Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
2 MediaCat
İşin Özü Dijitalleşme
Podcast’i
M. Serdar Kuzuloğlu’ndan değişen ve
dijitalleşen iş dünyası.
Birlikte mümkün
İÇİNDEKİLER
Eylül 2021 Öne Çıkanlar
42
KAPAK
CİDDİ BİR SORUNUMUZ VAR
Sosyolojik perspektiften bakıldığında; bir sorunun adını koyup
onu yüksek sesle söylemek o sorunun gerçekliğini kabul etmek
demektir. Tam da bu nedenle, alenen ortada olduğu halde
adı koyulmayan, bahsi geçirilmeyen sorunların gerçekliğinin
reddedildiğini varsayarız. Bugün, sorunumuzun adı iklim
krizi ve hepimiz bu iki kelimeyi haykırmak mecburiyetindeyiz.
Geleceğimiz, sesimizin ne kadar gür çıkacağına bağlı.
İŞ DÜNYASI
- Önceliğimiz ilgi alanları
Tuna Canatar
LEGO Group Türkiye, İsrail Ve
Yunanistan Pazarlama Direktörü
LEGO Group’u ürün inovasyon
şirketi olarak tanımladıklarını
söyleyen Tuna Canatar,
stratejilerindeki en önemli
değişimin hedef kitleyi tekrardan
tanımlamak olduğunu söylüyor.
KÜLTÜR
Değişim dayatmayla
olmaz
Prof. Dr. Jonah Berger
Tüketici Davranışları Ve Sosyal Etki
Uzmanı
Değişimi Tetiklemek adlı kitabı
MediaCat Kitapları etiketiyle
raflarda yerini alan Prof. Dr.
Jonah Berger'den düşünceleri
değiştirmenin inceliklerini dinledik.
TASARIM
Sakin kal, tasarıya
odaklan
Utku Lomlu
Tasarımcı, Lom Creative Studio
Ortaya iyi bir iş koymak için
önemli olanın güvensizlik ve
huzursuzluğa düşmeden tasarıya
odaklanmak olduğunu söyleyen
Tasarımcı Utku Lomlu’ya göre,
önyargıları kırmanın yolu cesaret
ve inançtan olduğu kadar zaman
ve sabırdan da geçiyor.
YARATICILIK
Sanatın sordurduğu
sorular
Amy Whitaker
NYU Görsel Sanatlar Yönetimi
Profesörü ve Yazar
Art thinking, yeni ekonomi araçları
ve NFT patlamasıyla anlam
tazeledi. “Business” ve “art”
kavramlarını yakınlaştıran bu
perspektif, pandeminin getirdiği
belirsizlik ortamının yönetimi için
yeniden gündeme geldi.
BEĞEN BUTONU
10 Yolun sonu görünüyor
Pelin Özkan
12 Kitap
GÜNCEL
14 Türkiye’den Haberler
15 Global Haberler
16 Spotlight
Gamze Tunç
18 Trend
Retail media
20 2021 model Felis
Felis bu yıl 17 ana bölümde, 14 jüri
başkanıyla yola çıkıyor. Elbette son
bir yılda hayatımızda değişen ve
dönüşen her şeye ayak uydurarak…
Bu yıl da her yıl olduğu gibi incelikli
güncellemelerle, dünyayı ve trendleri
yakalayan Felis’in 2021 versiyonuna
yakından bakalım.
22 Curious Felis'le tanıştınız mı?
23 Sıradışı bir vaka yarışması
Berkant Avcı
24 Daha güncel daha esnek
İŞ DÜNYASI
28 Karbon nötr doğa pozitif
Yaşanabilir bir gelecek için küresel
sıcaklık artışını sınırlandırmak ile
biyolojik çeşitliliği korumak birbirini
destekleyen hedefler durumunda.
Bu hedeflere giden yolda uygulanan
öncelikli strateji karbon nötr planları.
Karbon nötr bir geleceğe ulaşmanın
temelinde ise doğal iklim çözümleri
yatıyor.
34 Beyaz yakalıyı anlama kılavuzu
Beyaz yaka pandemiyle birlikte
yaşadığı sınır deneyiminde
neleri sorguladı? Çalıştığı
kuruma olan aidiyeti ne yönde
değişti? En önemlisi de bundan
sonrası için beklentileri neler?
Habitus Research’ün 30 kişiyle
derinlemesine görüşmeler yaparak
gerçekleştirdiği araştırmaya ek
olarak FikriMühim işbirliğinde
uygulanan anket çalışması, beyaz
yakalının haletiruhiyesini ortaya
koymakla kalmıyor, geleceğe daha
iyi hazırlanmak isteyen iş dünyasına
da bir yol haritası sunuyor.
MEDYA
56 Bir Bakışta
Bir garip hisler silsilesi
NEWTECH
62 Güçlendirilmiş gelecek
Teknolojik gelişmelerin geleceğin
inşasındaki rolünde, şimdiye
kadar kötümser senaryolardan
bahsettik. Geçtiğimiz yıl ise
insanlığın teknolojiye belki de en
çok ihtiyaç duyduğu bir dönemi
geride bıraktık. Hükümetler teknoloji
ve inovasyona olan yatırımlarını
artırmışken, kurumlar da inovasyon
yaklaşımlarında değişikliğe
gitti. Artık güçlendirilmiş gelecek
anlatısında inovasyonu yeniden
düşünmenin zamanı.
72 E-cüzdanın yükselen cazibesi
Bankacılığın yeni normali, tüketicileri
e-cüzdan kullanımına teşvik
ediyor. MediaCat ve Twentify
işbirliğinde gerçekleştirilen e-cüzdan
araştırması, sektörün konumuna
ve tüketicilerin beklentilerine dair
değerli veriler sunuyor.
İÇİNDEKİLER
MARKETING
76 Neden Önemli: Gönüllülük
Afetlerle birlikte daha sık anmaya
başladığımız “gönüllülük”, Türkiye’de
emekleyerek ilerliyor. Nedenlerini ve
iyileştirme yollarını Prof. Dr. Emre
Erdoğan ve SosyalBen Vakfı Kurucusu
Ece Çiftçi ile tartışıyoruz.
78 Disruption Story
Müşterileri marka elçilerine
çevirebilmek
80 Bir başka okula dönüş
DİJİTAL
84 Pardon, amacınız nedir?
Kayhan Dural
86 Bizi Etkileyen Her Şey *5
Doğa bayrak kaldırıyor
Son bir ayda yaşananlar gösterdi
ki biz dijital dünyalardan, startup’lardan,
teknolojiden, popüler
kültürden bahsederken aslında
dünyanın en eski mirasını yerle bir
etmişiz. Bizi Etkileyen Her Şey’in
odağında bu ay Tema Vakfı var.
90 Trendyol’un başarı öyküsünden
dersler
TASARIM
94 Futbolda tasarım kültürü
Ozan Karakoç
98 Kreatifin Keşfi
Çarman Çifter
YARATICILIK
REKLAM VE ADVERTORIAL İNDEKSİ
104 BWI 2021
21’inci yüzyıl nasıl gidiyor?
106 Tüketicilerin gözünü yeşile
boyamayın
Madhavi Venkatesan
108 Bir arayüz olarak insan vücudu
Misha Sra
110 Bay K.’nın hayatı nasıl değişti?
Sait Aytemur
112 Ad*Watch
114 Felis Kampanyalar
116 #ofotoğrafınhikâyesi
Kenan Ünsal
Akbank 13
Logitech
Arka kapak
Uğur Okulları 82-83
Bosch 30-31
Damat 7
Demirdöküm 66
Monster Notebook 87
Red Bull 9
Reklamania 58-59
Vaillant 32-33
Vakıfbank 55
Vestel 100-101
Denizbank 25
Royal Canin 92-93
Vodafone
Ön kapak içi ve karşısı
DPİD
Arka kapakiçi
Sahibinden 17
Zer 57
Format C 40
iyzico 74-75
Lezita 19
Siemens 70-71
Tasarist 65
Turkcell 53
EDİTÖRDEN
Sayı: 317 • Eylül 2021
Halimiz
duman
ISSN: 1301 - 7675
Yayın Türü
Süreli yaygın yayın (aylık)
Sahibi
Kapital Medya Hizmetleri AŞ
REKLAM SATIŞ
Reklam ve Etkinlik Satış Direktörü
Aysun Zeren Kangı
aysunzeren@kapital.com.tr
Kıdemli Reklam ve Etkinlik Satış
Müdürü
Cansu Ersöz
cansuersoz@kapital.com.tr
İmtiyaz Sahibi
Pelin Özkan
Genel Yayın Yönetmeni
Pelin Özkan
pelinozkan@kapital.com.tr
Genel Müdür Yardımcısı
Birce Güler
birceguler@kapital.com.tr
Reklam ve Etkinlik Satış Müdürleri
Gamze Oktay
gamzeoktay@kapital.com.tr
Buket Alpboğan
buketalpbogan@kapital.com.tr
KAPİTAL MEDYA LONDRA
Londra Temsilcisi
Ozan Mert
ozanmert@kapital.com.tr
eçtiğimiz haftalarda ülkemizde
G
yaşanan yangın ve sel felaketleri
her ne kadar küresel ısınmayı
gündemimize taşısa da iklim
krizi uzun bir süredir Dünya’nın gündeminde.
Varoluşumuzu mümkün kılan kadim
bir sistemi bencilce bozuyor, kendi türümüz
dahil olmak üzere pek çok canlının
geleceğini tehlikeye atıp yok ediyoruz.
Yaşanan gelişmeler ışığında, derginizin
bu sayısını iklim krizine ayırarak tarihe
naçizane bir not düşmek istedik. Kapak
dosyamızda Prof. Dr. Levent Kurnaz ve
Kıvılcım Kocabıyık ile yaptığımız kapsamlı
söyleşinin yanı sıra süreçte markalara
düşen rolleri irdeleyen, krizin psikolojimiz
üzerindeki etkilerine ışık tutan ve
sorumluluk dağılımını anlamaya çalışan
birbirinden kıymetli uzman görüşleri bulacaksınız.
Deeper’ın Tema Vakfı odağında
gerçekleştirdiği araştırma ve karbon nötr
geleceğe giden yolda izlenen stratejiler de
siz sevgili okurlarımız tarafından keşfedilmeyi
bekliyor.
Elbette bu ay ele aldığımız tek konu iklim
değil. Beyaz yakalının pandemiyle değişen
anlam dünyasından paranın geleceğine;
okula dönüşten Brand Week Istanbul, Felis
MediaCat
mediacatonline
MediaCat
ve çiçeği burnunda Curious Felis’e geniş bir
konu yelpazesi elinizin altında.
MEDIACAT KİTAPLARI STORYTEL’DE
MediaCat Kitapları bu ay da kitaplığınızın
en havadar köşesine talip. Kasım’da Brand
Week Istanbul’da ağırlayacağımız Jonah
Berger’in insanları ve kurumları değişime
götüren yolların haritasını çizdiği Değişimi
Tetiklemek kitabı raflarda.
Bu ay okurlarıyla buluşmayı bekleyen
bir diğer kitabımızsa Ken Auletta imzalı
Düşman Kardeşler. Auletta’nın reklam
dünyasının önemli oyuncularının odalarına
girerek eski toprakların yanı sıra yükselişteki
oyuncular ve güç simsarlarıyla
buluştuğu Düşman Kardeşler, reklam ve
pazarlama alanına ilgi duyanlara keyifli bir
okuma vaat ediyor.
Kitapları okumak yerine dinlemeyi tercih
edenlere müjde: MediaCat Kitapları,
Malcolm Gladwell’in çoksatan kitabı Outliers
(Çizginin Dışındakiler) ile Storytel’de.
Sesli kitap severler gelecek dönemde yeni
kitaplar için takipte olsunlar.
Sizi derginizle başbaşa bırakmadan
önce ufak bir şarkı önerisi… Bu ay Editörden’de
bana The Kings of Frog Island'dan
Welcome to the Void eşlik ediyor. Yeni sayılarda,
kitaplarda ve her gün mediacat.com
adresinde buluşmak dileğiyle. ■
MediaCat
ARZU NİLAY KOCASU
/company/MediaCat
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Arzu Nilay Kocasu
arzunilaykocasu@kapital.com.tr
Editör
Tuğba Özöğretmen
tugbadulger@kapital.com.tr
Muhabir
Gönül Hadımlı
gonulhadimli@kapital.com.tr
Ek Yayınlar Editörü
Sultan Öncü Arslanoğlu
sultanoncu@kapital.com.tr
İnternet Editörü
Sencer Uçar
sencerucar@kapital.com.tr
Yardımcı İnternet Editörü
Simge Şenses
simgesenses@kapital.com.tr
Görsel Yönetmenler
İlker Kurt
ilkerkurt@kapital.com.tr
Levent Kal
leventkal@kapital.com.tr
Kapak
Mustafa Alcan - Muhabbet
Sosyal Medya Uzmanı
Oğulcan Palabıyık
ogulcanpalabiyik@kapital.com.tr
İçerik Direktörü
Alev Kaynak
alevkaynak@kapital.com.tr
İçerik Müdürü
Doğan Terzi
doganterzi@kapital.com.tr
Katkıda Bulunanlar
Çisil Sohodol, Ekin Özaksoy
Almbaidheen, Ezgi Hünerli,
Işıl Karaaslan, İhsan Özçıtak,
Kayhan Dural, Ozan Karakoç,
Sait Aytemur
Global Editör
Nazlı Selin Özkan
selinozkan@kapital.com.tr
PAZARLAMA
Etkinlik Yöneticileri
Cankız Akkaya
cankizakkaya@kapital.com.tr
Zeynep Özfırıncı
zeynepozfirinci@kapital.com.tr
Satın Alma ve İdari İşler Direktörü
Serdal Tiftik
serdaltiftik@kapital.com.tr
Etkinlik Satış Müdürü
Savaş Seçkinler
savasseckinler@kapital.com.tr
MEDIACAT KİTAPLARI
Kitap Editörü
Barış Cezar
bariscezar@kapital.com.tr
Kitap Satış ve Dağıtım Sorumlusu
Salih Şahin
salihsahin@kapital.com.tr
T: (212) 282 26 40
www.mediacat.com
Yönetim Yeri
Nispetiye Caddesi, Akmerkez
E Blok Kat: 6 Etiler 34349 İstanbul
T: 212 282 26 40
F: 212 282 26 32
Baskı
Promat Basım Sanayi ve Ticaret Aş.
Orhangazi Mahallesi 1673.Sokak
No:34 Esenyurt 34348 İstanbul
T: 212 622 63 63
F: 212 605 07 98
info@promat.com.tr
Dağıtım
Dünya Dağıtım
T: 212 440 29 85
© MediaCat Kapital Medya AŞ tarafından
TC yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır.
MediaCat’in isim ve yayın hakkı Kapital Medya
AŞ’ye aittir. MediaCat’te yayımlanan yazı,
fotoğraf, karikatür ve illüstrasyonların her hakkı
saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
İmzalı yazılardaki görüşler yazarlarına aittir.
8 MediaCat
BEĞEN BUTONU
Yolun sonu
görünüyor
PELİN ÖZKAN
pelinozkan@kapital.com.tr
Kâbus gibi
iki ayı geride
bıraktık. Özellikle
Ağustos ayında
yaşadıklarımız
distopik pek
çok romanı
doldurabilirdi. Bu
kadar çok şeyi üst
üste yaşadıkça
kanıksıyor,
kısa sürede de
unutuyoruz. Bu
yüzden de yazmak,
kayıt altına almak
istedim ki en azından
zaman zaman dönüp
geriye baktığımızda
hafızalarımızı
tazeleyelim.
ki yıldır mücadele ettiğimiz
pandeminin üzerine
İ
Akdeniz ve Ege kıyılarımızdaki
orman yangınları,
arkasından Karadeniz’de sellerle gelen
felaketler… Doğu ve Güneydoğu illerimizdeki
yangınlar -ki onlar gündem
bile olmadı. 2021 Ağustos ayındaki
yangınlar belki de tarihimizdeki en büyük
yangınlardı. Antalya’nın Manavgat
ilçesindeki ormanların neredeyse tamamı
yandı. Marmaris yangını 14'üncü
gününde kontrol altına alınabildi. Milas
yangını 11 gün sürdü. Yangınlar ve
seller insanlarımızın, doğamızın, hayvanlarımızın
yanı sıra insanlığımızı da
büyük oranda yuttu.
Yıllardır bilim insanlarının iklim
krizi konusundaki uyarılarına kulak
tıkayan hükümetler, siyasetçiler, karar
vericiler ve sanayicilerin hırsı insanlığın
çılgınca tüketimiyle birleşince
yolun sonuna daha çok yaklaştık, yaklaştıkça
doğanın çağrısı daha şiddetli
gelmeye başladı.
Söz konusu doğal felaketler sadece
Türkiye’de değil, dünyanın birçok ülkesinde
yaşanıyor. Türkiye’deki durumu
ağırlaştıran, dünyadaki örneklerinden
farklı kılan şuursuz bir rant hırsı, yağma
ve talan kültürü. Yıllardır bir avuç
insan sivil toplum örgütleriyle birlikte
memleketin ormanlarını, dağlarını,
kıyılarını savunmaktan yoruldu. Yaşadığımız
son felaketlerde de bu bir avuç
insan her tarafa koşturdu.
SINIFTA KALDIK
Büyük bir sınavdı özellikle Ağustos’ta
yaşadıklarımız. Performansımız ise
berbattı. Bir kez daha gördük ki ülkedeki
siyasi kutuplaşma her şeyin önünde,
felaketlerde bile. Artık afetler bile bizi
birleştiremiyor. Haliyle faturası da çok
ağır oldu. Örneğin, erken müdahalelerle
kısa sürede söndürülebilecek yangınlar
bu kutuplaşma yüzünden çok büyük
alanlara yayıldı.
Tüm bu süreçte yüreğimize su
serpen tek şey insanımızın dayanışma
gücüydü. Gönüllüler sivil toplum
kuruluşlarıyla birlikte günlerce hatta
haftalarca yangın ve sel bölgelerinde
mücadele ettiler. Sonrasında evleri,
köyleri yanan insanların ihtiyaçları
için seferber oldular. Şehirlerden yar-
dım malzemeleri yağdı. Bu yardımlaşma
ve dayanışma sürecindeki en dikkat
çeken nokta insanların devlet kurumlarından
çok yardımı doğrudan ulaştıracak
organizasyonlara, platformlara
yönelmesiydi. Kamu kurumlarına olan
bu güvensizliğin nedenini araştırmak
ise oraları yönetenlerin işi.
MEDYANIN AFETLERLE SINAVI
Ülkenin dört bir yanında insanlar doğal
felaketlerle boğuşurken medyamız
eğlence programlarına devam etti.
Haber kanallarında her zamanki gibi
aynı üç-beş kişi saatlerce incir çekirdeğini
doldurmayacak meseleleri tartıştı.
Televizyon kanalları, gazetelerin çoğu
toplumdan felaketleri gizlediler ya da
hafifleterek verdiler.
Medyanın büyük bölümündeki
bu tavır yetmezmiş gibi Radyo ve Televizyon
Üst Kurulu (RTÜK) yangın
haberlerini gündemine taşıyan, halkı
bilgilendiren çok az sayıdaki televizyon
kanalına cezalar yağdırdı.
İnsanlar afetlerle ilgili haberleri
büyük oranda sosyal medyadan takip
etti. Yardım talepleri buradan duyurul-
İklim krizini, birbirinden
çarpıcı tasarımlara
dönüştüren Kenan Ünsal
ve ekibine çok teşekkür
ediyorum.
MEHMET İNANIR / MUHABBET
MEHMET AKARSU / MUHABBET
10 MediaCat
du. Ancak yangınlar yayıldıkça yabancı
ülkelerden yangın söndürme uçakları,
yardım talep etmek ve dünyanın dikkatini
çekmek amacıyla başlatılan “Help
Turkey” kampanyasına destek veren
insanların bazılarına soruşturma açıldı.
İNSANLIĞIN GELECEĞİ
TEHLİKEDE
Tüm bu felaketler sürerken Birleşmiş
Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği
Paneli (IPCC) Altıncı Değerlendirme
Raporu yayımlandı. Rapordaki
uyarılar çok ciddi. Dünyanın önemli
iklim bilimcilerinden Michael E.
Mann, IPCC raporundan yola çıkarak
artık yolun sonunun göründüğünü belirtiyor.
İklim krizi konusunda insanlık
hemen harekete geçmezse daha büyük
orman yangınları, daha şiddetli kasırgalar,
daha yakıcı sıcak hava dalgaları,
daha fazla su baskınları olacağını söyleyen
Mann, “Kirletenlerin gecikmesi
yüzünden hepimiz bedel ödemeye başladık”
diyor.
Peki tüm bu felaketlerde bizler ne
yapabiliriz? Bilim insanlarına göre tek
tek bireyler olarak ne kadar mücadele
etsek de bu sorunun üstesinden gelmemiz
mümkün değil. Her birimiz
seçilmiş siyasileri, hükümetleri, iş
dünyasını, karar vericileri harekete
geçiremezsek ne yazık ki her geçen yıl
sona biraz daha yaklaşacağız.
2009 yılında Bob Geldof Cannes
Lions’ta bir konuşma yapmıştı. Kendisi
ve sanatçı arkadaşlarının tüm çabalarına
karşın küresel ısınma konusunda
dünyadaki hükümetleri, karar vericileri
ikna edemediklerini, yaratıcıların bu
zorlu görevde rol almaları gerektiğini
söylemişti. Salonda bulunan insanlar
bu konuşmadan çok etkilenmişlerdi.
Ancak korkarım ki konuşulanlar o salonda
kaldı.
İki soruyla başlayabiliriz: Çalıştığımız,
hizmet verdiğimiz şirketler
karbon emisyonu konusunda ne durumda?
Bunu nasıl azaltabiliriz? Pek
çoğumuz son zamanlarda dilimizden
düşürmediğimiz “purpose” projelerine
odaklanmışken iletişim için harcadığımız
çabayı üretim süreçlerinin temizlenmesi
için de harcayabiliriz. ■
ÖNERİLERİM
#Roman
VAROLMANIN
DAYANILMAZ
HAFIFLIĞI
Milan Kundera’nın 1984’te
yayımlanan Varolmanın
Dayanılmaz Hafifliği
romanı bir kitap olmanın
ötesinde düşünsel bir
sorgulamadır. Özellikle bu
çağda kendimize sormamız
gereken önemli bir
soruyu temel alır: İnsan
doğanın hâkimi, efendisi
midir? Kundera kibir
getiren bilimsel ve teknik
buluşlara rağmen insanın
aslında hiçbir şeye sahip
olmadığını, ne doğanın ne
tarihin ne de kendisinin
efendisi ya da sahibi olmadığını
sorgular roman
boyunca.
Kitapta beni en çok
etkileyen bölümlerden
birini paylaşmak isterim:
Nietzsche bir gün
bir arabacının atını
kırbaçladığını görür. Atın
yanına gider, kollarını
hayvanın boynuna dolar
ve gözyaşlarına boğulur.
Milan Kundera’ya göre
Nietzsche attan Descartes
adına özür diliyordur.
Nietzsche’nin deliliğinin
(yani insanlıktan son ve
kesin kopuşunun) at için
gözyaşlarına boğulduğu
o an başladığına inanır
Kundera ve devam eder:
“İnsan soyunun gerçek
ahlaki sınavı, temel sınavı
onun, merhametine bırakılmışlara
davranışında
gizlidir: Hayvanlara. Ve
işte bu açıdan insan soyu
temel bir yenilgi yaşamıştır,
o kadar temel bir
yenilgi ki bütün öteki yenilgiler
kaynağını bundan
almaktadır.”
Yaşayan son varoluşçu
olarak kabul edilen
Kundera’nın romanı 1988
yılında Philip Kaufman
tarafından sinemaya
uyarlandı. Filmi izlerken
de tıpkı romanı okurken olduğu
gibi sürekli “ben”in
nerede başlayıp, nerede
bittiğini sorgularız.
Ruhun dipsiz bucaksızlığı
karşısında hiçbir şaşkınlık
yaşamazken, “ben”in ve
kimliğin belirsizliği karşısındaki
şaşkınlığımıza
şaşarız.
Başrollerinde
Juliette Binoche, Lena
Olin, Daniel Day-Lewis’in
yer aldığı film aynı
zamanda tarihin önemli
bir dönemine de tanıklık
etmemizi sağlar.
#Film
SOPHIE'NİN SEÇİMİ
Bugün size sinema tarihinin klasiklerinden birini önermek
istiyorum: Sophie’s Choice ya da Türkçe çevirisiyle
Sophie’nin Seçimi. Amerikalı ünlü yazar William
Styron’un aynı isimli romanından 1982’de sinemaya
uyarlanan Sophie’nin Seçimi zamansız bir filmdir.
Edebi dili ve yazım tekniğiyle Ernest Hemingway’in
varislerinden biri olarak gösterilen Styron’un 1972’de
yayımladığı roman Polonyalı göçmen Sophie ile sevgilisi
Nathan’ın fırtınalı ilişkisini hikâyeleştirmiş olsa da
aslında ele aldığı, insanın/insanlığın içindeki sınırsız
kötülüktür. Sophie’nin gizemli geçmişinin izini sürdükçe
bu kötülüğün girdiği her yeri saran ölümcül bir habise
dönüştüğüne tanık oluruz.
Epik bir roman olan Sophie’nin Seçimi İkinci Dünya
Savaşı’nın hemen sonrasında geçer. Anlatıcısı Güneyli
bir genç, Stingo’dur. Büyük bir yazar olmak hayaliyle
New York’a gelen Stingo, Brooklyn’de Yahudilerin
yaşadığı bir pansiyona yerleşir. Aynı pansiyonda kalan
sıradışı bir çiftle tanışır: Auschwitz’ten kurtulmuş koyu
Katolik Sophie Zawistowski ve yetenekli Yahudi sevgilisi
Nathan Landau.
Filmin başrolünde müthiş performansıyla Merly
Streep vardır. Bu rol Streep’in sinema kariyerindeki en
önemli kilometre taşlarından biridir.
Filme ve kitaba ismini veren bölüm Sophie’nin kızıyla
oğlu arasında yapmak zorunda kaldığı “seçim”dir. Bu,
romanda sadece yedi sayfalık bir bölüm, filmde ise
dört dakikalık bir sahnedir. Ancak o kadar etkileyicidir ki
732 sayfalık kitabın kalan bölümleri ya da filmin diğer
tüm sahneleri bu “seçimin” okurda/izleyicide yarattığı
ağır yükü dengelemeye çalışır.
Eylül 2021 11
BEĞEN BUTONU
Kitap
DEĞİŞİMİ
TETİKLEMEK
DÜŞÜNCELERI
DEĞIŞTIRMENIN
BILIMI
JONAH BERGER
MediaCat Kitapları
Yazar Jonah Berger insanların düşüncelerini değiştirmeye
devrim niteliğinde bir yaklaşımla karışımızda.
Hepimizin değiştirmek istediği bir şeyler var. Pazarlamacılar
müşterilerin düşüncesini, liderler kurumları,
kimileri tüm dünyayı değiştirmek ister. Ama
değişim zordur. İkna, baskı, dayatma, her yolu deneriz
ama hiçbir şey yerinden kımıldamaz. Peki, insanlarda
ve kurumlarda değişimi tetiklemenin daha iyi bir yolu
olabilir mi?
Bu kitapta farklı bir yaklaşım var. Berger’e göre işin
sırrı “Birinin fikrini nasıl değiştirebilirim?” yerine
“Neden bugüne kadar değişmediler? Onları durduran
nedir?” diye sormakta. Değişimin önündeki başlıca engelleri
tespit edip onların nasıl ortadan kaldırılabileceğine
kafa yormakta.
İşte tüm bunları nasıl yapabileceğinizi öğrenmek
istiyorsanız, ihtiyacınız olan her şey bu kitabın sayfaları
arasında. Amacınız ister bir insanı ve bir kurumu
ister bir sektörü veya tüm dünyayı değiştirmek olsun,
olağanüstü sonuçlar elde etmenizi sağlayacak etkili bir
düşünme biçimi ve bir dizi teknik elinizin altında.
VERİ
STRATEJİSİ
BÜYÜK VERI VE
NESNELERIN
İNTERNETI NASIL
KÂR GETIRIR?
BERNARD MARR
MediaCat Kitapları
Artık büyük veri çağındayız. Ama o veri denizinde boğulmak
işten değil. Öte yandan bu durum sağlam bir
veri stratejisi oluşturan şirketler için inanılmaz fırsatlar
sunuyor. Veri sayesinde kurumlar, müşterilerini her
zamankinden daha iyi anlıyor ve onlara daha iyi hizmet
sunuyorlar. Veri, şirketlerin, verimliliği artırmalarına,
maliyeti düşürmelerine ve daha iyi ürünler yaratmalarına
yardımcı oluyor.
Bernard Marr kitabında veriyi en iyi şekilde kullanmak
için geliştirilecek stratejileri ele alıyor. Zira
verinin iş yaşamını devrimci bir şekilde dönüştürdüğü
koşullarda, sadece veriyi stratejik bir varlık olarak gören
şirketler yaşamını sürdürebilecek.
Stratejik veri ihtiyaçlarınızı nasıl tanımlayacağınızı,
topladığınız veriyi karar alma süreçlerinde nasıl
kullanacağınızı, nesnelerin interneti dünyasında nasıl
kazanç sağlayabileceğinizi gerçek yaşamdan alınma
vaka çalışmalarıyla anlatan Veri Stratejisi, iş değerlerini
tazelemek ve rekabette avantaj sağlamak isteyenler
için!
Pınar Birim
Grafik Tasarımcı ve
Ressam
ABRAHAM HICKS
İçsel gelişimin en ilham veren konuşmacılarından olan
Abraham Hicks’in YouTube’daki soru cevap seminerleri
güne başlarken, yürüyüşteyken ya da bulaşık yıkarken bile
dinlenebilecek en iyi söyleşilerden. Sıkı bir TED takipçisi
olmama rağmen son zamanlarda ilgimi çeken çok nadir
konuşmaya denk geliyorum ve Abraham Hicks’i keşfettiğim
için çok şanslı hissediyorum. İnsanın hayatıyla, arzularıyla,
ilişkileriyle ilgili her türlü sorunun cevabı bu anlatımlarda
mutlaka mevcut. Yeter ki dinlerken doğru şeye odaklanın.
D&R’DA EN ÇOK SATAN
10 PAZARLAMA VE SATIŞ KİTABI
1 ZENGIN BABA YOKSUL BABA
Robert T. Kiyosaki, Alfa Yayıncılık
2 OUTLIERS (ÇIZGININ
DIŞINDAKILER)
Malcolm Gladwell, MediaCat
Yayıncılık
DAUCHSY
MEDITATIONS
Gece uykuya dalarken
ninni gibi gelen güzel
olumlamalar. Gündüz
uyanınca zihne ve
bilince alınacak en
güzel sözlerle dolu bu
videolardan kulaklığınızı
takıp, günün her saati
faydalanabilirsiniz.
THE MASTERY OF LOVE
Don Miguel Ruiz
Dört Anlaşma adlı kitabını
okumadıysanız önce onunla
başlayarak bu yazarla
tanışmanızı tavsiye ederim.
Ama okuduysanız, bence
sahilde okunacak en keyifli,
aşk ve ilişkiler üzerine en
tarafsız yazılmış kitaplardan
biri.
MASTERSTEP.ORG
İçinde benim sanatsal
eğitimlerimin de
bulunduğu yeni bir
online kişisel gelişim
platformu. Farklı
uzmanlar ve modüler
eğitim modelleriyle, ilgi
alanlarınıza ait
eğitimleri bir tıkla
izleyebiliyorsunuz.
NOWSHOPFUN.COM
Özgün tasarım ürünler ve
sanat eserleri satan yeni
online alışveriş sitesi.
3 TONGUE FU-SÖZLÜ DÖVÜŞ
SANATI
Sam Horn, Boyner Yayınları
4 BÜYÜK EKONOMISTLER
Linda Yueh, Salon Yayınları
5 AKILLI YATIRIMCI
Benjamin Graham, Epsilon
Yayınevi
6 BIR BORSA SPEKÜLATÖRÜNÜN
ANILARI
Edvin Lefevre, Scala Yayıncılık
7 BABIL’IN EN ZENGIN ADAMI
George S. Clason, Butik
8 EKONOMI 101
Alfred Mill, Say Yayınları
9 PÜR DIKKAT
Cal Newport, Metropolis
10 FIKIRLERINIZI SATMAK
Jeroen Van Geel, Orenda
Yayıncılık
12 MediaCat
Akbank FAV’la
yüksel fırsatlara
Ücretsiz bankacılık işlemlerinden çeşitli markaların
kampanyalarına sana özel onlarca avantaj Akbank FAV’da.
Sen de hemen Akbank Mobil’den Akbank FAV’lı ol,
herkesin yükseldiği hayatı yaşa.
Programa; 18-26 yaş aralığındaki, öğrenci Akbank müşterileri, Akbank Mobil’den “Hemen Katıl” tuşu ile ücretsiz olarak üye olabilirler. Akbank FAV’a katılan üyelere Akbank
kanallarından yapacakları 10 adet havale, 10 adet EFT, yurt içi ortak ATM’lerden yapılacak toplam 5 adet para çekme, para yatırma ve bakiye görüntüleme işlemleri, 5 adet
yurt dışı ATM kullanımı ve Akbank ATM’lerinden kartsız para çekme işlemleri ücretsizdir. Üye hesabına 3. kişilerce Akbank’tan yapılacak tüm para transferleri (havale) ücretsizdir.
Akbank FAV üyelerine sunulan Akbank Banka ve/veya Kredi Kartı kampanyalarından kendi kartlarıyla yararlanabilecektir. Tarife sahibinin; Akbank’ın başka bir müşteri programına
dahil olması veya Akbank FAV için belirlenen yaş aralığının dışına çıkmasını takip eden dönem sonunda, Akbank FAV’a üyeliği sonlandırılır ve SMS ile bilgilendirilir. Akbank T.A.Ş.
önceden haber vermek şartı ile Akbank FAV ve tarifesinin koşul ve şartlarında, aynı zamanda tarife ile sunulacağını bildirdiği faydalarda değişiklik yapma ve iptal etme hakkını
saklı tutar. Detaylı bilgi akbank.com’da.
GÜNCEL
Türkiye’den Haberler
TRENDYOL, TÜRKIYE’NIN ILK
DECACORN’U OLDU
Trendyol, aldığı 1,5 milyar dolarlık yeni yatırımla
değerlemesini 16,5 milyar dolara çıkararak “decacorn”
unvanına sahip ilk Türk teknoloji şirketi
oldu. General Atlantic ve Japonya merkezli Soft-
Bank Vision Fund 2 liderliğinde gerçekleşen yatırım
turuna Berlin merkezli Princeville Capital,
ADQ (BAE) ve Katar Yatırım Otoritesi (QIA) de
katıldı. Aldığı yeni yatırımlarla Trendyol’un hissedarlık
yapısı Asya, Avrupa, Amerika, Orta Doğu
ve Türkiye olarak genişledi.
GETIR’DEN YENI
SPONSORLUK ANLAŞMALARI
Getir, Ağustos ayı içerisinde iki futbol
takımıyla yeni sponsorluk anlaşmalarına
imza attı. Üç seneliğine Premier Lig
kulüplerinden Tottenham Hotspur’un
global sponsorluğunu üstlenen marka,
kısa bir süre sonra da Galatasaray Futbol
Takımı’nın forma kol sponsoru oldu. Getir
Yönetim Kurulu Başkanı ve Kurucu
Ortağı Tuncay Tütek, Getir’in hizmet
verdiği ülkelerde
farklı spor kulüpleriyle
işbirliği
yapmayı planladıklarının
da sinyallerini
verdi.
YENİ MÜŞTERİ
GRICREATIVE PORTFÖYÜNÜ
GENİŞLETTİ
Eureko Sigorta iletişim ajansını
seçti. Yeni dönemde markanın
kreatif ve sosyal medya
iletişimini yürütecek ajans
Gricreative oldu.
DARDANEL YENI REKLAM
AJANSINI SEÇTI
Dardanel’in yeni reklam
ajansı belli oldu. Marka, yeni
dönem reklam çalışmalarının
sorumluluğunu Genna İstanbul’a
emanet etti.
BEYAZ KAĞIT’A YENI
ILETIŞIM AJANSI
Beyaz Kağıt yeni dönem iletişim
çalışmaları için FM İletişim ile
anlaştı. FM İletişim, Beyaz Kağıt
bünyesindeki Peros ve Asperox
ile Fest, Sev ve Clix temizlik
markalarına hizmet verecek.
YEMEKSEPETI MARKETYO’YU
SATIN ALDI
Hızlı ticaret platformu Yemeksepeti, önümüzdeki
günlerde hizmete sunacağı Yemeksepeti
Mahalle için ilk adımı attı. 60 ilde
tüketicilere online market alışverişi hizmeti
veren ve yerel zincirlere teknik altyapı ve
yazılım desteği sağlayan Marketyo’yu satın
alan Yemeksepeti, Yemeksepeti Mahalle ile
yerel esnafı dijitalleştirmeyi, yerel market
zincirlerinin büyümelerini desteklemeyi ve
pazar yerinde çeşitliliği artırmayı hedefliyor.
MIKROMOBILITE PAZARINA
TAZE KAN
Abu Dhabi merkezli mikromobilite şirketi
Fenix, pazarın Türkiye’deki oyuncularından
Palm’ı satın aldı. Bu satınalma, Palm’ın bin
500 elektrikli scooter’lık filosunu Fenix’e
devrederek, şirketin toplam araç sayısını 10
bine çıkardı. Ayrıca Fenix’e 15,5 milyonluk
popülasyona sahip İstanbul pazarında yeni
fırsatların da kapısını aralamış oldu.
TAV’IN REKLAM KONKURU
SONUÇLANDI
TAV İşletme Hizmetleri’nin
yeni reklam ajansını seçmek
için açtığı konkur sonuçlandı.
Konkurdan galibiyetle ayrılan
ajans, bu yıl 10’uncu yaşını
kutlayan STANDBY CREATIVE
GROUP oldu.
LOBBY PR’A YENI MÜŞTERI
Çevrimiçi şans oyunları
platformu Nesine.com, yeni
dönem iletişim çalışmaları
için Lobby İletişim ve Etkinlik
Danışmanlığı ile anlaştı. Ajans,
Nesine.com’un tüm projelerinin
iletişim alanlarındaki
danışmanlığını üstlenecek.
14 MediaCat
Global Haberler
ACCENTURE INTERACTIVE’İN
YENİ CEO’SU DAVID DROGA
David Droga, Accenture Interactive CEO’su
Brian Whipple’ın emekliye ayrılmasının ardından
şirketin yeni CEO’su olacak. Whipple
Mayıs 2022’ye kadar Accenture’da kalacak
ama değişiklikler 1 Eylül itibarıyla geçerli
olacak. Droga5’ı 2019 yılında 475 milyon
dolardan fazla bir rakama Accenture’a satan
Droga, bundan önce Accenture’daki görevine
kreatif başkan olarak devam ediyordu.
FACEBOOK’TAN UZAKTAN
ÇALIŞMAYA YORUM
Facebook, sanal gerçeklik gözlüğü Oculus
Quest için ürettiği yeni sanal ofis
uygulaması Horizon Workrooms’un tanıtımını
yaptı. Workrooms, 16 kişinin
sanal gerçeklik gözlükleri ve avatarlarıyla,
34 kişinin de video arama ile dijital
toplantıları takip etmesine olanak
sağlıyor. Quest’in el ve kol hareketlerini
takip edebilmesi ve konumsal ses özelliği
Workrooms’u gerçekçi kılıyor. Facebook’un
açıklamalarına göre, henüz beta
sürümünde olan Workrooms’u şirket,
geçtiğimiz altı aydır şirket içi toplantılar
için kullanıyor.
THE APRICOT GELİYOR
Google ve Facebook, Japonya’yı Güneydoğu
Asya’ya bağlayacak yeni denizaltı
kablo projesi The Apricot’ı duyurdu.
Bu bölgelerdeki internet altyapısını
geliştirecek olan The Apricot, 12 bin kilometreyi
kapsayacak ve Japonya, Tayvan,
Filipinler, Guam, Endonezya ve
Singapur’u birbirine bağlayacak. Projenin
2024’te bitirilmesi bekleniyor ve
ABD’yi Singapur üzerinden Endonezya’ya
bağlayacak olan Echo ve Bifrost
altyapı projelerinin devamı sayılıyor.
Uluslararası internet trafiğinin yüzde
98’inin denizaltı kablolar vasıtasıyla
taşındığını ekleyelim.
SALESFORCE+’A GERİ SAYIM
Salesforce, iş dünyasına hitap eden içerikler bulunduracak
yeni on-demand video servisini kullanıma
açmaya hazırlanıyor. Salesforce+ olarak adlandırılan
yeni servis ücretsiz ve reklam içermiyor. Servisin dört
kanalı bulunuyor: haber ağırlıklı içerik üreten Primetime,
eğitim amaçlı içeriklerden oluşan Trailblazer, başarı
hikâyelerinin aktarıldığı Customer 360 ve endüstri
spesifik içerikler için Industry Channels.
DISNEY BÜYÜME HIZINDA NETFLIX’İ GERİDE
BIRAKTI
Yılın üçüncü çeyreğinde 12 milyon yeni abone kazanarak abone sayısını
bir yılda ikiye katlamayı başaran Disney, büyüme hızında Netflix’i
geride bıraktı. Financial Times’ın haberine göre Netflix aynı zaman
diliminde 1,5 milyon abone kazanırken, ABD ve Kanada’da yaklaşık 430
bin abonesini de kaybetti.
Eylül 2021 15
GÜNCEL
Spotlight
Gamze Tunç
“Kendini keşfetmek için 1 cesur
soru, 1 cesur yanıt ve 1 cesur adım
gerekiyormuş meğer. Benim süper
kahramanlarım bu üç soruya verdiğim
cevaplardır” diyor Gamze Tunç.
u TUĞBA ÖZÖĞRETMEN
Bundan 11 sene önce başlıyor Gamze Tunç’un kendini
bulma hikâyesi. Üniversiteyi bitirip “büyümek bunu
gerektirir” diyerek atıldığı kurumsal hayatla ilişiğini
aynı dönemde kesiyor ve bebek tasarımları yapmaya
başlıyor. “Odamda oturmuş, ben gerçekten ne yapmak
istiyorum diye düşünüyordum. Bu soruyu sorabilmiş
olmak bile benim için cesaret gerektiriyordu oysa.
Sonrası ise muhteşemdi” diyor. Çocukluğundan beri
alternatif sanat kültürleriyle beslendiğini söyleyen
Tunç, bebeklerini “korku-komedi” türünden yola çıkarak
şekillendiriyor.
MUTLU ZOMBİLER,
EĞLENCELİ APOKALİPTİK DÜNYALAR
Tanıdığımız ve tanımadığımız insanlardan ve hayalî
karakterlerden yola çıkarak tasarladığı bebeklerini,
2011’de “Little Fabien” altında birleştiriyor: “Bebeklerin
vücutlarını, hammaddesi yüzde 100 pamuk
olan kimyasal işlem görmemiş dokuma kumaşlardan
yapmaya çalışıyorum ama yaptığım işin püf noktası
işçilik. Bebekleri tasarlarken mevcuttaki ya da hayalimdeki
görselin tüm detaylarını vurgulamaya çalışıyorum.
Bebekler üzerinde çalışırken belirli bir kompozisyonla
ilerlediğim için birçok malzeme ve teknikten
aynı anda faydalanıyorum. Polimer kil, grafik tasarım,
teknik dikiş, keçeleme, paper mache, örgü bunlardan
birkaçı. Sipariş süreçlerinde bir çekirdek üretim ekibim
var. Daha yoğun dönemlerde ise ekstra kadın ekip
arkadaşları arıyorum.”
Tunç’un bugüne kadar özel tasarım bebeklerini
yaptığı isimler arasında Elijah Wood’dan Baba Zula’ya,
dünyaca ünlü şeflerden Slowdive, Goldfrapp ve Fenriz
gibi ünlü müzisyenlere dek pek çok isim yer alıyor.
Bebeklerini dünyanın birçok farklı yerine ulaştıran
Tunç’un hikâyesini özetleyen sihir kelimelerse şöyle:
Mutlu etmek. ■
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
@little_fabien
16 MediaCat
TREND
Retail media
NEDİR?
Retail media (RM), perakende platformları ve uygulamaları
içinde yapılan reklamları ifade eder.
Alışveriş alışkanlıklarının bu denli
online’a kayması, retail media
kavramının popülaritesindeki artışı da
kaçınılmaz hale getirdi.
NELER OLUYOR?
• Pazarlama yöneticilerinin yüzde
94’ü, RM yatırımlarını iyileştirme
ihtiyacı içinde.
Kaynak: Consumer Product Brands: It Is Time
To Take Control Of Your Retail Media Destiny,
Ağustos 2020
• Amazon dünyada başı çekerken,
Walmart The Trade Desk ile
RM partnerliğini kurdu.
Arama reklam gelirlerinden
pay (ABD);
Amazon için 2021 öngörüsü yüzde 57.
Bu, Microsoft’un üç katı demek.
Kaynak: eMarketer
• Publicis Groupe Temmuz’da RM
platformu Hook’u ve CitrusAd’i
satın aldı.
YÜKSELIŞIN 3 TEMEL SEBEBI
√ Online alışveriş ve e-ticaret patlaması
√ Birinci parti datasının ve kişiselleştirilmiş reklamların
öneminin atması
√ RM’in medya harcamaları ve satışlar arasında direkt bağ
kurması
Kaynak: WTF is Retail Media?, Temmuz 2020
PERAKENDE PLATFORMLARININ AVANTAJLARI
Özellikli
keyword
aramaları
Birinci parti
alışverişçi
datası
Yüksek
hedefleme
kabiliyeti
• Migros Haziran ayında, Mimeda
isimli bir medya şirketi kuracağını
açıkladı.
18 MediaCat
GÜNCEL
2021 model Felis
Felis bu yıl 17 ana
bölümde, 14 jüri
başkanıyla yola
çıkıyor. Elbette
son bir yılda
hayatımızda değişen
ve dönüşen her şeye
ayak uydurarak…
Bu yıl da her yıl
olduğu gibi incelikli
güncellemelerle
dünyayı ve trendleri
yakalayan Felis’in
2021 versiyonuna
yakından bakalım.
ektörde faaliyet gösteren
S
hemen her alanda
yaratıcılık, etki ve kaliteyi
ödüllendirmeyi amaçlayan
Felis, bu sene 17 ana bölümde
başvuruları bekliyor. Ancak her yıl
olduğu gibi bu yıl da yarışma, güncel
trendler ve gelen geribildirimler
ışığında güncellendi. Başvuruları 16
Eylül'e kadar devam eden Felis’te bu yıl
öne çıkan yeniliklere beraber bakalım:
• Bu sene Felis’e iki yeni bölüm
eklendi.
- Yenilikçi fikir ve uygulamalar
ile yaratıcı içerik üreten
sosyal medya çalışmalarının
değerlendirileceği Sosyal
Medya Bölümü,
- Çevrimiçi alışverişi yaratıcı bir
kanal olarak kurgulayabilen
çalışmaların yarışacağı
E-Ticaret Bölümü.
• Dijital Bölüm ve Mobil Bölümü,
Dijital ve Mobil Bölümü adı altında
birleşti ve bu yenilenmiş bölüme
“Craft” kategorileri eklendi.
• Her bölüme; Türkiye’deki
ajanslar, şirketler ve
ekipler tarafından başka
coğrafyalarda yayınlanması
için üretilen veya Türkiye’de
başlayıp diğer ülkelerde
kullanılan yaratıcı çalışmaların,
kampanyaların, stratejilerin
ve projelerin yarışacağı “Felis
Global” kategorisi eklendi.
• Out of Home, Basın ve Yayın,
Radyo ve Audio bölümleri
güncellendi ve “Pandemiye
Özel Yenilikçi Fikirler”
kategorisi eklendi.
• Basın ve Yayın Bölümü’nde,
daha önce gazete ve dergiler
20 MediaCat
için kurgulanmış ilanlar
değerlendirilirken; şimdi gazete,
dergi, katalog, broşür, el
ilanları vb. içindeki reklamlar
ve iletişim çalışmalarının hem
basılı hem de dijital versiyonları
değerlendirilecek ve sadece
belli bir amaç için kurgulanmış
gazete, dergi, katalog,
broşür, el ilanları da başvuru
yapabilecek.
• Basın ve Yayın Bölümü’ne
“Yayın Kategorileri” alt
bölümü ve altına “Amaç Odaklı
Basın ve Yayın” kategorisi
eklendi.
• Dönüştüren Pazarlama Etkisi
Bölümü’ne üç yeni kategori
eklendi: Ufuk Açan Projeler/
Fikirler, En İyi Marka Hikâyesi,
Zamana Meydan Okuyan
Çalışmalar.
• Daha önce Dijital Bölüm altında
yer alan “İnternet Filmleri” artık
Film Bölümü’nde yarışacak.
• PR Bölümü’ndeki “Kanaat
Önderleri ve Etki Sahipleri
Aracılığıyla İletişim” kategorisi
kanaat önderlerini ve
influencer’ları ayrı tutmak
adına ikiye ayrıldı. Felis’teki
ilgili güncel kategoriler şöyle:
Kanaat Önderleri Aracılığıyla
İletişim ve Influencer Aracılığıyla
İletişim.
• Sağlık İletişimi Bölümü’ne
“Sağlık ve Wellness (İyi Yaşam)
Teknolojileri”, “Hayvan Sağlığı”
ve “Sponsorluk” kategorileri
eklendi.
• Sosyal Sorumluluk ve
Sürdürülebilirlik Bölümü’nde;
kurum, kuruluş ve markalara
ait sosyal sorumluluk projeleri
ile sivil toplum kuruluşlarına ait
projeler yine birbirinden ayrı
yarışacak. Her ikisi de dört ana
başlık altında değerlendirilecek;
İnsan, Gezegen, Refah ve
Barış. Aynı zamanda bu bölüme
“Hedefler için Ortaklıklar”
kategorisi de eklendi.
• Üretimde Ustalık ve Tasarım
Bölümü’ne “Animasyon Karakter
Tasarımı” kategorisi eklendi.
• Veri Kullanımı Bölümü de yeni
bir kategoriye sahip: Verinin
İçgörüye Dönüştürülmesi.
• Veri Kullanımı ve Sosyal
Sorumluluk ve Sürdürülebilirlik
bölümlerinin değerlendirme
kriterleri güncellendi.
• Tüm bölümler, ajansların
yanı sıra reklamverenlerin de
başvurusuna açık.
• Son olarak ajandalara not: Felis
bu yıl 11-12 Kasım tarihlerinde
sahiplerine kavuşacak!
Felis 2021 Jüri Başkanları
Dijital ve Mobil Kayhan Dural 4129Grey Chief Digital
Officer
Dönüştüren Pazarlama
Etkisi
E-Ticaret
Film ve Entegre
Kampanyalar
Marka Deneyimi ve
Aktivasyon
Markalı İçerik ve
Eğlence
Tarık Bayar
Levent Erden
Yaşar Akbaş
Çağanur Atay
Uçtu
Kerem Kanık
Reckitt Hijyen İş Birimi
Pazarlama Direktörü &
Yönetim Kurulu Üyesi
Happy People Project
Kurucu Ortak & Ajans
Başkanı
MediaMarkt Türkiye
Pazarlama, Kurumsal
İletişim ve
E-Ticaret Direktörü
Titrifikir Kurucu Ortak
Medya Banun Erkıran PC İletişim Grubu CEO
Out of Home, Basın ve
Yayın, Radyo ve Audio
PR
Ayşe Aydın
Berna Sağlam
Naipoğlu
Publicis Groupe CCO
Bernaylafem İletişim ve
Marka Danışmanlığı
Ajans Başkanı
Sağlık İletişimi Pınar Saltat Bayer Tüketici Sağlığı
Pazarlama Direktörü
Sosyal Medya
Sosyal Sorumluluk ve
Sürdürülebilirlik
Üretimde Ustalık ve
Tasarım
Görkem Yeğin
Mert
Ayşenur Aydın
Haluk Erkmen
Facebook Creative Shop
Creative Strategist
OPET Kurumsal İletişim
Müdürü
Puck Global Ajans Başkanı
& Yönetici Kreatif Direktör
Veri Kullanımı Işıl Heves Google Türkiye Pazarlama
Lideri
Eylül 2021 21
GÜNCEL
Curious Felis’le
tanıştınız mı?
Etkisini kanıtlamış kampanyaların
ardındaki stratejileri ve stratejistleri
ödüllendirmek için hayata geçirilen
Curious Felis’e merhaba deyin.
N
e sadece anlatılar ne de rakamlar
yeter, kalplere dokunabilen
kampanyaların
gücünü ifade etmeye. Ancak
her ikisi de, temeli sağlam bir inşaya imkân
sağlayan içgörülere ve stratejilere
çok şey borçludur. Artık, çoğu zaman
göz önünde olmayan ilham verici stratejileri
ve stratejistleri takdir etmek ve
ödüllendirmek için yeni bir yarışma var:
Curious Felis.
MERAK UYANDIRAN STRATEJİLER
Curious Felis’te yer alan kategoriler
beş temel alana odaklanıyor: Davranış
Değiştiren ve Yeni Kalpler Kazandıranlar,
Kategoride Ezber Bozanlar,
Markanın Konumlandırmasını Değiştirenler,
Marka Amacı ile Harekete
Geçirenler ve Markayı Sıfırdan
Yazanlar. Değerlendirme kriterleri
ise problem çözme (yüzde 50), uygulama
(yüzde 30) ve iş sonucu (yüzde
20) olmak üzere başarılı bir stratejiyi
tamamlayan üç ayağa dayıyor sırtını.
BAŞVURULAR HAKKINDA
Curious Felis’e 01 Ocak 2020 – 01 Ekim
2021 tarihleri arasında uygulamaya
konan ve uygulama döneminin en az
yarısı bu tarih aralığına denk düşen
çalışmalarla başvurmak mümkün.
Yarışma, reklamveren firmalar adına
pazarlama iletişimi odaklı stratejik
planlama faaliyetlerinde bulunan her
tür ajans, danışmanlık şirketi ve bağımsız
danışmanın başvurusuna açık.
Başvuruları 1 Ekim 2021 tarihine
kadar devam eden Curious Felis, bu
yıl ilk kez 11 Kasım’da sahipleriyle buluşacak.
Altın, Gümüş ve Bronz olmak
üzere üç kategoride verilecek ödüller
bunlarla sınırlı değil. Kazanan vakalar
aynı zamanda, dünyanın en saygın
reklam araştırma kuruluşlarından
WARC’ta listelenecek. ■
CURIOUS FELIS 2021 JÜRİ ÜYELERİ
Berkant Avcı - Jüri Başkanı
Medina Turgul DDB, Executive Strategy Director
Birçim Öztaşkın
Publicis Groupe Turkey, Board Member
Pamir Gündüz
Senfonico, Head of Strategy
Alper Eroğlu
Unilever Türkiye, Orta Asya, Kafkasya ve İran, Güzellik
ve Kişisel Bakım Kategorisinden Sorumlu Pazarlama
Direktörü ve Yönetim Kurulu Üyesi
Alper Özcan
Kantar Insights, Brand Strategy Lead
Aslıhan Anarat
The&Partnership & m/SIX, Managing Director
Berra Katlav
Alametifarika, Head of Strategy
Bilge Çiftçi
Eczacıbaşı Tüketim Ürünleri, CMO
Ceren Sağlam
Curious Brand Strategy Consultancy, Kurucu
Ceren Şehitoğlu
Tribal Worldwide İstanbul, Head of Strategic Planning
Damla Bal
SesliHarfler Isobar, Yaratıcı Strateji Direktörü
İsmail Seval
Newton.ddc, Kurucu Ortak
Leslie Krespin
4129Grey / AKQA, Müşteri İlişkileri ve Stratejik
Planlamadan Sorumlu Başkan Yardımcısı
Özgü Özbek
Kariyer.net, Ürün Pazarlama Yöneticisi
Pelin Aydın
Ogilvy Istanbul, Head of Strategy
Pelin Aydoğdu
Danone Su Türkiye, CMO
Viktor Kuzu
Deeper & BLAB Kurucu
Volkan Dalkılıç
Havas, ECD
Yusuf Muslubaş
MullenLowe, VP, Strategy
Zeynep Bortaçina Yener
Publicis, Head Of Strategy
22 MediaCat
GÜNCEL
Söyleşi
Sıradışı
bir vaka
yarışması
Berkant Avcı
MEDINA TURGUL DDB,
YÖNETICI STRATEJI DIREKTÖRÜ
Curious Felis’in jüri başkanlığını üstlenen
Medina Turgul DDB Yönetici Strateji
Direktörü Berkant Avcı, yarışma tasarımını
ve bu yeni rekabetin olmazsa olmazlarını
anlatıyor.
Curious Felis sektörde nasıl bir
yenilik anlamına geliyor?
Bu soruya en doğru cevabı verebilmek
için müsaadenizle biraz konunun başına
dönmek istiyorum. Strateji, her zaman
iletişimin bel kemiğini oluştursa
da reklamcılığın stratejiyi bir disiplin
olarak kabul etmesi 70’ler sonu, 80’ler
başına denk geliyor. Strateji departmanının
reklam ajanslarında yaygınlaşması
ise 90’ları buluyor. Türk reklamcılığında
stratejinin gelişiminden
bahsetmek için bu tarihlere bir 10 yıl
daha eklemek lazım. Kısacası strateji,
geçmişi çok eskilere dayanan bir disiplin
-hatta bir sanat- olsa da reklamcılık
için henüz çok yeni. Belki de bu yüzden
genellikle iletişim denince ilk olarak
aklımıza pazarlama iletişimi, reklamcılık
denince de metin yazarlığı ve sanat
yönetmenliği geliyor. Yani strateji jargonuyla
açıklamam gerekirse strateji,
sektörün “top of mind”ında değil. İşte
Curious Felis’le çözmek istediğimiz
problem tam da bu. O yüzden yarışma-
nın misyonunu “Etki bırakan yaratıcı
stratejileri ve stratejistleri daha görünür
kılarak strateji disiplininin saygınlığını
artırmak ve böylece pazarlama
iletişiminde stratejinin ve stratejistlerin
konumunu güçlendirmek” olarak
belirledik. Bu yönüyle Curious Felis,
bildiğimiz yaratıcılık yarışmalarından
farklılaşıyor.
Öte yandan Curious Felis bir vaka
yarışması. Ancak diğer vaka yarışmalarından
birçok noktada ayrışıyor. Curious
Felis fikrinin arkasında, sektörün
önde gelen stratejistlerinden oluşan bir
takım var. Haliyle bu kadar stratejist
bir araya gelince, var olan vaka yarışmalarını
en ince detayına kadar inceledik
ve değerlendirmelerimizi, yarışma
tasarımına yansıtmaya çalıştık. Örneğin
her geçen gün dikkat süresi daha da
azalan katılımcılardan sayfalar dolusu
vaka açıklaması beklemenin, zamanın
ruhuna uygun olmayacağını düşündük
ve başvuru formunu bir sayfayla sınırlandırdık.
Az ve öz olma halini yarışmanın
her noktasına taşımak istiyoruz. Öyle
ki kazanan vakalar, başka bir yenilik
olarak, dünyanın en saygın iletişim
kaynaklarından WARC’un arşivinde
listelenecek. Ancak alıştığımız WARC
makalelerinden farklı olarak yine her
şey bir sayfada özetlenecek. İlerleyen
tarihlerde Curious Felis’in sektöre getirdiği
yenilikleri daha detaylı değerlendirme
fırsatımız olacak. Birazını da
oraya saklayalım.
Kategori yapısı nasıl oluşturuldu,
neler dikkate alındı?
Değerlendirme kriterlerinden jüri
dağılımına kadar her noktada strateji
disiplinini merkeze koyduk. Kategorileri
belirlerken de yine disiplin-odaklı
hareket ettik. Yani bir stratejist, pazarlama
iletişimine hangi noktalarda katkıda
bulunuyorsa, o noktaları kategorilere
yansıtmaya çalıştık. Örneğin bir
stratejist kimi zaman bir markayı sıfırdan
tasarlar kimi zaman var olan bir
markaya yeni anlamlar kazandırarak
onun hem tüketicinin zihnindeki hem
de pazardaki konumunu değiştirir.
İşte bu iki örneğin de Curious Felis’te
kategori olarak karşılığı var. Bir önceki
soruda bahsettiğim az ve öz olma hedefimizi
kategorileri oluştururken de
aklımızda tuttuk ve bu yıl için toplam
altı kategori belirledik. Bizden sonraki
komitelerin de kategorileri az ve öz tutmaya
çalışacağını düşünüyorum.
Kazanmak isteyenler nelere
dikkat etmeli?
Biraz beylik bir söz olacak ama sanırım
samimiyete dikkat etmeliler derim.
Jürimiz ağırlıklı stratejistlerden
ve strateji sürecinin farklı noktalarına
dokunan deneyimli profesyonellerden
oluşuyor. Yani biz bizeyiz. Ve hepimiz
bir brief’in, bazen iki toplantı
arasında, marka yöneticisiyle müşteri
temsilcisinin kahve sohbetinde ortaya
çıkabileceğini biliyoruz. Sırf daha “ciddi”
görünmek adına katılımcılarımızın
bazı noktalarda, kendilerini “mış” gibi
yapmak zorunda hissetmelerini istemiyoruz.
Daha teknik konulara girecek olursak
katılımcılarımıza, öncelikle problemi
doğru tanımlamalarını öneririm.
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Hiçbir strateji nedensiz oluşturulmaz.
O nedeni jürinin anlayabilmesi kritik.
Stratejik yaklaşımın tazeliği, vakanın
kaderini belirleyecek bir diğer önemli
kriter. Bu yıl jüri başkanı olarak sektörde
akım yaratabilen, sadece kendisine
değil, başka markalara da yeni kapılar
açabilen ve etkisi sınırları aşan stratejileri
gün yüzüne çıkarmaya çalışacağımızı
söyleyebilirim. Son olarak stratejinin
teoride kalmadığını, uygulamaya
çok iyi bir şekilde yansıtıldığını görebilmemiz
elzem. ■
Eylül 2021 23
GÜNCEL
Daha güncel
daha esnek
Yoluna yeni online
yapısıyla devam
eden Marka Okulu,
pazarlama iletişimi
ekosisteminin tüm
paydaşlarına temas
eden eğitimleriyle
katılımcılarını
bekliyor.
M
ediaCat tarafından düzenlenen
ve sektörel eğitimlerle
profesyonel dünyada
yeni alanlar açan Marka
Okulu, yeni online yapısıyla karşılıyor
katılımcılarını. Disiplin fark etmeksizin,
markalaşmayı hedef alan sektörleri
ve akademiyi bir araya getiren eğitim
programı, çalışma hayatının ritmine
uyumlu ve esnek bir yapıyla hazırlandı.
YENİ MARKA OKULU YAPISI
Marka Okulu hem bireysel hem de kurumsal
açık katılımlı eğitimlere sahip.
Ve daha önceden de olduğu gibi, her
eğitim incelikli olarak, ilgili sektörün
ve akademinin önde gelen isimleriyle
işbirliği içerisinde hazırlanıyor. Eğitimler
bu yeni esnek online düzende,
hafta içi 19:00-21:30 saatleri arasında
katılımcılarla buluşuyor. Bu eğitimleri
tek tek ya da paket halinde takip etmek
mümkün. Her eğitimin ardından
ise yüzde 80 katılımla başarı sağlayan
katılımcılar, eğitmen ve MediaCat tarafından
imzalanan katılım belgelerini
almaya hak kazanıyorlar. ■
O
Marka Okulu
eğitimleri, ilgili
sektörün ve
akademinin önde
gelen isimleriyle
işbirliği
içerisinde
hazırlanıyor.
NEDEN KATILMALIYIM?
Bulunduğu sektörde
kendisini geliştirmek ve
profesyonelleşmek isteyen
herkes Marka Okulu
eğitimlerinden faydalanabilir.
Kısacası Marka Okulu’nun
kapıları,
• İşletme ve iletişim
alanlarından mezun olup
alanlarında spesifik bir
konuda uzmanlaşmak
isteyen,
• Çalışanlarını alandaki
gelişmelere, doğru
yaklaşımla entegre etmek
isteyen yöneticiler ve
• Çalışma hayatına yeni
bir yön vermek ve pratikle
teoriyi dengelemek isteyen
sektör çalışanları için açık.
Marka Okulu’nun Ekim ayı
programı ise belli oldu.
Eğitimlerin odaklandığı başlıklar
Pazarlama ve Yaratıcılık, Marka
Büyüten Stratejiler, Dijital
Dönüşüm ve Sosyal Medya
Yönetimi, Kullanıcı Deneyimi
Tasarımı (UX) ve Evrimci
Pazarlama şeklinde çeşitleniyor.
Tüm detaylara markaokulu.ist
üzerinden ulaşılabilir.
24 MediaCat
İŞ DÜNYASI
Söyleşi
Önceliğimiz
ilgi alanları
LEGO Group’u bir ürün inovasyon
şirketi olarak tanımladıklarını
söyleyen Tuna Canatar,
pazarlama stratejilerindeki en
önemli değişimin hedef kitleyi
tekrardan tanımlamak üzerine
olduğunu söylüyor ve ekliyor:
“Çocuk, ebeveyn ve yetişkin
hedef kitlede artık hedef kitlemiz
kişilerden daha çok onların ilgi
alanları haline geldi.”
LEGO Group’un faaliyet gösterdiği
pazarlar arasında sorumlu
olduğunuz pazarların payı nedir?
Bu sıralamada Türkiye hangi
yönleriyle ayrışıyor?
İstanbul ofisimizden Yunanistan, Türkiye
ve İsrail pazarlarını yönetiyoruz.
Bu ülkeler çok kırılgan ve farklı zorluklar
barındırıyor fakat diğer taraftan
birçok fırsat da barındırıyor. Türkiye bu
ülkeler arasında ciro ve pazarlama yatırımı
olarak birinci sırada geliyor.
Bu üç ülkedeki alışverişçi davranışları,
pazar dinamikleri, perakende yapıları
ve okazyonlar birbirinden oldukça
farklı. Örnek vermek gerekirse; Nisan
ayında Türkiye’de 23 Nisan bizler için
çok önemli bir dönem iken, aynı dönemde
Yunanistan’da Paskalya dönemi
sebebiyle kampanyalar geliştiriyoruz.
Diğer taraftan, satış kanalları yapısında
çok büyük farklılıklar mevcut. Türkiye
pazarında e-ticaret ve LEGO Store kau
SULTAN ÖNCÜ ARSLANOĞLU
TUNA CANATAR
LEGO GROUP TÜRKİYE,
İSRAİL VE YUNANİSTAN
PAZARLAMA DİREKTÖRÜ
26 MediaCat
YAKIN BAKIŞ
Bugünlerde sıklıkla
kullandığım iş kavramı
✓ Yeşil Marka olabilmek
ve bu vizyonu
taşıyabilmek… Şu
anda en önemsediğim
kavramlardan biri.
Son dönemde beni en çok
etkileyen teknolojik buluş
✓ Özellikle 3D yazıcı
konusundaki gelişmeler
çok ilgimi çekiyor. Son
yıllarda 3D yazıcıları
daha da hızlandırmak
için farklı teknolojiler
bulunuyor. Bunun
ileride hayatımıza çok
farklı konularda pozitif
etki sağlayacağını
düşünüyorum.
✓ Diğer önemli bulduğum
teknolojik buluşlar ise
yeşil enerji odaklı.
Bu sıralar en çok
dinlediğim podcast
✓ Özellikle teknoloji ve
girişimcilik alanında
beni besleyen Aykut
Balcı – Dünya Trendleri
podcast’i.
Son dönemde en çok
vakit geçirdiğim mobil
uygulama
✓ Uzun zamandır günlük
ve profesyonel hayatımı
planlarken kullandığım
Evernote isimli uygulama.
nallarımız büyük bir hızla büyürken ve
önemli bir paya sahipken, Yunanistan
pazarında geleneksel kanal halen büyümesini
ve payını koruyor.
Diğer taraftan bu üç ülkede bulunan
partnerlerimiz ve çalışanlarımızla birlikte
çok güzel bir mozaik olduğumuzu
düşünüyorum. Bu sebeple çeşitlilik
ve kapsayıcılık bizim için şu anda en
önemli konulardan biri durumunda.
Sorumluluğumuz
dahilindeki
Yunanistan,
Türkiye ve İsrail’de
yetişkin grubumuz
2020’yi üç haneli
büyüme ile kapadı.
Yönettiğimiz
bölgede yetişkin
kategorisinde en
hızlı büyüyen ülke
Türkiye.
Çocuktan yetişkine uzanan
hedef kitlenize ulaşmak için pazarlamada
önceliklendirdiğiniz
kanallarda son dönemde neler
değişti?
Pazarlama stratejilerimizdeki en önemli
değişim hedef kitleyi tekrar tanımlamak
üzerine oldu. Çocuk, ebeveyn ve
yetişkin hedef kitlede artık hedef kitlemiz
kişilerden daha çok onların ilgi
alanları haline geldi. Yaptığımız araştırmalara
göre belirlediğimiz ilgi alanları
dahilinde ürün geliştirmeleri yapıp pazarlama
stratejimizi yine bu ilgi alanlarına
göre şekillendiriyoruz.
Pazarlama iletişiminde ise televizyon,
dijital, etkinlik ya da basılı yayın
vb. kırılımlarla başlamak yerine belirlediğimiz
ilgi alanlarını hedefleyecek şekilde
iletişim karmasını oluşturuyoruz.
Dolayısıyla bizim hayatımızda geleneksel,
yeni medya gibi kavramlar yok. Bunun
yerine doğru iletişim kanalını kullanmak
var. Bu kapsamda son iki yıldır
iletişim için harcadığımız bütçe geri dönüşlerinde
yüzde 20’ye yakın artış sağladık.
Televizyon halen birinci sıradaki
yerini korusa da artık hayatımızda güçlü
bir dijital kanal var ve konumunu hızla
yükselten perakende iletişim kanalları
iletişim karmamızda yeni oyuncumuz.
Sorumlu olduğunuz pazarlarda
yetişkinler kategorisine ilgi ne
düzeyde? Türkiye’deki tüketicilerinizin
yaş grubunda nasıl bir
dağılım var?
Üç sene öncesine kadar yetişkin kategorimiz
stratejilerimizde daha geri plandaydı
ve bu alandaki yatırımlarımız oldukça kısıtlıydı.
Önceliğimiz, okul öncesi ve 5-12
yaş arasındaki çocuk kategorisiydi. Özellikle
bu kategorilerde belli bir noktaya
gelmemiz sebebiyle ve ortaya koyduğumuz
“Aile Markası” olma vizyonu doğrultusunda,
yetişkin kategorisine olan
odağımızı ve yatırımlarımızı artırdık.
Ürün geliştirme ve bunun doğrultusunda
farklı ilgi alanlarına sahip yetişkinler
için oluşturduğumuz pazarlama
planımızla birlikte son iki senedir oldukça
hızlı büyüyoruz. Sorumluluğumuz
dahilindeki Yunanistan, Türkiye ve
İsrail’de 2020’de yetişkin grubumuzu üç
haneli büyüme ile kapadık. 2021’de de
aynı hızda büyüyoruz. Artık yetişkin kategorisi
ürün sayısı, pazarlama yatırımı
ve ciro payı olarak portföyde en önemli
oyuncu olmaya aday.
Türkiye’ye burada ayrı bir yer açmak
lazım. Bizim beklentilerimiz Yunanistan
ve İsrail’de daha yüksek ivmelere
çıkmaktı. Fakat yönettiğimiz bölgede
yetişkin kategorisinde en hızlı büyüyen
ülke Türkiye haline geldi.
Ebeveynler, çocuklarının oyun
deneyimlerinde yenilikler görmeye
ne kadar açık?
Şu bir gerçek ki çocuklar ve yetişkinler
her geçen gün zamanlarını teknoloji ve
dijital ile harcama yoluna daha fazla gidiyor.
Fakat özellikle çocuklar için hepimizin
bildiği gibi, bazı güvenlik unsurları
önem arz ediyor. Bu sebeple LEGO’ya
olan ilgi ebeveyn tarafında da artıyor.
Buradaki en önemli konu, bir yandan
geleneksel oyun ihtiyacına karşılık
verebilmek iken diğer taraftan da teknoloji
ile harmanlanmış yeni ürünler
geliştirebilmek. Bu anne-baba tarafında
karşılık bulan bir şey ve onların çocuklarıyla
birlikte seçim yaparken daha rahat
etmesini sağlıyor. Ayrıca, çocukların güvenle
vakit geçirebilmeleri için oluşturduğumuz
LEGO Life isimli platform ile
çocuklar dijital alanda güvenle birbirleriyle
sosyalleşebiliyor.
Ürün geliştirme stratejilerinizde
hangi trendler yönlendirici etkiye
sahip?
Biz bir ürün inovasyon şirketiyiz demek
sanırım yanlış olmaz. Birçok farklı hedef
kitleye farklı ilgi alanları dahilinde
yenilikçi ürünlerimizle ulaşıyoruz. Bu
kapsamda her yıl ürün portföyümüzün
yarısından fazlası yeni ürünlerle güncelleniyor.
Yeni ürün geliştirirken birçok
farklı unsur göz önünde bulunduruluyor.
Fakat en önemli iki unsur; teknoloji
alanındaki gelişmeler ve hedef kitlemizin
ilgi alanları dahilindeki trendler.
Özellikle son üç yıldır çocuk hedef
kitlemiz için AR odaklı iki farklı markamızın
lansmanını yaptık. LEGO yapım
parçalarının teknolojiyle buluştuğu
daha farklı ürünleri de ileride göreceğiz.
Buna ek olarak yetişkin hedef kitlemiz
için sanat, mimari, araçlar, dekorasyon
gibi farklı alanlarda partnerliklerle süslediğimiz
yenilikçi ürünlerimiz devam
edecek. ■
LEGO Group’un Türkiye, İsrail ve
Yunanistan pazarları arasında
Türkiye, ciro ve pazarlama
yatırımı olarak birinci sırada.
Çeşitlilik ve kapsayıcılık en
önemli konu başlıkları.
Son iki yıldır iletişim için
harcanılan bütçe geri
dönüşlerinde yüzde 20’ye
yakın artış.
Televizyon halen birinci sıradaki
yerini korusa da konumunu hızla
yükselten perakende, iletişim
kanalları iletişim karmasında
yeni oyuncumuz.
Yunanistan, Türkiye ve İsrail’de
yetişkin grubu 2020’yi üç haneli
büyüme ile kapadı. Türkiye, üç
pazar arasında bu kategoride
en hızlı büyüyen ülke.
Eylül 2021 27
İŞ DÜNYASI
Karbon nötr
doğa pozitif
Yaşanabilir bir
gelecek için küresel
sıcaklık artışını
sınırlandırmak ile
biyolojik çeşitliliği
korumak birbirini
destekleyen hedefler
durumunda. Bu
hedeflere giden
yolda uygulanan
öncelikli strateji
karbon nötr planları.
Karbon nötr bir
geleceğe ulaşmanın
temelinde ise doğal
iklim çözümleri
yatıyor.
u SULTAN ÖNCÜ ARSLANOĞLU
28 MediaCat
ünya, deyim yerindeyse
D
güç birliği etmiş çevresel
krizlerle karşı karşıya. İklim
değişikliğiyle mücadele
etme stratejilerinin tepesindeyse
karbon nötr gelecek planları var. Birçok
şirketin net sıfır emisyona ulaşma
hedefleri benimsemesi bazısının da
doğayı iyileştirmeye yönelik taahhütlerde
bulunması, özel sektörün eylem
planına dair sinyaller veriyor. Doğal
iklim çözümleri ise karbon nötr bir
geleceğe ulaşmanın esası haline gelmiş
durumda.
Paris İklim Anlaşması, iklim kriziyle
mücadeleye dair kesin bir bilgi paylaşıyor.
İklim değişikliğinin risklerini
ve etkilerini önemli ölçüde azaltmak
istiyorsak, küresel ortalama sıcaklık
artışını 1,5-2 santigrat dereceyle sınırlandırmalıyız.
Uzmanlara göre 2030
yılına kadar bunu başarabilmek için
gerekli olan yüzde 50 net emisyon azaltımında
doğa, tek başına bu hedefin 3’te
1’ini sağlayabilecek konumda.
t
‘Ülkemizde
karbonun bir fiyatı
olabilmesi için
öncelikle ülkemizin
bir karbon bütçesi
ve buna bağlı
olarak da net sıfır
karbon salacağı
seneyi belirlemesi
gerekiyor.’
EN GÜÇLÜ ÜÇ ÇÖZÜMDEN BİRİ
Doğal iklim çözümlerini; karbon depolamayı
artıran ve sera gazı emisyonlarını
önleyen, restorasyon ve iyileştirilmiş
arazi yönetimi eylemleri olarak
tanımlayabiliriz. Bu çözümlerden düşük
maliyetli bir karbon azaltma kaynağı
olarak da bahsedilebilir. O nedenle
karbon emisyonunu azaltmaya yönelik
başvurulan en güçlü üç çözümden biri
ormansızlaşmanın önlenmesi. Bir ormanı
korumak yalnızca ekosisteme
etki etmiyor, yerel toplulukların geçim
kaynaklarına da fayda sağlıyor. Örneğin,
PT Rimba Makmur Utama tarafından
yönetilen ve Endonezya’daki kâr
amaçlı ormanlarda karbon depolamayı
artırmaya yönelik başlatılan proje,
yalnızca ormansızlaşmayı azaltmakla
ve yerel topluluklar için sürdürülebilir
kalkınma fırsatlarını desteklemekle
kalmıyor, yılda 7,5 milyon ton karbondioksiti
de nötrlüyor.
WWF tarafından yayımlanan Enerji
Raporu’na göre insan kaynaklı sera
gazı emisyonlarının yüzde 17’si, başta
ormansızlaşma olmak üzere arazi kullanımındaki
değişimden kaynaklanıyor.
Ormanların kaybını ve azalmasını
durdurmak ve tersine hareket ettirmek,
olumlu iklim enerji senaryolarının
başlıca unsurlarından biri. Ancak
KARBON KREDİSİNE TALEP
ARTACAK
Giderek daha çok şirketin net sıfır ikrapor,
toprak kullanımı emisyonlarını
durdurmaya yönelik etkili eylemlerde
bulunulmadığı sürece, iklim çözümlerinin
yüzde 90’ı aşan başarı olasılığının
yüzde 35 seviyesine düşme ihtimalinin
söz konusu olduğunu ortaya koyuyor.
YEŞİL TOPARLANMA
Yılda 11 milyar tonluk ek karbon azaltımı
sağlama ve karbon kredilerini
ekonomik hale getirme konusundaki
olağanüstü potansiyellerine rağmen
doğal iklim çözümleri, pandemi öncesi
zamanlarda mevcut iklim finansmanından
yalnızca yüzde 2-3’lük pay alabildi.
Dünya Ekonomik Forumu’nun
hazırladığı Nature and Net Zero raporuna
göre Covid-19’un birçok alanda
yarattığı tahribatın ardından “yeşil bir
toparlanma” sağlamak için doğal iklim
çözümleri, ekonomik stratejilerin ayrılmaz
bir bileşeni olmalı. Ancak değerinin
henüz yeteri kadar bilinmediğinin
altı çiziliyor. Uzmanlara göre, başta
kurumsal karbon azaltma iddialarının
nasıl ele alınacağının bilinmemesi ve
doğal iklim çözümlerinin oynayabileceği
rol konusunda fikir birliğinin olmaması
olmak üzere çeşitli kavramsal
ve teknik engeller nedeniyle bu potansiyelden
uzağız. Standartlar ve belgelendirme
konusunda uluslararası geçerliliği
olan bir anlaşmaya ihtiyaç var.
Burada çözüme kavuşturulması gereken
başlıca problem ise güven eksikliği.
Gönüllü Karbon Piyasalarını Ölçeklendirme
Görev Gücü’nün (TS-
VCM) yakın tarihli raporunda belirtildiği
gibi, doğal iklim çözümleri üreten,
ticarete konu kredilerin büyümesini
desteklemek için piyasa mimarisinin,
altyapısının ve finansmanının geliştirilmesi
gerekiyor. Sonuç olarak bir yandan
kamu bilincini artırmaya ihtiyaç
duyulurken, diğer yandan kavramsal
farklılıkları ele almak için çok paydaşlı
güven toplulukları oluşturmak kritik
önem arz ediyor. Ayrıca güven ortamı
oluşturabilmek, yıllardır süren karbon
kredisi arz fazlası ve düşük fiyatların
üstesinden gelebilmede de önemli bir
adım.
DOĞAL İKLİM
ÇÖZÜMLERİNİN
YARATACAĞI
FIRSATLAR
1 milyar
insan
yoksulluktan kurtulabilir.
80 milyon
iş olanağı
yaratabilir.
2,3 trilyon
dolar
Küresel ekonomiye ek
büyüme getirebilir.
3,7 trilyon
dolar
iklim değişikliğinin
yaratacağı zararı
önleyebilir.
Kaynak: Nature4climate
nın sıfırlanması gerekiyor. Bu noktada
karbon fiyatlandırma projeleri öne çıkıyor.
İklim Ekonomisi Enstitüsü’nün
(I4CE) yayımladığı Küresel Karbon
Hesabı 2020 analizine göre karbon fiyatlarının,
2020 yılında ton başına 40
ile 80 dolar, 2030 yılında ise 50 ile 100
dolar arasında olması gerekiyor. Ancak
bu rakamlara henüz ulaşılmış değil.
University College London ve Trove
Research tarafından hazırlanan
Temmuz 2021 tarihli bir rapora göre,
anlamlı bir iklim eylemi için kurumsal
karbon dengeleme maliyetlerinin 10
kat artması gerekiyor. Şirketler tarafından
emisyonlarını dengelemek için
kullanılan karbon kredilerinin fiyatları,
son birkaç yıl içinde oluşan arz fazlalığı
ve karbon kredisi ödemelerinin
gerçekten karbon emisyonlarını azaltıp
azaltmadığını anlamadaki zorluk
sebebiyle oldukça düşük. Rapora göre
bu fazlalıklar olmadan bugün 3-5 dolar/
ton karbondioksit olan fiyatlar, karbondioksit
ton başına 15 dolara yükselecek.
2030 yılına kadar karbon kredisi
fiyatlarının 20-50 dolar/ton karbondioksit
seviyelerine ulaşacağını öngören
rapora karşılık, İklim Ekonomisi Enstitüsü’nün
Küresel Karbon Hesabı 2020
analizine göre beklentiler 100 dolara
kadar yükseliyor.
%
40
KARBON DENGELEME
Küresel sıcaklık artışını 1,5-2 santigrat
dereceyle sınırlandırma hedefine
ulaşmak için net emisyon miktarlarılim
taahhütlerini benimsemesi karbon
kredisi talebinin önümüzdeki 10 yılda
5-10 kat artabileceğine işaret ediyor.
Ancak bu senaryoda hükümetlere büyük
görev düşüyor. Hükümetler, yerel
politikalar yoluyla emisyonları başarılı
bir şekilde azaltırsa, gönüllü piyasa yoluyla
işletmelere daha az karbon kredisi
verilecek. Bu, karbon kredisi fiyatlarını
daha da artıracak ve potansiyel
olarak 100 dolar/ton karbondioksite
ulaşılacak.
Uzmanlar, karbon dengeleme konusunda
görüş ayrılığında. Kimilerine
göre karbon dengeleme, gelişmekte
olan ülkelere iklim finansmanı olarak
dönebilecekken kimilerine göre emisyon
dengelenmesi, küresel ısınmayı yavaşlatmak
için gereken ciddi emisyon
kesintileri için teşvikleri azaltmakta.
Globalde karbon dengelemenin faydaları
tartışıladursun Türkiye’de henüz
karbon fiyatı belirlenmiş değil. Prof.
Dr. Levent Kurnaz’ın İklim Gazetesi’nde
yayımlanan “Türkiye’de karbon
kredileri nasıl çalışabilir?” başlıklı yazısında
kaleme aldığı üzere “Ülkemizde
karbonun bir fiyatı olabilmesi için öncelikle
ülkemizin bir karbon bütçesi ve
buna bağlı olarak da net sıfır karbon salacağı
seneyi belirlemesi gerekiyor. Bu
iki nokta kanun hükmünde yürürlüğe
girmeden de karbon piyasası vicdanınızı
rahatlatmanın ötesinde bir fayda
sağlamaz.” ■
Karbon kredilerinde
doğal iklim çözümlerinin payı
Bu, 2010’da yalnızca %5’ti.
Kaynak: McKinsey, Nature and Net Zero, Mayıs 2021
Eylül 2021 29
ADVERTORIAL
Bosch Ev
Aletleri
mühendis
adaylarıyla
buluşuyor
Bosch Ev Aletleri’nin
ana sponsorluğunda,
IAB Akademi
tarafından
düzenlenen Dijital
Öğrenci İşleri Eğitim
Kampı UniChallenge
Tech, mühendis
adaylarına teknoloji
odaklı “dijital
pazarlama iletişimi”
dünyasının kapılarını
aralıyor.
Etkinlikle
ilgili
ayrıntılı
bilgi için
ühendislik öğrencilerine
M
teknoloji ve pazarlamayı
bir arada kullanmayı öğretmeyi
hedefleyen Dijital
Öğrenci İşleri Eğitim Kampı UniChallenge
Tech, bu yıl 13–24 Eylül tarihleri
arasında üçüncü kez düzenleniyor.
“Yaşam için Teknoloji” sloganıyla çalışmalarını
sürdüren Bosch Ev Aletleri’nin
ana sponsorluğunda online
olarak yapılacak organizasyon, dijital
dönüşümde rol alacak mühendis
adaylarının daha donanımlı bir şekilde
mezun olmalarına katkı sunuyor.
Yaşam ve doğa dostu teknolojileriyle
geleceğin dünyasına yatırım yapan
Bosch Ev Aletleri’nin katkılarıyla düzenlenen
etkinlik, yarının dünyasını
kurgulayacak mühendislik adaylarına
yeni bir ufuk kazandırmayı amaçlıyor.
Teknoloji ve pazarlamayı aynı potada
eriten program, mühendislik öğrencilerinin
kariyer planlarını farklı
bir bakış açısıyla değerlendirmelerini
ve sektörün bu alandaki insan kaynakları
açığını gidermeyi amaçlıyor. İki
hafta sürmesi planlanan ve katılımın
50 kişiyle sınırlı olduğu programda
öğrenciler dijital odaklı eğitimler alma
imkânı bulurken hem teknoloji hem de
pazarlama alanındaki son gelişmeleri
öğrenme fırsatı yakalıyor.
BOSCH EV ALETLERİ’NDEN
DİJİTAL DÖNÜŞÜME DESTEK
Dijital dönüşüm konusunda pek çok çalışmaya
imza atan ve Türkiye’de, farklı
grupların dijital yetenekler kazanması
amacıyla birçok proje yürüten Bosch
Ev Aletleri’nin ana sponsorluğundaki
etkinliğe üniversitelerin üçüncü ve
dördüncü sınıflarında okuyan öğrenciler
ile yeni mezunlar katılabiliyor.
Katılımcıların dijital dünyadaki kariyer
fırsatları hakkında bilgi edinebilecekleri
program aynı zamanda sektör
temsilcilerinin tecrübelerini yeni nesle
aktarmasını da sağlıyor. UniChallenge
Tech süresince dijital dünyayı daha yakından
tanıyacak olan mühendis adayları
başarılı şirketlerin öykülerini ajans
temsilcilerinden ve reklamverenlerden
dinleme şansı da buluyor. Teknoloji ve
pazarlama alanındaki global gelişmelerin
de değerlendirileceği programda,
gençlerin değişen ve gelişen dünyaya iş
dünyası bakış açısıyla entegre edilmeleri
de sağlanıyor.
MÜHENDİS ADAYLARI İÇİN
STAJ ŞANSI
İki haftalık programa katılacak olan
mühendis adaylarının belirlenecek
proje çalışması kapsamında sunumlar
hazırlayacakları UniChallenge Tech’te
en iyi üç sunumu hazırlayan ekipler,
IAB TR üyesi firmalarda bir aylık staj
yapma şansı da bulacak.
Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi’nde, ilk kez
2019 yılında fiziksel olarak yapılan
UniChallenge Tech, geçtiğimiz yıldan
beri online olarak düzenleniyor. Uni-
Challenge Tech’e mühendislik bölümü
dışında yönetim bilişim sistemleri bölümünden
de başvurular kabul ediliyor.
İlk iki yılda 110 katılımcıyla teknoloji
ve pazarlama dünyasını buluşturan
programın bu yıl da gençlere pek çok
dijital yetenek kazandırması planlanıyor.
■
30 MediaCat
ADVERTORIAL
Vaillant
yaşanabilir
bir dünyaya
yatırım
yapıyor
Kaynaklarının büyük bölümünü
sürdürülebilirliğe ayıran Vaillant,
daha iyi bir iklim oluşturma
hedefiyle yenilenebilir enerjiye
yatırıma odaklanıyor; müşterisine
enerji verimli ve çevre dostu
ürünler sunuyor.
32 MediaCat
47 yıldır iklimlendirme
1
sektörüne yatırıma odaklanan
Vaillant Group, o
günden bugüne sürdürülebilirlik
kavramı üzerine kafa yoruyor,
ürettiği cihazların bu konuya en
üst düzeyde uyumlu olması için çaba
sarf ediyor. Sürdürülebilirlik stratejisi,
Vaillant Group’un sürdürülebilirlik
faaliyetlerinin temelini oluşturuyor.
Vaillant Group Türkiye de bu vizyonla
ilerliyor, grubun vizyonu doğrultusunda
aynı ilkeleri benimsiyor. Evdeki
iklimin ayrılmaz bir şekilde küresel
iklimle bağlantılı olduğunu vurgulayan
Vaillant Türkiye Pazarlama Direktörü
Hazım Bumin, bu bakış açısıyla kaynaklarının
büyük bölümünü sürdürülebilirliğe
ayırdıklarını söyledi.
Vaillant’ın evimizde, çevremizde
daha iyi bir iklim oluşturmayı hedef
olarak benimsediğini vurgulayan Bumin
sözlerine şöyle devam etti: “Çevreye
karşı olan sorumluluklarımız her
geçen gün daha fazla gündemimizde
oluyor. Bu alandaki farkındalık ve dönüşüm
için çok doğru bir zaman. Karbon
salımının kontrol altına alınması
da bu anlamda birinci derecede önemli.
Bu konuda elimizdeki bir araştırma
ısıtma cihazlarının hane halkı karbon
üretiminde çok büyük paya sahip olduğunu
ortaya koyuyor. Biz de Vaillant
olarak yaptığımız her işte, enerji verimliliğini
ana amaçlardan biri olarak
görüyoruz. Yenilenebilir enerjiye yatırım
yapıyoruz. Her geçen gün daha
verimli ürünleri piyasaya sunuyoruz.
Özellikle yenilenebilir enerjiye sahip
ısı pompasında, çevreci ürünlerle ürün
gamımızı zenginleştiriyoruz. Hem
enerji verimliliği hem de çevre dostu
teknolojiler açısından sektöre öncülük
ediyoruz.”
‘2030 YILINA KADAR İKLİM-NÖTR
OLMAYI AMAÇLIYORUZ’
Sürdürülebilirlik yolunda ölçülebilir
hedefler koyduklarına dikkat çeken
Bumin, Vaillant Group tarafından
hayata geçirilen SEEDS projesine değindi.
Bumin, “Vaillant Group olarak
CO2 emisyonlarını azaltmak adına
2011 yılında SEEDS projesini hayata
geçirdik. Sürdürülebilirlikten gelen
SEEDS kapsamında 2030 yılına kadar
Vaillant Group olarak iklim-nötr
olmayı, enerji tüketimini yüzde 40 ve
CO2 emisyonunu yüzde 50 azaltmayı
amaçlıyoruz” ifadelerini kullandı.
‘TÜKETİCİLER ARTIK
SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRÜNLER TALEP
EDİYOR’
“En önemli gündemimiz Covid-19
pandemisi gibi görünse de son aylarda
dünyada ve ülkemizde yaşanan olayların
ışığında, dünyanın asıl gündeminin
küresel ısınma olacağı ortada”
diyen Bumin, son dönemde küresel
ısınma ile gelen sıkıntıların kendini
fazlasıyla hissettirmeye başladığını
vurguladı. Vaillant’ın, müşterilerinin
ısıtma ve soğutma ihtiyaçlarını
doğaya en az zarar verecek, en çevreci
ürünlerle karşılamayı hedeflediğini
dile getiren Bumin, “Ürün geliştirme
sürecinde sürdürülebilir bir yol izlemek
adına tasarlanmış sistematik bir
yaklaşım olan “6 Yeşil Kural”ı uyguluyoruz.
Bu kriterler tüketicilerin artık
sürdürülebilir ürünler talep etmesi
adına büyük önem taşıyor. Bu kuralları;
Enerji verimliliği, Dayanıklılık, So-
m
‘SEEDS projesi
kapsamında
2030 yılına kadar
Vaillant Group
olarak iklim-nötr
olmayı, enerji
tüketimini yüzde
40 ve CO 2
emisyonunu yüzde
50 azaltmayı
amaçlıyoruz.’
rumluluk, Hizmet, Kullanım, Yaşam
döngüsü şeklinde altı başlık altında
grupladık. Sürdürülebilir ve enerji
verimli ürünlerimiz ile inovasyona
yatırım yaparken kaynak korumayı
ve düşük emisyonlu teknolojileri destekliyoruz”
diye konuştu.
‘YENİLENEBİLİR ÜRÜNLER ÖN
PLANA ÇIKACAK’
Geleceğin iklimlendirme sektöründe
yenilenebilir ürünlerin başrolde olacağını
kaydeden Bumin, “Isı pompaları ve
hidrojen ile çalışan cihazlar öne çıkacak.
Biz de ısı pompası ve hidrojen kategorisinde
müşterilerimize en iyi ürünleri
sunmak için çalışıyoruz. Ar-Ge’ye ciddi
yatırımlar yapıyoruz” dedi. Yeni ürün
geliştirme çalışmalarında tüm yaşam
döngüleri boyunca enerji verimli ve
çevre dostu olan ürünlere öncelik veren
Vaillant’ın, bu doğrultuda son olarak
geliştirdiği, küresel ısınma potansiyeli
açısından benzerlerine göre 700
kat daha çevreci ve verimli ısı pompası
aroTHERM plus, A+++ verimlilik sunuyor.
aroTHERM plus, hem ısıtma, hem
soğutma hem de sıcak su kullanımını tek
bir cihazda sunuyor. Ürün, İngiltere'nin
önde gelen ev dekorasyon dergisi Homebuilding
& Renovating Magazine’in
düzenlediği Green Home Awards’da da
ödüle layık görüldü. aroTHERM plus,
gezegenimizi koruma hedefiyle yeşil
çözümlerde öncülük eden üreticileri
takdir eden Green Home Awards’da
oyunun kurallarını değiştiren teknolojisiyle
“En İyi Isı Pompası” kategorisinin
kazananı oldu.
Vaillant’ın daha yeşil bir dünyaya
katkı sağlamak amacıyla hayata geçirdiği
Green iQ konseptli ürünlerinde
teknolojinin avantajları en üst düzeyde
sunuluyor. Ürünler, kullanıcılara
üst düzey konfor sağlarken daha verimli
enerji kullanımı ile dünyamızın
korunmasına da katkıda bulunuyor.
Vaillant’ın, Green iQ etiketli ecoTEC
Exclusive yoğuşmalı kombisi; multi
yoğuşma sağlayan teknolojisi ile standart
kombilere kıyasla yüzde 8’e varan
ek tasarruf ve düşük maliyetli enerji
kullanımı vaat ediyor. Ürün, cep telefonuyla
kontrol ve uzaktan erişim gibi
üstün özelliklere sahip. Vaillant’ın
ecoTEC Plus kombisi de 21 kW’tan 37,7
HAZIM BUMIN
Vaillant Türkiye
Pazarlama Direktörü
kW’a kadar geniş ısıtma ve 26 kW’tan
39,7 kW’ya kadar sıcak su kapasite
seçenekleriyle bol miktarda sıcak su
konforu sağlıyor. Ürün, ısıtma ve sıcak
suda yüksek enerji verimliliği ve yüzde
10 olan düşük modülasyon oranı ile
maksimum tasarruf sunuyor. Vaillant
Flexotherm ise hem toprak, hem su
hem de hava bazlı çalışabilme özelliği
ile ısı pompası ailesinde benzersiz bir
ürün olarak gösteriliyor. ■
Eylül 2021 33
İŞ DÜNYASI
Araştırma
Beyaz yakalıyı
anlama kılavuzu
İllüstrasyon:
Erhan Özden, Happy
People Project
Art Direktör
34 MediaCat
Beyaz yaka pandemiyle birlikte yaşadığı sınır deneyiminde
neleri sorguladı? Çalıştığı kuruma olan aidiyeti ne yönde
değişti? En önemlisi de bundan sonrası için beklentileri neler?
Habitus Research’ün 30 beyaz yakalıyla yaptığı görüşmelere
ek olarak, FikriMühim’in 400 beyaz yakalıyla gerçekleştirdiği
anket çalışması pandeminin ardından beyaz yakalının
haletiruhiyesini ortaya koymakla kalmıyor, iş dünyasına da yol
haritası sunuyor.
u EZGİ HÜNERLİ
andemi hayatlarımıza dair
P
irili ufaklı hemen her şeyi
belli ölçülerde etkiledi.
Bu etkinin gücü, kapsamı
ve geleceği en çok konuştuğumuz
gündem maddelerinden biri uzun zamandır.
Bu büyük denklemde beyaz
yakanın nerede durduğunu, bu süreci
nasıl yaşadığını ve bu sürece dair beklentilerini
anlamak üzere bir araştırma
gerçekleştirdik: Habitus Research’ün
farklı ölçeklerdeki firmalarda çalışan
30 beyaz yakalıyla yaptığı etnografik
derinlemesine görüşmelere ek olarak,
FikriMühim’in 400 beyaz yakalıyla
gerçekleştirdiği anket çalışmasının
bulgularını sizlerle paylaşıyoruz.
YENİ BİR TÜR SORGULAMA
Pandemi hayatlarımızda büyük bir belirsizlik
ve korku olarak yerini aldı. Kimsenin
ne olduğuna ve ne yapacağına dair
fikrinin olmadığı, ilk kez karşılaşılan bir
durum karşısında herkesin kendince öncelikli
bulduğunu yapmaya çalıştığı bir
süreç geçirdik ve hâlâ da geçiriyoruz. Firmalar
da çalışanlarına yönelik aldığı kararlar
bağlamında bu sürecin bir parçası
oldu. İşverenin bu dönemde attığı adımlar
beyaz yakanın işyerlerini daha önce
olmadığı şekilde gözlemlemesine, bunun
sonucunda işverenine yönelik yeni tip bir
sorgulama içine girmesine sebep oldu.
Pandemiden önce, beyaz yakanın
çalıştığı kuruma dair algısı, alışık olduğu
değerler sistemi üzerinden oluşuyordu.
Kurumun çalışanına sağladığı
haklar, ücret ve izin politikası, çalışanına
toleransı gibi konular üzerinden
kurumun ne derece çalışan odaklı ve
BAŞKA FIRMALARLA
KARŞILAŞTIRDIĞINIZDA
IŞYERINIZIN
ÇALIŞANLARINA
SUNDUĞU
OLANAKLARI NASIL
DEĞERLENDIRIRSINIZ?
İyi/Çok iyi %49,5
Ne iyi ne değil %32,2
İyi değil/Hiç iyi değil %18,2
n
Bugün alışık
olduğumuz düzenin
dışında, daha önce
karşılaşılmamış
bir kriz, bir
sınır deneyim
içerisindeyiz. Bu
sınır deneyimde
kurumların
yaptıkları tercihler
ve onları uygulama
biçimleri, o kurumun
ahlaki değerlerine
dair daha önce
yapılmamış türden
bir sorgulamaya
sebep oluyor.
insani koşullara sahip olup olmadığı
değerlendirilirdi.
Bugün ise alışık olduğumuz düzenin
dışında, daha önce karşılaşılmamış
bir kriz, bir sınır deneyim içerisindeyiz.
Bu sınır deneyimde kurumların
yaptıkları tercihler ve onları uygulama
biçimleri, o kurumun ahlaki değerlerine
dair daha önce yapılmamış türden
bir sorgulamaya sebep oluyor.
Önceleri kurumların bireysel düzlemde
gerçekleşen meselelere yaklaşımı
o kurumun imajına dair bir perspektif
sunardı. Bugün ise o kurumlar tüm
çalışanlarını ilgilendiren topyekûn
bir mücadele içerisindeler. Kurumun
böyle bir mücadeledeki tutumu, o kurumu
ahlaki olarak belli bir taraf olan,
canlandıran bir yapıya büründürdü.
Pandemiyle birlikte kurumlar çok daha
somut ve yoğun bir biçimde ahlaki değerleri,
vicdani muhakemesi ve belli bir
kişiliği olan canlı bir yapı olarak görüldü.
İşverenin kriz ortamında yapmayı
seçtikleri, kurumun “gerçek yüzü”nü
tüm çalışanlar nazarında ortaya çıkaran
unsurlar oldu. Dolayısıyla, bugün
büyüklü küçüklü her firmanın aldığı
karar, yapılanlar ve yapılmayanlar beyaz
yakanın çalıştığı kurumla ilişkisini,
kuruma olan aidiyetini ve bunun neticesinde
yaşam biçimini yeniden gözden
geçirmesine neden oldu.
Bahsi geçen gözden geçirme halini
her beyaz yakanın aynı yoğunlukta
yaşadığını söylemek mümkün değil.
Beyaz yaka arasında, kariyerini ona sunulan
imkânlar ve haklar çerçevesinde
değerlendiren, halihazırda çalışma koşulları
üzerine kafa yoran ve koşullarını
sürekli iyileştirmeye çalışan kitle, bu
konuya dair daha yoğun bir sorgulama
içinde. Beyaz yaka, bu sorgulama içerisindeyken
kurumların pandemiye
yönelik aldığı kararlar ve tedbirlerini
birbiriyle kıyasladı. Herkes kendi
kurumunu derecelendirirken, başka
kurumların ne tür önlemler aldığını,
oralarda çalışanlara sunulan hakların
niteliği ve niceliğini, işyeri mekânlarında
ne tür düzenlemeler yapıldığını
kendi kurumunda sunulanlarla kıyas
yaparak bir sonuca ulaştı.
Eylül 2021 35
İŞ DÜNYASI
ALINAN TEDBİRLER, KORUNAN/
SUNULAN HAKLAR
Beyaz yaka için şirket değerlerini tartışmaya
açan en temel konu, kurumların
uzaktan çalışma meselesine yaklaşımları
oldu.
Bu süreçte, beyaz yaka işvereninden
evden çalışma konusunda hızlı bir
biçimde çalışanın sağlığını önceliklendiren
kararlar almasını bekledi. Ancak
her kurum bu beklentiyi karşılayamamış.
Evden çalışma kararının hızlıca
alınmaması, kurumun evden çalışma
kararına direniş göstermesi ya da işlerin
uzaktan halledilebiliyor olmasına
rağmen çalışanların işyerine çağrılması
gibi durumlar beyaz yakayı rahatsız
etmiş. Kurumsal olarak evden çalışmaya
yönelik karar çıksa da, yöneticinin
çalışanı işyerine getirtmesi alınan kararların
ciddiyetini sorgulatmış.
Beyaz yaka bu süreçte çalışan odaklı,
keyfî kararlara müsaade etmeyen, alınan
kararlarda belirsizliğe mahal vermeyecek
bir yaklaşım bekledi. Ancak net
kararların olmadığı, keyfî alanlara açık
yaklaşımlar sebebiyle kurumun değerleri,
yetkinliği, konuya hâkimiyeti bağlamında
soru işaretleri gündeme geldi.
İşverenin tutumu yalnızca uzaktan
çalışma, işyerinde sosyal mesafe oluş-
PANDEMI SÜRECINDE
IŞYERININ ALDIĞI
KARARLAR KIMIN
ÇIKARLARINI
KORUYORDU? (%)
Daha ziyade şirketin çıkarlarına
yönelikti.
İki tarafın da çıkarlarını
gözetiyordu.
Daha ziyade çalışanların
çıkarlarına yönelikti.
47
44
9
T
İşyerinde
oluşturulan
ergonomik
ortamın evde
oluşturulabilmesi,
eşyaların şirketler
tarafından temin
edilmesi, o şirketin
çalışanın gözünde
memnuniyetini
artıracak hamleler
olarak görülse
de, araştırma
dahilinde bu
kapsamda aksiyon
alan bir firma ile
karşılaşılmadı.
PANDEMI SÜRECINDE
IŞYERINIZIN ALDIĞI
KARARLARDAN NE KADAR
MEMNUNSUNUZ?
H
Memnunum/Çok memnunum
%48,5
Ne memnunum ne değilim %35
Memnun değilim/Hiç memnun
değilim %16,5
turmak ve hijyen konularında yapılan
düzenlemeler üzerinden değerlendirilmiyor
elbette. Sağlıkla alakalı tedbirlerin
yanı sıra işyerinde halihazırda var
olan hakları korumak ve yeni koşullara
uygun yeni haklar sunulması da bir
gündem olarak beliriyor.
Ofisten evde çalışmaya geçiş sürecinde
beyaz yakanın normalde sahip
olduğu çok temel birtakım haklardan
mahrum kalma ihtimali ve kimi zaman
da gerçeği, kurumla çalışan arasında
çekişme yaratan konulardan biri. Ofiste
çalışmanın getirilerinden olan yemek
giderinin veya yemeğin genellikle
kurum tarafından karşılanıyor olması
ve çalışmak için gerekli fiziksel koşulların
ofis ortamında sağlanıyor olması,
evden çalışma modeline geçilince birer
soru işaretine dönüştü. Yeni çalışma
düzenine ayak uydururken, başta mutfak/yemek
masrafları olmak üzere,
çalışma saatleri içerisinde harcanan
doğalgaz, elektrik, internet giderlerine
destek veren şirketler, vermeyenlere
göre yine çalışanına değer veren ve çalışan
odaklı olarak değerlendiriliyor. Bu
tür desteklere yanaşmayan kurumların
ise krizi yalnızca kendi lehine fırsata
çevirdikleri, kurumsal harcamaları
EVDEN ÇALIŞTIĞINIZ
SÜREÇTE ÇALIŞMA
TEMPONUZ NASILDI?
%54 %27
Ofiste
çalıştığımdan
daha çok
çalıştım.
EVDEN ÇALIŞMANIN
YORUCULUĞU SİZİN
İÇİN NASILDI?
Pandemi iş
değiştirmenin
tek sebebi
olmasa da
hızlandırıcısı
olarak
görülüyor.
Ofiste
ne kadar
çalışıyorsam
evde de
o kadar
çalıştım.
%19
Ofiste
çalıştığımdan
daha az
çalıştım.
Genel olarak daha
yorucuydu. %46
Genel olarak daha az
yorucuydu. %36
Ofiste çalışmakla aynı
yoruculuktaydı. %19
36 MediaCat
kısarken çalışanın giderlerini önemsemedikleri
yönünde bir yaklaşım öne
çıkıyor.
Çalışma ortamına dair talep edilen
bir diğer ihtiyaç ise işyerinde oluşturulan
ergonomik ortamın evde oluşturulabilmesi.
Çalışma masası ve sandalyesi,
bilgisayar üstünden yapılan toplantılar
için kulaklık gibi eşyaların şirketler
tarafından temin edilmesi, o şirketin
çalışanın gözünde memnuniyetini artıracak
hamleler olarak görülse de, araştırma
dahilinde bu kapsamda aksiyon
alan bir firma ile karşılaşılmadı.
Beyaz yaka çalıştığı kurumun bu
süreçteki yönetim başarısını, pandemi
öncesinde kuruma dair sahip olduğu
algının bir uzantısı olarak değerlendiriyor.
Pandemi, çalışanın kurumla arasında
var olan ilişkiye bir boyut daha
getiriyor. İşverenin bu süreçteki başarısı
ya da başarısızlığı konuşulurken
“şaşırtmadı”, “hayal kırıklığı yarattı”,
“beklediğimden iyi yönetti” şeklinde
ifadelerle karşılaşıldı. Bu süreçte kuruma
yönelik imaj ya pekişti ya da şaşırttı...
İşverenine karşı hayal kırıklığı
duyanlar için iş değişimi seçeneği bir
gündem. Pandemi iş değiştirmenin tek
t
Hibrit çalışma
modelinden
vazgeçmek
istemediğini
her fırsatta dile
getiren beyaz yaka
için bu modelin
sürdürülebilirliği,
işverenin çalışanın
hakkını ve özel
hayatını gözeterek
düzenleme yapması
ile mümkün olabilir.
EVDEN ÇALIŞMANIN YORUCULUĞU SIZIN IÇIN NASILDI?
Çocuksuz
Çocuklu
EVDEN ÇALIŞMAK BENIM IÇIN DAHA VERIMLI OLDU.
Büyük
işletmeler
KOBİ
EVDEN ÇALIŞIRKEN ÖZEL HAYATIMLA IŞ HAYATIM
BIRBIRINE KARIŞTI.
Çocuksuz
Çocuklu
%13,6
%33,3
%19,9
%17
%29,7
%23,4
%54
%30,6
%46,1
%28,1
%56,4
%64,3
%20,6
%17,9
Daha yorucuydu Daha az yorucuydu Aynı yoruculuktaydı
%63,1
%49,5
Verimsiz oldu Aynıydı Verimli oldu
%13,9
%18,7
Karışmadı Karıştı Ne karıştı ne karışmadı
PANDEMIYLE
BIRLIKTE IŞYERLERINI
DEĞERLENDIRME
KRITERLERIM DEĞIŞTI.
Katılıyorum/kesinlikle
katılıyorum. %71
Ne katılıyorum
ne katılmıyorum. % 20
Katılmıyorum/kesinlikle
katılmıyorum. %9
EVDEN ÇALIŞIRKEN
IŞLERIN IŞLEYIŞINDE BIR
AKSAMA OLDU MU?
Bir değişiklik olmadı, aynı şekilde
devam etti. %53
Aksamalar oldu . %26
Daha verimli sonuçlar alındı. %21
sebebi olmasa da hızlandırıcısı olarak
görülüyor.
GLOBAL ŞİRKETLER SINAVI GEÇTİ
Şirketlerin tutumu değerlendirilirken
global şirketlerin bu süreci daha iyi
yönettiğine dair ortak bir görüş var.
Özellikle uzaktan çalışmaya izin verilmesi,
ofise gidilmesi gereken durumlarda
sağlıktan tasarruf yapılmayacak
şekilde önlemler alınması, hijyen ve
mesafe kurallarına itibar edilmesi gibi
konularda global şirketler sınıfı daha
iyi notlarla geçmiş durumda.
Öte yandan KOBİ’lere ve patron
şirketlerine dair aynı genellemeyi yapmak
mümkün görünmüyor. Şirketin
alacağı aksiyonların yalnızca patrona
bağlı olması alınan kararların meşruluğunu
sorgulatıyor. Böyle bir düzlemde
kaçınılmaz olarak beyaz yaka kurumun
Eylül 2021 37
İŞ DÜNYASI
şirket kültürünü, o kuruma aitliğini ve
nasıl bir yerde çalışmak istediğini de
her zamankinden fazla sorguluyor.
ESNEK ÇALIŞMA MI MESAİLİ
ÇALIŞMA MI?
Pandemi öncesinde beyaz yakanın esnek
çalışma, uzaktan çalışma gibi talepleri
iş-özel hayat dengesini sağlamak
üzere oluşturulan, çalışanın lehine bir
politika olarak gündeme gelirdi. Bu imkân
pandemiyle süreklilik kazanınca
tam zamanlı ofiste çalışmanın gerekliliği
bundan sonrası için beyaz yaka tarafından
daha çok sorgulanır oldu. Artık
her gün işe gitme ve trafikte zaman
kaybetme fikri “gereksiz” bulunduğu
gibi, beyaz yakanın da tam zamanlı ofise
dönmeye niyeti ve motivasyonu yok.
Bu dönemde trafikte geçirilen saatlerin
uyku olarak dönmesi, evde istenilen
kıyafetle çalışabilmek, toplantıya tam
vaktinde bağlanabilmek gibi imkânlar
iş ile kurulan ilişkiyi daha konforlu bir
alana taşıyor. Ancak mevcut evden çalışma
sistemi belli konularda rahatlık
a
Artık her gün işe
gitme ve trafikte
zaman kaybetme
fikri “gereksiz”
bulunduğu gibi,
beyaz yakanın da
tam zamanlı ofise
dönmeye niyeti ve
motivasyonu yok.
PANDEMI GÜNDEMI ORTADAN KALKARSA
(YA DA OFISTEN ÇALIŞMA RISKI KABUL EDILIR SEVIYELERE
DÜŞERSE) ÇALIŞTIĞINIZ IŞYERI SIZCE HANGI ÇALIŞMA
DÜZENINI UYGULAR?
Eski ofis düzenine geri döneceğimizi düşünüyorum/biliyorum. %68
Hem ofisten hem de uzaktan çalışabileceğimiz bir modele geçeceğimizi
düşünüyorum/biliyorum. %29
Uzaktan çalışmaya geçeceğimizi düşünüyorum/biliyorum. %3
getirse de, bu durumun işveren tarafından
çoğu zaman suistimal edildiği
iddia ediliyor.
Özellikle sokağa çıkma yasaklarının
olduğu dönemde evde geçirilen sürenin
artmasıyla mesai saatleri dışında
çalışılmamasına yeterince uyulmadığı
dile getirildi. Çalışma saatlerine yönelik
belli kurumsal kararlar olsa dahi
yöneticinin inisiyatifine bağlı olarak o
kurallar esnetiliyor. Akşam saatlerine
ve hafta sonlarına toplantı konulması
olağanüstü hal iken evde olunması sebebiyle
beyaz yakanın normali haline
dönüyor. Bazı yöneticilerin durumu
“zaten evdeyiz” yaklaşımıyla ele alması
ve evden çalışmanın bizzat kendisinin
lütuf olarak değerlendirilmesi beyaz
yaka için evden çalışmayı dezavantaja
dönüştürüyor. Kuralların esnekliğinin
bu derece kanıksanması ile birlikte,
işyerleri çalışanının özel/ev hayatına
izinsiz dahil oluyor. Dolayısıyla evden
çalışmak bu şekliyle beyaz yakaya pandemi
öncesinde talep ettiği türden bir
esneklik getirmiyor.
SEÇME ŞANSINIZ OLSA
AŞAĞIDAKI ÇALIŞMA
DÜZENLERINDEN
HANGISINI SEÇERDINIZ?
İstediğim zamanlar evden,
istediğim zamanlar ofisten
çalışmak isterim. %51
Belirli bir düzen içinde bazen
ofisten bazen de evden çalışmak
isterim. %27
Hep evden çalışmak isterim. %13
Hep ofisten çalışmak isterim. %9
38 MediaCat
EVDEN ÇALIŞMANIN ETKILERI
Pandemi sürecindeki kararları sebebiyle işyerimle olan ilişkimi
yeniden değerlendirmek durumunda kaldım. %33
Pandemi sürecini kişisel gelişimim için verimli şekilde kullandım. %51
Pandemi sebebiyle geleceğe dair umutlarım azaldı. %55
Evden çalışmak benim için daha verimli oldu. %57
Evden çalışırken özel hayatımla iş hayatım birbirine karıştı. %61
Evden çalışınca da işler aynı şekilde yürüdü. %68
Pandemi “daha iyi yaşam” algımı değiştirdi. %70
Pandemiden sonra işletmeler çalışanlarına olan davranışlarını
gözden geçirmek zorunda kalacaklar. %71
Pandemiyle birlikte işyerlerini değerlendirme kriterlerim değişti. %71
Pandemi sonrası dünyada işveren ve çalışanlar arasındaki ilişkinin
muhakkak değişeceğini düşünüyorum. %75
Pandemi herkese evden çalışmanın mümkün olduğunu gösterdi. %75
Pandemi sonrası dünyada çalışma düzeninin muhakkak değişeceğini
düşünüyorum. %79
İLERLEYEN ZAMANLARDA
EVDEN ÇALIŞMA DÜZENI
IÇIN BEKLENTINIZ
NEDIR? (%)
İsteyenler için devam etmesini
isterim.
Herkes için devam etmesini
isterim.
75,2
15,5
9,2
Herkes için sonlanmasını isterim.
Evden çalışma meselesi işlerin
uzaktan yürütülebilme olanağı üzerinden
tartışılsa da işleri yürütenlerin
hayat evreleri ve düzeni açısından da
ele alınması gereken bir konu. Bugün
çalışma saatleri eskisine göre çok daha
artmış olan ve çocuğu olan çalışanlar
için mevcut evden çalışma şeklini kabullenmek
çok daha zor. Çiftler ve çocuğu
olanlar için bu şekilde yaşayabilmenin
imkânı, eşlerin işleri ortaklaşa
yapabilme kapasitelerine bağlı. Eşler
arasında karşılıklı anlayış ne kadar fazlaysa
iş bölümü paylaşımı o kadar sorun
olmaktan çıkıyor. Aynı ev içerisinde
kişisel ilişkilerin yoğunlaşmasının
getirdiği gerginliği azaltabilmek için ev,
fiziksel olarak eşler tarafından paylaşılıyor
ve çalışma alanları ayrılıyor.
Beyaz yakanın dışarıda sürdürdüğü
sosyal hayatı aynı şekilde sürdürmemesi
de evdeki sıkışmışlık halini
EVDEN ÇALIŞMAK
HAYATINIZI NASIL
ETKILEDI? (%)
Dezavantajları olsa da genel
olarak avantajlı oldu.
Avantajları olsa da genel olarak
dezavantajlı oldu.
Çok avantajlı oldu.
Çok dezavantajlı oldu.
Araştırma Habitus Research
tarafından gerçekleştirilmiştir.
Araştırmaya ek olarak
FikriMühim’den anket desteği
alınmıştır.
55
26
15
4
artıran faktörlerden biri. Bu durum
olumlu anlamıyla beyaz yakanın daha
fazla para biriktirmesine ve online alışverişe
daha fazla yönelmesine sebep olmuş
gibi görünüyor. Benzer şekilde bu
sürecin kişisel gelişim için kullanılma
gayretine tanıklık ediyoruz.
MESAFEYLE BİRLİKTE
ARTAN DENETİM
Uzaktan çalışmanın işveren ve çalışan
arasındaki mesafeyi artırmasıyla birlikte
işveren çalışan üzerindeki denetimini
de artırmış. Sabah 09:00 toplantıları,
sık ve uzun süren toplantılar ve
online olma zorunluluğu, işin içeriğinden
bağımsız olarak çalışanlar tarafından
denetimin yollarından biri olarak
görülüyorken, yöneticiler için böyle bir
takip sistemi uzaktan çalışabilmenin
tek yolu. Uzaktan çalışma imkânının
belli kurumlar için ancak şehir içinde
olanaklı olması da denetimi pekiştiren
bir diğer unsur.
Pandemi ortamında şehirdışında
çalışmak mümkün iken yöneticinin
inisiyatifine bağlı olarak şehirdışına
çıkmaya izin verilmemesi, uzaktan çalışmanın
uzatılma kararının son anda
açıklanarak uzatılma ihtimali olan şehirdışı
seyahatlerinin önüne geçilmesi
gibi durumlar, işverenle çalışan arasındaki
mesafeyi artıran bir strateji oyununa
dönüyor. Uzaktan çalışma gerekçesiyle
daha fazla denetlendiğini, daha
fazla çalıştırıldığını, zorunlu olarak
şehir içinde tutulduğunu ve iş-özel hayat
dengesinin es geçildiğini hisseden
beyaz yaka, bu nedenle, bulunduğu konumu,
çalışma ve yaşam biçimini daha
çok sorguluyor.
Evden çalışmak pahasına çalışanın
özel hayatının bu derece ihlale açık olması
ve bir iş-özel hayat dengesi oluşturulamaması
beyaz yakanın uzun vadede
kabul edeceği bir düzen olmayacak.
Hibrit çalışma modelinden vazgeçmek
istemediğini her fırsatta dile getiren
beyaz yaka için bu modelin sürdürülebilirliği
işverenin çalışanın hakkını
ve özel hayatını gözeterek düzenleme
yapması ile mümkün olabilir. ■
Pandemi döneminde;
kurumların yaptıkları tercihler ve
uygulama biçimleri çalışanları,
kurumlarının ahlaki değerlerine
dair yeni bir tür sorgulamaya itti.
Yeni yaklaşım
Çalışan odaklı, keyfî kararlara
müsaade etmeyen, alınan
kararlarda belirsizliğe mahal
vermeyecek bir yaklaşım.
Değişen beklentiler
İşyerinde halihazırda var olan
hakları korumak ve yeni koşullara
uygun yeni haklar sunulması.
Hayal kırıklığı
İşverenine karşı hayal kırıklığı
duyanlar için iş değişimi seçeneği
gündemde.
Global şirketlerin bu süreci daha
iyi yönettiğine dair ortak bir görüş
hâkim.
Esneklik sorunsalı
Kuralların esnekliğinin bu derece
kanıksandığı bir evden çalışma
hali, beyaz yakaya pandemi
öncesinde talep ettiği türden bir
esneklik getirmiyor.
Sıkışmışlık hali
Beyaz yakanın dışarıda
sürdürdüğü sosyal hayatı aynı
şekilde sürdürmemesi evdeki
sıkışmışlık halini artırıyor.
Uzaktan çalışma, işverenle çalışan
arasındaki mesafeyi artıran bir
strateji oyununa dönüyor.
BUNDAN SONRA
NE OLACAK?
1
YENI KOŞULLARA UYGUN
ÖLÇÜMLEME SISTEMI
Evden çalışma bugün için bir tarafıyla
çalışanların memnun oldukları
ama tam manasıyla çözüm olarak
görmedikleri bir mesele. Hibrit çalışma
modeli oluştururken, çalışanın ihtiyaç
ve isteklerinin hesaba katılarak
düzenlenmesi, firmaların performans
ölçümü ve denetimlerini yeni düzlemde
yapılandırmaları ilerisi için önem arz
ediyor.
2
ÖRGÜTSEL YAPILARIN KURULMASI
Daha da önemli konu, pandemiyle
başlayan, işverenini sorgulama halinin
gelecekte daha geniş bir perspektifle
ele alınacak olması. Şirketler nitelikli
elemanlarla çalışmak için çalışanların
artan hassasiyetlerini gözeterek
örgütsel yapılarını kurmak durumunda
kalacaklar. Nitelikli çalışanlar
firmalardan daha fazla hak odaklı
taleplerde bulunacakken, bunları
yerine getirmeyen firmalar kaçınılmaz
olarak daha az nitelikli elemanlarla
çalışacak.
Bu anlamıyla büyük bir dönüşüm
bizleri bekliyor. Daha iyisi olmak
adına birbirleriyle yarışan firmalar
önümüzdeki dönemde iyi olmak
istiyorlarsa, öncelikle çalışanlarına
daha çok kulak kabartmak zorundalar.
Piyasanın ve zamanın gerisinde
kalmamak için bazı değerlerini
ve önceliklerini gözden geçirmek
durumundalar.
Eylül 2021 39
ADVERTORIAL
Kadına
şiddete hayır
diyen forma
Samsunspor kulübü, günden güne
artan kadına şiddet olaylarına
dikkat çekmek için herkesi harekete
geçmeye davet eden “Dünyanın En
Ağır Forması” ile bu sezon sahalara
çıkmaya hazırlanıyor.
Mart 2021. Ülke genelinde
6
artışa geçen kadına şiddet
olaylarından bir tanesi,
Samsun’da yaşandı. Beş yaşındaki
çocuğunun önünde eşini öldüresiye
döven adamın görüntüsü sosyal
medyayı ayağa kaldırdı.
Samsunspor kulübü, kendi şehrinde
yaşanan bu üzücü olayın ardından
sosyal medya kanallarından olayı kınasa
da, şiddet olaylarının önüne geçmek
için daha büyük bir adım atmaya karar
verdi.
Samsunspor’un ve reklam ajansı
Format C’nin birlikte yürüteceği
bu proje için Macron Türkiye, tasarımı
Samsunspor tarafından yapılan
dikkat çekici bir yeni sezon forması
üretti. Üzerinde 15 dilde “Kadına
Şiddete Hayır” yazan bu mor forma,
Samsunspor’un sezon boyu giyeceği
dört formadan biri olarak lanse edildi.
“Dünyanın En Ağır Forması” ismiyle
çıkarılan bu forma, kadına şiddete
dikkat çeken ve Samsunspor medya
ekibinin prodüksiyonunu üstlendiği
bir filmle taraftarlara duyuruldu. Samsunspor
taraftarı olsun olmasın, on
binlerce sosyal medya kullanıcısından
40 MediaCat
takdir alıp destek gören bu formanın
satışından elde edilecek gelirin kadın
derneklerine bağışlanması için de gerekli
tüm adımlar atıldı.
UZUN YILLAR SÜRECEK
BİR PROJE
Samsunspor, dünyanın köklü kulüpleriyle
de iletişime geçerek projeye onları
da dahil etmek için çalışmalarını sürdürüyor.
Yurtiçindeki birçok halı saha tesisine,
üzerinde aynı mesajların yer aldığı
mor yelekler dağıtacak olan Samsunspor
ve Format C, mesajını vermeyi
hedeflediği kitlenin olduğu farklı mecralarda
da çalışmalar yapmayı hedefliyor.
Kadına şiddet olaylarının önlenmesi
adına, yine farklı kadın dernekleriyle
ortak projeler yürütmek için adımlar
atan Samsunspor, bu projeyi uzun yıllar
devam ettirerek kamuoyunun dikkatini
bu sorunun üzerinde tutmayı
önceliklerinden biri olarak görüyor.
Format C kreatif direktörlerinden
Mert Bitmez projeyi, “Kulüplerin o
sezon giyecekleri forma, taraftar tarafından
her yıl büyük bir heyecanla bek-
lenir. Samsunspor, bir formasını böyle
önemli bir konuya dikkat çekmek için
kullanarak, sadece kendi taraftarının
değil, diğer futbolseverlerin de gözden
kaçırmalarının mümkün olmadığı cesur
bir adım attı” sözleriyle anlatıyor. ■
KAPAK
Ciddi bir sorunumuz var
İllüstrasyon: Mustafa Günaydın / Muhabbet
42 MediaCat
Sosyolojik perspektiften bakıldığında; bir sorunun adını koyup
onu yüksek sesle söylemek o sorunun gerçekliğini kabul etmek
demektir. Tam da bu nedenle, alenen ortada olduğu halde
adı koyulmayan, bahsi geçirilmeyen sorunların gerçekliğinin
reddedildiğini varsayarız. Bugün, sorunumuzun adı iklim
krizi ve hepimiz bu iki kelimeyi haykırmak mecburiyetindeyiz.
Geleceğimiz, sesimizin ne kadar gür çıkacağına bağlı.
u ARZU NİLAY KOCASU
içbir araştırmaya,
H
rapora, istatistiğe
veya uzman görüşüne
başvurmadan,
sadece kendi
hatıralarımızda
ufak bir yolculuğa çıkarak başlayalım.
Bugünden 20 yıl öncesine gidelim
birlikte. Bir yaz akşamında, Marmara
Ereğlisi’ndeki bir evin kamelyasında
dostlarımızla oturup sohbet ettiğimizi
hayal edelim. Bize yıldızlı Temmuz
karanlığında hafif ürpertiyle dolaptan
ince bir hırka çıkartan o limoni
havayı hatırlayalım… Ya da bir ilkbahar
sabahı okul yolunda güneşimize
eşlik eden hafif esintiyi. Sonra şunu
düşünelim: En son ne zaman gerçek
bir ilkbahar yaşadık? Nice melankolilere
ilham kaynağı olan sonbahar
nerede?
İklim değişikliğini “bilmek”
olmasa da “sezmek” için gündelik
hayatımızın yıllar içinde uğradığı
değişiklikleri şöyle bir gözden geçirmek
yeterli. Ancak bu değişikliklerin
uzun yıllara yayılması, beynimizin
durumu sorun olarak algılamasının
önüne geçiyor. Havaların bir önceki
seneye kıyasla hep bir nebze ısınması,
mevsim geçişlerinin bir anda
değil yıllar içinde keskinleşmesi iklim
değişimini zihnimizde olağan
bir hava olayı gibi kodlamamıza sebep
oluyor. Koca yerkürede minik
bir nokta olduğumuz için ona büyük
bir zarar veremeyeceğimiz yanılgısındayız.
İstanbul’da yazın ölçülen
30 derece ve üzeri
sıcaklıklar (ortalama)
1961-1970
yıllarında
26 gün
Toplam artış oranı
%36
2005-2014
yıllarında
36 gün
Kaynak: Prof. Dr. Levent Kurnaz, Son
Buzul Erimeden: İklim Değişikliği
Hakkında Öğrenmek İstediğiniz Her Şey
(İstanbul: Doğan Kitap, 2019)
İHTİYACIMIZ OLAN TEMEL
BİLGİLER
Bilhassa bir süredir Akdeniz’de görülen
balon balığı istilasının yanı sıra
yakın dönemde yaşadığımız yangın
ve sel felaketleri gibi aşırı doğa olayları
nedeniyle, bugün hepimiz iklim
meselesinin aciliyetle ele alınması
gereken bir konu olduğunun farkındayız.
Geçtiğimiz yıl neredeyse bir
kıtayı yok eden Avustralya yangınlarının
ardından yakın tarihli Kaliforniya
yangınlarının yanı sıra Çin ve
Hindistan’daki sel felaketleri de iklim
krizinin tabiatı itibarıyla küresel
bir sorun olduğunun ispatı.
Sorunun bu denli yakınımızda aksetmesi
bizi ortalama vatandaş olarak
bugüne kadar bildiklerimizden daha
fazlasını öğrenmeye itti şüphesiz.
Her sene biraz daha sıcak geçen yazları
konu alan “havadan sudan” sohbetlerimiz
yerini, son IPCC raporundaki
grafikleri anlamaya çalıştığımız
bol terminolojili tartışmalara bıraktı.
Öyleyse başa dönelim ve iklim krizi
etrafındaki tartışmaları daha iyi
anlayabilmek için, Prof. Dr. Levent
Kurnaz’ın Son Buzul Erimeden adlı
kitabının da yardımıyla, iklim sistemine
dair bilgilerimizi tazeleyelim.
Yeryüzünün herhangi bir noktasında
uzun yıllar içerisinde gözlemlenen
hava koşullarının ortalama
özelliklerine ve bu olayların yaşanma
sıklıklarının, zamansal dağılımlarının,
uç değerlerinin, şiddetli olayların
ve tüm değişkenlik çeşitlerinin
birleşimine iklim adını veriyoruz.
Atmosfer, okyanuslar, buzullar, yüzeydeki
kayalar ve canlılardan oluşan
iklim sistemizi rayından çıkaracak üç
faktör var: Güneş’ten Dünya’ya gelen
enerji miktarı, yeryüzündeki kara ve
denizlerin dağılımı ve atmosferin yapısı
yani atmosferdeki gazlar.
Dünya’nın ortalama sıcaklığının
değişmemesi için gelen enerjinin
çıkan enerjiye eşit olması gerekiyor
ancak biz, atmosfere saldığımız ve sıcaklığı
tutma kapasitesi hayli yüksek
olan sera gazları nedeniyle bu alışverişin
dengesini bozarak Dünya’nın
daha çok ısınmasına neden oluyoruz.
Yani kömür, petrol ve doğalgaz yakarak
atmosferin yapısını değiştiriyoruz.
1970 yılında atmosfere 27 milyar
ton karbondioksit eşdeğeri sera gazı
salan insanlık, 40 yıl gibi kısa bir sürede,
bu faaliyeti neredeyse iki kat
artırarak 49 milyar ton karbondioksit
eşdeğeri sera gazı salımına ulaştırdı.
İnsanlığın bu konudaki azim ve
ısrarını “Atmosferdeki karbondioksit
gazının toplam ağırlığı bize çok yüksek
gibi görünebilecek 3 trilyon ya da
3 bin milyar tondur. İnsanlık her sene
atmosfere yaklaşık 40 milyar ton karbondioksit
salmaktadır. Bu, 10 yılda
Eylül 2021 43
KAPAK
BİRSU TANERİ / MUHABBET
400 milyar, böyle gidersek 100 yılda da
4 bin milyar ton eder. Yani atmosferdeki
karbondioksit miktarını 100 yıl içerisinde
iki kattan daha fazla artırabilme
kapasitesine ve ihtirasına sahibiz”
sözleriyle izah eden Kurnaz, küresel
ısınmanın nedenini şöyle özetliyor:
“Uzayda bir (hatta pek çok) uydumuz
var ve bu uydu bir yandan Güneş’ten
Dünya’ya gelen enerji miktarını
diğer yandan da Dünya’dan
uzaya saçılan enerji miktarını ölçüyor.
1971’den bugüne kadar yapılan ölçümler,
Dünya’ya gelen enerjinin giden
enerjiden daha fazla olduğunu gösteriyor.
Bu fazlalık enerji de atmosferin
ısınmasına neden oluyor.”
Özetle, insanlık olarak gerçekleştirdiğimiz
faaliyetlerle, Dünya’yı kendi
haline bıraktığımızda ve yanardağ
ya da göktaşı gibi felaketlerin yaşanmadığını
varsaydığımızda, yerkürede
gerçekleşmesi beklenen iklim değişikliklerinin
6 bin kat kadar hızlı yaşanmasına
neden oluyoruz. Atmosferin
yapısını ve ısı tutma özelliğini değiştiren
müdahalelerimiz bir göktaşı çarpmasına
eşdeğer hızda.
ASLINDA SORUNUN FARKINDAYIZ
Her ne kadar Dünya’ya gereken özeni
göstermesek de tehlikeden tamamen
bihaber olduğumuz varsayımı pek de
isabetli değil. Ülkemiz özelinde konuyla
ilgili en güncel çıktılardan bazılarını
İklim Haber ve Konda işbirliğinde gerçekleştirilen
Türkiye’de İklim Değişikliği
ve Çevre Sorunları Algısı 2020
araştırmasında bulmamız mümkün.
Kronolojisi itibarıyla ülkemizdeki son
j
İklim sorununun bu
denli yakınımızda
aksetmesi bizi
bugüne kadar
bildiklerimizden
daha fazlasını
öğrenmeye itti
şüphesiz. Her
sene biraz daha
sıcak geçen
yazları konu alan
“havadan sudan”
sohbetlerimiz
yerini son IPCC
raporundaki
grafikleri anlamaya
çalıştığımız bol
terminolojili
tartışmalara bıraktı.
BİRSU TANERİ / MUHABBET
yangınlardan öncesine denk gelse de
pandeminin bağrında hayat bulan bu
araştırma, bize, Türkiye olarak iklim
krizinin bilincinde olduğumuzu gösteriyor.
Türkiye’nin 32 ilinin merkez dahil
105 ilçesine bağlı 190 mahalle ve köyünde,
3 bin 431 kişiyle hanelerinde
yüz yüze görüşülerek gerçekleştirilen
araştırmaya göre katılımcıların yüzde
51,5 gibi geniş bir bölümü, özellikle
pandemi döneminde gündemden düşen
iklim meselesinin COVID-19’dan
daha büyük bir kriz olduğunda hemfikir.
Yine katılımcıların yüzde 71,4 gibi
keskin bir çoğunluğu iklim değişikliğinin
insan faaliyetlerinin sonucu olduğuna
inanıyor. ABD Eski Başkanı Donald
Trump gibi etkili bir figürün iklim
krizinin varlığını reddettiği bir dünyada,
bu, hayli umut verici bir oran.
Yine de bu farkındalık seviyesi
bizi şaşırtmamalı zira tüm devletler
nezdinde kabul gören sıfatına sahip olması
nedeniyle görece iyimser olarak
tabir edebileceğimiz IPCC (Intergovernmental
Panel on Climate Change
– Hükümetlerarası İklim Değişikliği
Paneli) de yayımlanan son raporunda
insanlığın iklim değişikliğindeki rolünün
“su götürmez” olduğunu ve sera
gazları konusunda önlem alınmaması
halinde en iyi senaryoda dahi küresel
ısınmanın 2°C’nin üzerine çıkacağını
söylüyor.
ÇOK KATMANLI BİR KRİZ
İklim krizinin geleceğimizi yalnızca
hava koşulları sınırlarında değil eko-
YANGININ
BİLANÇOSU
Türkiye Ormancılar Derneği’nin
Haziran 2021 tarihli verilerine
göre, ülkemizde 2011-2020
döneminde ortalama 3,5 hektar
olarak tespit edilen yangın başına
yanan alan miktarı, yalnızca 2020
yılında 6,2 hektara ulaştı.
Türkiye’de bu yıl 28 Temmuz
itibarıyla Manavgat’ta başlayıp
ülkenin farklı illerinde çıkan
yüzlerce yangında toplamda 126
bin hektarı aşkın alan yandı. AP
verilerine göre, Türkiye’nin 43
farklı yerinde 260 adet orman
yangını meydana gelirken,
özellikle Akdeniz ve Ege’deki
orman yangınların söndürülmesi
günler aldı. Yalnızca Manavgat’ta
yanan alan ise 60 bin hektarı
buldu. Onbinlerce canlı öldü,
onlarca mahalle kısmen ya da
tamamen yandı.
Eskiden temmuz-ağustos
aylarında yaşanması beklenen
yangın açısından riskli sezon,
iklim değişikliğinin etkisiyle
Eylül ve Ekim aylarını da
kapsayacak şekilde genişlemiş
durumda. İstanbul Üniversitesi
– Cerrahpaşa Orman Fakültesi
Öğretim Üyesi Doğanay Tolunay,
orman yangınlarına neden olan
“yangın üçgeni”nde yanıcı madde
ve oksijenden sonra gelen kıvılcım
faktörünün, yangınların çıkışında
kritik olduğunu ve müsebbibinin
insanlar olduğunu söylüyor.
Bireylerin yanı sıra Tarım ve
Orman Bakanlığı gibi kurumların
da sorumluluğuna muhtaç olan
bu konuda, kişisel ve kurumsal
çerçevede tedbirlerin yanı sıra
alınabilecek en kapsamlı önlem
ise elbette küresel ısınmayı en
azından yavaşlatarak yangın
açısından riskli sezonun süresini
kısaltabilmek.
44 MediaCat
nomik olarak da etkileyeceğini aklımızda
tutmakta fayda var. Kadir Has
Üniversitesi’nden Prof. Dr. A. Erinç
Yeldan, ILO (International Labour
Organization – Uluslararası Çalışma
Örgütü) tarafından yapılan çalışmaların
1995’te 35 milyon kişi olarak kaydedilen
ısı stresine bağlı işgücü kayıplarının,
2030’da en iyimser ihtimalle
80 milyon kişiye ulaşacağına işaret
ettiğini söylüyor. Küresel toplam işgücü
arzının 3,6 milyar kişi olduğu bilgisinden
hareketle, sadece ısı stresine
bağlı istihdam kayıplarının küresel
işsizlik oranında yüzde 1’e yakın bir
artışın sorumlusu olduğunun altını
çizen Yeldan, bu kaybın 2020’de küresel
ekonomiye olan 280 milyar dolarlık
maliyetinin ise 2030’da 2,4 trilyon
dolara ulaşmasının öngörüldüğünü
belirtiyor.
Karar vericilerin bu konudaki inisiyatifleriyse
irdelemeye değer. G20
özelinde yapılan hesaplara göre 2020
başından itibaren enerji arz – talebiyle
ilgili alanlara aktarılan ve büyüklükleri
parasal olarak ifade edilmiş kaynakların
403 milyar dolar seviyesine
ulaştığını söyleyen Sürdürülebilir Ekonomi
ve Finans Araştırmaları Derneği
Kurucu Direktörü Bengisu Özenç, bu
tutarın yüzde 54'ünün fosil yakıt kaynaklı
faaliyetleri desteklediğini ve fosil
yakıtlı faaliyetlere verilen teşviklerin
yüzde 88’inin emisyon azaltımı gibi
herhangi bir önkoşul taşımadığının altını
çiziyor.
NE YAPMALI?
İlerleyen sayfalarda iklim krizini marka,
kurum ve devletler nezdinde daha
detaylı ele almadan evvel, bu uzun girizgâhın
bir özeti olarak aklımızda tutmamız
gereken birkaç önemli nokta
var:
• İklim değişikliği insan kaynaklı
bir kriz ve üstesinden gelmek için
öncelikle sera gazı salımını ciddi
oranda düşürmemiz gerekiyor.
• Krizin canlı hayatın yok oluşu gibi
bizlere belki de uzak gelen sonuçları
bir yana, özellikle Türkiye gibi
ülkeler için yakın ve orta vadede
hayli yıkıcı ekonomik sonuçları olduğunu
unutmamalı ve tedbirlerimizi
ona göre almalıyız.
• Bireyler olarak gündelik hayattaki
alışkanlıklarımızı iklim krizi gerçekliği
çerçevesinde yeniden düzenlemeliyiz.
• Hükümet ve markaların bu alanlardaki
çalışmaları kıymetli ancak
hükümetleri ve markaları seçmenin
yine bizlerin inisiyatifinde olduğunu
aklımızdan çıkarmamalıyız.
Sosyolojik perspektiften bakıldığında;
bir sorunun adını koyup onu
yüksek sesle söylemek o sorunun gerçekliğini
kabul etmek demektir. Tam
da bu nedenle, alenen ortada olduğu
halde adı konulmayan, bahsi geçirilmeyen
sorunların gerçekliğinin reddedildiğini
varsayarız. Bugün, sorunumuzun
adı iklim krizi ve hepimiz bu
iki kelimeyi yüksek sesle haykırmak
mecburiyetindeyiz. Geleceğimiz, sesimizin
ne kadar gür çıkacağına bağlı. ■
‘Atmosferin
yapısını ve ısı
tutma özelliğini
değişti ren
müdahalelerimiz
bir göktaşı
çarpmasına
eşdeğer hızda.’
İNSANLIĞIN 1 YILDA ATMOSFERE
SALDIĞI KARBONDIOKSIT MIKTARI
7,8
milyar
ton
Kömür, petrol,
doğalgaz yakımı
ve çimento
üretiminden
kaynaklanıyor.
96
milyon
ton
Doğalgazın
çıkarılması
ve taşınması
sırasında
gerçekleşiyor.
36
milyon
ton
Pirinç tarımı
nedeniyle
gerçekleşiyor.
1,1
milyar
ton
Orman yangınları,
genel olarak
bitki örtüsü
değişiminden
kaynaklanıyor.
İNSANLIĞIN 1 YILDA ATMOSFERE
SIZDIRDIĞI METAN GAZI MIKTARI
89
milyon
ton
Endüstriyel
hayvancılık
nedeniyle
gerçekleşiyor.
35
milyon
ton
Biyokütlelerin*
yakılması
sırasında
gerçekleşiyor.
75
milyon
ton
Çöp alanları
nedeniyle
gerçekleşiyor.
*Yakıt olarak kullanılan
tezek, tarım arazisi açmak
için yakılan ormanlar ve
sulak alanlar
Kaynak: Prof. Dr. Levent
Kurnaz, Son Buzul Erimeden:
İklim Değişikliği
Hakkında Öğrenmek İstediğiniz
Her Şey (İstanbul:
Doğan Kitap, 2019)
Eylül 2021 45
KAPAK
Söyleşi
Bireysel
değişim
kolektif
değişimi
tetikler
Dünya genelinde
olduğu gibi
Türkiye’de de
özellikle son
dönemde yaşanan
aşırı iklim olayları,
yerkürenin insan
müdahalesiyle karşı
karşıya kaldığı
krizin büyüklüğünü
tartışmasız bir
biçimde gözler önüne
seriyor. Prof. Dr.
Levent Kurnaz ve
Kıvılcım Kocabıyık’a
göre sorun büyük,
önlem almak ise artık
bir zorunluluk.
u ARZU NİLAY KOCASU
46 MediaCat
PROF. DR. LEVENT KURNAZ
Yuvam Dünya Bilim Kurulu
Başkanı, Boğaziçi Üniversitesi
İklim Araştırma Merkezi Başkanı
Çok temel bir soruyla başlamak
istiyorum… Bunları neden
yaşıyoruz, tüm bu olaylar başımıza
neden geliyor? İklim krizinde
-teorik olarak değil pratik
olarak- geri dönüşü olmayan
noktayı geçtik mi?
LEVENT KURNAZ: Neredeyse 200
yıldır enerji ihtiyacımızı gidermek
için çoğunlukla petrol, kömür ve doğalgaz
yakıyoruz. Bunun sonucunda da
atmosfere doğanın emebileceğinden
epey fazla karbondioksit salıyoruz. Atmosferde
biriken bu karbondioksit de
Dünya’dan çıkan ısıyı uzaya bırakmayıp
ısınmaya yol açıyor. Ana sorunumuz
bu. Biz kömür, petrol ve doğalgaz
yaktıkça da bu sorun artarak devam
edecek.
Son yayımlanan IPCC raporu, açık
bir biçimde artık iklimin eskisi gibi
olmasının yüzlerce hatta binlerce yıl
sürebileceğini söylüyor. Ancak bu geri
dönüşü olmayan bir nokta şeklinde algılanmamalı
çünkü, evet, her gün iklim
daha kötüye gidiyor fakat biz kömür,
petrol ve doğalgaz yakmayı hızlıca bırakacak
olursak bu kötüleşme de duracak.
Eskiye dönmek imkânsız olsa
da her noktada, en azından daha kötü
olmamayı sağlamamız mümkün.
Türkiye’de İklim Değişikliği Algısı
2020'ye göre geniş bir kitle
iklim krizini ciddi ama o kadar
da aciliyeti olmayan bir mesele
olarak görüyor. Çoğunluğa
göre iklim değişikliğinin en
büyük sebebiyse ormanların
yok olması. Belki sera gazının
kronik etkilerini yangının akut
etkileri gibi göremediğimizden
belki de çocukken okullarda ormanların
Dünya’nın akciğerleri
olduğu söylendiğinden, sıralamada
hata yapmaya meyilliyiz.
İklim meselesi çocuklara,
halklara en doğru şekilde nasıl
anlatılır?
KIVILCIM KOCABIYIK: İklim krizi
çok farklı sebeplerle ortaya çıkmış, tek
bir çözümü olmayan ve iletişimi de tek
bir mesaj altında yapılamayacak bir
konu. Yuvam Dünya yolculuğu tam da
KIVILCIM KOCABIYIK
Yuvam Dünya
Yönetim Kurulu Başkanı
bu nedenden başladı. İklim ve kriz kelimelerinin
bir araya gelmesi, aslında
insanlık olarak bu hikâyeyi anlatmak
ve harekete geçmek için hızlı davranmamız
gerektiğini gösteriyor.
Bahsettiğiniz araştırma sonuçları,
sizin de değindiğiniz gibi eğitim sistemimizde
bize verilenlerle paralel; farkındalığımızın
daha iyi olduğu tarafta
toplanıyor. Okullarımızda “Orman ne
güzel!” şarkısını öğrenerek büyüdük,
ormanları Dünya’mızın akciğerleri olarak
zihnimize not ettik.
Bugün orman yangınları ve seller
ardından iklim krizi kavramına daha
duyarlıyız. Bahsettiğiniz araştırma sonuçlarının
da gösterdiği üzere hikâyeyi
anlamak ve çözüme dair yapılması gerekenleri
hep birlikte öğrenmek, atmamız
gereken en önemli adım.
Geçen aylarda iklim aktivisti Greta
Thunberg’in de çağrısı şu şekildeydi:
“Şu anda en çok ihtiyacımız olan şey,
elbette iklim eylemi. Ancak bunu başarmak
için farkındalığa ihtiyacımız
var –insanların bu tür küresel mekanizmaları
ve şu anda gezegende neler
olduğunu ve belki de olmadığını anlamalarına.
İşte bu, benim harekete geçirici
mesajım. Sizden tek bir şey isteme
hakkım olsaydı, elinizden geldiğince
çok şey öğrenmeye çalışmak için kendinizi
eğitmenizi isterdim. Elimizin
altında sınırsız miktarda bilgi var ve bu
bilgiyi, bu bilinci başkalarına da yayın.”
Dernek bu bağlamda kendisine
nasıl bir hedef belirliyor?
KK: Biz Yuvam Dünya olarak bu krizi
anlatırken kullanılan dili değiştirmeyi
hedefliyoruz. Bilim insanlarının üstünü
çizdikleri konuları daha sadeleştirip
basitleştirerek, farklı hikâye anlatma
yöntemleriyle çocuklara, gençlere ve
yetişkinlere aktarıyoruz.
Özellikle MEB ile beraber çalıştığımız
iklim değişikliğiyle mücadele
bilinci oluşturma öğretim programları
projemizde Türk eğitim sisteminde
tüm çocukların daha ilkokul sıralarından
iklim krizini anlamalarını sağlamayı
amaçlıyoruz. Çocuklara bu krizi
tam anlamıyla anlatarak sebep – sonuç
ilişkilerini aktarmak, bu krizle mücadelede
onları güçlendirmek, çocukların
bu krize karşı bilinçlenmelerini, edindikleri
farkındalıkla daha iyi bir dünya
için harekete geçmeyi istemelerini
sağlayabilmek en önemli hedefimiz.
Eğer iklim krizine karşı dayanıklılık
geliştiren, çözümler üreten, çevreye ve
insanlığa fayda sağlayan bireyler yetiştirebilirsek,
çocukları geleceğe güvenle
hazırlamış olacağız.
E
LEVENT KURNAZ:
Ülkemize
önümüzdeki 20-
30 yıllık sürede en
az 30 milyon iklim
mültecisi geleceğini
düşünüyorum.
Eğer bu çerçevede
küresel planlama
yapılmazsa,
böylesi büyük bir
akımın yaratacağı
sorunları düşünmek
bile istemem.
İklim Dostu Yaşam Rehberi, bu
krizle mücadele etmek için bireysel
karbon ayak izimizi azaltmak adına
yapabileceklerimizi özetleyen bir yol
haritası. Aslında bu yol haritası uzun
zamandır bildiğimiz kadim bilgileri
içeriyor, birleştiriyor. Artık her gün
farklı bir şey giymenin değil, sahip olduğumuz
bir parçayı defalarca kullanabilmenin
kıymetli olduğunu özümsememiz
gerekli.
Bugüne kadarki gözlemleriniz
ışığında, Türkiye insanının iklim
krizine ne kadar duyarlı olduğunu
düşünüyorsunuz? Yapmamız
gerekenlerin ne kadarını
yapıyoruz?
KK: Türkiye insanının iklim krizine
karşı ne kadar duyarlı olduğunu son
yangınlarla ve sellerle birlikte daha net
gördüğümüzü düşünüyorum. Yuvam
Dünya’yla iletişime geçen, iklim krizini
öğrenmek ve çözüm süreçlerine dahil
olmak için bizlerle gönüllü çalışmak
isteyen yüzlerce insan oldu, paylaşımlarımızı
takip ederek yolculuğumuza
katıldılar. Türkiye’de durum çok umut
verici. Biz zaten toprağımızı, suyumuzu
korumakla mükellef hisseden bir
toplumuz. İklim krizinin farkındayız
fakat “Bu krizle nasıl mücadele edebiliriz;
nasıl emisyonları düşürürüz ya da
nasıl bu krizin etkilerine karşı uyum
geliştirebiliriz?” konularında farkındalığımızı
geliştirmeliyiz.
12 MADDEDE IPCC
6. DEĞERLENDİRME RAPORU
1 İklim değişikliği var, tüm sistemlerde
etkisi gözlemleniyor ve
nedeni insanlık.
2 Son yıllarda iklim sistemindeki
değişikliklerin benzeri, insanlık
Taş Devri’nden çıktığından beri
görülmedi.
3 Sıcak hava dalgası veya yoğun
yağış gibi olaylar son senelerde
iyice arttı. Bu artış ve şiddetlenmenin
nedeni iklim değişikliği.
4 İnsanlık böyle devam ederse en
geç 50 sene içinde Dünya bir yüzyıl
öncesine kıyasla 3°C ısınmış
olacak.
5 Birkaç yılda çok önemli adımlar
atmazsak, en iyi senaryoda bile,
küresel ısınma 2°C’yi aşacak.
6 Atmosferin her 1°C ısınması, atmosferdeki
su buharını %7 artırır.
Bu da yağış rejimlerini değiştirir.
Yani bir yandan kuraklıklar şiddetlenirken
diğer yandan şiddetli
yağışlar artacak.
7 Dünya’nın belirli bir CO2 emebilme
kapasitesi var. Bu kapasite
artan sıcaklıkla azalır. Ağaçlar
atmosfere oksijen yerine karbondioksit
salar, okyanusların CO2
emebilme kapasitesi azalır.
8 Gidişat durdurulabilir ama eski
güzel günlere hemen dönemeyiz.
Yeryüzünün kendini toplaması
binlerce yıl sürebilir.
Yuvam Dünya’nın yayımladığı
İklim Dostu Yaşam Rehberi de
ortalama insanın süreci iyileştirebilmek
için alacağı inisiyatiflerin
bir haritasını çiziyor.
KK: Yuvam Dünya, iklimi bir meselenin
ötesine taşımış; ülkenin önde
gelen şirketlerinin yeni nesil liderleri,
bu krizi anlatmak ve çözümün parçası
olmak için emek veren aktivistler, sivil
toplum gönüllüleri, bilim insanları ve
hikâyeleri daha anlaşılabilir dille topluma
aktarabilen sanatçılar ve güçlü
iletişimcilerden oluşan yeni nesil bir
dernek. Tek odağımız iklim krizi.
Bir konunun sahiplenilmesi için o
konunun iyi anlaşılması ve sonuçları
konusunda herkesin farkındalık sahibi
olması şart. Biz de bu ihtiyaçtan yola çıkarak,
iklim krizi meselesinin daha çok
anlaşılması ve çözümüne yönelik aksiyonların
artması üzerinden yola çıktık.
SIZCE IKLIM
DEĞIŞIKLIĞININ
SEBEPLERI NELERDIR? (%)
Ormanların ve yeşil alanların yok
olması
Petrol kullanımı
65,7
41,6
32,6
Kömür madenciliği ve kömürden
elektrik üretimi
Kaynak: Konda & İklim Haber – Türkiye’de
İklim Değişikliği ve Çevre Sorunları Algısı
2020
9 Dünya ısınıyor ama bu ısınma her
sene düzgün biçimde artmayabilir.
Planlamanızı ısınmanın ortalama
değerine göre yaparken,
aşırı sıcak ve daha serin senelerin
ya da dönemlerin olabileceğini
unutmayın.
10 Şu anda ısınma 1,2°C seviyesinde.
Bu sıcaklığın artması bekleniyor.
Sıcaklıkla birlikte iklim felaketleri,
felaketlerin şiddeti ve etkilediği
alan artacak.
11 En kısa sürede CO2 salımlarını
azaltmalıyız. Son dönemde
önemli bir artış eğrisi çizen CH4
salımları da azaltılmalı.
12 Bu hızla sera gazı üretmeye
devam edersek, yaptığımızın ne
kadar yanlış olduğunu 20 yıl sonra
kendi gözlerimizle göreceğiz.
Kaynak: Levent Kurnaz, Oksijen
13-19 Ağustos 2021
Eylül 2021 47
KAPAK
Türkiye, Paris Anlaşması’nı
imzalamış olmasına rağmen
anlaşma beş yıldır meclisten
geçmeyi başaramadı ve anlaşmayı
uygulamayan tek G20
ülkesi unvanına sahip olmayı
sürdürüyoruz. Paris Anlaşması’nı
imzalayarak attığımız ilk
adımın devamını neden getiremiyoruz?
Bu yola koyulmamızı
engelleyen sebepler neler?
LK: Öncelikle Paris Anlaşması’nın
öyle önemli bir şey olmadığını söylemeliyim.
Ayrıca, meclisten geçirmeyi
başaramadık dediğimizde bu konuda
bir çaba göstermiş olduğumuz düşünülüyor,
ortada geçirmek için bir çaba da
yok.
Türkiye 2015 yılında iklim değişikliğini
engellemek için yapacaklarını
yazılı olarak Birleşmiş Milletler’e
verdi. BM de bunları Paris Anlaşması
çerçevesinde kabul etti. Ülkemiz de o
verdiği sözleri şimdiye kadar yerine getirdi.
Yani burada anlaşılması gereken
şey, Paris Anlaşması’nın zayıflığı. Biz
özel bir çaba sarf etmeden anlaşmanın
şartlarını yerine getirebiliyorsak, bu,
o anlaşmanın ne derece yetersiz bir
anlaşma olduğunun göstergesidir. Şu
andaki durumda biz, anlaşmanın şartlarını
yerine getirmesine rağmen anlaşmayı
onaylamayan tek ülkeyiz.
F
KIVILCIM KOCABIYIK:
Karşımızdaki sorun
çok büyük. Bu
nedenle çözümleri
sadece bireysel
veya kurumsal
seviyede değil,
birleştirici ve
bütünleyici bir
anlayışla hayata
geçirmemiz
gerekiyor.
KIMILERI IKLIM
DEĞIŞIKLIĞININ
COVID-19’UN
YARATTIĞINDAN DA
BÜYÜK KRIZE YOL
AÇACAĞINI SÖYLÜYOR.
Y
Evet, iklim krizi virüsten daha
büyük bir krizdir. %51,5
İklim krizi de ciddi ama o kadar
acil bir mesele değil. %42
İklim krizi diye bir şey yoktur.
%6,5
Kaynak: Konda & İklim Haber – Türkiye’de
İklim Değişikliği ve Çevre Sorunları Algısı
2020
İklim krizi bağlamında Dünya’nın
geleceği hayli karanlık.
Kötünün iyisini söylemeye meyilli
IPCC raporları bile yüreklere
su serpmeyi başaramıyor.
Harekete geçilmesi mecburi
olan bu konuda alınacak önlemleri
konuşurken ise önceliği
bireysel olarak edinmemiz
gereken duyarlılığa veriyor
gibiyiz. İklim krizinin çözüme
kavuşturulmasında en büyük
sorumluluk kime düşüyor? Bireylere
mi devletlere mi yoksa
şirketlere mi?
LK: Dünya’nın önemli çoğunluğu demokrasiyle
yönetiliyor. Demokrasi insanların
akıllı oldukları ve tam bilgiyle
hareket ettikleri önkabulüne dayanır.
Eğer bu yanlışsa, o zaman demokrasi de
yanlıştır. Bunu söylemeyi istemeyeceğimizi
kabul ederek insanların akıllı oldukları
ve kararlarını bilgili bir biçimde
verdiklerini düşünmemiz gerekiyor.
Bunu kabul ettiğimiz zaman da hangi
partinin bizi yöneteceğinden evde ne
kadar et yiyeceğimize kadar aldığımız
tüm kararlarda da akıllıca davrandığımızı
benimsemek zorundayız. Durum
böyle olunca da aslında bir çobana gerek
kalmıyor.
Yani, iklim sorununda belirleyici
ve önemli olan benim et tüketmem
mi yoksa devletin tüm
elektrik enerjisi stratejisini fosil
yakıt tüketen, filtresiz termik
santrallere bağlamış olması ya
da elektrikli araçların fosil yakıtlı
muadillerine göre herhangi
bir vergi avantajına sahip
olmayıp üstüne daha da pahalı
olması mı?
LK: Biz, vatandaşlar olarak doğru kararları
kendi başımıza da verebiliriz.
Yanlış yapan firmaların ürünlerini
satın almayız, elektrikli araçları fosil
yakıtlı eşdeğerlerinden pahalı vergilendiren
hükümetleri bir daha iş başına
getirmeyiz. Bunları tercihlerimizde ön
plana koymuyorsak, biz hata yapıyoruz
demektir.
KK: Karşımızdaki sorun çok büyük.
Bu nedenle çözümleri sadece bireysel
veya kurumsal seviyede değil, birleştirici
ve bütünleyici bir anlayışla hayata
geçirmemiz gerekiyor. Tüm bireylerin,
kurumların ve devletlerin iklim kriziyle
mücadele sonucu elde edilecek
olumlu durumlardan fayda sağlayacağı
tartışılmaz bir gerçek. En nihayetinde
tüm bu unsurların merkezi “insan”.
Bireylerin bir araya gelerek yaratacakları
kültür değişimi ve bu değişimle
beraber talepleri şirketler üzerinde de
devlet üzerinde de etkili olacaktır. Bireysel
değişim kolektif değişimi tetikler.
Özellikle Türkiye gibi ekonomik
sorunların diğer sorunlardan
rol çaldığı ülkelerde, çevreye
duyarlılık ve sürdürülebilirlik
gibi konularda farkındalık sağlamanın
en etkili çözümü sizce
nasıl olabilir? Çözüm sürecinin
öncülüğünü kimler üstlenmeli?
KK: 21’inci yüzyılda lider olmak için
artık daha az zarar vermek yeterli değil,
işletmelerin kendi operasyonel ayak izlerini
azaltmanın çok ötesine bakmasına
ve daha geniş dünyada daha büyük
emisyon azaltımı elde etmeyi taahhüt
etmesine ihtiyacımız var. Lider işletmeler
çevrelerindeki daha geniş dünyayı
şekillendirmeye yardımcı olabilir.
Topluluklar, müşteriler, çalışanlar ve
toplumun geri kalanıyla birlikte çalışarak
iklim krizinin üstesinden gelmek
için yeni araçlar geliştirebilir.
Artık doğrusal çizgiden uzaklaşıp
döngüsel tarafa geçmenin zamanı. Doğrusal
ekonominin savunduğu “Yeryüzü
tükenmez bir kaynaktır, dolayısıyla istediğinizi
alın” anlayışının yerini “Yeryüzü
yaşam verir, dolayısıyla sınırlarına
saygılı olun” anlayışına bırakma
zamanı geldi.
48 MediaCat
Aynı zamanda toplumsal farkındalık
ve toplumsal taleplerin yaratılmasıyla
şirketler de bu konuda çok daha
hızlı aksiyon alacaklardır. Almayanlar
uzun ömürlü olamayacak. Şirketlerin
değerini toplumsal, çevresel misyonları
ve aksiyonları belirleyecek. Gün
geçtikçe “sürdürülebilirlik ve iklim
krizi” konusunu odağına alan şirket
sayısı artıyor. Yakın gelecekte artık
“Daha fazlası değil, daha farklısı ile iyi
yaşayabiliriz” diyen bir kültürel dönüşüme
iyi yanıt veren şirketler öne
çıkacaktır.
Levent Bey, Son Buzul Erimeden
adlı kitabınızın farklı pasajlarında
meseleyi ülke politikaları
açısından ele alıyorsunuz. Kyoto
Protokolü’nün yeterli başarıya
ulaşamamasını üretimin
sorumluluk almamış ülkelere
kaydırılmasına bağlıyor, ülkemizdeki
karar alıcılar açısından
durumun ABD’de olandan farklı
olduğunu belirtiyorsunuz. Genel
itibarıyla ülkelerin iklim krizindeki
rollerinin ve özel olarak
Türkiye’nin rolünün ana hatlarını
nasıl çizersiniz?
LK: Kitap yazıldığı sırada bildiğiniz
gibi ABD yönetiminde iklim krizinin
varlığına inanmayan Trump vardı.
Bundan dolayı da ABD politikalarında
sanki iklim krizi yokmuş gibi bir yaklaşım
vardı. Ülkemizde ise hem iktidar
t
LEVENT KURNAZ:
Türkiye, BM'ye
verdiği sözleri
şimdiye kadar
yerine getirdi. Yani
burada anlaşılması
gereken şey, Paris
Anlaşması'nın
zayıflığı.
hem de muhalefet iklim krizinin varlığını
kabullenmiş durumda. Bundan
dolayı da politika yapıcıların probleme
yaklaşımları son derece farklı.
Bunun da ötesinde, özellikle Avrupa
Birliği ülkeleri ile aramızda çok
önemli bir etkilenebilirlik farkı var.
Bunu şöyle anlatabilirim: Diyelim ki
her ülkenin iklim krizini engellemek
için elinde 100 birim para var. Eğer siz
Norveç’seniz ve iklim krizinin sizi gelecekte
çok kötü etkilemeyeceğini biliyorsanız,
bu 100 birimin 90 birimini
karbondioksit salımlarını azaltmaya,
10 birimini de krize uyum sağlamaya
harcayabilirsiniz. Ama eğer Bangladeş’seniz
iklim krizi diye bir şey yoktur.
Bu 100 birimin ancak 10 birimini
karbondioksit salımlarını azaltmaya
harcarken 90 birimini kendinizi krizin
etkilerinden korumaya harcamak zorundasınız.
Bu bağlamda, ülkemiz bu krizden
en fazla etkilenecek ülkelerden biri
olduğundan, politikamızın krizin getireceği
belalara uyum sağlayabilmek yönünde
olması gerektiğini düşünmemiz
gerekiyor.
İklim krizi gibi bir meselenin
sadece tek bir ülkeyi değil tüm
yerküreyi etkileyeceğini biliyoruz,
yine de sormak istiyorum…
Eğer gereken önlemler alınmazsa,
ekonomik ve kültürel perspektiflerini
de hesaba katacak
olursak, iklim krizinin Türkiye
özelindeki sonuçları arasından
sizce en yıkıcıları neler olacak?
LK: Ülkemize önümüzdeki 20-30 yıllık
sürede en az 30 milyon iklim mültecisi
geleceğini düşünüyorum. Eğer
bu mülteci akımı çerçevesinde küresel
planlama yapılmayacak olursa, böylesi
büyük bir akımın yaratacağı sorunları
düşünmek bile istemem. Bunun ötesinde,
yanlış bir tarım politikasıyla
devam edecek olursak, iklim krizinin
getirdiği kuraklıkla birleştiğinde bugünkü
nüfusumuzu beslemek bile bir
problem olacak. Gelecekte ise gıda tedariği
çok daha kritik hale gelecek. Bu
iki ana sorunun başarıyla üstesinden
gelebilirsek diğer problemlere çok daha
kolay uyum sağlayabiliriz. ■
KISA KISA
• İklim meselesi biz kömür,
petrol ve doğalgaz
yaktığımız müddetçe artarak
sürecek.
• İklim kriziyle mücadelede
biz vatandaşlar olarak
doğru kararları kendi
başımıza da verebiliriz.
Tercihlerimizi bu gözle
yapmıyorsak, hata bizde
demektir.
• İşletmelerin kendi operasyonel
ayak izlerini azaltmanın
çok ötesine bakmasına ve
daha geniş dünyada daha
büyük emisyon azaltımı elde
etmeyi taahhüt etmesine
ihtiyacımız var. Şirketlerin
değerini toplumsal, çevresel
misyonları ve aksiyonları
belirleyecek.
• Ülkemiz bu krizden en fazla
etkilenecek ülkelerden biri
olduğundan, politikamızın
krizin getireceği belalara
uyum sağlayabilmek
yönünde olması gerektiğini
düşünmemiz gerekiyor.
• Ülkemize önümüzdeki 20-
30 yıllık sürede en az 30
milyon iklim mültecisi
gelecek. Küresel bir planlama
yapılmazsa sonuçları yıkıcı
olur.
• Yanlış tarım politikasıyla
devam edersek, ileride
bugünkü nüfusumuzu
beslemek bile problem
olacak.
Eylül 2021 49
KAPAK
Yorum
İklim değişiyor!
Ama Akdeniz
olmuyor
PROF. DR. ÇISIL SOHODOL
Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi
klim krizi! Gezegenimizin
İ
yaşanabilir bir geleceği
olup olamayacağını belirleyecek
bu iki kelimenin
arkasında tarihin en kritik mücadelelerinden
biri giderek içinden çıkılamaz
hale geliyor. Sıcak hava dalgalarıyla
kavrulup ormanlarımızın alevlere teslim
oluşunu izlerken sel baskınlarına
şahitlik ediyoruz. Su kaynakları ve biyoçeşitlilik
alarm verip eko-anksiyete
yaratırken, iklim değişikliğinin yarattığı
sorunlar ile intihar vakaları arasındaki
ilişkiyi ortaya koyan araştırmalar
yayımlanıyor. Kapkara bir tablo değil
mi?
Ancak bu tablonun kurbanları sadece
doğa ya da bireysel olarak biz insanlar
değiliz. İklim değişikliği, markaları
ve kurumları da etkiliyor ve bu etki
katlanarak devam edecek. Dünyanın
en büyük 500 şirketinden 215’i, iklim
değişikliği kaynaklı tahminî finansal
risklerini 2,1 trilyon dolar olarak bildirdi.
Zaten Annenberg School for Communication’ın
aktivizm raporunun
ve Deloitte’un 2021 tarihli iş liderleri
araştırmasının sonuçlarında da iklim
değişikliği, kurumların üstesinden gelmesi
gereken krizlerden biri olarak başı
çekiyor.
MESELENİN ÖZÜ SORUMLULUK
Bu sonuçlar marka ve kurumların iyi
birer kurumsal vatandaş olup dünyanın
sürdürülebilir geleceği için çaba
harcamalarının gerekliliği kadar, kendi
gelecekleri için de iklim kriziyle mücadeleyi
ana gündem haline getirmelerinin
önemini göstermiyor mu? Bu
Y
Toplum iklim
değişimini
durdurmaya
odaklı, şeffaf,
zarar vermeme
ve iyileştirme
prensiplerine uygun
davranıp bilim
temelli hedefler
koyarak bunları
gerçekleştiren
ve iletişimini
doğru yöneten
aktivist markaları
kucaklamaya hazır.
Ancak bunun hak
edilmesi gerekiyor.
yüzden, gezegenimizi iklim krizinden
kurtarabilmek, kurumların kendi varlıkları
için de iyi bir iştir. Ama finansal
endişelerin ötesinde; marka/kurumları
var eden doğaya ve insanlara değer
vermenin önemini, sorumluğunu
hissetmek ve mevcut gücü krizi durdurmak
için kullanmak meselenin asıl
özüdür.
Paydaşlar da marka/kurumların
öne çıkmasını bekliyorlar. Havas’ın
2021 Meaningful Brands, W. Thompson’ın
2021 Regeneration Rising araştırmaları,
tüketicilerin kurumlardan,
gezegenin iyiliği ve iklim konularında
çözümün bir parçası olmalarını beklediklerini;
2021 Edelman Trust Barometer’ın
sonuçları da, toplumun kurumlardan
çevre de dahil olmak üzere
yaşam koşulları üzerinde olumlu bir
etki yaratmasını talep ettiğini, CEO’ların
iklim değişikliğini durdurabilmek
için değişime öncülük etmelerini istediklerini
gösterdi.
KÖPRÜDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ
Yapılması gereken ilk şey, kurumların
varlık nedenlerini tanımlayan kurumsal
amaçlarını, iklim kriziyle mücadeleyi
kapsayıp sürdürülebilir bir gele-
50 MediaCat
cek yaratmaya hizmet edecek şekilde
yeniden tanımlamaları. İnternet sitelerindeki
vizyon ve misyon cümleleri
ya da sürdürülebilirlik sekmelerinin
ötesinde; bu duyarlılığı marka ve kurumun
DNA’sına yerleştirecek ve “söylemek
– yapmak” arasındaki boşluğu
ortadan kaldıracak bir amaca tutkuyla
bağlanmadan iklim eylemini hayata
geçirmek, “greenwashing” yaftasından
kurtulmak ve paydaşlar nezdinde bir
inandırıcılık sağlamak mümkün değil.
Sadece konuşmalara değil, regülasyonların
ötesine geçerek, gerekenlerin yapılmasına;
gerçek marka/kurum aktivizmine
ihtiyacımız var.
İklim konusunda marka/kurum
aktivizmine giden yol zor ve dikenlidir.
Şeffaf olunmasına ihtiyaç duyar. Hiç
kimse mükemmel değildir ve hiçbir
marka/kurum da mükemmel değildir.
Bu nedenle, yolculukta nerede olduğunuz
ve nereye gittiğiniz konusunda
şeffaf olmak, otantik aktivizmin temel
direklerindendir ama beraberinde sorgulanmaya
ve tepkilere hazır olmayı
gerektirir. Çünkü, toplumun ilginlik ve
bilgi düzeyi arttıkça sorgulama seviyesi
de yükseliyor.
Örneğin, iklim krizini durdurmanın
temel gerekliliği olan karbon emisyonlarını
düşürme vaatleri birkaç yıl
önce alkışlanırken; kurumların, tedarik
zinciri ile satış sonrası kullanımlardan
kaynaklı Kapsam-3 kategorisindeki
emisyonları eylem planlarına dahil
etmedikleri ve bu konuda net hedefler
koymadıklarına ilişkin bilgiler nedeniyle,
alkışlar yerini eleştirilere bırakmış
durumda.
İnsanlar, “Bizi yanıltma; önce zarar
vermeyi bırak sonra da iyileştirmeye
odaklan, sana ancak o zaman inanırım.
Aksi halde gözümde aktivist değil, çevresel
çatışma gündeminden kendi lehine
faydalanmaya çalışan bir marka/
kurum haline gelirsin” diyor. Araştırmalar
da tüketicilerin bu tür durumları
cezalandırmaya başladığını gösteriyor.
İyi haber ise, GreenPrint’in 2021 Business
of Sustainability Index, Deloitte’un
#GetOutInFront, Brodie ve Public
First’ün Sustainability Sentiment
Tracker raporlarında, iklim konusunda
duyarlı markalara yöneldiklerini ve
bunlara belirli bir miktar fazla ödemeyi
göze aldıklarını söyleyen tüketici sayısının
da artıyor olması.
Riskleri proaktif olarak önlemek,
vurduklarında onların üstesinden
gelmekten daha mantıklı, daha az maliyetli
ve daha kolaydır; hele ki iklim
konusunda bu, hepimizin iyiliği için
yapılacak en doğru hamledir. Aksi durumda,
o ünlü 1,5°C sıcaklık hepimizi
yakacak; daha fazla vakit kaybetmeyi
göze alabilir miyiz? ■
O
Gezegenimizi
iklim krizinden
kurtarabilmek,
kurumların kendi
varlıkları için de
iyi bir iştir. Ama
finansal endişelerin
ötesinde; doğaya
ve insanlara
değer vermenin
önemini hissetmek
ve mevcut gücü,
krizi durdurmak
için kullanmak
meselenin asıl
özüdür.
MARKALAR İÇİN İKLİM
AKTİVİZMİ REHBERİ
Toplum, iklim değişimini
durdurmaya odaklı, şeffaf,
zarar vermeme ve iyileştirme
prensiplerine uygun davranıp
bilim temelli hedefler koyarak
bunları gerçekleştiren ve
iletişimini doğru yöneten aktivist
markaları kucaklamaya hazır.
Ancak bunun hak edilmesi
gerekiyor.
HAK ETMENIN REÇETESINI MI
MERAK ETTINIZ?
• Marka/kurumunuzu statükoyu
koruyan modellerin ötesinde;
sadece iş dünyasını değil,
doğayı ve toplumu daha
iyi, daha dayanıklı hale
getirmeye, iyileştirme ve
yenilemeye odaklanan
rejeneratif anlayışla yeniden
tasarlayın.
• Net-sıfır karbon hedefine
yönelik bir sürdürülebilirlik
planı oluşturun, iklim
değişikliği önceliklerini
stratejik planınıza entegre
edin ve söylemek ile yapmak
arasındaki boşluğu ESG
prensiplerini uygulayarak
kapatın. Karbon nötr bir
tedarik ağı geliştirmeyi ve
yenilenebilir enerjiyi odağınıza
alın.
• Pledge to Zero, Race to Zero,
Science Based Target Initiative
gibi oluşumlara dahil olarak
ve CDP gibi organizasyonlara
gönüllü raporlama yaparak
kendinizi zorlayın ve
paydaşlarınıza tutkunuzu
gösterin.
• Sürdürülebilir ürünleri
tüketicilerin ulaşabilecekleri
fiyatlarda sunabilmek için
yenilikçi çözümler arayın.
• Tüketicilerinizi, Dünya’yı
iyileştirecek bu yolcuğa sizinle
birlikte çıkaracak, onların
farkındalıklarını artıracak iklim
konuşmalarının bir parçası
haline getirin. Farklı kuşakların
bilgileri de beklentileri de
farklı; onları eğitmek, kafa
karışıklıklarını gidermek ve yol
gösterici olmak zorundasınız.
Bunu yaparken, araştırmanın
ve iletişimin gücünden doğru
şekilde yararlanın.
• Çalışanlarınızı iklim
savunucuları ve sizin
çabanızın gönüllü birer
parçası olmaları için iç
iletişimin gücüyle, bilgiyle
donatıp yüreklendirin.
• Rekabet güzeldir ama
bazen ortaklaşa rekabet
daha güzeldir. Çözüm için,
rakiplerinizle birlikte hareket
etmekten korkmayın.
• Yasa koyuculara baskı
yapmak, iklim eylemiyle ilgili
olumlu lobi faaliyetlerini
desteklemek aktivizmin
kalbidir, unutmayın.
Eylül 2021 51
KAPAK
Yorum
İklim krizi
İHSAN ÖZÇITAK
Deeper / Yönetici Ortak
Bugünlerde bazı
kamusal figürler,
“Müsilajdan
yangına ve sele
krizin sorumlusu
sensin” diyerek
toplumsal
farkındalık
yaratmaya
çalışıyorlar.
Etik olarak
hatalı bulmanın
ötesinde doğru
da olmadığını
düşünüyorum.
Öncelikle
payları bireyler
bazında değil,
organizasyonlar
bazında dağıtmak
gerekir.
ABD’li Jeokimyager
Clair C. Patterson
Fotoğraf: Kaliforniya
Teknoloji Enstitüsü
dijital arşivleri
D
oğru ismi, doğru tanımlamayı
bulmak çoğunlukla
sonrasında yapacağınız her
şeyden daha önemli olabiliyor.
İsim deyip geçmemek gerektiğini
en iyi bizim sektörümüz bilir sanırım.
Yale Üniversitesi’nin “iklim değişimi”
ve “küresel ısınma” tanımlamalarının
toplumda nasıl algılandığı üzerine
yaptığı bir çalışma bu konuda çok net
sonuçlar ortaya koyuyor: Araştırmacılar
“küresel ısınma” teriminin “iklim
değişikliği” teriminden daha fazla toplumsal
farkındalık, duygusal katılım ve
kişisel ve kamusal eylem için destekle
ilişkili olduğunu buluyorlar. Küresel
ısınma dendiğinde aklınıza yanan
ormanlar, eriyen buzullar, aç kalmış
kutup ayıları ve dahası gelirken iklim
değişikliği çok daha nötr, çok daha
kabul edilebilir ve belki de en önemlisi,
çok daha kendiliğinden bir anlam
dünyası çağrıştırıyor. Aynı araştırmaya
göre -ki Google verilerinden yola çıkıldığı
için siz de trend raporlarından
bakabilirsiniz- küresel ısınma tepe
noktasına 2007 yılında ulaşmış. Sonrasında
“iklim değişikliği” arayı kapatıyor
ve öne geçiyor.
Madem ki küresel ısınma iklim değişikliğinden
çok daha etkili bir tanımlama,
neden gelişim tam ters yönde
olmuş acaba?
CLAIR C. PATTERSON’IN
HİKÂYESİ
Ünlü bilim insanı Carl Sagan’ın anısına
yıllar sonra Neil deGrasse Tyson sunuculuğunda
tekrar izleyicileriyle buluşan
efsane belgesel dizisi Cosmos’un birinci
sezon yedinci bölümünde, Dünya’nın
yaşını hesaplamak için yıllarca çalışan ve
başaran ama bu süreçte dünyanın hızla
kurşun zehirlenmesine sürüklendiğini
gören Clair Cameron Patterson’ın hikâyesi
anlatılır. Patterson’ın çalışmalarıyla
başlayan mücadele 20 yıldan fazla sürer.
Bugün bakıldığında çok açık ve net olan
bu zehirlenme toplumda ve karar organlarında
hızlı bir karşılık görmez. Petrokimya
endüstrisinin çıkarlarına aykırı
olduğu için bilim insanları, reklamcılar,
lobi ve halkla ilişkiler şirketleri tarafından
bulanıklaştırılır, karşı çıkılır ve süreç
mümkün olduğu kadar uzatılır.
Benzer bir süreç de küresel ısınma
konusunda yaşandı, yaşanıyor. Küresel
ısınma verilerine 1960’lardan beri
sahip olan endüstri, küresel çapta milyarlarca
doları aynı kurşun konusunda
olduğu gibi bulanıklaştırma, şüphe
yaratma, gözden düşürme çabalarına
harcadı. İklim değişikliği tanımlaması
küresel ısınmaya karşı, işte tam Yale
araştırmasında anlatılan nedenlerle
tercih edildi. Özellikle son 2-3 yılda
Greta Thunberg gibi aktivistler ve Guardian
gibi medya kuruluşları sayesinde
isimlendirme yarışında yeni bir safhaya
geçildi: “iklim krizi”.
Çok daha uyarıcı, alarm verici ve
acele ettirici. Evet bu bir kriz ve geçtiğimiz
20-30 yılda yapmadıklarımız, yaptırmadıklarımız
sebebiyle bu krizdeyiz.
ÇÖZÜM İÇİN TARAFLARA DÜŞEN PAY
Bugünlerde bazı kamusal figürler,
“Müsilajdan yangına ve sele krizin sorumlusu
sensin” diyerek toplumsal
farkındalık yaratmaya çalışıyorlar.
Etik olarak hatalı bulmanın ötesinde
doğru da olmadığını düşünüyorum.
Öncelikle payları bireyler bazında değil
organizasyonlar bazında dağıtmak
gerekir. Bunu yaptığınızda sokaktaki
sıradan insana düşen pay ile mesela
bizim sektöre düşen pay arasında ciddi
bir fark olduğunu görürsünüz. Bugün
hem kendimizi hem de hizmet verdiğimiz
sektörleri daha fazla çaba göstermeye
zorlamak, bu manada bizler için
bir borçtur diye düşünüyorum.
Yukarıda bahsettiğim Cosmos bölümünde
Neil deGrasse Tyson, kurşunu
yoğun kullanan Roma İmparatorluğu’nun,
zehirli olduğunu bilmesine
rağmen kullanım kolaylığı, kısa vadeli
etkilerin sadece köleler tarafından yaşanması,
kurşundan vazgeçmenin büyük
konfor problemleri yaratacağı gibi
sebeplerle kurşun kullanımına devam
ettiğini ve imparatorluğun çöküş nedenlerinden
birinin, belki de en önemlisinin
bu olduğunu anlatır. Benzer bir
sona sahip olmamak için şu âna kadar
yaptıklarımızın ötesinde çaba göstermemiz
şart. ■
52 MediaCat
KAPAK
Yorum
İklim
değişiyor
peki ya biz?
UZM. PSK. EKİN ÖZAKSOY
ALMBAIDHEEN
nümüzde somut kanıtlarıyla
duran bir gerçek var;
Ö
iklim değişikliği. Yakın zamana
kadar birçoğumuz
için küresel yüzey sıcaklığının artışı
yalnızca rakamlardan ibaretti; şimdi
ise iklim değişikliğinin sonuçları
görmezden gelinemeyecek boyutlara
ulaştı. Peki iklim değişikliği bireyleri
nasıl etkiliyor? Bu sorunun ekonomik
ve kültürel açıdan ve sağlık açısından
birçok yanıtı var.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BİZDE
NEYİ DEĞİŞTİRİYOR?
Yapılan birçok araştırma bize iklim değişikliğinin
insanın psikolojik sağlığını
doğrudan ve dolaylı yollarla bozduğunu
söylüyor. İklim değişikliği nedeniyle
tetiklenen doğal afetler hem ölüm
veya yaralanmalarla hem de ev, iş ve
yaşam alanlarının kaybıyla sonuçlanabilir.
Doğal afetler sonrasında; akut
stres bozukluğu, travma sonrası stres
bozukluğu, majör depresyon, somatik
bozukluklar, alkol ve madde kötüye
kullanımı gibi birçok psikolojik sorun
gözlemleniyor.
İklimdeki değişiklik küresel boyutta
bir tehdit. Bu tehdidin insanlarda
yoğun endişeye neden olabildiğini biliyoruz.
İklim değişikliğinin gözle görülür
etkilerini deneyimleyen kişinin
kendisi, çocukları ve gelecek nesiller
için duyduğu yoğun endişe; küresel
ısınmayı durduramayacağı düşüncesinin
yol açtığı hayal kırıklığı ve buna
eşlik eden yoğun çaresizlik duygularıyla
tanımlanan bu endişeye “eko-anksiyete”
adı veriliyor. Çevresel değişimler
t
Yapılan birçok
araştırma bize
iklim değişikliğinin
insanın psikolojik
sağlığını bozduğunu
söylüyor. İklim
değişikliğine
karşı savaşmayı
önceliklerimiz
arasına almalı,
umutsuzluğu bir
kenara kaldırıp
alışkanlıklarımızı
değiştirmeliyiz.
sonucu yaşanan psikolojik sıkıntı ise
“solastalji” olarak kavramsallaştırılıyor.
Solastalji yaşayanların depresyon
ve intihar gibi ciddi psikolojik sıkıntılar
yaşadığı görülmekte.
İklim değişikliğinin sonucunda oluşan
etkilerden biri sıcaklık artışı. Artan
sıcaklıkların insanlarda stres düzeyinin
artmasına, dikkatin azalmasına,
olumsuz ve düşmanca düşüncelerin
artmasına, iş yerindeki verimin düşmesi
nedeniyle iş kayıplarına, hasta ve
yaşlılar için sosyal izolasyona neden
olabileceği biliniyor.
İklim değişikliğinin etkilerinden
düşük gelirli ve dezavantajlı grupların
daha çok etkilendiğini de gözden kaçırmamak
gerekli. Buna ek olarak sıcaklık
artışı, kuraklık ya da sel gibi durumlar
karşısında insanların bir kısmı göç etmek
durumunda kalabiliyor. Göçün
başlı başına bir stres kaynağı olduğu,
psikolojik iyi oluş halini olumsuz etkilediği
biliniyor. Ayrıca sel, kuraklık,
sıcaklık artışı salgın hastalıkların yayılmasına
zemin hazırlarken, dolaylı yoldan
psikolojik sağlığı da etkiliyor.
BİZ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
KONUSUNDA NEDEN
DEĞİŞMİYORUZ?
Birçoğumuz insan türü olarak iklimi olması
gerekenden daha hızlı bir şekilde
değiştirdiğimizin farkındayız. Ancak
durumun farkında olmak ve sonuçlarını
yaşamak, karbon salımına katkı
sağlamayı sürdürmemizin önüne geçmiyor.
Peki neden?
Öncelikle, evrimsel olarak, kısıtlı
kaynakları kendimize ayırmaya eğilimliyiz.
Ulaşılabilir ve kısıtlı bir kaynak
var ise bunu ya biz ya da “bizden
olanlar” tüketelim istiyoruz. İkinci
olarak, bu durumun hemen bir felakete
yol açmayacağını, sonuçların uzun vadede
ortaya çıkacağını düşündüğümüz
ve tehlikeyi küçümsediğimiz için önceliklerimiz
arasına almıyoruz.
Bir diğer sebep, iklim değişikliğinin
küresel bir sorun olması nedeniyle, birçok
insanın iklim üzerinde tek başına
etkisi olduğunu düşünmemesi. Yani
“sadece benim yaptığım ne işe yarayacak,
ben yapsam da başkası yapmayacak”
gibi düşünceler harekete geçmeyi
engelliyor. Burada güvensizlik devreye
giriyor. Hem dünyayı beraber paylaştığımız
insanlara hem de yöneticilere
güvenmiyoruz. İklim politikalarının
yetersiz olduğunu, bireysel olarak yapacağımız
her şeyin boşa gideceğini
düşünüyoruz. Tabii harekete geçmeyi
engelleyen başka sebepler de var. Bunlardan
bazıları; içinde yaşadığımız tüketimi
dayatan kapitalist sistem, dünya
görüşü, siyasi ideolojiler, dinî inançlar,
kadercilik, mali yatırımlar, alışkanlıklar,
birbiriyle çelişen istekler…
Sonuç olarak, toplum davranışının,
tek tek bireylerin davranışlarından
oluştuğunu unutuyoruz. İklim değişikliğine
karşı savaşmayı önceliklerimiz
arasında almalı, umutsuzluğu bir
kenara kaldırıp alışkanlıklarımızı değiştirmeliyiz.
Dünyamız için, hepimiz
için… ■
54 MediaCat
MEDYA
Bir Bakışta
Bir garip
hisler silsilesi
Ajans Press’in
MediaCat için
basında gündem olan
haber başlıklarını
raporladığı 22 Haziran
– 20 Ağustos tarihli Bir
Bakışta araştırması,
ülkece aşırı doğa
olaylarıyla üzülüp
sportif başarılarla
gururlandığımız bir
garip hisler silsilesini
belgeliyor.
1
Erdoğan, yerli koronavirüs aşısının
adının Turkovac olduğunu
açıkladı.
2
Kurucusu olduğu Çiftlik Bank
üzerinden binlerce kişiyi dolandırdıktan
sonra yurtdışına kaçan ve
kırmızı bültenle aranan “Tosuncuk” lakaplı
Mehmet Aydın, Brezilya’da Türkiye’nin
São Paulo Başkonsolosluğu’na
teslim oldu.
3
Türkiye’nin 43 farklı yerinde 260
adet orman yangını meydana gelirken,
özellikle Akdeniz ve Ege’deki
orman yangınların söndürülmesi günler
aldı.
4
Yoğun yağış sebebiyle Batı Karadeniz’de
sel ve heyelan meydana
gelirken, Kastamonu’da 70, Sinop’ta
10, Bartın’da ise bir kişinin hayatını
kaybettiği; bulunamayan 30 kişinin
ise arama çalışmalarına devam edildiği
saptandı.
5
15 yaş üstündeki gençler ve kronik
hastalığı bulunan 12 yaş üstündeki
çocuklara COVID-19 aşı hakkı tanımlandı.
6
Barcelona yönetiminin “Maliyetini
karşılayamayacağız” diyerek
yolları ayırma kararı aldığı Lionel Messi
gözyaşları içinde Katalan kulübüne
veda ederken, PSG ile anlaşma sağladı.
7
Mete Gazoz okçulukta Türkiye’ye
tarihindeki ilk Olimpiyat Altın
Madalyası’nı kazandırdı. Busenaz Sürmeneli
ise boksta Altın Madalya’ya
sahip olurken, Türkiye 2020 Tokyo
Olimpiyat Oyunları’nda topladığı 13
madalyayla tarihinin en çok madalya
kazandığı olimpiyatı yaşadı.
8
Melih Bulu, Boğaziçi Üniversitesi’ne
rektör olarak atanmasından
altı ay sonra Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi
ile görevden alındı.
9
Uzun zamandır gündemde olan
Hayvanları Koruma Kanunu kabul
edilerek yasalaştı.
10
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk
istifa etti, Selçuk’un yerine göreve
Mahmut Özer geldi.
11
Taliban, başkent Kabil dahil Afganistan’ın
neredeyse tamamını
kontrol altına aldı. Afganistan’dan çeşitli
ülkelere büyük göç hareketi başladı. ■
Tarih aralığı:
22 Haziran – 20 Ağustos
56 MediaCat
ADVERTORIAL
İlklere
imza atan
kampanya!
EZGİ ÖZYILDIRIM
DİMES
Dijital İletişim Müdürü
YALKIN YEL
Reklamania Creative
Ajans Başkanı
SİMGE HEKİMGİL
Reklamania Creative
Müşteri Direktö rü
Reklamania
Creative ve Cats &
Dogs imzalı DİMES
kampanyası,
lansmanlarıyla ses
getiren iki ürünü
kapıştırıyor; bir
ilke imza atarak
Aleyna Tilki’yi TikTok
fenomenleriyle
buluşturuyor.
İMES’in Milkshake ve Smoothie
ürünlerini “kapışma”
D
konseptiyle bir arada kullanan
yeni kampanyası, Türkiye’de
bir ilke imza atarak müzik sektörünün
yıldız ismi Aleyna Tilki’yi TikTok
fenomenleriyle buluşturdu.
Reklamania Creative imzası taşıyan
kampanyada Aleyna Tilki, toplam
takipçi sayısı 30 milyona ulaşan Tik-
Tok fenomenleriyle yer aldı. “Smoothie
ile Enerji Kat” ve “Milkshake ile
Ortamı Salla” takımlarının kapıştığı
kampanya için bir de video klip hazırlayan
Aleyna Tilki, bu klipte de yine
Türkiye’de bir ilk olarak TikToker’larla
rol aldı. Aleyna Tilki'nin hazırladığı
reklam müziği, ürünlerin enerjik ve
eğlenceli özelliklerini ve kapışma konseptini
vurguluyor.
Konseptinden mecra stratejisine,
kreatif dilinden cast tercihlerine yenilikçi
yaklaşımıyla dikkat çeken kampanyanın
detaylarını, DİMES Milkshake
ve Smoothie lansmanlarına da
imza atan Reklamania Creative Ajans
Başkanı Yalkın Yel, Müşteri Direktörü
Simge Hekimgil ve DİMES Dijital
İletişim Müdürü Ezgi Özyıldırım ile
konuştuk.
İki ürünün “kapıştığı” bir kreatif
fikir nasıl oluştu?
YALKIN YEL: Milkshake ve Smoothie
gençlere hitap eden, genç ruhlu iki
ürün. Kampanyamız ürünlerin eğlenceli
ve enerjik özelliklerini öne çıkarıyor.
Yakın zamanda lansmanı yapılmış
ve büyük başarı elde etmiş iki yenilikçi
ürünü yenilikçi bir dille anlatmak için
dünyada güçlenen bir trend olan “kapışmayı”
seçtik.
Kampanyada hangi ilklere
imza atıldı?
YY: Bu yıl bir ilke imza atan DİMES,
58 MediaCat
yıldız isim Aleyna Tilki’yi TikTok
fenomenleriyle buluşturdu. Kampanyanın
imza attığı bir diğer ilk ise
DİMES’in hashtag challenge’ında iki
ürünü arasında dijital rekabet yaratan
ilk marka olması oldu.
#dimeskapışması
akımına katılan
TikTok kullanıcıları
16
bine yakın
video paylaşım
gerçekleştirdi.
TikTok’ta başarının sırrı ne?
YY: Başarının en önemli faktörü “gerçeklik”.
TikTok, insanlara kendi oldukları
yerde, kendi istedikleri biçimde
iletişim kurma olanağı sağlayan, kim
olduğu ne kadar takipçisi olduğu fark
etmeksizin herkesin görünebilir olabildiği
bir platform. Biz de buradan
yola çıktık. Dijital sosyalleşme günümüzün
gerçeği ve TikTok, gençlere bu
olanağı sağlıyor.
Ancak TikTok’u ana mecra olarak
kullanmak, sadece video çekmek ya da
reklamı orada da yayınlamakla olacak
bir şey değil. TikTok’un mecra dinamiklerini
iyi analiz etmek; görsel dili,
kamera açıları, ara yüzleri, efektleri,
trendleri anlamak; reklam filmlerinden
ziyade TikTok klipleri oluşturabilmek
gerekiyor.
DİMES kampanyalarımızda bunları
göz önünde tutup, Z Kuşağı’nın hareketliliği
ve eğlenceyi paylaşma, gerçekçilik
ve samimiyet anlayışına sesleniyoruz,
başarılarının en önemli faktörü bu.
Öte yandan dijital ve konvansiyonel
mecraları birlikte kullanan DİMES, sadece
TikTok’u ana mecra olarak kullanan
değil, aynı zamanda TikTok’u tüm
özellikleriyle TV’ye taşıyan da ilk marka.
TikToker’ların TV’de görünmeleri,
takipçileri üzerinde müthiş bir etki
yarattı ve onların ürettikleri içerikler
TV ile TikTok arasında organik bir
geçişkenlik sağladı. Farklı disiplinleri
birbirinin içerisinde kullanmanın da
ötesinde yeni bir disiplin yaratmayı
amaçladık ve başardık. Bu kampanyamız
da hashtag challenge’la, farklı kapışma
yayınlarıyla; YouTube, Instagram,
TikTok paylaşımlarıyla ve farklı
sürprizlerle yıl sonuna dek sürecek.
Kampanyalarımız, köklü bir marka
olan DİMES’in, ürünleriyle olduğu kadar
iletişim çalışmalarıyla da gençlere
hitap etmeyi, onlarla konuşup, duygusal
bağ kurmayı gerçekten başarabilen
nadir markalardan biri olarak öne çıkmasını
sağladı. Bu başarıda DİMES’in
yenilikçilik kültürü ve cesur fikirlere
açık olması da önemli rol oynadı. “Dijital
sosyalleşme nerede, biz oradayız” diyerek
çıktığımız yolda, DİMES’in genç
ve liyakat sahibi pazarlama ekibiyle dijital
dünyanın en aktif ve başarılı markalarından
biri olmayı başardık.
Sonuçlar nasıl?
EZGİ ÖZYILDIRIM: Önce ana mecra
olarak belirlenen TikTok’ta, sonra
da farklı dijital platformlarda ve TV’de
yayına giren reklam filmimiz, video
klibimiz ve paylaştığımız kamera arkası
videolarımız kampanya başlangıcından
bu yana dijital platformlarda
yaklaşık 51 milyon organik izlenme
aldı. Ayrıca #dimeskapışması hashtag
challenge’ımız tüketicilerin en fazla
video çektikleri marka akımlarından
biri oldu. Akıma katılan TikTok kullanıcıları
16 bine yakın video paylaşım
gerçekleştirdi.
Altı günde 18 milyon tekil erişim
elde eden #dimeskapışması hashtag
challenge, yılın en fazla kişiye erişen
kampanyalarından biri oldu. Kampanya
paylaşımlarına yapılan tüketici yorumlarının
yüzde 83’ü pozitif nitelikte.
Aleyna Tilki ve TikTok fenomenleriyle
çalışmak nasıldı?
SİMGE HEKİMGİL: TikTok markaların
olduğu kadar yıldızların da radarında.
Dünya starları TikTok’u aktif
olarak kullanıyor. Dünyada şarkı ve
klip lansmanları için TikTok’un etkili
ve güçlü bir mecra olduğunu biliyoruz.
Yaptığı tüm işlerde başarılı olan Aleyna
Tilki yeniliklere çok açık bir isim.
Enerjisi ve tarzıyla projeye kendi ruhunu
yansıttı.
Fenomenlerimiz de geniş kitlelere
hitap eden, her gün onlarca içerik üreten,
kameraya alışık, mecraya hâkim,
hedef kitlesini tanıyan ve kendi yolunu
açarak ünlenen kişiler. Çekimlerde
müthiş bir sinerji oluştu ve ne kadar
doğru bir karar verdiğimizi gördük. ■
Eylül 2021 59
KÜLTÜR
Söyleşi
Değişim
dayatmayla
olmaz
Prof. Dr. Jonah
Berger
TÜKETİCİ DAVRANIŞLARI
VE SOSYAL ETKİ UZMANI
Prof. Dr. Jonah Berger bu ay
MediaCat Yayınları tarafından
çıkan Değişimi Tetiklemek adlı
kitabıyla raflarda yerini aldı.
Berger, “Değişim gerçekten
zordur. İteriz, zorlarız, kontrol
etmeye çalışırız ve hiçbir şey
olmaz. Dolayısıyla aslında
sorulması gereken soru, ‘Bunun
daha iyi bir yolu var mı?’ olmalı.
İşte bu soruyu cevaplamak için
bu kitabı yazdım” diyor.
u BARIŞ CEZAR
60 MediaCat
Neden bu kitabı yazma ihtiyacı
hissettiniz? İnsanları değiştirmek
neden bu kadar zor?
Herkesin değiştirmek istediği bir şeyler
vardır. Pazarlamacılar ve satıcılar müşterileri
ikna etmek ister, çalışanlar patronlarını
ikna etmek ister, liderler kurumları
dönüştürmek ister, start-up’lar koca
sektörleri değiştirmek ister, sivil toplum
kuruluşları dünyayı değiştirmek ister…
Değişim gerçekten zordur. İteriz,
zorlarız, kontrol etmeye çalışırız ve hiçbir
şey olmaz. Dolayısıyla aslında sorulması
gereken soru, “Bunun daha iyi bir
yolu var mı?” olmalı. İşte düşünceleri
değiştirmenin, harekete geçirmenin,
iterek zorlayarak değil de başka bir yolu
olabilir mi sorusunu cevaplamak için bu
kitabı yazdım. Birlikte çalıştığım o kadar
insanın, o kadar kurumun hepsinin
de değiştirmek istedikleri şeyler vardı.
Ama o değişimi yaratmakta çok zorlanıyorlardı.
Ben de arzuladıkları sonuçlara
ulaşmalarını sağlamanın başka bir yolu
olabilir mi diye merak ettim.
Kitabınızdaki kilit kavram “katalizör”.
İnsanları veya kurumları
değiştirirken bir “katalizör”
olmak neden önemli?
Değişim sağlamak zordur çünkü güç
uygulamak işe yaramaz. İnsanlara neyi
değiştirmek istiyorsunuz, onu değiştirmek
için neyi denediniz diye sorarsanız,
yüzde 99’u güç uygulamanın, dayatmanın
başka şekillerini sayar. Değişim için
çeşitli nedenleri, rakamları ve gerçekleri
dayatmak… Bir PowerPoint sunumu
daha yaparsam, bir telefon daha edersem,
insanlara bir e-posta daha gönderebilirsem,
onları azıcık daha zorlayabilirsem
ikna olurlar. Ama zorlamak işe
yaramaz. İnsanları zorladığımızda ayak
direrler, direnirler, geri iterler. “Katalizör”
olmak değişim yaratmanın çok
daha etkili ve işe yarama olasılığı çok
daha yüksek bir yöntemi.
Kimya alanından çok güzel bir benzetme
yapabiliriz. Kimyada değişimi
tetiklemek geçekten zordur. Karbonun
baskı altında elmaslara dönüşmesini,
bitki ve hayvan kalıntılarının petrole
dönüşmesini düşünün. Kimyagerler de
laboratuvarda çalışırken değişimi tetiklemek
için maddelere sıcaklık ve basınç
eklerler; ama değişimin daha hızlı ve kolay
olmasını sağlayan, daha fazla sıcaklığa
veya basınca ihtiyaç bırakmayan özel
birtakım maddeler vardır. Bunlar daha
az enerjiyle daha çok değişim olmasını
v
İnsanlar
bilgilerin mevcut
inançlarına uyup
uymadığına
bakarlar,
doğrulama eğilimi
dediğimiz bir
şeye sahiptirler.
Ve inandıklarına
ters düştüğünde
o bilgiyi göz ardı
ederler.
sağlarlar. Bu maddelere “katalizör” adı
verilir. İşleme şekilleri şöyledir: Değişimin
karşısındaki engelleri belirlerler ve
onları azaltırlar. Aynı şey sosyal hayat
için de geçerli. Birini değiştirmek için
neler yapabileceğimi sormak yerine,
o insanın neden bugüne kadar değişmediğini
sormak. Değişimin önündeki
bariyerler ve engellerin ne olduğunu
sormak. Ve o bariyer ve engelleri bertaraf
ederek, ne olduklarını anlayarak ve
onların etkisini azaltarak değişimi daha
olası kılıp kılamayacağımızı sormak.
Toplumu kutuplaştıran ekonomi,
iklim değişikliği, hatta bu
aralar aşılanma gibi son derece
önemli ve güncel meselelerde
gerçeklerin ve rakamların kendiliklerinden
bariz olduklarını ve
“makul” insanları ikna edeceklerini
düşünürüz. “Gerçekler”
neden insanları ikna etmeye
yetmiyor?
Bunun nedenlerinden biri insanların
gerçeklerle pek ilgilenmemeleridir.
İnsanlar kendi düşünceleriyle uyumlu
bilgilere ilgi gösterirler. Kitabımda bahsettiğim
düşüncelerden biri de “mesafe”
kavramı. Bu, şu demek: Bir bilgi insanların
o anda düşünsel olarak bulundukları
yerden çok uzaksa, ona kulak asmazlar.
Dahası, birisinin kendilerini ikna etmeye
çalıştığını hissederlerse, geri iter ve
karşı koyarlar. Çoğu zaman o insanın
yapmalarını istediği şeyin tam tersini
yaparlar. Biz de gerçeklerin ve rakamların
galip geleceğini düşünmek yerine,
değişimin önündeki engelleri belirlemeli
ve onları azaltmalıyız. Çoğu zaman
sorunun sadece bilgi olduğunu düşünüyoruz.
“Aslında şu insan doğru bilgilere
sahip olsa fikri değişirdi” diyoruz. Ama
bilgi sadece bilgi değildir. İnsanlar bilgilerin
mevcut inançlarına uyup uymadığına
bakarlar, doğrulama eğilimi dediğimiz
bir şeye sahiptirler. İnançlarını
doğrulayan bilgiler ararlar. Ve inandıklarına
ters düştüğünde o bilgiyi göz ardı
ederler. Dolayısıyla soru sormak, insanları
kendilerini ikna etmeye teşvik etmek
ve daha fazla özerkliğe alan açmak
gibi yollar çoğu kez çok daha etkilidir.
İster bir kurumda liderlik konumundayken
ister şahsi hayatımızda,
değişimin önündeki bariyerleri
nasıl küçültebiliriz?
Değişimin önündeki bariyerleri küçültmenin
püf noktası önce onları an-
lamaktır. Tekrar tekrar karşımıza çıkan
beş kilit bariyer var. İster tüketicilerin
düşüncesini değiştirmek isteyen bir pazarlamacı
ister bir kurumu değiştirmek
isteyen bir lider olun, bunlar aynıdır:
tepkisellik, bağlılık, mesafe, belirsizlik
ve tamamlayıcı kanıt. Bu beş bariyeri
kavradıktan sonra hemen hemen her
şeyi değiştirebiliriz.
Kitabınızda ortaya koyduğunuz
ilkeler evrensel mi? Değişimin
önündeki engelleri küçültme ve
katalizör olma yolları kültürden
kültüre değişir mi?
Bu ilkelerin çoğu kültürler arasıdır, dolayısıyla
insanların mevcut inançlarını
doğrulayan bilgi arayışında olmaları
ABD’de de olsanız Türkiye’de de olsanız
geçerlidir. Aynı şekilde insanların
halihazırda yapmakta oldukları şeylere
bağlandıkları düşüncesi de. Mevcut durumda
yapmakta olduğumuz şeylerin
bizim için daha kolay oldukları düşüncesi
de bir kültüre özgü değil. Halihazırda
katılmakta olduğumuz projeler,
girişimler; almakta olduğumuz ürünler
ve hizmetlerle devam etmek daha kolay
gelir. Nasıl olduklarını, nereden alacağımızı
biliriz. Bunların hepsi kesinlikle
kültürler arasıdır.
Okuyanların kitabınızdan almasını
istediğiniz tek bir şey olsa,
ne olurdu?
Bence akılda kalacak en basit şey, dayatmayı
bırakmamız ve el frenlerini
belirlememiz, yolu kapatan bariyerleri
bulmamız gerektiğidir. Park hâlindeki
aracımıza binip ilerlemesini istediğimizde
anahtarımızı sokar, çevirir, gaz
pedalına basarız. Eğer araba ilerlemeye
başlamazsa, gaza biraz daha basmamız
gerektiğini düşünürüz, değil mi? “Gaza
basarsam araba gider” deriz. Ama eğer
el freni çekilmişse, gaza ne kadar bastığımız
fark etmez. Araba yerinden kıpırdamayacaktır.
İşte kitabın başlıca
mesajlarından biri de bu. O el frenlerinin
ne olduğunu teşhis etme konusunda
daha iyi olmalıyız. Bariyerleri, değişimin
önündeki engelleri belirleyin. Onları
azaltabilir, küçültebilirsek her şeyi
değiştirebiliriz. Değişim zordur. Hepimizin
değiştirmek istediği bir şeyler
vardır. Ama insanların neden değiştiğini
ve neden değişmediklerini, değişimin
önündeki engelleri ve onları nasıl azaltacağımızı
anlarsak, gerçekten her şeyi
değiştirebiliriz. ■
Eylül 2021 61
NEW TECH
Güçlendirilmiş
gelecek
Teknolojik gelişmelerin geleceğin inşasındaki
rolünde, şimdiye kadar kötümser senaryolardan
bahsettik. Geçtiğimiz yıl ise insanlığın
teknolojiye belki de en çok ihtiyaç duyduğu bir
dönemi geride bıraktık. Yeni nesil teknolojiler
insanlığın en büyük destekçisi olarak en ön
saflarda yerini alırken teknolojinin, günü
ve geleceği kurtaran tarafına tanıklık ettik.
Hükümetler teknoloji ve inovasyona olan
yatırımlarını artırmışken, kurumlar da inovasyon
yaklaşımlarında değişikliğe gitti. Artık
güçlendirilmiş gelecek anlatısında inovasyonu
yeniden düşünmenin zamanı.
u SULTAN ÖNCÜ ARSLANOĞLU
62 MediaCat
leri teknolojiler günlük hayatı
İ
kolaylaştırıcı araç olmakla birlikte
pandemiye direnebilmede
insanlığın elindeki en büyük
güç oldu. İleri teknolojiler sayesinde
pandeminin getirdiği pek çok zorluğu aşabildik
ve tek çıkış yolumuz teknoloji oldu.
Teknoloji liderliği olmadan, liderliğin elde
edilemediği açık hale geldi. Günümüzde
büyük değişiklikler artık teknolojiye öncelik
vermeyi gerektiriyor ve bu sadece
sorunları çözmekle ilgili değil, aynı zamanda
gelenekleri alt üst etmek ve gelecek
için yeni bir vizyon yaratmakla da ilgili.
Ufukta yeni bir gelecek var ve bu, beklenilenden
daha farklı olacak. Geçtiğimiz yıl
zaman yönetiminden sağlığa, yaşam tarzından
güvenliğe ve iş yapış biçimlerine
kadar teknolojik ilerlemeyle bağlantılı
pek çok değişiklik yaşandı. Hükümetler
bilim, teknoloji ve inovasyona olan
yatırımlarını artırmışken, kurumlar
da inovasyona olan yaklaşımlarında
kâr elde etmekten ziyade dayanıklı
hale gelmeyi öncelik edindi.
Pew’in 2020 yılında 915 iş geliştirme
uzmanı, iş ve politika lideri, inovasyon
lideri, araştırmacı ve aktivist
ile gerçekleştirdiği araştırmadan çıkan
sonuçlar, 2025’te “yeni normalin
çok daha teknoloji odaklı olacağına”,
bununla birlikte “daha büyük zorluklarla
da baş etmemiz gerekeceğine”
işaret ediyor. Pandemide ortaya çıkan
değişikliklerin dünya nüfusunun
önemli bir kısmı için işleri daha iyi
hale getireceğine dair umutlarını dile
getiren uzmanların argümanlarını ise
şu değişiklikler oluşturuyor:
• Mevcut ekonomik düzenlemelerde,
ırksal adaleti ve sosyal eşitliği hedefleyen
yeni reformlar başlatmak,
• Esnek çalışma koşulları kalıcı hale
geldikçe ve topluluklar buna uyum
sağladıkça, birçok aile ve çalışan için
yaşam kalitesini artırmak,
• İnsanların daha akıllı, daha güvenli
ve daha üretken yaşamalarına olanak
tanıyan sanal/artırılmış gerçeklik
ve yapay zekâda yeni teknolojiler
üretmek; çoğu durumda sağlık, eğitim
ve toplum yaşamı gibi kilit alanlarda
“akıllı sistemler” tarafından
yönetimi mümkün kılmak.
mak ve gelişmek için şirketlerin, teknoloji
alanındaki uzun vadeli değişimleri
öngörebilmeye ihtiyacı var. Buna
giden yolda ise inovasyon çalışmalarının
genişletilmesi önemli rol oynuyor.
Boston Consulting Group’un 15 yıldır
yayınladığı En Yenilikçi Şirketler 2021
raporu bu konuda artan bir farkındalık
olduğunu ortaya koyuyor. Rapora göre,
ilk üç önceliğinden biri inovasyon olan
şirketlerin oranı bu yıl yüzde 75’e yükselmiş
durumda. Bunun, 2005’ten bu
yana ulaşılan en yüksek oran olduğunu
belirtmeden geçmeyelim.
DÖNGÜSEL OLMAYAN DESTEKLER
ARTMALI
Pandeminin inovasyon yatırımları
üzerindeki etkisini ölçümlemek
henüz mümkün olmasa da Eylül
2020’de Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü
(WIPO), Cornell Üniversitesi ve IN-
SEAD tarafından ortaklaşa yayınlanan
Küresel İnovasyon Endeksi (GII)
2020, kısa ve orta vadeye yönelik bir
çıkarımda bulunabilmek adına kılavuz
niteliğinde.
Küresel inovasyon trendlerini
analiz ederek, dünya çapında 130’dan
fazla ülkenin inovasyondaki başarı
sıralamasını hesaplayan endekse
göre, 2009’dan bu yana dünya çapında
ortalama inovasyon harcamaları
GSYİH’den daha hızlı büyüyor. Tahminlere
göre, 2017 ve 2018 yıllarında
küresel Ar-Ge harcamaları sırasıyla
yüzde 5 ve yüzde 5,2 büyüdü. Yaklaşık
10 yıldan bu yana Ar-Ge harcamalarındaki
büyüme, Çin ve Hindistan gibi
gelişmekte olan kilit pazarların yaptığı
yatırımlarla ivme kazandı. Küresel
İnovasyon Endeksi Ar-Ge harcamalarının,
pandemi sonrası dünyada artış
oranını koruyacağını hatta artacağını
bildirirken, OECD verilerine göre
Mart 2021 itibarıyla ülkelerin Ar-Ge
harcamaları 2019 yılına kıyasla yüzde
3,2 arttı.
İLK ÜÇ ÖNCELİKTEN BİRİ
İNOVASYON
Dijital ve teknolojinin hayatın her
evresinde kendine yer bulduğu pandemi
süreci, karmaşık dijital iletişim
ağlarının hem günlük hayatta hem
de çalışma hayatında ne denli değerli
olduğunu kanıtladı. Artık bu zamana
kadar teknolojiyle olan kaygı yüklü
ilişkinin kabuk değiştirmesi gerektiğinin
farkına vardık. Dijital yaşamın
olumsuz taraflarından ziyade olumlu
yönlerine daha fazla odaklanmanın
zamanı zira önümüzdeki beş yılda,
daha iyi bir yaşama ulaşma anlamında
hızla gelişen dijital araçlara daha fazla
güven duyulacağı öngörülüyor.
Bu yeni gerçeklikte hayatta kalk
Ekonominin
iyileşmesi adına
inovasyon için
verilen döngüsel
olmayan
destekler, yüksek
kamu borcu
karşısında dahi
katma değer
sunabilecek
güçte.
KRİZLERDEN ÇIKARILAN DERSLER
Pandeminin inovasyon faaliyeti
üzerindeki orta vadeli etkisinin, benimsenen
kamu ve kurumsal yenilik
politikaları ile ekonomik toparlanmanın
hızına bağlı olarak belli olması
bekleniyor. Burada 2009 krizi bir
yol haritası sunuyor. 2009 krizinde
hükümetlerin; inovasyonla ilgili bütünsel
önlemler almanın yanı sıra yenilikçi
firmalar için oluşturduğu destek
içeren teşvik paketleri, pandemi
krizinden daha güçlü çıkmak isteyen
kurumlar için kurtarıcı rol oynuyor.
Bu anlamda döngüsel olmayan yenilik
teşvik paketleri, Ar-Ge’yi teşvik
etmek ve yenilik finansmanındaki
eksikliklerin üstesinden gelmek için
gerekli olduğunu kanıtlamış durumda.
Bu mantık şimdi de geçerli. İnovasyon
harcamalarında kriz kaynaklı
düşüş, gelecekteki uzun vadeli büyüme
fırsatlarını riske atıyor. Araştırmalara
göre ekonominin iyileşmesi
adına inovasyon için verilen döngüsel
olmayan destekler, yüksek kamu borcu
karşısında dahi katma değer sunabilecek
güçte.
DOĞRU SORULAR DOĞRU
ADIMLAR
Uzmanlara göre inovasyona yapılan
yatırımların önemi bir yana, konuşulması
gereken bir diğer konu paradigma
değişimi olmalı. “Hayatın merkezinde
gerçekleşen bu değişimlere karşı, şirketlerin,
yeni dönemde teknoloji ve
inovasyonda nasıl bir yaklaşım benimseyeceği”
sorusuna verilecek yanıtlar,
geleceği tahayyül edebilmek adına
oldukça önemli. Bunun için ise öncesinde
inovasyondan ne anladığımıza
bakmakta fayda var.
Pazarda sıcak rekabetin yaşandığı
alanların başında geliyor yeni ürünler
yaratmak. Her yeniliği inovasyon
olarak değerlendirebilir miyiz? İnovasyon
gerçekten ne anlama geliyor?
Geçtiğimiz bir buçuk yılda değişen
ihtiyaçlar, inovasyon kavramını da
sorgulamaya açtı. Gerçek bir inovasyonu
diğer yaratım biçimlerinden
ayırt etmek için BCG, İnovasyonu Yeniden
Düşünmek adlı raporunda şu üç
soruyu soruyor: 1- Çözüm; insanların,
sistemlerin veya kuruluşların gerçek
dünyada sahip olduğu gerçek sürtüşmeleri/anlaşmazlıkları
çözüyor mu?
Değilse, o zaman çözüm potansiyel
İLK ÜÇ ÖNCELIĞINDEN
BIRI INOVASYON OLAN
ŞIRKETLERIN ORANI
2020
2021
%65
%75
Eylül 2021 63
NEW TECH
64 MediaCat
CEO’LARIN
ÖNCELİĞİ
1. İŞ MODELI INOVASYONUNU
SÜRDÜRMEK
Değer yaratma mantığımız ne kadar
sağlam ve 2020’lerde kazanmamız için iş
modelimizin nasıl değişmesi gerekiyor?
2. MÜŞTERI IÇGÖRÜSÜNÜ
YÜKSELTMEK
Derin bir müşteri içgörümüz var mı ve bunu
geleceğe hazır bir inovasyon stratejisine
dönüştürebiliyor muyuz?
3. İNOVASYON ÇARKINI
DÖNDÜRMEK
Hızlı ve tekrar tekrar yenilik yapmak için
gerekli yetenekleri tam olarak benimsiyor
muyuz?
4. DIJITAL ÖNCELIKLI OLMAK
Kurum genelinde dijital ve inovatif
yetenekleri ölçeklendirmede başarı
şansımızı nasıl önemli ölçüde artırabiliriz?
5. KURUMSAL GIRIŞIMDEN
ETKI YARATMAK
Girişim araçlarımız, organizasyonumuzu
etkili bir şekilde tamamlıyor ve anlamlı bir
büyümeye yol açıyor mu?
Kaynak: Boston Consulting Group,
The CEO Innovation Agenda
olarak değerlidir, ancak inovasyondan
ziyade yaratıcı veya sanatsal
anlamdaki değeriyle öne çıkar. 2-Çözüm,
bir değer zinciri boyunca içerik
oluşturucular ve kullanıcılar arasında
karşılıklı olarak paylaşılabilecek anlamlı
bir değer yaratıyor mu? Değilse,
çözüm muhtemelen bir deney veya
bağımsız bir buluştur ve henüz önemli
bir değer yaratan yenilik olmaya hazır
değildir. 3- Çözüm yeni mi yoksa zaten
var olan bir şeyin iyileştirilmesi mi?
Eğer öyleyse, potansiyel olarak değerlidir,
ancak daha çok optimizasyon ve
etkililik açısından.
BİLGE KIRAN
DEMIRDÖKÜM
PAZARLAMA DIREKTÖRÜ
CEO’LAR NE DÜŞÜNÜYOR?
BCG’nin CEO’larla yaptığı görüşmeler,
CEO’ların Covid-19’u inovasyon
çalışmalarının etkisini sorgulamak ve
bazı durumlarda yeniden tasarlamak
için bir fırsat olarak değerlendirdiğini
ortaya koyuyor. Yine bu dönemde
birçok lider, kendi ekiplerinin veya
rakiplerinin daha önce aylar süren
inovasyon başarılarını sadece haftalar
içinde elde ettiğini gördüğünü söylüyor
ve bu doğrultuda yeni çalışma
yöntemlerini sürdürülebilir bir şekilde
benimsemenin yollarını arıyor.
Şirketlerin inovasyon süreçlerinde
yaşanan bu değişimde öne çıkan bir
diğer gelişme yaklaşıma yönelik. Öyle
ki CEO’lar, kurumların artık geleneksel
artımsal inovasyonu terk edip,
artımsal olmayan ve hatta yeni ve genellikle
dijital yetenekler oluşturmayı
kapsayan kendi kendini yıkıma uğratan
girişimler ortaya koymayı içeren
bir inovasyon anlayışı benimsemesi
gerektiğini dile getiriyor.
McKinsey’nin verilerine göre
yöneticilerin 4’te 3’ünden fazlası,
sektörün önemli ölçüde değişmesine
rağmen, pandeminin yarattığı krizin
büyüme için önemli fırsatlar yaratacağı
konusunda hemfikir. Ancak burada
krizden çıkan fırsatları görmekle
onları yakalayabilmenin aynı şeyler
olmadığının altını çizmek gerekiyor.
Başarılı bir inovasyon, teknolojik gelişimlerin
zamanlamasını anlamak ve
ekosistemlerin bu fırsatlar etrafında
nasıl gelişebileceğini öngörebilmekle
ilgili. Uzmanlara göre, CEO’ların artımsal
inovasyonu terk etme tutumlarının
ardında da yeniliklere hazırlıklı
olma ihtiyacı yatıyor. Zira aynı
yöneticilerin yüzde 30’undan daha
azı, gelmekte olduğunu gördükleri
değişiklikleri ele almaya hazır olduklarından
emin. En çok zorlandıklarını
hissettikleri alan ise yeni büyüme fırsatları
sunmak. ■
İLHAM KAYNAĞIMIZ HAYATTAN
BEKLENTİLER
DemirDöküm olarak 67 yıldır
insanı odağımıza alıyor ve her daim
paydaşlarımızın yanında oluyoruz.
Bu bakış açımız teknoloji ve inovasyondaki
çıkış noktamıza paralellik
gösteriyor. İnsanların beklentilerini
iyi anlayarak, onların hayatlarını
kolaylaştırmak ve güzelleştirmek için
çözümler üretiyoruz. Ürettiğimiz tüm
yeni ürün ve deneyimleri tasarlarken
her zaman onların hayattan beklentilerinden
ilham alıyoruz. Bunu sağlamak
için de yıl boyunca birçok içgörü
araştırması gerçekleştiriyoruz.
Türkiye’yi ısıtma sektöründeki
birçok cihaz, sistem ve hizmetle tanıştıran
bir marka olarak ilk sobadan ilk
panele, panel radyatörden/şofbenden
Türkiye’deki ilk kombiye kadar
pek çok ilke ve inovasyona imza attık.
Geniş ürün gamımızın, ülkemizin yanı
sıra 50’yi aşkın ülkede kullanılmasından
ve ısı konforu ile özdeşleşmekten
dolayı da mutluluk duyuyoruz.
Bundan sonraki hedefimiz maddi,
manevi çok çaba gerektiren kombi
alım sürecini kolaylaştırmak ve tüm
sektöre öncü olacak şekilde hizmet
kalite standartlarını yükseltmek
olacak.
%3,2
OECD
ülkelerinin Ar-Ge
harcamalarındaki
artışı
Kaynak: OECD, Mart 2021
NEW TECH
DemirDöküm
DemirDöküm’den
dijital inovasyon
atılımı
T
ürkiye’nin sanayileşme ve
modernleşme sürecinde
yeni bir başarı hikâyesi
yazma hedefiyle yola çıkan
DemirDöküm, toplumun ihtiyaçları
doğrultusunda yatırımlarını
en hızlı şekilde hayata geçiriyor ve
bu sayede birçok ilki tüketicileriyle
buluşturarak Türkiye’nin en köklü ve
önde gelen markalarından biri olmaya
devam ediyor. Bu felsefeden hareketle
DemirDöküm, son yıllarda müşteri
deneyimi ve müşteri memnuniyeti
alanlarında hayata geçirdiği çalışmalarla
ısıtma sektörüne öncülük ediyor.
DemirDöküm kusursuz bir müşteri
deneyimi yaşatmak amacıyla beş
yıl önce Sabancı Edu ile birlikte iklimlendirme
sektörünün ilk üniversite
işbirliğini hayata geçirdi. Türkiye’nin
her yerine aynı kalitede hizmet sunabilmek
amacıyla ilerleyen marka,
müşterileriyle yıllar boyunca kurmuş
DemirDöküm,
müşteri deneyimini
ve memnuniyetini
dijital inovasyonlarla
artırarak ısıtma
sektörüne öncülük
ediyor.
olduğu güven ve sadakat bağını daha
da güçlendirmek ve günümüze adapte
etmek için çalışmalarına hız kazandırdı.
Bu doğrultuda iş ortakları ve
çalışanları için ilk satış ve pazarlama
akademisini kurdu. Her yıl akademi
programını genişleten, mağaza içi deneyimi
artırmak adına farklı ölçüm,
gelişim ve iletişim araçları geliştiren
ve sektörün ilk etkili satış rehberini
hazırlayan şirket, bu alanda her yıl 1
milyon TL’lik yatırımı hayata geçirdi.
İklimlendirme sektöründeki ilklerine
dijital dönüşüm çalışmalarıyla da
yenilerini ekleyen DemirDöküm, küresel
ölçekte etkisi devam eden pandeminin
ilk gününden itibaren dijital
inovasyon atılımıyla öncü işlerin mimarı
oldu.
DIJITAL ORTAMDA GÖRÜNTÜLÜ
DANIŞMANLIK HIZMETI
Ürünleriyle Türkiye'ye ve dünyanın
50 ülkesine ısı konforu sunan
DemirDöküm; kombisini değiştirmek
veya yeni kombi almak isteyen müşterileri
için dijital ortamda görüntülü
danışmanlık hizmeti sunmaya başladı.
Demirdokum.com.tr internet sitesi
üzerinden hayata geçirilen ücretsiz
danışmanlık hizmeti ile tüketiciler
bilgisayarları veya akıllı telefonları
üzerinden kombi keşfi için talep
oluşturabiliyor. DemirDöküm yetkili
satıcıları, 24 saat içerisinde gelen taleplere
yanıt verip, video konferans
üzerinden evin büyüklüğü, konumu,
yalıtımı doğrultusunda danışmanlık
hizmeti vererek en geç 48 saat içinde
müşteri talebini ve mekâna uygun seçimleri
müşteriler ile paylaşıyor.
Türkiye’nin ısıtma sektöründe en
iyi müşteri deneyimi yaşatan firması
unvanına sahip olan DemirDöküm,
satış sonrası hizmetlerde müşterilerinin
ihtiyaçlarını karşılamak için 7
gün 24 saat hizmet veren 0850 222 1
833 numaralı Müşteri İletişim Merkezi'nin
yanı sıra WhatsApp uygulaması
üzerinden de son tüketicisine kesintisiz
destek veriyor.
Pandemiyle birlikte bulaş riskini
azaltmak için müşterilerine “Evde Kal”
diyerek tüm hizmetlerini tek tıkla erişilebilir
hale getiren DemirDöküm, geçen
yıl 3 milyon müşterisi ile iletişime
geçerek 1,1 milyon müşterisinin evinde
hizmet verdi. Binlerce keşif ve teknik
hizmet talebini dijital ortamda gerçekleştirdi.
Ürünlerinin yanı sıra müşteri
deneyimi ve memnuniyetinde de referans
noktası olmak için çalışmalarına
devam eden marka, 2020 yılındaki çalışmalarıyla
müşteri memnuniyet oranını
yüzde 90’ın üzerine çıkardı. ■
66 MediaCat
NEW TECH
Dyson
Daha çok
inovasyon
daha güçlü
tasarım
Günümüzde
teknolojisi ve
mühendislik harikası
ürünleriyle sektörde
fark yaratan
Dyson, yenilikçi
düşünce yapısı ve
inovasyonlarıyla
adından sıkça söz
ettiriyor.
er zaman günlük hayattaki
H
bir problemi çözme fikriyle
yola çıkan Dyson, inovasyona
ve tasarıma çok önem
veren bir marka olarak dikkat çekiyor.
Her yıl ciddi miktarlarda Ar-Ge yatırımı
yapan marka, 9 binin üzerinde patente
sahip. Sürekli yeni ürünler geliştiren
markanın Ar-Ge merkezleriyse tam
bir okul gibi çalışıyor.
Dyson, ilk torbasız elektrikli süpürge
olan DC01’in 1993 yılında piyasaya
sürülmesinden bu yana; yeni teknolojiye
sahip süpürgeler, saç bakımı, hava
temizleme, robotik, aydınlatma ve el
kurutma için problem çözen teknolojiler
tasarladı. Devrim niteliğindeki
ürünleri tasarlamak için 2,75 milyar
sterlinlik yatırım yapan Dyson; katı
pil hücrelerine, yüksek hızlı elektrik
motorlarına, görüntü sistemlerine, robotiklere,
makine öğrenim teknolojilerine
ve yapay zekâya odaklanan küresel
ekiplerle yeni teknolojiler geliştiriyor.
ÇOK ULUSLU BİR AİLE ŞİRKETİ
Şirket İngiltere, Malezya, Singapur,
Japonya, Çin, Amerika ve Filipinler’de;
mühendislik, araştırma, geliştirme
ve test operasyonları yapıyor. Bugün,
Birleşik Krallık’ta Malmesbury ve Hullavington’da
800 dönümlük bir alana
yayılan iki teknoloji kampüsü ve Singapur’da
küresel bir genel merkezi bulunuyor.
Bir aile şirketi olan Dyson, 6
bin mühendis ve bilim insanı da dahil
olmak üzere, küresel olarak doğrudan
14 binden fazla kişiyi istihdam ediyor.
Uluslararası alanda 83 pazarda ürün
satışı yapıyor.
Bugün genel merkezinin bulunduğu
Singapur’da, mevcut yazılım ve
elektronik mühendisliği ekiplerini
ikiye katlayarak 250 mühendis daha
almayı planlayan Dyson; Singapur Teknoloji
Merkezi Science Park 1’i dijital,
mühendislik ve küresel siber güvenlik
çalışmaları için bir merkez haline getirmeyi
planlıyor. Alandaki yeni Siber
Füzyon Merkezi; gelecekteki teknolojileri
güvence altına almaya, Operasyonel
Teknolojiler (OT) ve Nesnelerin
İnterneti (IoT) gibi alanlarda araştırma
ve geliştirmeye odaklanacak.
EĞİTİME DESTEK
Dyson, gelecek nesil mühendislere ilham
verme, küresel mühendislik yeteneği
eksikliğinin ve yarının sorunlarının
çözülmesine yardımcı olma
misyonunu da üstleniyor. Şirketin İngiltere
kampüslerinde bulunan Dyson
Mühendislik ve Teknoloji Enstitüsü,
geleneksel bir üniversitenin akademik
titizliğini küresel bir teknoloji şirketinde
uygulamalı ve gerçek dünya deneyimiyle
birleştiren yeni bir eğitim
modelidir. Aslında Dyson, kendi üniversitesi
olan ilk özel şirkettir. 2002
yılında kurulan James Dyson Vakfı,
kampüs duvarlarının ötesinde, aday
mühendisleri güçlendirmek, mühendisliği
eğitimde desteklemek, tıbbi
araştırmalara yatırım yapmak ve Dyson'ın
faaliyet gösterdiği yerel toplulukları
geliştimek için uluslararası bir
hayır kurumu olarak çalışıyor. Vakfın
çalışmalarının ayırt edici özelliği, tasarım
ve mühendislik öğrencilerine
açık olan ve yılda bir kez düzenlenen
uluslararası tasarım yarışması James
Dyson Ödülleri’dir. 2005’ten bu yana
ödül mali olarak yaklaşık 250 icadı destekledi
ve uluslararası kazananların
yüzde 60’ı, start-up’ların yüzde 90’ının
başarısız olduğu bir dönemde icatlarını
başarıyla ticarileştirdi. ■
68 MediaCat
NEW TECH
Siemens
Siemens
Ev Aletleri
ile gelecek
evinizde!
Siemens Ev Aletleri, 174 yıllık bilgi
birikimi ve deneyimi ile günümüzde
de sektöre yenilikler kazandıran ve
standartları belirleyen kimliği ile
faaliyetlerini sürdürüyor.
70 MediaCat
iemens, yenilikçi ve vizyoner
teknolojilerin öncü-
S
sü olarak, son teknolojiye
sahip sade, şık, rafine ve
estetik tasarımı yansıtan ürünleri ile
kullanıcıların hayat kalitesini artırmaları,
onları geleceğin yaşam tarzına
yaklaştırmayı hedefliyor.
Siemens Ev Aletleri olarak bir diğer
önem verdiğimiz konu ise geleceğin teknolojilerini
kullanıcılarımızla buluşturmak.
Teknolojik yeniliklerin dünyası
sürekli gelişiyor. Uzaktan kontrol
imkânı sağlayan akıllı cihazların sayısı
gün geçtikçe artıyor. Wi-Fi özellikli
Home Connect ile evin içinde veya
dışında, yaşamın tüm alanlarında ev
aletleri ile bağlantı kurulmasını sağlayan,
yaşamın dinamizmine kolayca
ayak uydurmanıza yardımcı olan akıllı
teknolojilerle, hayatınızın konfor standartlarını
yeniden tanımlıyoruz.
Home Connect uygulaması üzerinden
evde değilken önceden fırına yerleştirdiğiniz
yemeğinizi tam olmasını
istediğiniz kıvamda ve zamanda pişirebilir,
yerinizden kalkmadan kahvenizi
hazırlayabilirsiniz. Hatta marketteyken
buzdolabınızda hangi ürünün olup
olmadığını hatırlayamıyorsanız Home
Connect uygulaması ile entegre kameralar
sayesinde buzdolabınızın içerisini
görebilirsiniz. Hiç evden çıktığınız
ve ocağınızı kapatıp kapatmadığınızdan
emin olmadığınız için geri döndüğünüz
oldu mu? Home Connect özelliğine
sahip Siemens ocaklar ile açık/
kapalı durumu, etkin pişirme bölgeleri,
zamanlayıcı durumu vesaire gibi ürün
ayarlarını istediğiniz yerden, istediğiniz
zaman kontrol edebiliyorsunuz.
Kullanıcı deneyimini en üst boyuta
taşıyan Siemens Ev Aletleri’nin uzaktan
kontrolü mümkün kılan Home
Connect teknolojili ürünleriyle gelecek
evinize geliyor.
SIEMENS TOUCH İLE MAĞAZA
DENEYİMİ DEĞİŞTİ
Siemens Ev Aletleri sadece teknolojisi
ile değil, tüketicilerine sunduğu
üstün ürün deneyimi ile perakende
mağazacılığına da yeni bir soluk getiriyor.
Geleceğin teknolojisini bugüne
taşıyan Siemens Ev Aletleri farklı ve
yenilikçi uygulamalarına devam ediyor.
Akmerkez, BuYaka ve Emaar Siemens
mağaza girişlerinde ziyaretçileri
karşılayan Siemens Touch deneyim
platformu üzerinden tüm Siemens
ürünlerine anında erişim sağlayabilir,
ürünlerin ayırt edici özelliklerine
en hızlı şekilde ulaşılabilir, detaylı
inceleme yapabilir ve benzer ürünleri
karşılaştırabilirsiniz.
Türkiye beyaz eşya pazarında bir
ilk olarak Siemens Touch deneyimi
ile 3 boyutlu modellemeler üzerinden
ürünü “gerçekmiş” gibi çalıştırarak dijital
olarak da deneyebilirsiniz. Karar
verme sürecini kolaylaştıran uygulama,
aynı zamanda Siemens Ev Aletleri’nin
sunduğu birbirinden değerli
özelliklerin de tek bir çatı altında görülebilmesini
ve deneyimlenebilmesini
sağlıyor. Siemens Touch'ı benzerlerinden
ayıran en önemli fark ise ürünlerin
öne çıkan özelliklerini çok daha anlaşılır
halde sunması. ■
Home Connect ile dilediğiniz yerden
tek bir dokunuşla kontrol sizde.
Home Connect uygulamasıyla uzaktan da yönetilebilen
Siemens Ev Aletlerinizi istediğiniz zaman, istediğiniz yerden
kontrol edebilirsiniz. siemens-home.bsh-group.com/tr
Siemens Ev Aletleri ile
evinizi özelleştirin.
Gelecek evinizde.
Siemens Ev Aletleri
NEW TECH
E-cüzdanın
yükselen cazibesi
Bankacılığın yeni normali, tüketicileri
e-cüzdan kullanımına teşvik ediyor. Veriler,
her yaş kategorisinde dijital bankacılığın
yükselişte olduğuna ve 2024’te e-cüzdan
kullanıcılarının sayısının 4 milyara ulaşacağına
ışık tutuyor. MediaCat ve Twentify işbirliğinde
gerçekleştirilen e-cüzdan araştırması, sektörün
konumuna ve tüketicilerin beklentilerine dair
değerli veriler sunuyor.
u GÖNÜL HADIMLI
S
on yıllarda tüm sektörlerde
etkisini gösteren
dijitalleşmenin itici gücü,
bankacılığın da dinamiklerini
değiştiriyor. Sektörün yeni
normali, geleneksel bankacılık yöntemlerini
geride bırakırken; temassız
ödemenin artması ve özellikle sunduğu
işlem kolaylıkları, tüketicileri
e-cüzdan kullanımına yönlendiriyor.
Dijital ödemeler ekosistemi bünyesine
kattığı yeniliklerle tüketicilerin
hayatlarını kolaylaştırarak büyümeye
ve tüketicileri de dönüştürmeye
devam ediyor.
World Payments Report 2020 verileri,
dijital bankacılığın her yaş kategorisinde
yükselişte olduğuna ancak
en fazla 18-23 ve 24-39 yaş kategorilerinin
değişimine ışık tutuyor. 2019’da
dünya çapında 2,3 milyar olan e-cüzdan
kullanıcılarının sayısının 2024’te
neredeyse yüzde 50 artış göstererek, 4
milyara ulaşması bekleniyor.
Pandeminin bu ivmelenmedeki
itici gücü göz ardı edilemez. Öyle
ki, Fransız danışmanlık şirketi Capgemini’nin
Ağustos 2020’de yaptığı
tüketici araştırması, tüketicilerin
yüzde 41’inin QR ödeme yöntemini ve
temassız kartları ilk kez pandemiyle
birlikte kullandığını ortaya koyuyor.
MediaCat ve Twentify işbirliğinde
16 Temmuz 2021 tarihinde, ABC1C2
sosyo-ekonomik statü gruplarından,
15 yaş üzeri bin 11 tüketiciyle yapılan
e-cüzdan araştırması, tüketicilerin
sektörden beklentilerine ve sektörün
konumuna dair değerli veriler sunuyor.
Y
Yurtdışı para
transferi
tüketicilerin en az
kullandıkları (%9)
işlem türü olarak
karşımıza çıkıyor.
TÜKETİCİNİN BİLGİ EKSİKLİĞİ
Her ne kadar pandeminin de etkisiyle
yaş grubu fark etmeksizin tüm
sektörlerdeki değişen dinamikler bireyleri
dijitalleşmeye zorlasa da, oklar
e-cüzdanı gösterdiğinde tüketici
nezdindeki direncin en büyük nedeninin
bilgi eksikliği olduğu görülüyor.
E-cüzdanı tercih edenlerin en büyük
nedeni işlem kolaylığı iken, tercih
etmeyenler en büyük nedenlerinin
yüzde 66 oranla ihtiyaç duymamaları;
ikinci olarak ise yüzde 36 oranla
ne olduğunu tam olarak bilmemeleri
olduğunu söylüyor. Tercih edenlerin
kullanım sıklığına bakıldığında ise,
ayda 6-7 defa e-cüzdan uygulamalarını
kullandıkları görülüyor.
Katılımcıların büyük oranda e-cüzdanı
doğru tanımladığı ancak göz ardı
edilemeyecek yüzde 7’lik bir kesimin
de aslında e-cüzdanın ne olduğundan
habersiz olduğunu gösteriyor araştırma.
Bu bilgi eksikliği tanımlamanın ötesinde,
tüketicilerin ürünün kullanım
alanıyla ya da özellikleriyle ilgili de bilgi
sahibi olmadıklarının göstergesi.
YURTDIŞI PARA TRANSFERİNE
RAĞBET DÜŞÜK
Kullanım alanları söz konusu olduğunda
tüketiciler en çok günlük hayatı
kolaylaştıran unsurları tercih ediyor.
“E-cüzdanın kullanım alanları nelerdir?”
sorusuna en çok verilen yanıt
online alışverişken bunu sırasıyla;
fatura/aidat ödemesi, yurtiçi para
transferi ve akaryakıt ödemesi takip
72 MediaCat
ediyor. E-cüzdanların sunduğu ve iletişimlerinde
de sıklıkla öne çıkardıkları
olanaklardan bir tanesi de aslında
yurtdışına Western Union gibi alışılmış
geleneksel yöntemlere kıyasla
çok daha düşük komisyon oranlarıyla
ve 7/24 para transferi yapabilmek olmasına
rağmen, yurtdışı para transferi
tüketicilerin en az kullandıkları
(yüzde 9) işlem türü olarak karşımıza
çıkıyor.
Tüketicilere, “E-cüzdanı en sık
hangi işlemlerde kullanıyorsunuz?”
sorusu sorulduğunda ise gelen yanıtlar
tüketicilerin kendilerine fayda
sağlayacak seçenekleri de göz önünde
bulundurduklarına vurgu yapıyor.
Sadakat uygulamalarının sunduğu
faydalardan ve markaların kampanyalarından
yararlanmak için de tüketicilerin
e-cüzdanları tercih ettikleri
görülüyor.
E-CÜZDANI EN SIK HANGI
IŞLEMLERDE KULLANIYORSUNUZ?
Tüm sonuçlar, e-cüzdan ve kullanım
alanları konusunda tüketicilerin
biraz daha teşvik edilmeye ihtiyaç
duyduklarını gösteriyor. Pazarın gelişimi
ve tüketici sayısının artarak bankacılıkta
belki de tam anlamıyla bir
dijital dönüşümün gerçek kılınabilmesi
için tüketicilerin bilgi eksikliğinin
giderilmesi gerektiği ve bu doğrultuda
daha fazla pazarlama iletişimi faaliyetine
ihtiyaç duyulduğu aşikâr. ■
EN ÇOK HANGI GIRIŞ YÖNTEMINI
TERCIH EDIYORSUNUZ?
%64
%51
%38
Kod/telefon numarasıyla giriş
Temassız (NFC) giriş
Karekod ile giriş
E-CÜZDANINIZA
KAÇ ADET KART TANIMLAMASI
YAPIYORSUNUZ?
%40
Ortalama =1,88
%3
%3
4-5 adet 6 adet ve üzeri
E-CÜZDANIN
TERCIH EDİLMEME
NEDENLERI
%54
1 adet 2-3 adet
Online alışveriş %78
%9
E-CÜZDANI NASIL
TANIMLIYORSUNUZ?
Sanal Cüzdan/Sanal Para/
Dijital Cüzdan-Para %41
Elektronik işlemler yapılan
elektronik cihaz %16
Fatura/aidat ödemesi %44
Yurtiçi para transferi %38
Dijital kampanyalardan
yararlanma %37
Fiziksel mağazadan alışveriş %32
Sadakat kartlarını ya da
üyeliklerini kullanma %23
Kripto para alım/satımı %19
Akaryakıt ödemesi %17
Toplu taşıma ödemesi %16
Yurtdışı para transferi %9
NASIL GELIŞTIRMELERE
IHTIYAÇ VAR? (%)
24
15
12
Kullanım alanı artmalı
Bu haliyle iyi/ideal
Güvenilir olmalı
Kampanyalar artmalı
Fikrim yok
9
23
%34
İhtiyaç duymuyorum.
Tam olarak ne işe yaradığını
bilemiyorum.
Güvenilir bir uygulama
bulamıyorum.
%66
Tüm ödeme yöntemlerini
birleştiren sistem/uygulama %9
Sanal alışveriş/online alışveriş %9
Mobil bankacılık % 7
Fikrim yok/bilmiyorum %7
E-CÜZDANIN KULLANILDIĞI
BİLİNEN İLK ÜÇ ALAN
Online alışveriş %87
Fatura/aidat ödemesi %62
Yurtiçi para transferi %54
NEDEN E-CÜZDAN
KULLANIYORSUNUZ?
İşlem kolaylığı %76
7/24 para transferi imkânı %58
Nakit/kart taşımama kolaylığı %57
Cazip marka kampanyaları %51
Güvenlik %44
Sağlık açısından güvenli işlem
yapmak %33
Uygun fiyatlı yurtdışı para
transferi imkânı %22
Twentify Hakkında
2014 yılında kurulan Twentify,
geliştirdiği teknolojilerle
tüketicilere kendi ortamlarında
ulaşarak, markalarla olan
etkileşim anlarını çözümleyen ve
markalara içgörü temelli büyüme
fırsatları yaratan bir tüketici
araştırma şirketidir. Kitle kaynaklı
mobil araştırma paneli Bounty
ile dünya çapında 1,3 milyondan
fazla tüketiciye saatler içerisinde
erişebilmektedir.
Eylül 2021 73
NEW TECH
iyzico
Dijital cüzdan
ile güvenli
alışveriş
deneyimi
Pandemide giderek
artan e-ticaret
platformları
üzerinden alışveriş
alışkanlığı, dijital
cüzdan ile daha
kolay ve güvenli
hale geliyor.
Türkiye’nin finans
teknolojileri lideri
iyzico, kullanıcılarına
sunduğu dijital
cüzdan uygulaması
ile iyzico ile Öde
güvencesinde 7/24
canlı destek ve iptal/
iade süreçlerinde
kolaylık sağlayarak
bu deneyimi daha
kaliteli hale getiriyor.
Ödemeyi demokratikleştirmek
ve herkes için ula-
"
şılabilir kılmak” amacıyla
internetten alışveriş deneyimini
hem alıcılar hem de satıcılar için
kolaylaştıran iyzico, tüketicilerin en
büyük önceliklerinden olan güvenliği
ve kolaylığı bir arada sunduğu teknoloji
ile her geçen gün daha fazla kullanıcı
tarafından tercih ediliyor.
DAHA GÜVENLİ VE KOLAY BİR
DENEYİM
Kullanıcılar, iyzico mobil uygulaması
üzerinden bir dijital cüzdanın sunduğu
tüm avantajlardan faydalanabiliyor.
iyzico mobil uygulaması, kullanıcıların
kayıtlı kartları veya oluşturacağı
iyzico bakiyesiyle binlerce sitede tek
tıkla ödeme yapabilmesini sağlıyor.
Bunun yanı sıra iyzico dijital cüzdanını
oluşturan kullanıcıların yaptığı tüm
işlemler iyzico ile Öde kapsamında ve
iyzico Korumalı Alışveriş güvencesiyle
gerçekleşiyor. Yüz binlerce kullanıcı,
alışverişlerinde 7/24 canlı telefon ve
chat desteği avantajlarından yararlanırken
ürünle ilgili herhangi bir sorun
yaşamaları durumunda iptal/iade süreçlerini
kolayca tamamlayabiliyorlar.
iyzico bakiye ile ödeme yapan kullanıcıların
iade tutarı, iyzico hesaplarına
anında yansıyor.
iyzico dijital cüzdan kullanıcıları,
tüm işlemlerini tek ekranda görebilme
ve yönetebilme kolaylığına da sahip
oluyor. Aynı zamanda uygulama
üzerinden canlı chat uygulamasıyla da
destek sunuluyor.
50 bin kurumsal müşteri, 650 binden
fazla alt üye işyeri ve 3 milyondan
fazla bireysel müşteriye sahip olan iyzico,
Türkiye’nin en fazla tercih edilen
alternatif ödeme yöntemi iyzico ile Öde
sayesinde bir banka hesabı bulunmayan
milyonlarca tüketicinin internetten
alışveriş yapabilmesini mümkün
kılıyor. Uygulama üzerinden iyzico bakiyesini
oluşturan kullanıcılar, güvenli
internet alışverişinin keyfini yaşamaya
başlıyor. iyzico ile Öde kapsamındaki
tüm işlemler, iyzico Korumalı Alışveriş
güvencesiyle gerçekleşiyor. iyzico üye
işyerlerinin satışlarını yüzde 8 oranında
artmasını sağlayan iyzico Korumalı
Alışveriş hem alıcı hem satıcı için alışveriş
deneyimini kusursuz hale getiriyor.
Bir dijital cüzdanın avantajlarından
ORKUN SAİTOĞLU
iyzico Genel Müdür Yardımcısı
çok daha fazlasını sunan iyzico, kullanıcılarına
binlerce siteden daha güvenli
ve kolay bir deneyim yaşatmaya devam
ediyor. ■
74 MediaCat
iyzico kolaylığı
alıcının da satıcının da
yanında!
iyzico ile internet alışverişi şimdi kolay!
iyzico bakiye ile kartsız ödeme
Tek tıkla ödeme kolaylığı
7/24 canlı telefon desteği
50.000’den fazla üye iş yerinden
alışveriş kolaylığı
iyzico ile işinizi büyütmek şimdi kolay!
Alternatif ödeme yöntemleri
Daha çok müşteriye ulaşma şansı
Yeni satış kanalları
iyzico güvencesi
MARKETING
Neden
Önemli:
Gönüllülük
Afetlerle birlikte
daha sık anmaya
başladığımız
“gönüllülük”,
Türkiye’de
emekleyerek
ilerliyor. Nedenlerini
ve iyileştirme
yollarını Prof. Dr.
Emre Erdoğan ve
SosyalBen Vakfı
Kurucusu Ece Çiftçi
ile tartışıyoruz.
Pandeminin gönüllülüğe nasıl
bir etkisi oldu?
EE: Gönüllülüğün etkisinden bahsettiğimiz
noktada sürdürülebilirlik esastır.
Bunun iki ayağı var; aynı kurum içerisindeki
sürdürülebilirlik ve gönüllülüğün
kesintiye uğramaması. Türkiye’de
daha çok gençlerin ve öğrencilerin gönüllülük
yaptıkları düşünüldüğünde,
gönüllülüğün kesintiye uğramasının
sebebi de, insanların hayatlarının değişmesi
olarak karşımıza çıkıyor. Yani o
öğrenciler çalışmaya başladıkları zaman
gönüllülüğü bırakıyorlar.
Bizim gönüllülükte -şart olmasa dabeklediğimiz
şey, o kişinin kendi ortamından
dışarı çıkması ve farklı insanlarla
temas edebilmesi. Türkiye’de anomi
(hayatın nereye gideceğini öngörememe)
duygusu yok yüksek olmasına karşın,
gönüllülük yapan insanlarda bu duygu
düşük. Pandemi bu açıdan dezavantajlı
bir durum yarattı çünkü mobilite büyük
oranda azaldı. Türkiye’de gönüllülük
daha çok hangi konularda yapılıyor diye
baktığınızda, çocuklar ve yaşlılar öne çıkıyor.
Keza sokağa çıkma yasakları olduğu
için bu insanlar da dışarı çıkamadılar
ve çalışmalar kesintiye uğradı.
E-gönüllülük tarafında talebin pek
arttığını sanmıyorum çünkü sivil toplum
kuruluşları açısından, gönüllülüğü
işgücü görmek gibi bir hata var. Habiu
TUĞBA ÖZÖĞRETMEN
ECE ÇIFTÇI
SOSYALBEN VAKFI KURUCUSU
Türkiye’de gönüllülükten ne anlıyoruz?
Algı düzeyindeki doğrular
ve yanlışlarla başlayalım.
Emre Erdoğan: Türkiye’de gönüllülük
yapanların oranı yıllardır yüzde 10
civarında kalıyor, yani gönüllülük yapılan
bir ortam olmadığını söyleyebiliriz.
Ancak tam da bu noktada devreye farklı
gönüllülük anlayışları giriyor. Bizim
bahsettiğimiz gönüllülük, bir kurum ve
organizasyonla ilişkili olarak, herhangi
bir ücret almadan yapılan gönüllülük.
TÜSEV’in araştırmalarına baktığınız
zaman, Türkiye’de insanların kurumsal
olarak bağışta bulunmadıklarını, kendilerince
sadaka verdiklerini görüyorsunuz.
Oysaki bu ikisi farklı şeyler.
Geçen sene sonuçlarını açıkladığımız
gönüllülük araştırmasına baktığımızda,
Danimarka’da gönüllülük yapmış
olanların oranı yüzde 57, ABD’de
yüzde 53, Türkiye’de yüzde 6 ve Rusya’da
yüzde 5 olarak görülüyor. Kimler
daha fazla gönüllülük yapıyor derseniz
de, eğitimle doğrudan ilişkisi var. Eğitimsizler
arasında yüzde 2 iken, üniversitede
yüzde 17’ye, doktora seviyesinde
yüzde 39’a varıyor. Daha çok öğrencilerin
ve beyaz yakalıların gönüllülük yaptıklarını
görüyoruz ki bunların da bir
kısmı zorunlu gönüllülük çalışmalarından
kaynaklanıyor.
Gönüllülük yapılmaması, sosyal sermaye
eksikliğinin bir semptomu. Sosyal
sermaye dediğimiz şey, bir toplumda
insanların tanımadıklarına, sigorta şirketlerine
vs. ne kadar güvendikleri gibi
birçok şeyi içeriyor ve en büyük göstergelerinden
biri de gönüllülük oranı. Bu
durum yabancıya güvenmemeyi, onunla
işbirliği yapmamayı getiriyor.
Ece Hanım siz “yeni nesil gönüllülük”
kavramından bahsediyorsunuz.
İçini nasıl dolduruyorsunuz
bu kavramın?
Ece Çiftçi: Özellikle Y Kuşağı’nın sonu
ve Z Kuşağı’na baktığımızda, yaptıkları
işte anlam arayan bir kitle görüyoruz.
Biz bu gençleri, gönüllülükte kariyer
yapmaları için iştahlandırabilirsek,
sahada beraber çalışabileceğimiz profesyonel
gönüllüler kazanmış oluruz.
Dünyanın, sorumluluk ve gönüllülük
anlamında yapmaya başladığı iletişim
de buraya gitmeye başladı. Greta’nın ve
Malala’nın yaptıkları gibi.
Avrupa’daki gönüllülük demografisine
baktığınızda, daha yaş almış
kişilerden oluştuğunu görüyorsunuz.
Onların da derdi genç aktivizmini köpürtebilmek.
Bu yüzden pandemi öncesinde
gündemlerinde, e-gönüllülük,
dijital gönüllülük gibi kavramlar vardı.
Burada gönüllülüğün bazı liselerin
ders programlarına girdiğini görüyoruz
ama bunlar özel liseler. O zaman da deneyim
anlamında etikete doğru gidiyor
mesele. Uzun vadede deneyimsel olarak
eşitlikçi bir düzen oturduğunda, kariyer
olarak gönüllülüğü isteyenlerin başarı
hikâyeleri bir değer olduğunda ve sosyal
PROF. DR. EMRE ERDOĞAN
İSTANBUL BILGI ÜNIVERSITESI ÖĞRETIM ÜYESI
etkisi anlatıldığında, bu bize aktif vatandaşlık
profilini de oluşturuyor.
76 MediaCat
tat’la beraber yaptığımız Türkiye’de
Gençlerin İyi Olma Hali Araştırması’nı,
pandemi öncesinde ve pandeminin ilk
ve ikinci aşamasında gerçekleştirdik.
Orada da gördük ki, kentlerde yaşayan
18-29 yaş arası gençlerin gönüllülük
yapma rakamlarında bir artış yok.
EÇ: Gönüllülüğe bakış açısına dair
bir dönüşüm oldu. Ötekine karşı harekete
geçmedeki en büyük motivasyonlar,
ya bir soruna şahit olmak ya da maruz
kalmak. Pandemide hem şahit olan
hem maruz kalan taraftaydık. Neden
gönüllülük yapmıyorsun denildiğinde,
param yok ve zamanım yok yanıtları
öne çıkıyor. Oysaki pandemi, gönüllülüğün
bu ikisinin çok ötesinde bir şey
olduğunu gösterdi. Keza sivil toplumun
dijital dönüşümü için de inanılmaz bir
süreç oldu.
Kısa süre önce yaşadığımız
yangın felaketlerindeki yoğun
gönüllülük çalışmalarından bir
çıkarım yapmak mümkün mü,
yoksa bunları afet dönemlerine
özel olarak mı görmeliyiz?
EE: Bu tür felaketler dayanışma duygusunu
tetikliyor. Ama buradaki korku -ki
1999 depreminden sonra da bu yaşandıfelaket
geçtikten sonra insanlar ne yapıyorlar
sorusuna dayanıyor. Gönüllülük
yapmaya devam ediyorlar mı? İnsanlar
acil soruna pansuman yapıp sonrasında
geri çekilme eğiliminde olabiliyorlar,
bu çok riskli bir şey. Çünkü ihtiyaç her
zaman devam ediyor. İnsanlar belki
vicdanlarını rahatlatmış oluyorlar ama
aslında görevini yapmış olmak bu değil.
Bugün hangi kurumun kapısını çalıp
gönüllülük yapmak isterseniz, gel yap
der. Dolayısıyla bu aciliyet duygusunun
sürdürülebilir olması gerekiyor. Gönüllülük
yapmanın tek sebebi vicdan
rahatlatmak olmamalı çünkü gönüllülük,
aktif vatandaşlığın bir parçası. Bu
ülkenin ve dünyanın bir parçasıysanız,
ödevlerinizden biri bu.
İhtiyaç Haritası, Change.org,
Oy ve Ötesi gibi yeni nesil kurumların
artması gönüllülüğü
nasıl etki ediyor? İkinci adımda
ise küreselde gönüllüğü teşvik
etmek için hayata geçen nasıl
modeller var?
EÇ: Bu modeller bir tık uzağımızdaki
iyilik hareketleri ki hem bağışçıyı hem
Z
ECE ÇİFTÇİ:
Şirketlerin üretim
bazlı sosyal
projelerinin
hayatları nasıl
dönüştürdüğü güzel
filmlerle anlatılıyor
ama ben Ayşe
Teyze’nin hayatının
ekonomik anlamda
nasıl değiştiğini
sayılarla görmek
istiyorum.
gönüllüyü hem de ihtiyaç sahibini motive
eden bir yaklaşım bu.
Ben İrlanda ve Kanada’daki modellere
çok hâkimim. Eğitim sisteminde
“service learning” denen bir modelle, bir
etiket değil, hayatın tamamında benimsenen
bir yaklaşıma dönüştürüyorlar
gönüllülüğü. Bunu matematikte de kamuda
da görüyorsunuz. Biz ise gönüllülüğü
genelde seçmeli, nadiren de zorunlu
olarak daha yeni yeni ders programlarına
koyduk. Savunduğumuz şey ne? Biz zaten
tarihsel olarak hayırseveriz. Ancak
dünya gönüllülük 5.0’ı konuşurken, biz
daha 1.0’ı inşa etmeye çalışıyoruz.
EE: Gönüllülük faaliyetleri regüle
edilmeyecek bir alan değil. Birincisi kurumların
para toplama yetkisi var mı?
İkincisi bağışçı paraları nereye gidiyor?
Bir bağışçı bunu bilmek zorunda. Türkiye’de
çok gelişmiş bazı sivil toplum kuruluşları
da dahil olmak üzere, bağışların
kaçı sahaya kaçı gitmesi gereken yere gidiyor,
belirtmiyorlar. Sigortasız çalışan gönüllüler
görüyoruz. Gönüllülük alanı gerçekten
etik prensipleri olması gereken bir
iş. Elbette platformlar ve dijitalleşme büyük
fırsatlar yaratıyor ancak önemli olan
bu alanların bataklığa dönüşmemesi.
Kurumsal gönüllülük çalışmaları
artıyor ancak aynı kurumların
yaratmak istedikleri değişimi,
üretim modelleri, tedarik zincirleri
gibi süreçlerle de desteklemeleri
gerekiyor. Ece Hanım siz
nasıl bakıyorsunuz bu konuya?
EÇ: Nasıl ki gönüllülük bireylerde bir
etiket olmamalı diyorsak, aynı şey şirketler
için de geçerli. Dünyada B Corp
ağı var, en azından kurumsal tarafta
buraya girebilmek hiç fena değil. İkinci
adımda, sosyal etki yaratılmaya çalışılan
her şeyin altının nasıl doldurulduğuna
bakmak gerekiyor. Üretim bazlı yapılan
sosyal projelerin hayatları nasıl dönüştürdüğü
güzel filmlerle anlatılıyor ama
ben ekonomik anlamda Ayşe Teyze’nin
hayatının ne kadar değiştiğini de görmek
istiyorum. Ayşe Teyze o marka için
lif örüyorsa, onun ekonomik anlamda
hayatında neyin değiştiğini sayılarla
bilmek istiyorum. Diğer taraftan sosyal
etki raporları yaygınlaşmaya başladı.
Ancak beni en fazla heyecanlandıran
şey sosyal yatırım tarafı. Türkiye’den
çıkacak ya da buraya gelecek sosyal yatırımcıları
heyecanla bekliyorum. ■
NE/NASIL DEĞİŞİR?
DOĞRU
TANIMLAMA
Gönüllülük, bir kurum ve
organizasyonla ilişkili olarak, herhangi
bir ücret almadan yapılan modeli
anlatıyor.
SEMPTOM
Gönüllülük yapılmaması, sosyal
sermaye eksikliğinin bir semptomu.
Bu durum yabancıya güvenmemeyi,
onunla işbirliği yapmamayı getiriyor.
ETİKETLER
Gönüllülük bireyler ve şirketler için,
vicdan rahatlatmaya dayalı bir etiket
olmamalı.
SÜRDÜRÜ-
LEBİLİRLİK
Gönüllülüğün etkisinden bahsedildiği
noktada sürdürülebilirlik esas.
DÖNÜŞÜM
Pandemi gönüllülüğün, para ve zaman
eksikliğinin çok ötesinde olduğunu
gösterdi.
REGÜLAS-
YONLAR
Gönüllülük, etik prensiplerin olması
gereken ve regüle edilmeye muhtaç
bir alan.
Eylül 2021 77
MARKETING
Disruption Story
Müşterileri
marka elçilerine
çevirebilmek
Broadwick Live Kurucusu ve Strateji
Direktörü Simeon Aldred, Printworks’ün
başarısının sırrını paylaşıyor.
u NAZLI SELIN ÖZKAN
er CMO’nun rüyası insanların
âşık olacakları,
H
unutulmaz markalar yaratabilmektir.
Bir sonraki
Apple ya da Nike’ı mesela… Markalar
tüketicilerinin, ürünlerine tutkuyla
bağlı olmalarını isterler. Bu yüzden bir
markanın pazarlama stratejisi, müşterilerini
tutkulu marka elçilerine çevirebildiği
ölçüde başarılıdır. Printworks
işte böyle bir marka.
adwick Live’ın kurucusu ve strateji
direktörü Simeon Aldred, insanların
aşık olduğu markalar yaratma konusunda
bir uzman. “Eskiden profesyonel
olarak trompet çalıyordum ama
ürün, deneyim ve markalar yaratmayı
seviyorum. Asıl sevdiğim ve umarım ki
başkalarından daha iyi başardığım şey
işin teknik kısmı” diyor Aldred.
KUSURSUZ MÜŞTERİ DENEYİMİ
İÇİN…
Printworks’ün başarısının ardında,
en ince detayına kadar düşünülmüş,
müşteri deneyimini merkeze alan bir
ürün yatıyor. Ses sistemlerinden konser
programına, ışık şovlarından giriş
sıralarına ve mimarisine, bu mekâna
harcanılan zamanı ve uğraşı fark etmemek
elde değil. “Bizim için dans
pistindeki deneyimin görsel olarak
diğer herkesten daha iyi olması önemli.
Prodüksiyona, ışıklara ve sese ne
kadar yatırım yaptığımızı görüyorsunuz”
diyor Aldred.
Müşteri deneyiminin tutarlılığını
sağlayabilmenin bazı zorlukları var.
Taciz ve suç önleme gibi öngörülmesi
zor olan tehlikelerin müşteri deneyimini
bozmasını engelleyebilmek için
bazı tasarımsal çözümler kullanıyor
Printworks. Aldred’in dediğine göre,
mekânda risk teşkil eden bölgeler bilerek
aydınlık bırakılıyor, barların tasa-
SIMEON ALDRED
MATBAADAN ETKİNLİK MEKÂNINA
Eski bir matbaadan dönüştürülmüş
Printworks, bugünlerde daha çok
efsanevi elektronik müzik konserleriyle
tanınan çok amaçlı bir etkinlik
mekânı. 2017’de hayata geçirilen
Printworks, hızla Londra’nın kültür
ve gece hayatının önemli bir parçası
haline geldi. Bir zamanlar The Daily
Mail ve Evening Standard gibi gazetelerin
evi olan bu eski matbaa, bugünlerde
sayılamayacak kadar fazla ünlü
ismi konuk eden, elektronik müzik
dünyasının vazgeçilmez ikonlarından
biri. Yakın geçmişte Dua Lipa’nın hayli
başarılı canlı yayın konseri Studio
2054’a da ev sahipliği yaptı.
Printworks, Drumsheds ve Exhibition
gibi etkinlik mekânları ve Field
Day ve Festival No.6 gibi müzik festivallerini
bünyesinde bulunduran Brorımı
basit tutuluyor ve sıralar güvenlik
ve kameralar tarafından denetleniyor.
Dans pisti izleniyor ve şüpheli durumlar
“yumuşakça” hallediliyor. “Benim
mekânlarımda altı güvenlik görevlisinin
gelip birilerini sürükleyerek
götürdüğünü göremezsiniz. Güvenlik
ekibimizde pek çok kadın güvenlik görevlimiz
var. Diyaloğu onlar yürütüyor.
Kadın güvenlik görevlilerimiz şüphelilere
gidip kibarca konuşmak istediklerini
söylüyorlar. İnsanların onurunu
kırmamak önemli, çünkü yanlış bir
suçlamadan daha kötüsü olamaz, değil
mi?” diyor Aldred.
Bütün bu etkenler birleşince ortaya,
markaların işbirliği yapmak istediği,
uzmanca tasarlanmış bir ürün
çıkıyor. Her sene Defected, Glitterbox
ve Anjunadeep gibi önemli müzik
markaları Broadwick Live’ın etkinlik
mekânlarında biletleri anında tükenen
günlük etkinlikler düzenliyor. ■
78 MediaCat
MARKETING
Bir başka
okula dönüş
Yeni dönemde eğitim
kurumlarını bekleyen
en zorlu gerekliliklerin
başında, öğrencilerine
adaptasyon sürecinde
nasıl bir destek
sağlayacakları, bu
konudaki eğitim araçları
ve ruh sağlığının
bütünlüğünü korumadaki
rolleri olacak. Daha
öncekilerden farklı bir
anlam taşıyan bu okula
dönüş döneminde,
fiziksel eğitimin en önemli
tamamlayıcıları, kaygı
durumu hayli yükselmiş
olan öğrencilere sunulan
destekler ve bütüncül
yaklaşım.
u TUĞBA ÖZÖĞRETMEN
80 MediaCat
B
u yıl okula dönüşün heyecanı
da sorunları da başka.
Heyecanı başka çünkü bu
kez üç aylık bir yaz tatilinin
değil, 1,5 yıllık bir molanın ardından
gelen kavuşmayı ifade ediyor. Sorunları
başka çünkü öğrencilerin, öğretmenlerin
ve velilerin kaygı durumları her
zamankinden yüksek. Eski normalin
şartlarında okula dönüş döneminde,
eğitim kurumları arasındaki rekabet
dinamikleri, çağın gereklilikleri üzerinden
şekillenirdi. Bu kez gündemde
bambaşka bir başlık var; ruh sağlığı.
Geçtiğimiz ay Sağlık Bakanı Koca’nın
yaptığı, "En net ve yüksek sesle ifade
etmek isterim ki tüm okullarımız zamanında
açılacak. Yüz yüze eğitimden
vazgeçmemiz kesinlikle mümkün değildir"
açıklamasıyla netleşen durumun
ardından, okulların alması gereken
tedbirlerin yalnızca fiziksel değil
ruhsal boyutu da su yüzüne çıktı.
RUHSAL BİLANÇO
OECD’nin Mayıs ayında yayımladığı
“Supporting young people’s mental
health through the COVID-19 crisis”
adlı makalede, çocukların ve gençlerin
ruh sağlığı desteğinden mahrum
kalmalarının en önemli sebeplerinden
biri olarak okulların kapanması
işaret ediliyor. 38 OECD ülkesinden
35’inde pandemi sebebiyle okulların
kapandığı düşünüldüğünde, bu devasa
eksikliğin özellikle 15-24 yaş aralığındaki
gençler için bir ruhsal kriz yarattığının
altı çiziliyor. Bunda ise elbette
okula devamlılığın yarattığı “sosyal etkileşim,
eğitmenlerden görülen duygusal
destek, belirli bir gruba ait olma
hissi ve fiziksel aktiviteye erişim” gibi
avantajların uğradığı erozyon etkili.
Keza dezavantajlı gruplar için belirginleşen
eşitsizlik durumu da ruh
sağlığının yaşadığı yıkımı destekliyor.
Bu dezavantajların büyüklüğünü anlamak
için UNICEF verilerine bakmak
yeterli. Çünkü tek bir veri bile çok şey
söylüyor: Dünya genelinde pandemi
sebebiyle uzaktan eğitime erişimi olmayan
463 milyon çocuk var.
SAĞLIKLI OKUL İKLİMİ = GÜÇLÜ
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ
Peki, öğrencilerin eksikliğini yaşadıkları
bu büyük boşluğu, önümüzdeki
dönemde nasıl doldurmalı? Geçtiğimiz
yaz döneminde Dr. Gresa (Çarkaxhiu)
Bulut, Dr. Özlem Çakıcı, Dr.
Yankı Yazgan ve Güzel Günler Kliniği
Okul Çalışmaları Ekibi tarafından kaleme
alınan Çocuk ve Genç Ruh Sağlığı
Perspektifinden Okula Dönüş Araştırması’nda
önemli çıktılar yer alıyor.
Araştırma sonuçlarında, “Duygusal
zekâ ve sosyal duygusal gelişim (duygu
yönetimi, öz-denetim, empati, öz-farkındalık,
kaygı ve stres yönetimi, psikolojik
sağlamlık ve odaklanma, planlama
vb.) becerilerini okul çapında yaymak,
değişim döneminin zorlayıcı özellikleriyle
başa çıkma dil ve tutumunu
oluşturmak için pandemi dönemi bir
zorunluluk yaratmıştır” deniyor.
Öğrencilerin, öğretmenlerin ve velilerin
kendilerini nasıl hissettiklerini
öğrenmek amacıyla yapılan analiz sonuçlarına
göre; bu süreçte öğretmenler
tarafından en çok/sık belirtilen duygular
“tedirgin, kaygılı, üzgün, endişeli,
huzursuz ve bunalmış” şeklinde ifade
ediliyor. Öğrenciler tarafında ise bu
liste “sıkılmış, kaygılı, tükenmiş, öfkeli,
huzursuz ve bunalmış” şeklinde sıralanıyor.
Bu dönemde tüm paydaşların
ihtiyaç duydukları destek, kaygı yönetimi,
zor duygularla ve belirsizlikle baş
etme, uzaktan eğitim sürecine uyum
sağlama, odaklanma zorluklarını aşma
etrafında şekilleniyor. Araştırmacıların
önerileri ise, “bu ihtiyaçlara dönük
sosyal duygusal gelişim programlarının,
okulun özel ihtiyaçları çerçevesine
uyumlanması” yönünde. Raporda,
“Liderlerin okul paydaşlarını destekleyici
olma becerilerini, paydaşlar arası
olumlu ilişkileri ve karşılıklı güveni
içeren olumlu bir okul iklimi, okulun
krizlerle daha iyi baş etmesini sağlayabilecek
bir bağışıklık sistemi olarak düşünülebilir”
deniliyor. Görüldüğü gibi
bu ihtiyaç listesinin yalnızca öğrencilere
yönelik olduğunu düşünmek hata
olur. Çünkü psikolojik destek ve kaygı
yönetimini kolaylaştırmaya yönelik
uygulamalara, öğrencilerin olduğu kadar
öğretmenlerin de ihtiyacı var.
T
Uzmanların
önerileri, sosyal
duygusal gelişim
programlarının,
okulun özel
ihtiyaçları
çerçevesine
uyumlanması
yönünde.
Bölge
EĞİTİMDE ERİŞİLEBİLİRLİK
PANDEMİNİN RÜZGÂRIYLA GELEN
EĞİTİM TASARIMI
Tüm bu gerekliliklerin ardından okula
dönüş dönemini, pandeminin yarattığı
değişim rüzgârının başka bir çarpanıyla
daha değerlendirmek mümkün.
Çünkü görülüyor ki hem kurumların
hem de bireylerin hayatında fark yaratacak
olan şey bütüncül bir eğitim yaklaşımı.
Yukarıda bahsi geçen olmazsa
olmazların da başat rol oynadığı bu
yaklaşımın tasarısında herkese daha
aktif roller düşüyor. Bu değişim rüzgârını
anlamak için son olarak, geçtiğimiz
Aralık ayında TÜSİAD ev sahipliğinde
gerçekleşen “Eğitimde Dönüşüm Alanları
ve Gelecek Senaryoları” isimli webinar’da
söz alan TÜSİAD Eğitim Çalışma
Grubu Başkanı Gamze Dinçkök
Yücaoğlu’nun sözlerine kulak verelim:
“İçinde bulunduğumuz değişken koşullarda
tüm bireylerin 21'inci yüzyıl
becerilerini kazanmasının, öğrenmeyi
öğrenmesinin, yaratıcı düşünme ve
adaptasyon yeteneğinin hiç olmadığı
kadar önem taşıdığını biliyoruz. Bu
becerilerin kazandırılmasında başta
öğrenciler ve öğretmenlerin rolü dönüşüyor.
Diğer taraftan, bu dönüşüm
hepimize daha aktif roller tanımlıyor.
Bu nedenle eğitim sistemimizi bütüncül
bir bakış açısıyla gözden geçirmeye
ihtiyacımız var.” ■
Uzaktan eğitime erişimi
olmayan çocukların
asgari oranı (%)
Doğu ve Güney Afrika 49 67 milyon
Batı ve Orta Afrika 48 54 milyon
Doğu Asya ve Pasifik 20 80 milyon
Ortadoğu ve Kuzey Afrika 40 37 milyon
Güney Asya 38 147 milyon
Doğu Avrupa ve Orta Asya 34 25 milyon
Latin Amerika ve Karayipler 9 13 milyon
Dünya geneli 31 463 milyon
Kaynak: UNICEF Eğitimde Erişilebilirlik Raporu, Ağustos, 2020
Uzaktan eğitime
erişimi olmayan
asgari çocuk sayısı
Pandemide;
38 OECD ülkesinden 35’inde
okullar kapatıldı.
Ortadan kalkan fiziksel
avantajlar
• Sosyal etkileşim,
• Öğretmenlerden görülen duygusal
destek,
• Belirli bir gruba ait olma hissi ve
fiziksel aktiviteye erişim.
ABD’de üniversite tercihlerinde ruh
sağlığı popülaritesini artırdı.
İlkokul ve ortaokul öğrencilerinin
yüzde 46,9’u pandemi sonrası
sosyal hayata karışmada kaygılı.
İlkokul, ortaokul, lise ve
üniversite öğrencilerinde
psikolojik problemler;
• Belirsizlik,
• Sosyal hayata karışma,
• Virüs bulaştırma kaygısı,
• Sosyal hayat eksikliğinin yarattığı
yalnızlığa odaklanıyor.
Kaynak: Covid-19 Etki Raporu, TOÇEV,
Temmuz 2021
Eylül 2021 81
ADVERTORIAL
Yeni dönemde
ASDF temelli
eğitim modeli
Nil Çiçek
UĞUR OKULLARI GENEL MÜDÜRÜ
Eğitim stratejilerini,
öğrencilerin 21’inci yüzyıl
becerileriyle donanmaları
üzerine kurguladıklarını
belirten Uğur Okulları
Genel Müdürü Nil Çiçek,
“Öğrencilerimizin
‘Akademik’ gelişimleri ile
birlikte ‘Sosyal, Duygusal,
Fiziksel’ gelişimlerine
odaklanacağız” dedi.
82 MediaCat
ilyonlarca öğrencinin heyecanla
beklediği 2021-
M 2022 eğitim öğretim dönemi,
yeni heyecanlar ve
pandemiye karşı alınan bir dizi önlemle
birlikte başlıyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın,
okulların 6 Eylül’de açılacağını
duyurmasının ardından Uğur Okulları
da, yeni ders yılı için hazırlıklarını tamamladı.
Öğrencilerin hijyen ve sosyal
mesafe kuralları çerçevesinde öğrenimlerine
devam etmeleri için çeşitli
önlemler alındı. Ayrıca Uğur Okulları
geçtiğimiz yıl kapsamlı bir çalışma hazırlayarak
“COVID-19 Salgını Sonrası
Eğitim ve Öğretimde Alınacak Tedbirler
ve Uygulamalar Rehberi”ni yürürlüğe
koydu. Türkiye’nin 51 ilindeki 112
okul, bu rehberdeki yönergelerle yeniden
kurgulandı. Rehber, okulun her
alanı, okula geliş ve gidişin her aşaması
için oluşturulmuş önlemleri ve uygulamaları
kapsıyor.
Hem yüz yüze hem de uzaktan eğitim
sürecinde derslere kesintisiz devam
ettiklerini söyleyen Uğur Okulları
Genel Müdürü Nil Çiçek, “Pandemi
eğitim sektörünü doğrudan etkiledi ve
dünyayı kapsayan bir teknolojik dönüşümün
kapılarını bir anda sonuna
kadar açtı. Hem eğitimciler hem de öğrenciler
açısından bakıldığında eğitimde
son bir yılda 10 yıllık yol alındı. Okul
tabanlı eğitim öğretim süreçleri dijital
platformlara aktarıldı. Uğur Okulları
olarak, mühendislik ekibimizin çalışmalarıyla
geliştirilen kişiye özgü ve
yapay zekâ tabanlı dijital öğretme platformu
Metodbox’ı dört yıldır okullarımızda
aktif olarak kullanıyorduk. Bu
nedenle uzaktan eğitim sürecine hem
eğitimciler hem de öğrenciler kolaylıkla
adapte oldu. Ayrıca son bir yıldır
canlı derslerimizi, yerli ve eğitim odaklı
görüntülü görüşme sistemi SeeMeet
üzerinden gerçekleştiriyoruz” dedi.
AKADEMİK, SOSYAL, DUYGUSAL
VE FİZİKSEL DESTEK
Uzaktan eğitim sürecinde öğrencilerin
akademik gelişimini sürdürdüğünü
ancak okuldan, öğretmenlerinden ve
arkadaşlarından ayrı kaldıklarını ifade
eden Çiçek, öğrencilerin Akademik,
Sosyal, Duygusal ve Fiziksel (ASDF)
gelişimini desteklemenin önemini ve
Uğur Okulları’na özgü bir eğitim modeli
olan ASDF’yi şöyle anlattı:
D
Öğrencilerin
başarı düzeylerini
yükseltmek
ve nitelikli
bireyler olarak
yetişmelerini
sağlamak biz
eğitimcilerin
görevi.
“Öğrencilerin başarı düzeylerini
yükseltmek ve nitelikli bireyler olarak
yetişmelerini sağlamak biz eğitimcilerin
görevi. Hayat boyu başarı için,
eğitim öğretime başladığımız ilk günden
bu yana öğrencilerin “Akademik,
Sosyal, Duygusal ve Fiziksel” gelişimini
desteklemeyi önemsiyoruz. Bu kapsamda
ASDF eğitim modelini uyguluyoruz.
Pandemi nedeniyle 1,5 yıldır öğrencilerimizden
uzak kalmış olsak da, bu yıl
Türkiye genelinde aşılamanın artmış olması
ve gerekli önlemlerin alınmasıyla
tekrar okullarda buluşuyoruz.
Bu yıl öğrencilerimizin akademik
eğitimlerinin yanı sıra özellikle sosyal,
duygusal ve fiziksel gelişimlerine odaklanacağız.
ASDF eğitim modeli kapsamında;
öğrencilerin doğal bir çevrede,
kendilerini rahatça ifade edebilecekleri
bir öğrenme ortamında, kültürel
ve sosyal paylaşım içinde bulunarak,
deneyimleyerek öğrenmelerini sağlıyoruz.
Akademik olarak, öğretmen
kadromuzdan yabancı dil eğitimine,
kariyer planlamasından sınav başarısına
kadar, öğrenciye kendi bilişsel gelişimini
dikkate alarak bir eğitim veriyoruz.
Öğrencilerin sosyal becerilerinin
gelişmesi için akademik bilgiler ışığında
planlanan kulüp ve atölye çalışmaları,
kültür ve sanat projeleri, sosyal sorumluluk
faaliyetleri ve kişisel gelişim
odaklı etkinlikler gerçekleştiriyoruz.
Duygusal açıdan baktığımızda; öğrencilere
iç kontrol geliştirme, olumlu düşünme,
duygularını tanıma ve uygun
yollarla ifade etme, öz benlik saygısı
geliştirme gibi beceriler kazandırılıyor.
Son olarak dikkat ve algıyı güçlendirici,
yaratıcılıklarını geliştirici etkinliklerle
ve sportif aktivitelerle fiziksel gelişimlerini
de destekliyoruz.”
5 DİL 2 BECERİ TEMELLİ EĞİTİM
Eğitim stratejilerini öğrencilerin
21’inci yüzyıl becerileriyle donanmaları
üzerine kurguladıklarını belirten
Çiçek, Uğur Okulları’nın “5 dil ve 2
beceri temelli eğitim” yaklaşımlarına
dikkat çekti. Beş dil içerisinde ilk sırada
Türkçe’nin yer aldığını söyleyen Çiçek
sözlerini şöyle sürdürdü: “Hayat başarısının
artması için anadili öğrencilerimize
çok iyi öğretmeliyiz. Okumaya
yapılan yatırım hayat başarısına yapılan
en büyük yatırımdır diye düşünüyoruz.
İkincisi bilimin dili matematik.
Bilimin, evrenin, doğanın dili olarak
nitelendirdiğimiz matematik disiplinini,
diğer tüm disiplinlerle ilişkilendirerek,
öğrencilerimizin bilimi hayatla
ilişkilendirmesini sağlıyoruz. Üçüncüsü
iletişimde en temel dillerden biri
olan İngilizce. Dil öğretiminden çok dil
edinimine odaklanıyoruz. İngilizce’yi
iyi konuşan, okuyan, anlayan ve kendini
yabancı dilde de iyi ifade eden bireyler
yetiştirmek istiyoruz. Dördüncü dil,
teknolojinin dili olan STEM, kodlama,
robotik, yazılım dilidir. Beşinci dil ise
insanlık dili. Yani ‘öncelikle iyi insan
olmak’. Bu beş dilin yanında ise kazanmaları
gereken iki beceriyi de onlara
aşılıyoruz: sanat ve spor becerisi. Öğrencilerimizin
yaş grubu ihtiyaçlarını
gözeterek planlamalarımızı ve yatırımlarımızı
yapıyoruz. Ayrıca öğretmenlerimizin
ve yöneticilerimizin mesleki ve
bireysel gelişimlerini destekleyen hizmet
içi eğitim programları her zaman
en önemli gündemlerimizden biri.” ■
ASDF NEDIR?
ASDF eğitim modeli kapsamında;
öğrencilerin doğal bir çevrede,
kendilerini rahatça ifade
edebilecekleri bir öğrenme
ortamında, kültürel ve sosyal
paylaşım içinde bulunarak,
deneyimleyerek öğrenmeleri
sağlanıyor.
5 DIL + 2 BECERI
NEDIR?
Türkçe
Matematik
İngilizce
STEM
İnsanlık dili
Sanat
Spor
Eylül 2021 83
DİJİTAL
Pardon
amacınız
nedir?
KAYHAN DURAL
4129Grey, Chief Digital Officer
Öncelikle bir konuda el sıkışalım.
Kampanya yaparak markaya amaç
kazandırılmaz. Markanın amacı
işinin amacı olabilir ancak.
84 MediaCat
Purpose.
Amaç.
Amaçlı markalar.
Brand purpose.
Purposeful brands.
Amacı olan marka.
Ama….
Çok amaçlı” bir global ödül
“
sezonunu geride bırakıyoruz.
Her endüstride amaçtan
amaca koştuğumuz bir
Cannes ve D&AD kombosu yaşadık.
PR Week, Campaign gibi mecraların
Cannes henüz başlamadan “Cannes’da
purpose kazanacak” başlıklı haberleri
bir kenarda dursun, biz Ipsos Mori’nin
Veracity Index’ine, meslek grubu profesyonellerine
ve güveni sorgulayan
araştırmasına bakalım. Bankacılardan,
emlakçılardan, gazetecilerden
hatta politikacılardan daha az güvenilen
bi meslek grubu var: Reklamcılar.
Reklamcılığa sektör dışından biri gibi
bakmayı beceremediğimiz için işimizde
sıklıkla gerçek olanla bağlantıyı
kaybettiğimizi düşünüyorum. Size de
oluyor mu?
MARKA AMACI KARŞITI DEĞİLİM
Yeni tüketicinin dünyayı iyi yönde de-
ğiştiren markalara yakın hissettiğini
ve bu yönde adım atılması gerektiğini
düşünüyorum. Fakat bu konuyu, olması
gerektiği yerin çok önüne koyup
zaten zor koşullardan ötürü reklama
eskisi gibi bütçe ayıramayan birçok
markayı birazcık fazla zorluyor olabilir
miyiz? Belki… En azından marka amacını
kavrayışımızda genel bir eksiklik
olduğundan eminim.
Öncelikle bir konuda el sıkışalım.
Kampanya yaparak markaya amaç
kazandırılmaz. Markanın amacı işinin
amacı olabilir ancak. Bir marka
gerçekten bir konuda aksiyon alıyordur,
işiyle amaç edinmiş ve marka
iletişime yansıtıyordur, harika. Fakat
“Gazozumdan şekeri attım, şimdi
hangi konuda amaç edinsem? Şeker
yok artık. Obeziteye savaş mı açsak?
Bir dernek mi kursak, mesela İnsülin
Derneği… Yok yok, şekerin mental zararını
ele alıp biz well-being, mindfulness
taraflarında açılımlar yapalım.”
Buraları yanlış anladık.
-MIŞ GİBİ YAPANLAR
Silikon Vadisi idealizmini alıp ürettiğimiz
her şeyin ortasına koymamıza
gerek olmayabilir. Facebook, “insanlara
bir komünite olma gücü vermek
ve dünyayı yakınlaştırmak” amacıyla
kurulmadı. Daha ziyade üniversiteli
gençlere birbirlerini tanıma ve
değerlendirme fırsatı veren bir web
sitesiydi. Bu konularda da fazla güzelleme
yapıp inanıyormuş gibi yapıyoruz.
Henüz ürününü doğru şekilde
pazarlayamamış, birçok mecrada
olması gerektiği şekilde yerini dahi
alamamış birçok markanın “Bizim
amacımız, öhöm, ehem” dediğini görüyoruz.
E ama daha penetrasyonun
olması gereken yerde değil, bilinmiyorsun
veya her sene liderden uzaklaşan
bir “challenger”sın? Performans
pazarlama stratejin yok.
Markaya katkı sağlayabileceğimiz
yüzlerce yol var, amaç bunlardan sadece
biri ve çoğunlukla göstermelik.
Biz gerçek olanlardan başlayalım. (!)
(Hakkıyla yapanlar baş tacı.) ■
Kültür Yorumcusu ve
Matematikçi Eric Weinstein
“The idealism of every age is the
cover story for its greatest heist.”
“Her dönemin idealizmi, dönen
gerçek dolabı saklayan hikâyedir."
DİJİTAL
Bizi Etkileyen Her Şey #5
Doğa bayrak
kaldırıyor
Son bir ayda yaşananlar gösterdi
ki biz dijital dünyalardan, startup’lardan,
teknolojiden, popüler
kültürden bahsederken aslında
dünyanın en eski mirasını yerle bir
etmişiz. Popüler olanı ararken eski
ama değerli olanı gözden kaçırmışız.
u IŞIL KARAASLAN
ş hayatlarımızda kullandığımız
bir terim “bayrak kal-
İ
dırma”. Zamanında yapılmadığında
yöneticilerden
uyarı alınan, asıl büyük problemin bir
sorun çıkması değil, bu sorunun çözümü
için aksiyon alınmaması olduğunu
hatırlatan bir jargon.
Son bir ayda yaşananlar gösterdi
ki biz burada dijital dünyalardan,
start-up’lardan, teknolojiden, popüler
kültürden bahsederken aslında dünyanın
en eski mirasını yerle bir etmişiz.
Popüler olanı ararken eski ama değerli
olanı gözden kaçırmışız.
Bunu gözden kaçırmayan ve yıllardır
doğa için bir şeyler yapmaya
çalışan Tema Vakfı, Instagram dünyasında
da son bir ay içerisinde adı en
çok geçen hesaplardan birine sahip.
Belki de ilk kez “yukarı kaydır”lar
ihtiyacımız olmayan bir ürüne değil
de dünyanın ihtiyacı olduğu bir şeye
yönlendi.
Bu sefer Tema Vakfı’nı inceliyoruz
86 MediaCat
m
Tema Vakfı,
Instagram dünyasında
son bir ay
içerisinde adı
en çok geçen
hesaplardan birine
sahip.
ve etrafında buraya duyarlı segmentleri
bulmayı amaçlıyoruz.
TEMA VAKFI AĞ YAPILARI
Deeper’ın Network Structure Analytics
(NSA) teknolojisi sosyal medya
üzerinde oluşan ağ yapılarını incelemek
üzere geliştirildi. Sosyal medyada
karşılığı olan herhangi bir başlık/
hesabın gücünü ve özelliklerini sadece
takipçi yapılarını inceleyerek ortaya
çıkarmak mümkün. NSA’i hızla değişen
trendlerin takipçi ağlarını ortaya
çıkarmak için kullandığımızda, ortaya
Tema Vakfı’nı takip eden kişileri anlama
konusunda dikkat çekici bulguları
olan bir araştırma çıktı.
Aslında Tema pek çok analizde
merkezde çıkan bir hesap ama son bir
ay içerisinde daha fazla kişiyi ve segmenti
kapsadığını görüyoruz. Artık
sadece belirli segmentler değil farklı
grupları da etkiliyor.
Tema ağ yapıları incelendiğinde
Türkiye özellikle Tema’nın çevresinde;
yardım dernekleri, ünlüler, devlet
ve holdingler etrafında toplanmış gibi
görünüyor.
HARİTANIN MERKEZİNDE
YARDIMLAŞMA VAR
Haritaya baktığımız zaman ilk dikkatimizi
çeken, Tema’nın etrafına toplanmış
yardımlaşma ağı. Özellikle son
bir ay içerisinde görünüyor ki herkes
Tema üzerinden bir “duyarlılık” geliştirmiş.
Eski analizlere bakıldığında
daha çok etrafında “sosyal hayattan
kişileri” barındıran Tema, son bir iki
ay içerisinde herkesin merkezi haline
gelmiş.
Bilim çok öne çıkıyor. Aşıyla birlikte
gündeme düşmeye başlayan bilim
dünyası burada da karşımıza çıkıyor.
Bilim, yardım, devlet ve bunlara imkân
sağlayan holdingler etrafındaki bir
dünyanın arasında Tema.
BİR DERDİM VAR
Merkez daha önceki analizlerde daha
çok moda, dekorasyon, ünlülük etrafında
dönerken; konu çevre olunca daha
çok “dertlenenler” üzerinden dönüyor
gibi görünüyor. Derdi olan ünlüler, derdi
olan mizah derken hayat biraz daha
amaç uğruna yaşamaya kayıyor gibi.
Burada özellikle Sarkastikler, Dertli
Edebiyat, Magazin Ünlüleri ve Sanatseverler
önemli segmentler.
HER ŞEYİ AYNI ANDA
DÜZELTME İSTEĞİ
Bir taraf sıkıntılı giderken hayattaki diğer
alanları da iyileştirme isteği gündeme
gelmiş gibi görünüyor. Sağlıklı yaşam
bunlardan bir tanesi. Sadece yeme
içme değil, yerken ve içerken çevreye
verdiğimiz zararı da düşündüğümüz
anlar çoğalıyor. Atık, su, tarım gibi
konular da tekrar gündeme geliyor ve
sağlık bireysellikten uzaklaşıp dünya
sağlığına evriliyor. Yaşarken Düşünenler
segmenti buna en iyi örneklerden
biri.■
DİJİTAL
TEMA VAKFI DÜNYASINDA 10 SEGMENT
Spacex
İstanbul Modern
KÂR AMACI GÜTMEYEN ORGANİZASYONLAR
BBC News
Sanat S
Adından da anlayabileceğiniz gibi yardım kuruluşlarının olduğu
bir dünya. Her anlamda her konuyla ilgili yardımlaşmanın
merkezi burası.
Discovery
Salt
YAŞARKEN DÜŞÜNENLER
Artık dünyanın nereye gittiğini sorgulayan ve bunun için neler
yapabileceğine kafa yoran bir kitle. “İyi” yaşarken dünya için
“kötü” bir şeyler yaptığının farkında olanların belki de içini
rahatlatma seansı burası. Sıfır Atık, Yarının Suyu gibi hesaplar
merkezde.
Aykut Elmas
Uberkuloz
Sarkastikler
Popular
Science
Bilime Güvenin
Kar
DEVLET ERKANI
Varböyletipler
Bakanlıkların, jandarma ve polisin oldukları bir segment. Güncel
konuları takip etmek isteyenlerin başvurdukları, ilk ağızdan
haber veren hesaplar burada.
Dertli E
BİLİME GÜVENİN
Gonca
Vuslateri
Magazin Ünlüleri
T
Her dediklerinin yavaş yavaş çıktığını gördüğümüz bir dünya.
Aşıyla hayatımıza giren “bilim kazanacak” mottosu burada da
karşımızda. Aslında hep orada bir yerde olduğunu bildiğimiz
ama önemini bazen unuttuğumuz bilimin, kafamıza vura vura
orada olduğunu ve ona ihtiyacımız olduğunu bize anlattığı bir
dünya. Merkezde Popular Science var.
Demet Akalın
İrem Derici
Devlet Erkanı
DERTLİ EDEBİYAT
Hadise
Jandarma
Dışavurumun yeri. Etliye sütlüye dokunmadan değil de bizi üzen,
kıran her şeyin açıkça konuşulduğu bir edebiyat dünyası. Kendi
gündemini değil dünyanın gündemini takip edenlerin yeri.
88 MediaCat
T.C. İç
İşleri
Bakanlığı
T.C. Orman
Bakanlığı
Arter
Kolektif House
Yarının Suyu
YARDIMLAŞMA AĞI
everler
Sıfır Atık
Buğday Derneği
Hepimizin aynı gemide olduğumuzu hatırladığımız şu günler
için arada bir bariyer kalmadan, herkesin yardım ettiği
dünyanın yardımseverleri burada. Koç Holding, Sabancı
gibi kuruluşlar merkezde.
Amacı Gütmeyen
Org
Yaşarken Düşünenler
Osman
Müftüoğlu
MAGAZİN ÜNLÜLERİ
Hergün televizyonda görmeye alıştığımız fakat bu sefer
sahalarda da gördüğümüz ünlüler burada. Sadece
televizyondan ibaret olmadıklarını gösterdikleri bir dünya.
Unicef Türkiye
Yardımlaşma Ağı
debiyat
TEGV
Koç Holding
Tohum Otizim
Akut Derneği
Darüşşafaka
SANATSEVERLER
Şehrin gezen, sanata ilgi duyan kitlesi ama bunu biraz da
sosyallik için yapan, gittiği müzelerde Hikâye paylaşan
bir dünya. Şehirde ne var ne yok buradan sorulur ama
koleksiyoner olmak zorunda değiller. Güzel bir sergi sonrası
arkadaşlarla güzel bir yemek yiyen, para harcayan, gezen
bir kitle. Yeni nesil çalışan genç yetişkin dünyası da diyebiliriz
buraya. Merkezdeki isimler; Arter, Salt, İstanbul Modern,
Kolektif House.
Sabancı Vakfı
R’nin Elitleri
SARKASTİKLER
Gülse Birsel
Cem Yılmaz
Mert Fırat
Ayşe Arman
Genç nesil sarkastik dünyası. Ağırlıklı gençleri içine alan,
efor sarfetmeden herkes ve her şeyle dalga geçenlerin
dünyası. Olayların değil, o olayların nasıl anlatıldığının
önemli olduğu bir dünya. Merkezde kendileri değil, dalga
geçtikleri şeyler var. Merkezdeki isimler; Var Böyle
Tipler, Uberkuloz, Aykut Elmas.
Kafa
Dergisi
TR’NIN ELITLERI
Şiir Sokakta
Felsefe
Kulübü
Türkiye’nin gezen, para harcayan, büyük masalarda oturmayı
seven, tatillere giden kaliteli bir kitlesi. Bu yüzden takip ettikleri
kişiler de farklı alanlardaki en kaliteli isimler. Merkezdeki
isimler; Gülse Birsel, Cem Yılmaz, Ayşe Arman.
Eylül 2021 89
DİJİTAL
Trendyol’un
başarı
öyküsünden
dersler
İkincisi gerçekleştirilen Facebook
Talks, Türkiye’de toplam perakende
içerisindeki payı yüzde 11 olan e-ticaretin
geleceğinde yıldızının parlamasını
isteyen tüm paydaşlar için önemli çıktılar
sunuyor. Dahası keşif ticaretine dair
konuşacak çok şey var.
u GÖNÜL HADIMLI
rendyol’un bugün itibarıyla
T
10 bin aktif satıcısı ve Dolap
uygulaması üzerinden
de 1 milyonu aşkın bireysel
satıcısı bulunuyor. Yaz sezonunun son
Facebook Talks oturumunda ele alınan
bu başarı öyküsünden çıkarılacak bazı
esaslı dersler var elbette. Ve bu stratejinin
sırtını dayadığı üç ana başlık:
sürdürülebilirlik, ölçümlenebilirlik ve
içerik kalitesi.
Facebook E-Ticaret Sektör Lideri
Gül Yüksel Akkaya, tüketicilerin markalardan
beklentilerinin arttığını ve
tek bir doğrunun olmadığını, hangi
stratejinin hangi hedef kitleyi yakalamada
daha başarılı olacağının denenerek
öğrenildiğini belirtiyor. Artık tüketicilerin
kendi beğenecekleri ürünleri
karşılarında görmek istediklerini söyleyen
Akkaya, Trendyol’un keşif ticaretini
benimseyerek ve müşteri ihtiyaçlarını
tahmin ederek, keşif yoluyla talep
oluşturduğuna vurgu yapıyor.
Trendyol CMO’su Erdem İnan ve
Akkaya ikilisinin birlikte defalarca
kez altını çizdikleri konu ise, ölçümlenebilirlik.
Test yapmadan stratejinizin
doğruluğundan emin olamayacağınızı
belirten İnan, “Test yapacak
kadar değil, test yapmayacak kadar
paranız var mı?”sorusunu soruyor.
İkili, test yapmanın stratejilerin sonuçlarını
görebilmenin tek yolu olduğunu
söylüyor ve bu sene gerçekleştirilen
Trendyol Ramazan İndirimi kampanyasını
örnek gösteriyor. ■
ÖRNEK VAKA: TRENDYOL RAMAZAN KAMPANYASI
NEDEN
YAPILDI?
NASIL
YAPILDI?
SONUÇ
Sıklıkla büyüme odaklı performans kampanyaları
yapan Trendyol’un, kampanyaların satış sonucu
getirip getirmediği, marka bilinirliğini nasıl
etkilediği gibi cevapsız soruları vardı. Tüm bu
soruları gidermek isteyen marka, Ramazan
döneminde özel olarak bir ölçümleme yaptı.
Facebook’un “conversion lift” ve “brand
lift” araçlarıyla ölçümleme yapılarak, sınırlı
kampanya bütçesinin performans ve bilinirlik
segmentlerine nasıl dağıtılması gerektiğine
karar verildi.
Performans ve bilinirliğin birlikte olduğu stratejilerin
sadece performans stratejilerine göre 2,3 kat daha
fazla kişiye ulaştığı ve daha fazla satışa dönüştüğü
öğrenildi. Yalnızca Ramazan kampanyası yapıldığı
için gelen satışlar (incremental sales) normal bir
döneme göre 6,5 kat artış gösterdi. Bireylerin
ürünleri istek listelerine eklemeleri toplamda yüzde
40 artış gösterdi.
Trendyol, marka bilinirliği ve performans
kampanyalarını birlikte yürütmenin daha çok satış
getirdiğinden ve daha çok kişiye ulaştığından
verilerle emin oldu.
90 MediaCat
ADVERTORIAL
Hedefimiz
hayvanlar
için daha iyi
bir dünya
Royal Canin Türkiye, sorumlu
hayvan sahipliği konusunda
farkındalık oluşturmak ve hayvan
terk edilmelerinin önüne geçmek için
Bunu Bi’ Düşünün mini dizi projesini
hayata geçirdi. Royal Canin Türkiye
Ülke Müdürü Aslı Çelikkol ile projeyi
ve markanın sosyal farkındalık
felsefesini konuştuk.
Öncelikle Royal Canin’i ve kurumsal
felsefesini anlatabilir
misiniz?
Royal Canin olarak tüm çalışmalarımızın
merkezinde öncelikle “kediler ve
köpekler” bulunuyor. Her birinin eşsiz
olduğunu biliyor, farklı doğalarına
saygı gösteriyor ve farklı ihtiyaçlarına
yönelik geliştirilmiş 200’ün üzerinde
sağlıklı beslenme çözümleri sunuyoruz.
Onlara verdiğimiz önem, hassas ve
etkili beslenme çözümleri sunmamızı
ve hayvan dostlarımızın en iyi hayatı
yaşamasına yardımcı olmamızı sağlıyor.
Bilim ve gözleme dayalı beslenme
yaklaşımıyla düzenli Ar-Ge çalışmaları
gerçekleştiriyor ve tüm bulgularımızı
bilgi paylaşımı ilkemiz doğrultusunda
veteriner hekimler ve profesyonellerle
paylaşarak geliştiriyoruz. Bireyden
92 MediaCat
önce takım ilkemiz doğrultusunda ise
sahip olduğumuz ortak mirasa saygı
gösteriyor; içinde bulunduğumuz toplum
ve topluluklara değer katmaya
odaklanıyoruz.
Royal Canin’in vizyonunu nasıl
tanımlarsınız?
Royal Canin olarak kendimizi hayvanlar
için daha iyi bir dünyayı mümkün
kılmaya adadık. Hayvanların mutluluk,
sağlık ve refahlarını sorumlu
hayvan sahipleri uygulamalarıyla sağlamaya
çalışıyoruz. Her hayvanın en
temelde, açlık ve susuzluktan, sağlık
sorunlarından ve korku/stres unsurlarından
uzak bir yaşama erişim; uygun
barınma koşulları ve kendisini olduğu
gibi ifade edebilme hakkı bulunuyor.
Bu hakları daha görünür kılabilmek ve
sosyal farkındalığı artırabilmek adına
ASLI ÇELİKKOL
Royal Canin
Türkiye
Ülke Müdürü
hayata geçirdiğimiz çalışmaların ana
çatısını “sorumlu hayvan sahipliği”
kavramı oluşturuyor.
Sorumlu hayvan sahipliğiyle sahiplenilen
hayvanların hayatları boyunca
ihtiyaçlarının karşılanarak sağlıklı,
mutlu ve refah içinde yaşayan hayvanlar
olabilmelerine odaklanıyoruz. Hayvan
sahiplerinin daha sahiplenme
aşamasında, kendilerinin ve yaşam
tarzlarının bir canlıyı sahiplenmeye
hazır olup olmadığını sorgulamalarını
istiyoruz. Bu alandaki farkındalık ve
bilgi düzeyini artırmak amacıyla çeşitli
çalışmalar ortaya koyuyor ve hayvan
sahiplerini her anlamda desteklemeye
çalışıyoruz. Son olarak, hayvan sahipliği
kavramını güçlendirme çalışmalarını
Bunu Bi’ Düşünün isimli mini dizi
projesiyle taçlandırdık.
Bunu Bi’ Düşünün projenizden
bahseder misiniz?
Bunu Bi’ Düşünün isimli dizi projemiz,
hayvan haklarının bir başka önemli
boyutu olan hayvan refahı olgusuna ve
hayvanların kendilerine özgü beslenme,
sağlık, bakım, ilgi, onları oldukları
gibi kabul etme, birlikte oyun oynama
ve anlaşılma gibi ihtiyaçlarının da karşılanması
gerektiğine vurgu yapıyor.
Dizi projemizle hayvan sahiplerini
hayvan sağlığı, refahı, beslenmesi ve
bakımı konusunda güçlendirerek sorumlu
hayvan sahipliği konusunda farkındalık
oluşturmayı, ülkemizin önemli
sorunlarından biri olan hayvan terk
edilmelerinin önüne geçebilmeyi ve
doğru bakış açısıyla hayvan sahiplenilmesini
teşvik edebilmeyi hedefliyoruz.
Bu kapsamda dizi projemiz ile “Bunu
bi’ düşünün” diyerek hayvan sahiplerini
yaşam boyu birliktelik için sorumluluklarını
düşünmeye davet ediyoruz.
Projenin kadrosundan ve konusundan
da bahseder misiniz, ne
zaman yayınlanmaya başladı?
Sekiz bölümlük mini dizi projemiz
Bunu Bi’ Düşünün, BluTV ile hayata
geçirdiğimiz işbirliği kapsamında 20
Ağustos’ta, bu online video platformunda
yayına girdi. Mini dizi projemizle
sorumlu hayvan sahipliği konusunda
bireyselden kolektife yayılan bir
farkındalık yaratmayı hedefliyoruz. Bu
kapsamda hayvanseverler ve veteriner
H
Bunu Bi’ Düşünün
projemiz hayvan
refahı olgusuna
ve hayvanların
kendilerine özgü
beslenme, sağlık,
bakım, ilgi, onları
oldukları gibi kabul
etme, birlikte
oyun oynama ve
anlaşılma gibi
ihtiyaçlarının
da karşılanması
gerektiğine vurgu
yapıyor.
hekimler başta olmak üzere izleyen
tüm paydaşlarımızdan oldukça olumlu
dönüşler aldık.
Hazırlıksız Yakalanan Yağmur, Çok
Meşgul Adam Cenk, Dünyayı Kurtaran
Çocuk Feza, Sevmeyi Unutmayan Münevver
gibi başlıklara sahip mini dizi,
birbirinden tamamen farklı sekiz kişiyi
ve onların hayvanlarıyla ilişkilerini
konu alıyor. Mini dizide yer alan birbirinden
farklı karakterlerin ortak noktası
ise hayvanlarıyla kurdukları ilişki
ve bu ilişkinin taşıdığı sorumluluklar.
Hayalî bir uzmanın odasında geçen
mini dizide, hayvan sahiplerinin hikâyeleri
üzerinden, her bölümde sorumlu
hayvan sahipliği konusunun farklı bir
alt başlığı odağa alınıyor. İnsanların
hayvanlarıyla ilişkilerindeki sorumluluk
bilincinde geliştirilmesi gereken
noktalar olduğu gerçeğine pozitif
mesajlarla değiniliyor. Senaryosunu
Erkan Tunç’un yazdığı, yönetmen koltuğunda
Onur Ünlü’nün oturduğu mini
dizide hayvanlarla paylaşılan yaşamı
güzelleştiren anılar da işleniyor.
Mini dizinin ana karakteri olan
uzman rolünde ise usta oyuncu Ahmet
Mümtaz Taylan var. Aslında bir şair
olan ama yaşadığı bir ayrılık sonrası
hayatını tamamen değiştiren Ahmet
Kenan karakteri, yaşam boyu bir birlikteliği
mümkün kılabilmek için hayvan
sahiplerine sorumlu hayvan sahipliği
ve onları eşsiz doğalarıyla oldukları gibi
kabul etme konusunda yol gösteriyor
ve hayatını hayvanlar için daha iyi bir
dünya yaratmaya adıyor. Her bölümde
farklı bir oyuncunun konuk oyuncu
olarak yer aldığı mini dizide Ahmet
Mümtaz Taylan’a gerçek hayatlarında
sorumlu birer hayvan sahibi olmalarıyla
dikkat çeken Şebnem Bozoklu,
Ahmet Rıfat Şungar, Pınar Deniz, Kubilay
Aka, Dilara Aksüyek, İsmail Ege
Şaşmaz, Başak Daşman, Müjde Uzman,
Ulaşcan Kutlu ve Ayşenil Şamlıoğlu eşlik
ediyor.
Neden böyle bir projeye imza
atma gerekliliği duydunuz?
Evcil hayvanların dünyayı daha iyi bir
yer haline getirdiğine olan inancımız
bize bu dizi projesini hayata geçirmek
için ilham verdi. Royal Canin olarak,
kedi ve köpeklerin dünyamızı daha iyi
bir yer haline getirdiğine inanıyor ve
sorumluluğumuzun onlara sunduğumuz
kaliteli ürün ve hizmetlerimizin
çok ötesine geçtiğini biliyoruz. Marka
olarak bizim hayvan sahiplerine ve
hayvan sahiplenmek isteyenlere anlatmak
istediklerimiz var; hayvanlarla yaşam
boyu birlikteliğin ancak sorumlu
hayvan sahipliğiyle mümkün olabileceğine
inanıyoruz. Bu kapsamda, mesajımızı
iletebileceğimiz farklı ve yaratıcı
içerikler oluşturmak için çalışıyoruz.
Royal Canin olarak dijital bir platformda,
daha önce yapılmamış yaratıcı bir
proje ortaya koymuş olmaktan dolayı
son derece mutluyuz.
Bu ve bundan sonra hayata geçireceğimiz
sorumlu hayvan sahipliği bilincini
artırmaya yönelik çalışmalarla
iyi bir fikrin arkasında olmayı önemsiyor,
bunu savunuyoruz ve hayvanlar
için daha iyi bir dünya sunma hedefimize
emin adımlarla ilerlemeyi sürdürüyoruz.
■
Eylül 2021 93
TASARIM
Futbolda
tasarım kültürü
OZAN KARAKOÇ
Marka Tasarımcısı
N
ielsen’in verilerine göre ülkemiz,
dünyada futbola en
çok ilgi duyan üçüncü ülke.
En korkunç siyasi gelişmeler
ya da en acı doğa olayları bile, bir
derbiyle kolayca unutuluyor, kanlı bıçaklı
insanlar bir milli maçla el ele tutuşuyor.
Bir yanıyla tuhaf ve düşündürücü,
diğer yanıyla sektörün büyüklüğü
ve ekonomik hareketlilik bakımından
olumlu.
Pandemi öncesindeki son sezonda,
dört büyük takımımız, sadece maç günlerinde
tam 426,5 milyon TL gelir elde
etti. Sponsorluk kazancı 535 milyon
TL oldu. Her birinin maliyeti 1 milyar
TL’yi geçen stadyumlar, 500 milyon
dolara satılan yayın ihalesi, oyuncu
transferleri, maaşlar ve dahası...
Şimdi gelelim sorumuza. Elde halihazırda
bu denli güçlü bir malzeme ve
böylesine büyük bir potansiyel varken,
bunu neden pazarlayamıyoruz?
PAZARLAMA ÇIKMAZI
Dünya futbolunun en önde gelen beş
liginin ortak özelliklerinden biri,
hepsinin profesyonel bir tasarım di-
Dünya futbolunun
en önde gelen
beş liginin ortak
özelliklerinden biri,
hepsinin profesyonel
bir tasarım
dilinin olması. Ve
unutmayalım ki,
gelişmek isteyen
toplumlar için
tasarım kültürü
bir lüks değil, bir
zorunluluktur.
linin olması. İngiltere'nin Premier
League’i, bu konuda başı çekiyor. İngilizler,
geçtiğimiz yıllarda liglerinin
kurumsal kimliğini yenilediler. Profesyonel
bir tasarım ajansı tutuldu,
logo güncellendi, özgün ve kullanışlı
bir yazı tipi tasarlandı, yayın grafikleri
ve web sitesi bütünüyle yenilendi.
Çağı yakalayan, İngiliz futbolseverde
heyecan uyandıran, dünya futbolunu
İngiltere sınırları dışında takip edenleri
de kıskandıran bir kimlik üretildi.
Premier League, bu müthiş imaj
güçlendirme çalışmasıyla markasının
değerine değer kattı.
Manchester City, Nantes, Juventus
gibi kulüpler, takımlarının eskiyen
amblemlerini radikal bir biçimde
değiştirerek fark yarattılar. Atletico
Madrid ve Everton gibi kulüpler, ufak
tefek dokunuşlarla çağı yakaladılar.
PSV’den Lazio’ya, Roma’dan Arsenal’e,
Real Madrid’den Torino’ya kadar, irili
ufaklı birçok futbol kulübü, forma arkası
yazıları için, kendi karakterlerine
uygun, orijinal yazı tipleri tasarlattılar.
VE TÜRKİYE…
• Ülkemizde, futbolun patronu olan
Türkiye Futbol Federasyonu'nun
(TFF) web sitesi, tam 14 yıl önce ilk
tasarlandığı haliyle duruyor. Dünyanın
beş büyük liginin aksine, Sü-
per Lig'in bir web sitesi yok.
• Son yıllarda sezonlara, Türk futboluna
katkı sağlamış kişilerin adları
veriliyor. Bu, güzel bir uygulama.
Ancak üretilen logo tasarımı, en hafif
tabiriyle içler acısı...
• Futbolun bir diğer önemli bileşeni
Kulüpler Birliği. Toplam piyasa
değeri 826 milyar Euro'yu bulan
takımların patronları, bu kurumda
futbolun sorunlarını tartışıyor, çözüm
önerileri sunuyor. Bu birliğin
görsel kimliğinde de akıl almaz bir
amatörlük söz konusu.
• Avrupa kulüpleri, özgün yazı tipleri
tasarlatırken, TFF, Türk takımlarının
formalarında, hiçbir
profesyonel tasarımcının kullanmadığı
Arial yazı tipinden başkasına
izin vermiyor.
• Başta, piyasa değeri 400 milyon
TL’nin üzerinde olan Alanyaspor
olmak üzere, çok sayıda Süper Lig
ve alt lig kulüplerinin amblemlerinde,
gözleri kanatan tasarım hataları
ve amatörlükler söz konusu...
Bütün bunları çözmek çok ama çok
kolay. Zor olan, yöneticilere vizyon kazandırmak
veya vizyonlu yöneticileri
göreve getirmek... Unutmayalım ki, gelişmek
isteyen toplumlar için tasarım kültürü
bir lüks değil, bir zorunluluktur. ■
94 MediaCat
TASARIM
Söyleşi
Sakin kal,
tasarıya odaklan
İkonik beyaz kapaklarıyla vedalaşan Can
Yayınları’nın yeni kapak tasarımlarının
ardındaki isim Utku Lomlu ve Lom
Creative Studio. Ortaya iyi bir iş koymak
için önemli olanın güvensizlik ve
huzursuzluğa düşmeden sakin kalıp
tasarıya odaklanmak olduğunu söyleyen
Lomlu’ya göre, önyargıları kırmanın
yoluysa cesaret ve inançtan olduğu
kadar zaman ve sabırdan da geçiyor.
u ARZU NİLAY KOCASU
96 MediaCat
“Öznellik Nedir?” için yaptığı tasarım,
2017 The Type Directors Club Tipografide
Mükemmellik Ödülü - Kitap Kapağı Tasarımı
Kategorisi ve 2017 AIGA 50 Kitap / 50 Kapak
Ödülü’nü almıştı.
Felsefe mezunu bir tasarımcısınız.
Yaratım süreçlerinizde felsefeden
besleniyor musunuz;
başka bir bölümden mezun olsaydınız
bugün tasarım diliniz
farklı olur muydu sizce?
Başka bir bölümden mezun olsaydım
tasarım dilim farklı olur muydu bilemiyorum
tabii ama felsefe eğitiminin tasarımla
olan ilişkim içerisinde önemli
bir yere sahip olduğunu düşünüyorum.
Olayları ve olguları anlama, brief’i ya
da problemi yorumlama ve buna uygun
çözüm geliştirme aşamalarında kuşkusuz
ki felsefe kökenli oluşum yaptığım
işe ekstra bir değer katıyordur. Sadece
işe de değil, hayata olan bakışıma ve yorumlayışıma
da.
Can’ın kapaklarının dönüşümü
ve bu dönüşümdeki rolünüz
hayli konuşuldu. Önyargılarla
cebelleşeceğinizi bildiğiniz
riskli bir işe girişmeden önce
kendi kendinize nasıl telkinlerde
bulunuyorsunuz?
Gerek gündelik hayatta gerekse de zorlu
bir işle uğraşırken ya da çıkmaza girdiğimi
düşündüğüm anlarda en büyük
desteği yine dönüp dolaşıp kendimden,
bilgi ve deneyimimden alıyorum. Kendi
kendime “Bu noktaya daha önce de
geldin, bunu ya da bir benzerini daha
önce de yaşadın ama sonunda buradan
Bu serinin tasarımları Lomlu’ya 2018’de
GMK En İyi Kitap Kapağı Tasarımı Ödülü,
Tipografi Ödülü, Sait Maden Tipografi Özel
Ödülü, GMK Tipografi Özel Ödülü; 2019’da
ise Type Directors Club - Tipografide
Mükemmellik Ödülü’ni getirmişti.
çıktın. Biraz rahat ol, yine çözeceksin”
diyorum. Bu beni cesaretlendiriyor…
Bu cesaretle birlikte bakış açımı
değiştirip, probleme daha farklı bir
açıdan yaklaşıp daha yaratıcı çözümler
geliştirebiliyorum. Önyargıları kırmak
için ise sadece cesaret ya da inançlı olmak
değil, zaman ve sabır da gerekiyor.
nusu bir edebi eser olduğunda problem
çok da tanımlı olamayabiliyor.
Genel hatlarıyla söylersek kitabın
yazıldığı dönem, yazarın benliği, dille
ve hatta dış dünyayla olan ilişkisi, okur
kitlesi, eserde yer alan karakterler,
bunların kişilik ve duygu durumları,
olay örgüsü, zaman, imgeler ve alt metin…
Bunlar iyi bir kitap brief’inin olmazsa
olmazları bence.
Tabii bir de öncelikli olarak neyi ön
plana çıkartacağımız; yazarı mı, kitabın
ismini mi, görsel dünyasını mı sorusu
da net olarak yanıtlanmış olmalı.
“Kitap kapakları insan yüzleri
gibidir” diyorsunuz. Bir insanın
suratı söz konusu olduğunda;
bazıları gözlere vurulur bazıları
ufak kusurlara. Siz bir kitabı ilk
kez elinize aldığınızda öncelikle
neresine bakarsınız? Kitap kapağına
ilk bakışta vurulmanız
için orada ne görmeniz gerekir?
Ben demiyorum, Öteki Renkler kitabında
Orhan Pamuk diyor. Çok da katılıyorum
ve her yerde de söylüyorum.
Etkili ve önemli bir benzetme. Sanırım
Reklam sektöründe iyi brief
meselesi çok tartışılır. Kitap
kapağı tasarımında da brief’in
kalitesinin nihai işe katkısı şüphesiz
çok büyük. İyi kitap kapağı
brief’i nasıl verilir?
Reklam sektörüyle kıyaslarsak bence
kitap kapağı için iyi bir brief vermek,
verebilmek kesinlikle daha zor. Söz koben
görselle tipografinin uyumuna;
bütünleşmiş, hemhal olmasına takılıyorum
en çok. Kapağı parça parça görmektense
tek seferde bir bütün olarak
görmeyi seviyorum. Tabii bunu her
kitap için mümkün kılabilmek söz konusu
değil.
Yakın tarihte European Design
Awards’tan ödülle döndünüz.
Bu, sizin ilk ödülünüz değil. Aldığınız
ödüllerin “Daha iyisini
yapmalıyım” diyerek kendinizi
daha fazla zorlamanıza veya
aşırı özgüven yüklenmenize neden
olduğu seferler oldu mu?
Ödüllerin motive edici yanı olduğu kadar
bahsettiğiniz gibi zorlayıcı bir yanı
da var. Bu durum ister istemez zamanla
bir baskı unsuru haline dönüşüyor. Her
zaman bir öncekinin üstüne koyarak
ilerleme isteği, daha da iyisini yapma
arzusu kimi zaman epey yorucu olabiliyor.
Yani aşırı özgüvenden ziyade güvensizlik
ve huzursuzluk daha hâkim
diyebiliriz. Buna çok düşmeden sakin
kalıp, tasarıya odaklanmak önemli. İyi
iş de ancak bu şekilde çıkıyor. ■
Lomlu’nın tasarladığı Klasik Kadınlar Serisi, geçtiğimiz aylarda Türkiye’ye
European Design Awards’tan iki ödül getirdi.
Eylül 2021 97
TASARIM
Kreatifin
Keşfi
Yeni aya daha pozitif başlamak
isteyenleri Kreatifin Keşfi sayfamıza
alalım. BLAB Creative Group Head
Çarman Çifter'in son keşifleri hayata
biraz mola verdiren türden.
98 MediaCat
Eylül 2021 99
ADVERTORIAL
Vestel
voleybolu
kitlelerle
buluşturuyor
Vestel, başta voleybol
olmak üzere futbol,
hentbol, cimnastik,
yelken ve espor
yatırımlarını artırıyor.
Sponsorluğu logo
kullanımının ötesine
taşıyan marka, spor
dallarının gelişimi
için çalışıyor, yeni
sporcuların yetişmesi
ve özellikle kadın
sporunun yükselişi
için sorumluluk alıyor.
100 MediaCat
DUYGU BADEM UYLUKÇUOĞLU
Vestel CMO
FEZA TURUNÇOĞLU
Vestel Pazarlama İletişimi & Perakende
Pazarlama Grup Müdürü
estel, 20 yılı aşkın süredir
V
Türkiye’de futbol, voleybol,
cimnastik, hentbol ve
yelken sporlarının destekçilerinden.
Marka ayrıca Türkiye’de
900 milyon dolarlık büyüklüğe ulaşan
espor’un ülkemizde gelişiminin öncüsü
konumunda bulunuyor. Yüksek
teknolojiye sahip ürünlerini 157 ülkeye
ulaştıran ve ülkemizi dünyanın dört
bir yanında gururla temsil eden Vestel,
sporun uluslararası ölçekte ülke itibarına
sağladığı katkı ve toplumun gelişiminde
oynadığı kritik rolün bilinciyle
desteklerini artırıyor.
Vestel’in kuruluşundan bu yana
sporla iç içe olduğuna dikkat çeken Vestel
CMO’su Duygu Badem Uylukçuoğlu,
“Sporun, toplumun gelişiminde ne
kadar etkili olduğunun farkındayız.
Özellikle gençlerin, gelişmekte olan
spor dallarının, kadın sporunun toplumsal
hayatta büyük önem taşıdığına
olan inancımızla kuruluşumuzdan bu
yana sporun farklı dallarıyla iç içe olduk.
Destek verdiğimiz sporun dünya
standartlarında bir seviyeye gelmesi,
izleyici kitlesinin artırılması ve ülkemize
dünya çapında başarılar getirmesi
için çalışmak en önemli amaçlarımızdan.
Türk voleybolunun Vestel’in katkılarıyla
dünya voleybol sporuna adını
altın harflerle yazdırması, bu hedefimizin
en somut örneklerinin başında
geliyor” diyor.
“Destekçisi olduğumuz Sultanlar
Ligi’nin, bugün Avrupa’nın en değerli
kadın voleybol ligi olmasından gurur
duyuyoruz. Pandeminin hemen başında
2016’dan beri sürdürdüğümüz
Sultanlar Ligi sponsorluğuna yeni bir
açılım getirdik. Türkiye Voleybol Milli
Takımlarının göğsünde yer alarak, spora
ve voleybola desteğimizi perçinledik.
2020 yılından itibaren, Türkiye Kadın
ve Erkek Voleybol Milli Takımlarının
ana sponsoruyuz. Birçok marka spor
yatırımlarını iptal ederken, biz desteğimizi
büyüttük. Voleybolun mabedi
TVF Burhan Felek Voleybol Salonu Vestel
adını taşıyor. Gençlerimiz, voleybol
izleyicilerimiz ve takımlarımız orada
her gün Vestel çatısı altındalar” şeklinde
konuşan Uylukçuoğlu, “Kadın spor
dalları sponsorluğuna özel önem veriyor,
genç kızlarımızı cesaretlendirmek
için çalışıyoruz. Hedefimiz daha fazla
kadın oyuncunun profesyonel olmasına
altyapıdan destek vermek, varlık
gösterdiğimiz spor dallarının değerinin
artmasına yardımcı olmak ve sporcularımızın
tüm dünyada ilham alınan
bireyler olmasına katkı yapmak” diyor.
‘BİZ VOLEYBOL ÜLKESİYİZ’
Vestel’in voleybola desteğini sponsorluğun
yanı sıra her alanda hissettirdiğini
belirten Vestel Pazarlama İletişimi
& Perakende Pazarlama Grup Müdürü
Feza Turunçoğlu, “Biz 20 bin kişilik
çok büyük bir aileyiz. Önemli maçlarda,
kritik dönemeçlerde desteklediğimiz
sporcularımızı, takımlarımızı asla
yalnız bırakmıyoruz. Manevi desteğimizi
onlara her daim hissettiriyoruz.
Dünyanın en büyük spor organizasyonlarında
mücadele veren Filenin
Sultanları’nı desteklemek, voleybolu
daha fazla insana sevdirmek ve aslında
gerçek bir voleybol ülkesi olduğumuzu
kitlelere anlatmak amacıyla harekete
geçtik” dedi.
Biz Voleybol Ülkesiyiz kampanyası
hakkında bilgi veren Turunçoğlu, “Biz
voleybol ülkesiyiz sloganı ve özel bestelenen
marşıyla Filenin Sultanları’nı
destekledik ve reklam filmimizle voleybol
coşkusunu üst seviyeye taşıdık.
Fabrikamızı, Vestel mağazalarımızı
voleybolla donattık. Havaalanı ve metrolarda
çalışmalar yürüttük. İstanbul
Caddebostan Sahili’nde Vestel Voleybol
Sahası kurarak dileyen herkesin
dilediği her an voleybol oynayabileceği
bir yapı yarattık” diyor.
CİMNASTİK İLE OMUZ OMUZA
Sporun farklı dallarına desteğini hiçbir
zaman esirgemeyen; futbol, voleybol,
espor ve hentboldaki sponsorluklarıyla
X
Sporun farklı
dallarına desteğini
hiçbir zaman
esirgemeyen Vestel,
2021 yılında Türk
cimnastiğinin daha
da ileri gitmesi için
Türkiye Cimnastik
Federasyonu ile
birlikte çalışma
kararı aldı.
hem spor dallarının hem de sporcuların
gelişimini destekleyen Vestel, 2021
yılında Türk cimnastiğinin daha da ileri
gitmesi için Türkiye Cimnastik Federasyonu
ile birlikte çalışma kararı aldı.
Türkiye Cimnastik Federasyonu’nun
co-sponsorluğu ve Kadın Ritmik
Cimnastik Grup Milli Takımı’nın
ana sponsorluğunu üstlendiklerinin
bilgisini veren Duygu Badem Uylukçuoğlu,
“Türkiye Cimnastik Federasyonu
ile imzaladığımız sponsorluk anlaşması
kapsamında 2020 Avrupa Şampiyonu
Kadın Ritmik Cimnastik Grup Milli
Takımı’nı desteklemekten gurur duyuyoruz.
Birlikte nice başarılara imza
atacağımıza inancım tam. Türkiye’nin
daha önce tatmadığı başarıları ülkemize
kazandıran, gelecek vadeden, geleceğe
dair umutlarımızı yeşerten genç
sporcularımızı desteklemeye devam
edeceğiz. Sporun her alanında varız.
Son olarak ülkemizde halen gelişmekte
olan spor dalları arasında sayılabilecek
yelkeni de yatırım alanlarımıza aldık.
470 Yelken Dünya Şampiyonası’nda yarışıp
tarihe geçen milli sporcularımız
Beste Kaynakçı ve Okyanus Arıkan’ı
da olimpiyat döneminde destekledik”
diyor. ■
Eylül 2021 101
YARATICILIK
Söyleşi
Sanatın
sordurduğu
sorular
Amy Whitaker
NYU GÖRSEL SANATLAR
YÖNETİMİ PROFESÖRÜ VE YAZAR
Ne design thinking ne de
art thinking fenomenleri
yeni sayılabilir. Ancak sanat
odaklı düşünme olarak
tarif edilebilecek olan art
thinking, yeni ekonomi
araçları ve NFT patlamasıyla
yeni anlamlar kazandı. Tabii
halihazırda “business” ve
“art” kavramlarını büyük
oranda yakınlaştıran bu
perspektif, pandeminin
getirdiği belirsizlik ortamının
yönetimi için de yeniden
gündeme geldi.
u TUĞBA ÖZÖĞRETMEN
102 MediaCat
t thinking denince akla gelen
ilk isimlerden biri NYU
A
Görsel Sanatlar Yönetimi
Bölümü profesörlerinden
Amy Whitaker. Bundan beş yıl önce art
thinking kavramının referans kitaplarından
biri haline gelen, aynı isimli
eseri yayımlanan Whitaker’ın Temmuz
ayında, Economics of Visual Art isimli
bir kitabı da çıktı. Whitaker’la yaptığımız
söyleşiye geçmeden önce, kavrama
dair yeniliklerden bahsetmekte fayda
var. Özellikle de kendisinin üzerinde
durduğu “belirsizlik” ve “art thinking”
bağlantısı özelinde.
HAYAL GÜCÜ VE ANALİTİK
DÜŞÜNME
Pandeminin ilk günlerinde Yale School
of Management’a ufak bir demeç veren
Whitaker pandemiyi, hayal gücü
ve analitik düşünmenin bir araya gelmesini
zorunlu kılan bir süreç olarak
tarif ediyor. Kendisinin Art Thinking
kitabında da üzerinde durduğu, A ve B
noktaları arasındaki yolculuk üzerinden
anlatıyor değişenleri. Sanat odaklı
düşünmenin bir numaralı koşulunu,
bu yolculukta, belirli bir şablona bağlı
kalmaksızın B noktasını icat etmek olarak
veriyor Whitaker. Ancak kendisine
göre pandeminin değiştirdiği şey, bir
başka deyişle belirsizliğin ta kendisi,
bildiğimiz ve ayaklarımızın yere bastığı
A noktasını da kaybetmemizle oluyor.
Bu durumda yaratacağımız B noktasına,
bir sanat projesi olarak bakmak
gerekiyor. Çünkü ancak sanat sayesinde
soracağımız ve ortaya atacağımız
sorular, bu yol haritasını oluşturmada
fayda sunabilir. Ve yine sanatın odağındaki
bu sorular, tam da iş dünyasındaki
belirsizlikleri yönetmede beklendiği
gibi, hem hayal gücü hem de rasyonel
analizler yapabilmeyi zorunlu kılıyor.
Art thinking kavramı, design
thinking’den sonra popülerlik
kazanmaya başladı. Ancak
bunu bir geçiş olarak değerlendirmek
ne kadar doğru?
Design thinking harika bir metot. Art
thinking’in farklılaştığı yer ise, bir şablona
sahip olmayan ancak daha ziyade
rehberlik eden bir vizyon ya da amaç
görevi gören, açık uçlu ve karmaşık
W
Art thinking, daha
önce yaşamadığımız
disiplinlerarası
büyük problemlerde
-ister pandemi
ister iklim değişimi
olsun- bizlere
yardımcı oluyor.
Whitaker’ın 2016 tarihli Art
Thinking kitabında, sanatçının
payının, işin zamanla
değerlenmesi durumunda artması
için bazı mülkiyet paylarını elinde
tutması savunuluyor.
yaratıcı işlere alan sağlamasında saklı.
Art thinking aynı zamanda ekonomi ve
finansı (burada artık business, sanatsal
araçların kendisi gibidir) tıpkı tasarım
araçları gibi kendisine kapsamlı şekilde
çeker. Kimileri art thinking’i design
thinking’e benzetebilir ancak saf sanat
ve saf business arasında daha yüksek
bir standart sapma ile!
Paranın kavramsallaştırılması
elbette sanatta yeni bir fenomen
değil. Sanat ve blockchain
arasındaki diyaloğa dair tartışmalar
da birkaç yıldır devam
ediyor. Peki, bu ilişki sanat ve
yeni ekonomiler arasında ne
tür yeni bağlar inşa ediyor? Ve
dahası sanat eserleri ve alıcılar
arasındaki etkileşimi ne şekilde
değiştiriyor?
Evet, sanatı uzun zamandır bir yatırım
sınıfı olarak gördük ve işleyiş biçimleriyle
boğuştuk. Bir yanda alternatif
bir para birimi olması diğer yanda ise
–nakit akışı problemi sebebiyle- değerleme
yöntemleriyle modellenmesi
zor bir koleksiyon ürünü olması vardı.
Sanata, tarihin her noktasında değer
biçilmesi zordu. Bunda kültürel, sosyal
ve estetik değerlerin farklılaşması
rol oynadı. Dahası sanatçıların erken
yatırımları ve üretilen işin anlaşılması
için üzerinden geçmesi gereken
süre hesaba katıldığında, bu durum
giderek daha da zor bir hal alıyor.
NFT ekonomisinin bu duruma yardımı,
zamanla oluşan bu ikinci değer
sorunu üzerine oldu. Çünkü bu sayede
sanatçılar daha kolay bir biçimde,
bu kısmi eşitliğe sahip olabiliyorlar ya
da işleri tekrar satıldığında fiyat yüzdesinden
pay talep edebiliyorlar. Bu
şekilde, yaratılmasına yardımcı oldukları
değere daha fazla katkıda bulunabildiklerini
söylemek mümkün.
NFT patlaması art thinking
perspektifinde ne anlama geliyor
sizce?
Art thinking tam da, yaratıcı bir işe zamanla
değer biçilmesi sorununa hitap
ediyor. Art thinking perspektifinde bir
sanat ürünü, kendisine yer açmak için
o dünyayı değiştirmek zorunda olan
herhangi bir yenilik olarak ifade edilir.
Hangi alanda sanat üretirseniz üretin,
bilinen bir A noktasından bilinen bir B
noktasına gidemezsiniz. B noktasını
bizzat sizin icat etmeniz gerekir. Bu
demek oluyor ki A noktasında, nasıl bir
değerlemeye sahip olacağını bilmeksizin
kaynak yatırımı yaparsınız. Sanatçıların
bulundukları pozisyon işte
tam olarak bu. Art Thinking kitabımda,
sanatçının payının, işin zamanla
değerlenmesi durumunda artması için
bazı mülkiyet paylarını elinde tutması
savunuluyor. NFT platformlarının
sanatçılara sağladığı özkaynak payları
ya da yeniden satış telif hakkı gibi imkânlar,
daha sağlıklı ve sürdürülebilir
bir ekonomik destek modeli yaratıyor.
Art thinking bakış açısı, pandemi
sonrası iş dünyası için ne
gibi fırsatlar anlamına geliyor?
Kendi adıma art thinking bakımından
pandemi vesilesiyle edindiğim en büyük
çıkarım, aynı anda hem yaratıcı
hem de analitik olma gerekliliği. Yani
bildiklerimizi ampirik olarak modellemek
ancak aynı zamanda geçmişte
olanların ötesinde, geleceğin neler ortaya
koyabileceğini anlayabilmek… Art
thinking özellikle, daha önce yaşamadığımız
disiplinlerarası büyük problemlerde
-bu ister (umarım) nesilde bir
görülen bir pandemi ister iklim değişimi
gibi, sonucu ancak, değişim için çok
geç kalındığında görülebilen olaylar olsun-
yardımcı oluyor.
Pandeminin girişimcilik adına
nasıl bir katalizör olacağını
uzun süredir tartışıyoruz. Yolun
başındakiler için, art thinking
perspektifi nasıl bir faydalar
dünyası sunuyor?
Art thinking kişilere -cevaplamakta başarılı
olsunlar ya da olmasınlar- onlara
fayda sağlayacak sorulara yanıt vermelerinde,
bu sürecin içindeki kıymeti
keşfetmelerinde, potansiyellerinin ve
yaratıcı işlerinin kırılganlıklarını anladıklarında
kendilerini daha az yalnız
hissetmelerinde yardımcı oluyor. ■
Eylül 2021 103
YARATICILIK
BRAND WEEK ISTANBUL 2021
21’inci yüzyıl
nasıl gidiyor?
“İnsan”ı, dünyayı
dönüştüren icatlar
arasında düşünme
eğiliminde değiliz.
Ancak çağımıza
damga vuran;
gündelik hayatımızı
ve dönemin ruhunu
şekillendiren
gelişmeler
düşünüldüğünde,
“insan”ın da
içinde bulunduğu
tüm kavramları
gözden geçirmenin
zamanının geldiğini
hissetmiyor
musunuz?
P
op(üler)-bilimsel gaflar
listesinin üst sıralarındaki
yerini koruyan “Artık yeni
hiçbir şey yok. İcat edilebilecek
her şey icat edildi” sözleri, aslında
hiçbir zaman sarf edilmedi. Hatta sözlerin
atfedildiği Amerikan Patent Dairesi
Başkanı Charles H. Duell, 20’nci
yüzyılın erken günlerinde derin bir iç
çekişin ardından şöyle demişti: “Zannediyorum
ki, şimdiye kadarki tüm
ilerlemeler bu yüzyılın tanık olacağı gelişmelerle
kıyaslandığında ehemmiyetsiz
görünecek. Gelecekteki bu harikaları
görebilmek için hayatımı yeniden
yaşamayı dilerdim.”
Duell, yaşadığı 1920 yılına kadar
dünyayı değiştiren icatlardan ateşi,
tekerleği, yazıyı, elektriği, telefonu
ve arabayı “deneyim”lemişti. Ancak
penisiline, televizyona, bilgisayara ya
da internete tanık olamamıştı. (İyi bir
fantastik edebiyat okuruysa, uzay seyahatlerini
ya da akıllı makineleri düşlemiş
olabilir tabii.) New York’luydu.
Dolayısıyla Sivil Savaş ya da (Birinci)
Dünya Savaşı’na dair haberleri yalnızca
gazetelerden okumuştu, yaşadığı
coğrafyada herhangi bir trajedi yaşanmamıştı.
Ne Büyük Buhran’ı takip eden
ekonomik çöküşü ve toplumsal depresyonu
ne alkol yasaklarını takip eden
hedonizmi görmüştü.
GÖRDÜKLERİMİZ
GÖRECEKLERİMİZİN
TEMİNATI MI?
20’nci yüzyılı geride bırakmış ve
21’inci yüzyılın ilk çeyreğinden geleceğe
bakan bizlerse “epey bir gördük,
geçirdik” desek yeridir. Duell gibi,
yarınların getireceği bambaşka ve radikal
yenilik ihtimallerinin farkında-
D
Kulağa ne kadar
soyut gelirse
gelsin, insana
dair felsefi
bilanço iş
dünyasının da
omuzlarında.
yız ancak iyimserliğimize eşlik eden
endişe ve tereddütler de mevcut. Aziz
Yuhanna’nın kıyametin arifesinde,
cennete ulaşmadan hemen önce kutsal
Patmos Adası’ndan son kez dünyaya
bakışını anımsatıyor durumumuz. Yuhanna’nın
gözlerinin önünde, insanın
yarattığı medeniyetler ve barbarlıklar,
kurulan ve yıkılan uluslar, keşfedilen
ve yitirilen değerler, hem en yücelerin
hem en diplerin mimarı olabilmiş bir
dünya uzanıyordu.
21’nci yüzyıla biz de böyle bir yorgun
mirası devralarak başladık. Geleceğe
dair bizim sahip olduğumuz “kıyamet”
olasılıklarıysa çok daha seküler:
İnsanlık, iklim krizini aşabilecek mi?
Uzay seyahatleri gündelikleştiğinde,
Dünya evimiz olmaktan çıkacak mı?
Yapay zekâ doğal bir bilince dönüştüğünde,
yeni yaratıcılık neler yaratacak?
Biyoteknolojik gelişmelerin vaat ettiği
hastalıksız ve sonsuz ömürler; değer,
duygu ve anlam dünyasında ne tür
yarıklar açacak? İşte burada, dünyayı
yorumlamaktansa dünyayı değiştir-
104 MediaCat
menin hedeflenmesi gerektiğini iddia
eden Karl Marx’la yollarımız ayrılıyor
zira 21’inci yüzyıl öyle bir tarihsel dönem
ki; acil durum planlarını ya da panik
eylemlerini değil, yeni ve sakin bir
düşünüşü talep ediyor.
İNSANLIK DURUMU
BRAND WEEK ISTANBUL’DA
Brand Week Istanbul’un bu yılki teması
“21’inci yüzyılda insan olmak”.
Bu tercihte pandeminin etkisi büyük.
Çağın ironisi olsa gerek; insan bir süredir
yaşamını evine sığdırmışken,
ait olduğu tüm sembolik evleri teker
teker yitiriyor. Savaşlar nedeniyle göç
ediyor; yükselen duvarlarla yeni bir ev
inşa edebilme umudunu yitiriyor ve
daimi bir göçmen haline geliyor. İklim
krizi nedeniyle toprağını, hasadını yitiriyor
ve hiçbir coğrafyanın artık güvenli
bir ev olasılığı sunamayacağını
anlıyor. Pandemiyle birlikte de yeni
bir tür evsizlikle karşı karşıya kalıyor:
Toplumsal hayattan çekilişin, kolektif
bir paylaşımın ürünü olan gerçekliğin
j
İnsanlık, iklim krizini
aşabilecek mi?
Uzay seyahatleri
gündelikleştiğinde,
Dünya evimiz
olmaktan çıkacak
mı? Yapay zekâ
doğal bir bilince
dönüştüğünde,
yeni yaratıcılık
neler yaratacak?
Biyoteknolojik
gelişmelerin vaat
ettiği hastalıksız
ve sonsuz ömürler;
değer, duygu ve
anlam dünyasında
ne tür yarıklar
açacak?
çözülüşünün yarattığı dünyasızlaşma
hali. Bu dünyaya sahip olmadan, insan
insan olarak kalabilir mi? Gerçekliği
paylaşmadan; bildiklerimize hangi
norma göre çeki düzen vereceğiz, nesneleri
nasıl kategorize edeceğiz, ortaklığa
nasıl ulaşacağız, eylemlerinin
ufkunu neye göre şekillendireceğiz,
nereye evimiz nereye dünyamız diyeceğiz?
Kulağa ne kadar soyut gelirse gelsin,
bu felsefi bilanço iş dünyasının da
omuzlarında. Dolayısıyla 21’inci yüzyılı
ve bu yüzyılın insanını anlamak;
gerek iktisadi gerekse varoluşsal bir
pusula belirleyebilmek adına bugünün
en önemli gündem maddelerinden
biri. Bu yıl programda her zamankinden
fazla filozof görmeye hazır olun!
İyi haberse, bu sohbeti Kasım ayında
saatlerce konuşarak, yüz yüze, güvenli
ortamlarda, fiziksel olarak bir arada
yapabilecek olmamız.
ESKİ VE YENİ SORULARLA
GÜNDEM
Geçtiğimiz yıldan itibaren birçok soru
birikti gündemde. Türkiye’nin göçmen
politikaları ve kültürel diyaloğun
yeni hatları, iklim kriziyle mücadelede
atılan ve atılmayan adımlar, gençler
ve yetenek yönetimi, artan fiyatlar
ve işsizlik ortamında ülkenin orta sınıflarının
geleceği ve tüketim evreni
sıcak konular arasında. Uzak Asya’nın
yoğunlaşan teknolojik ve ekonomik gücüne
kültürel bir hegemonyanın eşlik
edip etmeyeceği, uzay seyahatlerinin
toplumsal anlamı ve iktisadi vaatlerinin
neler olabileceği, dijital dünyada
yeni kamusallık biçimleri, eğlence ve
spor endüstrilerinin geleceği, zihinsel
sağlık, bireysel ve toplumsalın dönüşümü
ise pandeminin açtığı yeni hatlar
üzerinden yeniden düşünülmesi gereken
başlıklardan bazıları. E-ticaret,
yapay zekâ, yaratıcılığı şekillendiren
yeni trendler, çoğalan mecralar arasında
güçlü hikâye tasarımları, karar vermenin
anatomisinde yeni içgörüler, işinize
ışık tutacak inovatif stratejiler ve
provokatif araştırmalarsa her zaman
olduğu gibi, bu yıla da damga vuracak.
21’inci yüzyılın en yoğun hissi belirsizlik.
Bu belirsizlik yeni ve kullanışlı
icatlar üretecek. Bu icatlardan biri de
yeni bir insan olacak… Ya da insan fikrini
tümüyle geride bırakmış; çalışma,
tüketme ve yaratma gibi olguların ötesinde
konumlanmış yeni bir kavramsal
durak olacak. Bu hikâye, bir melankoliye
dönüşmek zorunda değil. Neye dönüşebileceğini
ve nasıl dönüşebileceğini
birlikte düşleyelim. ■
Bu yıl Brand Week Istanbul’da Filozof, Yazar & Eleştirmen Santiago Zabala ve Filozof &
Yazar Renata Salecl’in de aralarında olduğu çok sayıda filozof yer alacak.
Eylül 2021 105
YARATICILIK
Söyleşi
Tüketicilerin
gözünü yeşile
boyamayın
Madhavi Venkatesan
NORTHEASTERN ÜNIVERSITESI EKONOMI PROFESÖRÜ
Sürdürülebilirlik kültürünü
yaygınlaştırmak hedefiyle
çalışmalarını yürüten
Northeastern Üniversitesi
Ekonomi Profesörü
Madhavi Venkatesan,
sürdürülebilirliğin üç temel
yapıtaşının sosyal adalet,
çevresel adalet ve ekonomik
eşitlikten oluştuğunu
söylüyor. Venkatesan bu
yıl Brand Week Istanbul’da
katılımcılarla buluşmaya
hazırlanıyor.
u GÖNÜL HADIMLI
106 MediaCat
Ekonomi ve iklim değişikliği arasındaki
bağlantıdan ve markaların iklim üzerindeki
olumsuz etkilerini indirgeyebilmek adına
yapabileceklerinden bahseder misiniz?
GSYİH'nin 1940’larda küresel olarak benimsenmesiyle
birlikte dünyanın dört bir yanındaki ülkeler ekonomik
gücü pazarın üretim değeriyle birlikte değerlendirmeye
başladı. Bu olumlu bir gelişme olarak gözükse de,
aslında üretim hem kaynak hem enerji olarak yoğun bir
güç ister. Üretim sürecinin ekosisteme etkilerinin göz
önünde bulundurulmaması da günümüzde iklim krizinin
bu noktaya gelmesinde büyük oranda etkili.
Bugün tüketiciler sürdürülebilirlik konusunda
güçlü bir bakış açısına sahip. Bu da şirketler için sürdürülebilirliği
operasyonlarına entegre edebilmek
adına büyük fırsatlar sunuyor. Markaların perspektifinden
baktığımızda bu yalnızca iş yapış biçimlerine
sürdürülebilirliği entegre etmek ya da tüketicileri
tatmin etmek değil; aynı zamanda markaların kendi
varlıklarını sürdürülebilir kılabilmeleri ve değişen
global çevreye tam anlamıyla uyum sağlayabilmeleri
adına çok önemli.
Sürdürülebilir gözükmek işleri her zamanki gibi
yöneterek sadece tüketicilerin gözünü yeşile boyarken,
gerçekten sürdürülebilir olmak çok ciddi bir taahhüttür.
Tüketiciler aradaki farkı ayırt edeceklerdir.
Günün sonunda liderliği üstlenebilen ve hatta ayakta
kalabilen şirketler bu taahhüdü verebilenler olacak.
Markalar sosyal sorumluluktan bir pazarlama
aracı olarak nasıl faydalanabilirler?
İlk başlarda şirketlerin yayımladığı sosyal sorumluluk
raporlarının çoğu, aslında sürekliliği olmayan, fa-
aliyetlerin dönemsel olarak değerlendirildiği, geçici
projeleri içeren, gerçeği raporlamaktan ziyade algıyı
yönetmeye odaklanan raporlardı. Ancak günümüzde
Carbon Disclosure Project ya da Global Reporting
Initiative gibi sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarıyla
iddiaların ötesine geçen, şeffaf, ölçümlenebilir
veriler sunulması sağlanıyor. Tedarik zinciri, atık
bertarafı gibi operasyonlarının sürdürülebilirlik
stratejisiyle nasıl örtüştüğü konusunda şeffaf olan
markalar, sektörlerinin lider oyuncuları olarak konumlanacaklar.
Sürdürülebilirliğin üç temel yapıtaşı olduğundan
bahsediyorsunuz, biraz anlatır mısınız?
Sosyal adalet, çevresel adalet ve ekonomik eşitlik.
Bunlar birbiriyle ilişkili ve hepsi ekonomik karar
alma süreçlerine ahlakın dahil edilmesiyle bağlantılı.
Sosyal adalet temel olarak zenginlik ve fırsat dağılımını;
çevresel adalet, gelir veya diğer ayırt edici özelliklerden
bağımsız olarak tüm canlıların temiz hava,
temiz su ve besleyici gıda haklarını ele alır. Ekonomik
eşitlik ise bireylerin hayatta farklı başlangıç noktalarına
sahip olduğunu ve bu nedenle de bazılarının
toplumsal eşitliği elde edebilmek için ek kaynaklara
ihtiyaç duyabileceğini savunur.
Bu temel yapıtaşları, yoksulluk sadece sürdürülebilirliğe
katkı sağlamanın önüne geçtiği için değil;
aynı zamanda çevre kirliliği, arazi bozulmaları gibi
sürdürülebilirliğe olumsuz etki eden sonuçlar da doğurduğu
için aslında ihtiyaç sahiplerini hedef alır. ■
YARATICILIK
Söyleşi
Bir arayüz
olarak insan
vücudu
Misha Sra
UNIVERSITY OF CALIFORNIA
BİLGİSAYAR BİLİMLERİ BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYESİ
İnsanlık ve teknoloji kelimeleri
yan yana geldiğinde pek çok
distopya senaryosu akıllarda
canlansa da, teknolojinin
sunduğu yeni vaatler kapımıza
pek çok yenilik getiriyor.
İnsan beyniyle entegre olan
teknolojiler üzerine çalışan,
Brand Week Istanbul’un
bu yılki konuşmacılarından
University of California
Bilgisayar Bilimleri Bölümü
Öğretim Üyesi Misha Sra şu
soruyu soruyor: “Eğer insan
vücudu tamamıyla bir arayüz
olsaydı ne olurdu?”
u GÖNÜL HADIMLI
108 MediaCat
İnsanın beden fonksiyonlarını dünya dışı
"
ortamların gereksinimlerini karşılayacak
şekilde değiştirmek, ona uzayda dünyadakine
benzer bir ortam sağlamaktan daha
mantıklı olacaktır… İnsanın bilinçsiz, otomatik kontrollerini
geliştirecek yapay organizma sistemleri bir
olasılıktır.” Bu olasılığı ilk kez 1960 senesinde Manfred
Clynes ve Nathan S. Kline “siborg” olarak tanımlamıştı.
Her ne kadar tanım 1960’lara dayanıyor olsa da,
yarı insan-yarı robot olasılığının ilk kez net bir şekilde
insanların akıllarında canlanmasının ve olasılığın gerçeklik
payı olabileceğine dair bir algı oluşturulmasının
en büyük fitillerinden birisini, belki de 1984 yılında
James Cameron’ın yönetmen koltuğunda oturduğu
Terminatör filmi ateşledi. Uzaydan yeryüzüne düşen
bir parçadan sıyrık almadan yürüyerek çıkan Arnold
Schwarzenegger, akıllarda pek çok yeni soru işaretinin
doğmasına neden oldu.
ALGI MÜHENDİSLİĞİ
Yeni dünya, beyinle entegre olabilen, tabiri caizse siz
henüz düşüncenizi kesinleştirmemişken, düşündüğünüzü
icraata dökebilen yapay organizma sistemleriyle
tanıştırıyor insanlığı. Günümüzde bu yapay
organizma sistemleriyle ilgilenen isimlerden bir tanesi
de University of California Bilgisayar Bilimleri
Bölümü Öğretim Üyesi Misha Sra.
İnsan beyniyle entegre olan teknolojiler üzerine
çalışan Sra, şu soruyu soruyor: “Eğer insan vücudu
tamamıyla bir arayüz olsaydı ne olurdu?” Kendisinin
tüm çalışmalarının ortak amacı, insan vücudunun
her alanına, her kullanıcının kendi eşsiz durumuna
ve algısına göre otomatik olarak adapte olan bir sistem
yaratmak. İşini algı mühendisliği (perceptual
engineering) olarak adlandıran Sra, aynı zamanda
sanal gerçeklik ve yapay zekâ kullanımıyla, bireylerin
birbirleriyle etkileşimde bulunabilecekleri çeşitli
sanal gerçeklik ortamları oluşturduğu projeler de
yürütüyor.
Tamamen teknolojinin geldiği son noktanın,
insanın algısı ve benliğiyle olan bağlantısı üzerine
çeşitli projeler yürüten Sra, Brand Week Istanbul
kapsamında katılımcılarla buluşmaya hazırlanıyor.
Teknolojinin nasıl bireylerin günlük hayatlarına sirayet
edecek köklü değişimlerin kapısını araladığı,
yakın geleceğin neler vaat ettiği, yapay zekâ destekli
sanal gerçeklik ortamlarının insanlık için nasıl yeniliklere
gebe olduğu ve çok daha fazlası Brand Week
Istanbul’da Misha Sra’nın oturumunda sizleri bekliyor.
■
Ekim AyıTakvimi
Açıklandı
Marka yaratmak ve yönetmekle ilgili yetkinliğinizi maksimum
düzeye çıkartmak, gerçek vakaları analiz etmek, yeni stratejik
ve yaratıcı yaklaşımları öğrenmek için Marka Okulu’nun online ve
güncel eğitimlerini kaçırmayın.
ONLINE
TAKVİM
11.10.2021 Pazartesi 10 HAFTALIK PROGRAM
12.10.2021 Salı 8 HAFTALIK PROGRAM
Pazarlama ve Yaratıcılık
Tuğbay Bilbay
WPP Türkiye, Kıdemli Danışman ve Reklamcı
Marka Büyüten Stratejiler
Lale Saral Develioğlu
Strateji ve Marka Danışmanı &
Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi
13.10.2021 Çarşamba 10 HAFTALIK PROGRAM
14.10.2021 Perşembe 10 HAFTALIK UYGULAMALI PROGRAM
Dijital Dönüşüm ve
Sosyal Medya Yönetimi
Hakan
Akben
Pazarlama
Danışmanı
ve Eğitmen
Dr. Erdem
Aksakal
SAP Pazarlama
Direktörü ve
Akademisyen
Oğuzhan
Saruhan
Street1227
Kurucusu,
Eğitmen ve
Yazar
Kullanıcı Deneyimi
Tasarımı (UX)
Prof. Dr. Kerem Rızvanoğlu
Akademisyen
15.10.2021 Cuma 8 HAFTALIK PROGRAM
Evrimci Pazarlama
İhsan Özçıtak
Deeper, Yönetici Ortak
• Her eğitimin sonunda MediaCat ve
eğitmenin onayladığı katılım belgesi verilir.
• Eğitim süreleri 8-10 haftadır.
• Dersler Zoom üzerinden
online yapılır.
AYRINTILI BİLGİ İÇİN:
markaokulu.ist
markaokulu@kapital.com.tr
YARATICILIK
Yorum
Bay K.’nın hayatı
nasıl değişti?
SAİT AYTEMUR
Reklamcı, Yazar
ay K. alışveriş öncesi her zaman
yaptığı gibi bankasının
B
ATM’sinden para çekti. Bay
K. zorunlu durumlar dışında
kredi kartı kullanmıyordu çünkü
başka bir bankanın kredi kartıyla yurtdışında
ödeme yaptığı bir otel ikinci bir
odayı da hesabına yazmıştı. 48 saatlik
bir kriz yönetimi sonrasında olay güç
bela tatlıya bağlanmıştı.
İşin trajikomik yanı Bay K. ilk ATM
kurulduğundan beri bankacılık sektörü
ile ilgiliydi. İki kredi kartı markasının
relansmanı, telefon bankacılığı,
alternatif dağıtım kanalları, yatırım
hesapları, yurtdışı bankacılık, 70’inci
yıl kutlamaları dahil olmak üzere pek
çok etkinliğin tanıtım kampanyasını
yapmıştı. Hem iletişimci hem de müşteri
olarak…
PEKİ, NE OLDU DA BAY K.’NIN
HAYATI DEĞİŞTİ?
Bay K. 28 Mart 2020 sabahı cüzdanından,
üzerinde Visa yazan ATM kartını
çıkarıp bankasının ATM’sinin kart yuvasına
soktu. Her zaman yaptığı gibi
şifresini girdi. Çekmek istediği para
miktarını da yazdı. Ve ATM’den çıkan
parayı cüzdanına koyup fişini aldı.
Her şey her zamanki gibiydi. ATM
banka şubesinin yan cephesindeydi.
Sokak tenhaydı, kaldırımda oturan
çöpçü dışında kimse yoktu o sakin sokakta.
Bay K. kasaptan organik tavuk aldı.
Şarküteriden peynir, bal ve yumurta.
Poşetleri arabasının arka koltuğuna
koyup emekli bir hekim olan annesinin
evinin yolunu tuttu. Öğlen yemeğini
yiyip sohbet ettikten sonra evine
döndü.
O gece 23:00 sularında cep telefonu
çaldı. Bilmediği bir numaraydı. O saat-
K
Bay K. 28 Mart 2020
sabahı cüzdanından,
üzerinde Visa yazan
ATM kartını çıkarıp
bankasının ATM’sinin
kart yuvasına soktu.
Her zaman yaptığı
gibi şifresini yazdı.
Çekmek istediği para
miktarını da yazdı.
ATM’den çıkan parayı
cüzdanına koyup
fişini aldı. Ve hayatı
değişti…
te bilmediği numaraya normal koşullarda
cevap vermezdi. Ve zaten yıllardır
bu saatte telefonu çalmıyordu Bay
K.’nın çünkü kendisini erken emekli
etmişti. Hatta ulu Leviathan’ın taktir
ettiği yaştan dört yıl önce. Fakat o gece
içinden bir ses Bay K.’yı uyardı ve telefonu
açmasını fısıldadı. Bay K. sezgilerine
önem verirdi; sezginin duyguyla
aklın kesiştiği şey olduğuna inanırdı.
Ona özel bir ihtimam gösterir, değer
verirdi.
Cep telefonunun yeşil aç göstergesine
dokundu Bay K.
Bir ses:
“İyi akşamlar. Sizi bankanızın güvenlik
biriminden arıyorum. İsmim
……….!”
Bay K.:
“İyi akşamlar.”
………..:
“Bu akşam 16’da havale yaptınız
mı? Para çektiniz mi?”
Bay K:
“Hayır yapmadım!”
……….:
“O zaman kartınız kopyalandı ve
hesabınızdan ………. TL havale yapıldı
ve ……… TL çekildi.
Bay K.’nın 60 yıllık deneyimleri sonucu
oluşan sezgisi kulağına fısıldadı:
“Bay K. artık hayatın değişti…”
Bay K. soğukkanlılığını korudu.
CORONA! CORONA!
O günleri hatırlayalım. Leviathan’ın
sağlık komiserliği kısa sürede dünyayı
kasıp kavuracak ilk Covid-19 vakasının
Bay K.’nın vatanında tespit edildiğini
duyurmuştu. Leviathan’a paralel popüler
medyatıp alimleri çeşitli görüşler
ortaya atmıştı. Kelle paça yiyin diyen
vardı. Bay K.’nın mensup olduğu halkın
genetik olarak dirençli olabileceği ifade
edilmişti bir başka medyatıp uzmanı
tarafından. Bir diğeri hastalarına derhal
sıtma ilacı alıp önleyici olarak kullanmalarını
söylemişti. Bu öneri ABD
Başkanı tarafından da seslendirilmiş;
ayrıca bu yüce şahsiyet deterjanın da
110 MediaCat
faydalı olduğunu vurgulamıştı. Ve bu
salgının basit bir üst solunum yolları
enfeksiyonu olduğunu eklemeyi ihmal
etmeyerek.
Bay K.’nın, cimriliği tasarruf ve çevreyi
kurtarma maskesi altında ilkesel
hale getirmiş bir hekim arkadaşı da
market kuyruğunda çok sayıda tuvalet
kâğıdı alan kadına kızarak kısa bir hezeyan
geçirmişti:
“Corona! Corona! Habire tuvalet
kâğıdı almış kadın. Yahu bildiğimiz
üst solunum yolu enfeksiyonu işte! Ne
stokluyorsun bunları?”
Bay K. hastane kuruculuğu ve yöneticiliği
yapmış annesinin görüşlerini de
göz önüne alarak sezgisinin gösterdiği
yoldan yürümeye karar verdi. Maskeleri
araştırdı ve kendisini koruyabilecek
maskelerden satın aldı. Ve en önemlisi
soyulmasını mümkün mertebe sakin
karşılamaya karar verdi. Bankadaki
müşteri temsilcisi ile görüştü. Müşteri
temsilcisi olayın ciddiyetinin bilincinde
gereken işlemleri yaptı, onayları aldı
ve Bay K.’nın maddi konudaki mağduriyetini
giderdi. Havale yoluyla gönderilen
para Bay K.’nın hesabına iade edildi.
Bay K. o meşhur sezgisinin dürtmesiyle
bankasını ikaz etti. Bu olayın
hukuki sonuçlarının çok karmaşık olabileceğini
dolayısıyla şeffaf bir şekilde
ne olduğunun anlaşılması ve takip edilmesi
gerektiğini özellikle vurguladı.
Bay K.’nın vatanında salgın nedeniyle
sokağa çıkma yasakları devreye
girdi. Böylece salgını hafife alan, önlemleri,
tedavileri abartan teoriler
çöktü. Bay K. böyle bir gün evinde otururken
sabit telefonu çaldı.
ŞÜPHELER YOĞUNLAŞIYOR
Genelde bu telefon taksi durağının
numarasıyla karıştırılıyordu. Bir ses
“……….. adrese bir taksi gönderin” derdi
Bay K’ya.
Fakat bu sefer farklıydı:
“Ben emniyet amirliğinden arıyorum
Bay K. ile mi görüşüyorum?”
Bay K.:
“Sizin emniyet amirliğinden aradığınıza
emin olamıyorum.”
Amirlik:
“Son zamanlarda kart dolandırıcılığı
olayları olmuş…”
Bay K.:
“Olabilir…”
Amirlik:
“Açık konuşun. Ben polisim.”
Bay K.:
n
Bay K. hayatının
değiştiğini
hissetse, sezse de
umudunu yitirmek
istemez. Ama Bay
K. artık yeni bir
hayata yelken
açmıştır.
“Bilemiyorum…”
Karşıdaki ses sertleşir.
“Niye güvenmiyorsun bana?”
Bay K.:
“Uyarılar var içişleri komiserliğinden…”
Amirlik:
“Ne duydun? Birileri polisim diye
arayıp dolandırmış mı?”
Bay K.:
“Yakınlarımızdan, tanıdıklardan da
duyuyoruz böyle şeyler.”
Amirlik:
“Bu adamı buraya getirin!”
Yüksek sesle çevresine seslenir.
O noktada Bay K.’nın şüphesi artar
ve telefonu kapatır. Bir daha sabit
telefona cevap vermeyecektir çünkü
telefonu açanın polis olduğuna inanmamıştır.
Üstelik sokağa çıkma yasağı
ortamında hiçbir teması göze almak
istemez.
Bay K. hayatının değiştiğini hissetse,
sezse de umudunu yitirmek istemez.
Ama Bay K. artık yeni bir hayata
yelken açmıştır.
*Birinci perdenin sonu. İkinci perde
gelecek sayıda. Bu olayın gerçekle
hiçbir ilgisi yoktur; gerçek olay ve kişilerle
benzerlikler tesadüfidir. Kafka’ya
tüm insanlık adına teşekkür ederiz;
kendisine minnet borçluyuz. ■
Eylül 2021 111
YARATICILIK
Ad*Watch
Başarılı reklamın
reçetesi
Doğru içgörüyle birlikte rasyonel ve duygusal ilgiyi yakalayan
bir hikâye kurgusunda; reklam filmindeki karakterlerden çok,
ana problem ve buna çözüm getiren ürünü açık, kolay anlaşılır
ve samimiyetten ödün vermeden merkezine alan reklamların
başarıyı yakalamaları çok olası.
HATIRLANMA SKORU
TRENDYOL
ONLINE ALIŞVERİŞ
KAMPANYA BAZINDA
BEĞENİ SKORU
TRENDYOL
ONLINE
ALIŞVERİŞ
BİM
İNDİRİMLER
%49,1
%51,2
BİM
İNDİRİMLER
%6,5 %2,7
ARAŞTIRMA ÖRNEKLEMİNİN
SES DAĞILIMI
AB %13
C1C2 %57
KAMPANYA BAZINDA
WOMM SKORU
D %29
TRENDYOL
ONLINE ALIŞVERİŞ
%26,4
BİM
İNDİRİMLER
%29,8
İYİ BİR YARATICI TARZIN SIRRI
Tarih aralığı:
28 Haziran – 1 Ağustos 2021
Özge Sönmez
Ipsos / Research Director
Özelikle perakende sektörünün
Türk izleyicisinin
zihnini domine
ettiği mevcut dünyada,
birkaç aydır izleyicinin dikkatini başka
yöne döndürmeyi başaran reklamları konuşuyoruz.
İlk sıralarda görmeye alıştığımız
e-ticaret ve perakende reklamlarının
yanında, bu ay Prima’nın reklam yüzü
olarak Fahriye Evcen’i tercih ettiği “Dünyalarını
Güzelleştirmek için Birlikte” reklamı
Türk tüketicisinin dikkatini çekti.
Dikkatli analiz edildiğinde, reklamın
iyi bir yaratıcı tarzın olmazsa olmazlarını
barındırdığını görmek mümkün:
• Pozitif tonda, anneler için anlamlı/geçerli
ve duygusal yönden hedef kitleyi
yakalayabilecek bir içgörüyle daha ilk
saniyelerden, gerek ana hedef kitlesini
gerekse daha geniş kitleleri hikâyeye
davet ederek izleyicinin dikkatini çekme
potansiyeline sahip,
• İlgiyi çektikten sonra acı noktasının
ortaya çıkışıyla bir “twist” yaşatan,
• İzleyenin de kendi hayatından parçalar
bulabildiği,
• Fonksiyonel beklentiyi rakiple karşılaştırma
tekniği kullanarak, markanın
bu beklentiye hangi özelliğiyle cevap
verdiğinin görsel-işitsel aktarımıyla
ürünün sağladığı faydayı net ve ikna
edici bir şekilde aktaran,
• Duygusal faydayla pozitif duyguları
tekrar tetikleyen ve zihinlerde kalıcı
bir tortu bırakan bir reklam.
112 MediaCat
YARATICILIK
Felis Kampanyalar
HAYAL KURMA SANATI – Sevan Bıçakçı Jewellery
REKLAMVEREN: Sevan Bıçakçı Mücevher Tasarım
UX/UI DESIGNER: Baran Şen
REKLAMVEREN YETKILILERI: Sevan Bıçakçı, Emre Dilaver, Penyamin UI DESIGNER: Zahid Karagöz
Bıçakçı, Arman Bıçakçı, Herman Bıçakçı, Aslı Velioğlu
AJANS BAŞKAN YARDIMCISI VE MÜŞTERI İLIŞKILERI DIREKTÖRÜ:
REKLAM AJANSI: Tribal Worldwide İstanbul
Alp Gürsoy
AJANS BAŞKANI VE YÖNETICI KREATIF DIREKTÖR: Arda Erdik
MARKA DIREKTÖRÜ: Ece Özmen Süvari
AJANS BAŞKAN YARDIMCISI VE YÖNETICI KREATIF DIREKTÖR: Başar
AJANS PRODÜKTÖRLERI: Gülengül Soytürk, Ümit Bak,
Bellisan
Nisan Turgul
YÖNETICI ORTAK: Emir Medina
PRODÜKSIYON ŞIRKETI: Jaguar Film
REKLAM YAZARI: Merve Selamet
YÖNETMEN: Barış Sarhan
HEAD OF DIGITAL PRODUCTION: Cenk Hobaplı
MÜZIK: Taner Yücel
SEVİYORUZ İŞTE – Digiturk
REKLAMVEREN: Digiturk
AJANS PRODÜKTÖRÜ: Begüm Özkul
REKLAM AJANSI: VMLY&R İstanbul
YÖNETMEN: Can Pehlivanlı
YÖNETICI KREATIF DIREKTÖR: Arkın Kahyaoğlu
PRODÜKSIYON ŞIRKETI: Norr Film
KREATIF DIREKTÖRLER: Erdem Güler, Renan Erdener
MÜZIK: Metin Alkanlı - Seviyorum İşte Var mı Diyeceğin?
YARATICI GRUP BAŞKANLARI: Cem Yolal, Aybars Gürlü
TELIF DANIŞMANI: Pelikan Müzik
REKLAM YAZARI: Ezgi Etçi
MÜZIK DÜZENLEME: Opus Jingle
SANAT YÖNETMENI: Mine Pek
GRAFIK: Halit Özüdoğru
MÜŞTERI İLIŞKILERI: Dilara Ergün, Nazlı Polat
STRATEJIK PLANLAMA: Burak Kaçi
OTOBİL’LE FARK EDER - Opet
REKLAMVEREN: Opet
REKLAMVEREN YETKILILERI: Mehmet Alpinanç, Ceren Saygıner,
Tuğçe Sak, Gökçin Mert, Gökçe İçer, Emre Günay
REKLAM AJANSI: Medina Turgul DDB
YARATICI EKIP: Cem Yılmaz, Kurtcebe Turgul, Zeynep
Karakaşoğlu, Hakan Bıçakçı, Çağlar Kurtaran, Tolga Özbakır,
Pınar Ergün, Can Salar
MÜŞTERI İLIŞKILERI: Canan Ayvacı, Müge Bozkurt, Ecem Tuncer,
Asil Kaan
STRATEJIK PLANLAMA: Berkant Avcı
AJANS PRODÜKTÖRLERI: Gülengül Soytürk, Baran Saraç
SOSYAL MEDYA EKIBI: Selin Aygün, Zülal Damla Doğan
PRODÜKSIYON ŞIRKETI: PToT Film
YÖNETMEN: Ozan Açıktan
MÜZIK: Mert Tünay
İYI KI AGESA – AgeSA Hayat ve Emeklilik
REKLAMVEREN: AgeSA Hayat ve Emeklilik
STRATEJI EKIBI: Eren Alphan, Tunga Şen
REKLAMVEREN YETKILILERI: Yeşim Taşlıoğlu, Özgecan Okay, MÜŞTERI İLIŞKILERI: Ayşenaz Altınöz, Cansen Zoga, Levent
Güliz Örnek, Gamze Kurt, Melis Kabadayı, Meltem Işık, Tüker, Ayşe Hocaoğlu
Hasan Yaz
PRODÜKSIYON EKIBI: Gülşah Batıbeki, Kasım Bektaş, Can
REKLAM AJANSI: 4129Grey
Aran, Sezgin Saka
CEO: Alemşah Öztürk
DIJITAL İLETIŞIM EKIBI: Emre Hacısalihoğlu, Aytaç Erdoğan,
YÖNETICI KREATIF DIREKTÖR: Sami Basut
Batuhan Dinlenmez, Didem Dezer, Ali Ufuk Özgül, Selin
AJANS BAŞKAN YARDIMCISI: Leslie Krespin Tuncel
Saka, Soner Saygılı, Sena Yaman, Sena Durmaz Ateş
CDO: Kayhan Dural
PRODÜKSIYON ŞIRKETI: Depo Film
KREATIF DIREKTÖR: Merve Gezer Subaşı
YÖNETMEN: Serdar Dönmez
TASARIM DIREKTÖRÜ: Koray Doyran
MÜZIK: Rahman Altın
KREATIF GRUP YÖNETICISI: Tuğkan Cabbar
MEDYA AJANSI: MediaCom
ART DIREKTÖRLER: Özden Tokkuş, Büşra Aksu
114 MediaCat
AKLINDAKİ SORU – Allianz Türkiye
REKLAMVEREN: Allianz Türkiye
REKLAMVEREN YETKILILERI: Onur Kırcı, Mehmet Nakkaşoğlu,
Gözde Kersu
REKLAM AJANSI: Concept
YÖNETICI YARATICI KREATIF DIREKTÖR: Kerem Özkut
KREATIF DIREKTÖRLER: Deniz Ergin, Mustafa Özmal
YARATICI EKIP BAŞKANLARI: Cihan Akköse, Berat Kösemen
YARATICI EKIP: Emirhan Dilege, Uğurcan Sezen
GRAFIK TASARIM: Ufuk Akbaharer
MÜŞTERI İLIŞKILERI DIREKTÖRÜ: Barış Alemdar
MÜŞTERI İLIŞKILERI: Özlem Najdi, Kübra Yazıcı, Caner Başaran,
Müge Kocadağ
STRATEJIK PLANLAMA DIREKTÖRÜ: Onur Aydın
STRATEJIK PLANLAMA: Su Solak
AJANS PRODÜKTÖRLERI: Mert Turan, Canan Polat
PRODÜKSIYON ŞIRKETI: Yapar İstanbul
YÖNETMENLER: Umut Dizdar, Sedat Dündar
GÖRÜNTÜ YÖNETMENI: Engin Özkaya
POST PRODÜKSIYON: IPD
BİZİM TARZIMIZ DA TAVRIMIZ DA GÜZEL - Boyner
REKLAMVEREN: Boyner
PAZARLAMA VE MARKA YÖNETIMI GENEL MÜDÜR YARDIMCISI:
Nurçin Koçoğlu
MARKA YÖNETIMI MÜDÜRÜ: Ebru Eğilmez
MARKA YÖNETICILERI: Gizem Piroğlu, Fırat Alagözlü
SOSYAL MEDYA YÖNETICISI: Hazal Altuntaş
MARKA TEMSILCISI: Ilgın Özkan
REKLAM AJANSI: VMLY&R İstanbul
YÖNETICI KREATIF DIREKTÖR: Arkın Kahyaoğlu
KREATIF DIREKTÖRLER: Renan Erdener, Erdem Güler
YARATICI EKIP DIREKTÖRLERI: Cem Yolal, Aybars Gürlü
REKLAM YAZARI: Ege Samur
ART DIREKTÖR: Ecem Yurdagül
MÜŞTERI İLIŞKILERI: Merve Çiçek Tuyun, Tuğçe Saraçoğlu
GRAFIK: Erdoğan Kirpi
AJANS PRODÜKTÖRLERI: Beril Talu, Can Ayanoğlu
YÖNETMEN: Fora Norman
PRODÜKSIYON ŞIRKETI: C-Section Prod. House
MÜZIK: FFW
SAÇKURTARAN – Daily Perfection
REKLAMVEREN: Daily Perfection
REKLAMVEREN YETKILISI: Gökhan Oturakçıibogil
MARKA DANIŞMANI: Yunus Arslanoğlu
REKLAM AJANSI: Serdesin
YÖNETICI KREATIF DIREKTÖR: Serhat Bayram
AJANS BAŞKANI: Zeynep Çamcı
KREATIF DIREKTÖR: Şükran Genç
YARATICI EKIP LIDERI: Nevzat Özenmiş
YAZAR EKIBI: Cansu Hocaoğlu, Emre Kaptan, Salih Bozcu,
Zülal Işılga
TASARIM EKIBI: Emre Özbey, Gamze Kutlu, Hande Rodoplu,
İlkay Kocahaliloğulları, İlknur Coşkuntuna, İsmail Kayar,
Suat Demiriz, Şeyma Şimşir
MARKA YÖNETIMI EKIP LIDERI: Buket Aybek
MARKA YÖNETIMI EKIBI: Derya Yıldırım, Damla Kızıltan, İrem
Aydoğan, Fuat Tüncer
DIJITAL EKIP LIDERI: Kutay Savut
DIJITAL EKIP: Baran Özen, Batuhan Emre Reis
STRATEJIK PLANLAMA: Serhat Bayram
PRODÜKSIYON ŞIRKETI: Autonomy
YÖNETMEN: Enis Baruh
YAPIMCI: Murat Pekin
GÖRÜNTÜ YÖNETMENI: Florent Herry
MÜZIK: OPUS - Mehmet Yaranona, Tolga Türünz
ÖDÜL GİBİ Bİ’ DENEYİM – OBSESSO
REKLAMVEREN: OBSESSO / DİMES Grup
REKLAMVEREN YETKILILERI: Duygu Süleymanoğlu, Burcu
Karadayı Gülşen, Merve Ekem, Ezgi Özyıldırım, İpek
Yıkılmaz, Begüm Tuncel, Helin Oran
REKLAM AJANSI: aRthuR
PRODÜKSIYON ŞIRKETI: Panda Film
PRODÜKTÖR: Zeki Kahveci
YÖNETMEN: Burak Günaydın
MÜZIK ŞIRKETI: FFW
POST PRODÜKSIYON: Bando
DUBLAJ: İrem Sak - İmaj Seslendirme
Eylül 2021 115
YARATICILIK
#ofotoğrafınhikâyesi
Kenan’ın arşivinden
Kenan Ünsal
MUHABBET, KURUCU ORTAK & ECD
Anılara yolculuğun en konforlu adresi
#ofotoğrafınhikâyesi sonbaharla gelen hüzünbaz
havaya, Kenan Ünsal’ın hatıralarıyla neşe katmak için
karşınızda. Ülke sınırlarını aşan anılar geçidinde Ünsal’ın
payına cömertçe düşen başarılara, nazarlık niyetine bir
de zatürre eşlik ediyor.
2012
2005
İSTANBUL, BABYLON
McCann Istanbul’un giriş katındaki bar ve arşiv
odasında başlayan mütevazı Cuma Happy Hour
buluşmaları zamanla, yılların eskitemediği binasının
sınırlarını aşmıştı. Levent’ten Asmalımescit’e doğru
kapasite artırımına gitmiştik. O zamandan sonra
partilerimizin yeni ev sahibi Babylon olmuştu.
SANTOS, BREZILYA
Filmcilik cephesinde yan yana büyük
özveriyle savaştığım sevgili yönetmen
arkadaşım Bertan (Başaran) ve PTT Film
ekibiyle; Türkiye’nin o sene en beğenilen
reklam filmini yapmakta olduğumuzdan
bihaber dünyalı müzisyenlere karşı
2015
pusuda, hayalimizin izinde işimizin
üstündeyiz pürdikkat. Gözlerimiz keskin,
kulaklarımız açık; THY – Milli Marş filminin
çekimindeyiz.
Yedi kişilik küçük ama işinde uzman
PTT Film ekibiyle birlikte dünyayı dolaşıp
tüm Türkiye’nin kalbini fethetmeye hazır
olduğumuzun resmidir bu iki fotoğraf.
2018
İSTANBUL, DCC FILM
Temmuz 2015 yazı. SGK'dan henüz Bağ-Kur’a
geçiş yaptığımız, hayallerimize ev sahipliği
yapacak muhabbet ofisimizi yeni aramaya
başladığımız, bize inanacak ilk personellerimizin
kimler olacağı konusunda kafa patlattığımız,
Emrah’la (Karpuzcu) Muhabbet’i ilk kurduğumuz
günler. Ofis kirası, tabela masrafı, Adobe lisansı,
personel maaşı, muhtasar gibi hesapların
yüzümü astığı anlardan bir tanesi sanırım. O
süreçte bize ofislerini açan ve bu anlarımızı
fotoğraflayan Ali ve Ömer biraderlerimize tekrar
sonsuz teşekkürler.
ISPARTA
Setteki endişeli ve konsantre ruh hallerimizden ender
kurtulduğumuz, İstanbul’a dönüşte başımıza gelecekten
habersiz bir çekim arası anımız Emrah’la! Isparta’nın
kuru ve sert ayazından hediyelik eşya olarak İstanbul’a
getirdim zatürreyi. Uçaktan inmemizle beraber acile
yatış kâğıtlarımı imzalamıştı ortağım Emrah’ım. “Aman
çok güldük başımıza bi’ şey gelmese bari!” lafına
inanmayanlara kılavuzluk edecek bir fotoğraf.
116 MediaCat
METAMORFOZ
www.dpodulleri.org