06.03.2023 Views

Edebiyat Gazetesi Sayı 2

Edebiyat Gazetesi’nin ikinci sayısının manşetinde Yazar Umut Özkan Gönül Erlerimiz Âşık Veysel’den Ozan Ali Kızıltuğ'a başlıklı yazısı yer alıyor. Söyleşi bölümünde, Yazar Şebnem Pişkin ile ile aşk, sevgi ve son kitabı “Bir Yunus Emre Hikâyesi Sarı Çiçek” hakkında konuşuldu. Editörlüğünü Yücel Aydın’ın üstlendiği Edebiyat Gazetesi’nin mart sayısında Yalnız Ama Mesut isimli öyküsüyle Fırat Kasap, İki Kule isimli öyküsüyle Mustafa Bilgücü, Kader isimli yazısıyla İsmail Hilal, Sonsuza Dek isimli öyküsüyle Ahmet Rıfat İlhan, Geyşa isimli öyküsüyle Kadir Ersoy, Korku Öyküleri isimli kitap değerlendirme yazısıyla İlkay Coşkun yer aldı.

Edebiyat Gazetesi’nin ikinci sayısının manşetinde Yazar Umut Özkan Gönül Erlerimiz Âşık Veysel’den Ozan Ali Kızıltuğ'a başlıklı yazısı yer alıyor. Söyleşi bölümünde, Yazar Şebnem Pişkin ile ile aşk, sevgi ve son kitabı “Bir Yunus Emre Hikâyesi Sarı Çiçek” hakkında konuşuldu. Editörlüğünü Yücel Aydın’ın üstlendiği Edebiyat Gazetesi’nin mart sayısında Yalnız Ama Mesut isimli öyküsüyle Fırat Kasap, İki Kule isimli öyküsüyle Mustafa Bilgücü, Kader isimli yazısıyla İsmail Hilal, Sonsuza Dek isimli öyküsüyle Ahmet Rıfat İlhan, Geyşa isimli öyküsüyle Kadir Ersoy, Korku Öyküleri isimli kitap değerlendirme yazısıyla İlkay Coşkun yer aldı.

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

02 / E d e b i y a t G a z e t e s i Mart 2023

YALNIZ AMA MESUT

“Bir ben yalnızım bu karanlık gecede, bir de kimsesizlerin annesi kaldırımlar.”

FIRAT KASAP

er insan yalnızdır. Yalnız hissetmesin diye

Holuşturulmuş bir çevrenin içinde yaşar.

Aileden, akrabalardan, komşulardan,

arkadaşlardan ve daha birçok insandan oluşan bir

kalabalık içinde yalnızdır. Kimisini çok sever, sevdiği onu

sevmez, sevmediği onu sever. Yanlış anlar, yanlış anlaşılır,

sevilme ihtiyacını onu hiç umursamayan insanlardan

karşılamaya çalışır. Yalnızlık konusunda şiir yazmamış

şair yok gibidir. Aragon’dan bir örnek: Yalnız adam kayıp

bir mektuptur. Ancak yanlış adres mi vardı yoksa

üzerinde. Sevgiler diyordu ama kime? Hangi eller onu

yırtmış olacak.

Necip Fazıl’dan örnek: Bir ben yalnızım bu karanlık

gecede, bir de kimsesizlerin annesi kaldırımlar.

Can Yücel’den örnek: Yalnızlığım benim pasaklı

kontesim, ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi.

Yalnızlık insana güzel işler yaptırır. Nâzım Hikmet “karlı

kayın ormanında” yürür, Necip Fazıl “Kaldırımlar” şiirini

yazar, Teoman müziği bırakır, sonra da der ki: her şey

yalnızlıktan.

Hikâyemizin kahramanı Ahmet, yalnızlığı küçük yaşta

köyde somut bir varlık olarak görür. Dört yaşında annesi

ölünce babası gelin olarak analığı getirir. Bir gün analık

Ahmet’i öyle bir döver ki çocuk kış günü, çıplak ayak,

akrabalarının olduğu bir köye kaçar. Akrabaları Ahmet’i

kendi çocukları gibi sahiplenirler fakat böbreğin birine

elveda der.

Yeni köyü de eski köyü gibi ormanın içinde, havadar,

kıtlığın hiç uğramadığı, tarımın, hayvancılığın herkese

yettiği bir yerdedir. Atatürk’ün “Köylü milletin

efendisidir.” sözünün henüz akıllarda olduğu yıllar.

Köyden kente göç yeni başlamış. Ahmet, akrabalarının

yanında bir sığıntı gibi değil öz evlat gibi büyür. Belki

köyde onu okumaya teşvik edecek kimse olmadığından

belki de kendi okumak istemeyip para kazanmak

istediğinden ilkokuldan sonra ilçede bir lokantada aşçılık

öğrenir. Bazı erkekler için yalnızlıktan kurtulmanın yolu

para kazanmaktır. Şeytan kulaklarına şöyle fısıldar: “Seni

paran olmadan sevecek tek kadın annendir.” Bu para hırsı

bazı erkekleri kısa yoldan zengin olmaya zorlar. Zengin

oldukları zaman da kulaklarına fısıldanan şu sözlerdir:

“Çevrendeki kimse seni sen olduğun için sevmiyor,

herkes paran için seviyor.”

Köyünde, çocukluğunda yaşadığı kötü anılar, soğuk kış

gecelerinde Ahmet’e kâbus olarak döner. Uzaklaşırsa

anılardan kurtulacağını düşünür. Antalya’ya taşınır. Hem

işe hem sıcağa kavuşur. Aşçılıkta ilerlemesi, bir aileyi

geçindirecek kadar para kazanmasını sağlar. Yakınların

yardımıyla küçük de olsa bir yuva kurulur. Ahmet artık

mesuttur. Bir ailesi vardır, çocukları vardır. Mutlu olması

için yeterlidir.

Ailenin insanı mutlu ettiği yalanı sistemin insanlara

dayattığı en büyük yalanlardan biridir. Aile insanı mutlu

etmeye yetmediği gibi yalnızlıktan da kurtarmaz. Bu bir

illüzyondur. Ahmet yıllarca bu yalanlarla yaşar. Çalışır,

eve gelir, yorgun halde yemeğini yer, uyur. Hafta sonlarını

da sözde dinlenerek geçirir.

Ahmet’in kendini mutlu sandığı günler karısının kanser

olmasıyla sona erer. Kanser artık yaşamımızın bir

parçasıdır. Kemoterapi günleri, yurt dışından getirilen

pahalı ilaçlar Ahmet’i her yönden hırpalar. Çocukları ile

birlikte ne yaparsa yapsın, kanser daha güçlüdür.

Karısının genç denebilecek bir yaşta ölmesiyle birlikte

yine yalnız kalır. Emekli olmuş, çocukları evlenmiş, karısı

öte dünyaya göç etmiş, yalnızlığı yine somut bir varlık

olarak görmüştür.

Daha karısının kırkı çıkmadan akrabaları başlar dırdıra,

yalnız kalma, evlen, yalnızlık Allah’a mahsustur. Ahmet

yine yakınlarını dinler. İkinci bir evlilik için kolları sıvar.

Yaşlılık konusunda şöyle bir kanı vardır; yaşlı kadınlar

kendilerine bakabilir fakat yaşlı erkekler bakamaz. Bu

yüzden dul erkekler el birliğiyle evlendirilir. Neden yaşlı

erkek kendine bakamaz? Çünkü daha küçük yaştan

itibaren erkek çocuğuna ev işleri öğretilmez. Yemek

pişirmek, temizlik yapmak, çamaşır, bulaşık, ütü, bunlar

kadınların işidir. Erkekler bu işleri beceremez.

Beceremeyince hemen evlendirilir. Ev işlerini evde bir

kadın yapınca erkek mutlu olur mu? Olmaz çünkü yalnız

insan mutsuzdur.

Bazı insanlar ne yaparlarsa yapsınlar yalnızlıktan ve

mutsuzluktan kurtulamazlar. Ahmet, kendi kendine

yetebilen bir insan olduğu için ilk başlarda çevresine fazla

kulak asmaz. Akrabaları ise onu yalnız olduğu için mutsuz

sanırlar. Ahmet yalnız ama mutludur. Kimseye bu

durumu anlatamaz. Çareyi mekân değiştirmekte bulur.

Doğduğu topraklara geri döner. Orada huzuru bulmayı

umar. Kısa bir süre sonra yanlış yaptığını anlar. Mahalle

baskısı köy kent dinlemez. Her yerde kendini hissettirir.

Az gelişmiş toplumlarda hukuk kuralları kadar etkilidir.

Ahmet’e küçük ilçede kısa sürede bir eş adayı bulunur.

Bulunan kadın da dayı gibi duldur. Ahmet evleneceği

eşten memnundur fakat gelin adayı da evlenmek istiyor

mu? Gelin adayı evlenmek istemez. Sebebi ise ölen

kocasından kalan emekli aylığını kaybetme korkusudur.

Emekli maaşı yaşlı kadınlar için bir güvencedir. Kocası

ölmüş dul kadınlar yeniden evleneceklerse iki şey

sorarlar. Maaşın var mı, evin var mı? Ahmet de maaş var

ama ev yok. İki kriterden birini karşılamıyor. Yıllarca

çalışan, emekli olmayı hak eden Ahmet, bir ev alacak

parayı biriktirememiş. Öyleyse yeniden evlenmek senin

neyine? Temiz kalpli, herkesin yardımına koşan Ahmet,

çevresinde iyi biri olarak bilinir. Eli maharetli olduğu için

insanlara yardımcı olur. Bu durum sıkça aleyhine

kullanılır. Herkes beceremediği işleri ona yaptırmaya

çalışır. Evlenmek istediği Zahire ise onun kadar iyi niyetli

değildir. Ahmet’in iyi niyetinden faydalanmak ister. Hem

evlenmek istemez hem de Ahmet’i yakınında tutmak

ister. Ahmet, Zahire’nin her işine koşar. Elinden gelenin

fazlasını yapar. Zahire durumdan memnun olabilir fakat

toplumsal yapı bu duruma ne kadar müsaade eder?

Zahire’nin çocukları da Ahmet’in çocukları da durumdan

memnun değildir. Küçük yerlerde dedikodu çok olur.

Kışın yapılacak iş yoksa konuşacak konu çok olur.

Konuşulanlar özellikle Zahire’nin oğullarını rahatsız

eder. Önce annelerini uyarırlar. Anne söz dinleyecek bir

kadın değildir. Oğullarını dinlemez. Oğulları bu sefer

Ahmet’i uyarırlar. O da söz dinlemeyince Zahire’nin

oğulları başka yollar denerler. Ahmet’i tanıyan, seven

kişiler aracılığıyla uyarılarını yaparlar. Ahmet yine

dinlemez.

Ahmet’in yakınları arasında köyde birlikte büyüdükleri,

subaylıktan emekli bir akrabası vardır. Ahmet’i çok sever.

Onun yüzünden Zahire’nin çocukları Ahmet’e temkinli

yaklaşırlar. Bir gün Zahire’nin çocukları Ahmet’e pusu

kurarlar. Ahmet’in akrabası durumu önceden sezmiş,

yıllardır kullanmadığı silahını yanında taşımaktadır.

Ahmet’i silahsız sanan oğullar ateşe karşılık gelince

paniğe kapılırlar. Akraba Ali, bir oğlu yaralar, Ahmet de

yaralanır. Hastaneye kaldırılan yaralılar ilçenin ileri

gelenleri tarafından barıştırılır. Barışma olmakla birlikte

artık Ahmet’in Zahire’ye kavuşması imkânsız hale gelir.

Zahire oğlunun vurulmasına sebep olan biriyle

evlenemez. Bunu ailesi de akrabaları da kabul etmez.

Ahmet’in son umudu Zahire’den kopar. Ahmet’e o

günden sonra hiçbir tavsiye kâr etmez. O, yalnızlığa

mahkûm bir adamdır. Başka bir maceraya atılacak ne

enerjisi, ne isteği vardır. Hayat ona yalnız bir yol çizmişse

o da yalnız yürüyecektir. İnsan ne yaparsa yapsın

yalnızdır. Bu işten kurtuluş yoktur. Hikayemizi şu

dizelerle bitirelim.

‘’Mutlu olmak varken şu dünyada,

Geceler geldi dayandı kapımıza,

Olduk acımızla, acımızla sarmaş dolaş.”

E d e b i y a t G a z e t e s i

A y l ı k e d e b i y a t g a z e t e s i ISSN 2980-0447 / Sayı 02 / Mart 2023

www.edebiyatgazetesi.com

Genel Yayın Yönetmeni

Veysel Altunbay

Yayına Hazırlık

İsrafil Baran

Editör

Yücel Aydın

Avrupa Temsilcisi

İlhan Kılıç

Adres:

Maltepe Mah. Davutpaşa Cad. Güven İş

Merkezi 83/3 201-202 Topkapı / İstanbul

E-posta: edebiyatgzt@gmail.com

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!