06.01.2023 Views

Z.SIRALI (1)

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

2022

2023

şehrin

öteki

Öğrenci

İnisiyatifi

sakinleri

k e n t a r a ş t ı r m a s ı . . .

tat

T A T V A N Ş E H İ T M E H M E T A L İ K I L I Ç

A İ H L


Şehrin

Öteki

Sakinleri

Hazılayanlar

Ali Getirici

İsmail Tayşan

Roveda Onur Issı


ŞEHRİN ÖTEKİ SAKİNLERİ

İ Ç İ N D E K İ L E R

Bulgular

Çalışmalar

Belgeler

Röportajlar

Alıntılar

Akademik Metinler

Makaleler

Derlemeler

Editörden... 4.

Ali GETİRİCİ

Tatvan'da Sokak Hayvanlarına Bakış. 5-6.

Roveda Onur ISSI

Neden mi? 7.

İsmail TAYŞAN

Öğrenciler Karne Veriyor. 10-12.

Röportaj, Mehmet Emin GEYLANİ

Her Şeyden Önce Ben Bir Anneyim. 21-23.

Röportaj, Sevda ÖZTÜRK

Bu İşte Devam Etmek Gönüllülük İster. 27-29.

Röportaj, Mehmet ŞAHTUNÇ

Tatvan'da Bir Hayvansever. 43-44.

Röportaj, Cem AKÇAY

Akademik...

HAYVAN HAKLARINA BAKIŞ. 13-20.

Halil YILMAZ

KONTROLLÜ-BAŞIBOŞ(SOKAK) HAYVANLAR(I) 25-26.

Emre CUMALIOĞLU

EKOLOJİK DENGE BAĞLAMINDA HZ. PEYGAMBER’İN

SÜNNETİ İLE HAYVAN HAKLARI EVRENSEL

BEYANNÂMESİ’NİN KARŞILAŞTIRILMASI. 31-42.

Fethullah YILMAZ

Biz Bize

Ş E H İ R Ç A L I Ş M A S I

TÜRKİYE’DE HAYVANLARA YÖNELİK ŞİDDETİN

HAYVAN HAKLARI KORUMA KANUNU KAPSAMINDA

DEĞERLENDİRİLMESİ. 45-47.

Filiz KIROĞLU

NEDEN HAYVAN HAKLARI? 48-50.

MertVan & Partners Ekibi


editörden

mesaj

2 2 0 4 - A L i s e Ö ğ r e n c i l e r i A r a ş t ı r m a P r o j e l e r i

Y a r ı ş m a s ı k a p s a m ı n d a g e r ç e k l e ş t i r i l e n b i r ç a l ı ş m a

‘ Ş e h r i n Ö t e k i S a k i n l e r i ’ . B u d e r g i i s e s ö z k o n u s u

s o s y a l b i l i m s e l a r a ş t ı r m a n ı n s o s y a l s o r u m l u l u k

ç a l ı ş m a s ı n a e v r i l m e g i r i ş i m i n i n b i r b a s a m a ğ ı . B u

n e d e n l e p r o j e b a ş l ı ğ ı i l e d e r g i b a ş l ı ğ ı n ı n a y n ı

o l m a s ı n d a b i r b e i s g ö r m e d i k . B i r d e f a y a m a h s u s

o l a r a k ( e n a z ı n d a n ş i m d i l i k ) k a r ş ı n ı z d a y ı z .

‘ Ö t e k i ’ o l a r a k i m a l ı b i r g ö n d e r m e d e b u l u n d u ğ u m u z

s o k a k h a y v a n l a r ı . H e m e n h e r g ü n k a r ş ı l a ş t ı ğ ı m ı z ,

k i m i m i z i n s ü r e k l i g ö r d ü ğ ü i ç i n a r t ı k g ö r m e z d e n

g e l d i ğ i ( n e g a r i p b i r d u r u m ! ) , k i m i m i z i n g ö r m e k

i s t e m e d i ğ i , k i m i m i z i n m a d d i - m a n e v i f e d a k a r l ı k t a

b u l u n d u ğ u , k i m i m i z i n u m u r s a m a m a k l a k a l m a y ı p

k u r t u l m a y a ç a l ı ş t ı ğ ı c a n l ı l a r . Ö ğ r e n c i l e r i m i z t a m

o l a r a k b u r a d a n y o l a ç ı k t ı l a r . N e d ü ş ü n ü y o r u z ? N a s ı l

b a k ı y o r u z ? N e b i l i y o r u z ? N e k a d a r f a r k ı n d a y ı z ?

N e y e i n a n ı y o r u z ? S o k a k h a y v a n l a r ı i ç i n

g e r ç e k l e ş t i r i l e c e k b i r ç a l ı ş m a n ı n b u s o r u l a r ı n

a r a ş t ı r ı l m a s ı y l a s o s y a l e t k i s i n i n a r t t ı r ı l a b i l e c e ğ i n e

i n a n d ı l a r .

B u ç a l ı ş m a d a ö ğ r e n c i g ö r ü ş l e r i n i , a r a ş t ı r m a

ö z e t l e r i n i , ş e h i r i ç i n ö ğ r e n c i l e r i n d ü z e n l e n m i ş

o l d u ğ u k a r n e y i , s o k a k h a y v a n l a r ı k o n u s u n d a

g e r ç e k l e ş t i r i l m i ş r ö p o r t a j l a r ı , k o n u y l a i l g i l i h u k u k ,

i l a h i y a t , s o s y o l o j i g i b i a l a n l a r d a y a z ı l m ı ş a k a d e m i k

m e t i n l e r d e n a l ı n t ı l a r ı b a k ı ş ı n ı z a s u n d u k . S o k a k

h a y v a n l a r ı s o r u n u n u n s o k a k h a y v a n l a r ı n ı n s o r u n u

o l d u ğ u k a d a r , b e l k i d e d a h a f a z l a i n s a n l a r ı n s o r u n u

o l d u ğ u n u ; d a h a d o ğ r u s u i n s a n l a r ı n ( İ ) n s a n o l m a

s o r u n u o l d u ğ u n u f a r k e t m e n i z t e m e n n i s i y l e …

Ali GETİRİCİ


ROVEDA ONUR ISSI

ÖĞRENCİ

TATVAN'DA

SOKAK

HAYVANLARINA

BAKIŞ

''Burada konu edineceğimiz şey ise şehrin

problemleri. Daha doğrusu, özel olarak, sokak

hayvanları meselesi.''

Şehir hayatı zamanımızın göz ardı edemeyeceğimiz bir

gerçeği. Bu gerçek düşüncemizden alışkanlıklarımıza,

tüketim şekillerimizden üretim modellerimize,

kullandığımız araçlardan beslenme tarzımıza ve hatta

hayattan beklentilerimiz ve umutlarımıza değin etkisini

gösteriyor. Burada konu edineceğimiz şey ise şehrin

problemleri. Daha doğrusu, özel olarak, sokak hayvanları

meselesi.

Hukuk, ahlak, inanç, tarih, felsefe… Elbette sokak

hayvanları meselesi pek çok farklı açıdan ele alınabilir.

Biz, birkaç öğrenci olarak, Tatvan’da yaşayan insanların

sokak hayvanlarına bakış açılarını, sokak hayvanları ile

ilgili hukuki mevzuat bilgilerini, sokak hayvanları için

gerçekleştirilen faaliyetler konusundaki farkındalık

düzeylerini vb. tespıt etmeyi; elde ettiğimiz verileri de

kullanarak sokak hayvanları problemine dikkat çekmeyi

amaçladık. Bu açıdan farklı başlıklarda soru içerecek

şekilde anket oluşturup 402 vatandaşa ulaştık. Yine anket

uygulamasına ek olarak hayvanseverlerle görüşmeler

gerçekleştirdik. İşte, okuduğunuz bu yazı sizleri

rakamlara, tablolara, grafiklere boğmadan yaptığımız

çalışmalar sonucu elde ettiğimiz verileri paylaşmayı

amaçlıyor.


Çalışmamızın ilk boyutunda elde ettiğimiz verileri şu

şekilde özetleyebiliriz: Hayvanların duygu ve bilinç sahibi

canlılar olduğu, hakları bulunduğu ve bu hakların

yasalarla korunması gerektiği gibi ifadelere katılan

insanların oranı ciddi şekilde yüksek olsa da katılmayan

insanların çoğunluğu ‘yetersiz’ gelir durumuna sahip

olduğunu; çalışmadığını yahut iş aradığını belirtmektedir.

Gelir ve çalışma durumu değişkenleri kadar anlamlı

olmasa da ‘yaş’ değişkenine bağlı olarak, özellikle 55-64

ve 65-+ yaş gruplarında sokak hayvanlarına bakış

olumsuz yönde değişmektedir.

Çalışmamızın bir diğer boyutunun özeti ise şu şekildedir:

Sahip olunan kültürün, gelenek, örf, inanç gibi

boyutlarıyla, insanların sokak hayvanlarına karşı daha

duyarlı olması için teşvik edici olduğunu düşünen insanlar

nispeten çoğunlukta olsa da genç yaş gruplarında,

özellikle de öğrencilerde yerel yönetimin yeterli ve gerekli

çalışmalar gerçekleştirmediği ve insanların çoğunluğunun

sokak hayvanları konusunda duyarsız olduğu algısı

saptanmıştır.

Üçüncü boyut ise özetle: Katılımcıların yaşı, eğitim

durumu ve gelir durumu, hayvan hakları konusunda

bireysel ve topluluk olarak sorumluluk alma niyetleri

üzerinde anlamlı etkiye sahiptir. Bir başka ifade ile yaş,

eğitim ve gelir farklılığı bireylerin hayvanlara yönelik

faaliyet niyetlerini etkilemektedir. Ekonomik koşulları

iyileştiği takdirde sokak hayvanlarının yaşam koşullarının

iyileştirilmesi için daha fazla sorumluluk alacağını belirten

insanlar ciddi bir çoğunluğa sahiptir. Eğitim ve gelir

durumu arttıkça katılımcıların sokak hayvanları için

sorumluluk alma ve faaliyetlere katılma niyetleri artarken,

yaş değişkeni dikkate alındığında üst yaş gruplarında söz

konusu niyetlerde düşüş olduğu görülmektedir.

Bu boyutlara ek olarak sokak hayvanlarının yaşadığı

problemler söz konusu olduğunda insanlar en önemli

problemlerin ‘beslenme’, ‘barınma’ ve ‘insan faktörlü

problemler’ olduğu konusunda hemen hemen aynı

görüştedir. Bu problemlerden beslenme ve barınmanın

kolay yoldan çözülebileceği düşünülürken insan faktörlü

problemin en güç problem olduğu ifade edilmektedir.


NEDEN Mİ?

İSMAİL TAYŞAN

ÖĞRENCİ

Elinizdeki bu çalışma her ne kadar sosyal bilimsel

bir araştırmanın ortaya çıkardığı bir ürün gibi

gözükse de özelinde öğrenimini ve sosyal bilincini

okul duvarlarının dışına taşırmak isteyen

öğrencilerin amatör de olsa bir sosyal sorumluluk

projesidir.

Neden mi böyle bir çalışma? Sadece kendini var

etmeye çalışan, öteki gördüğünü yok sayan bir

bilincin eksik olduğuna inanıyoruz.

Neden mi böyle bir çalışma? Ahlakın bir bütün

olduğunu; erdemin sadece insanın insana bakışına

değil; doğaya ve diğer canlılara bakışına da

yansıyacağını düşünüyoruz.

Neden mi böyle bir çalışma? Şehri paylaştığımız ve

‘sokak hayvanları’ dediğimiz canlılarla ortak bir

tarihimiz olduğunu biliyor, onların bizimle

yaşamasında, yani sokak hayvanları olmasında

sorumluluğumuz olduğunu kabul ediyoruz.

Neden mi böyle bir çalışma? Şehrimizle, birlikte

yaşadığımız insanlarla, taşıdığımız kimlikle gurur

duymak istiyoruz.


Ş E H R İ N

Ö T E K İ

S A K İ N L E R İ

Tatvan

Ş E H R İ N

K A R N E S İ

Sokak Hayvanlari

b i r ö ğ r e n c i e t k i n l i ğ i . . .

2 0 2 2 ŞEHİT

MEHMET

ALİ KILIÇ

AİHL

2 0 2 3


Ş E H R İ N

Ö T E K İ

S A K İ N L E R İ

Tatvan

Bilgi

Bilinç

Farkınadalık

7

Toplumsal

Kültürel Algı

4

Niyet

Dilek

Temenni

8

Yerel

Yönetim

Algısı

4

Şehrimizde vatandaşların büyük bir çoğunluğu sokak hayvanlarının, insanlardan

farklı düzeylerde de olsa duygu sahibi canlılar olduğunu, onların da insanlar gibi

hakları bulunduğunu ve bu hakların yasalarla korunması gerektiğini

düşünmektedir. Özellikle genç nüfus içinde bu oran en yüksek seviyededir. Orta

yaş ve üzeri için yapılacak çalışmalar şehrin notunu daha iyi hale getirecektir.

Kültürümüzün gelenek, örf, inanç gibi boyutlarıyla sokak hayvanları için

sorumluluk almamızda teşvik edici olduğuna inanan şehir halkı, iş insanların

duyarlılıkları, aldıkları sorumluluklar ve gerçekleştirdiği bireysel ya da topluluk

çalışmaları başlıklarına gelince maalesef olumsuz görüş belirtmektedirler. Bu

algının değişmesi için gerek bireysel gerek topluluk halinde etkili çalışmaların

düzenlenmesi gerekmektedir.

Ekonomisi daha iyi hale gelse, ciddi ve samimi çalışmalara şahit olsa, etkili ve

ciddi dernekler kurulsa, yerel yönetim daha iyi projeler üretse sorumluluk

alabilecek çok fazla insan var. Özellikle gençler ve eğitimli insanlar çok olumlu.

Ve bu açıdan şehrin yüz akı kadınlar…

Tatvanlılar yerel yönetimin sokak hayvanları politikaları konusunda karamsar.

Onlar yerel yönetimin imkanlarının sokak hayvanları için yeterince

kullanılmadığı, ciddi ve vatandaşların da katılabileceği projeler yapılmadığı,

yapılan çalışmaların ise yeterince duyurulmadığı görüşündeler. Yerel yönetim

kısa vadede öğrencilerin, eğitimli insanların ve gençlerin de katılabileceği

projeler üretir ve çalışmaları görülür, fark edilebilir kılmayı başarırsa zayıf notun

düzeleceğine eminiz.

Hayvansever

Notu

5

2022-2023

Bu notu hayvanseverler verdi. Bu nedenle yorum da onlara ait.

Öğrenci Faaliyeti

Ş E H İ T M E H M E T A L İ K I L I Ç A İ H L


RÖPORTAJ

Ocak, 2023

TATVAN

ŞEHRİN 'ÖTEKİ'

SAKİNLERİ ADINA

ÖĞRENCİLER KARNE

VERİYOR.

Bu röportajda Tatvan Belediye Başkanı Sayın Mehmet Emin

GEYLANİ ile birlikteyiz. Hem hazırladığımız karneyi şehri

temsilen ona sunacak hem de sorularımızı yanıtlamasını rica

edeceğiz.

Ö

ncelikle biz öğrencileri geri çevirmeyerek röportaj yapma

talebimize olumlu yanıt verip bizleri ağırladığınız için

samimi bir şekilde teşekkür ediyoruz. İlk soru olarak kaç

yıldır Tatvan Belediye Başkanlı görevini yürütmekte

olduğunuzu sorabilir miyiz?

31 Mart 2019 tarihinde bu göreve başladım. Nasip olursa, 3

ay sonra görevde 4 yılı tamamlamış olacağım.

Tatvan Belediyesi’nin genel olarak sokak

hayvanlarına bakışı ve bu konu üzerine

politikaları hakkında neler söylemek

istersiniz?

Tatvan Belediyesi, sokak hayvanlarıyla ilgili

yaptığı çalışmaları ve sahip olduğu olanakları

düşündüğümüzde, sadece Bitlis’te değil,

bölgemizde değil, Türkiye’deki örnek

belediyelerden biridir. Türkiye’deki en iyi

hayvan hastanesi Tatvan’ımız da yer alıyor. Bu

hastane Muş’tan Hakkari’ye, Artvin’e, hatta

Konya’ya değin hizmet veriyor. O boyutta bir

ekibimiz var. Hastanemiz ameliyathanesinden

ekipmanlarına tam teşekküllü bir hastane ve

orada sadece sokak hayvanlarına değil; vahşi

doğadaki hayvanlara da tedavi


Belediyemiz hem doğasever hem hayvanseverlerle

sürekli etkileşim halinde. Ne vakit bir proje için bize

gelinse her türlü destek olmaya çalışıyoruz. HAYTAP

ile işbirliği içinde çalışmalar yapıyoruz. İnsanların

hayvanlar için bize ulaşabileceği 7/24 aktif çağrı

merkezimiz var. Faaliyet alanımızı ve etki çevremizi

sürekli genişletiyoruz. Bu açıdan çalışmalarımızın

gayet olumlu olduğunu düşünüyorum ve aldığımız

tepkiler de bu yönde.

gerçekleştiriliyor. Belediyecilik anlayışımızda sokak

hayvanları ilçe sınırımızı bile aşan bir gündeme

sahip. Faaliyet alanımızı her çalışmamızla daha da

genişletiyoruz.

Biraz da sokak hayvanları ile ilgili ne tür faaliyetler

yürüttüğünüz, hangi projeleri gerçekleştirdiğiniz

üzerine konuşalım. Akabinde çalışmalarınızı nasıl

değerlendirdiğinizi, aldığınız tepkileri öğrenmek

isteriz.

Sahipsiz hayvanların kısırlaştırılması, aşılarının

düzenli yapılması, hasta ve yaralı hayvanların tedavi

süreçlerinin gerçekleştirilmesi ve müdahale

ettiğimiz her hayvanın kayıt altına alınması öncelikli

görevlerimizden. Kayıt altına aldığımız hayvanlar

nerde, nasıl biliyoruz. Bu, tedavi ve rehabilitasyon

etkinliğimizi arttırıyor. Hem şehir içinde uygun

noktalara hem de doğaya hayvanların

beslenebilmesi adına sürekli mama bırakıyoruz.

Burada, hazırlayıp Bakanlığa sunduğumuz

projeden bahsedeyim: Beslenme sorununu uzun

vadeli çözebilmek adına kendi mama üretim

tesisimizi kuracağız. Bu tesiste artık ve atık

durumunda olan yiyecekleri hayvanlar için mamaya

dönüştüreceğiz.

Yine, insanların sokak hayvanlarına olumsuz bakışını

değiştirmek gibi bir amacımız da var. Bu açıdan

İlçemizde Milli Eğitim bünyesindeki okullarla iş

birliği halinde öğrencilerle sokak hayvanlarını

buluşturuyoruz. Ön yargıların, korkuların giderilmesi

ve yanlış bilgilerin düzeltilmesi için bunu gerekli

görüyoruz. Bazen sokak hayvanlarının saldırısına

uğrayan birinin olması, bazen sokak hayvanlarından

kaynaklanabilecek hastalık haberi insanların

korkmasına ve hayvanlara karşı olumsuz bir tavır

takınmasına sebep olabiliyor. Aşılama,

rehabilitasyon ve kayıt sistemi üzerinden bu

sorunların çözülebileceğini gösteriyoruz.

Tatvan genelinde yaptığımız araştırma

sonuçlarına baktığımızda hayvansever olup

konunun içinde olanlar Belediyemizin

çalışmalarını takdir ederken insanların büyük

çoğunluğunun yerel yönetimin sokak hayvanları

konusunda, maalesef, yeterli ve gerekli çalışmalar

gerçekleştirmediği düşüncesinde olduklarını

gördük. Sizce bu durum yapılan çalışmaların

yeterince duyurulamamasından mı

kaynaklanıyor? İnsanların söz konusu algıları için

neler söylemek istersiniz?

Maalesef bunun gerçeklikten uzak bir algı

olduğunu belirtmem gerek. Elbette çalışmalarımızı

herkese duyuramamış, insanları haberdar

edememiş olabiliriz. İnsanlar haberlerden, sosyal

medyadan etkilenerek bir tavır oluşturabiliyor.

Rehabilite edip aşılayıp kontrol ettiğimiz bir hayvanı

sokakta gördüğünde korku ve kaygı geliştirebiliyor.

Biz hayvanlarla ilgili çalışmalarımızı insanların

güvenliği ve sağlığını düşünerek gerçekleştiriyoruz.

''Tüm gençlere

kapımız her

zaman açık.''


Yine araştırma sonuçlarına baktığımızda bizleri

sevindiren bir durumdan bahsedelim. İnsanların

büyük çoğunluğu, özellikle de genç ve eğitimli

kesim, yerel yönetimin sokak hayvanlarının yaşam

kalitesini arttırmak adına ciddi projeler üretmesi

durumunda sorumluluk alıp destek olmaya

gönüllü olduklarını belirtiyor. Hazır fırsatını

bulmuşken sizden bazı vaatler duyabilir miyiz

acaba?

Biz sürekli gençlerle, aktivistlerle beraber hareket

ediyoruz zaten. Onlar bizim çalışmalarımızda

gönüllü oluyor, biz de onların çalışmalarında

malzeme sağlıyor, mama desteği veriyoruz. Tatvan

Belediyesi olarak şehre, insanlara, sokak

hayvanlarına katkı sağlayacak her projeyi

samimiyetle destekleriz. Bu açıdan tüm gençlere

kapımız her zaman açık.

Vaad konusuna gelirsek: Hayvan hastanemizin

kapasitesini arttırıyoruz, pek yakında hayata

geçirmeyi umduğumuz kendi mama tesisi projemiz

var. Önemsediğim bir diğer proje ise ‘Emekli

Hayvanlar çiftliği’. Bunlar gerçekleştiğinde Tatvan

tüm Türkiye’ye örnek olacak bir şehre dönüşecektir.

Röportaj talebimize olumlu cevap verip bizleri

ağırladığınız için tekrar teşekkür ediyoruz.

Öğrenciler olarak sokak hayvanları ile ilgili

çalışmalarda destekçi olduğumuzu bilmenizi

isteriz.

Teşekkür ediyorum. Ayrıca siz değerli öğrencileri,

böyle bir proje düşündüğünüz ve böyle çaba sarf

ettiğiniz için tebrik ediyorum Sizleri sevgiyle

selametliyorum…

Şehrin Öteki

Sakinleri


TBB Dergisi, Sayı 62, Sayfa: 212-229

HAYVAN HAKLARINA BAKIŞ

Halil YILMAZ

I.GİRİŞ

Son yıllarda dünyadaki ekonomik, toplumsal ve siyasal yapılanmalarda büyük değişmeler

yaşanmasıyla birlikte, bu değişimin kuramsal ve pratik gerekçelerini açıklamak açısından bazı

kavramlar anahtar rolü üstlenerek öne çıkmaya başlamıştır. Bu bağlamda bazı kavramlar, farklı

alanlara ilişkin sorunları gündeme getirmek bakımından baskın konuma gelmektedir. Çevre bu

kavramların başında gelmektedir. Geniş bir çevre tanımının içine, yeryüzünün tüm alanları ve

işleyen süreçlerinin girdiği söylenebilir. Bu alan ve sürecin içine, tüm canlı cansız varlıklar ile

canlı varlıkların eylemlerini etkileyen fiziksel, kimyasal biyolojik ve toplumsal etmenlerin girdiğini

kabul etmek gerekir.

Yeryüzü çevresinin bir unsuru olan hayvanların bazı haklara sahip olması ve bunların hukuk

alanında korunması düşüncesi görece olarak yeni olup, doğanın özgün yapısının bozulmasının

insan yaşamını doğrudan etkilemesi nedeniyle gündeme gelmeye başlamıştır. Çevrenin sahibi

ya da unsuru olan hayvanların korunmasının gerekliliği, hukukun genel amaçları içindedir.

Ancak, hayvanlar insanlar için mi yoksa çevrenin bir unsuru olarak mı korunmalıdır? İnsanı

evrenin merkezine oturtan çağdaş batı düşüncesi, insanı her türlü değer ve etkinliğin de kaynağı

olarak görmektedir. Bu nedenle hayvanlar, sırf etik değerler için mi, bir canlı kategorisi ve

doğanın ayrılmaz bir parçası olarak mı yoksa ekonomik geleceğe ilişkin çıkarlar böyle

gerektirdiği için mi korunması gereklidir sorusu yeniden sorulabilir.

II. HAYVANLARIN KORUNMASININ GEREKLİLİĞİ

Her gün binlerce canlı hayvan üzerinde gerçekleştirilen tıbbi ve kozmetik deneyler, spor

amacıyla yapılan avlanmalar, beslenme amacıyla yetiştirilen hayvanlara karşı yapılan

davranışlar, fabrikasyon üretimi canlı tavuklar, sirk ve hayvanat bahçelerinde tutulup hapsedilen

ve bazı davranışları yapmaya zorlanan hayvanların maruz kaldıkları eylemlerin, hayvanlar

açısından işkence boyutuna varması, okul ve araştırma enstitülerinde acı çekerek ölmesi

karşısında, insanlar etik düşüncelerle hayvanları koruma gereğini hissetmişlerdir.

Eski çağ insanları hayvanlara zalimce davranmakla birlikte, yine de onları tek başına varlıklar

olarak görmekteydiler. Ancak, sahip olunan hayvan sayısı arttıkça hayvanlar ayrı ayrı varlıklar

olarak görülmekten çıkarak sürü haline gelmişlerdir. Artan nüfusun beslenmesinde gerekli olan

gıdanın sağlanması, sürü olarak görülen hayvanların tüketimini bir endüstri kolu durumuna


Halil YILMAZ

getirmektedir. Böylece birbirinin neredeyse tıpa tıp aynısı biçiminde yetiştirilen hayvanların birer

canlı sebze gibi kesilip biçilmeleri insanların hayvanlar hakkındaki anlayış ve görüşlerinin

daralmasının da bir göstergesi olmaktadır.

Bütün bunların yanında, hayvanların korunması eyleminin altında yatan en önemli temel

düşüncelerden biri de deney hayvanlarına karşı yapılan davranışlardır. Deney hayvanlarının

yüzde 44’ü ilaç ve kimya sanayinde kullanılmakta, üzerlerinde yeni ilaç, kimyasal madde,

deterjan, temizlik maddeleri, yeni gıda maddeleri bağımlılık yapıcı maddeler denenmekte,

mücevherat hammaddesi olarak kullanılmakta hatta seks endüstrisine bile malzeme olmakta

dolayısı ile hayvanlara dayalı küresel endüstrinin boyutu milyarlarca doları bulmaktadır. Bu

konuda bazı rakamlar verilecek olursa, Amerika’da yılda; 50 bin kedi, 60 bin maymun, 200 bine

yakın köpek, 500 binden çok tavşan ve milyonlarca farenin bilimsel deneylerde kullanıldığı resmi

makamlarca açıklanmakla birlikte, bu rakamın 100 milyonun üzerinde olduğu tahmin

edilmektedir. Yine Fransa’da her yıl; 1.5 milyon hayvan bilimsel araştırmalarda, 3.5 milyon

hayvan ise gıda sanayiinde ve diğer araştırma kollarında öldürülerek tüketilmektedir. Alman

ekonomi bakanlığının verilerine göre 2001 yılında 2.1 milyon hayvanın araştırmalarda acı çektiği

ve öldüğü tahmin edilmektedir. Bu sayının bütün dünyada 300 milyonu aştığı iddia edilmektedir.

Ortaya çıkan bu rakamlardan çıkarılan sonuç, insanlığın hayvan kıyımı konusunda ne denli

ileriye gittiğini açıklamaktadır. Yukarıda verilen rakamlara, yollarda araç kazalarına maruz

kalarak ölen hayvanlar dahil değildir. Bu kazalar sonucu ölen hayvanların sayısı da

azımsanmayacak boyuttadır.

İnsanların insan olmaktan kaynaklanan hakları gündeme geliyor ve bu hakların korunması

konusu ne denli haklılık kazanıyorsa, ortada görünen işlem ve rakamlar hayvanların da hayvan

ve canlı olmaktan kaynaklanan hakları olduğu düşüncesini gündeme getirerek bu varlıkların

korunması gerektiğine haklılık kazandırdığı yolunda düşünceleri ortaya çıkarmaktadır.

III.HAYVAN HAKLARININ ÖZELLİKLERİ

Hayvanların maruz kaldıkları eylem ve işkenceler insanlarda hayvan haklarına ilişkin

düşüncelerin yoğunluk kazanmasına neden olmuştur. Bu düşünce 21-23 Eylül 1977 tarihinde

İngiltere’nin başkenti Londra’da, uluslararası hayvan hakları birliği ve bu birliğe bağlı diğer ulusal

birlikler tarafından hayvan hakları konusunda uluslararası bir toplantı yapılması sonucuna

götürmüştür. Bu toplantıda Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi adı altında bir bildirge

yayınlanmış, hayvanların da bir takım hakları olduğu açıklanmıştır. Bu bildirgede yazılı ilkeler

5199 sayılı Yasa’ya da aktarılmıştır (m. 4). Herhangi bir bağlayıcılığı olmayan bildirge 15 Ekim

1978’de ilan edilmiştir. Hayvanlara bir bildirge ile tanınan haklardan çıkan sonuçlara göre, klasik

olarak bildiğimiz insan haklarına göre bazı özellikler içerdiği görülmektedir. Şöyle ki; Hayvanlar


Halil YILMAZ

bir kişi olmadıklarına dolayısı ile hak talebinde bulunabilme ehliyeti olmadıklarına göre, onların

hakları insanlar tarafından korunur (5199 sayılı Yasa’nın 16/a maddesi). Hayvan hakları,

hayvanlara insanlar tarafından verilen hakları yansıtmaktadır. Hayvanlara verilen haklar onları

bireysel olarak korumaya yönelik olmayıp tür olarak korunmalarına yöneliktir. Hayvanlara

tanınan hakların bireysel olmaması bazen bu hakların belirsizliği sonucunu doğurabilir. Bir

hakkın varlığı ve kullanılmasındaki belirsizlik bu hakların ihlaline meşruluk zemini hazırlayan açık

kapı olabilmektedir. Hayvan hakları listelenmiş bir haklar dizgesi değildir. Bütün hayvanlar eşit

doğar ve en doğal temel hakları da yaşama hakkıdır (5199 sayılı Yasa’nın 4/a. maddesi).

Hayvanlara tanınan haklar, bütün canlıların yaşam topluluğunun ortak yaratılmış unsuru

olmalarının ve insanların doğayla uyum içinde yaşaması gerektiği gerçeğinin bir sonucudur.

Dolayısı ile ekolojik dengeyi sağlamayı amaçlamaktadır. Bu denge, insan merkezli olmaktan çok

çevre merkezli yaklaşımın bir görünüşüdür. Bu yaklaşımın bir neticesi olarak, insan da doğanın

bir parçasıdır.

Hukuksal ve normatif anlamda, insan hakkı gibi bir hayvan hakkından bahsedilemez.

Hayvanlar da insanlar gibi sevince, acıya, ağrıya, korkuya ve diğer duygulara sahiptirler. Maruz

kaldıkları şiddet ve keyfi davranışlara karşı korunmaları gerektiğine ilişkin bir temel hakka sahip

oldukları düşünülebilir. Bu nedenle hayvanlar üzerinde yapılan deneylerin etik değerlere uygun

olmadığı sonucuna varılabilir. Buna karşılık hayvan hakları, etik değerlerin belki de ekolojik

dengenin sağlanması ve sürdürülmesindeki insan çıkarlarının bir yansımasıdır. Yapılan

araştırmalar, hayvanlar hakkında yeni yetenekler keşfetse de, bütün bunlar insanlardaki ahlaki

değerleri güçlendiren unsurlar olmuştur. Hayvanlar bu hakların muhatabı değildir. Hakkın bir

irade ile kendisi dışında bir varlığa yöneltildiği göz önüne alınırsa, hayvan haklarının muhatabı

hayvanlar değil insanlardır.

IV.HAYVAN HAKLARI İLE İLGİLİ POZİTİF HUKUK DÜZENLEMELERİ

A. Dünyada

a. Geçmişte

İlk defa İngiltere’nin Amerika’daki Massachusetts kolonisinde 1641 yılında hayvan haklarına

ilişkin denilebilecek hukuksal düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemeye göre; “Hiç kimse,

genellikle insanların yararlandığı bir hayvana kötü davranamaz”. İngiltere’de parlamento üyesi

Richard Martin, hayvanların korunmasına ilişkin yasa teklifinde bulunmuştur. Almanya’da 1871

yılında çıkarılan ceza yasasında, hayvanlara işkence yapmak ve kötü davranmak yasaklanmıştır.

Yine Almanya’da Hitler döneminde 1933’de yapılan hukuksal düzenlemelere göre, bayıltmadan

hayvan kesimi yasaklanmıştır. 19. yüzyılda Saksonya krallığı, hayvanlara eziyet edenleri

cezalandıran bir yasa çıkarmıştır. Bu yasada; hayvanlara bilerek zarar verenlere 4 haftalık hapis


Halil YILMAZ

cezası verilmesi öngörülmüştür. Hollanda’da 1780’de çıkarılan yasaya göre, hayvanların sağlık ve

refahının korunması amaçlanmıştır.

b. Günümüzde

Bugün için Avrupa ülkelerinden; Almanya, Avusturya, Hollanda, İsveç ve İsviçre gibi ülkelerde

hayvanları korumaya yönelik yasalar vardır. Almanya’da yetkili makamlarca alınan kararlara

göre; besi hayvanlarının yetiştirilme koşullarının iyileştirilmesi amaçlanmıştır. Örneğin,

tavukların araçlarla nakillerinde 4 saatlik zaman sınırlaması getirilmiştir (5199 sayılı Yasa’nın 4/ı.

maddesi). Açık alanlarda doğal yaşamlarına uygun ortamlarda yetiştirilmeye başlanmıştır. Uzak

ülkelerden Yeni Zelanda’da 1996 yılında hükümetçe alınan kararlara göre; maymunların

barınma koşulları düzeltilerek güvence altına alınmış, primatlara işkence yapılması ve bunların

tıbbi araştırmalarda kullanılmaları yasaklanmıştır.

c. Uluslararası Antlaşmalarda

Kuşların Korunmasına Dair Uluslararası 1950 Paris Sözleşmesi (RG 17.12.1966), Su Kuşlarının

Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanların Korunmasına Dair 1971

Ramsar Sözleşmesi (RG 17.5.1994), Nesli Tükenmekte Olan Hayvan Ve Bitkilerin Ticaretine

İliş[1]kin 1973 Washington Sözleşmesi (4041 sayılı Yasa ile onay), Avrupa Yaban Hayatı Ve

Yaşama Ortamlarını Koruma Konusunda 1979 Bern Sözleşmesi (RG 20.2.1984), Uluslararası

Taşımada Hayvanların Korunmasına İlişkin 1968 Tarihli Avrupa Anlaşması, Tarımsal

İşletmelerdeki Hayvanların Korunmasına İlişkin 1979 Tarihli Avrupa Anlaşması, Akdeniz’in

Kirlenmeye Karşı Korunmasına Ait Sözleşme, Dünya Doğal Mirasının Korunmasına Dair

Sözleşme, Akdeniz’in Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol gibi uluslararası sözleşmeler

imzalanmıştır.

B. Türk Hukukunda

Türk hukukunda hayvanları korumaya yönelik temel yasalarda doğrudan bir hüküm yoktur.

Korumaya yönelik olarak TCK’nın 151, 181 ve 182. maddelerinde hüküm vardır. Dolaylı olarak

ise Anayasa’nın 56. maddesi ile 169. maddelerinde konuya temas edilmektedir. Bu konuda 5199

sayılı Hayvanları Koruma Yasası ise amacı ve konusu doğrudan hayvanlar olan özel bir yasadır.

VI. HAYVAN HAKLARININ YARARLANICILARI

1. Hayvanlar

Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamak hayvanların da hakkıdır. Yaşayan hayvanlar bu hakların

yararlanıcılarıdır. Ancak sadece yaşayan hayvanlar değil, henüz dünyaya gelmemiş olan gelecek

kuşak hayvanlar da bu hakların sahibidir. Hatta belki de denilebilir ki, son olarak çıkarılan 5199

sayılı Yasa’nın amacı bu gelecek kuşakları güvence altına almaktır. Bu yararlanıcıların birey mi


yoksa topluluk olarak mı yararlanıcı konumunda oldukları önemlidir. Hiçbir hukuksal

düzenlemenin hayvanlara kişilik kazandırmadığı göz önüne alınırsa, hayvanlar birey olarak değil

tür olarak bu hakkın yararlanıcıları durumundadırlar.

2. Bireyler

Hayvanların sağlıklı yaşamlarını ve iyi işlem görmelerini temin etmek, acı, ıstırap ve eziyet

çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını ve mağduriyetlerini önlemek, kendi aralarında ve

cansız çevreyle ilişkilerini bir düzen içinde yürüttükleri biyolojik, fiziksel ve kimyasal sistem içinde

yaşamlarını sürdürmeleri doğal dengenin sağlanması açısından gereklidir. Doğal dengenin

sağlanmasında bireylerin yararı vardır. Dolayısı ile hayvanlara tanınan haklardan bireylerde

yararlanıcı durumundadır.

Halil YILMAZ

VII. HAYVAN HAKLARININ SORUMLULARI

Hukuk düzeninin belirli bir kişi için tanıdığı hak, başka bir kişi için yükümlülük doğurur. Hak

sahibi hakka ilişkin yetkisini kullandığı takdirde bir başka kişi tarafından bu haktan kaynaklanan

yükümlülüğün yerine getirilmesi gerekir. Hayvanlara haklarının verilmesine ilişkin yükümlülüğü

kim yerine getirecektir? Hak iki süjeyi karşı karşıya getiren hukuksal bir ilişkidir. Hak sahibi olan

aktif süje ile bu hakkı yerine getirmekle yükümlü hale gelen pasif süje bu ilişkinin taraflarını

oluşturur. Hayvanlar kendilerine hak verilmekle hak ilişkisinde aktif süje haline getirilirken bu

hakkın karşısındaki pasif süjenin kim olacağı sorusu akla gelmektedir. Hayvanlara tanınan

hakkın karşısındaki pasif süje bazen devlet, bazen kamusal ya da özel topluluklar, bazen bireyler

bazen de bunların hepsidir. Hayvanlara tanınan haklar hayvanlar tarafından kullanılamadığı

dolayısı ile bunlar adına insanlar tarafından kullanıldığına göre, insanlar hayvanlar adına

insanlara karşı hak iddiasında bulunmuş olmaktadırlar.

1. Bireyler

Bireyler, çevrenin bir unsuru ve ayrılmaz parçası olan hayvanlara verilen zararlar nedeniyle

kendileri bir zarar gördükleri takdirde, ayrıca dava açma hakları mevcuttur. Kaldı ki çevreyi

korumak devletin ve vatandaşların ödevidir (AY 56, Çevre K. m. 3). Kimsenin sahibi olmayan

yabani hayvanların öldürülmesi ya da sakat bırakılması sonucu doğanın dengesinin bozulacağı

muhakkaktır. Zira, doğanın bütün unsurları başlangıçta bir denge halindeyken bu denge halinin

bozulması, doğadaki bir unsurun yok edilmesi başka zararlı unsurların çoğalmasını ya da

artması sonucunu doğurabilir. Bundan da bireyler zarar görebilirler. Örneğin tilki ya da

yılanların çok sayıda öldürülmesi ile farelerin artarak bitkilere zarar vermesi dolayısı ile çiftçilerin

bundan zarar görmüş olmaları mümkündür. Öyleyse, hayvanlara haklar verilmesinde ve yerine

getirilmesinde bireyler en başta gelen sorumlulardır.


Halil YILMAZ

2. Devlet

Bir ülkede uygulanmakta olan hukuk düzeni gerçek ve tüzel kişilerin hak ve sorumluluklarını

belirler. Dolayısı ile devlet yasama organı aracılığı ile hak ve yetkiler tanırken diğer kamu tüzel

kişiliğine sahip organları ile de bunun uygulanmasını sağlar. Bu anlamda 5199 sayılı Yasa’ya göre

idari para cezalarını vermek yetkisi Çevre ve Orman Bakanlığı’na aittir (m. 17). Bu yetki bakanlık

tarafından mahallin en büyük mülki amirine (vali, kaymakam) devredilebilir. Kamu organları

hayvan haklarının sağlanmasında mevzuatın kendilerine yüklediği görevleri yerine getirmekle

sorumludurlar (5199 sayılı Yasa 5/5).

3. Topluluklar

Yasa, çoğu kere evcil ya da yabani hayvan olmalarına bakmaksızın hayvanlara yapılan kötü

muamele ve davranışlardan söz etmekte ve bunları yasaklamaktadır. Örneğin; 21. madde de

“Bir hayvana çarpan ve ona zarar veren sürücü, onu en yakın veteriner hekim ya da tedavi

ünitesine götürmek veya götürülmesini sağlamak zorundadır” hükmünü getirmiştir. Bu eylemin

kasıtlı ya da taksirli bir eylem olduğu açık olmamakla birlikte yasanın trafik kazası sonucu

meydana gelen yaralanmaları amaçladığı anlaşılmaktadır. Sürücü kendisine yüklenen

sorumluluğu yerine getirmezse ne olacaktır? Buna karşı cezai yaptırım 28/m maddesinde

düzenlenmiştir. Bu cezai sorumluluğun yanında, yaralanan yabani hayvanın tedavisine ilişkin

giderleri kim talep edecek ve dava yoluyla kim takip edecektir? Yasa’nın 16/a maddesinde İl

Hayvan Koruma Kurulları’nın görevleri arasında, hayvanların korunması ve kullanılmasında

onların yasal temsilciliği nitelemesi ile yasada belirtilen görevleri yerine getirmek şeklinde

sayılmıştır. O halde bu kurullar istisnai hükümler saklı kalmak üzere, tazmini nitelikte dava ve

talepleri yerine getirecektir. Bu nedenle bir kısım kuruluşlar yasa ile bu konuda yükümlü

kılınmakla birlikte, toplum ve topluluklar da etik olarak hayvanların korunmasında sorumlu

konumundadırlar.

VIII. DEĞERLENDİRME

Doğadaki yaban hayatına ilişkin alanlar gittikçe daralmaktadır. Dolayısı ile buralarda yaşayan

hayvanların yaşama şansları da gittikçe zorlaşmaktadır. Yaşama alanları gittikçe daralan yabani

hayvanlar, kendi varlıklarından gelen yeteneklerini kullanamamaktadırlar. Bu durum onların

açlık ve yaşama zorlukları ile yüz yüze kalmaları anlamına gelmektedir. Buna karşılık ev

hayvanlarının sayısı gittikçe artmaktadır. Çünkü bu hayvanların varlık ve sayıları, insanların gıda

gereksinimleri açısından önemlidir. Diğer taraftan gittikçe kendi dünyası içinde yalnızlaşan fazla

gelire sahip olan ve sosyal ortamlardan gittikçe uzaklaşan insanoğlu, bazı ev hayvanlarını dost

edip onları besleyerek onlarla birlikte yaşamak gibi bir yol seçmekte, hayvanlar aşırı insani

davranış biçimlerine zorlanmaktadır. Örneğin Fransa’da 35 milyon ev hayvanı sayısının


Halil YILMAZ

10 milyonunu köpek, 7.5 milyonunu kediler oluşturmaktadır. Sahipleri bunların bakımı için her

yıl 30 milyar franklık bütçe ayırmaktadırlar. Bu konuda 378 milyon evcil hayvan barındıran

Amerika dünyada en çok evcil hayvanı barındıran ülkedir. Bu rakam nüfusun 100 milyon

üzerindedir. Bu hayvanlar için yiyecek üretimi konusunda pek çok fabrika kurulmakta, sağlık

kuruluşları ve bakım yuvaları oluşturulmaktadır. Bu nedenle evcil hayvanlara dayalı ayrı bir

endüstri kolu ortaya çıkmıştır. Evcil hayvan endüstrisi Amerika’da 35.9, İngiltere’de 3.9 milyon

doları bulmaktadır. Ülkemizde son olarak çıkarılan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Yasası da

daha çok evcil hayvanları koruyucu hükümler getirmektedir. Yabani hayvanlara yönelik bir takım

müdahalelerin (m. 7, 8, 9, 14) yasaklanmasına ilişkin hükümler getirilmiş, yapılan müdahaleler

sonucunda cezai yaptırımlar uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Ancak oluşan zararın tazminine

yönelik herhangi bir hüküm getirilmemiştir. Kişi kendi mülkünde olan hayvana zarar vermesi

halinde bu eyleminin cezai yaptırımları ile karşı karşıya kalmaktadır. Ancak bu kötü davranışa

maruz kalan hayvanın yeniden iyileşme ve eski güç ve sağlığına kavuşmasının sağlanması için

zarar verici eylemin failini tazminatla yükümlü kılan hüküm mevcut değildir. Bir kişinin

mülkünde olan bir hayvana karşı böyle bir davranışın üçüncü bir kişi tarafından

gerçekleştirilmesi halinde Borçlar Yasası’nın genel hükümlerine göre hayvanın maliki tazminat

talebi ile mahkemeye başvurabilir. Ancak, hayvanın maliki tarafından gerçekleştirilen kötü eylem

neticesi hayvanın sağlığına kavuşması için tazminat talep edileceğine ilişkin bir hüküm

bulunmadığı gibi ortada tazminat talep edebilecek kişi de yoktur. Yasadaki hükümler,

hayvanlara kötü eylemde bulunan kişiyi cezalandırmaya yönelik hükümler olup, hayvan

üzerinde ortaya çıkan zararın telafisine yönelik bir düzenleme mevcut değildir. Yasada

hayvanlara iyi davranışta bulunulması gerektiğine dair hükümler var ise de, bu hükümler varlık

sahibi kimselerin karşılığını ödemek suretiyle hayvanlara kötü davranışta bulunmasını önlemeye

yeterli hükümler değildir. Örneğin, hayvanları bir başka hayvan ile dövüştürmek (m. 11) suretiyle

büyük paralar kazanan kişilere verilecek idari para cezaları (m. 28/h) bu kişilerce ödenerek aynı

eylemin yapılmasına devam edilmesi mümkündür. Parasını ödüyorum o halde hayvanı

öldürebilirim şeklinde kötüye kullanılmasına yol açabilecektir. Diğer taraftan Yasa’nın 16/b.

maddesinde, il hayvanları koruma kuruluna, “... hayvanların korunması amacıyla her türlü

önlemi almak” yetkisi verildiği halde, alınacak önlemlere uymamanın yaptırımı cezai hükümleri

düzenleyen 28. maddede gösterilmemiştir. Kurulun aldığı önlemler kamu güvenliği, kamu

düzeni veya genel sağlığın korunması amacıyla alınmış ise bu önlemlerin yerine getirilmesine

ilişkin emirlere uymamanın yaptırımı 5236 sayılı Kabahatler Yasası’nın 32. maddesinde

gösterilmiştir. Bu idari para cezasına emri veren makam karar verecektir.


Halil YILMAZ

IX. SONUÇ

Aslında hayvan hakları insan haklarının ayrılmaz bir parçası, onun tamamlayıcısıdır. Zira,

Anayasa’nın 56. maddesi herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip

olduğunu belirterek çevre hakkının hukuksal dayanağını göstermektedir. Hayvanlar doğanın bir

unsuru ve dengesidir. Hayvanların kendilerine tanınacak haklar yoluyla korunması, doğanın

dengesinin korunmasını sağlayacak, doğadaki denge ise insan sağlığının ve hakkının korunması

anlamına gelecektir.

Çevre ve canlıların korunmasına ilişkin sorun bir kültürel kimlik sorunudur. Bu kültürel kimlik

sorunu doğa, toplum, insan, kültür bağını kavrayamayan, çevresini anlamaya yetecek kendi

çevresini oluşturamamış, dolayısı ile de çevre sorunlarının ne demek olduğunu anlayamamışlık

sorunudur. Bu nedenle kendi kültürel kimliğini yitirmiş, kendine özgü duyma, düşünme

yeteneğini kaybetmiş insanların çevre sorunundan da bahsedilemez.

İnsanoğlunun yeryüzü ve hayvanlarla kurulan ilişkisi her şeye rağmen ekonomik olmaktan

öteye gidememiştir. Çevreye ve canlılara ilişkin sorun insanın yaşadığı çağa ilişkin yaşama

sorunudur. Kendini tanımayan insanın çevresini tanımasından da söz edilemez. Dolayısı ile

ekonomik amaçlarına varmak ve doğaya egemen olmak için yürüttüğü mücadelede hayvanları

öldürüp yok edebilmektedir. Doğayla ve hayvanlarla sözleşmek yerine ekonomik amaçlarına

hizmet için kavgalı bir yaşam sürdürmektedir. Protagaras’ın, “her şeyin ölçüsü insandır”

ifadesindeki gibi, her şeye kendi ölçüsü ile bakan insanlar için, hayvanların korunması doğayla

ilgili bir sorun değildir. Yine insanlıkla ilgili bir sorundur.

Halil YILMAZ

TBB Dergisi, Sayı 62, Sayfa: 212-22


RÖPORTAJ

Aralık 2022, TATVAN

'Şehrin Öteki Sakinleri' adına röportaj

konuğumuz Sevda Hanım.

Sevda ÖZTÜRK

Okul Öncesi Öğretmeni

Müsadenizle röportaja şu şekilde

başlayalım: Neden sokak hayvanları?

Neden onlar için maddi yahut manevi

sorumluluklar alıyorsunuz?

Oldum olası hayvanlara karşı şiddet içeren

bir davranışım olmadı. Aksine, çocuk

olduğum zamanlarda bile soframızdan artan

yiyecekleri onlara taşırdım. Burada bir anımı

anlatmak isterim: Bir gün işten eve giderken

kapının önünde bir kedinin beklediğini

gördüm. Göz göze geldiğimizde öyle bir

bakıyordu ki; sanki yardım istiyordu. Onunla

bir insanmış gibi konuşmaya başladım ve

beklemesini, gidip ona yiyecek getireceğimi

söyledim. Eve çıkıp bir parça tavuk budu alıp

getirdim ve kedinin önüne bıraktım. Kedi

bıraktığım eti alarak hızlıca uzaklaşmaya

başladı. Neden bilmem, onu takip ettim.

Meğer kedi aç yavruları için yiyecek

arıyormuş. Aldığı et parçasını yavrularının

önüne bıraktı ve beslenmelerini izledi. Hem

çok etkilenmiş hem de çok üzülmüştüm. Her

şeyden önce ben de bir anneyim ve benim

de çocuklarım var. O günden sonra sokak

hayvanlarıyla sürekli ilgilenmeye başladım.

Hatta kızımın alıp getirdiği şiddete uğramış

bir yavru kedi ailemize katıldı ve on yıldır

bizimle birlikte yaşıyor. Beni bu yolda motive

eden en önemli etken annelik duygularımdır

diyebilirim.


Sokak hayvanlarıyla sürekli ilgilendiğinizi

ifade ettiniz. Buradan devam etmek

istersek, ne tür sorumluluklar alıyorsunuz?

Özellikle sokak hayvanlarının beslenmeleri

konusunda elimden geldiği ölçüde çaba sarf

ediyorum. Bu konuda ilgili kurumlara da

ulaşarak mama desteği alıyorum. Cadde ve

sokakları gezerek hayvanları besliyorum.

Yanında her zaman mama taşıyorum bu

sebeple. Ayrıca yaralı ve hasta sokak

hayvanları için de uğraşıyorum. Şahit

olduğum veya haber aldığım durumlarda

ilgili yerlere ulaşıyor, yetkililer hayvana

müdahale edene kadar bekliyor ve

sonrasında tedavi sürecini takip ediyorum.

Peki, çalışmalarınız sadece bireysel boyutta

mı gerçekleşiyor; yoksa, topluluk halinde

yürüttüğünüz çalışmalar da var mı?

Bizim toplumumuzda sokak hayvanlarına

karşı bilinçli ve duyarlı bir yaklaşımın yeni

yeni oluşmaya başladığını düşünüyorum. Bu

açıdan henüz sokak hayvanları için yapılan

çalışmalar daha çok bireysel boyutta

gerçekleşiyor. Elbette iletişim halinde

olduğum ve haberleşerek çalıştığımız bir

arkadaş grubumuz var.

Meselenin tam da içinde biri olarak, size

göre sokak hayvanlarının yaşadığı en bariz

problemler nelerdir?

Elbette en bariz problem beslenmeleridir,

diyebilirim. Bu konuda içinde

bulunduğumuz dönemin ekonomik koşulları

da zorluk yaratıyor. İlgili kurumlardan,

özellikle belediyemizden mama desteği

alsak da artan mama fiyatlarının pahalılığı

hayvanların beslenme ihtiyacına yardım

etmemizi zorlaştırıyor. Yine Tatvan’da kış

şartlarının çok sert geçmesi de sokak

hayvanlarını ciddi şekilde etkiliyor. Eskiden

müstakil veya kagir evler daha yaygındı. O

mimaride evin yanında yer alan depo, ambar,

odunluk gibi amaçlarla kullanılan yapılar

hayvanlar için sığınabilecekleri yerler

olabiliyordu. Şimdi yoğun apartmanlaşma bu

durumu ortadan kaldırdı. Hayvanların sert

iklim koşullarında sığınabilecekleri yerler çok

az. Bu konuda ben ve arkadaşlarım, özellikle

kediler için, kedi evi denilen yuvalar alıp

uygun yerlere yerleştiriyoruz. Ne var ki çoğu

ya çalınıyor ya da kırılıp atılıyor. Buradan

hareketle diyebilirim ki, sokak hayvanlarının

yaşadığı ve beni en çok üzen insanların

sebep olduğu sorunlardır.

Çalışmalarınıza diğer insanların ne tarz

tepkiler verdiğini sorsak?

İnsanların sokak hayvanlarına yaklaşım

konusunda giderek artan bir duyarlılıkları var.

Çöp konteynerları civarlarında, sahilin tenha

yerlerinde, sokaklarda hayvanların

yiyebilmesi için ürünler bırakılmış olduğunu

siz de görebilirsiniz. Yine de olumlu tepkiler

alabildiğimiz gibi olumsuz tepkilere hatta

şiddet içeren sözlü müdahalelere de maruz

kaldığımız oluyor. Kimisi ‘’Allah razı olsun,

sevabınızı arttırsın.’’ derken kimisi ise inancı,

bencilliği, duyarsızlığı gibi hususlar

üzerinden taciz edebiliyor. Her şeye rağmen

çabalarımızı sürdürüyoruz.

Sizin çözüm önerileriniz var mı?

Benim sokak hayvanlarının problemleri

konusunda düşündüğüm pek çok çözüm

önerim var aslında. Bunlardan ilk aklıma

gelen ve diğer sosyal problemlerde de

gündemde olan ‘sıfır atık’ projesine eşlik


edebilecek bir öneri. Biliyorsunuz, Tatvan’da

askeri kışla, hastane gibi pek çok yapı var. Bu

tarz yerlerle protokol imzalayıp yiyecek,

yemek artık ve atıkları kontrollü bir şekilde

alınarak güvenli bir şekilde doğrudan veya

işlenerek sokak hayvanlarının beslenmesi

için kullanılabilir. Bunun için uygun tesisler

kurulabilir. İnsanlardan kaynaklanan

problemler hususunda ise daha kuşatıcı

etkinlikler gerekmektedir. Hayvanlara

merhamet etmek gibi bir duyguya sahip

olmayan birçok insan var. Bu insanların dini

konudaki yetersiz bilgileri, hayvanlara karşı

olumsuz davranış ve tutumlara neden

oluyor diye düşünüyorum. Camilerde, Kur'an

kurslarında hocaların çocuklara ve

yetişkinlere kutsal kitabımız Kur'an-ı

Kerim'den ayetler ile örneklendirerek

açıklama yapmalarının son derece etkili

olacağına inanıyorum. Çocuklara hayvan

sevgisini anne-babaların vermesini

bekliyoruz ama ailede bu bilinç yoksa bu

sevgi de kazandırılamaz. Bana göre, büyük

küçük demeden, herkese bu bilinci

kazandıracak eğitimler gereklidir ve devletin

eğitim planları arasında olmalıdır. Aklıma

gelen bir başka husus da rehabilitasyon

merkezlerinde istihdam edilen personellerle

ilgili. Hayvansever olunmadan böyle bir işin

icra edilmesi çok zor ve sorunlara gebe. Bu

açıdan rehabilitasyon merkezlerinde

hayvanseverler ve gönüllülerin çalışması

gerektiğini düşünüyorum.

Biraz da yerel yönetim üzerine konuşalım

lütfen. Tatvan Belediyesi tarafından

yürütülen çalışmaları ve gerçekleştirilen

projeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Son zamanlarda sosyal medyada, haberlerde

pek çok olumsuz haberler duyuyoruz. Elbette

içimiz acıyor. Bu açıdan içinde yaşadığımız

şehirde bu tarz olumsuzluklara hiç şahit

olmadık. Barınaklara gittiğimizde,

rehabilitasyon merkezlerini gezdiğimizde

olumsuz bir durumla karşılaşmadık. Bilakis,

daha önce de belirttiğim gibi hasta ve yaralı

hayvanlara müdahalede olsun, hayvanların

rehabilite edilmesinde olsun, Belediye'nin

verdiği mama desteğinde olsun bizi

memnun eden bir durum söz konusu.

Özellikle belediye başkanımız Sayın Mehmet

Emin GEYLANİ Bey, Allah razı olsun, ne vakit

kapısını çaldıysak bizi geri çevirmedi ve

yardımcı oldu. Bu açıdan iyi bir belediye

başkanına sahibiz. Dediğim gibi,

ameliyathanesi ve yoğun bakım ünitesi ile

gerçekten bizi memnun eden bir

rehabilitasyon merkezi var şehrimizde. İlaç

konusunda ciddi sorunlar yaşamadık.

Kısırlaştırma politikaları da düzgün bir

şekilde uygulanıyor. Eksikliklerimiz var mı;

elbette var. Benim özellikle beklediğim proje

ise Sayın Mehmet Emin GEYLANİ Bey’in

‘Emekli Hayvanlar Çiftliği’ projesi. Umarım

kısa zamanda hayata geçer.


DÜNYA SOKAK

4 NİSAN

HAYVANLARI

GÜNÜ

Her yıl 4 Nisan, tüm dünyada

yaşamlarını oldukça zor koşullar

altında geçirmeye çalışan sokak

hayvanlarının durumuna dikkat

çekmek ve farkındalık oluşturmak

amacıyla “Dünya Sokak Hayvanları

Günü” olarak kutlanmaktadır.

Dünya üzerinde milyonlarca sokak

hayvanı bir yandan açlıkla,

barınmayla ve iklim koşullarıyla

mücadele ederken; diğer yandan da

ne yazık ki şiddet ve istismara maruz

kalmaktadır.

Dünyanın sadece bize ait

olmadığının, sokaktaki dostlarla aynı

yaşamı paylaştığımızın bilincinde

olmak, sokak hayvanlarının yaşadığı

sorunları çözebilmek için

yapabileceklerimizin en başında

gelir. Bu sebeple, onların haklarının

farkında olmak ve bu farkındalığı

yaymak için 4 Nisan Dünya Sokak

Hayvanları Günü kutlanıyor.


D.E.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi,

Prof. Dr. Şeref ERTAŞ’a Armağan, C. 19, Özel Sayı-2017, s. 593-595

MEDENİ HUKUKTA HAYVAN

HAKLARI VE HAYVANLAR

ÜZERİNDEKİ HAK

b. Kontrollü - Başıboş (Sokak) Hayvanlar(ı)

Bir ev hayvanının sorumluluğu gerçek ya da tüzel kişi veyahut bir kurum ya da kuruluş

tarafından üstlenilmişse, hayvanın bakımı, aşıları, periyodik sağlık kontrolleri yapılıyorsa, hayvan

işaretlenmiş, kayıt altında ise bu şekilde sahiplenilen ev hayvanına kontrollü hayvan denir (HKK

m.3/I/j).

Doç.Dr. Emre Cumalıoğlu

Kontrollü ev hayvanlarının karşısındaki grubu başıboş (sokak) hayvanlar(ı) (stray animals)

oluşturur. Başıboş hayvanlar; barınacak yeri olmayan veya sahibinin ya da koruyucusunun ev ve

arazisinin sınırları dışında bulunan ve herhangi bir sahip veya koruyucunun kontrolü ya da

doğrudan denetimi altında bulunmayan evcil hayvanlardır (HKK m.3, aynı yönde Avrupa

Sözleşmesi m.1/5)52. Maddede geçen “ev”, hayvanın barındığı, insana uygun evdir, “hayvanın

evi” değildir. Yine tanımdan anlaşıldığı gibi sokakta yaşayan, evsiz insanların kontrolü altında

bulunan hayvan, başıboş hayvan değil, kontrollü hayvanıdır. Düzenli olarak evde yaşayıp bazı

zamanlarını sokakta geçiren kediler, muhafaza edenin doğrudan kontrolünden bir süre çıkmış

olsalar da başıboş sayılmaz.

Başıboş hayvanların belirli bir bakıcısı yoktur ancak bunlar kamu malı da değildir, yalnızca,

Kanunun görev verdiği bakanlık ve yerel yönetimlerin sorumluluğunda olan canlılardır. Bu

hayvanların verdikleri zarardan ilgili idare sorumlu olmalıdır. Her ilde valinin başkanlığında

toplanan bir il hayvanları koruma kurulu bulunur. Bu kurul hayvanların korunması ve mevcut

sorunlarının çözümüne yönelik çalışmalar yapar (HKK m.15).

Yerel yönetimlerin başıboş hayvanların barınması, beslenmesi, rehabilitasyonu, aşılaması ve

kısırlaştırması için yapacakları harcamalara Bakanlık tarafından mali destek sağlanması

öngörülmüştür (HKK m.19). Yerel yönetimler, gönüllü kuruluşlarla işbirliği yaparak; sahipsiz ve

güçten düşmüş hayvanların korunması için hayvan bakımevleri ve hastaneler kurarak onların

bakımlarını ve tedavilerini sağlar, eğitim çalışmaları yapar (HKK m.4/j).


Geçici bakımevlerine getirilen hayvanların sahiplendirilmesi için belediye tarafından ilân

panolarında, internet sitesinde ve diğer tüm yayın organlarında duyuru yapılır ve

sahiplendirilme teşvik edilir. Geçici bakımevlerinde on gün süre ile gerekli duyurular yapıldığı

halde sahiplendirilemeyen hayvanlar; kontrolleri, aşıları ve tıbbî müdahaleler ile

kısırlaştırılmaları yapıldıktan ve operasyon yaraları kapandıktan en az yedi gün sonra kayıt altına

alınıp, müdahale görmüş olduklarını gösteren işaretleri üzerlerinde olacak şekilde, veteriner

hekimin onayı ile alındıkları ortama geri bırakılır. Hayvanların, ilgili belediye sınırları dışındaki bir

ortama, ormanlık alana veya diğer yabani yaşam alanlarına bırakılması yasaktır.

Doç.Dr. Emre Cumalıoğlu

Görüldüğü gibi hukukumuzda başıboş hayvanların tedavi ve kısırlaştırmaları tamamlandıktan

sonra bulundukları ortama bırakılmaları gerekir. Yani sokak hayvanları kural olarak özgürdür.

Bu kuralın tersine çevrilmesi, hayvanların sokaktan toplanması kanımızca insaflı ve mantıklı bir

davranış olamayacaktır. Sokak hayvanı sayısı bazen aşırı artış gösterebilir. İzmir’de 90 bin ila 300

bin arası sokak hayvanı olduğu tahmin edilmektedir. Bu hayvanlar toplanacak olursa öncelikle

uysal olanlar, insana yaklaşanlar kafese konulacaktır. Bu durumda insan için tehlikeli

olabilecekler dışarıda, tehlikesizler “içeride” bulunacak, amaca ters bir durum ortaya çıkacaktır.

Gaye, sokak hayvanı sayısının azalmasını sağlamak mıdır, yoksa sağlıklı, zararsız, kayıt altına

alınmış sokak hayvanı sayısını oran itibariyle artırmak mıdır? Özellikle sokak hayvanları

bakımından, sahiplendirilmeleri ve ticaretlerinin önlenmesi en doğru çözüm olarak

görülmektedir.

Sokak hayvanı besleyenler, o hayvanı muhafaza etmek isterlerse hayvan artık kontrollü ev

hayvanı olur. Her halükarda, hayvan üzerinde ayni bir hak söz konusu olmaz.

Doç.Dr. Emre Cumalıoğlu


RÖPORTAJ

Aralık 2022

TATVAN

Şehrin Öteki Sakinleri adına sıradaki

röportaj konuğumuz Mehmet

ŞAHTUNÇ.

Röportaj telifimizi bizleri geri çevirmeyip

kabul ettiğiniz için teşekkür ediyoruz.

Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

İsmim Mehmet ŞAHTUNÇ. Tatvan Belediyesi

Hayvan Kısırlaştırma ve Rehabilitasyon

Merkezi çalışanıyım. Burada hayvan

yakalama ve kurtarma aracı şoförlüğü

yapıyorum.

Mehmet ŞAHTUNÇ

Hayvan Kısırlaştırma ve

Rehabilitasyon Merkezi Personeli

Bize mesleğinizden bahsedebilir misiniz?

Yaralı veya hasta hayvanlar tespit ettiğimizde

yahut vatandaşlar bize ulaşıp haber

verdiğinde derhal harekete geçiyor,

hayvanları alıp tedavi ve bakımlarının

yapılabilmesi için rehabilitasyon merkezine

getiriyoruz. Burada görevli veteriner hekim

arkadaşımızın gözetiminde gerekli

müdahaleleri yapıyoruz. Hayvan kendi başına

yaşamına devam edebilecek haldeyse onu

aldığımız noktaya götürüp geri bırakıyoruz.

Değilse, burada gözetim altında tutmaya

devam ediyoruz.

Ne kadar süredir bu işi yapıyorsunuz?

2014 yılından beri rehabilitasyon merkezi

personeliyim.


Peki neden bu meslek, diye sorsak?

Mesleğinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Değerli buluyor musunuz?

Bu görevi ilk üstlendiğimde açıkçası

mesleğin tüm boyutlarını bilmiyordum.

Süreç içinde alıştım ve benimsedim. Bu

mesleğe devam etmek gönüllülük gerektirir.

Ben de gönüllü olarak mesleğimi icra

ediyorum 8, 9 yıldır. Mesleğimi değerli

görüyorum. Bu işi yaptığım için mutlu

oluyorum. İçimdeki Allah sevgisi beni teşvik

ediyor. Kedi olsun, köpek olsun; o dilsiz ve

günahsız hayvanlara yardım etmek, sahip

çıkmak bana çok anlamlı geliyor.

pek çok şehre gidip görev aldık. Burada şunu

ifade etmek isterim: Tatvan her geçen gün

büyüyen bir şehir olmasına rağmen sokak

hayvanı popülasyonu dengede. 2011 yılından

beri gerçekleştirilen kısırlaştırma faaliyetleri

gerçekten değerli.

Mesleğinizin ne tür zorlukları var?

Bu mesleği sürdürebilmek için gönüllülüğün

gerektiği söylemiştim. Gönüllü olan için pek

bir zorluğu yok bu işin. Bazen yaralı veya

hasta hayvana yardım etmek için

müdahalede bulunurken ısırıldığımız,

yaralandığımız oluyor. Hayvan acı çekiyor

hatta korkuyor tabi. Kendini korumak adına

yaptıkları gayet normal. O kadarı da olacak

elbet.

Tatvan halkının sokak hayvanlarına

yaklaşımını nasıl değerlendirirsiniz?

Bize biraz çalışma ekibinizden bahseder

misiniz? Kaç kişilik bir grupsunuz?

Müdürümüz, veteriner hekimimiz, veteriner

teknikerimiz, hayvan bakım ve temizliğinden

sorumlu personelimiz ve yakalama-kurtarma

araç şoförü olarak ben. Ekibimiz bu şekilde.

Faaliyetleriniz üzerine konuşmaya devam

edelim lütfen.

Tatvan ölçeğinde insanların sokak

hayvanlarına yaklaşımı bence gayet olumlu.

Özellikle öğrenciler bu konuda daha iyi

durumdalar. Bazen anaokulu öğrencilerinin

hayvanlarla ilgili çalışmalarına şahit

oluyorum. Eğitimin ne kadar önemli olduğu

burada kendini gösteriyor. Elbette sıkıntılı

insanlarımız da var. Onlar her yerde var. Yine

de, Tatvan’da yaşayan, hayvanlara karşı sevgi

beslemeyen insanlar en azından onlara zarar

vermiyor, şiddet uygulamıyor, onları

zehirlemiyor. Başka şehirlerde yaşanan

olumsuz olaylara baktığımızda Tatvan

halkının sokak hayvanlarına karşı gayet iyi bir

yaklaşım içinde olduğunu söyleyebilirim. Batı

illerinden bile iyi durumdayız bana göre.

Zor iklim şartlarında en ciddi görevimiz

hayvanların beslenmesidir. Özellikle kış

aylarında haftada 3-4 gün sokak

hayvanlarına yiyecek servisi yapıyoruz. Yine,

kısırlaştırma operasyonları da iş yükümüzün

önemli bir kısmını oluşturuyor. Öyle ki,

yalnızca Tatvan’daki değil çevre şehirlerdeki

sokak hayvanlarını da, talep doğrultusunda,

kısırlaştırmak için merkezimize getiriyoruz.

Bu açıdan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da


Son olarak, Tatvan’da yaşayan insanlara

mesaj vermek isteseniz neler söylersiniz?

Önümüz kış ve Tatvan’da sokak hayvanları

bu mevsim gerçekten çok zorlanıyor.

İnsanların çöpe attığı yiyeceklerle bile pek

çok sokak hayvanı karnını doyurabilir. Biz

zaten çalışıyoruz. Vatandaşlarımız da

sorumluluk alır ve sokak hayvanlarının

beslenme ve barınmalarında destek olurlarsa

çok daha iyi sonuçlar alırız. Bana göre sokak

hayvanları söz konusu olduğunda hepimize

görevler düşüyor.

Sorularımızı cevapladığınız için gerçekten

teşekkür ediyoruz. Bizim için de bilgilendirici

bir röportaj oldu.

ALO 153, Türkiye'de

uygulamaya giren yerel

idare hizmetlerine ulaşma

telefon numarasıdır.

Telefonla 153 aranıldığı

zaman o il sınırları içinde

sorumlu olan büyükşehir

belediyesinin ilgili

personeli tarafından, talep

edilen ücretsiz kamu yerel

hizmetler verilmektedir.

Siz de bu numarayı arayarak sokak

hayvanları için ilgili ekiplere

ulaşabilirsiniz.


HAYVAN HAKLARI

EVRENSEL BEYANNAMESİ

( 15 EKİM 1978 – PARİS – UNESCO )

MADDE 1: Bütün hayvanlar önünde eşit doğar ve aynı var olma hakkına sahiptir.

MADDE 2:

A- Bütün hayvanlar saygı görme hakkına sahiptir.

B- Bir tür hayvan olan insan; öbür hayvanları yok edemez, bu hakkı çiğneyerek bu hakkı

sömüremez; bilgilerini hayvanların hizmetine sunmakla ödevlidir. C- bütün hayvanların

insanlarca gözetilme, bakılma ve korunma hakkı vardır.

MADDE 3:

A- Hiçbir hayvana kötü davranılamaz, acımasız ve zalimce işkence yapılamaz.

B-Bir hayvanın öldürülmesi zorunlu olursa, bu; bir anda, acı çektirmeden ve korkutmadan

yapılmalıdır. MADDE 4:

A- Yabani türden olan bütün hayvanlar; kendi özel ve doğal çevrelerine, karada, havada, ve

suda yaşama ve üreme haklarına sahiptir.

B- Eğitim amacıyla olsa bile özgürlükten yoksun kılmanın her çeşidi, bu hakka aykırıdır.

MADDE 5:

A- geleneksel olarak insanların çevresinde yaşayan bir türden olan bütün hayvanlar; uyumlu

bir biçimde, türüne özgü yaşam koşulları ve özgürlük içinde ; yaşama ve üreme hakkına

sahiptir.

B- insanların kendi çıkarları için bu uyumda ya da bu koşullarda yapacakları her türlü

değişiklik bu hakka aykırıdır.

MADDE 6: Bütün çalışan hayvanlar; iş süresinin ve yoğunluğunun sınırlandırılması, onarıcı ve

güçlerini arttırıcı bir beslenme ve dinlenme hakkına sahiptir.

MADDE 7:

A- Hayvanlara fiziki ya da psikolojik bir acı çektirirken deneyler yapmak, hayvan haklarına

aykırıdır.

Tıbbi, bilimsel, ticari ve başkaca biçimlerdeki her türlü deneyler için de durum böyledir.

B- Bunun yerine başka bir şey koyma tekniklerinden yararlanılmalı ve bu teknikler

geliştirilmelidir.

MADDE 8: Hayvan beslenmek için yetiştirilmişse; bakılmalı, barındırılmalı, taşınmalı, ölümü de

korkutmadan ve acı çektirmeden olmalıdır.

MADDE 9:

A- Hayvanlardan, insanların eğlencesi olsun diye yararlanılamaz.

B- Hayvanların seyrettirilmesi ve hayvanlardan yararlanılan gösteriler hayvan onuruna

aykırıdır.

MADDE 10: Zorunluluk olmaksızın bir hayvanın öldürülmesi demek olan her davranış; bir ‘’biccide ‘’ yani

yaşama karşı bir suçtur.

MADDE 11:

A- Çok sayıda yabani hayvanın öldürülmesi demek olan her davranış; bir ‘’ genocide ‘’(soykırım) yani türe

karşı bir suçtur. B- Doğal çevrenin kirletilmesi ve yakılıp yok edilmesinin sonu genocide ‘e (soykırım) varır.

MADDE 12:

A- Hayvanın ölüsüne saygı göstermek gerekir.

B-Hayvanların öldürüldüğü şiddet sahneleri (hayvan haklarına saldırıyı göstermek amacını

gütse dahi ) sinema ve televizyonda yasaklanmalıdır.

MADDE 13:

A- Hayvanları koruma ve savunma kuruluşları, Hükümet düzeyinde temsil olunmalıdır.

B- Hayvan hakları da, insan hakları gibi yasaya konulmalıdır.


Uluslararası Yönetim ve Sosyal Araştırmalar Dergisi ISSN:2148-1415

EKOLOJİK DENGE BAĞLAMINDA

HZ. PEYGAMBER’İN SÜNNETİ İLE

HAYVAN HAKLARI EVRENSEL

BEYANNÂMESİ’NİN

KARŞILAŞTIRILMASI

A.Hz. Peygamber’in Sünnetinde ve Hayvan Hakları Evrensel Beyannâmesi’nde

Hayvan Hakları

Dr. Fethullah YILMAZ

1.Eşit Var Olma Hakkı

Her hayvanın doğuştan sahip olduğu haklardan biri eşitlik hakkıdır. Hayvanlara verilen bu hak;

tür, cins, yaratılış farkı gözetilmeksizin her hayvana yaşam hususunda aynı imkânların verilmesi

manasına gelir. Bu hakka istinaden Hz. Peygamber, hangi tür olursa olsun hayvanların boş yere

ve keyfi bir şekilde öldürülmesini yasaklamış (Ebû Dâvûd, Edeb, 163-164; İbn Mâce, Sayd, 10) ve

“Hiçbir kişi yoktur ki bir serçe (kadar küçük) yahut onun üzerinde bir canlıyı haksız yere öldürsün

de Yüce Allah ona bunun hesabını sormasın!” (Nesâî, Sayd, 34) buyurarak haksız yere yaşam

hakkı elinden alınan her hayvandan dolayı insanın ahirette muhakkak hesaba çekileceğini

belirtmiştir. Ayrıca Allah Resûlü, haksız yere yaşam hakkı gaspedilen hayvanın ahirette “Yâ

Rabbi! Falan beni, herhangi bir yararı için değil, boş yere öldürdü!” (Nesâî, Dahâyâ, 42) diyerek

kendisini öldüren kişiden davacı olacağını haber vermiştir. Hz. Peygamber’in bu beyanları bütün

hayvanların yaşam hakkı hususunda eşit olduklarını hatta hakların eşitliği açısından hayvan ile

insan arasında bir farkın olmadığını göstermektedir. Buna göre insanın âhirette hesaba

çekileceği kul hakları arasında, sadece hakkını gasp ettiği insanlar değil hayvanlar da olacaktır.

Hadis-i şeriflerde her hayvana eşit yaşam hakkının verilmesi gerektiği bu ifadelerle anlatılırken

Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde bu hak şu şekilde belirtilmektedir: “Bütün hayvanlar

yaşam önünde eşit doğar ve aynı var olma hakkına sahiptir.” (Madde: 1)

2.Değer Verilme Hakkı

Hayvanlara değer vermek dinî ve insanî bir vazifedir. Türü, cinsi, şekli nasıl olursa olsun,

hayvanlara iyi davranmak, onların her birini Allah’ın emaneti kabul edip haklarına riayet etmek

kısacası hayvanlara değer vermek ahlaklı olmanın da bir gereğidir. Kendilerine has bir tesbih ile

Rablerini zikreden hayvanlara ve yaşadığı doğaya değer verip saygılı olmak aynı zamanda

Yaratan’a saygı duymak anlamına gelir. Buna göre hayvanlara saygısı olmayanın Allah’a da

gerçek manada saygısından söz edilemez.


Dr. Fethullah YILMAZ

Yaratandan dolayı yaratılana rahmet ve sevgiyle yaklaşan Rahmet Peygamberi (s.a.s) de hiçbir

hayvanı hor görmemiş, her birine değer vermiş ve onlara karşı yapılan ister fiili olsun isterse de

sözlü olsun her türlü saygısızca davranışa tepki göstermiştir. Bir defasında üzerinde bulunduğu

deveye beddua eden bir kadını uyararak hayvandan inmesini istemiş ve böylelikle hayvana

hakareti hoş karşılamadığını göstermiştir (Müslim, Birr, 80). Hayvanların özellikle başlarına

vurularak dövülmesi ve yüzlerine damga basılması gibi zalimce davranışları yasaklamış hatta

bunları yapanlara beddua etmiştir (Müslim, Libâs, 106-112). Öte yandan “Atların alınlarındaki

saçlarını, yelelerini ve kuyruklarını kırkmayınız. Çünkü kuyruğu onun yelpazesidir, yelesi

elbisesidir, alınlarında ise hayırlar düğümlenmiştir” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 4) buyurarak yeryüzünün

süsü olan hayvanların estetik güzelliğini bozan eylemlerden ashâbını sakındırmıştır.

Allah Resûlü’nün (s.a.s) bir yere savaşmak için ordu gönderirken “Ağaçları yakmayınız.

Hayvanlara dokunmayınız” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 90, 121; İbn Hanbel, I: 300) diye emretmesi,

vefatına yakın bir zamanda ordu komutanı olarak görevlendirdiği Üsâme b. Zeyd’e “Haddi

aşmayın... Çocukları, ihtiyarları ve kadınları öldürmeyin. Hurma ağaçlarını kesip yakmayınız.

Meyve veren ağaçlara dokunmayınız. Koyun, sığır ve deve gibi hayvanları, gıdalanmak dışında

başka bir maksatla kesmeyiniz...” (Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, Beyrût, 1407/1987, IV: 46)

şeklinde yaptığı tavsiyeler O’nun en zor zamanlarda bile çevreye ve hayvana olan duyarlılığını

göstermektedir.

Şefkat Peygamberi Mekke’nin fethine giderken yolda yavruları emziren bir köpek görünce

hayvanları rahatsız etmemek için köpeğin başına bir nöbetçi dikmiş ve ordunun yolunu

değiştirmiştir (Vâkıdî, el Megazî, II, 1966, s. 225). Resûl-i Ekrem’in bu davranışı da kuşkusuz O’nun

hayvanlara verdiği değeri ortaya koymaktadır.

Hayvanlara verilen değere dair Hz. Peygamber’in hayatından nakledilen bu ve benzeri

örneklere bakıldığında bunların Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki şu maddeyle bire bir

örtüştüğü müşahede edilmektedir, “Bütün hayvanlar saygı görme hakkına sahiptir. Bir hayvan

türü olan insan, öbür hayvanları yok edemez. Bu hakkı çiğneyerek onları sömüremez. Bilgilerini

hayvanların hizmetine sunmakla görevlidir. Bütün hayvanların insanca gözetilme, bakılma ve

korunma hakları vardır.” (Madde: 2)

3. Merhametli Davranılması ve Eziyet Edilmemesi

Bütün varlığa şefkat ve rahmet nazarıyla bakan Allah Resûlü (s.a.s) hayvanlara da merhametle

muamele etmiş, onlara eziyeti yasaklamış ve ashabının da bu konuda duyarlı olmasını istemiştir.

Nitekim O (s.a.s), Hz. Âişe’ye deveye binerken hayvana şefkat ve merhametle davranmasını

tavsiye etmiş (Müslim, Birr, 79; Ebû Dâvûd, Edeb, 10), hayvanlara olan merhametinin eseri

olarak binek hayvanlarına fazla yük yüklemeyi yasaklamış (Ebû Dâvûd, Cihâd, 44), yolculuk

esnasında onları dinlendirmeye ihtimam göstermiş (Müslim, Cum’a, 28) ve hayvanların barınma

ve beslenme ihtiyaçlarının güzel bir şekilde karşılanmasını emretmiştir.


Dr. Fethullah YILMAZ

Hz. Peygamber “Siz yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin” (Ebû

Dâvûd, Edeb, 58) şeklinde buyurarak kulun rahmete mazhar olmasını, onun varlıklara olan ilgi

ve sevgisine bağlamıştır. Bu hakikati ifade sadedinde Allah Resûlü (s.a.s) bir köpeğe gösterilen

merhametin Allah’ın rahmetine vesile olduğunu şöyle bir kıssa ile anlatmıştır: “Yolculuk yapan

bir adam çok susamış ve yolda rastladığı bir kuyuya inip oradan su içmişti. Kuyudan çıkınca

orada bir köpekle karşılaştı. Susuzluktan dilini sarkıtmış olan zavallı hayvan nemli toprağı

yalıyordu. Yolcu kendi kendine, ‘Bu hayvan da benim gibi çok susamış’ dedi ve tekrar kuyuya inip

ayakkabısına su doldurdu. Sonra ayakkabısını ağzı ile tutup kuyudan çıktı ve köpeği suladı. Bu

yaptığından dolayı Allah o kulundan hoşnut oldu ve onu bağışladı” (Buhârî, Müsâkât, 9; Buharî,

Şirb, 9, Mezâlim, 23; Müslim, Selam, 153, 154, 155).

Allah Resûlü başka bir zaman “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” (Buhâri, Edeb, 27)

buyurarak hayvanlara şefkat ve merhametle muamele edilmesi gerektiğini aksi takdirde kişinin

Allah’ın rahmetine nail olamayacağını belirtmiştir.

Öte yandan her zaman hayvanlara rıfk ile muameleyi esas alan Allah Resûlü, hayvanların

canlarının acıtılmasını ve incitilmesini yasaklamıştır (İbn Mâce, Zebâih, 10). Câhiliye döneminde

Araplar canlı iken develerin hörgücünü veya koyunların kuyruğunu kesip bunlardan istifade

ediyorlardı. Hz. Peygamber bu şekilde uzuvları kesilerek öldürülen hayvanların murdar

hükmünde olduğunu ve etlerinin yenilmeyeceğini bildirmiş (Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 23-24; Tirmizî,

Sayd, 12) böylece hayvanlara eziyet veren zalimce bir eylemin önüne geçmiştir. Ayrıca

“Hayvanlara (uzuvlarını keserek) işkence edenlere Allah lânet etsin” (Nesâî, Dahâyâ, 41)

buyurarak bu şekilde onlara sıkıntı verenlere beddua etmiştir.

Hz. Peygamber bir defasında hayvanı kulağından tutarak sürükleyen kişiyi “Hayvancağızın

kulağını bırak da boynunun kenarından tut” (İbn Mâce, Zebâih, 3) diyerek uyarmış, koyunları

sağma esnasında memelerine zarar vermemesi için sağıcıların tırnaklarını kesmelerini ve

hayvanı sağarken yavrularının da ihmal edilmemesi gerektiğini tembihlemiştir (Heysemî,

Mecmau’z-zevâid, Beyrut 1407, VIII, s. 196). Ayrıca Allah Resûlü hayvanlara kaba davrananlara

hitaben “Bu dilsiz hayvanlar hakkında Allah’tan korkunuz” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 44) buyurarak

uyarmıştır. Bu örneklerde görüldüğü gibi Rahmet Elçisi (s.a.s) hayvanlara karşı merhametli

olmayı emretmekte, onlara eza ve cefa verecek her türlü fiil ve eylemi ise yasaklamaktadır.

Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde de “Hiçbir hayvana kötü davranılamaz, acımasız ve

zalimce eylem yapılamaz” (Madde: 3) denilerek âdeta hadis-i şeriflerde ifade edilen hususlar

te’yid edilmektedir. Bu maddenin devamında zikredilen “Bir hayvanın öldürülmesi zorunlu

olursa, bu bir anda, acı çektirmeden ve korkutmadan yapılmalıdır” (Madde: 3) ifadesi de Hz.

Peygamber’in şu hadisiyle aynı manaya gelmektedir: “Öldürürken bile incitmeden öldürün,

hayvan keserken hayvanı fazla acıtmayın, keseceğinizde bıçağınızı iyice bileyin ki hayvan acı

çekmesin.” (Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 11; Nesâî, Dahâyâ, 26; İbn Mâce, Zebâih, 3).


Dr. Fethullah YILMAZ

4. Özgür Olma Hakkı

Her hayvanın yaşamını sürdürdüğü doğal bir ortamı vardır. Her canlı gibi hayvanın da yaşadığı

doğal ortamda özgürce hayatını devam ettirme hakkı bulunmaktadır. Hayvanların bu doğal

yaşam ortamından koparılması veya yaşadığı bu ortamın tahrip edilip bozulması onların

özgürlüğüne müdahale sayılır. Aynı zamanda hayvanların bu haktan mahrum edilmesi,

yaşamlarını da tehlikeye sokar. Hz. Peygamber, hayvanların özgür yaşam haklarına önem vermiş

bu hakkın kısıtlandığı durumlarda ise ashabına gerekli uyarılarda bulunmuştur.

Mesela bir yolculuk esnasında Hz. Peygamber, bazı kimselerin bir serçenin iki yavrusunu

yakaladıklarını ve serçenin de kanat çırparak onların üzerlerinde dolaştığını görünce “Yavrusu

sebebiyle bu kuşun canını yakan kim?” diye tepki göstermiş ve yavruların doğal ortamına

salıverilmesini emretmiştir (Ebû Dâvûd, Cihâd, 112).

Yine başka bir yolculuk esnasında Hz. Peygamber ashabından bazı kişilerin karınca yuvasını

yaktıklarını görünce onları ikaz etmiş, (Ebû Dâvûd, Edeb, 163-164) başka bir zaman ise karınca

gibi hayvanların yuvalarına küçük abdest bozanlara ihtarda bulunmuştur (Nesâî, Tahâret, 30).

Hz. Peygamber’in hayvanların barınaklarına yapılan bu tür kötü eylemleri yasaklamasını, onların

barınma ve özgürce yaşam haklarına sahip çıkma gayreti olarak değerlendirmek mümkündür.

Hayvanların doğal yaşam ortamında hayatlarına özgürce devam etmesi hususu Hayvan

Hakları Evrensel Bildirgesi’nde şöyle dile getirilmektedir: “Yabani türden olan bütün hayvanlar,

kendi özel ve doğal çevrelerinde karada, havada veya suda yaşama ve üreme hakkına sahiptir.

Eğitim amaçlı olsa bile özgürlükten yoksun kılmanın her çeşidi bu hakka aykırıdır.” (Madde: 4)

5. Üreme Hakkı

Hayvanların sahip olduğu haklardan biri de üreme yani neslini devam ettirme hakkıdır.

Kısırlaştırmak sûretiyle veya farklı yöntemlerle hayvanların üremelerinin önüne geçmek fıtrata

karşı büyük bir saygısızlıktır. Hayvanın üreme hakkını engellemek, hayvan neslinin giderek

azalmasına, neslinin tükenmesine neden olur ki bu durum ise dünyadaki doğal dengeyi tehdit

eder. Bu nedenle Hz. Peygamber zaman zaman söz ve fiileriyle hayvanların sahip olduğu bu

hakka dikkat çekerek ashabına bazı uyarılarda bulunmuştur.

Hayvanların da insanlar gibi bir ümmet olduğuna işaret eden Hz. Peygamber at, deve ve diğer

erkek hayvanların gereksiz yere iğdiş edilmesini yasaklayarak (İbn Hanbel, II: 24; Beyhakî, es-

Sünenü’l kübrâ, X: 42) hayvanların neslinin devamına yönelik tedbirler almıştır. Diğer yandan

Allah Resûlü hayvan yumurtalarının yuvalarından alınmasını yasaklamış, (Buhârî, el-Edebü’lmüfred,

Beyrut, 1989, s. 139) hac esnasında ihramlı birinin devesi, bir deve kuşu yuvasına

basarak yumurtaları kırdığı için o kimsenin her bir yumurtaya karşılık bir gün oruç tutması ve bir

fakiri doyurması gerektiğine hükmetmiş (İbn Hanbel, V: 58) ve böylece hem dünyaya gelecek

olan yeni yavrularının güvenliğini sağlamaya çalışmış hem de bu konuda gerekli hassasiyeti

göstermeyenlerin kefaret ödemelerini istemiştir.


Dr. Fethullah YILMAZ

Hz. Peygamber neslinin devamı için hayvanların üreme hakkına bu şekilde riayet ederken

Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde söz konusu hak şu sözlerle güvence altına alınmaktadır:

“Geleneksel olarak insanların çevresinde yaşayan bir türden olan bütün hayvanlar uyumlu bir

biçimde türüne özgü yaşam koşulları ve özgürlük içinde yaşama ve üreme hakkına sahiptir.

İnsanların kendi çıkarları için bu uyumda ya da bu koşullarda yapacakları her türlü değişiklik bu

haklara aykırıdır. (Madde: 5)

6.Yaşama Hakkı

Her insanın yaşam hakkı olduğu gibi hayvanların da yaşam hakkı vardır. Bu hak, hayvanların

en temel haklarından biridir. Kur’an-ı Kerim’de Allah Teâlâ “Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere

öldürmeyin” (İsra 17/33) buyurarak bütün canlı varlıkların yaşam hakkını koruma altına almıştır.

Yine Kur’ân, Hz. Süleyman’ın karınca topluluğunu ezmemek için gösterdiği gayreti anlatırken

onların yaşam hakkına vurgu yapar. (Neml, 27/18) Hz. Peygamber de zararsız hayvanların

sebepsiz yere öldürülerek en temel hakları olan yaşama hakkına son verilmesini yasaklamış ve

bunun dünyadaki doğal düzenin bozulma sebebi olacağına işaret etmiştir (Beyhakî, es-Sünenü’lkübrâ,

V: 351).

Allah Resûlü, kediyi evinde hapsedip onun açlıktan ve susuzluktan ölmesine sebep olan bir

kadının bu yüzden cehennemlik olduğunu (Buhârî, Bed’ü’l-halk, 16; Müslim, Selam, 151-152;

Mâlik, Hacc, 90; Tirmizî, Hacc, 21; Nesâî, Hacc, 113) bildirerek hayvanların yaşam hakkına riayet

etmemenin ahiretteki kötü akıbetine dikkat çekmiştir. Yine Hz. Peygamber haksız yere yaşam

hakkı elinden alınan hayvandan dolayı insanın ahirette hesaba çekileceğini (Nesâî, Sayd, 34) ve

haksız bir şekilde hayatına son verilen hayvanın ahirette kendisini öldüren kişiden davacı

olacağını haber vermiştir (Nesâî, Dahâyâ, 42). Bu örnekler Hz. Peygamber’in hayvanın yaşama

hakkına verdiği önemi göstermektedir.

Hayvanın en temel hakkı olan yaşam hakkı hadis-i şeriflerde bu şekilde anlatılırken yirminci

asırda bütün dünyanın kabul ettiği Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde hayvanın yaşam hakkı

şöyle özetlenmektedir: “İnsanların yanlarına aldıkları bütün hayvanlar doğal ömür uzunluklarına

uygun sürece yaşama hakkına sahiptir. Bir hayvanı terk etmek acımasız ve insanlık dışı bir

davranıştır” (Madde: 6)

7. Beslenme ve Dinlenme Hakkı

Hayvan haklarıyla ilgili olarak belirtilen en önemli hususlardan biri de, onların sağlıklı beslenme

ve yorulduklarında dinlenme haklarıdır. Sevgili Peygamberimiz ve onun sahabesinin

uygulamalarına bakıldığında, hayvanların beslenme, dinlenme ve uygun koşullarda

kendilerinden istifade edilmesine önem verildiği görülmektedir. Mesela Allah Resûlü, yolculuk

esnasında hayvanların otu bol olan uygun yerlerde otlatılmasını emretmiş, (Müslim, İmâre, 178)

beslenme ihtiyaçlarının da itina ile karşılanması gerektiğini belirtmiştir (Ebû Dâvûd, Cihâd, 44).


Dr. Fethullah YILMAZ

Rahmet Peygamberi, hayvanların yaratılış amaçlarına uygun bir şekilde istihdam edilmelerini

istemiş, (Buhârî, Müzâraa, 4) onları güçlerinin yetmediği işlerde kullanmayı ve üzerlerine fazla

yük yükleyerek eziyet etmeyi ise yasaklamıştır.

Hz. Peygamber “Sakın ola ki bineklerinizin sırtlarını kendinize minber edinmeyin! Çünkü Allah

size onları, (kendi başınıza ancak) zorlukla varabileceğiniz yerlere sizi götürmeleri için bahşetti.

Yeryüzünü de sizin için yarattı. Bu yüzden ihtiyaçlarınızı yerde karşılayınız” (Ebû Dâvûd, Cihâd,

55) buyurarak hayvanın farklı maksatla kullanılmasını ve böylece gereksiz yere yorulmasını

yasaklamıştır. Hz. Enes de “Biz (yolculukta) bir yerde konakladığımız zaman, hayvanların yükü

indirilmedikçe nafile namaz kılmazdık” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 44) diyerek bu konuda ashabın

hassasiyetini dile getirmiştir.

Rahmet Peygamberi bir gün ensardan birinin hurma bahçesinin yanından geçerken, orada

bağlı inleyen bir deve görmüş ve şefkatli elleriyle devenin başını okşayıp onu sakinleştirmiştir.

Daha sonra devenin sahibine “Sana verdiği şu deve hakkında Allah’tan korkmuyor musun? Bu

hayvan bana, senin onu hem aç bıraktığını hem de çok yorduğunu şikâyet etti!” (Ebû Dâvûd,

Cihâd, 44) buyurarak hayvanının beslenmesine dikkat etmeyen ve onu çok çalıştıran sahibini

azarlamıştır.

Resûl-i Ekrem, bir defasında açlıktan zayıflayıp karnı sırtına yapışmış bir deveye rastladığında

“Bu dilsiz hayvanlar hakkında Allah’tan korkunuz. Onlara (binmeye) elverişli hâllerinde bininiz ve

(yenmeye) elverişli hâllerinde onları yiyiniz” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 44) buyurarak savunmasız

hayvanların beslenme ve bakımlarının iyi yapılmasının ardından kendilerinden istifade

edilmesini istemiştir. Kedilere olan sevgisinden dolayı Peygamberimizin kendisine Ebû Hüreyre

(Kedicik babası) lakabı verdiği Abdurrahman b. Sahr adlı sahabî de, koyunların bakımının güzel

yapılmasını ve onların ağıllarının temiz tutulmasını söylemiştir (Abdürrezzâk, el-Musannef, I: 408;

Buhârî, el-Edebü’l-müfred: 201).

Burada verilen örneklerde hayvanların tabiatlarına uygun bir şekilde çalıştırılması,

yorulduklarında dinlendirilmesi ve beslenmelerine ihtimam gösterilmesi anlatılmıştır. Hadis-i

şeriflerde anlatılan söz konusu bu hakikatler Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde “Bütün

çalışan hayvanlar iş süresi ve yoğunluğunun sınırlandırılması ve güçlerini artırıcı bir beslenme ve

dinlenme hakkına sahiptir.” (Madde: 7) şeklinde ifade edilmektedir.

8. Üzerinde Acı Çektiren Deneylerin Yapılmaması

Hayvanların kendi doğal yaşam ortamlarında mahiyetlerine uygun bir amaçla istihdam

edilmeleri gerekir. Nitekim Hz. Peygamber de hayvanların her birinin farklı gayelerle yaratıldığını

ve ancak bu yaratılış gayesine uygun bir şekilde kendilerinden istifade edilebileceğini söylemiştir

(Buhârî, Müzâraa, 4; Ebû Dâvûd, Cihâd, 55). İnsanlara sayısız faydaları bulunan hayvanların

yaratılışlarına uygun olmayan bir şekilde kullanılması onların haklarını ihlal sayılmıştır.


Dr. Fethullah YILMAZ

Peygamber Efendimiz, kendi döneminde “Hiçbir canlıyı hedef edinmeyin!” (Müslim, Sayd, 58)

buyurarak hayvanların hedef tahtası olarak kullanılmasını ve ona ok, taş ve benzeri şeylerle atış

yapılmasını yasaklamıştır (Buharî, Zebâih, 25; Müslim, Sayd, 58-61; Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 11;

Nesâî, Dahâyâ). Sahâbe-i kirâmdan İbn Ömer de bir tavuğu hedef dikip atış talimi yapan

birtakım gençleri görünce onlara kızmış ve Hz. Peygamber’in canlı bir hayvanı böyle atış hedefi

edinen kimseye lanet ettiğini hatırlatmıştır. (Buhârî, Zebâih, 25; Müslim, Sayd, 59).

Bir defasında Medine’de bir doktor kurbağayı ilaç terkibinde kullanmak için Hz. Peygamber’den

izin istemiş ancak Resûlullah (s.a.s) kurbağanın öldürülmesine müsaade etmemiştir. (Ebû Dâvûd,

Edeb, 164-165)

Verilen bu örneklerden Hz. Peygamber’in hayvanların bedenleri üzerinde deney yapılmasını

yasakladığı anlaşılmaktadır. Hayvan Hakları Bildirgesi’nde ise söz konusu durum şu sözlerle

ifade edilmektedir: “Hayvanlara fiziki ya da psikolojik bir acı çektiren deneyler yapmak hayvan

haklarına aykırıdır. Tıbbî, bilimsel, ticarî ve başka biçimlerdeki her türlü deneyler için de durum

böyledir.” (Madde: 8)

9. Acı Çektirmeden ve Korkutmadan Öldürülmesi

Hz. Peygamber, Allah’ın kulların istifadesi için yarattığı hayvanların barınma ve beslenmelerine

özen göstermiş, bu konuda ashabına gerekli tavsiyelerde bulunmuştur. Diğer yandan bakımı

yapılan hayvanların kurban edilecekleri ya da zorunlu olarak öldürülecekleri vakit bunun

hayvana en az sıkıntı verecek şekilde yapılması gerektiğini ifade etmiştir.

Allah’ın her şeyde ihsanı yani iyiliği ve güzelliği emrettiğini söyleyen Hz. Peygamber hayvanların

kesimi ve öldürülmesi işinin de bu temel prensibe uygun olarak özenle yerine getirilmesini

emretmiştir. (Müslim, Sayd, 57; Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 11; Tirmizî, Diyât, 14). Hz. Peygamber,

hayvanlar kurban edilecekleri zaman, kesim esnasında bıçağın iyice keskinleştirilmesini (Ebû

Dâvûd, Dahâyâ, 10- 11), hayvana gösterilmemesini ve kesim işinin hızlı yapılmasını emrederek

(Nesâî, Dahâyâ, 26; İbn Mâce, Zebâih, 3) hayvana verilecek olan fizikî ve psikolojik eziyeti en aza

indirmeye çalışmıştır. Bir defasında hayvanı kesmek için yere yatırıp hayvanın gözü önünde

bıçağını bileyen bir adamı görünce Hz. Peygamber “Bıçağını hayvanı yatırmadan önce bileyemez

miydin? Zavallı hayvanı iki defa mı öldürmek istiyorsun!” diyerek azarlamıştır. (Abdürrezzak, el-

Musannef, IV: 493; Hâkim en Neysâbûrî, el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn, IV: 257, 260; Beyhakî, es-

Sünenü’l-kübrâ, IX: 280).

Yine aynı maksatla Hz. Peygamber avcılıkta, öldürücü olmaktan çok hayvanın dişini kıran,

gözünü çıkaran sapanın kullanılmasını yasaklamış (İbn Mâce, Sayd, 11) ve öldürülmeden önce

hayvanın yaralanarak eza ve cefa çekmesine gönlü razı olmamıştır.

On dört asır önce Peygamberimizin, hayvanların bakımı ve özellikle hayvan kesimi esnasında

ümmetine tavsiye ettiği hususlar, günümüzde hayvan hakları konusunda bildirge hazırlayanlar


Dr. Fethullah YILMAZ

tarafından aynı ifadelerle şöyle dile getirilmektedir: “Hayvan beslenmek için yetiştirilmişse;

bakılmalı, barındırılmalı, taşınmalı, ölümü de korkutmadan ve acı çektirmeden

gerçekleştirilmelidir.” (Madde: 9)

10. Eğlence Aracı Olarak Kullanılmaması

Hz. Peygamber at ve deve yarışı gibi spor niteliği taşıyan eğlencelere izin vermiş (Tirmizî, Cihâd,

22; Nesâî, Hayl ve sebk ve ramy, 14) ancak hayvanlara eziyet olabilecek türdeki eğlenceleri men

etmiştir. Sırf zevk ve eğlence olsun diye hayvanların birbirleriyle dövüştürülmesi, bu yüzden

Allah Resûlü tarafından yasaklanmıştır (Ebû Dâvûd, Cihâd, 51; Tirmizî, Cihâd, 30). Buna göre

eğlence veya bahis amacıyla horoz, köpek, boğa, deve vb. hayvanların birbirleriyle dövüştürülüp

seyredilmesi dinen ve ahlâken kabul edilebilir bir davranış değildir. Hayvanların bu şekilde

birbirleriyle dövüştürülmesi onların onurlarını zedeleyici bir davranış olduğu gibi aynı zamanda

onlara yapılan eziyetin başka bir şeklidir. Dolayısıyla dinimizde eğlence amacıyla bu şekilde

hayvanlara acı vermek ve işkence yapmanın hoş karşılanmayacağı açıktır.

Aynı zamanda Hz. Peygamber gösteriş maksadıyla yani kendilerine cömert denilmesi için

yapılan deve kesme yarışında boğazlanan hayvanların etlerinin yenilmesini yasaklamıştır (Ebû

Dâvûd, Dahâyâ, 10- 11). Bu hayvanlar üzerine Allah’ın adı anılıp kesilse bile söz konusu eylemde

insanların süflî duygularını tatmin etmek amacı olduğundan etleri yenilmez. Bu da dinimize

göre, hayvanların insanın hiçbir maddi-manevi zevk ve eğlencesine âlet edemeyeceğini

göstermektedir.

Evrensel Hayvan Hakları Bildirgesi’nde bu durum “Hayvanlardan insanların eğlencesi olsun

diye yararlanılamaz. Hayvanların seyrettirilmesi ve hayvanlardan yararlanılan gösteriler hayvan

onuruna aykırıdır” (Madde: 10) sözüyle açıkça ortaya konmaktadır.

11. Zorunluluk Dışında Öldürülmemesi

Dinimiz, kurban etme, avlanma ve zararından korunma gibi belli gerekçeler dışında boş yere

hayvanların öldürülmesini yasaklamıştır. Öte yandan sebepsiz yere öldürülen serçe gibi

hayvanların âhirette “Yâ Rabbi! Falan beni, herhangi bir yararı için değil, boş yere öldürdü!”

(Nesâî, Dahâyâ, 42) diyerek öldüren kişi aleyhinde davacı olacağı bildirilmiştir.

Bununla birlikte Hz. Peygamber yılan, karga, çaylak, akrep, fare, kuduz köpek gibi insanların

canına ve malına zarar verebilecek bazı hayvanların öldürülmesine ruhsat vermiş hatta ihramlı

iken dahi sözü edilen hayvanların öldürülebileceğini belirtmiştir (Buhârî, Cezâü’s-sayd, 7). Ancak

Hz. Peygamber, bu hayvanlar zarar vermediği takdirde öldürülmesine razı olmamıştır. Nitekim

bir gün ashabının bir yılanı öldürmek için uğraştıkları halde öldüremeyip de kaçırdıklarını

görünce “O sizin şerrinizden, siz de onun şerrinden korunup kurtuldunuz” (Müslim, Selâm, 137)

buyurarak yılanın canını kurtarmasına sevinmiştir.

Hz. Peygamber “Av peşinde koşan gafil olur...” (Ebû Dâvûd, Sayd, 24, 25; Tirmizi, Fiten, 69)


Dr. Fethullah YILMAZ

buyurarak hayvan avlamak suretiyle gereksiz yere hayvanları öldürmenin şefkat ve merhamet

gibi duyguları körelteceğini ve kişinin kalbinin katılaşmasına sebep olacağını belirtmiştir.

Ayrıca Hz. Peygamber kurbağa, karınca, bal arısı, göçeğen kuşu, çavuş kuşu gibi özellikle bazı

hayvan türlerinin öldürülmesini yasaklamıştır (Ebû Dâvûd, Edeb, 163-164; İbn Mâce, Sayd, 10).

Bu ve benzeri hadisler ışığında konuyu değerlendiren âlimler kapsamı genişleterek zararı

olmayan ve düşmanlık beslemeyen hiçbir hayvanın gereksiz yere öldürülemeyeceği sonucuna

varmışlardır.

Günümüzde ortak akıl sonucu oluşturulan Hayvan Hakları Bildirgesi’ne göre de “Zorunluluk

olmaksızın bir hayvanın öldürülmesi yaşama karşı suçtur” (Madde: 11). Bu bildirgede hadislerde

ifade edildiği gibi hayvanın öldürülebileceği zorunlu durumların olabileceğine dikkat çekilmekte

fakat gereksiz yere hayvanların öldürülmesi suç sayılmaktadır.

12. Neslinin Tüketilmesinin Yasaklanması

Allah Teâlâ “Hem yerde hareket eden hiç bir canlı, kanatlarıyla uçan hiç bir kuş türü yoktur ki

sizin gibi birer toplum teşkil etmesinler” (En’am 6/38) buyurarak her hayvan türünün tıpkı

insanlar gibi yeryüzünde bir ümmet olduklarını belirtmiştir. Hayvan türlerinin hepsinin

nesillerinin devam etmesi dünyadaki genel dengenin korunması adına büyük önem arz

etmektedir. Zira hayvanlardan tek bir türün azalması bile doğal yaşamı olumsuz etkilemektedir.

Mesela 1907 yılında bir grup avcı Amerika’nın Arizona bölgesinde yaşayan geyiklerin sayısını

artırmak için aynı yörede yaşayan kurt ve pumaları öldürmeye başlamışlar. Bu kıyım 1923 yılına

kadar devam etmiş ve bu esnada geyik sayısında bir artış olmuştur. Başlangıçta 20.000 kadar

olan geyik sayısı, 1924 yılında 100.000’e ulaşmıştır. Fakat haddinden fazla geyikle dolan orman,

yeterli besin sağlayamaz hale gelmiş ve tahrip olmuştur. Hayvanlar ise zayıflamış ve

hastalanmıştır. 1926 kışında geyiklerin yarısı ölmüş; ardından sayıları hızla azalmaya başlamıştır.

1939 yılına gelindiğinde ise bölgedeki geyiklerin sayısı 10.000’e düşmüş, ormandan geriye ise

tahrip edilmiş bir çalılık kalmıştır (Çeker, 1997, I, s. 350; Dartma, 2005, s.48). Yine bir zamanlar

Samsun’da köylüler kurbağaları toplayıp Avrupa’ya ihraç ettiklerinde doğal denge bozulmuş ve

Samsun sivrisinek istilasına maruz kalmıştır (Sungurbey, 1993, s. 174).

Bu örnekler de gösteriyor ki, bir hayvan neslinin değil tüketilmesi azalması bile doğada önüne

geçilemez tahribatlara sebep olmaktadır. Bu yüzden insana düşen görev, hayvanların doğal

yaşam ortamlarını muhafaza edip hayvan nesillerinin kurutulmasının önüne geçmektir. Nitekim

bu amaçla Sevgili Peygamberimiz Mekke ve Medine’de dokunulmaz tabiî bölgeler oluşturmuş ve

“Şüphesiz ki, İbrahim (as) Mekke’yi haram kılmıştır. Ben de Medine’nin iki taşlığı arasını haram

kıldım. Onun ağacı kesilmez, avı da avlanmaz” (Müslim, Hacc, 458) buyurarak hayvanların tabiî

yaşam alanlarının korunmasına ihtimam göstermiştir.


Dr. Fethullah YILMAZ

Hz. Peygamber kendisini karınca ısırdı diye öfkelenerek karınca yuvasını yaktıran bir

peygambere, Allah Teâlâ’nın “Seni bir karınca ısırmışken, sen tesbih eden bir ümmeti yaktın”

(Buharî, Cihâd, 152, Bed’ü’l-halk, 14; Müslim, Selâm, 148; Ebû Dâvûd, Edeb, 176) diye uyardığını

bildirmiş ve can taşıyan en küçük canlılardan biri olan karıncaya yapılan soykırım niteliğindeki

bu davranışı yasaklamıştır.

Hz. Peygamber, insanlara verdiği zararlardan ötürü önceleri av ve çoban köpeği dışındaki

bütün köpeklerin öldürülmesini emretmiş (Buhârî, Bed’ü’l-halk, 14; Müslim, Libas, 26, Müsâkât,

10; Tirmizî, Sayd, 4; Nesâî, Sayd, 9; İbn Mâce, Sayd, 1), ancak daha sonra neslinin yok olmasından

endişe ederek bu emrinden vaz geçip öldürülecek köpekleri sadece zararlı olanlarla

sınırlandırmıştır. (Ebû Dâvûd, Sayd, 1, 3; Tirmizî, Ahkâm, 4, Sayd, 16-17; Nesâî, Sayd, 10; İbn

Mâce, Sayd, 1-2; Dârimî, Sayd, 3; İbn Hanbel, IV: 85, V: 54, 56, 57)

Hayvan neslinin devamı adına Hz. Peygamber keyfi yere hayvanların avlanılmasını yasaklamış,

(Nesâî, Edâhî, 42; İbn Hibban, Sahîh, VII: 557) bazı hayvanların avlanılmasıyla ilgili zaman tahdidi

getirmiş (Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, III: 131) ve yavru hayvanlara dokunulmasını da

yasaklamıştır. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 112)

Hiç kuşkusuz Sevgili Peygamberimizin avlanma konusunda ortaya koymuş olduğu bu kurallar,

hem hayvan neslinin muhafazası hem de bu vesile ile dünyadaki tabiî düzenin korunmasına

imkân sağlaması bakımından son derece önemlidir. Gerçekten günümüzde hayvan haklarını

düzenleyen bildiride “Çok sayıda yabani hayvanın öldürülmesi demek olan her davranış bir

soykırım, yani bir suçtur” (Madde: 12) denilerek hayvan neslinin korunması amaçlanmaktadır.

13. Ölüsüne Saygı Gösterilmesi

Hz. Peygamber, hayvanlara yaşarken gerekli saygıyı gösterdiği gibi öldüklerinde de aynı saygıyı

göstermiştir. Medine’de Enes b. Mâlik’in küçük kardeşi Ebû Umeyr’in evde beslediği serçe gibi

küçük bir kuş (nuğayr) vardı. Bir gün Allah Resûlü küçük çocuğun çok sevdiği bu kuşun öldüğünü

öğrendiğinde “Yâ Ebâ Umeyr! Ne oldu senin Nuğayr!” diyerek hayvanı ölen küçük çocuğu teselli

etmeye çalışmıştır.9 (Buharî, Edeb, 81; Müslim, Âdâb, 30; Ebû Dâvûd, Edeb, 69) Bu olay

Peygamberimizin küçük bir hayvanın ölümü karşısında bile duyarsız kalmadığını

göstermektedir.

Allah Teâlâ, insanoğluna ölen bir hayvana nasıl davranılması gerektiğini bir karganın

rehberliğiyle öğretmektedir. Öyle ki Hz. Âdem’in oğlu Kâbil, kardeşi Hâbil’i öldürdüğünde

kardeşinin cesedini ne yapacağını bilemez. Kâbil, böyle bir şaşkınlık içindeyken Allah ona

rehberlik yapması için bir karga gönderir. Bu karga Kabil’in gözü önünde ölmüş bir kargayı

gömmek için toprağı eşer ve ölüsünü oraya gömer. Bu olayı bize Kur’an-ı Kerim şöyle

anlatmaktadır: “Derken Allah, yeri eşen bir karga gönderdi ki kardeşinin cesedini nasıl örteceğini

göstersin. Kabil: ‘Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar bile olup da kardeşimin cesedini


Dr. Fethullah YILMAZ

örtemedim!’ dedi ve pişmanlığa düşenlerden oldu” (Maide 5/31).10 Âyette anlatılan bu hâdise ile

Allah insana, ölüsünün gömülmesi gerektiğini öğrettiği gibi hayvan ölüsüne de aynı muamelenin

yapılmasını istemiştir. Dolayısıyla ölen canlının toprağa gömülmesi hem insana hem de hayvana

saygının bir gereğidir.

Buna göre insan, dünyada aynı hayatı paylaştığı ve dünyadaki doğal dengenin en önemli

unsurlarından biri olan hayvana canlı iken saygı duyduğu gibi ölüsüne de saygılı olmalıdır.

Ölmüş cesedini açıkta bırakmamalı ve uygun yerlere gömmelidir. Bu durum Hayvan Hakları

Evrensel Bildirgesi’nde şöyle ifade edilmektedir: “Hayvan ölüsüne de saygı göstermek gerekir.

Hayvanın öldürüldüğü şiddet sahneleri sinema ve televizyonlarda yasaklanmalıdır.” (Madde: 13)

14. Haklarının Yasayla Korunması

İslam Dini’nin temel kaynağı Allah’ın insanlara gönderdiği son kutsal kitap Kur’an ile O’nun

açıklayıcısı ve uygulayıcısı olan Hz. Peygamber’in Sünnetidir. Bu iki temel kaynak mü’minler için

her alanda bağlayıcı olmuştur. Bu yüzden inananlar, âyet ve sahih hadislerde emredilen ve

yasaklanan hususlara titizlikle uymuşlardır. Nitekim Yüce Yaratıcı’nın hayvan haklarıyla ilgili

beyan ettiği hususlar ve Hz. Peygamber’in bu konudaki sözleri ve uygulamaları tarih boyunca

Müslümanlar tarafından kanun olarak telakki edilmiş, İslam toplumunda yaşayan insanlar söz

konusu dinî kanunlara hassasiyetle uymuşlar, aksine davrananlar ise cezalandırılmışlardır.

Mesela hilafeti döneminde (634-644) Hz. Ömer, devesine gücünün üstünde yük yükleyen birini

cezalandırmış, Ömer b. Abdülazîz de valilerine gönderdiği mektupta; hayvanlara ağır gem ve

koşum takımı vurulmaması, nodulla (ucu çivili değnek) dürtülmemesi, develere 600 rıtıldan

(yaklaşık 230 kg.) fazla yük yüklenmemesi hususunda uyarılarda bulunmuştur (Kettânî, et-

Terâtibu’l-idâriyye, Beyrut, ty., II: 369). Daha sonraki dönemlerde Osmanlılar zamanında da

hayvan haklarına dair âyet ve hadisler ışığında hukukî kurallar oluşturulmuş ve bunlar ilk

dönemlerden itibaren çıkarılan Osmanlı Kanunnamelerinde yer almıştır.

Bununla birlikte hayvanları korumaya yönelik fıkhî hükümler konmuş, ahlâkî ve hukukî

yaptırımlarla onların hakları muhafaza edilmeye çalışılmıştır (Dölek, Hadislerle İslam, V: 263-

264). Meselâ hicrî VII. asrın en önemli âlimlerinden biri olan İzzüddîn b. Abdüsselâm (ö.

660/1262) İslâm hukukunun küllî kaidelerini biraraya getirdiği Kavâidü’l-ahkâm fî mesâlihi’lenâm

adlı eserinde hayvan haklarına da yer vermiştir. Onun “Hayvanların İnsanlar Üzerindeki

Hakları” başlığı altında âyet ve hadislere bağlı olarak verdiği bilgiler, günümüzde hayvan hakları

konusunda söylenenlerden çok da farklı değildir. O bu eserinde “hayvana ancak taşıyacağı kadar

yükün vurulması, iyi beslenme imkânının sağlanması, barınağının sağlıklı ve güzel olması,

rahatsız olacağı ortamlara sokulmaması, nesillerinin devamı için çiftleşmelerine imkân

sağlanması, kesileceği zaman kurallara uygun bir şekilde güzelce kesilmesi, yavrusundan ayrı

bırakılmaması ve yavrularının gözü önünde kesilmemesi …” (İzzüddîn, Kavâidü’lahkâm fî


mesâlihi’l-enâm, I, s. 121) gibi hayvan hakları konusunda evrensel nitelikteki temel kurallardan

bahsetmiştir.

Kur’an ve Sünnetin hayvan hakları konusunda ortaya koyduğu temel prensiplerin on dört asır

boyunca Müslümanlar tarafından uygulandığını, kurmuş oldukları medeniyetlerde görmek

mümkündür. Hayvanlar için kurulan vakıflar, hayvan bakım evleri, sokak, cami ve

mezarlıklardaki suluklar, cami duvarlarındaki kuş evleri… vb. mimari yapılar, İslam toplumunun

hayvan haklarına verdiği değerin yansımalarıdır.

Hayvanların sahip olduğu haklar, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Nebî ile koruma altına alınırken evrensel

hayvan Hakları Bildirisi’ni hazırlayanlar da “Hayvanları savunma ve koruma kuruluşları hükümet

düzeyinde temsil olunmalıdır. Hayvan hakları da insan hakları gibi yasayla korunmalıdır.” (Madde: 14)

diyerek hayvan haklarının kanun ve yasalarla muhafaza edilmesini istemektedirler.

Dr. Fethullah YILMAZ

SONUÇ

Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de “Hayata elverişli olarak yaratıldıktan sonra yeryüzündeki doğal dengeyi bozmayın” (A’râf

7/56) buyurarak yeryüzündeki doğal dengenin muhafazasına dikkat çekmiştir. Aynı şekilde Kur’ân’ın açıklayıcısı

olan Hz. Peygamber de söz ve uygulamalarıyla dünyadaki ekolojik dengenin korunmasının önemine vurgu

yapmaktadır. Dinimizin temel kaynağı olan Kur’an ile Sünnet’e ve yaşanılan tecrübelere bakıldığında bu

dengenin sağlanmasında en önemli unsurlardan birinin de hayvanlar olduğu söylenebilir. Bu yüzden dinimiz

tabiî dengenin vazgeçilmez bir unsuru olan hayvanların korunmasına büyük bir özen göstermiş ve onların

haklarıyla ilgili genel ilkeler ortaya koymuştur. İnsanoğlu kendi yaptıkları işler yüzünden dünyanın ekolojik

dengesinin bozulduğunu ve bunun kendisi için büyük felaketlere sebep olduğunu gördüğünde çevreye daha

duyarlı hâle gelmiştir. Doğada tüm canlıların bir zincir şeklinde birbirlerine bağlı olduğunu bunlardan tek bir

halkanın dahi kopmasının doğadaki temel düzeni bozacağını tespit etmiştir. Dolayısıyla doğayı ve canlıları

korumanın aslında insanı ve insanın geleceğini korumak olduğunu anlamıştır. Bunun üzerine çevreyi ve canlıları

korumak maksadıyla tedbirler almış, yasalar düzenlemiş ve nihayetinde bütün dünyanın kabul ettiği ‘Evrensel

Hayvan Hakları Bildirgesi’ni yayınlamışlardır. On dört maddeden oluşan bu bildirgede hayvanların var olma,

yaşama, beslenme, barınma, dinlenme, üreme, özgürlük, sağlık, saygı görme, onuru koruma gibi maddi ve

manevi birçok açıdan hakları olduğu ve bu hakların yasalarla korunması gerektiği belirtilmiştir. Bizler bu

çalışmamızda insanların ortak aklı neticesinde belirtilen bu hakların on dört asır önce ilahî vahiy ve nebevi

beyanla ortaya konduğunu göstermeye çalıştık. Yani hayvan hakları konusunda bugün insanların tesbit ettikleri

evrensel haklar, bundan on dört asır önce kâinatın ve bütün varlıkların Yaratıcısı Yüce Allah tarafından son

elçisi Hz. Muhammed (s.a.s) aracılığıyla insanlara bildirilmiştir. Bu bağlamda insana düşen görev; her alanda

olduğu gibi bu konuda da Kur’ân ve Sünnet’in ortaya koyduğu ilke ve ölçülere uymak, bu sayede doğayı,

hayvanları, canlı ve cansız bütün varlıkları Yüce Yaratıcı’nın emanetleri olarak görüp onlara sahip çıkmaktır.

http: //www.uysad.com

Dr. Fethullah YILMAZ

Hadis Anabilim Dalı


RÖPORTAJ

Aralık, 2022

Tavtan Öğretmenevi

Şehrin Öteki Sakinleri adına

röportaj misafirimiz Cem Bey.

Cem AKÇAY

Tıp Doktoru

Hayvanlara yardım ederken sizi motİve

eden şeyler nelerdir acaba?

Hayvanlara bakınca muhtaç, savunmasız,

masum varlıklar görüyorum. Onlar için hesap

kitap yapmadan, karşılıksız olarak

sorumluluk almak beni gerçekten mutlu

ediyor. Şükür ki belli bir düzey kazancım var

ve elimden geldiğince sokak hayvanları ile

ilgilenmeye çalışıyorum.

Sokak hayvanları için ne tür sorumluluklar

alıyorsunuz?

Aslında hayvansever bir ailede yetiştim

diyebilirim. Ankara’da yaşarken problem

yaşayan sokak hayvanlarını veterinerlere

götürmek gibi çalışmalar da yapardık.

Tatvan’da daha çok sokak hayvanlarının

beslenme ihtiyaçları ile ilgilenmekteyim.

Peki ne sıklıkta?

İşten kalan vakitlerimin çoğunu yürüyüşe

ayırıyorum. Ne vakit yürüyüşe çıksam

sırtımda çanta ve içinde hayvan maması

oluyor. Belli başlı yerlere mama bırakıyorum.

Elbette sürekli ilgilendiğim hayvanlar da var.

Mesela Öğretmenevi bahçesindeki kediler.

Bir rutin oluşturduk onlarla. Benim

mutluluğum da böyle işte.

Peki sokak hayvanları ile ilgili çalışmalarınız

tamamen bireysel faaliyetler mi?

Tamamen bireysel çalışıyorum. Öyle dernek,

vakıf, stk gibi oluşumlarla alakam yok. Zaten

hiç karşılaşmadım Tatvanda . Bir avuç insanız

sonuçta.


Sizin hayvanlara karşı bu ilginize bakıp

etkilenen ve hayvanlar için sorumluluk alan

insanlar var mı?

Olmaması garip olurdu. En nihayetinde kötü

tepki almamak bile benim için kıymetli.

Gerek iş arkadaşlarımdan gerekse sosyal

çevremden sokak hayvanlarıyla ilgilenen

insanlar oldu. Sosyal etki kötü şeylerde

olduğu gibi iyi şeylerde de geçerli.

Sokak hayvanlarıyla ilgilenirken problem

yaşıyor musunuz?

Bu konuda Tatvan’ı seviyorum. İnsanlardan

henüz hiç olumsuz tepki almadım. Bazen

haberlerde görüyoruz, bazen tanıdıklar

anlatıyor. Farklı şehirlerde olumsuzluklar

yaşanıyor. Bu açıdan yaşadığım şehri

seviyorum. Elbette ben de özen

gösteriyorum. Mesela bozulacak ve koku

yapacak, çevreyi kirletecek yiyecekler

vermiyorum hayvanlara. İçeriğinden emin

olduğum ve çevreyi kirletmeyecek kuru

mamalar dağıtıyorum ben.

Sokak hayvanlarına dönecek olursak size

göre hayvanların yaşadığı en bariz

problemler nelerdir?

En bariz problem insan faktörü ile ilgili

olanlardır diyebilirim. Çocuklarda vicdan

gelişmemiştir deyip onları mazur görebiliriz

ama yetişkin olup hayvanlara kötü

muamelede bulunanlar var. Bu insanların

başka insanlara da kötü davrandığından hiç

şüphem yok. Bunun dışında elbette

beslenme de ciddi problem olabiliyor.

Beslenme konusunda sorumluluk alan

insanlar da bir eksiklik görüyorum ben. Kuru

mama verip su vermiyorlar hayvanlara. Oysa

kuru mama ile beslenen hayvanın su içmesi

şarttır. Barınma da önemli bir problem. Kışı

sert geçen bir şehir burası. Pek çok defa

titreyen köpekler gördüm.

Çözülmesi en kolay olanlar diye sorsak?

Bir kere en bariz problem olan insan faktörü

çözülmesi en zor olan faktördür. Onu bir

kenara koyalım. Beslenme ve barınma

konusunda kısa zamanda çok fazla mesafe

alınabilir. İnsanların sorumluluk almasıyla,

yerel yönetimin çabalarıyla şehir hayvanlar

için çok daha iyi hale gelebilir. Mama üreten

firmalarla anlaşarak çok daha uygun fiyata

tedarik mümkün. Bu konuda sponsor falan

da bulunabilir.

Tatvan’da yerel yönetimin sokak hayvanları

ile ilgili çalışmalarını nasıl

değerlendiriyorsunuz?

Takdir ettiğim çalışmalar var. Mesela

kısırlaştırma çalışmaları ile hayvan

popülasyonu dengede tutulabiliyor. Yaralı

hayvanlara belediye ekiplerinin

müdahalesine şahsen şahit olmuşluğum var.

Pek çok Belediye bunları dahi yapmıyor.

Hatta bazı yakın şehirlerden sokak

hayvanlarını getirip Tatvan’a bıraktıklarını

duydum. Bazı çalışmaların iyi olması yeterli

olduğu anlamına gelmez elbet. Daha iyi olma

ihtimali her zaman geçerli.

Sorularımızı içtenlikle yanıtladığınız için çok

teşekkür ediyoruz Cem Bey. Teşekkürler.


Meyad Akademi, Cilt:2 Sayı:2 Yıl:2021 Sayfa:178-182

TÜRKİYE’DE HAYVANLARA

YÖNELİK ŞİDDETİN HAYVAN

HAKLARI KORUMA KANUNU

KAPSAMINDA

DEĞERLENDİRİLMESİ

4. HAYVANA YÖNELİK ŞİDDET

Günümüzde hayvana yönelik şiddet sosyal medyanın da bu durumu sık sık gündeme

getirmesiyle birlikte gözler önüne serilmektedir. İşkence, öldürme, tecavüz gibi olaylar medyada

yer aldığı sürece hayvan hakları savunucuları ve hayvanseverlerin tepkileri artmış, bu konuda

kamuoyu oluşmuştur. Dolayısıyla yapılmış olan yasalarda ceza yönünden yaptırımların

artırılması, hayvan haklarının daha fazla güvence altına alınması ihtiyacı doğmuştur.

Filiz KIROĞLU

İnsanoğlu doğa üzerinde egemenliğin tek sahibi gibi görünse de son yıllarda çevreye karşı olan

sorumlulukları çerçevesinde oluşan duyarlılık hukuki metinlere de yansımıştır. Hayvanın hak

sahibi olduğu veya olması gerektiği yönündeki tezler yeni olmakla beraber; hayvanların

korunması gerektiğine ilişkin hareket eski dönemlere dayanmaktadır.

Tarihte eski dönemlerdeki bazı görüşlere göre hayvana eşya statüsünde bakılırken sonrasında

kişilik benzeri sayılıp kişilik tanıyan görüşler ve çalışmalar mevcuttur. Bilinmektedir ki doğa tüm

canlıların ortak yaşam alanı olup hayvanların da haklarının korunması yönündeki düşünceler

ağır basmaktadır. Nitekim sinir sistemine sahip olan hayvanların acıyı hissedebilme ve buna

tepki verebilme becerilerinden dolayı kendilerine yapılacak kötü muameleye karşı korunmaları

zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Hayvanları kendisine verilecek hakları kullanma yetisine sahip

olmaması ve bilinç gerektiren faaliyetlerde bulunamaması onların korunmaya ihtiyaçlarının

olmadığı gibi bir anlama kesinlikle gelmemelidir.

5. HAYVANLARA YÖNELĠK ŞİDDET VE HAK İHLALLERİ

5.1. Evcil veya Doğal Yaşama Ortamlarına Tekrar Uyum Sağlama Durumu Olmayan

Hayvanların Dışarı Atılması

Evcil karakterli hayvanalar çoğu zaman yaşlandıklarında, evdekilere içgüdüsel olarak küçük bir

zarar verdiklerinde veya da hastalandıklarında sokağa atılabilmektedir.


Filiz KIROĞLU

5.2. Hayvanların Denek Olarak Kullanılması

Deney hayvanı olarak en fazla kurbağalar, yılan türleri, fareler, tavşanlar, hamsterlar, kediler,

köpekler kullanılmaktadır. Bu hayvanlara alkol, sigara, uyuşturucu gibi ıstırap çektirtecek yiyecek

ve içecekler verilmekte, vücutlarına kanser veba gibi hastalıkların araştırılması için virüsler

enjekte edilmektedir. Aynı şekilde deterjan ve kozmetik ürünlerin geliştirilmesi yönünden de

kullanılmaktadır. Fakat bu çalışmalarda yeterli veri tabanı olmadığından hayvanlar ölmektedir.

Özellikle bazı okullarda kurbağanın solunum sistemi bizzat kurbağa kesilmesi suretiyle

gerçekleştirilmektedir.

5.3. Sahipsiz Hayvanların İmhası

Zehirli kimyasal bir maddenin sokak hayvanlarının yoğun bulunduğu bölgelere belediye

görevlilerince yiyeceklerin içine koyulması suretiyle toplu hayvan katliamlarının gerçekleştiği

görülmektedir.

5.4. Hayvanların Güreş, Dövüş Adı Altında Maruz Kaldığı Şiddet

Hayvanlar kendi hemcinsleriyle ya da başka hayvan türlerine karşı eğitilmek suretiyle dövüşe

sevk edilip şiddete maruz kalmaktadır. Ülkemizin pek çok yerinde deve güreşleri, boğa güreşleri,

horoz güreşleri gibi yasa dışı yollardan da halen bu güreşler yapılabilmektedir. Boğa

güreşlerinde boğalar birbiriyle güreşmekte ve boynuz darbeleriyle birbirlerini yaralayarak acı

çekmektedir. Aynı Şekilde horozların da bacaklarına renkli kurdelelerle çakı ve jilet bağlanarak

dövüştürülmesi suretiyle göz ibik gibi bölgelerinden ağır yaralar oluşabilmektedir.

5.5. Yunus Parklarında Şiddet

Yunusların esaret altında tutulduğu bu parklarda yunusların dişlerinin sökülmesi, açlıkla ve ödül

ceza sistemiyle eğitilmesi, yüksek sesli müzik kullanılması gibi işkence yöntemleri ile strese giren

hayvanların yaşam süreleri kısalmakta hareketsizlik ve depresyon durumları yaşanmaktadır.

Stres altında bulunan yunuslara yutturulan antidepresan, mide ilacı, hormon ilacı gibi ilaçlar da

onlara zarar vermeye devam etmektedir. Doğal ortamından yakalandığında ölü balıkları yemek

istemeyen yunuslar, her defasında kustuklarında boğazlarına tüp ile veya el ile zorla bu ölü

balıklar sokulmaya devam etmektedir.

Çoğunlukla terapi gerekçesiyle kullanılan yunuslar ile ilgili TBMM tarafından hayvanların

haklarının korunması yönünde hazırlanan raporda da belirtildiği üzere bu uygulamaların

mevzuata aykırılık teşkil ettiği ve özellikle otizm tedavisinde yararlı olduğuna dair bilimsel bir

dayanağın bulunmadığı belirtilmiştir. Yunus terapisinin bilimsel olarak yararlığının

kanıtlanmamasının yanında uygulamalar esnasında insanların ve yunusların yaşam kalitelerini

de olumsuz şekilde etkilediği ve sağlık sorunlarına da sebep olduğu görülmektedir. Yunus

terapisinin gerçekten yararlı olup olmadığı hususunda bilimsel araştırmalara ihtiyaç vardır.


Filiz KIROĞLU

5.6. Gelir Sağlamak Amacıyla Toplayıcılık

Bazı hayvanlar derilerinden kürk yapmak, boynuz tüy ve tırnaklarını çeşitli eşyalarda kullanmak

amacıyla insanlar tarafından öldürülmektedir. Ve bu öldürme şekli haşlama, yakılma, suda

boğulma, elektrik verme gibi işkenceler şeklinde olmaktadır. Örneğin ipek giysiler uğruna

haşlanarak öldürülen ipek böceklerinin çığlıkları, Doğu Anadolu akarsularında elektrik vererek

küçük büyük ayırt etmeden öldürülen balıklar, kış aylarında yapılan tilki katliamları bu duruma

örnek oluşturmaktadır. Bunun yanında Türkiye kurbağa bacağı ihracatı yapan ülkeler

sıralamasında Çin’den sonra ikinci sırada yer almaktadır. Kafaları makas ile kesilerek

öldürülmektedirler.

5.7. Hayvanlara Fiziksel Müdahaleler ile Yapılan İşkenceler

Hayvanların usulsüz kesimleri, özellikle kurban kesimlerinin mezbahalar dışında bu konuda

uzman olmayan kişilerce yapılması dolayısıyla acı çeken hayvanlar gözlemlenmektedir. Bu

durum etlerin enfeksiyon kaynağı olmasına ve insan sağlığını da olumsuz yönde etkilemesine

sebep olabilmektedir. Ayrıca ülkemizde iğdiş edilme denilen özellikle büyükbaş hayvanların

daha verimli kullanılması ve güçten düşmemesi için hayvanın testisleri büyük bir kerpetenle

sıkılmak suretiyle damarlarını kopararak hadım edilmektedir. Aynı zamanda üzerinde hayvan

sahibine ait işaret olan levha ısıtılarak hayvana yanık şeklinde iz yapılmaktadır. Bunlar hayvana

aşırı derecede acı ve zarar vermektedir.

5.8. Hayvanlara Şiddetin ve Hak İhlallerinin Önlenmesi İçin Hukuksal Çözüm Önerileri

1) Anayasamıza hayvan hakları ile ilgili bir madde eklenmesi suretiyle devletin doğal hayatı ve

hayvanları koruma sorumluluğu Anayasal bir temel kazanmalıdır.

2) Hayvanlara karşı işlenen suçlarda Türk Ceza Kanununda nitelikli haller belirlenmeli

gerektiğinde, ceza artırımı yapılmalıdır.

3) 9 Temmuz 2021 tarihinde kabul edilen Hayvanları Koruma Kanunu ile Türk Ceza Kanunu'nda

Değişiklik Yapılmasına Dair Kanuna göre hayvanlara karşı işlenen suçlar için belirlenen cezalar

caydırıcı nitelikte artırılmalıdır. Bir hayvana işkence ve tecavüz suçu işleyenin alacağı cezanın alt

limiti 6 aydan 3 yıla çıkartılarak hapis cezasının fiili olarak işleyişi sağlanmalıdır.

4) Medeni Kanunun 683.Maddesine hayvanların “hissedebilen varlıklar” olduğu ibaresi eklenmek

suretiyle bir mal varlığı değil, can olduklarının net algılanması vurgulanmalıdır.

5) Hayvana işkence ve kötü muamele yapanların hayvan sahiplenmesi belirlenen uzun bir süre

ile yasaklanmalıdır.

6) Hayvan hakları için kullanılacak olan yasa sadece belirli hayvanları değil, tüm (deney, av,

yabani hayvanlar) da kapsayacak yönde revize edilmelidir.

7) Hayvan hakları ile ilgili okullarda müfredata ders eklenmesi suretiyle çocuklara hayvan sevgisi

ve hakları küçük yaşlardan aşılanmalıdır.


NEDEN HAYVAN HAKLARI?

MertVan & Partners Ekibi

TÜRK HUKUKUNDA HAYVAN HAKLARI

15 Ekim 1978'de Paris'te ilan edilen Hayvan Hakları Evrensel Bildirisi ile bütün hayvanların eşit

doğdukları, eşit yaşama ve saygı görme hakkına sahip oldukları, bir hayvan türü olan insanın,

öbür hayvanları yok edemeyeceği, onları sömüremeyeceği, bütün hayvanların insanca

gözetilme, bakılma ve korunma haklarına sahip oldukları, zorunluluk olmaksızın bir hayvanın

öldürülmesinin yaşama karşı suç olduğu kabul edilmiştir.

MertVan&Partners

Bu kapsamda 4 Ekim günü "Dünya Hayvan Hakları Günü" olarak kabul edilmiştir. Her geçen yıl

daha yaygın, daha ayrıntılı olarak anılan, kutlanan bu gün dolayısıyla gelişkin bir hayvan türü

olan insan türünün doğaya yaptığı tahribat ve verdiği zararlar da tartışılan konular arasında yer

almaktadır.

Herkes tarafından bilindiği üzere, toplumumuzda hayvanlara karşı genel bir hoşgörüsüzlük,

sevgisizlik ve hatta saldırganlık giderek artmaktadır. Türk insanı denince hoşgörü akla gelirken,

tarih içinde gerek kuşlar gerekse sokak hayvanları için suluklar ve yemlikler

yapılırken, bugün insanımızın hayvanlara gösterdiği saldırgan ve duyarsız davranışların tek

nedeni eğitimsizliktir.

"Hayvan" kavramının özünde "İnsandan pek de farkı olmayan canlı" olması gelmektedir.

Ancak; ülkemizde hayvan kavramı konusunda farklı görüşler mevcuttur. Birçok insan hayvanları

"canlı" olarak değil "mal" olarak görmektedir. Çoğunluk, "hayvan insan için gerekli ve işlevsel

olduğu sürece var olmalı, yoksa var olmasına gerek yok" diye düşünmektedir. Bu yüzden

yüzlerce hayvan, özellikle köpek, sadece yaz tatillerinde yazlıklarda bakıldıktan sonra tatil

dönüşü sokaklara terk edilmektedir.

Unutulmamalıdır ki; hayvanlar kendilerine sevgi gösterildiği sürece saldırgan olmazlar,

hayvanlar asla hayati bir tehlike sezmedikleri sürece insanlara kasıtlı zarar vermezler, hayvanlar

ve insanlar küçük yaşta birbirlerine alışırlarsa dost olarak yaşarlar. Bu konunun bilinmesi

özellikle gelecek nesillerin hayvan sevgisi aşılanarak büyütülmesi adına çok önemlidir.


Uzun yıllardır suçlular üzerinde yapılan birçok araştırma ve psikolojik deney, hayvan hakları

konusunda verilen mücadelenin önemine işaret etmektedir. Şiddet suçları işleyen birçok

mahkûm üzerinde yapılan araştırma ve deneylerde, bu kişilerin çocukluk veya gençlik

dönemlerinde hayvanlara kötü muamele ettikleri görülmüştür. Tam da bu sebeple; bu haklı

mücadelenin temelini, hayvan sevgisinden de önce toplum güvenliği üzerine oturtmak çok daha

yerinde olacaktır. Hayvana kötü muameleden insanın suç işleme ihtimalinin, diğerlerine oranla

çok daha yüksek olduğu artık bilinen bir gerçektir.

Avrupa Birliği uyum çerçevesinde çıkarılan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Yasası, hayvanlara

yapılacak fiili müdahaleyi suç kapsamına almamış, Kabahatler Kanunu çerçevesinde

değerlendirmiştir. Savcılarımıza re’sen takip yetkisi verilmemiş ve hayvana kötü muamele

şikayete bağlı suçlardan sayılmıştır. Üstelik yapılan suç kişinin adli sicil kaydına bile işlememekte

ve para cezasıyla geçiştirilmektedir. Bu sebeple hayvanlara eziyet eden, ırzına geçen, öldüren

birçok kişi tespit ve tescil edilememektedir. Dili olmayan, derdini anlatamayan, insanların

zulmünde ezilen bu hayvanları korumak bir avuç hayvan severe kalmıştır.

MertVan&Partners

Anılan yasaya göre; bir hayvana kötü muamele edenler maalesef Kabahatler Kanunu'na göre

para cezasıyla cezalandırılmaktadır. Ülkemizde hayvanlara yönelik gerçekleştirilen tecavüz,

işkence, kötü muamele, sakat bırakma, dövüştürme ve dövme gibi eylemler suç sayılmakla

birlikte, bu tip insanlık dışı muamelelerin failleri, mevcut yasa cezayı gerektirmediğinden, yasak

yerde sigara içenlerle aynı cezaya tabi tutulmaktadır. Hayvana kötü muamele eden birinin Türk

Ceza Kanunu kapsamında değerlendirilmesi ancak bahsi geçen hayvanın sahipli olması

olasılığında mümkündür. Bu halde hayvan sahibinin şikâyeti üzerine, kötü muamele eden

yargılanabilmekteyse de suç, şikayete bağlı olduğundan; bu kişinin davayı takip etmemesi yahut

şikayetini geri alması gibi nedenlerle, açılan az sayıda dava da düşmektedir. Sahipli hayvana

kötü muamele sebebiyle yapılan yargılamanın tamamlanması halinde çıkabilecek ceza en fazla 4

ay hapis olup, bu da para cezasına çevrilebilir niteliktedir. Zaten çoğunlukla bu tip suçların faili

de bulunamadığı için bu kabahat, yapanın yanına kar kalmaktadır. Hatta hayvan ölürken bile

devlet para kazanmaktadır. Bu yasanın cezai yaptırımları etkisiz kaldığından, hayvanlara yapılan

eziyetlerin maalesef giderek arttığına tanık olunmaktadır.

Bunlara ek olarak; halen yürütülen Anayasa çalışmaları ve bu bağlamda süren tartışmalar

içinde "Hayvan Hakları" da kendisine yer bulmuştur. Bu durum da bize hayvan haklarının

tanınmasının, hayvanların haklarına saygı gösterilmesinin anayasa ile teminat altına alınmaya

çalışıldığını göstermektedir. Bu çalışmalar memnuniyetle karşılanırken, 5199 sayılı yasada


gerekli değişikliklerin bir an önce yapılmasının, anılan yasanın "kabahatler" kapsamından

çıkarılıp, "ceza" kapsamına alınmasının, hayvanları koruma kuruluşlarının devlet katında temsil

edilmelerinin, hayvanlar için de acil yardım merkezlerinin bir an önce kurulması yönünde de

adımlar atılmasının mutlak gereklilik olduğu da gözden kaçırılmamalıdır.

Sonuç olarak; hayvan haklarına yönelimin gerekliliği ne yazık ki devletimizin konuya

duyarsızlığından ve insanlarımızın eğitimsizliğinden kaynaklanmıştır. Olması gereken; tüm

canlıların hukuken haklarının olduğunu kabul etmektir. Hak, hukuk düzeni tarafından korunan

menfaat demektir. Ne yazık ki bu sağlanamamıştır. Bu bağlamda, özellikle gelecek nesillerin

hayvan sevgisi aşılanarak büyütülmesi açısından hayvan hakları, gerek insanlarımıza gerek

hayvanlarımıza yararlı olacak, sürekli gelişen bir hukuk dalı olarak hayatımızda yer alacaktır.

Tüm canlılar arasında yadsınamaz bir bağın olduğu ve bugün hayvanların başına gelen her

şeyin, yarın insanlığın başına geleceği unutulmamalıdır.

MertVan&Partners

MertVan&Partners Hukuk ve Danışmanlık Bürosu


Bu çalışmanın ortaya çıkmasında

kendisine borçlu olduğumuz pek çok

insan var.

Öncelikle danışman öğretmenimiz Ali

GETİRİCİ'ye, sonra, bilgi ve

deneyimlerini bizlerden esirgemeyen

Şükran ADILIĞ ve Naciye S UBAŞI

Hocalarımıza tekrar tekrar teşekkür

ediyoruz.

Yine, öğrenci arkadaşlarımızın,

hayvanseverlerin, akademi

camiasından ulaşabildiğimiz

isimlerin ilgi ve desteği çalışmamız

için motive eden unsurlar olmuştur.

Eksık olmasınlar.

İsmail TAYŞAN

Roveda Onur ISSI


TATVAN'DA SOKAK

HAYVANLARI

sorumlulk...

farkındalık...

duyarlılık...

Ahlak bir bütün, iyilik ise

bulaşıcıdır.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!