droga, Accenture Interactive CEO’su

Brian Whipple’ın emekliye ayrılmasının ardından

şirketin yeni CEO’su olacak. Whipple

Mayıs 2022’ye kadar Accenture’da kalacak

ama değişiklikler 1 Eylül itibarıyla geçerli

olacak. Droga5’ı 2019 yılında 475 milyon

dolardan fazla bir rakama Accenture’a satan

Droga, bundan önce Accenture’daki görevine

kreatif başkan olarak devam ediyordu.

FACEBOOK’TAN UZAKTAN

ÇALIŞMAYA YORUM

Facebook, sanal gerçeklik gözlüğü Oculus

Quest için ürettiği yeni sanal ofis

uygulaması Horizon Workrooms’un tanıtımını

yaptı. Workrooms, 16 kişinin

sanal gerçeklik gözlükleri ve avatarlarıyla,

34 kişinin de video arama ile dijital

toplantıları takip etmesine olanak

sağlıyor. Quest’in el ve kol hareketlerini

takip edebilmesi ve konumsal ses özelliği

Workrooms’u gerçekçi kılıyor. Facebook’un

açıklamalarına göre, henüz beta

sürümünde olan Workrooms’u şirket,

geçtiğimiz altı aydır şirket içi toplantılar

için kullanıyor.

THE APRICOT GELİYOR

Google ve Facebook, Japonya’yı Güneydoğu

Asya’ya bağlayacak yeni denizaltı

kablo projesi The Apricot’ı duyurdu.

Bu bölgelerdeki internet altyapısını

geliştirecek olan The Apricot, 12 bin kilometreyi

kapsayacak ve Japonya, Tayvan,

Filipinler, Guam, Endonezya ve

Singapur’u birbirine bağlayacak. Projenin

2024’te bitirilmesi bekleniyor ve

ABD’yi Singapur üzerinden Endonezya’ya

bağlayacak olan Echo ve Bifrost

altyapı projelerinin devamı sayılıyor.

Uluslararası internet trafiğinin yüzde

98’inin denizaltı kablolar vasıtasıyla

taşındığını ekleyelim.

SALESFORCE+’A GERİ SAYIM

Salesforce, iş dünyasına hitap eden içerikler bulunduracak

yeni on-demand video servisini kullanıma

açmaya hazırlanıyor. Salesforce+ olarak adlandırılan

yeni servis ücretsiz ve reklam içermiyor. Servisin dört

kanalı bulunuyor: haber ağırlıklı içerik üreten Primetime,

eğitim amaçlı içeriklerden oluşan Trailblazer, başarı

hikâyelerinin aktarıldığı Customer 360 ve endüstri

spesifik içerikler için Industry Channels.

DISNEY BÜYÜME HIZINDA NETFLIX’İ GERİDE

BIRAKTI

Yılın üçüncü çeyreğinde 12 milyon yeni abone kazanarak abone sayısını

bir yılda ikiye katlamayı başaran Disney, büyüme hızında Netflix’i

geride bıraktı. Financial Times’ın haberine göre Netflix aynı zaman

diliminde 1,5 milyon abone kazanırken, ABD ve Kanada’da yaklaşık 430

bin abonesini de kaybetti.

Eylül 2021 15


GÜNCEL

Spotlight

Gamze Tunç

“Kendini keşfetmek için 1 cesur

soru, 1 cesur yanıt ve 1 cesur adım

gerekiyormuş meğer. Benim süper

kahramanlarım bu üç soruya verdiğim

cevaplardır” diyor Gamze Tunç.

u TUĞBA ÖZÖĞRETMEN

Bundan 11 sene önce başlıyor Gamze Tunç’un kendini

bulma hikâyesi. Üniversiteyi bitirip “büyümek bunu

gerektirir” diyerek atıldığı kurumsal hayatla ilişiğini

aynı dönemde kesiyor ve bebek tasarımları yapmaya

başlıyor. “Odamda oturmuş, ben gerçekten ne yapmak

istiyorum diye düşünüyordum. Bu soruyu sorabilmiş

olmak bile benim için cesaret gerektiriyordu oysa.

Sonrası ise muhteşemdi” diyor. Çocukluğundan beri

alternatif sanat kültürleriyle beslendiğini söyleyen

Tunç, bebeklerini “korku-komedi” türünden yola çıkarak

şekillendiriyor.

MUTLU ZOMBİLER,

EĞLENCELİ APOKALİPTİK DÜNYALAR

Tanıdığımız ve tanımadığımız insanlardan ve hayalî

karakterlerden yola çıkarak tasarladığı bebeklerini,

2011’de “Little Fabien” altında birleştiriyor: “Bebeklerin

vücutlarını, hammaddesi yüzde 100 pamuk

olan kimyasal işlem görmemiş dokuma kumaşlardan

yapmaya çalışıyorum ama yaptığım işin püf noktası

işçilik. Bebekleri tasarlarken mevcuttaki ya da hayalimdeki

görselin tüm detaylarını vurgulamaya çalışıyorum.

Bebekler üzerinde çalışırken belirli bir kompozisyonla

ilerlediğim için birçok malzeme ve teknikten

aynı anda faydalanıyorum. Polimer kil, grafik tasarım,

teknik dikiş, keçeleme, paper mache, örgü bunlardan

birkaçı. Sipariş süreçlerinde bir çekirdek üretim ekibim

var. Daha yoğun dönemlerde ise ekstra kadın ekip

arkadaşları arıyorum.”

Tunç’un bugüne kadar özel tasarım bebeklerini

yaptığı isimler arasında Elijah Wood’dan Baba Zula’ya,

dünyaca ünlü şeflerden Slowdive, Goldfrapp ve Fenriz

gibi ünlü müzisyenlere dek pek çok isim yer alıyor.

Bebeklerini dünyanın birçok farklı yerine ulaştıran

Tunç’un hikâyesini özetleyen sihir kelimelerse şöyle:

Mutlu etmek. ■

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

@little_fabien

16 MediaCat


TREND

Retail media

NEDİR?

Retail media (RM), perakende platformları ve uygulamaları

içinde yapılan reklamları ifade eder.

Alışveriş alışkanlıklarının bu denli

online’a kayması, retail media

kavramının popülaritesindeki artışı da

kaçınılmaz hale getirdi.

NELER OLUYOR?

• Pazarlama yöneticilerinin yüzde

94’ü, RM yatırımlarını iyileştirme

ihtiyacı içinde.

Kaynak: Consumer Product Brands: It Is Time

To Take Control Of Your Retail Media Destiny,

Ağustos 2020

• Amazon dünyada başı çekerken,

Walmart The Trade Desk ile

RM partnerliğini kurdu.

Arama reklam gelirlerinden

pay (ABD);

Amazon için 2021 öngörüsü yüzde 57.

Bu, Microsoft’un üç katı demek.

Kaynak: eMarketer

• Publicis Groupe Temmuz’da RM

platformu Hook’u ve CitrusAd’i

satın aldı.

YÜKSELIŞIN 3 TEMEL SEBEBI

√ Online alışveriş ve e-ticaret patlaması

√ Birinci parti datasının ve kişiselleştirilmiş reklamların

öneminin atması

√ RM’in medya harcamaları ve satışlar arasında direkt bağ

kurması

Kaynak: WTF is Retail Media?, Temmuz 2020

PERAKENDE PLATFORMLARININ AVANTAJLARI

Özellikli

keyword

aramaları

Birinci parti

alışverişçi

datası

Yüksek

hedefleme

kabiliyeti

• Migros Haziran ayında, Mimeda

isimli bir medya şirketi kuracağını

açıkladı.

18 MediaCat


GÜNCEL

2021 model Felis

Felis bu yıl 17 ana

bölümde, 14 jüri

başkanıyla yola

çıkıyor. Elbette

son bir yılda

hayatımızda değişen

ve dönüşen her şeye

ayak uydurarak…

Bu yıl da her yıl

olduğu gibi incelikli

güncellemelerle

dünyayı ve trendleri

yakalayan Felis’in

2021 versiyonuna

yakından bakalım.

ektörde faaliyet gösteren

S

hemen her alanda

yaratıcılık, etki ve kaliteyi

ödüllendirmeyi amaçlayan

Felis, bu sene 17 ana bölümde

başvuruları bekliyor. Ancak her yıl

olduğu gibi bu yıl da yarışma, güncel

trendler ve gelen geribildirimler

ışığında güncellendi. Başvuruları 16

Eylül'e kadar devam eden Felis’te bu yıl

öne çıkan yeniliklere beraber bakalım:

• Bu sene Felis’e iki yeni bölüm

eklendi.

- Yenilikçi fikir ve uygulamalar

ile yaratıcı içerik üreten

sosyal medya çalışmalarının

değerlendirileceği Sosyal

Medya Bölümü,

- Çevrimiçi alışverişi yaratıcı bir

kanal olarak kurgulayabilen

çalışmaların yarışacağı

E-Ticaret Bölümü.

• Dijital Bölüm ve Mobil Bölümü,

Dijital ve Mobil Bölümü adı altında

birleşti ve bu yenilenmiş bölüme

“Craft” kategorileri eklendi.

• Her bölüme; Türkiye’deki

ajanslar, şirketler ve

ekipler tarafından başka

coğrafyalarda yayınlanması

için üretilen veya Türkiye’de

başlayıp diğer ülkelerde

kullanılan yaratıcı çalışmaların,

kampanyaların, stratejilerin

ve projelerin yarışacağı “Felis

Global” kategorisi eklendi.

• Out of Home, Basın ve Yayın,

Radyo ve Audio bölümleri

güncellendi ve “Pandemiye

Özel Yenilikçi Fikirler”

kategorisi eklendi.

• Basın ve Yayın Bölümü’nde,

daha önce gazete ve dergiler

20 MediaCat


için kurgulanmış ilanlar

değerlendirilirken; şimdi gazete,

dergi, katalog, broşür, el

ilanları vb. içindeki reklamlar

ve iletişim çalışmalarının hem

basılı hem de dijital versiyonları

değerlendirilecek ve sadece

belli bir amaç için kurgulanmış

gazete, dergi, katalog,

broşür, el ilanları da başvuru

yapabilecek.

• Basın ve Yayın Bölümü’ne

“Yayın Kategorileri” alt

bölümü ve altına “Amaç Odaklı

Basın ve Yayın” kategorisi

eklendi.

• Dönüştüren Pazarlama Etkisi

Bölümü’ne üç yeni kategori

eklendi: Ufuk Açan Projeler/

Fikirler, En İyi Marka Hikâyesi,

Zamana Meydan Okuyan

Çalışmalar.

• Daha önce Dijital Bölüm altında

yer alan “İnternet Filmleri” artık

Film Bölümü’nde yarışacak.

• PR Bölümü’ndeki “Kanaat

Önderleri ve Etki Sahipleri

Aracılığıyla İletişim” kategorisi

kanaat önderlerini ve

influencer’ları ayrı tutmak

adına ikiye ayrıldı. Felis’teki

ilgili güncel kategoriler şöyle:

Kanaat Önderleri Aracılığıyla

İletişim ve Influencer Aracılığıyla

İletişim.

• Sağlık İletişimi Bölümü’ne

“Sağlık ve Wellness (İyi Yaşam)

Teknolojileri”, “Hayvan Sağlığı”

ve “Sponsorluk” kategorileri

eklendi.

• Sosyal Sorumluluk ve

Sürdürülebilirlik Bölümü’nde;

kurum, kuruluş ve markalara

ait sosyal sorumluluk projeleri

ile sivil toplum kuruluşlarına ait

projeler yine birbirinden ayrı

yarışacak. Her ikisi de dört ana

başlık altında değerlendirilecek;

İnsan, Gezegen, Refah ve

Barış. Aynı zamanda bu bölüme

“Hedefler için Ortaklıklar”

kategorisi de eklendi.

• Üretimde Ustalık ve Tasarım

Bölümü’ne “Animasyon Karakter

Tasarımı” kategorisi eklendi.

• Veri Kullanımı Bölümü de yeni

bir kategoriye sahip: Verinin

İçgörüye Dönüştürülmesi.

• Veri Kullanımı ve Sosyal

Sorumluluk ve Sürdürülebilirlik

bölümlerinin değerlendirme

kriterleri güncellendi.

• Tüm bölümler, ajansların

yanı sıra reklamverenlerin de

başvurusuna açık.

• Son olarak ajandalara not: Felis

bu yıl 11-12 Kasım tarihlerinde

sahiplerine kavuşacak!

Felis 2021 Jüri Başkanları

Dijital ve Mobil Kayhan Dural 4129Grey Chief Digital

Officer

Dönüştüren Pazarlama

Etkisi

E-Ticaret

Film ve Entegre

Kampanyalar

Marka Deneyimi ve

Aktivasyon

Markalı İçerik ve

Eğlence

Tarık Bayar

Levent Erden

Yaşar Akbaş

Çağanur Atay

Uçtu

Kerem Kanık

Reckitt Hijyen İş Birimi

Pazarlama Direktörü &

Yönetim Kurulu Üyesi

Happy People Project

Kurucu Ortak & Ajans

Başkanı

MediaMarkt Türkiye

Pazarlama, Kurumsal

İletişim ve

E-Ticaret Direktörü

Titrifikir Kurucu Ortak

Medya Banun Erkıran PC İletişim Grubu CEO

Out of Home, Basın ve

Yayın, Radyo ve Audio

PR

Ayşe Aydın

Berna Sağlam

Naipoğlu

Publicis Groupe CCO

Bernaylafem İletişim ve

Marka Danışmanlığı

Ajans Başkanı

Sağlık İletişimi Pınar Saltat Bayer Tüketici Sağlığı

Pazarlama Direktörü

Sosyal Medya

Sosyal Sorumluluk ve

Sürdürülebilirlik

Üretimde Ustalık ve

Tasarım

Görkem Yeğin

Mert

Ayşenur Aydın

Haluk Erkmen

Facebook Creative Shop

Creative Strategist

OPET Kurumsal İletişim

Müdürü

Puck Global Ajans Başkanı

& Yönetici Kreatif Direktör

Veri Kullanımı Işıl Heves Google Türkiye Pazarlama

Lideri

Eylül 2021 21


GÜNCEL

Curious Felis’le

tanıştınız mı?

Etkisini kanıtlamış kampanyaların

ardındaki stratejileri ve stratejistleri

ödüllendirmek için hayata geçirilen

Curious Felis’e merhaba deyin.

N

e sadece anlatılar ne de rakamlar

yeter, kalplere dokunabilen

kampanyaların

gücünü ifade etmeye. Ancak

her ikisi de, temeli sağlam bir inşaya imkân

sağlayan içgörülere ve stratejilere

çok şey borçludur. Artık, çoğu zaman

göz önünde olmayan ilham verici stratejileri

ve stratejistleri takdir etmek ve

ödüllendirmek için yeni bir yarışma var:

Curious Felis.

MERAK UYANDIRAN STRATEJİLER

Curious Felis’te yer alan kategoriler

beş temel alana odaklanıyor: Davranış

Değiştiren ve Yeni Kalpler Kazandıranlar,

Kategoride Ezber Bozanlar,

Markanın Konumlandırmasını Değiştirenler,

Marka Amacı ile Harekete

Geçirenler ve Markayı Sıfırdan

Yazanlar. Değerlendirme kriterleri

ise problem çözme (yüzde 50), uygulama

(yüzde 30) ve iş sonucu (yüzde

20) olmak üzere başarılı bir stratejiyi

tamamlayan üç ayağa dayıyor sırtını.

BAŞVURULAR HAKKINDA

Curious Felis’e 01 Ocak 2020 – 01 Ekim

2021 tarihleri arasında uygulamaya

konan ve uygulama döneminin en az

yarısı bu tarih aralığına denk düşen

çalışmalarla başvurmak mümkün.

Yarışma, reklamveren firmalar adına

pazarlama iletişimi odaklı stratejik

planlama faaliyetlerinde bulunan her

tür ajans, danışmanlık şirketi ve bağımsız

danışmanın başvurusuna açık.

Başvuruları 1 Ekim 2021 tarihine

kadar devam eden Curious Felis, bu

yıl ilk kez 11 Kasım’da sahipleriyle buluşacak.

Altın, Gümüş ve Bronz olmak

üzere üç kategoride verilecek ödüller

bunlarla sınırlı değil. Kazanan vakalar

aynı zamanda, dünyanın en saygın

reklam araştırma kuruluşlarından

WARC’ta listelenecek. ■

CURIOUS FELIS 2021 JÜRİ ÜYELERİ

Berkant Avcı - Jüri Başkanı

Medina Turgul DDB, Executive Strategy Director

Birçim Öztaşkın

Publicis Groupe Turkey, Board Member

Pamir Gündüz

Senfonico, Head of Strategy

Alper Eroğlu

Unilever Türkiye, Orta Asya, Kafkasya ve İran, Güzellik

ve Kişisel Bakım Kategorisinden Sorumlu Pazarlama

Direktörü ve Yönetim Kurulu Üyesi

Alper Özcan

Kantar Insights, Brand Strategy Lead

Aslıhan Anarat

The&Partnership & m/SIX, Managing Director

Berra Katlav

Alametifarika, Head of Strategy

Bilge Çiftçi

Eczacıbaşı Tüketim Ürünleri, CMO

Ceren Sağlam

Curious Brand Strategy Consultancy, Kurucu

Ceren Şehitoğlu

Tribal Worldwide İstanbul, Head of Strategic Planning

Damla Bal

SesliHarfler Isobar, Yaratıcı Strateji Direktörü

İsmail Seval

Newton.ddc, Kurucu Ortak

Leslie Krespin

4129Grey / AKQA, Müşteri İlişkileri ve Stratejik

Planlamadan Sorumlu Başkan Yardımcısı

Özgü Özbek

Kariyer.net, Ürün Pazarlama Yöneticisi

Pelin Aydın

Ogilvy Istanbul, Head of Strategy

Pelin Aydoğdu

Danone Su Türkiye, CMO

Viktor Kuzu

Deeper & BLAB Kurucu

Volkan Dalkılıç

Havas, ECD

Yusuf Muslubaş

MullenLowe, VP, Strategy

Zeynep Bortaçina Yener

Publicis, Head Of Strategy

22 MediaCat


GÜNCEL

Söyleşi

Sıradışı

bir vaka

yarışması

Berkant Avcı

MEDINA TURGUL DDB,

YÖNETICI STRATEJI DIREKTÖRÜ

Curious Felis’in jüri başkanlığını üstlenen

Medina Turgul DDB Yönetici Strateji

Direktörü Berkant Avcı, yarışma tasarımını

ve bu yeni rekabetin olmazsa olmazlarını

anlatıyor.

Curious Felis sektörde nasıl bir

yenilik anlamına geliyor?

Bu soruya en doğru cevabı verebilmek

için müsaadenizle biraz konunun başına

dönmek istiyorum. Strateji, her zaman

iletişimin bel kemiğini oluştursa

da reklamcılığın stratejiyi bir disiplin

olarak kabul etmesi 70’ler sonu, 80’ler

başına denk geliyor. Strateji departmanının

reklam ajanslarında yaygınlaşması

ise 90’ları buluyor. Türk reklamcılığında

stratejinin gelişiminden

bahsetmek için bu tarihlere bir 10 yıl

daha eklemek lazım. Kısacası strateji,

geçmişi çok eskilere dayanan bir disiplin

-hatta bir sanat- olsa da reklamcılık

için henüz çok yeni. Belki de bu yüzden

genellikle iletişim denince ilk olarak

aklımıza pazarlama iletişimi, reklamcılık

denince de metin yazarlığı ve sanat

yönetmenliği geliyor. Yani strateji jargonuyla

açıklamam gerekirse strateji,

sektörün “top of mind”ında değil. İşte

Curious Felis’le çözmek istediğimiz

problem tam da bu. O yüzden yarışma-

nın misyonunu “Etki bırakan yaratıcı

stratejileri ve stratejistleri daha görünür

kılarak strateji disiplininin saygınlığını

artırmak ve böylece pazarlama

iletişiminde stratejinin ve stratejistlerin

konumunu güçlendirmek” olarak

belirledik. Bu yönüyle Curious Felis,

bildiğimiz yaratıcılık yarışmalarından

farklılaşıyor.

Öte yandan Curious Felis bir vaka

yarışması. Ancak diğer vaka yarışmalarından

birçok noktada ayrışıyor. Curious

Felis fikrinin arkasında, sektörün

önde gelen stratejistlerinden oluşan bir

takım var. Haliyle bu kadar stratejist

bir araya gelince, var olan vaka yarışmalarını

en ince detayına kadar inceledik

ve değerlendirmelerimizi, yarışma

tasarımına yansıtmaya çalıştık. Örneğin

her geçen gün dikkat süresi daha da

azalan katılımcılardan sayfalar dolusu

vaka açıklaması beklemenin, zamanın

ruhuna uygun olmayacağını düşündük

ve başvuru formunu bir sayfayla sınırlandırdık.

Az ve öz olma halini yarışmanın

her noktasına taşımak istiyoruz. Öyle

ki kazanan vakalar, başka bir yenilik

olarak, dünyanın en saygın iletişim

kaynaklarından WARC’un arşivinde

listelenecek. Ancak alıştığımız WARC

makalelerinden farklı olarak yine her

şey bir sayfada özetlenecek. İlerleyen

tarihlerde Curious Felis’in sektöre getirdiği

yenilikleri daha detaylı değerlendirme

fırsatımız olacak. Birazını da

oraya saklayalım.

Kategori yapısı nasıl oluşturuldu,

neler dikkate alındı?

Değerlendirme kriterlerinden jüri

dağılımına kadar her noktada strateji

disiplinini merkeze koyduk. Kategorileri

belirlerken de yine disiplin-odaklı

hareket ettik. Yani bir stratejist, pazarlama

iletişimine hangi noktalarda katkıda

bulunuyorsa, o noktaları kategorilere

yansıtmaya çalıştık. Örneğin bir

stratejist kimi zaman bir markayı sıfırdan

tasarlar kimi zaman var olan bir

markaya yeni anlamlar kazandırarak

onun hem tüketicinin zihnindeki hem

de pazardaki konumunu değiştirir.

İşte bu iki örneğin de Curious Felis’te

kategori olarak karşılığı var. Bir önceki

soruda bahsettiğim az ve öz olma hedefimizi

kategorileri oluştururken de

aklımızda tuttuk ve bu yıl için toplam

altı kategori belirledik. Bizden sonraki

komitelerin de kategorileri az ve öz tutmaya

çalışacağını düşünüyorum.

Kazanmak isteyenler nelere

dikkat etmeli?

Biraz beylik bir söz olacak ama sanırım

samimiyete dikkat etmeliler derim.

Jürimiz ağırlıklı stratejistlerden

ve strateji sürecinin farklı noktalarına

dokunan deneyimli profesyonellerden

oluşuyor. Yani biz bizeyiz. Ve hepimiz

bir brief’in, bazen iki toplantı

arasında, marka yöneticisiyle müşteri

temsilcisinin kahve sohbetinde ortaya

çıkabileceğini biliyoruz. Sırf daha “ciddi”

görünmek adına katılımcılarımızın

bazı noktalarda, kendilerini “mış” gibi

yapmak zorunda hissetmelerini istemiyoruz.

Daha teknik konulara girecek olursak

katılımcılarımıza, öncelikle problemi

doğru tanımlamalarını öneririm.

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

Hiçbir strateji nedensiz oluşturulmaz.

O nedeni jürinin anlayabilmesi kritik.

Stratejik yaklaşımın tazeliği, vakanın

kaderini belirleyecek bir diğer önemli

kriter. Bu yıl jüri başkanı olarak sektörde

akım yaratabilen, sadece kendisine

değil, başka markalara da yeni kapılar

açabilen ve etkisi sınırları aşan stratejileri

gün yüzüne çıkarmaya çalışacağımızı

söyleyebilirim. Son olarak stratejinin

teoride kalmadığını, uygulamaya

çok iyi bir şekilde yansıtıldığını görebilmemiz

elzem. ■

Eylül 2021 23


GÜNCEL

Daha güncel

daha esnek

Yoluna yeni online

yapısıyla devam

eden Marka Okulu,

pazarlama iletişimi

ekosisteminin tüm

paydaşlarına temas

eden eğitimleriyle

katılımcılarını

bekliyor.

M

ediaCat tarafından düzenlenen

ve sektörel eğitimlerle

profesyonel dünyada

yeni alanlar açan Marka

Okulu, yeni online yapısıyla karşılıyor

katılımcılarını. Disiplin fark etmeksizin,

markalaşmayı hedef alan sektörleri

ve akademiyi bir araya getiren eğitim

programı, çalışma hayatının ritmine

uyumlu ve esnek bir yapıyla hazırlandı.

YENİ MARKA OKULU YAPISI

Marka Okulu hem bireysel hem de kurumsal

açık katılımlı eğitimlere sahip.

Ve daha önceden de olduğu gibi, her

eğitim incelikli olarak, ilgili sektörün

ve akademinin önde gelen isimleriyle

işbirliği içerisinde hazırlanıyor. Eğitimler

bu yeni esnek online düzende,

hafta içi 19:00-21:30 saatleri arasında

katılımcılarla buluşuyor. Bu eğitimleri

tek tek ya da paket halinde takip etmek

mümkün. Her eğitimin ardından

ise yüzde 80 katılımla başarı sağlayan

katılımcılar, eğitmen ve MediaCat tarafından

imzalanan katılım belgelerini

almaya hak kazanıyorlar. ■

O

Marka Okulu

eğitimleri, ilgili

sektörün ve

akademinin önde

gelen isimleriyle

işbirliği

içerisinde

hazırlanıyor.

NEDEN KATILMALIYIM?

Bulunduğu sektörde

kendisini geliştirmek ve

profesyonelleşmek isteyen

herkes Marka Okulu

eğitimlerinden faydalanabilir.

Kısacası Marka Okulu’nun

kapıları,

• İşletme ve iletişim

alanlarından mezun olup

alanlarında spesifik bir

konuda uzmanlaşmak

isteyen,

• Çalışanlarını alandaki

gelişmelere, doğru

yaklaşımla entegre etmek

isteyen yöneticiler ve

• Çalışma hayatına yeni

bir yön vermek ve pratikle

teoriyi dengelemek isteyen

sektör çalışanları için açık.

Marka Okulu’nun Ekim ayı

programı ise belli oldu.

Eğitimlerin odaklandığı başlıklar

Pazarlama ve Yaratıcılık, Marka

Büyüten Stratejiler, Dijital

Dönüşüm ve Sosyal Medya

Yönetimi, Kullanıcı Deneyimi

Tasarımı (UX) ve Evrimci

Pazarlama şeklinde çeşitleniyor.

Tüm detaylara markaokulu.ist

üzerinden ulaşılabilir.

24 MediaCat


İŞ DÜNYASI

Söyleşi

Önceliğimiz

ilgi alanları

LEGO Group’u bir ürün inovasyon

şirketi olarak tanımladıklarını

söyleyen Tuna Canatar,

pazarlama stratejilerindeki en

önemli değişimin hedef kitleyi

tekrardan tanımlamak üzerine

olduğunu söylüyor ve ekliyor:

“Çocuk, ebeveyn ve yetişkin

hedef kitlede artık hedef kitlemiz

kişilerden daha çok onların ilgi

alanları haline geldi.”

LEGO Group’un faaliyet gösterdiği

pazarlar arasında sorumlu

olduğunuz pazarların payı nedir?

Bu sıralamada Türkiye hangi

yönleriyle ayrışıyor?

İstanbul ofisimizden Yunanistan, Türkiye

ve İsrail pazarlarını yönetiyoruz.

Bu ülkeler çok kırılgan ve farklı zorluklar

barındırıyor fakat diğer taraftan

birçok fırsat da barındırıyor. Türkiye bu

ülkeler arasında ciro ve pazarlama yatırımı

olarak birinci sırada geliyor.

Bu üç ülkedeki alışverişçi davranışları,

pazar dinamikleri, perakende yapıları

ve okazyonlar birbirinden oldukça

farklı. Örnek vermek gerekirse; Nisan

ayında Türkiye’de 23 Nisan bizler için

çok önemli bir dönem iken, aynı dönemde

Yunanistan’da Paskalya dönemi

sebebiyle kampanyalar geliştiriyoruz.

Diğer taraftan, satış kanalları yapısında

çok büyük farklılıklar mevcut. Türkiye

pazarında e-ticaret ve LEGO Store kau

SULTAN ÖNCÜ ARSLANOĞLU

TUNA CANATAR

LEGO GROUP TÜRKİYE,

İSRAİL VE YUNANİSTAN

PAZARLAMA DİREKTÖRÜ

26 MediaCat


YAKIN BAKIŞ

Bugünlerde sıklıkla

kullandığım iş kavramı

✓ Yeşil Marka olabilmek

ve bu vizyonu

taşıyabilmek… Şu

anda en önemsediğim

kavramlardan biri.

Son dönemde beni en çok

etkileyen teknolojik buluş

✓ Özellikle 3D yazıcı

konusundaki gelişmeler

çok ilgimi çekiyor. Son

yıllarda 3D yazıcıları

daha da hızlandırmak

için farklı teknolojiler

bulunuyor. Bunun

ileride hayatımıza çok

farklı konularda pozitif

etki sağlayacağını

düşünüyorum.

✓ Diğer önemli bulduğum

teknolojik buluşlar ise

yeşil enerji odaklı.

Bu sıralar en çok

dinlediğim podcast

✓ Özellikle teknoloji ve

girişimcilik alanında

beni besleyen Aykut

Balcı – Dünya Trendleri

podcast’i.

Son dönemde en çok

vakit geçirdiğim mobil

uygulama

✓ Uzun zamandır günlük

ve profesyonel hayatımı

planlarken kullandığım

Evernote isimli uygulama.

nallarımız büyük bir hızla büyürken ve

önemli bir paya sahipken, Yunanistan

pazarında geleneksel kanal halen büyümesini

ve payını koruyor.

Diğer taraftan bu üç ülkede bulunan

partnerlerimiz ve çalışanlarımızla birlikte

çok güzel bir mozaik olduğumuzu

düşünüyorum. Bu sebeple çeşitlilik

ve kapsayıcılık bizim için şu anda en

önemli konulardan biri durumunda.

Sorumluluğumuz

dahilindeki

Yunanistan,

Türkiye ve İsrail’de

yetişkin grubumuz

2020’yi üç haneli

büyüme ile kapadı.

Yönettiğimiz

bölgede yetişkin

kategorisinde en

hızlı büyüyen ülke

Türkiye.

Çocuktan yetişkine uzanan

hedef kitlenize ulaşmak için pazarlamada

önceliklendirdiğiniz

kanallarda son dönemde neler

değişti?

Pazarlama stratejilerimizdeki en önemli

değişim hedef kitleyi tekrar tanımlamak

üzerine oldu. Çocuk, ebeveyn ve

yetişkin hedef kitlede artık hedef kitlemiz

kişilerden daha çok onların ilgi

alanları haline geldi. Yaptığımız araştırmalara

göre belirlediğimiz ilgi alanları

dahilinde ürün geliştirmeleri yapıp pazarlama

stratejimizi yine bu ilgi alanlarına

göre şekillendiriyoruz.

Pazarlama iletişiminde ise televizyon,

dijital, etkinlik ya da basılı yayın

vb. kırılımlarla başlamak yerine belirlediğimiz

ilgi alanlarını hedefleyecek şekilde

iletişim karmasını oluşturuyoruz.

Dolayısıyla bizim hayatımızda geleneksel,

yeni medya gibi kavramlar yok. Bunun

yerine doğru iletişim kanalını kullanmak

var. Bu kapsamda son iki yıldır

iletişim için harcadığımız bütçe geri dönüşlerinde

yüzde 20’ye yakın artış sağladık.

Televizyon halen birinci sıradaki

yerini korusa da artık hayatımızda güçlü

bir dijital kanal var ve konumunu hızla

yükselten perakende iletişim kanalları

iletişim karmamızda yeni oyuncumuz.

Sorumlu olduğunuz pazarlarda

yetişkinler kategorisine ilgi ne

düzeyde? Türkiye’deki tüketicilerinizin

yaş grubunda nasıl bir

dağılım var?

Üç sene öncesine kadar yetişkin kategorimiz

stratejilerimizde daha geri plandaydı

ve bu alandaki yatırımlarımız oldukça kısıtlıydı.

Önceliğimiz, okul öncesi ve 5-12

yaş arasındaki çocuk kategorisiydi. Özellikle

bu kategorilerde belli bir noktaya

gelmemiz sebebiyle ve ortaya koyduğumuz

“Aile Markası” olma vizyonu doğrultusunda,

yetişkin kategorisine olan

odağımızı ve yatırımlarımızı artırdık.

Ürün geliştirme ve bunun doğrultusunda

farklı ilgi alanlarına sahip yetişkinler

için oluşturduğumuz pazarlama

planımızla birlikte son iki senedir oldukça

hızlı büyüyoruz. Sorumluluğumuz

dahilindeki Yunanistan, Türkiye ve

İsrail’de 2020’de yetişkin grubumuzu üç

haneli büyüme ile kapadık. 2021’de de

aynı hızda büyüyoruz. Artık yetişkin kategorisi

ürün sayısı, pazarlama yatırımı

ve ciro payı olarak portföyde en önemli

oyuncu olmaya aday.

Türkiye’ye burada ayrı bir yer açmak

lazım. Bizim beklentilerimiz Yunanistan

ve İsrail’de daha yüksek ivmelere

çıkmaktı. Fakat yönettiğimiz bölgede

yetişkin kategorisinde en hızlı büyüyen

ülke Türkiye haline geldi.

Ebeveynler, çocuklarının oyun

deneyimlerinde yenilikler görmeye

ne kadar açık?

Şu bir gerçek ki çocuklar ve yetişkinler

her geçen gün zamanlarını teknoloji ve

dijital ile harcama yoluna daha fazla gidiyor.

Fakat özellikle çocuklar için hepimizin

bildiği gibi, bazı güvenlik unsurları

önem arz ediyor. Bu sebeple LEGO’ya

olan ilgi ebeveyn tarafında da artıyor.

Buradaki en önemli konu, bir yandan

geleneksel oyun ihtiyacına karşılık

verebilmek iken diğer taraftan da teknoloji

ile harmanlanmış yeni ürünler

geliştirebilmek. Bu anne-baba tarafında

karşılık bulan bir şey ve onların çocuklarıyla

birlikte seçim yaparken daha rahat

etmesini sağlıyor. Ayrıca, çocukların güvenle

vakit geçirebilmeleri için oluşturduğumuz

LEGO Life isimli platform ile

çocuklar dijital alanda güvenle birbirleriyle

sosyalleşebiliyor.

Ürün geliştirme stratejilerinizde

hangi trendler yönlendirici etkiye

sahip?

Biz bir ürün inovasyon şirketiyiz demek

sanırım yanlış olmaz. Birçok farklı hedef

kitleye farklı ilgi alanları dahilinde

yenilikçi ürünlerimizle ulaşıyoruz. Bu

kapsamda her yıl ürün portföyümüzün

yarısından fazlası yeni ürünlerle güncelleniyor.

Yeni ürün geliştirirken birçok

farklı unsur göz önünde bulunduruluyor.

Fakat en önemli iki unsur; teknoloji

alanındaki gelişmeler ve hedef kitlemizin

ilgi alanları dahilindeki trendler.

Özellikle son üç yıldır çocuk hedef

kitlemiz için AR odaklı iki farklı markamızın

lansmanını yaptık. LEGO yapım

parçalarının teknolojiyle buluştuğu

daha farklı ürünleri de ileride göreceğiz.

Buna ek olarak yetişkin hedef kitlemiz

için sanat, mimari, araçlar, dekorasyon

gibi farklı alanlarda partnerliklerle süslediğimiz

yenilikçi ürünlerimiz devam

edecek. ■

LEGO Group’un Türkiye, İsrail ve

Yunanistan pazarları arasında

Türkiye, ciro ve pazarlama

yatırımı olarak birinci sırada.

Çeşitlilik ve kapsayıcılık en

önemli konu başlıkları.

Son iki yıldır iletişim için

harcanılan bütçe geri

dönüşlerinde yüzde 20’ye

yakın artış.

Televizyon halen birinci sıradaki

yerini korusa da konumunu hızla

yükselten perakende, iletişim

kanalları iletişim karmasında

yeni oyuncumuz.

Yunanistan, Türkiye ve İsrail’de

yetişkin grubu 2020’yi üç haneli

büyüme ile kapadı. Türkiye, üç

pazar arasında bu kategoride

en hızlı büyüyen ülke.

Eylül 2021 27


İŞ DÜNYASI

Karbon nötr

doğa pozitif

Yaşanabilir bir

gelecek için küresel

sıcaklık artışını

sınırlandırmak ile

biyolojik çeşitliliği

korumak birbirini

destekleyen hedefler

durumunda. Bu

hedeflere giden

yolda uygulanan

öncelikli strateji

karbon nötr planları.

Karbon nötr bir

geleceğe ulaşmanın

temelinde ise doğal

iklim çözümleri

yatıyor.

u SULTAN ÖNCÜ ARSLANOĞLU

28 MediaCat

ünya, deyim yerindeyse

D

güç birliği etmiş çevresel

krizlerle karşı karşıya. İklim

değişikliğiyle mücadele

etme stratejilerinin tepesindeyse

karbon nötr gelecek planları var. Birçok

şirketin net sıfır emisyona ulaşma

hedefleri benimsemesi bazısının da

doğayı iyileştirmeye yönelik taahhütlerde

bulunması, özel sektörün eylem

planına dair sinyaller veriyor. Doğal

iklim çözümleri ise karbon nötr bir

geleceğe ulaşmanın esası haline gelmiş

durumda.

Paris İklim Anlaşması, iklim kriziyle

mücadeleye dair kesin bir bilgi paylaşıyor.

İklim değişikliğinin risklerini

ve etkilerini önemli ölçüde azaltmak

istiyorsak, küresel ortalama sıcaklık

artışını 1,5-2 santigrat dereceyle sınırlandırmalıyız.

Uzmanlara göre 2030

yılına kadar bunu başarabilmek için

gerekli olan yüzde 50 net emisyon azaltımında

doğa, tek başına bu hedefin 3’te

1’ini sağlayabilecek konumda.

t

‘Ülkemizde

karbonun bir fiyatı

olabilmesi için

öncelikle ülkemizin

bir karbon bütçesi

ve buna bağlı

olarak da net sıfır

karbon salacağı

seneyi belirlemesi

gerekiyor.’

EN GÜÇLÜ ÜÇ ÇÖZÜMDEN BİRİ

Doğal iklim çözümlerini; karbon depolamayı

artıran ve sera gazı emisyonlarını

önleyen, restorasyon ve iyileştirilmiş

arazi yönetimi eylemleri olarak

tanımlayabiliriz. Bu çözümlerden düşük

maliyetli bir karbon azaltma kaynağı

olarak da bahsedilebilir. O nedenle

karbon emisyonunu azaltmaya yönelik

başvurulan en güçlü üç çözümden biri

ormansızlaşmanın önlenmesi. Bir ormanı

korumak yalnızca ekosisteme

etki etmiyor, yerel toplulukların geçim

kaynaklarına da fayda sağlıyor. Örneğin,

PT Rimba Makmur Utama tarafından

yönetilen ve Endonezya’daki kâr

amaçlı ormanlarda karbon depolamayı

artırmaya yönelik başlatılan proje,

yalnızca ormansızlaşmayı azaltmakla

ve yerel topluluklar için sürdürülebilir

kalkınma fırsatlarını desteklemekle

kalmıyor, yılda 7,5 milyon ton karbondioksiti

de nötrlüyor.

WWF tarafından yayımlanan Enerji

Raporu’na göre insan kaynaklı sera

gazı emisyonlarının yüzde 17’si, başta

ormansızlaşma olmak üzere arazi kullanımındaki

değişimden kaynaklanıyor.

Ormanların kaybını ve azalmasını

durdurmak ve tersine hareket ettirmek,

olumlu iklim enerji senaryolarının

başlıca unsurlarından biri. Ancak


KARBON KREDİSİNE TALEP

ARTACAK

Giderek daha çok şirketin net sıfır ikrapor,

toprak kullanımı emisyonlarını

durdurmaya yönelik etkili eylemlerde

bulunulmadığı sürece, iklim çözümlerinin

yüzde 90’ı aşan başarı olasılığının

yüzde 35 seviyesine düşme ihtimalinin

söz konusu olduğunu ortaya koyuyor.

YEŞİL TOPARLANMA

Yılda 11 milyar tonluk ek karbon azaltımı

sağlama ve karbon kredilerini

ekonomik hale getirme konusundaki

olağanüstü potansiyellerine rağmen

doğal iklim çözümleri, pandemi öncesi

zamanlarda mevcut iklim finansmanından

yalnızca yüzde 2-3’lük pay alabildi.

Dünya Ekonomik Forumu’nun

hazırladığı Nature and Net Zero raporuna

göre Covid-19’un birçok alanda

yarattığı tahribatın ardından “yeşil bir

toparlanma” sağlamak için doğal iklim

çözümleri, ekonomik stratejilerin ayrılmaz

bir bileşeni olmalı. Ancak değerinin

henüz yeteri kadar bilinmediğinin

altı çiziliyor. Uzmanlara göre, başta

kurumsal karbon azaltma iddialarının

nasıl ele alınacağının bilinmemesi ve

doğal iklim çözümlerinin oynayabileceği

rol konusunda fikir birliğinin olmaması

olmak üzere çeşitli kavramsal

ve teknik engeller nedeniyle bu potansiyelden

uzağız. Standartlar ve belgelendirme

konusunda uluslararası geçerliliği

olan bir anlaşmaya ihtiyaç var.

Burada çözüme kavuşturulması gereken

başlıca problem ise güven eksikliği.

Gönüllü Karbon Piyasalarını Ölçeklendirme

Görev Gücü’nün (TS-

VCM) yakın tarihli raporunda belirtildiği

gibi, doğal iklim çözümleri üreten,

ticarete konu kredilerin büyümesini

desteklemek için piyasa mimarisinin,

altyapısının ve finansmanının geliştirilmesi

gerekiyor. Sonuç olarak bir yandan

kamu bilincini artırmaya ihtiyaç

duyulurken, diğer yandan kavramsal

farklılıkları ele almak için çok paydaşlı

güven toplulukları oluşturmak kritik

önem arz ediyor. Ayrıca güven ortamı

oluşturabilmek, yıllardır süren karbon

kredisi arz fazlası ve düşük fiyatların

üstesinden gelebilmede de önemli bir

adım.

DOĞAL İKLİM

ÇÖZÜMLERİNİN

YARATACAĞI

FIRSATLAR

1 milyar

insan

yoksulluktan kurtulabilir.

80 milyon

iş olanağı

yaratabilir.

2,3 trilyon

dolar

Küresel ekonomiye ek

büyüme getirebilir.

3,7 trilyon

dolar

iklim değişikliğinin

yaratacağı zararı

önleyebilir.

Kaynak: Nature4climate

nın sıfırlanması gerekiyor. Bu noktada

karbon fiyatlandırma projeleri öne çıkıyor.

İklim Ekonomisi Enstitüsü’nün

(I4CE) yayımladığı Küresel Karbon

Hesabı 2020 analizine göre karbon fiyatlarının,

2020 yılında ton başına 40

ile 80 dolar, 2030 yılında ise 50 ile 100

dolar arasında olması gerekiyor. Ancak

bu rakamlara henüz ulaşılmış değil.

University College London ve Trove

Research tarafından hazırlanan

Temmuz 2021 tarihli bir rapora göre,

anlamlı bir iklim eylemi için kurumsal

karbon dengeleme maliyetlerinin 10

kat artması gerekiyor. Şirketler tarafından

emisyonlarını dengelemek için

kullanılan karbon kredilerinin fiyatları,

son birkaç yıl içinde oluşan arz fazlalığı

ve karbon kredisi ödemelerinin

gerçekten karbon emisyonlarını azaltıp

azaltmadığını anlamadaki zorluk

sebebiyle oldukça düşük. Rapora göre

bu fazlalıklar olmadan bugün 3-5 dolar/

ton karbondioksit olan fiyatlar, karbondioksit

ton başına 15 dolara yükselecek.

2030 yılına kadar karbon kredisi

fiyatlarının 20-50 dolar/ton karbondioksit

seviyelerine ulaşacağını öngören

rapora karşılık, İklim Ekonomisi Enstitüsü’nün

Küresel Karbon Hesabı 2020

analizine göre beklentiler 100 dolara

kadar yükseliyor.

%

40

KARBON DENGELEME

Küresel sıcaklık artışını 1,5-2 santigrat

dereceyle sınırlandırma hedefine

ulaşmak için net emisyon miktarlarılim

taahhütlerini benimsemesi karbon

kredisi talebinin önümüzdeki 10 yılda

5-10 kat artabileceğine işaret ediyor.

Ancak bu senaryoda hükümetlere büyük

görev düşüyor. Hükümetler, yerel

politikalar yoluyla emisyonları başarılı

bir şekilde azaltırsa, gönüllü piyasa yoluyla

işletmelere daha az karbon kredisi

verilecek. Bu, karbon kredisi fiyatlarını

daha da artıracak ve potansiyel

olarak 100 dolar/ton karbondioksite

ulaşılacak.

Uzmanlar, karbon dengeleme konusunda

görüş ayrılığında. Kimilerine

göre karbon dengeleme, gelişmekte

olan ülkelere iklim finansmanı olarak

dönebilecekken kimilerine göre emisyon

dengelenmesi, küresel ısınmayı yavaşlatmak

için gereken ciddi emisyon

kesintileri için teşvikleri azaltmakta.

Globalde karbon dengelemenin faydaları

tartışıladursun Türkiye’de henüz

karbon fiyatı belirlenmiş değil. Prof.

Dr. Levent Kurnaz’ın İklim Gazetesi’nde

yayımlanan “Türkiye’de karbon

kredileri nasıl çalışabilir?” başlıklı yazısında

kaleme aldığı üzere “Ülkemizde

karbonun bir fiyatı olabilmesi için öncelikle

ülkemizin bir karbon bütçesi ve

buna bağlı olarak da net sıfır karbon salacağı

seneyi belirlemesi gerekiyor. Bu

iki nokta kanun hükmünde yürürlüğe

girmeden de karbon piyasası vicdanınızı

rahatlatmanın ötesinde bir fayda

sağlamaz.” ■

Karbon kredilerinde

doğal iklim çözümlerinin payı

Bu, 2010’da yalnızca %5’ti.

Kaynak: McKinsey, Nature and Net Zero, Mayıs 2021

Eylül 2021 29


ADVERTORIAL

Bosch Ev

Aletleri

mühendis

adaylarıyla

buluşuyor

Bosch Ev Aletleri’nin

ana sponsorluğunda,

IAB Akademi

tarafından

düzenlenen Dijital

Öğrenci İşleri Eğitim

Kampı UniChallenge

Tech, mühendis

adaylarına teknoloji

odaklı “dijital

pazarlama iletişimi”

dünyasının kapılarını

aralıyor.

Etkinlikle

ilgili

ayrıntılı

bilgi için

ühendislik öğrencilerine

M

teknoloji ve pazarlamayı

bir arada kullanmayı öğretmeyi

hedefleyen Dijital

Öğrenci İşleri Eğitim Kampı UniChallenge

Tech, bu yıl 13–24 Eylül tarihleri

arasında üçüncü kez düzenleniyor.

“Yaşam için Teknoloji” sloganıyla çalışmalarını

sürdüren Bosch Ev Aletleri’nin

ana sponsorluğunda online

olarak yapılacak organizasyon, dijital

dönüşümde rol alacak mühendis

adaylarının daha donanımlı bir şekilde

mezun olmalarına katkı sunuyor.

Yaşam ve doğa dostu teknolojileriyle

geleceğin dünyasına yatırım yapan

Bosch Ev Aletleri’nin katkılarıyla düzenlenen

etkinlik, yarının dünyasını

kurgulayacak mühendislik adaylarına

yeni bir ufuk kazandırmayı amaçlıyor.

Teknoloji ve pazarlamayı aynı potada

eriten program, mühendislik öğrencilerinin

kariyer planlarını farklı

bir bakış açısıyla değerlendirmelerini

ve sektörün bu alandaki insan kaynakları

açığını gidermeyi amaçlıyor. İki

hafta sürmesi planlanan ve katılımın

50 kişiyle sınırlı olduğu programda

öğrenciler dijital odaklı eğitimler alma

imkânı bulurken hem teknoloji hem de

pazarlama alanındaki son gelişmeleri

öğrenme fırsatı yakalıyor.

BOSCH EV ALETLERİ’NDEN

DİJİTAL DÖNÜŞÜME DESTEK

Dijital dönüşüm konusunda pek çok çalışmaya

imza atan ve Türkiye’de, farklı

grupların dijital yetenekler kazanması

amacıyla birçok proje yürüten Bosch

Ev Aletleri’nin ana sponsorluğundaki

etkinliğe üniversitelerin üçüncü ve

dördüncü sınıflarında okuyan öğrenciler

ile yeni mezunlar katılabiliyor.

Katılımcıların dijital dünyadaki kariyer

fırsatları hakkında bilgi edinebilecekleri

program aynı zamanda sektör

temsilcilerinin tecrübelerini yeni nesle

aktarmasını da sağlıyor. UniChallenge

Tech süresince dijital dünyayı daha yakından

tanıyacak olan mühendis adayları

başarılı şirketlerin öykülerini ajans

temsilcilerinden ve reklamverenlerden

dinleme şansı da buluyor. Teknoloji ve

pazarlama alanındaki global gelişmelerin

de değerlendirileceği programda,

gençlerin değişen ve gelişen dünyaya iş

dünyası bakış açısıyla entegre edilmeleri

de sağlanıyor.

MÜHENDİS ADAYLARI İÇİN

STAJ ŞANSI

İki haftalık programa katılacak olan

mühendis adaylarının belirlenecek

proje çalışması kapsamında sunumlar

hazırlayacakları UniChallenge Tech’te

en iyi üç sunumu hazırlayan ekipler,

IAB TR üyesi firmalarda bir aylık staj

yapma şansı da bulacak.

Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve

İdari Bilimler Fakültesi’nde, ilk kez

2019 yılında fiziksel olarak yapılan

UniChallenge Tech, geçtiğimiz yıldan

beri online olarak düzenleniyor. Uni-

Challenge Tech’e mühendislik bölümü

dışında yönetim bilişim sistemleri bölümünden

de başvurular kabul ediliyor.

İlk iki yılda 110 katılımcıyla teknoloji

ve pazarlama dünyasını buluşturan

programın bu yıl da gençlere pek çok

dijital yetenek kazandırması planlanıyor.


30 MediaCat


ADVERTORIAL

Vaillant

yaşanabilir

bir dünyaya

yatırım

yapıyor

Kaynaklarının büyük bölümünü

sürdürülebilirliğe ayıran Vaillant,

daha iyi bir iklim oluşturma

hedefiyle yenilenebilir enerjiye

yatırıma odaklanıyor; müşterisine

enerji verimli ve çevre dostu

ürünler sunuyor.

32 MediaCat

47 yıldır iklimlendirme

1

sektörüne yatırıma odaklanan

Vaillant Group, o

günden bugüne sürdürülebilirlik

kavramı üzerine kafa yoruyor,

ürettiği cihazların bu konuya en

üst düzeyde uyumlu olması için çaba

sarf ediyor. Sürdürülebilirlik stratejisi,

Vaillant Group’un sürdürülebilirlik

faaliyetlerinin temelini oluşturuyor.

Vaillant Group Türkiye de bu vizyonla

ilerliyor, grubun vizyonu doğrultusunda

aynı ilkeleri benimsiyor. Evdeki

iklimin ayrılmaz bir şekilde küresel

iklimle bağlantılı olduğunu vurgulayan

Vaillant Türkiye Pazarlama Direktörü

Hazım Bumin, bu bakış açısıyla kaynaklarının

büyük bölümünü sürdürülebilirliğe

ayırdıklarını söyledi.

Vaillant’ın evimizde, çevremizde

daha iyi bir iklim oluşturmayı hedef

olarak benimsediğini vurgulayan Bumin

sözlerine şöyle devam etti: “Çevreye

karşı olan sorumluluklarımız her

geçen gün daha fazla gündemimizde

oluyor. Bu alandaki farkındalık ve dönüşüm

için çok doğru bir zaman. Karbon

salımının kontrol altına alınması

da bu anlamda birinci derecede önemli.

Bu konuda elimizdeki bir araştırma

ısıtma cihazlarının hane halkı karbon

üretiminde çok büyük paya sahip olduğunu

ortaya koyuyor. Biz de Vaillant

olarak yaptığımız her işte, enerji verimliliğini

ana amaçlardan biri olarak

görüyoruz. Yenilenebilir enerjiye yatırım

yapıyoruz. Her geçen gün daha

verimli ürünleri piyasaya sunuyoruz.

Özellikle yenilenebilir enerjiye sahip

ısı pompasında, çevreci ürünlerle ürün

gamımızı zenginleştiriyoruz. Hem

enerji verimliliği hem de çevre dostu

teknolojiler açısından sektöre öncülük

ediyoruz.”

‘2030 YILINA KADAR İKLİM-NÖTR

OLMAYI AMAÇLIYORUZ’

Sürdürülebilirlik yolunda ölçülebilir

hedefler koyduklarına dikkat çeken

Bumin, Vaillant Group tarafından

hayata geçirilen SEEDS projesine değindi.

Bumin, “Vaillant Group olarak

CO2 emisyonlarını azaltmak adına

2011 yılında SEEDS projesini hayata

geçirdik. Sürdürülebilirlikten gelen

SEEDS kapsamında 2030 yılına kadar

Vaillant Group olarak iklim-nötr

olmayı, enerji tüketimini yüzde 40 ve


CO2 emisyonunu yüzde 50 azaltmayı

amaçlıyoruz” ifadelerini kullandı.

‘TÜKETİCİLER ARTIK

SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRÜNLER TALEP

EDİYOR’

“En önemli gündemimiz Covid-19

pandemisi gibi görünse de son aylarda

dünyada ve ülkemizde yaşanan olayların

ışığında, dünyanın asıl gündeminin

küresel ısınma olacağı ortada”

diyen Bumin, son dönemde küresel

ısınma ile gelen sıkıntıların kendini

fazlasıyla hissettirmeye başladığını

vurguladı. Vaillant’ın, müşterilerinin

ısıtma ve soğutma ihtiyaçlarını

doğaya en az zarar verecek, en çevreci

ürünlerle karşılamayı hedeflediğini

dile getiren Bumin, “Ürün geliştirme

sürecinde sürdürülebilir bir yol izlemek

adına tasarlanmış sistematik bir

yaklaşım olan “6 Yeşil Kural”ı uyguluyoruz.

Bu kriterler tüketicilerin artık

sürdürülebilir ürünler talep etmesi

adına büyük önem taşıyor. Bu kuralları;

Enerji verimliliği, Dayanıklılık, So-

m

‘SEEDS projesi

kapsamında

2030 yılına kadar

Vaillant Group

olarak iklim-nötr

olmayı, enerji

tüketimini yüzde

40 ve CO 2

emisyonunu yüzde

50 azaltmayı

amaçlıyoruz.’

rumluluk, Hizmet, Kullanım, Yaşam

döngüsü şeklinde altı başlık altında

grupladık. Sürdürülebilir ve enerji

verimli ürünlerimiz ile inovasyona

yatırım yaparken kaynak korumayı

ve düşük emisyonlu teknolojileri destekliyoruz”

diye konuştu.

‘YENİLENEBİLİR ÜRÜNLER ÖN

PLANA ÇIKACAK’

Geleceğin iklimlendirme sektöründe

yenilenebilir ürünlerin başrolde olacağını

kaydeden Bumin, “Isı pompaları ve

hidrojen ile çalışan cihazlar öne çıkacak.

Biz de ısı pompası ve hidrojen kategorisinde

müşterilerimize en iyi ürünleri

sunmak için çalışıyoruz. Ar-Ge’ye ciddi

yatırımlar yapıyoruz” dedi. Yeni ürün

geliştirme çalışmalarında tüm yaşam

döngüleri boyunca enerji verimli ve

çevre dostu olan ürünlere öncelik veren

Vaillant’ın, bu doğrultuda son olarak

geliştirdiği, küresel ısınma potansiyeli

açısından benzerlerine göre 700

kat daha çevreci ve verimli ısı pompası

aroTHERM plus, A+++ verimlilik sunuyor.

aroTHERM plus, hem ısıtma, hem

soğutma hem de sıcak su kullanımını tek

bir cihazda sunuyor. Ürün, İngiltere'nin

önde gelen ev dekorasyon dergisi Homebuilding

& Renovating Magazine’in

düzenlediği Green Home Awards’da da

ödüle layık görüldü. aroTHERM plus,

gezegenimizi koruma hedefiyle yeşil

çözümlerde öncülük eden üreticileri

takdir eden Green Home Awards’da

oyunun kurallarını değiştiren teknolojisiyle

“En İyi Isı Pompası” kategorisinin

kazananı oldu.

Vaillant’ın daha yeşil bir dünyaya

katkı sağlamak amacıyla hayata geçirdiği

Green iQ konseptli ürünlerinde

teknolojinin avantajları en üst düzeyde

sunuluyor. Ürünler, kullanıcılara

üst düzey konfor sağlarken daha verimli

enerji kullanımı ile dünyamızın

korunmasına da katkıda bulunuyor.

Vaillant’ın, Green iQ etiketli ecoTEC

Exclusive yoğuşmalı kombisi; multi

yoğuşma sağlayan teknolojisi ile standart

kombilere kıyasla yüzde 8’e varan

ek tasarruf ve düşük maliyetli enerji

kullanımı vaat ediyor. Ürün, cep telefonuyla

kontrol ve uzaktan erişim gibi

üstün özelliklere sahip. Vaillant’ın

ecoTEC Plus kombisi de 21 kW’tan 37,7

HAZIM BUMIN

Vaillant Türkiye

Pazarlama Direktörü

kW’a kadar geniş ısıtma ve 26 kW’tan

39,7 kW’ya kadar sıcak su kapasite

seçenekleriyle bol miktarda sıcak su

konforu sağlıyor. Ürün, ısıtma ve sıcak

suda yüksek enerji verimliliği ve yüzde

10 olan düşük modülasyon oranı ile

maksimum tasarruf sunuyor. Vaillant

Flexotherm ise hem toprak, hem su

hem de hava bazlı çalışabilme özelliği

ile ısı pompası ailesinde benzersiz bir

ürün olarak gösteriliyor. ■

Eylül 2021 33


İŞ DÜNYASI

Araştırma

Beyaz yakalıyı

anlama kılavuzu

İllüstrasyon:

Erhan Özden, Happy

People Project

Art Direktör

34 MediaCat


Beyaz yaka pandemiyle birlikte yaşadığı sınır deneyiminde

neleri sorguladı? Çalıştığı kuruma olan aidiyeti ne yönde

değişti? En önemlisi de bundan sonrası için beklentileri neler?

Habitus Research’ün 30 beyaz yakalıyla yaptığı görüşmelere

ek olarak, FikriMühim’in 400 beyaz yakalıyla gerçekleştirdiği

anket çalışması pandeminin ardından beyaz yakalının

haletiruhiyesini ortaya koymakla kalmıyor, iş dünyasına da yol

haritası sunuyor.

u EZGİ HÜNERLİ

andemi hayatlarımıza dair

P

irili ufaklı hemen her şeyi

belli ölçülerde etkiledi.

Bu etkinin gücü, kapsamı

ve geleceği en çok konuştuğumuz

gündem maddelerinden biri uzun zamandır.

Bu büyük denklemde beyaz

yakanın nerede durduğunu, bu süreci

nasıl yaşadığını ve bu sürece dair beklentilerini

anlamak üzere bir araştırma

gerçekleştirdik: Habitus Research’ün

farklı ölçeklerdeki firmalarda çalışan

30 beyaz yakalıyla yaptığı etnografik

derinlemesine görüşmelere ek olarak,

FikriMühim’in 400 beyaz yakalıyla

gerçekleştirdiği anket çalışmasının

bulgularını sizlerle paylaşıyoruz.

YENİ BİR TÜR SORGULAMA

Pandemi hayatlarımızda büyük bir belirsizlik

ve korku olarak yerini aldı. Kimsenin

ne olduğuna ve ne yapacağına dair

fikrinin olmadığı, ilk kez karşılaşılan bir

durum karşısında herkesin kendince öncelikli

bulduğunu yapmaya çalıştığı bir

süreç geçirdik ve hâlâ da geçiriyoruz. Firmalar

da çalışanlarına yönelik aldığı kararlar

bağlamında bu sürecin bir parçası

oldu. İşverenin bu dönemde attığı adımlar

beyaz yakanın işyerlerini daha önce

olmadığı şekilde gözlemlemesine, bunun

sonucunda işverenine yönelik yeni tip bir

sorgulama içine girmesine sebep oldu.

Pandemiden önce, beyaz yakanın

çalıştığı kuruma dair algısı, alışık olduğu

değerler sistemi üzerinden oluşuyordu.

Kurumun çalışanına sağladığı

haklar, ücret ve izin politikası, çalışanına

toleransı gibi konular üzerinden

kurumun ne derece çalışan odaklı ve

BAŞKA FIRMALARLA

KARŞILAŞTIRDIĞINIZDA

IŞYERINIZIN

ÇALIŞANLARINA

SUNDUĞU

OLANAKLARI NASIL

DEĞERLENDIRIRSINIZ?

İyi/Çok iyi %49,5

Ne iyi ne değil %32,2

İyi değil/Hiç iyi değil %18,2

n

Bugün alışık

olduğumuz düzenin

dışında, daha önce

karşılaşılmamış

bir kriz, bir

sınır deneyim

içerisindeyiz. Bu

sınır deneyimde

kurumların

yaptıkları tercihler

ve onları uygulama

biçimleri, o kurumun

ahlaki değerlerine

dair daha önce

yapılmamış türden

bir sorgulamaya

sebep oluyor.

insani koşullara sahip olup olmadığı

değerlendirilirdi.

Bugün ise alışık olduğumuz düzenin

dışında, daha önce karşılaşılmamış

bir kriz, bir sınır deneyim içerisindeyiz.

Bu sınır deneyimde kurumların

yaptıkları tercihler ve onları uygulama

biçimleri, o kurumun ahlaki değerlerine

dair daha önce yapılmamış türden

bir sorgulamaya sebep oluyor.

Önceleri kurumların bireysel düzlemde

gerçekleşen meselelere yaklaşımı

o kurumun imajına dair bir perspektif

sunardı. Bugün ise o kurumlar tüm

çalışanlarını ilgilendiren topyekûn

bir mücadele içerisindeler. Kurumun

böyle bir mücadeledeki tutumu, o kurumu

ahlaki olarak belli bir taraf olan,

canlandıran bir yapıya büründürdü.

Pandemiyle birlikte kurumlar çok daha

somut ve yoğun bir biçimde ahlaki değerleri,

vicdani muhakemesi ve belli bir

kişiliği olan canlı bir yapı olarak görüldü.

İşverenin kriz ortamında yapmayı

seçtikleri, kurumun “gerçek yüzü”nü

tüm çalışanlar nazarında ortaya çıkaran

unsurlar oldu. Dolayısıyla, bugün

büyüklü küçüklü her firmanın aldığı

karar, yapılanlar ve yapılmayanlar beyaz

yakanın çalıştığı kurumla ilişkisini,

kuruma olan aidiyetini ve bunun neticesinde

yaşam biçimini yeniden gözden

geçirmesine neden oldu.

Bahsi geçen gözden geçirme halini

her beyaz yakanın aynı yoğunlukta

yaşadığını söylemek mümkün değil.

Beyaz yaka arasında, kariyerini ona sunulan

imkânlar ve haklar çerçevesinde

değerlendiren, halihazırda çalışma koşulları

üzerine kafa yoran ve koşullarını

sürekli iyileştirmeye çalışan kitle, bu

konuya dair daha yoğun bir sorgulama

içinde. Beyaz yaka, bu sorgulama içerisindeyken

kurumların pandemiye

yönelik aldığı kararlar ve tedbirlerini

birbiriyle kıyasladı. Herkes kendi

kurumunu derecelendirirken, başka

kurumların ne tür önlemler aldığını,

oralarda çalışanlara sunulan hakların

niteliği ve niceliğini, işyeri mekânlarında

ne tür düzenlemeler yapıldığını

kendi kurumunda sunulanlarla kıyas

yaparak bir sonuca ulaştı.

Eylül 2021 35


İŞ DÜNYASI

ALINAN TEDBİRLER, KORUNAN/

SUNULAN HAKLAR

Beyaz yaka için şirket değerlerini tartışmaya

açan en temel konu, kurumların

uzaktan çalışma meselesine yaklaşımları

oldu.

Bu süreçte, beyaz yaka işvereninden

evden çalışma konusunda hızlı bir

biçimde çalışanın sağlığını önceliklendiren

kararlar almasını bekledi. Ancak

her kurum bu beklentiyi karşılayamamış.

Evden çalışma kararının hızlıca

alınmaması, kurumun evden çalışma

kararına direniş göstermesi ya da işlerin

uzaktan halledilebiliyor olmasına

rağmen çalışanların işyerine çağrılması

gibi durumlar beyaz yakayı rahatsız

etmiş. Kurumsal olarak evden çalışmaya

yönelik karar çıksa da, yöneticinin

çalışanı işyerine getirtmesi alınan kararların

ciddiyetini sorgulatmış.

Beyaz yaka bu süreçte çalışan odaklı,

keyfî kararlara müsaade etmeyen, alınan

kararlarda belirsizliğe mahal vermeyecek

bir yaklaşım bekledi. Ancak net

kararların olmadığı, keyfî alanlara açık

yaklaşımlar sebebiyle kurumun değerleri,

yetkinliği, konuya hâkimiyeti bağlamında

soru işaretleri gündeme geldi.

İşverenin tutumu yalnızca uzaktan

çalışma, işyerinde sosyal mesafe oluş-

PANDEMI SÜRECINDE

IŞYERININ ALDIĞI

KARARLAR KIMIN

ÇIKARLARINI

KORUYORDU? (%)

Daha ziyade şirketin çıkarlarına

yönelikti.

İki tarafın da çıkarlarını

gözetiyordu.

Daha ziyade çalışanların

çıkarlarına yönelikti.

47

44

9

T

İşyerinde

oluşturulan

ergonomik

ortamın evde

oluşturulabilmesi,

eşyaların şirketler

tarafından temin

edilmesi, o şirketin

çalışanın gözünde

memnuniyetini

artıracak hamleler

olarak görülse

de, araştırma

dahilinde bu

kapsamda aksiyon

alan bir firma ile

karşılaşılmadı.

PANDEMI SÜRECINDE

IŞYERINIZIN ALDIĞI

KARARLARDAN NE KADAR

MEMNUNSUNUZ?

H

Memnunum/Çok memnunum

%48,5

Ne memnunum ne değilim %35

Memnun değilim/Hiç memnun

değilim %16,5

turmak ve hijyen konularında yapılan

düzenlemeler üzerinden değerlendirilmiyor

elbette. Sağlıkla alakalı tedbirlerin

yanı sıra işyerinde halihazırda var

olan hakları korumak ve yeni koşullara

uygun yeni haklar sunulması da bir

gündem olarak beliriyor.

Ofisten evde çalışmaya geçiş sürecinde

beyaz yakanın normalde sahip

olduğu çok temel birtakım haklardan

mahrum kalma ihtimali ve kimi zaman

da gerçeği, kurumla çalışan arasında

çekişme yaratan konulardan biri. Ofiste

çalışmanın getirilerinden olan yemek

giderinin veya yemeğin genellikle

kurum tarafından karşılanıyor olması

ve çalışmak için gerekli fiziksel koşulların

ofis ortamında sağlanıyor olması,

evden çalışma modeline geçilince birer

soru işaretine dönüştü. Yeni çalışma

düzenine ayak uydururken, başta mutfak/yemek

masrafları olmak üzere,

çalışma saatleri içerisinde harcanan

doğalgaz, elektrik, internet giderlerine

destek veren şirketler, vermeyenlere

göre yine çalışanına değer veren ve çalışan

odaklı olarak değerlendiriliyor. Bu

tür desteklere yanaşmayan kurumların

ise krizi yalnızca kendi lehine fırsata

çevirdikleri, kurumsal harcamaları

EVDEN ÇALIŞTIĞINIZ

SÜREÇTE ÇALIŞMA

TEMPONUZ NASILDI?

%54 %27

Ofiste

çalıştığımdan

daha çok

çalıştım.

EVDEN ÇALIŞMANIN

YORUCULUĞU SİZİN

İÇİN NASILDI?

Pandemi iş

değiştirmenin

tek sebebi

olmasa da

hızlandırıcısı

olarak

görülüyor.

Ofiste

ne kadar

çalışıyorsam

evde de

o kadar

çalıştım.

%19

Ofiste

çalıştığımdan

daha az

çalıştım.

Genel olarak daha

yorucuydu. %46

Genel olarak daha az

yorucuydu. %36

Ofiste çalışmakla aynı

yoruculuktaydı. %19

36 MediaCat


kısarken çalışanın giderlerini önemsemedikleri

yönünde bir yaklaşım öne

çıkıyor.

Çalışma ortamına dair talep edilen

bir diğer ihtiyaç ise işyerinde oluşturulan

ergonomik ortamın evde oluşturulabilmesi.

Çalışma masası ve sandalyesi,

bilgisayar üstünden yapılan toplantılar

için kulaklık gibi eşyaların şirketler

tarafından temin edilmesi, o şirketin

çalışanın gözünde memnuniyetini artıracak

hamleler olarak görülse de, araştırma

dahilinde bu kapsamda aksiyon

alan bir firma ile karşılaşılmadı.

Beyaz yaka çalıştığı kurumun bu

süreçteki yönetim başarısını, pandemi

öncesinde kuruma dair sahip olduğu

algının bir uzantısı olarak değerlendiriyor.

Pandemi, çalışanın kurumla arasında

var olan ilişkiye bir boyut daha

getiriyor. İşverenin bu süreçteki başarısı

ya da başarısızlığı konuşulurken

“şaşırtmadı”, “hayal kırıklığı yarattı”,

“beklediğimden iyi yönetti” şeklinde

ifadelerle karşılaşıldı. Bu süreçte kuruma

yönelik imaj ya pekişti ya da şaşırttı...

İşverenine karşı hayal kırıklığı

duyanlar için iş değişimi seçeneği bir

gündem. Pandemi iş değiştirmenin tek

t

Hibrit çalışma

modelinden

vazgeçmek

istemediğini

her fırsatta dile

getiren beyaz yaka

için bu modelin

sürdürülebilirliği,

işverenin çalışanın

hakkını ve özel

hayatını gözeterek

düzenleme yapması

ile mümkün olabilir.

EVDEN ÇALIŞMANIN YORUCULUĞU SIZIN IÇIN NASILDI?

Çocuksuz

Çocuklu

EVDEN ÇALIŞMAK BENIM IÇIN DAHA VERIMLI OLDU.

Büyük

işletmeler

KOBİ

EVDEN ÇALIŞIRKEN ÖZEL HAYATIMLA IŞ HAYATIM

BIRBIRINE KARIŞTI.

Çocuksuz

Çocuklu

%13,6

%33,3

%19,9

%17

%29,7

%23,4

%54

%30,6

%46,1

%28,1

%56,4

%64,3

%20,6

%17,9

Daha yorucuydu Daha az yorucuydu Aynı yoruculuktaydı

%63,1

%49,5

Verimsiz oldu Aynıydı Verimli oldu

%13,9

%18,7

Karışmadı Karıştı Ne karıştı ne karışmadı

PANDEMIYLE

BIRLIKTE IŞYERLERINI

DEĞERLENDIRME

KRITERLERIM DEĞIŞTI.

Katılıyorum/kesinlikle

katılıyorum. %71

Ne katılıyorum

ne katılmıyorum. % 20

Katılmıyorum/kesinlikle

katılmıyorum. %9

EVDEN ÇALIŞIRKEN

IŞLERIN IŞLEYIŞINDE BIR

AKSAMA OLDU MU?

Bir değişiklik olmadı, aynı şekilde

devam etti. %53

Aksamalar oldu . %26

Daha verimli sonuçlar alındı. %21

sebebi olmasa da hızlandırıcısı olarak

görülüyor.

GLOBAL ŞİRKETLER SINAVI GEÇTİ

Şirketlerin tutumu değerlendirilirken

global şirketlerin bu süreci daha iyi

yönettiğine dair ortak bir görüş var.

Özellikle uzaktan çalışmaya izin verilmesi,

ofise gidilmesi gereken durumlarda

sağlıktan tasarruf yapılmayacak

şekilde önlemler alınması, hijyen ve

mesafe kurallarına itibar edilmesi gibi

konularda global şirketler sınıfı daha

iyi notlarla geçmiş durumda.

Öte yandan KOBİ’lere ve patron

şirketlerine dair aynı genellemeyi yapmak

mümkün görünmüyor. Şirketin

alacağı aksiyonların yalnızca patrona

bağlı olması alınan kararların meşruluğunu

sorgulatıyor. Böyle bir düzlemde

kaçınılmaz olarak beyaz yaka kurumun

Eylül 2021 37


İŞ DÜNYASI

şirket kültürünü, o kuruma aitliğini ve

nasıl bir yerde çalışmak istediğini de

her zamankinden fazla sorguluyor.

ESNEK ÇALIŞMA MI MESAİLİ

ÇALIŞMA MI?

Pandemi öncesinde beyaz yakanın esnek

çalışma, uzaktan çalışma gibi talepleri

iş-özel hayat dengesini sağlamak

üzere oluşturulan, çalışanın lehine bir

politika olarak gündeme gelirdi. Bu imkân

pandemiyle süreklilik kazanınca

tam zamanlı ofiste çalışmanın gerekliliği

bundan sonrası için beyaz yaka tarafından

daha çok sorgulanır oldu. Artık

her gün işe gitme ve trafikte zaman

kaybetme fikri “gereksiz” bulunduğu

gibi, beyaz yakanın da tam zamanlı ofise

dönmeye niyeti ve motivasyonu yok.

Bu dönemde trafikte geçirilen saatlerin

uyku olarak dönmesi, evde istenilen

kıyafetle çalışabilmek, toplantıya tam

vaktinde bağlanabilmek gibi imkânlar

iş ile kurulan ilişkiyi daha konforlu bir

alana taşıyor. Ancak mevcut evden çalışma

sistemi belli konularda rahatlık

a

Artık her gün işe

gitme ve trafikte

zaman kaybetme

fikri “gereksiz”

bulunduğu gibi,

beyaz yakanın da

tam zamanlı ofise

dönmeye niyeti ve

motivasyonu yok.

PANDEMI GÜNDEMI ORTADAN KALKARSA

(YA DA OFISTEN ÇALIŞMA RISKI KABUL EDILIR SEVIYELERE

DÜŞERSE) ÇALIŞTIĞINIZ IŞYERI SIZCE HANGI ÇALIŞMA

DÜZENINI UYGULAR?

Eski ofis düzenine geri döneceğimizi düşünüyorum/biliyorum. %68

Hem ofisten hem de uzaktan çalışabileceğimiz bir modele geçeceğimizi

düşünüyorum/biliyorum. %29

Uzaktan çalışmaya geçeceğimizi düşünüyorum/biliyorum. %3

getirse de, bu durumun işveren tarafından

çoğu zaman suistimal edildiği

iddia ediliyor.

Özellikle sokağa çıkma yasaklarının

olduğu dönemde evde geçirilen sürenin

artmasıyla mesai saatleri dışında

çalışılmamasına yeterince uyulmadığı

dile getirildi. Çalışma saatlerine yönelik

belli kurumsal kararlar olsa dahi

yöneticinin inisiyatifine bağlı olarak o

kurallar esnetiliyor. Akşam saatlerine

ve hafta sonlarına toplantı konulması

olağanüstü hal iken evde olunması sebebiyle

beyaz yakanın normali haline

dönüyor. Bazı yöneticilerin durumu

“zaten evdeyiz” yaklaşımıyla ele alması

ve evden çalışmanın bizzat kendisinin

lütuf olarak değerlendirilmesi beyaz

yaka için evden çalışmayı dezavantaja

dönüştürüyor. Kuralların esnekliğinin

bu derece kanıksanması ile birlikte,

işyerleri çalışanının özel/ev hayatına

izinsiz dahil oluyor. Dolayısıyla evden

çalışmak bu şekliyle beyaz yakaya pandemi

öncesinde talep ettiği türden bir

esneklik getirmiyor.

SEÇME ŞANSINIZ OLSA

AŞAĞIDAKI ÇALIŞMA

DÜZENLERINDEN

HANGISINI SEÇERDINIZ?

İstediğim zamanlar evden,

istediğim zamanlar ofisten

çalışmak isterim. %51

Belirli bir düzen içinde bazen

ofisten bazen de evden çalışmak

isterim. %27

Hep evden çalışmak isterim. %13

Hep ofisten çalışmak isterim. %9

38 MediaCat

EVDEN ÇALIŞMANIN ETKILERI

Pandemi sürecindeki kararları sebebiyle işyerimle olan ilişkimi

yeniden değerlendirmek durumunda kaldım. %33

Pandemi sürecini kişisel gelişimim için verimli şekilde kullandım. %51

Pandemi sebebiyle geleceğe dair umutlarım azaldı. %55

Evden çalışmak benim için daha verimli oldu. %57

Evden çalışırken özel hayatımla iş hayatım birbirine karıştı. %61

Evden çalışınca da işler aynı şekilde yürüdü. %68

Pandemi “daha iyi yaşam” algımı değiştirdi. %70

Pandemiden sonra işletmeler çalışanlarına olan davranışlarını

gözden geçirmek zorunda kalacaklar. %71

Pandemiyle birlikte işyerlerini değerlendirme kriterlerim değişti. %71

Pandemi sonrası dünyada işveren ve çalışanlar arasındaki ilişkinin

muhakkak değişeceğini düşünüyorum. %75

Pandemi herkese evden çalışmanın mümkün olduğunu gösterdi. %75

Pandemi sonrası dünyada çalışma düzeninin muhakkak değişeceğini

düşünüyorum. %79

İLERLEYEN ZAMANLARDA

EVDEN ÇALIŞMA DÜZENI

IÇIN BEKLENTINIZ

NEDIR? (%)

İsteyenler için devam etmesini

isterim.

Herkes için devam etmesini

isterim.

75,2

15,5

9,2

Herkes için sonlanmasını isterim.


Evden çalışma meselesi işlerin

uzaktan yürütülebilme olanağı üzerinden

tartışılsa da işleri yürütenlerin

hayat evreleri ve düzeni açısından da

ele alınması gereken bir konu. Bugün

çalışma saatleri eskisine göre çok daha

artmış olan ve çocuğu olan çalışanlar

için mevcut evden çalışma şeklini kabullenmek

çok daha zor. Çiftler ve çocuğu

olanlar için bu şekilde yaşayabilmenin

imkânı, eşlerin işleri ortaklaşa

yapabilme kapasitelerine bağlı. Eşler

arasında karşılıklı anlayış ne kadar fazlaysa

iş bölümü paylaşımı o kadar sorun

olmaktan çıkıyor. Aynı ev içerisinde

kişisel ilişkilerin yoğunlaşmasının

getirdiği gerginliği azaltabilmek için ev,

fiziksel olarak eşler tarafından paylaşılıyor

ve çalışma alanları ayrılıyor.

Beyaz yakanın dışarıda sürdürdüğü

sosyal hayatı aynı şekilde sürdürmemesi

de evdeki sıkışmışlık halini

EVDEN ÇALIŞMAK

HAYATINIZI NASIL

ETKILEDI? (%)

Dezavantajları olsa da genel

olarak avantajlı oldu.

Avantajları olsa da genel olarak

dezavantajlı oldu.

Çok avantajlı oldu.

Çok dezavantajlı oldu.

Araştırma Habitus Research

tarafından gerçekleştirilmiştir.

Araştırmaya ek olarak

FikriMühim’den anket desteği

alınmıştır.

55

26

15

4

artıran faktörlerden biri. Bu durum

olumlu anlamıyla beyaz yakanın daha

fazla para biriktirmesine ve online alışverişe

daha fazla yönelmesine sebep olmuş

gibi görünüyor. Benzer şekilde bu

sürecin kişisel gelişim için kullanılma

gayretine tanıklık ediyoruz.

MESAFEYLE BİRLİKTE

ARTAN DENETİM

Uzaktan çalışmanın işveren ve çalışan

arasındaki mesafeyi artırmasıyla birlikte

işveren çalışan üzerindeki denetimini

de artırmış. Sabah 09:00 toplantıları,

sık ve uzun süren toplantılar ve

online olma zorunluluğu, işin içeriğinden

bağımsız olarak çalışanlar tarafından

denetimin yollarından biri olarak

görülüyorken, yöneticiler için böyle bir

takip sistemi uzaktan çalışabilmenin

tek yolu. Uzaktan çalışma imkânının

belli kurumlar için ancak şehir içinde

olanaklı olması da denetimi pekiştiren

bir diğer unsur.

Pandemi ortamında şehirdışında

çalışmak mümkün iken yöneticinin

inisiyatifine bağlı olarak şehirdışına

çıkmaya izin verilmemesi, uzaktan çalışmanın

uzatılma kararının son anda

açıklanarak uzatılma ihtimali olan şehirdışı

seyahatlerinin önüne geçilmesi

gibi durumlar, işverenle çalışan arasındaki

mesafeyi artıran bir strateji oyununa

dönüyor. Uzaktan çalışma gerekçesiyle

daha fazla denetlendiğini, daha

fazla çalıştırıldığını, zorunlu olarak

şehir içinde tutulduğunu ve iş-özel hayat

dengesinin es geçildiğini hisseden

beyaz yaka, bu nedenle, bulunduğu konumu,

çalışma ve yaşam biçimini daha

çok sorguluyor.

Evden çalışmak pahasına çalışanın

özel hayatının bu derece ihlale açık olması

ve bir iş-özel hayat dengesi oluşturulamaması

beyaz yakanın uzun vadede

kabul edeceği bir düzen olmayacak.

Hibrit çalışma modelinden vazgeçmek

istemediğini her fırsatta dile getiren

beyaz yaka için bu modelin sürdürülebilirliği

işverenin çalışanın hakkını

ve özel hayatını gözeterek düzenleme

yapması ile mümkün olabilir. ■

Pandemi döneminde;

kurumların yaptıkları tercihler ve

uygulama biçimleri çalışanları,

kurumlarının ahlaki değerlerine

dair yeni bir tür sorgulamaya itti.

Yeni yaklaşım

Çalışan odaklı, keyfî kararlara

müsaade etmeyen, alınan

kararlarda belirsizliğe mahal

vermeyecek bir yaklaşım.

Değişen beklentiler

İşyerinde halihazırda var olan

hakları korumak ve yeni koşullara

uygun yeni haklar sunulması.

Hayal kırıklığı

İşverenine karşı hayal kırıklığı

duyanlar için iş değişimi seçeneği

gündemde.

Global şirketlerin bu süreci daha

iyi yönettiğine dair ortak bir görüş

hâkim.

Esneklik sorunsalı

Kuralların esnekliğinin bu derece

kanıksandığı bir evden çalışma

hali, beyaz yakaya pandemi

öncesinde talep ettiği türden bir

esneklik getirmiyor.

Sıkışmışlık hali

Beyaz yakanın dışarıda

sürdürdüğü sosyal hayatı aynı

şekilde sürdürmemesi evdeki

sıkışmışlık halini artırıyor.

Uzaktan çalışma, işverenle çalışan

arasındaki mesafeyi artıran bir

strateji oyununa dönüyor.

BUNDAN SONRA

NE OLACAK?

1

YENI KOŞULLARA UYGUN

ÖLÇÜMLEME SISTEMI

Evden çalışma bugün için bir tarafıyla

çalışanların memnun oldukları

ama tam manasıyla çözüm olarak

görmedikleri bir mesele. Hibrit çalışma

modeli oluştururken, çalışanın ihtiyaç

ve isteklerinin hesaba katılarak

düzenlenmesi, firmaların performans

ölçümü ve denetimlerini yeni düzlemde

yapılandırmaları ilerisi için önem arz

ediyor.

2

ÖRGÜTSEL YAPILARIN KURULMASI

Daha da önemli konu, pandemiyle

başlayan, işverenini sorgulama halinin

gelecekte daha geniş bir perspektifle

ele alınacak olması. Şirketler nitelikli

elemanlarla çalışmak için çalışanların

artan hassasiyetlerini gözeterek

örgütsel yapılarını kurmak durumunda

kalacaklar. Nitelikli çalışanlar

firmalardan daha fazla hak odaklı

taleplerde bulunacakken, bunları

yerine getirmeyen firmalar kaçınılmaz

olarak daha az nitelikli elemanlarla

çalışacak.

Bu anlamıyla büyük bir dönüşüm

bizleri bekliyor. Daha iyisi olmak

adına birbirleriyle yarışan firmalar

önümüzdeki dönemde iyi olmak

istiyorlarsa, öncelikle çalışanlarına

daha çok kulak kabartmak zorundalar.

Piyasanın ve zamanın gerisinde

kalmamak için bazı değerlerini

ve önceliklerini gözden geçirmek

durumundalar.

Eylül 2021 39


ADVERTORIAL

Kadına

şiddete hayır

diyen forma

Samsunspor kulübü, günden güne

artan kadına şiddet olaylarına

dikkat çekmek için herkesi harekete

geçmeye davet eden “Dünyanın En

Ağır Forması” ile bu sezon sahalara

çıkmaya hazırlanıyor.

Mart 2021. Ülke genelinde

6

artışa geçen kadına şiddet

olaylarından bir tanesi,

Samsun’da yaşandı. Beş yaşındaki

çocuğunun önünde eşini öldüresiye

döven adamın görüntüsü sosyal

medyayı ayağa kaldırdı.

Samsunspor kulübü, kendi şehrinde

yaşanan bu üzücü olayın ardından

sosyal medya kanallarından olayı kınasa

da, şiddet olaylarının önüne geçmek

için daha büyük bir adım atmaya karar

verdi.

Samsunspor’un ve reklam ajansı

Format C’nin birlikte yürüteceği

bu proje için Macron Türkiye, tasarımı

Samsunspor tarafından yapılan

dikkat çekici bir yeni sezon forması

üretti. Üzerinde 15 dilde “Kadına

Şiddete Hayır” yazan bu mor forma,

Samsunspor’un sezon boyu giyeceği

dört formadan biri olarak lanse edildi.

“Dünyanın En Ağır Forması” ismiyle

çıkarılan bu forma, kadına şiddete

dikkat çeken ve Samsunspor medya

ekibinin prodüksiyonunu üstlendiği

bir filmle taraftarlara duyuruldu. Samsunspor

taraftarı olsun olmasın, on

binlerce sosyal medya kullanıcısından

40 MediaCat

takdir alıp destek gören bu formanın

satışından elde edilecek gelirin kadın

derneklerine bağışlanması için de gerekli

tüm adımlar atıldı.

UZUN YILLAR SÜRECEK

BİR PROJE

Samsunspor, dünyanın köklü kulüpleriyle

de iletişime geçerek projeye onları

da dahil etmek için çalışmalarını sürdürüyor.

Yurtiçindeki birçok halı saha tesisine,

üzerinde aynı mesajların yer aldığı

mor yelekler dağıtacak olan Samsunspor

ve Format C, mesajını vermeyi

hedeflediği kitlenin olduğu farklı mecralarda

da çalışmalar yapmayı hedefliyor.

Kadına şiddet olaylarının önlenmesi

adına, yine farklı kadın dernekleriyle

ortak projeler yürütmek için adımlar

atan Samsunspor, bu projeyi uzun yıllar

devam ettirerek kamuoyunun dikkatini

bu sorunun üzerinde tutmayı

önceliklerinden biri olarak görüyor.

Format C kreatif direktörlerinden

Mert Bitmez projeyi, “Kulüplerin o

sezon giyecekleri forma, taraftar tarafından

her yıl büyük bir heyecanla bek-

lenir. Samsunspor, bir formasını böyle

önemli bir konuya dikkat çekmek için

kullanarak, sadece kendi taraftarının

değil, diğer futbolseverlerin de gözden

kaçırmalarının mümkün olmadığı cesur

bir adım attı” sözleriyle anlatıyor. ■


KAPAK

Ciddi bir sorunumuz var

İllüstrasyon: Mustafa Günaydın / Muhabbet

42 MediaCat


Sosyolojik perspektiften bakıldığında; bir sorunun adını koyup

onu yüksek sesle söylemek o sorunun gerçekliğini kabul etmek

demektir. Tam da bu nedenle, alenen ortada olduğu halde

adı koyulmayan, bahsi geçirilmeyen sorunların gerçekliğinin

reddedildiğini varsayarız. Bugün, sorunumuzun adı iklim

krizi ve hepimiz bu iki kelimeyi haykırmak mecburiyetindeyiz.

Geleceğimiz, sesimizin ne kadar gür çıkacağına bağlı.

u ARZU NİLAY KOCASU

içbir araştırmaya,

H

rapora, istatistiğe

veya uzman görüşüne

başvurmadan,

sadece kendi

hatıralarımızda

ufak bir yolculuğa çıkarak başlayalım.

Bugünden 20 yıl öncesine gidelim

birlikte. Bir yaz akşamında, Marmara

Ereğlisi’ndeki bir evin kamelyasında

dostlarımızla oturup sohbet ettiğimizi

hayal edelim. Bize yıldızlı Temmuz

karanlığında hafif ürpertiyle dolaptan

ince bir hırka çıkartan o limoni

havayı hatırlayalım… Ya da bir ilkbahar

sabahı okul yolunda güneşimize

eşlik eden hafif esintiyi. Sonra şunu

düşünelim: En son ne zaman gerçek

bir ilkbahar yaşadık? Nice melankolilere

ilham kaynağı olan sonbahar

nerede?

İklim değişikliğini “bilmek”

olmasa da “sezmek” için gündelik

hayatımızın yıllar içinde uğradığı

değişiklikleri şöyle bir gözden geçirmek

yeterli. Ancak bu değişikliklerin

uzun yıllara yayılması, beynimizin

durumu sorun olarak algılamasının

önüne geçiyor. Havaların bir önceki

seneye kıyasla hep bir nebze ısınması,

mevsim geçişlerinin bir anda

değil yıllar içinde keskinleşmesi iklim

değişimini zihnimizde olağan

bir hava olayı gibi kodlamamıza sebep

oluyor. Koca yerkürede minik

bir nokta olduğumuz için ona büyük

bir zarar veremeyeceğimiz yanılgısındayız.

İstanbul’da yazın ölçülen

30 derece ve üzeri

sıcaklıklar (ortalama)

1961-1970

yıllarında

26 gün

Toplam artış oranı

%36

2005-2014

yıllarında

36 gün

Kaynak: Prof. Dr. Levent Kurnaz, Son

Buzul Erimeden: İklim Değişikliği

Hakkında Öğrenmek İstediğiniz Her Şey

(İstanbul: Doğan Kitap, 2019)

İHTİYACIMIZ OLAN TEMEL

BİLGİLER

Bilhassa bir süredir Akdeniz’de görülen

balon balığı istilasının yanı sıra

yakın dönemde yaşadığımız yangın

ve sel felaketleri gibi aşırı doğa olayları

nedeniyle, bugün hepimiz iklim

meselesinin aciliyetle ele alınması

gereken bir konu olduğunun farkındayız.

Geçtiğimiz yıl neredeyse bir

kıtayı yok eden Avustralya yangınlarının

ardından yakın tarihli Kaliforniya

yangınlarının yanı sıra Çin ve

Hindistan’daki sel felaketleri de iklim

krizinin tabiatı itibarıyla küresel

bir sorun olduğunun ispatı.

Sorunun bu denli yakınımızda aksetmesi

bizi ortalama vatandaş olarak

bugüne kadar bildiklerimizden daha

fazlasını öğrenmeye itti şüphesiz.

Her sene biraz daha sıcak geçen yazları

konu alan “havadan sudan” sohbetlerimiz

yerini, son IPCC raporundaki

grafikleri anlamaya çalıştığımız

bol terminolojili tartışmalara bıraktı.

Öyleyse başa dönelim ve iklim krizi

etrafındaki tartışmaları daha iyi

anlayabilmek için, Prof. Dr. Levent

Kurnaz’ın Son Buzul Erimeden adlı

kitabının da yardımıyla, iklim sistemine

dair bilgilerimizi tazeleyelim.

Yeryüzünün herhangi bir noktasında

uzun yıllar içerisinde gözlemlenen

hava koşullarının ortalama

özelliklerine ve bu olayların yaşanma

sıklıklarının, zamansal dağılımlarının,

uç değerlerinin, şiddetli olayların

ve tüm değişkenlik çeşitlerinin

birleşimine iklim adını veriyoruz.

Atmosfer, okyanuslar, buzullar, yüzeydeki

kayalar ve canlılardan oluşan

iklim sistemizi rayından çıkaracak üç

faktör var: Güneş’ten Dünya’ya gelen

enerji miktarı, yeryüzündeki kara ve

denizlerin dağılımı ve atmosferin yapısı

yani atmosferdeki gazlar.

Dünya’nın ortalama sıcaklığının

değişmemesi için gelen enerjinin

çıkan enerjiye eşit olması gerekiyor

ancak biz, atmosfere saldığımız ve sıcaklığı

tutma kapasitesi hayli yüksek

olan sera gazları nedeniyle bu alışverişin

dengesini bozarak Dünya’nın

daha çok ısınmasına neden oluyoruz.

Yani kömür, petrol ve doğalgaz yakarak

atmosferin yapısını değiştiriyoruz.

1970 yılında atmosfere 27 milyar

ton karbondioksit eşdeğeri sera gazı

salan insanlık, 40 yıl gibi kısa bir sürede,

bu faaliyeti neredeyse iki kat

artırarak 49 milyar ton karbondioksit

eşdeğeri sera gazı salımına ulaştırdı.

İnsanlığın bu konudaki azim ve

ısrarını “Atmosferdeki karbondioksit

gazının toplam ağırlığı bize çok yüksek

gibi görünebilecek 3 trilyon ya da

3 bin milyar tondur. İnsanlık her sene

atmosfere yaklaşık 40 milyar ton karbondioksit

salmaktadır. Bu, 10 yılda

Eylül 2021 43


KAPAK

BİRSU TANERİ / MUHABBET

400 milyar, böyle gidersek 100 yılda da

4 bin milyar ton eder. Yani atmosferdeki

karbondioksit miktarını 100 yıl içerisinde

iki kattan daha fazla artırabilme

kapasitesine ve ihtirasına sahibiz”

sözleriyle izah eden Kurnaz, küresel

ısınmanın nedenini şöyle özetliyor:

“Uzayda bir (hatta pek çok) uydumuz

var ve bu uydu bir yandan Güneş’ten

Dünya’ya gelen enerji miktarını

diğer yandan da Dünya’dan

uzaya saçılan enerji miktarını ölçüyor.

1971’den bugüne kadar yapılan ölçümler,

Dünya’ya gelen enerjinin giden

enerjiden daha fazla olduğunu gösteriyor.

Bu fazlalık enerji de atmosferin

ısınmasına neden oluyor.”

Özetle, insanlık olarak gerçekleştirdiğimiz

faaliyetlerle, Dünya’yı kendi

haline bıraktığımızda ve yanardağ

ya da göktaşı gibi felaketlerin yaşanmadığını

varsaydığımızda, yerkürede

gerçekleşmesi beklenen iklim değişikliklerinin

6 bin kat kadar hızlı yaşanmasına

neden oluyoruz. Atmosferin

yapısını ve ısı tutma özelliğini değiştiren

müdahalelerimiz bir göktaşı çarpmasına

eşdeğer hızda.

ASLINDA SORUNUN FARKINDAYIZ

Her ne kadar Dünya’ya gereken özeni

göstermesek de tehlikeden tamamen

bihaber olduğumuz varsayımı pek de

isabetli değil. Ülkemiz özelinde konuyla

ilgili en güncel çıktılardan bazılarını

İklim Haber ve Konda işbirliğinde gerçekleştirilen

Türkiye’de İklim Değişikliği

ve Çevre Sorunları Algısı 2020

araştırmasında bulmamız mümkün.

Kronolojisi itibarıyla ülkemizdeki son

j

İklim sorununun bu

denli yakınımızda

aksetmesi bizi

bugüne kadar

bildiklerimizden

daha fazlasını

öğrenmeye itti

şüphesiz. Her

sene biraz daha

sıcak geçen

yazları konu alan

“havadan sudan”

sohbetlerimiz

yerini son IPCC

raporundaki

grafikleri anlamaya

çalıştığımız bol

terminolojili

tartışmalara bıraktı.

BİRSU TANERİ / MUHABBET

yangınlardan öncesine denk gelse de

pandeminin bağrında hayat bulan bu

araştırma, bize, Türkiye olarak iklim

krizinin bilincinde olduğumuzu gösteriyor.

Türkiye’nin 32 ilinin merkez dahil

105 ilçesine bağlı 190 mahalle ve köyünde,

3 bin 431 kişiyle hanelerinde

yüz yüze görüşülerek gerçekleştirilen

araştırmaya göre katılımcıların yüzde

51,5 gibi geniş bir bölümü, özellikle

pandemi döneminde gündemden düşen

iklim meselesinin COVID-19’dan

daha büyük bir kriz olduğunda hemfikir.

Yine katılımcıların yüzde 71,4 gibi

keskin bir çoğunluğu iklim değişikliğinin

insan faaliyetlerinin sonucu olduğuna

inanıyor. ABD Eski Başkanı Donald

Trump gibi etkili bir figürün iklim

krizinin varlığını reddettiği bir dünyada,

bu, hayli umut verici bir oran.

Yine de bu farkındalık seviyesi

bizi şaşırtmamalı zira tüm devletler

nezdinde kabul gören sıfatına sahip olması

nedeniyle görece iyimser olarak

tabir edebileceğimiz IPCC (Intergovernmental

Panel on Climate Change

– Hükümetlerarası İklim Değişikliği

Paneli) de yayımlanan son raporunda

insanlığın iklim değişikliğindeki rolünün

“su götürmez” olduğunu ve sera

gazları konusunda önlem alınmaması

halinde en iyi senaryoda dahi küresel

ısınmanın 2°C’nin üzerine çıkacağını

söylüyor.

ÇOK KATMANLI BİR KRİZ

İklim krizinin geleceğimizi yalnızca

hava koşulları sınırlarında değil eko-

YANGININ

BİLANÇOSU

Türkiye Ormancılar Derneği’nin

Haziran 2021 tarihli verilerine

göre, ülkemizde 2011-2020

döneminde ortalama 3,5 hektar

olarak tespit edilen yangın başına

yanan alan miktarı, yalnızca 2020

yılında 6,2 hektara ulaştı.

Türkiye’de bu yıl 28 Temmuz

itibarıyla Manavgat’ta başlayıp

ülkenin farklı illerinde çıkan

yüzlerce yangında toplamda 126

bin hektarı aşkın alan yandı. AP

verilerine göre, Türkiye’nin 43

farklı yerinde 260 adet orman

yangını meydana gelirken,

özellikle Akdeniz ve Ege’deki

orman yangınların söndürülmesi

günler aldı. Yalnızca Manavgat’ta

yanan alan ise 60 bin hektarı

buldu. Onbinlerce canlı öldü,

onlarca mahalle kısmen ya da

tamamen yandı.

Eskiden temmuz-ağustos

aylarında yaşanması beklenen

yangın açısından riskli sezon,

iklim değişikliğinin etkisiyle

Eylül ve Ekim aylarını da

kapsayacak şekilde genişlemiş

durumda. İstanbul Üniversitesi

– Cerrahpaşa Orman Fakültesi

Öğretim Üyesi Doğanay Tolunay,

orman yangınlarına neden olan

“yangın üçgeni”nde yanıcı madde

ve oksijenden sonra gelen kıvılcım

faktörünün, yangınların çıkışında

kritik olduğunu ve müsebbibinin

insanlar olduğunu söylüyor.

Bireylerin yanı sıra Tarım ve

Orman Bakanlığı gibi kurumların

da sorumluluğuna muhtaç olan

bu konuda, kişisel ve kurumsal

çerçevede tedbirlerin yanı sıra

alınabilecek en kapsamlı önlem

ise elbette küresel ısınmayı en

azından yavaşlatarak yangın

açısından riskli sezonun süresini

kısaltabilmek.

44 MediaCat


nomik olarak da etkileyeceğini aklımızda

tutmakta fayda var. Kadir Has

Üniversitesi’nden Prof. Dr. A. Erinç

Yeldan, ILO (International Labour

Organization – Uluslararası Çalışma

Örgütü) tarafından yapılan çalışmaların

1995’te 35 milyon kişi olarak kaydedilen

ısı stresine bağlı işgücü kayıplarının,

2030’da en iyimser ihtimalle

80 milyon kişiye ulaşacağına işaret

ettiğini söylüyor. Küresel toplam işgücü

arzının 3,6 milyar kişi olduğu bilgisinden

hareketle, sadece ısı stresine

bağlı istihdam kayıplarının küresel

işsizlik oranında yüzde 1’e yakın bir

artışın sorumlusu olduğunun altını

çizen Yeldan, bu kaybın 2020’de küresel

ekonomiye olan 280 milyar dolarlık

maliyetinin ise 2030’da 2,4 trilyon

dolara ulaşmasının öngörüldüğünü

belirtiyor.

Karar vericilerin bu konudaki inisiyatifleriyse

irdelemeye değer. G20

özelinde yapılan hesaplara göre 2020

başından itibaren enerji arz – talebiyle

ilgili alanlara aktarılan ve büyüklükleri

parasal olarak ifade edilmiş kaynakların

403 milyar dolar seviyesine

ulaştığını söyleyen Sürdürülebilir Ekonomi

ve Finans Araştırmaları Derneği

Kurucu Direktörü Bengisu Özenç, bu

tutarın yüzde 54'ünün fosil yakıt kaynaklı

faaliyetleri desteklediğini ve fosil

yakıtlı faaliyetlere verilen teşviklerin

yüzde 88’inin emisyon azaltımı gibi

herhangi bir önkoşul taşımadığının altını

çiziyor.

NE YAPMALI?

İlerleyen sayfalarda iklim krizini marka,

kurum ve devletler nezdinde daha

detaylı ele almadan evvel, bu uzun girizgâhın

bir özeti olarak aklımızda tutmamız

gereken birkaç önemli nokta

var:

• İklim değişikliği insan kaynaklı

bir kriz ve üstesinden gelmek için

öncelikle sera gazı salımını ciddi

oranda düşürmemiz gerekiyor.

• Krizin canlı hayatın yok oluşu gibi

bizlere belki de uzak gelen sonuçları

bir yana, özellikle Türkiye gibi

ülkeler için yakın ve orta vadede

hayli yıkıcı ekonomik sonuçları olduğunu

unutmamalı ve tedbirlerimizi

ona göre almalıyız.

• Bireyler olarak gündelik hayattaki

alışkanlıklarımızı iklim krizi gerçekliği

çerçevesinde yeniden düzenlemeliyiz.

• Hükümet ve markaların bu alanlardaki

çalışmaları kıymetli ancak

hükümetleri ve markaları seçmenin

yine bizlerin inisiyatifinde olduğunu

aklımızdan çıkarmamalıyız.

Sosyolojik perspektiften bakıldığında;

bir sorunun adını koyup onu

yüksek sesle söylemek o sorunun gerçekliğini

kabul etmek demektir. Tam

da bu nedenle, alenen ortada olduğu

halde adı konulmayan, bahsi geçirilmeyen

sorunların gerçekliğinin reddedildiğini

varsayarız. Bugün, sorunumuzun

adı iklim krizi ve hepimiz bu

iki kelimeyi yüksek sesle haykırmak

mecburiyetindeyiz. Geleceğimiz, sesimizin

ne kadar gür çıkacağına bağlı. ■

‘Atmosferin

yapısını ve ısı

tutma özelliğini

değişti ren

müdahalelerimiz

bir göktaşı

çarpmasına

eşdeğer hızda.’

İNSANLIĞIN 1 YILDA ATMOSFERE

SALDIĞI KARBONDIOKSIT MIKTARI

7,8

milyar

ton

Kömür, petrol,

doğalgaz yakımı

ve çimento

üretiminden

kaynaklanıyor.

96

milyon

ton

Doğalgazın

çıkarılması

ve taşınması

sırasında

gerçekleşiyor.

36

milyon

ton

Pirinç tarımı

nedeniyle

gerçekleşiyor.

1,1

milyar

ton

Orman yangınları,

genel olarak

bitki örtüsü

değişiminden

kaynaklanıyor.

İNSANLIĞIN 1 YILDA ATMOSFERE

SIZDIRDIĞI METAN GAZI MIKTARI

89

milyon

ton

Endüstriyel

hayvancılık

nedeniyle

gerçekleşiyor.

35

milyon

ton

Biyokütlelerin*

yakılması

sırasında

gerçekleşiyor.

75

milyon

ton

Çöp alanları

nedeniyle

gerçekleşiyor.

*Yakıt olarak kullanılan

tezek, tarım arazisi açmak

için yakılan ormanlar ve

sulak alanlar

Kaynak: Prof. Dr. Levent

Kurnaz, Son Buzul Erimeden:

İklim Değişikliği

Hakkında Öğrenmek İstediğiniz

Her Şey (İstanbul:

Doğan Kitap, 2019)

Eylül 2021 45


KAPAK

Söyleşi

Bireysel

değişim

kolektif

değişimi

tetikler

Dünya genelinde

olduğu gibi

Türkiye’de de

özellikle son

dönemde yaşanan

aşırı iklim olayları,

yerkürenin insan

müdahalesiyle karşı

karşıya kaldığı

krizin büyüklüğünü

tartışmasız bir

biçimde gözler önüne

seriyor. Prof. Dr.

Levent Kurnaz ve

Kıvılcım Kocabıyık’a

göre sorun büyük,

önlem almak ise artık

bir zorunluluk.

u ARZU NİLAY KOCASU

46 MediaCat

PROF. DR. LEVENT KURNAZ

Yuvam Dünya Bilim Kurulu

Başkanı, Boğaziçi Üniversitesi

İklim Araştırma Merkezi Başkanı

Çok temel bir soruyla başlamak

istiyorum… Bunları neden

yaşıyoruz, tüm bu olaylar başımıza

neden geliyor? İklim krizinde

-teorik olarak değil pratik

olarak- geri dönüşü olmayan

noktayı geçtik mi?

LEVENT KURNAZ: Neredeyse 200

yıldır enerji ihtiyacımızı gidermek

için çoğunlukla petrol, kömür ve doğalgaz

yakıyoruz. Bunun sonucunda da

atmosfere doğanın emebileceğinden

epey fazla karbondioksit salıyoruz. Atmosferde

biriken bu karbondioksit de

Dünya’dan çıkan ısıyı uzaya bırakmayıp

ısınmaya yol açıyor. Ana sorunumuz

bu. Biz kömür, petrol ve doğalgaz

yaktıkça da bu sorun artarak devam

edecek.

Son yayımlanan IPCC raporu, açık

bir biçimde artık iklimin eskisi gibi

olmasının yüzlerce hatta binlerce yıl

sürebileceğini söylüyor. Ancak bu geri

dönüşü olmayan bir nokta şeklinde algılanmamalı

çünkü, evet, her gün iklim

daha kötüye gidiyor fakat biz kömür,

petrol ve doğalgaz yakmayı hızlıca bırakacak

olursak bu kötüleşme de duracak.

Eskiye dönmek imkânsız olsa

da her noktada, en azından daha kötü

olmamayı sağlamamız mümkün.

Türkiye’de İklim Değişikliği Algısı

2020'ye göre geniş bir kitle

iklim krizini ciddi ama o kadar

da aciliyeti olmayan bir mesele

olarak görüyor. Çoğunluğa

göre iklim değişikliğinin en

büyük sebebiyse ormanların

yok olması. Belki sera gazının

kronik etkilerini yangının akut

etkileri gibi göremediğimizden

belki de çocukken okullarda ormanların

Dünya’nın akciğerleri

olduğu söylendiğinden, sıralamada

hata yapmaya meyilliyiz.

İklim meselesi çocuklara,

halklara en doğru şekilde nasıl

anlatılır?

KIVILCIM KOCABIYIK: İklim krizi

çok farklı sebeplerle ortaya çıkmış, tek

bir çözümü olmayan ve iletişimi de tek

bir mesaj altında yapılamayacak bir

konu. Yuvam Dünya yolculuğu tam da

KIVILCIM KOCABIYIK

Yuvam Dünya

Yönetim Kurulu Başkanı

bu nedenden başladı. İklim ve kriz kelimelerinin

bir araya gelmesi, aslında

insanlık olarak bu hikâyeyi anlatmak

ve harekete geçmek için hızlı davranmamız

gerektiğini gösteriyor.

Bahsettiğiniz araştırma sonuçları,

sizin de değindiğiniz gibi eğitim sistemimizde

bize verilenlerle paralel; farkındalığımızın

daha iyi olduğu tarafta

toplanıyor. Okullarımızda “Orman ne

güzel!” şarkısını öğrenerek büyüdük,

ormanları Dünya’mızın akciğerleri olarak

zihnimize not ettik.

Bugün orman yangınları ve seller

ardından iklim krizi kavramına daha

duyarlıyız. Bahsettiğiniz araştırma sonuçlarının

da gösterdiği üzere hikâyeyi

anlamak ve çözüme dair yapılması gerekenleri

hep birlikte öğrenmek, atmamız

gereken en önemli adım.

Geçen aylarda iklim aktivisti Greta

Thunberg’in de çağrısı şu şekildeydi:

“Şu anda en çok ihtiyacımız olan şey,

elbette iklim eylemi. Ancak bunu başarmak

için farkındalığa ihtiyacımız

var –insanların bu tür küresel mekanizmaları

ve şu anda gezegende neler


olduğunu ve belki de olmadığını anlamalarına.

İşte bu, benim harekete geçirici

mesajım. Sizden tek bir şey isteme

hakkım olsaydı, elinizden geldiğince

çok şey öğrenmeye çalışmak için kendinizi

eğitmenizi isterdim. Elimizin

altında sınırsız miktarda bilgi var ve bu

bilgiyi, bu bilinci başkalarına da yayın.”

Dernek bu bağlamda kendisine

nasıl bir hedef belirliyor?

KK: Biz Yuvam Dünya olarak bu krizi

anlatırken kullanılan dili değiştirmeyi

hedefliyoruz. Bilim insanlarının üstünü

çizdikleri konuları daha sadeleştirip

basitleştirerek, farklı hikâye anlatma

yöntemleriyle çocuklara, gençlere ve

yetişkinlere aktarıyoruz.

Özellikle MEB ile beraber çalıştığımız

iklim değişikliğiyle mücadele

bilinci oluşturma öğretim programları

projemizde Türk eğitim sisteminde

tüm çocukların daha ilkokul sıralarından

iklim krizini anlamalarını sağlamayı

amaçlıyoruz. Çocuklara bu krizi

tam anlamıyla anlatarak sebep – sonuç

ilişkilerini aktarmak, bu krizle mücadelede

onları güçlendirmek, çocukların

bu krize karşı bilinçlenmelerini, edindikleri

farkındalıkla daha iyi bir dünya

için harekete geçmeyi istemelerini

sağlayabilmek en önemli hedefimiz.

Eğer iklim krizine karşı dayanıklılık

geliştiren, çözümler üreten, çevreye ve

insanlığa fayda sağlayan bireyler yetiştirebilirsek,

çocukları geleceğe güvenle

hazırlamış olacağız.

E

LEVENT KURNAZ:

Ülkemize

önümüzdeki 20-

30 yıllık sürede en

az 30 milyon iklim

mültecisi geleceğini

düşünüyorum.

Eğer bu çerçevede

küresel planlama

yapılmazsa,

böylesi büyük bir

akımın yaratacağı

sorunları düşünmek

bile istemem.

İklim Dostu Yaşam Rehberi, bu

krizle mücadele etmek için bireysel

karbon ayak izimizi azaltmak adına

yapabileceklerimizi özetleyen bir yol

haritası. Aslında bu yol haritası uzun

zamandır bildiğimiz kadim bilgileri

içeriyor, birleştiriyor. Artık her gün

farklı bir şey giymenin değil, sahip olduğumuz

bir parçayı defalarca kullanabilmenin

kıymetli olduğunu özümsememiz

gerekli.

Bugüne kadarki gözlemleriniz

ışığında, Türkiye insanının iklim

krizine ne kadar duyarlı olduğunu

düşünüyorsunuz? Yapmamız

gerekenlerin ne kadarını

yapıyoruz?

KK: Türkiye insanının iklim krizine

karşı ne kadar duyarlı olduğunu son

yangınlarla ve sellerle birlikte daha net

gördüğümüzü düşünüyorum. Yuvam

Dünya’yla iletişime geçen, iklim krizini

öğrenmek ve çözüm süreçlerine dahil

olmak için bizlerle gönüllü çalışmak

isteyen yüzlerce insan oldu, paylaşımlarımızı

takip ederek yolculuğumuza

katıldılar. Türkiye’de durum çok umut

verici. Biz zaten toprağımızı, suyumuzu

korumakla mükellef hisseden bir

toplumuz. İklim krizinin farkındayız

fakat “Bu krizle nasıl mücadele edebiliriz;

nasıl emisyonları düşürürüz ya da

nasıl bu krizin etkilerine karşı uyum

geliştirebiliriz?” konularında farkındalığımızı

geliştirmeliyiz.

12 MADDEDE IPCC

6. DEĞERLENDİRME RAPORU

1 İklim değişikliği var, tüm sistemlerde

etkisi gözlemleniyor ve

nedeni insanlık.

2 Son yıllarda iklim sistemindeki

değişikliklerin benzeri, insanlık

Taş Devri’nden çıktığından beri

görülmedi.

3 Sıcak hava dalgası veya yoğun

yağış gibi olaylar son senelerde

iyice arttı. Bu artış ve şiddetlenmenin

nedeni iklim değişikliği.

4 İnsanlık böyle devam ederse en

geç 50 sene içinde Dünya bir yüzyıl

öncesine kıyasla 3°C ısınmış

olacak.

5 Birkaç yılda çok önemli adımlar

atmazsak, en iyi senaryoda bile,

küresel ısınma 2°C’yi aşacak.

6 Atmosferin her 1°C ısınması, atmosferdeki

su buharını %7 artırır.

Bu da yağış rejimlerini değiştirir.

Yani bir yandan kuraklıklar şiddetlenirken

diğer yandan şiddetli

yağışlar artacak.

7 Dünya’nın belirli bir CO2 emebilme

kapasitesi var. Bu kapasite

artan sıcaklıkla azalır. Ağaçlar

atmosfere oksijen yerine karbondioksit

salar, okyanusların CO2

emebilme kapasitesi azalır.

8 Gidişat durdurulabilir ama eski

güzel günlere hemen dönemeyiz.

Yeryüzünün kendini toplaması

binlerce yıl sürebilir.

Yuvam Dünya’nın yayımladığı

İklim Dostu Yaşam Rehberi de

ortalama insanın süreci iyileştirebilmek

için alacağı inisiyatiflerin

bir haritasını çiziyor.

KK: Yuvam Dünya, iklimi bir meselenin

ötesine taşımış; ülkenin önde

gelen şirketlerinin yeni nesil liderleri,

bu krizi anlatmak ve çözümün parçası

olmak için emek veren aktivistler, sivil

toplum gönüllüleri, bilim insanları ve

hikâyeleri daha anlaşılabilir dille topluma

aktarabilen sanatçılar ve güçlü

iletişimcilerden oluşan yeni nesil bir

dernek. Tek odağımız iklim krizi.

Bir konunun sahiplenilmesi için o

konunun iyi anlaşılması ve sonuçları

konusunda herkesin farkındalık sahibi

olması şart. Biz de bu ihtiyaçtan yola çıkarak,

iklim krizi meselesinin daha çok

anlaşılması ve çözümüne yönelik aksiyonların

artması üzerinden yola çıktık.

SIZCE IKLIM

DEĞIŞIKLIĞININ

SEBEPLERI NELERDIR? (%)

Ormanların ve yeşil alanların yok

olması

Petrol kullanımı

65,7

41,6

32,6

Kömür madenciliği ve kömürden

elektrik üretimi

Kaynak: Konda & İklim Haber – Türkiye’de

İklim Değişikliği ve Çevre Sorunları Algısı

2020

9 Dünya ısınıyor ama bu ısınma her

sene düzgün biçimde artmayabilir.

Planlamanızı ısınmanın ortalama

değerine göre yaparken,

aşırı sıcak ve daha serin senelerin

ya da dönemlerin olabileceğini

unutmayın.

10 Şu anda ısınma 1,2°C seviyesinde.

Bu sıcaklığın artması bekleniyor.

Sıcaklıkla birlikte iklim felaketleri,

felaketlerin şiddeti ve etkilediği

alan artacak.

11 En kısa sürede CO2 salımlarını

azaltmalıyız. Son dönemde

önemli bir artış eğrisi çizen CH4

salımları da azaltılmalı.

12 Bu hızla sera gazı üretmeye

devam edersek, yaptığımızın ne

kadar yanlış olduğunu 20 yıl sonra

kendi gözlerimizle göreceğiz.

Kaynak: Levent Kurnaz, Oksijen

13-19 Ağustos 2021

Eylül 2021 47


KAPAK

Türkiye, Paris Anlaşması’nı

imzalamış olmasına rağmen

anlaşma beş yıldır meclisten

geçmeyi başaramadı ve anlaşmayı

uygulamayan tek G20

ülkesi unvanına sahip olmayı

sürdürüyoruz. Paris Anlaşması’nı

imzalayarak attığımız ilk

adımın devamını neden getiremiyoruz?

Bu yola koyulmamızı

engelleyen sebepler neler?

LK: Öncelikle Paris Anlaşması’nın

öyle önemli bir şey olmadığını söylemeliyim.

Ayrıca, meclisten geçirmeyi

başaramadık dediğimizde bu konuda

bir çaba göstermiş olduğumuz düşünülüyor,

ortada geçirmek için bir çaba da

yok.

Türkiye 2015 yılında iklim değişikliğini

engellemek için yapacaklarını

yazılı olarak Birleşmiş Milletler’e

verdi. BM de bunları Paris Anlaşması

çerçevesinde kabul etti. Ülkemiz de o

verdiği sözleri şimdiye kadar yerine getirdi.

Yani burada anlaşılması gereken

şey, Paris Anlaşması’nın zayıflığı. Biz

özel bir çaba sarf etmeden anlaşmanın

şartlarını yerine getirebiliyorsak, bu,

o anlaşmanın ne derece yetersiz bir

anlaşma olduğunun göstergesidir. Şu

andaki durumda biz, anlaşmanın şartlarını

yerine getirmesine rağmen anlaşmayı

onaylamayan tek ülkeyiz.

F

KIVILCIM KOCABIYIK:

Karşımızdaki sorun

çok büyük. Bu

nedenle çözümleri

sadece bireysel

veya kurumsal

seviyede değil,

birleştirici ve

bütünleyici bir

anlayışla hayata

geçirmemiz

gerekiyor.

KIMILERI IKLIM

DEĞIŞIKLIĞININ

COVID-19’UN

YARATTIĞINDAN DA

BÜYÜK KRIZE YOL

AÇACAĞINI SÖYLÜYOR.

Y

Evet, iklim krizi virüsten daha

büyük bir krizdir. %51,5

İklim krizi de ciddi ama o kadar

acil bir mesele değil. %42

İklim krizi diye bir şey yoktur.

%6,5

Kaynak: Konda & İklim Haber – Türkiye’de

İklim Değişikliği ve Çevre Sorunları Algısı

2020

İklim krizi bağlamında Dünya’nın

geleceği hayli karanlık.

Kötünün iyisini söylemeye meyilli

IPCC raporları bile yüreklere

su serpmeyi başaramıyor.

Harekete geçilmesi mecburi

olan bu konuda alınacak önlemleri

konuşurken ise önceliği

bireysel olarak edinmemiz

gereken duyarlılığa veriyor

gibiyiz. İklim krizinin çözüme

kavuşturulmasında en büyük

sorumluluk kime düşüyor? Bireylere

mi devletlere mi yoksa

şirketlere mi?

LK: Dünya’nın önemli çoğunluğu demokrasiyle

yönetiliyor. Demokrasi insanların

akıllı oldukları ve tam bilgiyle

hareket ettikleri önkabulüne dayanır.

Eğer bu yanlışsa, o zaman demokrasi de

yanlıştır. Bunu söylemeyi istemeyeceğimizi

kabul ederek insanların akıllı oldukları

ve kararlarını bilgili bir biçimde

verdiklerini düşünmemiz gerekiyor.

Bunu kabul ettiğimiz zaman da hangi

partinin bizi yöneteceğinden evde ne

kadar et yiyeceğimize kadar aldığımız

tüm kararlarda da akıllıca davrandığımızı

benimsemek zorundayız. Durum

böyle olunca da aslında bir çobana gerek

kalmıyor.

Yani, iklim sorununda belirleyici

ve önemli olan benim et tüketmem

mi yoksa devletin tüm

elektrik enerjisi stratejisini fosil

yakıt tüketen, filtresiz termik

santrallere bağlamış olması ya

da elektrikli araçların fosil yakıtlı

muadillerine göre herhangi

bir vergi avantajına sahip

olmayıp üstüne daha da pahalı

olması mı?

LK: Biz, vatandaşlar olarak doğru kararları

kendi başımıza da verebiliriz.

Yanlış yapan firmaların ürünlerini

satın almayız, elektrikli araçları fosil

yakıtlı eşdeğerlerinden pahalı vergilendiren

hükümetleri bir daha iş başına

getirmeyiz. Bunları tercihlerimizde ön

plana koymuyorsak, biz hata yapıyoruz

demektir.

KK: Karşımızdaki sorun çok büyük.

Bu nedenle çözümleri sadece bireysel

veya kurumsal seviyede değil, birleştirici

ve bütünleyici bir anlayışla hayata

geçirmemiz gerekiyor. Tüm bireylerin,

kurumların ve devletlerin iklim kriziyle

mücadele sonucu elde edilecek

olumlu durumlardan fayda sağlayacağı

tartışılmaz bir gerçek. En nihayetinde

tüm bu unsurların merkezi “insan”.

Bireylerin bir araya gelerek yaratacakları

kültür değişimi ve bu değişimle

beraber talepleri şirketler üzerinde de

devlet üzerinde de etkili olacaktır. Bireysel

değişim kolektif değişimi tetikler.

Özellikle Türkiye gibi ekonomik

sorunların diğer sorunlardan

rol çaldığı ülkelerde, çevreye

duyarlılık ve sürdürülebilirlik

gibi konularda farkındalık sağlamanın

en etkili çözümü sizce

nasıl olabilir? Çözüm sürecinin

öncülüğünü kimler üstlenmeli?

KK: 21’inci yüzyılda lider olmak için

artık daha az zarar vermek yeterli değil,

işletmelerin kendi operasyonel ayak izlerini

azaltmanın çok ötesine bakmasına

ve daha geniş dünyada daha büyük

emisyon azaltımı elde etmeyi taahhüt

etmesine ihtiyacımız var. Lider işletmeler

çevrelerindeki daha geniş dünyayı

şekillendirmeye yardımcı olabilir.

Topluluklar, müşteriler, çalışanlar ve

toplumun geri kalanıyla birlikte çalışarak

iklim krizinin üstesinden gelmek

için yeni araçlar geliştirebilir.

Artık doğrusal çizgiden uzaklaşıp

döngüsel tarafa geçmenin zamanı. Doğrusal

ekonominin savunduğu “Yeryüzü

tükenmez bir kaynaktır, dolayısıyla istediğinizi

alın” anlayışının yerini “Yeryüzü

yaşam verir, dolayısıyla sınırlarına

saygılı olun” anlayışına bırakma

zamanı geldi.

48 MediaCat


Aynı zamanda toplumsal farkındalık

ve toplumsal taleplerin yaratılmasıyla

şirketler de bu konuda çok daha

hızlı aksiyon alacaklardır. Almayanlar

uzun ömürlü olamayacak. Şirketlerin

değerini toplumsal, çevresel misyonları

ve aksiyonları belirleyecek. Gün

geçtikçe “sürdürülebilirlik ve iklim

krizi” konusunu odağına alan şirket

sayısı artıyor. Yakın gelecekte artık

“Daha fazlası değil, daha farklısı ile iyi

yaşayabiliriz” diyen bir kültürel dönüşüme

iyi yanıt veren şirketler öne

çıkacaktır.

Levent Bey, Son Buzul Erimeden

adlı kitabınızın farklı pasajlarında

meseleyi ülke politikaları

açısından ele alıyorsunuz. Kyoto

Protokolü’nün yeterli başarıya

ulaşamamasını üretimin

sorumluluk almamış ülkelere

kaydırılmasına bağlıyor, ülkemizdeki

karar alıcılar açısından

durumun ABD’de olandan farklı

olduğunu belirtiyorsunuz. Genel

itibarıyla ülkelerin iklim krizindeki

rollerinin ve özel olarak

Türkiye’nin rolünün ana hatlarını

nasıl çizersiniz?

LK: Kitap yazıldığı sırada bildiğiniz

gibi ABD yönetiminde iklim krizinin

varlığına inanmayan Trump vardı.

Bundan dolayı da ABD politikalarında

sanki iklim krizi yokmuş gibi bir yaklaşım

vardı. Ülkemizde ise hem iktidar

t

LEVENT KURNAZ:

Türkiye, BM'ye

verdiği sözleri

şimdiye kadar

yerine getirdi. Yani

burada anlaşılması

gereken şey, Paris

Anlaşması'nın

zayıflığı.

hem de muhalefet iklim krizinin varlığını

kabullenmiş durumda. Bundan

dolayı da politika yapıcıların probleme

yaklaşımları son derece farklı.

Bunun da ötesinde, özellikle Avrupa

Birliği ülkeleri ile aramızda çok

önemli bir etkilenebilirlik farkı var.

Bunu şöyle anlatabilirim: Diyelim ki

her ülkenin iklim krizini engellemek

için elinde 100 birim para var. Eğer siz

Norveç’seniz ve iklim krizinin sizi gelecekte

çok kötü etkilemeyeceğini biliyorsanız,

bu 100 birimin 90 birimini

karbondioksit salımlarını azaltmaya,

10 birimini de krize uyum sağlamaya

harcayabilirsiniz. Ama eğer Bangladeş’seniz

iklim krizi diye bir şey yoktur.

Bu 100 birimin ancak 10 birimini

karbondioksit salımlarını azaltmaya

harcarken 90 birimini kendinizi krizin

etkilerinden korumaya harcamak zorundasınız.

Bu bağlamda, ülkemiz bu krizden

en fazla etkilenecek ülkelerden biri

olduğundan, politikamızın krizin getireceği

belalara uyum sağlayabilmek yönünde

olması gerektiğini düşünmemiz

gerekiyor.

İklim krizi gibi bir meselenin

sadece tek bir ülkeyi değil tüm

yerküreyi etkileyeceğini biliyoruz,

yine de sormak istiyorum…

Eğer gereken önlemler alınmazsa,

ekonomik ve kültürel perspektiflerini

de hesaba katacak

olursak, iklim krizinin Türkiye

özelindeki sonuçları arasından

sizce en yıkıcıları neler olacak?

LK: Ülkemize önümüzdeki 20-30 yıllık

sürede en az 30 milyon iklim mültecisi

geleceğini düşünüyorum. Eğer

bu mülteci akımı çerçevesinde küresel

planlama yapılmayacak olursa, böylesi

büyük bir akımın yaratacağı sorunları

düşünmek bile istemem. Bunun ötesinde,

yanlış bir tarım politikasıyla

devam edecek olursak, iklim krizinin

getirdiği kuraklıkla birleştiğinde bugünkü

nüfusumuzu beslemek bile bir

problem olacak. Gelecekte ise gıda tedariği

çok daha kritik hale gelecek. Bu

iki ana sorunun başarıyla üstesinden

gelebilirsek diğer problemlere çok daha

kolay uyum sağlayabiliriz. ■

KISA KISA

• İklim meselesi biz kömür,

petrol ve doğalgaz

yaktığımız müddetçe artarak

sürecek.

• İklim kriziyle mücadelede

biz vatandaşlar olarak

doğru kararları kendi

başımıza da verebiliriz.

Tercihlerimizi bu gözle

yapmıyorsak, hata bizde

demektir.

• İşletmelerin kendi operasyonel

ayak izlerini azaltmanın

çok ötesine bakmasına ve

daha geniş dünyada daha

büyük emisyon azaltımı elde

etmeyi taahhüt etmesine

ihtiyacımız var. Şirketlerin

değerini toplumsal, çevresel

misyonları ve aksiyonları

belirleyecek.

• Ülkemiz bu krizden en fazla

etkilenecek ülkelerden biri

olduğundan, politikamızın

krizin getireceği belalara

uyum sağlayabilmek

yönünde olması gerektiğini

düşünmemiz gerekiyor.

• Ülkemize önümüzdeki 20-

30 yıllık sürede en az 30

milyon iklim mültecisi

gelecek. Küresel bir planlama

yapılmazsa sonuçları yıkıcı

olur.

• Yanlış tarım politikasıyla

devam edersek, ileride

bugünkü nüfusumuzu

beslemek bile problem

olacak.

Eylül 2021 49


KAPAK

Yorum

İklim değişiyor!

Ama Akdeniz

olmuyor

PROF. DR. ÇISIL SOHODOL

Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi

klim krizi! Gezegenimizin

İ

yaşanabilir bir geleceği

olup olamayacağını belirleyecek

bu iki kelimenin

arkasında tarihin en kritik mücadelelerinden

biri giderek içinden çıkılamaz

hale geliyor. Sıcak hava dalgalarıyla

kavrulup ormanlarımızın alevlere teslim

oluşunu izlerken sel baskınlarına

şahitlik ediyoruz. Su kaynakları ve biyoçeşitlilik

alarm verip eko-anksiyete

yaratırken, iklim değişikliğinin yarattığı

sorunlar ile intihar vakaları arasındaki

ilişkiyi ortaya koyan araştırmalar

yayımlanıyor. Kapkara bir tablo değil

mi?

Ancak bu tablonun kurbanları sadece

doğa ya da bireysel olarak biz insanlar

değiliz. İklim değişikliği, markaları

ve kurumları da etkiliyor ve bu etki

katlanarak devam edecek. Dünyanın

en büyük 500 şirketinden 215’i, iklim

değişikliği kaynaklı tahminî finansal

risklerini 2,1 trilyon dolar olarak bildirdi.

Zaten Annenberg School for Communication’ın

aktivizm raporunun

ve Deloitte’un 2021 tarihli iş liderleri

araştırmasının sonuçlarında da iklim

değişikliği, kurumların üstesinden gelmesi

gereken krizlerden biri olarak başı

çekiyor.

MESELENİN ÖZÜ SORUMLULUK

Bu sonuçlar marka ve kurumların iyi

birer kurumsal vatandaş olup dünyanın

sürdürülebilir geleceği için çaba

harcamalarının gerekliliği kadar, kendi

gelecekleri için de iklim kriziyle mücadeleyi

ana gündem haline getirmelerinin

önemini göstermiyor mu? Bu

Y

Toplum iklim

değişimini

durdurmaya

odaklı, şeffaf,

zarar vermeme

ve iyileştirme

prensiplerine uygun

davranıp bilim

temelli hedefler

koyarak bunları

gerçekleştiren

ve iletişimini

doğru yöneten

aktivist markaları

kucaklamaya hazır.

Ancak bunun hak

edilmesi gerekiyor.

yüzden, gezegenimizi iklim krizinden

kurtarabilmek, kurumların kendi varlıkları

için de iyi bir iştir. Ama finansal

endişelerin ötesinde; marka/kurumları

var eden doğaya ve insanlara değer

vermenin önemini, sorumluğunu

hissetmek ve mevcut gücü krizi durdurmak

için kullanmak meselenin asıl

özüdür.

Paydaşlar da marka/kurumların

öne çıkmasını bekliyorlar. Havas’ın

2021 Meaningful Brands, W. Thompson’ın

2021 Regeneration Rising araştırmaları,

tüketicilerin kurumlardan,

gezegenin iyiliği ve iklim konularında

çözümün bir parçası olmalarını beklediklerini;

2021 Edelman Trust Barometer’ın

sonuçları da, toplumun kurumlardan

çevre de dahil olmak üzere

yaşam koşulları üzerinde olumlu bir

etki yaratmasını talep ettiğini, CEO’ların

iklim değişikliğini durdurabilmek

için değişime öncülük etmelerini istediklerini

gösterdi.

KÖPRÜDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ

Yapılması gereken ilk şey, kurumların

varlık nedenlerini tanımlayan kurumsal

amaçlarını, iklim kriziyle mücadeleyi

kapsayıp sürdürülebilir bir gele-

50 MediaCat


cek yaratmaya hizmet edecek şekilde

yeniden tanımlamaları. İnternet sitelerindeki

vizyon ve misyon cümleleri

ya da sürdürülebilirlik sekmelerinin

ötesinde; bu duyarlılığı marka ve kurumun

DNA’sına yerleştirecek ve “söylemek

– yapmak” arasındaki boşluğu

ortadan kaldıracak bir amaca tutkuyla

bağlanmadan iklim eylemini hayata

geçirmek, “greenwashing” yaftasından

kurtulmak ve paydaşlar nezdinde bir

inandırıcılık sağlamak mümkün değil.

Sadece konuşmalara değil, regülasyonların

ötesine geçerek, gerekenlerin yapılmasına;

gerçek marka/kurum aktivizmine

ihtiyacımız var.

İklim konusunda marka/kurum

aktivizmine giden yol zor ve dikenlidir.

Şeffaf olunmasına ihtiyaç duyar. Hiç

kimse mükemmel değildir ve hiçbir

marka/kurum da mükemmel değildir.

Bu nedenle, yolculukta nerede olduğunuz

ve nereye gittiğiniz konusunda

şeffaf olmak, otantik aktivizmin temel

direklerindendir ama beraberinde sorgulanmaya

ve tepkilere hazır olmayı

gerektirir. Çünkü, toplumun ilginlik ve

bilgi düzeyi arttıkça sorgulama seviyesi

de yükseliyor.

Örneğin, iklim krizini durdurmanın

temel gerekliliği olan karbon emisyonlarını

düşürme vaatleri birkaç yıl

önce alkışlanırken; kurumların, tedarik

zinciri ile satış sonrası kullanımlardan

kaynaklı Kapsam-3 kategorisindeki

emisyonları eylem planlarına dahil

etmedikleri ve bu konuda net hedefler

koymadıklarına ilişkin bilgiler nedeniyle,

alkışlar yerini eleştirilere bırakmış

durumda.

İnsanlar, “Bizi yanıltma; önce zarar

vermeyi bırak sonra da iyileştirmeye

odaklan, sana ancak o zaman inanırım.

Aksi halde gözümde aktivist değil, çevresel

çatışma gündeminden kendi lehine

faydalanmaya çalışan bir marka/

kurum haline gelirsin” diyor. Araştırmalar

da tüketicilerin bu tür durumları

cezalandırmaya başladığını gösteriyor.

İyi haber ise, GreenPrint’in 2021 Business

of Sustainability Index, Deloitte’un

#GetOutInFront, Brodie ve Public

First’ün Sustainability Sentiment

Tracker raporlarında, iklim konusunda

duyarlı markalara yöneldiklerini ve

bunlara belirli bir miktar fazla ödemeyi

göze aldıklarını söyleyen tüketici sayısının

da artıyor olması.

Riskleri proaktif olarak önlemek,

vurduklarında onların üstesinden

gelmekten daha mantıklı, daha az maliyetli

ve daha kolaydır; hele ki iklim

konusunda bu, hepimizin iyiliği için

yapılacak en doğru hamledir. Aksi durumda,

o ünlü 1,5°C sıcaklık hepimizi

yakacak; daha fazla vakit kaybetmeyi

göze alabilir miyiz? ■

O

Gezegenimizi

iklim krizinden

kurtarabilmek,

kurumların kendi

varlıkları için de

iyi bir iştir. Ama

finansal endişelerin

ötesinde; doğaya

ve insanlara

değer vermenin

önemini hissetmek

ve mevcut gücü,

krizi durdurmak

için kullanmak

meselenin asıl

özüdür.

MARKALAR İÇİN İKLİM

AKTİVİZMİ REHBERİ

Toplum, iklim değişimini

durdurmaya odaklı, şeffaf,

zarar vermeme ve iyileştirme

prensiplerine uygun davranıp

bilim temelli hedefler koyarak

bunları gerçekleştiren ve

iletişimini doğru yöneten aktivist

markaları kucaklamaya hazır.

Ancak bunun hak edilmesi

gerekiyor.

HAK ETMENIN REÇETESINI MI

MERAK ETTINIZ?

• Marka/kurumunuzu statükoyu

koruyan modellerin ötesinde;

sadece iş dünyasını değil,

doğayı ve toplumu daha

iyi, daha dayanıklı hale

getirmeye, iyileştirme ve

yenilemeye odaklanan

rejeneratif anlayışla yeniden

tasarlayın.

• Net-sıfır karbon hedefine

yönelik bir sürdürülebilirlik

planı oluşturun, iklim

değişikliği önceliklerini

stratejik planınıza entegre

edin ve söylemek ile yapmak

arasındaki boşluğu ESG

prensiplerini uygulayarak

kapatın. Karbon nötr bir

tedarik ağı geliştirmeyi ve

yenilenebilir enerjiyi odağınıza

alın.

• Pledge to Zero, Race to Zero,

Science Based Target Initiative

gibi oluşumlara dahil olarak

ve CDP gibi organizasyonlara

gönüllü raporlama yaparak

kendinizi zorlayın ve

paydaşlarınıza tutkunuzu

gösterin.

• Sürdürülebilir ürünleri

tüketicilerin ulaşabilecekleri

fiyatlarda sunabilmek için

yenilikçi çözümler arayın.

• Tüketicilerinizi, Dünya’yı

iyileştirecek bu yolcuğa sizinle

birlikte çıkaracak, onların

farkındalıklarını artıracak iklim

konuşmalarının bir parçası

haline getirin. Farklı kuşakların

bilgileri de beklentileri de

farklı; onları eğitmek, kafa

karışıklıklarını gidermek ve yol

gösterici olmak zorundasınız.

Bunu yaparken, araştırmanın

ve iletişimin gücünden doğru

şekilde yararlanın.

• Çalışanlarınızı iklim

savunucuları ve sizin

çabanızın gönüllü birer

parçası olmaları için iç

iletişimin gücüyle, bilgiyle

donatıp yüreklendirin.

• Rekabet güzeldir ama

bazen ortaklaşa rekabet

daha güzeldir. Çözüm için,

rakiplerinizle birlikte hareket

etmekten korkmayın.

• Yasa koyuculara baskı

yapmak, iklim eylemiyle ilgili

olumlu lobi faaliyetlerini

desteklemek aktivizmin

kalbidir, unutmayın.

Eylül 2021 51


KAPAK

Yorum

İklim krizi

İHSAN ÖZÇITAK

Deeper / Yönetici Ortak

Bugünlerde bazı

kamusal figürler,

“Müsilajdan

yangına ve sele

krizin sorumlusu

sensin” diyerek

toplumsal

farkındalık

yaratmaya

çalışıyorlar.

Etik olarak

hatalı bulmanın

ötesinde doğru

da olmadığını

düşünüyorum.

Öncelikle

payları bireyler

bazında değil,

organizasyonlar

bazında dağıtmak

gerekir.

ABD’li Jeokimyager

Clair C. Patterson

Fotoğraf: Kaliforniya

Teknoloji Enstitüsü

dijital arşivleri

D

oğru ismi, doğru tanımlamayı

bulmak çoğunlukla

sonrasında yapacağınız her

şeyden daha önemli olabiliyor.

İsim deyip geçmemek gerektiğini

en iyi bizim sektörümüz bilir sanırım.

Yale Üniversitesi’nin “iklim değişimi”

ve “küresel ısınma” tanımlamalarının

toplumda nasıl algılandığı üzerine

yaptığı bir çalışma bu konuda çok net

sonuçlar ortaya koyuyor: Araştırmacılar

“küresel ısınma” teriminin “iklim

değişikliği” teriminden daha fazla toplumsal

farkındalık, duygusal katılım ve

kişisel ve kamusal eylem için destekle

ilişkili olduğunu buluyorlar. Küresel

ısınma dendiğinde aklınıza yanan

ormanlar, eriyen buzullar, aç kalmış

kutup ayıları ve dahası gelirken iklim

değişikliği çok daha nötr, çok daha

kabul edilebilir ve belki de en önemlisi,

çok daha kendiliğinden bir anlam

dünyası çağrıştırıyor. Aynı araştırmaya

göre -ki Google verilerinden yola çıkıldığı

için siz de trend raporlarından

bakabilirsiniz- küresel ısınma tepe

noktasına 2007 yılında ulaşmış. Sonrasında

“iklim değişikliği” arayı kapatıyor

ve öne geçiyor.

Madem ki küresel ısınma iklim değişikliğinden

çok daha etkili bir tanımlama,

neden gelişim tam ters yönde

olmuş acaba?

CLAIR C. PATTERSON’IN

HİKÂYESİ

Ünlü bilim insanı Carl Sagan’ın anısına

yıllar sonra Neil deGrasse Tyson sunuculuğunda

tekrar izleyicileriyle buluşan

efsane belgesel dizisi Cosmos’un birinci

sezon yedinci bölümünde, Dünya’nın

yaşını hesaplamak için yıllarca çalışan ve

başaran ama bu süreçte dünyanın hızla

kurşun zehirlenmesine sürüklendiğini

gören Clair Cameron Patterson’ın hikâyesi

anlatılır. Patterson’ın çalışmalarıyla

başlayan mücadele 20 yıldan fazla sürer.

Bugün bakıldığında çok açık ve net olan

bu zehirlenme toplumda ve karar organlarında

hızlı bir karşılık görmez. Petrokimya

endüstrisinin çıkarlarına aykırı

olduğu için bilim insanları, reklamcılar,

lobi ve halkla ilişkiler şirketleri tarafından

bulanıklaştırılır, karşı çıkılır ve süreç

mümkün olduğu kadar uzatılır.

Benzer bir süreç de küresel ısınma

konusunda yaşandı, yaşanıyor. Küresel

ısınma verilerine 1960’lardan beri

sahip olan endüstri, küresel çapta milyarlarca

doları aynı kurşun konusunda

olduğu gibi bulanıklaştırma, şüphe

yaratma, gözden düşürme çabalarına

harcadı. İklim değişikliği tanımlaması

küresel ısınmaya karşı, işte tam Yale

araştırmasında anlatılan nedenlerle

tercih edildi. Özellikle son 2-3 yılda

Greta Thunberg gibi aktivistler ve Guardian

gibi medya kuruluşları sayesinde

isimlendirme yarışında yeni bir safhaya

geçildi: “iklim krizi”.

Çok daha uyarıcı, alarm verici ve

acele ettirici. Evet bu bir kriz ve geçtiğimiz

20-30 yılda yapmadıklarımız, yaptırmadıklarımız

sebebiyle bu krizdeyiz.

ÇÖZÜM İÇİN TARAFLARA DÜŞEN PAY

Bugünlerde bazı kamusal figürler,

“Müsilajdan yangına ve sele krizin sorumlusu

sensin” diyerek toplumsal

farkındalık yaratmaya çalışıyorlar.

Etik olarak hatalı bulmanın ötesinde

doğru da olmadığını düşünüyorum.

Öncelikle payları bireyler bazında değil

organizasyonlar bazında dağıtmak

gerekir. Bunu yaptığınızda sokaktaki

sıradan insana düşen pay ile mesela

bizim sektöre düşen pay arasında ciddi

bir fark olduğunu görürsünüz. Bugün

hem kendimizi hem de hizmet verdiğimiz

sektörleri daha fazla çaba göstermeye

zorlamak, bu manada bizler için

bir borçtur diye düşünüyorum.

Yukarıda bahsettiğim Cosmos bölümünde

Neil deGrasse Tyson, kurşunu

yoğun kullanan Roma İmparatorluğu’nun,

zehirli olduğunu bilmesine

rağmen kullanım kolaylığı, kısa vadeli

etkilerin sadece köleler tarafından yaşanması,

kurşundan vazgeçmenin büyük

konfor problemleri yaratacağı gibi

sebeplerle kurşun kullanımına devam

ettiğini ve imparatorluğun çöküş nedenlerinden

birinin, belki de en önemlisinin

bu olduğunu anlatır. Benzer bir

sona sahip olmamak için şu âna kadar

yaptıklarımızın ötesinde çaba göstermemiz

şart. ■

52 MediaCat


KAPAK

Yorum

İklim

değişiyor

peki ya biz?

UZM. PSK. EKİN ÖZAKSOY

ALMBAIDHEEN

nümüzde somut kanıtlarıyla

duran bir gerçek var;

Ö

iklim değişikliği. Yakın zamana

kadar birçoğumuz

için küresel yüzey sıcaklığının artışı

yalnızca rakamlardan ibaretti; şimdi

ise iklim değişikliğinin sonuçları

görmezden gelinemeyecek boyutlara

ulaştı. Peki iklim değişikliği bireyleri

nasıl etkiliyor? Bu sorunun ekonomik

ve kültürel açıdan ve sağlık açısından

birçok yanıtı var.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BİZDE

NEYİ DEĞİŞTİRİYOR?

Yapılan birçok araştırma bize iklim değişikliğinin

insanın psikolojik sağlığını

doğrudan ve dolaylı yollarla bozduğunu

söylüyor. İklim değişikliği nedeniyle

tetiklenen doğal afetler hem ölüm

veya yaralanmalarla hem de ev, iş ve

yaşam alanlarının kaybıyla sonuçlanabilir.

Doğal afetler sonrasında; akut

stres bozukluğu, travma sonrası stres

bozukluğu, majör depresyon, somatik

bozukluklar, alkol ve madde kötüye

kullanımı gibi birçok psikolojik sorun

gözlemleniyor.

İklimdeki değişiklik küresel boyutta

bir tehdit. Bu tehdidin insanlarda

yoğun endişeye neden olabildiğini biliyoruz.

İklim değişikliğinin gözle görülür

etkilerini deneyimleyen kişinin

kendisi, çocukları ve gelecek nesiller

için duyduğu yoğun endişe; küresel

ısınmayı durduramayacağı düşüncesinin

yol açtığı hayal kırıklığı ve buna

eşlik eden yoğun çaresizlik duygularıyla

tanımlanan bu endişeye “eko-anksiyete”

adı veriliyor. Çevresel değişimler

t

Yapılan birçok

araştırma bize

iklim değişikliğinin

insanın psikolojik

sağlığını bozduğunu

söylüyor. İklim

değişikliğine

karşı savaşmayı

önceliklerimiz

arasına almalı,

umutsuzluğu bir

kenara kaldırıp

alışkanlıklarımızı

değiştirmeliyiz.

sonucu yaşanan psikolojik sıkıntı ise

“solastalji” olarak kavramsallaştırılıyor.

Solastalji yaşayanların depresyon

ve intihar gibi ciddi psikolojik sıkıntılar

yaşadığı görülmekte.

İklim değişikliğinin sonucunda oluşan

etkilerden biri sıcaklık artışı. Artan

sıcaklıkların insanlarda stres düzeyinin

artmasına, dikkatin azalmasına,

olumsuz ve düşmanca düşüncelerin

artmasına, iş yerindeki verimin düşmesi

nedeniyle iş kayıplarına, hasta ve

yaşlılar için sosyal izolasyona neden

olabileceği biliniyor.

İklim değişikliğinin etkilerinden

düşük gelirli ve dezavantajlı grupların

daha çok etkilendiğini de gözden kaçırmamak

gerekli. Buna ek olarak sıcaklık

artışı, kuraklık ya da sel gibi durumlar

karşısında insanların bir kısmı göç etmek

durumunda kalabiliyor. Göçün

başlı başına bir stres kaynağı olduğu,

psikolojik iyi oluş halini olumsuz etkilediği

biliniyor. Ayrıca sel, kuraklık,

sıcaklık artışı salgın hastalıkların yayılmasına

zemin hazırlarken, dolaylı yoldan

psikolojik sağlığı da etkiliyor.

BİZ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ

KONUSUNDA NEDEN

DEĞİŞMİYORUZ?

Birçoğumuz insan türü olarak iklimi olması

gerekenden daha hızlı bir şekilde

değiştirdiğimizin farkındayız. Ancak

durumun farkında olmak ve sonuçlarını

yaşamak, karbon salımına katkı

sağlamayı sürdürmemizin önüne geçmiyor.

Peki neden?

Öncelikle, evrimsel olarak, kısıtlı

kaynakları kendimize ayırmaya eğilimliyiz.

Ulaşılabilir ve kısıtlı bir kaynak

var ise bunu ya biz ya da “bizden

olanlar” tüketelim istiyoruz. İkinci

olarak, bu durumun hemen bir felakete

yol açmayacağını, sonuçların uzun vadede

ortaya çıkacağını düşündüğümüz

ve tehlikeyi küçümsediğimiz için önceliklerimiz

arasına almıyoruz.

Bir diğer sebep, iklim değişikliğinin

küresel bir sorun olması nedeniyle, birçok

insanın iklim üzerinde tek başına

etkisi olduğunu düşünmemesi. Yani

“sadece benim yaptığım ne işe yarayacak,

ben yapsam da başkası yapmayacak”

gibi düşünceler harekete geçmeyi

engelliyor. Burada güvensizlik devreye

giriyor. Hem dünyayı beraber paylaştığımız

insanlara hem de yöneticilere

güvenmiyoruz. İklim politikalarının

yetersiz olduğunu, bireysel olarak yapacağımız

her şeyin boşa gideceğini

düşünüyoruz. Tabii harekete geçmeyi

engelleyen başka sebepler de var. Bunlardan

bazıları; içinde yaşadığımız tüketimi

dayatan kapitalist sistem, dünya

görüşü, siyasi ideolojiler, dinî inançlar,

kadercilik, mali yatırımlar, alışkanlıklar,

birbiriyle çelişen istekler…

Sonuç olarak, toplum davranışının,

tek tek bireylerin davranışlarından

oluştuğunu unutuyoruz. İklim değişikliğine

karşı savaşmayı önceliklerimiz

arasında almalı, umutsuzluğu bir

kenara kaldırıp alışkanlıklarımızı değiştirmeliyiz.

Dünyamız için, hepimiz

için… ■

54 MediaCat


MEDYA

Bir Bakışta

Bir garip

hisler silsilesi

Ajans Press’in

MediaCat için

basında gündem olan

haber başlıklarını

raporladığı 22 Haziran

– 20 Ağustos tarihli Bir

Bakışta araştırması,

ülkece aşırı doğa

olaylarıyla üzülüp

sportif başarılarla

gururlandığımız bir

garip hisler silsilesini

belgeliyor.

1

Erdoğan, yerli koronavirüs aşısının

adının Turkovac olduğunu

açıkladı.

2

Kurucusu olduğu Çiftlik Bank

üzerinden binlerce kişiyi dolandırdıktan

sonra yurtdışına kaçan ve

kırmızı bültenle aranan “Tosuncuk” lakaplı

Mehmet Aydın, Brezilya’da Türkiye’nin

São Paulo Başkonsolosluğu’na

teslim oldu.

3

Türkiye’nin 43 farklı yerinde 260

adet orman yangını meydana gelirken,

özellikle Akdeniz ve Ege’deki

orman yangınların söndürülmesi günler

aldı.

4

Yoğun yağış sebebiyle Batı Karadeniz’de

sel ve heyelan meydana

gelirken, Kastamonu’da 70, Sinop’ta

10, Bartın’da ise bir kişinin hayatını

kaybettiği; bulunamayan 30 kişinin

ise arama çalışmalarına devam edildiği

saptandı.

5

15 yaş üstündeki gençler ve kronik

hastalığı bulunan 12 yaş üstündeki

çocuklara COVID-19 aşı hakkı tanımlandı.

6

Barcelona yönetiminin “Maliyetini

karşılayamayacağız” diyerek

yolları ayırma kararı aldığı Lionel Messi

gözyaşları içinde Katalan kulübüne

veda ederken, PSG ile anlaşma sağladı.

7

Mete Gazoz okçulukta Türkiye’ye

tarihindeki ilk Olimpiyat Altın

Madalyası’nı kazandırdı. Busenaz Sürmeneli

ise boksta Altın Madalya’ya

sahip olurken, Türkiye 2020 Tokyo

Olimpiyat Oyunları’nda topladığı 13

madalyayla tarihinin en çok madalya

kazandığı olimpiyatı yaşadı.

8

Melih Bulu, Boğaziçi Üniversitesi’ne

rektör olarak atanmasından

altı ay sonra Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi

ile görevden alındı.

9

Uzun zamandır gündemde olan

Hayvanları Koruma Kanunu kabul

edilerek yasalaştı.

10

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk

istifa etti, Selçuk’un yerine göreve

Mahmut Özer geldi.

11

Taliban, başkent Kabil dahil Afganistan’ın

neredeyse tamamını

kontrol altına aldı. Afganistan’dan çeşitli

ülkelere büyük göç hareketi başladı. ■

Tarih aralığı:

22 Haziran – 20 Ağustos

56 MediaCat


ADVERTORIAL

İlklere

imza atan

kampanya!

EZGİ ÖZYILDIRIM

DİMES

Dijital İletişim Müdürü

YALKIN YEL

Reklamania Creative

Ajans Başkanı

SİMGE HEKİMGİL

Reklamania Creative

Müşteri Direktö rü

Reklamania

Creative ve Cats &

Dogs imzalı DİMES

kampanyası,

lansmanlarıyla ses

getiren iki ürünü

kapıştırıyor; bir

ilke imza atarak

Aleyna Tilki’yi TikTok

fenomenleriyle

buluşturuyor.

İMES’in Milkshake ve Smoothie

ürünlerini “kapışma”

D

konseptiyle bir arada kullanan

yeni kampanyası, Türkiye’de

bir ilke imza atarak müzik sektörünün

yıldız ismi Aleyna Tilki’yi TikTok

fenomenleriyle buluşturdu.

Reklamania Creative imzası taşıyan

kampanyada Aleyna Tilki, toplam

takipçi sayısı 30 milyona ulaşan Tik-

Tok fenomenleriyle yer aldı. “Smoothie

ile Enerji Kat” ve “Milkshake ile

Ortamı Salla” takımlarının kapıştığı

kampanya için bir de video klip hazırlayan

Aleyna Tilki, bu klipte de yine

Türkiye’de bir ilk olarak TikToker’larla

rol aldı. Aleyna Tilki'nin hazırladığı

reklam müziği, ürünlerin enerjik ve

eğlenceli özelliklerini ve kapışma konseptini

vurguluyor.

Konseptinden mecra stratejisine,

kreatif dilinden cast tercihlerine yenilikçi

yaklaşımıyla dikkat çeken kampanyanın

detaylarını, DİMES Milkshake

ve Smoothie lansmanlarına da

imza atan Reklamania Creative Ajans

Başkanı Yalkın Yel, Müşteri Direktörü

Simge Hekimgil ve DİMES Dijital

İletişim Müdürü Ezgi Özyıldırım ile

konuştuk.

İki ürünün “kapıştığı” bir kreatif

fikir nasıl oluştu?

YALKIN YEL: Milkshake ve Smoothie

gençlere hitap eden, genç ruhlu iki

ürün. Kampanyamız ürünlerin eğlenceli

ve enerjik özelliklerini öne çıkarıyor.

Yakın zamanda lansmanı yapılmış

ve büyük başarı elde etmiş iki yenilikçi

ürünü yenilikçi bir dille anlatmak için

dünyada güçlenen bir trend olan “kapışmayı”

seçtik.

Kampanyada hangi ilklere

imza atıldı?

YY: Bu yıl bir ilke imza atan DİMES,

58 MediaCat


yıldız isim Aleyna Tilki’yi TikTok

fenomenleriyle buluşturdu. Kampanyanın

imza attığı bir diğer ilk ise

DİMES’in hashtag challenge’ında iki

ürünü arasında dijital rekabet yaratan

ilk marka olması oldu.

#dimeskapışması

akımına katılan

TikTok kullanıcıları

16

bine yakın

video paylaşım

gerçekleştirdi.

TikTok’ta başarının sırrı ne?

YY: Başarının en önemli faktörü “gerçeklik”.

TikTok, insanlara kendi oldukları

yerde, kendi istedikleri biçimde

iletişim kurma olanağı sağlayan, kim

olduğu ne kadar takipçisi olduğu fark

etmeksizin herkesin görünebilir olabildiği

bir platform. Biz de buradan

yola çıktık. Dijital sosyalleşme günümüzün

gerçeği ve TikTok, gençlere bu

olanağı sağlıyor.

Ancak TikTok’u ana mecra olarak

kullanmak, sadece video çekmek ya da

reklamı orada da yayınlamakla olacak

bir şey değil. TikTok’un mecra dinamiklerini

iyi analiz etmek; görsel dili,

kamera açıları, ara yüzleri, efektleri,

trendleri anlamak; reklam filmlerinden

ziyade TikTok klipleri oluşturabilmek

gerekiyor.

DİMES kampanyalarımızda bunları

göz önünde tutup, Z Kuşağı’nın hareketliliği

ve eğlenceyi paylaşma, gerçekçilik

ve samimiyet anlayışına sesleniyoruz,

başarılarının en önemli faktörü bu.

Öte yandan dijital ve konvansiyonel

mecraları birlikte kullanan DİMES, sadece

TikTok’u ana mecra olarak kullanan

değil, aynı zamanda TikTok’u tüm

özellikleriyle TV’ye taşıyan da ilk marka.

TikToker’ların TV’de görünmeleri,

takipçileri üzerinde müthiş bir etki

yarattı ve onların ürettikleri içerikler

TV ile TikTok arasında organik bir

geçişkenlik sağladı. Farklı disiplinleri

birbirinin içerisinde kullanmanın da

ötesinde yeni bir disiplin yaratmayı

amaçladık ve başardık. Bu kampanyamız

da hashtag challenge’la, farklı kapışma

yayınlarıyla; YouTube, Instagram,

TikTok paylaşımlarıyla ve farklı

sürprizlerle yıl sonuna dek sürecek.

Kampanyalarımız, köklü bir marka

olan DİMES’in, ürünleriyle olduğu kadar

iletişim çalışmalarıyla da gençlere

hitap etmeyi, onlarla konuşup, duygusal

bağ kurmayı gerçekten başarabilen

nadir markalardan biri olarak öne çıkmasını

sağladı. Bu başarıda DİMES’in

yenilikçilik kültürü ve cesur fikirlere

açık olması da önemli rol oynadı. “Dijital

sosyalleşme nerede, biz oradayız” diyerek

çıktığımız yolda, DİMES’in genç

ve liyakat sahibi pazarlama ekibiyle dijital

dünyanın en aktif ve başarılı markalarından

biri olmayı başardık.

Sonuçlar nasıl?

EZGİ ÖZYILDIRIM: Önce ana mecra

olarak belirlenen TikTok’ta, sonra

da farklı dijital platformlarda ve TV’de

yayına giren reklam filmimiz, video

klibimiz ve paylaştığımız kamera arkası

videolarımız kampanya başlangıcından

bu yana dijital platformlarda

yaklaşık 51 milyon organik izlenme

aldı. Ayrıca #dimeskapışması hashtag

challenge’ımız tüketicilerin en fazla

video çektikleri marka akımlarından

biri oldu. Akıma katılan TikTok kullanıcıları

16 bine yakın video paylaşım

gerçekleştirdi.

Altı günde 18 milyon tekil erişim

elde eden #dimeskapışması hashtag

challenge, yılın en fazla kişiye erişen

kampanyalarından biri oldu. Kampanya

paylaşımlarına yapılan tüketici yorumlarının

yüzde 83’ü pozitif nitelikte.

Aleyna Tilki ve TikTok fenomenleriyle

çalışmak nasıldı?

SİMGE HEKİMGİL: TikTok markaların

olduğu kadar yıldızların da radarında.

Dünya starları TikTok’u aktif

olarak kullanıyor. Dünyada şarkı ve

klip lansmanları için TikTok’un etkili

ve güçlü bir mecra olduğunu biliyoruz.

Yaptığı tüm işlerde başarılı olan Aleyna

Tilki yeniliklere çok açık bir isim.

Enerjisi ve tarzıyla projeye kendi ruhunu

yansıttı.

Fenomenlerimiz de geniş kitlelere

hitap eden, her gün onlarca içerik üreten,

kameraya alışık, mecraya hâkim,

hedef kitlesini tanıyan ve kendi yolunu

açarak ünlenen kişiler. Çekimlerde

müthiş bir sinerji oluştu ve ne kadar

doğru bir karar verdiğimizi gördük. ■

Eylül 2021 59


KÜLTÜR

Söyleşi

Değişim

dayatmayla

olmaz

Prof. Dr. Jonah

Berger

TÜKETİCİ DAVRANIŞLARI

VE SOSYAL ETKİ UZMANI

Prof. Dr. Jonah Berger bu ay

MediaCat Yayınları tarafından

çıkan Değişimi Tetiklemek adlı

kitabıyla raflarda yerini aldı.

Berger, “Değişim gerçekten

zordur. İteriz, zorlarız, kontrol

etmeye çalışırız ve hiçbir şey

olmaz. Dolayısıyla aslında

sorulması gereken soru, ‘Bunun

daha iyi bir yolu var mı?’ olmalı.

İşte bu soruyu cevaplamak için

bu kitabı yazdım” diyor.

u BARIŞ CEZAR

60 MediaCat


Neden bu kitabı yazma ihtiyacı

hissettiniz? İnsanları değiştirmek

neden bu kadar zor?

Herkesin değiştirmek istediği bir şeyler

vardır. Pazarlamacılar ve satıcılar müşterileri

ikna etmek ister, çalışanlar patronlarını

ikna etmek ister, liderler kurumları

dönüştürmek ister, start-up’lar koca

sektörleri değiştirmek ister, sivil toplum

kuruluşları dünyayı değiştirmek ister…

Değişim gerçekten zordur. İteriz,

zorlarız, kontrol etmeye çalışırız ve hiçbir

şey olmaz. Dolayısıyla aslında sorulması

gereken soru, “Bunun daha iyi bir

yolu var mı?” olmalı. İşte düşünceleri

değiştirmenin, harekete geçirmenin,

iterek zorlayarak değil de başka bir yolu

olabilir mi sorusunu cevaplamak için bu

kitabı yazdım. Birlikte çalıştığım o kadar

insanın, o kadar kurumun hepsinin

de değiştirmek istedikleri şeyler vardı.

Ama o değişimi yaratmakta çok zorlanıyorlardı.

Ben de arzuladıkları sonuçlara

ulaşmalarını sağlamanın başka bir yolu

olabilir mi diye merak ettim.

Kitabınızdaki kilit kavram “katalizör”.

İnsanları veya kurumları

değiştirirken bir “katalizör”

olmak neden önemli?

Değişim sağlamak zordur çünkü güç

uygulamak işe yaramaz. İnsanlara neyi

değiştirmek istiyorsunuz, onu değiştirmek

için neyi denediniz diye sorarsanız,

yüzde 99’u güç uygulamanın, dayatmanın

başka şekillerini sayar. Değişim için

çeşitli nedenleri, rakamları ve gerçekleri

dayatmak… Bir PowerPoint sunumu

daha yaparsam, bir telefon daha edersem,

insanlara bir e-posta daha gönderebilirsem,

onları azıcık daha zorlayabilirsem

ikna olurlar. Ama zorlamak işe

yaramaz. İnsanları zorladığımızda ayak

direrler, direnirler, geri iterler. “Katalizör”

olmak değişim yaratmanın çok

daha etkili ve işe yarama olasılığı çok

daha yüksek bir yöntemi.

Kimya alanından çok güzel bir benzetme

yapabiliriz. Kimyada değişimi

tetiklemek geçekten zordur. Karbonun

baskı altında elmaslara dönüşmesini,

bitki ve hayvan kalıntılarının petrole

dönüşmesini düşünün. Kimyagerler de

laboratuvarda çalışırken değişimi tetiklemek

için maddelere sıcaklık ve basınç

eklerler; ama değişimin daha hızlı ve kolay

olmasını sağlayan, daha fazla sıcaklığa

veya basınca ihtiyaç bırakmayan özel

birtakım maddeler vardır. Bunlar daha

az enerjiyle daha çok değişim olmasını

v

İnsanlar

bilgilerin mevcut

inançlarına uyup

uymadığına

bakarlar,

doğrulama eğilimi

dediğimiz bir

şeye sahiptirler.

Ve inandıklarına

ters düştüğünde

o bilgiyi göz ardı

ederler.

sağlarlar. Bu maddelere “katalizör” adı

verilir. İşleme şekilleri şöyledir: Değişimin

karşısındaki engelleri belirlerler ve

onları azaltırlar. Aynı şey sosyal hayat

için de geçerli. Birini değiştirmek için

neler yapabileceğimi sormak yerine,

o insanın neden bugüne kadar değişmediğini

sormak. Değişimin önündeki

bariyerler ve engellerin ne olduğunu

sormak. Ve o bariyer ve engelleri bertaraf

ederek, ne olduklarını anlayarak ve

onların etkisini azaltarak değişimi daha

olası kılıp kılamayacağımızı sormak.

Toplumu kutuplaştıran ekonomi,

iklim değişikliği, hatta bu

aralar aşılanma gibi son derece

önemli ve güncel meselelerde

gerçeklerin ve rakamların kendiliklerinden

bariz olduklarını ve

“makul” insanları ikna edeceklerini

düşünürüz. “Gerçekler”

neden insanları ikna etmeye

yetmiyor?

Bunun nedenlerinden biri insanların

gerçeklerle pek ilgilenmemeleridir.

İnsanlar kendi düşünceleriyle uyumlu

bilgilere ilgi gösterirler. Kitabımda bahsettiğim

düşüncelerden biri de “mesafe”

kavramı. Bu, şu demek: Bir bilgi insanların

o anda düşünsel olarak bulundukları

yerden çok uzaksa, ona kulak asmazlar.

Dahası, birisinin kendilerini ikna etmeye

çalıştığını hissederlerse, geri iter ve

karşı koyarlar. Çoğu zaman o insanın

yapmalarını istediği şeyin tam tersini

yaparlar. Biz de gerçeklerin ve rakamların

galip geleceğini düşünmek yerine,

değişimin önündeki engelleri belirlemeli

ve onları azaltmalıyız. Çoğu zaman

sorunun sadece bilgi olduğunu düşünüyoruz.

“Aslında şu insan doğru bilgilere

sahip olsa fikri değişirdi” diyoruz. Ama

bilgi sadece bilgi değildir. İnsanlar bilgilerin

mevcut inançlarına uyup uymadığına

bakarlar, doğrulama eğilimi dediğimiz

bir şeye sahiptirler. İnançlarını

doğrulayan bilgiler ararlar. Ve inandıklarına

ters düştüğünde o bilgiyi göz ardı

ederler. Dolayısıyla soru sormak, insanları

kendilerini ikna etmeye teşvik etmek

ve daha fazla özerkliğe alan açmak

gibi yollar çoğu kez çok daha etkilidir.

İster bir kurumda liderlik konumundayken

ister şahsi hayatımızda,

değişimin önündeki bariyerleri

nasıl küçültebiliriz?

Değişimin önündeki bariyerleri küçültmenin

püf noktası önce onları an-

lamaktır. Tekrar tekrar karşımıza çıkan

beş kilit bariyer var. İster tüketicilerin

düşüncesini değiştirmek isteyen bir pazarlamacı

ister bir kurumu değiştirmek

isteyen bir lider olun, bunlar aynıdır:

tepkisellik, bağlılık, mesafe, belirsizlik

ve tamamlayıcı kanıt. Bu beş bariyeri

kavradıktan sonra hemen hemen her

şeyi değiştirebiliriz.

Kitabınızda ortaya koyduğunuz

ilkeler evrensel mi? Değişimin

önündeki engelleri küçültme ve

katalizör olma yolları kültürden

kültüre değişir mi?

Bu ilkelerin çoğu kültürler arasıdır, dolayısıyla

insanların mevcut inançlarını

doğrulayan bilgi arayışında olmaları

ABD’de de olsanız Türkiye’de de olsanız

geçerlidir. Aynı şekilde insanların

halihazırda yapmakta oldukları şeylere

bağlandıkları düşüncesi de. Mevcut durumda

yapmakta olduğumuz şeylerin

bizim için daha kolay oldukları düşüncesi

de bir kültüre özgü değil. Halihazırda

katılmakta olduğumuz projeler,

girişimler; almakta olduğumuz ürünler

ve hizmetlerle devam etmek daha kolay

gelir. Nasıl olduklarını, nereden alacağımızı

biliriz. Bunların hepsi kesinlikle

kültürler arasıdır.

Okuyanların kitabınızdan almasını

istediğiniz tek bir şey olsa,

ne olurdu?

Bence akılda kalacak en basit şey, dayatmayı

bırakmamız ve el frenlerini

belirlememiz, yolu kapatan bariyerleri

bulmamız gerektiğidir. Park hâlindeki

aracımıza binip ilerlemesini istediğimizde

anahtarımızı sokar, çevirir, gaz

pedalına basarız. Eğer araba ilerlemeye

başlamazsa, gaza biraz daha basmamız

gerektiğini düşünürüz, değil mi? “Gaza

basarsam araba gider” deriz. Ama eğer

el freni çekilmişse, gaza ne kadar bastığımız

fark etmez. Araba yerinden kıpırdamayacaktır.

İşte kitabın başlıca

mesajlarından biri de bu. O el frenlerinin

ne olduğunu teşhis etme konusunda

daha iyi olmalıyız. Bariyerleri, değişimin

önündeki engelleri belirleyin. Onları

azaltabilir, küçültebilirsek her şeyi

değiştirebiliriz. Değişim zordur. Hepimizin

değiştirmek istediği bir şeyler

vardır. Ama insanların neden değiştiğini

ve neden değişmediklerini, değişimin

önündeki engelleri ve onları nasıl azaltacağımızı

anlarsak, gerçekten her şeyi

değiştirebiliriz. ■

Eylül 2021 61


NEW TECH

Güçlendirilmiş

gelecek

Teknolojik gelişmelerin geleceğin inşasındaki

rolünde, şimdiye kadar kötümser senaryolardan

bahsettik. Geçtiğimiz yıl ise insanlığın

teknolojiye belki de en çok ihtiyaç duyduğu bir

dönemi geride bıraktık. Yeni nesil teknolojiler

insanlığın en büyük destekçisi olarak en ön

saflarda yerini alırken teknolojinin, günü

ve geleceği kurtaran tarafına tanıklık ettik.

Hükümetler teknoloji ve inovasyona olan

yatırımlarını artırmışken, kurumlar da inovasyon

yaklaşımlarında değişikliğe gitti. Artık

güçlendirilmiş gelecek anlatısında inovasyonu

yeniden düşünmenin zamanı.

u SULTAN ÖNCÜ ARSLANOĞLU

62 MediaCat

leri teknolojiler günlük hayatı

İ

kolaylaştırıcı araç olmakla birlikte

pandemiye direnebilmede

insanlığın elindeki en büyük

güç oldu. İleri teknolojiler sayesinde

pandeminin getirdiği pek çok zorluğu aşabildik

ve tek çıkış yolumuz teknoloji oldu.

Teknoloji liderliği olmadan, liderliğin elde

edilemediği açık hale geldi. Günümüzde

büyük değişiklikler artık teknolojiye öncelik

vermeyi gerektiriyor ve bu sadece

sorunları çözmekle ilgili değil, aynı zamanda

gelenekleri alt üst etmek ve gelecek

için yeni bir vizyon yaratmakla da ilgili.

Ufukta yeni bir gelecek var ve bu, beklenilenden

daha farklı olacak. Geçtiğimiz yıl

zaman yönetiminden sağlığa, yaşam tarzından

güvenliğe ve iş yapış biçimlerine

kadar teknolojik ilerlemeyle bağlantılı

pek çok değişiklik yaşandı. Hükümetler

bilim, teknoloji ve inovasyona olan

yatırımlarını artırmışken, kurumlar

da inovasyona olan yaklaşımlarında

kâr elde etmekten ziyade dayanıklı

hale gelmeyi öncelik edindi.

Pew’in 2020 yılında 915 iş geliştirme

uzmanı, iş ve politika lideri, inovasyon

lideri, araştırmacı ve aktivist

ile gerçekleştirdiği araştırmadan çıkan

sonuçlar, 2025’te “yeni normalin

çok daha teknoloji odaklı olacağına”,

bununla birlikte “daha büyük zorluklarla

da baş etmemiz gerekeceğine”

işaret ediyor. Pandemide ortaya çıkan

değişikliklerin dünya nüfusunun

önemli bir kısmı için işleri daha iyi

hale getireceğine dair umutlarını dile

getiren uzmanların argümanlarını ise

şu değişiklikler oluşturuyor:

• Mevcut ekonomik düzenlemelerde,

ırksal adaleti ve sosyal eşitliği hedefleyen

yeni reformlar başlatmak,

• Esnek çalışma koşulları kalıcı hale

geldikçe ve topluluklar buna uyum

sağladıkça, birçok aile ve çalışan için

yaşam kalitesini artırmak,

• İnsanların daha akıllı, daha güvenli

ve daha üretken yaşamalarına olanak

tanıyan sanal/artırılmış gerçeklik

ve yapay zekâda yeni teknolojiler

üretmek; çoğu durumda sağlık, eğitim

ve toplum yaşamı gibi kilit alanlarda

“akıllı sistemler” tarafından

yönetimi mümkün kılmak.


mak ve gelişmek için şirketlerin, teknoloji

alanındaki uzun vadeli değişimleri

öngörebilmeye ihtiyacı var. Buna

giden yolda ise inovasyon çalışmalarının

genişletilmesi önemli rol oynuyor.

Boston Consulting Group’un 15 yıldır

yayınladığı En Yenilikçi Şirketler 2021

raporu bu konuda artan bir farkındalık

olduğunu ortaya koyuyor. Rapora göre,

ilk üç önceliğinden biri inovasyon olan

şirketlerin oranı bu yıl yüzde 75’e yükselmiş

durumda. Bunun, 2005’ten bu

yana ulaşılan en yüksek oran olduğunu

belirtmeden geçmeyelim.

DÖNGÜSEL OLMAYAN DESTEKLER

ARTMALI

Pandeminin inovasyon yatırımları

üzerindeki etkisini ölçümlemek

henüz mümkün olmasa da Eylül

2020’de Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü

(WIPO), Cornell Üniversitesi ve IN-

SEAD tarafından ortaklaşa yayınlanan

Küresel İnovasyon Endeksi (GII)

2020, kısa ve orta vadeye yönelik bir

çıkarımda bulunabilmek adına kılavuz

niteliğinde.

Küresel inovasyon trendlerini

analiz ederek, dünya çapında 130’dan

fazla ülkenin inovasyondaki başarı

sıralamasını hesaplayan endekse

göre, 2009’dan bu yana dünya çapında

ortalama inovasyon harcamaları

GSYİH’den daha hızlı büyüyor. Tahminlere

göre, 2017 ve 2018 yıllarında

küresel Ar-Ge harcamaları sırasıyla

yüzde 5 ve yüzde 5,2 büyüdü. Yaklaşık

10 yıldan bu yana Ar-Ge harcamalarındaki

büyüme, Çin ve Hindistan gibi

gelişmekte olan kilit pazarların yaptığı

yatırımlarla ivme kazandı. Küresel

İnovasyon Endeksi Ar-Ge harcamalarının,

pandemi sonrası dünyada artış

oranını koruyacağını hatta artacağını

bildirirken, OECD verilerine göre

Mart 2021 itibarıyla ülkelerin Ar-Ge

harcamaları 2019 yılına kıyasla yüzde

3,2 arttı.

İLK ÜÇ ÖNCELİKTEN BİRİ

İNOVASYON

Dijital ve teknolojinin hayatın her

evresinde kendine yer bulduğu pandemi

süreci, karmaşık dijital iletişim

ağlarının hem günlük hayatta hem

de çalışma hayatında ne denli değerli

olduğunu kanıtladı. Artık bu zamana

kadar teknolojiyle olan kaygı yüklü

ilişkinin kabuk değiştirmesi gerektiğinin

farkına vardık. Dijital yaşamın

olumsuz taraflarından ziyade olumlu

yönlerine daha fazla odaklanmanın

zamanı zira önümüzdeki beş yılda,

daha iyi bir yaşama ulaşma anlamında

hızla gelişen dijital araçlara daha fazla

güven duyulacağı öngörülüyor.

Bu yeni gerçeklikte hayatta kalk

Ekonominin

iyileşmesi adına

inovasyon için

verilen döngüsel

olmayan

destekler, yüksek

kamu borcu

karşısında dahi

katma değer

sunabilecek

güçte.

KRİZLERDEN ÇIKARILAN DERSLER

Pandeminin inovasyon faaliyeti

üzerindeki orta vadeli etkisinin, benimsenen

kamu ve kurumsal yenilik

politikaları ile ekonomik toparlanmanın

hızına bağlı olarak belli olması

bekleniyor. Burada 2009 krizi bir

yol haritası sunuyor. 2009 krizinde

hükümetlerin; inovasyonla ilgili bütünsel

önlemler almanın yanı sıra yenilikçi

firmalar için oluşturduğu destek

içeren teşvik paketleri, pandemi

krizinden daha güçlü çıkmak isteyen

kurumlar için kurtarıcı rol oynuyor.

Bu anlamda döngüsel olmayan yenilik

teşvik paketleri, Ar-Ge’yi teşvik

etmek ve yenilik finansmanındaki

eksikliklerin üstesinden gelmek için

gerekli olduğunu kanıtlamış durumda.

Bu mantık şimdi de geçerli. İnovasyon

harcamalarında kriz kaynaklı

düşüş, gelecekteki uzun vadeli büyüme

fırsatlarını riske atıyor. Araştırmalara

göre ekonominin iyileşmesi

adına inovasyon için verilen döngüsel

olmayan destekler, yüksek kamu borcu

karşısında dahi katma değer sunabilecek

güçte.

DOĞRU SORULAR DOĞRU

ADIMLAR

Uzmanlara göre inovasyona yapılan

yatırımların önemi bir yana, konuşulması

gereken bir diğer konu paradigma

değişimi olmalı. “Hayatın merkezinde

gerçekleşen bu değişimlere karşı, şirketlerin,

yeni dönemde teknoloji ve

inovasyonda nasıl bir yaklaşım benimseyeceği”

sorusuna verilecek yanıtlar,

geleceği tahayyül edebilmek adına

oldukça önemli. Bunun için ise öncesinde

inovasyondan ne anladığımıza

bakmakta fayda var.

Pazarda sıcak rekabetin yaşandığı

alanların başında geliyor yeni ürünler

yaratmak. Her yeniliği inovasyon

olarak değerlendirebilir miyiz? İnovasyon

gerçekten ne anlama geliyor?

Geçtiğimiz bir buçuk yılda değişen

ihtiyaçlar, inovasyon kavramını da

sorgulamaya açtı. Gerçek bir inovasyonu

diğer yaratım biçimlerinden

ayırt etmek için BCG, İnovasyonu Yeniden

Düşünmek adlı raporunda şu üç

soruyu soruyor: 1- Çözüm; insanların,

sistemlerin veya kuruluşların gerçek

dünyada sahip olduğu gerçek sürtüşmeleri/anlaşmazlıkları

çözüyor mu?

Değilse, o zaman çözüm potansiyel

İLK ÜÇ ÖNCELIĞINDEN

BIRI INOVASYON OLAN

ŞIRKETLERIN ORANI

2020

2021

%65

%75

Eylül 2021 63


NEW TECH

64 MediaCat

CEO’LARIN

ÖNCELİĞİ

1. İŞ MODELI INOVASYONUNU

SÜRDÜRMEK

Değer yaratma mantığımız ne kadar

sağlam ve 2020’lerde kazanmamız için iş

modelimizin nasıl değişmesi gerekiyor?

2. MÜŞTERI IÇGÖRÜSÜNÜ

YÜKSELTMEK

Derin bir müşteri içgörümüz var mı ve bunu

geleceğe hazır bir inovasyon stratejisine

dönüştürebiliyor muyuz?

3. İNOVASYON ÇARKINI

DÖNDÜRMEK

Hızlı ve tekrar tekrar yenilik yapmak için

gerekli yetenekleri tam olarak benimsiyor

muyuz?

4. DIJITAL ÖNCELIKLI OLMAK

Kurum genelinde dijital ve inovatif

yetenekleri ölçeklendirmede başarı

şansımızı nasıl önemli ölçüde artırabiliriz?

5. KURUMSAL GIRIŞIMDEN

ETKI YARATMAK

Girişim araçlarımız, organizasyonumuzu

etkili bir şekilde tamamlıyor ve anlamlı bir

büyümeye yol açıyor mu?

Kaynak: Boston Consulting Group,

The CEO Innovation Agenda

olarak değerlidir, ancak inovasyondan

ziyade yaratıcı veya sanatsal

anlamdaki değeriyle öne çıkar. 2-Çözüm,

bir değer zinciri boyunca içerik

oluşturucular ve kullanıcılar arasında

karşılıklı olarak paylaşılabilecek anlamlı

bir değer yaratıyor mu? Değilse,

çözüm muhtemelen bir deney veya

bağımsız bir buluştur ve henüz önemli

bir değer yaratan yenilik olmaya hazır

değildir. 3- Çözüm yeni mi yoksa zaten

var olan bir şeyin iyileştirilmesi mi?

Eğer öyleyse, potansiyel olarak değerlidir,

ancak daha çok optimizasyon ve

etkililik açısından.

BİLGE KIRAN

DEMIRDÖKÜM

PAZARLAMA DIREKTÖRÜ

CEO’LAR NE DÜŞÜNÜYOR?

BCG’nin CEO’larla yaptığı görüşmeler,

CEO’ların Covid-19’u inovasyon

çalışmalarının etkisini sorgulamak ve

bazı durumlarda yeniden tasarlamak

için bir fırsat olarak değerlendirdiğini

ortaya koyuyor. Yine bu dönemde

birçok lider, kendi ekiplerinin veya

rakiplerinin daha önce aylar süren

inovasyon başarılarını sadece haftalar

içinde elde ettiğini gördüğünü söylüyor

ve bu doğrultuda yeni çalışma

yöntemlerini sürdürülebilir bir şekilde

benimsemenin yollarını arıyor.

Şirketlerin inovasyon süreçlerinde

yaşanan bu değişimde öne çıkan bir

diğer gelişme yaklaşıma yönelik. Öyle

ki CEO’lar, kurumların artık geleneksel

artımsal inovasyonu terk edip,

artımsal olmayan ve hatta yeni ve genellikle

dijital yetenekler oluşturmayı

kapsayan kendi kendini yıkıma uğratan

girişimler ortaya koymayı içeren

bir inovasyon anlayışı benimsemesi

gerektiğini dile getiriyor.

McKinsey’nin verilerine göre

yöneticilerin 4’te 3’ünden fazlası,

sektörün önemli ölçüde değişmesine

rağmen, pandeminin yarattığı krizin

büyüme için önemli fırsatlar yaratacağı

konusunda hemfikir. Ancak burada

krizden çıkan fırsatları görmekle

onları yakalayabilmenin aynı şeyler

olmadığının altını çizmek gerekiyor.

Başarılı bir inovasyon, teknolojik gelişimlerin

zamanlamasını anlamak ve

ekosistemlerin bu fırsatlar etrafında

nasıl gelişebileceğini öngörebilmekle

ilgili. Uzmanlara göre, CEO’ların artımsal

inovasyonu terk etme tutumlarının

ardında da yeniliklere hazırlıklı

olma ihtiyacı yatıyor. Zira aynı

yöneticilerin yüzde 30’undan daha

azı, gelmekte olduğunu gördükleri

değişiklikleri ele almaya hazır olduklarından

emin. En çok zorlandıklarını

hissettikleri alan ise yeni büyüme fırsatları

sunmak. ■

İLHAM KAYNAĞIMIZ HAYATTAN

BEKLENTİLER

DemirDöküm olarak 67 yıldır

insanı odağımıza alıyor ve her daim

paydaşlarımızın yanında oluyoruz.

Bu bakış açımız teknoloji ve inovasyondaki

çıkış noktamıza paralellik

gösteriyor. İnsanların beklentilerini

iyi anlayarak, onların hayatlarını

kolaylaştırmak ve güzelleştirmek için

çözümler üretiyoruz. Ürettiğimiz tüm

yeni ürün ve deneyimleri tasarlarken

her zaman onların hayattan beklentilerinden

ilham alıyoruz. Bunu sağlamak

için de yıl boyunca birçok içgörü

araştırması gerçekleştiriyoruz.

Türkiye’yi ısıtma sektöründeki

birçok cihaz, sistem ve hizmetle tanıştıran

bir marka olarak ilk sobadan ilk

panele, panel radyatörden/şofbenden

Türkiye’deki ilk kombiye kadar

pek çok ilke ve inovasyona imza attık.

Geniş ürün gamımızın, ülkemizin yanı

sıra 50’yi aşkın ülkede kullanılmasından

ve ısı konforu ile özdeşleşmekten

dolayı da mutluluk duyuyoruz.

Bundan sonraki hedefimiz maddi,

manevi çok çaba gerektiren kombi

alım sürecini kolaylaştırmak ve tüm

sektöre öncü olacak şekilde hizmet

kalite standartlarını yükseltmek

olacak.

%3,2

OECD

ülkelerinin Ar-Ge

harcamalarındaki

artışı

Kaynak: OECD, Mart 2021


NEW TECH

DemirDöküm

DemirDöküm’den

dijital inovasyon

atılımı

T

ürkiye’nin sanayileşme ve

modernleşme sürecinde

yeni bir başarı hikâyesi

yazma hedefiyle yola çıkan

DemirDöküm, toplumun ihtiyaçları

doğrultusunda yatırımlarını

en hızlı şekilde hayata geçiriyor ve

bu sayede birçok ilki tüketicileriyle

buluşturarak Türkiye’nin en köklü ve

önde gelen markalarından biri olmaya

devam ediyor. Bu felsefeden hareketle

DemirDöküm, son yıllarda müşteri

deneyimi ve müşteri memnuniyeti

alanlarında hayata geçirdiği çalışmalarla

ısıtma sektörüne öncülük ediyor.

DemirDöküm kusursuz bir müşteri

deneyimi yaşatmak amacıyla beş

yıl önce Sabancı Edu ile birlikte iklimlendirme

sektörünün ilk üniversite

işbirliğini hayata geçirdi. Türkiye’nin

her yerine aynı kalitede hizmet sunabilmek

amacıyla ilerleyen marka,

müşterileriyle yıllar boyunca kurmuş

DemirDöküm,

müşteri deneyimini

ve memnuniyetini

dijital inovasyonlarla

artırarak ısıtma

sektörüne öncülük

ediyor.

olduğu güven ve sadakat bağını daha

da güçlendirmek ve günümüze adapte

etmek için çalışmalarına hız kazandırdı.

Bu doğrultuda iş ortakları ve

çalışanları için ilk satış ve pazarlama

akademisini kurdu. Her yıl akademi

programını genişleten, mağaza içi deneyimi

artırmak adına farklı ölçüm,

gelişim ve iletişim araçları geliştiren

ve sektörün ilk etkili satış rehberini

hazırlayan şirket, bu alanda her yıl 1

milyon TL’lik yatırımı hayata geçirdi.

İklimlendirme sektöründeki ilklerine

dijital dönüşüm çalışmalarıyla da

yenilerini ekleyen DemirDöküm, küresel

ölçekte etkisi devam eden pandeminin

ilk gününden itibaren dijital

inovasyon atılımıyla öncü işlerin mimarı

oldu.

DIJITAL ORTAMDA GÖRÜNTÜLÜ

DANIŞMANLIK HIZMETI

Ürünleriyle Türkiye'ye ve dünyanın

50 ülkesine ısı konforu sunan

DemirDöküm; kombisini değiştirmek

veya yeni kombi almak isteyen müşterileri

için dijital ortamda görüntülü

danışmanlık hizmeti sunmaya başladı.

Demirdokum.com.tr internet sitesi

üzerinden hayata geçirilen ücretsiz

danışmanlık hizmeti ile tüketiciler

bilgisayarları veya akıllı telefonları

üzerinden kombi keşfi için talep

oluşturabiliyor. DemirDöküm yetkili

satıcıları, 24 saat içerisinde gelen taleplere

yanıt verip, video konferans

üzerinden evin büyüklüğü, konumu,

yalıtımı doğrultusunda danışmanlık

hizmeti vererek en geç 48 saat içinde

müşteri talebini ve mekâna uygun seçimleri

müşteriler ile paylaşıyor.

Türkiye’nin ısıtma sektöründe en

iyi müşteri deneyimi yaşatan firması

unvanına sahip olan DemirDöküm,

satış sonrası hizmetlerde müşterilerinin

ihtiyaçlarını karşılamak için 7

gün 24 saat hizmet veren 0850 222 1

833 numaralı Müşteri İletişim Merkezi'nin

yanı sıra WhatsApp uygulaması

üzerinden de son tüketicisine kesintisiz

destek veriyor.

Pandemiyle birlikte bulaş riskini

azaltmak için müşterilerine “Evde Kal”

diyerek tüm hizmetlerini tek tıkla erişilebilir

hale getiren DemirDöküm, geçen

yıl 3 milyon müşterisi ile iletişime

geçerek 1,1 milyon müşterisinin evinde

hizmet verdi. Binlerce keşif ve teknik

hizmet talebini dijital ortamda gerçekleştirdi.

Ürünlerinin yanı sıra müşteri

deneyimi ve memnuniyetinde de referans

noktası olmak için çalışmalarına

devam eden marka, 2020 yılındaki çalışmalarıyla

müşteri memnuniyet oranını

yüzde 90’ın üzerine çıkardı. ■

66 MediaCat


NEW TECH

Dyson

Daha çok

inovasyon

daha güçlü

tasarım

Günümüzde

teknolojisi ve

mühendislik harikası

ürünleriyle sektörde

fark yaratan

Dyson, yenilikçi

düşünce yapısı ve

inovasyonlarıyla

adından sıkça söz

ettiriyor.

er zaman günlük hayattaki

H

bir problemi çözme fikriyle

yola çıkan Dyson, inovasyona

ve tasarıma çok önem

veren bir marka olarak dikkat çekiyor.

Her yıl ciddi miktarlarda Ar-Ge yatırımı

yapan marka, 9 binin üzerinde patente

sahip. Sürekli yeni ürünler geliştiren

markanın Ar-Ge merkezleriyse tam

bir okul gibi çalışıyor.

Dyson, ilk torbasız elektrikli süpürge

olan DC01’in 1993 yılında piyasaya

sürülmesinden bu yana; yeni teknolojiye

sahip süpürgeler, saç bakımı, hava

temizleme, robotik, aydınlatma ve el

kurutma için problem çözen teknolojiler

tasarladı. Devrim niteliğindeki

ürünleri tasarlamak için 2,75 milyar

sterlinlik yatırım yapan Dyson; katı

pil hücrelerine, yüksek hızlı elektrik

motorlarına, görüntü sistemlerine, robotiklere,

makine öğrenim teknolojilerine

ve yapay zekâya odaklanan küresel

ekiplerle yeni teknolojiler geliştiriyor.

ÇOK ULUSLU BİR AİLE ŞİRKETİ

Şirket İngiltere, Malezya, Singapur,

Japonya, Çin, Amerika ve Filipinler’de;

mühendislik, araştırma, geliştirme

ve test operasyonları yapıyor. Bugün,

Birleşik Krallık’ta Malmesbury ve Hullavington’da

800 dönümlük bir alana

yayılan iki teknoloji kampüsü ve Singapur’da

küresel bir genel merkezi bulunuyor.

Bir aile şirketi olan Dyson, 6

bin mühendis ve bilim insanı da dahil

olmak üzere, küresel olarak doğrudan

14 binden fazla kişiyi istihdam ediyor.

Uluslararası alanda 83 pazarda ürün

satışı yapıyor.

Bugün genel merkezinin bulunduğu

Singapur’da, mevcut yazılım ve

elektronik mühendisliği ekiplerini

ikiye katlayarak 250 mühendis daha

almayı planlayan Dyson; Singapur Teknoloji

Merkezi Science Park 1’i dijital,

mühendislik ve küresel siber güvenlik

çalışmaları için bir merkez haline getirmeyi

planlıyor. Alandaki yeni Siber

Füzyon Merkezi; gelecekteki teknolojileri

güvence altına almaya, Operasyonel

Teknolojiler (OT) ve Nesnelerin

İnterneti (IoT) gibi alanlarda araştırma

ve geliştirmeye odaklanacak.

EĞİTİME DESTEK

Dyson, gelecek nesil mühendislere ilham

verme, küresel mühendislik yeteneği

eksikliğinin ve yarının sorunlarının

çözülmesine yardımcı olma

misyonunu da üstleniyor. Şirketin İngiltere

kampüslerinde bulunan Dyson

Mühendislik ve Teknoloji Enstitüsü,

geleneksel bir üniversitenin akademik

titizliğini küresel bir teknoloji şirketinde

uygulamalı ve gerçek dünya deneyimiyle

birleştiren yeni bir eğitim

modelidir. Aslında Dyson, kendi üniversitesi

olan ilk özel şirkettir. 2002

yılında kurulan James Dyson Vakfı,

kampüs duvarlarının ötesinde, aday

mühendisleri güçlendirmek, mühendisliği

eğitimde desteklemek, tıbbi

araştırmalara yatırım yapmak ve Dyson'ın

faaliyet gösterdiği yerel toplulukları

geliştimek için uluslararası bir

hayır kurumu olarak çalışıyor. Vakfın

çalışmalarının ayırt edici özelliği, tasarım

ve mühendislik öğrencilerine

açık olan ve yılda bir kez düzenlenen

uluslararası tasarım yarışması James

Dyson Ödülleri’dir. 2005’ten bu yana

ödül mali olarak yaklaşık 250 icadı destekledi

ve uluslararası kazananların

yüzde 60’ı, start-up’ların yüzde 90’ının

başarısız olduğu bir dönemde icatlarını

başarıyla ticarileştirdi. ■

68 MediaCat


NEW TECH

Siemens

Siemens

Ev Aletleri

ile gelecek

evinizde!

Siemens Ev Aletleri, 174 yıllık bilgi

birikimi ve deneyimi ile günümüzde

de sektöre yenilikler kazandıran ve

standartları belirleyen kimliği ile

faaliyetlerini sürdürüyor.

70 MediaCat

iemens, yenilikçi ve vizyoner

teknolojilerin öncü-

S

sü olarak, son teknolojiye

sahip sade, şık, rafine ve

estetik tasarımı yansıtan ürünleri ile

kullanıcıların hayat kalitesini artırmaları,

onları geleceğin yaşam tarzına

yaklaştırmayı hedefliyor.

Siemens Ev Aletleri olarak bir diğer

önem verdiğimiz konu ise geleceğin teknolojilerini

kullanıcılarımızla buluşturmak.

Teknolojik yeniliklerin dünyası

sürekli gelişiyor. Uzaktan kontrol

imkânı sağlayan akıllı cihazların sayısı

gün geçtikçe artıyor. Wi-Fi özellikli

Home Connect ile evin içinde veya

dışında, yaşamın tüm alanlarında ev

aletleri ile bağlantı kurulmasını sağlayan,

yaşamın dinamizmine kolayca

ayak uydurmanıza yardımcı olan akıllı

teknolojilerle, hayatınızın konfor standartlarını

yeniden tanımlıyoruz.

Home Connect uygulaması üzerinden

evde değilken önceden fırına yerleştirdiğiniz

yemeğinizi tam olmasını

istediğiniz kıvamda ve zamanda pişirebilir,

yerinizden kalkmadan kahvenizi

hazırlayabilirsiniz. Hatta marketteyken

buzdolabınızda hangi ürünün olup

olmadığını hatırlayamıyorsanız Home

Connect uygulaması ile entegre kameralar

sayesinde buzdolabınızın içerisini

görebilirsiniz. Hiç evden çıktığınız

ve ocağınızı kapatıp kapatmadığınızdan

emin olmadığınız için geri döndüğünüz

oldu mu? Home Connect özelliğine

sahip Siemens ocaklar ile açık/

kapalı durumu, etkin pişirme bölgeleri,

zamanlayıcı durumu vesaire gibi ürün

ayarlarını istediğiniz yerden, istediğiniz

zaman kontrol edebiliyorsunuz.

Kullanıcı deneyimini en üst boyuta

taşıyan Siemens Ev Aletleri’nin uzaktan

kontrolü mümkün kılan Home

Connect teknolojili ürünleriyle gelecek

evinize geliyor.

SIEMENS TOUCH İLE MAĞAZA

DENEYİMİ DEĞİŞTİ

Siemens Ev Aletleri sadece teknolojisi

ile değil, tüketicilerine sunduğu

üstün ürün deneyimi ile perakende

mağazacılığına da yeni bir soluk getiriyor.

Geleceğin teknolojisini bugüne

taşıyan Siemens Ev Aletleri farklı ve

yenilikçi uygulamalarına devam ediyor.

Akmerkez, BuYaka ve Emaar Siemens

mağaza girişlerinde ziyaretçileri

karşılayan Siemens Touch deneyim

platformu üzerinden tüm Siemens

ürünlerine anında erişim sağlayabilir,

ürünlerin ayırt edici özelliklerine

en hızlı şekilde ulaşılabilir, detaylı

inceleme yapabilir ve benzer ürünleri

karşılaştırabilirsiniz.

Türkiye beyaz eşya pazarında bir

ilk olarak Siemens Touch deneyimi

ile 3 boyutlu modellemeler üzerinden

ürünü “gerçekmiş” gibi çalıştırarak dijital

olarak da deneyebilirsiniz. Karar

verme sürecini kolaylaştıran uygulama,

aynı zamanda Siemens Ev Aletleri’nin

sunduğu birbirinden değerli

özelliklerin de tek bir çatı altında görülebilmesini

ve deneyimlenebilmesini

sağlıyor. Siemens Touch'ı benzerlerinden

ayıran en önemli fark ise ürünlerin

öne çıkan özelliklerini çok daha anlaşılır

halde sunması. ■


Home Connect ile dilediğiniz yerden

tek bir dokunuşla kontrol sizde.

Home Connect uygulamasıyla uzaktan da yönetilebilen

Siemens Ev Aletlerinizi istediğiniz zaman, istediğiniz yerden

kontrol edebilirsiniz. siemens-home.bsh-group.com/tr

Siemens Ev Aletleri ile

evinizi özelleştirin.

Gelecek evinizde.

Siemens Ev Aletleri


NEW TECH

E-cüzdanın

yükselen cazibesi

Bankacılığın yeni normali, tüketicileri

e-cüzdan kullanımına teşvik ediyor. Veriler,

her yaş kategorisinde dijital bankacılığın

yükselişte olduğuna ve 2024’te e-cüzdan

kullanıcılarının sayısının 4 milyara ulaşacağına

ışık tutuyor. MediaCat ve Twentify işbirliğinde

gerçekleştirilen e-cüzdan araştırması, sektörün

konumuna ve tüketicilerin beklentilerine dair

değerli veriler sunuyor.

u GÖNÜL HADIMLI

S

on yıllarda tüm sektörlerde

etkisini gösteren

dijitalleşmenin itici gücü,

bankacılığın da dinamiklerini

değiştiriyor. Sektörün yeni

normali, geleneksel bankacılık yöntemlerini

geride bırakırken; temassız

ödemenin artması ve özellikle sunduğu

işlem kolaylıkları, tüketicileri

e-cüzdan kullanımına yönlendiriyor.

Dijital ödemeler ekosistemi bünyesine

kattığı yeniliklerle tüketicilerin

hayatlarını kolaylaştırarak büyümeye

ve tüketicileri de dönüştürmeye

devam ediyor.

World Payments Report 2020 verileri,

dijital bankacılığın her yaş kategorisinde

yükselişte olduğuna ancak

en fazla 18-23 ve 24-39 yaş kategorilerinin

değişimine ışık tutuyor. 2019’da

dünya çapında 2,3 milyar olan e-cüzdan

kullanıcılarının sayısının 2024’te

neredeyse yüzde 50 artış göstererek, 4

milyara ulaşması bekleniyor.

Pandeminin bu ivmelenmedeki

itici gücü göz ardı edilemez. Öyle

ki, Fransız danışmanlık şirketi Capgemini’nin

Ağustos 2020’de yaptığı

tüketici araştırması, tüketicilerin

yüzde 41’inin QR ödeme yöntemini ve

temassız kartları ilk kez pandemiyle

birlikte kullandığını ortaya koyuyor.

MediaCat ve Twentify işbirliğinde

16 Temmuz 2021 tarihinde, ABC1C2

sosyo-ekonomik statü gruplarından,

15 yaş üzeri bin 11 tüketiciyle yapılan

e-cüzdan araştırması, tüketicilerin

sektörden beklentilerine ve sektörün

konumuna dair değerli veriler sunuyor.

Y

Yurtdışı para

transferi

tüketicilerin en az

kullandıkları (%9)

işlem türü olarak

karşımıza çıkıyor.

TÜKETİCİNİN BİLGİ EKSİKLİĞİ

Her ne kadar pandeminin de etkisiyle

yaş grubu fark etmeksizin tüm

sektörlerdeki değişen dinamikler bireyleri

dijitalleşmeye zorlasa da, oklar

e-cüzdanı gösterdiğinde tüketici

nezdindeki direncin en büyük nedeninin

bilgi eksikliği olduğu görülüyor.

E-cüzdanı tercih edenlerin en büyük

nedeni işlem kolaylığı iken, tercih

etmeyenler en büyük nedenlerinin

yüzde 66 oranla ihtiyaç duymamaları;

ikinci olarak ise yüzde 36 oranla

ne olduğunu tam olarak bilmemeleri

olduğunu söylüyor. Tercih edenlerin

kullanım sıklığına bakıldığında ise,

ayda 6-7 defa e-cüzdan uygulamalarını

kullandıkları görülüyor.

Katılımcıların büyük oranda e-cüzdanı

doğru tanımladığı ancak göz ardı

edilemeyecek yüzde 7’lik bir kesimin

de aslında e-cüzdanın ne olduğundan

habersiz olduğunu gösteriyor araştırma.

Bu bilgi eksikliği tanımlamanın ötesinde,

tüketicilerin ürünün kullanım

alanıyla ya da özellikleriyle ilgili de bilgi

sahibi olmadıklarının göstergesi.

YURTDIŞI PARA TRANSFERİNE

RAĞBET DÜŞÜK

Kullanım alanları söz konusu olduğunda

tüketiciler en çok günlük hayatı

kolaylaştıran unsurları tercih ediyor.

“E-cüzdanın kullanım alanları nelerdir?”

sorusuna en çok verilen yanıt

online alışverişken bunu sırasıyla;

fatura/aidat ödemesi, yurtiçi para

transferi ve akaryakıt ödemesi takip

72 MediaCat


ediyor. E-cüzdanların sunduğu ve iletişimlerinde

de sıklıkla öne çıkardıkları

olanaklardan bir tanesi de aslında

yurtdışına Western Union gibi alışılmış

geleneksel yöntemlere kıyasla

çok daha düşük komisyon oranlarıyla

ve 7/24 para transferi yapabilmek olmasına

rağmen, yurtdışı para transferi

tüketicilerin en az kullandıkları

(yüzde 9) işlem türü olarak karşımıza

çıkıyor.

Tüketicilere, “E-cüzdanı en sık

hangi işlemlerde kullanıyorsunuz?”

sorusu sorulduğunda ise gelen yanıtlar

tüketicilerin kendilerine fayda

sağlayacak seçenekleri de göz önünde

bulundurduklarına vurgu yapıyor.

Sadakat uygulamalarının sunduğu

faydalardan ve markaların kampanyalarından

yararlanmak için de tüketicilerin

e-cüzdanları tercih ettikleri

görülüyor.

E-CÜZDANI EN SIK HANGI

IŞLEMLERDE KULLANIYORSUNUZ?

Tüm sonuçlar, e-cüzdan ve kullanım

alanları konusunda tüketicilerin

biraz daha teşvik edilmeye ihtiyaç

duyduklarını gösteriyor. Pazarın gelişimi

ve tüketici sayısının artarak bankacılıkta

belki de tam anlamıyla bir

dijital dönüşümün gerçek kılınabilmesi

için tüketicilerin bilgi eksikliğinin

giderilmesi gerektiği ve bu doğrultuda

daha fazla pazarlama iletişimi faaliyetine

ihtiyaç duyulduğu aşikâr. ■

EN ÇOK HANGI GIRIŞ YÖNTEMINI

TERCIH EDIYORSUNUZ?

%64

%51

%38

Kod/telefon numarasıyla giriş

Temassız (NFC) giriş

Karekod ile giriş

E-CÜZDANINIZA

KAÇ ADET KART TANIMLAMASI

YAPIYORSUNUZ?

%40

Ortalama =1,88

%3

%3

4-5 adet 6 adet ve üzeri

E-CÜZDANIN

TERCIH EDİLMEME

NEDENLERI

%54

1 adet 2-3 adet

Online alışveriş %78

%9

E-CÜZDANI NASIL

TANIMLIYORSUNUZ?

Sanal Cüzdan/Sanal Para/

Dijital Cüzdan-Para %41

Elektronik işlemler yapılan

elektronik cihaz %16

Fatura/aidat ödemesi %44

Yurtiçi para transferi %38

Dijital kampanyalardan

yararlanma %37

Fiziksel mağazadan alışveriş %32

Sadakat kartlarını ya da

üyeliklerini kullanma %23

Kripto para alım/satımı %19

Akaryakıt ödemesi %17

Toplu taşıma ödemesi %16

Yurtdışı para transferi %9

NASIL GELIŞTIRMELERE

IHTIYAÇ VAR? (%)

24

15

12

Kullanım alanı artmalı

Bu haliyle iyi/ideal

Güvenilir olmalı

Kampanyalar artmalı

Fikrim yok

9

23

%34

İhtiyaç duymuyorum.

Tam olarak ne işe yaradığını

bilemiyorum.

Güvenilir bir uygulama

bulamıyorum.

%66

Tüm ödeme yöntemlerini

birleştiren sistem/uygulama %9

Sanal alışveriş/online alışveriş %9

Mobil bankacılık % 7

Fikrim yok/bilmiyorum %7

E-CÜZDANIN KULLANILDIĞI

BİLİNEN İLK ÜÇ ALAN

Online alışveriş %87

Fatura/aidat ödemesi %62

Yurtiçi para transferi %54

NEDEN E-CÜZDAN

KULLANIYORSUNUZ?

İşlem kolaylığı %76

7/24 para transferi imkânı %58

Nakit/kart taşımama kolaylığı %57

Cazip marka kampanyaları %51

Güvenlik %44

Sağlık açısından güvenli işlem

yapmak %33

Uygun fiyatlı yurtdışı para

transferi imkânı %22

Twentify Hakkında

2014 yılında kurulan Twentify,

geliştirdiği teknolojilerle

tüketicilere kendi ortamlarında

ulaşarak, markalarla olan

etkileşim anlarını çözümleyen ve

markalara içgörü temelli büyüme

fırsatları yaratan bir tüketici

araştırma şirketidir. Kitle kaynaklı

mobil araştırma paneli Bounty

ile dünya çapında 1,3 milyondan

fazla tüketiciye saatler içerisinde

erişebilmektedir.

Eylül 2021 73


NEW TECH

iyzico

Dijital cüzdan

ile güvenli

alışveriş

deneyimi

Pandemide giderek

artan e-ticaret

platformları

üzerinden alışveriş

alışkanlığı, dijital

cüzdan ile daha

kolay ve güvenli

hale geliyor.

Türkiye’nin finans

teknolojileri lideri

iyzico, kullanıcılarına

sunduğu dijital

cüzdan uygulaması

ile iyzico ile Öde

güvencesinde 7/24

canlı destek ve iptal/

iade süreçlerinde

kolaylık sağlayarak

bu deneyimi daha

kaliteli hale getiriyor.

Ödemeyi demokratikleştirmek

ve herkes için ula-

"

şılabilir kılmak” amacıyla

internetten alışveriş deneyimini

hem alıcılar hem de satıcılar için

kolaylaştıran iyzico, tüketicilerin en

büyük önceliklerinden olan güvenliği

ve kolaylığı bir arada sunduğu teknoloji

ile her geçen gün daha fazla kullanıcı

tarafından tercih ediliyor.

DAHA GÜVENLİ VE KOLAY BİR

DENEYİM

Kullanıcılar, iyzico mobil uygulaması

üzerinden bir dijital cüzdanın sunduğu

tüm avantajlardan faydalanabiliyor.

iyzico mobil uygulaması, kullanıcıların

kayıtlı kartları veya oluşturacağı

iyzico bakiyesiyle binlerce sitede tek

tıkla ödeme yapabilmesini sağlıyor.

Bunun yanı sıra iyzico dijital cüzdanını

oluşturan kullanıcıların yaptığı tüm

işlemler iyzico ile Öde kapsamında ve

iyzico Korumalı Alışveriş güvencesiyle

gerçekleşiyor. Yüz binlerce kullanıcı,

alışverişlerinde 7/24 canlı telefon ve

chat desteği avantajlarından yararlanırken

ürünle ilgili herhangi bir sorun

yaşamaları durumunda iptal/iade süreçlerini

kolayca tamamlayabiliyorlar.

iyzico bakiye ile ödeme yapan kullanıcıların

iade tutarı, iyzico hesaplarına

anında yansıyor.

iyzico dijital cüzdan kullanıcıları,

tüm işlemlerini tek ekranda görebilme

ve yönetebilme kolaylığına da sahip

oluyor. Aynı zamanda uygulama

üzerinden canlı chat uygulamasıyla da

destek sunuluyor.

50 bin kurumsal müşteri, 650 binden

fazla alt üye işyeri ve 3 milyondan

fazla bireysel müşteriye sahip olan iyzico,

Türkiye’nin en fazla tercih edilen

alternatif ödeme yöntemi iyzico ile Öde

sayesinde bir banka hesabı bulunmayan

milyonlarca tüketicinin internetten

alışveriş yapabilmesini mümkün

kılıyor. Uygulama üzerinden iyzico bakiyesini

oluşturan kullanıcılar, güvenli

internet alışverişinin keyfini yaşamaya

başlıyor. iyzico ile Öde kapsamındaki

tüm işlemler, iyzico Korumalı Alışveriş

güvencesiyle gerçekleşiyor. iyzico üye

işyerlerinin satışlarını yüzde 8 oranında

artmasını sağlayan iyzico Korumalı

Alışveriş hem alıcı hem satıcı için alışveriş

deneyimini kusursuz hale getiriyor.

Bir dijital cüzdanın avantajlarından

ORKUN SAİTOĞLU

iyzico Genel Müdür Yardımcısı

çok daha fazlasını sunan iyzico, kullanıcılarına

binlerce siteden daha güvenli

ve kolay bir deneyim yaşatmaya devam

ediyor. ■

74 MediaCat


iyzico kolaylığı

alıcının da satıcının da

yanında!

iyzico ile internet alışverişi şimdi kolay!

iyzico bakiye ile kartsız ödeme

Tek tıkla ödeme kolaylığı

7/24 canlı telefon desteği

50.000’den fazla üye iş yerinden

alışveriş kolaylığı

iyzico ile işinizi büyütmek şimdi kolay!

Alternatif ödeme yöntemleri

Daha çok müşteriye ulaşma şansı

Yeni satış kanalları

iyzico güvencesi


MARKETING

Neden

Önemli:

Gönüllülük

Afetlerle birlikte

daha sık anmaya

başladığımız

“gönüllülük”,

Türkiye’de

emekleyerek

ilerliyor. Nedenlerini

ve iyileştirme

yollarını Prof. Dr.

Emre Erdoğan ve

SosyalBen Vakfı

Kurucusu Ece Çiftçi

ile tartışıyoruz.

Pandeminin gönüllülüğe nasıl

bir etkisi oldu?

EE: Gönüllülüğün etkisinden bahsettiğimiz

noktada sürdürülebilirlik esastır.

Bunun iki ayağı var; aynı kurum içerisindeki

sürdürülebilirlik ve gönüllülüğün

kesintiye uğramaması. Türkiye’de

daha çok gençlerin ve öğrencilerin gönüllülük

yaptıkları düşünüldüğünde,

gönüllülüğün kesintiye uğramasının

sebebi de, insanların hayatlarının değişmesi

olarak karşımıza çıkıyor. Yani o

öğrenciler çalışmaya başladıkları zaman

gönüllülüğü bırakıyorlar.

Bizim gönüllülükte -şart olmasa dabeklediğimiz

şey, o kişinin kendi ortamından

dışarı çıkması ve farklı insanlarla

temas edebilmesi. Türkiye’de anomi

(hayatın nereye gideceğini öngörememe)

duygusu yok yüksek olmasına karşın,

gönüllülük yapan insanlarda bu duygu

düşük. Pandemi bu açıdan dezavantajlı

bir durum yarattı çünkü mobilite büyük

oranda azaldı. Türkiye’de gönüllülük

daha çok hangi konularda yapılıyor diye

baktığınızda, çocuklar ve yaşlılar öne çıkıyor.

Keza sokağa çıkma yasakları olduğu

için bu insanlar da dışarı çıkamadılar

ve çalışmalar kesintiye uğradı.

E-gönüllülük tarafında talebin pek

arttığını sanmıyorum çünkü sivil toplum

kuruluşları açısından, gönüllülüğü

işgücü görmek gibi bir hata var. Habiu

TUĞBA ÖZÖĞRETMEN

ECE ÇIFTÇI

SOSYALBEN VAKFI KURUCUSU

Türkiye’de gönüllülükten ne anlıyoruz?

Algı düzeyindeki doğrular

ve yanlışlarla başlayalım.

Emre Erdoğan: Türkiye’de gönüllülük

yapanların oranı yıllardır yüzde 10

civarında kalıyor, yani gönüllülük yapılan

bir ortam olmadığını söyleyebiliriz.

Ancak tam da bu noktada devreye farklı

gönüllülük anlayışları giriyor. Bizim

bahsettiğimiz gönüllülük, bir kurum ve

organizasyonla ilişkili olarak, herhangi

bir ücret almadan yapılan gönüllülük.

TÜSEV’in araştırmalarına baktığınız

zaman, Türkiye’de insanların kurumsal

olarak bağışta bulunmadıklarını, kendilerince

sadaka verdiklerini görüyorsunuz.

Oysaki bu ikisi farklı şeyler.

Geçen sene sonuçlarını açıkladığımız

gönüllülük araştırmasına baktığımızda,

Danimarka’da gönüllülük yapmış

olanların oranı yüzde 57, ABD’de

yüzde 53, Türkiye’de yüzde 6 ve Rusya’da

yüzde 5 olarak görülüyor. Kimler

daha fazla gönüllülük yapıyor derseniz

de, eğitimle doğrudan ilişkisi var. Eğitimsizler

arasında yüzde 2 iken, üniversitede

yüzde 17’ye, doktora seviyesinde

yüzde 39’a varıyor. Daha çok öğrencilerin

ve beyaz yakalıların gönüllülük yaptıklarını

görüyoruz ki bunların da bir

kısmı zorunlu gönüllülük çalışmalarından

kaynaklanıyor.

Gönüllülük yapılmaması, sosyal sermaye

eksikliğinin bir semptomu. Sosyal

sermaye dediğimiz şey, bir toplumda

insanların tanımadıklarına, sigorta şirketlerine

vs. ne kadar güvendikleri gibi

birçok şeyi içeriyor ve en büyük göstergelerinden

biri de gönüllülük oranı. Bu

durum yabancıya güvenmemeyi, onunla

işbirliği yapmamayı getiriyor.

Ece Hanım siz “yeni nesil gönüllülük”

kavramından bahsediyorsunuz.

İçini nasıl dolduruyorsunuz

bu kavramın?

Ece Çiftçi: Özellikle Y Kuşağı’nın sonu

ve Z Kuşağı’na baktığımızda, yaptıkları

işte anlam arayan bir kitle görüyoruz.

Biz bu gençleri, gönüllülükte kariyer

yapmaları için iştahlandırabilirsek,

sahada beraber çalışabileceğimiz profesyonel

gönüllüler kazanmış oluruz.

Dünyanın, sorumluluk ve gönüllülük

anlamında yapmaya başladığı iletişim

de buraya gitmeye başladı. Greta’nın ve

Malala’nın yaptıkları gibi.

Avrupa’daki gönüllülük demografisine

baktığınızda, daha yaş almış

kişilerden oluştuğunu görüyorsunuz.

Onların da derdi genç aktivizmini köpürtebilmek.

Bu yüzden pandemi öncesinde

gündemlerinde, e-gönüllülük,

dijital gönüllülük gibi kavramlar vardı.

Burada gönüllülüğün bazı liselerin

ders programlarına girdiğini görüyoruz

ama bunlar özel liseler. O zaman da deneyim

anlamında etikete doğru gidiyor

mesele. Uzun vadede deneyimsel olarak

eşitlikçi bir düzen oturduğunda, kariyer

olarak gönüllülüğü isteyenlerin başarı

hikâyeleri bir değer olduğunda ve sosyal

PROF. DR. EMRE ERDOĞAN

İSTANBUL BILGI ÜNIVERSITESI ÖĞRETIM ÜYESI

etkisi anlatıldığında, bu bize aktif vatandaşlık

profilini de oluşturuyor.

76 MediaCat


tat’la beraber yaptığımız Türkiye’de

Gençlerin İyi Olma Hali Araştırması’nı,

pandemi öncesinde ve pandeminin ilk

ve ikinci aşamasında gerçekleştirdik.

Orada da gördük ki, kentlerde yaşayan

18-29 yaş arası gençlerin gönüllülük

yapma rakamlarında bir artış yok.

EÇ: Gönüllülüğe bakış açısına dair

bir dönüşüm oldu. Ötekine karşı harekete

geçmedeki en büyük motivasyonlar,

ya bir soruna şahit olmak ya da maruz

kalmak. Pandemide hem şahit olan

hem maruz kalan taraftaydık. Neden

gönüllülük yapmıyorsun denildiğinde,

param yok ve zamanım yok yanıtları

öne çıkıyor. Oysaki pandemi, gönüllülüğün

bu ikisinin çok ötesinde bir şey

olduğunu gösterdi. Keza sivil toplumun

dijital dönüşümü için de inanılmaz bir

süreç oldu.

Kısa süre önce yaşadığımız

yangın felaketlerindeki yoğun

gönüllülük çalışmalarından bir

çıkarım yapmak mümkün mü,

yoksa bunları afet dönemlerine

özel olarak mı görmeliyiz?

EE: Bu tür felaketler dayanışma duygusunu

tetikliyor. Ama buradaki korku -ki

1999 depreminden sonra da bu yaşandıfelaket

geçtikten sonra insanlar ne yapıyorlar

sorusuna dayanıyor. Gönüllülük

yapmaya devam ediyorlar mı? İnsanlar

acil soruna pansuman yapıp sonrasında

geri çekilme eğiliminde olabiliyorlar,

bu çok riskli bir şey. Çünkü ihtiyaç her

zaman devam ediyor. İnsanlar belki

vicdanlarını rahatlatmış oluyorlar ama

aslında görevini yapmış olmak bu değil.

Bugün hangi kurumun kapısını çalıp

gönüllülük yapmak isterseniz, gel yap

der. Dolayısıyla bu aciliyet duygusunun

sürdürülebilir olması gerekiyor. Gönüllülük

yapmanın tek sebebi vicdan

rahatlatmak olmamalı çünkü gönüllülük,

aktif vatandaşlığın bir parçası. Bu

ülkenin ve dünyanın bir parçasıysanız,

ödevlerinizden biri bu.

İhtiyaç Haritası, Change.org,

Oy ve Ötesi gibi yeni nesil kurumların

artması gönüllülüğü

nasıl etki ediyor? İkinci adımda

ise küreselde gönüllüğü teşvik

etmek için hayata geçen nasıl

modeller var?

EÇ: Bu modeller bir tık uzağımızdaki

iyilik hareketleri ki hem bağışçıyı hem

Z

ECE ÇİFTÇİ:

Şirketlerin üretim

bazlı sosyal

projelerinin

hayatları nasıl

dönüştürdüğü güzel

filmlerle anlatılıyor

ama ben Ayşe

Teyze’nin hayatının

ekonomik anlamda

nasıl değiştiğini

sayılarla görmek

istiyorum.

gönüllüyü hem de ihtiyaç sahibini motive

eden bir yaklaşım bu.

Ben İrlanda ve Kanada’daki modellere

çok hâkimim. Eğitim sisteminde

“service learning” denen bir modelle, bir

etiket değil, hayatın tamamında benimsenen

bir yaklaşıma dönüştürüyorlar

gönüllülüğü. Bunu matematikte de kamuda

da görüyorsunuz. Biz ise gönüllülüğü

genelde seçmeli, nadiren de zorunlu

olarak daha yeni yeni ders programlarına

koyduk. Savunduğumuz şey ne? Biz zaten

tarihsel olarak hayırseveriz. Ancak

dünya gönüllülük 5.0’ı konuşurken, biz

daha 1.0’ı inşa etmeye çalışıyoruz.

EE: Gönüllülük faaliyetleri regüle

edilmeyecek bir alan değil. Birincisi kurumların

para toplama yetkisi var mı?

İkincisi bağışçı paraları nereye gidiyor?

Bir bağışçı bunu bilmek zorunda. Türkiye’de

çok gelişmiş bazı sivil toplum kuruluşları

da dahil olmak üzere, bağışların

kaçı sahaya kaçı gitmesi gereken yere gidiyor,

belirtmiyorlar. Sigortasız çalışan gönüllüler

görüyoruz. Gönüllülük alanı gerçekten

etik prensipleri olması gereken bir

iş. Elbette platformlar ve dijitalleşme büyük

fırsatlar yaratıyor ancak önemli olan

bu alanların bataklığa dönüşmemesi.

Kurumsal gönüllülük çalışmaları

artıyor ancak aynı kurumların

yaratmak istedikleri değişimi,

üretim modelleri, tedarik zincirleri

gibi süreçlerle de desteklemeleri

gerekiyor. Ece Hanım siz

nasıl bakıyorsunuz bu konuya?

EÇ: Nasıl ki gönüllülük bireylerde bir

etiket olmamalı diyorsak, aynı şey şirketler

için de geçerli. Dünyada B Corp

ağı var, en azından kurumsal tarafta

buraya girebilmek hiç fena değil. İkinci

adımda, sosyal etki yaratılmaya çalışılan

her şeyin altının nasıl doldurulduğuna

bakmak gerekiyor. Üretim bazlı yapılan

sosyal projelerin hayatları nasıl dönüştürdüğü

güzel filmlerle anlatılıyor ama

ben ekonomik anlamda Ayşe Teyze’nin

hayatının ne kadar değiştiğini de görmek

istiyorum. Ayşe Teyze o marka için

lif örüyorsa, onun ekonomik anlamda

hayatında neyin değiştiğini sayılarla

bilmek istiyorum. Diğer taraftan sosyal

etki raporları yaygınlaşmaya başladı.

Ancak beni en fazla heyecanlandıran

şey sosyal yatırım tarafı. Türkiye’den

çıkacak ya da buraya gelecek sosyal yatırımcıları

heyecanla bekliyorum. ■

NE/NASIL DEĞİŞİR?

DOĞRU

TANIMLAMA

Gönüllülük, bir kurum ve

organizasyonla ilişkili olarak, herhangi

bir ücret almadan yapılan modeli

anlatıyor.

SEMPTOM

Gönüllülük yapılmaması, sosyal

sermaye eksikliğinin bir semptomu.

Bu durum yabancıya güvenmemeyi,

onunla işbirliği yapmamayı getiriyor.

ETİKETLER

Gönüllülük bireyler ve şirketler için,

vicdan rahatlatmaya dayalı bir etiket

olmamalı.

SÜRDÜRÜ-

LEBİLİRLİK

Gönüllülüğün etkisinden bahsedildiği

noktada sürdürülebilirlik esas.

DÖNÜŞÜM

Pandemi gönüllülüğün, para ve zaman

eksikliğinin çok ötesinde olduğunu

gösterdi.

REGÜLAS-

YONLAR

Gönüllülük, etik prensiplerin olması

gereken ve regüle edilmeye muhtaç

bir alan.

Eylül 2021 77


MARKETING

Disruption Story

Müşterileri

marka elçilerine

çevirebilmek

Broadwick Live Kurucusu ve Strateji

Direktörü Simeon Aldred, Printworks’ün

başarısının sırrını paylaşıyor.

u NAZLI SELIN ÖZKAN

er CMO’nun rüyası insanların

âşık olacakları,

H

unutulmaz markalar yaratabilmektir.

Bir sonraki

Apple ya da Nike’ı mesela… Markalar

tüketicilerinin, ürünlerine tutkuyla

bağlı olmalarını isterler. Bu yüzden bir

markanın pazarlama stratejisi, müşterilerini

tutkulu marka elçilerine çevirebildiği

ölçüde başarılıdır. Printworks

işte böyle bir marka.

adwick Live’ın kurucusu ve strateji

direktörü Simeon Aldred, insanların

aşık olduğu markalar yaratma konusunda

bir uzman. “Eskiden profesyonel

olarak trompet çalıyordum ama

ürün, deneyim ve markalar yaratmayı

seviyorum. Asıl sevdiğim ve umarım ki

başkalarından daha iyi başardığım şey

işin teknik kısmı” diyor Aldred.

KUSURSUZ MÜŞTERİ DENEYİMİ

İÇİN…

Printworks’ün başarısının ardında,

en ince detayına kadar düşünülmüş,

müşteri deneyimini merkeze alan bir

ürün yatıyor. Ses sistemlerinden konser

programına, ışık şovlarından giriş

sıralarına ve mimarisine, bu mekâna

harcanılan zamanı ve uğraşı fark etmemek

elde değil. “Bizim için dans

pistindeki deneyimin görsel olarak

diğer herkesten daha iyi olması önemli.

Prodüksiyona, ışıklara ve sese ne

kadar yatırım yaptığımızı görüyorsunuz”

diyor Aldred.

Müşteri deneyiminin tutarlılığını

sağlayabilmenin bazı zorlukları var.

Taciz ve suç önleme gibi öngörülmesi

zor olan tehlikelerin müşteri deneyimini

bozmasını engelleyebilmek için

bazı tasarımsal çözümler kullanıyor

Printworks. Aldred’in dediğine göre,

mekânda risk teşkil eden bölgeler bilerek

aydınlık bırakılıyor, barların tasa-

SIMEON ALDRED

MATBAADAN ETKİNLİK MEKÂNINA

Eski bir matbaadan dönüştürülmüş

Printworks, bugünlerde daha çok

efsanevi elektronik müzik konserleriyle

tanınan çok amaçlı bir etkinlik

mekânı. 2017’de hayata geçirilen

Printworks, hızla Londra’nın kültür

ve gece hayatının önemli bir parçası

haline geldi. Bir zamanlar The Daily

Mail ve Evening Standard gibi gazetelerin

evi olan bu eski matbaa, bugünlerde

sayılamayacak kadar fazla ünlü

ismi konuk eden, elektronik müzik

dünyasının vazgeçilmez ikonlarından

biri. Yakın geçmişte Dua Lipa’nın hayli

başarılı canlı yayın konseri Studio

2054’a da ev sahipliği yaptı.

Printworks, Drumsheds ve Exhibition

gibi etkinlik mekânları ve Field

Day ve Festival No.6 gibi müzik festivallerini

bünyesinde bulunduran Brorımı

basit tutuluyor ve sıralar güvenlik

ve kameralar tarafından denetleniyor.

Dans pisti izleniyor ve şüpheli durumlar

“yumuşakça” hallediliyor. “Benim

mekânlarımda altı güvenlik görevlisinin

gelip birilerini sürükleyerek

götürdüğünü göremezsiniz. Güvenlik

ekibimizde pek çok kadın güvenlik görevlimiz

var. Diyaloğu onlar yürütüyor.

Kadın güvenlik görevlilerimiz şüphelilere

gidip kibarca konuşmak istediklerini

söylüyorlar. İnsanların onurunu

kırmamak önemli, çünkü yanlış bir

suçlamadan daha kötüsü olamaz, değil

mi?” diyor Aldred.

Bütün bu etkenler birleşince ortaya,

markaların işbirliği yapmak istediği,

uzmanca tasarlanmış bir ürün

çıkıyor. Her sene Defected, Glitterbox

ve Anjunadeep gibi önemli müzik

markaları Broadwick Live’ın etkinlik

mekânlarında biletleri anında tükenen

günlük etkinlikler düzenliyor. ■

78 MediaCat


MARKETING

Bir başka

okula dönüş

Yeni dönemde eğitim

kurumlarını bekleyen

en zorlu gerekliliklerin

başında, öğrencilerine

adaptasyon sürecinde

nasıl bir destek

sağlayacakları, bu

konudaki eğitim araçları

ve ruh sağlığının

bütünlüğünü korumadaki

rolleri olacak. Daha

öncekilerden farklı bir

anlam taşıyan bu okula

dönüş döneminde,

fiziksel eğitimin en önemli

tamamlayıcıları, kaygı

durumu hayli yükselmiş

olan öğrencilere sunulan

destekler ve bütüncül

yaklaşım.

u TUĞBA ÖZÖĞRETMEN

80 MediaCat

B

u yıl okula dönüşün heyecanı

da sorunları da başka.

Heyecanı başka çünkü bu

kez üç aylık bir yaz tatilinin

değil, 1,5 yıllık bir molanın ardından

gelen kavuşmayı ifade ediyor. Sorunları

başka çünkü öğrencilerin, öğretmenlerin

ve velilerin kaygı durumları her

zamankinden yüksek. Eski normalin

şartlarında okula dönüş döneminde,

eğitim kurumları arasındaki rekabet

dinamikleri, çağın gereklilikleri üzerinden

şekillenirdi. Bu kez gündemde

bambaşka bir başlık var; ruh sağlığı.

Geçtiğimiz ay Sağlık Bakanı Koca’nın

yaptığı, "En net ve yüksek sesle ifade

etmek isterim ki tüm okullarımız zamanında

açılacak. Yüz yüze eğitimden

vazgeçmemiz kesinlikle mümkün değildir"

açıklamasıyla netleşen durumun

ardından, okulların alması gereken

tedbirlerin yalnızca fiziksel değil

ruhsal boyutu da su yüzüne çıktı.

RUHSAL BİLANÇO

OECD’nin Mayıs ayında yayımladığı

“Supporting young people’s mental

health through the COVID-19 crisis”

adlı makalede, çocukların ve gençlerin

ruh sağlığı desteğinden mahrum

kalmalarının en önemli sebeplerinden

biri olarak okulların kapanması

işaret ediliyor. 38 OECD ülkesinden

35’inde pandemi sebebiyle okulların

kapandığı düşünüldüğünde, bu devasa

eksikliğin özellikle 15-24 yaş aralığındaki

gençler için bir ruhsal kriz yarattığının

altı çiziliyor. Bunda ise elbette

okula devamlılığın yarattığı “sosyal etkileşim,

eğitmenlerden görülen duygusal

destek, belirli bir gruba ait olma

hissi ve fiziksel aktiviteye erişim” gibi

avantajların uğradığı erozyon etkili.

Keza dezavantajlı gruplar için belirginleşen

eşitsizlik durumu da ruh

sağlığının yaşadığı yıkımı destekliyor.

Bu dezavantajların büyüklüğünü anlamak

için UNICEF verilerine bakmak

yeterli. Çünkü tek bir veri bile çok şey

söylüyor: Dünya genelinde pandemi

sebebiyle uzaktan eğitime erişimi olmayan

463 milyon çocuk var.


SAĞLIKLI OKUL İKLİMİ = GÜÇLÜ

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ

Peki, öğrencilerin eksikliğini yaşadıkları

bu büyük boşluğu, önümüzdeki

dönemde nasıl doldurmalı? Geçtiğimiz

yaz döneminde Dr. Gresa (Çarkaxhiu)

Bulut, Dr. Özlem Çakıcı, Dr.

Yankı Yazgan ve Güzel Günler Kliniği

Okul Çalışmaları Ekibi tarafından kaleme

alınan Çocuk ve Genç Ruh Sağlığı

Perspektifinden Okula Dönüş Araştırması’nda

önemli çıktılar yer alıyor.

Araştırma sonuçlarında, “Duygusal

zekâ ve sosyal duygusal gelişim (duygu

yönetimi, öz-denetim, empati, öz-farkındalık,

kaygı ve stres yönetimi, psikolojik

sağlamlık ve odaklanma, planlama

vb.) becerilerini okul çapında yaymak,

değişim döneminin zorlayıcı özellikleriyle

başa çıkma dil ve tutumunu

oluşturmak için pandemi dönemi bir

zorunluluk yaratmıştır” deniyor.

Öğrencilerin, öğretmenlerin ve velilerin

kendilerini nasıl hissettiklerini

öğrenmek amacıyla yapılan analiz sonuçlarına

göre; bu süreçte öğretmenler

tarafından en çok/sık belirtilen duygular

“tedirgin, kaygılı, üzgün, endişeli,

huzursuz ve bunalmış” şeklinde ifade

ediliyor. Öğrenciler tarafında ise bu

liste “sıkılmış, kaygılı, tükenmiş, öfkeli,

huzursuz ve bunalmış” şeklinde sıralanıyor.

Bu dönemde tüm paydaşların

ihtiyaç duydukları destek, kaygı yönetimi,

zor duygularla ve belirsizlikle baş

etme, uzaktan eğitim sürecine uyum

sağlama, odaklanma zorluklarını aşma

etrafında şekilleniyor. Araştırmacıların

önerileri ise, “bu ihtiyaçlara dönük

sosyal duygusal gelişim programlarının,

okulun özel ihtiyaçları çerçevesine

uyumlanması” yönünde. Raporda,

“Liderlerin okul paydaşlarını destekleyici

olma becerilerini, paydaşlar arası

olumlu ilişkileri ve karşılıklı güveni

içeren olumlu bir okul iklimi, okulun

krizlerle daha iyi baş etmesini sağlayabilecek

bir bağışıklık sistemi olarak düşünülebilir”

deniliyor. Görüldüğü gibi

bu ihtiyaç listesinin yalnızca öğrencilere

yönelik olduğunu düşünmek hata

olur. Çünkü psikolojik destek ve kaygı

yönetimini kolaylaştırmaya yönelik

uygulamalara, öğrencilerin olduğu kadar

öğretmenlerin de ihtiyacı var.

T

Uzmanların

önerileri, sosyal

duygusal gelişim

programlarının,

okulun özel

ihtiyaçları

çerçevesine

uyumlanması

yönünde.

Bölge

EĞİTİMDE ERİŞİLEBİLİRLİK

PANDEMİNİN RÜZGÂRIYLA GELEN

EĞİTİM TASARIMI

Tüm bu gerekliliklerin ardından okula

dönüş dönemini, pandeminin yarattığı

değişim rüzgârının başka bir çarpanıyla

daha değerlendirmek mümkün.

Çünkü görülüyor ki hem kurumların

hem de bireylerin hayatında fark yaratacak

olan şey bütüncül bir eğitim yaklaşımı.

Yukarıda bahsi geçen olmazsa

olmazların da başat rol oynadığı bu

yaklaşımın tasarısında herkese daha

aktif roller düşüyor. Bu değişim rüzgârını

anlamak için son olarak, geçtiğimiz

Aralık ayında TÜSİAD ev sahipliğinde

gerçekleşen “Eğitimde Dönüşüm Alanları

ve Gelecek Senaryoları” isimli webinar’da

söz alan TÜSİAD Eğitim Çalışma

Grubu Başkanı Gamze Dinçkök

Yücaoğlu’nun sözlerine kulak verelim:

“İçinde bulunduğumuz değişken koşullarda

tüm bireylerin 21'inci yüzyıl

becerilerini kazanmasının, öğrenmeyi

öğrenmesinin, yaratıcı düşünme ve

adaptasyon yeteneğinin hiç olmadığı

kadar önem taşıdığını biliyoruz. Bu

becerilerin kazandırılmasında başta

öğrenciler ve öğretmenlerin rolü dönüşüyor.

Diğer taraftan, bu dönüşüm

hepimize daha aktif roller tanımlıyor.

Bu nedenle eğitim sistemimizi bütüncül

bir bakış açısıyla gözden geçirmeye

ihtiyacımız var.” ■

Uzaktan eğitime erişimi

olmayan çocukların

asgari oranı (%)

Doğu ve Güney Afrika 49 67 milyon

Batı ve Orta Afrika 48 54 milyon

Doğu Asya ve Pasifik 20 80 milyon

Ortadoğu ve Kuzey Afrika 40 37 milyon

Güney Asya 38 147 milyon

Doğu Avrupa ve Orta Asya 34 25 milyon

Latin Amerika ve Karayipler 9 13 milyon

Dünya geneli 31 463 milyon

Kaynak: UNICEF Eğitimde Erişilebilirlik Raporu, Ağustos, 2020

Uzaktan eğitime

erişimi olmayan

asgari çocuk sayısı

Pandemide;

38 OECD ülkesinden 35’inde

okullar kapatıldı.

Ortadan kalkan fiziksel

avantajlar

• Sosyal etkileşim,

• Öğretmenlerden görülen duygusal

destek,

• Belirli bir gruba ait olma hissi ve

fiziksel aktiviteye erişim.

ABD’de üniversite tercihlerinde ruh

sağlığı popülaritesini artırdı.

İlkokul ve ortaokul öğrencilerinin

yüzde 46,9’u pandemi sonrası

sosyal hayata karışmada kaygılı.

İlkokul, ortaokul, lise ve

üniversite öğrencilerinde

psikolojik problemler;

• Belirsizlik,

• Sosyal hayata karışma,

• Virüs bulaştırma kaygısı,

• Sosyal hayat eksikliğinin yarattığı

yalnızlığa odaklanıyor.

Kaynak: Covid-19 Etki Raporu, TOÇEV,

Temmuz 2021

Eylül 2021 81


ADVERTORIAL

Yeni dönemde

ASDF temelli

eğitim modeli

Nil Çiçek

UĞUR OKULLARI GENEL MÜDÜRÜ

Eğitim stratejilerini,

öğrencilerin 21’inci yüzyıl

becerileriyle donanmaları

üzerine kurguladıklarını

belirten Uğur Okulları

Genel Müdürü Nil Çiçek,

“Öğrencilerimizin

‘Akademik’ gelişimleri ile

birlikte ‘Sosyal, Duygusal,

Fiziksel’ gelişimlerine

odaklanacağız” dedi.

82 MediaCat


ilyonlarca öğrencinin heyecanla

beklediği 2021-

M 2022 eğitim öğretim dönemi,

yeni heyecanlar ve

pandemiye karşı alınan bir dizi önlemle

birlikte başlıyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın,

okulların 6 Eylül’de açılacağını

duyurmasının ardından Uğur Okulları

da, yeni ders yılı için hazırlıklarını tamamladı.

Öğrencilerin hijyen ve sosyal

mesafe kuralları çerçevesinde öğrenimlerine

devam etmeleri için çeşitli

önlemler alındı. Ayrıca Uğur Okulları

geçtiğimiz yıl kapsamlı bir çalışma hazırlayarak

“COVID-19 Salgını Sonrası

Eğitim ve Öğretimde Alınacak Tedbirler

ve Uygulamalar Rehberi”ni yürürlüğe

koydu. Türkiye’nin 51 ilindeki 112

okul, bu rehberdeki yönergelerle yeniden

kurgulandı. Rehber, okulun her

alanı, okula geliş ve gidişin her aşaması

için oluşturulmuş önlemleri ve uygulamaları

kapsıyor.

Hem yüz yüze hem de uzaktan eğitim

sürecinde derslere kesintisiz devam

ettiklerini söyleyen Uğur Okulları

Genel Müdürü Nil Çiçek, “Pandemi

eğitim sektörünü doğrudan etkiledi ve

dünyayı kapsayan bir teknolojik dönüşümün

kapılarını bir anda sonuna

kadar açtı. Hem eğitimciler hem de öğrenciler

açısından bakıldığında eğitimde

son bir yılda 10 yıllık yol alındı. Okul

tabanlı eğitim öğretim süreçleri dijital

platformlara aktarıldı. Uğur Okulları

olarak, mühendislik ekibimizin çalışmalarıyla

geliştirilen kişiye özgü ve

yapay zekâ tabanlı dijital öğretme platformu

Metodbox’ı dört yıldır okullarımızda

aktif olarak kullanıyorduk. Bu

nedenle uzaktan eğitim sürecine hem

eğitimciler hem de öğrenciler kolaylıkla

adapte oldu. Ayrıca son bir yıldır

canlı derslerimizi, yerli ve eğitim odaklı

görüntülü görüşme sistemi SeeMeet

üzerinden gerçekleştiriyoruz” dedi.

AKADEMİK, SOSYAL, DUYGUSAL

VE FİZİKSEL DESTEK

Uzaktan eğitim sürecinde öğrencilerin

akademik gelişimini sürdürdüğünü

ancak okuldan, öğretmenlerinden ve

arkadaşlarından ayrı kaldıklarını ifade

eden Çiçek, öğrencilerin Akademik,

Sosyal, Duygusal ve Fiziksel (ASDF)

gelişimini desteklemenin önemini ve

Uğur Okulları’na özgü bir eğitim modeli

olan ASDF’yi şöyle anlattı:

D

Öğrencilerin

başarı düzeylerini

yükseltmek

ve nitelikli

bireyler olarak

yetişmelerini

sağlamak biz

eğitimcilerin

görevi.

“Öğrencilerin başarı düzeylerini

yükseltmek ve nitelikli bireyler olarak

yetişmelerini sağlamak biz eğitimcilerin

görevi. Hayat boyu başarı için,

eğitim öğretime başladığımız ilk günden

bu yana öğrencilerin “Akademik,

Sosyal, Duygusal ve Fiziksel” gelişimini

desteklemeyi önemsiyoruz. Bu kapsamda

ASDF eğitim modelini uyguluyoruz.

Pandemi nedeniyle 1,5 yıldır öğrencilerimizden

uzak kalmış olsak da, bu yıl

Türkiye genelinde aşılamanın artmış olması

ve gerekli önlemlerin alınmasıyla

tekrar okullarda buluşuyoruz.

Bu yıl öğrencilerimizin akademik

eğitimlerinin yanı sıra özellikle sosyal,

duygusal ve fiziksel gelişimlerine odaklanacağız.

ASDF eğitim modeli kapsamında;

öğrencilerin doğal bir çevrede,

kendilerini rahatça ifade edebilecekleri

bir öğrenme ortamında, kültürel

ve sosyal paylaşım içinde bulunarak,

deneyimleyerek öğrenmelerini sağlıyoruz.

Akademik olarak, öğretmen

kadromuzdan yabancı dil eğitimine,

kariyer planlamasından sınav başarısına

kadar, öğrenciye kendi bilişsel gelişimini

dikkate alarak bir eğitim veriyoruz.

Öğrencilerin sosyal becerilerinin

gelişmesi için akademik bilgiler ışığında

planlanan kulüp ve atölye çalışmaları,

kültür ve sanat projeleri, sosyal sorumluluk

faaliyetleri ve kişisel gelişim

odaklı etkinlikler gerçekleştiriyoruz.

Duygusal açıdan baktığımızda; öğrencilere

iç kontrol geliştirme, olumlu düşünme,

duygularını tanıma ve uygun

yollarla ifade etme, öz benlik saygısı

geliştirme gibi beceriler kazandırılıyor.

Son olarak dikkat ve algıyı güçlendirici,

yaratıcılıklarını geliştirici etkinliklerle

ve sportif aktivitelerle fiziksel gelişimlerini

de destekliyoruz.”

5 DİL 2 BECERİ TEMELLİ EĞİTİM

Eğitim stratejilerini öğrencilerin

21’inci yüzyıl becerileriyle donanmaları

üzerine kurguladıklarını belirten

Çiçek, Uğur Okulları’nın “5 dil ve 2

beceri temelli eğitim” yaklaşımlarına

dikkat çekti. Beş dil içerisinde ilk sırada

Türkçe’nin yer aldığını söyleyen Çiçek

sözlerini şöyle sürdürdü: “Hayat başarısının

artması için anadili öğrencilerimize

çok iyi öğretmeliyiz. Okumaya

yapılan yatırım hayat başarısına yapılan

en büyük yatırımdır diye düşünüyoruz.

İkincisi bilimin dili matematik.

Bilimin, evrenin, doğanın dili olarak

nitelendirdiğimiz matematik disiplinini,

diğer tüm disiplinlerle ilişkilendirerek,

öğrencilerimizin bilimi hayatla

ilişkilendirmesini sağlıyoruz. Üçüncüsü

iletişimde en temel dillerden biri

olan İngilizce. Dil öğretiminden çok dil

edinimine odaklanıyoruz. İngilizce’yi

iyi konuşan, okuyan, anlayan ve kendini

yabancı dilde de iyi ifade eden bireyler

yetiştirmek istiyoruz. Dördüncü dil,

teknolojinin dili olan STEM, kodlama,

robotik, yazılım dilidir. Beşinci dil ise

insanlık dili. Yani ‘öncelikle iyi insan

olmak’. Bu beş dilin yanında ise kazanmaları

gereken iki beceriyi de onlara

aşılıyoruz: sanat ve spor becerisi. Öğrencilerimizin

yaş grubu ihtiyaçlarını

gözeterek planlamalarımızı ve yatırımlarımızı

yapıyoruz. Ayrıca öğretmenlerimizin

ve yöneticilerimizin mesleki ve

bireysel gelişimlerini destekleyen hizmet

içi eğitim programları her zaman

en önemli gündemlerimizden biri.” ■

ASDF NEDIR?

ASDF eğitim modeli kapsamında;

öğrencilerin doğal bir çevrede,

kendilerini rahatça ifade

edebilecekleri bir öğrenme

ortamında, kültürel ve sosyal

paylaşım içinde bulunarak,

deneyimleyerek öğrenmeleri

sağlanıyor.

5 DIL + 2 BECERI

NEDIR?

Türkçe

Matematik

İngilizce

STEM

İnsanlık dili

Sanat

Spor

Eylül 2021 83


DİJİTAL

Pardon

amacınız

nedir?

KAYHAN DURAL

4129Grey, Chief Digital Officer

Öncelikle bir konuda el sıkışalım.

Kampanya yaparak markaya amaç

kazandırılmaz. Markanın amacı

işinin amacı olabilir ancak.

84 MediaCat

Purpose.

Amaç.

Amaçlı markalar.

Brand purpose.

Purposeful brands.

Amacı olan marka.

Ama….

Çok amaçlı” bir global ödül


sezonunu geride bırakıyoruz.

Her endüstride amaçtan

amaca koştuğumuz bir

Cannes ve D&AD kombosu yaşadık.

PR Week, Campaign gibi mecraların

Cannes henüz başlamadan “Cannes’da

purpose kazanacak” başlıklı haberleri

bir kenarda dursun, biz Ipsos Mori’nin

Veracity Index’ine, meslek grubu profesyonellerine

ve güveni sorgulayan

araştırmasına bakalım. Bankacılardan,

emlakçılardan, gazetecilerden

hatta politikacılardan daha az güvenilen

bi meslek grubu var: Reklamcılar.

Reklamcılığa sektör dışından biri gibi

bakmayı beceremediğimiz için işimizde

sıklıkla gerçek olanla bağlantıyı

kaybettiğimizi düşünüyorum. Size de

oluyor mu?

MARKA AMACI KARŞITI DEĞİLİM

Yeni tüketicinin dünyayı iyi yönde de-

ğiştiren markalara yakın hissettiğini

ve bu yönde adım atılması gerektiğini

düşünüyorum. Fakat bu konuyu, olması

gerektiği yerin çok önüne koyup

zaten zor koşullardan ötürü reklama

eskisi gibi bütçe ayıramayan birçok

markayı birazcık fazla zorluyor olabilir

miyiz? Belki… En azından marka amacını

kavrayışımızda genel bir eksiklik

olduğundan eminim.

Öncelikle bir konuda el sıkışalım.

Kampanya yaparak markaya amaç

kazandırılmaz. Markanın amacı işinin

amacı olabilir ancak. Bir marka

gerçekten bir konuda aksiyon alıyordur,

işiyle amaç edinmiş ve marka

iletişime yansıtıyordur, harika. Fakat

“Gazozumdan şekeri attım, şimdi

hangi konuda amaç edinsem? Şeker

yok artık. Obeziteye savaş mı açsak?

Bir dernek mi kursak, mesela İnsülin

Derneği… Yok yok, şekerin mental zararını

ele alıp biz well-being, mindfulness

taraflarında açılımlar yapalım.”

Buraları yanlış anladık.

-MIŞ GİBİ YAPANLAR

Silikon Vadisi idealizmini alıp ürettiğimiz

her şeyin ortasına koymamıza

gerek olmayabilir. Facebook, “insanlara

bir komünite olma gücü vermek

ve dünyayı yakınlaştırmak” amacıyla

kurulmadı. Daha ziyade üniversiteli

gençlere birbirlerini tanıma ve

değerlendirme fırsatı veren bir web

sitesiydi. Bu konularda da fazla güzelleme

yapıp inanıyormuş gibi yapıyoruz.

Henüz ürününü doğru şekilde

pazarlayamamış, birçok mecrada

olması gerektiği şekilde yerini dahi

alamamış birçok markanın “Bizim

amacımız, öhöm, ehem” dediğini görüyoruz.

E ama daha penetrasyonun

olması gereken yerde değil, bilinmiyorsun

veya her sene liderden uzaklaşan

bir “challenger”sın? Performans

pazarlama stratejin yok.

Markaya katkı sağlayabileceğimiz

yüzlerce yol var, amaç bunlardan sadece

biri ve çoğunlukla göstermelik.

Biz gerçek olanlardan başlayalım. (!)

(Hakkıyla yapanlar baş tacı.) ■

Kültür Yorumcusu ve

Matematikçi Eric Weinstein

“The idealism of every age is the

cover story for its greatest heist.”

“Her dönemin idealizmi, dönen

gerçek dolabı saklayan hikâyedir."


DİJİTAL

Bizi Etkileyen Her Şey #5

Doğa bayrak

kaldırıyor

Son bir ayda yaşananlar gösterdi

ki biz dijital dünyalardan, startup’lardan,

teknolojiden, popüler

kültürden bahsederken aslında

dünyanın en eski mirasını yerle bir

etmişiz. Popüler olanı ararken eski

ama değerli olanı gözden kaçırmışız.

u IŞIL KARAASLAN

ş hayatlarımızda kullandığımız

bir terim “bayrak kal-

İ

dırma”. Zamanında yapılmadığında

yöneticilerden

uyarı alınan, asıl büyük problemin bir

sorun çıkması değil, bu sorunun çözümü

için aksiyon alınmaması olduğunu

hatırlatan bir jargon.

Son bir ayda yaşananlar gösterdi

ki biz burada dijital dünyalardan,

start-up’lardan, teknolojiden, popüler

kültürden bahsederken aslında dünyanın

en eski mirasını yerle bir etmişiz.

Popüler olanı ararken eski ama değerli

olanı gözden kaçırmışız.

Bunu gözden kaçırmayan ve yıllardır

doğa için bir şeyler yapmaya

çalışan Tema Vakfı, Instagram dünyasında

da son bir ay içerisinde adı en

çok geçen hesaplardan birine sahip.

Belki de ilk kez “yukarı kaydır”lar

ihtiyacımız olmayan bir ürüne değil

de dünyanın ihtiyacı olduğu bir şeye

yönlendi.

Bu sefer Tema Vakfı’nı inceliyoruz

86 MediaCat

m

Tema Vakfı,

Instagram dünyasında

son bir ay

içerisinde adı

en çok geçen

hesaplardan birine

sahip.

ve etrafında buraya duyarlı segmentleri

bulmayı amaçlıyoruz.

TEMA VAKFI AĞ YAPILARI

Deeper’ın Network Structure Analytics

(NSA) teknolojisi sosyal medya

üzerinde oluşan ağ yapılarını incelemek

üzere geliştirildi. Sosyal medyada

karşılığı olan herhangi bir başlık/

hesabın gücünü ve özelliklerini sadece

takipçi yapılarını inceleyerek ortaya

çıkarmak mümkün. NSA’i hızla değişen

trendlerin takipçi ağlarını ortaya

çıkarmak için kullandığımızda, ortaya

Tema Vakfı’nı takip eden kişileri anlama

konusunda dikkat çekici bulguları

olan bir araştırma çıktı.

Aslında Tema pek çok analizde

merkezde çıkan bir hesap ama son bir

ay içerisinde daha fazla kişiyi ve segmenti

kapsadığını görüyoruz. Artık

sadece belirli segmentler değil farklı

grupları da etkiliyor.

Tema ağ yapıları incelendiğinde

Türkiye özellikle Tema’nın çevresinde;

yardım dernekleri, ünlüler, devlet

ve holdingler etrafında toplanmış gibi

görünüyor.

HARİTANIN MERKEZİNDE

YARDIMLAŞMA VAR

Haritaya baktığımız zaman ilk dikkatimizi

çeken, Tema’nın etrafına toplanmış

yardımlaşma ağı. Özellikle son

bir ay içerisinde görünüyor ki herkes

Tema üzerinden bir “duyarlılık” geliştirmiş.

Eski analizlere bakıldığında

daha çok etrafında “sosyal hayattan

kişileri” barındıran Tema, son bir iki

ay içerisinde herkesin merkezi haline

gelmiş.

Bilim çok öne çıkıyor. Aşıyla birlikte

gündeme düşmeye başlayan bilim

dünyası burada da karşımıza çıkıyor.

Bilim, yardım, devlet ve bunlara imkân

sağlayan holdingler etrafındaki bir

dünyanın arasında Tema.

BİR DERDİM VAR

Merkez daha önceki analizlerde daha

çok moda, dekorasyon, ünlülük etrafında

dönerken; konu çevre olunca daha

çok “dertlenenler” üzerinden dönüyor

gibi görünüyor. Derdi olan ünlüler, derdi

olan mizah derken hayat biraz daha

amaç uğruna yaşamaya kayıyor gibi.

Burada özellikle Sarkastikler, Dertli

Edebiyat, Magazin Ünlüleri ve Sanatseverler

önemli segmentler.

HER ŞEYİ AYNI ANDA

DÜZELTME İSTEĞİ

Bir taraf sıkıntılı giderken hayattaki diğer

alanları da iyileştirme isteği gündeme

gelmiş gibi görünüyor. Sağlıklı yaşam

bunlardan bir tanesi. Sadece yeme

içme değil, yerken ve içerken çevreye

verdiğimiz zararı da düşündüğümüz

anlar çoğalıyor. Atık, su, tarım gibi

konular da tekrar gündeme geliyor ve

sağlık bireysellikten uzaklaşıp dünya

sağlığına evriliyor. Yaşarken Düşünenler

segmenti buna en iyi örneklerden

biri.■


DİJİTAL

TEMA VAKFI DÜNYASINDA 10 SEGMENT

Spacex

İstanbul Modern

KÂR AMACI GÜTMEYEN ORGANİZASYONLAR

BBC News

Sanat S

Adından da anlayabileceğiniz gibi yardım kuruluşlarının olduğu

bir dünya. Her anlamda her konuyla ilgili yardımlaşmanın

merkezi burası.

Discovery

Salt

YAŞARKEN DÜŞÜNENLER

Artık dünyanın nereye gittiğini sorgulayan ve bunun için neler

yapabileceğine kafa yoran bir kitle. “İyi” yaşarken dünya için

“kötü” bir şeyler yaptığının farkında olanların belki de içini

rahatlatma seansı burası. Sıfır Atık, Yarının Suyu gibi hesaplar

merkezde.

Aykut Elmas

Uberkuloz

Sarkastikler

Popular

Science

Bilime Güvenin

Kar

DEVLET ERKANI

Varböyletipler

Bakanlıkların, jandarma ve polisin oldukları bir segment. Güncel

konuları takip etmek isteyenlerin başvurdukları, ilk ağızdan

haber veren hesaplar burada.

Dertli E

BİLİME GÜVENİN

Gonca

Vuslateri

Magazin Ünlüleri

T

Her dediklerinin yavaş yavaş çıktığını gördüğümüz bir dünya.

Aşıyla hayatımıza giren “bilim kazanacak” mottosu burada da

karşımızda. Aslında hep orada bir yerde olduğunu bildiğimiz

ama önemini bazen unuttuğumuz bilimin, kafamıza vura vura

orada olduğunu ve ona ihtiyacımız olduğunu bize anlattığı bir

dünya. Merkezde Popular Science var.

Demet Akalın

İrem Derici

Devlet Erkanı

DERTLİ EDEBİYAT

Hadise

Jandarma

Dışavurumun yeri. Etliye sütlüye dokunmadan değil de bizi üzen,

kıran her şeyin açıkça konuşulduğu bir edebiyat dünyası. Kendi

gündemini değil dünyanın gündemini takip edenlerin yeri.

88 MediaCat

T.C. İç

İşleri

Bakanlığı

T.C. Orman

Bakanlığı


Arter

Kolektif House

Yarının Suyu

YARDIMLAŞMA AĞI

everler

Sıfır Atık

Buğday Derneği

Hepimizin aynı gemide olduğumuzu hatırladığımız şu günler

için arada bir bariyer kalmadan, herkesin yardım ettiği

dünyanın yardımseverleri burada. Koç Holding, Sabancı

gibi kuruluşlar merkezde.

Amacı Gütmeyen

Org

Yaşarken Düşünenler

Osman

Müftüoğlu

MAGAZİN ÜNLÜLERİ

Hergün televizyonda görmeye alıştığımız fakat bu sefer

sahalarda da gördüğümüz ünlüler burada. Sadece

televizyondan ibaret olmadıklarını gösterdikleri bir dünya.

Unicef Türkiye

Yardımlaşma Ağı

debiyat

TEGV

Koç Holding

Tohum Otizim

Akut Derneği

Darüşşafaka

SANATSEVERLER

Şehrin gezen, sanata ilgi duyan kitlesi ama bunu biraz da

sosyallik için yapan, gittiği müzelerde Hikâye paylaşan

bir dünya. Şehirde ne var ne yok buradan sorulur ama

koleksiyoner olmak zorunda değiller. Güzel bir sergi sonrası

arkadaşlarla güzel bir yemek yiyen, para harcayan, gezen

bir kitle. Yeni nesil çalışan genç yetişkin dünyası da diyebiliriz

buraya. Merkezdeki isimler; Arter, Salt, İstanbul Modern,

Kolektif House.

Sabancı Vakfı

R’nin Elitleri

SARKASTİKLER

Gülse Birsel

Cem Yılmaz

Mert Fırat

Ayşe Arman

Genç nesil sarkastik dünyası. Ağırlıklı gençleri içine alan,

efor sarfetmeden herkes ve her şeyle dalga geçenlerin

dünyası. Olayların değil, o olayların nasıl anlatıldığının

önemli olduğu bir dünya. Merkezde kendileri değil, dalga

geçtikleri şeyler var. Merkezdeki isimler; Var Böyle

Tipler, Uberkuloz, Aykut Elmas.

Kafa

Dergisi

TR’NIN ELITLERI

Şiir Sokakta

Felsefe

Kulübü

Türkiye’nin gezen, para harcayan, büyük masalarda oturmayı

seven, tatillere giden kaliteli bir kitlesi. Bu yüzden takip ettikleri

kişiler de farklı alanlardaki en kaliteli isimler. Merkezdeki

isimler; Gülse Birsel, Cem Yılmaz, Ayşe Arman.

Eylül 2021 89


DİJİTAL

Trendyol’un

başarı

öyküsünden

dersler

İkincisi gerçekleştirilen Facebook

Talks, Türkiye’de toplam perakende

içerisindeki payı yüzde 11 olan e-ticaretin

geleceğinde yıldızının parlamasını

isteyen tüm paydaşlar için önemli çıktılar

sunuyor. Dahası keşif ticaretine dair

konuşacak çok şey var.

u GÖNÜL HADIMLI

rendyol’un bugün itibarıyla

T

10 bin aktif satıcısı ve Dolap

uygulaması üzerinden

de 1 milyonu aşkın bireysel

satıcısı bulunuyor. Yaz sezonunun son

Facebook Talks oturumunda ele alınan

bu başarı öyküsünden çıkarılacak bazı

esaslı dersler var elbette. Ve bu stratejinin

sırtını dayadığı üç ana başlık:

sürdürülebilirlik, ölçümlenebilirlik ve

içerik kalitesi.

Facebook E-Ticaret Sektör Lideri

Gül Yüksel Akkaya, tüketicilerin markalardan

beklentilerinin arttığını ve

tek bir doğrunun olmadığını, hangi

stratejinin hangi hedef kitleyi yakalamada

daha başarılı olacağının denenerek

öğrenildiğini belirtiyor. Artık tüketicilerin

kendi beğenecekleri ürünleri

karşılarında görmek istediklerini söyleyen

Akkaya, Trendyol’un keşif ticaretini

benimseyerek ve müşteri ihtiyaçlarını

tahmin ederek, keşif yoluyla talep

oluşturduğuna vurgu yapıyor.

Trendyol CMO’su Erdem İnan ve

Akkaya ikilisinin birlikte defalarca

kez altını çizdikleri konu ise, ölçümlenebilirlik.

Test yapmadan stratejinizin

doğruluğundan emin olamayacağınızı

belirten İnan, “Test yapacak

kadar değil, test yapmayacak kadar

paranız var mı?”sorusunu soruyor.

İkili, test yapmanın stratejilerin sonuçlarını

görebilmenin tek yolu olduğunu

söylüyor ve bu sene gerçekleştirilen

Trendyol Ramazan İndirimi kampanyasını

örnek gösteriyor. ■

ÖRNEK VAKA: TRENDYOL RAMAZAN KAMPANYASI

NEDEN

YAPILDI?

NASIL

YAPILDI?

SONUÇ

Sıklıkla büyüme odaklı performans kampanyaları

yapan Trendyol’un, kampanyaların satış sonucu

getirip getirmediği, marka bilinirliğini nasıl

etkilediği gibi cevapsız soruları vardı. Tüm bu

soruları gidermek isteyen marka, Ramazan

döneminde özel olarak bir ölçümleme yaptı.

Facebook’un “conversion lift” ve “brand

lift” araçlarıyla ölçümleme yapılarak, sınırlı

kampanya bütçesinin performans ve bilinirlik

segmentlerine nasıl dağıtılması gerektiğine

karar verildi.

Performans ve bilinirliğin birlikte olduğu stratejilerin

sadece performans stratejilerine göre 2,3 kat daha

fazla kişiye ulaştığı ve daha fazla satışa dönüştüğü

öğrenildi. Yalnızca Ramazan kampanyası yapıldığı

için gelen satışlar (incremental sales) normal bir

döneme göre 6,5 kat artış gösterdi. Bireylerin

ürünleri istek listelerine eklemeleri toplamda yüzde

40 artış gösterdi.

Trendyol, marka bilinirliği ve performans

kampanyalarını birlikte yürütmenin daha çok satış

getirdiğinden ve daha çok kişiye ulaştığından

verilerle emin oldu.

90 MediaCat


ADVERTORIAL

Hedefimiz

hayvanlar

için daha iyi

bir dünya

Royal Canin Türkiye, sorumlu

hayvan sahipliği konusunda

farkındalık oluşturmak ve hayvan

terk edilmelerinin önüne geçmek için

Bunu Bi’ Düşünün mini dizi projesini

hayata geçirdi. Royal Canin Türkiye

Ülke Müdürü Aslı Çelikkol ile projeyi

ve markanın sosyal farkındalık

felsefesini konuştuk.

Öncelikle Royal Canin’i ve kurumsal

felsefesini anlatabilir

misiniz?

Royal Canin olarak tüm çalışmalarımızın

merkezinde öncelikle “kediler ve

köpekler” bulunuyor. Her birinin eşsiz

olduğunu biliyor, farklı doğalarına

saygı gösteriyor ve farklı ihtiyaçlarına

yönelik geliştirilmiş 200’ün üzerinde

sağlıklı beslenme çözümleri sunuyoruz.

Onlara verdiğimiz önem, hassas ve

etkili beslenme çözümleri sunmamızı

ve hayvan dostlarımızın en iyi hayatı

yaşamasına yardımcı olmamızı sağlıyor.

Bilim ve gözleme dayalı beslenme

yaklaşımıyla düzenli Ar-Ge çalışmaları

gerçekleştiriyor ve tüm bulgularımızı

bilgi paylaşımı ilkemiz doğrultusunda

veteriner hekimler ve profesyonellerle

paylaşarak geliştiriyoruz. Bireyden

92 MediaCat

önce takım ilkemiz doğrultusunda ise

sahip olduğumuz ortak mirasa saygı

gösteriyor; içinde bulunduğumuz toplum

ve topluluklara değer katmaya

odaklanıyoruz.

Royal Canin’in vizyonunu nasıl

tanımlarsınız?

Royal Canin olarak kendimizi hayvanlar

için daha iyi bir dünyayı mümkün

kılmaya adadık. Hayvanların mutluluk,

sağlık ve refahlarını sorumlu

hayvan sahipleri uygulamalarıyla sağlamaya

çalışıyoruz. Her hayvanın en

temelde, açlık ve susuzluktan, sağlık

sorunlarından ve korku/stres unsurlarından

uzak bir yaşama erişim; uygun

barınma koşulları ve kendisini olduğu

gibi ifade edebilme hakkı bulunuyor.

Bu hakları daha görünür kılabilmek ve

sosyal farkındalığı artırabilmek adına

ASLI ÇELİKKOL

Royal Canin

Türkiye

Ülke Müdürü


hayata geçirdiğimiz çalışmaların ana

çatısını “sorumlu hayvan sahipliği”

kavramı oluşturuyor.

Sorumlu hayvan sahipliğiyle sahiplenilen

hayvanların hayatları boyunca

ihtiyaçlarının karşılanarak sağlıklı,

mutlu ve refah içinde yaşayan hayvanlar

olabilmelerine odaklanıyoruz. Hayvan

sahiplerinin daha sahiplenme

aşamasında, kendilerinin ve yaşam

tarzlarının bir canlıyı sahiplenmeye

hazır olup olmadığını sorgulamalarını

istiyoruz. Bu alandaki farkındalık ve

bilgi düzeyini artırmak amacıyla çeşitli

çalışmalar ortaya koyuyor ve hayvan

sahiplerini her anlamda desteklemeye

çalışıyoruz. Son olarak, hayvan sahipliği

kavramını güçlendirme çalışmalarını

Bunu Bi’ Düşünün isimli mini dizi

projesiyle taçlandırdık.

Bunu Bi’ Düşünün projenizden

bahseder misiniz?

Bunu Bi’ Düşünün isimli dizi projemiz,

hayvan haklarının bir başka önemli

boyutu olan hayvan refahı olgusuna ve

hayvanların kendilerine özgü beslenme,

sağlık, bakım, ilgi, onları oldukları

gibi kabul etme, birlikte oyun oynama

ve anlaşılma gibi ihtiyaçlarının da karşılanması

gerektiğine vurgu yapıyor.

Dizi projemizle hayvan sahiplerini

hayvan sağlığı, refahı, beslenmesi ve

bakımı konusunda güçlendirerek sorumlu

hayvan sahipliği konusunda farkındalık

oluşturmayı, ülkemizin önemli

sorunlarından biri olan hayvan terk

edilmelerinin önüne geçebilmeyi ve

doğru bakış açısıyla hayvan sahiplenilmesini

teşvik edebilmeyi hedefliyoruz.

Bu kapsamda dizi projemiz ile “Bunu

bi’ düşünün” diyerek hayvan sahiplerini

yaşam boyu birliktelik için sorumluluklarını

düşünmeye davet ediyoruz.

Projenin kadrosundan ve konusundan

da bahseder misiniz, ne

zaman yayınlanmaya başladı?

Sekiz bölümlük mini dizi projemiz

Bunu Bi’ Düşünün, BluTV ile hayata

geçirdiğimiz işbirliği kapsamında 20

Ağustos’ta, bu online video platformunda

yayına girdi. Mini dizi projemizle

sorumlu hayvan sahipliği konusunda

bireyselden kolektife yayılan bir

farkındalık yaratmayı hedefliyoruz. Bu

kapsamda hayvanseverler ve veteriner

H

Bunu Bi’ Düşünün

projemiz hayvan

refahı olgusuna

ve hayvanların

kendilerine özgü

beslenme, sağlık,

bakım, ilgi, onları

oldukları gibi kabul

etme, birlikte

oyun oynama ve

anlaşılma gibi

ihtiyaçlarının

da karşılanması

gerektiğine vurgu

yapıyor.

hekimler başta olmak üzere izleyen

tüm paydaşlarımızdan oldukça olumlu

dönüşler aldık.

Hazırlıksız Yakalanan Yağmur, Çok

Meşgul Adam Cenk, Dünyayı Kurtaran

Çocuk Feza, Sevmeyi Unutmayan Münevver

gibi başlıklara sahip mini dizi,

birbirinden tamamen farklı sekiz kişiyi

ve onların hayvanlarıyla ilişkilerini

konu alıyor. Mini dizide yer alan birbirinden

farklı karakterlerin ortak noktası

ise hayvanlarıyla kurdukları ilişki

ve bu ilişkinin taşıdığı sorumluluklar.

Hayalî bir uzmanın odasında geçen

mini dizide, hayvan sahiplerinin hikâyeleri

üzerinden, her bölümde sorumlu

hayvan sahipliği konusunun farklı bir

alt başlığı odağa alınıyor. İnsanların

hayvanlarıyla ilişkilerindeki sorumluluk

bilincinde geliştirilmesi gereken

noktalar olduğu gerçeğine pozitif

mesajlarla değiniliyor. Senaryosunu

Erkan Tunç’un yazdığı, yönetmen koltuğunda

Onur Ünlü’nün oturduğu mini

dizide hayvanlarla paylaşılan yaşamı

güzelleştiren anılar da işleniyor.

Mini dizinin ana karakteri olan

uzman rolünde ise usta oyuncu Ahmet

Mümtaz Taylan var. Aslında bir şair

olan ama yaşadığı bir ayrılık sonrası

hayatını tamamen değiştiren Ahmet

Kenan karakteri, yaşam boyu bir birlikteliği

mümkün kılabilmek için hayvan

sahiplerine sorumlu hayvan sahipliği

ve onları eşsiz doğalarıyla oldukları gibi

kabul etme konusunda yol gösteriyor

ve hayatını hayvanlar için daha iyi bir

dünya yaratmaya adıyor. Her bölümde

farklı bir oyuncunun konuk oyuncu

olarak yer aldığı mini dizide Ahmet

Mümtaz Taylan’a gerçek hayatlarında

sorumlu birer hayvan sahibi olmalarıyla

dikkat çeken Şebnem Bozoklu,

Ahmet Rıfat Şungar, Pınar Deniz, Kubilay

Aka, Dilara Aksüyek, İsmail Ege

Şaşmaz, Başak Daşman, Müjde Uzman,

Ulaşcan Kutlu ve Ayşenil Şamlıoğlu eşlik

ediyor.

Neden böyle bir projeye imza

atma gerekliliği duydunuz?

Evcil hayvanların dünyayı daha iyi bir

yer haline getirdiğine olan inancımız

bize bu dizi projesini hayata geçirmek

için ilham verdi. Royal Canin olarak,

kedi ve köpeklerin dünyamızı daha iyi

bir yer haline getirdiğine inanıyor ve

sorumluluğumuzun onlara sunduğumuz

kaliteli ürün ve hizmetlerimizin

çok ötesine geçtiğini biliyoruz. Marka

olarak bizim hayvan sahiplerine ve

hayvan sahiplenmek isteyenlere anlatmak

istediklerimiz var; hayvanlarla yaşam

boyu birlikteliğin ancak sorumlu

hayvan sahipliğiyle mümkün olabileceğine

inanıyoruz. Bu kapsamda, mesajımızı

iletebileceğimiz farklı ve yaratıcı

içerikler oluşturmak için çalışıyoruz.

Royal Canin olarak dijital bir platformda,

daha önce yapılmamış yaratıcı bir

proje ortaya koymuş olmaktan dolayı

son derece mutluyuz.

Bu ve bundan sonra hayata geçireceğimiz

sorumlu hayvan sahipliği bilincini

artırmaya yönelik çalışmalarla

iyi bir fikrin arkasında olmayı önemsiyor,

bunu savunuyoruz ve hayvanlar

için daha iyi bir dünya sunma hedefimize

emin adımlarla ilerlemeyi sürdürüyoruz.


Eylül 2021 93


TASARIM

Futbolda

tasarım kültürü

OZAN KARAKOÇ

Marka Tasarımcısı

N

ielsen’in verilerine göre ülkemiz,

dünyada futbola en

çok ilgi duyan üçüncü ülke.

En korkunç siyasi gelişmeler

ya da en acı doğa olayları bile, bir

derbiyle kolayca unutuluyor, kanlı bıçaklı

insanlar bir milli maçla el ele tutuşuyor.

Bir yanıyla tuhaf ve düşündürücü,

diğer yanıyla sektörün büyüklüğü

ve ekonomik hareketlilik bakımından

olumlu.

Pandemi öncesindeki son sezonda,

dört büyük takımımız, sadece maç günlerinde

tam 426,5 milyon TL gelir elde

etti. Sponsorluk kazancı 535 milyon

TL oldu. Her birinin maliyeti 1 milyar

TL’yi geçen stadyumlar, 500 milyon

dolara satılan yayın ihalesi, oyuncu

transferleri, maaşlar ve dahası...

Şimdi gelelim sorumuza. Elde halihazırda

bu denli güçlü bir malzeme ve

böylesine büyük bir potansiyel varken,

bunu neden pazarlayamıyoruz?

PAZARLAMA ÇIKMAZI

Dünya futbolunun en önde gelen beş

liginin ortak özelliklerinden biri,

hepsinin profesyonel bir tasarım di-

Dünya futbolunun

en önde gelen

beş liginin ortak

özelliklerinden biri,

hepsinin profesyonel

bir tasarım

dilinin olması. Ve

unutmayalım ki,

gelişmek isteyen

toplumlar için

tasarım kültürü

bir lüks değil, bir

zorunluluktur.

linin olması. İngiltere'nin Premier

League’i, bu konuda başı çekiyor. İngilizler,

geçtiğimiz yıllarda liglerinin

kurumsal kimliğini yenilediler. Profesyonel

bir tasarım ajansı tutuldu,

logo güncellendi, özgün ve kullanışlı

bir yazı tipi tasarlandı, yayın grafikleri

ve web sitesi bütünüyle yenilendi.

Çağı yakalayan, İngiliz futbolseverde

heyecan uyandıran, dünya futbolunu

İngiltere sınırları dışında takip edenleri

de kıskandıran bir kimlik üretildi.

Premier League, bu müthiş imaj

güçlendirme çalışmasıyla markasının

değerine değer kattı.

Manchester City, Nantes, Juventus

gibi kulüpler, takımlarının eskiyen

amblemlerini radikal bir biçimde

değiştirerek fark yarattılar. Atletico

Madrid ve Everton gibi kulüpler, ufak

tefek dokunuşlarla çağı yakaladılar.

PSV’den Lazio’ya, Roma’dan Arsenal’e,

Real Madrid’den Torino’ya kadar, irili

ufaklı birçok futbol kulübü, forma arkası

yazıları için, kendi karakterlerine

uygun, orijinal yazı tipleri tasarlattılar.

VE TÜRKİYE…

• Ülkemizde, futbolun patronu olan

Türkiye Futbol Federasyonu'nun

(TFF) web sitesi, tam 14 yıl önce ilk

tasarlandığı haliyle duruyor. Dünyanın

beş büyük liginin aksine, Sü-

per Lig'in bir web sitesi yok.

• Son yıllarda sezonlara, Türk futboluna

katkı sağlamış kişilerin adları

veriliyor. Bu, güzel bir uygulama.

Ancak üretilen logo tasarımı, en hafif

tabiriyle içler acısı...

• Futbolun bir diğer önemli bileşeni

Kulüpler Birliği. Toplam piyasa

değeri 826 milyar Euro'yu bulan

takımların patronları, bu kurumda

futbolun sorunlarını tartışıyor, çözüm

önerileri sunuyor. Bu birliğin

görsel kimliğinde de akıl almaz bir

amatörlük söz konusu.

• Avrupa kulüpleri, özgün yazı tipleri

tasarlatırken, TFF, Türk takımlarının

formalarında, hiçbir

profesyonel tasarımcının kullanmadığı

Arial yazı tipinden başkasına

izin vermiyor.

• Başta, piyasa değeri 400 milyon

TL’nin üzerinde olan Alanyaspor

olmak üzere, çok sayıda Süper Lig

ve alt lig kulüplerinin amblemlerinde,

gözleri kanatan tasarım hataları

ve amatörlükler söz konusu...

Bütün bunları çözmek çok ama çok

kolay. Zor olan, yöneticilere vizyon kazandırmak

veya vizyonlu yöneticileri

göreve getirmek... Unutmayalım ki, gelişmek

isteyen toplumlar için tasarım kültürü

bir lüks değil, bir zorunluluktur. ■

94 MediaCat


TASARIM

Söyleşi

Sakin kal,

tasarıya odaklan

İkonik beyaz kapaklarıyla vedalaşan Can

Yayınları’nın yeni kapak tasarımlarının

ardındaki isim Utku Lomlu ve Lom

Creative Studio. Ortaya iyi bir iş koymak

için önemli olanın güvensizlik ve

huzursuzluğa düşmeden sakin kalıp

tasarıya odaklanmak olduğunu söyleyen

Lomlu’ya göre, önyargıları kırmanın

yoluysa cesaret ve inançtan olduğu

kadar zaman ve sabırdan da geçiyor.

u ARZU NİLAY KOCASU

96 MediaCat


“Öznellik Nedir?” için yaptığı tasarım,

2017 The Type Directors Club Tipografide

Mükemmellik Ödülü - Kitap Kapağı Tasarımı

Kategorisi ve 2017 AIGA 50 Kitap / 50 Kapak

Ödülü’nü almıştı.

Felsefe mezunu bir tasarımcısınız.

Yaratım süreçlerinizde felsefeden

besleniyor musunuz;

başka bir bölümden mezun olsaydınız

bugün tasarım diliniz

farklı olur muydu sizce?

Başka bir bölümden mezun olsaydım

tasarım dilim farklı olur muydu bilemiyorum

tabii ama felsefe eğitiminin tasarımla

olan ilişkim içerisinde önemli

bir yere sahip olduğunu düşünüyorum.

Olayları ve olguları anlama, brief’i ya

da problemi yorumlama ve buna uygun

çözüm geliştirme aşamalarında kuşkusuz

ki felsefe kökenli oluşum yaptığım

işe ekstra bir değer katıyordur. Sadece

işe de değil, hayata olan bakışıma ve yorumlayışıma

da.

Can’ın kapaklarının dönüşümü

ve bu dönüşümdeki rolünüz

hayli konuşuldu. Önyargılarla

cebelleşeceğinizi bildiğiniz

riskli bir işe girişmeden önce

kendi kendinize nasıl telkinlerde

bulunuyorsunuz?

Gerek gündelik hayatta gerekse de zorlu

bir işle uğraşırken ya da çıkmaza girdiğimi

düşündüğüm anlarda en büyük

desteği yine dönüp dolaşıp kendimden,

bilgi ve deneyimimden alıyorum. Kendi

kendime “Bu noktaya daha önce de

geldin, bunu ya da bir benzerini daha

önce de yaşadın ama sonunda buradan

Bu serinin tasarımları Lomlu’ya 2018’de

GMK En İyi Kitap Kapağı Tasarımı Ödülü,

Tipografi Ödülü, Sait Maden Tipografi Özel

Ödülü, GMK Tipografi Özel Ödülü; 2019’da

ise Type Directors Club - Tipografide

Mükemmellik Ödülü’ni getirmişti.

çıktın. Biraz rahat ol, yine çözeceksin”

diyorum. Bu beni cesaretlendiriyor…

Bu cesaretle birlikte bakış açımı

değiştirip, probleme daha farklı bir

açıdan yaklaşıp daha yaratıcı çözümler

geliştirebiliyorum. Önyargıları kırmak

için ise sadece cesaret ya da inançlı olmak

değil, zaman ve sabır da gerekiyor.

nusu bir edebi eser olduğunda problem

çok da tanımlı olamayabiliyor.

Genel hatlarıyla söylersek kitabın

yazıldığı dönem, yazarın benliği, dille

ve hatta dış dünyayla olan ilişkisi, okur

kitlesi, eserde yer alan karakterler,

bunların kişilik ve duygu durumları,

olay örgüsü, zaman, imgeler ve alt metin…

Bunlar iyi bir kitap brief’inin olmazsa

olmazları bence.

Tabii bir de öncelikli olarak neyi ön

plana çıkartacağımız; yazarı mı, kitabın

ismini mi, görsel dünyasını mı sorusu

da net olarak yanıtlanmış olmalı.

“Kitap kapakları insan yüzleri

gibidir” diyorsunuz. Bir insanın

suratı söz konusu olduğunda;

bazıları gözlere vurulur bazıları

ufak kusurlara. Siz bir kitabı ilk

kez elinize aldığınızda öncelikle

neresine bakarsınız? Kitap kapağına

ilk bakışta vurulmanız

için orada ne görmeniz gerekir?

Ben demiyorum, Öteki Renkler kitabında

Orhan Pamuk diyor. Çok da katılıyorum

ve her yerde de söylüyorum.

Etkili ve önemli bir benzetme. Sanırım

Reklam sektöründe iyi brief

meselesi çok tartışılır. Kitap

kapağı tasarımında da brief’in

kalitesinin nihai işe katkısı şüphesiz

çok büyük. İyi kitap kapağı

brief’i nasıl verilir?

Reklam sektörüyle kıyaslarsak bence

kitap kapağı için iyi bir brief vermek,

verebilmek kesinlikle daha zor. Söz koben

görselle tipografinin uyumuna;

bütünleşmiş, hemhal olmasına takılıyorum

en çok. Kapağı parça parça görmektense

tek seferde bir bütün olarak

görmeyi seviyorum. Tabii bunu her

kitap için mümkün kılabilmek söz konusu

değil.

Yakın tarihte European Design

Awards’tan ödülle döndünüz.

Bu, sizin ilk ödülünüz değil. Aldığınız

ödüllerin “Daha iyisini

yapmalıyım” diyerek kendinizi

daha fazla zorlamanıza veya

aşırı özgüven yüklenmenize neden

olduğu seferler oldu mu?

Ödüllerin motive edici yanı olduğu kadar

bahsettiğiniz gibi zorlayıcı bir yanı

da var. Bu durum ister istemez zamanla

bir baskı unsuru haline dönüşüyor. Her

zaman bir öncekinin üstüne koyarak

ilerleme isteği, daha da iyisini yapma

arzusu kimi zaman epey yorucu olabiliyor.

Yani aşırı özgüvenden ziyade güvensizlik

ve huzursuzluk daha hâkim

diyebiliriz. Buna çok düşmeden sakin

kalıp, tasarıya odaklanmak önemli. İyi

iş de ancak bu şekilde çıkıyor. ■

Lomlu’nın tasarladığı Klasik Kadınlar Serisi, geçtiğimiz aylarda Türkiye’ye

European Design Awards’tan iki ödül getirdi.

Eylül 2021 97


TASARIM

Kreatifin

Keşfi

Yeni aya daha pozitif başlamak

isteyenleri Kreatifin Keşfi sayfamıza

alalım. BLAB Creative Group Head

Çarman Çifter'in son keşifleri hayata

biraz mola verdiren türden.

98 MediaCat


Eylül 2021 99


ADVERTORIAL

Vestel

voleybolu

kitlelerle

buluşturuyor

Vestel, başta voleybol

olmak üzere futbol,

hentbol, cimnastik,

yelken ve espor

yatırımlarını artırıyor.

Sponsorluğu logo

kullanımının ötesine

taşıyan marka, spor

dallarının gelişimi

için çalışıyor, yeni

sporcuların yetişmesi

ve özellikle kadın

sporunun yükselişi

için sorumluluk alıyor.

100 MediaCat

DUYGU BADEM UYLUKÇUOĞLU

Vestel CMO

FEZA TURUNÇOĞLU

Vestel Pazarlama İletişimi & Perakende

Pazarlama Grup Müdürü

estel, 20 yılı aşkın süredir

V

Türkiye’de futbol, voleybol,

cimnastik, hentbol ve

yelken sporlarının destekçilerinden.

Marka ayrıca Türkiye’de

900 milyon dolarlık büyüklüğe ulaşan

espor’un ülkemizde gelişiminin öncüsü

konumunda bulunuyor. Yüksek

teknolojiye sahip ürünlerini 157 ülkeye

ulaştıran ve ülkemizi dünyanın dört

bir yanında gururla temsil eden Vestel,

sporun uluslararası ölçekte ülke itibarına

sağladığı katkı ve toplumun gelişiminde

oynadığı kritik rolün bilinciyle

desteklerini artırıyor.

Vestel’in kuruluşundan bu yana

sporla iç içe olduğuna dikkat çeken Vestel

CMO’su Duygu Badem Uylukçuoğlu,

“Sporun, toplumun gelişiminde ne

kadar etkili olduğunun farkındayız.

Özellikle gençlerin, gelişmekte olan

spor dallarının, kadın sporunun toplumsal

hayatta büyük önem taşıdığına

olan inancımızla kuruluşumuzdan bu

yana sporun farklı dallarıyla iç içe olduk.

Destek verdiğimiz sporun dünya

standartlarında bir seviyeye gelmesi,

izleyici kitlesinin artırılması ve ülkemize

dünya çapında başarılar getirmesi

için çalışmak en önemli amaçlarımızdan.

Türk voleybolunun Vestel’in katkılarıyla

dünya voleybol sporuna adını

altın harflerle yazdırması, bu hedefimizin

en somut örneklerinin başında

geliyor” diyor.

“Destekçisi olduğumuz Sultanlar

Ligi’nin, bugün Avrupa’nın en değerli

kadın voleybol ligi olmasından gurur

duyuyoruz. Pandeminin hemen başında

2016’dan beri sürdürdüğümüz

Sultanlar Ligi sponsorluğuna yeni bir

açılım getirdik. Türkiye Voleybol Milli

Takımlarının göğsünde yer alarak, spora

ve voleybola desteğimizi perçinledik.


2020 yılından itibaren, Türkiye Kadın

ve Erkek Voleybol Milli Takımlarının

ana sponsoruyuz. Birçok marka spor

yatırımlarını iptal ederken, biz desteğimizi

büyüttük. Voleybolun mabedi

TVF Burhan Felek Voleybol Salonu Vestel

adını taşıyor. Gençlerimiz, voleybol

izleyicilerimiz ve takımlarımız orada

her gün Vestel çatısı altındalar” şeklinde

konuşan Uylukçuoğlu, “Kadın spor

dalları sponsorluğuna özel önem veriyor,

genç kızlarımızı cesaretlendirmek

için çalışıyoruz. Hedefimiz daha fazla

kadın oyuncunun profesyonel olmasına

altyapıdan destek vermek, varlık

gösterdiğimiz spor dallarının değerinin

artmasına yardımcı olmak ve sporcularımızın

tüm dünyada ilham alınan

bireyler olmasına katkı yapmak” diyor.

‘BİZ VOLEYBOL ÜLKESİYİZ’

Vestel’in voleybola desteğini sponsorluğun

yanı sıra her alanda hissettirdiğini

belirten Vestel Pazarlama İletişimi

& Perakende Pazarlama Grup Müdürü

Feza Turunçoğlu, “Biz 20 bin kişilik

çok büyük bir aileyiz. Önemli maçlarda,

kritik dönemeçlerde desteklediğimiz

sporcularımızı, takımlarımızı asla

yalnız bırakmıyoruz. Manevi desteğimizi

onlara her daim hissettiriyoruz.

Dünyanın en büyük spor organizasyonlarında

mücadele veren Filenin

Sultanları’nı desteklemek, voleybolu

daha fazla insana sevdirmek ve aslında

gerçek bir voleybol ülkesi olduğumuzu

kitlelere anlatmak amacıyla harekete

geçtik” dedi.

Biz Voleybol Ülkesiyiz kampanyası

hakkında bilgi veren Turunçoğlu, “Biz

voleybol ülkesiyiz sloganı ve özel bestelenen

marşıyla Filenin Sultanları’nı

destekledik ve reklam filmimizle voleybol

coşkusunu üst seviyeye taşıdık.

Fabrikamızı, Vestel mağazalarımızı

voleybolla donattık. Havaalanı ve metrolarda

çalışmalar yürüttük. İstanbul

Caddebostan Sahili’nde Vestel Voleybol

Sahası kurarak dileyen herkesin

dilediği her an voleybol oynayabileceği

bir yapı yarattık” diyor.

CİMNASTİK İLE OMUZ OMUZA

Sporun farklı dallarına desteğini hiçbir

zaman esirgemeyen; futbol, voleybol,

espor ve hentboldaki sponsorluklarıyla

X

Sporun farklı

dallarına desteğini

hiçbir zaman

esirgemeyen Vestel,

2021 yılında Türk

cimnastiğinin daha

da ileri gitmesi için

Türkiye Cimnastik

Federasyonu ile

birlikte çalışma

kararı aldı.

hem spor dallarının hem de sporcuların

gelişimini destekleyen Vestel, 2021

yılında Türk cimnastiğinin daha da ileri

gitmesi için Türkiye Cimnastik Federasyonu

ile birlikte çalışma kararı aldı.

Türkiye Cimnastik Federasyonu’nun

co-sponsorluğu ve Kadın Ritmik

Cimnastik Grup Milli Takımı’nın

ana sponsorluğunu üstlendiklerinin

bilgisini veren Duygu Badem Uylukçuoğlu,

“Türkiye Cimnastik Federasyonu

ile imzaladığımız sponsorluk anlaşması

kapsamında 2020 Avrupa Şampiyonu

Kadın Ritmik Cimnastik Grup Milli

Takımı’nı desteklemekten gurur duyuyoruz.

Birlikte nice başarılara imza

atacağımıza inancım tam. Türkiye’nin

daha önce tatmadığı başarıları ülkemize

kazandıran, gelecek vadeden, geleceğe

dair umutlarımızı yeşerten genç

sporcularımızı desteklemeye devam

edeceğiz. Sporun her alanında varız.

Son olarak ülkemizde halen gelişmekte

olan spor dalları arasında sayılabilecek

yelkeni de yatırım alanlarımıza aldık.

470 Yelken Dünya Şampiyonası’nda yarışıp

tarihe geçen milli sporcularımız

Beste Kaynakçı ve Okyanus Arıkan’ı

da olimpiyat döneminde destekledik”

diyor. ■

Eylül 2021 101


YARATICILIK

Söyleşi

Sanatın

sordurduğu

sorular

Amy Whitaker

NYU GÖRSEL SANATLAR

YÖNETİMİ PROFESÖRÜ VE YAZAR

Ne design thinking ne de

art thinking fenomenleri

yeni sayılabilir. Ancak sanat

odaklı düşünme olarak

tarif edilebilecek olan art

thinking, yeni ekonomi

araçları ve NFT patlamasıyla

yeni anlamlar kazandı. Tabii

halihazırda “business” ve

“art” kavramlarını büyük

oranda yakınlaştıran bu

perspektif, pandeminin

getirdiği belirsizlik ortamının

yönetimi için de yeniden

gündeme geldi.

u TUĞBA ÖZÖĞRETMEN

102 MediaCat


t thinking denince akla gelen

ilk isimlerden biri NYU

A

Görsel Sanatlar Yönetimi

Bölümü profesörlerinden

Amy Whitaker. Bundan beş yıl önce art

thinking kavramının referans kitaplarından

biri haline gelen, aynı isimli

eseri yayımlanan Whitaker’ın Temmuz

ayında, Economics of Visual Art isimli

bir kitabı da çıktı. Whitaker’la yaptığımız

söyleşiye geçmeden önce, kavrama

dair yeniliklerden bahsetmekte fayda

var. Özellikle de kendisinin üzerinde

durduğu “belirsizlik” ve “art thinking”

bağlantısı özelinde.

HAYAL GÜCÜ VE ANALİTİK

DÜŞÜNME

Pandeminin ilk günlerinde Yale School

of Management’a ufak bir demeç veren

Whitaker pandemiyi, hayal gücü

ve analitik düşünmenin bir araya gelmesini

zorunlu kılan bir süreç olarak

tarif ediyor. Kendisinin Art Thinking

kitabında da üzerinde durduğu, A ve B

noktaları arasındaki yolculuk üzerinden

anlatıyor değişenleri. Sanat odaklı

düşünmenin bir numaralı koşulunu,

bu yolculukta, belirli bir şablona bağlı

kalmaksızın B noktasını icat etmek olarak

veriyor Whitaker. Ancak kendisine

göre pandeminin değiştirdiği şey, bir

başka deyişle belirsizliğin ta kendisi,

bildiğimiz ve ayaklarımızın yere bastığı

A noktasını da kaybetmemizle oluyor.

Bu durumda yaratacağımız B noktasına,

bir sanat projesi olarak bakmak

gerekiyor. Çünkü ancak sanat sayesinde

soracağımız ve ortaya atacağımız

sorular, bu yol haritasını oluşturmada

fayda sunabilir. Ve yine sanatın odağındaki

bu sorular, tam da iş dünyasındaki

belirsizlikleri yönetmede beklendiği

gibi, hem hayal gücü hem de rasyonel

analizler yapabilmeyi zorunlu kılıyor.

Art thinking kavramı, design

thinking’den sonra popülerlik

kazanmaya başladı. Ancak

bunu bir geçiş olarak değerlendirmek

ne kadar doğru?

Design thinking harika bir metot. Art

thinking’in farklılaştığı yer ise, bir şablona

sahip olmayan ancak daha ziyade

rehberlik eden bir vizyon ya da amaç

görevi gören, açık uçlu ve karmaşık

W

Art thinking, daha

önce yaşamadığımız

disiplinlerarası

büyük problemlerde

-ister pandemi

ister iklim değişimi

olsun- bizlere

yardımcı oluyor.

Whitaker’ın 2016 tarihli Art

Thinking kitabında, sanatçının

payının, işin zamanla

değerlenmesi durumunda artması

için bazı mülkiyet paylarını elinde

tutması savunuluyor.

yaratıcı işlere alan sağlamasında saklı.

Art thinking aynı zamanda ekonomi ve

finansı (burada artık business, sanatsal

araçların kendisi gibidir) tıpkı tasarım

araçları gibi kendisine kapsamlı şekilde

çeker. Kimileri art thinking’i design

thinking’e benzetebilir ancak saf sanat

ve saf business arasında daha yüksek

bir standart sapma ile!

Paranın kavramsallaştırılması

elbette sanatta yeni bir fenomen

değil. Sanat ve blockchain

arasındaki diyaloğa dair tartışmalar

da birkaç yıldır devam

ediyor. Peki, bu ilişki sanat ve

yeni ekonomiler arasında ne

tür yeni bağlar inşa ediyor? Ve

dahası sanat eserleri ve alıcılar

arasındaki etkileşimi ne şekilde

değiştiriyor?

Evet, sanatı uzun zamandır bir yatırım

sınıfı olarak gördük ve işleyiş biçimleriyle

boğuştuk. Bir yanda alternatif

bir para birimi olması diğer yanda ise

–nakit akışı problemi sebebiyle- değerleme

yöntemleriyle modellenmesi

zor bir koleksiyon ürünü olması vardı.

Sanata, tarihin her noktasında değer

biçilmesi zordu. Bunda kültürel, sosyal

ve estetik değerlerin farklılaşması

rol oynadı. Dahası sanatçıların erken

yatırımları ve üretilen işin anlaşılması

için üzerinden geçmesi gereken

süre hesaba katıldığında, bu durum

giderek daha da zor bir hal alıyor.

NFT ekonomisinin bu duruma yardımı,

zamanla oluşan bu ikinci değer

sorunu üzerine oldu. Çünkü bu sayede

sanatçılar daha kolay bir biçimde,

bu kısmi eşitliğe sahip olabiliyorlar ya

da işleri tekrar satıldığında fiyat yüzdesinden

pay talep edebiliyorlar. Bu

şekilde, yaratılmasına yardımcı oldukları

değere daha fazla katkıda bulunabildiklerini

söylemek mümkün.

NFT patlaması art thinking

perspektifinde ne anlama geliyor

sizce?

Art thinking tam da, yaratıcı bir işe zamanla

değer biçilmesi sorununa hitap

ediyor. Art thinking perspektifinde bir

sanat ürünü, kendisine yer açmak için

o dünyayı değiştirmek zorunda olan

herhangi bir yenilik olarak ifade edilir.

Hangi alanda sanat üretirseniz üretin,

bilinen bir A noktasından bilinen bir B

noktasına gidemezsiniz. B noktasını

bizzat sizin icat etmeniz gerekir. Bu

demek oluyor ki A noktasında, nasıl bir

değerlemeye sahip olacağını bilmeksizin

kaynak yatırımı yaparsınız. Sanatçıların

bulundukları pozisyon işte

tam olarak bu. Art Thinking kitabımda,

sanatçının payının, işin zamanla

değerlenmesi durumunda artması için

bazı mülkiyet paylarını elinde tutması

savunuluyor. NFT platformlarının

sanatçılara sağladığı özkaynak payları

ya da yeniden satış telif hakkı gibi imkânlar,

daha sağlıklı ve sürdürülebilir

bir ekonomik destek modeli yaratıyor.

Art thinking bakış açısı, pandemi

sonrası iş dünyası için ne

gibi fırsatlar anlamına geliyor?

Kendi adıma art thinking bakımından

pandemi vesilesiyle edindiğim en büyük

çıkarım, aynı anda hem yaratıcı

hem de analitik olma gerekliliği. Yani

bildiklerimizi ampirik olarak modellemek

ancak aynı zamanda geçmişte

olanların ötesinde, geleceğin neler ortaya

koyabileceğini anlayabilmek… Art

thinking özellikle, daha önce yaşamadığımız

disiplinlerarası büyük problemlerde

-bu ister (umarım) nesilde bir

görülen bir pandemi ister iklim değişimi

gibi, sonucu ancak, değişim için çok

geç kalındığında görülebilen olaylar olsun-

yardımcı oluyor.

Pandeminin girişimcilik adına

nasıl bir katalizör olacağını

uzun süredir tartışıyoruz. Yolun

başındakiler için, art thinking

perspektifi nasıl bir faydalar

dünyası sunuyor?

Art thinking kişilere -cevaplamakta başarılı

olsunlar ya da olmasınlar- onlara

fayda sağlayacak sorulara yanıt vermelerinde,

bu sürecin içindeki kıymeti

keşfetmelerinde, potansiyellerinin ve

yaratıcı işlerinin kırılganlıklarını anladıklarında

kendilerini daha az yalnız

hissetmelerinde yardımcı oluyor. ■

Eylül 2021 103


YARATICILIK

BRAND WEEK ISTANBUL 2021

21’inci yüzyıl

nasıl gidiyor?

“İnsan”ı, dünyayı

dönüştüren icatlar

arasında düşünme

eğiliminde değiliz.

Ancak çağımıza

damga vuran;

gündelik hayatımızı

ve dönemin ruhunu

şekillendiren

gelişmeler

düşünüldüğünde,

“insan”ın da

içinde bulunduğu

tüm kavramları

gözden geçirmenin

zamanının geldiğini

hissetmiyor

musunuz?

P

op(üler)-bilimsel gaflar

listesinin üst sıralarındaki

yerini koruyan “Artık yeni

hiçbir şey yok. İcat edilebilecek

her şey icat edildi” sözleri, aslında

hiçbir zaman sarf edilmedi. Hatta sözlerin

atfedildiği Amerikan Patent Dairesi

Başkanı Charles H. Duell, 20’nci

yüzyılın erken günlerinde derin bir iç

çekişin ardından şöyle demişti: “Zannediyorum

ki, şimdiye kadarki tüm

ilerlemeler bu yüzyılın tanık olacağı gelişmelerle

kıyaslandığında ehemmiyetsiz

görünecek. Gelecekteki bu harikaları

görebilmek için hayatımı yeniden

yaşamayı dilerdim.”

Duell, yaşadığı 1920 yılına kadar

dünyayı değiştiren icatlardan ateşi,

tekerleği, yazıyı, elektriği, telefonu

ve arabayı “deneyim”lemişti. Ancak

penisiline, televizyona, bilgisayara ya

da internete tanık olamamıştı. (İyi bir

fantastik edebiyat okuruysa, uzay seyahatlerini

ya da akıllı makineleri düşlemiş

olabilir tabii.) New York’luydu.

Dolayısıyla Sivil Savaş ya da (Birinci)

Dünya Savaşı’na dair haberleri yalnızca

gazetelerden okumuştu, yaşadığı

coğrafyada herhangi bir trajedi yaşanmamıştı.

Ne Büyük Buhran’ı takip eden

ekonomik çöküşü ve toplumsal depresyonu

ne alkol yasaklarını takip eden

hedonizmi görmüştü.

GÖRDÜKLERİMİZ

GÖRECEKLERİMİZİN

TEMİNATI MI?

20’nci yüzyılı geride bırakmış ve

21’inci yüzyılın ilk çeyreğinden geleceğe

bakan bizlerse “epey bir gördük,

geçirdik” desek yeridir. Duell gibi,

yarınların getireceği bambaşka ve radikal

yenilik ihtimallerinin farkında-

D

Kulağa ne kadar

soyut gelirse

gelsin, insana

dair felsefi

bilanço iş

dünyasının da

omuzlarında.

yız ancak iyimserliğimize eşlik eden

endişe ve tereddütler de mevcut. Aziz

Yuhanna’nın kıyametin arifesinde,

cennete ulaşmadan hemen önce kutsal

Patmos Adası’ndan son kez dünyaya

bakışını anımsatıyor durumumuz. Yuhanna’nın

gözlerinin önünde, insanın

yarattığı medeniyetler ve barbarlıklar,

kurulan ve yıkılan uluslar, keşfedilen

ve yitirilen değerler, hem en yücelerin

hem en diplerin mimarı olabilmiş bir

dünya uzanıyordu.

21’nci yüzyıla biz de böyle bir yorgun

mirası devralarak başladık. Geleceğe

dair bizim sahip olduğumuz “kıyamet”

olasılıklarıysa çok daha seküler:

İnsanlık, iklim krizini aşabilecek mi?

Uzay seyahatleri gündelikleştiğinde,

Dünya evimiz olmaktan çıkacak mı?

Yapay zekâ doğal bir bilince dönüştüğünde,

yeni yaratıcılık neler yaratacak?

Biyoteknolojik gelişmelerin vaat ettiği

hastalıksız ve sonsuz ömürler; değer,

duygu ve anlam dünyasında ne tür

yarıklar açacak? İşte burada, dünyayı

yorumlamaktansa dünyayı değiştir-

104 MediaCat


menin hedeflenmesi gerektiğini iddia

eden Karl Marx’la yollarımız ayrılıyor

zira 21’inci yüzyıl öyle bir tarihsel dönem

ki; acil durum planlarını ya da panik

eylemlerini değil, yeni ve sakin bir

düşünüşü talep ediyor.

İNSANLIK DURUMU

BRAND WEEK ISTANBUL’DA

Brand Week Istanbul’un bu yılki teması

“21’inci yüzyılda insan olmak”.

Bu tercihte pandeminin etkisi büyük.

Çağın ironisi olsa gerek; insan bir süredir

yaşamını evine sığdırmışken,

ait olduğu tüm sembolik evleri teker

teker yitiriyor. Savaşlar nedeniyle göç

ediyor; yükselen duvarlarla yeni bir ev

inşa edebilme umudunu yitiriyor ve

daimi bir göçmen haline geliyor. İklim

krizi nedeniyle toprağını, hasadını yitiriyor

ve hiçbir coğrafyanın artık güvenli

bir ev olasılığı sunamayacağını

anlıyor. Pandemiyle birlikte de yeni

bir tür evsizlikle karşı karşıya kalıyor:

Toplumsal hayattan çekilişin, kolektif

bir paylaşımın ürünü olan gerçekliğin

j

İnsanlık, iklim krizini

aşabilecek mi?

Uzay seyahatleri

gündelikleştiğinde,

Dünya evimiz

olmaktan çıkacak

mı? Yapay zekâ

doğal bir bilince

dönüştüğünde,

yeni yaratıcılık

neler yaratacak?

Biyoteknolojik

gelişmelerin vaat

ettiği hastalıksız

ve sonsuz ömürler;

değer, duygu ve

anlam dünyasında

ne tür yarıklar

açacak?

çözülüşünün yarattığı dünyasızlaşma

hali. Bu dünyaya sahip olmadan, insan

insan olarak kalabilir mi? Gerçekliği

paylaşmadan; bildiklerimize hangi

norma göre çeki düzen vereceğiz, nesneleri

nasıl kategorize edeceğiz, ortaklığa

nasıl ulaşacağız, eylemlerinin

ufkunu neye göre şekillendireceğiz,

nereye evimiz nereye dünyamız diyeceğiz?

Kulağa ne kadar soyut gelirse gelsin,

bu felsefi bilanço iş dünyasının da

omuzlarında. Dolayısıyla 21’inci yüzyılı

ve bu yüzyılın insanını anlamak;

gerek iktisadi gerekse varoluşsal bir

pusula belirleyebilmek adına bugünün

en önemli gündem maddelerinden

biri. Bu yıl programda her zamankinden

fazla filozof görmeye hazır olun!

İyi haberse, bu sohbeti Kasım ayında

saatlerce konuşarak, yüz yüze, güvenli

ortamlarda, fiziksel olarak bir arada

yapabilecek olmamız.

ESKİ VE YENİ SORULARLA

GÜNDEM

Geçtiğimiz yıldan itibaren birçok soru

birikti gündemde. Türkiye’nin göçmen

politikaları ve kültürel diyaloğun

yeni hatları, iklim kriziyle mücadelede

atılan ve atılmayan adımlar, gençler

ve yetenek yönetimi, artan fiyatlar

ve işsizlik ortamında ülkenin orta sınıflarının

geleceği ve tüketim evreni

sıcak konular arasında. Uzak Asya’nın

yoğunlaşan teknolojik ve ekonomik gücüne

kültürel bir hegemonyanın eşlik

edip etmeyeceği, uzay seyahatlerinin

toplumsal anlamı ve iktisadi vaatlerinin

neler olabileceği, dijital dünyada

yeni kamusallık biçimleri, eğlence ve

spor endüstrilerinin geleceği, zihinsel

sağlık, bireysel ve toplumsalın dönüşümü

ise pandeminin açtığı yeni hatlar

üzerinden yeniden düşünülmesi gereken

başlıklardan bazıları. E-ticaret,

yapay zekâ, yaratıcılığı şekillendiren

yeni trendler, çoğalan mecralar arasında

güçlü hikâye tasarımları, karar vermenin

anatomisinde yeni içgörüler, işinize

ışık tutacak inovatif stratejiler ve

provokatif araştırmalarsa her zaman

olduğu gibi, bu yıla da damga vuracak.

21’inci yüzyılın en yoğun hissi belirsizlik.

Bu belirsizlik yeni ve kullanışlı

icatlar üretecek. Bu icatlardan biri de

yeni bir insan olacak… Ya da insan fikrini

tümüyle geride bırakmış; çalışma,

tüketme ve yaratma gibi olguların ötesinde

konumlanmış yeni bir kavramsal

durak olacak. Bu hikâye, bir melankoliye

dönüşmek zorunda değil. Neye dönüşebileceğini

ve nasıl dönüşebileceğini

birlikte düşleyelim. ■

Bu yıl Brand Week Istanbul’da Filozof, Yazar & Eleştirmen Santiago Zabala ve Filozof &

Yazar Renata Salecl’in de aralarında olduğu çok sayıda filozof yer alacak.

Eylül 2021 105


YARATICILIK

Söyleşi

Tüketicilerin

gözünü yeşile

boyamayın

Madhavi Venkatesan

NORTHEASTERN ÜNIVERSITESI EKONOMI PROFESÖRÜ

Sürdürülebilirlik kültürünü

yaygınlaştırmak hedefiyle

çalışmalarını yürüten

Northeastern Üniversitesi

Ekonomi Profesörü

Madhavi Venkatesan,

sürdürülebilirliğin üç temel

yapıtaşının sosyal adalet,

çevresel adalet ve ekonomik

eşitlikten oluştuğunu

söylüyor. Venkatesan bu

yıl Brand Week Istanbul’da

katılımcılarla buluşmaya

hazırlanıyor.

u GÖNÜL HADIMLI

106 MediaCat

Ekonomi ve iklim değişikliği arasındaki

bağlantıdan ve markaların iklim üzerindeki

olumsuz etkilerini indirgeyebilmek adına

yapabileceklerinden bahseder misiniz?

GSYİH'nin 1940’larda küresel olarak benimsenmesiyle

birlikte dünyanın dört bir yanındaki ülkeler ekonomik

gücü pazarın üretim değeriyle birlikte değerlendirmeye

başladı. Bu olumlu bir gelişme olarak gözükse de,

aslında üretim hem kaynak hem enerji olarak yoğun bir

güç ister. Üretim sürecinin ekosisteme etkilerinin göz

önünde bulundurulmaması da günümüzde iklim krizinin

bu noktaya gelmesinde büyük oranda etkili.

Bugün tüketiciler sürdürülebilirlik konusunda

güçlü bir bakış açısına sahip. Bu da şirketler için sürdürülebilirliği

operasyonlarına entegre edebilmek

adına büyük fırsatlar sunuyor. Markaların perspektifinden

baktığımızda bu yalnızca iş yapış biçimlerine

sürdürülebilirliği entegre etmek ya da tüketicileri

tatmin etmek değil; aynı zamanda markaların kendi

varlıklarını sürdürülebilir kılabilmeleri ve değişen

global çevreye tam anlamıyla uyum sağlayabilmeleri

adına çok önemli.

Sürdürülebilir gözükmek işleri her zamanki gibi

yöneterek sadece tüketicilerin gözünü yeşile boyarken,

gerçekten sürdürülebilir olmak çok ciddi bir taahhüttür.

Tüketiciler aradaki farkı ayırt edeceklerdir.

Günün sonunda liderliği üstlenebilen ve hatta ayakta

kalabilen şirketler bu taahhüdü verebilenler olacak.

Markalar sosyal sorumluluktan bir pazarlama

aracı olarak nasıl faydalanabilirler?

İlk başlarda şirketlerin yayımladığı sosyal sorumluluk

raporlarının çoğu, aslında sürekliliği olmayan, fa-

aliyetlerin dönemsel olarak değerlendirildiği, geçici

projeleri içeren, gerçeği raporlamaktan ziyade algıyı

yönetmeye odaklanan raporlardı. Ancak günümüzde

Carbon Disclosure Project ya da Global Reporting

Initiative gibi sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarıyla

iddiaların ötesine geçen, şeffaf, ölçümlenebilir

veriler sunulması sağlanıyor. Tedarik zinciri, atık

bertarafı gibi operasyonlarının sürdürülebilirlik

stratejisiyle nasıl örtüştüğü konusunda şeffaf olan

markalar, sektörlerinin lider oyuncuları olarak konumlanacaklar.

Sürdürülebilirliğin üç temel yapıtaşı olduğundan

bahsediyorsunuz, biraz anlatır mısınız?

Sosyal adalet, çevresel adalet ve ekonomik eşitlik.

Bunlar birbiriyle ilişkili ve hepsi ekonomik karar

alma süreçlerine ahlakın dahil edilmesiyle bağlantılı.

Sosyal adalet temel olarak zenginlik ve fırsat dağılımını;

çevresel adalet, gelir veya diğer ayırt edici özelliklerden

bağımsız olarak tüm canlıların temiz hava,

temiz su ve besleyici gıda haklarını ele alır. Ekonomik

eşitlik ise bireylerin hayatta farklı başlangıç noktalarına

sahip olduğunu ve bu nedenle de bazılarının

toplumsal eşitliği elde edebilmek için ek kaynaklara

ihtiyaç duyabileceğini savunur.

Bu temel yapıtaşları, yoksulluk sadece sürdürülebilirliğe

katkı sağlamanın önüne geçtiği için değil;

aynı zamanda çevre kirliliği, arazi bozulmaları gibi

sürdürülebilirliğe olumsuz etki eden sonuçlar da doğurduğu

için aslında ihtiyaç sahiplerini hedef alır. ■


YARATICILIK

Söyleşi

Bir arayüz

olarak insan

vücudu

Misha Sra

UNIVERSITY OF CALIFORNIA

BİLGİSAYAR BİLİMLERİ BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYESİ

İnsanlık ve teknoloji kelimeleri

yan yana geldiğinde pek çok

distopya senaryosu akıllarda

canlansa da, teknolojinin

sunduğu yeni vaatler kapımıza

pek çok yenilik getiriyor.

İnsan beyniyle entegre olan

teknolojiler üzerine çalışan,

Brand Week Istanbul’un

bu yılki konuşmacılarından

University of California

Bilgisayar Bilimleri Bölümü

Öğretim Üyesi Misha Sra şu

soruyu soruyor: “Eğer insan

vücudu tamamıyla bir arayüz

olsaydı ne olurdu?”

u GÖNÜL HADIMLI

108 MediaCat

İnsanın beden fonksiyonlarını dünya dışı

"

ortamların gereksinimlerini karşılayacak

şekilde değiştirmek, ona uzayda dünyadakine

benzer bir ortam sağlamaktan daha

mantıklı olacaktır… İnsanın bilinçsiz, otomatik kontrollerini

geliştirecek yapay organizma sistemleri bir

olasılıktır.” Bu olasılığı ilk kez 1960 senesinde Manfred

Clynes ve Nathan S. Kline “siborg” olarak tanımlamıştı.

Her ne kadar tanım 1960’lara dayanıyor olsa da,

yarı insan-yarı robot olasılığının ilk kez net bir şekilde

insanların akıllarında canlanmasının ve olasılığın gerçeklik

payı olabileceğine dair bir algı oluşturulmasının

en büyük fitillerinden birisini, belki de 1984 yılında

James Cameron’ın yönetmen koltuğunda oturduğu

Terminatör filmi ateşledi. Uzaydan yeryüzüne düşen

bir parçadan sıyrık almadan yürüyerek çıkan Arnold

Schwarzenegger, akıllarda pek çok yeni soru işaretinin

doğmasına neden oldu.

ALGI MÜHENDİSLİĞİ

Yeni dünya, beyinle entegre olabilen, tabiri caizse siz

henüz düşüncenizi kesinleştirmemişken, düşündüğünüzü

icraata dökebilen yapay organizma sistemleriyle

tanıştırıyor insanlığı. Günümüzde bu yapay

organizma sistemleriyle ilgilenen isimlerden bir tanesi

de University of California Bilgisayar Bilimleri

Bölümü Öğretim Üyesi Misha Sra.

İnsan beyniyle entegre olan teknolojiler üzerine

çalışan Sra, şu soruyu soruyor: “Eğer insan vücudu

tamamıyla bir arayüz olsaydı ne olurdu?” Kendisinin

tüm çalışmalarının ortak amacı, insan vücudunun

her alanına, her kullanıcının kendi eşsiz durumuna

ve algısına göre otomatik olarak adapte olan bir sistem

yaratmak. İşini algı mühendisliği (perceptual

engineering) olarak adlandıran Sra, aynı zamanda

sanal gerçeklik ve yapay zekâ kullanımıyla, bireylerin

birbirleriyle etkileşimde bulunabilecekleri çeşitli

sanal gerçeklik ortamları oluşturduğu projeler de

yürütüyor.

Tamamen teknolojinin geldiği son noktanın,

insanın algısı ve benliğiyle olan bağlantısı üzerine

çeşitli projeler yürüten Sra, Brand Week Istanbul

kapsamında katılımcılarla buluşmaya hazırlanıyor.

Teknolojinin nasıl bireylerin günlük hayatlarına sirayet

edecek köklü değişimlerin kapısını araladığı,

yakın geleceğin neler vaat ettiği, yapay zekâ destekli

sanal gerçeklik ortamlarının insanlık için nasıl yeniliklere

gebe olduğu ve çok daha fazlası Brand Week

Istanbul’da Misha Sra’nın oturumunda sizleri bekliyor.


Ekim AyıTakvimi

Açıklandı

Marka yaratmak ve yönetmekle ilgili yetkinliğinizi maksimum

düzeye çıkartmak, gerçek vakaları analiz etmek, yeni stratejik

ve yaratıcı yaklaşımları öğrenmek için Marka Okulu’nun online ve

güncel eğitimlerini kaçırmayın.

ONLINE

TAKVİM

11.10.2021 Pazartesi 10 HAFTALIK PROGRAM

12.10.2021 Salı 8 HAFTALIK PROGRAM

Pazarlama ve Yaratıcılık

Tuğbay Bilbay

WPP Türkiye, Kıdemli Danışman ve Reklamcı

Marka Büyüten Stratejiler

Lale Saral Develioğlu

Strateji ve Marka Danışmanı &

Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi

13.10.2021 Çarşamba 10 HAFTALIK PROGRAM

14.10.2021 Perşembe 10 HAFTALIK UYGULAMALI PROGRAM

Dijital Dönüşüm ve

Sosyal Medya Yönetimi

Hakan

Akben

Pazarlama

Danışmanı

ve Eğitmen

Dr. Erdem

Aksakal

SAP Pazarlama

Direktörü ve

Akademisyen

Oğuzhan

Saruhan

Street1227

Kurucusu,

Eğitmen ve

Yazar

Kullanıcı Deneyimi

Tasarımı (UX)

Prof. Dr. Kerem Rızvanoğlu

Akademisyen

15.10.2021 Cuma 8 HAFTALIK PROGRAM

Evrimci Pazarlama

İhsan Özçıtak

Deeper, Yönetici Ortak

• Her eğitimin sonunda MediaCat ve

eğitmenin onayladığı katılım belgesi verilir.

• Eğitim süreleri 8-10 haftadır.

• Dersler Zoom üzerinden

online yapılır.

AYRINTILI BİLGİ İÇİN:

markaokulu.ist

markaokulu@kapital.com.tr


YARATICILIK

Yorum

Bay K.’nın hayatı

nasıl değişti?

SAİT AYTEMUR

Reklamcı, Yazar

ay K. alışveriş öncesi her zaman

yaptığı gibi bankasının

B

ATM’sinden para çekti. Bay

K. zorunlu durumlar dışında

kredi kartı kullanmıyordu çünkü

başka bir bankanın kredi kartıyla yurtdışında

ödeme yaptığı bir otel ikinci bir

odayı da hesabına yazmıştı. 48 saatlik

bir kriz yönetimi sonrasında olay güç

bela tatlıya bağlanmıştı.

İşin trajikomik yanı Bay K. ilk ATM

kurulduğundan beri bankacılık sektörü

ile ilgiliydi. İki kredi kartı markasının

relansmanı, telefon bankacılığı,

alternatif dağıtım kanalları, yatırım

hesapları, yurtdışı bankacılık, 70’inci

yıl kutlamaları dahil olmak üzere pek

çok etkinliğin tanıtım kampanyasını

yapmıştı. Hem iletişimci hem de müşteri

olarak…

PEKİ, NE OLDU DA BAY K.’NIN

HAYATI DEĞİŞTİ?

Bay K. 28 Mart 2020 sabahı cüzdanından,

üzerinde Visa yazan ATM kartını

çıkarıp bankasının ATM’sinin kart yuvasına

soktu. Her zaman yaptığı gibi

şifresini girdi. Çekmek istediği para

miktarını da yazdı. Ve ATM’den çıkan

parayı cüzdanına koyup fişini aldı.

Her şey her zamanki gibiydi. ATM

banka şubesinin yan cephesindeydi.

Sokak tenhaydı, kaldırımda oturan

çöpçü dışında kimse yoktu o sakin sokakta.

Bay K. kasaptan organik tavuk aldı.

Şarküteriden peynir, bal ve yumurta.

Poşetleri arabasının arka koltuğuna

koyup emekli bir hekim olan annesinin

evinin yolunu tuttu. Öğlen yemeğini

yiyip sohbet ettikten sonra evine

döndü.

O gece 23:00 sularında cep telefonu

çaldı. Bilmediği bir numaraydı. O saat-

K

Bay K. 28 Mart 2020

sabahı cüzdanından,

üzerinde Visa yazan

ATM kartını çıkarıp

bankasının ATM’sinin

kart yuvasına soktu.

Her zaman yaptığı

gibi şifresini yazdı.

Çekmek istediği para

miktarını da yazdı.

ATM’den çıkan parayı

cüzdanına koyup

fişini aldı. Ve hayatı

değişti…

te bilmediği numaraya normal koşullarda

cevap vermezdi. Ve zaten yıllardır

bu saatte telefonu çalmıyordu Bay

K.’nın çünkü kendisini erken emekli

etmişti. Hatta ulu Leviathan’ın taktir

ettiği yaştan dört yıl önce. Fakat o gece

içinden bir ses Bay K.’yı uyardı ve telefonu

açmasını fısıldadı. Bay K. sezgilerine

önem verirdi; sezginin duyguyla

aklın kesiştiği şey olduğuna inanırdı.

Ona özel bir ihtimam gösterir, değer

verirdi.

Cep telefonunun yeşil aç göstergesine

dokundu Bay K.

Bir ses:

“İyi akşamlar. Sizi bankanızın güvenlik

biriminden arıyorum. İsmim

……….!”

Bay K.:

“İyi akşamlar.”

………..:

“Bu akşam 16’da havale yaptınız

mı? Para çektiniz mi?”

Bay K:

“Hayır yapmadım!”

……….:

“O zaman kartınız kopyalandı ve

hesabınızdan ………. TL havale yapıldı

ve ……… TL çekildi.

Bay K.’nın 60 yıllık deneyimleri sonucu

oluşan sezgisi kulağına fısıldadı:

“Bay K. artık hayatın değişti…”

Bay K. soğukkanlılığını korudu.

CORONA! CORONA!

O günleri hatırlayalım. Leviathan’ın

sağlık komiserliği kısa sürede dünyayı

kasıp kavuracak ilk Covid-19 vakasının

Bay K.’nın vatanında tespit edildiğini

duyurmuştu. Leviathan’a paralel popüler

medyatıp alimleri çeşitli görüşler

ortaya atmıştı. Kelle paça yiyin diyen

vardı. Bay K.’nın mensup olduğu halkın

genetik olarak dirençli olabileceği ifade

edilmişti bir başka medyatıp uzmanı

tarafından. Bir diğeri hastalarına derhal

sıtma ilacı alıp önleyici olarak kullanmalarını

söylemişti. Bu öneri ABD

Başkanı tarafından da seslendirilmiş;

ayrıca bu yüce şahsiyet deterjanın da

110 MediaCat


faydalı olduğunu vurgulamıştı. Ve bu

salgının basit bir üst solunum yolları

enfeksiyonu olduğunu eklemeyi ihmal

etmeyerek.

Bay K.’nın, cimriliği tasarruf ve çevreyi

kurtarma maskesi altında ilkesel

hale getirmiş bir hekim arkadaşı da

market kuyruğunda çok sayıda tuvalet

kâğıdı alan kadına kızarak kısa bir hezeyan

geçirmişti:

“Corona! Corona! Habire tuvalet

kâğıdı almış kadın. Yahu bildiğimiz

üst solunum yolu enfeksiyonu işte! Ne

stokluyorsun bunları?”

Bay K. hastane kuruculuğu ve yöneticiliği

yapmış annesinin görüşlerini de

göz önüne alarak sezgisinin gösterdiği

yoldan yürümeye karar verdi. Maskeleri

araştırdı ve kendisini koruyabilecek

maskelerden satın aldı. Ve en önemlisi

soyulmasını mümkün mertebe sakin

karşılamaya karar verdi. Bankadaki

müşteri temsilcisi ile görüştü. Müşteri

temsilcisi olayın ciddiyetinin bilincinde

gereken işlemleri yaptı, onayları aldı

ve Bay K.’nın maddi konudaki mağduriyetini

giderdi. Havale yoluyla gönderilen

para Bay K.’nın hesabına iade edildi.

Bay K. o meşhur sezgisinin dürtmesiyle

bankasını ikaz etti. Bu olayın

hukuki sonuçlarının çok karmaşık olabileceğini

dolayısıyla şeffaf bir şekilde

ne olduğunun anlaşılması ve takip edilmesi

gerektiğini özellikle vurguladı.

Bay K.’nın vatanında salgın nedeniyle

sokağa çıkma yasakları devreye

girdi. Böylece salgını hafife alan, önlemleri,

tedavileri abartan teoriler

çöktü. Bay K. böyle bir gün evinde otururken

sabit telefonu çaldı.

ŞÜPHELER YOĞUNLAŞIYOR

Genelde bu telefon taksi durağının

numarasıyla karıştırılıyordu. Bir ses

“……….. adrese bir taksi gönderin” derdi

Bay K’ya.

Fakat bu sefer farklıydı:

“Ben emniyet amirliğinden arıyorum

Bay K. ile mi görüşüyorum?”

Bay K.:

“Sizin emniyet amirliğinden aradığınıza

emin olamıyorum.”

Amirlik:

“Son zamanlarda kart dolandırıcılığı

olayları olmuş…”

Bay K.:

“Olabilir…”

Amirlik:

“Açık konuşun. Ben polisim.”

Bay K.:

n

Bay K. hayatının

değiştiğini

hissetse, sezse de

umudunu yitirmek

istemez. Ama Bay

K. artık yeni bir

hayata yelken

açmıştır.

“Bilemiyorum…”

Karşıdaki ses sertleşir.

“Niye güvenmiyorsun bana?”

Bay K.:

“Uyarılar var içişleri komiserliğinden…”

Amirlik:

“Ne duydun? Birileri polisim diye

arayıp dolandırmış mı?”

Bay K.:

“Yakınlarımızdan, tanıdıklardan da

duyuyoruz böyle şeyler.”

Amirlik:

“Bu adamı buraya getirin!”

Yüksek sesle çevresine seslenir.

O noktada Bay K.’nın şüphesi artar

ve telefonu kapatır. Bir daha sabit

telefona cevap vermeyecektir çünkü

telefonu açanın polis olduğuna inanmamıştır.

Üstelik sokağa çıkma yasağı

ortamında hiçbir teması göze almak

istemez.

Bay K. hayatının değiştiğini hissetse,

sezse de umudunu yitirmek istemez.

Ama Bay K. artık yeni bir hayata

yelken açmıştır.

*Birinci perdenin sonu. İkinci perde

gelecek sayıda. Bu olayın gerçekle

hiçbir ilgisi yoktur; gerçek olay ve kişilerle

benzerlikler tesadüfidir. Kafka’ya

tüm insanlık adına teşekkür ederiz;

kendisine minnet borçluyuz. ■

Eylül 2021 111


YARATICILIK

Ad*Watch

Başarılı reklamın

reçetesi

Doğru içgörüyle birlikte rasyonel ve duygusal ilgiyi yakalayan

bir hikâye kurgusunda; reklam filmindeki karakterlerden çok,

ana problem ve buna çözüm getiren ürünü açık, kolay anlaşılır

ve samimiyetten ödün vermeden merkezine alan reklamların

başarıyı yakalamaları çok olası.

HATIRLANMA SKORU

TRENDYOL

ONLINE ALIŞVERİŞ

KAMPANYA BAZINDA

BEĞENİ SKORU

TRENDYOL

ONLINE

ALIŞVERİŞ

BİM

İNDİRİMLER

%49,1

%51,2

BİM

İNDİRİMLER

%6,5 %2,7

ARAŞTIRMA ÖRNEKLEMİNİN

SES DAĞILIMI

AB %13

C1C2 %57

KAMPANYA BAZINDA

WOMM SKORU

D %29

TRENDYOL

ONLINE ALIŞVERİŞ

%26,4

BİM

İNDİRİMLER

%29,8

İYİ BİR YARATICI TARZIN SIRRI

Tarih aralığı:

28 Haziran – 1 Ağustos 2021

Özge Sönmez

Ipsos / Research Director

Özelikle perakende sektörünün

Türk izleyicisinin

zihnini domine

ettiği mevcut dünyada,

birkaç aydır izleyicinin dikkatini başka

yöne döndürmeyi başaran reklamları konuşuyoruz.

İlk sıralarda görmeye alıştığımız

e-ticaret ve perakende reklamlarının

yanında, bu ay Prima’nın reklam yüzü

olarak Fahriye Evcen’i tercih ettiği “Dünyalarını

Güzelleştirmek için Birlikte” reklamı

Türk tüketicisinin dikkatini çekti.

Dikkatli analiz edildiğinde, reklamın

iyi bir yaratıcı tarzın olmazsa olmazlarını

barındırdığını görmek mümkün:

• Pozitif tonda, anneler için anlamlı/geçerli

ve duygusal yönden hedef kitleyi

yakalayabilecek bir içgörüyle daha ilk

saniyelerden, gerek ana hedef kitlesini

gerekse daha geniş kitleleri hikâyeye

davet ederek izleyicinin dikkatini çekme

potansiyeline sahip,

• İlgiyi çektikten sonra acı noktasının

ortaya çıkışıyla bir “twist” yaşatan,

• İzleyenin de kendi hayatından parçalar

bulabildiği,

• Fonksiyonel beklentiyi rakiple karşılaştırma

tekniği kullanarak, markanın

bu beklentiye hangi özelliğiyle cevap

verdiğinin görsel-işitsel aktarımıyla

ürünün sağladığı faydayı net ve ikna

edici bir şekilde aktaran,

• Duygusal faydayla pozitif duyguları

tekrar tetikleyen ve zihinlerde kalıcı

bir tortu bırakan bir reklam.

112 MediaCat


YARATICILIK

Felis Kampanyalar

HAYAL KURMA SANATI – Sevan Bıçakçı Jewellery

REKLAMVEREN: Sevan Bıçakçı Mücevher Tasarım

UX/UI DESIGNER: Baran Şen

REKLAMVEREN YETKILILERI: Sevan Bıçakçı, Emre Dilaver, Penyamin UI DESIGNER: Zahid Karagöz

Bıçakçı, Arman Bıçakçı, Herman Bıçakçı, Aslı Velioğlu

AJANS BAŞKAN YARDIMCISI VE MÜŞTERI İLIŞKILERI DIREKTÖRÜ:

REKLAM AJANSI: Tribal Worldwide İstanbul

Alp Gürsoy

AJANS BAŞKANI VE YÖNETICI KREATIF DIREKTÖR: Arda Erdik

MARKA DIREKTÖRÜ: Ece Özmen Süvari

AJANS BAŞKAN YARDIMCISI VE YÖNETICI KREATIF DIREKTÖR: Başar

AJANS PRODÜKTÖRLERI: Gülengül Soytürk, Ümit Bak,

Bellisan

Nisan Turgul

YÖNETICI ORTAK: Emir Medina

PRODÜKSIYON ŞIRKETI: Jaguar Film

REKLAM YAZARI: Merve Selamet

YÖNETMEN: Barış Sarhan

HEAD OF DIGITAL PRODUCTION: Cenk Hobaplı

MÜZIK: Taner Yücel

SEVİYORUZ İŞTE – Digiturk

REKLAMVEREN: Digiturk

AJANS PRODÜKTÖRÜ: Begüm Özkul

REKLAM AJANSI: VMLY&R İstanbul

YÖNETMEN: Can Pehlivanlı

YÖNETICI KREATIF DIREKTÖR: Arkın Kahyaoğlu

PRODÜKSIYON ŞIRKETI: Norr Film

KREATIF DIREKTÖRLER: Erdem Güler, Renan Erdener

MÜZIK: Metin Alkanlı - Seviyorum İşte Var mı Diyeceğin?

YARATICI GRUP BAŞKANLARI: Cem Yolal, Aybars Gürlü

TELIF DANIŞMANI: Pelikan Müzik

REKLAM YAZARI: Ezgi Etçi

MÜZIK DÜZENLEME: Opus Jingle

SANAT YÖNETMENI: Mine Pek

GRAFIK: Halit Özüdoğru

MÜŞTERI İLIŞKILERI: Dilara Ergün, Nazlı Polat

STRATEJIK PLANLAMA: Burak Kaçi

OTOBİL’LE FARK EDER - Opet

REKLAMVEREN: Opet

REKLAMVEREN YETKILILERI: Mehmet Alpinanç, Ceren Saygıner,

Tuğçe Sak, Gökçin Mert, Gökçe İçer, Emre Günay

REKLAM AJANSI: Medina Turgul DDB

YARATICI EKIP: Cem Yılmaz, Kurtcebe Turgul, Zeynep

Karakaşoğlu, Hakan Bıçakçı, Çağlar Kurtaran, Tolga Özbakır,

Pınar Ergün, Can Salar

MÜŞTERI İLIŞKILERI: Canan Ayvacı, Müge Bozkurt, Ecem Tuncer,

Asil Kaan

STRATEJIK PLANLAMA: Berkant Avcı

AJANS PRODÜKTÖRLERI: Gülengül Soytürk, Baran Saraç

SOSYAL MEDYA EKIBI: Selin Aygün, Zülal Damla Doğan

PRODÜKSIYON ŞIRKETI: PToT Film

YÖNETMEN: Ozan Açıktan

MÜZIK: Mert Tünay

İYI KI AGESA – AgeSA Hayat ve Emeklilik

REKLAMVEREN: AgeSA Hayat ve Emeklilik

STRATEJI EKIBI: Eren Alphan, Tunga Şen

REKLAMVEREN YETKILILERI: Yeşim Taşlıoğlu, Özgecan Okay, MÜŞTERI İLIŞKILERI: Ayşenaz Altınöz, Cansen Zoga, Levent

Güliz Örnek, Gamze Kurt, Melis Kabadayı, Meltem Işık, Tüker, Ayşe Hocaoğlu

Hasan Yaz

PRODÜKSIYON EKIBI: Gülşah Batıbeki, Kasım Bektaş, Can

REKLAM AJANSI: 4129Grey

Aran, Sezgin Saka

CEO: Alemşah Öztürk

DIJITAL İLETIŞIM EKIBI: Emre Hacısalihoğlu, Aytaç Erdoğan,

YÖNETICI KREATIF DIREKTÖR: Sami Basut

Batuhan Dinlenmez, Didem Dezer, Ali Ufuk Özgül, Selin

AJANS BAŞKAN YARDIMCISI: Leslie Krespin Tuncel

Saka, Soner Saygılı, Sena Yaman, Sena Durmaz Ateş

CDO: Kayhan Dural

PRODÜKSIYON ŞIRKETI: Depo Film

KREATIF DIREKTÖR: Merve Gezer Subaşı

YÖNETMEN: Serdar Dönmez

TASARIM DIREKTÖRÜ: Koray Doyran

MÜZIK: Rahman Altın

KREATIF GRUP YÖNETICISI: Tuğkan Cabbar

MEDYA AJANSI: MediaCom

ART DIREKTÖRLER: Özden Tokkuş, Büşra Aksu

114 MediaCat


AKLINDAKİ SORU – Allianz Türkiye

REKLAMVEREN: Allianz Türkiye

REKLAMVEREN YETKILILERI: Onur Kırcı, Mehmet Nakkaşoğlu,

Gözde Kersu

REKLAM AJANSI: Concept

YÖNETICI YARATICI KREATIF DIREKTÖR: Kerem Özkut

KREATIF DIREKTÖRLER: Deniz Ergin, Mustafa Özmal

YARATICI EKIP BAŞKANLARI: Cihan Akköse, Berat Kösemen

YARATICI EKIP: Emirhan Dilege, Uğurcan Sezen

GRAFIK TASARIM: Ufuk Akbaharer

MÜŞTERI İLIŞKILERI DIREKTÖRÜ: Barış Alemdar

MÜŞTERI İLIŞKILERI: Özlem Najdi, Kübra Yazıcı, Caner Başaran,

Müge Kocadağ

STRATEJIK PLANLAMA DIREKTÖRÜ: Onur Aydın

STRATEJIK PLANLAMA: Su Solak

AJANS PRODÜKTÖRLERI: Mert Turan, Canan Polat

PRODÜKSIYON ŞIRKETI: Yapar İstanbul

YÖNETMENLER: Umut Dizdar, Sedat Dündar

GÖRÜNTÜ YÖNETMENI: Engin Özkaya

POST PRODÜKSIYON: IPD

BİZİM TARZIMIZ DA TAVRIMIZ DA GÜZEL - Boyner

REKLAMVEREN: Boyner

PAZARLAMA VE MARKA YÖNETIMI GENEL MÜDÜR YARDIMCISI:

Nurçin Koçoğlu

MARKA YÖNETIMI MÜDÜRÜ: Ebru Eğilmez

MARKA YÖNETICILERI: Gizem Piroğlu, Fırat Alagözlü

SOSYAL MEDYA YÖNETICISI: Hazal Altuntaş

MARKA TEMSILCISI: Ilgın Özkan

REKLAM AJANSI: VMLY&R İstanbul

YÖNETICI KREATIF DIREKTÖR: Arkın Kahyaoğlu

KREATIF DIREKTÖRLER: Renan Erdener, Erdem Güler

YARATICI EKIP DIREKTÖRLERI: Cem Yolal, Aybars Gürlü

REKLAM YAZARI: Ege Samur

ART DIREKTÖR: Ecem Yurdagül

MÜŞTERI İLIŞKILERI: Merve Çiçek Tuyun, Tuğçe Saraçoğlu

GRAFIK: Erdoğan Kirpi

AJANS PRODÜKTÖRLERI: Beril Talu, Can Ayanoğlu

YÖNETMEN: Fora Norman

PRODÜKSIYON ŞIRKETI: C-Section Prod. House

MÜZIK: FFW

SAÇKURTARAN – Daily Perfection

REKLAMVEREN: Daily Perfection

REKLAMVEREN YETKILISI: Gökhan Oturakçıibogil

MARKA DANIŞMANI: Yunus Arslanoğlu

REKLAM AJANSI: Serdesin

YÖNETICI KREATIF DIREKTÖR: Serhat Bayram

AJANS BAŞKANI: Zeynep Çamcı

KREATIF DIREKTÖR: Şükran Genç

YARATICI EKIP LIDERI: Nevzat Özenmiş

YAZAR EKIBI: Cansu Hocaoğlu, Emre Kaptan, Salih Bozcu,

Zülal Işılga

TASARIM EKIBI: Emre Özbey, Gamze Kutlu, Hande Rodoplu,

İlkay Kocahaliloğulları, İlknur Coşkuntuna, İsmail Kayar,

Suat Demiriz, Şeyma Şimşir

MARKA YÖNETIMI EKIP LIDERI: Buket Aybek

MARKA YÖNETIMI EKIBI: Derya Yıldırım, Damla Kızıltan, İrem

Aydoğan, Fuat Tüncer

DIJITAL EKIP LIDERI: Kutay Savut

DIJITAL EKIP: Baran Özen, Batuhan Emre Reis

STRATEJIK PLANLAMA: Serhat Bayram

PRODÜKSIYON ŞIRKETI: Autonomy

YÖNETMEN: Enis Baruh

YAPIMCI: Murat Pekin

GÖRÜNTÜ YÖNETMENI: Florent Herry

MÜZIK: OPUS - Mehmet Yaranona, Tolga Türünz

ÖDÜL GİBİ Bİ’ DENEYİM – OBSESSO

REKLAMVEREN: OBSESSO / DİMES Grup

REKLAMVEREN YETKILILERI: Duygu Süleymanoğlu, Burcu

Karadayı Gülşen, Merve Ekem, Ezgi Özyıldırım, İpek

Yıkılmaz, Begüm Tuncel, Helin Oran

REKLAM AJANSI: aRthuR

PRODÜKSIYON ŞIRKETI: Panda Film

PRODÜKTÖR: Zeki Kahveci

YÖNETMEN: Burak Günaydın

MÜZIK ŞIRKETI: FFW

POST PRODÜKSIYON: Bando

DUBLAJ: İrem Sak - İmaj Seslendirme

Eylül 2021 115


YARATICILIK

#ofotoğrafınhikâyesi

Kenan’ın arşivinden

Kenan Ünsal

MUHABBET, KURUCU ORTAK & ECD

Anılara yolculuğun en konforlu adresi

#ofotoğrafınhikâyesi sonbaharla gelen hüzünbaz

havaya, Kenan Ünsal’ın hatıralarıyla neşe katmak için

karşınızda. Ülke sınırlarını aşan anılar geçidinde Ünsal’ın

payına cömertçe düşen başarılara, nazarlık niyetine bir

de zatürre eşlik ediyor.

2012

2005

İSTANBUL, BABYLON

McCann Istanbul’un giriş katındaki bar ve arşiv

odasında başlayan mütevazı Cuma Happy Hour

buluşmaları zamanla, yılların eskitemediği binasının

sınırlarını aşmıştı. Levent’ten Asmalımescit’e doğru

kapasite artırımına gitmiştik. O zamandan sonra

partilerimizin yeni ev sahibi Babylon olmuştu.

SANTOS, BREZILYA

Filmcilik cephesinde yan yana büyük

özveriyle savaştığım sevgili yönetmen

arkadaşım Bertan (Başaran) ve PTT Film

ekibiyle; Türkiye’nin o sene en beğenilen

reklam filmini yapmakta olduğumuzdan

bihaber dünyalı müzisyenlere karşı

2015

pusuda, hayalimizin izinde işimizin

üstündeyiz pürdikkat. Gözlerimiz keskin,

kulaklarımız açık; THY – Milli Marş filminin

çekimindeyiz.

Yedi kişilik küçük ama işinde uzman

PTT Film ekibiyle birlikte dünyayı dolaşıp

tüm Türkiye’nin kalbini fethetmeye hazır

olduğumuzun resmidir bu iki fotoğraf.

2018

İSTANBUL, DCC FILM

Temmuz 2015 yazı. SGK'dan henüz Bağ-Kur’a

geçiş yaptığımız, hayallerimize ev sahipliği

yapacak muhabbet ofisimizi yeni aramaya

başladığımız, bize inanacak ilk personellerimizin

kimler olacağı konusunda kafa patlattığımız,

Emrah’la (Karpuzcu) Muhabbet’i ilk kurduğumuz

günler. Ofis kirası, tabela masrafı, Adobe lisansı,

personel maaşı, muhtasar gibi hesapların

yüzümü astığı anlardan bir tanesi sanırım. O

süreçte bize ofislerini açan ve bu anlarımızı

fotoğraflayan Ali ve Ömer biraderlerimize tekrar

sonsuz teşekkürler.

ISPARTA

Setteki endişeli ve konsantre ruh hallerimizden ender

kurtulduğumuz, İstanbul’a dönüşte başımıza gelecekten

habersiz bir çekim arası anımız Emrah’la! Isparta’nın

kuru ve sert ayazından hediyelik eşya olarak İstanbul’a

getirdim zatürreyi. Uçaktan inmemizle beraber acile

yatış kâğıtlarımı imzalamıştı ortağım Emrah’ım. “Aman

çok güldük başımıza bi’ şey gelmese bari!” lafına

inanmayanlara kılavuzluk edecek bir fotoğraf.

116 MediaCat


METAMORFOZ

www.dpodulleri.org

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!