13.11.2021 Views

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ SAYI 3

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.


TtaArRZ eEdDeEBİyYaATt

dDeErRGİSİ

Tarz Edebiyat Kültür ve

Sanat Derneği adına

İmtiyaz Sahipleri

Nurullah AĞRI

Meryem AKIN

Genel Yayın Yönetmeni

Dr. Özlem DEMİR

Editör

Mehmet Feti CEYLAN

Hukuk İşleri

Av. İbrahim TAŞDEMİR

Grafik Tasarım

Murat ÇOBANOĞLU

İçindekiler

eEdDİTtÖrRdDeEnN……..…………………………………………………………………… 1

FİkKİrR mMeEyYdDaAnNI……..……………………………………………………………… 2

İrfan TOPÇU……….………………………………………………………………………………. 2

kKeESkKİnN SaATtIrRLlaArR……..………………………………………………………… 4

Hüseyin UYAR………………………….…………………………………………………………. 4

LleEyYLl VeE FeErR……………………………..………………………………………… 8

Leylifer- Nilüfer AKINGÜL………………………..…………………………………………. 8

BirRCcaAnN’InN kKaAdDrRaAJInNdDaAnN…………………….……………………………… 10

Bircan TURHAN…………………………………………………..……………………………… 10

aA’dDeEmM……………………………………………………………..…………………… 11

Mehmet MEMDOĞLU………………………………………………………..………………. 11

dDÜŞ aAĞaACcI…………………………………………………………………………… 16

Gönül Aksoy ALTUN…………………………………………………………………………… 16

kKeEnNaAnN’InN OBJeEkKTtİFİ…………………………………..……………. 20

Kenan KOYUNCU…………………………………………………………………….…………. 20

eESİnNTtİLleErR…………………………………………………………………….......... 21

Hasan Hüseyin AKYOL………………………………………………………………………….21

GÖnNÜLl dDİLlİ……………………………………………….…………... 24

Hatice ŞAHİN……………………………………………………………………………………… 24

yYÖnNeETtİmMdDeEnN…………………………………………………………………….…. 30

Meryem AKIN……………………………………………………………………………......... 30

aAZHyYkKmMaA’nNInN TtuUVaALlİ……………………………….…………….. 36

Ayşe JUANEDA……………………………………………………………………….………….. 36

BİrR HuUkKuUkKÇuUnNuUnN kKaALleEmMİnNdDeEnN………………………………………..….. 37

Av. İbrahim TAŞDEMİR………………………………………………………………………. 37

uUnNuUkK yYILldDIZI……………………………………………………………………….. 40

Yeliz UNUK…………………………………………………………………………..………….... 40

GeEZİ-yYOrRuUmM…………………………………………………………………...…… 45

Fatma Ören SÜMER……………………………………………………………………….….. 45

BİZİmM kKaALleEmMLleErR…………………………………………………………………. 51

TtaArRİHTteE kKaASImM………………………………………………………………..…. 58

Göktürk Web Tasarım


eEdDİTtÖrRdDeEnN

Kıymetli Edebiyat Severler,

Birbirinden kıymetli yazarlarımızın eserlerinden derlediğimiz yeni sayımızı

sizlere sunmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Uzun ve meşakkatli bu yolculukta

edebiyat adına bir ürün sunabilmek yorgunluğumuzu bir nebze hafifletiyor.

Bu ayki sayımızda temamız Atatürk’ün ölüm yıldönümü ve öğretmenler

günü oldu. Yazarlarımızın çalışmaları sonucunda yeni eserler ortaya çıktı. Tabii ki

dergimizde yer alan konularımız bunlarla sınırlı değil. Mevlana’dan kadın

hikayelerine ine kadar farklı serüvenlerle, birbirinden güzel fotoğraf ve resimlerle,

siz değerli okuyucularımızın karşısına çıkmanın heyecanı içindeyiz.

Bizi heyecanlandıran bir diğer konu da yazar ekibimize çok kıymetli bir

kalemin katılmış olması. Yazarımızın adı Yeliz UNUK. Türk ve Dünya

edebiyatından çeşitli örneklerle ve çeşitli yazarlarla bizleri buluşturacak. Bu güzel

edebiyat yolculuğunda bizimle birlikte olduğu için kendisine çok teşekkür

ediyoruz.

Daha fazla sözü uzatmadan her biri bir emeğin ürünü olan eserlerle sizleri

baş başa bırakıyoruz.

Keyifli okumalar…

Mehmet Feti CEYLAN

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


FİkKİrR mMeEyYdDaAnNI

İrfan TOPÇU

TARİHİN YETİM SAYFASI

Kader işte…

Sen yıkılmaya yüz tutmuş bir imparatorluğun çocuğu olarak

dünyaya geldin.

Yetim büyüdün.

Asker oldun.

O küçük dünyana a büyük hayalleri sığdırdın...

Trablusgarp Savaşı’na katıldın.

Balkan savaşlarında cephede savaştın.

I. Dünya Savaşı’nda milletin için vuruştun.

Çanakkale Savaşı’nda, “ben size ölmeyi emrediyorum” diyecek

kadar, ölüme meydan okudun.

Kafkasya Cephesi’nde, Türk dünyasının yarınları için, kılıç

kuşandın.

Sina ve Filistin cephelerinde, vatanın her karış toprağını aziz

bilerek, ihanete uğrama pahasına, sırtını İngilizlere dönmüş insanların

namus ve haysiyetleri için, “Allah Allah” diyerek vuruştun.

Başkent "İstanbul'da" İngiliz devriyelerinin postal seslerine

tahammül edemeyerek, Allah ve necip Türk milletine sığınarak, milli

mücadele ateşini yaktın.

Besmeleyle Samsun’a çıktın.

Amasya Genelgesi’ni yayınladın.

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


Erzurum ve Sivas kongrelerini topladın; “Ya istiklal, ya ölüm!”

kararını verdin.

TBMM'nin açılışını yaptın.

Yeni bir ordu kurdun.

Yedi düvele karşı, amansız bir mücadele verdin.

Kütahya-Eskişehir muharebelerini kazandın.

Büyük Taarruz’da, ordunu muzaffer ettin.

Gaziantep, Şanlıurfa, Adana, Kahramanmaraş'ta, ülkenin birçok

yerinde kurtuluş savaşını organize ettin.

Düşmanı denize döktün.

Bütün dünyaya rağmen, Cumhuriyet’in ilanını gerçekleştirdin.

Türk'ü devletsiz bırakmadın.

57 yıllık ömrüne bir tarih sığdırdın.

Daha bu millet için ne yapmalıydın?

Ve şimdilerde üç beş tane soysuz sana düşman olsun, hakaret

etsin.

Ah Paşam ah...

Keşke Dokuz Kasım’dan sonra On Bir Kasım gelseydi, On Kasım

hiç olmasaydı.

Senden sonra, birçok şey yetim kaldı.

İrfan TOPÇU

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


kKeESkKİnN SaATtIrRLlaArR

EDEBİ BİR LİDER

“…O, saati sordu.

Paşalar: "Üç" dediler,

Sarışın bir kurda benziyordu.

Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.

Yürüdü uçurumun başına kadar,

eğildi, durdu.

Bıraksalar

İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak

ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak

Kocatepe'den Afyon Ovası’na atlayacaktı.”

Nazım Hikmet’in bu muhteşem dizeleri ile ruhumuzu coşturan

ve duygularımıza tercüman olduğunu düşündüğümüz “Kurtuluş Savaşı

Destanı’nda” anlatılan başkomutanımız…

“…Yıl Otuz Sekiz, On Kasım Perşembe

Hatırdan çıkmayacak bir sonbahar

Sarsılıyor İstanbul Yeditepe

Yaman esmiş Dolmabahçe'de rüzgâr…”

Hüseyin UYAR

Cahit Sıtkı Tarancı’nın dizeleri ile anlattığı o günden sonra,

hüzün ve matemi harmanlayarak andığımız ve tarihin yetiştirdiği en

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


büyük liderlerden biri olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, yine bir

Kasım ayında ulus olarak bağrımıza basıyoruz…

Deha seviyesindeki öngörü ve liderliğini, bir asırdır yüzlerce

tarihçi, araştırmacı ve konunun uzmanları, hazırladıkları çalışmalarla

sonraki nesillere anlatmaya çalıştılar… Bizler dönemsel olarak onun

hayatına şahitlik etmedik, komutasında savaşmadık ya da cepheye

mühimmat taşımadık. Zor günlerinde, hüzünlerinde, acılarında,

mutluluklarında veya danslarında yanında olamadık ama o hala bizim

hayatımıza katkıda bulunmaya devam etmektedir…

57 yıllık yaşamına; 11 savaş, 24 madalya, 7 nişan, 13 kitap, 1

ülke, sığdırmış bir lider.

Elbette böyle bir dehanın edebiyat alanına gereken ilgiyi

göstermediği düşünülemez… Öyle ki, katıldığı savaşlarda aşlarda bile, savaşın

durgun zamanlarını edebiyat ile doldurduğu anlaşılmaktadır…

Gazeteci Ruşen Eşref Ünaydın, Çanakkale Savaşı’nın en şiddetli

dönemlerinden birinde kendisi ile görüşmek için cepheye gider ve

Mustafa Kemal’in odasını şöyle tarif eder; “Yazıhanesi üzerinde bir

Çerkez kamasının yanı başında Balzac’ın Colonel Chabert’i,

Manpassant’ın Boule de Suif’i, Lavendan’ın Servir’i duruyordu…”

Turgut Özakman “Şu Çılgın Türkler” kitabında, Kurtuluş Savaşı’nın

hazırlıklarının sürdüğü o yoğun günlerde dahi vakit bularak kitaplar

okuduğunu, özellikle Reşat Nuri’nin “Çalıkuşu” romanından çok

etkilendiğini ve İsmet Paşa’ya da okuması için verdiğini yazmaktadır.

Bu örnekleri fazlasıyla çoğaltabiliriz. Yeri gelmişken

hatırlatmakta fayda var. Anıtkabir Derneği’nin nin yaptığı araştırmaya

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


göre Atatürk’ün okuduğu bilinen kitap sayısı 3997’dir. Anlaşılan o ki,

büyük idealini oluşturmak ve sonrasında desteklemek için

kitaplarından fazlasıyla beslenmiştir.

Ayrıca, 1936 yılında adını bizzat kendisinin koyduğu Dil ve Tarih-

Coğrafya Fakültesi’ni kurdurmuş olması, bu alanda verdiği önemi

açıkça göstermektedir. Atatürk der ki: “Edebiyat denildiği zaman şu

anlaşılır: Söz ve manayı, yani insan dimağında yer eden her türlü

bilgiyi ve insan karakterinin en büyük duygularını, bunları dinleyenleri

veya okuyanları çok alakalı kılacak surette söylemek ve yazmak

sanatı”.

Tarihi yapmak kadar yazmanın da önemli olduğunun farkında

olan büyük önder, bu amaçla edebiyatı ustalıkla kullanmıştır… Yaşamı

boyunca 13 kitap yazdığı bilinmektedir. Bunların içinde gerçek bir

başyapıt niteliğinde olan “Nutuk”a ayrı bir yer vermek gerekir. Nutuk,

19 Mayıs 1919’dan 1926 yılı sonlarına kadar geçen süre zarfında

olaylar ve şahıslar hakkındaki kişisel değerlendirmelerini yansıtır. Üst

düzey bilgi ve tecrübe birikimini gelecek nesillere aktarmak için

yaptığı bu titiz çalışma, akıcı bir üslup ve edebi bir dil kullanmaya özen

gösterdiği yönüyle de edebi bir eser niteliği taşımaktadır. Bahsi geçen

konuların gerektirdiği yerlerde diplomatik dilin yansımaları olan

Arapça ve Farsça tamlamalar mevcut olmasına rağmen, günümüz

Türkçesine göre anlaşılması zor olsa da aslında dönemin

münevverlerinin kullandığı sade ve akıcı bir dille yazılmıştır.

Günümüzde ise Atatürk Araştırma Merkezi tarafından Rusça,

Fransızca, Almanca ve İngilizce baskılarının yanı sıra Farsça, Kazakça,

Türkmence, Yunanca baskıları da yapılan eseri hakkında, “Bu

Söylev’imle, ulusal varlığı sona ermiş sayılan Büyük Türk Ulusu’nun,

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


bağımsızlığını nasıl kazandığını, bilim ve tekniğin en son verilerine

dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya

çalıştım” demiştir.

Yakup Kadri Karaosmanoğlun’dan, Lord Kinrosa’a kadar birçok

yazar, edebiyatçı ve şaire ilham olan Atatürk hakkında, daha nice

eserler verilecektir.

Vefatını İstanbullular, Dolmabahçe Sarayı’ndaki

Cumhurbaşkanlığı Forsu’nun yarıya indirilmesi ile öğrenirken,

Anadolu’daki daki şehirler bu acı haberi radyo yayını aracılığı ile

öğrendiler... Bütün elçilikler bayraklarını yarıya indirirken,

İstanbul’daki kilise ve havralarda ayinler düzenlenmiştir.

Dünya basını Atatürk’ün vefatına çok geniş yer vermiş, sadece

Fransa’da 22 haber, 265 makale 25 fotoğraf yayımlanmıştır… Ayrıca

pek çok ülkede bayraklar yarıya indirilmiş ve yas ilan edilmiştir…

İşte bu destansı yaşam, 1938’in sonbaharında, bir Kasım sabahı

ulusuna veda etmiştir. “Efendiler!” diye seslendiği milleti O’nu,

benzeri hiçbir ülkede görünmeyecek şekilde her Kasım’ın onuncu

gününün sabahı, saat dokuzu beş geçe içimizi titreten siren sesleri ile

anmaktadır.

Ruhun Şad olsun Mustafa Kemal Atatürk…

Hüseyin UYAR

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


LleEyYLl VeE FeErR

Leylifer- Nilüfer AKINGÜL

GELECEĞİMİZ VE GENÇLİĞİMİZ

Ne kadar da kolay değil mi; insanları sınıflandırmak, sonra

işimize gelenleri ötekileştirmek…

Yeni bir sınıflandırma da herkesin diline pelesenk olan 'Z Kuşağı’.

Sanki minare çalınmış, kılıf hazırlanmış gibi. Her yaptıklarının bir

anlamı aranıyor, zorla mübah kılma çabası… Malumunuz 'Z' Kuşağı,

1997- 2012 yılları arası doğan, maddi refah içerisinde sosyal medya ile

büyümüş nesle denmektedir ama şahsen ben bu sınıflandırmaya

karşıyım. Zira nasıl ki çocukların ergenlik adı altında yaptıkları

saygısızlıklara ses çıkarmadıysak, anormal davranışlarını normal

algıladıysak bu da tıpkı bunlar gibi bedellerini ağır ödettirecek bir

durumdur. Doyumsuzluğun ve sorumsuzluğun bir izahı, bahanesi

olamaz; nasıl ki hırsızlığın, cana kastın vb. toplum düzenini bozan

şeylerin bir bahanesi yoksa…

Bir defasında merhum Mahmut Esat Coşan Hocaefendi’nin

sohbetinde şu tembihine denk gelmiştim: "Varlığınız yerinde olabilir

ancak çocuklarınıza bir gün yemek yok deyip kuru ekmek

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


yedirmezseniz, ona yok diyemezseniz, çocuklarınızın ilerideki

doyumsuzluğuyla uğraşmak zorunda kalacaksınız" demişti, yıllar yıllar

önce. Durum aslında büyük nazarıyla bundan ibaret değil mi?

Kaldı ki bir de sosyal medya ile ilk tanışan gençlik!.. Neden bu

kadar sahiplendi acaba bu sanal alemi? Neden mi? Çünkü çoğu insan

orada gerçek kimliğini ve kişiliğini değil, başkaları tarafından

beğenilecek sahte yönlerini sergiliyor. İnsanüstü varlıklar gibiler.

Parası olsun olmasın, herkes krallar gibi yaşıyor görüntüsü veriyor

orada ve biz ebeveynler, bilmediğimiz bu mecra hakkında belki de

evlatlarımızı yeterince uyaramadık. Belki de yeterince sevgi

veremedik, sevgiyle besleyemedik. Bunun sonucu olarak da sanal

âleme ihtiyaç duydular, orada mutlu oldular.

"Z"den sonraki neslin adı ne olur bilemem ama geleceğimizin

güvencesi olan evlatlarımızı sanal dünyanın tehlikelerinden korumak

için, onları kendimizden uzaklaştırmadan, ötekileştirmeden nasıl

kazanırız, ne yapabiliriz onu irdelemeliyiz.

Vesselam…

Leylifer / Nilüfer

AKINGÜL

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


BirRCcaAnN’InN kKaAdDrRaAJInNdDaAnN

Bircan TURHAN

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


aA’dDeEmM

Mehmet MEMDOĞLU

Paylaşmayı bilmeyen bir toplum, başkaları tarafından paylaşılır.

Memdoğlu…

GAZ LAMBASI

Sonbaharın son günleri…

Yeryüzündeki tüm canlılar, söz birliği etmişçesine ayrılık

türkülerini terennüm etmeye başlamışlardı. Muhteşem bir düzen

içeresinde gurbete kanat çırpan kuşların gökyüzündeki raksı, baş

döndürücüydü…

Sarının tüm tonlarını üzerinde barındıran dut ağacının yere

düşen yaprakları, yayladan dönen; kırağı yemiş koyun ve kuzuları

karşılama telaşındaydılar…

Akrobasinin ilham kaynağı sincaplar, ceviz ağacının gövdesine

ceviz stoklama derdindeydiler.

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


Havalar soğumuş, meşe palamutları toprak ile buluşmuş, dağlar

beyaz örtüyle örtülmüştü. Sözün özü; Cenabı Mevla ilahi sanatını bir

kez daha tüm mahlûkatın hizmetine sunmuştu.

Evin kapısına uzanan merdiven basamaklarının yüzünde, yılların

yorgunluğu, acı ve hüzün saklıydı. “Hol” tabir edilen avlunun ocağında

akşam yemeği için çorba kaynıyordu. Bir yandan ocakta kaynayan

mercimek çorbasının kokusu, diğer yandan sönmemesi için ocağın

altına sürülen nemli çam ve meşe ağaçlarının kokusu ve holün

tavanında asılı duran ayvaların o muhteşem kokusu…

Hol geçildikten sonra, evin sola açılan bir kapısı vardı. Odaya

girildiğinde göze ilk, karşı duvarda asılı duran gaz lambası, altında

büyüklerin ve misafirlerin buyur edildiği divan, hemen en solunda kadife

kılıf içerisindeki rehber Mushaf, kıble istikametinde; üzerinde

Kâbe’nin işlendiği duvar halısı ve kırma tabir edilen eski bir tüfek

bulunmaktaydı. Yerdeki kilimler ve minderler ile onları çepeçevre

çevreleyen rengârenk yastıklar, odaya otantik bir hava katıyordu. Kapı

girişinde, yöre insanının “kuzine” diye tabir ettiği soba ve üzerindeki

çinko çaydanlıkta kaynayan suyun fokurdayışı, insana farklı bir

mutluluk ve rehavet veriyordu. Kuzinenin alt bölümünde, yine çay ile

yenmek için buğday ve çavdar unları karışımı hamurdan pişen

pastanın kokusu…

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


Evin emektarı gaz lambası, odanın en yüksek yerinde asılıydı.

Yorgundu, iç çekişlerini kimse duymadı. “Ah ah, kimlere ışık olmadık

ki?” dedi içinden. Yaşlanmıştı, can yoldaşı kelebek de yoktu artık.

Düşününce can yoldaşını, öksürük tutardı kendisini. Yine öyle olmuş,

öksürük tutmuştu. Hasret, onun da yüreğini yakmıştı. Öksürdüğünde,

üzerine konulan şişenin bir bölümünü is kaplıyordu. Yayılan ışık, odayı

aydınlatmaya yetmese de tek tesellisi; baba başta olmak üzere, hane

halkının yüzlerinden ve kalplerinden süzülen “sevgi” ışığının, evi

aydınlatmaya yetiyor olmasıydı.

Yemek için yer sofrası serilmiş, tahta sofra da her zamanki gibi

yer sofrasının üstündeki yerini almıştı. Tahta sofranın üstüne bir bakır

leğen konur, odun ateşinde kaynamış mercimek çorbası anne

tarafından bakır leğene boşaltılırdı. Ebeveynlerle birlikte sekiz kişiden

oluşuyordu aile. Bakır leğenin etrafına sekiz kaşık dağıtılır, o gün

sabah pişirilmiş olan sac ekmeği de sofradaki yerini aldıktan sonra

sofra büyüğünün: “Bismillahirrahmanirrahim!” demesiyle, kaşıklar

usulca çorbaya daldırılır ve afiyetle yenmeye başlanırdı. Herkes

önünden yese de sofradaki küçüklerin bakışları, başıboş bir sandalın

suda salınarak dolanması gibi, bakır leğendeki çorbada bulunan ve bir

o köşeye, bir bu köşeye savrulan kavurma etlerine takılır dururdu. Bu

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


konuda da sözü yine büyükler söyler, kavurma etlerini kaşıklarının

arkasıyla sofradaki küçüklere doğru iterlerdi.

Sofradan dağılmadan kısa da olsa sofranın büyüğü tarafından

günün sohbeti yapılırdı. O günkü sohbetin konusu kardeşlikti:

“Çocuklar, unutmayın! Kardeşlik paylaşmayı gerektirir.

Paylaşıldıkça, nimetin lezzeti daha da artar. Paylaşmayı bilmeyen bir

toplum, başkaları tarafından paylaşılır.” sözleriyle, aile fertlerine

“kardeşlik ve paylaşmanın” ehemmiyeti anlatılmıştı.

Çaydanlıktaki kaynamış su sadece çay için değil, evin diğer

ihtiyaçları için de kullanılırdı. Günümüzdeki gibi ayrı demliklerde çay

demlenmezdi. Yüz gramlık çay kutusu usulca açılır, demlenmesi için

bir avuç çay atılırdı. Çinko çaydanlıkta demlenirdi çay. Ve çinko

çaydanlıkta demlenen çay, çok lezzetli olurdu.

Çayın yanına, hazırlıkları yaz aylarında yapılan kurutulmuş

meyve kakları, dut pestili, badem ve ceviz konurdu. O da ne? Fiziki

büyüklüğü ve gösterişli halinden olsa gerek, tahta sofranın üzerinde

duran çinko çaydanlık, kibirli kibirli sofradaki arkadaşlarını süzüyordu.

Bir ara gözü bardağa ilişti.

“İçi boş bir bardak ile nasıl yan yana getirirler beni?” dedi.

Bardak tefekkür halindeydi tevazu ile içinin dolmasını bekliyordu ki

bardaklara çay doldurmaya başlayan anne: “Kibirli insan, kendisini

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


bir başkasından büyük görse de en nihayet, tevâzunun önünde

eğilmeye mahkûmdur” dedi.

Çaydanlık; “sadece içimden geçirmiştim” diyerek,

mahcubiyetini saklamaya çalışsa da kibri, kendi içinin boşalmasına,

boş diye gördüğü bardakların ise dolmasına neden olmuştu.

Başını kaldırdı; gözü, odanın en yüksek yerinde asılı duran ve

yıllardır bulunduğu ortamı tevazu ile aydınlatmaya çalışan gaz

lambasına ilişti. Kibir, beşerin kendisinin, başkalarından daha büyük

olduğunu düşünmesi, tekebbür ise bu düşünceyi hâl ile ortaya

koymasıdır. Cenabı Allah: “Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen

kimseleri sevmez.” (Nisa 4/36) buyurmamış mıydı?

Oysaki tevazu sahibi, alçak gönüllü olmak, kendini ve Rabbini

bilmekti. Tevazu Allah’a itaat, kibir ise Allah’a isyandır.*

*(2020 yılında Lamure Yayınları tarafından yayımlanan “Yırtık

Ayakkabı” adlı öykü kitabından alınmıştır.)

Mehmet Memdoğlu

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


dDÜŞ aAĞaACcI

Gönül Aksoy ALTUN

SEN BENİM GÖNLÜMDE AÇMADAN SOLAN BİR

GÜLDÜN

Neden anlamak istemiyorsunuz anne? Hep sizin doğrularınız,

hep sizin gerçekleriniz; sırf eğitimi, sosyal statüsü farklı diye, bazı

insanların bazı insanları sevme hakkı yok mu yani? Ben, bu yanlışı

düzelteceğim anne. Biz birbirimizi çok seviyoruz, eğer siz de beni

birazcık seviyorsanız engel olmazsınız bu sevgiye. Hem sen demiyor

muydun sevenleri ayırmak günah diye?

"Kızım, bizim sevgiye sözümüz yok ama bu olmayacak duaya

âmin demek olur yavrucuğum. um. Davul bile dengi dengine. Sen ut çalan,

resim yapan, sürekli kitap okuyan, hayat dolu bir İngilizce

öğretmenisin. Lise mezunu bir esnafla neyi, ne kadar paylaşacaksın;

neyin sohbetini yapacaksın?

Ben Muzaffer kötü birisidir demiyorum, mesleği ve eğitimi için

onu aşağılamıyorum. Sadece sana uygun değil diyorum. Beyaz eşya

satan bir esnafın derdi aşk, romantizm falan olamaz Zühalim.

Ödenecek çekler, borçlar, alacaklar... Tatili yok, izini yok, raporu yok.

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


Sen hülyaların kızısın çocuğum. O resimleri kime gösterecek, o

şarkıları kime söyleyeceksin? Çoğu zaman yanında bile olamayacak.

Nasıl baş edeceksin bu farklılıklarla? Bu kadar fedakârlığa değecek mi

kızım?”

Hiçbirini dinlemedim hocam. Ne annemi, ne babamı, ne

arkadaşlarımı. O kadar âşıktım ki... O kadar gözükara. Çevremdeki

herkese tavır aldım, herkesi karşıma aldım. Kendi gerçeğimin

doğruluğunu ispatlayacaktım herkese. Yemin etmiştim.

İki yıl içinde evlendik Muzaffer’le. Bir yıl sonra Elif’i kucağıma

aldım. Mutluyduk, çok mutluyduk ya da benim gördüğümdü bu.

Bir gün Muzaffer, birkaç ortakla Gaziantep’te bir şube

açacaklarından bahsetti. Gitti geldi defalarca, açtılar mağazayı. Sonra

da mağazaya maddi ihtiyacı olan, iki çocuk annesi bir kadın bulmuşlar

kasaya ve muhasebeye bakması için. Kocası hapisteymiş kadının. Bir

tanıdık tavsiye etmiş. Sonra Muzaffer'in Gaziantep seyahatleri sıklaştı.

Sürekli mağazayla ilgili sorunlardan bahsedip, gidiyordu; hiç

şüphelenmedim. Meğerse o kadınla ilişkisi başlamış, evine girip

çıkıyormuş. Haberim yok tabii. Bana da çok iyi davranıyordu. Ben hala

emindim. Muzaffer çok âşıktı bana! Sonra bir gün telefon çaldı;

hayatımın en acı "alo"suydu.

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


“Ben polis memuru Özkan. Eşiniz cinayetten gözaltına alındı.

Buraya gelmeniz gerekiyor” dedi. ‘Bir dünya insanın üzerine nasıl

yıkılır?’ diye sorarsanız, ben cevabı biliyorum. Sonra öğrendim

detayları. Muzaffer kadının evine gitmiş, tesadüf ya o sırada kadının

kocası hapisten izinli eve gelmiş. Sadece filmlerde olur sanırız.

Muzaffer’i evde görünce kavga başlamış tabi. İnanmayacaksınız

hocam, Muzaffer yanında silah bile taşıyormuş. Çekip vurmuş adamı.

İşte benim hikâyem böyle hocam. Zuhal öğretmenin kızı Elif,

şimdi katil Muzafferin kızı oldu. Beni en çok kahreden de bu biliyor

musunuz? Bir tek Elif 'in bu olup bitenlerde hiç bir suçu, hiç bir günahı

yoktu. Ona ömür boyu üzerinde taşıyacağı o ateşten gömleği ben

giydirdim. Meğer bir aşk, ne çok kişiyi öldürürmüş öğretmenim. Sonra

da biz, aşkı öldürürmüşüz. Annem dayanamadı bu olanlara. Geçen yıl

ayrıldı aramızdan. Babam diyor ki “Ben annene kavuşmak için ölmeyi

bekliyorum”. “Senede Bir Gün” bizim şarkımızdı. İsteseler de o şarkıyı

çalmıyorum artık. “Senede Bir Gün” kavuşmak için beklediğim biri de

yok; ölünce kavuşayım diye beklediğim biri de yok... “Zuhal” isminde

hayat dolu, aşk dolu, resim dolu, müzik dolu bir İngilizce öğretmeni de

yok artık öğretmenim. Koskocaman, çok derin sisli bir boşluk...

Hepsi bu, hepsi bu!

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


PÜRSEVDA

Pürsevda, yüreğinden kanatlanan o kuşlar,

Gidip kurak çöllerin ortasına mı düştü?

Hiç bitip tükendi mi tırmandığın n yokuşlar?

Gönlün bir Kaf Dağı'nın arkasına mı düştü?

Kim kopardı dalından kırmızı tomurcuğu?

Kim öldürdü ruhunda emekleyen çocuğu?

Hangi derdine derman mavi nazar boncuğu?

Elmas kömür olmanın tasasına mı düştü?

Pürsevda, hayalini hangi güneşe serdin?

Yıldızları

söktün de gittin kimlere verdin?

Kalemde söz tükenir, tükenmez senin derdin.

Kadehin hal bilmezin masasına mı düştü?

"Senede Bir Gün" gelen boş bıraktı elleri,

Boş çerçeveye astın en güzel resimleri.

"Sevgi emekti" diyen, Yeşilçam filmleri

Yirmi birinci asrın sevdasına mı düştü?

Bilmez misin, sevenin yüzü gülmez cihanda?

Sevmeyen gönül yoktur, sevip mutlu olan da.

Bekleyen ayrı ağlar, yaş döker kavuşan da

Senin payın hicranın karasına mı düştü?

Gönül Aksoy ALTUN

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


kKeEnNaAnNaAnN’InN OBJeEkKTtİFİİ

Kenan KOYUNCU

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


eESİnNTtİLleErR

Hasan Hüseyin AKYOL

ŞİİRİMİZDE ATATÜRK ve ON KASIM

Türk şiirinde “Atatürk ve On Kasım” birçok şairimiz tarafından

konu olarak ele alınmıştır. Şairlerimizin büyük bir çoğunluğu Mustafa

Kemal Atatürk ve ölüm tarihi olan On Kasım ile ilgili şiirler yazmıştır.

Cahit Sıtkı Tarancı, “ON KASIM” adlı şiirinin ilk kıtasında, yüce

önderimiz Atatürk’ün vefatını şu dizelerle dile getirir:

“Yıl Otuz Sekiz On Kasım Perşembe

Hatırdan çıkmayacak bir sonbahar

Sarsılıyor İstanbul Yeditepe

Yaman esmiş Dolmabahçe’de rüzgâr”.

Ümit Yaşar Oğuzcan, “MUSTAFA KEMAL’İ DÜŞÜNÜYORUM” adlı

şiirinin dördüncü bölümünde, Mustafa Kemal Atatürk’ün ölmediğini,

vatanın her köşesinde yaşadığını belirtir:

“Mustafa Kemal’i düşünüyorum

Ölmemiş bir Kasım sabahı

Yine hüzünle beraber her yerde

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


Yaşıyor dört köşesinde vatanın

Yaşıyor damar damar yüreklerde”.

İbrahim Zeki Burdurlu, “ÖĞRETMEN ATATÜRK” adlı şiirinin

birinci bölümünde şöyle seslenir:

“Yine derse giriyorsun Samsun kapısından

Selamlıyor, seviyor tek öğretmenini

İl il, köy köy, can can

Tüm anavatan”.

Halim Yağcıoğlu’da “ATATÜRK’TEN SON MEKTUP” adlı şiirinde,

Atatürk sevgisinin biçimde ve gösterişte değil, özde olması gerektiğini

vurgular:

“Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız

Laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil

Bilim ağartsın saçlarınızı, kitaplar

Ancak böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar”.

Atatürk’le ilgili şiirler söz konusu olunca, dünyaca ünlü şairimiz

Nazım Hikmet’in, “Kuvay-ı Milliye” adlı eserinde çizdiği Atatürk

portresini hatırlamamak olmaz elbette. Usta şairimiz burada Mustafa

Kemal Atatürk’ü sarışın bir kurda benzetir:

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


“Sarışın bir kurda benziyordu

ve mavi gözleri çakmak çakmaktı

yürüdü uçurumun başına kadar

eğildi, durdu

bıraksalar

ince uzun bacakları üstünde yaylanarak

ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak

Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı.”

Geçen yıl bu zamanlarda yazmış olduğum, “İZİNDEYİZ ATA’M”

adlı şiirimin son bölümüyle yazımı bitiriyorum:

“TÜRK”lüğümüzle

Seninle “ÖĞÜN”üyoruz

Bu ülke için “ÇALIŞ”ıyoruz

Kendimize “GÜVEN”iyoruz

Açtığın yolda

Gösterdiğin hedefe

Durmadan yürüyoruz.

Aramızdan ayrılışının 83. yılında, rahmetle, saygıyla, minnetle ve

özlemle anıyoruz.

Hasan Hüseyin AKYOL

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


GÖnNÜLl dDİLlİ

Hatice ŞAHİN

İRŞAD YOLU

Efendimizin (s.a.v) ışığında mürşid-i kâmillerin görevleri halkı

Hakk için irşad etmek, doğru yolu göstermektir. İslam’ı en ince

detaylarına kadar öğrenip, sünnet-i seniyye üzere yaşayan kâmil bir

mürşitten nefis terbiyesi görerek kemale ulaşan Hakk dostları, hem

söz hem de fiileri ile müslümanlara rehber olmuşlardır. İrşad "doğru

yolu göstermek, bilgi vermek, manen aydınlatmak,

gafletten

uyandırmak,

tavsiyede bulunarak doğru yolda örnek olmak"

anlamlarına gelir. Bu açıdan bakıldığında bir nevi öğretmenliktir.

Hakk Teâlâ insanları yarattı; hem dünyada hem de ahirette

mutlu ve güzel hayat sürmelerini diledi. Bu sebeple insanlardan

bazılarını seçerek, kendisiyle insanlar arasında elçi yaptı.

Böylece irşad faaliyeti ilk insan Hz. Adem (a.s) ile başladı. Diğer

peygamberlerle devam etti. Hz. Muhammed'e (s.a.v) kadar geldi

ve onun varisleri olan âlimler tarafından kıyamete kadar devam

edecektir.

Mürşitlerin en büyük tâbi oldukları ise onları bu güzel hasletlerle

donatan Allah-u Teâlâ’dır. Rabbimizin isimlerinden biri de "Er Reşid"

dir. Er-Reşid, “Doğru yolu gösteren ya da irşad eden” anlamına

gelir. Allah-u Teâlâ, dilerse sebepsiz de kullarını hidayete

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


erdirir. Ancak ilahi adaleti gereği onların hidayetine peygamberler ve

veli kullarını vesile kılmıştır. Müfessir İmam Bursevî, “Allâhʼa

yaklaşmaya vesîle arayın” (Mâide-35) ayetini yorumlarken der ki: “Bu

âyet, açık bir şekilde vesîle aramayı emretmektedir. Bu

mutlaka gereklidir. Allâh’a vuslat, ancak onunla gerçekleşir. Vesîleden

maksat, hakîkat âlimleri ve mürşid-i kâmillerdir”. (Bursevî, Rûhuʼl-

Beyân, IV )

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) bir ismi de Hüdâ'dır. "Doğru yol

göstermede Allah'ın elçiliğini yapan" anlamına gelir. Rabbimizin

esmasından biri de ‘El Hâdi’dir (hidayeti i yaratan, doğru yola ileten).

O zaman şunu diyebiliriz ki irşad, hidayet, Allah'ın lah'ın (c.c) peygamberleri

ve raşid halifeleri olan seçkin kullarına tevdi eylediği öğreticilik, zor bir

sorumluluk ve kudsi bir görevdir. O seçkin kullar ki kalpleri ilahi

tecellilere mazhar olmuş, edep ve güzel ahlakın doruk

noktasına çıkmışlardır. Zahiriyle sünneti seniyyeye tam ittiba edip,

batınıyla Efendimiz’de (s.a.v) fani olmuşlardır. Kalpleri, ilahi aşkın ve

tecellilerin membağı haline gelmiştir. Hadis-i i şerifte, "Allah'ın öyle

kulları vardır ki onlar görüldüğünde sadece hatıra Allah gelir. Onlar

kulu Allah’a, Allah’ı da kula sevdirirler".

Talebesine ders veren bir âlim, onun yetişmesi için bir vesîledir.

Mürşid-i i kâmiller de âlimlerin zâhiri ilimlerde yaptığı rehberliğe

benzer bir vazifeyi, mâneviyat yollarında ifâ ederler. Buna göre,

fıkhî hususlarda noksanlığı olanlar, sâlih din âlimlerinin rahle-i

tedrîsinden geçerek itikat, ibadet ve diğer vazifelerini öğrenerek, ilme

göre kendilerini düzeltmelidirler.

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


“Fıkh-ı ı bâtın” diyebileceğimiz tasavvufî hakîkatler ise, mürşitten

terbiye ve tedavi gören müritlerin, dini edep ve ahlak, ihsan ve

ihlas, takvâ ve huşu gibi kalbi hususlardaki noksanlarının tedavi

edilerek manen olgunluğa kavuşmalarına sebep olur. Hakk

dostlarından feyz alarak içten kemalâta ulaştırma ve manevi hekimlik

vazifesini yüklenmiş mürşidler, Efendimiz (s.a.v) manevi mirasını ve

nurunu taşırlar. Efendimiz (s.a.v.) bu hususta "Yeryüzünde manevi nur

kapları vardır. Onlardan bolca nur devşiriniz” buyurarak, mürşidin

kalbini işaret etmiştir. Kulun kemalâta ulaşması için sadece zahir ilim

yeterli olsaydı İmam Gazali, Ahmed bin Hanbel, Fahreddin Razi ve

Aziz Mahmud Hüdai gibi birçok örnekler olmazdı.

İmam Gazali, devrinin en büyük âlimiyken, medresede üç yüz

seçkin talebe okutuyorken, kendisi gibi âlim olmayan kardeşi bir gün

arkasında a namaz kılmak istemez. İmam bu duruma üzülür ve

annesine der ki “Kardeşime sor, ne eksiğim var da kardeşim arkamda

namaz kılmıyor”. Annesi evladına bu soruyu yöneltince şöyle bir

cevap alır: “Anne benim namazım azım onun arkasında kabul

olmaz”. Annesi, “Kılmazsan hakkımı helal etmem” der. Gönülsüz

kabul eder derviş bu görevi. Namaz esnasında derviş üç kez

"Sübhanallah" der ve namazı bozarak tek başına tekrardan kılar.

Bu duruma şaşıran annesi dervişi çağırır ve ne olduğunu sorar. Derviş

annesine şöyle der: “Belden aşağısı kan içinde olan birinin arkasında

namaz kılınır mı”? Anne bu durumu Gazali’ye iletince, İmam

Gazali eyvah, der; yüzü sapsarı kesilir. Annesine der ki, “Evet anne,

namazdan önce kadınların lohusalık durumu için fetva sorulmuştu;

ben namazda bu meseleye vereceğim cevabı düşünüyordum. ”İmam

der ki, "O olaydan sonra tefekküre daldım, kendimi cehennem

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


uçurumunun kenarında gördüm". Bu şekilde maddi ilimlerin yanı sıra

manevi ilimlerin de olduğunu fark eder. er. Bir mürşide intisap ederek

yedi yıl nefis terbiyesi görmüş ve evliyalığın en üst makamlarından

“gavs” lık makamına ulaşmıştır.

İnsanın en büyük ihtiyacı, dünya imtihanlarından selâmetle

geçerek Hakk'a vâsıl olabilmektir. Bu hususta insanları irşâd edip,

mânen merhaleler katetmelerine yardımcı olan Hak dostları da

Allâhʼın lütfettiği en kıymetli vesilelerdir. Zira onların hem halk ile

hem de Hak ile aynı anda münâsebetleri vardır. Bu sebeple, halkı

Hakkʼa ulaştıran bir köprü hizmeti görürler. Önceleri bir Hristiyan

iken, Hazret-i Mevlânâ ve Mesnevi'si vesilesiyle hidayete eren Yaman

Dede’ye sorarlar “Siz, niçin Mevlânâ ve Mesnevi'sinden en bu kadar çok

bahsediyorsunuz”, diye. Cevaben der ki: “Evlâdım,

benim

elimden Mevlânâ tuttu. O beni Hazret-i Peygamber’in (s.a.v.) kapısına

götürerek hidayetime vesile oldu. Beni ateşten kurtaran birisini bu

kadar yâd etmem az bile”!

İmam Şâfi Hazretleri, aslen ümmî (okuma-yazma bilmeyen),

fakat gönlü ledün ilmi ile dolu Şeyban-ı Ra’i gibi bir zatın önünde,

anasının dizi dibinde oturan bir çocuk gibi mütevazı bir tavır içinde

bulunur ve teveccüh için beklerdi. Hatta İmam-ı Hanbeli Hazretleri,

“Ey İmam! Şeyban-ı Ra’i gibi bir ümmiye karşı niçin bu kadar tevazu

gösteriyorsunuz” diye sorduğunda, “Ey İbn-i Hanbel, bizim ilim ve

iman konusundaki sözlerimiz bu zatta fiilen yaşanılan bir hal ve

davranış şeklinde tezahür etmiştir” diye cevap vermiştir. İmam-ı

Hanbel, imtihan etmek ve ilmi seviyesini ölçmek maksadıyla Şeyban-ı

Ra’i Hazretlerine fıkhın en çetrefilli meselelerinden birkaç soru

sormuş, aldığı pek ince ve nükte dolu cevap karşısında hayret

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


etmekten kendini alamayarak düşüp bayılmıştır. Bu hadiseden sonra

da İmam-ı Şafi ile birlikte Şeyban-ı Ra’i’nin zikir ve sohbet meclislerine

katılmışlar, diğer âlim ve öğrencilerine de sufiyye meclislerine devam

etmelerini tavsiye buyurmuştur. İmam-ı Azam Ebu

Hanife'nin (rahmetullahi aleyh) vefatından iki sene önce sufiyye

yolunu benimseyerek talebelerinden birine intisâp edip ondan tarikat

aldığı, vefatı esnasında da, “Ömrümün son iki senesi olmasaydı

Numan helak olurdu” dediği bilinmektedir (Mektûbât-ı Rabbâni).

İmam-ı Azam Hazretleri hadis-i i şerifte de işaret edildiği üzere,

abdest suyuyla birlikte akan günahın necasetini keşfen gördüğünden,

abdest alımında kullanılmış suyun, tekrar abdest almak için

kullanılamayacağına hükmetmiştir (Şa’rani, Mi’zânü’l-Kübrâ) Kübrâ). İmam

Şa’rani, Tabakat’ında İmam Şâfi ile Ahmed b. Hanbel’in sûfiyye

meclislerine devam etme ve onların zikir ve sohbetlerinde bulunma

konusunda itina gösterdiklerini, kendilerine “Zikir ve sohbetten

başka meşgaleleri bulunmayan sufilerle niçin haşır neşir oluyorsunuz”

denildiğinde, “Takva, zikir, muhabbet ve marifetten meydana gelen

dini hayatın ana sermayesi, sufiler nezdinde bulunmaktadır” cevabını

verdiklerini nakletmektedir.

Bir gün İmam Ahmed b. Hanbel, Şeyban-ı Rai’ye develerin

zekâtının nasıl verilmesi gerektiğini sordu ve şu cevabı aldı, “Fıkhın

sadece ilmiyle uğraşan sizlere göre her beş deveye karşılık, bir koyun

verilir ama bize göre beş devenin beşi de, hatta varsa a koyun da zekât

olarak verilir” buyurdu.

“Bu konuda delilin nedir ve dayanağın

kimdir?” diye sorulunca da

“İmamım Ebu Bekir’dir. Zira o bir

mücahede sırasında elinde ve avucunda ne varsa hepsini ordunun

teçhizi için Resûlullâh’a arz ettiğinde, kendisine: “Senin ve ehl-i iyalin

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


(ailen) için geride ne bıraktın” diye sorulunca, “ Onlar için Allah ve

Resulünü (s.a.v.) bıraktım” cevabını verdi. Bunun üzerine huzurda

bulunanlar hayret ve şaşkınlık içinde kaldılar.

Şeyban-ı Ra’i bir ümmi idi. Ümmi olanın hali böyle olunca, âlim

olan sufilerin durumunu buna göre düşünmek ve takdir etmek

gerekir. Kısacası mürşid-i i kâmile tabi olmak, tasavvuf süzgecinden

geçip alınan şekil, rıza-ı ilahiyi tahsil etmek, İslam’ı edebince yaşamak,

güzel ahlak ve kâmil imana kavuşmaktır. Edep hususunda da Hucurat

Suresi'nin n bir ayetinde, “Seslerinizi Allah Resülü’nün sesinden yüksek

çıkarmayın, O'nun önüne geçmeyin, bilmeden amelleriniz boşa gider"

buyrulmuştur.

Tasavvuf, yani mürşit terbiyesi her şeyden önce edebi öğretir.

Edep ya hu... Mürşidin gönlündeki ilahi muhabbet, ihlas ve feyizler

güneşin önünde karpuzun olgunlaştığı gibi talebeyi de olgunlaştırır.

Bu meseleye şu hadisi şerifler en güzel delillerdir: r: "Kişi sevdiği ile

beraberdir", "Bir kimse bir toplumu severse, sevdiği toplumun

muhasebesiyle hesaba çekilir".

Hatice ŞAHİN

Kaynaklar

El-Muttaki, A. (1989). Kenzü’l-ummâl. Alâuddin Ali b. Abdülmelik b. Kadı Han el-Hindî Ali el-

Müttakî, Kenzü‟ Lummâl Fî Süneni‟ l-Akvâl ve‟ l-Ef‟ âl.

Dağıstânî, Ö. Z. (1986). Tasavvuf ve Tarikatlarla İlgili Fetvalar. Seha Neşriyat/Tasavvufî ve

Ahlâkî Eserler Serisi.

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


yYÖnNeETtİmMdDeEnN

Meryem AKIN

KIYAMET AMBARI (BÖLÜM 2)

Sunumun ilk bölümünü tamamlayan Profesör Kate herkese

teşekkür edip görevini tamamlamanın huzuru ile yerine geçip

otururken, 60’lı yaşlarda Profesör Robert William tedirgin ama güven

vermeye çalışan bir eda ile slayt gösterisi yapacağı ekranın önünde

yerini aldı. Masadaki arkadaşlarından birine onay vererek slayt

gösterisini başlattı. Çıt çıkmayan salonda herkes pürdikkat ekrana ve

Profesör Robert’ın sözlerine odaklanmıştı, zamanın nabzı profesörün

dudakları arasında atıyordu sanki.

“Geleceğin mimarları görev yerlerinize hoş geldiniz.” diyerek

sözlerine başladı. Hafif bir tebessümle kendini dinleyen bu genç

insanlara yüklediği ağır sorumluluğun yükünü almaya çalışıyor gibiydi.

Ekranda uzay boşluğundan Dünya’ya doğru yaklaşan kocaman bir

kütle belirdi herkesin gözlerinde. Profesör elindeki çubuğu ekrana

doğru kaldırarak acı gerçeği anlatmaya başladı:

’’Sevgili gençler, bugün burada olmamızın esas sebebi

yaşadığımız Dünya’nın başının n ciddi bir belada olması ve fazla

zamanımızın kalmaması. Dünya’ya doğru hızla yaklaşan kocaman bir

asteroid, bilim dünyasını ayağa kaldırdı. Birleşmiş Milletler, NASA,

Avrupa Uzay Ajansı, Japon Uzay araştırmaları Ajansı gibi kuruluşların

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


katılımı ile gezegenimizi genimizi karşı karşıya kaldığı bu tehditten kurtarmak

için ciddi mesai harcıyoruz. Buna rağmen kayda değer bir netice

alamadık maalesef. Sevgili gençler olayın ciddiyetine dikkat çekmek

için şu örneği vermek isterim; bundan dört yıl önce Dünya

atmosferine giren bir meteor, gökyüzünü aydınlatmadan Rusya’nın

Çelyabinsk kenti üzerinde patlamış ve patlayana kadar hiç fark

edilememiştir. Çeşitli kameralarla tespit edilen olay; 1.500 kişinin

tıbbi tedavi görmesine ve 7.200den fazla binanın hasar görmesine

neden olmuştu. NASA yetkilileri bir şehri yaklaşmasıyla bile anında

yok edebilecek bu asteroidin, şimdi bizi tehdit eden asteroide göre

çok küçük olduğunu ifade ederek, karşı karşıya olduğumuz problemin

büyüklüğünü dile getiriyorlar. Çarpma riskini azaltmak için yapılan

çalışmalardan sonuç alamamakla beraber tüm medeniyetin

silinmesiyle karşı karşıya olduğumuzu ifade ediyorlar. Global ölçekte

bu tehdidi ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar devam ederken, bir

yandan da en kötü senaryoya kendimizi hazırlamak zorundayız. Bu

bağlamda NASA’dan gelen güncel gelişmeler her gün biz AR-GE

ekibine ulaştırılmakta. Elimizdeki verilere göre fazla zamanımızın

kalmadığını üzülerek ifade ediyorum. NASA tarafındaki çalışmalar bizi

aştığından, olayın bizi ilgilendiren bölümüne dönmek istiyorum ve

sözü Dr. Hans Bader’e bırakıyorum.” dedi. Tipik bir Alman olan Dr.

Hans Bader siyah çerçeveli kalın gözlüklerini yukarı doğru iterek,

oturduğu yerden kalktı ve kibar bir şekilde herkesi selamlayarak sözü

devraldı.

“Sevgili arkadaşlar; içinde bulunduğumuz bu elim durum

nedeniyle üzüntümü belirtmek isterim. Peş peşe aldığınız bu

haberlerden ötürü şaşkınlık ve paniğinizi gözlerinizde görebiliyorum

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


ve inanın sizi çok iyi anlıyorum. Ben bu çalışmaların sağlık boyutunu

yürüten ekibin başındayım. Bugün burada ilk kez yüz yüze tanışsak da

aslında tek tek hepinizin anatomisini, fiziki özelliklerini, kan gruplarını,

hormonlarını ve daha pek çok özelliğinizi yakinen biliyorum. Hepiniz

yeni kurulacak medeniyet için seçilmiş genç ve sağlıklı bireylersiniz,

kan uyumlarınızdan DNA yapınıza kadar incelendiniz ve özellikle her

ırkın devamını sağlamak adına çeşitli milletlerden hem sağlık, hem

eğitim ve kültür hem de farklı beceri ve yeteneklere sahip bireyler

seçmeye çalıştık ki; yeniden oluşacak toplum her konuda en üst

seviyede olsun”. Doktor konuşmasına devam ederken bir yandan da

arkadaşlarına kafası ile işaret etti. Profesör Kate elinde bir çanta ile

yerinden kalkarak gençlere doğru ilerledi ve her birinin önüne ikişer

kutu ilaç bıraktı.

“Arkadaşlar, bugün itibari ile sabah akşam bu kapsüllerden birer

tane almanız gerekiyor. İmmün sisteminizi güçlü tutup sağlığınızı

korumak adına bunları düzenli kullanmanız gerekiyor” dedi.

Dr. Hans Bader; “Beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor

sözü arkadaşıma devrediyorum.” diyerek yerine geçti. O otururken

bayrağı devralan Rus Bilim İnsanı Patya İvanov ayağa kalktı. Herkesi

selamlayarak Ruslara özgü donuk ifadesiyle konuşmaya başladı.

“Ben yeni dünyaya yapacağınız geçiş sürecindeki ihtiyaç

duyacağınız erzakların teminini ve konforunuzu sağlayan ekibin

başındayım. Hepinizin bildiği üzere kişisel her türlü bilginize vakıf

olduğumuz için dağın içindeki ambarda geçireceğiniz zaman diliminde

ihtiyacınız olabilecek her türlü erzak düşünülerek stokları yapılmıştır.

Sizlere yaşam alanı olabilecek ayrı bir bölüm hazırlandı. İçerisinde özel

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


olarak hazırlanmış giysiler de mevcuttur. Bu giysiler vücut ısınızı

koruyacak şekilde üretilmiştir. Çünkü dağın içinde tohumların uzun

süre bozulmadan muhafaza olması için hava sıcaklığının -18’lerde

seyretmesi gerekiyor.

Sizlerden belirli kurallara uymanızı istiyoruz. En önemli mesele

vücut ısınızı yüksek tutmak olduğu için her birinize koşu bandı verdik.

Günde en az birkaç kez tempolu yürüyüşler yaparak ya da koşarak

vücut ısınızı yüksek tutmanızı istiyoruz. Ayrıca hareket alanınız kısıtlı

olduğundan kilo almanızı istemiyoruz. Bununla beraber vücut

sıcaklığını artıracak gıdalar ve protein ağırlıklı bir beslenme programı

seçtik. Az önce hepinize verilen ve düzenli kullanmanız gereken

tabletler gibi gıda takviyelerinden ve vitaminlerden oluşan seçenekler

hazırlandı. İçeride sizi uzun yıllar idare edecek kadar gıda stoğu

bulunmakta, bölgenin özelliği nedeniyle burada bir şey

bozulmadığından bu konuda sıkıntı olacağını düşünmüyoruz.

Teknik anlamda her tür donanımın olduğu, dağın içindeki ve

dışındaki her türlü veriyi takip eden, verileri depolayan uydu destekli

bir bölüm var; buraya dağın kalbi de diyebiliriz. Burası güvenliğiniz

açısından çok önemli şu anda çarpmanın Dünya’nın hangi bölümüne

isabet edeceğini kestiremiyoruz fakat Svalbard; Kuzey Kutbu’nda

yaşamın olduğu son nokta. Bu nedenle buraya Dünya’nın tepesi de

diyebiliriz. Svalboard en az hasar alacak yer olarak düşünülen tek

bölgedir. Sizler için dünyanın nın birçok bölgesindeki mevsimleri, deprem

hareketlerini, doğal afetleri, yaşamsal hareketleri izleyip; verileri gün

gün takip edebileceğiniz teknik donanım sağlanmıştır. Çünkü

çarpmadan sonra Dünya’da kuvvetli bir deprem dalgası da

beklenmektedir. Bunların hepsi düşünülerek yapılan bu çelik yapıda

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


olası kuvvetli deprem dalgalarını en kolay şekilde atlatmanız için her

birinize titreşime duyarlı özel mukavemet tüpleri hazırladık. Deprem

anında bu tüpler ses geçirmeyen yumuşak izole bir malzeme ile

kaplandığından olası büyük depremleri en az sarsıntıyla ve en az

gürültüyle daha güvende atlatacaksınız.

Bayanlar baylar, özetle bizler AR-GE ekibi olarak Kıyamet

Ambarı’nı sizlerin güvenliği, sağlığı, psikolojisi, teknik k donanımı dahil

her ayrıntıyı göz önünde bulundurarak en titiz şekilde hazırladık. Bu

toplantı size içinde olduğumuz durumun vehametini anlamanız

konusunda sanıyorum açıklayıcı olmuştur. Bu proje üzerindeki gizlilik,

hassasiyet ve titizliğin sebebini daha iyi anladığınızı düşünüyorum.

Sizler için yorucu ve zor geçen bugünü burada sonlandırarak istirahat

etmeniz için toplantıya son veriyor bizleri sabırla dinlediğiniz için

teşekkür ediyoruz.” dedi.

Prof. Kate son kez söz alarak “ Sizler buradayken her birinizin

odasına birbirinizi daha yakından tanımanız için kişisel özelliklerinizin

ve bilgilerinizin olduğu tanıtım dosyaları bırakıldı. Ayrıca Svalbard

Küresel Tahıl Ambarı’nı daha iyi tanımanız açısından projeyi tanıtan

çizimlerin ve toplantıdaki detayların yer aldığı kapsamlı bir klasör

odalarınızda sizi beklemektedir.

Yarın sabah 8’de otelin önünden sizi servisler alacak. Bölgeyi

tanıtan küçük bir turdan sonra Tahıl Ambarı’na götürüleceksiniz ve

tüm dünyaya kapalı kapıların sizlere açılması için retina, ses tanımı

gibi kişisel verileriniz kapı şifrelerine kodlanacak. Ambarla ilgili yoğun

bir eğitim kampına alınacaksınız. Herhangi bir sorununuz olduğunda

anında giderilmesi açısından bizlere doğrudan ulaşabileceğiniz özel

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


telefon numaralarımız da odanızda mevcuttur. Sürecin başlayacağı

güne kadar birlikteyiz, her an yanınızdayız. Size güveniyoruz ve sizi

tanımaktan mutluyuz Nuh’un Çocukları” diyerek toplantıyı noktaladı.

AR-GE ekibi toparlanıp salonu terk etmeye hazırlanırken, masanın

etrafındaki gençler şaşkın, gergin, ne yapacağını bilmez halde

birbirlerine bakıyorlardı. Bilim ekibi adeta pimi çekilmiş bir bombayı

bu yirmi gencin kalbine bırakarak salondan çıktı. Hepsi, gerçek

olamayacak kadar çılgın bu rüyadan onları uyandıracak bir hamle

bekledi. Birbirinden inden medet bulamayan bu yabancı bakışlar uyanışa

yetersizdi.

(Devamı Aralık sayısında)

Meryem AKIN

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


aAZHyYkKmMaA’nNInN TtuUVaALlİ

Ayşe JUANEDA

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


BİrR HuUkKuUkKÇuUnNuUnN kKaALleEmMİnNdDeEnN

Av. İbrahim TAŞDEMİR

ARA GÜLER'İN ANISINA

Yıl 1975; Ağrı'nın Doğubeyazıt ilçesinde serbest avukatlığa

başladım. Meslek hayatımın ilk aylarında aşağıda gördüğünüz afişin

eczanelerde asılı olduğunu görünce, afişteki fotoğrafın Ağrı Dağı’nın

eteğinde çekilmiş olabileceğini varsayarak resimdeki kız çocuğunun

kim olduğunu araştırmaya başladım.

Araştırmalarım sonucunda bir ilaç firmasına ait ürünlerden

birinin reklamı için afiş olarak bastırılan bu fotoğrafın, Türkiye' de

bulunan tüm eczanelere dağıtılmış olduğunu tespit ettim. Fotoğrafı

çeken rahmetli Ara Güler’di. Fotoğraf önce bir yayın firmasına oradan

da ilaç firmasına satılmıştı. Böylece ilaç firmasının reklamları için

kullanılmaya başlanmıştı.

Yaptığım araştırmadan kısa bir süre sonra, ilgilinin halen

Topçatan (Kanîkork) köyünde ikamet eden, evli ve resimde görülen

yaşlarda çocukları bulunan H.A. adlı bir kadın olduğunu öğrenince,

kocası A.A. ile hemen temas kurdum. Fotoğraf için zamanında

kendilerine herhangi bir telif ücreti ödenmediğini, ayrıca onaylarının

da alınmadığını öğrenince, dava masrafları tarafımdan karşılanmak ve

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


davanın kaybı halinde karşı taraftan gelebilecek tazminat talebini

benim üstlenmem kaydıyla tazminat davası açtık.

Davalı ilaç firması bu fotoğrafı yayın firmasından aldıklarını,

fotoğrafın çekilme tarihi itibariyle hak talebinin zaman aşımına

uğradığını, iddia edip, davanın reddini istediler. Ayrıca fotoğraftaki

kişi ile davacının aynı kişiler olmayabileceğini, bu nedenle de davanın

reddedilmesi yönünde görüş beyan ettiler. Fotoğraf çekildikten

muhtemelen 10-15 15 yıl sonra kullanılan bir fotoğraf. Bir tazminat

talebine muhatap olmamak için çekildikten çok sonra, ticari bir amaç

için kullanılmış; burası tartışmasız.

Mahalli mahkeme, yapılan itirazalar doğrultusunda, ispat imkânı

olmadığı gerekçesiyle davayı reddetti. Yaptığımız temyiz başvurusu ile

karar, Yargıtay ilgili dairesi tarafından bozulunca, dava yeniden

görülmeye başlandı ve davacının mahkeme huzurunda, çeşitli

cephelerden çekilen yüz fotoğrafları, fotoğraf filmleri ve afiş ile

birlikte, bilirkişi incelemesi için bir güzel sanatlar akademisine

gönderildi. Üç kişilik bir bilirkişi heyeti, yaptığı inceleme ile şakak, göz,

burun ve ağız yapısı itibariyle, afişte kullanılan resmin davacıya ait

olduğuna dair rapor hazırladı.

Sonuç itibariyle, ilaç firmasının davamıza itirazları havada kaldı.

Davayı kaybedeceklerini anlayınca avukatları aracılığıyla bizimle

anlaşarak haricen ödeme yapmayı teklif ettiler. Ciddi bir firma olan

ilaç firması, bilmeyerek bir hak kaybına sebep olduklarını belirterek,

bir mahkûmiyet kararı ile muhatap olmak istemedikleri için, bizim

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


talep ettiğimiz miktarı ödedi. Biz de davadan feragat ettik ve böylece

bu ihtilaf son buldu.

Aşağıda gördüğünüz çerçeveli fotoğraf hâlen kardeşimin

bürosunun duvarında asılı bulunmaktadır. Bu olayı anlatırken, değerli

fotoğraf sanatçısı ARA A GÜLER'i rahmet ve saygı ile anmak istedim. Nur

içinde yatsın.

Av. İbrahim TAŞDEMİR

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


uUnNuUkK yYILldDIZI

Yeliz UNUK

İLK BULUŞMA

EDEBİYAT ÜZERİNE

Yazarımız, George Orwell

Merhaba Edebiyat Severler!,

Edebiyat aşkımız içimizde var olduğu sürece,

edebiyatın her

alanında olmaya çalışacağız. Şu an ki durağımız olan ve edebiyat adına

birçok güzellikleri siz okuyuculara sunacağına inandığım, Tarz

Edebiyat Dergisi’nde sizlerle buluşmaktan mutluluk luk duymaktayım.

Bir edebiyat dergisi okumak, bir edebiyat dergisinde yazmak

veya bir edebiyat dergisi yayınlamak, aslında, hayata her alandan

bakmak ve yaşamda bulunan her olgu ve olaylardan bahsetmektir.

Bunun sebebi insan duygu ile yaşayan bir varlıktır ve yaşamı boyunca,

duygularını ifade etme ihtiyacı duymuştur. Kendini en yalın ifade

etme şekli zamanla yerini, edebiyatın açtığı pencereden, duygu ve

düşüncelerin güzelliklerine bırakmıştır. Şiirin, romanın, öykünün,

tiyatronun, sinemanın, makalenin olmadığı bir dünya hayal edin.

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


Edebiyat bize yaşayamadığımız ya da yaşamımızda farkına

varamadığımız, güzellikleri sunar.

Edebiyat olmasaydı ne olurdu, hiç düşündünüz mü?

Edebiyat olmasaydı, hissedemezdik, sevemezdik, bedenimizin

var olmasının gayesi ve yansıması olan ruh ve duygu hallerimizi

tanıyamayıp ifade edemezdik. Oscar Wilde’nin çok sevdiğim bir sözü

vardır. “Edebiyat, hayatı taklit etmez, hayatın önünde gider, ona

istediği biçimi verir.” Aslında bu tespit aynı zamanda, görünenin,

duyulanın ve hissedilenin, edebiyatın süzgecinden geçerek aldığı

durum, hayatın gerçekliği olsa da, ifade yönünden duyguların

yalınlığının, en zengin şeklini almasıdır. Bana ayrılan bu köşede,

okuduğum ve okunmasına inandığım kitaplar hakkında, her açıdan

bilgi ve yoruma yer vereceğim.

Bireyi ve toplumu var olmasının asıl gayesini oluşturan değerler

bütününü, edebiyat çatısı altında toplayarak,

edebiyatın, o güzel

anlatış dili ile yaşam sevincinize ve yüreklerinize dokunabilirsek ne

mutlu bize. Sizlere, yakın zamanda, okuduğum, İngiliz Yazar George

Orwell’ın, “Edebiyat Üzerine” adlı kitabından bahsetmek istiyorum.

Eserlerinde gerçek yaşamın çetin çelişkilerini, çarpıklık ve zo

rluklarını yansıtma cesaretini gösteren George Orwell, Edebiyat Üz

erine’de bu kez edebiyat dünyasının iç

yüzünü gözler önüne seriyor bu kitabıyla.

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


İngiliz Edebiyatı’nın önemli yazarlarından olan Eric Arthur Blair veya

daha bilinen takma adıyla George Orwell, 25 Haziran 1903 yılında

Hindistan'da dünyaya gelmiştir. Asıl adı Eric Arthur Blair olan yazar bu

adını çok kullanmamıştır… En çok, dünyaca ünlü “Bin Dokuz Yüz

Seksen Dört” adlı romanı ve bu romanda yarattığı Big Brother (Büyük

Birader) kavramı ile tanınır. Eserlerinde yer alan netlik, zekâ,

toplumsal adaletsizliğe karşı farkındalığı,

edebiyatta ta onun imzası

niteliğindedir.

Eric, kendisinden beş yaş büyük olan ablası ile birlikte şiir

okumaya ve yazmaya başladığında henüz bir çocuktur. Okulda

gösterdiği üstün başarı sayesinde Kral’ın bursuyla ünlü Eton Okulu’na

transfer olur. Bu sayede “Brave New World – Cesur Yeni Dünya”nın

yazarı Aldous Huxley’in de öğrencisi olacaktır. Maddi imkânsızlıklar

nedeniyle Eric eğitimini tamamlayamadan polis teşkilatında göreve

başlar. Yedi yıl boyunca anneannesinin yaşadığı Burma adasında

“düzeni” koruyacaktır. Genç adam en sonunda İngiltere’ye geri döner.

Artık hayalinin peşinde koşacak ve bir yazar olacaktır. İki yıllığına

Paris’e giderek sefaletin ne demek olduğunu biraz da Fransız usulü

yaşar. Parası çalınır, aç kalır, bulaşık yıkar, bir tas çorba için kilise

kapılarında kuyruğa girer. Dayanacak mecali kalmayınca evine dönüp

ailesine sığınır. Evine dönüp ailesine sığınacak, Burma’da gördüğü

vahşeti, Londra ve Paris’teki fukaralığı yazmaya başlayacaktır.

Eric Arthur Blair romanlarını “George Orwell” takma adıyla

yayınladı. Eserlerini yazarken kendi kurallarından ödün vermedi;

yazma zanaatına ilgi duyan hayranları için şu tavsiyeleri hazırladı.

“Daha önce kullanılmış metaforları tekrarlamayın. Kısası varsa, uzun

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


kelimelerden daima kaçının. Gereksiz kelimeleri cümlenizden hemen

çıkarın. Aktif dururken pasif anlatıma ne gerek var? Yabancı kelimeler,

bilimsel semboller yerine basit olanı seçin.İllaki kurallarınız olacaksa

kendi kurallarını kendiniz koyun, başkalarını taklit etmeyin.”George

Orwell, roman, deneme ve fabl gibi çeşitli türlerde eserler yazmıştır.

vermiştir. Sade bir üslupla derin gözlem yeteneğini konuşturmuştur.

George Orwell’in, kaleme almış olduğu, Edebiyat Üzerine adlı eseri,

22 adet denemeden oluşuyor. Bu denemeler, romanları

savunmasından, popüler kültürün edebiyata dayatmasından, yazar ve

şairlerin, düşüncelerini yaşayamamasından, kitap fiyatlarının yüksek

olmasından ve bir yazarın toplumda karşılaştığı sorunlara değiniyor.

Orwell'in düşünce yapısı olarak, nasıl bir eşitlik, adalet, edebiyat ve

özgürlük aşığı olduğunu bu kitapta görebilirsiniz.

Eser, farklı konuları bir araya getirerek edebiyat kapsamında ele

alıyor. İnsan her şey hakkında yazabilir mi ki? sorusunu bir kez daha

irdeliyor?

Edebiyat Üzerine adlı eser, bu bağlamda yazılabilen ve

yazılmış olan, neyin yazılıp yazılamayacağı konusunda fikirler

sunmaktadır. Orwell bir eseri değerlendirip eleştirirken, “edebî ahlak”

hususuna önem verir. Kitap, ülkelerin birbiriyle olan ilişkilerini,

yönetim sistemlerini ve vicdani durumlarını ele alıyor. Kitaptaki şu

cümleler, biz insanoğlunun, farkındalıklarımızı rafa kaldırarak, anın

tadını, doyumun ve hazzının aldanışı içinde, geleceğimizi çaldığımızı

anlatan daha doğru cümleler olamazdı sanırım.“Bir yabanarısı

tabağımdaki reçele dadanmıştı, ben de onu ortadan ikiye böldüm. Hiç

aldırmadı, kesilmiş yemek borusundan ince ince reçel akarken

yemeğine devam etti. Ancak uçup gitmeye kalkışınca başına gelen

korkunç şeyin farkına vardı. Çağdaş insanın durumu da tıpkı böyledir.

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


Kesilip atılan onun ruhudur ve belli bir süre -belki de yirmi yıl boyunca-

bunun farkına varmamıştır.”

George Orwell’in eserleri arasında “Paris ve Londra’da Beş

Parasız, Burma Günleri, Papazın Kızı, Zambak Solmasın, Wigan İskelesi

Yolu, Katalonya'ya Selam, Aspidistra, Daralma, Hayvan Çiftliği, Bin

Dokuz Yüz Seksen Dört” yer almaktadır.

Eğer Orwell'in düşüncelerini daha da yakından öğrenmek

istiyorsanız, edebiyata ilgili ve deneme okumayı seven biriyseniz, bu

kitabı okumanızı tavsiye ediyorum. Edebiyat, insanların birbirlerini

daha iyi anlamalarının amalarının yolu, kültürlerin birlikteliğinin vazgeçilmez

köprüsüdür. Bir sonraki edebiyat güzelliklerinde buluşmak dileğiyle,

esen kalın.

Yeliz UNUK

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


GeEZİ-yYOrRuUmM

Fatma Ören SÜMER

MEVLÂNA ve DÖRT KAPININ GİZEMİ

Yolculuğa çıkmalı insan arada bir. Kimi zaman kendi içine, kimi

zaman yaşadığı şehre, ülkeye, dahası yeryüzüne...

Mekânların insanın üzerinde hem maddi, hem de mânevi tesiri

büyüktür. Şifâdır kimi zaman mekânlar; iyileştirir, doyurur, doldurur,

tamamlar. Yalnız gözle görmek değildir mekânlarla kurulan ilişkiyi.

Mekânların ruhu da sirayet eder insana. Bulunduğu yere göre

etkilenir insan; kişilik ve kimlik kazanır.

Mânevî olarak derin ve güçlü bir mekândan, bir mâbetten, beni

çepeçevre saran iz düşümlerinden bahsetmek istiyorum; Mevlâna

Celâleddin-i i Rûmî Hazretleri’nin türbesinden. Öncelikle bu gönül

insanının mânevi havasının tüm şehre, yani Konya’ya yansıdığını

görüyorsunuz. Mekâna doğru adımlarken sokakları, Selçuklu tarihinin

ve mimarisinin hâlâ ayakta duran eserleri eşlik ediyor size. Âdeta ön

hazırlık yapıyor ruhunuzda mânevi huzura varmadan önce. Geniş ve

ferah bir alan karşılıyor, huzur ikram edercesine. XVI. yüzyıldan kalma

olduğu tahmin edilen, kaynaklarda Câmi-i Cedîd, Câmi-i Şerîf-i Sultan

Süleyman şeklinde kaydedilmiş, daha a sonra bitişiğinde II. Selim’in inşa

ettirdiği imâretten dolayı II. Selim’e mâl edilerek, Sultan Selim Camii

olarak anılan, narin detaylarıyla dikkat çeken cami süslüyor bu alanı

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


ve hemen yanında görkemli kubbe-i hadrâ; yeşil kubbesiyle

mevlevîhane durur karşımızda. Mâbed yüksek avlu duvarları ile

çevrelenmiş ve mâbede giriş dört kapıdan sağlanıyor.

Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled’in, Selçuklu Sultanı

Alaaddin Keykubad tarafından Konya’ya davet edilmesi üzerine

kendilerine tahsis edilen sarayın bir bahçesi olduğu söylenir bu alanın.

Bahaeddin Veled, Mevlâna ve oğulları vefâtlarından sonra buraya

defnedilmişler. Zamanla Osmanlı padişahlarının yaptıkları eklemelerle

bir külliye halini almış. (Üç kıtaya yayılan yaklaşık 140 mevlevîhanenin

yönetildiği yerdir aynı zamanda burası). Dergâh büyümeye başlayınca

çevresi de cazip hâle gelmiş, yerleşim artmış, küçük bir şehir oluşmuş.

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


Bilindiği gibi Mevlana’nın

erkek oğulları tarafından gelen

erkek evlatlarına “Çelebi” denir.

Bunlar dergâhın kuzey batı

tarafından bulunan

mahallede

oturmaya başlamışlar, bu yüzden

buraya Çelebi Mahallesi denilmiş,

bu mahalleden gelenlerin girdiği

kuzey kapısına da Çelebiyân Kapısı

denilmiş.

İkinci kapı dergâhın

kuzeydoğu yönünde bulunan

“Küstehân Kapısı”dır. Basık

kemerli söveleri mermer bir

kapıdır bu. Mevlânâ’nın 21.

kuşaktan evlâdı Celâlettin

Çelebi’den ebi’den bu kapının adının

“Küstehân Kapısı” olduğu

öğrenilmiş. Kapının bu ismi

alma nedenini de şöylece

izah etmiş Çelebi:“Hatalar

zincirine devam eden ve bu

nedenle

dergâhtan

uzaklaştırma cezası alan dervişler, akşam ezanından sonra bu kapıdan

çıkartılırdı. Bu nedenle bu kapıya, “Küstehân Kapısı” adı verilmişti.”

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


Bir diğer kapı da

dergâhın batısında yer alır.

Bu kapı da ahşaptan

yapılmış, kemeri basık, iki

kanatlı, söveleri mermerdir.

Ve kanatlarının üzerlerinde,

bronzdan

yapılmış

tokmaklar bulunur. Esasen

ana giriş kapısıdır ama

dervişlerin de girip çıktıkları

kapı olduğu için, bu kapıya

“Dervişân Kapısı” da

denilmiştir.

Gelelim son kapımız olan

Hâmûşan kapısına. Farsçada

mezarlıklara ara susanlar yurdu ve

susmuşlar anlamına gelen

hâmûşâne veya hâmûşan denir.

Geçmişte bu kapı, hemen önünden

başlayan üçler mezarlığına

açılırmış. Bu nedenle dervişler bu

kapıya “Hâmûşân Kapısı” demişler.

II.Abdülhamid’in mermer üzerine

işlenmiş tuğrası kapının hemen

üzerinde durmaktadır. Âdeta atalarınızı unutmayın dercesine...

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


Evet, sanırım bizler birçok hata yapan, hatalarından da ders

çıkarmayan cürümkârlar olarak -yaşıyor olsaydı- Küstehân Kapısı’ndan

girerdik gönül sultanın huzuruna.

Ama şunu bilmek biraz serinletiyor insanın yüreğini; “Ne olursan

ol yine gel!” değil miydi gönül sultanın düsturu? Bu hoşgörü, mekânın

her köşesine sirayet etmişti âdeta. Avluya girdiğiniz zaman tarifsiz bir

huzur, ince bir heyecan doluyordu insanın ruhuna. Zarif işçiliği ve ince

detaylarıyla bir şadırvan süslüyor mabedin bahçesini ve hemen

karşısında tedrisat hücreleri, semâheneler ve mescid bölümleri bu

mânevi ortamın tamamlayıcısı olarak yer alıyor. Şadırvanla arasında

kalan bölümde selsebil çeşmesi bambaşka bir hava katıyor bu

güzelliğe. Sonra o görkemli kapı karşılıyor sizi. Ahşabın asaleti,

ustaların maharetiyle işlenmiş desenleriyle, buyurun letâfete,

buyurun nezakete, buyurun muhabbete diyerek mânevi huzura

çağırıyor sanki kapıya gelenleri...

İçeriye girince hüzün ve sevinç arası bir duygu sağanağı yayılıyor

ruhunuza. Huzura çıkmanın sevinci, dönemine rast gelememenin

hüznü... Uzun uzun kalmak istiyor insan, hoşgörünün rayihası sinsin

diye benliğine. Ve aklımın bir köşesinden şunlar geçiyor; Nereden

nereye geldi insanlık... İç çekiyorum biraz derinden. Biz bu güzel

hasletleri ne zaman kaybettik? Zamanda ilerlerken, insanlığa dair

güzellik elbiselerini birer birer çıkardık. Muhabbete yönelmeyeli,

yoksul kaldı insanlığımız, çıplak kaldı vicdanımız, aç kaldı ruhumuz…

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


Bu duyguların karantinası altında dolaştım mâbedi. Tefekkür

ettim, temaşa ettim içeride bulunan mübareğin, âlinin, diğer hizmet

ve ilim ehlinin kabr-i şeriflerini. Bunun yanında o günden bugüne

gelen kıymetli eserleri...

Ciğerlerime çektiğim huzur, ruhuma depoladığım hoşgörü,

üzerime sinen muhabbetle çıktım dergâhtan. Samimiyetsiz şehirlerin

ve hoşgörüsünü kaybetmiş insanlığın üzerine, bütün bu güzellikleri

yüksek bir yere çıkıp savurmak geldi içimden.

Fatma Ören SÜMER

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


BİZİmM kKaALleEmMLleErR

GİRDAP

Bir mavzerin sesine benziyordu gidişin

Yüreğimden vuruldum ölüyorum

olmuyor!...

Reva mı yalnızlığa beni mecbur edişin?

Sensizken uzaklara dalıyorum olmuyor!...

Beynim çıkmaz sokakta düşüncemse

firarda

Oturup hesap ettim cümle varım zararda

Kibirli tavırların gelip beni kırar da

Hırsımdan kahrederek gülüyorum

olmuyor!...

Beni benden alırdı yüzündeki âfetin

Baharımı çalardı o cambaz marifetin

Kendine hayran hayran baktırdı letafetin?

Ardından kuzu gibi meliyorum

olmuyor!...

Uzlaşmak imkansızdır hasretin derin yara

Sevdanla baştan başa uğruyorken hasara

Gözyaşım ağlamaktan benziyorken pınara

Vuslat denen fidanı suluyorum

olmuyor!...

Yerle yeksan eyledin ümit dolu fikrimi

Bedduaya dost ettin sevgi dolu zikrimi

Şöyle ağız tadıyla ettirmedin şükrümü

Beş vakit mutluluğu diliyorum olmuyor!...

Tefekkürün bunaltsa gene sana koşardım

Leyla'sını kaybetmiş Mecnun gibi

yaşardım

Kabıma sığamadan volkan gibi taşardım

Sevginin şiddetiyle doluyorum

olmuyor!...

Aşkın marifeti çok, derin olur girdabı

Terkettirir izanı hak gösterir serabı

Ömrümün yekûnünden ödediğim hesabı

Yazıyorum olmuyor, siliyorum

olmuyor!...

Ziyâ NÛRDAN (Turan ÇAKMAK)

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


SANA OLAN ÖZLEMİM

Bu gün günlerden yağmurlu bir pazar

günü..

Kasım ayının soğuk bir sabahı..

Özlemlerim..

Ne desem, nasıl anlatılır yalnızlığım,..

Bir sevgi düşledi bu ürkek yüreğim. Ben

de severim diye..

İçimde öyle büyük sevda besledim..

Kendimce..

Bir sürü insan etrafımda var ya,.. Sen

bakma içi boş bir sürü anlamsız, onlar..

Kaptırmışlar kendilerini, hay huy,

gidiyorlar...

Ben yine sensizim. Paramparça, sessiz

sedasız.

Hasretin vurdu yine kıyılarıma.

Hırçın dalgalar misali..

Yine ıslandım, sırılsıklam...

Oysa sana sol yanımı vermiştim, al bu

yürek senin demiştim.

Benim dünyalardan öte en

değerlimdin..

Güvendiğim, yoldaşım sırdaşım, can

arkadaşım dediğim.

Hiç beklemediğim bir anda çekip

gittin…

Deli, diyorlar bana sokakta görenler.

Yüreğimdeki kor hasreti, nereden

bilsinler.

Gezdiğimiz sokaklarda, kaldırımlarda

sahil boyunca

Senden bir parça iz arayıp sordum

gelene geçene.

Ama nafile, ne bir bilen var seni, ne bir

gören..

Yine boynu bükük döndüm geriye..

Büyülü bir sevda masalını

yazdım bitmeyen satırlarıma hece

hece, mısra mısra...

Kimi yarım kaldı, yazamadım..

Ellerim titredi, gözlerim doldu...

Seni özlerken yalnızlığın dibine

vurdum....

Zeynep KILIÇ

Dün esen Kasım rüzgarıyla kokun geldi

burnuma içimi titrettin..

Geldi dedim, geldi İstanbul'a..

Tarifsiz bir heyecan dolu yüreğime..

Sadece boş bir hayal kırıklığı yarattı...

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


SONUDUR SONU

Sükut et sabrını nefsinle dene

Gerek yok Dünya’da nefrete kine

Doyulmaz muhabbet edilen cana

Öfke insanlığın sonudur sonu

Bil ki her yaratılan Mevlam’ın nuru

Yaşarken Dünya’da canlıyı koru

Başarabilmektir içteki zoru

Nefret insanlığın sonudur sonu

Olmasın canlıya cansıza zulüm

Her canlı kendi için de bir ilim

Bedenin aslı toprak, sonu ölüm

Şiddet insanlığın sonudur sonu

Nefsine uyarsan bak sonun hüsran

Öfkenin sonunda olursun pişman

Hepimiz kusurla dolu bir insan

Hiddet insanlığın sonudur sonu

Kıskanma zengini, beden güzeli

Böyle yazmış Mevlam, böyle tecelli

İyilik insanın halinden belli

Haset insanlığın sonudur sonu

Erol kırma Hak’tan olan bir canı

Hak öz nurundan yarattı insanı

Kötülükle bozma yalan dünyanı

Cennet insanlığın sonudur sonu

Erol AVCI

HİCRAN YAŞLARI

Benim neme gerek şu dağ başları

Ezelden fermanı veren olmasa

Sızar mıydı gözden hicran yaşları

Bize böyle revâ gören olmasa

Sol yanımı yakar elim bir yara

Başlar sefil hümâ ah ile zâra

Düşmezdim bu denli yakıcı kora

Dört yandan üfleyip duran olmasa

Fıtratımı mayaladı yoğurdu

Sebep kıldı anam beni doğurdu

Garip gedâ cilvesinden soğurdu

Dert içinde derman veren olmasa

Umudum bakidir davet çilesi

Kolay bilinmiyor nefsin hilesi

Olmazdım bu denli kulu kölesi

Aşk ile kanıma giren olmasa

Sitem nameleri yazardım amma

Verdiği çileden bezerdim amma

Yasak vadilerde gezerdim amma

Kalbimi kuşatıp saran olmasa

Gönül Dili'm ümid eder yarından

Aşk iki kanatlı nârı nurundan

Geç gayrı hesaptan zarar karından

Aşk baykuşu ötmez viran olmasa

Hatice ŞAHİN

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


HASRET

Tenime yağıyor bu şehir, bu caddeler

Hüzün ve hüsran sarmalı sokaklar

Ruhuma vuran yağmur değil,

Susuyorum, yine biçare sessizliğime!

Yüreğimde hasret vagonları katar

katar, yetmiyor cümlelerim,

susuyorum!

Sakın, son kez elini kaldırıp mendil

sallama, yapma !

Yine karanlık, tünellerden geçerken,

sen gelgeçsin gözlerime..

Söyle nasıl görsün güneşi göğün

mavisi? Kararmış biliyorum

Hiç olacağım, hiçliğe gidiyorum.

Sonsuz meçhullere gidercesine hep

hiçtim!

Sorma bana hiçliği, benden başka

kimbilir..?

Kara bulutlardan sonra öyle yorgunum

ki,

Bilmiyorum, tamamlanmış bir hayat

gibiyim işte,

Hiç güneşi tanımadım, görmedim

göğün yıldızlarını

Nasıl hayal edebilirdim ki

samanyolunu,

Ben göğü hep gri gördüm,

Hiç mi ay doğmadı demeyin!

Ben hiç tanımadım.

Tenime yağıyor bu şehir, bu sokaklar,

caddeler ıslak...

Sokak lambaları bile hüzünlü şarkılar

dinliyor..

Nereye baksam sanki tufan...

Herşey sanki yerinden göç etmiş, son

fırtınada

Son güftesi çalıyor yüreğimde,

sensizlik...!

Necla KARATEKİN

Dallarıma tüneyen kader çıkmazı;

Eyletme ömrümü hain elinde.

Bir damla meşk-i civan dâmlasın keder

suyuma,

Yıkasın ağu dallarını en deli yerimden,

Ver elime kelebek kanatlarına astığım

vuslatı,

Gönlümü uçmaya revan eyle.

Açsın tenimde can çiçekleri.

Hoyrat zamanları akıt sin'imden

Cenneti ruhuma ayan eyle...

Suna Türkmen GÜNGÖR

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


ANKARA SİYAH BİR GÜL BIRAK

Bir bak da gör karşındaki yıkılmış

eserini,

Sen başlattın bu firkatin dönülmez

seferini,

Ellerinle sen kazmıştın bu aşkın

makberini,

Bari siyah bir gül bırak makberimin

üstüne.

Senin için seven kalbin umudunu

söndürdün,

Gidişinle nevbaharım sonbahara

döndürdün,

Ne bıraktın kâm alayım ne de bir kez

güldürdün,

Bari siyah bir gül bırak makberimin

üstüne.

Gönül iflah olmaz artık kederlerle

yoğruldu,

Hazanda yaprak misâli çaresizce

savruldu,

Boşunaymış bunca sevda hüzün ile

son buldu,

Bari siyah bir gül bırak makberimin

üstüne.

TÜKENSİN

Dinle yavrucuğum öğüdüm sana.

Sapma adaletten başka bir yana.

Yalan tatlı gelir nefsinle cana.

Doğruyu yazmazsa kalem tükensin.

Yiğidin ipleri namert elinde.

Ar, namus kalmamış yâdın dilinde.

Yırtık şalvar giyer durmaz belinde.

Aslı' ya benzerse Kerem tükensin.

Yalan sakız olmuş döner ağızda.

Nine altmışında, gözü yağızda.

Dede yetmişinde, aklı genç kızda.

Hakk yoldan çıkarsa hakem tükensin.

Yakıldıysa orman bina uğruna.

Satıldıysa kızlar zina uğruna.

Açıldıysa yollar sine uğruna.

Kıyameti kopsun âlem tükensin.

Dilinin yuları hep sende olsun.

Hırsızın cepleri parayla dolsun.

Hisari'yim bırak it iti bulsun.

Hakikat demezse kelam tükensin.

Ömür GÜRBÜZ

Ahmet VURAL

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


MAZLUMUN AHI

Suya indim dere bulanık akar

Aslan yatağında çakal mı yatar?

Dost kadrini bilmez arkandan satar

Mertlik tezgahında çakal mı yatar.?

Zalimin kuyusu dibine derin

Nerde ahd-ı vefa can diyenlerin?

Hepsi birer birer yok olup gitti

Vefa yollarında vefasız yatar.

Mazlumun gittiği Hakk'ın yoludur.

Herkes eşit gelir Rabbin kuludur,

Yüreği asalet mertlik doludur

Mertlik tezgahında hain mi yatar?

Gün olur da batar zalimin zulmü

Batıl zail olur sürmez ömrünü,

Gözü kör gidiyor görmez önünü

Batıl karanlığı aydınlık tartar.

Abidin sözünü söyleyip durur

Karanlıklar bir gün aydınlık olur,

Mazlumların ahı zalimi vurur

Mazlumlar yolunda zalim mi yatar?

NASIL ANLATSAM

Nasıl anlatsam âh hâl-i melâlim

Gönül feryâdının sultânısın yâr

Gözümden gitmiyor eşsiz hayâlin

Sabahsız kalbimin külhânısın yâr

Ezelden vurgunum ey mihr ü mâhım

Leyâlim bitmiyor olmaz sabâhım

Bu sevdâ çâresiz baht-ı siyâhım

Perîşân hâlimin dermânısın yâr

Yanan pervânenin yoktur sefâsı

Tükenmez bülbülün aşk-ı nevâsı

Çekilmez güllerin cevr-ü cefâsı

Garipler göynünün ihvânısın yâr

Harâbat ehliyim yoktur diyârım

Gülün hârındayım dinmez fizârım

Sararmış bağlarım ötmez hezârım

Şu vîrân gülşenin fermânısın yâr

mefâîlün/mefâîlün/feûlün

Necibe Taşkın ÇETİNKAYA

Fakioğlu ABİDİN

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


DERMANI OLMAYAN DERTLER

EKLEDİM

Bir haber çıkmadı gönül yolcumdan

Yolcusu olmayan hanı bekledim

Çok dersler çıkardım her bir acımdan

Dermanı olmayan dertler ekledim

Bu aşkın üstünden çok sene geçti

Ben tamam dedikçe o gene geçti

Her sene kalbimi ortadan biçti

Dermanı olmayan dertler ekledim

Gözlerim o yare hasret gidiyor

Dilimden düşmüyor içim eriyor

Dedim ya bir tanem sensiz olmuyor

Dermanı olmayan dertler ekledim

Aşkın filizlendi gün gün içimde

Kanıyor yüreğim başka biçimde

Pekgüleç sen varsın gönül göçümde

Dermanı olmayan dertler ekledim

SU AKAR GÖZ BAKAR

İstedim olmadı deme

Kızıp galeyana gelme

Kendini kadersiz bilme

Yeter ki sen Hak'tan dile

Sanki dersin kıyâmettir

Gördüklerim alâmettir

Sabrın sonu selâmettir

Yeter ki sen Hak'tan dile

Su akar yolunu bulur

İyi niyet kabul olur

Bakarsın sonu hayrolur

Yeter ki sen Hak'tan dile

Mensure KAYA

Güler PEKGÜLEÇ

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


TtaArRİHTteE kKaASImM

Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, biraz hüzün, biraz matem ile

yoğurarak andığımız ayın adıdır… İlave olarak; KKTC’nin ilanı ile yavru

vatanın Cumhuriyet Bayramı ve yine ülkemize ait olan Öğretmenler

Günü de bu ayının içindedir.

1 Kasım- Hayatımıza doğrudan etkisi olan olaylardan biri, 1928 yılında

yeni Türk alfabesinin kabulüdür.

“Artık demir almak günü gelmişse zamandan

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan” dizelerinin de sahibi,

mütefekkir, yazar, siyasetçi ve diplomat olan şairimiz, Cumhuriyet

dönemi Türk şiirinin en büyük temsilcilerinden biridir. Şiirleri Divan

Edebiyatı ile modern şiir arasında köprülük görevi üstlenmiştir. Türk

edebiyat tarihi içinde “dört aruzcu”dan biri olarak kabul edilir. Ahmet

Agâh doğum adı ile 1884 yılında Üsküp’te dünyaya gelen Yahya Kemal

Beyatlı, 1958 yılının 1 Kasım günü İstanbul’da hayatını kaybetti.

3 Kasım- Latin Edebiyatı’nın “gümüş çağı” önemli şairlerinden Romalı

Marcus Annaeus Lucanus M.S. 39 yılında doğdu.

Avarca yazan en tanınmış yazar ve şair Resul Hamzatov, 2003 yılında

hayatını kaybetti.

4 Kasım- İtalya’nın ve dünyanın en tanınmış opera binalarından biri

olan San Carlo Tiyatrosu 1737 yılında açıldı. Avrupa’nın en eski lirik

opera binalarından biridir ve hala kullanımdadır.

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


5 Kasım- Daha sonraları popüler kültürün ve kapitalizmin en önemli

silahlarından biri olan televizyon reklamlarının ilki 1930 yılında

Londra’da gösterildi…

Hakkında çok şey söyleyebileceğimiz, siyasetçi, gazeteci, yazar şair

Bülent Ecevit 2006 yılında hayatını kaybetti.

6 Kasım- Senfoni, opera, bale, enstrümantal ve oda müziği ile şarkı

gibi birçok tarzda eser vermiştir. Günümüz klasik müzik repertuarında

yer alan en popüler konser ve gösteri müziklerini yazmış olan

romantik dönem Rus klasik müzik bestecisi Pyotr İlyiç Çaykovski, 1893

yılında St. Petersburg’da hayatını kaybetti.

9 Kasım- “Babalar ve Oğullar” olarak Türkçeye çevrilmiş romanın da

yazarı olan, İvan Turgenyev, 1818 yılında Rusya’nın Orel kasabasında

doğdu.

İslam âlimi, şair, filozof ve politikacı… Şiirleri çağdaş Urdu ve Fars

Edebiyatı’nın en önemli yapıtlarındandır. ‘Allâme İkbal’ olarak da

bilinir. Hindistan'daki Müslümanların bağımsızlık mücadelesini ilk defa

dile getiren Muhammed İkbal, 1877 yılında Pakistan’ın Sialkot

şehrinde doğdu.

Popüler bilim kitaplarıyla ve yazımında yer alıp sunduğu ödüllü

televizyon dizisi Cosmos ile dünya çapında tanınan Gökbilimci Carl

Edward Sagan 1934 yılında doğdu.

10 Kasım- Kurtuluş Savaşı'nın önderi, Türkiye Cumhuriyeti'nin

kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye saati

ile 9.05'te Dolmabahçe Sarayı'nda, 57 yaşındayken hayata gözlerini

yumdu. Türkiye'de ulusal yas ilan edildi.

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


11 Kasım- Kitapları bütün zamanların en çok satanlarından olan ve

dünya klasikleri dendiğinde ilk akla gelen yazarlardan Fyodor

Mihayloviç Dostoyevski, 1821 yılında Moskova’da doğdu.

Van Gogh'un "İrisler" tablosu, 1987 yılında New York'ta 51 milyon

dolara satıldı.

Ülkemizde büyük ilgi gören “Çağrı” ve “Çöl Aslanı Ömer Muhtar”

filmlerinin de yönetmeni olan Suriye asıllı Amerikalı film yönetmeni

Mustafa Akkad, 2005 yılında Ürdün’de hayatını kaybetti.

13 Kasım- “Tüm nesnelere sevgiyle yaklaşan ressam” olarak nitelenen

ve nahif özellikler taşıyan, figüratif bir anlayışla gerçekleştirdiği

toplumsal içerikli yapıtlarıyla tanınan ressam Nedim Günsür, 1994

yılında İzmir’de hayatını kaybetti.

14 Kasım- ‘İdealist diyalektik kuramı’nın kurucusu ve bugün bile

tartışılan Alman filozof, Georg Wilhelm Friedrich Hegel 1831 yılında

hayatını kaybetti.

İlk Türk filmi sayılan "Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı” 1914

yılında Fuat Uzkınay tarafından çekildi.

“Ağlasam sesimi duyar mısınız,

Mısralarımda;

Dokunabilir misiniz,

Gözyaşlarıma, ellerinizle?” dizelerinin de yazarı olan,

Edebiyat

tarihimizin önde gelen isimlerinden Orhan Veli Kanık, 1950 yılında

İstanbul’da hayatını kaybetti.

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


15 Kasım- KKTC'de Cumhuriyet Bayramı.

16 Kasım- Türk Hattat tat ve Devlet Adamı, Kazasker Mustafa İzzet Efendi

1876’da hayatını kaybetti.

Merkezi ABD'de bulunan Uluslararası Şiir Forumu, 1967’de Fazıl

Hüsnü Dağlarca'yı yaşayan en büyük Türk şairi seçti.

18 Kasım- 7 ciltlik “Kayıp Zamanın İzinde” adlı eseri ile de tanınan

Fransız Yazar Marcel Proust, 1922 yılında hayatını kaybetti.

19 Kasım- Yaklaşık 600’ün üzerinde bestesi ile bilinen Avusturya’lı

besteci, Franz Schubert, 1828 yılında hayatını kaybetti.

20 Kasım- Dünya Edebiyatı’nın en önemli yazarlarından Rus Romancı,

Lev Nikolayeviç Tolstoy 1910 yılında hayatını kaybetti.

21 Kasım- Fransız Flozof Voltaire, 1694 yılında doğdu.

Türk Piyanist İdil Biret, 1941’de doğdu.

22 Kasım- “Beyaz Diş” “Demir Ökçe” gibi 50’den fazla kitabın yazarı

olan Amerika’lı yazar Jack London 1916 yılında hayatını kaybetti.

Türk Yazar Sevgi Soysal, 1976 yılında hayatını kaybetti.

24 Kasım- Türkiye’de Öğretmenler Günü…

Aydınlanmanın erken dönem düşünürlerinden olup, 17. yüzyıl

felsefesinin en önde gelen rasyonalistlerinden biri olarak kabul edilen

Hollandalı filozof, Baruch Spinoza, 1632 yılında doğdu.

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


25 Kasım- “Çalıkuşu” romanının da yazarı olan, edebiyat tarihimizin

en önemli isimlerinden Reşat Nuri Güntekin, 1889 yılında İstanbul’ da

doğdu.

“Orhun Kitabeleri” Kopenhag Üniversitesi Genel Dilbilimi Profesörü

Wilhelm Ludwig Thomsen tarafından 1893 yılında okundu. Daha

sonra Thomsen, Orhun Alfabesi’ni çözdüğünü, 15 Aralık 1893'te

Danimarka Kraliyet İlimler Akademisi’nde sunduğu bildiriyle bilim

dünyasına açıkladı.

26 Kasım- Lewis Carroll'un yazdığı “Alice Harikalar Diyarı’nda” 1865

yılında ilk kez basıldı.

Howard Carter

ve Lord Carnarvon, 1922’de

Mısır Firavunu Tutankhamun'un mezarına 3000 yıl sonra giren ilk

insanlar oldular.

27 Kasım- Nobel Edebiyat Ödülü ve dört kez de Pulitzer Ödülü

kazanan ABD’li oyun yazarı Eugene O'Neill, 1953 yılında hayatını

kaybetti.

28 Kasım- İngiliz şair, ressam ve mistik vizyoner William Blake, 1757

yılında doğdu.

Türk ses sanatçısı ve oyuncu Lale Belkıs, 1938 yılında doğdu.

29 Kasım- Türk müziği bestecisi, Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi,

1846 yılnda hayatını kaybetti.

Stalin sonrası Rus Edebiyatı’nda özgün tavrı ile dikkati çeken Tatar ve

İtalyan asıllı şair Bella Ahmadulina, 2010 yılında hayatını kaybetti.

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.


30 Kasım- İrlandalı oyun yazarı, romancı, kısa öykücü ve şair Oscar

Wilde, 1900 yılında hayatını kaybetti.

Ankara Operası’nı ve İstanbul Şehir Operası’nı kuran, Türk Opera

Sanatçısı ve Rejisör Aydın Gün, 2007 yılında Berlin’de hayatını

kaybetti.

Hüseyin UYAR

TARZ EDEBİYAT DERGİSİ TARZ EDEBİYAT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ (TEKSDER) YAYINIDIR.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!