29.01.2022 Views

HASAN DEDENİN DİLİNDEN PEYGAMBER EFENDİMİZ

Bu eser, Mevlevî Hasan Çıkar Dede’nin tasavvuf sohbetlerinden ve Allah dostlarının Peygamber Efendimize hitâben yazılmış şiirlerinden derlenmiştir.

Bu eser, Mevlevî Hasan Çıkar Dede’nin tasavvuf sohbetlerinden ve Allah dostlarının Peygamber Efendimize hitâben yazılmış şiirlerinden derlenmiştir.

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Hasan Dede’nin Dilinden<br />

<br />

<br />

<br />

!2


<strong>HASAN</strong> DEDE’NİN DİLİNDEN<br />

<strong>PEYGAMBER</strong><br />

EFENDİMİZ<br />

SİBEL AVCI


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

<strong>HASAN</strong> ÇIKAR DEDE<br />

!2


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

“Dünyaya gönül verenler,<br />

Dünyayı sevenler,<br />

Tanrı’dan mahrum kalırlar.<br />

Hakk’a yüz tutup,<br />

Gönül ehlinin katında,<br />

Dünya ehli olanlar,<br />

Saman çöpüne benzerler.<br />

Gönül ehli olanlar,<br />

İki cihan serveri gönüller sultanı,<br />

Yüce Muhammed’in özleri olurlar...”<br />

Hasan Çıkar Dede<br />

!3


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Mevleviliğe adım attığım ilk günden itibaren, güler<br />

yüzüyle, gönülleri ısıtan sevgisiyle, sonsuz hakikat<br />

ilmiyle bu aciz kuluna insan olmak yolunda ışık tutan;<br />

kainatın nuru Peygamber Efendimiz Hazreti<br />

Muhammed’i ve onun sırrının sırrı İmamlar Şah’ı<br />

Hazreti Ali’yi, Ehl-i Beyt Efendilerimizi, iki cihanın<br />

Kutb’u Pirimiz Hazreti Mevlana’yı ve onun ilahi aşkı<br />

Hakk’ın güneşi Tebriz’li Şems Hazretlerini ve diğer<br />

nebileri ve velileri bütün gerçeklikleriyle yakinen<br />

öğrenmemi ve bilmemi sağlayan, yüce Pirim Hazreti<br />

Mevlana’nın manevi temsilcisi, nurunun varisi,<br />

yeryüzündeki gölgesi, gerçek kamil İnsan, bende-i<br />

Muhammed, şeyhim Kutb’ül-Cihan Hasan Dede’me;<br />

“Allah göklerin ve yerin nurudur” ve “Allah dilediği<br />

kimseyi nuruna iletir” ayetlerinin yüce manası<br />

hürmetine; alemleri yaratan, kamil İnsan’ı alemlere<br />

rahmet olarak yücelten ve Zat’ının sırrıyla öğreten yüce<br />

Rabbime hamd ü senalar olsun.<br />

O’nun yüce himmetine ve güzel keremlerine<br />

sığınarak, şeyhimiz Hasan Dede’mizin, Peygamber<br />

Efendimizi anlattığı sohbetlerinden alıntıları kaleme<br />

aldığım bu eseri okuyan bütün canlara, O’nun sevgi,<br />

aşk ve birlik ışığını yansıtmasını temenni ediyorum.<br />

Her anımız aşk ile olsun, şeyhimiz Hasan<br />

Dede’mizin daha nice sohbetleriyle aydınlanmak nasip<br />

olsun… Muhabbetle.<br />

Sibel Avcı<br />

20 Nisan 2015<br />

!4


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Hasan Çıkar Dede Kimdir?<br />

Grubumuzun Onursal Başkanı Hasan Dede 1935<br />

yılında Makedonya’nın Üsküp şehrinde dünyaya<br />

gelmiştir. O dönemlerde Üsküp şehri kültür, sanat ve<br />

akademik anlamda Balkanların en önemli<br />

merkezlerinden bir idi. Hasan Dede çocukluk yıllarında,<br />

birçok manevi kuruluşun da yer aldığı kentte dini eğitim<br />

almıştır. Üsküp’te bulunan Murat Paşa Camii ve<br />

Yahya Paşa Cami’lerinde görev alan Hasan Dede,<br />

eğitimini tamamlayarak ailesiyle birlikte 1959 yılı<br />

sonlarında İstanbul’a göç etmiştir.<br />

Ailesinden aldığı dini terbiye ve Üsküp’teki tasavvufi<br />

çevrelerin etkisiyle İstanbul’da daha da çok yoğunlaşan<br />

tasavvuf sevgisi ve ilgisi O’nu önce kitap okumaya ve<br />

araştırma yapmaya yönlendirmiş daha sonrada<br />

İstanbul’daki tasavvufi çevrelerle kaynaşmasıyla devam<br />

etmiştir. Girdiği çevrelerde yaptığı Mevlana aşkıyla dolu<br />

olan konuşmaları, kendisini daha önceleri Üsküp’ten<br />

tanıdığı ve ileride ilham kaynağı olacak Hakkı Dede’ye<br />

kadar götürmüştür.<br />

Böylece, Onursal Başkanımız Hasan Dede 1960<br />

yılında Üsküp Mevlevihanesi'nin son postnişini Hakkı<br />

Dede ile tekrar karşılaşmış ve hayatında yeni bir dönem<br />

açılmıştır. Hakkı Dede’yle karşılaştıktan ve O’nun<br />

güzelliklerini gördükten sonra O'nun öğrencisi olmuş ve<br />

Mevlevi Kültürüne gönül vermiştir. Bu tarihten itibaren<br />

Hakkı Dede’nin yanında bulunmuş ve aralarındaki<br />

mana dolu o yüce ilişki Hakkı Dede’nin kendisine<br />

manen soyunması ile devam etmiştir. Ve 1965 yılında<br />

Hazreti Mevlana’nın manevi temsilciliğine ulaşmıştır.<br />

!5


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

<br />

ilivrikapı Mevlana<br />

Kültür Merkezi’nde her Perşembe günü halka açık<br />

düzenlenen toplantılarda, yurtiçinden ve<br />

yurtdışından gelen birçok Mevlana hayranlarının<br />

sorularını yanıtlam ve Hazreti Mevlana'nın ilahi<br />

birlik mesajını aktar<br />

!6


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

“Ey kalbleri çevirip döndüren, kalbleri Senin<br />

itaatine çevir! Ey kalbleri halden hale döndüren,<br />

kalbleri Senin dinin ve itaatin üzerine sabit kıl!”<br />

“Biz bu aleme rahmetten nasibi olmayanlara,<br />

Allah’ın rahmetini ulaştırmak için geldik. Başka<br />

bir işimiz yok.”<br />

Hazreti Muhammed<br />

!9


!10<br />

Hasan Dede’nin Dilinden


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM<br />

Hazreti Muhammed Efendimiz, 20 Nisan 571<br />

yılında Mekke şehrinde dünyaya gelmiştir ve<br />

doğduğu o gece bütün cihan nur ile dolmuştur.<br />

Şu bir hakikat ki, O’nun nuru daha alemler<br />

yaratılmadan var idi. Bundan sonra da ilahi<br />

varlığı ile her anda baki olacaktır.<br />

Onsekizbin alemin Mustafa’sı “Levlake levlak<br />

lema halaktü’l eflak” hitabının sahibi olan<br />

Peygamber Efendimiz bir kudsi hadis-i şerifte,<br />

“Cenab-ı Allah’ın ilk yarattığı şey benim<br />

nurumdur. Adem çamurla balçık arasındayken<br />

ben Peygamberdim” diye buyurmuştur.<br />

Hazreti Mevlana, Mesnevi’sinde, “Hangi<br />

milletten, hangi dinden olursa olsun, herkeste<br />

Muhammed’in nuru var. Meleklerin Adem’e<br />

secde edişi de yine bu, Muhammedi nur<br />

sebebiyledir. Mademki herkeste O’nun nuru var,<br />

hiç kimseye kafir deme. Hiç kimseye hor, hakir<br />

bakma, çünkü bir kişinin son nefesini nasıl<br />

vereceğini sen bilemezsin” diye buyurmuştur.<br />

!11


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Peygamber Efendimiz bütün insanlık alemine<br />

rahmet olarak gelmiştir. O, diğer peygamberler<br />

gibi değildir; diğer peygamberler ancak kendi<br />

ümmetleri için gelmişlerdir, Hazreti Muhammed<br />

ise bütün kainata, hatta kendinden önce gelmiş<br />

olan peygamberlere de “Rahmet”tir.<br />

Enbiya suresinin 107. ayetinde, “Biz seni<br />

alemlere rahmet olarak gönderdik - Levlake<br />

levlake lema halak’ül eflak” hitabınınmazharı<br />

olan Peygamber Efendimiz için Cenab-ı Allah,<br />

Kur’an-ı Kerim’de, “Biz seni alemlere rahmet<br />

olarak gönderdik” buyurmuştur. Rahmet<br />

herkesin anlayacağı bir dille merhamet demektir.<br />

Fakat bu kuru bir acıma veya merhamet etme<br />

anlamında değil, yardıma muhtaçlara, maddi<br />

manevi her türlü yardımı etmeye muktedir bir<br />

merhamet sahibi olma anlamındadır. Rahmet,<br />

Allah’ın zati sıfatlarından olup, hayırları yerine<br />

ulaştırmayı, şeri de önlemeyi istemektir. Sadece<br />

kendisine inananlara değil, tüm evrene rahmet<br />

olan Peygamber Efendimiz için Tevbe suresinin<br />

128. ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “Andolsun,<br />

size kendi içinizden öyle bir Peygamber gelmiştir<br />

ki, sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir.<br />

Kalbi üstünüze titrer, O size çok düşkündür. O,<br />

çok şefkatlidir, merhametlidir.”<br />

Peygamber Efendimiz, tüm yaratılmışlara<br />

sonsuz aşk-ı muhabbet, şefkat ve merhametinin<br />

!12


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

b i r t e c e l l i s i d i r. B ü t ü n p e y g a m b e r l e r<br />

ümmetlerinden şikayetçi olurken, O sadece “Ya<br />

Rabbi, onlar bilmiyorlar, sen ümmetimi affet”<br />

diye Cenab-ı Allah’a yalvarıp, niyaz etmiştir.<br />

“Küfür, insanlığın yüzünü karartmıştı,<br />

Hazreti Muhammed’in nuru imdada yetişti.<br />

Sonsuz kadar yaşayacak manevi Sultan geldi.<br />

Kıyamet davulunu çaldılar,<br />

Dirilme sur’una üflediler.<br />

Haydi mezarlardan sıçrayın, kalkın,<br />

Dün cesetlerinin inadına,<br />

Rahmet kapısından kovulan,<br />

Şeytanın körlüğüne rağmen,<br />

Size ilahi yardım geldi.<br />

Dün gece parlayıp duran yıldızlardan,<br />

Bir gürültüdür kopmuştu,<br />

Neşeli bir ses şöyle haykırıyordu:<br />

Yıldızı pek kuvvetli olanların,<br />

En kuvvetlisi kainatı şereflendirdi...”<br />

Hüdavendigar Mevlana<br />

!13


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Peygamber Efendimiz, barışın ve kardeşliğin<br />

en yüce varlığıdır. O, hiçbir zaman hiçbir varlığa<br />

karşı kötü bir duygu beslememiş ve hiçbir zaman<br />

bir bedduada bulunmamıştır; O, her zaman<br />

herkes için en güzelini dilemiş ve dualarda<br />

bulunmuştur.<br />

Hatta Taife’de iken, Taife halkı tarafından<br />

taşlanıyorken bile, içindeki Rabbi kendisine, “Ya<br />

Muhammed, sana yapılan bu hakaretlere<br />

tahammül edemiyorum; dile benden ne dilersen,<br />

bu kavimi bir anda helak edeyim” diye seslendiği<br />

halde Hazreti Peygamber Efendimiz, Rabbinin<br />

bu seslenişine karşılık olarak ellerini havaya<br />

kaldırmış ve şu yalvarışta bulunmuştur: “Ya Rab!<br />

Ben bu alemi yok etmeye gelmedim, ben onları<br />

var etmeye geldim. Sen mademki benden bir<br />

dilekte bulunmamı istiyorsun, o vakit bu kavime<br />

hidayet ver de beni anlasınlar...”<br />

O esnada, Taife halkı, Peygamber Efendimizin<br />

kalçalarına, omuzlarına taşlar atıyorlardı, hatta<br />

bir taş da alnına isabet etmiş ve alnını kanatmıştı.<br />

Fakat Hazreti Peygamber Efendimizin bu<br />

duasını duyduklarında şaşkınlık içinde<br />

durakladılar ve yaptıklarından pişmanlık<br />

duydular.<br />

Peygamber Efendimizin amcası Hazreti<br />

Hamza, koluna girerek O’nu bir derenin başına<br />

götürdü ve alnından, yanaklarından akmakta<br />

!14


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

olan kanı suyla yıkamasına yardım etmek istedi.<br />

Fakat Hazreti Peygamber amcasını durdurarak,<br />

“Ya Hamza, benim şefkatli amcam, eğer benim<br />

yüzümden akan bu kanların bir damlası bu suya<br />

karışacak olsa bütün denizler, okyanuslar coşar<br />

ve nizam-ı alem bozulur. Bırak bu kan benim<br />

üzerimde kurusun...”<br />

Bu olaydan şunu anlamamız gerekiyor ki,<br />

Hazreti Peygamber Efendimiz her ne kadar bir<br />

beşer sıfatında sanki bizlerden biriymiş gibi<br />

görünse de hakikatte tamamen manevi<br />

hidrojendi. Kendisine yapılmış bunca hakaretlere<br />

rağmen bir an olsun isyanlara düşmedi ve daima<br />

insanlara şefaatte ve dualarda bulundu.<br />

Şimdi bizler yaşanmış bunca hakikate rağmen<br />

Peygamber Efendimizi sadece bir elçi olarak<br />

görüp O’nun gerçek kimliğini araştırmamamız<br />

bizim için çok büyük bir hatadır. Eğer bizler<br />

O’nu araştırmaya ve öğrenmeye çalışırsak; O’nun<br />

güzel ahlakını ve güzel huylarını kendimize<br />

bende etmeye çabalarsak hem kendimize hem de<br />

toplumumuza faydalı insanlar oluruz.<br />

“Ya Nuru Muhammed!<br />

Alemde gördüm nur cemalini,<br />

Seçtiğine Hakk ile verdin kemalini,<br />

!15


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Meclis-i irfan ile cem olup,<br />

Bulduk senin o güzel halini,<br />

Cemali nurunla doldurdun bizlerin kalbini.<br />

Ya Nuru Muhammed!<br />

Aşık olduk ağlayıp, döktü nurunu,<br />

Bulduk kalbimizde senin sürurunu,<br />

Hatırlayarak kendi vücudunu,<br />

Usanıp attı cümle dünya malını.<br />

Ya nuru Muhammed!<br />

Seni hatırlayan canı veren sensin,<br />

Canan olup, cana giren sensin,<br />

Hem şefiksin, hem Rabbül aleminsin,<br />

Seni bilmeyenler insanlığı ne etsin.<br />

Ya nuru Muhammed!<br />

Sen değil misin aleme hayat veren,<br />

Cümle cihana, asumana hükmeden,<br />

Lisanım yok ki, ilmini nasıl methedeyim,<br />

Muhammed Mustafa’yı bize gönderen.<br />

Ya nuru Muhammed!<br />

Seni andıkça titrer gök ve zemin,<br />

Yarattığını bırakmazsın,<br />

Senin eserindir bu cihan,<br />

Can ne ki? Zaten kurbanındır senin,<br />

!16


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Bir lokma hırka ile Ali’dir yolda senin serverin...”<br />

Hasan Çıkar Dede<br />

Hazreti Şems-i Tebrizi, Makalat’ında şöyle<br />

buyurur: “Eğer Hazreti Muhammed’in ümmeti<br />

hakkında duası, yani ‘Ya Rabbi, onlar<br />

bilmiyorlar, onları bağışla’ diyen yalvarışı<br />

olmasaydı nasıl olur da insanlar O’na haset<br />

edebilirlerdi. Nasıl olur da O’na kötülük eden<br />

Ebu Cehil’in elleri anında kurumazdı. Şu kadarı<br />

var ki, O’na bir edepsizlik eden kişiye çabucak<br />

bir bela erişir. O, öyle bir insandır ki, O’nun<br />

karşısında bütün insanlar ve melekler herşeyi<br />

bırakır, O’nun güzelliğini seyre dalarlar, sözlerine<br />

hayran olurlar. Mucizelerini görenlerin yürekleri<br />

yerinden oynar. Fakat O’nun herkesi affeden,<br />

koruyan ‘Ya Rabbi, onlar bilmiyorlar, sen onları<br />

bağışla’ duası olduğu için insanlar O’na karşı<br />

çıkma, O’na edepsizlik etme gafletine<br />

düşebildiler. Yüce Efendimizin kıyamete kadar<br />

uzanan, hatta öteki alemi bile içine alan şefaati,<br />

affı, mağfireti, yaratılmışlara karşı duyduğu<br />

rahmani muhabbeti nedeniyle, gerek ümmet-i<br />

Muhammed, gerek diğer ümmetler, O’nun yüce<br />

ismini gafilane zikretmek ve o kutlu insana sırt<br />

dönmek cehaletinde bulunmuşlardır.”<br />

!17


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Hazreti Muhammed Efendimiz, mademki<br />

Allah’ın sevgilisi ve mademki bu kainat O’nun<br />

yüzü hürmetine yaratıldı; o zaman neden bizler<br />

de O’nu kendimize sevgili edinmeyelim? Eğer<br />

O’na “Sevgili” sıfatıyla bakarsak, mutlaka<br />

bundan feyizleniriz. Ama O’na sadece bir<br />

“Peygamber” olarak bakarsak ve O’nun üzerinde<br />

bir “Allah” aramaya kalkışırsak işte o zaman<br />

büyük kayıplara düşeriz.<br />

İşte Cenab-ı Mevlana şöyle buyurur: “Hazreti<br />

Muhammed Efendimizin dışında bir Allah<br />

aramaya kalkışırsanız, sizler kendinizi boşlukta<br />

bulursunuz.”<br />

Hazreti Allah baştan aşağı “Aşk”tır, Hazreti<br />

Muhammed Efendimiz ise O’nun cismidir, yani<br />

suretidir. Hazreti Muhammed Efendimize<br />

duyduğumuz sevgi ve saygı hakikatte Allah’a<br />

sevgidir, Allah’a saygıdır.<br />

“Ya Habiballah, Halik’in Rasul-i zişanı sensin<br />

Hazreti Zü’l-celalin seçilmiş, pak ve misilsiz kulu<br />

sensin<br />

Hazreti Hakk’ın nazlı nebisi, kainatın evveli ve<br />

bedr-i müniri<br />

Enbiyanın gözünün nuru, bizim gözümüz ve<br />

çerağımız sensin<br />

Cebrail üzengide, bir gecede miraç vaki olmuştu<br />

!18


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Yeşil gök kubbesinin üzerine şeref ayağını koyan<br />

sensin<br />

Ya Rasulallah, sen bilirsin ki ümmetlerin acizdir,<br />

günahkardır<br />

Başsız ayaksız acizlerin önderi, kurtarıcısı sensin<br />

Mevlana, Peygamber-i zişanın na’tını, vasfını<br />

yüce tutar<br />

Mustafa ve mücteba, O efendiler efendisi sensin.<br />

Ey Hazreti Allah’ın Resulü ey Habib-i Kibriya<br />

Ey alemin gözünün nuru, ey nebilerin imamı<br />

Her iki cihanda çihar yar-ı güzinin lütuf ve seha<br />

menbaı<br />

Ebubekir, Ömer, Osman, Ali dostun ve yaranındır<br />

Ya Resulallah senin cemal bağında naat söyleyen<br />

bülbülüm<br />

Zat-ı şah-ı risaletinizin hükm-i fermanını itaatle<br />

beklemekteyim<br />

Merhamet kıl, Molla-yı Rum’un yüzü, gece<br />

gündüz ayağının tozudur<br />

Ey Ahmed, Mahmud, Ebu’l Kasım Muhammed,<br />

Mustafa...”<br />

Hüdavendigar Mevlana<br />

!19


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Hazreti Muhammed Efendimiz külli akıldır,<br />

O’nun her zerresinden akıl fışkırır.<br />

Peki Evliyaullah “Evliya” mertebesine nasıl<br />

ulaşmışlardır? Onlar, Hazreti Muhammed<br />

Efendimizin huzurunda kendi akıllarını kurban<br />

etmişlerdir ve O’nun aklını başlarına tac<br />

etmişlerdir.<br />

Bugün Hazreti Muhammed Efendimizi<br />

yaşatanlar, O’nu kendilerine bende etmiş olan<br />

mürşid-i kamillerdir. Eğer yolcu, yani Hakk’ı<br />

taleb eden bir mürid, bağlandığı mürşid-i kamilin<br />

cemalinde Hazreti Muhammed’in nurunu<br />

görebilirse yol alabilir.<br />

Hazreti Muhammed Efendimizi gece gündüz<br />

hiç durmadan anlatmaya kalksak da yetmez,<br />

çünkü O kainatın nurudur, bütün güzelliklerin<br />

özüdür. O, sonsuz bir hazinedir.<br />

Yüce Pirimiz Hüdavendigar Hazreti Mevlana,<br />

Peygamber Efendimiz hakkında birçok kasideler<br />

dile getirmiştir.<br />

Bir kasidesinde şöyle buyurmuştur: “O, öyle<br />

bir varlıktır ki, varlığının güneşi balçık<br />

doğusundan doğmadan önce ışığının parıltıları<br />

sabah gibi alemi nura gark etmişti.”<br />

Hazreti Muhammed Efendimiz henüz<br />

peygamber değilken, daha çocuk yaşlarında iken,<br />

Mekke’de bir kıtlık meydana gelmişti. Halk,<br />

!20


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

“Birisi gerek ki rahmet kapısının halkasını<br />

oynatsın, kaza ve kader kapısını çalsın ki,<br />

üzerimizden bu felaket kalksın, bu kıtlık halkın<br />

tozunu savurdu, ne hayvan kaldı, ne bitki, ne de<br />

insan. Yaşayış bitmek tükenmek üzere, ne<br />

yapalım, ne edelim?” diye Abdülmuttalib’in<br />

kapısına gelmişti. Abdülmuttalib, onlara, “Benim<br />

ne gökyüzüne yüz tutup yalvaracak yüzüm var,<br />

ne de yeryüzüne” diye cevap verdi ve “Ancak<br />

Muhammed’in alnında öyle bir nur parlamaktadır<br />

ki, O’nu getirin de O’nun hürmetine Tanrı’ya dua<br />

edelim, dileğimizi dileyelim. Belki o zaman O’nun<br />

yüzü hürmetine Allah’ın rahmetine nail olur da<br />

bu dertten kurtuluruz” diye seslendi. Bu söz<br />

üzerine Hazreti Muhammed’i getirdiler.<br />

Abdülmuttalib, O’nu görünce ayağa kalktı, O’nu<br />

alıp bağrına bastı, şefkatle okşadı, dizlerine<br />

oturttu ve sonra O’nun alnında parlamakta olan<br />

nuru öperek, “Ya Rabbi” dedi, “Bu senin kulun<br />

Muhammed’dir” diye devam etti fakat kendisini<br />

tutamayarak ağlamaya başladı. Hazreti<br />

Muhammed Efendimiz, nurlu yüzünü gökyüzüne<br />

çevirerek nazar edince lütuf padişahı merhamete<br />

geldi. Rahmet denizi coşup köpürdü. Yerden bir<br />

dumandır koptu ve göke ağdı. Bulutun yüzüne<br />

vardı ve yağmur yağmaya başladı. Çevredeki<br />

bütün kuyular, çukurlar doldu. Bitkiler suya<br />

kandı. Ölmüş alem dirildi. O’nun kutlu zat’ı<br />

yüzünden, puta tapan inkarcılar da beladan<br />

!21


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

kurtuldular. Bu kıyamet şefaatçisi henüz çocuk<br />

yaşta rahmet denizini böylesine coşturuyorsa,<br />

şefaat kemerini beline kuşanıp şefaate girişince o<br />

sonu olmayan, sınırları bulunmayan rahmet nasıl<br />

olur da inananları dertte, belada bırakır!<br />

“İki cihanın serveri, kainatın nuru,<br />

Nebiler Nebi’si, ahir zaman Nebi’si,<br />

Sensin ya Resuallah...<br />

Duydum Seni bilmeyenlere bile,<br />

Hayatsın ya Resulallah...<br />

İki cihanda mücrime,<br />

Beratsın ya Resulallah...<br />

Vücudun eşref-i mahluktur,<br />

Çünkü levlake levlaksın,<br />

Hem herşeyin evvelisin,<br />

Hem mucib-i eflaksın,<br />

Hem ‘El fakru fahri’ dedin,<br />

Hem Hakk’ler içre Hakk’sın,<br />

Anlaşılmaz bir muamma,<br />

Suretsin ya Resulallah...<br />

Sendedir cümle varidat,<br />

Hem Sendedir feyzi necat,<br />

Sen şefaatkanisin,<br />

!22


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Sensin alemlere hayat,<br />

Seni seven aşıklara,<br />

Hiç erer mi meftu memat,<br />

Onlar için bir mücella,<br />

Miraçsın ya Resulallah...<br />

Eşin yok ins-ü melekte,<br />

Hep felekler hayran Sana,<br />

Yedinci kat gökler oldu,<br />

Serbeser seyran Sana,<br />

Şu aşıklar eylemez mi,<br />

Canlarını kurban Sana,<br />

Önlerinde bir emsalsiz,<br />

Sıratsın ya Resulallah...<br />

Şefaatinden mahrum etme,<br />

Bu zayıf ümmetini,<br />

Çünkü aldanıp kaldık biz,<br />

Bu dünya zinnetine,<br />

Sen Dede’yi cüda etme,<br />

Ehl-i Beyt’in hürmetine,<br />

Bana Sen maksud-u muradsın,<br />

Ya Resulallah...”<br />

Hasan Çıkar Dede<br />

!23


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Hüdavendigar Mevlana, eseri Mesnevi-i<br />

Şerif’te o eşsiz Peygamber’in sonsuz merhamet ve<br />

şefaatini şöyle açıklamaktadır: “Hazreti<br />

Muhammed, bu dünyada da şefaatçidir, öteki<br />

dünyada da. Bu dünya din dünyasıdır, öteki<br />

dünya ise cennetler dünyasıdır. O’nun gizli ve<br />

aşikar adeti, “Ya Rabbi, ümmetime doğru yolu<br />

göster, onlar gerçekten de bilmiyorlar” diye dua<br />

etmektir. Hazreti Muhammed’in mübarek<br />

nefesleriyle iki kapı da açılmıştır, iki dünyada da<br />

duası kabul edilmiştir. O’na benzer birisi bu<br />

aleme ne gelmiştir, ne de gelecektir. O nedenle ki,<br />

cömertlikte son peygamber olmuştur.”<br />

Peygamber Efendimiz, bir hadis-i şerifinde<br />

şöyle buyurmaktadır: “Kıyamet günü cennetin<br />

kapısına kadar giderim, kapının açılmasını<br />

istediğimde kapıcı, ‘Sen kimsin?’ diye seslenir,<br />

ben de ‘El fakru Muhammed’im’ derim, o zaman<br />

kapıcı, ‘Buyrun, sizden önce cennetin kapısını<br />

açmamak için emir aldım’ der.” Böylece<br />

Peygamber Efendimize cennetin kapısı da ilk<br />

defa açılır. Sözü edilen kapı her iki dünyanın<br />

hayır kapısıdır. Bu kapılar da ancak yüce<br />

Peygamberimizin varlığıyla açılır. Çünkü Cenab-ı<br />

Hakk’ın lütfu, kereminin evveli de ahiri de O’dur.<br />

Dünya ve ahiret nimetleri O’ndan coşarak bizlere<br />

gelir.<br />

!24


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Tevbe Suresi, 128. ayette Cenab-ı Allah şöyle<br />

buyurmaktadır: “Andolsun, size içinizden öyle bir<br />

Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız<br />

ona çok ağır gelir, kalbi üzerinize titrer, O size<br />

çok düşkündür. Müminlere karşı çok şefkatlidir,<br />

merhametlidir. Fakat O’nun cömertliğine, şefkat<br />

ve merhametine rağmen inkarcılar edepsizliği ve<br />

ihaneti öylesine son haddine vardırmışlardır ki,<br />

bir gün Peygamber Efendimiz namazını eda<br />

ediyorken secdeye vardığında, O’nun o mübarek<br />

boynuna kirli bir koyun işkembesi atma cüretini<br />

göstermişlerdi. Her tarafına o işkembeden<br />

pislikler damlamıştı. Etrafına toplanan gençler,<br />

çocuklar ve ihtiyarlar bağırıp davullar çalarak<br />

O’nunla alay edip gülmeye başlamışlardı.<br />

Sahabenin bu olaydan dolayı gönülleri fazlasıyla<br />

kırılmıştı. Peygamber’e dediler ki: “Ey Tanrı’nın<br />

elçisi, senden önceki diğer bütün peygamberler,<br />

ümmetleri küstahlık ve eziyet ettikleri zaman,<br />

peygamberlerinin nefretiyle helak olmuşlardı.<br />

Sen, mertebe olarak bütün peygamberlerden<br />

üstünsün. Bu kavmin yaptıklarını diğer<br />

peygamberlerin kavimleri bile yapmamışlardı.<br />

Sen, ‘Hiçbir peygamberi beni incittikleri kadar<br />

incitmediler’ diye buyurmaktaydın. Şimdi sen bir<br />

beddua et de, bu küstah ve edepsiz kavim helak<br />

olsun.” Onların bu sözleri üzerine Peygamber<br />

Efendimiz şöyle buyurdu: “Ey sahabe, ellerinizi<br />

kaldırınız ki, dua edeyim.” Sahabe, Peygamber<br />

!25


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Efendimize uyup ellerini kaldırdıklarında O,<br />

yüzünü göke çevirerek, “Ey Tanrım, onlara doğru<br />

yolu göster. Onları uyanık kıl ve bağışla, çünkü<br />

onlar bilmiyorlar ve habersizler” diye buyurdu.<br />

Sahabe, “Ya Resulallah, biz beddua ediyoruz, sen<br />

ise onlara dua ediyorsun” dediler. O zaman da şu<br />

ayet nazil oldu: “Sen elbette yüce bir ahlak<br />

üzeresin.” (Kalem Suresi, 4. Ayet)<br />

“Canım kurban olsun senin yoluna,<br />

Adı güzel, kendi güzel Muhammed,<br />

Şefaat eyle bu kemter kuluna,<br />

Adı güzel, kendi güzel Muhammed<br />

Mü'min olanların çoktur cefası,<br />

Ahirette olur zevk-u sefası,<br />

On sekiz bin alemin Mustafa'sı,<br />

Adı güzel, kendi güzel Muhammed<br />

Yedi kat gökleri seyran eyleyen,<br />

Kürsün üstünde cevlan eyleyen.<br />

Mi'racda ümmetin Hakk’dan dileyen,<br />

Adı güzel, kendi güzel Muhammed<br />

!26


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Ol çariyar anın gökler yaridir,<br />

Anı seven günahlardan beridir,<br />

On sekiz bin alemin serveridir,<br />

Adı güzel, kendi güzel Muhammed<br />

Aşık Yunus neyler iki cihanı sensiz,<br />

Sen Hakk Peygambersin şeksiz, gümansız<br />

Sana uymayanlar gider imansız,<br />

Adı güzel, kendi güzel Muhammed...”<br />

Yunus Emre<br />

Hazreti Mevlana bir kasidesinde şöyle<br />

buyurur: “Ey yüce Peygamber! Mühürleri<br />

kaldırmakta, kapalı kapıları açmakta sen<br />

hatemsin. Bu fazilet seninledir ve sende bitmiştir.<br />

Ruh bağışlayanlar cihanında ise, sen cömertlik<br />

hatemisin.”<br />

Mithat Bahari Beytur Hazretleri’nin<br />

Peygamber Efendimiz hakkındaki görüşleri ise<br />

şöyledir: “Hazreti Muhammed’de hiç kimseye<br />

nasip olmayan eşsiz bir maneviyat vardı. Bu<br />

muhteşem maneviyatla beraber sureti de<br />

birleş tirmiş t i . O , H a k k ’ d a t a m a m e n<br />

mahvolmuştu. O, Allah’ın cemal ve visal şarabını<br />

durmadan içer içer, fakat kanmazdı. Mest idi,<br />

!27


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

fakat ayıktı. Şarabı zattandı; zatın kendinden,<br />

kendi hakikatinden fışkırırdı... O, bir kadehti;<br />

fakat cihana sığmayan bir kadeh. Allah kadehi,<br />

nur kadehi, visal kadehi, zat kadehiydi. O,<br />

mekanda görünen lamekan kadehiydi. O,<br />

beşeriyette görünen bir nihayetsizlikti;<br />

nihayetsizlik içinde bir beşeriyetti. O, bütün<br />

peygamberlerin, nurunu, feyzini, kemalini<br />

fazlasıyla zatında toplamış, Hakk’ın seçkin bir<br />

şaheseri, canlı bir hüsn-ü mutlak nakışı idi. O,<br />

ilahi bir kumandandı. O, ilahi bir sultandı. O,<br />

pek büyük bir Peygamberdi.”<br />

Hazreti Mevlana yine bir başka kasidesinde<br />

Peygamber Efendimiz hakkında şöyle buyurur:<br />

“Ey ulu Peygamber! Sen mumsun. Mum,<br />

geceleri hep ayakta durur. Senin parıltın<br />

olmadıkça, aydın gün bile gecedir. Sana<br />

sığınmadıkça, arslan bile tavşana esirdir. Ey<br />

Mustafa! Bu safa nuru denizinde kaptanlık et!<br />

Çünkü sen ikinci Nuh’sun... Akıllılara, her yolda<br />

bir yol bilen lazım. Hele yol, deniz yolu olursa.<br />

Sen vaktin Hızır’ısın, her geminin imdadına<br />

yetişen sensin. Bu topluluğun önünde, sen<br />

gökyüzünün ışığı, güneşi gibisin. Ey Şifa!<br />

Hastayı terketme. Sağıra kızıp da körün asasını<br />

bırakma. Doğru yolu gösterenin işi budur. Sen de<br />

doğru yolu gösterensin. Ahir zamanın gamına<br />

neşesin Sen. Ey benim yüce Peygamberim! Kalk,<br />

korkunç sura üfür de binlerce ölü, topraktan<br />

!28


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

dışarı çıksın. Sen, vaktin İsrafil’isin, doğruca kalk<br />

da kıyametten önce binlerce kıyamet kopar...<br />

Kim; “Hani kıyamet?” derse, a güzelim! Kendini<br />

göster; “İşte kıyamet benim!” de. Ey mihnetlere<br />

düşüp de soru soran! Dikkatle bak; bu<br />

kıyametten yüzlerce alem kopmada.”<br />

Hazreti Ali Efendimiz de, çok sadık olduğu ve<br />

canı pahasına sevdiği Hazreti Muhammed<br />

Efendimiz hakkında şunları dile getirmiştir:<br />

“Sözü anlatıştır Onun, susması bile söz<br />

söyleyiştir. Sizler de tertemiz olan Hazreti<br />

Muhammed’in huylarıyla huylanın. Çünkü O,<br />

insanların en güzel huylusu, kulların en<br />

hayırlısıdır. Peygamberine benzemeye çalışan,<br />

Onun izini izleyen kişi ne kutlu kişidir.”<br />

Hazreti Şems-i Tebrizi ise Peygamber<br />

Efendimiz hakkında şöyle dil dökmüştür: “Bütün<br />

Peygamberlerin, ‘Ya Rabbi, beni Onun<br />

ümmetinden kıl’ dedikleri Hazreti Muhammed<br />

Mustafa’ya söz gelince hiçbir şey söyleyemem,<br />

çünkü Onun işi pek yücedir. Şüphe yok ki Allah,<br />

Onu kerem denizine batırıp çıkarırken mübarek<br />

bedeninden serpilen nur damlacıklarının her<br />

birinden bir nebi, bir peygamber yaratılmıştır,<br />

geri kalan damlalardan da Allah velileri,<br />

evliyaları yaratmıştır. Öyle ise onları birbirinden<br />

nasıl ayırabilirim. Ancak en son gelen<br />

Peygamber, evvelkilerin hepsinden çok daha<br />

!29


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

üstündür derim. Yaratılış olarak Hazreti Adem<br />

insanların atası kabul edilse de, ruh ve mana<br />

olarak Hazreti Peygamberimiz tüm insanlık<br />

aleminin atasıdır.”<br />

“Cenab-ı Hakk kün yarattı Adem’i,<br />

Kıldı Adem’le müzeyyen alemi,<br />

Mustafa nurunu alnına koydu,<br />

Bil! Habibim nurudur bu! dedi...”<br />

Mevlid-i Şerif<br />

Şeyh Galib Hazretleri de bir methiyesinde<br />

Hazreti Muhammed Efendimizi şu sözleriyle<br />

metheder: “Ey Allah’ın Resulü! Ey soyu pak<br />

Sultan! Ey kutlu Efendimiz! Sana, Peygamberler<br />

zincirinin en baş halkası ve o kutlu kafilenin<br />

serdarı, desem çok mu? Soy bakımından da,<br />

beşeri vasıfların, başından beri süzüle süzüle<br />

saflaşmış ve kemal noktasında seni bulmuştur. Ey<br />

iki alemin Sultanı! Ey şanı yüce Sultan! Şüphesiz<br />

ki Senin hükümranlığın iki cihanı da kaplar, iki<br />

alemde de bakidir. Sana sığınan çaresizlere bu<br />

dünyada da el uzatırsın, o âlemde de. Yetimin<br />

başı ilk Senin kutlu zamanında okşandı, yoksulun<br />

beli Senin devrinde doğruldu ve kadının da bir<br />

insan olduğu ancak o saadet asrında hatırlandı.<br />

!30


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Ey benim adı güzel kendi güzel Efendim! Ey<br />

Ahmed, Ey Mahmud ve ey Muhammed! Sen<br />

bizim desteğimiz, dayanağımız, sultanımızsın.<br />

Gözlerin bir kurtarıcı ümidiyle yollara dikileceği<br />

o korkulu günde, kutlu ayağın mahşer meydanını<br />

şereflendirdiğinde duyulacak tek gülbang Senin<br />

gülbangındır. Değil mi ki Sen, alemlere rahmet<br />

olarak gönderildin, o rahmetten bizleri de<br />

mahrum eyleme. Ey yüce Efendim! Sen<br />

A h m e d ’ s i n , S e n M a h m u d ’ s u n , S e n<br />

Muhammed’sin. Sen Hakk’ın tayin ettiği,<br />

desteklediği sultanımızsın bizim.”<br />

İki cihanın bütün güzelliği, Efendimiz, olduğu<br />

gibi, Cenab-ı Allah’ın kulluk kapısı da Ahmed,<br />

Mahmud, Muhammed isimleriyle açılır. Hazreti<br />

Muhammed’e ümmet olmadan Allah’a kulluk<br />

olunmaz. Cenab-ı Hakk, yarattığı kulunu inkar<br />

etmez ama, böyle bir kişinin de huzura varmaya<br />

gücü takati olmaz.<br />

“Kemal-i zatının na’tı anılmaz ya Resulallah!<br />

Kalır levh ü kalem mislin yazılmaz<br />

Ya Resulallah!<br />

Senin medhinde şirket eylesem<br />

Mevla’yama’dumum<br />

Bu babda cürm ü isyana bakılmaz ya Resulallah!<br />

!31


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Ne hakim ben ki na-şüste kalam deryayı cudunda<br />

Habab-ı Nün felak hiçe sayılmaz ya Resulallah!<br />

Şafak-veş her ki dağ-ı ateşin’i aşkını açmaz<br />

Gül-i maksud billahi açılmaz ya Resulallah!<br />

Gabar-ı asitanın pertevinden ab olan hatır<br />

Fürüğ-i pençe-i mihre kapılmaz ya Resulallah!<br />

Ümid oldur ki Galib çaker-i evlad ü alindir<br />

Güruh-i ehl-i hüsrana katılmaz ya Resulallah!..”<br />

Şeyh Galib<br />

Hazreti Muhammed Efendimiz, İmam Ali<br />

Efendimiz, Ehlibeyt Efendilerimiz, yüce<br />

Mevlana’mız ve Piran Efendilerimiz bizim<br />

sünnetlerimizdir, bizleri de sizlere farz kılmışlar.<br />

Onların yüzleri bizden görünür, onların dilleri<br />

bizden dile gelir; hiçbiri kabirden dile gelmez.<br />

İşte, Mürşid-i Kamil kainattır ve yüzyirmidört<br />

bin nebinin ve sayısız velinin varisidir.<br />

Gönül verilmiş ise mürşide, mürşid vasıtasıyla<br />

Pir’e ve Muhammed’e, O’nun o güzel cemaline<br />

ulaşılmış ise, O gönüllere ayna edilmiş ise, artık<br />

akıl O’nun aklıyla kemalat bulur, dil onun diliyle<br />

tatlılaşır, haller onun halleriyle güzelleşir ve<br />

böylelikle güzel bir insan olunur.<br />

!32


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Hazreti Mevlana şöyle buyurur: “Hazreti<br />

Muhammed’in dışında bir Allah aramaya<br />

kalktığınız an, kendinizi boşlukta bulursunuz.”<br />

Pekala bizler O’nu bu alemde nasıl göreceğiz?<br />

Kim bu alemde Hazreti Muhammed Efendimize<br />

bende olmuş, O’nun haline bürünmüş ve O’nun<br />

dilinden konuşuyor ise, işte o kişiyi seyretmek<br />

Hakk’ı seyretmektir. Onun dışına çıkmak<br />

Hakk’ın dışına çıkmaktır. Allah esması<br />

kamufledir, örtüdür; zatını aradın mı insan çıkar.<br />

Zaten insan olmadıktan sonra, nereye yola çıkılır,<br />

kime gidilir?<br />

Bir insan, gönlüne Pirini koyarsa ve öyle yola<br />

çıkarsa, o zaman o, Hazreti Muhammed’i<br />

gönlüne koymuş demektir. O, artık ne yaparsa<br />

yapsın kirlenmez. Ama gönlünde yoksa Piri ve<br />

onun vasıtasıyla Hazreti Muhammed, o gece gün<br />

namaz kılsa da, Kuran okusa da, aklı dünyada<br />

oldukça hiçbir yere varamaz ve sıkıntılardan da<br />

kurtulamaz.<br />

Bizler, Allah’a gönül vermişiz; O, bize ne kadar<br />

acılar da verse, biz yine, Allah deriz, başka bir<br />

şey demeyiz. Bakın Hazreti Muhammed ne kadar<br />

acılar çekti, yine de her zaman teslimiyette durdu.<br />

Peki hiç ağlamadı mı? Ağladı, çok hüzünler<br />

yaşadı, ama yine de yüzünü güler tuttu, bir an<br />

dahi isyanlara, küfürlere düşmedi. O, Allah’ın<br />

sevgilisiydi; her türlü ıstıraba katlandı ve işte<br />

!33


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Hakk, O’ndan yüzünü gösterdi ve O, Hakk’ın<br />

kendisi oldu.<br />

“Arayı arayı bulsam izini<br />

İzinin tozuna sürsem yüzümü<br />

Hakk nasip eylese görsem yüzünü<br />

Ya Muhammed canım arzular seni<br />

Bir mübarek sefer olsa da gitsem<br />

Kabe yollarında kumlara batsam<br />

Hub cemalin bir kez düşde seyretsem<br />

Ya Muhammed canım arzular seni<br />

Zerrece kalmadı gönlümde hile<br />

Sıdk ile girmişem ben bu hak yola<br />

Ebu Bekir, Ömer, Osman da bile<br />

Ya Muhammed canım arzular seni<br />

Ali ile Hasan Hüseyin anda<br />

Sevgisi gönülde mahabbet canda<br />

Yarın mahşer günü olur divanda<br />

Ya Muhammed canım arzular seni<br />

!34


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Arafat dağıdır bizim dağımız<br />

Anda kabul olur bütün duamız<br />

Medine’de yatar Peygamberimiz<br />

Ya Muhammed canım arzular seni<br />

Yunus medh eyledi seni dillerde<br />

Dillerde dillerde hem gönüllerde<br />

Ağlayı ağlayı gurbet illerde<br />

Ya Muhammed canım arzular seni...”<br />

Yunus Emre<br />

Hazreti Mevlana’mız da buyurur der ki:<br />

“Hazreti Muhammed’in yüzünün nuru nice<br />

Yusuf’un nuruna bedeldir.”<br />

Yani Yusuf Aleyhisselam’ın yüzündeki o nur<br />

da, Hazreti Muhammed Efendimizin nurunun<br />

ancak bir yansımasıydı. Hazreti Muhammed<br />

Efendimiz, bu kainatın yaratılışına sebep olan<br />

nurdur. O iki cihanın Güneşidir.<br />

‘Ümmet’in manası nedir? Bütün kendine<br />

faydası olmayan bilgilerden arınmış, bedenine<br />

Hazreti Muhammed Efendimizi baş etmiş, onu<br />

kendine bilgi edinmiş olandır, onun diliyle<br />

konuşandır, her yerde onu methedendir; işte<br />

ümmetin manası budur.<br />

!35


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

O, ilk ve son Peygamberdir, ondan önceki<br />

bütün peygamberler onun nuruyla bu aleme<br />

gelmişlerdir.<br />

Bizler Hazreti Muhammed Efendimizi ne<br />

kadar methetmeye kalkarsak kalkalım, yine<br />

kabımızın aldığı kadar ondan bahsedebiliriz;<br />

çünkü o manevi bir okyanusdur, onun rahmeti<br />

sonsuzdur, o iki cihanın nurudur, onun<br />

güzelliklerinin ne başı vardır ne de sonu. O hiçbir<br />

varlığa kem gözle bakmamış ve kırıcı<br />

konuşmamıştır. İncinmiştir ama incitmemiştir.<br />

İbadet korkuyla yapılırsa hiçbir işe yaramaz.<br />

İbadet sevgiyle aşkla yapılır. Hazreti<br />

Muhammed’imizin yolu sevgi yoludur, aşk<br />

yoludur.<br />

Cenab-ı Mevlana’mız şöyle buyurur: “Mahşeri<br />

görmek isterseniz gündüze bakın, ahireti görmek<br />

isterseniz geceye bakın. Aşığa ne mahşer gerek,<br />

ne ahiret gerek, yalnız Sevgilisi gerek...”<br />

Manevi aşk herşeyin üstündedir. Hazreti<br />

Muhammed Efendimiz sadece sevgi ve gönül<br />

istemiştir. Eğer O’na sevgini vermişsen ve temiz<br />

bir gönülle bağlanmışsan, sen heryerde<br />

O’nunlasındır.<br />

“Ya Rab! Bela-yı aşk ile kıl aşina beni<br />

Bir dem bela-yı aşktan kılma cüda beni<br />

!36


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Az eyleme inayetini ehl-i derdden<br />

Ya’ni ki çok belalara kıl mübtela beni<br />

Oldukça ben, götürme beladan iradetim<br />

Ben isterim belayı, çü ister bela beni<br />

Gittikçe hüsnün eyle ziyade nigarımın<br />

Geldikçe derdine beter et mübtela beni<br />

Öyle zaif kıl tenimi firkatinde kim<br />

Vaslına mümkin ola yetürmek saba beni<br />

Nahvet kılıp nasib Fuzuli gibi bana<br />

Ya Rab, mukayyed eyleme mutlak bana beni...”<br />

Fuzuli<br />

Evliyaullah’ın hepsi Hazreti Muhammed<br />

Efendi’mizin kardeşleridir. Hepsi Hazreti<br />

Muhammed Efendimizin nuruyla nurlanarak bu<br />

topluma çıkmışlardır. Onların gönlünde, Hazreti<br />

Muhammed Efendimiz ve Ehl-i Beyt’imiz vardır.<br />

Onların hepsi bende-i Resul’dürler. Bu ne<br />

demektir? Kendi benliklerinden geçmişler,<br />

tamamen Hazreti Muhammed Efendimizin haline<br />

bürünmüşler, cüz’i akıllarını Onun önünde<br />

kurban etmişler, Onun aklıyla yola koyulmuşlar<br />

demektir. Onlar bütün aleme sevgi ile bakıp, hep<br />

sevgiden ve aşktan söz etmişlerdir.<br />

!37


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Bu nedenle biz burada devamlı Hazreti<br />

Muhammed Efendimizi dile getiririz. Çünkü o<br />

şefkat ve merhamet doludur. Güzel kerametleri<br />

sonsuzdur. O, bir öcü değildir. O, bir kanun<br />

adamı değildir. O, bu aleme kendisini sevdirmek<br />

için geldi, bizleri korkutmak için gelmedi. Bizleri<br />

ateşlerde yakmaya, ızdırap vermeye, cehenneme<br />

a t m a y a g e l m e d i . E ğ e r b i z l e r H a z r e t i<br />

Muhammed’i bir kanun adamı gibi tanıtırsak,<br />

Onun dostu değiliz demektir.<br />

Hüdavendigar Mevlana’mız bir beyitinde<br />

buyuruyor ki: “Güneşin bile içine Muhammed’in<br />

aşk ateşi düşmüş de, böyle aşık böyle şaşkın bir<br />

şekilde dönmektedir. Eğer O’nun aşkı olmasaydı,<br />

güneş dönmekten usanır, başı döner yere düşerdi.<br />

Duha suresiyle güneşin içindeki Muhammedi<br />

nuru Ledünni bir dille tevhil eden Hazreti<br />

Mevlana, her zaman olduğu gibi bu beyitleriyle<br />

de ufkumuzu genişleterek ayetleri, dar görüş ve<br />

düşünce çerçevelerinden çıkararak sonsuz ve<br />

derin bir maneviyata taşımıştır.<br />

“Ay dahi güneş dahi nurundan Muhammed’in,<br />

Cümle şekerler tadı tadından Muhammed’in.<br />

Evliyalar geldiler saf saf olup durdular<br />

Canlar feda kıldılar yolunda Muhammed’in.<br />

Muhammed bir denizdir cümle yerleri tutmuş<br />

!38


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Evliyalar balığı bahrinde Muhammed’in.<br />

Yetmişbin hacı gider malı mülkü terkeder<br />

Varır ziyaret eder kabrini Muhammed’in.<br />

Ol Meryem oğlu İsa sırrı ile göğe ağdı<br />

Yüzbin İsa sergerdan vasfına Muhammed’in...”<br />

Yunus Emre<br />

Cenab-ı Mevlana bir başka beyitinde de<br />

buyurur der ki: “Ben hakiki yüzümü gösterecek<br />

olsam, başta güneş, ay ve yıldızlar yerinden oynar<br />

ve dünyanın nizamı alemi bozulur.”<br />

Yani bu demek oluyor ki, onlar, bizler gibi,<br />

sıradan bir insan suretine bürünmüşler ve<br />

örtmüşler hakiki yüzlerini. Ancak bunu anlıyacak<br />

olan yolcudur, yani müriddir. Bir mürid daha<br />

önce de söylediğim gibi sıdkı bütün bir imanla ve<br />

pürüzsüz bir sevgiyle ve aşkla bağlanırsa ikrar<br />

verdiği yere, işte o zaman manasında kabı taşıdığı<br />

kadar açarlar yüzlerini ve mürid o yüzde yanar,<br />

aşık olur ve artık hep o yüzün peşinde koşar.<br />

Bütün Evliyaullah, hepsinin selam olsun<br />

üzerlerine, kapları taşıdıkları kadar manalarında<br />

Hazreti Muhammed’in yüzünü gördüler ve onun<br />

aşkında yandılar. Şimdi, kimse cübbeye, bilgiye<br />

veya ilme aşık olamaz, ama hakiki yüzü gördü mü<br />

sevgisi artar ve aşka dönüşür.<br />

!39


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Hazreti Mevlana der ki: “Bu kainatta ne<br />

görüyorsanız benim nazarımda hepsi uykudadır,<br />

ölüdür.”<br />

Ne zaman ki, o kişi, bir Hakk dostuyla, yani<br />

bir mürşid-i kamille yola çıkar ve tam bir<br />

teslimiyet içinde olursa, işte ölümün arkasından<br />

dirilik doğar. Tam bir teslimiyet içinde olmak ne<br />

demektir? Kendi aklını bırakarak, ikrar vererek<br />

bağlandığın mürşidine uymak, onun aklıyla aklını<br />

büyütmek ve olgunlaştırmaktır. Çünkü gerçek bir<br />

mürşidin de bağlı olduğu yer Hazreti<br />

Muhammed’dir. Hazreti Muhammed, Akl-ı<br />

Küll’dür. Bunun manası da şudur, Hazret<br />

Muhammed’in her zerresi akıldır, güzelliktir.<br />

“Gül açmaz, çağlayan akmaz,<br />

İlahi nurun olmasa,<br />

Söner alem, nefes kalmaz,<br />

Felek manzuhurun olmasa...”<br />

Yaman Dede<br />

Bizler her zaman Hazreti Muhammed<br />

Efendimizi, Ehl-i Beyt Efendilerimizi, Hazreti<br />

Mevlana’mızı, Piran Efendilerimizi ve onların<br />

güzelliklerini zikretmekteyiz ki, onların o güzel<br />

ruhları bizlerde yansıma yapsın.<br />

!40


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

İnsan çok mukaddes bir varlıktır. Peygamber<br />

Efendimiz bütün kötülüklerden münezzehtir,<br />

hiçbir zaman dilinden kötü bir söz çıkmamıştır.<br />

Hazreti Mevlana şöyle buyurmuştur; “Allah’ı<br />

zikretmekle kalmayın, çalışın Allah’laşın,<br />

beşeriyetten dışarı çıkın.” Gerek Hazreti<br />

Muhammed, gerekse diğer Piran hepsi Allah’ı<br />

güzel bir dille andılar, anlattılar. Çünkü Allah<br />

insanla dile gelir, insanla kendini kanıtlar.<br />

İnsan küçük bir varlık değildir, hakikatte<br />

bütün kainat insanı zikretmektedir, insanı<br />

aramaktadır. Fakat ne yazık ki insan kimliğinden<br />

haberdar olmadığı için kendisini herşeyden aşağı<br />

görüyor. Oysa Hazreti İnsan kainatın hakimidir,<br />

Hazreti İnsan’ı sevmek de Allah’ı sevmektir,<br />

Hazreti İnsan’ın dışına çıkmak Allah’sız<br />

kalmaktır. İnsan elbisesi son makamdır ve bir<br />

örtüdür, bu örtünün içinde de Hakk’tan başka bir<br />

varlık yoktur.<br />

Bir insanın kimliğine ulaşması için aşka<br />

düşmesi lazım. Bir insan aşka düşmedi mi, akılda<br />

kaldı mı, ona ne şekilde anlatılırsa anlatılsın fayda<br />

vermez. Oysa insan aşka düştüğü zaman aklını<br />

bir tarafa bırakır. Onun artık aklı fikri sevdiği<br />

olur. O artık sevdiğinde meftun olur. Aşık nereye<br />

giderse gitsin; yolda, işte, yemekte, hep<br />

sevgilisiyle beraberdir. Şimdi böyle bir aşkta<br />

yaşayan kişi yaşadığı bu mecaz aşkı manaya<br />

!41


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

çevirebilirse, yani kendini Hazreti Muhammed<br />

Efendimizin güzelliklerine verebilirse, bütün<br />

sevgisini ve aşkını Hazreti Muhammed<br />

Efendimize yönlendirebilirse, işte o kişi o zaman<br />

hedefine ulaşır, Hakk ile Hakk olur.<br />

Hazreti Muhammed Efendimizin terbiyesinde<br />

yetişmiş olan Hazreti Ali Efendimiz şöyle<br />

buyuruyor: “Haber vermediler bu aleme gelişine,<br />

haber vermezler gidişine, daim hazır ol.”<br />

Cenab-ı Mevlana da, selam olsun üzerine,<br />

Hazreti Ali Efendimizin bu sözlerinden ilham<br />

alarak şöyle buyurur: “Ey insan, bu beden bir<br />

mektuptur, postalanmış Padişaha, layık ise<br />

postala, layık değil ise yırt, yenisini yaz, çünkü<br />

zaman az…”<br />

“Nur üstüne nursun, cihana ışıksın<br />

Nebiler nebisi, veliler velisi<br />

Muhammed Mustafa’sın.<br />

Ya Muhammed!<br />

O senin aşkına kurban olayım<br />

Ayağın tozuna ben Hakk ile yeksan olayım<br />

Göreyim gül yüzünü seyrine ver de tâkat<br />

Bakayım hüsnüne ben öylece hayran olayım<br />

Nur üstüne nursun, cihana ışıksın<br />

!42


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Nebiler nebisi, veliler velisi<br />

Muhammed Mustafa’sın.<br />

Yoktur bakacak, yüz bizde günahımız çok<br />

Sana aşık kullarına ne olur merhamet et<br />

Lütfuna şayan olalım<br />

Nur üstüne nursun, cihana ışıksın<br />

Nebiler nebisi, veliler velisi<br />

Muhammed Mustafa’sın...”<br />

Hasan Çıkar Dede<br />

Padişah’tan maksat Allah’tır. Bizler daha doğar<br />

doğmaz yola çıktık, gidiyoruz Allah’a... Bu<br />

yüzden her daim hazır olmalıyız. Ne kadar hazır<br />

durursak kazanırız, ama ne kadar boşverirsek, o<br />

gün geldiğinde pişman oluruz ama artık geri<br />

dönüşü olmaz. Hazır olmak ne demektir?<br />

Gönülden dünyayı çıkarmak ve Allah’ın<br />

güzelliklerine yönelmek.<br />

İnsan tamamen düşünceden ibarettir. Bir insan<br />

huzurlu olmak isterse en başta şunu düşünmesi<br />

lazımdır; en büyük akıl sahibi Hazreti<br />

Muhammed’dir, Onu bulmak için de kamil bir<br />

Mürşid ile yola koyulması ve orayla aklını<br />

büyütmesi gereklidir. Yolcuya ondan sonra çok<br />

şeyler sunulur, fakat yolcu bunları ancak<br />

Mürşidiyle paylaşır. Neden? Çünkü bunlar<br />

!43


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

herkese anlatılacak şeyler değildir, anlatmaya<br />

kalkışılırsa insanların akılları almaz.<br />

Bu yüzden Hazreti Mevlana buyurur der ki:<br />

“Ben insanı anlatmaya kalksam kıyamete kadar<br />

anlatamam.”<br />

Ancak anlayan biri çıkarsa o zaman konuşulur,<br />

muhabbet olur. Hazreti Mevlana ve Şems gibi,<br />

onlar birer manevi denizdiler. Hazreti Resulallah<br />

ve Hazreti Ali gibi, Resullah binbir sırrın<br />

anahtarını Hazreti Ali’ye vermiştir ve Onu bütün<br />

Velilerin başı kılmıştır. Hepsinin Şah’ı Hazreti Ali<br />

Efendimizdir.<br />

Bütün uluların, büyüklerin<br />

Evveli ahiri sensin ya Ali!<br />

Sırlarına akıl ermez, bir ulu varlıksın ya Ali!<br />

Yüzyirmidörtbin Peygamberin ruhu,<br />

Nuru sensin ya Ali!<br />

Arif-i billah indinde alemlere cansın ya Ali!<br />

Surette insan göründün, varlığın Hakk’dır senin,<br />

Her libasdan görünürsün, hikmetin çoktur senin,<br />

Ta ezelî ezelden şanın paktır senin,<br />

Sana zaman, mekan olmaz,<br />

Sen daimsin, ansın ya Ali!<br />

Evvel ahir gelip giden varlığındır şüphesiz,<br />

!44


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Ne gelen var ne giden var,<br />

Böyle iman ettik sana biz,<br />

Bütün varlığımla kapına düştüm,<br />

Af diler bu kara yüz,<br />

Gerçi biz pek günahkârız,<br />

Sen de Sultansın ya Ali!<br />

Her nebinin sırrı idin, ahir oldun aşikâr,<br />

La fettailla denildin, la seyfe illa Zülfikar!<br />

Müminlerin imanısın, ey gani, yüce varlık,<br />

Hem bi-mekan, hem bi-zaman,<br />

Hem bi-nişansın ya Ali!<br />

Sen bir mazhar-ı Hakk’sın,<br />

Kim asla şüphem yok benim,<br />

Bunun için sevgim, muhabbetim çok benim,<br />

Hasan’ın seni gönlüne tac etmiş, der;<br />

Kapına geldim şu halime bak benim,<br />

Duydum sönük gönüllerde,<br />

Sen mihmansın ya Ali!”<br />

Hasan Çıkar Dede<br />

Bilinçli ibadet nedir? Biz, Allah, dediğimiz<br />

zaman, Mürşidimiz vasıtasıyla Pirimize ve<br />

Resulallah’a yolumuz çıkar. İşte Hazreti Mevlana<br />

!45


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

şöyle buyurur: “Hazreti Muhammed’in dışında<br />

bir Allah aramaya kalktığınız an, kendinizi<br />

boşlukta bulursunuz.”<br />

Hazreti Peygamber Efendimiz de Kur’an-ı<br />

Kerim’de, Allah dilinden şöyle konuşuyor: “Beni<br />

bu alemde göremezsen, öbür alemde hiç<br />

göremezsin.”<br />

Pekala biz onu bu alemde nasıl göreceğiz? Kim<br />

bu alemde Hazreti Muhammed Efendimize<br />

bende olmuş, onun haline bürünmüş ve onun<br />

dilinden konuşuyor ise, işte o kişiyi seyretmek<br />

Hakk’ı seyretmektir. Onun dışına çıkmak<br />

Hakk’ın dışına çıkmaktır. Allah esması<br />

kamufledir, örtüdür; zatını aradın mı insan çıkar.<br />

Zaten insan olmadıktan sonra, sen nereye yola<br />

çıkıyorsun, kime gidiyorsun? Bizler, tasavvuf ehli<br />

olarak, daima insan üzerinde dururuz ve insan<br />

dışına çıkmayız; hayali bir Allah peşinde<br />

koşmayız.<br />

Her zerremiz Allah ile diridir. Ruh, bu<br />

bedende akıl oldu, göz oldu, kulak oldu, bu<br />

bedenden konuşuyor, bu kalpte Allah’ı<br />

zikrediyor. Ruh bedenden feragat ettiğinde ise<br />

tüm bu azalar çalışmaz hale geliyor. Allah, bu<br />

beden örtüsüyle kendini gizlemiş ve bu bedenden<br />

sayısız bilgiler sunuyor. Onun için Hazreti<br />

Mevlana, selam olsun üzerine, bir gün diyor ki:<br />

!46


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

“Allah’ım seni o kadar çok seviyorum ki, bin tane<br />

canım olsa sana kurban olsun.”<br />

Fakat bu kelam ağzından çıkar çıkmaz<br />

Mevlana istiğfar etmeye başlıyor ve şöyle devam<br />

ediyor: “Estağfurullah, bana ait ne var ki, can<br />

verene can bağışlıyorum.”<br />

Başka bir yerde de yine şöyle sesleniyor:<br />

“Kalkmayın diyesiniz, ben Allah’a kulluk<br />

ediyorum, çünkü bu sözde dahi benlik vardır.<br />

Sen kulluğu kimin kudretiyle kime yapıyorsun?”<br />

Mademki bize kulluk eden de Allah’tır, o<br />

zaman bizim her an teslimiyette durmamız<br />

gerektir.<br />

“Ayağının tozuna cihanı verseler,<br />

Almam Yâ Resûlallah,<br />

Saçının bir teline,<br />

Yedi kat göğü değişmem Yâ Resûlallah.<br />

Senin teşrifinin,<br />

Tertemiz sulbünden geleceğini,<br />

Duyunca Hazreti Adem,<br />

Bir habbeye, cennetleri değişti Yâ Resûlallah.”<br />

Şems-i Tebrizi<br />

!47


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Hallac-ı Mansur’un, selam olsun üzerine, imanı<br />

güçlü, aşkı tam ve aşık olduğu yer ile sarhoş. Şibli<br />

de, aşkın şarabını içtim, diyor ama gönlü tam<br />

değil ve imanı da güçlü değil, bu yüzden akılda<br />

kalıyor ve o güzelliklere vakıf olamıyor. Bunlar<br />

çok ince hesaplardır. Hazreti Pir’in diliyle<br />

anlatıcak olursak; o kadar rahmete vermiş<br />

kendini ki, Resulallah’tan ileri çıkmak istiyor.<br />

Nasıl ileri çıkmak istiyor? Resulallah Efendimiz,<br />

selam olsun üzerine, Mirac’ta bütün ümmetinin<br />

beratını istiyor; Mansur-u Hallac Resulallah’ın<br />

dilinden bunu duyunca diyor ki: “Ben Resulallah<br />

gibi Mirac etmiş olsaydım, Allah’tan yalnız<br />

ümmetimin beratını değil, bütün insanlık<br />

aleminin beratını isterdim.”<br />

Hallac, bu sözü der demez hemen o akşam<br />

Peygamber Efendimiz asık bir yüzle rüyasına<br />

çıkıyor. Mansur-u Hallac buna çok üzülüyor ve<br />

Peygamber Efendimize niyaz ediyor ve şöyle<br />

yalvarıyor: “Ne suç işledim ya Resulallah, o güzel<br />

yüzünü neden benden uzak tutuyorsun, asık<br />

yüzle çıkıyorsun?”<br />

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, selam<br />

olsun üzerine, Hallac’ın bu yakarışlarına günlerce<br />

bir cevap vermiyor. Sonunda bir gece yine<br />

Mansur’un rüyasında görünüyor ve şöyle<br />

buyuruyor: “Ya Mansur, ümmetimin beratını<br />

isterken acaba ben mi istedim, yoksa benden<br />

!48


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Allah mı istedi? Sen beni Allah’tan ayrı mı<br />

görüyorsun?”<br />

Peygamber Efendimizin bu sözleri üzerine<br />

Mansur söylediklerinden bin pişman oldu ve<br />

yakarmaya başladı: “Ne olur ya Resulallah beni<br />

affet!..” Resulallah ona şu cevabı verdi: “Ancak<br />

başını verirsen affıma mazhar olursun!” Mansur<br />

bunu duyunca hemen ertesi günü kendi<br />

cemaatine şöyle bir seslenişte bulundu: “Ene’l-<br />

Hakk!”<br />

Cemaat, Mansur’un bu sözü üzerine Allah’lık<br />

davasına girdiğini düşündüler ve buna isyan<br />

ettiler. Mansur’u taşa tuttular, çarmıha gerdiler,<br />

başını kopardılar. Fakat yine de boğazından akan<br />

kan “Ene’l-Hakk” yazdı.<br />

“Bu nasıl dünyadır, bu nasıl alem?<br />

Ne askıda durur, ne bir direği var.<br />

Feza denizinde durmadan yüzer,<br />

Ne bir dümeni, ne de bir küreği var.<br />

Bu ne derin sırdır ki, akıllar ermez.<br />

Bu sırrı yüz binde bir kişi görmez.<br />

Hem bu koca dünya sahipsiz dönmez,<br />

Çarkını çeviren bir feleği var.<br />

Allah birdir, Hakk’tır Muhammed Ali!<br />

!49


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Muhammed dinine demiştir belli..<br />

İman edip ta ezelden ezeli,<br />

İnkar eylemenin ne gereği var.<br />

Gönlüm seni Hakk’a emanet ettim,<br />

Sakın ayrılma ki, zor bir imtihandır bu.<br />

Tek bir nefes Hakk’tan gafil olma ki,<br />

İmtihanla dolu bir cihandır bu..<br />

Her yüzden cilvekâr olan bir Hakk’tır,<br />

Bu sırra ermeyen Hakk’tan ıraktır.<br />

Dünya ne su, ne taş, ne de topraktır,<br />

Biri iki gören sade zandır bu.<br />

Burada nefsini anlayan insan,<br />

Ene’l-Hakk diyerek Hakk olur hemen,<br />

Birlik kılıcını çektiği zaman,<br />

De ki, ne emsalsiz pehlivandır bu...”<br />

Hasan Çıkar Dede<br />

Hazreti Mevlana’mız, selam olsun üzerine,<br />

Kur’an-ı Kerim’den çok derin manalar çıkarmıştır<br />

ve demiştir ki: “Bendeniz, Kur’an-ı Kerim’in bir<br />

ayetine mana vermeye kalktım; denizler<br />

mürekkep oldu, ağaçlar kalem oldu, yapraklar<br />

kağıt oldu. Tam yazmaya başladım; denizler<br />

!50


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

kurudu, ağaçlar tükendi, yapraklar bitti, fakat<br />

mana bitmedi.”<br />

Bunu söyleme sebebi şu idi; bir insan<br />

sevgilisinin hakiki cemalini görürse, onun<br />

kimliğine vakıf olursa, onda kendini fani kılarsa,<br />

o güzel yüze aşkla baktığı için güzel manalar<br />

çıkarır.<br />

Şimdi bakın Hazreti Mevlana yine ne diyor:<br />

“İslam, kör ve topal olarak bu alemde varlığını<br />

sürdürüyor.” Bunu da neden söylüyor? Çünkü<br />

toplum hala Hazreti Peygamber Efendi’mizin<br />

dışında hayali bir Allah’a inanıyor ve bu yüzden<br />

tam olarak onu anlayamıyor ve Kur’an-ı Kerim’in<br />

de o derin manasına eremiyor.<br />

Malesef Peygamber Efendimizin iç alemini<br />

anlamaya çalışmadıkları, onun derinliklerine<br />

inmedikleri ve sadece dış suretine baktıkları için,<br />

bu toplum kişiliğine ulaşamıyor ve ulaşamayacak<br />

da. Ancak bir tasavvuf ehline, bir mürşid-i kamile<br />

gelirse, başta mürşid-i kamilin sözleri küfür<br />

görünür ama, yavaş yavaş muhakeme ettikçe ne<br />

demek istediğimizi anlar. Çünkü bizim<br />

sohbetlerimizle, cami sohbetleri arasında çok fark<br />

var. Orası ilkokuldur, burası ise üniversitedir.<br />

Çünkü biz burda hep insanı işliyoruz. Bizler<br />

kazançdayız, çünkü ölümsüzlere yüz tuttuk, en<br />

başta Hazreti Muhammed Efendi’mize yüz<br />

tuttuk, selam olsun üzerine. Bir mürşid-i kamilin<br />

!51


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

vasıtasıyla onları gönlümüze koyarsak ve onlarla<br />

yola çıkarsak, bir gün gelir dünya ömrümüz biter<br />

ama, yine mürşid vasıtasıyla Hazreti<br />

Muhammed’e yola çıkılır, ölümsüzlüğe ulaşılır.<br />

“Yıldızlar, güneş ve ay senin yüzünün<br />

nurundan alındı,<br />

Levh ve kalemin hikmeti senin ilminin<br />

denizinden bilindi.<br />

Gelmeseydin aleme sen halk olunmazdı cihan,<br />

Dostluğuna yaratıldı ey Nebi-yi Muhterem...”<br />

Niyazi Mısri<br />

Hazreti Muhammed Efendimizin bir diğer adı<br />

Habibullah, yani Allah’ın sevgilisi. Öyle Tanrı<br />

kulları var bu alemde, onu giymiş, onun yüzüyle<br />

topluma çıkmış, onun dilinden konuşuyor, onu<br />

a n l a t ı y o r. B i z l e r d e b u r a d a H a z r e t i<br />

Muhammed’in ruhuna büründük, ondan<br />

konuşuyoruz ve onu anlatıyoruz. O bizim<br />

sevgilimiz.<br />

Hazreti Muhammed Efendimiz bir seslenişinde<br />

şöyle diyor: “Benim ümmetim, gelmiş geçmiş<br />

bütün peygamberlerden efdaldir.”<br />

‘Ümmet’ in manası nedir? Bütün kendine<br />

faydası olmayan bilgilerden arınmış, bedenine<br />

!52


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Hazreti Muhammed Efendimizi baş etmiş, onu<br />

kendine bilgi edinmiş olandır, onun diliyle<br />

konuşandır, her yerde onu methedendir; işte<br />

ümmetin manası budur.<br />

Şeriat; ismi üstünde şeri at, yani kötülükleri at<br />

manasındadır. Ama bu yanlış anlaşılıyor, misal<br />

olarak, bir el uzanmış başka birinin hakkına<br />

haksız yere tecavüz ediyor diyelim. Elden maksat<br />

nefstir, yani nefsine hakim ol, nefsinin yolunu kes<br />

hakkı olmayan yere gitmesin. Hazreti<br />

Muhammed böyle buyurmuştur, ama malesef bu<br />

böyle anlaşılmadığı için insanların kollarını<br />

kesiyorlar, ellerini kesiyorlar, ayaklarını<br />

kesiyorlar. Hazreti Muhammed dememiştir ki, el,<br />

ayak kesin. İnsanın en büyük düşmanı kendi<br />

nefsidir.<br />

Bununla ilgili şu hikayeyi anlatmam yerinde<br />

olacak; Hazreti Peygamber Efendimiz ve<br />

askerleri Uhud Savaşı gibi büyük ve zorlu bir<br />

savaştan dönüyorlar, Peygamber Efendimiz şöyle<br />

buyuruyor: “Bu çok zorlu ve büyük bir savaştı,<br />

fakat asıl en zor ve büyük olan savaş bundan<br />

sonra başlayacak. Uhud’da görünen düşmana<br />

karşı savaştık, şimdi ise görünmeyen düşman<br />

olan nefislerimize karşı savaşacağız.”<br />

Seyyid Burhaneddin Efendi Hazretleri de şu<br />

sözleri dile getirmiştir: “Kim nefsi ile barışık ise<br />

bu alemde, bilsin ki, Allah ile savaştadır.”<br />

!53


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Bir insan Allah ile savaşa girerse galip gelebilir<br />

mi? Allah hepsine hidayet nasib etsin.<br />

“O, öyle Ahmed ki, bütün peygamberlerin<br />

doğruluk dili,<br />

Öyle Ahmed ki, hikmet pirlerinin sözlerinin<br />

mealidir.<br />

Erdem, O’nun faziletinden kemal kazandı,<br />

İlimde hikmetlerin Lokman’ı O’na talebe oldu.<br />

Sözünün her nüktesi ilimlerin bütünüdür,<br />

Hadisinin tek incisi, hikmet madeninin<br />

meyvesidir.<br />

Ey yüce Peygamber!<br />

Şeriat topu ile hikmet çevganı Sana esirdir,<br />

Önce de sonra da hikmet meydanı Senindir.<br />

Bir kimya bakış ki, eğer kalbe bir kez baksan,<br />

Allah’tan balka herşey oradan kaçar.<br />

Ey yıkık beden ve ey toprak kalb,<br />

Elbette sizi de O’nun iyiliği bahtiyar eder,<br />

sevindirir.<br />

Ey Hakk yolcusu! Ümitsizlikle boğuşma!<br />

Allah, elbet sana bir çıkış kapısı açar,<br />

Hazreti Resul’ün sözünü tut,<br />

Şüphe semtine düşme,<br />

!54


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Sabır anahtarıyla genişlik kapısı açılır.<br />

Ey Padişah!<br />

Kur’an önce Seni andı,<br />

Muhammed’den murad, amaç<br />

Elhamdülillah’tır...”<br />

Esrar Dede<br />

İnsan yeryüzünde Allah’ın binasıdır. Şöyle izah<br />

edeyim; bir insan-ı kamil dendiği zaman, o insan-ı<br />

kamil kainattır, böyle bir kişiye çirkin muameleler<br />

yapılırsa bütün kainata yapılmış olur. Ama kişinin<br />

gözü kör oldu mu, nefsi galip geldi mi bütün<br />

kötülükleri yapar. Misal olarak Hazreti Hüseyin<br />

Efendimize de yaptılar, işte Kerbela vakası. Kime<br />

kılıç çektiler? Resulullah’ın torunlarına. İmam<br />

Hasan Efendimizi kimin vasıtasıyla zehirlettiler?<br />

Hanımı vasıtasıyla. Sonra şunu düşünmek lazım,<br />

bu kötülükleri yapanlar, sonra hangi yüzle<br />

Hazreti Muhammed’den şefaat bekleyebilirler.<br />

Bizler, Peygamberleri zikrederken şöyle bir dil<br />

sarfediyoruz: La ilahe illallah Musa kelamullah,<br />

yani Hazreti Musa Allah’tan kelam buyurdu;<br />

İsa’ya gelince şöyle diyoruz: La ilahe illallah İsa<br />

ruhullah, yani İsa Allah’ın ruhudur; Hazreti<br />

Resulallah’a gelince de şöyle zikrediyoruz: La<br />

ilahe illallah Muhammeden Resulallah, yani<br />

!55


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Hazreti Muhammed Allah’ın elçisi ve Resulüdür.<br />

Hazreti Muhammed Efendimizi aynı zamanda<br />

şöyle de zikrediyoruz: La ilahe illallah<br />

Muhammed Habibullah, yani Muhammed<br />

Allah’ın sevgilisidir. Sevgili, yani Habibullah, her<br />

şeyin üzerinde kıymetlidir, ruhtan daha üstün<br />

nurdur. Hazreti Adem’den bu yana ne kadar<br />

Peygamber geldiyse bu aleme, hepsi Muhammed<br />

nuruyla gelmişlerdir. Biz canı neyleyelim Canan<br />

olmadıktan sonra...<br />

“Eğer bu şiddetli zaman bana göz açtırırsa,<br />

Kapısının toprağını sürme gibi gözüme<br />

çekeyim.<br />

Eğer felek yolumun üzerine aşılmaz sedler<br />

çekmezse,<br />

Dua yüzünü O’nun saadet eşiğine süreyim.<br />

Başkalarına yasak kavuşma anının aydınlık<br />

mumu,<br />

Tevhid sedefindeki tek inci.<br />

Eğer o padişah emretmeseydi, hükmünü<br />

yürütür,<br />

Kuzey rüzgarı akarsuyun yüzüne alın kırışığı<br />

gibi dalgalar oluşturmazdı.<br />

O padşah ki, eğer saba yeli dağlara O’nun<br />

değerini, vasıflarını anlatsa,<br />

!56


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Suları hep yukarı, zirveye doğru akardı.<br />

Avare su, ömürlerdir ayağının toprağına<br />

ulaşayım diye,<br />

Başını taştan taşa vurup gezmektedir.<br />

Bir kimse o padişahın korumasını hatırına<br />

getirse,<br />

Eğer yeri dağların zirvesi de olsa,<br />

Kıyametin kopuş rüzgarının hücumu,<br />

Mumun ışığını o an hareket ettirmeye güç<br />

bulamazdı, bu imkansız olurdu.<br />

Eğer O’nun mübarek kalbinin tasviri<br />

yazılabilseydi,<br />

Kalblerdeki siyah noktalar inci gibi beyaz<br />

olurdu.<br />

Vasıfları bütün insanları dilsiz bırakan o<br />

Zat’ın eşsiz kişiliğini anlatmak mümkün değildir.<br />

Miracıyla gök naz eder, ayağının iziyle toprak<br />

övünür.<br />

Şeriatının kılıcının suyu, alemleri küfrün<br />

çirkefinden temizledi.<br />

Şanının yüceliğinin delili, ‘Habibim sen<br />

olmasaydın bu felekleri yaratmazdım’ sözü oldu.<br />

Ey yücelik göğünün aydınlık güneşi,<br />

Bu göğün yaratılmasına sebep sensin.<br />

Ey yaralı sinelerin merhemi,<br />

!57


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Ey padişahların ve dervişlerin kendisine köle<br />

olduğu yüce Peygamber!<br />

Ezel üstadı Allah, bu acayiplikler gösteren evi<br />

senin için yarattı.<br />

Adem senin hürmetine yaratıldı,<br />

Hazreti İsa senin hürmetine konuşturuldu.<br />

Hülasa bütün bu göklerin dönüşü,<br />

Ey evrenin övüncü senin içindir.<br />

Bu kainat senin için dönüyor.<br />

Yanağına gül, dişine inci dediler,<br />

Denizler ve karalar senin vasıflarınla doldu.<br />

Rüzgar, temiz vasıflarını iletmiş gibi çimenin<br />

renkleri çok güzel ve parlak olmuş...”<br />

Fasih Dede<br />

Peygamber Efendimiz, selam olsun üzerine, bir<br />

gün tefekkür halindeyken nefsine ıstırab vermek<br />

için, yatsı namazını eda ettikten sonra, bir ayak<br />

üstünde duruyor. O ayağı yorulunca da diğer<br />

ayağı üstünde durmaya devam ediyor. Bir zaman<br />

sonra Peygamber Efendimize Allah’tan şöyle bir<br />

nida geliyor: “Ey benim Habibim, hani sen beni<br />

çok seviyordun. Bu kadar sevmene rağmen, beni<br />

o kadar çok yoruyorsun ki, hayret bu mudur<br />

senin sevgin? Bir ayak üstünde duruyorsun, sen<br />

!58


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

yoruluyorsun, ben yoruluyorum. Senin bir zerren<br />

bile benim dışımda değildir. Ben senin<br />

vücudunda gizlendim, ordan bu aleme tebliğler<br />

veriyorum.”<br />

Ebu Müslim de Hazreti Peygamber’in bu<br />

yaptığını yapmak istedi, ona da Allah’tan şöyle<br />

bir nida geldi: “Sen gece gün tek ayak üstünde<br />

dursan da benim Habibimin yerini tutamazsın!”<br />

Hazreti Muhammed Efendimizin iç alemi<br />

Hazreti Ali Efendimize sunulmuştur. Resullah,<br />

binbir sırrın anahtarını Hazreti Ali’ye vermiştir<br />

ve Onu bütün Velilerin başı kılmıştır. Hepsinin<br />

Şah’ı Hazreti Ali Efendimizdir. Bütün tasavvuf<br />

ehlinin Piri Hazreti Ali’dir.<br />

Hazreti Ali, Peygamber Efendimizin yüzüne<br />

bakamazdı. Hazreti Ali Efendimiz, Resulallah’a<br />

aşıktı, hayrandı. Hazreti Mevlana ve Hazreti<br />

Şems’in aralarındaki ilahi aşk gibi. Esasen, Onun<br />

da cemali en az Resulallah kadar nurluydu.<br />

Pembebeyaz yanakları vardı, gözleri de<br />

resimlerde gösterildiği gibi siyah değildi, Pirimiz<br />

Mevlana’nın gözleri gibi ela renkteydi. Hazreti<br />

M u h a m m e d E f e n d i m i z i n g ö z l e r i i s e<br />

k a h v e r e n g i y d i . H a z r e t i H a s a n ’ ı n d a<br />

kahverengiydi, ama Hazreti Hüseyin’in gözleri<br />

yine elaydı. Ama hepsinde Hazreti Muhammed<br />

Efendimizin nuru vardı. Onların cemallerine<br />

bakmak kendinden geçmektir. Çünkü onların<br />

!59


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

yüzlerine benzeyen yüz yok kimsede. Onlar<br />

tamamen nurdurlar.<br />

“Edebi terk etmekten sakın,<br />

Bu Allah’ın sevgilisinin bulunduğu yerdir.<br />

Burası Allah’ın nazar ettiği,<br />

Hazreti Mustafa’nın makamıdır.<br />

Gökte yeni ay, onun Babü’s-selam kapısının<br />

göğsü yarılmış aşığıdır.<br />

Bunun kandili burcu burcu,<br />

Bu nurun ve ışığın kaynağıdır, doğduğu yerdir.<br />

Burası, Allah’ın sevgilisi Hazreti Muhammed’in<br />

uyuduğu yerdir,<br />

Fazilet bakımından arştan bile üstündür.<br />

Bu toprağın parlaklığından yokluk<br />

karanlıkları kalktı,<br />

Mevcudat iki gözlerini açtı.<br />

Çünkü bu toprak, göze fer veren sürmedir.<br />

Ey Nâbi, bu dergaha edeb şartını gözeterek gir,<br />

Burası meleklerin tavaf ettiği,<br />

Peygamberlerin tecelli ettikleri,<br />

Göründükleri yerdir...”<br />

Nâbi<br />

!60


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Hazreti Şems, Mevlana’yla karşılaştığından<br />

ona şu soruyu soruyor: “Hazreti Muhammed mi<br />

daha büyüktür, yoksa Beyazid-i Bestami Veli<br />

mi?”<br />

Bu soruyu işitince Hazreti Mevlana celali ve<br />

cezbeli bir tavırla diyor ki: “Bu ne biçim bir<br />

soru?! Tabii ki Hazreti Muhammed daha<br />

büyüktür.”<br />

Şems devam ediyor: “Peki… Hazreti<br />

Muhammed Efendimize ‘Allah’a karşı ibadetini<br />

yaptın mı?’ diye sorduklarında dedi ki,<br />

‘Yapamadım.’ Aynı soruyu Beyazid-i Bestami<br />

Veli’ye sorduklarında, o dedi ‘Yaptım’. Biri dedi<br />

‘Yaptım’ diğeri dedi ‘Yapamadım’, şimdi<br />

bunlardan hangisi daha büyük?”<br />

İşte Mevlana Hazretlerinin verdiği cevap:<br />

“Beyazid-i Bestami Veli bir havuzdu, o havuza<br />

bir gölün suyu döküldü, havuz taştı ve ‘Hırkamın<br />

altında Allah’tan başka bir şey yoktur’ dedi.<br />

Hazreti Muhammed ise bir okyanustur, bütün<br />

denizler Ona aksa, O taşmak nedir bilmez.”<br />

İşte Hazreti Şems, Mevlana’dan bu cevabı<br />

duyar duymaz başını secdeye vurmuştur.<br />

“Ezelden aşkınla ben yane geldim<br />

Cemalin şem’ine pervane geldim<br />

Koy beni yatayım şeyh eşiğinde<br />

!61


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Şu tatlı canımı kurbana geldim<br />

Nefsin kal’asını tevhiddir yıkan<br />

Esma kuvvetiyle meydane geldim<br />

Aşıkların dîdarın gördüm düşümde<br />

Kalmadı takatim divane geldim<br />

Şems-i Tebrizi’nin tablın kurmuşlar<br />

Şeyhim himmetiyle meydane geldim...”<br />

Hasan Çıkar Dede<br />

Cenab-ı Hakk, Kur’an’da Tebareke Suresinin<br />

ilk iki ayetinde diyor ki: “Önce ölümü yarattım<br />

sonra hayatı.”<br />

Bu ayetten şunu anlamalıyız; herşey yokluktan<br />

varlığa kavuşur. Evliyalar, selam olsun üzerlerine,<br />

evliya mertebesine ermeden önce ilmi zahiri<br />

bıraktılar, bir mürşid-i kamilin karşısında öldüler<br />

ve onun huzurunda yeniden doğdular.<br />

Doğduktan sonra da doğdukları, yani yeniden<br />

can buldukları yer ile yol almaya devam ettiler ve<br />

topluma faydalı çok güzel insanlar oldular.<br />

Ölmekteki mana, nefsin kötü huylardan arınması,<br />

manevi güzelliklere kavuşmasıdır. Bir kişi, bu<br />

şekilde ölmediyse eğer, diri sayılmaz. Benliğinde<br />

yaşamaya devam ettiği ve ikilikte kaldığı<br />

müddetçe diri değildir.<br />

!62


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Bu hadisi buyurdu Peygamber:<br />

Hangi kişi ki dirliğin ister,<br />

Kendisinden gerek kim ol öle,<br />

Dirliğin manasın ölüp bula.<br />

Ölmeden tez ölün ağın göğe,<br />

Kim sizi ay ile güneş öğe.<br />

Ol kim öldü, ölümsüz ol kaldı,<br />

Uçmağı bu cihanda nakd aldı.<br />

Kim ölürse, bugün diri ola,<br />

Ol kim ölmez, yarın yavuz ola.<br />

Dünyanın dirliği geçer, kalmaz,<br />

Tanrı’dan kim diriyse, ol ölmez.<br />

Gerçek dirilik, ölmeden ölmektir;<br />

Tanrı ile beraber olmaktır.<br />

Bu cihan sevgisini gönülden atmak,<br />

Aşk odundan daima pişmektir.<br />

Kendiden yavuzu gidermektir,<br />

Ol kim etmez bunu, ne ıraktır!<br />

Ölmeğin manası budur, iyi bil,<br />

Nefsin öldür, kim olasın bismil.<br />

Kendizinden yavuzluğu sil;<br />

Ne varsa ki Hakk değil, geri dur.<br />

Sarp iştir, bunu edemeyesin,<br />

!63


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Yalnız bu yola gidemeyesin.<br />

Kendizinle yola çıkmayasın,<br />

Gözsüz ol ay yüze bakamayasın.<br />

İste onu ki yolu varmıştır,<br />

Canını Hakk nuruna karmıştır.<br />

Kim seni ol ulu Hakk’a erdire;<br />

Korkulu köprüden tez geçire.”<br />

Sultan Veled<br />

Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Ya<br />

Ali, Yasin suresini oku; zira Yasin suresinde on<br />

bereket vardır. Onu okuyan aç, doyar; susuz,<br />

kanar; çıplak, giydirilir; bekar, evlenir; korku<br />

içinde olan, emniyete erer; mahkum, kurtulur;<br />

yolcu, yolculuğunda yardım görür; kaybı olan,<br />

kaybettiğine kavuşur; hasta, afiyet bulur, iyileşir;<br />

ölüm döşeğindeki hastanın yanında okunursa,<br />

sıkıntısı hafifler.”<br />

Bu hadis-i şerif çok yerinde şöylenmiştir,<br />

çünkü ehl-i iman sahiblerine göre, Yasin-i Şerif,<br />

Kur’an-ı Kerim’in kalbidir. Tamamen semavattaki<br />

bütün varlıkları dile getirir, okuyan insanı da<br />

yüceliğe çeker. Hele ki Tanrı’ya aşıksan, Onun<br />

varlığına kendini teslim etmişsen, daha okumaya<br />

başlarken senin ruhuna yansıma yapar.<br />

!64


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Mirac, gökleri fethetmektir. Gökler nasıl<br />

fethedilir? Çalışarak fethedilir. İslam alemi,<br />

Kur’an’ı ölüye okudu, çalışmadı. İnsan, geriden<br />

hiçbir şey isteyemez, geride birşey yok… Hazreti<br />

Muhammed, kendini sevenine teslim etti. Allah,<br />

insanı kendine vekil kıldı. Yarınlar için<br />

çalışmayanın, geleceği kayıptır..<br />

Hazreti Mevlana der ki: “Bir mum bitmek<br />

üzereyken biliyor ki tamamen eriyip yok olacak<br />

ama ışığını bırakmaz, devamlı ışık verir. İnsan<br />

olan da böyle devamlı aydınlığı gösterir. Hastalık<br />

gelmiş, ölüm gelmiş korkmaz, son devrine kadar<br />

vazifesini yapmakla mükelleftir.”<br />

Dinin kuralı, kim tebliğ etti ise, onu sevmektir.<br />

Bizim dinimiz insandır. Kurallar olsun olmasın<br />

kişi, onu gönlüne koymadıktan sonra o kuralların<br />

kıymeti yoktur.<br />

Diline sahip olmanın yalanla alakası yoktur.<br />

Diline sahip olan küfürlü muhabbetlerde,<br />

isyanlarda bulunmaz. İnsan, kimseyle alaylı<br />

tarzda konuşmadan, kimseyi hakir görmeden,<br />

bütün çirkin işlerden kendini uzak tutarsa,<br />

kendini muhafazaya almış, edebiyle yaşıyor<br />

demektir.<br />

Yalana gelince… Hazreti Muhammed’e<br />

sorarlar: “Senin ümmetin yalan söyler mi?”<br />

Peygamber Efendimiz şu cevabı verir: “Benim<br />

ümmetim zor durumlara düşebilir, aç kalabilir<br />

!65


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

ama yalan söylemez. Yalan söylediği zaman<br />

benden değildir.”<br />

“Nebiler Nebi’si yüce Muhammed’e erenler,<br />

Gerçek yolu görenler,<br />

Senin sırlarını bir bir bilirler.<br />

Nebiler Nebi’si yüce Muhammed’e erenler,<br />

Keremlerinden kimsenin perdesini yırtmazlar,<br />

Zaman nasıl geçer giderse,<br />

Onlar da sürer giderler.<br />

Nebiler Nebi’si yüce Muhammed’e erenler,<br />

Hoşgörür, susarlar,<br />

Huzurunda daim edepte dururlar.”<br />

Hasan Çıkar Dede<br />

Tasavvuf ehli, namaza durur durmaz Hazreti<br />

Muhammed’i düşünür, kalbinde en güzel yeri ona<br />

verir. Namazda daha ağlar sızlar, beni o güzel<br />

cemalinden mahrum etme, bilerek bilmeyerek<br />

yaptığım hatalarımı affeyle diyerek onunla<br />

konuşur. Hep bu dünyaya ait isteklerde<br />

bulunmaz, devamlı dünyayı namazına sokmaz.<br />

Çünkü namaz miraçtır, Resulallah ile temiz bir<br />

görüşmedir.<br />

!66


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Allah sevenlerinden temiz bir gönül ister.<br />

Temiz bir gönülle işine gider, temiz bir gönülle<br />

namaz kılar, temiz bir gönülle topluma çıkar,<br />

temiz bir gönülle Allah’a bağlanırsan, sen her an<br />

ibadettesin.<br />

Esas oruç nefse hakim olmaktır. Nefsini bilen<br />

Rabbini bilmiştir. Yunus Emre der ki: “Kim<br />

nefsine sahip olmuşsa bu alemde bilsin ki o kişi,<br />

ona bütün erenlerin eyvallahı var.”<br />

Bütün davamız bu yolda nefsle mücadeledir.<br />

Çünkü nefsimiz bir an dahi bizi bırakmıyor, hep o<br />

galip geliyor. Bu yol ne kadar kolaysa, o kadar da<br />

zordur. Tasavvuf yolu, demirden leblebi<br />

çiğnemektir. Nohudu dişsiz adam da çiğner.<br />

Ağzında iki-üç gün tutar, yumuşatır, damağı ile<br />

ezer gider, ama demiri ezemez. Midesinde asit<br />

olması lazım ki onu eritsin. Büyük aşk olacak ki o<br />

demir leblebi çiğnensin.<br />

Şehadetin manası: Eşhedü en la ialhe illallah;<br />

yani, şehadet ederim bütün cihan boş, ancak<br />

sensin Allah. Ve eşhedü enne Muhammeden<br />

abduhu ve Resuluhu; yine şehadet ederim<br />

Allah’ım, Hazreti Muhammed gibi sana kulluk<br />

edeceğim ve topluma senden söz edeceğim,<br />

demektir. İşte şehadet budur. Şehadeti söyleyip,<br />

nefsinde yaşayan, papağan gibi şehadet etmiş<br />

olur. Şehadet ağızdan çıkıp, kulaklar işitti mi,<br />

onun manasına inip manasında yaşamak gerektir.<br />

!67


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Eğer Müslümanlar şehadetlerinde yaşasaydılar<br />

hiçbir zaman kötülük yapmaz, silaha da<br />

sarılmazlardı. Çünkü hepsi Muhammedi’leşir ve<br />

tertemiz insanlar olurlardı. Herkes tarafından<br />

sayılan, sevilen ve dokunulmazlığı olan insanlar<br />

olurlardı. Dünya bir barış, sevgi yuvası olur ve<br />

huzur içinde yaşarlar, yaşatırlardı. Hazreti<br />

Muhammed Efendimizin ilmi, sevgi ilmidir;<br />

Onun dini yüksek ahlak üzerine kurulmuştur.<br />

Müslümanın içi de, dışı da temiz olacak. Yalnız<br />

lafla Müslüman olunmaz, namazla, bele kadar<br />

sakalla, kavukla Müslüman olunmaz. Nefsini<br />

yenmeyi başaramazsan, gece-gün zikir yapsan,<br />

namaz kılsan kendini kandırmış olursun, Allah<br />

kanmaz… Bunların da bilinmesi lazım.<br />

“Yalnız ben miyim hayran-ı sergerdan sana<br />

Mar u mur vahş u tuyur bay u geda sevdi seni<br />

Haddi mi sevmemek seni bu abd-i aciz Şem’i’ya<br />

İntisab itmek muradı ya Resul-i Kibriya<br />

Cümleden evvel yarattı ruh-i pakin Hazreta<br />

Kendine yar eyledi Bar-i Hüda sevdi seni...”<br />

Aşık Şemi<br />

Yasin-i şerif, semavattaki varlıkları dile getirir,<br />

bunu ölüye okuyun demez. Ehl-i iman sahibi<br />

!68


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

ölmez. Bütün dostları tarafından en güzel bir dille<br />

anılır. Hazreti Muhammed’in, selam olsun<br />

üzerine, ne Yasin-i şerife, ne İhlas-ı şerife, ne de<br />

Fatiha suresine ihtiyacı yok. Hazreti Mevlana’nın<br />

ve diğer velilerin de yok. Onlar hayattayken canlı<br />

Fatiha idiler. Hakk ile Hakk oldular, hep Hakk’ı<br />

yadettiler, gönüllerde yer aldılar. Biz onlara<br />

okurken, düşünelim; onları yüklenelim de<br />

toplumu aydın kılalım, kişiliklerini verecek güzel<br />

işlere sürükleyelim, güzel hizmetlerde<br />

bulunsunlar, güler yüzlü, tatlı dilli olsunlar,<br />

kimseyi hor görmesinler, nefslerine hakim<br />

olsunlar, kırıcı konuşmasınlar.<br />

İnsan olmak için İnsan’ı örnek almak lazım. En<br />

güzel insan, Hazreti Muhammed. Onu örnek<br />

almaz, ona uygun adımlar atmaya çalışmazsak,<br />

insan olamayız. Velilerimiz güzel, nebilerimiz<br />

güzel. Biz onlara ayak uydurmadığımız için<br />

cefalar, gamlar, hüzünler, üzüntüler üstümüzden<br />

gitmiyor. Hem nefsimizle, hem de Allah’la olmak<br />

istiyoruz. Bu, iki karpuzu bir koltukta taşımak<br />

istemeye benzer. Bil ki biri düşer kırlır, öbürünü<br />

de düşürür. Onun için zahmetli yolu seçeceksin,<br />

sonu rahmettir. Alışverişimiz nedir? İnsanlık al,<br />

insanlık ver. Alışverişimiz bu olacak.<br />

“Kur’an böyle söyledi, şöyle söyledi” diyorlar.<br />

Kur’an kendi kendine hiçbir şey söylemez.<br />

Kur’an insanla dile gelir. Evet, Kur’an Allah<br />

!69


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

kelamıdır. Allah, rüzgarla, bulutla, güneşle bunu<br />

söylemedi. Allah bu güzel kelamları bir beni<br />

ademin ağzıyla söyledi. O kim? Hazreti<br />

Muhammed. Hazreti Muhammed, bütün o güzel<br />

sözleri dile getirirken, hep Allah benden böyle<br />

konuştu, dedi. İçindeki o kudrete Allah ismini<br />

verdi. Her an her dakika Allah’ı zikretti. Bütün o<br />

güzellikler Allah’a ait dedi, bana ait demedi.<br />

Halbuki o, Hakk’la Hakk olmuştu, yani Allah’ın<br />

dışında hiçbir varlığı yoktu. Onun vücudundan<br />

Allah işliyor, tebligatlar, bilgiler oradan geliyor.<br />

Onun için, Hazreti Muhammed’i sevmek Allah’ı<br />

sevmektir, Hazreti Muhammed’in dışına çıkmak<br />

Allah’ın dışına çıkmaktır. Demek ki insan dışında<br />

bir boşluk var. Bütün güzellikler insanda var ama<br />

her insanda değil. Bütün evliyaullah ondan<br />

beslendi. Onlar kitaba baktılar sahibini<br />

araştırdılar, onun güzelliklerini gördükten sonra<br />

onun iç alemine kendilerini kaptırdılar, oraya aşık<br />

oldular. Hakk aşığı demek, Resulallah’ın aşığı<br />

demektir.<br />

“Serde tacım kalpte ruhum tende canım Mustafa<br />

Kalmadı tende mecalim ey cananım Mustafa<br />

Ruyum siyah, destim boş, nasıl varam divana ben<br />

Hakk’a yarar amelim yok gevherkanım Mustafa<br />

Talihim tecrübe kıldım baht-ı siyah katreyim<br />

!70


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Kesmedim hergiz gümanım Şem’ine pervaneyim<br />

Ruhsat’ım haşrolanda değme böyle yanayım<br />

Tek dilde ezberim olsun nam ü şanım Mustafa...”<br />

Ruhsati<br />

Hazreti Mevlana’ya, ibadetin büyüğü nedir<br />

diye sormuşlar, şu cevabı vermiş: “İki irfanın,<br />

aşığın birbirine baş kesmesidir. Onların<br />

birbirlerine baş kesmesi, birbirlerini Hakk olarak<br />

tasdiklemeleridir.”<br />

Bu tasdiki yaptıktan sonra birbirlerine ihlas-ı<br />

şerif okurlar: “Kulhuvallahu ehad, (Ey kul yemin<br />

ederim, O Allah için, o ehad sensin).<br />

Allahüssamed, (Dünyada senden merti yok).<br />

Lem yelid velem yuled, (Ne doğarsın ne de<br />

doğurur bir ana senin gibi). Velem yekullehu<br />

küfüven ehad, (Sana bir zarar gelmemesi için,<br />

bütün bu alemi mahfederim).” Ne kadar büyük<br />

bir mana taşıyor ama Allah’a kulluk edersen bu<br />

sıfata nail olursun.<br />

İnsan, Yaratıcı’nın elçisi. Yaratıcı, insanın hep<br />

Ondan söz etmesini, Onun büyüklüğünü<br />

söylemesini, Onun güzelliklerini kendi<br />

bendelerine ikram etmesini ister. Onun dışında,<br />

başka yerlere gönlünü kaçırmasını istemez. Eğer<br />

insan, başka bir yerle meşgul olursa o an gaflete<br />

!71


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

düşüp, güzelliklere perde çeker ve ondan sonra<br />

hüzne düşer, dertler bitmez.<br />

Rubaiyatta ne güzel söylüyor Mevlana: “Ey<br />

Sevgilim, seninle kol kola gül bahçesinde<br />

dolaşırken, bir gül yaprağının gölgesi yanağına<br />

düşse, seni o yaprağın gölgesinden kıskanırım.”<br />

Müminin kalbini kıran iflah olmaz. Kişi<br />

kendini kandırabilir ama Hakk’ı kandıramaz.<br />

Hakk her şeye vakıftır, her şeyi görür. Çünkü<br />

kainat O’nundur. O küçük akıllılar, o akılla ancak<br />

kendilerini aldatırlar. Yani onu incitmek Hakk’ı<br />

incitmektir. Şefkat dolu bir yer ama bir yerde de<br />

hiç affı yoktur. Akıl gözü ile kısa menziller<br />

görürsün ama kalp gözüyle çok şey görülür. Dar<br />

bakışla, bu gözle insan çok şey kaybeder. Hakk<br />

yolu kolay bir yol değildir.<br />

“Derdime dermansın sevdiğim dilber<br />

Koyma melül, mahzun, biçare beni.<br />

Yoktur dü cihanda sen gibi dilber<br />

Meylim müştak etme ağyare beni.<br />

Saadet tacısın ey Nur-u Server,<br />

Damadın şehriyar saki-i yaver.<br />

Yoktur bir taksimde böyle bir yaver,<br />

Kaydeyle deftere fukara beni...”<br />

Sümmani<br />

!72


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Tasavvufta cihad nefsinedir, insan öldürmek<br />

değildir. Tasavvufta kurban kesmek, bir öküzü,<br />

bir koçu kesmek, kan akıtmak değil, nefsini<br />

kesmektir. Bütün mesele nefsle uğraşmak, nefse<br />

galip gelmektir, tasavvuf buna yönelmiştir.<br />

Muhammediye’nin cihadı, nefsinedir. Eğer<br />

Hazreti Muhammed savaş taraftarı olsaydı,<br />

Hazreti Mevlana, “Sevgiye, kardeşliğe, birliğe<br />

dair ne varsa ben oradayım, savaşa dair ne varsa<br />

ben orada yokum” demezdi. Çünkü Hazreti<br />

Mevlana, Hazreti Muhammed’in bendesidir ve<br />

Hazreti Muhammed bütün insanlık aleminin<br />

rahmetidir.<br />

Herkesin ne İhlas’ı ne de Elham’ı tutulur.<br />

Temiz bir kalp lazım ki nefesler suret bulsun,<br />

yoksa gece gündüz okusan bir şey olmaz.<br />

Kur’an baştan sona nasihattir ve dünyadaki<br />

varlıkları söyler. Kur’an’da insanı irşad etmek için<br />

bir sürü tebligat var ama Kur’an yetmez. İnsanın<br />

içinde pislik varsa sadece Kur'an okumakla<br />

temizlenmez. Kişi ancak canlı bir Kur’an’ı örnek<br />

alıp, onun haline bürünmeye çalışarak kendini<br />

temizleyebilir. Yoksa o güzel sözleri oradan alır,<br />

neuzübillah iblis gibi ortaya çıkar. İblis herşeyi<br />

biliyordu ama o bilgiyle insanlara tuzak kurdu.<br />

Hakk’a baş kesmedi dünyamızda lanetullah oldu.<br />

Allah hepimizi iyi kullarından saysın,<br />

doğruluktan ayırmasın, hatalardan korusun,<br />

!73


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

bütün güzel hizmetlerin fatihi yapsın. İnsan<br />

güzelliğe zor, çirkinliğe çabuk ulaşır, birdenbire<br />

küfüre düşebilir ama küfürlerden arınmak için<br />

zaman ister. Toplumda güzel bir kişi sıfatını alan<br />

hem huzurlu yaşar, hem de kendini topluma<br />

kazandırır.<br />

Birinin arkasından konuşan kişi en büyük<br />

günahı işliyor. Bütün amacımız gıybetten<br />

kaçmak, Hazreti Muhammed’i, Hazreti<br />

Mevlana’yı güzel tahsil etmek, Yaratandan ötürü<br />

bütün topluma sevgi ile bakmak, sevgiden söz<br />

etmektir. Böyle davranırsak Allah katında iyi bir<br />

yere sahip oluruz. Bunların dışında namaz<br />

kılmışız, oruç tutmuşuz, zikir yapmışız ama<br />

aklımız, fikrimiz başka yerde olmuş, yine onun<br />

bunun aleyhinde konuşmuşuz, o zaman yapılan<br />

bütün ibadetler boşuna yapılmış sayılır, Allah<br />

katında hiçbir yeri yoktur. Sadece bir anlık değil,<br />

her an temiz düşüncelerde olmalıyız. Aşık, her an<br />

maşuku ile birliktedir. Madem öyle, ona göre<br />

davranmalıyız.<br />

“Elif Allah dost eyleyen<br />

Meylide güzel yar güzel yar<br />

Aşıklarıda mest eyleyen<br />

Huyuda güzel yar güzel yar<br />

Vefanın nehrinden misin<br />

!74


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Muhabbet bahrinden misin<br />

Medine şehrinden misin<br />

Şehride güzel yar güzel yar<br />

Dostumun elinden misin<br />

Kırmızı gülünden misin<br />

Muhabbet telinden misin<br />

Telide güzel yar güzel yar<br />

Su gibi çağlayıp akma<br />

Sevgili canana bakma<br />

Aşığın gönlünü yıkma<br />

Gönlüde güzel yar güzel yar<br />

Nesimi’nin gönlüde yaslı<br />

Dört yanı dumanlıda puslu<br />

Muhammed Ali’ninde nesli<br />

Neslide güzel yar güzel yar...”<br />

Nesimi<br />

Hazreti Muhammed, insanları pişirmek için<br />

akılla yola çıktı. Cebrail (as) akıldır. Dünya ömrü<br />

biteceği zaman aşkı ortaya çıkardı. Hazreti<br />

Muhammed, Hakk’a yürüyeceği zaman acaba bu<br />

topluma bir şeyler verebildim mi? diye gözyaşı<br />

döktü ve ümmetini istedi, ümmeti bağışlanmadan<br />

da yola çıkmadı.<br />

!75


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Hazreti Mevlana ise gülerek gitti. Çünkü<br />

Peygamber zamanındaki cehalet olmadığı için<br />

Hazreti Muhammed’in büyüklüğünü, güzelliğini<br />

anlatmak için yarıştı ve gidiş gecesine Şeb-i Arus,<br />

yani kına gecem, düğün gecem, Sevgili ile<br />

buluşma gecem, dedi.<br />

Bu ömürde yaşadığımız herşey geçicidir.<br />

İnsanlara bir şeyler verir, bir gönülde yer alarak<br />

insan toplumu ile yaşayabilirsen, işte sen de baki<br />

olursun.<br />

Hazreti Muhammed, dünyada maşuk sıfatını<br />

almıştır. Maşuk sıfatı sevgili sıfatıdır. Allah hiçbir<br />

peygamberine sevgilim diye hitap etmedi. Sevgili<br />

sıfatını bir tek Hazreti Muhammed’e verdi.<br />

Habibullah, Allah’ın sevgilisi. O Yaratıcı var ya, o<br />

Allah diyor ki: “Ya Muhammed! Senin yüzü<br />

suyun hürmetine bu alemi yarattım, sen<br />

olmasaydın, bu kainatı yaratmazdım.” Çünkü<br />

O’nun gibi Allah’ı yadeden, O’nun gibi Allah’ın<br />

emirlerine uyan, O’nun gibi sevgi sözleri<br />

söyleyen, O’nun gibi merhamet, şefkat dolu bir<br />

peygamber ne gelmiş, ne de gelecektir. Bu aleme<br />

gelmiş geçmiş yüzyirmidörtbin peygamberde<br />

O’nun nuru vardı. Hazreti Mevlana, o nuru<br />

gördü de, bütün peygamberlere “Ahmed” diye<br />

hitab etti. İslam’ın kemalatı Hazreti Resulallah’ta<br />

tecelli etmiştir. Allah en güzel yüzünü<br />

Resulallah’tan göstermiştir.<br />

!76


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

“İnsanlığın efendisi yüceler yücesi güzel<br />

Muhammed,<br />

Ahlakının güzelliğinden kötülükler düşünen<br />

huy kalmadı.<br />

İnsanlığın efendisi yüceler yücesi güzel<br />

Muhammed,<br />

Derdin gamın ne azı kaldı ne çoğu,<br />

Büyüklüğünün bir bölüğü dünyayı tuttu da,<br />

Herkes padişah oldu yoksul kalmadı...”<br />

Hasan Çıkar Dede<br />

Cenab-ı Pir Mevlana’mız, “Din, güzel ahlaktır”<br />

tanımı hakkında, buyurur der ki: “Bir gün Salih<br />

kavminin uluları içlerinden bir kişiyi Hazreti<br />

Muhammed’e, ‘Dinin nedir?’ diye sorması için<br />

gönderirler.<br />

Adam huzura gelir, “Ya Resulallah, bir sorum<br />

var” diye söze başlar. Hazreti Muhammed,<br />

“Buyur, sorun nedir?” der. “Senin dinin nedir bu<br />

alemde?” diye sorar. Hazreti Muhammed,<br />

“Benim dinim ahlaktır” diye cevap verir. Bu<br />

cevabı alır almaz kendisini gönderen kişiye gidip,<br />

“Sordum, benim dinim ahlaktır, dedi” der.<br />

Salih kavmi ahlakın manasını çözmeye<br />

çalışırlar, ancak çözemezler ve aynı kişiyi tekrar<br />

!77


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Hazreti Muhammed’in huzuruna gönderirler.<br />

Adam tekrar Hazreti Muhammed’e aynı soruyu<br />

sorar. Bunun üzerine Hazreti Muhammed şöyle<br />

buyurur: “Benim dinim ahlaktır. Ahlak, ahlak<br />

ahlak! Bir insan hiçbir ilme sahip olmasa bile,<br />

insan toplumu için yararlı fikirler üretirse, bu kişi<br />

ahlak sahibidir, bendendir. Bir kişi ne kadar bilgi<br />

sahibi olursa olsun insanlığı ikiliğe, fesada,<br />

kavgaya sürüklerse, o benden değildir…”<br />

Cenab-ı Pir Hazreti Mevlana’ya sormuşlar:<br />

“Hazreti Muhammed cihanın gülü idi. Bu gül<br />

kurudu, gitti. Şimdi biz o kokuyu nereden<br />

alacağız?” Hazreti Pir hiç tereddüt etmeden,<br />

“Gülün kokusunu gülsuyundan alacaksınız. O<br />

gülsuyu bizleriz. O kokuyu Evliyaullah’tan<br />

alacaksınız. Hazreti Muhammed’den ne<br />

öğrenmek istiyorsanız bize sorarsınız” diye<br />

cevaplamış.<br />

Cenab-ı Mevlana, son nefesine kadar Hazreti<br />

Muhammed Efendimizi yaşatmaya yola çıkmıştır.<br />

Gül, renkli ve kokuludur ama aşılanmamışsa<br />

kokusu yoktur. Bir insan da, bir Velinin yaşamını<br />

etüd ederse oradan aşı alır, insanlık kokmaya<br />

başlar.<br />

“Seyrimde bir şehre vardım<br />

Gördüm sarayı güldür gül<br />

!78


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Sultanımın tacı tahtı<br />

Bağı duvarı güldür gül<br />

Gül alırlar gül satarlar<br />

Gülden terazi tutarlar<br />

Gülü gül ile tartarlar<br />

Çarşı pazar güldür gül<br />

Toprağı güldür, taşı gül<br />

Kurusu güldür, yaşı gül<br />

Has bahçenin içinde<br />

Servi çınarı güldür gül<br />

Gülden değirmeni döner<br />

Onun ile gül öğünür<br />

Akar suyu döner çarkı<br />

Bendi pınarı güldür gül<br />

Al gül ile kırmızı gül<br />

Çift yetişmiş bin bahçede<br />

Bakışırlar hare karşı<br />

Harı ezharı güldür gül<br />

!79


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Ümmi Sinan gel vasfeyle<br />

Gül ile bülbül derdini<br />

Yine bu garip bülbülün<br />

Ah u figanı güldür gül...”<br />

Ümmi Sinan<br />

Tanrı, insanlara perde koymadı. İnsanlardaki o<br />

perdeler kendi egolarıdır. Yolcu, Hakk’ın<br />

huzurunda mevtalar gibi teslim olacak, zerre<br />

kadar canlılık göstermeyecek. Onu gösterdiği<br />

zaman sen ona perde oluyorsun, o sana perde<br />

olmuyor. O, apaçık yüzünü gösterdi. Hazreti<br />

Muhammed’den, Hazreti İsa’dan, Hazreti<br />

Mevlana’dan işleyen bütün o güzellikler,<br />

içlerindeki Tanrı’ydı. Onlardaki o yüz, o beden<br />

örtüydü. Hakk’ın güzelliklerinin çoğuna ve<br />

hakikatine varan Hazreti Muhammed’dir. O,<br />

kavminden en çok cefa çeken Peygamber<br />

olmasına rağmen, onların cezalandırılması için<br />

Allah’a münacatta bulunmayıp hep sabır gösterdi.<br />

Onlara Allah’tan hidayet isteyerek: “Onların<br />

kaplerine hidayet ver, benim kim olduğumu<br />

anlasınlar, ben onları yoketmek için gelmedim”<br />

dedi.<br />

Fakir, yıllardır söylüyorum; kurallara<br />

bağlanırsanız kurallar sizi istediğiniz hedefe<br />

vardırmaz, ancak sevgi vardırır. Önemli olan<br />

!80


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

insan sevgisidir, gönlüdür; teferruat değil.<br />

Hazreti Muhammed Efendimizi toplumumuz iyi<br />

tanısa kimseye fiske vurmaz, kimseye kötü<br />

bakmaz, incitmez, hor hakir görmez, tam manası<br />

ile O'nun gibi olur ama malesef O'nu gerektiği<br />

gibi tanımıyorlar.<br />

Şems-i Tebrizi Hazretleri: “Nefsin kalesini<br />

yıkan tevhiddir” diyor. Bir bilinçli tevhid, bir de<br />

hayali tevhid var. Allah bütün güzel sıfatlarını<br />

Hazreti Muhammed’de, Hazreti Mevlana’da<br />

gösterdi. Hazreti Muhammed’in dışına çıkarsan<br />

boşlukta kalırsın. Ona yüz tutar, ona büyük bir<br />

sevgi verirsen, anında düzelirsin<br />

Nefsin düşmanı Tanrı’dır, kalbine Hakk’ı<br />

koyarsan o gider. Peki nefsin insandan ayrılması,<br />

bünyeden çıkması mı gerekiyor? Hayır. Nefsimizi<br />

terbiye için varız, onu atmak için değil, o son<br />

nefese kadar bizimle olacaktır. Nefs çok şey ister,<br />

onu terbiye edersen mesele kalmaz, herşey senin<br />

elindedir.<br />

Önemli olan insan sevgisidir, gönlüdür,<br />

teferruat değil. İster Muhammediye’de, ister<br />

İseviye’de, ister Museviye’de teferruatta bulunan<br />

fakat gönlü, aklı başka yerde olan kişiye nasıl<br />

dindar denilebilir ki? Ama gönül o yolun<br />

sahibinde ise mesele yok. Afganistan olsun,<br />

Türkiye olsun, nerde olursa olsun, namazında<br />

niyazında, kisvelere bürünmüş kişilere<br />

!81


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

aldanmayın. Allah bunların içinde değil; Allah,<br />

güler yüzde, tatlı dilde, merhamet, şefkat bulunan<br />

yerdedir. Hakk yüzünü bütün insanları bir görüp<br />

hiç ayırım yapmayarak sevgisini sunandan<br />

gösterir.<br />

Bir insan bir yere ikrar verirse, dünya ile ne<br />

kadar işi olursa olsun, sevdiğini gönlünden<br />

çıkarmaz, başka varlıkları da gönlüne koymaz ve<br />

aklı fikri kolay kolay değişmez. Kişinin gönlünde<br />

Hakk yoksa, kafası her saniye dağınıktır.<br />

Hazreti Muhammed Efendimiz, “Bana ikrar<br />

veren kişi, ikrarına sadık ise, son nefesini nerede<br />

verirse versin şefaatçisi benim” diyor. İkrarına<br />

sadık olmayan kişi, gece gündüz dualarda<br />

bulunsa, yani Hakk’ı ağızda zikredip, ağızla<br />

ibadetini yapıyor ama gönlü başka şeylerle<br />

doluysa onun ibadeti boştur.<br />

Cenab-ı Mevlana’ya sormuşlar: “Allah’ı bu<br />

kadar zikrediyorsun, meth ediyorsun, ona bir şiir<br />

söyler misin?” “Söylerim” demiş, “Yandım ey<br />

Güzel, senin ateş-i aşkına. Gayrı güzel<br />

sevmeyeceğim ey Tanrım, senin aşkına…”<br />

Ne güzel söylemiş…<br />

“Divaneyim aşkınla değil elde iradem<br />

Uslanmaya yok elde bir imkanım efendim<br />

Her derde deva olmaya var sende liyakat<br />

!82


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Aşkın bilirim derdime dermanım efendim<br />

Kalbimde karar eyledi nakş-ı hayalin<br />

Gülşendeki güller gibi handanım efendim<br />

Seyrani’ye ver varını var yok değil asla<br />

Ey Vacib-i Mevcudu Kerem-Kanım efendim...”<br />

Seyrani<br />

Adem sıfatında hem Hazreti Muhammed, hem<br />

Ebu Cehil var. Nasıl belli olacak? Biri benlikte,<br />

küfürde; öbürü hep tevazuda, lütufda, oradan<br />

anlarsın. Allah erleri daima tevazudadır,<br />

yokluktadır. Onların her sözü bilinçlidir, irşattır.<br />

Tanrı’yı insanın dışında tutmaz, daima Tanrı’yla<br />

insanı birleştirir.<br />

Allah hep rahmettir. O’nun rahmeti Hazreti<br />

Muhammed’de tecelli etmiştir. Siz düşünün, eğer<br />

kötü huylarınız varsa, onları yavaşa yavaş<br />

Hakk’ın bir dostuyla, onun güzel huylarıyla<br />

güzelleştirin.<br />

Bir gün biri Hazreti Peygamber Efendimizin<br />

huzuruna gelmiş ve, “Ya Resulullah, sana bir<br />

sorum olacak” demiş. Peygamber Efendimiz<br />

bakmış, hemen adamın bir sıkıntısı olduğunu<br />

anlamış. “Buyur, sor.” demiş. Adam devam etmiş,<br />

“Bilerek bilmeyerek hatalara düştüm, suç işledim.<br />

Yarın bir gün Hakk’a yürüyünce, korkuyorum,<br />

!83


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

cehennemde yanacak mıyım?” Tam o sırada da,<br />

karşıdan bir anneyle çocuğu geçiyormuş. Hazreti<br />

Peygamber’imiz cevap vermiş, “Şu anneyle<br />

çocuğunu görüyor musun?” “Evet” demiş adam<br />

“Görüyorum.” Hazreti Resulullah devam etmiş,<br />

“O anne ister mi çocuğu ateşte yansın?”<br />

“İstemez” demiş adam. “Peki, demiş çocuk ateşe<br />

düşse annesi ne yapar?” Adam yine cevap vermiş,<br />

“Anne hemen atar kendini ateşe.” “Neden?” diye<br />

sormuş Hazreti Peygamber. “Çünkü” demiş<br />

adam, “Anne şefkat doludur.” Peygamber<br />

Efendimiz gülümseyerek devam etmiş, “İlahi<br />

Hakk! Annede bu kadar şefkat varsa, Allah<br />

baştan aşağı şefkattir.”<br />

“Elim al varayım pirim alilem Ya Resulallah<br />

Esir-i gurbetim zar u zelilem Ya Resulallah<br />

Pınarlar oldu peyda hasretinle dağ-ı dillerde<br />

İki çeşmim verir yaş selsebilem Ya Resulallah<br />

Bulur sıhhat vücudum nuş idersem Kevser-i vaslın<br />

Acuzem teşneyem müştak-ı dilem ya Resulallah<br />

Nasibim var ise görmek ne yüzle ben varam<br />

bilmem<br />

Yüzü kara günahkaram hacilem Ya Resulallah<br />

Koyup da bab-ı lütfun ben kime yalvarayım<br />

şahım<br />

!84


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Reva kıl hacetim şahım halilem ya Resulallah<br />

Seni görmekliğe candan ziyade armağanım yok<br />

Tehi destim kamu yüzden melilem ya Resulallah<br />

Kulun Şem’i gedayı koyma lütfet zar-ı zulmette<br />

Uyandır nur-i aşkınla fitilim ya Resulallah...”<br />

Aşık Şemi<br />

Cenab-ı Mevlana, "Hayali Allah’ı sevmek<br />

kolay, Allah’ın elçisini sevmek zordur” der. Peki<br />

elçiyi sevmek neden zor? Çünkü Hakk insan<br />

suretine bürünmüş, elçi sıfatına girmiştir. Oradan<br />

yüzünü gösterir, senin ne yaptığını görüp ikaz<br />

eder. O, ikaz eden Allah’tır, O’ndan gören<br />

Allah’tır. Seni menfaatsiz seven, doğruluğa<br />

kavuşturan O’dur. Elçi, tebliğ eder, reçete verir.<br />

Tanrı’ya yakın olmak için bunları uygula, der.<br />

Onları yapmak kişinin işine gelmediğinden<br />

uygulamak istemez, oraya kulak asmaz, nefsini<br />

sever, nefsinde yaşar, bu yüzden sonunu<br />

getiremez. Ama burası boşluk vermez. Tövbe<br />

kapısı, ikrardan sonra kapanmıştır. Bu ne kadar<br />

zahmetli bir yol ise de, bil ki sonu rahmettir.<br />

Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yok. Biz, O’nu<br />

zikrederken, O’nun o güzel vasıflarını içimize<br />

doldurmaya, O’nun o güzelliklerini tefekkür<br />

etmeye, o esmanın hüsnası olmaya çalışalım. O<br />

!85


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

dışımızda değil, içimizdedir. Çünkü Allah’ı<br />

zikretmesen bile, kalp her saniye, Allah…<br />

Allah… Allah… diye zikirde, devamlı Allah diye<br />

zikrediyor. O’nunla diriyiz ama eğilmiyoruz. Bir<br />

an kalbimizi dinleyelim, kalbimiz bir saniye bile<br />

sahibini bırakmıyor, biz nasıl O’nun dışına<br />

çıkabiliriz. O’na dört elle sarılmak, O’nun dışına<br />

çıkmamak lazım.<br />

Korku değil… Sevgi ve saygı. Tabii, ne zaman<br />

korkacaksın? Hakk’a aykırı işler yaparsan,<br />

insanları kötü yollara sürüklersen, kork. Çünkü<br />

insan, insanın rahmanıdır. İnsan, insanın<br />

şeytanıdır. Bir arkadaş, bir arkadaşı doğru yola<br />

götürmeye çalışırsa, o arkadaş rahman sıfatını<br />

taşır, arkadaşını da rahmaniyete çeker. Bir<br />

arkadaş, arkadaşını kötü yollara çekmeye<br />

kalkarsa, o şeytandır. Ona uydun mu şeytana<br />

uymuş olursun.<br />

Hak yarattı alemi, aşkına Muhammed'in<br />

Ay ü günü yarattı, şevkine Muhammed'in<br />

Ol! dedi oldu alem, yazıldı levh ü kalem<br />

Okundu hatm-i kelam, şanına Muhammed'in<br />

Hep Erenler geldiler, dergaha yüz sürdüler<br />

Zikr-i tevhit ettiler, nuruna Muhammed'in<br />

Veysel Karani kazandı, ahır yine özendi<br />

!86


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Sekiz Uçmak bezendi, aşkına Muhammed'in<br />

Ferişteler geldiler, saf saf olup durdular<br />

Beş vakt namaz kıldılar, aşkına Muhammed'in<br />

Havada uçan kuşlar, yaşarıp dağ ü taşlar<br />

Yemiş verir ağaçlar, aşkına Muhammed'in<br />

İmansızlar geldiler, andan iman aldılar<br />

Beş vakt namaz kıldılar, aşkına Muhammed'in<br />

Yunus kim ede methi, över Kur'an ayeti<br />

An! vergil salavatı, aşkına Muhammed’in...”<br />

Yunus Emre<br />

Hüsameddin Çelebi, selam olsun üzerine,<br />

“Namaz kılanlar mı, yoksa kılmayanlar mı daha<br />

makbuldür?” diye soran kişiye der ki: “Biri sana<br />

benlikle gelirse mi iyi intiba bırakır, yoksa başı<br />

kesik gelirse mi? Başı kesik daha iyi intiba<br />

bırakır. Çünkü başı dik gelen, ben borcumu<br />

ödedim, diye düşünür, yumuşak bir hali olmadığı<br />

için karşı tarafça kolay kolay sevilmez. Namaz<br />

k ı l a n l a r y a ş a n t ı l a r ı n ı g u r u r a k a p ı l ı p<br />

sürdürüyorlar. Kılmayanlar ise bizim Tanrı’ya<br />

karşı hatamız çok, O'nun rahmeti hatamızdan<br />

daha çok, biz O'nun katına boyun bükerek<br />

çıkıyoruz. İnşallah büyüklüğünü gösterir, affeder,<br />

diyorlar.”<br />

!87


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Güzel cemiyetlere karışmamış, güzellikleri,<br />

hakikatleri duymamış kişilerin kusurlarına<br />

bakılmaz, böyle davranmaları normaldir. Fakat<br />

hakikatleri duyduğu halde nefsine göre hareket<br />

eden kişinin suçu büyüktür.<br />

Allah sevenlerinden temiz bir gönül ister.<br />

Temiz bir gönülle işine gider, temiz bir gönülle<br />

namaz kılar, temiz bir gönülle topluma çıkar,<br />

temiz bir gönülle Allah’a bağlanırsan, sen her an<br />

ibadettesin.<br />

Hazreti Muhammed’e tam bir imanla yüz<br />

tutanlar rahat ettiler. Hazreti İsa’ya, Hazreti<br />

Musa’ya yüz tutanlar rahat ettiler. Kim<br />

peygamberlerin sözünün dışına çıkıp egosunda<br />

kaldıysa perişan oldu. Çünkü peygamberler,<br />

evliyalar menfaatsiz dostturlar. Onlar bu dünyaya<br />

insanları irşad etmek, gel benim gibi ol, demek<br />

için geldiler. Sevdiler, hep sevgiden söz ettiler, hiç<br />

usanmadan cemaatlerinin yanlarında bulundular.<br />

Onların sözleri ferahlık verip, huzura<br />

kavuşturdu. En sonunda gözler açıldı, gönüller<br />

büyüdü, ruh ferahlığa kavuştu ve oraya imanla<br />

baktılar. Onların gövdeleri kalktıktan sonra kim<br />

oraya tam vekalet ettiyse aynını söyler. Hasan<br />

Dede, ikilik tohumu atmadı, küfrü de iman bildi.<br />

Temize dokunamazsın ama öbürleri ile uğraşırsın,<br />

küfürde olanları da yavaş yavaş bıkmadan yola<br />

getirmeye çalışırsın.<br />

!88


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

“Ey canımız, ey cananımız!<br />

Ey küfrümüz, ey imanımız!<br />

Bize bakınca bu beşeri toprağı bir nur yap,<br />

Bu boncuğumuzu madenimizde elmas yap,<br />

Küfrümüzü iman, cismimizi can, derdimizi<br />

derman yap.<br />

Ey derdimiz, ey dermanımız!<br />

Bize bakınca bu beşeri toprağı bir nur yap.<br />

Sonra bize seslen, biz baştan başa seniniz, sen de<br />

baştan başa bizimsin de, biz bu sayısız nakışları,<br />

bu sıfatları bilmiyoruz.<br />

Eğer bize zehir tattırmazsan, sen canımıza şeker<br />

gibisin.<br />

Saki! Hüsrev'lik kadehinden manevi şarabı<br />

bizlere sun.<br />

Eğer sözümüzü dinlemezsen, bizi gizli bir<br />

mahrumiyet zilletine uğratırsın.<br />

Bu can madeninden, o Sultan'ın yanından<br />

geldiğimiz gibi, burhanımızı duyunca da, yine<br />

vatanına doğru döneriz.<br />

Susuyoruz.. Şimdi bu gamları kimseye<br />

söylemeyiz,<br />

İki cihanın serveri, kainatın nuru, köşkümüzün<br />

gönül sofrasında göründü...”<br />

Hasan Çıkar Dede<br />

!89


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Mustafa Kemal’in fikirleri tamamen Hazreti<br />

Muhammed’e, Hazreti Mevlana’ya, Hazreti<br />

Ali’ye uygundur. Sadece kelam değişikliği var,<br />

sözleri aynı manaya çıkar.<br />

Mustafa Kemal, dini bütün, iman dolu bir zat-ı<br />

şerifti. Onda o güçlü iman olmasaydı, yapmış<br />

olduğu o icraatleri yapamazdı. Mustafa Kemal’in<br />

temeli maneviyatla atılmıştır. O, yüce bir ruha<br />

sahipti. O ruh nasıl yüceleşti? Yüceleri seçti,<br />

büyük zatlara gönül verdi. Onların eserlerini<br />

okuyup onların kişiliklerini öğrendi, onları<br />

kendine ruh etti. O güzel icraatleri böyle<br />

meydana getirdi.<br />

Mustafa Kemal’e öğretmen ünvanı da verildi.<br />

O öğretmenliği benimsedi. Peygamberlerin hepsi<br />

öğretmendirler. Evliyaullah da öğretmendir. O da<br />

öğretmen. Muhammed İkbal boşuna demedi:<br />

“İslam aleminde taçsız, tahtsız bir politik<br />

peygambere gerek olsaydı, o ancak Mustafa<br />

Kemal olurdu.” Çanakkale Savaşı sırasında,<br />

Mustafa Kemal’in önderliğindeki Türk<br />

Ordusu’na karşı bir türlü galip gelemeyen<br />

Churchill de onun hakkında şöyle konuşmuştur:<br />

“Biz boşuna savaşıyoruz. Her millete yüz yılda<br />

bir lider gelir, o milleti kurtarır. Şimdi o lider<br />

Türklere geldi, onun adı Mustafa Kemal’dir.”<br />

!90


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

“Dedi Hazreti Muhammed,<br />

Cihan bahçesinden bana bir koku gibi<br />

yaklaştın,<br />

Söyle bana ne gibi bir hediye getirdin?<br />

Dedim, Ya Muhammed,<br />

Dünyada yok rahatlık,<br />

Bütün özlemlerimden umudu kestim artık.<br />

Varlık bahçesinde binlerce gül, lale var,<br />

Ama ne renk ne koku... Hepsi de vefasızdır.<br />

Yalnız bir şey getirdim kutlanmıştır tekbirlerle,<br />

Bir şişe kan ki eşi yoktur namusudur,<br />

vicdanıdır.<br />

Buyurun, bu Çanakkale şehidinin kanıdır...”<br />

Muhammed İkbal<br />

İnsan yaşarken pek kıymeti bilinmez. Hakk’a<br />

yürüdükten sonra, tarih yavaş yavaş onun<br />

hakikatlerini ortaya çıkarır. Eserler ortada, göre<br />

göre inkar etmek hiç doğru değil. Çok<br />

çalışmamız, uykudan uyanmamız lazım. Gözler<br />

açık ama uyuyoruz. Hazreti Muhammed,<br />

Evliyaullah gözümüzü açmaya, bizleri<br />

uyandırmaya, aydınlığa sürüklemeye geldiler.<br />

Aklını kullanmadan, kör gibi yaşamak bizim<br />

suçumuz.<br />

!91


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Bu beden bir kafese benzer. Ruhaniyete yani,<br />

H a z r e t i M u h a m m e d ’ i n , E v l i y a u l l a h ’ ı n<br />

güzelliklerine yönelir, Allah muhabbeti ile yaşam<br />

sürdürülürse, ruh kuş haline gelerek o kafesi alıp<br />

yücelere çıkarır. Maneviyata meyil vermez,<br />

dünya varlıklarını düşünerek, sevgi dünyaya<br />

verilirse kuş yerine o kafese fareler dolar, toprak<br />

çeker, insan yücelemez. Hazreti Mevlana’nın<br />

dediği gibi: “Besleme şol tenini, tabuta büryan<br />

edersin, besle ruhaniyetini, semavata yücelesin.”<br />

Hazreti Muhammed, selam olsun üzerine, kırk<br />

yaşlarında nübüvveti giydiği zaman, “Hem Musa<br />

ümmetine, hem Davud ümmetine, hem de İsa<br />

ümmetine kucak açmaya geldim. Bütün aleme<br />

rahmet olarak geldim” dedi, ayırım yapmadı.<br />

Hazreti Mevlana buraya dayanarak diyor ki:<br />

“Her neysen yine gel, ister kafir ol, istersen<br />

putperest ol, istersen yüzlerce sefer tövbeni<br />

bozmuş ol, yine gel. Burası umut kapısıdır,<br />

umutsuzluk kapısı değil, yine gel…”<br />

İnsan nefesle yaşar. Nefes çıkıp tekrar bedene<br />

varmadığı an, kişi hayata veda eder. Bütün<br />

hizmetler nefs için yapılıyor. Tasavvuf ehli diyor<br />

ki: “Bugün Allah için ne yaptın?” Düşün bakalım,<br />

hep isteklerde, benliğindeydin. Allah’ı zikrettin<br />

bir münacatın vardı, bakalım madde miydi mana<br />

mıydı? Namaz kılmak, oruç tutmak bunlar kendi<br />

şahsınadır. Bir varlığın varsa hayratta bulundun<br />

!92


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

mu, bir tatlı söz söyledin mi? Bir insanın parası<br />

olmaz, etrafındakilere güzel bir söz söylerse o da<br />

sadakadan sayılır. Bir yoksulun karnını<br />

doyurmak, bir garibin gönlünü hoş etmek,<br />

karşındakinden rıza kazanmak, Allah için<br />

hizmettir. Namaz kılar, bütün ahkamı yerine<br />

getirir ama bir yerden bir rıza almazsan yine<br />

Tanrı katında bencilsin. Allah için değil, nefs için<br />

çalışmış olursun.<br />

İnsan bu aleme nefsi arzuları için çalışmaya<br />

gelmedi. Cenab-ı Allah, kendisini güzel bir dille<br />

yad etsin, onu güzel bir dille yaşatsın ve onunla<br />

yaşasın diye insanı yarattı. İnsanı yeryüzünde en<br />

mukaddes varlık olarak meydana getirdi,<br />

kendisine elçi olarak seçti. Bütün bilgileri insanla<br />

bildirdi ve insanı dünyaya hakim kıldı. İnsan<br />

aslını arayıp bulursa en büyük zenginliğe kavuşur<br />

ama aslını bulamazsa ömrünü boşuna geçirmiş<br />

olur.<br />

Hazreti Muhammed diyor ki: “İki günü bir<br />

olan benden değildir.”<br />

İmam Ali Efendimiz: “Evlatlarınızı zamana<br />

göre yetiştirin, geçmiş zamana göre değil.”<br />

Hazreti Mevlana: “Benim tezgahımda eski<br />

mala yer yok, daima yeni mal satılır” diyor.<br />

Onların hepsi, sevenlerini ileri götürmeye<br />

memurdular, geri bırakmaya değil.<br />

!93


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

“On sekiz bin aleme server olan Muhammed,<br />

Otuz üç bin ashaba rehber olan Muhammed.<br />

Çıplaklık ve açlığa kanaatli Muhammed,<br />

Asi, cani ümmete şefaatli Muhammed.<br />

Gece yatıp uyumaz, tilavetli Muhammed,<br />

Garip ile yetime mürüvvetli Muhammed.<br />

Yoldan azan şaşkına hidayetli Muhammed,<br />

İhtiyaç olsa kime, kifayetli Muhammed..<br />

Duaları müstecap, icabetli Muhammed,<br />

Kötülüğe iyilik, kerametli Muhammed.<br />

Miskin Ahmed kuluna, yazdırıcı Muhammed,<br />

Yetim, fakir, garibi sahavetli Muhammed.<br />

Cenab-ı Hakk sözüne Resulallah sünnetine,<br />

İnanmayan ümmetine, ümmet demez Muhammed.<br />

Ümmetim der Muhammed, doğru dese kul Ahmed,<br />

Yarın olsa kıyamet, mahrum koymaz<br />

Muhammed...”<br />

Hoca Ahmed Yesevi<br />

Bazıları bir sürü karmaşık işlerdedir. Bir şey<br />

söylersen, “Onun kalbini Allah bilir, kulla<br />

Allah’ın arasına girilmez” derler. Kişilerin yaşamı,<br />

!94


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

hareketi görünüyor. Haksız kişiler, kulla Allah’ın<br />

işine karışılmaz, diyemez. Eğer bir menfaat<br />

beklemeden bütün insanlara hizmet ediyorsa<br />

onun işine karışma, onunla Hakk arasında bir iş<br />

vardır. Bu beden bir örtüdür. O örtünün altında<br />

nasıl biri vardır, onu ancak Hakk bilir. Biz<br />

kendimizi biliriz.<br />

Nefsini bilen Rabbini bilir. Nefsinin her<br />

istediğine boyun bükmeyen Allah’ını bulur,<br />

rahata kavuşur. Demek ki Rabbini biliyor ve<br />

onunla yaşayıp, onunla bütün güzelliklere sahip<br />

oluyor. Boşver, düştüm nefsime tövbe ederim,<br />

diyerek hayat geçirenler kolay kolay bunalımdan<br />

kurtulamazlar.<br />

Hazreti Muhammed ve Hazreti Mevlana da<br />

bizler gibi beşerdiler. Onlar da bizler gibi yediler,<br />

içtiler, evlilik yaptılar. Yalnız onlar dürüstlüğü<br />

elden bırakmayıp, dünya varlıklarına tamah<br />

etmediler, yalandan, hırstan kaçınarak, helal<br />

işlerin peşine koştular. Hayatlarını hep Allah’la<br />

huzur içinde geçirdiler.<br />

Biz her zaman neden Hazreti Muhammed’in,<br />

Hazreti Mevlana’nın hayatı gözden geçirilsin<br />

diyoruz? Çünkü onlar insanlara en güzel yaşam<br />

örneğidir. İçindeki bu düşmanı, sevgin, aşkın ve<br />

bakışın daima Hazreti Muhammed’e, Hazreti<br />

Mevlana’ya yöneldiği zaman yenebilirsin. Onlar<br />

insanı nefsinden arındırır.<br />

!95


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Mevlevilikte hiç ayırımcılık yoktur. Sünni nasıl<br />

sevilirse, Alevi de öyle sevilir. Hazreti<br />

Muhammed’i seven, Hazreti Ali’yi sevmiştir.<br />

Hazreti Ali’yi seven, Hazreti Muhammed’i<br />

sevmiştir. Hazreti Muhammed ile Hazreti Ali<br />

surette iki, manada birdirler. Onlar, bir nurun bir<br />

ruhun varisleridirler. Derinine inmeyen kişiler<br />

ayırımcılık yaparlar.<br />

Hazreti Ali, Kabe’nin içinde dünyaya geldi. Üç<br />

gün sabi iken, Tevrat’ı, Zebur’u, İncil’i ve<br />

Kur’an’ı Hazreti Muhammed’e nefes etti. O,<br />

Hazreti Muhammed’in eğitiminde yetişti ve on<br />

yaşlarına geldiği zaman, Müslümanlığı kabul etti.<br />

Kızlarından Fatma Anamız, hanımlarından<br />

Hatice Anamız, Müslümanlığı ilk kabul<br />

edenlerdendir.<br />

Alevi, Sünni ayırımına gelince, Hazreti<br />

Muhammed’den şafaat bekleyen bilsin ki Hazreti<br />

Ali’den şefaat bekliyor. Bir Alevi canı Hazreti<br />

Ali’den bir şefaat beklerse, bilsin ki Hazreti<br />

Muhammed’den şefaat bekliyor. Hazreti<br />

Muhammed ile Hazreti Ali beden olarak ikiydi,<br />

ruh olarak, nur olarak birdiler, hiç ayrı, gayrı<br />

değil. Onları ayıran ehl-i insan olamaz. Bunlar<br />

cehaletten kaynaklanıyor. Hepimizin kitabı<br />

Kur’an-ı Kerim, Peygamberimiz Hazreti<br />

Muhammed’dir. Hazreti Muhammed’i kim güzel<br />

tanırsa bu kişide hiç ayırım bulunmaz. Şimdi<br />

!96


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

düşünün, Hazreti Muhammed’i en iyi tanıyan, en<br />

iyi bilen Hazreti Ali’dir. Hazreti Ali Efendimiz<br />

aslında en büyük Sünni. Aynı şekilde Ehl-i Beyt<br />

Efendilerimizin de hepsi Sünni. Peki Sünni ne<br />

demektir? Sünni, Hazreti Muhammed<br />

Efendimizin tebliğlerini harfi harfine yerine<br />

getiren kişidir. Fakat insan bir defa benliğe<br />

kapıldı mı, o kişiden artık Hazreti Muhammed<br />

Efendimizin ruhaniyeti gider. Biz şimdi nasıl<br />

Hazreti Ali’yi ayrı görmeye kalkarız? Sünni,<br />

Alevi ikiliğine hiç gerek yoktur.<br />

Şimdi dört mezhebe Hakk diyoruz. Yani,<br />

İmam-ı Cafer Sadık, İmam-ı Hanbeli, İmam-ı<br />

Maliki, İmam-ı Azam. Hepsinin manalarında<br />

Hazreti Muhammed Efendimiz tecelli etmiştir ve<br />

O’nu nasıl ibadetlerini icra ederken görmüş<br />

iseler, kendi cemaatlarına da o şekilde<br />

çıkmışlardır.<br />

Bugün Kabe’de, dört İmam; Şafisi, Hanbelisi,<br />

Hanefisi ve Malikisi; diyelim ki sabah namazını<br />

eda ederlerken imamiyete çıkıyorlar. O esnada<br />

Kabe’yi yükseltsek, ortaya çıkan tabloda<br />

göreceğiz ki, dört İmam birbirlerine rüku ve<br />

secde etmekteler.<br />

Malesef insanlar gerçek kimliklerine<br />

varamadıkları için halen birbirlerine kin<br />

gütmektedirler ve kan davasına girişmişlerdir.<br />

!97


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Cenab-ı Ali Efendimiz, bunların hepsini<br />

örtmüştür. Bakın, Muharrem ayı demişler, adı<br />

üstünde; Muharrem’in manası nedir? Örtüdür.<br />

Hazreti Mevlana ne güzel buyurur, der ki:<br />

“Şefkat ve merhamette güneş gibi ol. Cömertlikte<br />

akarsu gibi ol. Başkalarının kusurunu örtmekte<br />

gece gibi ol. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.<br />

Tevazu ve muhafiyette toprak gibi ol. Hoşgörüde<br />

deniz gibi ol. Ya olduğun gibi görün, ya<br />

göründüğün gibi ol.”<br />

Bizlere de örtmek düşer. Gece ne manaya<br />

gelir? Gece, Hazreti Ali’nin hırkasıdır. Gece,<br />

örtüdür. Pekala gün ne manaya gelir? O da,<br />

Hazreti Muhammed’in nurunu temsil eder,<br />

herşey apaçık ve ortadadır.<br />

“Bağrımdaki biten otlar,<br />

Muhammed’in aşkındandır.<br />

Bu gözümden akan yaşlar,<br />

Muhammed’in aşkındandır.<br />

Ciğerim dağladıklarım,<br />

Su gibi çağladıklarım,<br />

Her seher ağladıklarım,<br />

Muhammed’in aşkındandır...”<br />

Seyyid Nizami<br />

!98


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Her zaman söylüyorum, hep de söyliyeceğim;<br />

Allah’ın bütün güzellikleri insandan işler.<br />

Güneşten, aydan, balinadan, filden işlemez.<br />

İnsanı sevmek, Allah’ı sevmektir ama her insanı<br />

değil. Tasavvuf ehli der ki: “İncitme müminin<br />

kalbini, çünkü müminin kalbinde Beytullah var,<br />

Allah var.” Bir mümini incitirsen Allah’ı incitmiş<br />

olursun. Allah’ın bir ismi de mümindir.<br />

Allah, sadece bizim kendisinde yok olmamızı<br />

bekliyor. İşte Hazreti Mevlana şöyle buyurur:<br />

“Hazreti Muhammed’in dışında bir Allah<br />

aramaya kalktığınız an, kendinizi boşlukta<br />

bulursunuz.”<br />

A l l a h , e n g ü z e l t e c e l l i s i n i H a z r e t i<br />

Muhammed’den göstermiştir. O’nda kemalatını<br />

tamamlamıştır. O’nun ışığı herkesi çevreler,<br />

çünkü O, ayırım yapmaksızın her varlığa ışık<br />

verir. Hazreti Muhammed hiçbir söze ve manaya<br />

sığmayacak kadar yücedir. O her türlü hayalin ve<br />

idrakin üzerinde bir manaya sahiptir.<br />

Cenab-ı Mevlanamız, bütün peygamberleri,<br />

yani yüzyirmidörtbin peygamberin hepsini<br />

birlemiştir. Hepsine bir isim vermiştir: Ahmed…<br />

Yüzyirmidörtbin peygambere “Ahmed” diye<br />

hitap etti. “Ahmed” ismi İsa Ruhullah tarafından<br />

Hazreti Muhammed’e verilmiştir. İsa Ruhullah,<br />

demiştir ki: “Benden sonra bir prens gelecek bu<br />

aleme, ismi: Ahmed. Ona kim yetişirse benim<br />

!99


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

selamımı söylesin ve beni O’nun ümmetinden<br />

saysın.” İsa daha hayattayken Resulallah’a biad<br />

etmiştir. Cenab-ı Mevlana din misyonerliği<br />

yapmamıştır. Bizde yapmıyoruz.<br />

Hüdavendigar Hazreti Mevlana’mız buyurur<br />

der ki: ‘Bu kainatta ne görüyorsanız hepsi<br />

Allah’ın ailesidir. Allah da benim sevgilimdir.<br />

Sakın ailemden birini incitmeye kalkmayın, yoksa<br />

sevgilim incinir…”<br />

Bizim yapacağımız iş, ahlakımızdaki kirleri,<br />

kibri, buğzu, yalanı, riya ve hasedi temizlemektir.<br />

Çünkü zevk-i ilahi, bunların arkasındadır. Ama<br />

bunların hepsine galip olan aşktır. Onlarla<br />

mücadeleye gücümüz yetmez. Aşk için<br />

yalvaralım. Ne diyor bir Tanrısal ilham? “İmdat<br />

senden, ya Hazreti Aşk, yetiş!”<br />

“Ey aşıklar ey aşıklar toprağı cevher edeyim,<br />

Ey mutribler ey mutribler altından defler edeyim.<br />

Ey susuzlar ey susuzlar bugün sakalık edeyim,<br />

Bu kuru kara toprağı cennet ve kevser edeyim.<br />

Kimsesizler kimsesizler kurtuldunuz<br />

kurtuldunuz,<br />

Acı çeken her hastayı sultan ve Sencer edeyim.<br />

Kimya kimya bir bak bana yüz manastır mescit<br />

ola,<br />

!100


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Yüz darağacını yıkıp yüzlerce minber edeyim.<br />

Ey kafirler ey kafirler kilidinizi açayım,<br />

Mutlak Hakim benim diye mümin ve kafir<br />

edeyim.<br />

Ey yücelik ey yücelik mum oldun benim elimde,<br />

Hançersen kadeh edeyim kadehsen hançer edeyim.<br />

Sen nutfe idin kan oldun ardından dengeyi<br />

buldun,<br />

Sen bana gel Ademoğlu hoş bir nilüfer edeyim.<br />

Ben hüznü sevinç ederim sapmışa yol gösteririm,<br />

Ben kurdu Yusuf eylerim ben zehri şeker edeyim.<br />

Sır verenler sır verenler şu sırrı ifşa edeyim,<br />

Ta ki kuru dudakları kadehe değer edeyim.<br />

Ey gülistan ey gülistan gel gül al gülistanımdan,<br />

Nilüferle reyhanını bir ve beraber edeyim.<br />

Ey gökyüzü ey gökyüzü nergisten olursun<br />

hayran,<br />

Dikeni yasemin yapıp toprağı amber edeyim.<br />

Ey Akl-ı Küll ey Akl-ı Küll sen ne dediysen<br />

doğrudur,<br />

Hakim sensin Hatim sensin daha ne sözler<br />

edeyim...”<br />

Hüdavendigar Mevlana<br />

!101


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Bu dünyada en tatlı şey insanları sevmektir. Bu<br />

insanlar o kadar tatlıdır ki… Zaten sevdiğin,<br />

sensin. Onu severken, sen kendi kendini<br />

seviyorsun demektir. Eğer insanları sevmiyor,<br />

onlara düşman nazarıyla bakıyorsak, düşman<br />

biziz. Bu alemde hiçbir düşman yoktur.<br />

İnsanı Allah’a götürecek olan şey nasip değil,<br />

aşktır. Aşk ne kadar çok olursa, yol o kadar<br />

kısalır.<br />

Aşkta ‘Celal’ bulunmaz. Aşk daima ‘Cemal’in<br />

zat’ıdır. Aşkın yabancısı yoktur. Aşk, herkesle<br />

herkestir; kucağını herkese açar. Ebedi hayatın<br />

menbağı aşktır. Aşk öyle bir şeydir ki, hayata da<br />

muhtaç değildir. Hayatı olmayanın korkusu da<br />

olmaz. Korku, hayatın bekçisidir. Zerre kadar<br />

korkusu olan aşık değildir. Hayat dediğimiz<br />

zaman, ölüm de onunla beraberdir. Aşk ise<br />

ölümsüz bir hayattır. Aşk o kadar ‘Rahim’dir ki,<br />

herkesin gözüne uyan bir gözlük gibidir. Aşk,<br />

insanların sultanıdır.<br />

Tasavvuf dediğimiz Allah yolu, ne okuma, ne<br />

yazma, ne riyazat, ne başka bir şey, hiçbir şey<br />

değil; sadece karşılıklı sevgidir o kadar. İnsan,<br />

Allah’tan değil, kendi nefsinden korkmalı. ‘Adil’<br />

olan yumuşak huylu olandan korkulur mu?<br />

Korkan, sevemez. Halbuki, Allah bizim<br />

dostumuz, sevgilimiz olmalı. Allah’tan bir şey<br />

!102


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

istemek küfürdür. Çünkü O, zaten her şeyi yerli<br />

yerince yapar. Zan gitmeden, insan aşık olamaz.<br />

Biz ne şuyuz, ne buyuz. Sevgiden başka bir şey<br />

bilmiyoruz. Bizi yok edecek ve yok etme süretiyle<br />

ihya edecek bir sevgi deryasına atılmalıyız.<br />

Sevgiyi namütenahi bir şekilde büyütmeli,<br />

kendimizi de o kadar küçültmeliyiz. Anlatmanın<br />

sonu, anlatmamaktır. Sevgi böyle olmalı.<br />

Sevgiden girilir, sevgiden çıkılır. Ben sevginin<br />

kuluyum.<br />

Bizim maneviyatımız, tevhidimiz, sevgidir.<br />

Sevginin icabı da şefkattir. Herhangi birimizden<br />

bu bağışlayıcı şefkat tecelli edince, ondan manevi<br />

gıdamızı almaya, onun gönlünden ‘Deryayı<br />

Ahadiyet’e atılmaya çalışırız. Onun akıl ucu o<br />

‘Derya’dadır; göz ucu da bizde. Biz onu ne kadar<br />

seversek, birgün aniden onun gönlüne gireriz. O<br />

alemi, kalem tarif edemez. Bu sevgi, menfaat<br />

sevgisi değil, Allah sevgisidir. Allah’a varacak<br />

yegane yol, aşk ve sevgidir. Başka hiçbir yolu<br />

yoktur.<br />

Bizim dinimiz Hazreti Muhammed’dir;<br />

teferruat değil. Allah’a aşık olan için, Allah’ın her<br />

işi doğru ve yerindedir. İlimde aşk olmayınca, o<br />

ilmin faydası yoktur, hatta zararı vardır. İlim,<br />

pişirilmek üzere tencereye konmuş olan yemeğe<br />

benzer, eğer aşk ateşiyle pişirilmezse sonunda<br />

çürür ve kokar.<br />

!103


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

“Canem ben andan ezeli eşip geldim<br />

Aşkı kılavuz tutup, ol yola düşüp geldim<br />

Değilim kal ü kıylde, ya yetmiş iki dilde<br />

Yad yok bana bu elde, anda bilişip geldim<br />

Geçtim hotbin elinden, el çektim düğelinden<br />

Ol ikilik belinden, birliğe bitip geldim<br />

Dört kişidir yoldaşım, vefadar razdaşım<br />

Üçle hoştur başım, birini buşup geldim<br />

Ol dördün birisi can;biri din, biri iman<br />

Biri nefsimdürür düşman, yolda savaşıp geldim<br />

Bir kılı kırk yardılar, birin yol gösterdiler<br />

Bu mülke gönderdiler, ol yola düşüp geldim<br />

Aşk şarabından içtim, on sekiz ırmak geçtim<br />

Denizler bendim deştim, ummandan taşıp geldim<br />

Ben andan geldim bunda, yine varurem anda<br />

Ben ana varasımı anda danışıp geldim<br />

Azrail ne kişidir, kast idesi canıma<br />

Ben emanet issi ile, anda bitirişüp geldim<br />

İmdi Yunus'a ne gam, aşık melamet bednam<br />

Küfrüm imana şol edem, anda denişip geldim...”<br />

Yunus Emre<br />

!104


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Seyri sülûka gelince; eğer yolcu, Allah’ı, ne<br />

kadar güzel varsa bu alemde hepsinin üstünde<br />

tutarsa, O’na temiz bir aşkla bağlanırsa, O’nun<br />

güzelliğiyle kalbini doldurursa, acaba onda benlik<br />

kalır mı? Bir bak bakalım, o seyri sülûkta ne<br />

seyrediyorsun? Yine sensin seni seyreden. Çünkü<br />

özü sendedir; bir noktadan sonra artık Tanrı<br />

kulluk yapmaya başlar.<br />

Aşıkların dini nedir? İnsan, insanı sevmeden,<br />

Hüda’yı sevemez ki! Kim bir insanı çok severse,<br />

sevilen kişi onun hem dini, hem imanı, hem de<br />

Rabb’idir. Fakirin nazarında, benim dinim de,<br />

imanım da, Rabbim de Hazreti Muhammed’dir.<br />

Peygamber Efendimiz ile Hazreti Mevlana’yı hiç<br />

ayrı görmem. Hazreti Mevlana’nın özü Hazreti<br />

Muhammed Efendimizdir.<br />

“Ahmed görseydi beni yüzüm sararmış sarhoş,<br />

O gözümü öperdi ben ellerini bir hoş.<br />

Yine şu sermest gönül o bağın delisidir,<br />

Asıl deli gönülsüz bağsızın birisidir.<br />

Sermest kendinde olmaz arifse gönlümüzdür,<br />

Onun ne niteliği ne sayısı bellidir.<br />

Divane sermestim ten şişesini kırdım,<br />

Ben öğüt dinlemem ki hakkım bağın bendidir.<br />

Neden damla olayım denizde boğulmuşken,<br />

Neden ölü olayım canım gönlüm diridir.<br />

!105


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Ben bir yüzük taşıyım sultanın halkasında,<br />

Ey kör gel bana bak ben gülüm şah şekeridir.<br />

Ne topraktan ne yelden ne ateşten ne sudan,<br />

Tamamen şu oldum ki herkesin yeminidir.<br />

Ben ayın İsa’sıyım göklerden geçtim ağdım,<br />

Mest Musa’yım bu hırka içre Allah gizlidir.<br />

Nasıl sufi olayım erenlerin rindiyken,<br />

Neden içki içeyim mey de neyin nesidir.<br />

Ten külhanda uyudu can gülşene erişti,<br />

Yerim yurdum yok benim nale neyin sesidir.<br />

Kendimden geçiverdim uzaktan ay aradım,<br />

Arşın üstünden geçtim garip bir şekil aldım...”<br />

Hüdavendigar Mevlana<br />

Bizim halimiz tarikat değildir. Tarikat bir yol,<br />

hakikat ise noktadır. Noktanın neresinden<br />

neresine yol olur?<br />

Bakın Yunus, selam olsun üzerine, ne diyor?<br />

“İlim bir nokta idi, ahmaklar bin etti.”<br />

Nokta, bizim gözümüz, elif ise vücudumuzdur.<br />

Gözümüze Allah için bakan da nokta olur; sesten,<br />

sözden kesilir. Vücudumuza bakanlarsa,<br />

hakkımızda çeşit çeşit söylerler. Çünkü, söyleyen<br />

tarafımıza bakarlar. Noktayı görmek için, elifi<br />

!106


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

terk etmek lazım. Hakikat zaten yokluğun<br />

arkasındadır.<br />

Şu dünyada yaşayan insanlar, hep ‘ben’ ve ‘biz’<br />

deyip duruyorlar. Şu yüz binlerce ben ve biz<br />

içinde acaba ‘Ben’ nasıl bir ‘Ben’im? İnsan<br />

kalabalığından gelen gürültüye kulak ver! ‘Ben’i<br />

konuşturmamak için elini ağzıma koyma!<br />

Bizi hayvanlardan ayıran ve onlara sultan eden<br />

şey akıldır. İnsandan başka hiçbir varlık aslını<br />

düşünemez.Bizim aklımız cüzi akıl, Hazreti<br />

Muhammed’in aklı Külli Akıl’dır. Onun<br />

başındaki aklın ismi Cebrail’dir.<br />

Evet, Cebrail’den maksat akıldır, ama Cebrail<br />

ismi ancak Muhammed’in aklına verilir. Neden?<br />

Çünkü Hazreti Muhammed, selam olsun üzerine,<br />

kendi içinden başka bir yerden kimsenin aklına<br />

kulak vermedi, kimseden bilgi almadı, ne<br />

doğduysa kendi iç aleminden cebretti, bilgileri<br />

kalbinden aldı ve Muhakeme-i Kübra’dan<br />

geçirdi, yani bunun manası düşünceden geçirdi.<br />

Beyine, Levh-i Mahfuz denir. Düşünceden<br />

geçirdikten sonra o sözü önce kendine hitap etti.<br />

Bunu yaparken, kendine yüksek sesle hitap<br />

ederdi. Eğer hitap ettiği söz kulağına hoş gelirse<br />

hemen karşı tarafa yazdırırdı.<br />

Cebrail, bir gün merak etti, “Bu bilgiler<br />

nereden geliyor?” dedi. Hazreti Muhammed, ona,<br />

perdeyi kaldırmasını emir verdi, o da itaat etti,<br />

!107


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

ona uydu ve akıl gördü ki, bilgilerin sahibi<br />

Hazreti Muhamed imiş, yani bilgiler kendinden<br />

kendine imiş.<br />

“Ey derviş açlıktan etme şikayet<br />

Tekkeyi bekleyen çorba içermiş<br />

Derya kenarında kalma nihayet<br />

Atı alan Üsküdar`ı geçermiş<br />

Bir insanın doğru özü olursa<br />

Hakkı ispat eder sözü olursa<br />

Kendini görecek gözü olursa<br />

Pirincin taşını görüp seçermiş<br />

Hazreti Peygamber bak ne söylemiş<br />

Harabi de ona iman eylemiş<br />

Dünya mezrea-i ahiret imiş<br />

İnsan ektiğini mutlak biçermiş...”<br />

Harabi<br />

Bizler burada akıl da büyütüyoruz. Hazreti<br />

Mevlana ile, Hazreti Muhammed ile; onların<br />

akılları ile aklımızı büyütmeye çalışıyoruz. Bu<br />

küçük aklı benliklerde tutarsak hiçbir zaman<br />

güzelliklere kavuşamayız.<br />

!108


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Biz burda hep insanı işliyoruz. Bizler<br />

kazançdayız, çünkü ölümsüzleri kendimize dost<br />

edindik ve en başta Hazreti Muhammed<br />

Efendi’mize yüz tuttuk. Bizler, bir mürşid-i<br />

kamilin vasıtasıyla onları gönlümüze koyarsak ve<br />

onlarla yola çıkarsak, bir gün gelir dünya<br />

ömrümüz biter ama, yine mürşid vasıtasıyla<br />

Hazreti Muhammed’e yola çıkılır, ölümsüzlüğe<br />

ulaşılır. Çünkü Allah, bilgileri insanla bildirir.<br />

Bütün bilgiler, Hazreti Muhammed Efendi’mizin<br />

iç aleminde zuhura gelerek, insan toplumuna<br />

sunulmuştur. Hazreti Peygamber Efendi’miz,<br />

bütün varlıklara sevgi ile bakmış ve ne varsa bu<br />

alemde, hepsi hal diliyle ona kimliklerini<br />

açıklamıştır. Allah, Hazreti Peygamber<br />

Efendi’mizle dile gelmiştir. Ne diyor Hazreti<br />

Muhammed? “İkre!” Bunun anlamı nedir?<br />

“Oku!” Peki Hazreti Mevlana ne diyor?<br />

“Bişnev!” Bunun anlamı da, “Dinle!” demektir.<br />

Hazreti Muhammed Efendi’mizin, Cenab-ı<br />

Mevlana’mızın ve bütün Piran Efendi’lerimizin<br />

davası, bizleri kendilerine vakfetmek, bizleri<br />

kendileri gibi ortaya çıkarmak ve bizlere<br />

kimliklerimizi kazandırmaktır.<br />

Cenab-ı Mevlana’mız şöyle buyurur: “Mahşeri<br />

görmek isterseniz gündüze bakın, ahireti görmek<br />

isterseniz geceye bakın. Aşığa ne mahşer gerek,<br />

ne ahiret gerek, yalnız Sevgilisi gerek...”<br />

!109


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Yani ilahi aşk herşeyin üstündedir. Hazreti<br />

Muhammed Efendimiz sadece sevgi ve gönül<br />

istemiştir. Eğer ona sevgini vermişsen ve temiz<br />

bir gönülle bağlanmışsan, sen heryerde<br />

onunlasındır.<br />

“Biz insanlarız, gönülde gezeriz,<br />

Bir Allah ile alemi seçeriz.<br />

Biz insanlarız, Hakk’ın erleriyiz,<br />

Bir Allah diyerek semaya gireriz.<br />

Biz insanlarız, çirkini bilmeyiz,<br />

Hep güzel görür gözümüz, Allah olur zikrimiz.<br />

Biz insanlarız, insanı severiz,<br />

Zikr-i Allah söyleyip Hakk ile döneriz.<br />

Biz insanlarız, Muhammed deyip,<br />

Zikr-i Hakk’a varıp kendimizi izleriz...”<br />

Hasan Çıkar Dede<br />

En önemlisi, insanın hem içi hem de dışı temiz<br />

olmalıdır. İç temizliğinden maksat, kişinin<br />

gönlünü bağladığı yerle ilgilidir. Bir müridin<br />

gönlünde Hazreti Muhammed Efendimiz ve<br />

mürşidi varsa, onun iç alemi temizlenmiştir. Ama<br />

dikkat edin; gönlünde diyoruz, yani gönlünü<br />

tamamen onların güzellikleriyle donatmışsa ve<br />

!110


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

gönlünde onlardan başka hiçbir şey yok ise,<br />

temizdir. Aynı zamanda dışını, yani bedenini de<br />

temiz tutması lazımdır ki, etrafına huzursuzluk<br />

vermesin.<br />

Hazreti Muhammed Efendimiz, selam olsun<br />

üzerine, toplum içine çıkarken her zaman<br />

saçlarına misk sürermiş, gözlerine sürme<br />

çekermiş ve böylece çevresindekilere kendini<br />

imrendirirmiş.<br />

Bizler de Hazreti Muhammed Efendimize<br />

uyarsak, O’nun huylarıyla huylanırsak, hem<br />

içimizi hem de dışımızı temiz tutmuş oluruz.<br />

İnsanın her dakika kendini yenilemesi, iyiliğe,<br />

güzelliğe doğru yol alması gerek. Hazreti<br />

Muhammed: “İki günü bir olan bizden değildir”<br />

diyor. Hazreti Mevlana: “Dünle beraber gitti<br />

cancağızım ne kadar söz varsa düne ait, şimdi<br />

yeni şeyler söylemek lazım” diyor.<br />

Kendimizi güzelleştirmek için gayret<br />

sarfetmekten vazgeçmeyelim. İnsandan insana<br />

yol alalım, insana layık bir yaşam sürelim.<br />

Kalplerin mumlarını yakalım!<br />

“Allah bir Muhammed Ali<br />

Nazar eyle bari bana<br />

İzz-ü celalin aşkına<br />

!111


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Çektirme şol zari bana<br />

Pirlere niyaz ederiz<br />

Yalan dünyayı nideriz<br />

Ölürüz hasret gideriz<br />

Göster şol didarı bana<br />

Muhammed Ali’dir server<br />

Kapısına varıp yalvar<br />

Dileyene muradın ver<br />

Irak eyle nari bana<br />

Mevali şen ü ziyadır<br />

Efendim hükm ıssı Şah'dır<br />

Ay alnında seyrangahdır<br />

Tecellinin nuru bana<br />

Kalender ağlar yerinir<br />

Aşk hayaliyle sürünür<br />

Cenneti rıdvan görünür<br />

Şol güzelin kaddi bana...”<br />

Kalender Çelebi<br />

Hazreti Peygamber Efendimiz, seyrek konuşan<br />

bir peygamberdi. Hiç gelişigüzel dil dökmemiştir.<br />

Hep düşünerek, başı eğik dil dökmüştür. Başını<br />

kaldırdığı zaman ağzından çıkan kelam, bir-iki<br />

!112


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

gün sonra suret bulurdu. Suret bulduğu için ona,<br />

Muhammed Emin ismini verdiler.<br />

Unutmamak gerekir ki, Peygamberimizin<br />

ahlakı ile ahlaklanmak büyük gayret gerektirir.<br />

Peygamberimiz yaşadığı dönemde karşılaştığı<br />

türlü eziyet ve zulümlerde hiç şikayette<br />

bulunmamış, sabretmiş, hatta kendisini<br />

savunmak maksadı ile isyana düşenlere bile<br />

sabırlı olmayı telkin etmiştir. Bu sebeple<br />

nefsimizin arzularına karşı koyalım, şikayet<br />

etmeden sabredelim.<br />

Peygamber Efendimiz iki günde bir lokma<br />

yerdi, yani fazla yemeye içmeye düşkün değildi.<br />

Hatta zayıflığından dolayı elbisesi üzerinde<br />

düzgün durmadığı için karnına taş bağlardı.<br />

Cenab-ı Mevlana ise, üç günde bir lokma yerdi.<br />

O da bir gün boy abdesti alırken bedenine baktı,<br />

bedeninde zayıflıktan bütün kaburga kemikleri<br />

bir bir görünüyordu; hemen içinden bir ses geldi,<br />

“Ah benim Efendim, hem beni çok seviyorsun,<br />

hem de sana verdiğim emaneti bak ne hale<br />

getirmişsin.” İşte Mevlana şu cevabı verdi: “Eğer<br />

ben bu emaneti bu hale getirmemiş olsaydım, seni<br />

apaçık göremeyecektim.” Yani açlık dediğimiz<br />

zaman, eğer insan o açlık içinde gönül verdiği<br />

yere yönelirse gıdanın en güzelini alır.<br />

Onlar, yani bizim büyüklerimiz, bizler için<br />

çileler çektiler, halvetler yaptılar ve bizler için çok<br />

!113


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

güzel bir sofra kurdular. Peki bizlerden ne<br />

istiyorlar şimdi? Bizlerden istedikleri sadece bir<br />

gönül... Şimdi bizler madem ki onlara gönlümüzü<br />

verdik, artık nefisimize ait hizmetlere koşamayız.<br />

Neden? Çünkü sevgilimizi incitiriz. Eğer bizler<br />

sevgilimize sunduğumuz aklımızı, gönlümüzü<br />

başka yerlere dağıtırsak işte asıl o zaman<br />

çilelerden kurtulamayız. Fakat bizler aklımızı da<br />

gönlümüzü de devamlı bir yerde tutarsak, oranın<br />

güzellikleri bizlerde yansıma yapar ve kurtuluşa<br />

erer, sonsuz hürriyete kavuşuruz.<br />

“Bir” dediğimiz zaman, o “bir” Peygamber<br />

Efendimiz’dir ve bütün yaşamı boyunca hep<br />

gönüllere insanlık tohumları ekmiştir. Ondan<br />

sonra gelen veliler ise ondan daha açık<br />

konuşarak, yine onun sonsuz iç alemini dile<br />

getirmişlerdir. Ve onlar bir iken binler<br />

olmuşlardır. Evet, binler olmuşlardır, hatta<br />

milyonlar olmuşlardır ama bugün onun iç alemini<br />

en güzel şekilde dile getirenler, onu en güzel<br />

şekilde yaşatanlar yine tasavvuf ehli olmuştur. Ne<br />

kadar tasavvuf ehli varsa hepsinde Hazreti<br />

Muhammed’in sıfatı vardır.<br />

Hazreti Muhammed veliler velisi, nebiler<br />

nebisidir. Onda sayısız bilgi vücud bulmuştur. Bir<br />

gün O’na: “Ya Muhammed!” dediler; “Sen bu<br />

alemde annesiz babasız büyüdün. Hiçbir<br />

bilginden ders almadın, bu bilgileri bize nereden<br />

!114


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

aktarıp veriyorsun?” İşte verdiği cevap: “Güzel<br />

soru,” dedi. “Annemi babamı erken kaybettim,<br />

okula gidip ilim tahsil edemedim. Benim hocam<br />

yüce yaratıcı Allah’tır. Ondan bu bilgilere vâkıf<br />

oldum. Bütün karşıma çıkan varlıklara O’nun<br />

gözüyle baktım, sevgimi sundum. Baktığım yerler<br />

de hal diliyle bana kim olduğunu söyledi.”<br />

“Şu aleme bir nur doğdu<br />

Muhammed doğduğu gece<br />

Yeşil kandilden nur indi<br />

Muhammed doğduğu gece<br />

Muhammed anadan düştü<br />

Kafirler aklı şaştı<br />

Bin kilise yere geçti<br />

Muhammed doğduğu gece<br />

Anda göbeği kesildi<br />

Gözüne sürme çekildi<br />

İsmi Muhammed okundu<br />

Muhammed doğduğu gece<br />

Ağlayan uşak avındı<br />

Doğuran ana sevindi<br />

Kafirler imana geldi<br />

Muhammed doğduğu gece<br />

!115


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Huri kızları geldiler<br />

Muhammed dinin sordular<br />

Nurdan kundağa sardılar<br />

Muhammed doğduğu gece<br />

Muhammed kalktı oturdu<br />

Ali hizmetin yetürdü<br />

Yer gök salavat getürdü<br />

Muhammed doğduğu gece<br />

Melekler hazır hepisi<br />

Doldu Muhammed tapusu<br />

Açıldı cennet kapusu<br />

Muhammed doğduğu gece<br />

Şah Hatayi’m der dervişler<br />

Sağ olsun cümle kardeşler<br />

Secdeye indi ağaçlar<br />

Muhammed doğduğu gece...”<br />

Hatayi<br />

Eğer insanlara ayırt etmeden sevginizi<br />

verirseniz, onlara şefkat ve merhamet<br />

gösterirseniz kavga da olmaz karamsarlıkta.<br />

Hazreti Muhammed’imizin yolu sevgi yoludur,<br />

aşk yoludur. O halde ibadetimiz de sevgiyle,<br />

aşkla yapılmalıdır. Eğer O’nu gerçekten<br />

!116


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

seviyorsak; sevgimizi, yardımımızı diğer<br />

kardeşlerimize de sunmada cömert olmalıyız.<br />

Ayrıca bu yardımı yanlışlara düşmüş kişilerden<br />

de esirgememeliyiz. Bizler örnek olursak<br />

karşımızdakine doğru yolu gösterebiliriz. O<br />

kişiye muhabbetimizi kesmez, yaralı kabul edip<br />

şefkat ve sevgi ile yaklaşırsak, onu kazanmış<br />

oluruz.<br />

Hazreti Muhammed gibi yüce bir peygamber<br />

bile Hakk’a yürüyeceği zaman “Acaba<br />

toplumuma bir şeyler verebildim mi?” diye<br />

gözyaşı dökmüş, ümmetinin rızasını istemiştir. Bu<br />

ömürde ne yaşıyorsak geçicidir. Başkalarına bir<br />

hizmet sunabildinse, bir gönülde yer alabildinse<br />

ancak o zaman baki olursun. Gerçek iyilik ve<br />

cömertlik, bir şeyler elde etmek veya cennete<br />

gitmek için değil; tam bir imanla, hiçbir karşılık<br />

düşünmeden, saf ve temiz bir niyetle yapılmış<br />

olandır. Gaye sadece Allah’a yaraşır bir insan<br />

olmak, O’nun rızasını kazanmaktır. Bu yoldaki<br />

gayretiniz ne kadar içten olursa, yaşayacağınız<br />

güzellikler de o kadar çok olur.<br />

İnsan bu alemde bir zerre gibi görünür. Ama<br />

ne diyoruz; insan demek kainat demek. Bütün<br />

kainat o zerrede gizli. O halde senin<br />

sunabileceğin hizmetler de çok büyük. Ama<br />

bunları menfaat için yapıyorsan hiç yapma.<br />

Vermenin güzelliği o kişiden anında uzaklaşır.<br />

!117


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Benliğe kapılmadan yoklukta kalmak lazımdır ki,<br />

güzellikler sende suret bulsun. Gayret etmekten<br />

hiç vazgeçmeyelim; selam vermenin bile sevabı<br />

var. Herkesin kendi ölçüsünde ikram edebileceği<br />

güzellikler vardır.<br />

Sayıları “Bir”leyebilmektir insan olmak.<br />

O halde bütün yaratılmışları sev! Tümden göz<br />

ol, O’nun sevgisi ile kainata bak. Kulak ol,<br />

işittiklerin sana O’nun mesajlarını getirsin. Her<br />

zerren O’nunla nefes alsın.<br />

Sen söz ol, Allah senden konuşsun!..<br />

“İntisabım ta ezeldendir Cenab-ı Ahmed’e,<br />

Varis-i sırr-ı nebi sultan-ı gavs-i emcede.<br />

N’ola böyle fahri dersem essela aşıklara,<br />

Ahmediyem, Ahmediyem, Ahmediyem, Ahmedi.<br />

Cam-ı aşkı Hazreti Gavs-i Rifaiden içip,<br />

Neşe-yi tevhid ile hesti-i alemden geçip,<br />

Sadiya subh-u mesa böyle tefahür eyleyip,<br />

Ahmediyem, Ahmediyem, Ahmediyem, Ahmedi.”<br />

Sadi Bey<br />

!118


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Kur’an, baştan aşağı nasihattir ve dünyadaki<br />

varlıkları söyler. Nasıl söyler? İnsanla söyler.<br />

Kur’an, kendi kendine hiçbir şey söylemez.<br />

Kur’an, insanla dile gelir. Kur’an, Allah kelamıdır,<br />

fakat Allah, rüzgarla, bulutla, güneşle dile<br />

gelmedi. Allah, bu güzel kelamları bir ben-i<br />

ademin dilinden söyledi. Kimdi o ben-i adem?<br />

Hazreti Muhammed Efendimizdi. O, içindeki<br />

kudrete ‘Allah’ ismini verdi ve her an her dakika<br />

Allah’ı zikretti.<br />

Hazreti Muhammed, Hakk ile Hakk olmuştu,<br />

Allah’ın dışında hiçbir varlığı yoktu. O’nun<br />

vücudundan işleyen Allah’tı. Allah, tebligatları ve<br />

bilgileri O’nun vasıtasıyla insanlara bildiriyordu.<br />

Bu sebeple, Hazreti Muhammed’i sevmek, Allah’ı<br />

sevmektir. Hazreti Muhammed’in dışına çıkmak,<br />

Allah’ın dışına çıkmaktır.<br />

Bir insan, iman sahibiyse, Resulüne ve<br />

Kitab’ına bağlı ise, Kur’an onunla dile geldiği için<br />

o insan, canlı Kur’an’dır.<br />

Eğer bizler de Hazreti Muhammed Efendimizi<br />

kendimize bende etmeye yola koyulursak haliyle<br />

O bizim kitabımız olur. Zaten bizler de burada<br />

içimizdeki o kitaptan konuşuyoruz; yani O ne<br />

buyurursa sizlere öyle hitab ediyoruz. Genelde<br />

sohbetler akıla hitab eder, fakat bizim<br />

sohbetlerimiz hem akıla hem de gönüle hitap<br />

eder.<br />

!119


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Cenab-ı Peygamber Efendimiz, bir hadis-i<br />

şerifinde buyuruyor ki: “Rabbini zikredenlerle,<br />

Rabbini zikretmeyenlerin misali, diri ve ölü<br />

gibidir.” Ve bir gün de Ashab-ı Suffe’sine, “Şehid<br />

olmaktan hayırlısını size haber vereyim mi?” diye<br />

soruyor. Onlar, “Evet, ya Resulallah” deyince de,<br />

“Allah’ı zikretmek şehadetten de üstündür” diye<br />

buyuruyor.<br />

Allah’ın ismi aşktır, cismi ise Muhammed’dir.<br />

Allah’ı zikretmek ve O’na yönelmek, hakikatte<br />

Hazreti Muhammed’e yönelmek ve Hazreti<br />

Muhammed’i zikretmektir. Hazreti Muhammed<br />

Efendimizin bütün varlığı Allah’a aittir.<br />

Şöyle bir dil de sarfedilmiştir: “Bir alimin<br />

mürekkebi, şehid kanından daha üstündür.”<br />

Neden? Çünkü Alim, Hakk’a yüz tutmuştur,<br />

Hakk’ın sıfatını taşımaktadır. İnsanlara Hakk’tan<br />

bilgi sunmaktadır ve onları karanlıklardan<br />

aydınlıklara götürmektedir. Bu yüzden onların<br />

mürekkebi, şehid kanından daha üstün<br />

tutulmuştur.<br />

“Kainat nurum yüce sultan Muhammed,<br />

Nebiler, veliler nuru Muhammed,<br />

Bağışladın yüz sürdük ravza-i Mutaharaya,<br />

Ruhaniyetin bizi bizden aldı ya Resulallah.<br />

Mescid-i Nebevinin her yanı taşlı,<br />

!120


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Oturmuşlar aşıklar gözleri yaşlı,<br />

Allah, Allah nur Allah,<br />

Keremler sahibi Allah.<br />

Mescid-i Harameynde Kabe’yi tavaf ederler,<br />

Hep beyazlar giymişler ya nur Allah derler,<br />

O güzeller nurlanmış Hakk’a giderler,<br />

Arafatta gider bizim şanımız Allah,<br />

Medine’de yatar Peygamberimiz Allah...”<br />

Muazzez Çıkar<br />

Bir Allah aşığının, yani Hazreti Muhammed’in<br />

aşığının da ruhu ve bedenindeki o ışık, o nur da<br />

Hazreti Muhammed’in ışığıdır, O’nun nurudur.<br />

Hazreti Muhammed, bütün nurunu aşığında<br />

gösterirse, haliyle Allah’ı zikreden bu kişi,<br />

şehitten üstündür.<br />

Peygamber Efendimiz, Mirac’a çıktığında<br />

O’na dediler ki: “Muhammed, sen çekil, şimdi<br />

senin Rabbin namazda.” Yani, senin Rabbin<br />

zikirde, senin ruhun zikirde... İşte en büyük zikir<br />

budur.<br />

Hazreti Muhammed Efendimizin her zerresi<br />

Hakk’a aittir. O, eğer derse ki, “Ben<br />

zikrediyorum”, ikiliğe düşmüş olur. Hakikatte<br />

kendisi O’dur.<br />

!121


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Kur’an-ı Kerim, en büyük zikirdir. Bütün bu<br />

kainatta ne varsa, hepsi Hazreti Muhammed<br />

Efendimizin dilinden, Kur’an-ı Kerim’de insanlık<br />

alemine sunulmuştur. Bu nedenle bir mana ehli,<br />

Kur’an-ı Kerim’i ne kadar tefsir etmeye çalışırsa<br />

çalışsın, sonunu getiremez. Çünkü ne kadar<br />

varlık varsa bu alemde hepsini yazması gerekir.<br />

Misal olarak, İsmail Hakkı Ankarevi, kendisi<br />

çok büyük bir alimdi, Fatiha suresine mana<br />

vermeye kalkmış ve üçyüz küsur sayfa yazmış.<br />

Sonra dönüp yazdıklarına bakmış, görmüş ki<br />

daha hiçbir yerde değil, yani daha Fatiha’nın<br />

başında; tutmuş kalemi kırmış. “Niye kalemi<br />

kırdın?” diye sormuşlar, şu cevabı vermiş: “Lazım<br />

gelir ki, tüm kainatı yazayım.” Yani düşünün bir<br />

defa, Fatiha suresinin sadece bir ayetinin bile ne<br />

kadar derin manası var.<br />

K u r ’ a n - ı K e r i m , h a k i k i m ü r ş i t t i r.<br />

Büyüklerimizin şöyle bir sözü vardır:<br />

“Mürşid-i kamil istersen, Hazreti Kur’an yeter.<br />

Devlet bulmak istersen, kanaat yeter. Nasihat<br />

istersen, ölüm yeter. Bunlar da yetmez ise, nar-ı<br />

cehennem yeter.”<br />

Bizim muhabbetlerimizin hiçbiri Kur’an dışı<br />

değildir. Kur’an-ı Kerim’in her bir harfi nurdur,<br />

çünkü Hazreti Muhammed Efendimizin dilinden<br />

söylenmiştir. Yolcu, eğer bu muhabbetleri can<br />

kulağı ile dinler ve benimserse, çok güzel yol alır.<br />

!122


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Fakat burada dinler de buradan ayrılınca yine<br />

kendi aklıyla hareket eder, nefsinin arzuları<br />

peşinde koşarsa, hiçbir şekilde yol alamaz.<br />

Kur’an-ı Kerim rafta dururken, isterse yıllarca<br />

dursun, oradan dile gelmez. Kur’an-ı Kerim<br />

ancak insanla dile gelir.<br />

“Alem yüzüne saldı ziya Ali Muhammed,<br />

Seyfin çak edip geldi yine Ali Muhammed,<br />

Nadan ne bilir, dana bilir Ali Muhammed.<br />

Ve salli ala, seyyidina Ali Muhammed,<br />

Sad salli ala mürşidina Şah-ı velayed.<br />

Kemter kuluyum ben Ali’nin şahı keremdir,<br />

Hasan başımın tacı, Hüseyn gözümde nemdir,<br />

İmam Zeynel aba bakır mihr-i haremdir.<br />

Ve salli ala, seyyidina Ali Muhammed,<br />

Sad salli ala mürşidina Şah-ı velayed.”<br />

Seyyid Nesimi<br />

!123


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Cenab-ı Allah, Kur’an-ı Kerim’de buyuruyor<br />

ki: “Bu Kur’an gizli kitabın içindedir.” Ayşe<br />

Validemiz de Peygamber Efendimiz için diyor ki:<br />

“O, yürüyen Kur’an idi.” Yani canlı Kur’an idi.<br />

Evet, Kur’an’ın içinde bir gizli kitap var. Bu gizli<br />

kitaptan maksat, kimin hitap ettiğidir. Yani<br />

Hazreti Muhammed Efendimiz, insanlara hitap<br />

ederken hep o içindeki gizli kitaptan<br />

konuşmuştur. Onun her zerresinden Allah<br />

işlemiştir.<br />

Kur’an, Hazreti Muhammed Efendimizin<br />

dilinden suret bulmuştur. Her zaman diyoruz:<br />

Eğer Hazreti Muhammed’in sadece dışına<br />

bakılırsa, bir yere varılmaz, O’nun dış kısmı<br />

bizler gibi görünür. Ama O’nun içi, yani hakiki<br />

yüzü, nur ala nurdur. O, hakiki yüzünü gösterirse<br />

yer gök yerinden oynar. Başta güneş, ay, yıldızlar<br />

ve bütün varlıklar O’na rücu ederler. O’nun yüzü<br />

bu sebeple örtülüdür.<br />

Ashabı, kendisine kıyameti sorduklarında, bu<br />

yüzden onlara, “Kıyametin büyüğü benim. Ben<br />

eğer yüzümü açarsam, işte o zaman kıyamet<br />

kopar size. Çünkü siz beni kendiniz gibi<br />

görüyorsunuz.” diye cevap vermiştir.<br />

İsmi üzerinde, Kur’an-ı Kerim, yani kurdu bir<br />

an ve kerametlerle doldurdu. Peki kimden çıktı<br />

bu güzel bilgiler? Hazreti Muhammed<br />

!124


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Efendimizden. Neydi Hazreti Muhammed’in<br />

ilmi? Sevgi.<br />

Peygamber Efendimizin şöyle bir sözü de<br />

vardır: “İki günü bir olan benden değildir.” Yani<br />

demek istiyor ki: Bugün güzel bir halde yaşadın,<br />

ama öyle kalma. Yarın daha güzel bir halde yaşa.<br />

Eğer o halde kalırsan ve kendini daha güzel bir<br />

hale sürüklemezsen, sen benden değilsin.<br />

Hazreti Peygamber Efendimiz, hiçbir zaman<br />

tembelliğe, müsrifliğe yer vermemiştir. Cenab-ı<br />

Mevlana da şöyle buyurur: “Benim tezgahımda<br />

eski mala yer yoktur, daima yeni mal üretiriz.”<br />

Başka bir yerde de diyor ki: “Cancağızım, bugün<br />

seninle çok güzel muhabbet ettik ama, eğer<br />

yarına varsak yarına göre konuşalım. Bugünün<br />

muhabbetini yarın yapmayalım.”<br />

Fakat malesef genelde hep geçmişten<br />

konuşulur, gelecekte neler yapılması gerektiği<br />

pek konuşulmaz. Oysa büyüklerimizden bizlere<br />

kalmış olan çok değerli sermayelerimiz var. Biz<br />

bu sermayeleri çoğaltırsak, yani Hazreti<br />

Muhammed Efendimizin, Hazreti Mevlana’nın<br />

ve diğer büyüklerimizin bizlere bıraktıkları<br />

sermayeleri sahiplenir, onlardan faydalanır ve<br />

çoğaltırsak, o zaman onlar bizlerden hoşnut olur<br />

ve bu şekilde topluma da faydamız dokunur.<br />

Ama eğer o sermayeleri bilgisizce saçıp<br />

savurursak, gün gelir iflas ederiz. Neden? Çünkü<br />

!125


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

öylesine dinledik, bir kulağımızdan girdi, öbür<br />

kulağımızdan çıktı, o sermayeleri özümüzde<br />

benimsemedik, onların güzelliklerini kendimizde<br />

ruh edinmedik ve böyle olunca da haliyle ne<br />

kendimize ne de topluma bir faydamız dokundu,<br />

boşa yaşadık, koca bir ömrü boşuna geçirdik.<br />

Ama olan yine bizlere olur, onlara hiçbir şey<br />

olmaz. Biz burada tezgahımızı açıyoruz, alan alır,<br />

faydalanır; almayan kendisi bilir. Biz bugün<br />

toplarız tezgahımızı, yarın başka bir yerde yeni<br />

bir tezgah açarız.<br />

Demek istediğim şu ki; elimizde olanla<br />

yetinmeyelim, devamlı yeni şeyler üretmeye<br />

bakalım, elimizde olanı çoğaltalım, bilgisizce<br />

tüketmeyelim.<br />

“Bihamdilillah derim Allah,<br />

Alıp aklımı Fikrullah,<br />

Salatullah, selamullah aleyke ya Resulallah.<br />

Dilimde zatın esması Allah,<br />

Bana üns oldu Zikrullah,<br />

Salatullah, selamullah aleyke ya Resulallah.<br />

Bu tevhidden murad ancak cemali zata<br />

ermektir,<br />

Görünen kendi zatıdır sanma ki gayrullah.<br />

Gönül ayinesin sofi, eğer kılar isen safi,<br />

!126


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Açılır sana bir kapı ayan olur Cemalulllah.<br />

Şems-i Tebriz bunu bilir,<br />

Ahad kalmaz fena bulur,<br />

Bu alem külli mahvolur,<br />

Hemen baki Allah kalır.<br />

Ya Allah, Allah illallah,<br />

Muhammeden Resulallah...”<br />

Şems-i Tebrizi<br />

Dua, münacat demektir. Eğer bir kişinin zihni<br />

ve kalbi bütün dünya muhabbetlerinden arınmış<br />

ise, zihni ve kalbi tamamen Allah’a yönelmiş ise,<br />

onun her sözü Hakk’tır. Bu nedenle o kişinin her<br />

sözü, her duası suret bulur, gerçekleşir.<br />

Eğer bir kişi, ikrar verdiği mürşid-i kamilin<br />

vasıtasıyla, gönlünü Hazreti Muhammed<br />

Efendimize bağlarsa ve temiz bir niyetle dua<br />

ederse, o dua mutlaka suret bulur ve güzellikler<br />

zuhura gelir.<br />

Fakat bugün Kur’an-ı Kerim’i okuyorlar, hatta<br />

bütün Kur’an’ı hıfzetmişler, ama duaları kabul<br />

görmüyor. Neden? Çünkü Kur’an’ın sahibini<br />

hıfzetmemişler, ona gönül vermemişler.<br />

Bizler ibadetlerimizi köşkler, saraylar için<br />

yapmıyoruz, bunlar tamamen hayaldir. Bizler<br />

!127


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

ibadetlerimizi Resulallah’ın cemalinden mahrum<br />

kalmamak için yapıyoruz; bizler O’nun cemaline<br />

koşuyoruz. O köşkler, saraylar burda da var;<br />

misal olarak evler var, apartmanlar var, arsalar<br />

var...<br />

Yani sonuç olarak, insan neyi düşünüyorsa<br />

odur. İnsan neyi düşünürse orayı seyreder.<br />

Hazreti Mevlana’nın buyurduğu gibi: “Can<br />

istiyorsan sen cansın; ekmek istiyorsan sen<br />

ekmeksin...” Kısaca, insan neyi çok seviyorsa,<br />

onun Allah’ı da odur. İnsan, cennetini de<br />

cehennemini de kendisi yaratır.<br />

Bizim en büyük üzüntümüz, malesef insanların<br />

en medeni peygamber olan Hazreti Muhammed<br />

Efendimizi ve onun dini İslam’ı gerektiği gibi<br />

anlayamamış olmalarıdır. Bugün Hazreti<br />

Muhammed’i bir kanun adamı olarak tanıtıyorlar,<br />

halbuki o Habibullah’tır, sevgilidir. O, bütün<br />

insanlık aleminin sevgilisidir. Çünkü o, en başta<br />

Allah’ın sevgilisidir. Allah, tüm bu kainatı onun<br />

yüzü suyu hürmetine yaratmıştır. Hazreti<br />

Muhammed’in bütün sözleri akıla hitab eder,<br />

ruha hitab eder, gönüle hitab eder. Bizler, bütün<br />

Evliyaullah gibi, Hazreti Muhammed’i<br />

gönlümüze koyarız, onu kendimize ruh ediniriz<br />

ve onun aklı ile yola çıkarız.<br />

Bir gün Hazreti Muhammed Efendimiz,<br />

sahabesiyle otururken, onlara şöyle sesleniyor:<br />

!128


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

“İçimde bir özlem var.” Ebubekir dönüp ona<br />

soruyor: “Ya Resulallah, kimi özlüyorsun?”<br />

“Kardeşlerimi özlüyorum” diyor. “Tabii” diyor<br />

Ebubekir, “Senin kardeşlerin gelmiş geçmiş<br />

peygamberlerdir, onları özlemekte haklısın.”<br />

Hazreti Resulallah hemen cevap veriyor: “Hayır,<br />

hayır... Onlar değil benim özlediklerim. Ben,<br />

benden sonra gelecek olan velileri özledim.<br />

Çünkü onlar beni görmeden beni sevecekler ve<br />

aşık olacaklar. Onların hepsi benim manevi<br />

kardeşlerimdir. Onlardan bir tanesini andın mı,<br />

hepsini anmış olursun.”<br />

Bakın Evliyaullah’ı ne kadar birlikte tutmuştur<br />

ve onlara “Kardeşlerim” diye hitab etmiştir. Zaten<br />

hakikatte bütün güzellikler Evliyaların dilinden<br />

gelmektedir.<br />

Sonuç itibariyle Hazreti Muhammed<br />

Efendimizin muhabbeti bu dünya üzerinden<br />

kalkarsa, bu dünyanın sonu geldi demektir.<br />

“Kudümün rahmeti zevku safadır ya<br />

Resulallah,<br />

Zuhurun derdi uşşaka devadır ya Resulallah,<br />

Hüdai’ye şefaat kıl eğer zahir eğer batın,<br />

Kapına intisab etmiş gedadır ya Resulallah.”<br />

Aziz Mahmud Hüdai<br />

!129


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Peygamber Efendimiz, bir hadis-i şerifinde<br />

şöyle buyuruyor: “Vatan sevgisi imandandır.”<br />

Bizim ruhumuzun vatanı, Sevgilimizin<br />

vücududur. Fakat aynı zamanda Sevgilinin de<br />

vatanı seveninin vücududur.<br />

Cenab-ı Mevlana, bir kasidesinde buyuruyor<br />

ki: “Can konağını aramada isen, sen cansın. Bir<br />

lokma ekmek arıyorsan, sen ekmeksin.”<br />

Cenab-ı Mevlana’nın her sözü doğru olduğu<br />

gibi bu sözleri de çok doğru ve yerindedir. Biz<br />

can konağını aramazsak, onu kendimizde var<br />

etmezsek, demek ki biz hiçbir işe yaramıyoruz.<br />

Hazreti Mevlana’nın çok büyük bir hayranı<br />

olan İbrahim Gülşeni de şöyle buyuruyor: “Biz,<br />

Cenab-ı Allah’ın ailesi mesabesindeyiz.<br />

Sütümüzü, rızkımızı O’ndan isteriz. Peygamber,<br />

‘Halk, Tanrı’nın ailesidir’ buyurdu. Her ne<br />

istersek, Allah-u Zülcelal, biz ailesine bir baba<br />

gibi rızık verir. Eğer tenin gıdasiyle kanaat<br />

edersek, eşek gibi arpa ve samana yaraşırız. Ulu<br />

Tanrı’dan ruhumuzun gıdasını istersek, bize<br />

Cebrail’in gıdasını gönderir. Mademki ne istersek<br />

onu ihsan ediyor, şu halde Tanrı’dan yalnız<br />

Tanrı’yı isteyelim. Evet, en iyisi, iman ve taat<br />

yolunda yürüyerek, daima O’nu isteyelim.”<br />

Evet, bizler de Allah’ı isteyelim, bu evi O’nun<br />

konağı yapalım, O da bizlerde can olsun. Eğer bu<br />

!130


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

evi O’nun konağı yapmazsak, Allah’ı can<br />

kılmazsak, biz demek ki boşuz, boşuna yaşıyoruz.<br />

Allah’ın konuk olmadığı ev cansızdır ve yıkılmaya<br />

mahkumdur.<br />

Peygamber Efendimizin bizlere sunduğu<br />

hakikatlerin özü aslında gönüllerde yer alabilmek<br />

için kimseyi hor görmemek, herkesi kendinden<br />

üstün görmektir. Bakın ne buyurmuştur: “El<br />

fakru fahri alem.” Bunun manası şudur: Dünyada<br />

ne kadar varlıklar varsa hepsi benden üstündür,<br />

ben hepsinden aşağıyım. Eğer bir insan bu<br />

şekilde kendisini yokluğa verirse, Yaratıcı’nın<br />

bütün varlıkları onda zuhurunu gösterir.<br />

Hazreti Peygamber Efendimiz, sadece<br />

Müslüman olanların Peygamberi değildir. O,<br />

hakikatte bütün alemin Peygamberidir. O,<br />

Rahmetellil Alemin’dir. Bundan dolayı bizler<br />

hangi milletten olurlarsa olsunlar hiç kimseyi ayrı<br />

görmeyiz. Bizde ikiliğe hiç yer yoktur. Fakat<br />

malesef bugün Tekbir getirerek kardeş kardeşi<br />

öldürmektedirler. Şehadet getirmişler ama İslam<br />

olamamışlar. Barışçı değiller, kavgacılar... İslam<br />

olmak ne demektir? Muhammed’leşmek<br />

demektir.<br />

“Hey susamış gönül dikkat et ırmağı ara,<br />

Ayaksız durma hep koşmaya bak.<br />

!131


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Öyle gölge gibi, ağızsız gibi durma,<br />

Her sözün ve düşüncenin öz kaynağısın söyle.<br />

Rahman Allah nur Allah,<br />

Şeyhim Allah, kıblegah,<br />

Nur Muhammed sallallah...”<br />

Hüdavendigar Mevlana<br />

Ben her zaman şunu derim: İnsanın<br />

ölümsüzlüğe yola çıkabilmesi için kendisine bir<br />

ölümsüzü bende etmesi lazımdır. Misal olarak,<br />

başta Abdülkadir Geylani, Seyyid Ahmed Rufai,<br />

Hoca Ahmet Yesevi gibi bütün evliyalar, Hazreti<br />

Muhammed Efendimizin manevi kardeşleridirler.<br />

Kim bu Evliyalardan birine bağlanırsa, Hazreti<br />

Muhammed Efendimizin büyüklüğünü,<br />

güzelliklerini ve gerçek kimliğini onlardan<br />

öğrenirler. Şimdi Abdülkadir Geylani ve Seyyid<br />

Ahmet Rufai Hazretleri aynı devirde<br />

yaşamışlardır ama bu zamanda kendi cemaatleri<br />

vasıtasıyla zikredilmektedirler. Onlar<br />

zikredildikçe Hazreti Muhammed Efendimiz de<br />

zikredilmektedir. Hazreti Mevlana da bundan<br />

800 sene önce yaşamış olmasına rağmen O da<br />

bugün hala sevenleriyle zikredilmektedir ve<br />

zikredilecektir.<br />

!132


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

İşte bu yüzden bizler ölümsüzleri kendimize<br />

dost edindik ki, onlarla birlikte dünya durdukça<br />

yaşayalım ve onları yaşatalım. Annemiz ve<br />

babamız bizlerin dünyaya gelmemiz için bir<br />

vesiledirler. Onlar bizlere şefaat edemezler.<br />

Şefaat bizden onlara olacaktır. Hazreti Mevlana<br />

bakın ne diyor: “Benim bir manevi evladım, bana<br />

münacatta bulunursa ben onun yedi sülalesine<br />

şefaatçi olurum.” Çünkü şefaat Hazreti<br />

Muhammed’e aittir, bizler de O’nun bendesiyiz.<br />

Beden uyur ama ruh uyumaz. Aşk ne<br />

demektir? Kendinden geçmektir. Aşk, sevgilide<br />

ölmektir. Tek varlık olarak O’nu bilmektir. Eğer<br />

bir insan hep bu şekilde yaşamını sürdürürse,<br />

devamlı Allah’ı anar, onunla yaşar ve yaşatırsa,<br />

Allah ona yüzünü göstermeyecek de kime<br />

gösterecek?<br />

Bir insan aşka girmişse, aşkı yaşıyorsa onun<br />

inancı da, imanı da aşık olduğu yerdir. Bir insan<br />

aşka düşmüşse eğer artık o kişide kişilik kalmaz.<br />

Nerede sevgisini çoğaltıp aşka dönüştürdüyse<br />

orası artık o kişide varlığını gösterir.<br />

Misal olarak, Hazreti Muhammed Efendimize<br />

bakalım, ki zaten o bizim tacımızdır, bütün Piran<br />

kendi mürşidleri vasıtasıyla onunla yola çıktılar,<br />

onunla varoldular. Eğer bir insanın bendeninde<br />

O varlığını gösterirse, artık o kişinin inancı da<br />

kendinden kendinedir, imanı da kendinden<br />

!133


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

kendinedir. Artık başka bir yer aramaya kalkmaz,<br />

çünkü aradığı zirveyi bulmuştur. O, artık o<br />

kişiden konuşmaktadır. Mademki O bütün<br />

varlığın rahmetidir, o kişi artık O’nun gözüyle<br />

bakar bu aleme ve bir topluluğa girdiği zaman da<br />

orada bulunan herkesin hallerini izler, gönüllerini<br />

okur ve onlara göre muhabbet eder, herkesi<br />

kendine çeker.<br />

İnşallah hepimiz böyle aşıklar oluruz. Allah,<br />

bizleri Hazreti Muhammed Efendimizin, Ehl-i<br />

Beyt Efendilerimizin, Piran Efendilerimizin<br />

muhabbetlerinden, onların aşklarından bir an<br />

dahi mahrum etmesin.<br />

“Sevgilim ya Hazreti Muhammed!<br />

Yüzyirmidörtbin nebide, sayısız velide,<br />

Nur olan sensin ya Hazreti Muhammed.<br />

Ey ebediyetin padişahı Muhammed!<br />

Ey gökyüzünün kameri, sen dirilik kaynağı,<br />

Lamekan’ın gül bahçesi Muhammed!<br />

Sevgilim nur Muhammed,<br />

Senin berrak suyunu görünce,<br />

Can hikayesini duydum.<br />

Can gibi hayatın gizli derinliğinde,<br />

Ah görünmez oldum.<br />

!134


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Sen, ey güzel kokulu Muhammed!<br />

Sevgilim, sen mestedip aşığını,<br />

Ah koşturunca o aşık her tarafa mestane gider,<br />

Ahular avlar.<br />

Muhammed sevgilim!<br />

Sevdi seni bu gönül,<br />

Ah, yandı sana bu gönül,<br />

Ey gül sevgilim Muhammed Mustafa!<br />

Alemin gözbebeği,<br />

Sen bana cansın, hem de canansın.<br />

Cihan seninle diridir,<br />

Aziz olmak murad sürmek sendendir,<br />

Canım Muhammed Mustafa!<br />

Sevgilim, ya nur Muhammed!<br />

Senin sevginle dolu olan ruhum diyor ki,<br />

Böyle bir Hakk sakisi varken,<br />

Kendimde kalmak küfürdür.<br />

Kendinde kalma yüce Muhammed’e koş,<br />

Yüce sultan Muhammed’e koş.<br />

O dilber bir nurdur, iman edersin,<br />

İnsana can verendir, Rabbim dersin,<br />

Gönlünü verirsen yüceliğe erersin,<br />

Cihanın sultanı Muhammed’e erersin.<br />

!135


Hasan Dede’nin Dilinden<br />

Kainat nuru sultanım canım Muhammed!<br />

Sen hem gören göz, hem habersin canım.<br />

Aydın aylar içinde en parlak aysın,<br />

Hem şekerlerde tatsın.<br />

Kainat nuru sultanım canım Muhammed!<br />

Sen hem devletsin, hem ebediyetin nur sultanı,<br />

Gönlümüzün ferahısın canım,<br />

Sarhoşunum sen gecemize sehersin.<br />

Ya Muhammed sevgilim!<br />

Sen kırmızı gülsün, sen beyaz yaseminsin.<br />

Gülün gönlünde oturur etrafa gülersin.<br />

Kimdir ki senin buyruğuna kul köle olmaz.<br />

Kim senin yüzünü görüp de sarhoş olmaz.<br />

Bir muhabbet göster ki,<br />

İşte odur Muhammed Mustafa.<br />

Bir neşe göster, neşe göster,<br />

İşte odur Muhammed Mustafa.<br />

Nerde bir la’l dudak senin madeninden değil,<br />

Nerde bir güzel ki senin nurundan değil,<br />

Nerde bir ulu kişi senin yoksulun değil,<br />

Nerde bir pürüzsüz aşk senin aşkın değil,<br />

Ya Muhammed Mustafa!<br />

İki cihan serveri ya Muhammed!<br />

!136


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

Ah, sevgilim Muhammed!<br />

Bilsen o zincir zülüflerin hevesiyle,<br />

Akıl ne kadar divane oldu.<br />

Ey şahım Muhammed!<br />

Hele gönlüm sana koştukça bilsen ne haller<br />

alıyor.<br />

Ah güzel yarim, sende yanıyorum.<br />

Ya Muhammed!<br />

Sende yanıyorum ya Muhammed!<br />

Sevgilim bu kadeh seni bulmak,<br />

Ve gönülde canda ışıldamak için sana koşuyor.<br />

Akıl yoluyla değil,<br />

Canla, başla tam bir aşkla sana koşuyor,<br />

Canım ya Hazreti Muhammed!<br />

Sevgilim!<br />

Senden başka bir yol yoktur koşulacak,<br />

Cihanda senden başka şah da yoktur,<br />

Senin gibi parlayan bir ay yoktur,<br />

Ya Hazreti Muhammed!<br />

Her şey fanidir cihan durdukça,<br />

Baki olan sensin ya Hazreti Muhammed!”<br />

Hasan Çıkar Dede<br />

!137


!138<br />

Hasan Dede’nin Dilinden


Hazreti Muhammed Efendimiz<br />

!139


!140<br />

Hasan Dede’nin Dilinden

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!