16.02.2022 Views

DERGİ benden

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Aylık Okul Bülteni

Sayı:1- ŞUBAT:2022

OKULUN/KURUMUN TARİHÇESİ: 1898 yılında İskenderli merkeze bağlı turalı mahallesinde Osmanlı

İmparatorluğu zamanında ilk medrese açılmış olup Eğitim Öğretime başlamıştır.Cumhuriyet ten sonra

Medrese ilkokula dönüştürüldü.1951 yılına kadar bu binada Eğitim Öğretime devam etmiştir.1945 yılında

beldemizde öğretmenevi binası yapılmıştır.Bu bina daha sonra onarılarak mevcut olan ilkokul bu binaya

1951 yılında taşınmıştır.Beş derslikli ilkokul olarak hizmete 1984 yılına kadar devam etmiştir.1970 yılında

İskenderli beldesine ortaokul açılmıştır.Açılan ortaokul geçici ve kiralık binalarda Performans hedefini

sürdürmüştür.1984 yılında İskenderli de Temel eğitim okulu olarak yeni bina yapılmıştır.Sözü edilen

Ortaokul ve İlkokul birleştirilerek aynı okulda Eğitim ve Ögretime başlanmıştır.İskenderli İlkokulu-

Ortaokulu taşıma merkezl olup Yakçukur,Kozluca, şina ,sivri üst kol,yoluklu,iströn,Kozluca iö,toplamda

dokuz araçla taşıma yapılmaktadır.İskenderli ilkokulunda pek çok tıp,öğretim üyesi

,iktisatçı,hukukçu,mühendis,Harbiyeli ve öğretmenlik alanlarında bir çok kişi yetişmiştir.

Sayfa | 1


İÇİNDEKİLER

Sayfa 1: Kapak

Sayfa 2: İçindekiler

Sayfa 3-4: Okul Kadromuz

Sayfa 5-6: Sınıflarımız

Sayfa 7: Belirli Gün Ve Haftalar

Sayfa 8: Bilmeceler

Sayfa 9: Bilmeceler-ATATÜRK

Sayfa 10: Rehberlik

Sayfa 11: Karikatür

Sayfa 12: Zeka Oyunları

Sayfa 13: Meslek Tanıtımı

Sayfa 14: Bir Yazar Bir Kitap

Sayfa 15: Hayvanlar Alemi

Sayfa 16: Güncel Teknoloji

Sayfa 17: Eğlenceli Deneyler

Sayfa 18: Sağlıklı Yaşam

Sayfa 19: Beslenme Dostu Okul

Sayfa 20: Hikayeler

Sayfa 21: İlginç Bilgiler

Sayfa 22: Tarihi Kişi Ve Olaylar

Sayfa 23: Ahlaki Değerler

Sayfa 24: Kullanılan Teknolojik Ürünler

Sayfa 25: İllerimiz

Sayfa 26-27: Tarihi Şahsiyetlerimiz

Sayfa 28: Bilmeceler ve Cevaplar

Sayfa 29: Son

KADROMUZ

Sayfa | 2


SALİH SİYAH(OKUL MÜDÜRÜ) AYDIN ÖZTÜRK(MÜD YRD) MEHMET KARA(MÜD.YRD)

MUHAMMET ŞİŞMAN(DİN) MUHAMMET KARA(SOSYAL BİL) EŞREF GÜLTEPE(SINIF) HÜSEYİN ORHAN TAŞ(SINIF)

BAHATTİN AYDIN(TÜRKÇE) OSMAN KARADENİZ(SINIF) İBRAHİM COŞKUN(SINIF) MUSTAFA ÇAKIR KARA(FEN)

AYDA SALİHOĞLU(ANA SIN) SELEN ÇOLAK(İNG) ELİF ARSLAN(MAT)

Sayfa | 3


HİZMETLİ KADROMUZ

RAHMİ ALTINBAŞ(HİZMETLİ)

METİN GÜLTEPE(YRD.HİZMETLİ

MUHAMMET ULU (MEMUR)

Sayfa | 4


SINIFLARIMIZ

1-A 2-A 3-A

4-A 5-A 6-A

Sayfa | 5


7-A 8-A

Sayfa | 6


BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR

Tutum, Yatırım Ve Türk Malları Haftası

İnsanların parasını, malını eşyalarını, zamanını ve sağlığını gerektirdiği gibi korumak ve

kullanmasına tutumlu olmak denir. Tutumluluk hiçbir zaman cimrilik demek değildir.

Tutumlu insan eşyasını, malını düzenli ve temiz kullanır. Zamanını boşuna harcamaz. Kendisine ve

çevresine yararlı işlerle geçirir gününü. Böylece kötü alışkanlıklardan da kurtulur. Mutlu ve güvenli olur.

Yalnızca kendimize ait olanı değil, elektriği, suyu, yiyecekleri, okulda kullanılan eşyaları, bize ait olmayan

eşyaları kendimizinmiş gibi özenle korumalıyız. Topluma ve arkadaşlarımıza ait olan eşyalara zarar

vermemeliyiz.

Tutum ve yatırım, ülkeler için de önemli bir konudur. Çünkü devletler de gelirleriyle giderlerini

dengelemek zorundadır. Bir devlet eğer gelir ve giderlerini iyi ayarlarsa; gelir kaynaklarını iyi yatırımlarda

kullanırsa kalkınır, zenginleşir ve hiçbir devlete bağımlı kalmaz.

Yurdumuz cumhuriyet döneminde yeni savaştan çıkmış bir ülke idi. Yurdumuzun her köşesi çok

büyük zararlar görmüştü. Ellerinde bir şeyleri kalmayan halk yoksulluk içerisinde kıvranıyordu. Atatürk bu

duruma çok üzülüyor ve bu durumdaki halka bir şeyler vermek istiyordu.

Atatürk 1923 yılında İzmir İktisat Kongresini topladı. Bu kongrede yurdun bağımsızlığının

korunması, yerli mallar üretilmesi ve kullanılması kararlaştırıldı. Dönemin başbakanı İsmet İnönü 12 Aralık

1929 tarihinde T.B.M.M.'de bir konuşma yaptı. Konuşmasında ulusal ekonomi, yerli malı ve tutumlu olma

konularını anlattı.

12 Aralığı kapsayan hafta "Tutum Yatırım ve Türk Malları Haftası" olarak kutlanmaktadır.

Cumhuriyet döneminde temelleri atılan kendi kendine yeter bir toplum olmadaki ilk adım bugün de devam

etmektedir.

Tutum ve yatırım alışkanlığı küçük yaşlarda kazanılır. Ders araçlarını, giysilerini, harçlığını tutumlu

kullanan çocuk bu güzel alışkanlığı büyüyünce de devam ettirir. Küçükken boşa akan su musluğu, gereksiz

yanan lambayı kapatan çocuk bu güzel alışkanlığı büyüyünce de devam ettirir. Okul çağlarında zamanı iyi

değerlendirme alışkanlığı kazanan insan bu huyundan vazgeçmez. O nedenle çocukları küçük yaşlarda

tutumlu olmaya özendirmeliyiz.

Tasarruf yapmak, milli kaynakların işletilmesi, yerli fabrikalar kurulması, paranın dış ülkelere

gitmesini önlemek, temel tüketim maddelerini öz kaynaklardan karşılamak, ekonomimizi geliştirmek bu

haftanın belli başlı amaçları içindedir.

Sayfa | 7


BİLMECELER

Bilmeceler Ve Cevapları ( Cevaplar En Son Sayfada )

Elde yapılır, kulağa asılır.

Kağıt üzerinde dans eder, silgi hatalarını siler.

Minicik doğar, anne sütü ile doyar.

Gece olur yakarız, gündüz olur kapatırız.

Bize ışık verir, biraz sonra erir.

Gökten yağar kar değil, ses çıkarır taş değil, yuvarlaktır top değil, bilin bakalım bu nedir?

Çıt çıt çalışır, kurulunca bağrışır.

Benim bir hayvanım var, kuyruğundan uzun burnu var.

Kuyruğu var at değil, kanadı var kuş değil.

Ağzı var odun yutar, bacası var duman tüter.

Bağlarım yürür, çözerim durur.

Karşıdan baktım al, ağzıma aldım bal.

Salkımda tane tane, tadı da pek şahane.

İnek verir bizlere, afiyet olsun sizlere.

Yolun altından gider, yayalar pek rahat eder.

Altında dört teker, üstünde yük çeker.

Bir kapaklı, çok yapraklı, içinde bilgi saklı.

Hayvanların yuvası, ağaç doludur orası.

Toprağın altında yaşar, bahçede delik açar.

Yer altında yuvası var, fırça gibi dikeni var.

Ne canı var ne kanı, beş tanedir parmağı.

Gözlerime takarım, etrafıma bakarım.

Dört ayağı var yürümez.

Uzaktan baktım hiç yok, yakından baktım pek çok.

Ben giderim o gider, güneşte beni izler.

Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane.

Bahçede kırda dolaşır, evini sırtında taşır.

Uzun yoldan kuş gelir, ne söylese hoş gelir.

Gökte gördüm bir köprü, rengi var yedi türlü.

Sayfa | 8


FIKRA

Nasrettin Hoca’ nın yaşı

Nasrettin Hoca’ nın yakın arkadaşı Hocanın yaşını merak eder ve sorar:

– Hocam kaç yaşındasın? Nasrettin Hoca cevap verir :

– 45 yaşındayım. Aradan uzun yıllar geçer sorar arkadaşını yine sorar:

– Hocam kaç yaşına geldin?

– 45 yaşındayım der yine hoca. Arkadaşı şaşırır ve sorar:

– Hocam bu nasıl olur? Yıllar önce de 45 yaşındayım demiştin.

– Eee erkek adam sözünden döner mi hiç?

Dünyanın merkezi neresidir?

Nasrettin hoca ya sormuşlar,

– Hocam dünyanın merkezi neresidir? Hoca bulunduğu yeri göstererek:

– İş te tam da burası dünyanın merkezidir. Soruyu soranlar şaşırmış:

– Aman hocam bu nasıl olur? Hoca cevabı yapıştırır:

– İnanmıyorsan git ölç.

Baklava Fıkrası – Nasrettin Hoca

Nasrettin Hoca akşam üzeri evine doğru ilerliyormuş. Densizin biri gelip hocaya:

– Hocam biraz önce gördüm, adamın biri büyük bir tepsi baklava götürüyordu. Hocam cevap vermiş:

– Bana ne bundan.

– İyi de hocam adam baklavalarla sizin eve doğru gidiyordu.

– O zaman “sana ne” bundan?

ATATÜRK

Atatürk’ün çocuk sevgisi…

Atatürk, yaşamı boyunca tüm sevdiklerine hangi yaşta olursa

olsun "çocuk" diye seslenirdi. Onun sözlüğünde çocuk sevgi

demekti. O'nun çocuğu yoktu ama içinde bitip tükenmeyen bir

çocuk sevgisi vardı.

Vedat Demirci’nin anılarından öğrenildiğine göre; Atatürk bir gün

çocuk balosuna gider. Ortalıkta bir şaşkınlık havası doğar. Küçük bir oğlan salonun orta yerinde kalır.Bu

yavru hayranlıkla bir süre Atatürk´e baktıktan sonra: “Atatürk'üm, seni öpmek istiyorum” der. Ortalığa bir

sessizlik dalgası yayılır. Bu derin sessizliği Atatürk´ün sesi bozar “Öyleyse, gel öp” der. Çocuk koşarak

Atatürk´ün boynuna sarılır.O sırada diğer çocuklar da: “Biz de.. Biz de..” diye bağırırlar. Böylece tüm

çocuklar Ata´yı doya doya öperler. Bu görüntü çoğu kişiyi ağlatır. Büyük Atatürk de ağlar.Evet, Türk

çocuklarının bu engin sevgisi için ağlar. Hem de sevinç gözyaşlarını dökerek. O gün çevresindekilere

övünçle: “İşte benim kuşaklarım” der.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ise Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı

Mustafa Kemal Atatürk tarafından dünya çocuklarına armağan edilmiştir

Sayfa | 9


REHBERLİK

Sevgili öğrenciler bu duygularla tanışmaya ne dersiniz ?

Neşe: En pozitif olan ve aklınızda en çok kalan deneyiminizi düşünün. Kendinizi güvende, mutlu

ve rahat hissettiğiniz bir an. O an muhtemelen neşeyi yaşadığınız bir andı. Neşe keyifli ve sevgi

dolu olan deneyimlerden gelir, bizim hafif ve enerjik hissettiğimiz anlardaki huzurumuzu artırır.

Uygulama : Gün içinde geçmişi tarayın ve sizi en neşeli kılan anları tespit edin. O neşeyi

yaşadığınız anları gözlerinizi kapatarak şu an yaşıyormuş gibi hissederek, bu güzel duyguları tüm

vücudunuza taşıyın.

Minnettarlık: Minnettarlık elde ettiğimiz bir yararı kabul ettiğimiz zaman hissettiğimiz bir duygu

veya beğenme davranışıdır. Minnettarlık çok beğeni duyduğunuz herhangi bir şey merkezli

oluşabilir ve hayatınızda bir şey veya birisi için şükran dolu hissettiğiniz anlarda meydana gelir.

Uygulama: Günü sabah, öğle ve akşam olarak üçe ayırın. Bu üç zaman diliminde kendinize 15’er

dakikalık molalar verin ve minnet duyduğunuz en az üç şeyi düşünün, ya da yazın.

Huzur: Huzur her şey iyi gittiği zamanda ortaya çıkar. Sakinlik ve sükunet hali

deneyimleyebilirsiniz. Aklınız endişelerle dolu değildir, sadece arkaya yaslanabiliyor ve

gevşeyebiliyor durumdasınızdır. Huzur bu sadece şimdiki zamanda “olabildiğiniz” durgunluk ve

sakinlik anlarından gelir.

Uygulama : Gün içinde huzur molaları verin ve kendinizi derin nefesler alarak dinginleştirin. Bunu

yaparken kendinizi yemyeşil bir ormanda ve bir dere kıyısında huzur içinde yürürken görebilirsiniz.

İlgi: Ben her zaman yeni şeyler öğrenmek ve etkileyici şeyler keşfetmek istemişimdir, o nedenle

ilgi benim için önemli bir duygudur. İlgi meraklı olmaktan ve bir şeye bağlanmaktan gelir. Bu, daha

fazla bilmek istediğiniz ve bir ilgi objesine doğru çekildiğiniz bir merak durumudur. İlgili hissettiğiniz

zaman, yeni deneyimlere daha açık olursunuz ve içinizde etrafınızı keşfetme arzusu olur.

Uygulama: İlgi alanlarınızı düşünün ve yeni ilgi alanları keşfedip yaratmaya çalışın. Mesala

yabancı dile ilgi duyuyorsanız gün içinde öğrenmek istediğiniz yabancı dile ait en az 5 kelimeyi

öğrenin. Bu kelimeleri cümle içinde kullanarak, bilginizi pekiştirin.

Umut: Umut her şeyin en iyisi olacağına dair bir inançtır. Bu şu andaki problemlerimizin kalıcı

olmadığını ve şu andaki zor koşullara rağmen geleceğin yine de umut verici olduğunu bilmektir.

Umutlu kişiler istediklerini elde edeceklerine, şartlar ne kadar dehşet uyandırıcı olsa da işlerin

tersine döneceğine ve durumlarıyla ilgili bir şey yapabileceklerine inanırlar.

Uygulama: Geçmişte üzgün, mutsuz ve çıkmazda olduğunuz bir an’ı düşünün. Sonra o negatif

duygulardan kurtulduğunuzu hatırlayın. Yaşadığımız bir hiç durumun kalıcı olmayacağını ve bir

gün bizi terk edeceğini içselleştirelim. Buna geçmiş geçmişte kaldı ritüeli diyoruz. Siz de bunu sesli

olarak dillendirin. “Geçmiş geçmişte kaldı, ben umutla. güvenle geleceğe ve yeni hedeflerime

odaklanıyorum” deyin.

Sayfa | 10


KARİKATÜR

Sayfa | 11


S1. Tek zıplayamayan hayvan hangisidir.

ZEKÂ OYUNLARI

S2. Doktorunuz size 3 hap verir ve bunları yarımşar saat arayla almanızı tavsiye ederse, ilaçların

tamamını bitirmeniz ne kadar sürer?

S3. Gece saat sekizde yatıyorum ve yatarken guguklu saatimi sabah dokuza kuruyorum kaç saat

uyurum?

S4. 30' u yarıma bölüp 10 eklediniz, kaç etti?

S5. Bir çiftçinin 17 koyunu vardı. Sürüde salgın hastalık oldu,dokuzu ağır hastalandı, diğerleri öldü.

Çiftçinin kaç koyunu kalır?

S6. Sadece bir tek kibritiniz var, içinde bir gaz lambası, bir gaz sobası, ve birde mum bulunan

karanlık ve soğuk bir odaya girdiniz... Önce hangisini yakarsınız?

S7. Adamın biri dikdörtgen biçiminde ve her cephesi güney manzaralı bir ev inşa ediyor. Evi

kocaman bir ayı ziyaret ederse bu ayı ne renk olur?

S8. 3 elma vardı ikisini aldım. Kaç elmam var?

S9. Musa gemisine her hayvandan kaçar adet aldı?

S10. Chicago' dan hareket eden 43 yolculu bir otobüs kullanıyorsunuz. Pittsburgh' da 7 yolcu

binip, 5 yolcu indi. Cleveland'da 8 yolcu indi,6 yolcu tuvalete gidip geldi ve 4 yeni yolcu bindi. 20

saat sonra Philadelphia' ya vardığınızda şoförün adı neydi?

MESLEK TANITIMI

Sayfa | 12


Mühendislik

Mühendislik de bilim gibi çok geniş dalları olan bir alandır ve genelde dört ana dala ayrıldığı

düşünülür:

Bilgisayar mühendisliği: Temel olarak yazılım, programlama ve algoritma ile ilgilenir.

Bilgisayar ağları, veri tabanı yöneticiliği ve gömülü sistemler de diğer çalışma alanlarıdır.

Elektrik mühendisliği: Çok geniş bir alandır. Elektrik devreleri ve motorlarından, bilgisayar

sistemlerine elektronikten; haberleşmeye kadar pek çok alanı kapsar.

Endüstri mühendisliği: İnsan, makine, enerji, para gibi girdileri belirli süreçlerden geçirerek

ürün ve hizmete dönüştüren bütünleşik sistemlerin tasarımı ve iyileştirilmesiyle ilgilenir.

Enerji sistemleri mühendisliği: Yenilenebilir enerji ( güneş, rüzgar, hidrolik, jeotermal vb.)

kaynaklarıyla ilgilenir.

Fizik mühendisliği: Tabiattaki maddelerin yapısını ve aralarındaki etkileşimi inceleyen fizik

bilimi bulgularının uygulama alanına dönüştürülmesi ile ilgilidir.

Geomatik mühendisliği: Aklınıza gelebilecek her türlü hassas ölçümün tek imza yetkilisidir.

Ayrıca Harita Kontrol Mühendislerinin onaylamadığı taşınmaz yasal olarak geçerli değildir.

İnşaat mühendisliği: Pek çok yapının (köprü, yol, altyapı vb.) tasarımı ve inşasıyla ilgilenir.

Jeoloji mühendisliği: Yerkürenin başlangıcından günümüze kadar geçirdiği yapısal

değişmeleri, yer kabuğunun yüzeyinin ve altının bugünkü durumunu inceleyen, yerleşim

alanlarının ve her türlü mühendislik yapılarının yer seçimi çalışmalarının yürütülmesiyle ilgili

eğitim verilen mühendislik dalıdır.

Kimya mühendisliği: Kimyasal maddeler ve süreçlerle ilgilenir.

Makine mühendisliği: Fiziksel ve mekanik ürünlerin yapımıyla ilgilenir.

Mekatronik mühendisliği: Mekatronik kelime anlamıyla makine ve elektronik kelimelerinin

birleşimiyle oluşturulmuş yeni bir terimdir. Mekatronik mühendisliği; kontrol otomasyon

mühendisliği, makine mühendisliği, yazılım mühendisliği, elektrik elektronik mühendisliği

dallarının kesişiminden oluşan yeni bir mühendislik dalıdır. İlgi alanları genellikle sanayide

bulunan robotik cihazlardır.

Polimer mühendisliği: Plastik, kauçuk ve elyaf gibi polimerik malzemelerin üretimi ve

şekillendirilmesiyle ilgilenir.

Uzay mühendisliği: Uzay Mühendisliği, dünya çevresindeki hava-uzaydan ekonomik,

bilimsel ve teknolojik amaçlı hizmet ve ürün sağlamayı maçlayan bir mühendislik dalıdır.

Uzay mühendisleri sivil ve askeri kuruluşlarda, dünya çevresinde yörüngeye konacak

insanlı ve insansız hava-uzay araçlarını ve bunları yörüngeye koyacak roketleri tasarlayan

ve inşa eden, görev ve yol planlarını hesaplayan, sürekli kontrol ederek, görevlerini yerine

yetirmelerini sağlayan mühendislerdir. Ayrıca, hava-uzay araçlarında yapılacak bilimsel ve

teknolojik amaçlı deneylerin gerçekleştirilmesinde de görev alırlar.

Ziraat mühendisliği: Bitkisel üretim, hayvansal üretim yanında tarımsal biyoteknoloji, tarım

makinaları, kültürteknik, toprak bilimi ve bitki besleme, tarım ekonomisi, tarım ürünleri

teknolojisi, bitki koruma, peyzaj mimarlığı ve biyogaz enerji üretimi alanlarında uğraş veren

mühendislik dalıdır.

BİLİM ADAMI

Sayfa | 13


Aziz SANCAR

Aziz Sancaɾ, (d. 8 Eylül 1946, Savuɾ), Tüɾk akademisyen, biyokimyageɾ,

moleküleɾ biyolog ve bilim insanı.

1997 yılından beɾi Ameɾika Biɾleşik Devletleɾi Kuzey Kaɾolina Üniveɾsitesi,

Chapel Hill'de Biyokimya ve Biyofizik Bölümü'nde Saɾah Gɾaham Kenan

Pɾofesöɾü olaɾak göɾev yapmaktadıɾ. ABD Ulusal Bilimleɾ Akademisi'ne

seçilen ilk ABD'li Tüɾk olaɾak tanınıɾ. Hücɾeleɾin hasaɾ göɾen DNA'laɾı nasıl

onaɾdığını ve genetik bilgisini koɾuduğunu haɾitalandıɾan aɾaştıɾmalaɾı sayesinde 2015 Nobel

Kimya Ödülü'nü kazanmıştıɾ.

Hayatı

1946'da Mardin'in Savur ilçesinde, orta gelirli çiftçi ailesinin sekiz çocuğundan yedincisi olarak

dünyaya geldi. İlk, orta ve lise eğitimini Mardin'de tamamladı. Lise yıllarında futbolla ilgilendi ancak

son sınıfta futbolcu olmaktan vazgeçerek yüksek öğrenimine devam etmek üzere İstanbul'a gitti.

1963 yılında girdiği İstanbul Üniversitesi Tıρ Fakültesi'den 1969 yılında birincilikle mezun oldu. İki

yıl Savur'da bir sağlık ocağında hekimlik yaρtıktan sonra bir NATO-TÜBİTAK bursu ile önce Johns

Hoρkins Üniversitesi, ardından Dallas Teksas Üniversitesi'ne gitti. Dallas'ta üniversitenin moleküler

biyoloji ρrogramına ve Caude Ruρert’ın laboratuvarına katıldı. Bu laboratuvarda Sancar,

danışmanı Claud Ruρert ile fotoliyaz olarak adlandırılan bir geni kolonlamış ve genetik

mühendisliği ile bakterilerde çok yüksek oranlarda çoğaltmıştır. Bu genin kodladığı enzim,

ultraviyole ışıkları ile haraρlanan DNA'nın onarımını yaρar. Bu buluş Dr. Sancar’ın önce yüksek

lisans, ardından doktora derecesi (1977) almasını sağladı.

Sancar, 1977-1982 yılları arasında Yale Üniversitesi Tıρ Fakültesi'nde çalıştı. Bu dönemde

fotoliyaz enzimi çalışmalarına ara veriρ nükleotid kesim onarımı araştırmaları başladı. DNA

onarımı dalında doçentlik tezini tamamladı. 1997 yılından itibaren araştırmalarını Biyokimya ve

biyofizik alanında yaρtığı çalışmalarla tanınan Amerika Birleşik Devletleri North Carolina-Chaρel

Hill'de North Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümü'nde Sarah Graham Kenan

Profesörü olarak sürdürmektedir.

DNA onarımı, hücre dizilimi, kanser tedavisi ve biyolojik saat üzerinde çalışmalarını sürdüren

Sancar, 415 bilimsel makale ve 33 kitaρ yayınladı. Sancar kanser tedavisinde sirkadiyen saat

kullanımıyla ödüller almıştır. 2001 yılında Amerikan Kimya Cemiyeti tarafından verilen Kuzey

Carolina Seçkin Kimyager Ödülü'nü almaya hak kazanan Sancar, 2005 yılında bilim dünyasının en

ρrestijli üyelikleri arasında yer alan ABD Ulusal Bilimler Akademisi’ne seçilerek bu akademiye

seçilen ilk ABD'li Türk oldu. Bu ödülü aldıktan sonra, ABD'de okuyan Türk öğrencilerine yardım

etmek ve Türk-Amerikan ilişkilerini geliştirmek amacıyla eşiyle birlikte Aziz&Gwen Sancar Vakfı'nı

kurarak ABD'nin Kuzey Carolina eyaletinde "Carolina Türk Evi" isimli bir öğrenci misafirhanesi açtı.

Sayfa | 14


BİR YAZAR ve BİR KİTAP

Uçurtma Avcısı - KhaledHosseini

Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk...

Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın

dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan

ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik

azınlığa, Hazaralara mensuptur. Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve

kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında

Emir ve babası ülkeyi terk edip California'ya giderler. Emir böylece geçmişinden

kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından

kopamaz.

KHALED HOSSEİNİ KİMDİR?

Dünyaca ünlü usta yazar KhaledHosseini ( Halit Hüseyni) 4 mart 1965 yılında Afganistan’da doğmuştur.

Aslen Tacikistanlı olup gerçek mesleği ise doktorluktur. Şu anda ise ABD vatandaşıdır kendisi. Yazarın ilk

kitabı olan Uçurtma Avcısı 2003 senesinde okuyucuyla buluşmuştur. Bu kitabıyla yazar tüm dunyada

okunma rekorları kırıp, pek çok ülkede en çok satanlar listesine girmeyi başarmıştır. Diğer romanı Bin

Muhteşem Güneş ise 22 mayıs 2007 senesinde piyasaya çıkmıştır.

için.

HAYVANLAR ÂLEMİ

KOALA

1. Koalalar günde 20 saate kadar uyuyabilirler

2.Koala bear (Koala ayısı) olarak bilinen bu minnoşlar, aslında yavrularını

keselerinde taşımalarıyla daha çok kanguruya benziyorlar

3. Koalalar aynı zamanda mükemmel birer yüzücülerdir

4. Yanaklarında, daha sonra yemek için yaprak biriktirirler <3

5. Ağaca sarılarak durmalarının sebebi, sıcak yaz günlerinde ferahlayabilmek

6. Avustralya’daki koala nesli tükenme tehlikesi altında. Çünkü buradaki koala nüfusunun yarısında

chlamydia denilen bir enfeksiyon var

7. Bir koalanın beyninin ağırlığı, vücut ağırlığının sadece %0.2’si kadardır.

Sayfa | 15


GÜNCEL TEKNOLOJİ

‘Nanoteknoloji Nedir?

Nanoteknoloji; atomların ve moleküllerin en küçük birimlerini

ifade etmek ve maddeyi atomik boyutu ile kontrol etmek amacı ile

kullanılmaktadır. Atom üstüne atom koyarak yeni maddeler

oluşturmayı ve mevcut maddelerin moleküler yapısını

değiştirerek yeni maddeler oluşturma çalışmalarını içermektedir.

Eğer doğadaki atomik dizilim taklit edilebilir ya da

kopyalanabilirse atomlar hareket ettirilebilir ve böylece birçok

farklı madde oluşumu sağlanabilir… Bu düşünce günümüzde

nanoteknolojiye olan ilgiyi artırmakla beraber bu alandaki çalışmaları da hızlandırmıştır. Birçok

dalda mevcut sınırlar kaldırılabilir ve kömür gibi bir maddenin molekülleri değiştirilerek elmas elde

edilebilir.

Nanoteknoloji Nerelerde Kullanılır?

Nanoteknolojinin alanı oldukça geniştir ve genişlemektedir. Günümüzde fizik, kimya,

biyoloji,bilgisayar,malzeme bilimi,elektronik gibi alanlarda kullanımının yanında, tıp alanında da

oldukça çarpıcı gelişmelere imkan sağlamaya başlamıştır.Gelişmekte olan bir teknolojidir,kısıtlı

sayıda uygulamaları olsa da gelecek adına çok daha geniş yelpazelere yayılacağı ortadadır .

Bu teknolojiyle üretilebilecek birçok mikroskobik aygıtlar belki de damarlarımızda dolaşacak ve

birer uzman gibi tedavi sağlayacaklardır. Nano boyuta sahip yapıların fiziksel özelliklerini

anlaşılması ile yeni bir nanoskopik dünya ile bir köprü kurulabilir.

Nanomateryallerin üretimi ile birlikte çok daha dayanıklı ulaşım araçları ve kirlenmeyen,

paslanmayan eşyalar;hatta kendi kendini temizleyen giysiler üretilebilecektir.

Nanoteknolojinin Hayatımıza Etkileri Nelerdir?

Şu bir gerçek ki nanoteknoloji gelecekte insanlığın kökten değişimlere hazırlıklı olması gerektiğini

şimdiden birçok uygulaması ile göstermektedir. Herkesin kendi bilgisayarını ürettiği ve emirler

verdiği sistemler düşleyelim. Atomların sonsuz kere tekrar tekrar dönüştürülebilir olması ile birlikte

sermayeler, para birimleri, ticaret hayatı ne şekilde şekillenir;bunlar da merak konusudur.Bilim

adamlarının hayal ve bilgi dünyasına açık birçok yenilikle, belki de doğada taklit edilemeyen hiçbir

şey kalmayacak.Maddelerin nano dünyalarının makro dünyalarından farklı olduğunu

düşündüğümüzde kimyasal birçok reaksiyonun da açığa çıkma olasılığı doğmuş olacaktır.

Nanoteknolojinin Yararları Nelerdir?

Daha az maliyet ve daha fazla üretim sağlanılabilir. Yaşam kalitesinin artmasında önemli bir

etkendir. Daha sağlıklı ve güvenli bir yaşam sunar. Zaman ve maliyet kaybı en az seviyelere

düşebilir.

Türkiye’de Nanoteknoloji Çalışmaları

Türkiye Bilim Merkezleri Vakfı Bilim Merkezi’nin bir nanoteknoloji atölyesi bulunmaktadır.

Ülkemizde şuanda bu alandaki önemli adımlar artırılmakta ve çalışmalar sürdürülmektedir.

TÜBİTAK’ın 2023 Vizyon Programı’nda da nanoteknoloji çalışmaları için bir yol haritası

oluşturulmuştur. Bilkent Üniverisitesi’nin Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi (UNAM) bu

alanda büyük bir gelişim sağlamaktadır. Türkiye’nin her yerinden araştırmacılar bu kurumdan

yararlanabilmektedir. Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü,TÜBİTAK,MAM gibi merkezler de bu

araştırmalar için yeterli donanıma sahiptir. Türkiye’de şuan nanoteknoloji alanında 13 yeni

nanoteknoloji şirketi vardır.

Sayfa | 16


Deney : Havanın Varlığı

EĞLENCELİ DENEYLER

Deneyin adı : Bardak boş mu

Deneyin konusu : Havanın varlığı

Deneyin amacı : Havanın varlığını kavrayabilme

Deneyin araçları: Selpak, su,kap,bardak

Deneyin yapılışı : – Kaba su doldurulur.

– Bardağa selpak yerleştirilir.

– Bardak suya ters batırılır.

– Sonuç gözlenir.

Deneyin sonucu: Bardağı çıkardığımızda selpağın ıslanmadığını görürüz. Çünkü ; hava bardağın

içinde yer kaplar.Suyun içine girmesine izin veremez. Hava vardır. Çevremiz havayla doludur.

Hava her yerde vardır. Bulutlar, sıcaklıklar, rüzgar havanın varlığını gösteren olaylardır.

Hava ise sadece Dünyamızda atmosfer olduğu için vardır.

Deney : Havanın etkisi

Deneyin adı : Bardağın hareketi

Deneyin konusu : Havanın etkisi

Deneyin amacı : Havanın etkisi fark edebilme

Deneyin araçları: Su, bardak, kağıt

Deneyin yapılışı : – Bardağa su doldurulur.

– Kağıt bardağa yapıştırılır.

– Bardak değişik yönlere tutulur.

– Sonuç gözlenir.

Deneyin sonucu: – Su bardaktan dökülmedi.

– Hava her yönde etki eder.

Deney 4: Isınan hava

Deneyin adı : Kağıdın hareketi

Deneyin konusu : Isınan havanın hareketi

Deneyin amacı : Isınan havanın hareketini kavrayabilme

Deneyin araçları: Mum , helezonik kağıt

Deneyin yapılışı : – Mum yakılır yere koyulur.

– Kağıt s şeklinde kesilir.

– Kağıt mumun yükseğine asılır.

– Sonuç gözlenir.

Deneyin sonucu: – Mumdan yükselen hava kağıdı döndürür.

– Isınan hava yükselir.

Sayfa | 17


SAĞLIKLI YAŞAM

Dengeli Beslenmenin Önemi

Dengeli beslenmenin insan sağlığına etkileri nelerdir?

Dengeli beslenen kişiler aşağıdaki özellikleri

göstermektedirler

hastalanmaz, besinlerden aldığı güçle hastalıklara karşı

dirençli olur.

üksektir.

sık hastalanır. Zeka geriliği ve davranış bozuklukları

görülebilir.

Çalışma verimi fazlalaşır.

beslenen kişilerin bedensel ve ruhsal gelişimleri yerindedir.

e dengeli

ağlıklıdır.

beslenme ise gelişimi hızlandırır.

Kısaca dengeli beslenen insanların vücudunda büyüme, gelişme ve çalışmasında herhangi bir

sorunla karşılaşmaz.

Vücudumuzun ihtiyacı olan protein, yağ, karbonhidrat, vitamin, mineral ve suyun ihtiyacımız

ölçüsünde alınması gerekir. Bu besinlerden ne kadar alınması gerektiğini aşağıdaki besin

piramidinden inceleyebilirsiniz.

Besin piramidinde en fazla alınması gereken tahıl gurubu besinlerdir. Bunlarda karbon hidrat

miktarı fazladır. En az tüketilmesi gereken besinler ise yağlı ve tatlı besinlerdir.

Bazı çocukların kızartma veya et ürünü besinleri sevdiklerini biliyoruz. Bunlarla beslenen kişilerde

sağlıklı beslenmemektedir. Kızartılmış ürünler sağlık açısından önemli bir risk oluşturmaktadır.

Fazla karbonhidrat alımı şişmanlığa neden olur. Fazla miktarda et tüketimi gut hastalığına neden

olmaktadır. Su ve lifli gıdaların az alınması kabızlık gibi hastalıklara neden olur. Bu nedenle bütün

gıdalar vücudumuz için önemlidir.

Sayfa | 18


BESLENME DOSTU OKUL

Sayfa | 19


HİKÂYELER

Çoban ve Elma Ağacı

Yaşlı çoban sürüsünü otlatmak için yaylaya çıktığında tepeye yakın bir elma ağacının altında

dinlenir ve eğer mevsimiyse, onunla konuşarak:

"Hadi bakalım evladım, derdi. Bu ihtiyarın elmasını ver artık".

Ve bir elma düşerdi, en güzelinden, en olgunundan. Yaşlı adam sedef kakmalı çakısını

çıkartarak onu dilimlere ayırır ve küçük bir tas yoğurtla birlikte ekmeğine katık ettikten sonra,

babasından kalan Kur'an'ını okumaya koyulurdu.

Çoban, bu ağacı yirmi yıl kadar önce diktiğinde sık sık sular, bunun için de büyükçe bir güğüme

doldurduğu abdest suyundan geriye kalanı kullanırdı. Elma ağacının kökleri, belki de bu sularla

kuvvet bulmuş ve kısa sürede serpilip meyve vermeye başlamıştı. Çoban o zamanlar henüz

genç sayıldığından şöyle bir uzandı mı en güzel elmayı şıp diye koparırdı. Fakat aradan geçen

bunca yıl içinde beli bükülüp boyu kısalmış, ağacınkiyse bir çınar gibi büyüyüp göklere

yükselmişti. Ama boyu ne olursa olsun, ağaç yine de yavrusu değil miydi? Onu bir evlat

sevgisiyle okşarken :

"Ver yavrum, derdi, gönder bakalım bu günkü kısmetimi."

Ve bir elma düşerdi hiç nazlanmadan, yıllar boyu hiçbir gün aksamadan.

Köylüler, uzaktan uzağa gözledikleri bu hadiseyi birbirlerine anlatıp yaşlı çobanın veli bir zât

olduğunu söylerlerdi.

Yaşlı adam, ağacın altında dinlenip namazını kıldığı bir gün, yine elmasını istedi. Ancak

dallar dolu olmasına rağmen nedense bir şey düşmemişti. Sonra bir daha, bir daha tekrarladı

isteğini. Beklediği şey bir türlü gelmiyordu. Gözyaşları, yeni doğmuş kuzuların tüylerini andıran

beyaz sakalını ıslatırken, ağacın altından uzaklaşıp koyunların arasına attı kendini. Yavrusu,

meyve verdiği günden bu yana ilk defa reddediyordu onu. İhtiyar çobanın beli her zamankinden

fazla bükülmüş, güçsüz bacakları da vücudunu taşıyamaz olmuştu. Hayvanlarını usulca toplayıp

köye doğru yöneldiğinde, aşağıdaki caminin her zamankinde daha nurlu minarelerinden

yankılanan ezan sesiyle irkildi birden. Yeniden doğmuştu sanki çoban. Birşey hatırlamıştı.

Çocuklar gibi sevinerek ağacın yanına koştu ve ona şefkatle sarılırken :

"Canım" dedi, hıçkırıp ağlayarak.

"Benim güzel evladım, mis kokulum. Şu unutkan ihtiyarı üzmeden önce neden söylemedin, bu

günün Ramazan'ın ilk günü olduğunu ?"

Sayfa | 20


İLGİNÇ BİLGİLER

Mobilyaların yerlerini değiştirdiğinizde halıların üzerinde iz bırakır. Bu izleri yok etmek için izlerin

üzerine bir parça buz koyun ve erimesini bekleyin. Daha sonra üzerinde elektrik süpürgesini

gezdirin. İzden eser kalmadığını göreceksiniz.

Bez pabuçların temizlenmesi sorun oluyor ise pabuçları bir yastık kılıfının içerisine koyun. Kılıfın

ağzını kapayın ve çamaşır makinesinde yıkayın. Yeni gibi olacaklardır.

Satın aldığınız plastik ve cam eşyaların üzerine yapıştırılan etiketlerden kurtulmak için etiketin

üzerine yemeklik margarin sürün ve 15 dakika bekletin. Bir bez ile ovalayıp yıkayın. Üzerinde hiç

bir leke ve çizilme oluşmayacaktır.

Satın aldığınız ayakkabılar ayağınızı sıkıyor ise onları bir kaç dakika buhara tutun.

Gözlüğünüzün vidası çok çabuk çıkıyorsa vidayı takmadan önce,vidanın gireceği deliğe renksiz

oje damlatın. Vidayı öyle takın.

Eğer ayaklarınız çok ısınıp şişiyorsa onları saatlerce sıcak suda bekletmeyin, aksine kolonya ile

ovalayın. Bilekleriniz ve ayaklarınız şişmeyecektir.

Fermuarlı giyeceklerinizi çamaşır makinesine koymadan önce kapalı olup olmadığını kontrol edin.

Açıksa zedelenebilirler.

Üst üste koyduğunuz bardaklar yapışıp çıkmıyorsa bir leğenin içerisine koyun. Üstteki bardağın

içerisine buz koyup leğenin içerisine yavaş yavaş sıcak su koyun. Bardakların kolayca çıktığını

göreceksiniz.

Halıdaki sigara yanıklarından, yanık yerler üzerinde zımpara kağıdı ile dairesel hareketler yaparak

kurtulabilirsiniz.

Makasınızı bilemek istiyorsanız, zımpara kâğıdı kesin.

Buz kalıplarınızı su ile doldurmadan önce bölmelere portakal, limon ve dilediğiniz meyve

parçacıkları yerleştirirseniz dekoratif buzlar elde etmiş olursunuz.

Sayfa | 21


TARİHİ KİŞİ ve OLAYLAR

Seyit Onbaşının Yaptıkları;

Çanakkale Savaşları'nda Deniz Savaşları yapılırken Seddü'l-bahir açıklarında olan düşman

gemileri Morto Koyu ile Seddü'l-bahir tepesini sürekli bombardıman altına alarak Türk mukavemeti

giderek azalmaya başlamışlardı. Kendilerini Allah'ın korumasına bırakıp Türk birlikleri şehitlik

mertebesine ulaşmayı çok istediklerine, kaçmak yerine son çabalarına kadar mücadele etmişlerdir.

Bu arada bir İngiliz gemisinden atılan büyük bir bomba Morto Koyu sırtlarındaki bir topçu birliğimizi

toptan yok etmiştir. İçlerinde sadece Seyid Ali Çavuş sağ olarak kurtulmuştur. Çavuş etrafındaki

gördüğü manzara karşısında duyduğu üzüntü ile dünyada eşi olmayan az görülebilecek bir olay

gerçekleştirmiştir. Duyduğu üzüntü ve acı ile normalinde üç kişinin bile çok zor kaldırabileceği 257

kiloluk bombayı olduğu yerden tek başına kaldırdı, taşıdı ve topun namlusuna sürerek ateşlemiştir.

Bu mermiyi göndereceği yeri biliyordu.

Queen Elizabeth gemisinin bacasından

içeri girerek gemiyi ortadan ikiye ayrılarak

batmıştır. bu olayda, 257 okkalık koca

mermiyi kaldırmış ve doğaüstü gücünü

göstermiştir.

Seyit Ali Onbaşı ile birçok menkıbeyi Mehmet İhsan Genişçan, eserlerinde şöyle dile

getirmiştir;

"Ne hikmetse bataryada tek top ayakta kalırken, ama onun da vinci kırık olduğundan mermileri

namluya bir türlü süremiyorlardı. Yüzbaşı Hilmi Bey, etrafında birilerinden yardım almak

düşüncesiyle bataryadan uzaklaştığı esnada Niğdeli Ali ve Koca Seyit ümitsiz ve hayli perişan

vaziyette ne yapacaklarını düşünüp duruyorlardı. "Ulu ve yüce Allah'tan başka hiçbir güç kuvvet

yoktur ki", duasını Seyit'in ağzından nur tanesi gibi adete damla, damla dökülmeye başlamıştır.

Seyit Ali, bu duayı defalarca üst, üste okumuştur. Bu Allah'a yalvarışı şüphesiz hiç kimsenin ettiği

dualara benzemiyordu.

Aşk ile feryat etmesi ve 257 okkalık top mermisini kucaklayarak omuzuna alması birdenbire

olmuştur. Demir basamakları tam üç kez inip çıkmıştır. Yanında bulunan Niğdeli Ali, Seyit'in

göğsünden ve omuzundan gelen kemiklerinin çatırdamasını duymuştur. Hayret ediyor, dehşet

içinde bakıyordu. Topun namlusuna sürülen üçüncü mermi ile savaşın kaderini bu şekilde

değiştiren ve olay yaratmış oldu. İngilizler'e ait "Ocean" adlı zırhlı, bu merminin vuruşuyla korkunç

yara almıştır. Aynı günde ve saatlerinde Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevki Kumandanı Cevat

Paşa, Ödül almıştır. Seyit'e onbaşılık rütbesini veren kumandandır.

Merminin bir defa daha kendi huzurunda kaldırmasını istemiştir. Bunun üzerine Seyit Onbaşı,

Cevat Paşa'ya ardından şu cevabı verir; "Ben bu mermileri kaldırırken kalbim, Allah'ın feyziyle

doldu. demiştir. Ancak bu kuvvetin sırrı olarak o anda bana gelen Allah'ın ihsan buyurduğu bir

vergiydi dedi. Bu ağırlığı kaldıracak kadar bir rütbeye varmışsam bu duayla Allah'ın rızası ile

olmuştur diye konuşmuştur. Ancak şimdi bunu kaldırmam mümkün değildir kumandanım".

Sayfa | 22


AHLAKİ DEĞERLER

Doğruluk

Tam doğru, yani sıddık olabilmek için:

1- Doğru sözlü olmalıdır. Zaruret olmadıkça tarizli ve imalı konuşmamalıdır. Büyüklerden birisi

zalimlerden kaçıp, Habib-i Aceminin bir odasına girip saklandı. Zalimin zulmünden kurtulmak için

yalan söylemek caiz olduğundan, (Soran olursa yok dersin) dedi. Biraz sonra zalimler gelip

sordular: (İçerde...) diye cevap verdi. İçeriyi iyice aradılar. Bulamayıp oradan ayrıldılar. (Niye böyle

yaptın?) diye sordu. Habib-i Acemi, (Yalan söyleseydim, ikimiz de helak olmuştuk. Doğru

söylemenin bereketiyle ikimiz de kurtulduk) diye cevap verdi

2- Doğruluk için niyette ihlas şarttır. Şayet davranışlarda nefsin arzuları karışırsa, bu niyetten ihlas

kalkar. Bu kimse yalancı olur.

3- Azminde doğru olmalıdır. Mesela, (Allahü teâlâ bana şu malı verirse veya şu makama

geçersem, şu hizmeti yaparım) diyen kimse, o mala veya o makama sahip olunca, zaruretsiz

sözünde durmazsa, azminde doğru değildir.

4- Verdiği sözde durmalıdır. Hz. Enes bin Malik anlatır: Amcam Nadr’ın oğlu Enes, Bedir

savaşında Resul-i Ekremin yanında savaşa katılamadığına çok üzüldü. (Eğer Allahü teâlâ, beni bir

savaşa kavuşturursa, bütün gücümle savaşacağım) diye karar verdi. Ertesi yıl Uhud savaşına

katıldı. Sad bin Muaz bunu görünce, (Ne o, nereye gidiyorsun?) diye sorduğunda, (Uhud dağının

ardında Cennetin kokusunu aldım. Cennete gidiyorum) dedi. Öyle savaştı ki, şehit olduğunda

vücudunda seksenden fazla yara vardı. Bacısı, (Tanınacak hâli kalmamıştı. Ancak elbisesinden

onu tanıyabildim) dedi.

5- Doğru iş yapmalıdır. İçi ile dışının bir olması adalettir. İçinin dışından iyi olması fazilettir. İçi

dışına uymayan insana doğru denmez.

Büyükler buyuruyor ki:

Doğruluk emanettir. Yalancılık hıyanettir. (Hz. Ebu Bekir)

Oğlum, yalandan sakın, o serçe eti gibi tatlıdır. Ondan az kimse kurtulur. (Lokman Hakim)

Allah indinde en büyük hata, yalan konuşmaktır. (Hz. Ali)

Yalancı ile cimri Cehenneme girer. Fakat, hangisi daha derine atılır, bilmem. (Şabi)

Doğru ile yalan, biri diğerini çıkarıncaya kadar kalbde boğuşur. (Malik bin Dinar)

İçi dışına, sözü işine uymamak, nifaktandır. Nifakın temeli ise yalandır. (Hasan-ı Basri)

Eshab-ı kiram indinde yalandan daha kötü bir şey yoktur. Çünkü, onlar, yalanla imanın bir arada

bulunamıyacağını bilirlerdi. (Hz. Âişe)

İstikamet [her işte daimi doğruluk], kerametten üstündür. (Seyyid Abdülhakim Arvasi)

Hz. Lokmana, (Bu dereceye ne ile kavuştun?) diye sual ettiler. (Doğruluk, emanete riayet ve bana

gerekmeyeni bırakmakla) diye cevap verdi.

Sayfa | 23


KULLANILAN TEKNOLOJİK ÜRÜNLER

Kağıdın Üretilmesi

Kağıt, hayatımızın vazgeçilmez bir parçasıdır. Kağıt yassılaştırılmış ve birbirine geçmiş olan bitki

liflerinden oluşmaktadır. Bunu yapmak için genel olarak tahta veya pamuk gibi ürünler

kullanılmaktadır. Kağıdın yapımı, bir tane bitkiyi liflerine indirgeme ve onları aynı hizaya getirme

aşamasından sonra yapıştırıcı, pigment ve mineral dolgularla kaplamadan ibarettir.

Kağıdın Aşama Aşama Yapılışı

İlk aşama ağacın kesilmesidir. Kağıdın hammaddesi ağaçtır. Ağaç kesilip kütük haline getirilir.

Kabuğunun soyulması ; kütük haline getirilen ağacın kabuğu, iç kısıma zarar vermeden soyulur.

Hamur Haline Getirme ; Bu işlemde, ağacı, suyun içinde gevşek lifler haline getirilir. Kabuğu

soyulmuş olan kütükler öncelikle küçük küçük parçalara ayrılır. Daha sonraki aşamada bir

öğütücünün içerisinde kimyasal maddeler karıştırılır. Bu sayede ağaçtaki lifleri bir arada tutmaya

yarayan ligni adındaki madde çözülür.

Bu aşamadan sonra hamur beyazlatılır.

Karıştırma İşlemi ; Elimizdeki hamur karıştırılır. Yani karıştırıcıya girer. Burada hamur kağıdın

kalitesini arttırmaya yarayan maddeler eklenir. Bu maddeler ; çin kireci gibi beyaz dolgu maddeleri

olabilir, suya dayanması için kullanulan renk pigmenteleri olabilir. Karıştırıcıda lifler pürüzsüz bir

hale getirilir.

Sıvı halde bulunan hamur depolandığı yerden yürüyen bir bendin üstüne dökülür. Bu işlemin

amacı hamuru sudan arındırmak için yapılır.

Suyu alınan hamur silindir yardımı ile sıkıştırılır.

Ek silindir hamuru sıkıştırma işlevine devam eder. Bu işlemden sonra elimizdeki hamur sudan

kurtulur ve düzleşir.

Daha sonra hamur sıcak silindirlerin arasından geçirilerek kurutulur.

Sayfa | 24


İLLERİMİZ

TRABZON

Muhteşem Tarihiyle Trabzon; 4000 yıllık tarihi geçmişiyle,

Roma ve Bizans dönemlerini yaşayan, Fatih Sultan Mehmet’in Fethettiği,

Yavuz Sultan Selim’in Valilik yaptığı, Kanuni Sultan Süleyman’ın doğduğu,

Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün üç kez ziyaret ettiği şehir,

Kent merkezi kuzeyde denizden, güneyde Boztepe’nin üzerine kadar düzgün olmayan teraslar halinde yükselir.

Değirmendere, Kuzgundere (ya da Tabakhane) ve Zağnos dereleri yerleşimi güneyden kuzeye derin boğazlarla bölmüştür.

Tabakhane ve Zağnos dereleri arasında kalan ve düzgün olmayan yüksek bir masa formundaki alan üzerinde, kentin bilinen

eneski yerleşim kalıntıları tespit edilmiştir. İşte bu nedenle Trabzon adının eski Grekçe masa ya da trapez/yamuk biçimi

karşılığı olarak “trapezos” kelimesinden geldiği görüşü ağırlık kazanmaktadır. Trabzon adına, Trapezos olarak ilk kez,

Yunanlı komutan Kesnophon tarafından kaleme alınan, M.Ö. 4. Yüzyılda geçen olayların anlatıldığı “Anabasis” adlı antik

kaynakta rastlanmaktadır.

İyon kökenli Miletoslular Batı Anadolu’dan sonra M.Ö. 7. Yüzyılda Karadeniz’e de gelerek kıyılarda koloni kentleri

kurmuşlardır. Trabzon da, merkezi Sinop olan bu kolonilerin arasında sayılmaktadır ve birçok araştırmacı, kentin ilk kuruluşu

olarak bu dönemi göstermektedir. Oysa Kolkhlar, Driller, Makronlar gibi yerli kavimler Trabzon civarında çok daha önceden

beri yaşamaktaydılar.

Aynı yüzyılda Karadeniz Bölgesi Kafkasya’dan gelen Kimmerler ve onların ardından İskitlerin akınlarına uğramıştır. Ancak

bu akımların kolonilerin kuruluşundan önce mi yoksa sonra mı olduğu konusu tartışmalıdır. M.Ö. 6. Yüzyılda ise Trabzon

Perslerin egemenliğine girerek, Pont Kapadokyası adı verilen satraplık içinde kalmıştır.

Makedonya Kralı Büyük İskender M.Ö. 334 yılında tüm Anadolu’da Pers hakimiyetine son vermiştir. İskender’in ani

ölümünden sonra oluşan karışıklık sırasında Pont satrabı II. Ariantes’in oğlu Mithridates, yerli halkın desteğiyle Karadeniz’de

Pontus Devletini kurmuştur. Trabzon, M.Ö. 280 yılında merkezi Amasya olan Pontus devletinin sınırları içinde kalmıştır.

M.Ö. I. Yüzyılda batıda güçlenen Romalılar Anadolu’yu da işgal etmeye başlamışlardır. Roma kralı Pompeius’un Pontus

Kralı V. Mithridates’i Kelkit vadisinde bozguna uğratması üzerine Pontus Krallığı dağılmıştır. Böylece Trabzon , M.Ö. 66

yılında Roma yönetimine girmiştir. Roma’da Avgustus’la birlikte M.Ö. 27 yılındanitibaren imparatorluk dönemi başlamıştır.

Avgustus’un idari düzenlemesi sonucu Trabzon, Pontus Polemoniacus adı verilen vasallık içinde yer almış, İmparator Tiberius

zamanında (M.S. 14-37), diğer bir idare bölüm olan Kapadokya Eyaleti sınırları içinde kalmıştır. İmparator Nero döneminde

ise (54-68) serbest kent olma ayrıcalığına kavuşturulmuştur. Trabzon bu dönemde “ünlü” ve “zengin” kent tanımlamasıyla

tarihçilerin kitaplarında yer alır. Roma İmparatorluğunun doğu sınırının savunmasına önem veren Vespasian zamanında (69-

79) Trabzon, Kapadokya -Galatya Eyaletine dahil edilmiştir.

Ünlü Roma İmparatoru Hadrian Döneminde (117-138) tüm imparatorlukta olduğu gibi Trabzon’da da önemli imar

etkinliklerinde bulunulmuş, birçok dini ve askeri binalar ile yollar, su kemerleri ve yakın zamana kadar kalıntıları görülebilen

yapay bir liman inşa edilmiştir Hadrian’dan sonra Trabzon’un parlak dönemi sona ermiş, 244 yılında para basma yetkisi

elinden alınmıştır. Roma Döneminde basılan Trabzon sikkelerinin ön yüzlerindeRoma İmparatorlarının büstü olmakla

birlikte, arka yüzlerinde Pontus Krallığı döneminden beri süregelen kendi mitolojik figürlerine yer verilmiş ve Grekçe yazı

kullanılmıştır.

Trabzon, 276 yılında tüm Doğu Karadeniz Bölgesine akınlar yapan Gotların saldırısına uğramış, bu saldırıda tüm kent yakılıp

yıkılmıştır. Roma İmparatorluğunun son dönemlerinde 4. Yüzyılın başında Diocletian Maximian, Constantinius ve

Galerius’tan oluşan dörtlü idare zamanında Trabzon’da yeniden bir takım imar etkinliklerinde bulunulduğunu Trabzon

Müzesindeki Latince bir kitabeden anlıyoruz.

Roma İmparatorluğu 395 yılında ikiye ayrılınca Trabzon, merkezi İstanbul olan Doğu Roma / Bizans İmparatorluğunun

sınırları içinde kalmıştır. Bizans İmparatoru Justinianus (527-564) Trabzon’da kent surlarını restore ettirerek yeni bir imar

etkinliğini başlatmıştır. Heraclius zamanında (610-641) imparatorluk askeri bölgelere ayrılmaya başlanmış, Trabzon,

Teophilos zamanında (829-842) kurulan Khaldia Temasının merkezi olmuştur.

Müslüman Araplar 8. Yüzyılın başlarından itibaren Anadolu’ya düzenledikleri baskınlarda Doğu Karadeniz ve Trabzon’a

gelmişlerdir.

Sayfa | 25


Bizans İmparatorluğunun 1204 de IV. Haçlı seferleriyle gelen Latinlerin eline geçmesi üzerine, imparator I. Andronikos

Komnenos’un İstanbul’dan kaçan torunları Alexios ve David, Gürcü Kraliçesi Tamara’nın da yardımıyla Trabzon’da 1204

yılında bağımsız olarak Komnenos Krallığını kurmuşlardır. Anadolu Selçukluları ile evlilik bağı oluşturarak ve vergi

ödeyerek siyasi varlıklarını sürdürebilen Komnenos Krallığı, I. Manuel Komnenos zamanında (1238-1265) en parlak

dönemini yaşamıştır. Gümüşhane’deki gümüş madenlerinin etkisiyle de ekonomik olarak güçlenen Manuel I’in sikkeleri

üzerinde “en mutlu” ünvanı yer almaktadır.

I. Bayezid’in 1398 de Samsun yöresini almasından sonra Trabzon Komnenos Krallığı Osmanlı Devletine yıllık vergi ödemek

zorunda bırakılmıştır. David Komnenos, iktidarı döneminde (1458-1461) vergi ödemeyi durdurarak, önceden ödediklerini de

Akkoyunlu Devleti Sultanı Uzun Hasan aracılığıyla geri istemiş, Osmanlılara karşı Avrupa’daki büyük devletlere ittifak

önerisinde bulunmuştur. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmet’in öncülüğündeki Osmanlı Kuvvetleri Bölgeyi kuşatarak, 1461

yılında Trabzon’u ele geçirmiş ve Komnenosların egemenliğine son vermiştir.

Trabzon, Osmanlı Döneminde önce eyalet ve sancak olarak şehzade ve mutasarrıflar tarafından idare edilmiştir. İlk sancak

beyi Hızır Bey’dir. 1470 yılında sancak beyliği küçük yaşta Şehzade Abdullah’a verilmiş; Abdullah, annesi Şirin Hatunla

birlikte 1479 yılına kadar Trabzon’da yaşamıştır. Yavuz Sultan Selim de şehzadeliği sırasında (1491-1512) Trabzon’da

Sancak Beyi olarak bulunmuş, sonradan Kanuni ünvanı alacak olan oğlu Sultan Süleyman burada doğmuştur.

Trabzon 16. yüzyılda, merkezi Batum olan Lazistan Sancağı ile birleştirilerek eyalete dönüştürülmüş ve bu yeni idari birimin

merkezi olmuştur. 1867 yılında Trabzon’da büyük bir yangın çıkmış, bir çok kamu binası da bu sırada yanmış ve kent daha

sonra yeniden düzenlenmiştir. 1868 yılında vilayet olmuş, merkez sancağı dışında Lazistan, Gümüşhane, Canik Sancakları

da buraya bağlanmıştır.

Birinci Dünya Savaşı sırasında, Ruslar Trabzon’a saldırır (14 Nisan 1916). Trabzonlulardan oluşan vurucu güçler (Milis), bu

saldırı sırasında gerilla savaşı verirler. Bu sıralarda, cepheye gönderilmek üzere Hamidiye Zırhlısının desteğinde Trabzon

Limanına gelen cephane Trabzonlu gençlerce büyük bir heyecan içinde boşaltılıp Maçka’ya taşınır.

Çaykara’da Sultan Murat Yaylasında (10 Haziran 1916), Of’ta Baltacı, Arsin’de Yanbolu Derelerinde Ruslara karşı başarılı

savaşlar verilmiş, ancak o yıllardaki koşullar altında düşmanın Trabzon’a girmesine engel olunamaz ve Ruslar 14 Nisan l916

yılında Trabzon’a girer. Rusların Trabzon’da kaldığı bir yıl, on ay, on günlük süre içinde özellikle Rumlar ve Ermeniler, yerli

halka büyük işkenceler yaparlar; sayısız insan öldürürler.

1917′de Rusya’da “Bolşevik Devrimi” olur, Çarlık Yönetimi yıkılır. Bunun üzerine Rus ordusunda büyük bir panik başlar.

Bu Rusların Trabzon’dan çekilmesine de yol açar. Öte yandan, batıdan doğuya doğru kayan ve Karadağ’da toplanan Türk

Çeteleri, Akçaabat’a inerek Yüzbaşı Kahraman Bey’in komutasında üç koldan Trabzon’a doğru yürürler ve 24 Şubat 1918

tarihinde Trabzon’a girer.

Ulu Önder Atatürk, Cumhuriyet döneminde Trabzon’a üç kez gelir; 1924, 1930 ve 1937 yıllarında, ilk geldikleri 15 Eylül

1924 günü, Trabzonlularca “ATATÜRK GÜNÜ” olarak kabul edilir ve bu kendisine bir telle bildirilir.

Sayfa | 26


TARİHİ ŞAHSİYETLERİMİZ

Nasreddin Hoca Kimdir?

Nasrettin Hoca, 1200’lü yıllarda Konya yakınlarındaki

Akşehir’de yaşadığına inanılan mizahi bir figürdür. Komik

hikayeleri, anektodları, özlü sözleri ve fıkralarıyla

hatırlanan Nasreddin Hoca aynı zamanda felsefi kişiliği de

olan bir bilgedir.

Osmanlı’nın hakim olduğu coğrafyanın büyük kısmında

bilinen Nasrettin Hoca, bir çok ulus tarafından da

sahiplenilmektedir.

Her sene 5-10 Temmuz tarihlerinde Akşehir’de Nasrettin

Hoca adına bir festival düzenlenir.

Eskişehir Sivrihisar’da doğduğu, daha sonra Akşehir’e

yerleştiği rivayet edilir. 1275-76 veya 1285-86 yılları

civarında Akşehir’de vefat ettiği, kabri olduğu tahmin edilen

ve daha sonra da kabir olarak düzenlenmiş mezarı da burada bulunmaktadır.

Afgan’lardan İranlılar’a, Özbek’lerden Araplar’a kadar pek çok halk tarafından sahiplenilen

Nasrettin Hoca, Hoca, Molla, Hacı, Efendi gibi lakaplarla anılır.

Orta Asya’da Efendi lakabıyla bilinen Nasrettin Hoca’nın Özbek, Azeri veya Uygur kökenli olduğu

düşünülmektedir.

Evrensel ve zaman tanımaz fıkra ve hikayeleriyle Nasrettin hoca insan ilişkilerine yaptığı mizahi

vurgularla yalnızca Türk değil dünya edebiyat tarihinin önemli bir figürü olup 1996-1997 yılları

UNESCO tarafından Uluslararası Nasrettin Hoca yılı ilan edilmiştir.

Sayfa | 27


Bilmeceler Ve Cevapları

Elde yapılır, kulağa asılır. (küpe)

Kağıt üzerinde dans eder, silgi hatalarını siler. (kalem)

Minicik doğar, anne sütü ile doyar. (bebek)

Gece olur yakarız, gündüz olur kapatırız. (lamba)

Bize ışık verir, biraz sonra erir. (mum)

Gökten yağar kar değil, ses çıkarır taş değil, yuvarlaktır top değil, bilin bakalım bu nedir? (dolu)

Çıt çıt çalışır, kurulunca bağrışır. (çala saat)

Benim bir hayvanım var, kuyruğundan uzun burnu var. (fil)

Kuyruğu var at değil, kanadı var kuş değil. (balık)

Ağzı var odun yutar, bacası var duman tüter. (soba)

Bağlarım yürür, çözerim durur. (ayakkabı)

Karşıdan baktım al, ağzıma aldım bal. (kiraz)

Salkımda tane tane, tadı da pek şahane. (üzüm)

İnek verir bizlere, afiyet olsun sizlere. (süt)

Yolun altından gider, yayalar pek rahat eder. (alt geçit)

Altında dört teker, üstünde yük çeker. (araba)

Bir kapaklı, çok yapraklı, içinde bilgi saklı. (kitap)

Hayvanların yuvası, ağaç doludur orası. (orman)

Toprağın altında yaşar, bahçede delik açar. (köstebek)

Yer altında yuvası var, fırça gibi dikeni var. (kirpi)

Ne canı var ne kanı, beş tanedir parmağı. (eldiven)

Gözlerime takarım, etrafıma bakarım. (gözlük)

Dört ayağı var yürümez. (masa)

Uzaktan baktım hiç yok, yakından baktım pek çok. (karınca)

Ben giderim o gider, güneşte beni izler. (gölge)

Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane. (nar)

Bahçede kırda dolaşır, evini sırtında taşır. (kaplumbağa)

Uzun yoldan kuş gelir, ne söylese hoş gelir. (mektup)

Gökte gördüm bir köprü, rengi var yedi türlü. (gök kuşağı)

Sayfa | 28


SON

Sayfa | 29

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!