Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
2021 DEĞERLENDİRMESİ
Merhaba,
2021’de başladığımız Lojistik Dergisi serüvenimize ara vermeden devam ediyoruz. Sizlere sektörel
bir dergi çıkararak lojistiği farklı konularla, sizleri sıkmadan işledik. Takipçilerimiz bilir; konu seçimlerimiz
ilgi çekici ve özel konular oldu hep. Bu alana ilgisi olmayan kişileri de çekmeye çalıştık:)
Ve şimdi de 11.sayımızı çıkararak 2021’i kapatmış bulunuyoruz. Bugüne kadarki tüm sayılarımızdan
birer konu göreceğiniz özet bir dergi oluşturduk. (Dergimizin tüm sayılarına www.lojitv.com sitemiz üzerinden
ulaşabileceğinizi tekrar hatırlatmak isterim.) Ek olarak 2021’i lojistik ve ekonomik açıdan değerlendiren
kıymetli yazarlarımızın desteği ile harika bir dergi daha çıkardık.
On bir sayımızda emeği olan tüm yazarlarımıza sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum. Her biri lojistik
sevdalısı, her biri sektörün başarılı ve öncü insanları. İyiki varsınız, iyiki bizimleydiniz. Ayrıca bizlere
vakit ayıran, dergimizi okuyan, takip eden tüm destekçilerimize çokça teşekkürler..
2022 yılında da sizlerle olacağız ancak ufak bir fark ile;
Artık sayılarımızı aylık periyotlarda değil, çeyrek periyotlarda çıkaracağız. Donanımlı ve ilgi çekici
nice sayılarımız olsun! Keyifli okumalar dilerim.
Loji TV Yönetim Kurulu Başkanımız Sevgili Recep Koca’ya, Loji TV İcra Kurulu Başkanımız Sevgili Gürkan Kavrazlı’ya,
Loji TV Ekip Koordinatörüm Sevgili Arkadaşım Sevda Şahiner’e ve tüm Loji TV ekibine destekleri için
özel olarak teşekkür ederim.
GAMZE SARMA
LOJİ TV DERGİ EDİTÖRÜ
www.lojitv.com
2021’DE NELER YAPTIK? BAKALIM MI:)
1. SAYIMIZDA AŞI LOJİSTİĞİ KONUSUNU İŞLEDİK
(MART SAYISI)
www.lojitv.com
7.8 Milyar Korona Virüs Aşısı Nasıl Taşınacak?
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ / WHO) tarafından COVID-
19 bir salgın ve pandemi olarak kabul edildiği, insan
sağlığını tehdit eden virüs nedeniyle acil durum başlangıcından
bu yana, kritik olan tıbbi malzemelerin
hava yoluyla güvenli ve verimli bir şekilde nasıl taşınacağı
sorgulandı [2].
Bunun için Federal ABD’de Ulaştırma Bakanlığı’nın
genel çabaları ile FAA (Federal Havacılık İdaresi), aşıların
hızlı ve güvenli taşınabilmesi için 2020 Ekim’de
özel olarak bu konuda çalışması için “FAA COVID-19
Aşı Hava Taşımacılığı” Ekibini kurdu [4]. ABD devlet
kurumları ve diğer havacılık paydaşları bu çalışmalara
dahil olarak proaktif bir çalışma yaptılar [2].
Aşıyı bulduklarını açıklayan Alman firması Pfizer BioNtech,
geliştirdikleri mRNA aşısının -70 santigrat derece
taşınması gerektiğini açıklayınca, tüm dünya da bu
sıcaklıkta bu aşıların nasıl taşınacağı, depolanacağı ve
dağıtılacağı merak konusu oldu. TTT Global Yönetim
Kurulu Başkanı Dr. Akın Arslan, bu aşının 7.8 milyar
dünya insanına 2 doz olarak ulaştırılabilmesi için 16
bin jumbo jet gerektiğini söylüyor [1].
Aşıların taşınabilmesi için FedEX, DHL ve UPS ile görüşmelere
başlanıyor ki yalnızca bu firmaların taşımaları
yapabileceği öngörülüyor [2]. Havayolu taşımacılığına
girmeye yeni karar vermiş olan CMA CGM bu süreçte
yerini alabilecek mi? İzleyip göreceğiz.
Lojistik dünyası bir yandan -70 santigrat sıcaklıkta soğuk
zincir ile taşıma yapılacak bu işlemin ne şekilde
yapılabileceğini sorgular ve araştırırken, BioNTech
firması tarafından bir valiz büyüklüğünde, ısı kontrollü
özel taşıma kutularının planlandığını aktaran Akın:
"Bir kutu bin ile 5 bin arası doz taşıyacak ve -70 santigrat
derece ısıyı 10 güne kadar muhafaza edebilecek.
Bu kutuların her birinde 5 doz aşı içeren 975 şişe ve
kuru buz olacak, toplamda bir kutuda maksimum 4.875
doz aşı planlanıyor. Bir dağıtım tesisinden günde 20
kamyona kadar aşının havaalanlarına taşınması, dünyanın
herhangi bir yerine maksimum 3 günde teslimat
yapılması hedefleniyor. Günde en az 20 kargo uçağı ile
transfer yapılması temel beklenti. Ayrıca -70 soğuk zincirin
muhafazası, soğuk zincirin tehlikeye gireceği durumda
ikaz edilmesi için kutularda gömülü GPS sistemleri
ve aşı şişelerinde ısı değeri -70’in altına düştüğünde
renk değiştirecek akıllı etiketler de gündemde.” diyerek
“AŞILARIN EN AZ YÜZDE 15-20’Sİ ZİYAN OLACAK.” cümlesini
de konuşmasının sonuna ekliyor
Bilindiği üzere özellikle salgınla mücadele edilen ülkelere
insani yardım kuruluşları tarafından ulaştırılan tıbbi
malzemeler, özellikle de aşıların korunması için kurulan
depolarda hem muhafaza edilmesi ve hem de taşıma
sürecinde oluşabilecek renk değişikliklerinde bu aşılar
kullanılamamaktadır. Sayın Akın’ın da belirttiği üzere ve
bazı ürün ve cihazların üzerine yerleştirilen renk değişiminde
hasar görmüş olabileceği öngörülerek yeniden
teste ve kontrole tutulan ürünlerde imhalar söz konusu
olabilmektedir. Bu sebeple aşıların kontrollerinde de bu
yöntemin kullanılması
en doğru olanıdır.
Aksi durumda
gelişememiş
ülkelerde kontrol
edilemeyen aşıların
kullanımından
kaynaklı yüzlerce
insanın özellikle de çocukların ya felç kaldığını ya da
hayatlarını kaybettiklerini biliyoruz.
www.lojitv.com
www.lojitv.com
Dünyanın en büyük kargo uçaklarından
Airbus A350 bir defada
maksimum 2 milyon doz mRNA
aşısı taşıyabiliyor. Daha uygun koşullarda
taşınabilen bir Rotavirüs
aşısından ise 15 milyon taşıyabiliyor.
7.8 milyar insanın ihtiyacı olan
2 doz aşıyı birinci seviye noktalara
taşımak için 16 bin Boeing 747
jumbo jet seferi yapılması gerekiyor.
Dünyanın en büyük hava kargo
filosunun sahibi olan ABD’li FedEx’in bile 600 kargo uçağı var. Tüm bu projeksiyonları yaparken, her türlü tedbire
rağmen soğuk zincirin bozulması, kırılması durumunda transfer edilecek aşıların en az yüzde 15-20’sinin ziyan
olacağını belirtmiştik. Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği’nin (IATA) verilerine göre 10 milyar doz aşının önümüzdeki
2 yıl içinde dünyada ulaştırılabilmesi için 15 bin kargo uçağının sadece bu işe tahsis edilmesi gerekiyor. Yeni
bir lojistik ekonomisi doğacak gibi görünüyor. Ülkelerin sipariş verdikleri aşıların en azından 1/3’ünü, çeşitli depolama
seviyelerinde -70 santigrat derecede, soğuk zinciri hiç bozmadan
koruyabilecek bir ultra-soğutuculu altyapı kurmaları gerekecek.
Bunu zorunlu kılan konulardan birisi aşının maksimum etkiyi
yaratabilmesi için 3 hafta arayla iki doz uygulanmasının gerekliliği
ve bir defa bozulduğunda 5 günlük son kullanma tarihinin başlaması,
geri dönüşü olmaması."
FDA (food and drug administration) korona virüs aşısının acil kullanımına
izin verirken, büyük bir lojistik zorluk ortaya çıkıyor. Aşıların
dünyanın dört bir yanına taşınması sürecinde yalnızca kargo
taşımacılığı yapan FedEx ve UPS gibi firmaların sorumluluğu olmadığı
gibi, yolcu taşımacılığı yapan firmalarında destek vermesi gerekli
ve onları da içerecek karmaşık ve ciddi bir görevdir bu. Dünya
Sağlık Örgütü (DSÖ/WHO) Aşılar ve Biyoloji Departmanı Direktörü
Dr. Kate O'Brien bu duruma:
"Aşıların geliştirilmesi ve ruhsatlandırılması, Everest'in en altında
temel kamp kurmak gibidir. Ve aslında zirveye ulaşmak - (bu) teslimat
kısmıdır.” derken başka bir deyişle, O'Brien, rekor sürede COVID-19 aşıları geliştirmenin nispeten kolay olduğunu,
ancak bu aşıların taşınması ve dağıtılması söz konusu olduğunda, "Her ülkede bunun nasıl hızlı yapılacağı
konusunda bir mücadele olacak." diyor.
Peki! Bu Süreçte Karşımıza Çıkabilecek “Engeller” Neler Olabilir ?
Düşük üretim kapasitesi [3].
Yetersiz soğuk hava depoları: Bugüne kadar aşılar 2 ile 8 derece arasında saklanabiliyordu. Bu koşulları sağlayabilen
depolar ve dağıtım ağı gelişmiş ülkelerde bulunuyor. UNICEF ve Gates Vakfı ve Aşı İttifakı'nın
(GAVI) girişimleri sayesinde Güney Asya ve Afrika ülkeleri gibi az gelişmiş ülkelerin birçoğunda da bu tür
depolar mevcut. Buradaki sorun ise Covid-19 aşı adaylarının birçoğunun eksi 8 derecenin çok daha altında
bir ısıya ihtiyaç duyması. Örneğin; aşı çalışmalarında büyük başarılar yakaladığını açıklayan Amerikan Moderna
şirketi, aşısı için bu sıcaklığın -20, BioNtech ise -70 olduğunun altını çiziyor [3].
Aşılama süresi/zaman, yetersiz personel, aşıya direnç gösterme…[3]
Aşılarda renk değişimi… Bu aşılar kullanılabilir mi? Kullanılmasının sonuçları ne olur?
Yükün olası karbondioksite maruz kalması! Bu duruma maruz kalmadan boşaltmak için uçağın karnına/
gövdesine girecek pilotları ve rampa personelini korumak için diğer önlemlerin yanı sıra uçaktaki karbondioksit
gazı seviyelerini izlemek [2]!
Elleçleme süreleri ve süreçleri… Pfizer'in özel dondurucu konteynerlerini uçaklardan hızlı bir şekilde almak
için kargo elleçleme sürecini değiştirdiğini söyledi [2].
Gelişmekte olan ve/ya gelişememiş ülkelerdeki insanlara ulaşım, ulaştırma… Ulaştırılacak mı?
130 ülkede tek bir aşılama yapılmaması, Afrika’da korona virüs ölümlerinde son ayda %40 artış yaşanması…
Fazla miktarda kuru buza ihtiyaç
olması ve hava taşımacılığında bunun
riskleri [2]!
Aşı sevkiyatlarına eşlik edebilecek
lityum pille çalışan veri kaydediciler
/ izleyiciler için mevcut gereksinimleri
takip etmeye devam edilmelidir
(kuru buz veya lityum piller
gibi tehlikeli malları taşımak isteyen
hava taşıyıcıları, tehlikeli malları taşıyacaklarını işletme sertifikalarında belirtmeli ve bunun için uygun prosedürlere
sahip olmalıdır.) [2].
Mevcut yasal süreçlerin ve gerekliliklerinin uygulanması.
Kritik personel ihtiyacı ve tedariği; havayolu ile taşımada ilgili bilgileri, gelişmeleri takip etmek, toplamak
ve potansiyel sorunlar ve sonuçlar çıktıkça keşfederek ele almak…[2]
Risk yönetimi, sürekli güncelleme, uçuşa elverişlilik…[4]
Etkili iletişim ve zamanında bilgi paylaşımı [4].
Taşınabilecek kapasite, miktar.
Havalimanı operasyonları, yer hizmetleri…
Amerika’da üretilen aşılar bu kıtada kullanılabilecek.
Almanya’da üretilen aşılar Avrupa ülkelerinde kullanılabilecek
Peki! Durum Ülkemizde Nasıl ve Süreç Nasıl İşleyecek, İşliyor?
Tedarik Süreci Nedir?
81 İl İçin Dağıtım Hangi Şekilde Yapılacak?
Sağlık Bakanlığımız, aşının bulunduğu ve etki oranlarının paylaşımlarının yapılmasından sonra sipariş verme sürecinde
ne yazık ki geç kaldı. Öncelikle Almanya’dan ve Çin’den 2020 Eylül ayında gelen aşıların denek üzerinde
çalışmalarına geçildi. Daha sonra Sinovac tarafından üretilen aşı siparişini verdi. Çin tarafından üretilen inaktif
aşılardan önce 1,5 ve daha sonra toplam 3 milyona ulaşacak siparişlerini THY’nin uçakları ile İstanbul’a getirileceği
açıklanmışken Bakanlığımızca pas geçerek doğrudan Ankara’ya indirildi. Bu aşılar özel soğutmalı konteynerler
ile taşınarak derhal soğuk depolama alanına aktarıldı. Ne var ki bu inaktif aşıların taşınması ve depolanmasında
max -20 santigrat derece sıcaklık yeterli idi.
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu laboratuvarlarındaki analizleri tamamlandıktan sonra korona virüs aşıları, 81
ile iklimlendirme özelliğine sahip, eksi 20 ila artı 20 derecede ayarlanabilir sıcaklıkta, 60-90 metreküp hacmindeki
frigorifik araçlarla dağıtımlarına başlandı [5]. Canlı takip edilebilen araçların sıcaklığı, konumu ve içindeki ürünlerin
tüm ayrıntıları nakil sırasında izlenebildi. Takip ve izlenebilirlikleri ile herhangi bir renk değişimi yaşanmadan
81 ilde belirlenen adetlerde dağıtımları ve nihayetinde sıralamada bulunan insanlarımıza aşılama yapılabildi.
Birçok insanımızın bilmediği aşılanabilme süreci ise; önce 182’nin aranarak randevu alınması, bu randevu sırasında
size en yakın sağlık ocağı ve aile hekimliğinin belirtilmesi, akabinde verilmiş olan gün ve saatte Aile hekimliğinizde
bulunulması gerektiğidir.
Uzun zamandır içinde bulunulan bu pandemi ortamından artık en kısa zamanda kurutulabilmek ümidiyle, sağlıcakla
ve güvende kalın. 2M1H yi ne olur unutmayın.
Gürkan KAVRAZLI
Loji TV İcra Kurulu Başkanı
www.lojitv.com
2. SAYIMIZDA SÜVEYŞ KANALI’NIN TIKANMASI
KONUSUNU İŞLEDİK (NİSAN SAYISI)
www.lojitv.com
SÜVEYŞ KANALI’NIN TIKANMASI
….
Kanalın kapanması sadece navlunların artması bakımından
değil envanter maliyetinin yükselmesi bakımından
da küresel ekonomiyi ters yönde etkileyecektir.
Para bağlanan mal, daha uzun süre gemide kalacaktır.
Bizim gibi faiz oranlarının yüksek olduğu ülkelerde
kredi ile mal alanların faiz yükleri daha da yükselecektir.
Diğer taraftan, mesafe uzayınca gecikme riski
de artacağından ithalatçı ve üretici şirketler daha fazla
stokla çalışmaya başlayacaklardır. Bu da envanter maliyetini
yükseltecektir. Tedarik zinciri kesintileri ortaya
çıkabilecektir.
Ancak Pandemi nedeni ile bu dönemde firmaların stoklu çalışmaları yüzünden problem olmayacağı düşünülse de
konteyner taşımacılığı bakımından zaten yeterli gemi ve konteyner bulunamaması sorunu bu gecikme ile daha da
artabilecektir. Bu da bu konudan muzdarip olan bizim ithalatçı ve ihracatçılarımız bakımından sıkıntı yaratacaktır.
Salı günü Ever Given Suez Kanalında karaya oturduktan 2-3 gün sonra, kanalın 2 ucunda beklemeye başlayan gemilerin
üzerindeki malın bedelini 9.6 Milyar Usd olduğu telaffuz edilmeye başlanmıştır. Pazar günü ise bekleyen
gemi sayısı 300 ü aşmıştır. İlave olarak seyir halinde de gemiler olduğu belirtilmiştir. (Bazı kaynaklar ise bekleyen
gemilerin 200 adet olduğu yolda da 100 gemi olduğu şeklindeydi.)
Resmi otoritelerce yapılan bildirimlerde, 2020’ de Süveyş kanalından 18.880 adet geminin ve 1 milyar tonun üstünde
malın transit olarak geçtiği ve dünya ticaret hacmi içindeki payının %12 olduğu yer almaktadır. 2020’ de
Seaborne Trade (Denizyolu Ticareti) yaklaşık 11.5 Milyar ton olmuştur. Bunun %12 si 1.17-1.3 Milyar ton yapmaktadır.
Süveyş’ten transit olarak geçen ticari malın değeri ise 1.7 milyardır. (Kaynak The Economic Impacts of New
Suez Canal Dr Ezzat Kenawy Kafr El-Sheikh University, Egypt)
Benim hesaplamalarım da bu sonucu vermektedir. Dolayısı ile Süveyş kanalının uluslararası ticaretin sevkiyatındaki
payı %10-12’dir. Her gün kanaldan hem güney hem de kuzey istikametine 50 gemi geçmekte olup bu gemiler
ile günde Suez Port ve Port Said arasında 3-9 Milyar değerinde mal taşımaktadırlar. Ancak körfezden mal yükleyen
tankerler genelde Güney’e balast inip yüklü çıkmaktadırlar, Suez Canal Economic Zone(SCZ) yetkilisi ise
2019 yılı ortasında yaptığı bir beyanatta Süveyş kanalından geçen dünya ticareti volümünün %13 olduğunu belirtmiştir(Bazı
resmi kaynaklar 2019 için bunun %10.9 olduğunu vermektedir).
2018/2019 Mali yılında kanaldan 18.576 gemi geçmiş ve 5.84 Milyar Usd gelir elde edilmiştir. (Kaynak;The Egyptian
Center of Economic Studies’in 31 Mart 2020 tarihli raporu Views of the Crises Impact on the Crises on the
Suez Canal Revenues)
2020 de ise kanaldan 18.289 gemi geçerek 5.61 Milyar gelir sağlamıştır. (Yukarıda da belirtildiği üzere başka bir
kanyakta 2020 de geçen gemi sayısı 18.880 olarak verilmiştir. Günlük geçen gemi sayısı da yıllar itibari ile 48-50
arasında değişmektedir.
Mısır’ın Süveyş Kanalı’ndan elde ettiği gelirin GDP (GSYIH ) ve GNP (GSMH )’a katkısı Yurt Dışı çalışanlarının ülkeye
gelen gelirleri ve Turizm gelirlerinden sonra 3. sırayı teşkil etmektedir. GNP’nin %5 İ, GDP’nin ise %10 unu kanal
gelirlerinden oluşmaktadır. Mısır’ın döviz gelirleri bakımından da ödemeler Bilançosu içinde hizmet gelirleri
açısından önemli bir katkı sağlamaktadır. 2018/2019’da kanal bütçe gelirlerinin %3.7 sini, Cari işlemlerin %7’sini,
aynı mali yıl içinde servis ihracının
%23’ünü oluşturmuştur. Yarattığı istihdam ise 14.000 kişidir.
Ancak bir türlü 5-5.8 milyar bandını yeni genişletme ve ilaveye rağmen gerçekleştirememektedir. Dolayısı ile paralel
hat ilavesi ile ulaşılması planlanan 70 gemi hedefine de ulaşılamamıştır. (Ancak televizyonda bazı kanallarda
kanaldan günde 70 gemi geçtiği belirtilmektedir.)
Bunun da nedeni; kanalın draftı ve ölçülerinin büyük tankerler ve konteyner ve kuru yük gemilerinin geçişine müsait
olmamasıdır. Bu gemilerin çok büyük bir bölümü Ümit Burnu’nu kullanmaktadır. Kanal rehabilite edilerek,
www.lojitv.com
genişletilip draftı artırılıp ve çift geçişe müsait hale getirildiğinde büyük gemilerin de kanalı kullanması ile bu gelirin
6 misli artacağı ileri sürülmektedir. Çünkü gemi tonajları giderek artmaktadır. Bu büyük gemiler için de kanal pek
uygun olmamaktadır. Nitekim M/V Ever Given’da çapraz olarak kanalı tıkamıştır. Çünkü geminin boyu kanalın yüzey
genişliğinden bile büyüktür. Önümüzdeki günlerde 400 metre uzunluğundaki gemilerin bile kanaldan geçişi tartışmaya
açılabilecektir. Diğer husus ise kanal otoritesinin bu kanalı bir Profit Center (Kar Merkezi) olarak kullanamamasıdır.
Örneğin; Süveyş Kanalı mevcut hali ile ekonomik ve stratejik olarak önemine rağmen liman hizmetleri (Son yıllarda
bunu biraz Çin’in desteği ile sağlamıştır), lojistik ve sanayi merkezleri, depolama, gemi bakım ve onarım atölyeleri
hatta uygun bir tersane,(O bölgede ciddi bir tersane bulunmamaktadır. Cidde’de bulunan tersanenin ise hali malumdur.)
transit ticaret imkan ve hizmetleri bulunmadığından kanaldan gereğince yararlanılamamakta ve gelirleri
artırılamamaktadır. Oysa bu Dubai’nin Jabel Ali projesi ile gerçekleştirilmiştir. Aslında bu durum bir çok kere söylediğim
üzere Süveyş’in tam karşısında bizim için de iyi bir fırsat olup, bu husus bugüne kadar layıki veçhile (layık
olduğu şekilde) dikkate alınmamıştır.
Kanalın hizmet kalitesi ve verimi de düşük olup, verimli, effektif ve düşük maliyetli hizmet sunarak gelirlerini artırması
gerekmektedir. Rekabetçi fiyatlarla dünya ticaretinin transit geçişi için cazip ayrıcalıklar sağlaması gerekmektedir.
Panama kanalına göre daha pahalı kalmaktadır. Kanal etrafında da bir cazibe merkezi yaratılamamıştır. Son
kaza Kanal İdaresinin etkinliğini de tartışmaya açacaktır.
Suez Kanal otoritesi bunu yapmak
zorundadır. Çünkü artık alternatif
rotalar da konuşulmaya başlamıştır.
Çin’in Kuzey Kutbu rotasını “Bir
kuşak Bir Yol” projesi içine dahil
etmesi, Rusya’nın burası için uygun
gemiler inşa etmesi, iklim değişikliğinin
buzulların erimesine yol açarak,
bu bölgenin yılın belli zamanında
yük taşımasına müsait hale
gelmesi alternatif bir rota olacağına
işaret etmektedir. Nitekim Maersk
geçtiğimiz yıllar içinde deneme
mahiyetinde de olsa burada
gemi çalıştırmıştır.
Ha keza Bir Kuşak Bir Yol projesi de
ayrı bir alternatif ya da ikame yoldur.
Ancak ne olursa olsun yılda
taşınacak 12 milyar ton olduğu hatırda
tutulduğunda bu alternatif rota ve mod’lar kanalı çok sınırlı ölçüde etkileyebilecektir. Süveyş için asıl tehdit
GHG (Sera Gazı) emisyonlarının bu yüzyıl içinde mümkün olan en kısa sürede sıfırlanması sonucu 5.1milyar ton Fosil
enerjisi yükünün tedricen (azar azar) piyasadan çekilecek olmasıdır. Bilindiği üzere Süveyş en çok bu tür mallar bakımından
önem taşımaktadır. Kanalın bugünkü yıllık geliri 5.8 Milyar Usd civarındadır. Bunun anlamı günlük gelirin
yaklaşık 16 Milyon Usd olmasıdır.
Kanalın 10 gün kapalı olmasının maliyeti ise 160 milyon Usd olacaktır.
SONUÇ;
Yukarıda açıklandığı üzere kanalın şu sınırlı süre için bile kapalı olması dünya ekonomisi, tedarik ve değer zinciri bakımından
büyük sıkıntı ve kayıp yaratmıştır. Bunların yaklaşık parasal değerleri yukarıda açıklanmıştır. Ancak önemli
olan zaten pandeminin yarattığı tedarik zinciri problemleri üzerine bu yeni durum tuz/biber ekmiştir. Bu durumdan
yine birleri çıkar sağlayacak birileri de kaybedecektir.
Kaybedenler yine az gelişmişler olacaktır. Komplo teorileri ve senaryoları havalarda uçuşacak, ancak 1 ay sonra her
şey unutulacaktır. Önemli olan bundan ders çıkarmaktır. Imo (Uluslararası Denizcilik Örgütü) konuyu ele alacak ve
belki de kanal eni ile gemi boyu arasında rabıta (ilişki) tartışmaya açılabilecek, yeni kurallar gelebilecektir.
www.lojitv.com
Yeni kanal yapımında bu hususlar
sanırım değerlendirilecektir. Meselenin
hukuki boyutu ayrı bir veçhe
olup, yıllardır sürecek dava konusu
olabilecek, M/V EVER GIVEN kült
bir emsal/örnek case olacaktır.
Açık kanallardan aldığımız bilgiye
göre; şu an sadece az sayıda gemi
kanal yerine Ümit Burnunu seçmiş
olup ,yaklaşık 320 gemi beklemektedir.
Tabii kanalın açılması, bu gemilerin
mevcut gelecek olanlar ile birlikte
eritilmesi zaman alacaktır. Bu
da piyasadaki gemi tonajı arzını düşürecektir.
Talep cephesinde ise durum belli olmadan o rotada mal ithal edenler alternatif ikmal kaynaklarına yöneleceklerdir.
Bu ise gelecek günler için bu rotada bir tonaj talebi azalması yaratabilecektir.
Diğer önemli bir husus bu geminin 2019 da , HAMBURG’da bir Ferry boat ile çarpışma olayına karışmış olmasıdır.
Bundan daha önemlisi ise biz genç ve ileri teknolojiye ve otomasyona sahip bu gemilerin daha az kaza yapacağını
ileri sürerken 2 sene önce yaptığım bir çalışmada tam tersine yeni gemilerin ilk 5 yılında kazaların daha fazla olduğu
yapılan araştırmalara dayandırılarak tarafımdan belirtilmiştir. Bu durumun nedeni ise deniz taşımacılığındaki
teknolojik gelişmeye ,eğitim kurumlarının ayak uyduramaması olmaktadır. Bu gemileri satın alan firmalar personellerini
eğitseler de bu tecrübe ancak birkaç yıl içinde kazanılmaktadır.
Bu konuda son söz; gemi yüzdürülmüş olup, kazanının nedeni kaptan tarafından kiracının politikası ve etik kodu
gereği sıfır yolsuzluk ve yolsuzlukla mücadele kuralı nedeniyle pilotun bir paket sigara talebinin nazikçe ret edilmesi
ve bunun sonucu Pilotun gerekli asisti sağlamaması olmuştur. (Dile getirilmiştir)
HARUN ŞİŞMANYAZICI
Ekonomist, Öğretim Görevlisi/
Deniz Emniyet Derneği As Başkanı
www.lojitv.com
3. SAYIMIZDA KONTEYNER KRİZİ KONUSUNU İŞLEDİK
(MAYIS SAYISI)
www.lojitv.com
KONTEYNER KRİZİ:
FIRSAT MI, HÜSRAN MI?
Amerika ve Çin arasındaki ticaret savaşları,
Koronavirüs salgını, hayatın olağan akışının durması,
evlere kapanma, evlere kapanmanın stresi, iş yapış
şekillerinin değişmesi, ekonomik hayatta yaşanan
sıkıntılar, lojistiğin önemi, hayatımızın kesintisiz devam
etmesinde lojistiğin öneminin gündelik
hayatımızda telaffuz edilmesi derken zaman hızla
akıp gidiyor.
Hızla akan zamanın içinde yaşamın yavaşlaması konuşulurken,
lojistik tüm hızıyla devam ediyor.
2019 rakamları ile 14.30 milyar ton olan dünya ticaretinin
11.9 milyar tonu %83 oran ile denizyolu ile toplam
ticaretin %12.58’lik kısmı dünya limanlarında
elleçlenen toplam 811 milyon TEU konteyner ile
taşınmıştır. Bölgesel hareketler ise önemli farklılıklar
göstermektedir. Global ölçekte 3 ana hat üzerinde çift
yönlü konteyner hareketinde ise önemli bir dengesizlik
olduğu görülmektedir.
“Su akar yolunu bulur” misali lojistik süreçlerde bir
şekilde yolunu bularak devam ediyor. Bu sürece en
hızlı adapte olanlar ayakta kalıyor ve işlerini devam
ettirebiliyor.
Ülkemiz için transit ve kabotaj dahil 2019 yılı toplam
konteyner elleçlemesi 11.591.838 TEU iken, 2020 yılı için
bu sayı 10.895.298 TEU olarak gerçekleşmiştir. 2020 yılı
için TEU bazında dolu konteyner ihracatımız 4.04 milyon
TEU ve ithalatımız 2,59 milyon TEU olmuştur.
2020 yılına Koronavirüs ile başladık ve son aylarında
konteyner krizi olarak adlandırılan bir problem ile
kapattık. İhracatta istenilen sayıda konteyner bulamama
krizi hala devam ediyor. Çin’in salgının
başlangıç döneminde üretimini durdurması nedeniyle
başlayan ihracat konteyner sayısındaki düşüş süreci,
hem aşının kullanılmaya başlanması hem de salgının
yayılmasının kontrol altına alınması ile birlikte, batı
dünyasında noel öncesi artan talebin de etkisi ile,
2020 Ekim-Kasım döneminde tekrar artmaya başladı.
Artan ihracat talebi paralelinde oluşan yoğun konteyner
talebi navlunların bir önceki döneme göre 4
kat yükselmesine neden oldu. Bu kadar yüksek
navlunların cazibesi ile global armatörlerin Çin’e boş
konteyner sevk etmesi, diğer ülkelerin ihracatlarında
yeterli miktarda konteyner bulamama durumuna
neden oldu.
Bu durum ülkemiz için bir hüsran mı olmalı yoksa bir
fırsat olarak değerlendirilerek hızlı adımlar mı
atılmalı?
İlk 10’da yer alan limanlarımızdan ilk sırada yer alan Ambarlı
limanı için ithalatın 1.748 TEU yüksek olması dışında,
kalan 9 adedi için 2020 yılı ihracat sayıları ithalat
sayılarının çok üzerindedir.
2020 yılında limanlarımızda elleçlenen ihracat ve ithalat
dolu konteyner sayılarına göre ihracat ve ithalat dengesinin
1.45 milyon TEU farklı olduğu görülmektedir. Aradaki
fark 2020 yılında boş ithalat olarak ülkemize giriş yapan
1.89 milyon TEU ile karşılanmıştır. Bu yüksek boş
konteyner girişine ragmen 2020 yılında ülkemizden çıkış
yapan toplam 573 bin TEU boş konteyner olmuştur.
www.lojitv.com
Bu sayının 117 bini sadece Çin’e gonderilen boş konteynerlerdir.
Yunanistan’a çıkış yapan 68 bin ve Mısır’a
çıkış yapan 53 bin TEU boş konteynerin de bu ülke limanlarından
aktarma yaparak Çin’e sevk edildiği
değerlendirebilir. Singapur’a gönderilen 40 bin TEU boş
konteyner de eklendiğinde toplam 278 bin TEU konteynerin
çıkışı olmuştur. 2021 için boş konteyner
çıkışına engel olunması ve bu konteynerlerin de ihracat
mallarımızın taşınması için kullanılması, alınması gereken
zor bir karardır. Böyle bir kararın ülkemize giriş
yapan 1.89 milyon TEU boş konteyneri negatif yönde
etkileyebileceği dikkatle hesaplanmalıdır. 2020 yılı ve
2021 Ocak-Şubat bos konteyner çıkış adetleri
karşılaştırıldığında ülkemiz açısından özel bir durum
olmadığı görülmektedir. Konteyner ihracat limanlarımızın
boş konteyner çıkışları karşılaştırıldığında son
dönemde ifade edilen boş konteyner krizinin ülkemiz
için çok da anlamlı olmadığı değerlendirilebilir. Bu
istatistiki değerler ile global konteyner tedarik sorununa
ragmen %36 daha az dolu konteyner ithalatına
rağmen 4.04 milyon TEU dolu konteyner ihracatı pozitif
bir sonuçtur.
Dış Ticaretimizde Incoterms’in Etkisi ve Önemi
2019 yılı için tonaj bazında ithalatımızın %85.41’lik
kısmı Türkiye teslim alınmış, ihracatımızın %37.49’lık
kısmı Türkiye teslim satılmıştır. Bu durum bir an önce
ülkemiz lojistik sektörünün rekabet gücü ve imkan ve
kabiliyetleri göz önünde bulundurularak ithalatta
yurtdışı teslim alınacak, ihracatta yurtdışında teslim
edilecek şekilde degişmeli ve bu yönde bir irade sergilenmelidir.
Bu bakış açısı ile hareket edildiğinde
ülkemizin ihracatında konteyner taşımalarının dışa
bağımlı olması önlenebilir ve satış gücümüz artırılabilir.
“milli” bir konteyner hat işletmecisi adımı atılabilmesine
imkan tanıdığı görülmektedir. Bu adımın öncelikli
hedef olarak belirlenmesi ve bu yönde bir politika
oluşturulması şarttır.
2019 sonu itibarı ile 1000 GT ve üzeri Türk Deniz Ticaret
Filosunu oluşturan 516 adet geminin %9,50’sini 49
adet ile konteyner gemileridir. 6.8 milyon DWT olan
Türk Deniz Ticaret Filosunun %15,28’ini konteyner
gemileri oluşturmaktadır. Dünya deniz ticaret filosunda
konteyner gemi sıralamasında Türkiye % 1 oranı ile
15’nci sıradadır.
Türkiye’nin 2019 yılı denizyolu ihracat ve ithalat
taşımaları incelendiğinde ihracat taşımalarında %39 ile
konteyner taşımaları ilk sırada iken ithalat taşımalarında
%17 ile konteyner taşımaları 3’ncü sıradadır. Konteyner
taşımaları tonaj olarak 51.27 milyon ton ihracat
ve 37.60 milyon ton ithalat gerçekleşmiştir.
Konteyner taşımalarında çift yönlü dolu konteyner
dengesi navlun fiyatlarının dengeli olmasını, gemilerin
doluluk oranının kapasite sınırlarına yakın olması da
maliyetlerin minimize edilerek en uygun navlun bedelinin
oluşturulmasını sağlamaktadır. 2020 yılı için dolu
konteyner ihracat ve ithalat sayıları önerilen üç bölge
için bu adımın hemen atılabileceğini göstermektedir.
Bu tarz bir yapılanma için milli firmalarımız vardır ve
devlet politikası ile desteklendiği takdirde bu üç
bölgede iş birlikleri gerçekleştirmek üzere bir araya
gelebilirler. Bu imkan ve ortam yaratılabilirse mavi
vatan üzerinde hem bayrak gezdirmek hem de mavi
vatan’ın devamında bu üç bölgede söz sahibi olmak
mümkündür. Önemli olan devletimizin bu kriz dönemini,
hüsran yerine fırsat’a dönüştürecek bir politika belirlemesi
ve tarafları dinleyerek ortak akıl ile birlikte
geleceğin inşa edilmesi ortamını yaratmasıdır.
“Milli” Konteyner Hat İşletmecisi
2020 ihracat ve ithalat konteyner taşıma istatistikleri
ülke bazında incelendiğinde, bazı ülkeler ile dış ticaret
“ihracat-ithalat” dengesinin en kısa zamanda Akdeniz,
Karadeniz ve Avrupa güzergahlarında devlet destekli
Dr. KAYIHAN ÖZDEMİR TURAN
www.lojitv.com
4. SAYIMIZDA KANAL İSTANBUL VE LOJİSTİK
SEKTÖRÜNE OLAN ETKİSİNİ İŞLEDİK
(HAZİRAN SAYISI)
www.lojitv.com
Türk Boğazlarında 10.000’e Yakın İrili Ufaklı
Gemiyi Kılavuzlamış Bir Uygulamacı Olarak
Madde Madde Anlatıyorum: YAPMAYIN...
İstanbul Kanalının ilk duyuruluşu Nisan 2011’de Yahya
Kemal Beyatlı’nın “Deniz Türküsü” şiirinden
Çıktığın yolda bugün yelken açık, yapayalnız,
Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervasız,
Yürü! Hür maviliğin bittiği son hadde kadar!...
İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar.
dizesi ile başlayıp, “…Kanallardan bugün dünyadaki en
büyük gemiler 250-260 bin DWT geçebiliyor ama bizim
kanaldan 300 bin DWT’lik gemi geçebilecek… 147 milyon
ton tehlikeli madde her gün, her saat İstanbul'umuzu,
İstanbul’un güzelliğini, İstanbulluları ciddi manada
tehdit ediyor. Kanal İstanbul ile boğaz yük trafiğini tamamen
sona erdiriyoruz. Böylece Boğazı İstanbul’a Türkiye’ye
yeniden kazandırıyoruz…” diye devam edildi.
Kanal’ın gündemimize girdiği bu konuşmadan 8,5 yıl
sonra Aralık 2019’da projenin özelliklerini, teknik bilgileri
içeren, Ek’leri ile birlikte yaklaşık 14.000 sayfalık,
ÇED Raporu yayınlandı ve halkın görüş ve önerilerini
almak üzere 10 günlük süre verildi. İnternette yayınlanan
Cumhurbaşkanlığı Kanal İstanbul web sitesinde belirtildiği
üzere Boğaziçi Üniversitesi, İTÜ ve ODTÜ başta
olmak üzere 7 Üniversite, 200’e yakın akademisyen ve
uzmanın çalıştığı, 33 bilim dalında ayrı ayrı raporların
hazırlandığı 14.000 sayfalık ÇED Raporunu 10 günde
inceleyip görüş ve önerilerimizi belirtmek gerçekten zor
oldu.
alanlarının yok olacağı, tatlı suların beslediği tarım
alanlarının yok edileceği için bölgede tarım ve hayvancılığın
yapılamaz hale geleceği, üç aktif fay hattının
geçtiği bölgeye nüfus ve yapılaşma baskısı yükleyerek
afet riskini artıracağı sorunlarını uzmanlarına
bırakarak Kanaldan gemi geçişlerini incelemek üzere
duayen ağabeyimiz ile iş bölümü yaparak çalışmalara
başladık.
İlk fark ettiğimiz Nisan 2011’de açıklanan Kanaldan
geçecek 300 bin DWT’lik geminin gerçekten bir hayal
olarak kaldığı idi. Esasen gereksiz, abartılı bir hayaldi.
Karadeniz’de kıyıları bulunan ülkelerin bu tonajda bir
taşımaya, sisteme ihtiyaçları olmadığı gibi, bu tonajı
abrayacak tesisleri de yoktu, böyle bir talepleri de
yoktu. Bu tonajla ne taşınacaktı!
Lafa geldiği zaman bol keseden atılan bu abartılı hayal
2019 Aralık ayında 145bin DWT’a düştü…
ÇED Raporunda Kanal’dan geçebilecek tasarım gemisi
olarak 145bin DWT’lik 17 metre su çekimli, 1979 yılında
çatışma sonucu Haydarpaşa önlerinde uzun süre
patlamalarla yanan INDEPENDENTA ayarında, tanker
ilan edilmişti. İlk göze çarpan, tasarım gemisi olarak
ilan edilen tankerin ve daha düşük tonajdaki tankerlerin
ve diğer yüksek su çekimli gemilerin Kanal’da emniyetli
şekilde seyredemeyeceği ve Kanal’ı kullanamayacağı
sorunu idi.
Kanal nedeniyle Kuzey Ormanları, su havzaları, su havzalarını
besleyen su kaynakları, tarım ve mera alanlarının
yok olacağı, İstanbul’un önemli su kaynaklarından
biri olan Sazlıdere Barajının yok olacağı, doğal yaşam
alanları ve ekosistemin bozulacağı, doğal ve arkeolojik
sit alanları, tabiat parkları, milli parklar vb. koruma
www.lojitv.com
İLK İTİRAZIMIZ ŞÖYLEYDİ;
Rapora itiraz ettiğimiz dilekçemizin ilk maddesi şöyleydi;
"ÇED Raporunda Kanal’ın 20,75 m derinliğinde ve
275 m genişliğinde olacağı ve Kanal’dan geçebilecek
en büyük gemi boyutunun 275 m boyunda 17 m su
çekimli 145.000 DWT’lik tanker gemisi olacağı belirtilmektedir.
Sınırlandırılmış bu su yolunda 17 m su
çekimli geminin altında kalan su derinliği 3,75 m dir.
Geminin hızlanması ile birlikte oluşacak çökme
(squat) ve trim, 1,5 m’ye kadar ulaşarak geminin su
çekimi 18,5 m’ye kadar çıkabilecek ve geminin altında
kalan su derinliği daha da azalacaktır. Bu da iyi
dümen tutulmasını olumsuz etkileyerek geminin manevra
gücünü önemli derecede azaltacaktır. Bu anlamda;
yapılması tasarlanan kanaldan geçebilecek
gemiler modellenerek, özellikle sığ su etkilerine dikkat
edilerek elde edilecek test sonuçlarına göre kanaldan
geçebilecek azami gemi boyu, eni ve draftı ile
seyir hızları belirlenmelidir. ÇED Raporunda bu konuda
herhangi bir çalışma gözükmemektedir.”
30 Aralık 2020 tarihli ÇED Raporuna itiraz dilekçemizde
belirttiğimiz bu husus Haziran 2020’de yayınlanan
KANAL İSTANBUL Çok Disiplinli Bilimsel Değerlendirme
kitabında da sınırlı kanallarda gemi hareketleri
hidrodinamik hesaplar ve çökme (paralel
suya dalma) hesapları ile en ince ayrıntıları ile bilimsel
olarak incelendi ve itirazımızın haklılığı ve bu
konuda ÇED Raporunda herhangi bir çalışma yapılmadığı
ortaya konmuş oldu.
Bizim itirazımızdan üç sene önce Milli Eğitim Bakanlığı’nın
2016 yılında bireysel öğrenme materyali olarak
hazırlamış olduğu “DENİZCİLİK-ÖZEL KOŞULLAR-
DA MANEVRA” isimli bir kitabı olduğunu fark ettim.
Kitap sığ su ve etkisini, herkesin anlayabileceği basit
bir şekilde şöyle anlatmış;
“Sığ su terimi değişik kaynaklarda farklı şekillerde
tanımlanmıştır. Sığ su, geminin su çekimine bağlı
olarak belirleneceğinden gemiden gemiye farklı derinliklerdeki
suların sığ su olarak adlandırılması doğaldır.
“Sığ su bir gemi için nasıl belirlenir?” sorusuna
pek çok kaynakta su çekiminin 1,5 katı derinlik
miktarı veya karina altında kalan derinliğin, gemi
su çekiminin yarısı kadar olduğu andaki miktarı
olarak belirtilmektedir. Gerçekte bir gemi, su çekiminin
2 katı derinliğe girdiğinde sığ su etkileri kendini
göstermeye başlar. Azami etkilerin görüldüğü
nokta yukarıda belirtilen tanımdaki gibidir. Bu nedenle
geminin sığ su değeri belirlenirken, örneğin
10 metre su çekimi olan bir gemi 25 metre derinliğe
girdiğinde sığ su etkilerinin gemi üzerinde hâkim
olmaya başlayacağı unutulmamalıdır. Ayrıca sığ su
etkileri gemi hızına bağlı olarak da değişiklik gösterecek,
yüksek süratlerde, yüksek sığ su etkileri gözlemlenecektir.”
Devamında da sığ suda ilerleyen bir gemide hangi
etkilerin görüldüğü şöyle belirtilmiş;
“Pervane titreşimleri artar.
Dümen yelpazesinin etkinliğinde azalma olur.
Gemi geç dümen dinler.
Dümen tutma güvensiz ve düzensiz duruma gelir.
Gemide, gezme ve rotasından ani kaçış eğilimleri
görülür.
Oluşan bu sapmaların makine ve dümen kuvvetleriyle
düzeltilmesi oldukça zordur.
Dalga biçimlerinde ve basınçlarında oluşan değişiklikler
gövdesel gömülmeye (squat-çökme) ve eğim
değişikliğine neden olur.
Geminin su çekimi hıza bağlı olarak artar.
Geminin durma mesafesi normale göre artar ve
durdurmak zorlaşır.
Gemi, sığ suya girdiğinde hızında azalma olur.”
DİKKATE ALINMIYOR
MEB’in sözünü ettiği kaynaklarda çok sığ su da şöyle
tarif edilmiştir; Geminin bulunduğu ortamdaki su
derinliği/gemi su çekimi oranı 3’den büyükse derin
su, 1,5-3 arasında ise orta derinlikli su, 1,2-1,5 arasında
ise sığ su (çürük su), 1,2’den küçükse çok sığ
su (çok çürük su) olarak kabul edilir. Bu oran 1 ise
gemi doğal olarak altında su kalmadığı için yüzemez,
oturur.
www.lojitv.com
Bizim ÇED Raporuna itirazımızda dikkate alınmayan, sığ su,
sığ su etkileri, çökme ve trim değişikliği ve etkileri (gövdesel
gömülme ve eğim değişikliği) gibi Kanal geçişlerini ilgilendiren
konuları Milli Eğitim Bakanlığı 2016 yılında kısa ve öz
olarak çok güzel anlatmış. Keşke karar vericiler, ÇED Raporunu
hazırlayanlar MEB’in bu kitabındaki dersleri okumuş
olsalardı. Fazla hayale kapılmadan gerçekçi kararlar verebilirlerdi.
Bu durumda ÇED Raporunda Kanal derinliği 20,75 metre
olduğuna göre su çekimi+çökme 17,3 metrenin üzerinde
olan tüm gemiler çok sığ suda seyretmiş olacaklar. Su çekimi+çökme
13,8 metrenin üzerinde olan gemiler de sığ suda
seyretmiş olacaklar. Böyle bir Kanal’da bunu denemeyi
göze alabilecek bir kaptanın, kılavuz kaptanın, gemi sahibinin,
işleticisinin, sigortacısının olabileceğini düşünemiyorum.
Kanalın sığ su etkisinden kaynaklanan manevra güçlüklerinin
dışında gemilerin Kanal’da karşılaşacakları başka güçlükler
de var.
ÇED Raporu’nda, oluşturulan hidrodinamik modelle, Kanal’da
kuzey-güney maksimum akıntı hızı 2,1 m/sn yaklaşık
4 knot olarak belirlenmiş gözüküyor. KANAL İSTANBUL Çok
Disiplinli Bilimsel Değerlendirme kitabında, ÇED Raporu’ndaki
Artelia Modelinin Kanal’la ilgili sonuçlarından ciddi
olarak şüphe edildiği ve Modelde kullanılan Karadeniz ile
Marmara Denizi arasındaki 14 cm’lik seviye farkının gerçekçi
olmadığı belirtilmektedir. Birçok araştırma seviye farkını
33 cm olarak hesap etmiş, belirlemiş. Bu durumda Kuzey-
Güney akıntı hızının 4 knot’tan çok daha fazla olması beklenir.
Biz yine de Artelia’nın tespit ettiği 4 knot akıntı olduğunu
kabul edelim.
ÇED Raporunda İstanbul Boğazı’nda olduğu belirtilen 4
knot akıntı hızının, Kanal İstanbul içinde artmayacağını
varsaysak dahi, İstanbul Boğazı’nda kuzeyden güneye seyreden
herhangi bir su çekimindeki gemiye olduğu kadar,
özellikle azami su çekimi ile kuzeyden güneye seyreden bir
geminin (örneğin 145.000 DWT bir tanker) dümen dinlemesine
etkisi ile aynı tankerin sığ su ve dar bir kanalda, yine
aynı akıntı hızında, Kanal İstanbul’da kuzeyden güneye seyrinde
maruz kalacağı akıntı etkisi eşdeğer olmayacak, Kanal
İstanbul içinde seyreden söz konusu gemi İstanbul Boğazı’ndaki
gemiden çok daha fazla etkilenecek, diğer
bir deyişle, Kanal İstanbul’da seyreden gemi İstanbul
Boğazı’na göre çok daha büyük dümen dinleme
problemi yaşayacak ve bu durum Kanal İstanbul
ve gemi için önemli bir risk teşkil edecektir.
ÇED Raporuna göre Kanal’daki tuzlu deniz suyunun
yer altı tatlı su kaynaklarına karışmaması için 5,5
km’lik bölümün geosentetik beton ile kaplanacağı
belirtilmektedir. Kanalda seyir halinde iken oluşabilecek
arıza durumunda gemi kanala acil olarak demirleyebilir
mi? Zemin müsait mi, hasar görür
mü? Demirlerse demir tutar mı? Demir atıp tutturamayacağı
bir ortamda gemiler seyir yapmak ister
mi? Bu soruların cevapları belli değil.
Yukarıda belirtilen sorunlara ÇED Raporu’nda herhangi
bir açıklık getirilmediği gibi Raporda bu konularda
çalışmaya da rastlanamamıştır. Bu belirsizlik
ortamında gemilerin Kanal’ı kullanması beklenemez,
istenemez.
ÜSTELİK BAŞKA SORUNLAR DA VAR
Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Yönetmeliği’ne
göre Bakanlık/İdare tarafından deniz trafiği ve seyir
emniyetinin gerektirdiği hallerde, kılavuz kaptan
alma ve bırakma yerlerinde değişiklik yapılabilir ve
ilgililere duyurulur. Yönetmeliğin Uygulama Talimatına
göre de kötü hava koşullarında, belirlenmiş
mevkilerde kılavuz kaptanın gemiye alınması veya
bırakılması mümkün veya emniyetli olmadığında,
gemi kaptanı ve kılavuz kaptanın mutabakatıyla
emniyetli ve uygun görülen mevkilerde kılavuz
kaptan alınıp bırakılabilir.
ÇED Raporu’nda yıllık kuvvetli rüzgârlı gün sayısının
167, yıllık fırtınalı gün sayısının ise 78 olduğu belirtilmektedir.
Deniz kaldıran ve gemilere kılavuz kaptanların
ulaşımını engelleyen güçlü rüzgârların %
82’si Kuzey Doğu ve Kuzey ,%18’i Güney Batı yönlerinden
esmektedir.
www.lojitv.com
Neredeyse senenin 2/3’une hâkim bu kötü hava
durumlarında İstanbul Boğazı’ndaki uygulama yukarıda
belirtildiği gibidir. Kötü hava şartlarında kılavuz
kaptan alma/çıkarma yerleri Boğaz’ın içine çekilerek
Gemi Trafik Hizmetleri’nin elektronik gözetiminde,
İstanbul Boğazı’ndaki deniz trafiğinin tek yön
olma avantajını da kullanarak gemi kılavuz kaptanını
almaktadır. İstanbul Kanalı için açıklanan ÇED
raporunda senenin büyük bölümünde Karadeniz’in
ve Marmara Denizi’nin hırçın dalgaları arasında gemi
Kanal’a yeterli bir mesafede iken kılavuz kaptanın
gemiye nasıl ulaşıp çıkacağı hiçbir şekilde açıklanmamıştır.
Simülasyonu yapılmamıştır. Fransız
firması Artelia’nın yaptığı 2 boyutlu simülasyonda
tasarım gemileri Kanal ağzına çok yakın bir mesafede
8 – 10 mil sürat ile simülasyona başlamaktadır.
Böyle bir uygulama ancak bilgisayar oyunlarında
olabilir. Gerçekte geminin büyüklüğüne, yüklü olup
olmamasına bağlı olarak, 350 metre genişlikteki
Kanal ağzına emniyetli şekilde yaklaşabilmek için,
kılavuz kaptanın 3-4 milden başlayan yeterli mesafelerde,
yavaşlamış olan gemiye katılıp hızlanarak
dar Kanal ağzını bulması gerekir. İstanbul Havalimanı
Akaryakıt İkmal Terminali olan ve Kanal kuzey
girişinin hemen doğusundaki İGA Limanına yanaşacak/kalkacak
tankerlerin kılavuz kaptan alıp vermesinde
çekilen zorluklar bilinmektedir. Sonuç olarak
senenin büyük bölümünde Kuzey ve Güneyde irili
ufaklı tüm gemiler kötü hava nedeni ile kılavuz
kaptan almada zorlanacaklar ve Kanal’a girmeyi hiç
denemeden, riske girmeden direk olarak İstanbul
Boğazı’na yönelecekler, Kanalı kullanamayacaklardır.
gemiler Kanal’dan geçmeye nasıl yönlendirilecek?
Kılavuzluk parası alınmayacak mı? Ya da nasıl olacak?
Sonuç olarak Kanal’ı kullanmayacak/kullanamayacak üç
grup var. Manevra güçlükleri nedeni ile kullanmayacaklar,
kötü hava nedeni ile kullanmayacaklar, kılavuz kaptan
ücreti ödemeden geçmek isteyen 150 metreden küçük
kullanmayacak gemiler. Geriye de pek kullanacak gemi
kalmadı. Bu durumda bugüne kadar birçok etkili tedbirler
alınmasına rağmen, hala risklere açık İstanbul Boğazı’nı ve
Çanakkale Boğazı’nı yani Türk Boğazları sistemini gözümüz
gibi korumalıyız. Sistemde olan kazaları ve kazaya
yakın durumları inceleyip, analiz ederek dersler çıkarmalı,
bu derslere göre de önlemler üretip uygulamaya koymalıyız.
İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar. Doğrudur.
Türk Boğazlarında 10.000’e yakın irili ufaklı gemiyi kılavuzlamış
bir uygulamacı olarak benim hayalim de şöyle;
Kanal’la ilgili karar vericiler, Kanal’ın yapılması yönünde
çalışma yaptığı, ÇED Raporu’na katkı verdiği, belirtilen
bilim insanları ve üniversiteler yukarıda belirttiğim Kanal’ın
kullanılamayacağına dair sorunları ve özellikle büyük
tehlikeli tankerlerin Kanalı kullanamayacağı sorununu
dikkatle inceliyorlar, araştırıyorlar… DENİZCİLİK-ÖZEL KO-
ŞULLARDA MANEVRA kitabını ve KANAL İSTANBUL Çok
Disiplinli Bilimsel Değerlendirme kitabını satır satır inceliyorlar…
Çevre sorunları ile ilgili tüm hususları da bu aşamada
tekrardan değerlendiriyorlar… 8,5 yıl önceki hayalle
ortaya çıkan bu ÇED Raporu ile böyle bir projenin yapılamayacağına
karar veriyorlar ve Kanal’ın yapılmasını savunan,
insanları yanıltabilecek Cumhurbaşkanlığı Kanal İstanbul
web sitesini yayından kaldırıyorlar…
Hayaller gerçeğe atılmış bir tohumdur. Neden olmasın!
2019 yılında İstanbul Boğazından geçiş yapan boyları
150 metreden küçük 14.271 gemi, toplam geçiş
yapan gemilerin %35’i, kılavuz kaptan almadan geçiş
yapmış ve kılavuzluk ücreti ödememiş. ÇED Raporuna
göre Kanal İstanbul’da kılavuz kaptan almak
zorunlu. Bu durumda kılavuzluk parası ödememek
için kılavuz kaptan almadan geçiş yapan bu
www.lojitv.com
5. SAYIMIZDA MARMARA’DAKİ MÜSİLAJ
SORUNUNU İŞLEDİK (TEMMUZ SAYISI)
www.lojitv.com
M
ARMARA;
Salya sümük ağlıyor....
Ölümüne sadece kendisi ağlayan kimsesiz bir
deniz.
Üstü, irinli bir sümük benzeri yeşilimsi beyaz bir
tabaka ile kaplandı. Bilimsel adı Müsilaj bu belanın.
Kalın bir tabaka. Ne ışığı ne de oksijeni alt
tarafa salıyor. Deniz canlıları ne nefes alabiliyor
ne de bu yapış yapış sümük içinde hareket edebiliyorlar.
Ölüyorlar yani!. Bir deniz yok oluyor yani!..
Tek kurtuluş çaresi olarak “hortumlamayı” buldular. Ama bu hortumun bir ucu cebe akmadığı için işi çok ciddiye
alacaklarını sanmıyorum.
Bu yok oluşun başlangıç tarihi dün değil. Dünden de eski. Yaşıma bakıp, bu ölümü ben görmem diye teselli bulmuştum.
Görmek nasip olacakmış meğerse..
Müsilaj, özellikle başka haberleri yazamayan gazetelerin boş kalan manşetlerini süslüyor şimdi. Televizyonlarda
uzmanlar fikir yarıştırıp duruyorlar. Sanırım ıncığını cıncığını öğrenmişsinizdir bu irinli sümüğün.
Onun için bu konuda bir şey söylemeyeceğim.
Ben, göz göre göre gelen bu ölümün yok ettiklerini anlatmaya çalışacağım.
Biraz gerilere gidelim. Yani Marmara'nın kanlı canlı, masmavi olduğu günlere.
O zamanların Balıkhane Müdürü Karakin Deveciyan, günde 80 çeşit balık geldiğini tarihe not düşmüş. Hepsi Marmara'nın
ya çocuğu ya yolcusu: Barbunya, tekir, levrek, torik, gümüş, istavrit, uskumru, izmarit, kayabalığı, iskorpit,
lüfer, kalkan, pisi, dil, kırlangıç, zargana.
Artık çoğu yok! Şimdiki İstanbullular neye benzediklerini bile bilmiyorlar bu balıkların!
Kalanlar ise bitti, bitecek. Sayıları o kadar azaldı ki, balıkçı tablaları mücevher dükkanı vitrinine döndü. Seyret ve
yutkun!
Azalanlar arasında Boğaz'ın ve Marmara'nın kralı palamut var.
Tarih kitaplarına düşen notlara göre, Palamut bize Bizans’tan miras kalan bir balık. O dönemde bu balık o kadar
çoktur ki, Bizans’ı, kuşatmalarda açlıktan kurtarır. Onun için, M.S 1. ve 3. yüzyıllar arasında basılan bronz sikkelerin
arka yüzünde palamut kabartması yer alır.
Rivayet odur ki, o zamanlarda palamut sepetlerle yakalanırmış. Hatta eliyle yakalayanlar da olurmuş.
Ben o dönemlere yetişmedim ama Ortaköy Camii'nin önünden, civalı zoka ile palamut çektiğim çok olmuştur. Kovamı
tıklım tıklım doldurup, mahallede konu komşuya dağıtıp, hayır duası almışımdır.
Artık o bolluk yok. Karadeniz'de ağlara bir kaç düzine takılırlarsa ne ala. Boğaz'dan geçip, Marmara'da cirit atan
palamutlar tarihe karıştı. Ekmek arasındaki yerini bile Norveç uskumrusuna kaptırdı.
www.lojitv.com
Kral olur da kraliçe olmaz mı?
Lüfer bu suların kraliçesidir. Boğaz'ın ve Marmara'nın lüferinin lezzeti,
dünyanın hiç bir yerinde yoktur. Marmara'dan güneye doğru gidince tadı
kaybolur, samanlaşır.
Lüfer de bitti bitiyor. Onun durumu palamuttan da perişan. Bir kaç yıla
kalmaz müzedeki yerini alır sanırım.
Yine Ortaköy'de, kıyıdan yemli oltayla bol bol kayabalığı yakalardım. Çorbası
çok lezzetli olurdu. İzmaritler, çipura büyüklüğündeydi. Tulum çıkartıp,
ızgarada pişince damakları çatlatırdı.
Büyükada civarında tuttuğumuz kırlangıçlara uzun yıllardan beri rastlayamıyorum.
Ada sularının lezzetli balığı Mercan da yok oldu gitti.
Samatya kıyılarındaki istiridye, midye, tarak, çağanoz, karides tarlalarının
yok oluş tarihi ise çok eski. Sadece Balıkhane Müdürü Karakin Deveciyan'ın
yazdığı kitaplarda bu tarlaların varlığını öğrenip, hayrete düşüyorum.
Paşabahçe, Kızkulesi, Sarayburnu, Baltalimanı, Güney Marmara'nın yakışıklısı levrek de tasını tarağını toplayıp,
çiftliklere teslim oldu.
Lüfer, torik gibi canavar balıkların saldırısından korktuğu için Marmara'nın derinlerinde saklanan uskumru da tarih
oldu çoktan.
Balıkçılar, balıktan anlamayana kolyozu, uskumru diye yutturuyorlar.
Artık oltaların ucuna sadece İstavrit takılıyor. Allahtan hala bol ve çok lezzetli.
Balıklarla birlikte o kadar çok şey daha yok oldu ki, İstanbul İstanbul olmaktan çıktı. Sadece İstanbul değil, Marmara'nın
kıyılarındaki yaşam çehresini değiştirdi.
Özetlersek, Marmara'nın ölümü dün başlamadı. Ölümün başlangıç tarihi eskilere dayanıyor.
Denizi İstanbul'da görenler, ona sevgiyle yaklaşmadı. Zaten onların beslenme listesinde balık yer almıyordu. Yüzmeyle
de araları iyi değildi.
Onlar için deniz demek, lağımların aktığı, kirli suların pompalandığı, Haliç'in balçık çamurunun atıldığı, hafriyat
artıklarının döküldüğü bir su birikintisiydi o kadar!
Hiç bir İstanbullu, hiç bir Marmaralı, Rize, İkizdereli köylü kadınların direnişinin binde birini gösteremedi.
Marmara da umudunu yitirdi, yoruldu ve son nefesini veriyor.
Bundan sonra akacak göz yaşları timsah gözyaşlarına benzeyecek...
YAVUZ ŞEN
MALİ VE İDARİ İŞLER MÜDÜRÜ
www.lojitv.com
6. SAYIMIZDA AFET LOJİSTİĞİ KONUSUNU İŞLEDİK
(AĞUSTOS SAYISI)
www.lojitv.com
DEPREM ÖLDÜRMEZ, TEDBİRSİZLİK ÖLDÜRÜR!
AKUT Spor Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi, Derinlere Saygı Dalış
Topluluğu Başkan Yardımcısı ve Dalış Eğitmeni Volkan TUNÇ ile
17 Ağustos depreminin yıldönümünde, depremin günümüze kadar
olan etkilerini konuştuk.
17Ağustos 1999 depremi Türkiye’de bir daha görülmesini
istemeyeceğimiz büyük bir kentsel ve çevresel
afete yol açmıştı. Maalesef bizim o zamanki hazırlığımızın
neredeyse hiç olmaması, sivil savunma ve kurtarma
ekiplerinin amatör ve az sayıda olması, halkın
bilinçsiz olması, yapıların denetimsiz hatta çoğunun
ruhsatsız olması depremiz üzerimizdeki etkisini arttırdı.
Kentsel yerleşim yerleri ile sanayinin iç içe olduğu bir
coğrafyada daha büyük hasarların olmaması çoğu kişi
için büyük bir tesadüftür.
Bu tarih arama kurtarma ve bilinçlenme açısından
milattır aslında. Devletin tüm birimlerinin, Emniyetin,
Gölcük’teki askeri birliklerin ve daha yeni kurulmuş
arama kurtarma ekibinin ve halkımızın sahadaki üstün
performansı ile o günler bir şekilde hızlıca atlatılmıştır.
Ana hasar sebebi her ne kadar deprem olarak gözükse
de aslında hasarı veren yanlış yere yapılan bilinçsiz
yapılardı.
Kıyı kenar şeridine yapılan plansız projesiz ve en
önemlisi risk analizi yapılmadan inşa edilen sivil ve
ticari yapılar afetin etkisini arttırmak için adeta davetiye
çıkarmıştı.
Sonrasında bölgeye gidildiğinde beni en çok etkileyen
yer sunumlarımda mutlaka kullandığım Lunaparkın
olduğu yerdir.
Gölcükteki bu manzara inanılmazdı. Daha dün burada
belki de son parasıyla çocuğunu mutlu olması için
eğlenmeye getiren aileler şimdi binaların altında kalmıştı.
Deniz toplumu ve denizle iç içe yaşama kültürü içerisinde
denizin yanında inşa edilen binalar ve tesisler
suyun içerisine gömülmüştü.
Sonrasında hızlıca sağlam adımlarla büyüyen, en güvenilir
sivil toplum kuruluşu olma başarısını gösteren
AKUT ve diğer gönüllü kuruluşların verdiği “Afet Bilinçlendirme
Seminerleri” topluma yarınlar için
önemli bir ışık oldu.
AFAD’ın kurulması ve büyümesi, afetler ile mücadele
göğsümüzü kabartacak bir konuma gelmesi bizim için
geldiğimiz noktada çok önemlidir.
www.lojitv.com
Her ne kadar tüm yapılar layıkıyla yapılıyor diyemesek de, yapı izinlerinin ve ruhsatların yönetmeliklere uygun
veya yakın yapılması, binaların afetler karşısında sağlam olmasına bir adımdır.
Şehirleşmede benim ilgimi çeken yer kıyıların suya eğimlerinin dik olduğu yerdeki yapılaşmalardır. Her kıyı
kenar şeridine aynı şekilde imarın kullanılması çok büyük bir hatadır.
Şöyle özetleyebiliriz; denize girdiğinizde 20-30 metre yürüdüğünüzde su derinliği anca belinize veya boyunuza
geliyor ise büyük ihtimalle arkanıza baktığınızda da bir düzlük vardır. Ancak suya girdiğinizde kumsal olmayan
ve suya girdikten sonra 10 metre açıldığınızda denizin derinliğinin
8-10 metrelere ulaştığı yerlerde vardır. Bu ikisi arasında çok büyük bir zemin farkı bulunmaktadır.
Değirmendere Çınarlı meydanda hala tüm bileşenleri ile denizin altında duran bina ve ağaçlar bize bunu anlatmaktadır.
Keşke her inşaat mühendisliği ve mimarlık fakültesi öğrencisini oraya götürüp dalış yaptırarak o ortamı görmesini
sağlayabilsem diye düşünürüm. Her 17 Ağustos tarihinde oraya yaptığımız anı dalışında deniz altı ile
selamlaşıyoruz. Bize söyledikleri cümleleri duyabiliyoruz.
DİKKATLİ OLUN! Yanlış yapılar ve düşüncesizce yapılmış yapıların sonu bizim gibi olur diyorlar.
Bu kalorifer peteği orada hala duyuyorken bundan ibret almamak mümkün mü?
O binalar koskoca çınar ağaçları orada dururken, dalışlarımızda bize sessizce “yukarıda neler oluyor?” derken;
Hiçbir şey olmamış gibi, etkilenmeden güne devam etmek mümkün mü?
www.lojitv.com
İstanbul başta olmak üzere kıyı kenar şeridinde deprem sonrası denizle iç içe olma riski yaşayan binaların gözden
geçirilmesi gerekmektedir. Son dönemlerde İstanbul’un sahil yapılaşmasında yüksek katlı binalar göze
çarpmaktadır. Burada bina sağlamlığına denizin etkisi ne derece hesaplanıp öngörülmüştür?
Çoğu şehrimizde dere, akarsu, göl, gölet, deniz kenarında yapılan bina ve tesislerin yapımında bu etkenler ne
kadar düşünülmüştür çok merak etmekteyiz.
Olası afetlerden konuşulurken; sel, heyelan, yangın, deprem riskleri hep bir adım ötemizdeyken bu konuları
düşünmeden yapılaşmak göz göre göre malum sonuçlara davetiye çıkarmaktır.
17 Ağustos 1999 ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde bizim canımız yandı, alınan yapısal ve eşya sabitleme başta olmak
üzere yapısal olmayan tedbirlerle gelecek tüm tehlikelerin kolayca atlatılmasını umut ediyorum.
Depremde hayatını kaybedenlere rahmet, kederli ailelerine bir kez daha başsağlığı diliyorum.
"Felaket başa gelmeden evvel önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek lazımdır, geldikten sonra
dövünmenin yararı yoktur."
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
www.lojitv.com
7. SAYIMIZDA TEHLİKELİ MADDE LOJİSTİĞİ
KONUSUNU İŞLEDİK (EYLÜL SAYISI)
www.lojitv.com
Tehlikeli madde lojistiğini; yapısı gereği
can ve mal güvenliğini tehdit eden, çevre
için zararlı riskler arz eden maddelerin
taşınması olarak tanımlayabiliriz.
Dünya tarihine bakacak olursak, 700’lü
yıllarda Çin’de barutun icadı ve 13. Yüzyılda
ticaret yolları üzerinden diğer ülkelere
yayılması ile tehlikeli madde lojistiğinin
başladığı söylenebilir. Bugün ise Dünya’da
ve ülkemizde tehlikeli madde kullanımı
ulusal ve global ekonomilerin büyümesi
ve endüstrilerin gelişmesi ile hızla artmış
ve çeşitlenmiştir.
Türkiye İstatistik Kurumunun yayınladığı
tehlikeli madde taşımacılığına yönelik
istatistiki bir veri bulunmamakla beraber ülkemizde tehlikeli madde taşımacılığında petrol ve türevi ürünlerinin
birinci sırada yer aldığı, diğer endüstri alanlarında kullanılan kimyevi maddelerin ve atıkların ise ikinci sırada geldiği
gözlenmektedir. Türkiye Petrol Sanayi Derneğinin verilerine göre, Türkiye’ de petrol ve türevi taşımacılığı yıllık
22 milyon ton üzerindedir ve bu taşımaların %90’ı karayolu ile gerçekleşmektedir.
Peki! Son yıllarda tehlikeli madde taşımacılığı söz konusu olduğu zaman sıkça duymaya başladığımız ADR nedir?
ADR, Tehlikeli Malların Uluslararası Karayolu Taşımacılığına İlişkin Anlaşmadır. ADR kısaltması sözleşmenin orijinal
Fransızca ismindeki kelimelerin baş harflerinden gelmektedir: “Accord européen relatif au transport international
des marchandises Dangereuses par Route”.
Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonunca (UNECE) hazırlanan ADR, ilk olarak 1968 yılında yürürlüğe
girmiştir. Ülkemiz ise bu anlaşmaya 2010 yılında taraf olmuştur. Ülkemizde, BM Avrupa Ekonomik Konseyi
(UNECE) nezdinde ADR ile ilgili yetkili kurum; Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı, Ulaştırma Hizmetleri Düzenleme
Genel Müdürlüğü’dür.
ADR uygulamaları, Bakanlığımızca yayınlanan, Tehlikeli Maddelerin
Karayoluyla Taşınması Hakkında Yönetmelik ile yerel mevzuatımıza
girmiştir. Bu yönetmelik belirli kurallar çerçevesinde Tehlikeli Madde
kullanan ve taşıyan işletmelere çeşitli zorunluluk ve sorumluluklar
yüklemektedir.
Tehlikeli mallar diğer yükler gibi multimodal (çok modlu ) taşıma olarak
da yapılmaktadır.
ADR dışında ülkemizin taraf olduğu diğer taşıma modlarını düzenleyen
konvansiyonlar (anlaşma, uzlaşma) şunlardır: Tehlikeli Maddelerin
Uçakla Taşınması (IATA DGR), Deniz yolu ile Taşınması (IMDG) ve
Demir yolu ile Taşınması (RID). Bu konvansiyonlar günümüzde küresel
ticaretin gerektirdiği yoğun taşımacılığın ekonomik, hızlı ve hepsinden
önce güvenli bir şekilde yapılabilmesi ihtiyacıyla ortaya çıkmıştır.
Tehlikeli malların karayolunda taşınması sürecinde, taşınan maddenin
özellikleri itibariyle arz ettiği risklerin önlenmesi amacıyla bu lojistik
sürecinin her aşamasının tam olarak tanımlanması gerekmektedir.
Karayolu taşımacılığı için bu tanımlama ADR ile yapmıştır. Tehlikeli maddeler arz ettikleri tehlike tipine göre 9 ayrı
sınıfta toplamıştır. ADR’de 3500’den fazla tehlikeli madde yer almaktadır. Bu maddeler için (Tablo A) Tehlikeli
Maddeler Listesinde tüm gerekli tedbirler adım adım tanımlanmıştır. Bu tanımlamalar UN (United Nations) numarası
dediğimiz 4 haneden oluşan bir numaralandırma ile başlar (bu numara maddelerin bir nevi uluslararası kimlik
numarasıdır). Sonrasında ait olduğu tehlike sınıfı, arz ettiği ilave tehlikeler bu tabloda verilir. Maddelerin ambalaj
ile taşınması halinde ne tür ambalajlar ile taşınabileceği, ambalaj işaret ve etiketlendirme bilgileri yer alır.
ADR bu ambalajların içindeki ürünü güvenle taşıyabileceğinin ispat etmiş olmasını da ister. Bunun için ambalajlar
yetkilendirilmiş yerel kurumlarca (ülkemizde Türk Standartları Enstitüsü, TSE) testlerinden geçirilerek onay alarak
sertifikalandırılır. Farklı tehlikeli maddelerin tek bir dış paket içinde beraber ambalajlanması ya da aynı araçta beraber
taşınmaları halinde tepkimeye girmelerini önlemek amacı ile ADR’de detaylı şekilde kurallar konmuştur.
Tüm bu ambalaj kuralları ürünlerin araç içinde güvenle yüklenmesinin ve taşınmasının birinci adımıdır. Maddeler
www.lojitv.com
tanker ile taşınacak ise ADR bu sefer aracın teknik özelliklerini,
hangi tanker tipleri ile taşınabileceğini ve dolum
oranlarına kadar tanımlar. Araçların taşıma ünitelerinin
işaretlenmesi, yıllık muayenesi, testleri ve yerel
yönetimlerce belgelendirilmelerine kadar zorunlulukla
getirmiştir.
Ülkemizde Araç uygunluk belgesini TSE verir, bu belgeyi
alan araçlara ADR’li araç denir.
Böylece bu maddelerin uygun ve güvenli araçlarla yola
çıkması sağlanır.
ADR aynı zamanda elleçleme ve operasyon hükümlerine
de yer vermiştir. Operasyon sırasında aracın güzergahı,
geçebileceği tüneller ile araçta bulunması gereken
evraklar ve teçhizatlar taşınacak maddenin özelliklerine
göre belirtilmiştir.
Her işte olduğu gibi insan faktörü göz önüne alınarak
nakliye sürecindeki personel ve özellikle düzenli sürücü
eğitimleri (SRC5) ve sınavları da atlanmamış detaylandırılmıştır.
Tüm bu tanımlamalardan da anlaşılacağı
üzere ADR özünde mükemmel bir lojistik rehberidir.
Tehlikeli maddelerin, hammaddelerin ve atıkların imha
edilmek veya depolanmak üzere taşınmasında işletmelere
ve 3P hizmet sağlayıcılarına ilgili mevzuatlar üzerinden
sorumluluklar getirilmektedir.
Bunların en başında bakanlığın yetkilendirdiği bir Tehlikeli
Madde Güvenlik Danışmanlığı Kurumu (TMGDK)
üzerinden zorunlu kılınmış Danışmanlık Hizmeti alınması
gelir. Kurumun işletmeye atayacağı Tehlikeli Madde
Güvenlik Danışmanı’nın (TMGD) yönlendirmesiyle işletmenin
tehlikeli madde yönetimi ve lojistik süreci tanımlanarak
ADR ve yerel mevzuatlara uygun hale getirilir.
TMGD’nin Başlıca Görevleri Arasında Şunlar Sıralanabilir:
İşletmenin tehlikeli madde yönetimini ADR’ye ve ulusal
mevzuata uygun hale getirmek, işlemlerin ulusal ve
taraf olduğumuz uluslararası mevzuat hükümlerine
uygunluğunu takip etmek ve bunlarda yapılan değişiklikler
hakkında işletmeyi ve çalışanlarını bilgilendirmek
ve faaliyet konusu olan tehlikeli maddelerin taşınmasında
kullanacağı araçları satın alınırken rehberlik etmek,
taşınacak tehlikeli maddelerin tespitini yaparak,
bu maddelere ilişkin ADR ve diğer taşıma modlarındaki
konvansiyonlarla uygunluğunu takip etmek, Tehlikeli
maddelerin taşınması, yüklenmesi ve boşaltımında kullanılan
teçhizatın kontrolüyle ilgili prosedürleri belirlemek,
talimatları hazırlamak, Tehlikeli maddelerin taşınması,
yüklenmesi veya boşaltılması sırasında bir kaza
veya güvenliği etkileyecek muhtemel bir olay meydana
gelmesi durumunda uygulanacak acil durum prosedürlerini
belirlemek, çalışanlara bunlarla ilgili tatbikatları
periyodik olarak yaptırmak, alt yüklenicilerin veya
üçüncü tarafların seçiminde ve çalıştırılmasında tehlikeli
maddelerin taşınmasıyla ilgili mevzuatın öngördüğü
özel şartların dikkate alınmasını sağlamak, tehlikeli
maddelerin taşınması,
doldurulması veya boşaltılmasında yer alan çalışanların,
operasyonel prosedürler ve talimatlarını oluşturmak
ve uygulanmasını sağlamak, tehlikeli malların taşınması,
yüklenmesi veya boşaltılmasında muhtemel
risklere karşı hazırlıklı olmak için, ilgili personelin farkındalığını
artırmaya yönelik önlemler almak, tehlikeli
maddenin sınıfına göre taşıma sırasında taşıtta bulunması
gereken doküman ve teçhizatların araçta bulundurulmasını
sağlamak, işletme güvenlik planını hazırlayarak,
işletmeye sunmak, araçlara yüklenen yükün
ADR/RID/IMDG hükümlerine uygun olarak, paketlenmesi,
etiketlenmesi, işaretlenmesi ve yüklenmesiyle
ilgili iş ve işlemlere ilişkin prosedürleri belirlemek, gerekli
eğitimleri vererek kayıtlarını tutmak.
Tehlikeli madde taşıyan araç sürücüsü eğitimi aracın
karayolunda güvenle seyretmesi için ayrı bir öneme
sahiptir. Tehlikeli yük taşıyan araçların sürücüleri Karayoluyla
Tehlikeli Madde Taşıyan Araç Şoförlerine Yönelik
Mesleki Yeterlilik Eğitimi Yönergesi çerçevesinde,
SRC 5 Belgesi (ADR Belgesi) ne sahip olmalıdır. SRC5
belgesi genel ve uzmanlık olarak ikiye ayrılır. Genel
kısım patlayıcı ve radyoaktif maddeler hariç olmak üzere
ambalajlı taşıma için alınır. Uzmanlık gerektiren diğer
kısım ise tankerli taşıma, patlayıcıların ve radyoaktif
maddelerinin taşınmasına yönelik alınacak uzmanlıktır.
SRC5 Belgesi almak için gerekli şartları sağlayan
adaylar yetkilendirilmiş eğitim kurumlarından alınan
eğitimler sonrası Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı’nın
açtığı sınavda başarılı olarak SRC5 Belgesine sahip olurlar.
SRC5 Belgesine sahip sürücüler, taşıdığı maddenin
arz ettiği tehlikeler, taşıma koşulları hakkında ve acil
durumlarda nasıl davranmaları gerektiği hakkında bilgi
sahibi olurlar.
İlgili mevzuat hem sürücüye hem de işletmelere sorumluluklar
yüklemektedir.
www.lojitv.com
Tehlikeli madde lojistiği, genel lojistiğin çok özellikli bir alt bölümüdür ve tehlikeli maddelerin paketlenerek
etiketlenmesi, depolanması, elleçlenmesi, araçların levhalanarak yüklenmesi, karayolundaki hareket güzergahı,
hatta park halinde bulunmasına kadar operasyonun tüm adımları uzmanlaşmış ve eğitimli personel, uygun
(yetkili merci tarafından onaylı) araçlar ve tanımlanmış bir sistem ile uluslararası ve yerel kurallar çerçevesinde
gerçekleştirilmesi gerekir.
Unutmamak gerekir ki, tehlikeli maddeler için uygulanan her kural acı bedeller ödenen tecrübeler sonucu ortaya
çıkmıştır. Tedarik zincirinin en önemli halkası olan lojistik sektörünün misyonu, tehlikeli madde lojistiğinin
işin doğası gereği var olan riskleri en aza indirerek ve muhtemel tehlikeleri bertaraf ederek, can ve mal güvenliğini
koruyarak yerine getirmek olmalıdır.
Dileriz ki ülkemizde ve dünyada tehlikeli madde kaynaklı kazalar vuku bulmasın, güvenli yarınlar bizlerin olsun.
Hatice AKTI YUYUCU
SRC5 ve ADR Eğitmeni
Tehlikeli Madde Güvenlik Danışmanı
ADR / IMDG / RID / IATA-DGR
www.lojitv.com
8. SAYIMIZDA SAĞLIK LOJİSTİĞİ KONUSUNU İŞLEDİK
(EKİM SAYISI)
www.lojitv.com
SAĞLIK LOJİSTİĞİ
Sağlık sektörü insan hayatının devamlılığı için
önemli bir sektördür ve hizmet sektörü içindeki
payı sürekli olarak artmaktadır. Sağlık hizmetlerinin
sunumunun etkili ve verimli olması aynı zamanda
ülkelerin gelişmişlik seviyelerinin de bir
göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Sağlık kurumları
artan rekabet nedeniyle rakipler ile hizmet
kalitesi açısından yarış içindedir ve pazar paylarını
arttırmak için çaba harcamaktadır. Bu noktada
hizmet kalitesi arttırmak maliyetlerin de artmasına
sebep olmaktadır. Hizmet kalitesini arttırırken,
maliyetleri düşük seviyelerde tutmak iyi planlanmış
lojistik ve tedarik zinciri süreci gerektirmektedir.
Sağlık sektörü açısından lojistik yönetimi; malzemenin
hammadde kaynağından nihai tüketiciye
(hasta) ulaşıncaya kadar geçen süreçte, üreticiler,
dağıtıcılar, perakendeciler, hizmet sunucular/
sağlayıcılar ve hastalardan oluşan tüm paydaşların
uyum içinde hareketini sağlamak üzere, malların,
hizmetlerin ve bilginin akışını yöneten bütünleşik
bir sistem olarak tanımlanabilir (1).
Sağlık hizmeti sunan işletmelerde lojistik zinciri
yönetimi oldukça karmaşıktır. Sağlık kuruluşlarının
sağlık hizmeti üretebilmek ve belirlediği amaç ve
hedeflere ulaşabilmek için tedarik faaliyetlerinin
etkili bir şekilde yürütmeleri gerekmektedir. Tedarik
fonksiyonunun iyi işlemesi işletme için uygun
lojistik zinciri yapısının oluşturulması ve bu zincirin
iyi yönetilmesine bağlıdır. Lojistik zinciri sadece
ürünlerin bir yerden başka bir yere hareketi değil,
aynı zamanda bilgi ve para akışını ifade eden bir
kavramdır (2).
Sağlık hizmetlerinin hedeflerinin yerine getirilebilmesi
için insan gücü, donanım ve tesisler sağlık
kurumları tedarik zinciri sisteminin kapasitesini
oluşturmaktadır. Bu noktada sağlık kurumları yönetimi
açısından kapasite, planlamanın önemli bir
girdisini oluşturmaktadır. Hastaların sağlık kurumlarına
yapacakları başvuruları, bir başka deyişle,
talep tahmininin yapılmasından sonra, bu başvuruları
etkili bir şekilde karşılayacak hizmet kapasitesinin
planlanması gerekmektedir (3).
Sağlık Lojistiğinin hizmet verdiği en büyük endüstrileri;
hastaneler, tıbbi cihaz ve ilaç şirketleri oluşturmaktadır.
Büyük bir öneme haiz olan ilaç endüstrisi,
bilimsel koşullara uygun olarak koruyucu,
iyileştirici ve tedavi edici ürünleri belirlenen dozlarda
kullanıcının hizmetine sunmaktadır. İlaçların
etkin bir şekilde kullanıcılara aktarılmasının yanında
güvenliklerinin teşkil edilerek lojistiğinin sağlanması
da önemlidir.
Kullanıcı taleplerinin tam olarak belirlenemediği
durumlarda ilaç lojistik süreçlerinde aşırı depolama
ve stoklara rastlanılmaktadır. Yüksek stoklama
miktarına karşılık ilaç ve medikal ürünlerin her ürüne
göre değişebilen belirli raf ömürleri bulunmaktadır.
Dolayısıyla her ürün veya her ürün grubu için
spresifik taşıma ve depolama olanaklarının sağlanabilmesi
kritik önem taşımaktadır. Tıpkı gıda lojistiğinde
olduğu gibi soğuk zincir lojistiğinde soğuk
hava depoları ile özel taşıma çanta ve kaplarına
ihtiyaç duyulmaktadır. İlaç lojistik yönetiminin temelini
iyi bir şekilde kurgulanmış dağıtım modelleri
ve depolama modellemeleri oluşturmaktadır. İlâç
üreticileri üretmiş oldukları ilaçları eczaneler, depolar
ve hastane eczanelerine lojistik ağıyla dağıtarak
kullanımını sağlamaktadırlar. İlaç sınıfında yer
alan aşılar ve bazı biyolojik ürünler soğuk zincir
koşullarında lojistiğinin sağlanarak dağıtılması gereken
ürün grubunda yer almaktadırlar (5).
Sağlık hizmeti sunucuları, maliyetlerini de kontrol
ederek yeni teknolojileri kullanmak suretiyle kalite
standartlarından da ödün vermeden sürekli yeni
yöntemleri geliştirmek için çaba sarf etmektedirler.
Hizmetin sunumunda önemli bir yer teşkil
eden ilaç ve tıbbi malzemelerin zamanında kuruluşlara
ulaştırılması lojistiğin bir fonksiyonu olarak
hem hastaneler hem de bu ürünlerin üretim ve
dağıtımını sağlayan firmaların temel geliştirme
alanlarından birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu
doğrultuda lojistik yönetiminde maliyetleri minimize
etmek ve sağlık lojistiği sunum kalitesini yükseltmek
hedefi ile taraflar daha fazla stratejik ve yenilikçi
çözümlere önem vermektedir (6).
Tablo-1: Lojistik Maliyetlerinin Satış Geliri İçindeki
Payı (%)
Sağlık lojistiği; kullanıcıların ihtiyaçlarını karşılamak
üzere her türlü ilacın, tıbbi malzemenin ve ekipmanın,
sağlık hizmetinin ve sağlık bilgi akışının son
nihai tüketim noktasına kadar izlediği yoldur. Bu
arada önemli olan lojistik faaliyetlerin etkin bir
şekilde yerine getirilmesidir (4).
www.lojitv.com
Lojistik Süreçlerinde Akışlar
Başarılı bir lojistik yönetimi zinciri için taraflar
arasındaki bilgi, ürün ve para akışı ile ilgili bir çok
kararın netleştirilmesi gerekmektedir. Her karar
lojistik süreçlerindeki verimliliği artırmak için kritik
önem taşımaktadır. Tablo 2’de yer alan ve
lojistik taraflarını oluşturan tüm bileşenlerin kendi
aralarında oluşacak olan ürün, para ve bilgi
akışını doğru karar mekanizmaları ile yönetmeleri
verimliliği de beraberinde getirecektir. Bu nedenle
tüm tarafların bir eşgüdüm içinde çalışması
lojistik verimliliği için önemli bir etkendir.
Sağlık Lojistiği Süreçleri ve Çeşitleri
Sağlık Lojistiği çatısı altında bir çok lojistik alanından
bahsetmek mümkündür. Bunlar içinde en
temel lojistik alanları aşağıda sıralanmıştır.
• İlaç ve Tıbbi Malzeme Tedarik Lojistiği
• Tıbbi Cihazlar ve Tıbbi Cihazlar Yedek Parça,
aksesuar Tedarik Lojistiği
• Medikal Olmayan Malzeme Tedarik Lojistiği
• İlaç Soğuk Zincir Lojistik Süreçleri
• Hastane İçi ve Hastane Dışı Lojistik Süreçleri
• Tıbbi Atıklar Lojistiği
• Kimyasal Atıklar Lojistiği
• Evsel Atıklar Lojistiği
• Ambulans Lojistiği
• Kan ve Kan Ürünleri Lojistiği
• Doku ve Organ Nakli Lojistiği
• Fire, İade ve İmha Süreçleri Lojistiği
Hastane sektöründe yukarıda yer alan her bir
lojistik sürecinin önemi çok büyüktür. Hem hasta
memnuniyeti açısından hem süreçlerin doğru
yürütülmesi açısından hem de maliyetlerin optimum
olarak yürütülmesi açsısından bu süreçleri
detaylı planlamak gerekmektedir. Hastane gelirlerinin
gider kalemlerini oluşturan medikal ve
nonmedikal mal ve hizmet alımlarının ve yapım
işlerinin gelire oranla %40 civarında olduğunu
düşündüğümüzde bu alanın doğru yönetilmesinin
önemi bir daha ön plana çıkmaktadır. Stoklu
takip edilen ilaç ve tıbbi sarf malzemelerinin ana
depoya ve eczaneye tesliminden hastaya hizmet
verilen bölümlerin tali depolarına çıkışlarını oluşturan
hastane içi lojistik süreçlerinin doğru kurgulanması
hizmetin sunumunun aksamaması açısından
kritik önem taşımaktadır. Aynı şekilde demirbaş
olarak kayıtlarına alınan tıbbi ekipmanların
hastane içerisindeki hareketlerinin takip edilmesi
cihaz yönetimi açısından hassas takip gerektirmektedir.
Atık yönetiminin kurgulanması, ambulans hizmetlerinin
içi ya da dış hizmet sunumuyla planlanması,
kan ürünlerinin ilgili kurumlardan hastanelere
akışının sağlanması da sağlık lojistiği kapsamı içerisindeki
önemli başlıklardan bazılarıdır.
Yeşil Lojistik Yaklaşımı ve Sağlık Lojistiğine Katkısı
Şirketler sadece üretmiş oldukları ürünler vasıtasıyla
rakipleriyle rekabet etmekte kalmamakta aynı zamanda
lojistik stratejileri ile de bu mücadeleyi sürdürmektedirler.
Günümüzde özellikle bu rekabette yeşil lojistik yaklaşımı
ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu yaklaşımın öne
çıkmasında sivil toplum kuruluşlarının yönlendirmeleri,
müşteri tercihlerinin bu tür ürünlere yönelmesi önemli
rol oynamıştır. İşletmelerde bu doğrultuda lojistik stratejilerini
yeniden yapılandırmaya başlamışlardır.
Çevre duyarlılığı, geri dönüşüm uygulamaları ile giderlerin
azaltılması, kanuni yaptırımlar şirketler üzerinde
baskı yaratarak faaliyetlerini yeşil lojistik bakış açısıyla
şekillendirmeye başlamışlardır (7).
Sağlık kurumlarında; tehlikeli madde sınıfına giren kimyasal
atıkların çok fazla olması, bunun yanında tıbbi
atıkların da dikkat edilmesi gerekecek düzeyde yönetilmesi
gereken bir alan olması atık lojistiği noktasında bu
sektörün önemini daha da artırmaktadır.
Tüm bu süreçlerin yönetilmesi kapsamında son dönemde
yeşil lojistik kavramı ön plana çıkmaya başlamış ve
bu doğrultuda aksiyonlar alınmaya başlanmıştır. Bu
anlamda belediyeler ve bakanlıklar nezdinde oluşturulan
yasal düzenlemelerin oluşturduğu baskılar daha
çevre dostu ürünlerin üretilmesine ve sağlık işletmelerinin
bu nitelikte ürünleri satın almasına etken olmaktadır.
Ülkemizde bu anlamda tıbbi ürünlerin ihracat ve
ithalatında yeşil lojistik bakış açısıyla yaklaşımlar yeni
yeni gündeme gelmeye başlamış ve her geçen gün daha
da önem kazanmaya başlamıştır
Lojistik 4.0, Dijital Dönüşüm ve Sağlık Lojistiği
Lojistik 4.0 çoğu çalışmada akıllı lojistik olarak tanımlanmaktadır
ve lojistik ile bilgi lojistiği açısından daha verimli
bir organizasyon adına önemli bir yaklaşımdır.
Ürün yaşam döngüsü boyunca ve ürün yaşam döngüleri
arasındaki malzeme akışı, akıllı lojistik ile gerçekleştirilecektir.
Akıllı lojistik; akıllı ürünlerin yanı sıra akıllı hizmetlerin
de lojistik içerisine dâhil edilmesine olanak
tanımaktadır. Akıllı lojistik veya lojistik 4.0 gibi teknik
gelişmeler, kısmen yeni iş modelleri için somut çözüm-
www.lojitv.com
lerin hayata geçirilmesinde gerekli koşulları yaratmaktadır. Lojistik 4.0; üst düzey bir otomasyon seviyesine ulaşabilmek
amacıyla internet (nesnelerin interneti) üzerinden toplanıp paylaşılan ilgili bilgilerin işlendiği veri tabanlarına
ve yazılımlara sahip, akıllı sensörlerle (RFID sistemleriyle) desteklenen lojistik ve tedarik zinciri süreçleri
olarak özetlenebilecek geniş kapsamlı bir terim olup, tüm makinelerin birbirleriyle ve insanlarla iletişim içinde
olduğu bir lojistik ağını ifade etmektedir. Lojistikte süreç verimliliği önemli bir göstergedir ve bu nedenle tüm
lojistik 4.0 uygulamaları bir şekilde verimliliği artırmaya gayret etmektedir (8).
Lojistik zinciri akışının da bu dönüşümden etkileneceği aşikardır. Endüstri 4.0; yapay zeka, otonom robot teknolojisi,
nesnelerin interneti ve siber fiziksel sistemler gibi teknolojiler ile bütün endüstriyel sistemi derinden etkilemektedir
ve etkileyecektir. Ürünler akıllı ve otonom araçlar ile taşınacak, akıllı elleçleme ile üretim bandına yerleştirilecek,
üretim tümüyle otonom gerçekleşecek, fabrikalarda birbiri ile iletişim kurabilen akıllı robotlar faaliyet
gösterecektir ve ürünler müşteriye özel olarak gönderime hazır hale getirilecektir. Tüketim alışkanlıkları da
kişiye özel ürünler çerçevesinde gelişecektir. Bu durumda lojistiğin yeni bir strateji belirlemesi gereklilik olacaktır.
Çünkü teslimatlar sıklaşacak, depolama, ayrıştırma ve paketlemede de önemli değişiklikler olacaktır (9).
SONUÇ
Global bir yapıya bürünen dünyamızda rekabet, uluslararası bir niteliğe sahip olarak ülkeleri etkileyen önemli bir
unsur olmuştur. Bu rekabette şirketler sadece kendi ülkelerinde değil, ülkeler üstü oyuncular olarak tüm dünyayı
etkileyebilmektedirler. Bu küresel rekabette lojistik maliyetler de en kritik ve önemli maliyet unsuru olarak ülkelerin
ve firmaların karşısına çıkmaktadır. Firmaların en önemli pazarlama stratejilerinden biri haline gelen lojistik
yönetimi özellikle covid-19 salgınından sonra daha da önemli bir hale gelmiştir.
Covid-19 salgını ile birlikte ülkelerin bazı sektörleri daha fazla destekleyerek güçlendirmesi gerekliliği çok belirgin
bir şekilde görülmüştür. Bu sektörlerden birincisi sağlık sektörü diğerleri ise tarım ve gıda sektörüdür. Sağlık sistemi
ve gıda stokuyla kendi kendine yetebilen ülkelerin krizlerle daha başarılı mücadele edebileceği ve dışa bağımlılık
göstermeden kendi şartlarıyla bu zor dönmeleri atlatabileceğine şahit olunmuştur. Sağlık sistemleri ve
finansal yapısıyla güçlü olan ülkelerin göstermiş olduğu sağlık performansı ile uluslararası arenada güven oluşturarak
sağlık turizminde çok daha başarılı atılımlar yapacağı kaçınılmaz bir gerçek olacaktır. Covid-19 krizinde başarılı
bir performans sergileyen Türkiye, salgının etkilerinin azalmasıyla birlikte sağlık turizmi ile ilgili planlarını
tekrar gözden geçirmeye başlamış ve Sağlık Bakanlığı, Turizm bakanlığı ve Ekonomi bakanlığının da koordinasyonu
ile bu alanda çalışmalar yapmaya başlamıştır. Bu noktada uluslararası lojistik ağlarının iyi kurgulamasıyla medikal
ürünlerin ve ilaçların ihtiyacı olan ülkelere ulaşmasının sağlanmasının önemi çok daha iyi anlaşılacaktır.
Lojistik süreçlerinde hizmet sunumunda vasıflı eleman bulma konusunda sağlık lojistiğinde de sıkıntılar bulunmaktadır.
Daha çok herhangi bir mesleki vasfı bulunmayan kişilerin tercihi nedeniyle süreçlerin uygulanmasında
istenilen sonuçlara ulaşılmakta zorlanılmaktadır. Bu bağlamda personel seçimlerimizde daha çok Lojistik sisteminin
bir süreç yönetimi olması nedeniyle Endüstri Mühendisliği kökenli ya da Lojistik Meslek Yüksekokulu mezunu
kişilerin istihdam edilmesi, bu durumun önceliklendirilmesi yararlı olacaktır.
Dr. Mustafa IŞIK
MLPCARE Tedarik Zinciri
Direktörü
www.lojitv.com
9. SAYIMIZDA ATATÜRK VE LOJİSTİK KONUSUNU İŞLEDİK
(KASIM SAYISI)
www.lojitv.com
RECEP KOCA
LOJİ TV
YÖNETİM KURULU BAŞKANI
Gelin yazımıza bir tartışma konusu olacak Demir yolu nasıl yazılır diye
başlayalım.
Türk Dil Kurumu sitesini incelediğinizde Demiryolu yazılımı şeklinde bir
kelime bulamıyorsunuz, Demir Yolu olarak arattığınızda kelime karşınıza
çıkıyor. TDK sanıyorum doğru olanı ‘’Demir yolu’’ olduğunu beyan
etmiş dolayısı sıklıkla devlet kurumlarında bile kullanılan Demiryolu
yazılımı imla hatası olarak kabul edilmekte.
Wikipedi ise ‘’Bir yerden bir yere madeni bir yol üzerinde, mekanik bir
güçle hareket ettirilen araçlar içinde insan ve eşya taşımasını temin
eden tesislerin hepsine birden demir yolu denir diye açıklama yapmış.
Resimde gördüğünüz İzmir Atlı Tramvayı. Raylı sistemlerin
tarihinin aslında trenlerden çok eski olduğunu
tarihi kalıntılardan öğreniyoruz, Biz Sayın Alpay Lök ile
bir yayın yapmış orada bugün kullanılan ray aralığı olan
1435 mm ray açıklığını konuşmuştuk.
İlk Atlı Tramvay ise 1807 ‘ de Galler’de kullanılmış ülkemizde
1869 yılında İstanbul’da kullanılmaya başlanan
Atlı Tramvay öncesinde raylı sistemler özellikle madenlerde
kullanılarak insanoğlunun hayatını kolaylaştırmış
ta ki buharlı makineler bulunana kadar. Endüstri 1.0
hayatımıza girince buharlı makineler bulunuyor ve teknoloji
o güne kadar hiç olmadığı şekilde insanoğlunun hayatını kolaylaştırıyor. Bugün Endüstri 4.0 ve dijital çağı
yaşıyoruz teknolojiyi kullanan gelişmiş toplumların raylı sistemlerde geldiği nokta ortadayken biz hala demir yoluna
gereken önemi veremediğimizi düşünenlerdenim .
Neden mi?
Türkiye’nin ilk demir yolu Osmanlı zamanında Aydın İzmir güzergahı olarak kurulmuş o günden bugüne gelinen
nokta için lütfen TCDD resmi sitesini inceleyiniz. Yapılanları görmezden gelme gibi bir lüksümüz zaten olamaz. Sadece
bu konuda kara yolu yatırımlarından ziyade demir yoluna daha çok önemi vermiş olsaydık şimdi çok farklı
yerlerde olurduk kanısındayım. Tekrarlıyorum Lojistik köyleri doğru konumlandırmalı ve limanla lojistik köyler arasına
mutlaka demir yolu yapmalıyız. Yolcu taşıma ile eşya taşıma işini mutlaka farklı kategorilerde ele almalıyız ki
süreçleri doğru analiz edip eksiklikleri görüp giderebilelim.
Neden görmezden gelmediğimize gelecek olursak; Devletimizin yatırımları devam etmekte ve bizler bu çalışmaları
yakınan takip etmekteyiz detaylar için bakanlığımızın sitesinden Demiryolu politikalarını ve yapılanları 06 Ekim
2021 tarihinde yapılan 12. Ulaştırma ve Haberleşme Şüra’sındaki detayları sizlerde inceleyebilirsiniz.
Bir de gereksiz bilgi vereyim, çocukluğumda oturduğum evin hemen yanından tren yolu geçerdi herhalde o zamanlar
karayolu bu kadar gelişmediği için ağır yükler konteynerlerle taşınıyordu. Hemzemin geçitlerde o konteyner
geçişine denk geldiğinde uzun bir bekleme olurdu, çocukluk aklı işte o konteyner vagonlarını sayardık çok zaman
100 adeti geçtiği için saymaktan usanır amma da çokmuş derdik. Düşünsenize tek hamlede 100 konteyner
taşıyorsunuz? Bir de o günlerden aklımda kalan hemzemin geçitlerde tantanlar olurdu o tantanlar otomatik inmediği
için bir memur orada oturup trenin gelmesini bekler tren geldiğinde o tantanı indirip kaldırırdı ve tabi ki o
memur uyuyakalıp işini doğru yapmadığında dünyanın en güvenli taşıması olan Demir yolunda feci kazalar olur ve
sonuç her zaman facia olurdu.
www.lojitv.com
Ben bugün sormadan edemiyorum oralara alınan personel yerine dünyadaki gelişmeler takip edilerek o canlar kurtarılamaz
mıydı? Yan ve yandaşların işe alınmadığı bir Türkiye sabahına ne zaman uyanacağız?
Bir tren vagonundan bizlere;
Türkiye Hükümeti’nin belirlediği projeler çerçevesinde kararlaştırılan zamanlar içinde, vatanın bütün bölgeleri çelik
raylarla birbirine bağlanacaktır. Bütün Vatan, bir demir kütle haline gelecektir. Demiryolları, memleketin tüfekten,
toptan daha önemli bir güvenlik silâhıdır. Demiryollarını kullanacak olan Türk milleti, geçmişindeki ilk sanatkârlığının,
demirciliğinin eserini tekrar göstermiş olmakla övünç duyacaktır. Demiryolları, Türk milletinin refah ve uygarlık
yollarıdır. Türkiye’de ekonomik yaşamın yüksek gelişmeleri ancak demiryollarıyla olacaktır. Milletin mutluluğu,
geleceği bu yollardan geçecektir.
Cumhuriyet hükümetinin bu alandaki çok verimli çabası ve çok idealist hareketi takdire değerdir.
Mustafa Kemal Atatürk
Atatürk’ün bu söylemini doğru anlayıp uygulamış olsaydık ülke olarak şimdi çok başka yerlerde olabilirdik söylemimi
tekrarlıyorum.
Mustafa Kemal Atatürk 21 Eylül 1924 yılında ilk kazmayı bizatihi kendisi vuruyor ve üzerinden 4 yıl geçtiğinde 378
kilometrelik Samsun Sivas demir yolu tamamlanıyor, düşünsenize para yok, teknoloji yok, Devlet yeni kurulmuş ve
378 kilometrelik yol 4 yıl gibi bir sürede tamamlanıyor, ayrıca o günün teknolojisi ile bu yolun üzerinde tüneller,
köprüler, gar ve hemzemin geçitlerde yapılıyor.
Ülkemizin Her Yerini Demir Yolu Ağları ile Örmeliyiz.” Mustafa Kemal Atatürk
Biz Mustafa Kemal Atatürk’ ün Demir yolları ile ilgili düşüncesini yüreğimizde yaşıyor bu uğurda emek verenlere de
sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz
www.lojitv.com
10. SAYIMIZDA TÜRKİYE CUMHURİYETİ KADINLARI
KONUSUNU İŞLEDİK (ARALIK SAYISI)
www.lojitv.com
TÜRK KADINININ YERİ VE GÖREVLERİ KADININ ANLAMI
Kadınlarımızın her millette olduğu gibi, bizim milletimiz için de ne kadar yüksek önemi olduğunu söylemeğe
gerek yoktur. Bizim milletimizde kadın, eskiden bu önemi, gerçekten en yüksek derecede kazanmıştır. Büyük
atalarımız ve onların anaları, tarihin, olayların tanıklığıyla kanıtlamıştır ki cidden yüksek erdemler göstermişlerdir.
Burada birçok noktalardan sayabileceğimiz o erdemlerin en büyüğü ve en önemlisi, değerli
evlâtlar yetiştirmeleriydi. Gerçekten, Türk milletinin bütün dünyada, yalnız Asya’da değil Avrupa’da dahi
büyük ezici kudret göstermiş olması, çok parlak hareketler yapmış bulunması, hep öyle değerli anaların
erdemli evlâtlar yetiştirmesi ve daha beşikten çocuklarının ruhuna mertlik ve erdem aşılaması sayesinde
idi. Şunu söylemek istiyorum ki, kadınlarımızın genel görevlerde üzerlerine düşen paylardan başka kendileri
için en önemli, en hayırlı, en er demli bir görevleri de iyi anne olmaktır.
Zaman ilerledikçe, bilim geliştikçe, uygarlık dev adımlarıyla yürüdükçe, yaşamın, yüzyılın bugünkü gereklerine
göre evlât yetiştirmenin güçlüklerini biliyoruz. Anaların, bugünkü evlâtlarına vereceği eğitim eski dönemlerdeki
gibi basit değildir. Bugünün anaları için, gerekli özellikler taşıyan evlât yetiştirmek, evlâtlarını bugünkü yaşam için
faal bir unsur haline koymak, pek çok yüksek özelliği kişiliklerinde taşımalarına bağlıdır. Bu sebeple kadınlarımız,
hattâ erkeklerden daha çok aydın, daha çok verimli, daha fazla bilgili olmak zorundadırlar. Eğer gerçekten milletin
anası olmak istiyorlarsa böyle olmalıdırlar.
TÜRK KADINININ BİLGİ SAHİBİ OLMASI
Düşmanlarımız, bizi dinin etkisi altında kalmış olmakla suçluyorlar, duraklama ve çökmemizi buna bağlıyorlar;
bu hatadır! Bizim dinimiz, hiçbir zaman kadınların erkeklerden geri kalmasını istememiştir. Allah’ın emrettiği
şey, erkek ve kadının beraber olarak bilim ve bilgiyi kazanmasıdır. Kadın ve erkek bu bilim ve bilgiyi
aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla donanmak zorunluğundadır. İslâm ve Türk tarihi incelenirse
görülür ki, bugün kendimizi bin türlü sınırlamalarla bağlı zannettiğimiz şeyler yoktur. Türk sosyal hayatında
kadınlar, bilim ve bilgi yönünden ve diğer hususlarda erkeklerden asla geri kalmamışlardır; belki
dahaileri gitmişlerdir.
1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 86)
Ben, saygıdeğer hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, tersine pek çok yönlerde onların
üstüne çıkacak bilgi ve kültürle donanacaklarına asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle inananlardanım.
1923 (Atatürk’ün S.D.1I, s. 152 – 153)
www.lojitv.com
VEE 11. SAYI/ OCAK SAYISI
SENE KAPANIŞI
——-
2021’İN DEĞERLENDİRİLMESİ
www.lojitv.com
LOJİSTİK SEKTÖRÜ VE EKONOMİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
LOJİİSTİK
Dış ticaret denildiğinde ilk aklımıza gelen husus; ülkemizde üretilen ürünlerin yurt dışına satılması ve ülkemize
döviz girdisi sağlanması olacaktır. Küçük resimden bakıldığında doğru bir tespit gibi görünse de, bir dış ticaretin
gerçekleşebilmesi için, depolama, pazarlama, bankacılık, ambalaj, gümrükleme, lojistik gibi süreçlerden geçmesi
gerekir. Dış ticaret işleminde malın yurt dışına satılması sürecinde en büyük fonksiyon kuşkusuz ki lojistikten geçer.
Lojistik bir dış ticaret işleminde en ağır yükü üstlenen misyondur. Lojistiğin olmadığı bir dış ticaret işleminin
olmayacağı kesindir.
Bir ihraç ve ithal malının;
• bir ülkeden, farklı bir ülkeye hareket etmesi,
• gümrükleme yapılması,
• tahmil tahliye yapılması,
kuşkusuz ki lojistiğin eseridir.
Görünen o ki, dış ticaret işleminin ana temasında mutlaka bir lojistik hizmeti vardır. Dış ticaret işlemlerimizin ekonomimize
katkıları ne kadar önemli ise, lojistiğin de ekonomimiz üzerindeki olumlu katkıları son derece olumludur.
Pandemi dönemine girdiğimiz 2019 yılından bugüne kadar ekonomimiz durma noktasına geldiğinde, piyasada
yaprak kımıldamazken, insanlarımız evlerine kapandıkları bir dönemde, ekonomimizin damarlarındaki kan gibi,
ekonomimize hayat öpücüğü veren sektörün lojistik olduğunu unutmadık değil mi? Sadece dış ticaret değil, yurt
içi ticaret işleminde de e-ticaretinolmazsa olmaz bir parçası lojistik değil miydi?
EKONOMİ
Ekonomi alanına pek çok konu girmektedir. Para alışverişi, para karşılığı mal alışverişi, mal takası, ithalat ve ihracat.
Daha da çoğaltılabilir bu veriler. Mahalle bakkalından alınan bir ekmek, bir şişe su dahi konsolide olarak düşünüldüğünde
gıda sektörünün ekonomimize etkisini anlatacaktır. Ekonomimiz sadece su ve ekmekten ibaret
değildir. Mahalle bakkalına telefon edip, sipariş listemizi sunduğumuzda, muhtemelen evimizin yanı başında olan
mahalle bakkalının çırağı bizim verdiğimiz sipariş ürü leinş getirecek ve karşılığında ödemesini alacaktır. İşte oldukça
basit olarak ele alındığında mahalle bakkalının çırağının ürünlerimizi evimize getirmesi bir lojistik hizmeti
değil miydi? Zincir marketlerin şu pandemi döneminde siparişlerini e-ticaret üzerinden almaları ve bu hizmetin
gerçekleştirilmesinde lojistik hizmetini kullanarak ülkemiz ekonomisine katkıda bulunmaktadırlar.
EKONOMİ VE LOJİSTİK
Ekonomimizde bir hareket varsa, kesinlikle lojistiğin çok
önemli bir etken olduğu unutulmamalıdlır. Dünyanın bir
ülkesinden, farklı bir ülkesine mal satımı gerçekleştiğinde,
bu alım satımda illa ki lojistiğin nasıl sağlanacağı, lojistik
hizmetinin alıcı ya da satıcı tarafından mı yerine getirileceği
konuşulmakta ve bağıtlanmaktadır. Lojistik olmasa ekonomi
nasıl hareketlensin?
Bir sınır ticaretinde lojistik en önemli unsur olarak karşımıza
çıkar. Lojistik deyip geçmeyin, sınır ticaretinde malların
taşınması çoğu kez at ve eşeklerin sırtında gerçekleştirilmektedir.
Lojistik olmasa sınır ticareti de olmayacak ve
miktarı ne olursa olsun bu sınır ticareti ülke ekonomisine
hayat verecektir.
www.lojitv.com
Lojistik ile ekonomi iç içe girmiş ve birbirinden ayrılmaz durumdadır.
BUGÜNKÜ LOJİSTİK HİZMETLERİ VE EKONOMİ
Ekonomiyi her yönü ile etkileyen unsurun lojistik olduğunu belirtmek isterim. Son iki yıldır dünyada oluşan konteyner
krizi tüm dünya ekonomisini olumsuz etkilemiştir. Konteyner krizi ile birlikte navlun fiyatlarının da 2 veya
4 kat artması, dünya ekonomisi üzerinde gerçek anlamda olumsuzluk yaratmış durumdadır. Navlun fiyatlarının
artması ile birlikte ürün fiyatlarının da aynı şekilde artış göstermesi, lojistik sektörünün ekonomi üzerindeki ne
denli etkili bir unsur olduğunu ortaya koymaktadır. Lojistiğin gözde olup en parlak devrini yaşadığı şu günlerde
ekonomimizin ne denli lojistiğe bağımlı olduğunun göstergesi değil midir?
REŞAT BAĞCIOĞLU
KURUCU EĞİTMEN
RBLECTURER DIŞ TİCARET EĞİTİMLERİ
İSTANBUL
www.lojitv.com
2021’E VEDA EDERKEN LOJİSTİK EĞİTİMİNDE
DEV ADIMLAR
2021 yılını geride bırakırken geleneksel metotlarla lojistik
trendlere cevap vermenin yetersiz kaldığı görülmektedir.
Fiziksel depolama ve taşıma işlemleri ile beraber
online sipariş yöntemleri, Milk Run uygulamaları,
e ticaret, kargo, posta hizmetleri çok daha belirgin şekilde
kendini göstermektedir.
Son yıllarda olduğu gibi 2021 de benzer şekilde E-
ticaret/perakende sektörü en çok fırsat sunan sektör
oldu. Ancak tüm ilerlemelere rağmen sektörde nitelikli
eleman açığı her zaman dillendiriliyor.
Lojistiğin geleceğin meslekleri arasında yer almaya devam
edeceği muhakkak. Önemli olan lojistik sektöründe
çalışan insanların mutluluğu ve yeni mezun gençlerin
bu sektöre adaptasyonu.
Lojistik eğitiminin liselere inmesi, çekirdekten yetişecek
nitelikli elemanların erken yaşta eğitim görmesini
sağlarken, 2019 senesinde meslek derslerinin lise 1
seviyesinde verilmeye başlanması, Türkiye’de 14 yaşında
lojistik eğitimi verilmesini sağladı.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı son büyük atılım ile
tüm mesleki ve teknik Anadolu liseleri Mesleki Eğitim
Merkezlerine dönüştürüldü. Eski adıyla çıraklık eğitim
okulları artık her meslek lisesinde açılma imkânına sahip.
Aslında geçen yıl Mesleki Eğitim Merkezlerine
meslek lisesi diploması verme hakkının verilmesi bu
sürecin ilk aşamasıydı. Yani artık lojistik dahil meslek
programlarına kaydolan her öğrenci 1 gün okula giderken
4 gün iş yerinde olacak. 4 sene içinde 11. Sınıfta
kalfalık, 12. sınıfta ustalık belgesi alırken okulun bitiminde
meslek diplomasıyla mezun olacak.
Bu okullarda 1 gün okul 4 gün, tam gün, iş yerinde çalışma
gerçekleştiği için, lojistik öğrencilerinin çok alt
yaşlarda yaparak öğrenmelerinin önü açılmış oldu. Bu
şu demek: Mesleki eğitimde her zaman Almanya örneği
veriliyor. Ara eleman yetiştirme konusunda ne kadar
entegre eğitim programlarının olduğu söyleniyor. Bu
devrim gibi kararla artık Türkiye örneği konuşulacak
gibi gözüküyor.
Lojistik paydaşlarının yaklaşımı, Milli Eğitim Bakanlığı
ile karşılıklı diyaloğu, bu süreçten sektörün en etkili
şekilde faydalanmasını sağlayacaktır.
Lojistiğin, kargo sektörünün, e ticaretin, havacılık,
kanal projeleri, limanlar gibi lojistiğin birçok alt dalında
çok farklı ivmeler yakalanmışken güzel gelişmelerin
olması sürpriz olmaz.
Avrupa’da Staj İmkânı
En önemli gelişmelerden birisi, lojistik öğrenci ve
mezunlarının Avrupa’da staj ve istihdam imkânları.
Avrupa Birliği Projeleri, liselerdeki öğrenciler ve hatta
mezun öğrencilerimiz için oldukça güzel fırsatlar sunuyor.
29 Ekim 2020’de UND-MEB Lojistik öğretmenlerinin
yaptığı başvuru kabul edildi. UND
(Uluslararası Nakliyeciler Derneği) 80 kurum ile beraber
akredite edildi. Böylece 7 sene boyunca Avrupa
Birliği hibeleri ile doğrudan faydalanma imkânı elde
etti. İlk başvuru 2021 yılı için yapıldı. Yaklaşık
185.000 Euro olarak kabul edildi ve bu bütçe sektör
eğitimi ve istihdamına harcanacak. 2022 senesinde
muhtemelen öğrenci, mezun, eğitimci ve akademisyen
yurt dışına gitmiş olacak. Yine aynı yıl o yılın başvuru
sayısı dosya ile bildirilecek ve akışlar sürecek…
Lojistik eğitimi böylece Türkiye’de çok ciddi bir seviyeye
yaklaşmaya başlayacak. Avrupa projelerinin
önündeki tek olumsuz durum pandemi. Pandemi bu
akışları sadece yavaşlatıyor.
Umuyoruz ki 2022 senesi, devletimiz adına umutlu
ve daha iyi geçerken, lojistikte yapacağımız proje ve
çalışmalar ile bir önceki seneyi geçeriz.
ÖMER SACAR
Lojistik Eğitiminde Güzel Gelişmeler Olacak Gibi
Son yıllarda liselerde lojistik eğitimleri, lojistik öğrencileri
üzerine yapılan programlar birçok alanda dikkat
çekiyor. Bakanlığımız birçok farklı mesleki alanda muazzam
sektör-lise iş birlikleri yapmakta. Bunların birçoğu
ulusal ve mesleki basında kendine yer buldu. Lojistik
paydaşları nezdinde lojistik üzerine birçok projeler
konuşuluyor, dile getiriliyor…
www.lojitv.com
ELKA WORLD A.Ş. 2021 YILI SEKTÖR DEĞERLENDİRME RAPORU
Türkiye ekonomisinin lokomotiflerinden lojistik sektörünün uzun vadedeki yüksek potansiyeli yabancı yatırımcıların
ilgisini çekerken, sektörün geleceğine yönelik beklentiler de artmaktadır. Sektöre ilişkin araştırma çalışmalarında
kullanılabilecek veri tabanı oluşturulması da önem kazanmaktadır. Ancak buna rağmen 2021 Yılı
Sektörümüz için güzel bir yıl oldu. Ancak biraz sıkıntılı. Yılın ilk başlarında devam eden konteyner krizleri armatörlerin
bu konudaki tutumları vb. lojistik firmaları zorlu süreçlere itti. Armatörler bu anlamda bir çok çalışma
yaptı ancak bu yıldan ziyade 2022 yılında etkilerini daha yoğun hisedeceğimize inanıyorum. Karayolunda
ise özellikle çok hızlı yükselen yakıt fiyatları sektörü zora sokmuştur. Tırların maliyetlerinin artması, yakıt fiyatları
gibi etmenler navlun fiyatlarında ciddi artışlara sebep olarak ihracatçıları zora sokmaktadır. Son 2 çeyrekte
dolar kurundan kaynaklı ihracatın artması hem sektörümüzce hem de ihracatçılarımız nezdinde ilaç niteliğinde
olmuştur. Bu tarz süreçlerde ise ihracat sezonlarında sorun yaşanmaması ve adına iyi bir yönetim gerekiyor.
Ancak en önemli sorunumuz tamamı ile teknoloji. Lojistik, teknolojinin kullanılması gereken sektörlerin
başında geliyor. Çünkü operasyon esnasında birden fazla gerçek ve tüzel kişinin dahil olması güzel bir yönetim
gerektiriyor. Bu yönetim ise teknoloji ile birleşirse güzel bir sonuç ortaya çıkıyor. Aslında bir ihracat operasyonunda
süreç ihracatçının deposunda başlıyor. Kara düzende devam eden ihracatçılarımız bazen lojistik firmaları
da kendi yapısında kabul edip buna göre bir süreç yönetimi talep ediyor bu da sektörün dijitalleşmesinde
ciddi gerileme yaratıyor. Bu anlamda atılabilecek en önemli adımların başında istihdam gerekiyor. Kurlardan
ve artan maliyetlerden şikayetçi sektörümüz önünü göremediğinden istihdamı kısıtlıyor. Ancak birden fazla
ülkede aynı anda operasyonlar gerçekleştiren sektörümüzün yatırım yapması gereken en önemli departmanlarından
biri de iş geliştirme. Teknoloji, iş geliştirme ve süreç yönetimi birleştiğinde dış ticaret tarafları arasında
sorunsuz ve kesintisiz operasyonlar gerçekleşiyor. 2021 yılında ellerinden geldiğince bu yapılanmaya başlayan
sektörümüz sistemlerin oturması ve bu dijitalleşmede ihracatçıların da üstüne düşen sorumluluğu yerine
getirmesi ile etkili bir lojistik başarıyı her geçen gün sürdürüyor. 2021 yılını biraz daha sistemleşmeye ve yatırımlarla
güçlendirmeye çalışan sektörümüz, başarılı bir yılın ardından 2022 yılına daha güçlü ve zinde başlayacağından
şüphemiz yoktur. 2021 yılı lojistikçiler açısından bir araya gelme ve kenetlenme yılı olmuştur. Sektörümüz
2021 yılında gerçekleşen onca sorun ve sıkıntılara rağmen üreticinin yanında olmuş ve yine en güzel
şekilde desteğini esirgememiştir. Sektör olarak beklentimiz ise 2021 yılında devletimizin lojistikçilere verdiği
desteği 2022 yılında da sürdürmesidir. Muhakkak bilinmelidir ki ihracatı arttırmanın en önemli yollarından biri
de uluslararası lojistik sektörünü desteklemektir. Lojistikte uygulanacak teşvik ve indirimler doğrudan ihracatçının
navlununa yansıyacak bu da üretilen ürünlerde navlun maliyetlerinin düşmesine yol açacak satış ve pazarlamada
üreticilerimizin elinde büyük bir güç olacaktır. 2021 yılında sektör bazlı ihracatlarımızın nasıl yanındaysak
daha kaliteli ve daha verimli bir şekilde 2022 yılında da aynı özeni gösterecek ve üreticilerimizin yanında
olacağız.
EŞREF ÖZDEMİR
ELKA WORLD A.Ş.
YÖNETİM KURULU BAŞKANI
www.lojitv.com
DEĞİŞEN ALIŞKANLIKLAR SONRASI PARLAYAN TERİM: "LAST MİLE DELİVERY"
Henüz 2020 yılında bahar mevsimini yaşayamamıştık ki ülkemizde ilk Covid 19 vakaları görülmeye başladı
“normal” zamanlarımıza dönmemiz epey sürdü. Hayatımızın rutin günlerinin bu denli özleyeceğimiz aklımıza gelmedi
ve kısıtlamalı zamanların bu kadar uzayacağını düşünmedik. Sandığımız kadar kısa olmayacağını idrak ettiğimizde
ve bitiş tarihini kestiremediğimizde de bu belirsiz geçici zamanlar için yeni rutinler icat etmeye başladık.
Önce evden çalışma hayatımızı yeni rutinimize göre organize ettik, sürekli toplantılar yaptık; mesai kavramımız
“Zoom, Meet, Skype” sayesinde önceden şikâyet ettiğimiz iş hayatını özletecek boyutlara geldi. Dijital platformlardaki
dizilerin ev oyunların müptelası olduk. Okuyamadığım kitapları okurum bu sayede diye düşünüp kitap siparişleri
verdik. Biraz da “puzzle” yapalım dedik ve yine oturduk aktivite alışverişi yaptık. Kısıtlamalar ve kapanmaların
süresi uzayınca yeteneklerimiz oranında ev tadilatı işlerine giriştik. İnternetten sipariş verdiğimiz ürünler
bambaşka bir boyuta dönüştü. Kimimiz evde her çeşit yemek ve tatlı yapmaya başladık, kimimiz de yemekleri bile
yine telefonlarımızdaki uygulamalardan sipariş ettik.
Evet, biz kapandık ama birileri kapanmadı ve mahallemizde, semtimizde hep bir hareketlilik oldu. Belki de eskisinden
yani “normal”den fazla “last mile delivery”nin dilimizdeki haliyle son kilometre teslimatı hareketliliği görmeye
başladık. Hele ki yüzlerce ailenin yaşadığı devasa sitelerde yaşıyorsak, kargo ve kurye araçlarının döngüsü günde
neredeyse 15 saat sürdü! Sanki içimizden birileri hiç uyumuyordu ve sürekli internetten alışveriş yapıyor ya da
restoranlardan paket siparişi verip yemek yiyordu. Bu döngüye gelin bir de istatistik gözlüğüyle bakalım.
Ticaret Bakanlığının e-ticaret faaliyetinde bulunan işletmelerin artışını gösteren yukarıdaki şekilde 2019 yılı ile
kıyaslandığında %275 oranında e-ticaret işletmesinde bir artış yaşanmıştır. Bu rakamın “eski normal” hayatımızda
öngörülmesi pek mümkün olamazdı. Sağlık ile ilgili bir kriz ticaret faaliyetlerinde bir fırsata dönüştü.
2020 yılında kazandığımız bu alışkanlıkları 2021 yılında da
devam ettirdik. İnternetten ve mobil uygulamalardan sık
sık sipariş verdik, kampanyalara katıldık, indirim kodu aradık,
puan topladık, restoranlara/şirketlere puan verdik…
Biz uyurken birileri internetten sipariş verdi, onlar uyurken
başkaları yemeğini restorandan eve istedi, onlar uyurken
birileri çevrimiçi oyunlar oynadı. 7den 70e hepimiz “einsan”lar
olduk. Peki, biz bu siparişleri verip uykuya geçince
kimler uykusuz kaldı?
www.lojitv.com
Tahmin edeceğiniz üzere, tüm zamanların uykusuz mekanizması “lojistik” biz e-insanların bitmek bilmeyen
taleplerine cevap vermek için çalışmaya devam etti. Biz, bağımlısı olduğumuz e-ticaret şirketlerinden sipariş
verip uyuduk, lojistik döngüsü bizim için çalışmaya başladı. Biz acıktık ve yemek sipariş ettik, kuryeler bizim
yemeğimizi getirmek için yola çıktı. Biz istedik, sitemize geldi; komşumuz istedi, apartmanımıza geldi; karşı
apartmandan istediler, kuryeler geldi. Bu mekanizma sürekli döndü. Peki, biz isterken ve bu mekanizma dönerken,
dünyaya neler oldu?
Dünyamız, ülkemiz, semtimiz ve mahallemiz daha fazla sera gazı salınımına maruz kaldı!
Amerika ve Avrupa Birliği için –yine rakamlarla- bu duruma bir bakalım:
“Amerikan Meteoroloji Derneğinin (AMS) yayımladığı 2020 İklim Değişikliği raporunda sera gazlarından biri
olan karbondioksit miktarının (CO2) milyonda 412,5 birime (ppm) yükseldiği belirtilerek, bunun 2019 yılındakinden
2,5 ppm daha yüksek ve 800 bin yıldır kaydedilen en yüksek seviye olduğu ifade edildi.”
“Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat), AB'nin 2021 ikinci çeyrek döneminde sera gazı salınımına ilişkin verileri yayımladı.
Buna göre, AB ikinci çeyrekte toplam 867 milyon ton karbon salımı gerçekleştirdi. Sera gazı emisyonu
2021'nin ikinci çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 18 arttı. Söz konuş artış, 2020 yılının ikinci
çeyreğinde yeni tip koronavirüs (Kovid-19) nedeniyle ekonomik aktivitede yaşanan yavaşlamanın ardından bu
yıl toparlanmanın hız kazanmasından kaynaklandı.”
Her yıl, bir öncekinden daha fazla sera gazı salınımı gözlemleniyor. Her birimizin birer tüketici olarak bu salınımda
ekolojik ayak izlerimiz var. Bu izlere de son 2 yılda verdiğimiz her bir siparişle katkıda bulunduk. Katkımız
oranında da sorumluyuz. Peki ekolojik ayak izi nedir?
Ekolojik ayak izi, bireyler ve toplum olarak, üretim ve tüketim faaliyetlerimizle doğa üzerine bıraktığımız yüklerdir.
Dünya Doğayı Koruma Vakfı (World Wide Fund for Nature WWF) ekolojik ayak izini 6 bileşen üzerinden
değerlendirmektedir. Bunlar;
Karbon ayak izi
Tarım arazisi ayak izi
Orman ayak izi
Yapılandırılmış alan ayak izi
Balıkçılık sahası ayak izi ve
Otlak ayak izi
Bizler, her türlü tüketim ihtiyacımızı çeşitli çevrimiçi platformlardan yaprak, karbon ayak izine katkıda bulunuyoruz.
Kimi zaman 5 dakika yürüme mesafesinde restoranlardan bile yemek siparişi verildiğini gözlemiyoruz,
bu hem doğamız hem de kendi sağlığımız açısından oldukça kaygı verici bir yaklaşım. Çevremizi, bir bütün olarak
doğayı ve dünyayı korumak sadece ağaç dikmek, sıfır atık yaklaşımını benimsemek veya alışverişlerde bez
torba kullanarak mümkün görünmüyor. Bu tür gayretler şüphesiz ki oldukça kıymetli ve küçük de olsa bu amaca
katkı sağlayan unsurlar, ancak yeterli değil.
Yemek ve alışveriş teslimatlarının bir de ambalaj atığı boyutu var ki çevreye verdikleri zarar konusunda yönetmelik
ülkemizde oldukça yeni. Depozito uygulaması henüz aktif bir şekilde başlamadı.
“Last mile delivery” teslimatlarının her biri karbon salınımının yanı sıra şehirlerde trafik sıkışıklığına da sebebiyet
veriyor. Hızlı teslimat konusundaki aşırı beklentiler ayrıca sektöründe insan kaynağından kuryeler üzerinde
de ciddi bir baskı ve tehlike kaynağı oluyor ki bu da başka bir yazının konusu.
Unutmayalım, iktisat bilimi der ki, kaynaklar kıt insan istek ve arzuları sonsuzdur. Bu kıt kaynakları sürdürülebilir
bir bakış açısıyla tüketme alışkanlığı bizim elimizde. Yaşlanan dünyamıza iyi davranmak geçmişe ve geleceğe
borcumuz. Bir yıl daha yaşlanan dünyamız ve bir yaş daha alan bizler, yaşadığımız müddetçe dünyayı gelecek
nesillere daha az yıpranmış olarak emanet etmenin kaygısı içerisinde olmalıyız. Umarım, 2022 bizim ve dünyamız
için daha temiz, umutlu ve sağlıklı olur.
Tüm Loji TV ailesi ve okurlarına iyi seneler dileklerimle…
Hilal AKTEPE
Erzincan, Aralık- 2021
www.lojitv.com
BİLGEHAN ENGİN
General Manager at Fr. Meyer's Sohn
(GmbH & Co) KG
Şimdiki aklım olsaydı…” diye başlayan cümleleri
bilirsiniz. Genellikle devamı şöyle gelir: “… öyle
yapmazdım, böyle yapardım…” Baştan bir hadise
geçmiştir ve yaşanan deneyim belli bir bedel pahasına
öğretici olmuştur. Tecrübenin yaşattığı aydınlanma
neticesinde, olası farklı davranış yolları gün
yüzüne çıkmıştır. Bu ifade, bazen derin bir pişmanlık,
çoğu zaman da bir yakınma ile dile gelir. Son
tahlilde, öyle değil de böyle yapsaydım, daha iyi
bir sonuç elde ederdim demek anlamına gelir.
Hemen her gün, herkesin kullandığı bu ifadede
görmüş geçirmişlik vardır. Bir deneyim sona ermiştir
ve ortaya bir sonuç çıkmıştır; artık aynı ya da
benzer bir deneyimde, yeni öğretinin gösterdiği
gibi davranılacaktır.
2021 takvimi sona doğru geliyor ve bir yıl daha
anılarımızda ve insanlık tarihinde yerini almaya
hazırlanıyor. Yakında 2021 yılını gördük, geçirdik
diyebileceğiz belki. Ancak yılın bize getirdiklerinin
çoğunu halen geçirdik diyemiyoruz. Henüz etkin
bir ilacı olmayan ve mevcut aşıların ne kadar işe
yaradığı tartışma konusu olan Covid-19 pandemisi,
örneğin, tüm hızı ve kasvetiyle devam ediyor. Pandemi,
gerek sağlık sistemi üzerindeki baskısıyla,
gerekse de dünya ekonomileri üzerindeki bozucu
etkisiyle tüm hızıyla sürüyor. Tedarik zincirleri üzerindeki
onulmaz arızalar tüm sıcaklığıyla devam
ederken, doğrusunu isterseniz bu durumun bize,
mevcut zincirlerin kırılganlıklarının iyice ortaya
çıkması dışında bir öğretisi olmadı. Bu da büyük
oranda malumun ilanı. Büyük limanlarımız dolu ve
sıkışık, navlunlar hiç olmadığı kadar yüksek seviyelerde,
gemi programları alt üst olmuş durumda,
transit süreler karman çorman ve gemilere 1 konteyner
yükleme yapmak bile deveye hendek atlatmaktan
zor. Hal böyleyken, dünyanın neresinde
olursanız olun, eğer bir üretici ya da tüccarsanız;
gemi acentesi ya da taşıma işleri organizatörü iseniz,
“şimdiki aklım olsaydı…” dedikten sonra, devamında
söyleyebileceğiniz çok fazla bir şey henüz yok. Deneyim
tüm şiddetiyle devam ettiği için yeni öğreti henüz
oluşmadı.
Lojistiğin en büyük bileşenlerinden denizyolu konteyner
taşımacılığında, yakın geçmişin en böbürlenilen
konusu “Schedule reliability” yani gemi programları o
kadar alt üst olmuş durumda ki güvenilirlikten bahsedebilen
kalmadı. Nasıl kalsın ki; yılın son aylarında
ortalama % 34.4 gibi zavallı bir program güvenilirliği
görüyoruz. Geciken gemilerin küresel ortalaması da
kaçınılmaz olarak tavan yaptı ve 7,34 güne dayandı.
Ay takviminin bitişini takiben, genellikle Şubat ayına
denk gelen Çin yeni yılı her sene lojistik organizasyonlar
için kritik bir süreçtir. Dünyanın üretim merkezi
konumundaki Çin bir hafta süreyle yeni yıl tatiline girer.
Bu başlı başına bir tür meydan okuma ve 2022 Çin
yeni yılını beklerken kaygılar çok daha çeşitli. Çin Hükümeti
son dönemde iç su bağlantı gemileri mürettebatı
için zorunlu karantina önlemleri getirdi. Buna istinaden,
15.01 – 28.02.2022 arasında bağlantı seferleri
askıya alınacak ve bu durumun özellikle güney Çin’e
yapılacak taşımaları ciddi etkilemesi bekleniyor. Zira
konteyner hatları anılan tarihlerde varışı beklenen yük
kabulünü durdurduğunu açıkladı. Alın size bir adet
daha şişe boynu!
www.lojitv.com
Konteyner navlunları, Ekim ve Kasım aylarında düz çizgi ile seyretse de, hatta bir miktar düşüş göstermiş olsa da,
Kasım YoY bazında ortama olarak %178 artış yaptı. (Kaynak: Drewry’s Global Freight Index) Büyük ticaret yollarının
tümünde navlunlar tarihi seviyelerde. Üstelik boş 40’HQ bulmak hemen her yerde oldukça zor. Bu dengesiz durumun,
1 Şubat’ta başlayacak Çin yeni yıl tatili boyunca devam edeceğine kesin gözüyle bakılıyor.
Elbette bir de madalyonun öbür yüzü var. O yüzde, tüm bu kasvetli ve karanlık tablonun sisleri arasında sevinçten
ağızları kulaklarında olanlar yer alıyor: konteyner hatları. Hatlar rekor karlılıklar açıklamaya devam ediyor. 3ncü
çeyrek sonuçlarının yayınlanmasını takiben, halka açık olan 10 büyük konteyner hattı, 2021 sonunda $115 -120
Milyar arasında EBIT toplamı açıklamaya hazırlanıyor. Bu rakam 2020’nin, sıkı durun; altı katından daha fazla. Allah
bereket versin, gözümüz yok. Bahse konu 10 hattın işletme kar oranı ise ortalama %56 ile oldukça göz kamaştırıcı.
Bu oranın 2 yıl önce sadece %3,7 olduğunu hatırlatayım da neden göz kamaştırıcı olduğunu tam olarak izah etmiş
olayım.
2021’in sonuna geldiğimizde küresel konteyner pazarında genel tablo kabaca böyle. Yıllar sonra dönüp 2021’e
baktığımızda “şimdiki aklım olsaydı…” deyip, neler deneyimlediğimizin muhasebesini elbette yapacağız. Belki aylar
süren transit sürelere, inanılmaz yüksek navlun fiyatlarına ya da ne zorluklarla konteyner bulup yükleme yaptığımıza
hayıflanacağız. Ümit ederim ki dijitalleşme trendini kaçırıp, “şimdiki aklım olsaydı” demeyiz de “iyi ki…” deriz.
Ve yine ümit ederim ki rekor karlılıklar elde eden hatlar, gemilerinin karbon-nötr dönüşümlerini 2021 yılında kazandıkları
fonlarla ve hızla tamamlayabilirler. Önümüzdeki yıllarda da meydan okumalar kuşkusuz sürecek.
2021 yılı farkındalıkların arttığı bir yıl oldu.
Dilerim ki 2022 de çevre bilinci temelinde, dünya barışı ve refahı için somut ilerlemelerin yaşandığı bir yıl olsun.
www.lojitv.com
GÖKHAN DEMİRCİOĞLU
On-Demand Logistics Sales
and Operation Manager
LOJİSTİK 2021 YILI DEĞERLENDİRMESİ
2021 yılı başta Kovid-19 olmak üzere pandeminin tetiklediği pekçok olumsuzlukla da mücadele etmek zorunda
kaldığımız zorlu bir yıl oldu.
Pandemi hem ülke ekonomilerinin hem de küresel ekonominin akışını bozarken küresel ölçekte tedarik zincirlerinin
üretim, tedarik ve dağıtım fonksiyonlarında önemli aksamalara yol açtı.
Tüm bu zorlukların ortasında fedâkarca çalışan sektörlerden biri de kuşkusuz lojistik oldu. Hem küresel ve kitlesel
üretimin merkezi haline gelen Çin, Asya, Uzakdoğu’dan endüstri ve tüketim ürünlerinin diğer dünya ülkelerine
ulaştırılması hem de aşı lojistiği gibi kendine özgü farklı operasyonların konteyner, ekipman, sürücü ve
iş gücü krizlerinin yaşandığı bir ortamda gerçekleştirilmesi gerekiyordu ve sektör tüm imkanlarıyla bu beklentileri
karşılayabilmek için operasyonlarını sürdürdü.
2021 yılının lojistik sektörü açısından bu denli zorlu geçmesine neden olan gelişmeleri hatırlarsak;
• Pandeminin küresel ekonomik etkileri
• Konteyner Krizi
• Navlun fiyatlarında yaşanan artış
• Sürücü istihdamında yaşanılan sorunlar
• Limanlarda iş gücü kaynaklı operasyon aksaklıkları
• Liman girişlerinde yüklerini indirmeyi bekleyen gemi kuyrukları, lojistik sektör ve çalışanlarını
olumsuz yönde etkilerken bir bütün olarak tedarik zincirlerinde de aksamaya yol açtı.
Tüm bu koşullar göz önünde tutulduğunda lojistik açıdan tüm Dünya’da zorlu ve olağandışı bir yıl yaşandığını
söylemek mümkün ancak tüm bu koşullara rağmen lojistik hiçbir zaman durmadı.
Türkiye özelinde baktığımızda ise tüm bu etkilerin benzer şekilde yaşandığını görüyoruz ve maalesef bu olumsuzluklara
ilaveten ülkemize özgü birçok unsurda sektörü olumsuz yönde etkiledi.
• Gümrük kapıları bu yılda lojistik hizmet sağlayıcıları olumsuz yönde etkilemeye devam etti. İhracatın bu
denli önemli olduğu bir dönemde tırlarımız sınır kapılarından geçebilmek için günlerce beklemek zorunda
kaldı, ülkemizin bu yapısal sorunu bu yıl da çözülemedi
• Ekonomik belirsizlikler yatırımların önünde engel oluşturdu
• Döviz artışı beraberindeki tüm maliyetleri artırdı artan lojistik maliyetler tüm operasyonlara doğrudan
yansımış oldu buna rağmen sözleşmeler aynı doğrultuda güncellenemedi
• Stoklama alanlarına duyulan ihtiyacın artmasına rağmen kur artışları nedeniyle yatırımcılar depo ve lojistik
tesis yatırımlarını gerçekleştiremediler bu nedenle mevcut alanların kiralama fiyatları oldukça yükseldi
• Sürücü krizinin en çok etkilediği ülkelerden biri Türkiye oldu, bu durumda hem çalışma koşullarının yetersizliği
hem de Türkiye’de ki filonun bireysel kamyon sahipliğine dayanması ve zorlaşan ekonomik koşullar
nedeniyle eskiyen araçların yenilenememesi büyük bir rol oynamaktadır.
www.lojitv.com
Tüm bu koşullara rağmen elbette olumlu gelişmeler yaşandığını da görebiliyoruz. Başta e-ticaret lojistiği olmak
üzere genel olarak iş hacmi artışından bahsetmek mümkün.
Lojistik hareketler çok yönlü ve daha esnek hale geliyor. Şehir içi depoların her geçen gün arttığını görüyoruz
özellikle son nokta teslimatı ve aynı gün teslim iş modellerinde pekçok yeni hizmet sağlayıcı sektöre giriyor ve
mevcut hizmet sağlayıcılar iş hacimlerini büyütüyorlar.
Birçok lojistik hizmet sağlayıcı dijitalleşmeyi gündemine almış bulunuyor. Yeni iş modelleri ve platform bazlı
hizmet anlayışı gittikçe yaygınlaşıyor.
Sektörde çok seslilik, sosyal sorumluluk projeleri, kadın istihdamının artırılmasına yönelik çalışmalar, sürücü
eğitimleri, sürüş akademileri, gençler ve üniversiteleri bir araya getiren lojistik akademiler, çevre konusunda
duyarlılık geliştiren projeler, yeşil mutabakata uyum gibi konularda önemli adımlar atılmaya başlandı.
Özetle zorlu geçen bir yıldan lojistik sektörü büyüyerek çıktı ancak yapısal sorunlar aşılamadığı gibi zorlu bir
ekonomik tablo ve iş ikliminin içerisindeyiz bu nedenle 2022 yılı hiç de kolay geçecek gibi gözükmüyor umarım
lojistik sektörünün öneminin daha da fazla anlaşılacağı ve gerekli yapısal adımların atılacağı bir yıl olur.
—-
www.lojitv.com
Hoş geldin Empati Yılı 2022!
Öncelikle 2022 yılı tüm insanların birbirlerini anladığı bir yıl olsun temennisi
ile yeni yılın önce insanlığa sonra siz ve sevdiklerinize gönlünüzden
geçen tüm güzellikleri getiresini diliyorum.
Tabİi ki dilerim sağlığınız her zaman daim olur.
RECEP KOCA
LOJİ TV
YÖNETİM KURULU BAŞKANI
Lojistik Bir Anda Bu Kadar Nasıl Ünlendi?
Bir tarafta çok para kazanma hırsı diğer tarafta ölüm ve açlık korkusu bu iki olgunun kesiştiği noktada lojistik
süreçleri devreye girince bir musibet bin nasihatten iyidir atasözü ile virüs bugüne kadar anlatılamayanların hızlı
anlaşılmasına vesile olduğu gibi lojistik sektörüne 10 yıl kazandırdı diğer bir deyimle 10 yıl önce yapmamız gereken
yatırımları bugün yerine getirmemizde başrol oynadı. Dünyanın önde gelen ülkeleri de dahil olmak üzere
pandemi sürecine hazırlıksız yakalanan insan ırkı süreçleri yönetmekte maalesef başarılı olamadı oysa Türkiye
bu yatırımları son 10 yıl içerisinde yapmış olsaydı şimdi bulunduğu coğrafi konumu da kullanarak dünyanın lojistik
merkezi haline gelmiş ve refah seviyesi ile cazibe merkez ülkesi olmuştu. Hal böyle olunca cazibe merkezi
olamasak da iş hacminin yükselmesi ve kısa zamanda yapılan yatırımlar sayesinde Lojistik sektörü yılın en çok
konuşulan sektörü haline geldi.
2021 yılına hiç olmadığı kadar dijitalleştik, hiç olmadığı kadar co founder dostumuz oldu, hiç olmadığı kadar kuryemiz
oldu, hiç olmadığı kadar rahatımıza düşkün olduk. Düşünsenize gecenin bir vakti oturduğumuz yerden
yemek siparişi, dondurma hatta soda siparişi geçtik. Dün ile bugün arasında dijital dünya düzeninde ışık hızı misali
mesafe var. Lojistiğin bu hızlı geçişinde hata yaptım bu süreçleri yakalayamadım diye üzülen varsa Metaverse
treni istasyondan kalkıyor binmenizde yarar var diye tavsiye ediyorum.
2022 Yılında Loji TV
Biliyorsunuz Loji TV bir hayal ile başladı Sevgili Gürkan, ben ve ekip arkadaşı öğrenci kardeşlerimiz Televizyonculuk
sektörü ile alakalı hiçbir eğitim almadık ve bu işin maddi boyutunu omuzlayacak güce sahip de değiliz. 2021
yılında 10 sayı dijital dergi çıkartmanın yanı sıra sayısız eğitimler, röportajlar ve şirket tanıtımlarını yapmak için
biz gönlümüzü ortaya koyduk. Bu yolda bize gönüllü destek olan tüm Loji TV ailesine, sponsorlarımıza, yayına
katılım sağlayan sektör öncülerine, akademisyenlere ve tabi ki bizleri yalnız bırakmayan tüm izleyicilerimize
sonsuz teşekkürler. Ayrıca bu süreçleri yönetebilmek adına ailelerimiz bize inanılmaz destek oldular onlar alkışın
en güzelin hak eden taraftalar.
2022 yılında daha çok çalışacağız ve daha çok güçleneceğiz Loji Kampüs başta olmak üzere birçok projemiz var.
Kim bilir belki 2022 yılında yatırım turuna çıkarak Loji TV’nin gerçekten hedeflenen Lojistik Sektörünün Dijital
Televizyonu olmasındaki en büyük engel olan para kısmını ortadan kaldırmış oluruz.
Hani demiştik ya 2022 yılı Empati yılı olsun diye en zor şeylerden bir tanesi birilerinden bir şey istemek bu bağlamda
biz istemeyi bilmeyen kısımdanız hedefimiz hep ne verebiliriz olduğu için sizlerden ricamız sektörün dolayısı
ile sizin olan Loji TV için ben ne yapabilirim diye Empati yapmanız.
2022 yılında imkânımız olurda Loji TV yatırım alır kurulursa 81 ilde Lojistik sektör buluşmaları yaparak inanılmaz
bir arşivi sektöre hediye edeceğiz. Tır içinde yolculuk yaparak sektör sorunlarını sizlere canlı duyuracağız, yılda 3
kere kamp düzenleyerek sektörün birbirini tanımasını ve kaynaşmasını sağlayacağız, öğrenci kardeşlerimize staj
ve iş imkânı sağlamak üzere Loji Kampüs Türkiye’nin en büyük Lojistik Akademisi olacak. Dedim ya proje çok
yeter ki biz maddi süreci aşalım.
2022 yılında Loji TV çatısı altında buluşmak dileğiyle sevgiyle kalın.
www.lojitv.com
www.lojitv.com