13.02.2013 Views

mali-dosyasi

mali-dosyasi

mali-dosyasi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

DÜBAM<br />

KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

> 2013 ŞUBAT<br />

DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI


DÜBAM<br />

KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Genel Yayın Yönetmeni<br />

Akif EMRE<br />

Yayın Koordinatörü<br />

Aynur ERDOĞAN<br />

DÜBAM Yayınları<br />

Küresel İletişim Merkezi<br />

Barbaros Bulvarı, Balmumcu / Beşiktaş<br />

Tel: (0212) 274 80 21 – 274 80 22<br />

www.dunyabulteni.net


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

4


Fransa’nın askeri müdahalesiyle gündeme oturan Mali, yaklaşık bir yıldır iç karışıklıklarla<br />

baş etmeye çalışıyordu. Mali tarihi göz önünde tutulduğunda Mali’de yaşanan bu<br />

kargaşanın ilk olmadığı görülebilir. 19. yüyılın sonralarına doğru Fransa tarafından işgal<br />

edilmiş; Fransız sömürge yönetimi altında, bölgenin siyasal, ekonomik ve hatta sosyal<br />

gelişmelerinde tarihî tecrübeden tam bir kopuş yaşanırken toplumun gerçek ihtiyaçlarının<br />

görmezden gelindiği Batı güdümlü bir modernleşme yaşanmıştı.<br />

Mali, 1960’lı yıllara bağımsızlığını kazanmış bir cumhuriyet yönetimiyle girdi. Ancak<br />

sömürgecinin arkasında kendi çıkarlarını gözetecek bir yönetim bırakması, ülkedeki kargaşanın<br />

ve rahatsızlığın devam edeceğinin de habercisiydi. Bu sebeple modern Mali tarihinin<br />

bir yönüyle askeri darbelerin tarihi olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.<br />

Son süreçte yaşanan iç isyan da bir askeri darbenin ertesinde patlak verdi. Ancak bu sefer,<br />

Afrika’da çıkarları çakışan küresel güçlerin meydan savaşına dönüyor Mali...<br />

Fransa yöntem değiştirerek neden askeri müdahale yolunu seçti, ABD başta olmak üzere<br />

Batılı güçlerin Fransa’ya destek vermesi ne anlama geliyordu, Çin’in Afrika ülkeleriyle<br />

kurduğu ilişki nasıl anlaşılmalıdır, Çin Batılı devletlerin çıkar savaşının neresinde durmaktadır...<br />

Dünya Bülteni olarak bu ve bunun gibi soruları gündemde tutarak telif ve tercüme yazılarla<br />

okurlara geniş bir perspektif sunmaya çalıştık/çalışıyoruz. Gerek Dünya Bülteni<br />

yazarlarının kaleme aldığı yazılarla gerek İngilizceden, Fransızcadan, Arapçadan yaptığımız<br />

tercümelerle dünya çapında olayların nasıl anlaşılıp yorumlandığını okurlarımızın<br />

ilgisine sunduk. Bu dosyada Mali’ye ilişkin yazıları, Mali’ye askeri müdahale sürecine<br />

ayna tutabilmek için kronolojik sırayla bir araya getirdik. Ayrıca Mali’nin siyasal ve sosyal<br />

yapısına dair genel bir resim veren Dünya Bülteni dosyasını da belgenin başına ekleyerek<br />

kapsamlı bir Mali dosyası oluşturmaya çalıştık.<br />

İlgi ve merakla okunacağını umuyoruz...<br />

KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

SUNUŞ<br />

DÜBAM<br />

5<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

6<br />

Fotoğraf: Serhat Orakçı


Müslüman Afrika’nın Kalbi: Mali (Mali’nin siyasal ve sosyal tarihi)<br />

Aynur Erdoğan .................................................................................................................9<br />

Fransa’nın yeni Afrika politikası (!)<br />

İbrahim Tığlı ..................................................................................................................19<br />

Mali operasyonu ve bölgesel rekabet<br />

İbrahim Tığlı ..................................................................................................................23<br />

Kuzey Mali veya Afrika’nın Afganistanı<br />

Muhammed Haddad .......................................................................................................27<br />

AFRICOM, Afrika’da güvenliği tehdit ediyor<br />

İbrahim Tığlı ..................................................................................................................31<br />

Mali operasyonunun muhtemel sonuçları<br />

İbrahim Tığlı ..................................................................................................................35<br />

Mali Başbakanı’nın cebren istifası, siyasi kargaşayı pekiştirdi<br />

Jean Philippe Rémy ........................................................................................................37<br />

Afrika demokrasi vitrininin amansız bozulumu<br />

Le Monde .......................................................................................................................39<br />

Mali, Batı müdahalesinden çıkan derslere ışık tutuyor<br />

Glenn Greenwald ...........................................................................................................41<br />

Fransa neden Mali’de?<br />

Abdullah İskender ..........................................................................................................45<br />

Mali’de “Serval Operasyonu” ya da kötünün iyisinin tercih edilmesi<br />

Alain Frachon ................................................................................................................47<br />

Napolyon Mali’de<br />

KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

İÇİNDEKİLER<br />

Justin Raimondo .............................................................................................................49<br />

7<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

8<br />

Fransız askerleri neden Mali’de?<br />

Serhat Orakçı .................................................................................................................53<br />

Fransa’nın Mali operasyonunun arkasında ne var?<br />

İbrahim Tığlı ..................................................................................................................57<br />

Mali’ye veya rehinelere fazla tepki verme<br />

Fred Kaplan ...................................................................................................................61<br />

Mali’deki savaş yön değiştiriyor<br />

İbrahim Tığlı ..................................................................................................................63<br />

Fransa’nın, Mali’deki çıkarlarını savunmaktan utanması gerekmez<br />

Jean-Baptiste Jeangène Vilmer ......................................................................................65<br />

Mali operasyonuna hukuki kılıf aranıyor<br />

Sinan Özdemir ................................................................................................................67<br />

Mali dersleri: Tabansız direniş kime yarıyor?<br />

Akif Emre ........................................................................................................................69<br />

Malililer, ülkelerinin akıbetine inandılar<br />

Boubacar S. Traoré .......................................................................................................71<br />

Mali’de gördüklerim: ‘merci Hollande’<br />

Serhat Orakçı .................................................................................................................73<br />

Paris’in Afrika’ya ilişkin yeni söylemi<br />

Le Monde .......................................................................................................................77<br />

Afrika rekabeti AB’yi böler mi?<br />

Akif Emre ........................................................................................................................79<br />

Kuzeybatı Afrika: Berberiler, Tuaregler Ve İslâm<br />

Müfit Yüksel ....................................................................................................................81


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Müslüman Afrika’nın Kalbi: Mali<br />

Fransa’nın askeri müdahalesiyle gündeme oturan Mali’de olup biteni anlamak için 19.<br />

ve 20. yüzyıl Avrupa sömürgeciliğinin merkezi konumunu görmek gerektiği gibi, ortaya<br />

çıkan kaos ve kargaşayı anlamlandırmak için de Afrika toplumlarının etnik ve dini<br />

aidiyetlerinden beslenen sosyal ve siyasal yapılarına ayna tutmak gerekmektedir. Bu yazı<br />

Mali’de yaşananları bir anlam çerçevesine oturtabilmek için bölgenin tarihî, kültürel ve<br />

siyasal yapısına dair bir fotoğraf vermeyi amaçlamaktadır.<br />

Mali, yaklaşık 12 milyon nüfusa sahip. Nüfusun sadece yüzde 18’i şehir merkezlerinde<br />

yaşarken geriye kalanı özellikle Kuzey’deki kırsal çöl coğrafyasında ikamet ediyor. Resmi<br />

dil Fransızca olmakla birlikte halkın yüzde 80’i Bambara dilini, geri kalanı ise diğer Afrika<br />

lehçelerini konuşuyor. Etnik grupların dağılımı ise şöyle: %50Mande (Bambara, Malinke,<br />

Soninke), %17 Peul, %12 Voltaic, %6 Songhai, %10 Tuareg ve Moor ve %5 diğer. Ancak<br />

bu etnik gruplamanın sömürgecilik politikalarının sonucu olduğu ve aslında %90’ı<br />

Müslüman olan toplum içinde (%1 Hıristiyan, %9 yerel dinler) etnik gruplar arasında<br />

esneklik ve geçişkenliğin hakim olduğu not edilmelidir. Aslında bölgenin etnik yapısını<br />

kabaca Araplar, Tuaregler (bedeviler) ve Fulaniler (Afrika yerlileri) olarak tasnif etmek<br />

mümkündür.<br />

Tarihî Arkaplan<br />

Türkiye’deki sayılı Afrika uzmanlarının ortak kanaat olarak dillendirdikleri bir gerçek,<br />

bugün Afrika’da ortaya çıkan ve kanlı olaylara sebep olan gelişmelerin arkasındaki etken<br />

olarak Afrika’nın toplumsal özelliklerini görmezden gelen ve hatta bu özellikleri kendi<br />

çıkarı doğrultusunda manipüle eden Avrupa sömürgeciliğinin olmasıdır. Şöyle ki; Afrika<br />

toplumları, kendi tarihsel süreçlerinde ortaya çıkan kabilelerin temel yapı taşı olduğu bir<br />

sosyal düzene sahip. Dolayısıyla tarihte bu kıtada ortaya çıkan siyasi organizasyonlar da<br />

bu temel yapı taşlarına dayanmaktadır. Sömürgeciler ise 20. yüzyılda bu kıtadan, görece,<br />

ayrılırken arkalarında kendi çıkarlarını koruyan siyasi yapılanmalar bırakmak gayesiyle<br />

Afrika toplum yapısına dayanmayan ve hatta bu yapıyı parçalayan devletler tesis ettiler.<br />

Afrika’nın modernleşme tarihi biraz da bu devletleşme tarihiyle paralel olarak gelişmiştir.<br />

“Modern devlet” gömleği üzerine dar gelen kabileler, kendi geleneksel değerlerini ve<br />

kimliklerini koruma mücadelelerinin yanı sıra sömürgecilerin arkalarında bıraktığı,<br />

çoğu zaman toplumlarına yabancı ve ülke kaynaklarını Batılı devletlere peşkeş çeken<br />

yönetimleriyle çatışma içinde olabilmişlerdir.<br />

Aynur Erdoğan<br />

9<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

10<br />

Mali’nin toplum ve devlet yapısını anlamak için de Afrika genelinde etkili olan bu tarihî<br />

süreci göz önünde tutmak gerekiyor. Fransız sömürgeciliği öncesinde, bugün Mali’nin<br />

Güneyinde başkent Bamako’nun da içinde bulunduğu dar şeridin Kuzeyinde geniş sahradan<br />

oluşan ve Tibular ve Tuareglerin1 yaşayageldiği bölge, 1912 yılına kadar Trablusgarp<br />

eyaleti üzerinden Osmanlı’ya, gönüllü olarak bağlı kalmıştır. Fransızlar 19. yüzyılın ikinci<br />

yarısından itibaren Batı Afrika’nın iç kısımlarına doğru işgallerini genişletmeye başladılar.<br />

Bölgeyle ilgili bilgileri ise, sahrayı geçerek Afrika’nın içlerine ulaşmış ve Fransa’ya sağ<br />

salim dönebilmiş birkaç seyyahın görüp anlattıklarından<br />

ve yazdıklarından öteye gitmiyordu. Sömürgeci akıncılara<br />

rehberlik etmesi amacıyla, daha sonra oryantalist literatürü<br />

oluşturacak olan bu tür eserleri kaleme alacak seyyahlar,<br />

bölgeye gitmeleri için, para ödülleriyle teşvik edilmiştir2 .<br />

Batı Afrika’da askeri olarak işgalin başlamasıyla birlikte ise<br />

keşif amaçlı askeri seferler düzenlenmeye başlamıştır. 1878<br />

ve 1881 yıllarında Eugéne Mage, Soleillet ve Galliéni’nin<br />

gerçekleştirdikleri seferler bu bağlamda zikredilebilir. Fakat<br />

zamanla Fransız sömürgeciliğinin, özellikle Müslümanların<br />

yaşadığı bölgelere yayılmasıyla birlikte kurumlar ihdas<br />

edilmiş ve sömürgecilik kurumlaştırılmıştır. Bu çerçevede<br />

kurulan Fransa Devleti Müslüman İşleri Servisi (Service des Affaires Musulmanes)’nin<br />

başlıca görevi Müslümanlarla ilgili bilgi toplayarak merkeze rapor etmektir.<br />

Fransa Kuzey Afrika’daki Osmanlı hakimiyetini arkadan dolaşarak, Batı Afrika’ya 17.<br />

yüzyılın ortalarında Senegal üzerinden girmeye çalıştı ve 1840 yılında buraya yerleşti.<br />

1830 yılında ise Cezayir’in işgaline muvaffak olmuştu. Senegal’deki sömürge valisi<br />

Faidherbe, 1855 yılında Mali’ye doğru sömürge yönetimini genişletmek amacıyla Medine<br />

Sömürgeci akıncılara reh-<br />

berlik etmesi amacıyla, daha<br />

sonra oryantalist literatürü<br />

oluşturacak olan bu tür eser-<br />

leri kaleme alacak seyyahlar,<br />

bölgeye gitmeleri için, para<br />

ödülleriyle teşvik edilmiştir.<br />

1 Tuaregler Osmanlı dilinde Tavarikler olarak anılmaktadır.<br />

2 1820 yılında Paris Coğrafya Derneği şu an Mali sınırları dahilinde bulunan<br />

Timbuktu’ya gidip orayla ilgili betimleyici bir eser kaleme alan kişiye 10 bin frank vereceğini<br />

duyurmuştur. Rene Auguste Caillie bu ödülü kazanmak için yollara düşmüş, önce Senegal’de<br />

Arapça ve İslami ilimler tahsili görerek Timbuktu’ya gitmiştir. Zorlu bir yolculuğun ardından<br />

bölgeyi anlatan bir eser kaleme alarak söz konusu ödülü kazanmıştır. Caillie’nin Timbuktu’ya<br />

gittiğinde yaşadığı şaşkınlık ise şayanı dikkattir. Zira kendisinden önceki oryantalist yazarların eserlerinden<br />

zenginliği ve gelişmişliği muhteşem bir şekilde tasvir edilen eski Timbuktu’dan geriye<br />

eser kalmamıştır. Çünkü büyük bir ticari merkez olan, medeniyet merkezi Timbuktu’nun üzerinde<br />

yer aldığı eski ticaret yolunun güzergahı, özellikle köle ticareti yapan ilk sömürgecilerin etkisiyle<br />

çoktan değişmiştir.


şehrini işgal etmiş ve kıtanın içine doğru ilerleme başlamıştır.<br />

19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa Batı Afrika’yı topyekun işgal etmiş ve bugünkü<br />

Moritanya, Mali, Senegal, Gine, Fildişi Sahili, Nijer ve Burkina Faso’yu da içine alan geniş<br />

bölgede, merkezi Dakar olan, “Fransız Batı Afrikası” (Afrique-Occidentale Française,<br />

1895-1958) denilen bir yapılanma ortaya çıkmıştır. Bölgedeki sömürgeler, 1958-60’da,<br />

bugünkü adlarıyla bağımsızlıklarını kazanana kadar da bölge bu adla anılmaya devam<br />

etti. Fransız Batı Afrikası içinde “Fransız Sudanı” olarak anılan bölge de 22 Eylül 1960’da<br />

bağımsızlığını kazanarak “Mali Cumhuriyeti” adını almıştır.<br />

Mali Cumhuriyeti, 1962’de Fransız nüfuzundan uzaklaşarak Sovyetler Birliği’ne yakın<br />

bir dış politika uygulamaya başlamıştır. Batılı devletlerin <strong>mali</strong> yardımlarının kesilmesinin<br />

ardından ekonomik ve ardından sosyal krizler meydana gelmiş; merkezi devlet yönetimine<br />

alışamayan toplum katmanları ayaklanmıştır. Bunun üzerine 1968 yılında askeri bir darbe<br />

yaşanmış ve on yıl boyunca askeri yönetimin altındaki ülkenin ekonomik durumu daha da<br />

kötüye gitmiştir. Ülke sosyalist eğilimi terk ederek 1969’da İslam Konferansı Teşkilatı’na<br />

üye olmuş 1974’te ise anayasa hazırlanarak millet meclisi ve tek parti kurulmasının önü<br />

açılmıştır. Burkina Faso ile yaşanılan sınır mücadelesinin ardından 1979 yılında tek partili<br />

ikinci cumhuriyet dönemi başlamıştır. İki yıl sonra Batı Afrika para birliğine katılarak Dünya<br />

Bankası’ndan yardım almaya başlamıştır. 1991 yılında halk, çok partili sisteme geçilmesi<br />

için şehir merkezlerinde gösteriler düzenlemiştir. Bunun üzerine gösterileri kanla bastıran<br />

ordu yeniden askeri darbe yaparak yönetimi ele geçirmiştir. Aynı yılın sonuna doğru yeni<br />

bir anayasa hazırlanmasına ve çok partili sisteme geçişe askeri yönetimden izin çıkmış ve<br />

1992 yılında yapılan serbest seçimlerle üçüncü cumhuriyet dönemi başlamıştır. Devlet<br />

başkanı Musa Traoré’ye karşı yaptığı askeri darbeyle yönetime el koyan Amadou Toumani<br />

Touré, askerlikten emekli olduktan sonra 2002 yılında seçimle iş başına gelmiş ve 2012<br />

yılında kendisi de bir askeri darbeyle görevinden uzaklaştırılmıştır. Bugün devam eden<br />

ayaklanmalar 2012 askeri darbesinin ardından patlak vermiştir.<br />

Direniş Hareketleri<br />

Batı Afrika’nın nüfusunun kahir ekseriyeti Müslüman olduğu için tesis edilen “Fransa<br />

Devleti Müslüman İşleri Servisi”nde görevlendirilen memurlar, Müslümanların arasında<br />

gezerek merkeze bilgi rapor etmek suretiyle sömürge yönetiminin bölgeye dair politika<br />

üretmesine yardımcı olmuşlardır. Özellikle Kadiriye, Ticaniye ve Senusiye tarikatlarının<br />

işgale karşı direniş göstermeleriyle Fransa, bu tarikat mensuplarını yakın takibe almış,<br />

her bireri hakkında hazırlattığı fişlere bilgi yazdırarak işgali devam ettirme ve isyanları<br />

KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

11<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

12<br />

bastırma yollarını aramıştır. Fiilî işgale karşı örgütlenen direniş güçleri, yaklaşık olarak,<br />

bugün de aynı toplumsal dinamiklere dayanmaktadır.<br />

Bölgede İslami direniş, tarihsel ve geleneksel kodlara sahip. Yakın dönemde, daha 19.<br />

yüzyılın başında bölgede iki İslam devleti tecrübesi yaşandı. Bunlar, 1817-1900 tarihleri<br />

arasında hüküm süren Sokoto Hilafeti ve 1819-1862 yılları arasında hüküm süren Masina<br />

Devleti’dir. Bu devletler, bölgedeki İslami kardeşlik anlayışı çerçevesinde, kabilelerin<br />

geleneksel dokusunu da gözeterek bölge halklarını toparlayıcı olmuşlar ve daha sonra<br />

Fransız işgaline karşı gerçekleştiren direnişe zemin hazırlamışlardır.<br />

Sokoto Hilafeti, İslami inkılabın gerçekleştirilmesini amaçlayan<br />

bir cihat hareketidir. 1903 yılında Sokoto’nun İngilizler tarafından<br />

işgaline kadar bölgede hüküm sürmüştür. Müslüman olmayan yerel<br />

yapılara karşı esnek bir yönetim biçimi uygulanmış ve fakat bu<br />

unsurlar devleti zaman zaman sıkıntıya sokmuştur. Diğer taraftan<br />

özellikle devletin kurucusu ve başkanı Müslüman lider Osman Dan<br />

Fodyo’nun tebliğ faaliyetlerinin etkisiyle birçok kabile bu dönemde<br />

Müslümanlığı seçmiştir. Osman Dan Fodyo İslami inkılap çalışmaları<br />

kapsamında özellikle kölelik ve kadınların eğitimleri konularını öne<br />

çıkarmıştır. Bölge insanının köleleştirilmesine yönelik savaş açarken kölelere de İslami<br />

ilkeler çerçevesinde haklarının verilmesi yönünde çaba sarf etmiştir. Kadınların eğitimi<br />

konusunda ise geleneksel sosyal yapıların hilafına ve bazı alimlerin itirazına rağmen<br />

önemli adımlar atmıştır. Kendi kızını da yönlendirdiği öğretmenlik mesleğini kadınlar<br />

arasında teşvik ederek kadınların eğitimi meselesinin kurumlaşmasını sağlamıştır.<br />

Ayrıca Sokoto Hilafeti tarafından göçebe Fülani halklarının yerleşik hayata alışmalarını<br />

kolaylaştırıcı düzenlemelere gidilmiştir. Bunu yaparken İslam’ın şehirleşmeyi, medeniyeti<br />

teşvik ettiği anlayışından hareket edildiği “İslam’ın sahradan köye, köyden kente doğru<br />

bir gelişim ve seyir izlemesinin gereğine” inanıldığı bizzat Sokoto Hilafeti yöneticilerinden<br />

Muhammed Bello’nun ifadelerinden anlaşılmaktadır. Ancak bu iskan faaliyetlerinin<br />

Tuaregler üzerinde çok başarılı olmadığı anlaşılmaktadır. Sahra’nın göçebe bedevileri<br />

Tuaregler, yaşadıkları coğrafyanın da etkisiyle yerleşik hayata sıcak bakmamışlardır.<br />

Sokoto Hilafeti kazandığı siyasi başarılardan çok kültürel etkinliğiyle temayüz etmiştir.<br />

Amaçladığı İslami inkılap uğruna enstitüler açılmış okuryazar oranı yükseltilmiştir. Halkın<br />

şuurlu Müslümanlar haline gelmesi devletin siyasi programında vardı. Sokoto Hilafeti<br />

Jenne ve Timbuktu’da gelişen dini geleneğin temsilcisi olmuştur. Şeyh Ahmed’in temsil<br />

ettiği Masina Devleti1 ise Müslümanların entelektüel gelişiminden çok fıkhi kuralların<br />

Sokoto Hilafeti,<br />

İslami inkılabın<br />

gerçekleştirilmesi-<br />

ni amaçlayan bir<br />

cihat hareketidir.<br />

1 Dina veya Fülani Devleti olarak da bilinir.


hayata geçirilmesini merkeze alan bir siyasi yapılanma olmuştur. Merkezi yönetimle<br />

idare edilen Masina, devlet başkanı olan “imam” ve 100 alimden oluşan bir danışma<br />

meclisiyle idare ediliyordu. Şeyh Ahmed önceleri biat ettiği Sokoto hilafetinden, şeriate<br />

uygun olduğunu düşünerek, biatini çekmiş olsa da iki devlet arasında samimi ilişkiler<br />

kurulabilmiştir.<br />

Kendilerini cihat hareketi olarak tanımlayan bu iki devletin, Batı Afrika’da uyandırdığı<br />

direniş ruhu Fransızların işgaline karşı devam etti. Fransız işgaline karşı gelen ilk direnişçiler<br />

kendilerine murabıt (yerli dilde marabu) denilen tarikat mensuplarıydı. Batı Afrika’daki<br />

köylerde, kasabalarda, şehirlerin kenar mahallelerinde imam, müezzin, öğretmen olan<br />

marabuların çevrelerindeki etkinin farkına varan Fransızlar bunları sindirmek için tek<br />

tek tespit etmeye çalıştı. Yapılan fişleme faaliyetinde marabuların Fransızların bölgedeki<br />

varlığına karşı lehte (favorable), düşman (hostile) veya tarafsız (neutre) oldukları bilgileri<br />

yer alıyordu. Ancak siyasi tutumlarını lehte veya düşmanlık olarak açıklayamayan ve<br />

tarafsızlık yönünde fikir beyan eden marabuların ilk fırsatta isyan bayrağını açıyor oluşları<br />

fişleme faaliyetinin başarısızlığını göstermektedir. Ticani tarikatı şeyhlerinden Hamahullah<br />

Fransa tarafından en tehlikeli olduğu yönünde fişlenenlerdendi. Tutuklanarak Fransa’ya<br />

götürülen Şeyh Hamahullah 2 , bir Yahudi kampında vefat etti.<br />

Fransızlarla savaşan Müslüman direnişçilerden, Ticani tarikatine mensup el-Hâc Ömer,<br />

1850’li yıllarda bugünkü Gine, Dingiray bölgelerinin merkezi olduğu Tekrûr Devleti’ni<br />

kurmuştur. Medine şehrinde Fransızlarla karşılaşarak savaşmış; fakat Fransızlar karşısında<br />

direnemeyerek güneydoğuya doğru çekilmiştir. el-Hâc Ömer’den sonra devletin başına<br />

geçen oğlu da Fransızlarla mücadele etmiş ve Nijer bölgesinde İslam’ın yayılmasında rol<br />

almıştır. Bu dönemde Segu ve Nioro şehirlerinde büyük gelişme yaşanmış; camiler, Kuran<br />

mektepleri inşa edilmiştir. Arapça okuma yazma mecburiyeti getirilerek Fülani dili Arap<br />

alfabesiyle yazılıp okunmaya başlanmıştır. Bu devletin sınırları daha sonra teşekkül eden<br />

Mali Cumhuriyeti’nin sınırlarının belirlenmesinde belirleyici olmuştur.<br />

Müslüman direnişçi liderlerden Samori Ture ise Fransızlara karşı silahlı bir direniş<br />

örgütlemiştir. 1868 yılından itibaren Kankan bölgesinde siyasi bir yönetim tesis etmiş ve<br />

1882 yılında Fransızların Bamako’yu işgalleriyle silahlı direnişi başlatmıştır. 1886 yılında<br />

2 Şeyh Hamahullah Fransa karşısında cihad halinde oldukları gerekçesiyle Hz. Peygamber<br />

gibi namazlarını iki rekat kılmaya başlamıştı. Fransız komutanı kendisini bundan dolayı<br />

sorguya çekince “Fransızlar kaç rekat namaz kılmamızı emrediyor, söyleyin de ona göre kılalım”<br />

şeklinde ironik bir cevap vermiştir.<br />

KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

13<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

14<br />

Fransızlar karşısında yenilgiye uğrayarak himayeyi kabul etti. Fransız valisinin tebasını<br />

kendisine karşı kışkırtmasıyla siyasi gücü zayıfladı. Samori Fransızlar karşısında geri<br />

çekilse de direnişe devam etmiş. Ancak 1898 yılında Fransızlar tarafından esir edilerek<br />

Gabon’a sürgüne gönderilmiş ve orada hayatı sonlanmıştır.<br />

Tuareglerin de dahil olduğu Berberiler, Fransa’nın Cezayir’in Güneyinde stratejik<br />

sahraaltını (El Golea) ele geçirmesiyle 1873 yılında direnişe geçtiler. 1880-81 yıllarında<br />

direniş sahranın içlerine doğru yayıldı. Göçebe Tuaregler Fransız komutan Paul Flatters<br />

tarafından yönetilen ve görevi Sahra’daki demiryolu hatlarını korumak olan keşif<br />

bölüğünü yok ettiler.<br />

1884-1885 yıllarında Avrupa ülkeleri arasında gerçekleşen Berlin Konferansı Afrika<br />

sömürgeciliğinde bir dönüm noktası oldu. Bu konferansta Britanya, Fransa, Almanya,<br />

İtalya, İspanya, Belçika ve Portekiz gibi Afrika üzerinde hak iddia eden güçlü Avrupa<br />

ülkeleri, Afrika’daki işgallerini garantiye almak için uzun vadeli işgal stratejilerini<br />

belirlemiş ve bu konularda anlaşmaya varmışlardır. Böylece Avrupa kendi açısından<br />

işgali, sömürgeciliği resmileştirmiş ve meşrulaştırmış oluyordu. Fiilî olarak başlayan işgal<br />

ve kolonizasyon da Berlin Konferansıyla sistematik hale geldi.<br />

Daha önce Avrupalı devletler arasındaki çekişmeden faydalanarak direnen Afrika<br />

toplumlarının kendi açılarından işgali ve sömürüyü meşrulaştıran ve artık Afrika’ya karşı<br />

müttefik bir güç haline gelen Avrupa karşısında direnişe devam etmesi çok zordu. Buna<br />

rağmen Sahra’daki direniş 1932’ye kadar devam etmiştir. Direniş güçlerine karşı uçakların<br />

ve radyo dalgalarıyla haberleşme yolunun kullanılmaya başlaması çöldeki direnişe<br />

büyük bir darbe vurmuştur. Bu tarihten sonra da zaman zaman Bedeviler isyan ettiler.<br />

Bağımsızlık savaşlarından sonra da Cezayir, Mali, Moritanya ve Nijer yönetimlerine karşı<br />

gerilla savaşı vermeye devam ettiler.<br />

Mali’de Bugün Savaşan Güçler<br />

Fransız sömürge yönetiminin ardında bıraktığı Mali Cumhuriyeti’nin hakimiyet alanının<br />

Güneyde başkent Bamako’nun yer aldığı dar alanla sınırlı olduğunu söylemek abartı<br />

olmayacaktır. Geniş Sahra’da, Kuzeyde yaşayan Tuaregler üzerinde devlet kontrolü<br />

çok zayıf. Fransızların zor zapturapt altına altığı Tuaregler, adeta cetvelle çizilen ülke<br />

sınırlarıyla altı parçaya bölünmüş durumdalar. Tuaregler bugün Nijer, Mali, Nijerya,<br />

Tunus, Libya, Cezayir ve Burkina Faso’ya dağılan bir nüfusu oluşturuyor. Bulundukları<br />

coğrafyanın koşullarına bağlı olarak Tuaregler için geleneksel geçim yolu haline gelen<br />

hayvancılık ve ticari kervanlarla yapılan ticaret, sömürgeciliğin müdahalesiyle ve modern<br />

dönemin ekonomik koşulları çerçevesinde yok olmuş durumda. Ne Fransız sömürgeciliği<br />

ne de Mali yönetiminin hayatlarını kolaylaştırabilecek modern gelişmeleri bölgelerine


uygulamadığı Tuaregler, Andy Morgan’ın ifadesiyle, geniş Sahra’da yaşamanın bütün<br />

avantajlarını gerilla taktiğiyle sürdürdükleri savaşta kullanıyorlar.<br />

Tuaregler Nijer’de siyasette rol alarak muhalif konumlarını terk ettiler. Ancak Mali’de<br />

askeri darbeden sonra, yaklaşık bir yıl önce ayaklanan Tuaregler Kuzeyde Timbuktu1 gibi<br />

önemli bazı bölgeleri ele geçirmiş durumdalar. Mali’deki ayaklanmacılar, bağımsızlık<br />

mücadelesi için birleşen Azavadlardan (Azavad’ın Kurtuluşu İçin Ulusal Hareket - MNLA)<br />

ve İslamcı Ensaruddin hareketinden oluşmaktadır. İslami Mağrip El-Kaide’si (AQMI) ve<br />

Batı Afrika Tevhid ve Cihad Hareketi mücahitleri de sayıları az da olsa bu ittifakın içindeler.<br />

Bugün Mali yönetimini, 1960’dan beri kontrol altına alamamakla suçlasa da Fransa,<br />

isyancı Tuaregleri zaman zaman desteklemiştir. En son Libya’da Kaddafi güçlerine karşı<br />

silahlandırılan Tuaregler, yönetim değişikliği sonrasında<br />

Mali Sahrasına gelmişlerdir. Kısaca Azavad adıyla<br />

örgütlenen bu Tuareglerin kendilerine Kaddafi’ye karşı<br />

kullanmaları için verilen silahları da Mali’ye getirdikleri<br />

rivayeti değişik çevrelerce dillendiriliyor. Libya’daki yönetim<br />

değişikliği sonrası Sahra’ya gelen Tuareglerin burada Mali<br />

yönetimine karşı bağımsızlık talebiyle ayaklanmaları bu<br />

rivayeti destekliyor.<br />

Ayaklanmacı Tuaregleri oluşturan diğer bir güç İslamcı<br />

Ensaruddin hareketi. Bölgede hakim olan tasavvufi<br />

din anlayışının dışında Selefiliğin bu harekette etkin<br />

olmasında, hareket mensuplarının, bölgedeki tarikatların<br />

ülkenin kaynaklarını Batılı devletlere aktardığı düşünülen<br />

yönetimle iyi geçinmelerine tepki göstermeleri yatıyor.<br />

Tasavvufi hareketlerin sömürgecilik döneminde direnişçi<br />

güçler olmaları hasebiyle üzerlerinde aşırı baskı kurulması<br />

zamanla bu güçleri sistemle uyumlu yapılar haline getirirken<br />

siyasi taleplerinin de sıfırlanması sonucunu doğurdu. Fransız sömürgeciliğinin, işgale<br />

direnen İslami dinamiklerin sömürgeci yönetimle barışık bir zihni dönüşüm yaşamaları<br />

amacıyla açtığı medreseler de2 Bölgede hakim olan<br />

bölgedeki tarikatların<br />

ülkenin kaynaklarını<br />

düşünülen yönetimle<br />

göstermeleri yatıyor.<br />

geleneksel dini yapılanmalarda meydana gelen değişimi<br />

1 Bu şehir, İslamcı Ensaruddin’in kontrolünde.<br />

2 Fransa bu amaçla daha önce Cezayir’de açtığı medreselerin benzerlerini Moritanya,<br />

Gine, Senegal ve Mali’de de açmıştır. Mali’de ilk olarak 1908’de Cenne’de ve iki yıl sonra<br />

da Tinbukta’da Fransa tarafından İslami eğitim veren medreseler açılmıştır. Bu medreseler<br />

bağımsızlıktan sonra Fransız-Arap liselerine dönüştürülmüştür.<br />

KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

tasavvufi din anlayışının<br />

dışında Selefiliğin bu ha-<br />

rekette etkin olmasında,<br />

hareket mensuplarının,<br />

Batılı devletlere aktardığı<br />

iyi geçinmelerine tepki<br />

15<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

16<br />

açıklamaktadır. Bu duruma tepki olarak yeni nesil İslamcılar, modernitenin hazırladığı<br />

gelenekle bağları zayıflayan bir zihni formatla, Selefiliğin etkisi altına girebilmektedirler.<br />

Ensaruddin, Mali-Cezayir sınırında konuşlanmış durumda. Selefilere yakın fikri yapısına<br />

rağmen, zaman içerisinde Mali İslam Yüksek Konseyi ile yakın ilişki kurmuş, İslam<br />

devleti düşüncesinden taviz vermiştir. Bu esnekliğine dayanarak Cezayir, Batılı güçlere<br />

Ensaruddin’i ülkede ilişki kurulabilecek muhalif güç olarak işaret ediyor. Diğer taraftan<br />

Azavad’ın da süreç içerisinde tam bağımsızlık düşüncesinden ödün verdiği görülmektedir.<br />

Buna rağmen Fransa’nın iki grupla da oluşan diyalog zeminini görmezden gelmesi<br />

eleştirilerin yükselmesine ve askeri müdahalenin arkasında açıklanan nedenin haricinde<br />

başka sebepler aranmasına yol açmaktadır.<br />

Uluslararası Siyaset<br />

Fransa’nın Mali’ye hava saldırısına başlamasıyla birlikte Fransız medyası da dahil olmak<br />

üzere dünya kamuoyu uluslararası sahada şekillenen yeni siyaseti konuşmaya başladı.<br />

Analizlerin birçoğu Fransa’yı destekleyerek saldırıda müttefik bir blok oluşturan Batı<br />

ülkelerinin Afrika’da yoğunlaşan Çin nüfuzunun önüne geçmeye çalıştığını işaret ediyor.<br />

Fransa’nın daha önce Tuareg muhalefetiyle özellikle Çin nüfuzuna karşı, destekleyici<br />

mahiyette ilişki kurması söz konusu kanaati güçlendiriyor. Ayrıca Mali’nin, Libya gibi, Afrika<br />

üzerinden Avrupa’ya doğru gerçekleşen insan göçü, legal ve illegal ticari faaliyetlerin<br />

güzergahı üzerinde olması da spotların bölgedeki nüfuz mücadelesine dönmesine sebep<br />

olmaktadır.<br />

Hızlı bir şekilde büyüyen bir sanayi hacmine sahip olan Çin kömür dışında doğal kaynağa<br />

sahip değil. Çin son yıllarda büyüyen enerji talebinde ülkeler arası dünya sıralamasının<br />

zirvesine tırmanıyor. Petrol talebinde, Japonya’yı geride bırakmış ve ABD’nin yakın<br />

takipçisi haline gelmiş durumda. Petrol gibi, yine büyüyen sanayisinin ihtiyaçları<br />

olarak kereste, çinko, demir-çelik, kurşun, alüminyum, bakır vb. doğal kaynakları temin<br />

ettiği başlıca ülkeler Afrika’da. Mozambik’ten kereste malzemesi, Sudan’dan petrol,<br />

Zambiya’dan bakır, Zimbabve’den uranyum, Kongo’dan kobalt ithal ediyor. Ayrıca daha<br />

önce Fransa’nın çıkardığı Nijer uranyumunu artık Çin çıkarıyor ve işletiyor. Bunun<br />

karşılığında Çin, Afrika ülkelerinde altyapı çalışmaları yürütüyor ve sosyal yatırımlar<br />

yapıyor. Avrupalı ülkelerin doğal kaynakları silah gücünün üstünlüğüne dayanarak tek<br />

taraflı olarak kullandığı sömürgecilik yıllarından sonra içinde bulundukları ekonomik<br />

ve sosyal darboğazdan çıkma arzusunda olan Afrika ülkeleri için karşılığında yatırım<br />

hizmeti aldıkları bu ekonomik ilişki tercih edilir olsa gerek. Şu anda devlet destekli 800<br />

kurumu Afrika’da faaliyet gösterirken Çin halihazırda bu kıtanın 36 ülkesinde 300 projeyi<br />

yürütüyor.


Çin’in son dönemde Afrika’da gerçekleştirdiği atılım, 2000 yılında temelleri atılan Çin-<br />

Afrika İşbirliği Forumu (FOCAC)’na dayanmaktadır. Bu Forumun 2006 yılında geniş katılımlı<br />

düzenlediği üçüncü zirve ise ilişkilerin gelişmesine ivme kazandırmıştır. Bu forumun<br />

amacı “siyasi eşitlik, karşılıklı güven ve fayda ile kültürel değişim ilkelerine dayanan bir<br />

çeşit stratejik ortaklık kurulması” olarak açıklanmaktadır. Sömürgeciliğin ne olduğunu<br />

yakından tanıyan Afrika ülkeleri tarafından, siyasi/ideolojik hegemonya içermeyen,<br />

ekonomik çıkarları önceleyen bu ilişki tarzı memnuniyetle karşılanıyor görünse de uzun<br />

vadede Afrika’nın çıkarlarını ne kadar koruduğu konusunda soru işaretleri bulunmaktadır.<br />

Zira her ne kadar kısa vadede baraj, yol, spor kompleksi gibi sosyal yatırımlarla Afrika<br />

ekonomisinde bir rahatlama gerçekleşiyor olsa da doğal kaynakların ithaline dayanan<br />

yeni türde bir sömürgecilik anlayışını akla getirmektedir.<br />

Diğer taraftan Çin-Afrika İşbirliği Forumu (FOCAC)’nun faaliyete geçmesinden iki yıl sonra<br />

ABD tarafından Pan-Sahel projesi hayata geçirildi. 2005 yılında Trans-Sahra Anti-Terör<br />

Girişimi adını alan ve terörle savaş kapsamında oluşturulan bu girişimin amacı Eritre,<br />

Sudan, Çad, Nijer, Moritanya, Senegal, Mali, Libya, Cezayir ve Fas’a uzanan Müslüman<br />

Afrika coğrafyasının İslami örgütlerden temizlenmesi olarak açıklanıyor. 2004 yılında<br />

kamuoyunun duyduğu ve 2007 yılında ilan edilen AFRICOM ise ABD savunma bakanlığına<br />

bağlı olarak çalışan birleşik kumandanlıkların altıncısıdır ve ABD’nin Afrika’daki çıkarlarını<br />

koruma amaçlı bu kıtaya askeri müdahaleyi amaçlamaktadır. Amerika yaklaşık bir yıl<br />

önce, AFRİCOM ordusu kapsamında öncelikli olarak askerlerin yerleştirileceği ülkeleri<br />

Mali, Sudan, Cezayir, Nijerya, Kenya ve So<strong>mali</strong> olarak açıklamış ve 2013 yılında 35 Afrika<br />

ülkesine askerini konuşlandıracağını ilan etmişti.<br />

Sonsöz<br />

Fransa, Mali’ye düzenlediği hava saldırısında Batılı müttefikleri Britanya, Almanya,<br />

Danimarka ve Amerika’dan lojistik yardım aldı. ABD de bir süredir NATO’nun bütün<br />

<strong>mali</strong> yükünü çekemeyeceğini ileri sürerek NATO savunma harcamalarının azaltılmasını<br />

eleştirmekte idi. ABD Savunma Bakanı Leon Panetta, 19 Ocak 2013’te yaptığı açıklamada,<br />

NATO’nun Asya-Pasifik ve “İslami terör” üzerine odaklanması gerektiğini vurgulayarak<br />

NATO’ya stratejik hedefleri işaret etti. Dolayısıyla Mali müdahalesinde Batı bloğunun<br />

çatışmasından çok çıkar birliği yaptığı söylenebilir.<br />

Bu tabloya bütün olarak bakıldığında, dünyanın kendilerinden geri kalan kısmını<br />

sömürgeleştirme politikalarındaki ihtilaflarından dolayı alevlendirdikleri iki dünya<br />

savaşının ceremesini bütün dünyaya ödeten Batılı ülkelerin yeni bir “paylaşım” savaşına<br />

girdikleri görülmekte. Daha önce dünyanın “yaramaz çocukları” Japonya ve Almanya<br />

hizaya çekilerek kendilerine biçilen misyona razı olmuşlardı. Şimdi, Çin yeni<br />

KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

17<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

18<br />

çıkar çatışmasının gerekçesi olarak görülse de bu ülkenin siyasi ve ideolojik olmaktan<br />

çok ekonomik rekabete dahil olduğu görülmektedir. Diğer taraftan yeni “paylaşım”<br />

siyasetinde potansiyel direniş gücü olarak Müslümanların ve Müslüman coğrafyasının<br />

stratejik hedef haline geldiği izlenmektedir. Mali müdahalesini de bu tablo içinde<br />

anlamlandırmak mümkündür. Zira Mali, zengin yeraltı kaynaklarının ve Fransa’nın Afrika<br />

sömürgeciliğindeki merkezi konumunun yanı sıra Müslüman Afrika’nın kalbidir.<br />

Kaynaklar<br />

A. Muhammed Kani, Sokoto Dosyası, Akabe Yayınları<br />

African Heritage blog, Samori Touré: African Leader and Resistant to French Imperialism!,<br />

http://afrolegends.com/2011/04/30/samori-toure-african-leader-and-resistant-tofrench-imperialism/<br />

Ahmet Kavas, Geçmişten Günümüze Afrika, Kitabevi<br />

Ahmet Kavas, Mali, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, cilt: 27, ss. 493-504.<br />

Ahmet Kavas, Osmanlı Tîbû Münasebetleri: Büyük Sahra’da Reşâde (Çad) ve Kavar (Nijer)<br />

Kazalarının Kurulması, İslam Araştırmaları Dergisi, Sayı 4, 2000, ss. 69-103.<br />

Andy Morgan, Mali’s rebels hold the advantage in a ground war on desert plains, the<br />

Guardian, 16 January 2013.<br />

Benjamin Talton, African Resistance to Colonial Rule, http://exhibitions.nypl.org/<br />

africanaage/essay-resistance.html<br />

Countries and Their Cultures; Mali, http://www.everyculture.com/Ja-Ma/Mali.html<br />

DUBAM (Dünya Bülteni Araştırma Masası) “Yeni dönemin eşiğinde Afrika” Yuvarlak Masa<br />

Toplantısı, http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=233655<br />

İbrahim Tığlı, Mali’deki Savaş Yön Değiştiriyor, http://www.dunyabulteni.net/?aType=ha<br />

ber&ArticleID=244060<br />

Jim Jones, The French in West Africa, http://courses.wcupa.edu/jones/his312/lectures/<br />

fren-occ.htm<br />

Mervyn Hiskett, Batı Afrika’da Kurulan İki Derviş Devlet: Sokoto Hilafeti (1232-1317/1817-<br />

1900) ve Masina Devleti (1318-1279/1819-1862), Çev.: Kadir Özköse, Gazi Üniversitesi<br />

Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. II, sayı: 4, ss. 173-202.<br />

Serhat Ortakçı, İslam’ın Batı Afrika’daki kalbi: Mali, http://www.dunyabulteni.net/?aTyp<br />

e=haber&ArticleID=239167<br />

Vikipedi İnternet Ansiklopedisi, 2012 Tuareg isyanı; Bambara Krallığı; Mali Federasyonu;<br />

Fransız Batı Afrikası; Rene Auguste Caillie maddeleri.<br />

Yalın Alpay, Çin Afrika’da Ne Yapıyor?, Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM).<br />

Kaynak: Dünya Bülteni, 1 Şubat 2013


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Fransa’nın Yeni Afrika Politikası (!)<br />

Fransa Devlet Başkanı Froncais Hollande ilk resmi Afrika turuna Senegal’i ziyaret ederek<br />

başladı. Senegal’den sonra Kongo’ya geçen Hallande bugün 14.düzenlenen Frankofan<br />

zirvesinde Fransa’nın yeni (!) Afrika politikasına yönelik önemli mesajlar verdi. Aslında<br />

Hollande’nin bu Afrika ziyareti eski devlet başkanı Sarkozy’nin 2007’de yaptığı ziyareti<br />

andırıyor. Sarkozy de Fransa-Afrika ilişkilerinden yeni bir dönemin başladığını ifade<br />

etmiş fakat görevde kaldığı sürece Fransa’nın Afrika’ya yönelik emperyal politikalarından<br />

vazgeçmemişti.<br />

Afrika ülkelerinde Hollande’ın bu ziyareti ile de benzer bir beklentinin olduğu fakat bu<br />

beklentinin son üç haftada Fransız devlet başkanının Mali’ye yönelik olası bir askeri<br />

operasyon için yoğun diplomasi trafiğine girmesi Fransa’nın devlet başkanları değişse<br />

bile alışkanlıklarını değiştirmediğini ortaya çıkarıyor.<br />

Hollande seçim sürecinde Le Figaro gazetesine verdiği demecinde Fransa’nın Afrika’daki<br />

istikrarsızlıklarına katkı yapmak yerine Afrika’nın ekonomik kalkınmasından yana tutum<br />

içinde olacaklarını siyasi sorunların askeri yollarla değil diplomasi dilini kullanarak<br />

çözeceklerini çünkü, askeri yöntemlerin yeni krizleri beraberinde getirdiğini ifade etmişti.<br />

Oysaki iki gün önce 24 France TV’ye yaptığı açıklamalarda Mali’deki sorunun diyalogla<br />

değil ancak askeri müdahale ile çözüleceğini belirterek başta ABD olmak üzere BMGK<br />

temsilcilerini çözümün askeri yöntemden geçtiğine ikna ya çalışması Hollande’ın Afrika<br />

politikasında fazla bir değişiklik olmayacağını doğruluyor.<br />

Hollande, Cumartesi günü Demokratik Kongo Cumhuriye’tinin başkenti Kinşaşa’da<br />

Fransızca konuşan ülkelerin temsilcileriyle Afrika’nın demokratikleşmesini masaya<br />

yatırıyor. Fakat zirveye çağrılan isimlere bakıldığında Afrika’nın hâlihazırdaki diktatörlerin<br />

tercih edilmesi, Arap uyanışının Afrika’yı etkilemesinden ziyade Afrika halklarının<br />

uyanışlarına alınacak tedbirlerin mülahaza edileceği bir zirve olacağı izlenimini veriyor.<br />

Hollande ziyaret öncesinde eski yanlışların tekrar edilmeyeceğini, Fransa ile Afrika<br />

arasında yeni bir sayfa açılacağını iddia etse de zirvenin ağırlıklı konularından biri Mali’ye<br />

yapılacak askeri operasyona Afrika ülkelerinin desteğini sağlamak olacaktır. Nitekim<br />

Moritanya Dışişleri temsilcisi, Fransa’nın Mali’ye gerçekleştirilecek askeri operasyona<br />

yönelik diplomatik girişimlerini bölgenin istikrarsızlaştırılmasına katkı sağlayacağını<br />

belirtmiş, diğer bölge ülkelerin Fransa’nın girişimlerine karşı çıkmalarını ifade etmişti.<br />

Fransa ise bu açıklamayı talihsizlik şeklinde nitelendirerek Afrika ülkelerinin olası<br />

operasyona destek vereceklerini ümit ettiklerini ifade etmişti.<br />

İbrahim Tığlı<br />

19<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

20<br />

Fransa’nın Afrika ile olan ilişkilerinin tarihine bakıldığında siyasi, ekonomik ve askeri<br />

çıkarların daima Fransız politikasının temeli olduğu fark edilecektir. Fransa’nın Afrika’yı<br />

demokratikleştirme çabaları, çıkarların sürdürülmesinden ziyade Afrika’nın terk edilmesini<br />

gerektirecektir. Son on yılda Fransa, Afrika’daki eski sömürgelerindeki ekonomik imtiyazı<br />

Çin, Brezilya, ABD gibi ülkeler kaptırmış durumda. Özellikle Çin Nijer, Benin Burkino Faso,<br />

Çad, Orta Afrika Cumhuriyeti, Fildişi Sahillerine sadece kaynaklarını elde etmek için<br />

değil, yatırım, sağlık, eğitim, işsizlik gibi kronik sorunların çözülmesinde katkı sağlayarak<br />

bu ülkelerin kalkınmasında önemli bir işlev görüyor. Fransa’nın Afrika’nın kalkınmasına<br />

yönelik ne bir projesi ne de ekonomik potansiyeli bulunuyor. Bu durumda Hollande’ın<br />

Afrika’nın ekonomisini katkı sağlaması zor görünüyor. Fransa’nın ekonomisinde bu<br />

Afrika ülkelerinin yüzde 15’lik bir payından vazgeçilmesi Fransa’yı tarihinin en büyük<br />

ekonomik kriziyle karşılaşmasına yol açacaktır ki; ne Hollande ne de başka bir Fransız<br />

lideri bu riski göze alamayacaktır. Frankafrik döneminin yerine Fransa ile Afrika ülkeleri<br />

arasında ilişkilerinin başladığı söylense de bu temenniden öteye geçmediğini gelecek<br />

gösterecektir..<br />

Geçen yıl Fildişi Sahili eski devlet başkanı Laurent Gbogba’nın devrilmesiyle sonuçlanan<br />

Fransız destekli sivil darbe, halkın siyasi, ekonomik, sosyal<br />

beklentilerini karşılamak yerine Fransız kahve ve kakao<br />

ithalatçıların çıkarlarını korumaya yönelik olduğu görüldü.<br />

Hala Fildişi’nde ne siyasi ne de askeri istikrar sağlanamadı.<br />

Hollande’nin barışçıl bir şekilde yönetim değişikliğini<br />

gerçekleştiren Senegal’i diğer Afrika ülkelerine örnek<br />

göstermesi ve ziyaretini bu ülkeden başlatması aslında<br />

bir ironidir. Çünkü Senegal’deki siyasi gelişmeler Fransa<br />

etkisinden ziyade Senegal halkının bilinçli bir tercihinden<br />

kaynaklanmaktaydı. Hatta yıllardır eski devlet başkanı<br />

naklanmakta.<br />

Wade’yi destekleyen Fransa’ya karşı, halkın bir cevabıydı.<br />

Senegal’in başkenti Dakar ve Kinşasa’da güvenlik<br />

güçlerinin engellemelerine rağmen gösteriler oldu. Bu gösterilerde özellikle milliyetçi<br />

ve sol çevrelerin birlikte hareket etmesi Fransa’nın Afrika’daki imajını göstermekte.<br />

Artık Fransa’nın eski politikasını devam ettiremeyeceği de belli oldu; ki bu Fransa’nın<br />

isteğinden ziyade Afrika’da değişen politik koşullarından kaynaklanmakta.<br />

Hollande’nin yeni diye tabir ettiği politikasında bazı değişiklerin olacağını da söylemek<br />

gerekiyor. Öncelikle yeni dönemde Fransa-Afrika ilişkileri ekonomik boyutta devam<br />

edecek ve Fransa eski emperyal nüfuzunu ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinde<br />

kullanacaktır. Fakat bu ilişki biçimi üretim ekseninden tüketim eksenine kayacaktır.<br />

Artık Fransa’nın eski po-<br />

litikasını devam ettireme-<br />

yeceği de belli oldu; ki<br />

bu Fransa’nın isteğinden<br />

ziyade Afrika’da değişen<br />

politik koşullarından kay


Özellikle sağlık, otomativ, iletişim araçları, beyaz eşya da Fransız malları tercih<br />

edilebilirliğini korumaktadır. Fransa, Afrika’ya yönelik askeri niyetlerini bırakması zor<br />

görünmekle birlikte, Orta Afrika’daki askeri gücü siyasi güce evrilecektir. Batı Afrika’daki<br />

askeri imtiyazını hiçbir zaman kaybetmek istemeyecek hatta Mali, Moritanya, Fildişi ve<br />

Nijer’e yeni askeri güçler gönderme yolunu arayacaktır.<br />

Hollande’ın demokrasi ve insan haklarına vurgu yapması, yapısal reformların<br />

gerçekleştirilmesinden ziyade kültürel ve dil unsurlarının kullanılarak Fankofan Afrika<br />

ülkelerine Arap uyanışıyla hızlanan insan hakları, özgürlük, adalet, yolsuzlukla mücadele,<br />

demokratikleşme, eşitlik, şeffaf yönetim gibi algıların Fransa pazarını kullanarak satma<br />

girişimi olacaktır.<br />

Biz yine de, Fransa’nın Afrika politikasının değişeceğini daha doğrusu değişmek zorunda<br />

olacağını söyleyelim. Fakat ABD’nin Bush ile Obama döneminde dış politikasında ne<br />

kadar farklılık olduysa Sarkozy ve Hollande dönemleri için de benzer farklılıklar olacağını<br />

söylemek, kahin olmayı gerektirmeyecektir.<br />

Kaynak: Dünya Bülteni, 13 Ekim 2012<br />

KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

21<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

22


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Mali Operasyonu ve Bölgesel Rekabet<br />

Batı Afrika ülkeleri Dışişleri ve Savunma bakanları son bir haftadır yoğun trafik içindeler.<br />

Katar, Fransa, Mali, Burkina Faso ve Nijerya arasında gerçekleşen görüşmeler Pazar günü<br />

Nijerya’nın başkenti Abuja’da sonuçlanması bekleniyor.<br />

22 Mart 2012’de görevinin bitmesine bir ay kala Mali devlet Başkanı Amadou Toure<br />

devrilerek askerler yönetime el koymuştu. Siyasi istikrarsızlıktan faydalan Tuaregler<br />

bağımsızlıklarını ilan etmişler ve Mali’nin kuzeyindeki Azawad bölgesinde şeriat ilan<br />

ettiklerini açıklamışlardı. Goa, Timbuktu, Kidal gibi kuzey Mali şehirlerinin Ensaruddin,<br />

Mağrip İslami Cephesi Batı Afrika Cihad ve Tevhid Hareketi İslamcı hareketlerin kontrolüne<br />

geçmesiyle Fransa BM’de temaslara başlamış ve BM Güvenlik Kurulu 12 Ekim’de 14 Batı<br />

Afrika’sının oluşturduğu Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) öncülüğünde<br />

Mali’ye askeri müdahale yapılması kararı almıştı. BMGK 45 günlük operasyon hazırlık<br />

planının yapılması için ECOWAS’a süre tanımıştı.<br />

Cezayir ve Moritanya’nın da ikna edilmesiyle Mali’ye yapılacak operasyonun şartları,<br />

kimin idare edeceği, hangi ülkelerden askerlerin konuşlandırılacağı, Fransa başta olmak<br />

üzere ABD ve Avrupa devletlerden hangi alanlarda destek alınacağı, katılacak askerlerin<br />

sayısı, hangi bölgeleri kapsayacağı ortaya çıkacak. 26 Kasım’da BM Güvenlik Kuruluna<br />

teslim edilecek plandan sonra da Ocak veya Mart gibi operasyon başlayabilir.<br />

Batı Afrika ülkelerinin operasyon konusunda uzlaşmış görünmelerine rağmen benzer<br />

kaygıları paylaştıkları söylenemez. Nijerya, Fildişi Sahili, Siarra Leona ve Liberya müdahaleyi<br />

en ateşli şekilde savunan ülkeler. Boko Haram’ın gerçekleştirdiği eylemler sonucu Nijerya<br />

hükümeti güvenlik krizini ülke dışına çıkararak çözüm bulma arayışında. Sierraa Leona ve<br />

Liberya’yı da şimdilik Mali bahanesi ile dışarıdan gelecek yardımların peşindeler. Burkina<br />

Faso, Nijer, Moritanya ve Cezayir gibi ülkelerin kafası halen karışık. Sonuçta bu ülkelerde<br />

önemli miktarda Tuareg yaşıyor ve çatışmaların sıçrama riski büyük. Gine Bisav, Gine,<br />

Benin, Togo ise pasif bir destek vermekle yetiniyorlar ve asker göndermek istemiyorlar.<br />

Fas ise bir ikilemle karşı karşıya; yıllardır destek verdiği Tuareglerle çatışmak Batı sahra<br />

sorununu içinden çıkılmaz hatta ayrılmasıyla sonuçlanacak bir duruma dönüştürebilir.<br />

Tuareglerin yaşadığı Azawad bölgesinin, müdahaleden sonra bir So<strong>mali</strong> veya Irak’tan<br />

ziyade Afganistan’a dönüşme potansiyeli bulunuyor. Eğer Ensaruddin ikna edilemezse<br />

Mali, uluslararası işgalci güçler ve cihadçı Selefilerin savaştığı yeni bir Afaganistan olacaktır.<br />

Mali’nin Avrupa’ya yakın ve savaşılacak bölgenin çöl olması işgalciler lehine bir sonucun<br />

doğacağını ortaya çıkarıyorsa da sayıları şimdiden 40 bine ulaşan İslamcı hareketlerin<br />

İbrahim Tığlı<br />

23<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

24<br />

sadece savaşı Mali’yle sınırlı tutmayacakları başta Bakoma olmak üzere Batı Afrika<br />

şehirlerinde intihar saldırılarının başlayabileceği görünmekte. Mali’deki taraflar So<strong>mali</strong><br />

ve Irak’taki gibi yerel unsurlar değil aksine 6 farklı Afrika ülkesinde yaşayan doğrudan<br />

Tuaregler ve başta Nijerya olmak üzere diğer ülkelerden gelecek cihat gruplarıdır. Batı<br />

Afrika Tevhid ve Cihad Hareketi, Afrika kökenlilerden oluşurken, Mağrip İslami Cephesi<br />

Cezayir, Tunus, Libya’dan gelen selefi birliklerden oluşmaktadır.<br />

Liberya, Sierra Leona ve Fildişi Sahili’ndeki iç savaşlardan sonra bölge ülkelerinin savaş<br />

ekonomilerindeki payı azalmıştı. Savaş tüccarları ve baronlar için Afrika’nın vazgeçilmez<br />

pazarı tekrar kurulacak hemen hemen bütün Batı Afrika ülkeleri silahlanma yarışına<br />

gireceklerdir. Şimdiden Mali ve Nijer’e insansız hava taşıtları gelmeye başladı bile. Bu<br />

silahlanma yarışı bir bakıma Batı Afrika ülkelerinin doğal kaynaklardan kazandıkları<br />

paraları da harcama fırsatına dönüştürürken İMF, Dünya Bankası, ABD ve Fransa’ya<br />

ekonomik ve askeri bağımlılıkları da devam edecektir.<br />

Çin ve Rusya’nın bu müdahaleye sessiz kalmadıkları,<br />

Suriye’deki gibi tepki göstermek yerine onayladıkları<br />

görülmektedir. Aslında sözde ECOWAS ülkeleri arasındaki<br />

görüşmelerin, bu küresel güçlerin çıkarlarını korumaya<br />

yönelik olduğunu da söylemek mümkündür. Çin’in, Mali ile<br />

ekonomik ilişkileri yeterince güçlü değil, altın, uranyum ve<br />

pamuk ticareti Fransa, Kanada ve ABD şirketlerinin tekelinde.<br />

Cihatçı gruplara kullandıkları silahların dolaylı yoldan<br />

Çin’den gelecek olması muhtemel gözükmekte. Katar, Suudi<br />

Arabistan, Sudan’ın para transferlerine aracılık edebilecekleri<br />

tahminleri şimdiden yapılıyor. Aslında Batı Afrika’daki selefi<br />

cihad grupları ile Suudi Arabistan ve katar arasındaki ilişkinin<br />

altı çizilmesi gereklidir. Çünkü bu hareketlerin iki ülkeden<br />

beslendikleri bilindiği halde neden bu devletlere karşı en<br />

gösteriyor.<br />

küçük bir eleştiri gelmediği kafaları karıştırmakta. Mali<br />

Başbakanının Katar’ın başkenti Doha ziyaretinin ayrıntıları<br />

birkaç görüşme dışında basına sızmadı. Acaba bu savaş oyunu göründüğünden daha<br />

karmaşık ilişkilere mi sahip?<br />

Mali’ye gerçekleştirilecek müdahaleye Fransa ve İngiltere ile birlikte ispanya, İtalya<br />

ve Polonya’nın da destek verecek olması Avrupa Birliği’nin son günlerde ilk defa dış<br />

müdahalede ortak bir noktada birleştiklerini gösteriyor. İspanya ve İtalya’nın isteklerinin<br />

bölgede rol kapma yarışı ile ilgili olduğu söylense de aslında Batı Sahra sorununda<br />

hamilik üstlenen İspanya’nın gelecekte Tuaregler üzerinde de benzer çabalara gireceği<br />

Mali’ye gerçekleştirilecek<br />

müdahaleye Fransa ve<br />

İngiltere ile birlikte ispan-<br />

ya, İtalya ve Polonya’nın<br />

da destek verecek ol-<br />

ması Avrupa Birliği’nin<br />

son günlerde ilk defa<br />

dış müdahalede ortak<br />

bir noktada birleştiklerini


söylenebilir. Batı Sahra sorunu ispanya’nın elinde Fransa’ya karşı daima bir koz olurken<br />

Tuareglerin de yakın gelecekte hamiliğine soyunacak olması İspanya’nın bölgedeki elini<br />

güçlendirecektir. İtalya ve Polonya’nın çabalarında ise doğrudan bölgeyle ilgili bir istekten<br />

ziyade birlik içerisinde güç dengesini korumak istemelerinden kaynaklanıyor.<br />

Yalnız burada ilginç bir nokta var ki o da Güney Afrika’nın tutumu. Apartheid sonrası<br />

Güney Afrika’nın dış politikasına bakıldığında devletlerden ziyade halkların yanında bir<br />

diplomasi izlenirdi. Sudan, Eritre, Kongo hatta Libya örneklerinde gördüğümüz çabaların<br />

Mali için yapılmaması arabulucu devlet imajını da zedelemektedir. Sonuçta savaş sadece<br />

İslamcılara değil özgürlük ve bağımsızlık isteyen Tuareglere karşı yapılacaktır. Liberal ve<br />

laik söylemleri ile öne çıkan Azawad Kurtuluş Örgütü de operasyonun bir işgal niteliği<br />

taşıyacağı ve Azawad’ın özgürlüğü için diğer Tuareglerle birlikte savaşacaklarını ifade<br />

ettiler.<br />

Mali’ye gerçekleştirilecek olası müdahalenin Azawad bölgesiyle sınırlı olmayacağını<br />

söylemek şimdiden mümkün. Bu askeri operasyon küresel çekişmenin Afrika’da daha<br />

görünür şekilde ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Nihayetinde demokrasi götürmek, tarihi<br />

eserlerin tahrip edilmesini önlemek ve el Kaide’nin Sahra-altı Afrika’sında yayılmasını<br />

önlemek yalnız uluslar arası meşruiyet arayışından kaynaklanmaktadır. Fakat asıl<br />

düşünülmesi gereken bu fırsatın niçin verildiği ve İslam beldelerin bu küresel çatışma<br />

alanlarına neden dönüştürüldüğüdür?<br />

Kaynak: Dünya Bülteni, 10 Kasım 2012<br />

KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

25<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

26


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Kuzey Mali veya Afrika’nın Afganistanı<br />

Muhammed Haddad<br />

Fransa devlet başkanının 12 Ekimde Senegal’in başkenti Dakar’da yaptığı konuşma,<br />

sonrasında 29 Ekimde Amerika dışişleri bakanının Cezayir’e yaptığı ziyaret, Mali’ye<br />

“eli kulağında” bir askeri müdahale şekline dönüştü. Peki, bunun yankıları genelde<br />

mağrib bölgesinde ve özelde Arap baharından sonra gelişmeye başlayan iki ülke, Tunus<br />

ve Libya’da nasıl yankılanacak?<br />

“Eli kulağında” terimini özellikle kullandım. Çünkü son ana kadar bir uzlaşma olabileceği<br />

ihti<strong>mali</strong>nden kaçınamayız. Çünkü bu konuda bir öncüye dönüşen Cezayir, zamanı<br />

geldiğinde kullanacağı dosyalarını hala saklıyor. Çünkü Cezayir, Amerika ve Fransa’nın<br />

kendisinin desteği, açık olmasa bile dolaylı yoldan katılımı olmadan hiçbir girişimde<br />

bulunamayacaklarını ve bu iki gücün kendisine umutsuzca ihtiyacı olduğunun çok iyi<br />

farkında.<br />

Cezayir onlarca yıldır isyan hareketleriyle boğuşma konusunda artık ün sahibi olmuş bir<br />

devlet. Sayın Abdülaziz Buteflika’nın da bu sorunu çözmek için ender bir yeteneğinin<br />

olduğu da tartışmasız bir gerçek. Bu konudaki özelliğini ilk defa 1975 yılında dışişleri<br />

bakanı iken OPEC’te görevli petrol bakanlarının kaçırılması olayında gösterdi ve çözüm<br />

bulmayı başardı. Aynı şekilde 1999’da devlet başkanı olduğunda ülkedeki iç savaşı dur-<br />

durmak için radikal İslamcı gruplarla müzakere yollarını açtı ve demokratik uzlaşı için<br />

görüşme fikrini kabul ettirdi.<br />

Bilindiği üzere, mağrib ülkelerindeki “El Kaide” örgütü ve “Dinin Yardımcıları” grubu,<br />

Cezayir için uzlaşıya girmeyi reddettikten sonra ülkenin güneyinde konumlanmış birer<br />

cihad gruplarına dönüştü. Burada yine Buteflika devreye girmiş ve dış müdahale tehti-<br />

dine karşı daha yumuşak davranmaları konusunda ikna etmeye çalışmıştı. Son haber-<br />

ler de Cezayir hükümeti ile Dinin Yardımcıları grubuyla müzakerelerin devam ettiğine<br />

işaret ediyor. El Kaide ise bu konuda hala sert ve katı… Belki de El Kaide’nin amacı<br />

Afganistan’daki savaşçıların yükünü azaltmak için batıya karşı yeni bir cephe açma<br />

hedeflerinden birini taşıyordur ve bunun için çevre ülkelerden <strong>mali</strong>ye bir sürü gönüllü<br />

çekiyor. Bu şekilde El Kaide, “küresel savaş” projesini geliştirmeye çalışıyor.<br />

Eğer Cezayir hükümeti Mali’nin kuzeyine hâkim olan bu örgütleri dağıtamazsa ve bu ko-<br />

27<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

28<br />

nuda bir çözüm üretemez ise askeri müdahale son seçenek olarak gündeme gelecek. Hiç<br />

kimse de Mali halkının bu durumu memnuniyetle karşılayacağını ve kolay bir operasyon<br />

olacağını düşünmesin. Çünkü böyle bir operasyon doğrudan sonuca gitmek için hava<br />

saldırısı şeklinde olacak ve “Temiz Savaş” teorisine göre sahte askeri propagandalarla<br />

dolu bu müdahale de birçok masum sivilin kanının dökülecek. Sonra müdahale eden kuv-<br />

vetler isyancıların konuşlandığı yerleri vuracak ve örgütü yok etmeye çalışacak, ama asla<br />

bu grupları bölgeden tamamen temizleyemeyecek. Bu durum da, kuzey Mali’de günden<br />

güne şiddetlenen kaos ortamı oluşturacak. Sadece bu iki faktör bile halkın askeri müda-<br />

haleye karşı cephe almasında yeterli. Radikal grupların kuzeydeki hâkimiyetleri, her ne<br />

kadar olumsuzlukları fazla olsa da, aslında net bazı faydalar içeriyor. En basit şekliyle,<br />

bölgede hırsızlık ve saldırıların engellenmesinde önemli rol oynuyorlar. Bu bile, halk<br />

Tarih kendisini dramatik<br />

bir şekilde tekrar ederse<br />

Büyük Ortadoğu’nun sa-<br />

ğında kalan Mali, solun-<br />

daki Afganistan ile aynı<br />

kaderi paylaşır: Politik ve<br />

siyasal devletin çöküşü,<br />

radikal grupların nüfuzu-<br />

için ideolojilerden veya uluslar arası politikalardan çok daha<br />

önemli. En azından kendilerini ve yaşam araçlarını korumayı<br />

garantiliyorlar.<br />

Bununla birlikte, durum iki yönde karışıklık oluşturuyor. İlk<br />

olarak Mali’nin güneyi de yanardağın ağzında. Şimdiye ka-<br />

dar sivil devlet yanlıları ile şeriat devleti yanlıları arasındaki<br />

çatışmalar bile siyasi düzlemde kalmıştı. Ama kuzeydeki du-<br />

rumun şiddetlenmesiyle dini duygular alevlenecek ve batının<br />

emellerini gerçekleşmesine yardım ederek Mali’nin her yer-<br />

inde kırılgan patlamalar yaşanmasına sebep olacak.<br />

İkinci olarak ise, Tunus, Cezayir ve Libya’da selefi<br />

cihatçıların sözde uzantıları, Mali’nin kuzeyine askeri mü-<br />

dahaleyi bir fırsat olarak görecek ve savaş çığlıkları atmaya<br />

başlayacaklar ve “yerine getirilmesi gereken görev” için gençleri ateşlendirecekler. Hatta<br />

kuzey Mali meselesi Tunus ve Libya’daki bu grupların halkın batıya karşı olan nefretin-<br />

den faydalanıp bağış ve yardım toplamaya bu şekilde varlıklarını güçlendirmeye bile<br />

destek olabilir. Bunun yanı sıra, toplumda şeriatın uygulanması için çeşitli propaganda<br />

unsurlarını geliştirebilirler. Cezayir ise burada en tehlikeli role sahip olur ve tüm böl-<br />

gelere askeri eğitmenler ve silahların kaçırılması için sahillerini geçiş noktası olarak feda<br />

edebilir.<br />

na yol açar.<br />

Tarih kendisini dramatik bir şekilde tekrar ederse Büyük Ortadoğu’nun sağında kalan


Mali, solundaki Afganistan ile aynı kaderi paylaşır: Politik ve siyasal devletin çöküşü,<br />

radikal grupların nüfuzuna yol açar. Bu nüfuz, teröre, terör de uluslararası çatışmalara yol<br />

açar ve eğer sorun giderilmezse dış güçler müdahale eder. Çözümsüzlük ihlalleri getirir,<br />

komşu ülkeler uzun süreli çatışmaların merkezi haline gelir v.s…<br />

İşte bu şekilde de yeni Ortadoğu şekillenmeye başlar…<br />

Kaynak: El Hayat, 15 Kasım 2012<br />

Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız<br />

KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

29<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

30


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

AFRICOM, Afrika’da Güvenliği Tehdit Ediyor<br />

Barack Obama’nın tekrar ABD başkanı seçilmesi birçok Afrika ülkesinde memnuniyetle<br />

karşılanmıştı. Bu memnuniyetin temelinde Pan African News’in editörü Aboyami<br />

Azikiwe’nin belirttiği gibi ABD’nin Afrika’daki politikalarının siyasi ve güvenlik odaklı<br />

olmaktan çıkarak insani ilişkiler zemininde yürüyeceğine dair umuttu. ABD’nin Bush<br />

döneminde ana hatları çizilen güvenlik odaklı politikalarının bir süre daha devam edeceği<br />

AFRICOM’a bütçeden ayrılan pay ile ortaya çıkmış oldu. Obama yönetimi AFRICOM<br />

bütçesini iki katına çıkararak kıtada yeni üsler kurulabilmesinin de yolunu açtı.<br />

2007’de Afrika’daki ABD çıkarlarını korumak için kurulan AFRICOM, Libya’dan<br />

Kongo’ya, Gine körfezinden So<strong>mali</strong>’ye kadar çok geniş bir alanda faaliyet gösteriyor.<br />

Resmi olarak 3 bin 500 olduğu iddia edilen asker sayısının gerçeği yansıtmadığı sadece<br />

So<strong>mali</strong> ve Darfur’da ki Afrika Birliği’nin barış güçlerine destek veren AFRICOM’a bağlı<br />

5 bine yakın asker olduğu çeşitli kaynaklarca iddia ediliyor.<br />

AFRICOM’la ilgili üzerinde durulması gereken asıl konu ABD’nin barış amaçlı bir misyon<br />

mu gerçekleştirdiği yoksa bölgedeki güvenliği tehdit eden bir aktöre mi dönüştüğüdür.<br />

AFRICOM’un Afrika’da barışa katkısının hemen hemen hiç olmadığını söylemek abartılı<br />

olmaz. Çünkü kaba bir şekilde baktığımızda AFRICOM’un konuşlandığı bölgelerde<br />

güvenlik zafiyeti ve istikrarsızlık artarak devam etmektedir. Mali, Nijerya, Demokratik<br />

Kongo Cumhuriyeti’nde ki güvenlik sorununun AFRICOM’la birlikte daha da arttığı<br />

ortadadır.<br />

Mali’de 2007 öncesi bir iç savaş senaryosundan söz etmek neredeyse imkansızdı. Güney<br />

Mali’nin Tuaregler üzerinde hakimiyeti sınırlı olmakla birlikte taraflar arasında bir çatışma<br />

da yoktu. Fakat 2012 Mart’ında yapılan askeri darbe güneyde politik kargaşayı artırdığı<br />

gibi Tuareglerin’de bağımsızlıklarını ilan etmesini sağladı. Darbeyi gerçekleştiren<br />

Yüzbaşı Amadou Haya Sanogo’nun darbeden bir yıl önce özel bir görevle ABD’ye<br />

getirildiği ve beş farklı askeri tesiste eğitimden geçirildiği iddia ediliyor. Mali’nin şiddet<br />

sarmalına çekilmesinin arkasında dünyanın yüzde 5.8 altın üretiminin gerçekleştiren Mali-Gana<br />

hattının her iki devlet yönetimleri tarafından ABD’li şirketlere peşkeş çekildiğini<br />

deneyimli gazeteci Patrick Henningsen tarafından açıklanmıştı. Mali’de Tuaregler bahane<br />

edilerek AFRICOM’un Sahel bölgesinde yetkisini artırarak kendisine, kuruluş<br />

amacı dışında istihbarat, askeri yardım, hükümet askerlerini eğitme gibi görevler tahsis<br />

etmesi güvenliği sağlayıcı değil önleyici bir yol haritası içinde olduğunu gösteriyor.<br />

İbrahim Tığlı<br />

31<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

32<br />

Bu yol haritasının da 2008’de ECOWAS ülkeleri ile AFRICOM’un Bakoma’da birlikte<br />

gerçekleştirdiği 5 gün süren “Stratejik Zirve” de belirlendiğini General William Ward,<br />

Washinton Times’e açıklamıştı.<br />

2008’de AFRICOM’un ilk üssü olarak kurulan eski Fransız sömürgesi Cibuti’den ve gizli<br />

üs olduğu iddia edilen Etiyopya’dan insansız hava taşıtları her gün So<strong>mali</strong> semalarında<br />

görünerek hava saldırısında bulunuyor. AFRICOM’un bölgede konuşlandırmasının nedeni<br />

So<strong>mali</strong> sahillerindeki korsanlar olarak açıklanmasına rağmen bu insansız hava taşıtları<br />

korsanlar yerine sivil halkı bombalamakta.<br />

Doğu ve Orta Afrika’da istikrarsızlık, ABD’nin politikalarına bağımlı bir şekilde işliyor.<br />

Radikal İslamcılara karşı savaş bahanesi ile İslamcılığın bir tercih dahi olmadığı Uganda,<br />

Burundi, Ruanda ve Kongo’nun teröre karşı savaş adı altında güvenliksizliğe dahil edilmesi<br />

barıştan ziyade ülkeler arasındaki husumetin artmasını<br />

tetikliyor. Uganda, Kenya’da Şebab’ın yaptığı iddia edilen<br />

bombalama saldırılarının, So<strong>mali</strong> işgaline desteklerinden sonra<br />

gelmesi manidardır.<br />

CIA ve Savunma İstih-<br />

barat Ajansı’nın casus-<br />

ları son bir yıldır Sudan,<br />

Kongo, Sahel ve So<strong>mali</strong><br />

bölgesinde eşgüdümlü<br />

bir şekilde AFRICOM’a<br />

bağlı olarak çalışıyor. Bu<br />

ülkelerde güvenlik soru-<br />

nu iç savaş sürecini ayrı<br />

tutarsak katlanarak arttığı<br />

görünmektedir.<br />

Uganda’da Tanrının Kurtuluş Ordusu örgütünün lideri Joseph<br />

Kony’nin yakalanması için sosyal medyada AFRICOM<br />

öncülüğündeki “İnvisible Children” kampanyası başlatılmış,<br />

önce 100 uzman asker sonra da 2000 kişilik özel bir kuvvet<br />

oluşturulmuştu. Konuşlandırılan askerlerin petrol havzası<br />

olarak Albert Gölü’nde olması Mozambik, Burundi ve<br />

Kongo’yu karşı karşıya getirmişti. Özellikle Kongo’da Ruanda<br />

ve Uganda kanalıyla M23 hareketine AFRICOM’un destek<br />

vermesi bölge güvenliğinin BM barış gücü yerine Amerikan<br />

askerlerine bırakılması tartışmalarını getirmişti.<br />

Sudan devlet Başkanı Ömer el Beşir’in geçenlerde Amerika’nın<br />

Mavi Nil ve Güney Kordofan’daki isyancıları istihbarat ve lojistik<br />

destek sağladığı hatta aralarında savaşan Amerikan askerlerinin olduğu suçlaması<br />

yabana atılır bir iddia değildi. Son zamanlarda Sudan ordusu SAF’a karşı isyancılarının<br />

başarılı sonuçlar alması Güney Sudan’ın desteği ile açıklanamaz.<br />

CIA ve Savunma İstihbarat Ajansı’nın casusları son bir yıldır Sudan, Kongo, Sahel ve<br />

So<strong>mali</strong> bölgesinde eşgüdümlü bir şekilde AFRICOM’a bağlı olarak çalışıyor. Bu ülkelerde<br />

güvenlik sorununun iç savaş sürecini ayrı tutarsak katlanarak arttığı görünmektedir.<br />

Önce çatışma ortamları oluşturulmakta -Mali ve Kongo’da olduğu gibi- daha sonra sözde


destek adına uzun süreli işgallerin perdesi aralanmakta. Eğer AFRICOM barış misyonu<br />

ise, neden şu ana kadar bulunduğu ülkelerin güvenlik sorunlarını çözmedi?<br />

ABD’nin Afrika’nın güvenliğini tehdit etmeye yönelik bir politikayı sürdürmesinin<br />

arkasında stratejik hedefler olduğu açıktır. Öncelikle bu politikanın temelinde Çin-<br />

ABD rekabeti yatmaktadır. Çin’in kıtaya nüfuzunu engellemek isteyerek Afrika halkları<br />

arasındaki kökleşmesini önlemek istemektedir. Afrika ülkelerinin iki zayıf noktası var biri<br />

etnik farklılıklar diğer kırılgan güvenlik sorunu. Çin’in Afrika politikalarında ekonominin<br />

belirleyici olması sorunların çözümüne yönelik şimdilik bir siyaset geliştirmemeleri, liderleri<br />

ABD gibi güçlü devletlerin himayesine itmektedir. ABD, Afrika ülkelerinin güvenlik<br />

zafiyetinden faydalanarak bağımlı devlet anlayışını sürdürmek istemektedir.<br />

Bağımsız ekonomi bağımsız devlet anlayışı halen Afrika için geçerli değildir. Özellikle<br />

Frankofon ülkelerde dahi alım satımda doların geçerli olması, darbe yönetimlerinin liberal<br />

ekonomiler uygulamaya mecbur bırakılmaları Amerikan yüzyılının hala bu ülkeler için<br />

cazibesini koruduğunu gösteriyor. Küresel krizden Afrika’nın etkilenmediğini söyleyebiliriz.<br />

Bunun nedenini güçlü Afrika ekonomileri yerine başta petrol ve diğer madenlerden<br />

elde gelirlerin ekonominin çökmesini engelleyerek silah, kara para, uyuşturucu ticareti,<br />

darbe ve terörizm politikaları nedeniyle piyasanın canlandırıldığını iddia edebiliriz.<br />

ABD’nin gelecekte kıtada kalıcılığı, kullanabildiği askeri kapasite ve imkânlara orantılıdır.<br />

Ancak askeri yardımlarla bölgedeki hegemonyasını sürdürebilir, yönetimleri bağımlı hale<br />

getirebilir. Liberya, Sierra Leone ve Kenya’da daha önce denenmiş yöntemler artık AF-<br />

RICOM aracılığıyla bütün kıtaya yayılmak isteniyor. AFRICOM’la işbirliği, isteyerek<br />

ya da istemeyerek Afrika yönetimlerinin vazgeçemediği seçeneğe dönüşerek Amerikan<br />

emperyalizminin güvenlikten yoksun bir kıta oluşturmasının yolu açılıyor. Sonuçta sıcak<br />

savaş ortamı Afrika’da bir cazibe haline gelirken yeni sömürgecilik bütün hızıyla yorgun<br />

kıtayı kuşatmaya devam ediyor.<br />

Kaynak: Dünya Bülteni, 19 Aralık 2012<br />

KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

33<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

34<br />

Fotoğraf: Serhat Orakçı


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Mali Operasyonunun Muhtemel Sonuçları<br />

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) beklendiği gibi Mali’ye yapılacak askeri<br />

operasyonu onayladı. 15 üye devlet temsilcisinin oy birliği ile alınan 2086 sayılı karara<br />

göre Batı Afrika Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) ve Afrika Birliği öncülüğünde<br />

Uluslararası Destek Misyonu (AFİSMA) konuşlandırılacak.<br />

Öncelikle operasyonun yeni bir Irak oluşturmak için planlandığını görmekteyiz. Kuzey<br />

ve güneyi bir boğazla birbirine bağlanan Mali’nin, tarafları ikna etmek için geçici olarak<br />

Mali’nin toprak bütünlüğünden söz edildiği anlaşılmaktadır. Operasyonun bir yıl gibi bir<br />

tarihi içermesine rağmen en az on yıla yayılabileceğini söyleyebiliriz. Mali’nin kuzeyinde<br />

özerk bir Tuareg yönetimine yeşil ışık yakılmakta fakat yönetimin şer’i kurallara<br />

dayanması istenmemektedir. Laik ve milliyetçi Tuareglerin kısa bir zamanda yönetimde<br />

söz sahibi olabilmeleri zor göründüğü için zamana yayılarak selefi gruplar etkisiz hale getirilip,<br />

Kuzey Irak’ta olduğu gibi Batı yanlısı özerk bir yapı kurulması hedeflenmektedir.<br />

Mali başta olmak üzere bütün Sahel’in istikrarsızlaşacağı ve bölgenin daha da<br />

radikalleşeceğini tahmin etmek zor değil. Askeri darbe öncesi isyancıların yaşadığı Azawad<br />

bölgesinde MNLA olarak bilinen Azawad Kurtuluş Hareketi etkiliyken, şimdilerde<br />

isyancı örgütlerin sayısında artma yaşanıyor. İslami Mağrip Cephesi’nin Sahara Emirliği,<br />

Batı Afrika Tevhid ve Cihad hareketi, El kaide Bağlantılı El Moulethemine Tugayları,<br />

Ensaruddin ve Güney Libya’nın çöl savaşçılarından oluşan Ensarul Şeria. Geçen sene<br />

ekimde İslami Mağrip Cephesi’nden ayrılan 50 kadar isyancı tarafından kurulan Batı Afrika<br />

Tevhid ve Cihad hareketi’nin bugünlerde 10 binden fazla silahlı askerinin bulunduğu<br />

kabul ediliyor. Bu silahlı grubun üyelerinin, Tuaregler’den ziyade Batı Afrika ülkelerinden<br />

gelen gençler tarafından oluştuğu herkesin malumu. Sahel, giderek ABD ve Fransa’ya<br />

karşı bir isyan bölgesine dönüşerek Müslüman Afrikalı gençler için bir çekim merkezine<br />

dönüşüyor.<br />

BMGK’nın verdiği kararda herhangi bir etnik yapıdan söz etmemesi, silahlı gruplardan<br />

yalnız el kaide bağlantılı İslami Mağrip Cephesi ve Batı Afrika Cihad ve Tevhid<br />

Hareketi’ni zikretmesi, operasyonun yerel değil küresel tehdide yönelik olduğunun<br />

işaretini veriyor. Fakat, Mali’nin birlik ve beraberliği bu örgütlerin varlığına ve yokluğuna<br />

bağlı değildir. Çünkü bu örgütler Mali’deki krizin bir sonucu olarak ortaya çıkmışlar,<br />

güvenlik boşluğundan faydalanarak Azawad bölgesine yerleşmişlerdir. Mali’nin toprak<br />

bütünlüğünü tehdit eden, Kuzey Afrikalı selefiler veya Batı Afrika kökenli cihad grupları<br />

olduğunu söylemek, güvenlik sorunu ile siyasi krizi birbirine karıştırmak anlamına ge-<br />

İbrahim Tığlı<br />

35<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

36<br />

lir. Siyasi kriz ordunun yönetime el koyması sonucu, siyasi karışıklıktan istifade eden<br />

Tuaregler’in bağımsızlığını ilan etmesi ile ortaya çıkmıştı. Başlangıçta dünyanın sessiz<br />

kaldığı bu bağımsızlık ilanı, İslamcı Ensaruddin hareketinin, Ulusal Azawad Özgürlük<br />

Hareketi’ne karşı üstünlük sağlayarak Goa, Kidal, Timbukti şehirlerinde şeriat ilan etmesiyle<br />

Batı kamuoyunda yerel bir krizden bölgesel bir krize dönüşmüştü.<br />

Diğer yandan BMGK’nın bu kararı, Mali’de etnik çatışmayı da tetikleyecek, Tuargler ve<br />

diğer Malili topluklar arasında tansiyon giderek yükseltecektir. Azawad bölgesinde yalnız<br />

Tuaregler değil, Songhai, Peuhl, Bella ve Araplar da yaşamaktadır. 11 Aralık’ta askeri<br />

cunta tarafından görevden alınan Cheick Modibo Diarra, Fransız yönetimini suçlayarak<br />

sorunun diyalogla çözülebilmesi dururken bir iç savaş süreci başlatmak istendiğini<br />

söylemesi dikkate alınmalıdır. Çünkü hükümet yanlısı askerlerin ve milislerin Fransız<br />

ajanların desteğiyle kuzey şehirlerinde isyancılara destek veren kişileri listeledikleri bilinmekte,<br />

kontrolü tekrar sağladıklarında misilleme yapabilecekleri görülmektedir. Çünkü<br />

2005 ve 2008’de Songhailere bağlı Ganda Koi ve Gando İzo milisleri kadın çocuk demeden<br />

yüzlerce Tuaregliyi katletmişlerdi.<br />

İnsan Haklar İzleme örgütünün raporlarına göre 21 Mart’ta devlet başkanını devirerek<br />

yönetimi devralan cunta lideri Yüzbaşı Amadou Sanogohave’nin de çoğunluğu Tuareg<br />

olmak üzere yüzlerce muhalif kişiye hapse attırdığı, işkence ettirdiği, zorla göç ettirdiği<br />

bildiriliyor. Mali’nin güneyinden birçok kişinin isyancılara katıldığı düşünülürse bu<br />

suçlamaların haklılık payı olduğunu gösteriyor.<br />

Operasyondan etkileneceklerin başında siviller geliyor. Mülteci sayısı şimdiden 412 bine<br />

ulaştığı düşünülürse bu rakamın bir yıl içerinde 2 milyona ulaşacağını tahmin etmek zor<br />

değil. Uluslar arası yardım kuruluşlarından Oxfam’ın Afrika koordinatörü operasyonun<br />

bölgede faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını olumsuz etkileyeceği,<br />

sivil kayıpların artacağı uyarısında bulundu. Fransız ve ABD’ye ait insansız hava<br />

araçlarının son üç ayda Goa ve Kidal bölgelerinde sivil ölümlere neden olduğu bilinmesine<br />

rağmen raporda bu kayıpların önüne geçilmesi için herhangi bir önlem alınmaması<br />

dikkat çekiyor.<br />

Mali’deki istikrarsızlığın kısa sürede Nijer, Burkina Faso, Cezayir, Moritanya ve Libya’ya<br />

doğru genişlemesi büyük bir ihtimal. Operasyon gücü yerine bir barış gücünün tercih<br />

edilmesi ve taraflarla diyalog yolunun sürdürülmesi gerekirken BM’nin bu acil kararı,<br />

özgür bir Mali’yi değil, işgale uğramış Mali’yi ortaya çıkaracaktır. Afrika’nın geleceği<br />

için hala askeri çözümlerin geçerli olduğunu savunmak, özgür bir Afrika’nın geleceğine<br />

inanmadığımızı göstermektedir.<br />

Kaynak: Dünya Bülteni, 22 Aralık 2012


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Mali Başbakanı’nın Cebren İstifası, Siyasi<br />

Kargaşayı Pekiştirdi<br />

Jean Philippe Rémy<br />

Cheikh Modibo Diarra, eski rejime bağlı askerler tarafından bir cunta girişimiyle görevinden<br />

alındı. Mali Başbakanı’nın tutuklanması kullanılan yöntem bakımından çok tipik<br />

bir girişim.<br />

Bir gün öncesinde Mali’den çıkış yapması zaten engellenmiş olan, eski NASA uzay<br />

araçları uzmanı Diarra 11 Aralık 2012’de gece vakti eski rejim yanlısı askeri cunta<br />

tarafından evinde tutuklandı.<br />

Cheikh Modibo Diarra, 11 Aralık 2012’de istifasını açıkladı. Ardından silahlı bir grup<br />

asker tarafından Kati askeri kışlasına sevk edildi ve 22 Nisan’da devrik Başkan Amadou<br />

Toumani Toure’yi de darbeyle deviren bir grup subayın gayri resmi karargahına, eski<br />

cunta lideri Amadou Sanogo ile görüştürülmek üzere götürüldü.<br />

Daha sonra, sabah saat dört sularında, Cheikh Modibo Diarra Mali halkından “özür”<br />

dileyerek kendisinin ve kabinesinin görevden istifa ettiğini duyurmak üzere devlet televizyonunda<br />

göründü.<br />

Salı sabahı, serbest bırakılması söz konusu olabilirdi; fakat olmadı ve Mali, Yüzbaşı<br />

Sanogo’ya yakın bir grup subay tarafından Başbakanı’ndan mahrum bırakıldı. Cunta<br />

Sözcüsü Bakary Mariko, gece geç saatlerde yapılan telefon bağlantısında “Hayır, hayır,<br />

bu bir hükümet darbesi değil” diyerek halkı ikna etmeye çalışıyordu. Kanıt olarak da<br />

Mali’de daima bir Başkan’ın var olduğunu gösteriyordu.<br />

Bu olayın bir gün öncesine kadar, ülkede üç iktidar odağı vardı. Bunlardan biri, Başkan<br />

Vekili Diacounda Traoré, diğeri Başbakan Cheikh Modibo Diarra ve üçüncüsüyse<br />

Yüzbaşı Amadou Haya Sanogo. Şimdi geriye yalnızca ikisi kaldı.<br />

Bakary Mariko, bu kaba kuvvetle sürülme teşebbüsünü, “Savunma ve Emniyet Güçleri,<br />

kurumların bloke edilmemesi ve Başbakan ile “Cumhur”başkanı’nın birbiriyle çelişen<br />

demeçleri dolayısıyla sorumluluk üstlenmiştir...” sözleriyle açıkladı.<br />

22 Mart 2012’deki hükümet darbesinden sonra, Yüzbaşı Sanogo, 6 Nisan’da Batı Afrika<br />

Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) gözetiminde bir anlaşma imzalanana kadar<br />

cuntaya bağlı subaylar ve çevrelerine liderlik ediyordu.<br />

Bununla birlikte, savunma ve emniyet güçleri bünyesinde yapılacak reformları izleme<br />

komisyonu başkanı sıfatıyla Yüzbaşı Sanogo, Mali içerisindeki ve bölgedeki siyaset<br />

37<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

38<br />

çevreleriyle ittifaklar kurarak marjinalleştirilmeye yer bırakmadı.<br />

1 Mayıs 2012’de devrik Başkan Amadou Toumani Touré’ye bağlı güçlerle çatışmalar<br />

başladı. Sanogo’nun “yeşil bereliler”i bu çatışmayı kazandılar ve kamplara ayrılmış<br />

ordu içindeki nüfuzu giderek arttı. Birkaç ay sonra Yüzbaşı Sanogo, Burkina Faso Devlet<br />

Başkanı Blaise Compaoré ile bölgesel bir arabulucunun gözetiminde yeni bir ittifak<br />

kurdu. Daha sonra ülkenin, Nisan’dan beri silahlı İslamcı grupların elinde tuttuğu kuzey<br />

bölümünü geri almak üzere Mali ordusuna yardım edecek bir dış müdahale ihti<strong>mali</strong><br />

teşekkül etmeye yüz tutunca ilişkiler giderek bozuldu.<br />

Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu, Mali’nin kendisine yetki verilmiş bir siyasetçisi<br />

olarak görevini icra eden Cheikh Modibo Diarra’nın, “ordu içinde kendine özgü<br />

grubunu organize etme” sürecine dahil olmuş muydu? Bamako’da iyi bilinen kaynaklardan<br />

biri, “Başbakan’ın eski cuntanın mağduru olmuş bazı üyelerini koltuk vaatleriyle<br />

ve kimilerini de nemalandırma yoluyla yanına çekerek kendi etrafında toplamakta<br />

olduğunu” ileri sürüyor.<br />

Bunun yanı sıra, Başbakan Diarra, Birleşmiş Milletlerin arka çıkması ve Avrupa<br />

Birliği’nin teknik yardımıyla, ECOWAS’ın ve Mali ordusuna yardım etme eğilimindeki<br />

müttefiklerinin savaş düzeni alma planını destekliyordu.<br />

Diğer taraftan Mali’nin kuzeyinin geri alınmasının gerekliliği, bu operasyon ülkedeki<br />

siyasi konumunun güçlenmesini sağladı. Yüzbaşı Sanogo, batı Afrikalı askerlerin ve<br />

Avrupalı “danışmanlar”ın Mali’de konuşlandırılma olasılığını, siyasi hayat üstündeki nüfuzuna<br />

darbe vuracak bir tehdit olarak görüyor.<br />

Ordunun bünyesinde bölünmeler ve bölgesel güçlerin askeri düzen almasının ilk<br />

işaretlerinin ortaya çıktığı zeminde, siyasi yetkililerin iç içe geçen hesapları kuşkusuz<br />

2013’te ortaya çıkacak.<br />

Zaten Başbakan ve Yüzbaşı Sanogo arasındaki gerginlik, Mali’deki bir dizi gözlemci<br />

tarafından kaydedilmişti. Darbeye karşı olan tarafın eski grup sözcüsü M. Kassoum Tapo,<br />

“Böyle olacağını hissediyorduk. Şimdi, umarız ki burada çatışmalar yaşanmasın.” diyordu.<br />

Güvenlik Konseyi, 9 Aralık 2012’de, BM Genel Sekreteri’nden bölgesel güçlerin eli<br />

kulağında askeri düzen alma sürecinin hızlandırılmasını talep eden BM Mali Özel Temsilcisi<br />

Romano Prodi, “Mali’de tek bir karar mercii belirlemek ve desteklemek” gerektiği<br />

konusunda ısrar ediyor ve “Kuzey Mali ile gerekli görüşmeleri yapmak için (Bamako’da)<br />

güçlü bir liderliğin gerekli olduğunu” ekliyordu.<br />

Kaynak: Le Monde, 6 Ocak 2013<br />

Dünya Bülteni için çeviren: Muhsin Korkut


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Afrika Demokrasi Vitrininin Amansız Bozulumu<br />

Bamako tepelerinde, Başkan Amadou Toumani Touré’nin –kendisine “ATT” deniyor–<br />

dinlenmesi için yapılmış olan Koulouba Sarayı, 2012’nin başlarında meydana gelen üçlü<br />

sarsınıtıya direnemedi: Muammer Kaddafi’nin devrilmesiyle, ağır silahlar donanmış binlerce<br />

Malili paralı askerin –o zaman kadar Albay Kaddafi’ye bağlı olan– dönüşü, kuzeyin<br />

bin kilometreden fazla içine doğru Sahra’yı kangren eden İslamcı terörizm ve nihayet<br />

eski Fransız Sudan’ının bölgesel birliğini tehdit eden Touareg isyanı.<br />

Bu çok yönlü krizi önlemede iktidarın pasif kaldığını bahane ederek, Yüzbaşı Amadou<br />

Sanogo’nun adamları 21-22 Mart 2012’de gece vakti Koulouba’yı ele geçirip<br />

yağmaladılar. “Demokrasiyi ayağa kaldırmak ve devleti güçlendirmek” örtüsü altında,<br />

Anayasa’yı askıya alıp, “tüm kurumları” etkisizleştirdiler. Yaptıkları darbe, acziyet<br />

içindeki ordusuyla bir rejimin yozlaşma derecesini gözler önüne serdi ve rüşvete<br />

boğulmuş gözlerini kokain trafiğine kapatarak İslami Mağrip El Kaide’nin Katiba’sının,<br />

ülkenin –batılı şahısların kaçırılma olaylarının giderek arttığı– Sahra civarındaki büyük<br />

bölümünü ele geçirmesine olanak sağladı.<br />

Mart 2012 cuntası, ülkenin bölünmesini hızlandırdı<br />

İsyan, Mali toplumunda ister istemez desteklenmiyor değil. Toplumun şahlanmış<br />

İslamlaşma zemininde horlanma ve eziklik duygusuna dayanıyor. “ATT” şeriat lehine<br />

düzenlenen büyük gösterilerin baskısı altında, aile hukukuna ilişkin liberal reformunu<br />

geri çekmek zorunda kaldı. Ancak darbe vaat ettiği gibi ulusal birliği yeniden kurmak<br />

yerine, ülkenin bölünmesini hızlandırdı. Nisan 2012’nin başlarında, AQMI ile ittifak<br />

halindeki İslamcı gruplar ve Touareg isyancılar, kuzeydeki üç çölsü bölgeyi kontrolleri<br />

altına aldılar: Kidal, Gao ve daha sonra Timbuktu şehirleri düştüler ve ülkenin geri<br />

kalanıyla bağlantıları koptu.<br />

Nisan 2012’nin ortalarında, “ATT”nin devrilmesinden sonra geçici başkan olarak göreve<br />

getirilen Ulusal Meclis Başkanı Dioncounda Traoré, Batı Afrika Devletleri Ekonomik<br />

Topluluğu’nun (CEDEAO – ECOWAS) arabulucularınca kazanıldı.<br />

Fakat Kuzey’deki “yatıştırılamaz total savaş” tehdidine, zayıf başkan tarafından faydasızca<br />

parmak sallandı. Haziran 2012’nin sonunda El Kaide İslami Mağrip’e (AQMI) bağlı<br />

İslamcılar, Batı Afrika Tevhit ve Cihat Hareketi’nin (MUJAO) savaşçıları ve Azawad<br />

Ulusal Kurtuluş Hareketi’ne (MNLA) bağlı isyancıları kovalayan Ensarüddin ile ittifak<br />

kurarak Mali’nin kuzeyini zapt ettiler. Şeriatı empoze ediyor –giderek artan taşa tutma ve<br />

Le Monde<br />

39<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

40<br />

sakatlamalar– Timbuktu’da putlaştırıldıklarını düşündükleri Müslüman evliyaların türbelerini<br />

tahrip ediyorlar.<br />

İslamcılar, ülkenin güneyinde halkın desteğine sahipler<br />

Uluslararası hoşnutsuzluk, Fransa’nın askeri müdahale çabalarına katkı sağlıyor. Fakat<br />

Paris, ana planının ortaya çıkmasını istemiyor ve ABD, Mali’nin kurumlarının zayıflığına<br />

dikkat çekerek ağırdan alıyor.<br />

4 Eylül 2012’de, Mali’nin geçici Devlet Başkanı Dioncounda Traoré, CEDEAO’dan resmi<br />

olarak yardım “talebi”nde bulundu. Fransa, Bamako’nun nihayet Birleşmiş Milletler’den,<br />

müdahale için resmen talepte bulunmasının ardından, 26 Eylül’de, New York’ta, Sahra<br />

kıyısına ilişkin bir konferans düzenledi. Karar CEDEAO tarafından sağlanacak 3.300<br />

askerin gönderilmesini öngörüyor. Mali’nin kuzeyine dair çözüm, “barışı koruma ve<br />

uluslararası güvenlik” konularını kapsıyor. Metin, bölge ülkelerine askeri müdahaleye<br />

ilişkin güvenilir bir konsept belirlemeleri için kırk beş gün tanıyor. Bu ağırdan alma atmosferinde,<br />

Bamako’nun darbecileri endişeye kapıldılar ve Başbakan Modibo Diarra’yı<br />

11 Aralık’ta istifaya mecbur bıraktılar. Daha sonra BM’nin asker gönderilmesine ilişkin<br />

yeşil ışık yakmasıyla ancak 20 Aralık’ta kesin takvimi belli olmayan bu yönde bir çözüm<br />

New York’ta onaylandı.<br />

Bu bulanık diplomasi bağlamında, söz bölgenin. Kuzeyi zaten zapt etmiş olan İslamcılar,<br />

Mali nüfusunun asıl olarak en yoğun olduğu diğer bölgelerini de ele geçirmeyi arzuluyorlar.<br />

Silahlı çeteleri, 10 Ocak 2013’te Fransız müdahalesi başlayınca, saldırıya geçtiler.<br />

Ancak ordunun tek başına Mali’deki sorunu çözüme kavuşturacağı pek mümkün görünmüyor.<br />

Zira İslamcılar bugün, artık çökmüş olan devlet ve demokrasi tarafından, yerine<br />

getirilmemiş vaatlerle yıllarını boşa geçirmiş güney halkının desteğine sahip olduğunu<br />

düşünüyorlar.<br />

Kaynak: Le Monde, Başyazı, 12 Ocak 2013<br />

Dünya Bülteni için tercüme eden: Muhsin Korkut


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Mali, Batı Müdahalesinden<br />

Çıkan Derslere Işık Tutuyor<br />

Glenn Greenwald<br />

Fransa uçakları Mali’yi bombalarken, kilit bağlamı veren tek bir istatistik var: Bu 15 milyonluk<br />

batı Afrika ulusu, Irak, Afganistan, Pakistan, Yemen, Libya, So<strong>mali</strong> ve (Batının<br />

bölgede arka çıktığı ölümcül zorbaların arasında adı anılmaz) Filipinler’den sonra Batılı<br />

güçlerin sadece son dört yıl zarfında Müslümanları bombalayıp öldürdüğü sekizinci ülkedir.<br />

Bu militarizmin her bir genişlemesiyle, Batının İslam dünyasıyla savaşta olmadığı<br />

söyleminin içi gittikçe boşalıyor. Fakat bu yeni büyük bombalama kampanyasında, batı<br />

müdahalesi hakkındaki hayati derslerden biri azimle göz ardı edilmektedir.<br />

Birincisi, New York Times’ta bugün çıkan arka plan yazısı, Mali’deki istikrarsızlığın<br />

Libya’daki Nato müdahalesinin doğrudan sonucu olduğunu ortaya koymaktadır. “Ağır<br />

silahlı, savaşta sertleşmiş İslamcı savaşçılar Libya’daki savaştan döndüler; ve Libya’dan<br />

gelen büyük silahlar, daha fazla sayıda İslamcı savaşçının geri dönüşü, Amerika’nın<br />

desteklediği merkezi yönetimin çöküşünde tetikleyici rol oynamıştır. Owen Jones’un,<br />

Independent’ta çıkan nefis yazısında dediği gibi “bu müdahale, bir diğerinin sonucudur.<br />

Libya savaşı, Liberal müdahaleciliğin bir başarı öyküsü olarak pazarlanır genelde.<br />

Muammer Kaddafi diktatörlüğünün devrilişi, batılı istihbarat servislerinin hayal etme<br />

zahmetine bile girmediği sonuçlar doğurdu. Aslında Kuzey Malili olan Tuaregler ordunun<br />

büyük bir kısmını teşkil ediyorlardı. Kaddafi iktidardan fırlatılıp atıldığında,<br />

vatanlarına döndüler; bazen de mecburen çünkü siyah Afrikalılar Kaddafi sonrasında<br />

Libya’da saldırıya maruz kalıyorlardı ki Batı medyasında büyük ölçüde göz ardı edilmiş<br />

bir gerçektir…Libya savaşı bir başarı olarak görüldü…ve şu an onun feci neticesiyle<br />

savaşıyoruz.”<br />

Batı müdahalesi her defasında – ya kabiliyetsizlikten ya da tasarım icabı – daha fazla<br />

müdahalenin tohumlarını ekiyor. Libya’nın başına bela olmayı sürdüren istikrarsızlığa<br />

ve Bingazi saldırısına duyulan öfkeye bakınca, o ülkeyi bombalama ve istilanın, oradaki<br />

pekişmiş İslamcı güçlerle savaşmak için gerekli olduğunu işitmemiz ne kadar zaman<br />

alacak? Nato’nun o ülke yönetimini devirmesi sonucunda güçlenmişlerdir hâlbuki.<br />

İkincisi, Mali yönetiminin devrilmesine imkân veren, ordudan kaçmış Amerikan eğitimli<br />

ve silahlı askerlerdir. New York Times’tan: “ Mali ordu kaynaklarının açıklamasına göre,<br />

bu ülkenin seçkin ordu birliklerinin komutanları, yani yıllar almış Amerikan eğitiminin<br />

meyveleri, silahları, askerleri, kamyonları, muharebe sırasında düşmana karşı yeni edindikleri<br />

yetenekleri yanlarına alıp en çok ihtiyaç duyulan anda ordudan kaçtılar.” Ve sonra<br />

41<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

42<br />

“Amerikan eğitimli bir subay Mali’nin seçilmiş hükümetini devirdi, ülkenin yarıdan<br />

fazlasının İslamcı aşırıların eline geçeceği ortamı hazırladı.”<br />

Başka bir ifadeyle, Batı bir kez daha kendi eğittiği, silahlandırdığı ve para verdiği güçlerle<br />

savaştadır. Kendi düşmanlarını yaratmakta ve bu suretle sonsuz savaş vaziyetini garantiye<br />

almakta hiç kimse ABD ve müttefikleri kadar iyi değildir. Amerika savaşacağı<br />

düşman bulamadığında basitçe onları güçlendirmektedir.<br />

Üçüncüsü, Batının bir diğer ülkede Müslümanları bombalaması açıktır ki Batı karşıtı<br />

hissiyatı artıracak, teröre benzin dökecektir. Guardian’ın bir haberine göre Fransa<br />

savaş uçakları “üçü çocuk olmak üzere 11 sivili öldürdü.” Fransa’nın Mali’yi uzun<br />

sömürgeleştirme tarihi ise kaçınılmaz öfkeyi azdırmaya yarayacaktır. BM Güvenlik Konseyi<br />

Aralık’ta Mali’ye müdahale yetkisi verdiğinde, Uluslararası Af Örgütü’nün Batı<br />

Afrika’daki araştırmacısı Salvatore Sagues şu uyarıyı<br />

New York Times, yapmıştı: Uluslararası silahlı bir müdahalenin çatışmada<br />

şu an şahit olduğumuz insan hakları ihlallerinin çapını<br />

artırması muhtemeldir.”<br />

Fransa’nın bombalama<br />

harekâtı “İslamcı kaleye<br />

Batılı hükümetler bu neticenin her daim farkındalar ama<br />

buna göre davranmıyorlar. New York Times, Fransa’nın<br />

bombalama harekâtı “İslamcı kaleye Batı saldırısının<br />

dünyadaki cihatçıları bir araya toplayıp Avrupa’ya<br />

değin terör saldırılarını kışkırtabileceğine dair Amerikan<br />

uyarısı” karşısında yapıldığını kaydediyor. Fransızlar<br />

Mali’de sivilleri öldürürken, aynı zamanda ortak bir<br />

Fransa-ABD operasyonu sonucunda So<strong>mali</strong>’de “ikisi<br />

kadın, ikisi çocuk olmak üzere toplam sekiz sivil hayatını<br />

kaybetti.” Amerika ve müttefiklerinin dünyayı dolaşıp<br />

dığını kaydediyor.<br />

ülke ülke masum insanları – Müslümanları- bombalayıp<br />

öldürebileceğine ve sonra terör saldırısının hedefi<br />

olmayacağına inanmak kaçıklıktır. Bradford Üniversitesinden Profesör Paul Rogers’ın<br />

Jones’a anlattığı gibi Mali’nin bombalanması “İslam’a bir diğer saldırı olarak tasvir edilecektir.”<br />

Terörle savaşa son verilmesine yatırılan ümitler, devam eden saldırılarla sistematik<br />

biçimde yok ediliyor.<br />

Batı saldırısının dünya-<br />

daki cihatçıları bir araya<br />

toplayıp Avrupa’ya değin<br />

terör saldırılarını kışkırta-<br />

bileceğine dair Amerikan<br />

uyarısı” karşısında yapıl-<br />

Dördüncüsü, batı demokrasilerinin kendi kendilerine yaptıkları pohpohlayıcı söylemlere<br />

rağmen, bu savaşların yalandan da olsa demokratik süreçlere başvurulmadan yapılmaları<br />

olağanüstüdür. İngiliz hükümetinin Mali’ye askeri saldırısı hakkında yazan Jones


“Cameron’un numaradan bir istişare bile olmaksızın İngiltere’yi Mali çatışmasına çekmesinin<br />

en hafif tabirle rahatsız edici” olduğunu söylüyor. Benzer şekilde Washington<br />

Post da Obama’nın Amerikan savaş uçaklarının Fransa’nın oradaki operasyonunun bir<br />

parçası olarak So<strong>mali</strong> hava sahasına girmelerinden sonra bunu kabul ettiğini kaydediyor.<br />

Washington Post bunun Afrika Burnu’ndaki Amerikan askeri operasyonlarının<br />

aleni olarak kabul edildiği nadir bir örnek olduğunu belirtip bölgedeki Amerikan savaş<br />

eylemlerinin etrafındaki anti-demokratik gizliliği tanımladı: “ Amerikan ordusu, So<strong>mali</strong><br />

ve Yemen’deki gizli terörle mücadele operasyonlarında kilit bir üsse dönen Camp<br />

Lemmonnier’e sayıları artan silahlı Predator’ler ve F-15 savaş uçakları konuşlandırdı.<br />

Savunma yetkilisi, kurtarma teşebbüsünde kullanılan uçağın tipini vermeyi reddetti fakat<br />

insansız uçak değil savaş uçağını olduğunu söyledi…Obama’nın So<strong>mali</strong>’deki diğer muharebe<br />

görevleri hakkında sessizliğini korumuşken bu operasyonu ifşa etme zaruretini<br />

niçin hissettiği ise belli değil. Beyaz Saray sözcüsü ve Pentagon, Pazar günü detay vermedikleri<br />

gibi soruları cevaplandırmadılar da.”<br />

Obama yönetimi, insansız uçak ve küresel suikast kampanyasını nüfuz edilemez bir<br />

gizliliğe sardı ve medyanın, mahkemelerin ve vatandaşların incelemelerine kapalı<br />

kalmasını sağlama aldı. Amerika ve batılı müttefikleri Müslümanları hedef alan sonsuz<br />

savaşlar başlatmakla kalmıyorlar. Şeffaflık ve hesap verme olmaksızın, bunu tam bir gizlilik<br />

içinde yapıyorlar. Batı “demokrasilerini” görün.<br />

Son olarak, tüm bunları haklı kılmak için kullanılan propaganda iç karartıcı şekilde yaygın<br />

ve fena halde etkili. Müslümanları bombalamak isteyen her<br />

hangi bir batılı hükümet onlara terörist etiketini yapıştırır ve<br />

gerçek bir tartışma yahut eleştirel bir değerlendirme daha<br />

başlamadan biter. Fransa Savunma Bakanı Jean Yves Le<br />

Drian şöyle beyan etti: “Cumhurbaşkanı, Mali’nin, ülkemizin<br />

ve Avrupa’nın güvenliğini tehdit eden bu teröristlerin<br />

kökünün kazınmasında kararlı.”<br />

KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Müslümanları bombala-<br />

mak isteyen her hangi<br />

bir batılı hükümet onlara<br />

terörist etiketini yapıştırır<br />

ve gerçek bir tartışma<br />

Bu basitleştirici karikatür sözleri, gerçekliği tanımlamaktan<br />

çok çarpıtmaktadır. Malili isyancıların iğrenç hunharlıklar<br />

yaptıklarına şüphe yok (el-kol kesmek, kendi İslami<br />

yorumlarına muhalefet edenleri taşlamak) fakat Mali dan biter.<br />

hükümet güçleri de yapmaktadır. Uluslararası Af Örgütü’nün<br />

kaydettiğine göre Mali hükümeti sırf etnik temele dayanarak Tuaregleri tutuklamakta,<br />

işkence etmekte ve öldürmektedir. Jones’un şu uyarısı yerindedir: “Batı medyasının<br />

üstünde çok durduğu hikâyelere aldanma: Tıpkı Suriye’deki iç savaşa dayatıldığı gibi<br />

yahut eleştirel bir değer-<br />

lendirme daha başlama-<br />

43<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

44<br />

kötüyle savaşan iyi şeklinde bir aşırı basitleştirmedir o.<br />

Belki de Amerika’nın bir tür dahliyle Fransa’nın Mali’yi bombalaması, Batı müdahalesinden<br />

çıkarılacak her bir dersi resmetmektedir. Terörle savaş, tam da kendi düşmanlarını<br />

yarattığı ve ateşin hiç sönmemesi için yakıt sağladığından dolayı kendi kendine varlığını<br />

sürdüren bir savaştır. Bunu haklı kılmak için sloganlar üreten propaganda – teröristleri<br />

öldürmeliyiz - o kadar ucuz ve bayağı ki buna neyin son vereceğini kestirmek zor. Batılı<br />

pek çok vatandaşın zihnine başarıyla ekilen kör edici korku – sırf şiddet korkusu değil,<br />

ötekinden duyulan korku da – boş, tek bir kelimenin (terörist), hükümetleri onlar adına<br />

gizlilik içinde veya delilsizce de olsa her ne yaparsa yapsın sorgusuz sualsiz destek üretmeye<br />

yetmesidir.<br />

Kaynak: Guardian, 15 Ocak 2013<br />

Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Fransa Neden Mali’de?<br />

Abdullah İskender<br />

Fransa Mali’deki askeri operasyon sürecini yavaş yavaş genişletmeye başlıyor. Ülkenin<br />

kuzeyini kontrollerine geçiren ve neredeyse Mali’den ayırmayı başaran radikal<br />

İslamcıların bu hamlelerine bir de Mali’de darbelerle başlayıp birçok Afrika ülkesinin<br />

girişimlerine rağmen devam eden büyük siyasi krizler eşlik etti. Mali ordusunun ülkenin<br />

kuzeyindeki isyancılar karşısında hezimete uğraması ise, ülke birliğini tehdit eder konuma<br />

getirdi. Çünkü İslamcılar, rejim güçlerine karşı kazandıkları zaferler ile kuzeyin kontrolünden<br />

sonra nüfuzlarını Mali’nin güneyine doğru genişletmeye başlamışlardı.<br />

Fransa, bu isyancı nüfuzun yayılmasını önlemek ve isyancıların ortadan kaldırılması konusunda<br />

harekete geçilmesi için eylem çağrısı yapan ilk ülkeydi. Bu çağrıya Cezayir<br />

başta olmak üzere birçok Arap ülkesi kulak verdi. Aynı şekilde Birleşmiş Milletler’de<br />

de, askeri müdahale kararını çıkarmak için hareketlenmeler başladı. Paris, İslamcılarla<br />

çatışmak için Afrikalı güçlerle yarışıp hava operasyonlarını hemen başlattı. Karadan da<br />

daha fazla asker göndererek İslamcıların direnişini arttırdı ancak bu şekilde de savaşın<br />

yayılmasına neden oldu.<br />

Fransa’nın bu müdahalesinin görünürdeki gerekçesi, Mali hükümetinin kendisinden talep<br />

ettiği yardım isteğine cevap vermek ve ülkenin kuzeyini ele geçiren radikal İslamcıları<br />

yok edip, bölgeyi güvenli bir alana dönüştürmek. Ancak gerçekte,<br />

operasyonun altında Fransa’nın Afrika’nın bir parçası<br />

olan bu ülke üzerindeki yüksek çıkarları yatıyor. Haritaya dikkatli<br />

bakıldığında ise Fransa’nın çıkarlarının sadece Mali’de<br />

sınırlı olmadığı, nüfuzun komşu ülkeler üzerinde de yürütülmeye<br />

çalışıldığı hedefi ortaya çıkıyor. Fransa için bu ülkelerin<br />

en önemlisi Mali’nin kuzeyindeki Nijer. Çünkü Fransa çarpıcı<br />

gücü ve modern sanayisi için Nijer’in uranyum kaynaklarına<br />

başvuruyor. Bir süre önce, uranyum madenlerinde çalışan<br />

Fransızların İslamcılar tarafından kaçırılması ve hala ellerinde<br />

rehin kalmaları bunun dikkat çekici kanıtı.<br />

Haritaya dikkatli bakıldı-<br />

ğında ise Fransa’nın çı-<br />

karlarının sadece Mali’de<br />

sınırlı olmadığı, nüfuzun<br />

komşu ülkeler üzerinde<br />

de yürütülmeye çalışıldı-<br />

ğı hedefi ortaya çıkıyor.<br />

Diğer taraftan, İslamcıların Mali’nin kuzeyindeki hâkimiyetleri,<br />

güneyindeki Cezayir’i ve doğusundaki Moritanyayı da tehdit ediyor. Bilindiği<br />

üzere Cezayir ve Moritanya, bu teröristlere karşı savaşmış, isyancılar da yakalanmaktan<br />

ve yargılanmaktan kaçmak için Mali’nin kuzeyinde toplanmışlardı. Yani, askeri müdahale<br />

45<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

46<br />

aynı zamanda Fransa’nın Cezayir ve Moritanya üzerindeki çıkarlarını korumaya yönelik<br />

olarak da önem arz ediyor. Bunun yanı sıra, Fransa’nın Mali’nin komşuları üzerinde de<br />

fazlaca bir etkisi var. Bunların başında da Senegal ve Fildişi sahilleri geliyor.<br />

Bu anlamda, Mali’ye müdahale Paris için hayati bir karaktere sahip. Çünkü İslamcıların<br />

ülkenin kontrollerini ele geçirmeleri demek, Fransa’nın Afrika’da ve sahra arkasındaki<br />

stratejik çıkarlarına büyük darbe vuracak olması demek. Bu tehdide paralel olarak,<br />

Avrupa ülkeleri, Mali sınırlarına yakın herhangi bir bölgenin teröristler için sığınağa<br />

dönüşmesinden korkuyor. Özellikle, geçmişte eski kıtanın toprakları üzerinde süren<br />

terörist faaliyetlere karşı önlem almak Avrupa’nın daimi hedefleri arasındaydı ki bu önlem<br />

projeleri hala sürüyor. İşte bu yüzden Avrupa Mali’nin kuzeyindeki bu sığınaklara<br />

karşı proaktif hedefler yürütme üzerinde önemle duruyor.<br />

Dolayısıyla, Avrupa ülkelerinin hiç birisi, özellikle de İngiltere, İtalya ve Almanya’nın<br />

Fransa’ya lojistik destek sağlamasının arkasında askeri hedeflerin olması ihtimal dışı<br />

değil. Bunun yanında yasal engeller ve Fransa’nın Afrika’da, özellikle de Mali’nin<br />

komşuları üzerindeki etrafındaki askeri eksikliği, Avrupa’nın çabasını artırıyor.<br />

Böylelikle, Fransa hükümeti, bu savaşın lideri olmak ve jeostratejik çıkarlarını korumak<br />

için askeri güçlerini artırmada büyük çaba sarf ediyor. Ancak, bu tip savaşlarda, belirli<br />

hedefler için başlatılan askeri operasyonlar, sonrasında geniş bir askeri müdahaleye<br />

dönüşebilir. Peki, o zaman Fransa bu büyük yükümlülüğün altından kalkabilir mi?<br />

Kaynak: Al Hayat, 16 Ocak 2013<br />

Dünya Bülteni için tercüme eden: Tuba Yıldız


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Mali’de “Serval Operasyonu” ya da<br />

Kötünün İyisinin Tercih Edilmesi<br />

Fransa’nın Mali’ye müdahale etme hakkı var mıydı? Bu soruyu sormak, iki tehlikeye<br />

birden işaret etmektir. Biri, tarihe karıştığı umulan ‘Fransa-Afrika’sına geri dönüştür.<br />

Diğeri ise bu operasyonun, Batı’nın İslam dünyasına sayısız riskli müdahalesinden<br />

biri olmasıdır. Her ne kadar uluslararası hukuka uygunluğu bulunsa ya da Fransa’da –<br />

tartışmasız– kabul görmüş olsa bile.<br />

Fransa hava kuvvetlerinin yürüttüğü operasyon, Mali otoritelerinin açık talebi üzerine<br />

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yeşil ışık yakmasıyla gerçekleştiriliyor. Bu<br />

operasyon, büyük oranda dışarıdan gelen bir saldırıya, Malililere bile yabancı gözüyle<br />

bakan Müslüman savaşçıların Mali’nin kuzey bölgesini ele geçirmekle birlikte güneye<br />

yönelme tehditlerine bir yanıt olarak tüm Batı Afrika ülkeleri tarafından destekleniyor.<br />

Kısacası François Hollande, Paris’te, muhalefetin de içinde yer aldığı büyük bir<br />

çoğunluğun desteğine sahip olduğunu varsayabilir.<br />

Bu, hiçbir açıdan “Serval” operasyonunun barındırdığı korkuları azaltmaya yetmez. Müslüman<br />

Arap bir fraksiyonun görüşüne göre, batılı postalların<br />

Afrika’nın bu bölgesine girmesi yeni-sömürgeciliğin nöbet<br />

değişimidir. Bu, pek çok Müslüman savaşçının (Selefiler ve El<br />

Kaide taraftarları) tecrübe ettiği gibi Fransa’ya yönelik nefreti<br />

besler. Mali’nin kuzeyindeki Müslüman savaşçıların elinde<br />

bulunan yedi Fransız rehineyi daha büyük bir tehlikeye maruz<br />

bırakır.<br />

Alain Frachon<br />

Müslüman Arap bir<br />

fraksiyonun görüşüne<br />

göre, batılı postalların<br />

Afrika’nın bu bölgesine<br />

girmesi yeni-sömürgecili-<br />

Bu askeri müdahalelerin nasıl başladığı biliniyor; fakat kimse<br />

nasıl sona ereceğini bilmiyor. Daha doğrusu, bu girişimlerden<br />

pek çoğunun kötü bir biçimde neticelenmiş olduğunu biliyoruz.<br />

Savaşın, bu angajmanı giderek daha önemli hale getirecek kendine özgü bir mantığı<br />

vardır. Bu sarmalın sonunda, Mali konusunda olduğu gibi, ülkeyi yeniden inşa etmeye<br />

çalışmak için başarısız devletin görevini üstlenme eğilimi var veya olma yolunda. Fakat<br />

oraya yapılan bu harekat, en tehlikeli aşamayla, Amerikalıların dediği gibi “ulus inşası”<br />

aşamasıyla, nadiren başarıyla taçlanır.<br />

ğin nöbet değişimidir.<br />

François Hollande, bunu biliyordu. Bununla birlikte, müdahale riskini üstlendi ve bunda<br />

da haklıydı. Kötünün iyisini –bu durumda en iyisini– seçmiş oldu.<br />

47<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

48<br />

Bunun alternatifi, İslamcıların, çürük bir ordunun ve savunma kabiliyetinden yoksun,<br />

sendelemiş bir iktidarın başkenti Bamako’yu tehdit edebilecekleri güney yönünde<br />

ilerleyişlerini kabullenmek olurdu. Bu, Pakistan Taliban’ının, Afganistan’ı Müslüman<br />

savaşçıların emirliği yapmak amacıyla 1996’da Kabil’i ele geçirmelerine benzer. Pasif<br />

kalmak bir seçenek değildi. Aksi halde, daha sonra çok daha önemli bir askeri harekat<br />

gerektirecek başka bir durum ortaya çıkardı.<br />

Fransa bu operasyonu tek başına yürütemez. Toprağını geri alması için Mali’ye yardım<br />

etmesi, Batı Afrika devletlerinin başlıca görevidir. Sahra Kıyısı’nda bir Müslüman<br />

savaşçı odağı kurulmasına engel olmak, tüm Avrupa’nın menfaatinedir. “Serval” yalnızca<br />

–sınırlı– bir ömre sahip olmalıdır.<br />

* Metnin aslında yer alan, “djihadiste” terimi kelimenin “özgün” bağlamına uygun olarak<br />

“Müslüman savaşçı” biçiminde tercüme edilmiştir.<br />

** Serval (leptailurus serval) Afrika çöllerinde yaşayan kedigillerin vahşi bir türü...<br />

Kaynak: Le Monde, 17 Ocak 2013<br />

Dünya Bülteni için çeviren: Çeviri: Muhsin Korkut


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Napolyon Mali’de<br />

Justin Raimondo<br />

Fransa İslamcı terörle savaş bahanesiyle Mali’yi işgal ederken Fransız emperyalizminin<br />

derin uykudan uyanışı komedi ile trajedi arasında gidip geliyor. Fransa’nın<br />

ayaklanmacıların kontrolündeki bir kasabaya düzenlediği hava saldırısında çoğu sivil yüz<br />

kişi hayatını kaybetti fakat Fransızların Kuzey Afrika’daki bir orman kedisinden esinle<br />

“Serval” adını verdikleri operasyonun birkaç haftalık olmayıp uzun bir harekât olacağını<br />

keşfettiklerinde Paris’teki muzaffer halet-i ruhiye aniden solgunlaştı.<br />

Mali’de gerçekte ne olup bittiği hakkında bir değerlendirmeye varmadan önce, pazarlanan<br />

hikâyenin evvela çürütülmesi lazımdır. Haberler ayaklanmacıları İslamcılar<br />

diye anıyor ki çok az kişinin bildiği gruplara yapıştırmanın kolay olduğu bir etikettir<br />

bu. Gerçek ise tamamen farklıdır: Ayaklanmacılar, Kuzeybatı Afrika’nın Tuaregleridir;<br />

göçebe bu grubun tarihi vatanı Mali, Cezayir, Libya, Nijer ve Burkina Faso sınırlarına<br />

yayılmaktadır. Çobanlık ve kaçakçılık yaparlar; Tuareg kervanları, orta Afrika ve Arap<br />

toprakları arasındaki imparatorlukların tek ticari temas kaynağı olmuştur bir zamanlar.<br />

Bağımsızlık savaşları, el Kaide’nin varlığından 150 yıl öncesine gider.<br />

19’ncu yüzyılın sonlarında başlayan Avrupa sömürgelerinin büyük çalkantısı sırasında<br />

Fransız sömürgeciler toprakları işgal edip el koydular ve yerlileri “Fransız medeniyetine”<br />

zorunlu asimilasyon programına tâbi tuttular. Tuaregler o tarihten beri bağımsızlıklarını<br />

geri kazanmak için savaşmaktadırlar. Bu mücadele bugün “İslamcı terör” diye<br />

yorumlanmaktadır.<br />

Tastamam yanlıştır bu. Tuareg bağımsızlık hareketi, Mali’nin Tuareg bölgeleri için özerklik<br />

isteyen laik Awazad Ulusal Kurtuluş Hareketi’nin (AUKH/MNLA) liderliğindedir.<br />

Mali’de Ensaru-d Din’le bağlantılı faal İslamcılar bulunmaktadır. Ensaru-d Din ise<br />

Mağrib’deki el Kaide’yle irtibatlı olarak bilinmez; Sadece Ensasu’d Din lideri Ag Ghali,<br />

Mağrib el Kaide’sinin komutanı Hamada ag Hamada’nın kuzenidir. AUKH sözcüsü Ag<br />

Essarid, Ensaru-d Din’in siyah bayrağı olduğu doğrudur ancak el Kaide’den değillerdir<br />

diyor; Mali hükümetinin yapamadığını, “sokaklarda istikrarı istiyorlar” ve “onlar da el<br />

Kaide’ye karşıdırlar.” Kuzey Afrikalı uzman Selma Belaala hemfikir: Mağrib el Kaide’si<br />

ile Tuareg arasında sistematik bir bağlantı kuramayız. Bu tamamen yanlıştır.”<br />

Her halükarda, AUKH ve Ensaru-d Din arasındaki taktik ittifak bir başlayan bir biten<br />

meseledir: Kuvvetlerini birleştirdiklerini ilan ettikten günler sonra AUKH geri çekilmeye<br />

başladı ve bir hafta sonra da tekrar destekledi. Terörle arasında kurulan bağlantı her<br />

49<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

50<br />

ne kadar incecikse de Fransa imparatorluğunu Afrika’da diriltme rüyası, rövanşist rüya,<br />

“terörle savaş” başlığı hariç nasıl hayata geçirilebilirdi ki?<br />

Fransa’nın Mali’yi işgali yahut yeniden işgali gerçekten el Kaide’yi çıkarmayı<br />

amaçlıyorsa, Cezayirlilere saldırıyor olması gerekirdi: Londra Üniversitesi Şarkiyat ve<br />

Afrika Çalışmaları’ndan Profesör Jeremy Keenan Cezayirlilerin sırf Ag Ghali ile değil<br />

Abdulhamid ebu Zeyd gibi önemli el Kaide isimleriyle de bağlantıları olduğunu söylüyor;<br />

Cezayirlilerin Sahel’de beliren bir el Kaide öcüsünü desteklemekte çıkarları var çünkü<br />

Amerika nezdindeki değerlerini artırmakta, askeri ve ekonomik yardım gibi talihkuşu<br />

vaad etmektedir diyor.<br />

Mali hükümetine gelince, kuzeyde bir dizi Tuareg zaferinden sonra ordu seçilmiş hükümeti<br />

devirdi ve olağanüstü hal ilan etti. Ordu, Tuareg isyanının ezilmesine yeterince ilgi<br />

gösterilmediğinden şikâyet etti ve geçen ay başkanlık sarayını, devlet televizyonunu ele<br />

geçirdi; meşru hükümetin kilit üyelerini tutukladı her ne kadar başkan Amadou Toure<br />

kaçtıysa da. Fransa’nın ABD ve İngiltere yardımıyla korumak uğruna savaştığı hükümet<br />

budur.<br />

Bu savaş ne için?<br />

Ekonomik gerileme yaşayan, derin bir sosyal, etnik ve siyasi bölünmeyle yarılmış olan<br />

Fransa’nın ulusal izzet-i nefsi krizi yaşıyor. Sosyalist hükümetin gelire el koyar gibi yüzde<br />

75 vergilendirme programını dayatma teşebbüsü ve bu esnada halka kemer sıkma<br />

rejimi uygulaması hiç tutulmadı. Aşırı sol ve aşırı sağ kuvvetler hızla ilgi çekerken,<br />

“merkez” sol Francois Hollande yumuşak ve mütereddit imajlarını vahim halde yeniden<br />

cilalamaya muhtaç. Mali saldırısından sonra Hollande jöleli pasta üstüne karamel olarak<br />

anılmayacaktır.<br />

Fransız emperyalizminin yenden ileri sürülmesinin “terörle” alıp vereceği hiçbir şey<br />

yok. Bu olguyla ne el Kaide ne de başka bir şey arasında uzaktan yakından bağlantı<br />

vardır. Fransa siyaseti ve uzun Fransız genişlemeciliği tarihiyle ilgilidir. Sömürgelerin<br />

büyük çalkantısından bu yana küçük ama nüfuzlu bir sömürgeci lobi mevcuttur;<br />

Fransa’nın özellikle de Kuzey Afrika’daki denizaşırı imparatorluğunun genişlemesi<br />

ve gelişmesi için sürekli kışkırtmaktadır. Bu ideologlar başlarda Kara Kıtanın mazlum<br />

ırkları üzerinde hayırhah bir nüfuz olarak Fransız medeniyetinin faziletlerine işaret ederek<br />

sömürgeleştirme programını aklileştirdiler. Kara cahil Afrikalılara zengin sosların<br />

faydalarını sunmanın ve anlaşılmaz tafralar satmanın ilk şampiyonları aşikar ırkçılardı.


Ruhbanların ateşli bir karşıtı olan Cumhuriyetçi politikacı Jules Ferry (Fransa’nın iki kez<br />

başbakanlığını yapmıştır) Meclis’te şöyle demişti: Baylar, daha yukarıdaki ve daha doğru<br />

bir düzlemden konuşmalıyım. Açıkça ifade edilmelidir ki üstün ırklar, aşağı ırklar üzerinde<br />

hak sahibidirler.” Ferry’nin iddia ettiği bu üstünlük onlara sadece bir hak vermiyor,<br />

kara Afrika’ya Fransız bayrağını çekme “görevini” de veriyordu. Comité de l’Afrique<br />

Française ve Union coloniale française gibi sömürgeciliği yayma cemiyetleri büyüdü ve<br />

sömürgeleri “geliştirmek” ve tesadüfen, Lyon, Marsilya ve diğer liman şehirlerindeki<br />

tacirleri zenginleştirmek adına devlet sübvansiyonu için lobi yaptı. Ticaret odaları, bu<br />

güçlü lobinin kilit bağlantısıydı.<br />

Sömürgecilerin asimilasyoncu söylemi – Afrikalıların düzgün bir şekilde medenileştirilip<br />

model Fransız vatandaşları haline getirilmeleri fikri – çok geçmeden Fransa emperyalizminin<br />

“gelişimci” safhasına yol verdi; bu zaman zarfında medenileştirme misyonu,<br />

imparatorluğun ticari üstünlüklerinin yanında ikincil kaldı. Sömürgelerin mâli bakımdan<br />

pratik olmadığı, zarara dönüştüğü ortaya çıkana dek, doğru bağlantıları olan yerleşik tüccarlar<br />

büyük kazançlar elde ettiler.<br />

Mali, Afrika’nın üçüncü büyük altın üreticisidir ve Tuareg’lerin geleneksel uğrak<br />

mekânlarının altında el değmemiş petrol kaynaklarının keşfi,<br />

Fransız akınının ardındaki ticari güdüler hakkında bize bazı<br />

fikirler vermelidir. Yeni Napolyonları güdüleyen sadece açgözlülük<br />

değildir: Fransızların Libya’dan Suriye’ye kadar şu veya<br />

bu krizde müdahale çağrısı yapanların ilki olduklarını, kendilerini<br />

ileri sürdüklerini ve şimdi de Mali’de başı çektiklerini not<br />

etmişsinizdir. Ulusçu çoşku patlaması, neredeyse batık bir şanşeref<br />

müzesini yöneten Fransa siyasetçileri için çok elverişlidir.<br />

“Fransız medeniyetinin” mistik erdemlerinin âlemin alkışları<br />

arasında muzaffer olarak ortaya çıkması için savaştan başka dikkatleri<br />

üzücü bir kaderden başka yöne kaydırmanın daha iyi yolu<br />

nedir? Haberlere göre Amerika bu savaşa katılmaya gönülsüzdü<br />

fakat Fransızlar Washington’ın ihtiyatını ezip geçtiklerinden buna<br />

gördük.<br />

mecbur kaldı. Bir kez daha “geriden liderliğe” yani müttefikimizin<br />

ardında bıraktığı dağınıklığı toplamaya takılıp kaldık.<br />

KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Salahiyetini halktan<br />

almamış yerel bir yöne-<br />

timin -Mali hükümetinin-<br />

halkı üzerindeki zayıf<br />

iktidarını korumak adına<br />

“terör” korkusunu nasıl<br />

tezgâhlayabileceğinin<br />

mükemmel bir örneğini<br />

Salahiyetini halktan almamış yerel bir yönetimin – Mali hükümetinin – halkı üzerindeki<br />

zayıf iktidarını korumak adına “terör” korkusunu nasıl tezgâhlayabileceğinin mükemmel<br />

bir örneğini gördük. Soğuk Savaş sırasında Arjantin’den Vietnam’a kadar yerel zorbaların<br />

“komünizmle savaş” adına Batı müdahalesine kapı açmaları gibi 21’nci yüzyıl muadilleri<br />

51<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

52<br />

de benzer bir modeli takip ediyor. Ne zaman öğreneceğiz?<br />

Mali, Libya’dan daha gerçek bir ülke değildi; büyük çalkantı sırasında keyfi sınırlar<br />

çizmiş ve sonra yerli aşiretleri kendi aralarında savaşa terk etmiş Avrupa emperyalizminin<br />

yaratığıdır her ikisi de. Yeni emperyalistler dönüşlerini haklı kılmak adına “terörle”<br />

savaştıklarını iddia ediyorlar; ancak gerçekte savaştıkları, inkâr edilemez çöküşleridir.<br />

Buradaki tek kriz, Fransa’nın izzet-i nefis krizidir ve “çoktaraflılık” bizi ne idüğü ne<br />

kadar belirsiz olursa olsun her bir çatışmaya sürüklemektedir.<br />

Kaynak: Antiwar, 18 Ocak 2013<br />

Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Fransız Askerleri Neden Mali’de?<br />

Afrika ve dünya gündemini takip edenlerin sorduğu soru bu: Fransa neden Mali’de? Bu<br />

bir güç gösterisi mi? Eski sömürgeler üzerinde tahakküm kurma girişimi mi? Yoksa ülkenin<br />

yer altı zenginlikleri mi sömürülmek isteniyor?<br />

Fransa’nın Mali’ye uyguladığı askeri müdahale henüz çok yeni. Bizler kadar Fransızlar<br />

da bu soruya cevap arıyor. Fransa devleti uluslar arası kamuoyunu ve halkını Mali’de<br />

ters giden işleri düzeltmek için orada olduğuna ikna etmeye çalışıyor. Gösterilen amaç<br />

Mali’nin kuzeyini radikal İslamcılardan temizlemek. Fransa ağzıyla söylersek elkaide’den<br />

temizlemek ve Mali’nin toprak bütünlüğünü sağlamak.<br />

Fransa’nın salt Mali halkının refahını, dirlik ve düzenini tesis etmek için orada olduğuna<br />

inanmak saflık olur sadece. Bu bir tek gerekçe ile açıklanamayacak bir girişim. Avrupa’nın<br />

içindeki finansal krize rağmen Fransa’nın aldığı büyük risklere bakılırsa kazanımlarının<br />

da büyük olması gerek. Küresel güçler büyük hamlelerini yaparken kar-zarar çıkarımları<br />

mutlaka yaparlar.<br />

Tabi asıl niyeti Allah bilir ancak biz sadece çıkarımlar yapabiliriz. Elbette tarihi geçmişe,<br />

başka müdahalelere ve geliştirilen siyasi söylemlere bakarak analiz edebiliriz bu durumu.<br />

Önce Mali’nin önemine ve kamuoyuna lanse edilen dezenformasyona vurgulama yapmak<br />

gerekir. İsmi fazla duyulmayan Mali’nin tarihi geçmişi oldukça parlak. Batı Afrika’da<br />

İslamın kalbi konumunda. Kendine has mimari bir tarz geliştirmiş ender yerlerden.<br />

Mali’nin kuzey bölgeleri bir zamanlar bilginin kaynağı ve dönemin yazma eserlerinin<br />

toplandığı bir entelektüel merkez. Yazılı bir geleneğe sahip. Şu an çatışmaların yaşandığı<br />

şehirlerdeki kütüphanelerde 700 bin civarında el yazması nadir eser bulunuyor. 13.-16.<br />

yy arasında toplanan bu miras Fransa’nın sömürgecilik döneminde bölgeye girmesiyle<br />

yağmalanmış ve 1 milyondan fazla yazma eser Fransa kütüphanelerine taşınmış. Halk<br />

ellerindeki bu mirası toprak altına gömerek kurtarabilmiş.<br />

Batı Afrika sömürgecilik döneminin ağır tahribatını yaşamış bir bölge. Fransa sömürgeleri<br />

dünyanın en fakir ülkeleri hala. Mali dünyanın en fakir 4. ülkesi. Fransa’nın bölgede ekonomik<br />

ve siyasi bir networku var. Mali’de yaşayan 6 bin Fransız vatandaşından anlıyoruz<br />

bunu. Fransa’nın refah seviyesi ile bu bölgeye hiç yansımamış. Halk fakir.<br />

Afrika’da işler değişmeye başladı. Artık geleneksel aktörler eski sömürgelerine söz<br />

geçirmekte zorlanmaya başladı. Çin, Rusya, Brezilya, Hindistan ve Türkiye gibi ül-<br />

Serhat Orakçı<br />

53<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

54<br />

keler iş yapmaya istekliler. Afrikalılar sömürgeci güçlere gebe olmadıklarını anlamaya<br />

başladılar. Bu durum geleneksel aktörlerin etkisini zayıflatıcı etkiye sahip. Çin Afrika’da<br />

en çok dış yatırım yapan ülke günümüzde. Petrol ihtiyacının büyük kısmını Angola ve<br />

Sudan’dan karşılıyor. Türkiye’nin Afrika ile ticaret hacmi her yıl artarak katlanıyor. Bu<br />

durum Amerika, Fransa ve İngiltere’yi Afrika’da daha agresif politikalara itiyor.<br />

Selefi İslam anlayışının Afrika’da güçlenmeye başladığı doğru bir tespit. Mali’de de<br />

bunu görebiliyoruz. Sünni İslam anlayışı taraftar kaybediyor çünkü halkın içine düştüğü<br />

sosyo-ekonomik bunalımlara cevap üretemiyor. Siyaset ile daha içli dışlı. Bu durum<br />

selefi akımların taraftar toplamasını kolaylaştırıyor. Devletten hizmet alamayan bölgeler<br />

devlete karşı isyan bayrağını çekerek meseleyi çözme yoluna giriyorlar. Mali devletinin<br />

ülkenin kuzeyinde kontrolü kaybettiği söylemi ne yazik ki yanlış. Bamako’daki zayıf<br />

idare hiçbir zaman ülkenin kuzeyinde etkili olamadı. Sadece birkaç karakol kurmak ve<br />

merkeze yakın isimleri oraya idareci atamakla bu kontrolü sağladıklarını sandılar. Halk<br />

ise kabile reislerine, dini liderlere saygı ve sevgi duydu; onları kendine daha yakın buldu.<br />

Meselelerinin çözümünde onları etkili gördü. Mali krizinde siyaset üzerinden çok şey<br />

söylenebilir ancak silahlı güçlerin ve İslamcıların güç kazanmasında fakir halkın sosyoekonomik<br />

durumu büyük rol oynamakta.<br />

Böylesi bir operasyon ile Fransa neyi amaçlıyor? Bu soruya birden çok cevap vermek<br />

mümkün. Elbette her şeyi bir sebebe bağlamak imkansız. Fransa’nın farklı siyasi, ekonomik<br />

ve askeri beklentileri olmalı. Batı Afrika içinde merkezi bir konuma sahip bu bölgenin<br />

kontrol altına alınması çevre ülkelere nüfuz etme noktasında avantaj sağlayabilir<br />

heleki burada kalıcı askeri üstler tesis edilirse. Mali’nin kuzeyi Burkina Faso, Cezayir,<br />

Moritanya ve Nijer ile komşu. Bölgede zengin uranyum, altın, petrol ve fosfat yataklarının<br />

olduğu tezini de göz ardı edemeyiz elbette. Nijer’in kuzeyinde<br />

uranyum işleyen Fransa nükleer bir güce sahip. Reaktörleri için<br />

uranyum ihtiyacı var. Elektrik üretiminin %70’ini nükleer santrallerden<br />

karşılıyor.<br />

Sahra tatlı suya erişim-<br />

de bu yüzden oldukça<br />

önemli bir saha. İnsan<br />

Mali’nin kuzeyi Sahra çölü içinde yer alıyor. Bizim tek çöl olarak<br />

gördüğümüz Sahra orada yaşayan insanlara göre birden fazla<br />

çölden oluşuyor. Dünyanın en büyük çölü Sahra’nın altı ise tam<br />

anlamıyla bir deniz. Afrika çok zengin yer altı sularına sahip. Öyle<br />

ki yerüstündekinin 100 katı daha fazla tatlı su kaynağı yeraltında<br />

(http://www.bbc.co.uk/news/science-environment-17775211).<br />

Sahra tatlı suya erişimde bu yüzden oldukça önemli bir saha. İnsan yaşamını zorlayan<br />

Sahra aynı zamanda tam bir güneş enerjisi deposu. Buraya düşen güneşin %0,03’ü tüm<br />

Avrupa’nın bir yıllık elektrik enerjisini karşılayabiliyor. Sahrada dev güneş panelleri ile<br />

deneyler zaten uzun zamandır yapılıyordu. Bu deneylere nükleer deneyleri de eklemek<br />

yaşamını zorlayan Sahra<br />

aynı zamanda tam bir<br />

güneş enerjisi deposu.


gerek. 1960’larda Fransa’nın bu coğrafyalarda yaptığı nükleer deneyler oldukça meşhur.<br />

Bu deneylerden elde edilen sonuçlar İsrail’in nükleer güce kavuşmasında da başrolü<br />

oynamış. Deney demişken bir de tarım deneyleri var elbette. Bugün Fransa’nın Sahra<br />

çölünde tarımsal üretim yapmak için deneyler yaptığı biliniyor.<br />

Fransa bu operasyon ile başka kazanımlar da elde etmeyi istiyor elbette. Eski sömürgeleri<br />

üzerinde daha güçlü etki oluşturma, kurtarıcılık rolü ile Afrika ile ilişkilerini düzeltme<br />

ve Afrika halklarının sempatisini kazanma gibi. Bölge üzerinden İslami hareketleri kontrol<br />

etme ve zamanında muhtemel iktidar değişikliklerinin önüne geçebilmesi mümkün.<br />

Kuzey Afrika’da yaşanan Arap Baharı atmosferini düşünürsek mesele daha net anlaşılır.<br />

Kuzey Afrika’yı kontrol edecek gücün hem Akdeniz üzerinde hem de sahra üzerinde<br />

etkinliği olması gerekir.<br />

İşte tüm bunlar Fransa’nın elde edebileceği kazanımlar. Bu yüzden Fransa Mali’de.<br />

Kaynak: Dünya Bülteni, 19 Ocak 2013<br />

KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

55<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

56


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Fransa’nın Mali Operasyonunun<br />

Arkasında Ne Var?<br />

Fransa’nın 11 Ocak 2013’te Mali’ye başlattığı askeri operasyon, tüm hızıyla devam ediyor.<br />

Başkent Bamako’da Malili askerlerden çok devriye gezen Fransız askerlerini görmek<br />

mümkün. Fransa, bu işgüzarlığının nedenini geçici Mali yönetiminin Fransa’dan yardım<br />

istemesi olarak gösterip, demokrasiyi götürmek, istikrarı sağlamak ve İslamcıların yönetimi<br />

devirmesine son vermek için operasyonu düzenlediğini söyleyerek uluslararası bir<br />

meşruiyet zemini aramaktadır.<br />

Askeri operasyonun görünürdeki amacı, Mali’de İslamcıların kontrolünde bir devletin<br />

oluşmasını önlemektir. Ocak 2011’den beri özellikle Mali’nin kuzeyinde İslamcıların<br />

hâkimiyet sağlamış olmaları, Mali ordusu ile Tuareg isyancıları arasında Azawad bölgesinde<br />

yeni bir çatışmayı başlatmıştı. Ordunun Tuaregler karşısında başarısız kalması,<br />

Mart 2012’de askeri darbenin yaşanmasını sağlayarak seçimle işbaşına gelen eski devlet<br />

başkanı Amadou Toumani Toure sürgüne gönderilmişti. Başlangıçta Fransa’nın<br />

desteklediği milliyetçi ve laik Azawad Kurtuluş Örgütü, hâkimiyet sağlarken kısa sürede<br />

Cezayir ile ilişkileri olan İslamcı Ensaruddin hareketi üstünlüğü ele geçirmişti. Goa, Timbukti,<br />

Kidal gibi Kuzey Mali’nin büyük şehirleri Ensaruddin, Batı Afrika Tevhid ve Cihad<br />

Hareketi ve El Kaide bağlantılı İslami Mağrip Cephesi’nin kontrolüne girmişti.<br />

BM’ye rağmen operasyon<br />

İslamcıların 10 Ocak 2013’te Mali’nin önemli stratejik şehirlerinden Mopti’ye saldırıda<br />

bulunmaları, gerekçe gösterilerek geçici Cumhurbaşkanı Dioncounda Traore’nin çağrısı<br />

üzerine Fransa, 11 Ocak Cuma günü 2085 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararına rağmen<br />

Mali’ye askeri operasyon düzenledi. Hava saldırısıyla başlayan hareket İslamcıların<br />

Bamoka’ya ilerlemesine engel olamadı ve sivillerinde aralarında bulunduğu 200’ün üzerinde<br />

can kaybının yaşanmasına neden oldu.<br />

Fransa’nın, Orta Afrika Cumhuriyeti Devlet Başkanı Bozizi’nin isyancı Seleka’ya<br />

karşı askeri operasyon için çağrıda bulunmasına karşılık vermeyip, Mali’nin davetine<br />

el uzatması manidar görünmektedir. Yine Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde M21<br />

örgütünün başlatmış olduğu isyan hareketine tepki vermemişken, enerjisini Mali’de<br />

kullanmasını nasıl açıklamak gerekli?<br />

İbrahim Tığlı<br />

57<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

58<br />

Fransa’nın Afrika’ya müdahaleciliği yeni bir şey değil; son üç yılda Fildişi Sahilleri’ne<br />

Fransa yine hiçbir Avrupa ülkesinin desteğini almadan eski devlet başkanı Laurent<br />

Gbagbo’ya karşı operasyon düzenlemiş ve Libya’nın devrik lideri Kaddafi’ye karşı ilk<br />

operasyonu başlatmıştı. Mali, ne Fildişi Sahilleri gibi kahve ve kakao üretiminde dünyada<br />

ilk sırayı paylaşan bir ülke ne de Libya gibi petrol zengini bir ülke; hatta Afrika’nın en<br />

fakir ülkelerinden biri. Mali’nin Fransa için siyasi, askeri, jeopolitik ve ekonomik bir<br />

değeri var. Batı Afrika’daki siyasi kriz, Fransa’nın iç politikası için her zaman bir öncelik<br />

olabiliyor ve Afrika’nın diğer bölgelerinde kaybettiği nüfuzunu her ne pahasına olursa<br />

olsun bu bölgede sürdürmek istiyor.<br />

Afrika’yı kaybediyor<br />

Öncelikle Mali’nin daha doğrusu Batı Afrika’nın, Fransa için öneminin büyük olduğunu<br />

söylemek gerekli. Orta ve Doğu Afrika, Fransa’nın tek başına hareket edeceği bir zemin<br />

değil, ABD, Çin gibi küresel aktörleri dikkate almak zorunda. Batı Afrika ülkelerin siyasi<br />

istikrarı başkent Bamako’dan sağlanmaktadır. Fransızların geleneksel Batı Afrika<br />

politikası üç ülkeden sürdürülmektedir: Senegal, Fildişi Sahilleri ve Mali. Bu ülkelerdeki<br />

istikrar ve güvenliğe özel bir önem veren Fransa için daha belirleyici olan Mali’dir.<br />

1960’tan beri eski sömürgesindeki koruyuculuk yönünü rolünü hiç esirgemeyen Fransa,<br />

Mali örneğinde sunduğu yönetim anlayışı ile Nijer, Moritanya, Burkina Faso, Benin,<br />

Gine gibi halkının çoğunluğu Müslüman olan bu ülkeler kontrol altında tutulmaktadır.<br />

Mali’de başlayacak siyasi kriz, bölgenin etnik yapısı benzer olduğu için komşu ülkelerini<br />

yakından etkileyecek, domino etkisi yapacaktır.<br />

Batı Afrika ülkelerinin halk kesimlerinin hepsinde Fransız sömürgeciliğine karşı bir<br />

tepki vardır. Batı Afrika Cihad ve Tevhid hareketinin 2011 Ekiminde İslami Mağrip<br />

Cephesi’nden ayrılan 11 kişi tarafından kurulup, bugünlerde sayılarının 40 bine ulaşması<br />

bu gerçeği doğrulayacaktır. Adı geçen örgütün üye profiline baktığımızda; Mali’nin komşu<br />

ülkelerinden gelen ve sömürgeci yönetimden dolayı ekonomik refahtan pay alamayan<br />

Afrikalı gençlerinin oluşturduğunu görmekteyiz. Siyasi ve ekonomik sömürgeciliğe karşı<br />

başkaldırının selefi gruplardan gelmesi sufi eğilimli ailelerin çocuklarını cihadcı gruplara<br />

yönlendirmektedir. Eğer Mali’deki Fransız destekli laik yönetim düşerse Nijer, Burkina<br />

Faso, Moritanya bu değişimden ilk etkilenen ülkeler olacaktır. Bir bakıma Fransa, kendisine<br />

yönelik biriken bu enerjiyi Mali’de bitirerek çevre ülkelere yayılmasını önlemek<br />

istemektedir.<br />

Sömürge çağı bitti<br />

Fransa’nın Fildişi Sahili ve Senegal’de askeri üsleri bulunuyor. ABD’nin Afrika’daki


askeri kumanda birliği AFRİCOM benzeri yeniden bir yapılanmaya ihtiyacı var. Bu<br />

ihtiyaç, öncelikle Batı Afrika ülkelerinden gelecek askeri taleplerle karşılanabilecek,<br />

meşruiyet kazanabilecektir. Fakat Afrika ülkeleri için Fransa’nın Çin ve ABD’ye göre<br />

çekim merkezi olduğunu söylemek zor. Fransa, kaybetmeye başladığı bu yapıyı, istikrar<br />

ve güvenlik üzerinden yeni askeri tesisler ve üsler kurarak gidermek amacındadır. Böylelikle,<br />

yönetimler değişse bile yeni liderlerin, Fransa’ya askeri bağımlılığı sürebilecektir.<br />

Aslında pek analistler tarafından üzerinde durulmayan bir husus var: bölgenin önemli bir<br />

uyuşturucu trafiğinin merkezi olması. Gine, Gine Bisav gibi ülkeler, Latin Amerika’dan<br />

gelen kokain ve eroinin dünyaya yayıldığı en önemli bölgeler. Gine’den Afrika’ya giren<br />

uyuşturucu, Mali yoluyla Moritanya ve Cezayir üzerinden Avrupa’ya taşınmaktadır.<br />

Fakat Mali’deki iç savaş ortamı ve selefi İslamcıların kontrolü ele geçirmeleri bu trafiği<br />

sekteye uğrattı. Uyuşturucu baronları yeni bir yol bulmakta zorlandılar ve Batı Afrika ülkelerine<br />

baskı yapmaya başladılar. Yaklaşık yıllık 400 milyar dolarlık kaybı telafi etmenin<br />

tek seçeneği Batı Afrika’da yeni bir cephe açmaktan geçmektedir.<br />

Tuareglerin yaşadığı Azawad bölgesinde 2007’de Fransız Awera<br />

şirketi uranyum arama girişimlerinde bulundu. Fakat Nijer<br />

sınırındaki bölgede Tuareg kabileleri arasındaki iç çatışmalardan<br />

dolayı aramaya son verildi. Arama girişimlerine katılan bir mühendis<br />

2008’de verdiği bir televizyon röportajında, Mali’nin Nijer<br />

sınırında önemli miktarda uranyum rezervine rastlandığını,<br />

Tuareglerin şirkete bağlı iki mühendisi kaçırması ile Awera<br />

şirketinin arama faaliyetlerini sonlandırdığını duyurdu. Fransız<br />

şirket, bugüne kadar bölgede uranyum olup olmadığına dair henüz<br />

resmi bir açıklama yapmamasına rağmen özellikle bölgeyle çok<br />

ilgilendiği biliniyor.<br />

Kaybetmeye mahkum<br />

Seçimlere bir ay kala darbeyle görevinden alınan Amadou Toumani<br />

Toure’nin, Ocak 2012’de basına yansıyan bir demeci<br />

olmuştu. Toure açıklamasında ‘Batılılar hala bizim madenlerimizi<br />

istiyor, Mali’nin kalkınması için madenlerimize sahip çıkmak şart’<br />

demişti. Toure’nin bu sözleri yalnızca Fransız şirketleri tarafından<br />

işletilen ülke ekonomisine pek de önemli katkısı olmayan birkaç<br />

altın rezervi için mi, yoksa ülkenin kuzey doğusunda var olduğu<br />

iddia edilen uranyum kaynakları için miydi?<br />

Askeri operasyonun kısa süreceği bizzat Hollande tarafından<br />

KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Aslında pek analistler<br />

tarafından üzerinde<br />

durulmayan bir husus<br />

var: bölgenin önemli<br />

bir uyuşturucu trafiğinin<br />

merkezi olması. Gine,<br />

Gine Bisav gibi ülkeler,<br />

Latin Amerika’dan gelen<br />

kokain ve eroinin dün-<br />

yaya yayıldığı en önemli<br />

bölgeler. Gine’den<br />

Afrika’ya giren uyuşturu-<br />

cu, Mali yoluyla Moritan-<br />

ya ve Cezayir üzerinden<br />

Avrupa’ya taşınmaktadır.<br />

59<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

60<br />

belirtilse de, çok uzun yıllar alacağı, hatta Fransa’nın bu savaşı kaybederek çıkacağını<br />

söyleyebiliriz. Çünkü Fransa, -eğer körfez ülkeleri destek çıkmazsa- büyük bir ekonomik<br />

kayıp yaşayacaktır. Savaş her geçen gün daha geniş bir alana yayılıyor.<br />

Mali bölünürse<br />

Üç ay önce sorun, Tuaregli İslamcılar olarak görülürken bugün Batı Afrika’daki selefi<br />

cihadcılar görünüyor ve bu grupların sayısı katlanarak artıyor. Savaşın, Nijer, Burkina<br />

Faso ve Moritanya’ya genişleme olasılığı yüksek. Bölge ülkelerinin ekonomileri ve siyasi<br />

yapıları kırılgan olduğu için uzun bir savaşta daha da zorlanacakları kesin. Afganistan’daki<br />

ekonomik gerekçeler gösterilerek askerlerini çekmek isteyen Fransa’nın, aynı sendromu<br />

Mali’de de belirli bir süre sonra yaşayacağı görünüyor.<br />

Cezayir’de rehine krizi gibi benzer olaylar taraf ülkelerde de ortaya çıkabilecek,<br />

bu krizler Fransa’nın lehine gibi gözükse de uzun süreli bir savaşta başarısızlıklar<br />

karşısında desteğin çekilmesini de sağlayacaktır. Cezayir’in başından beri Fransa’nın bu<br />

girişimlerine gönülsüz olmasında yaşadığı tecrübenin önemli bir etkisi var. İç savaşın<br />

Cezayir’e ne kaybettirdiğini gören Cezayir yönetimi, asıl travmasını pek hoşlanmadığı<br />

Azawad Özgürlük Hareketi’nin kontrolü ele geçirmesi ile yaşayacaktır. Çünkü Mali’nin<br />

bölünmesi Cezayir’in hatta Nijer’in de bölünmesi demektir.<br />

Kaynak: Yeni Şafak, 19 Ocak 2013


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Mali’ye veya Rehinelere Fazla Tepki Verme<br />

El Kaide’ye yakın isyancılar Güney Mali’de bir taarruz düzenlediler. Fransa, taarruzu bertaraf<br />

etmek için asker gönderdi ve hava saldırıları başlattı. İslamcı militanlar Cezayir’de<br />

(bu ülke hükümeti, Fransa’ya hava sahasını kullanma izni verdi) doğalgaz tesisine el<br />

kodular ve ikisi Amerikalı en az 20 Batılıyı rehin aldılar.<br />

Bin Ladin öldü. Afganistan’dan çekiliyoruz; isyancı savaşlarından eliğimizi eteğimizi<br />

çekmeyi istiyoruz ama görünene bakılırsa onlar bizden ellerini çekmiyorlar.<br />

O halde ne yapmalı? Kim yapmalı?<br />

Birincisi, gerçi bu karşılaşma sinir bozucudur ama satışı fazla yapılmamalıdir. Mali<br />

isyancılarıyla bağlantısı olan cihatçı kol, Mağrib El Kaidesi’nin bin Ladin dönemindeki<br />

gibi bir gücü veya küresel erişimi yok. Ayrıca bu isyancıların hepsi cihatçı değildir:<br />

Bir çoğu suçludur, uyuşturucu kaçakçısıdır veya fırsatçılık yaparak savaşa katılmış savaş<br />

ağlarıdır. Dolayısıyla da savaştan çekip çıkarılabilirler.<br />

İkincisi, bu model yeni değildir. O veya bu cins İslamcılar uzun zamandır Mali’de varlık<br />

gösteriyorlar; ülkenin kuzeyini altı ay önce kontrolleri altına almışlardı. Çok az kişinin<br />

dikkatini çekti.<br />

Üçüncüsü, Cezayir’deki doğalgaz tesislerine yapılan saldırının Fransa hava saldırılarıyla<br />

veya el Kaide’yle bir ilgisi olmayabilir. Batılı rehinleri serbest bırakmak için fidye istenmesi,<br />

bu dehşet verici grupların büyük bir gelir kaynağıdır ve bölgede iş yapan Batılı<br />

ülkelerin veya şirketlerin iyi bildiği bir şeydir.(17 Ocak güncellemesi: Rehine olayınde<br />

eski bir el Kaide üyesi Muhtar Belmuhtar’ın başı çektiği ortaya çıktı. Fidye ve cihat<br />

karşımı bir amacı olabilir. Cezayir ordusu doğalgaz tesisini kuşattı ve bu sabah Belmuhtar<br />

ve adamlarına karşı bir saldırı başlattı. Teröristler ve rehineler arasından yaralılar olduğu<br />

söyleniyor ama tafsilat pek yok.)<br />

Son birkaç günün olayları – militanların kontrollerini başkent Bamako’nun güneyine<br />

genişletme teşebbüsleri, ardından Cezayir’deki rehine olayı, Fransa ve yollarına çıkan<br />

her ülke için cehennemin kapılarını açma tehdidi en hafif tabirle endişe vericidir.<br />

Dolayısıyla Fransa Cumhurbaşkanı Hollande saldırıyı durdurmak için hızla asker ve uçak<br />

sevketti. Birçok Malili geçmişin sömürge işgalcisi Fransa’ya karışık duygular besleseler<br />

de müdahaleyi minnetle karşıladılar. Fransa’nın müdahalesi olmasaydı yakalanıp tedhiş<br />

edileceklerdi.<br />

Ancak bu noktadan sonra gidişin nereye olduğu belli değil. Fransa, askeri harekâtını<br />

komşu uluslar (Batı Afrika Devletleri Ekonomi Topluluğu) bir ittifak oluşup yaklaşık<br />

3.000 asker konuşlandırana dek kısa vadeli bir kurtarma operasyonu olarak görüyor. Fak-<br />

Fred Kaplan<br />

61<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

62<br />

at ne kadar süreceği veya geldiklerinde ne kadar iyi savaşacakları belli değil.<br />

Bu nedenden dolayı Fransa ABD yardımını istedi. Yardım etmeli miyiz? Eğer edeceksek<br />

nasıl etmeliyiz?<br />

Bu tür çatışmalar için Obama doktrini diye bir şey var. Bir yanda terörle savaşı, kötü<br />

adamları öldürmeyi yahut yakalamayı – özellikle de müttefiklerimiz yardımımızı istediklerinde<br />

ve onlarla savaşta olduklarında - el Kaide gibi grupları dağıtmayı, bu grupların<br />

genişlemesini kuşatmayı kabul eder. Diğer yandan şunu beyan eder: Artık daha fazla Irak<br />

ve Afganistan’a hayır. Obama bir yıl önce Pentagon’daki basın toplantısında stratejik<br />

bir gözden geçirme çalışmasının sonuçlarını duyurmuştu: Asker botlarının eşlik ettiği<br />

uzun vadeli ulus inşasının son bulduğu. Obama ve Savunma Bakanı Leon Panetta’nın<br />

imzaladığı resmi belgede şöyle kaydedilmişti: ABD, güvenlik amaçlarımıza ulaşmak için<br />

yenilikçi, düşük mâliyetli, küçük çaplı askeri varlık bir yaklaşım geliştirecek.”<br />

Obama yönetiminin (bazen bizatihi başkanın) yüksek öncelikli hedeflere karşı komando<br />

baskınları veya drone saldırısı emri verdiği sıcak çatışma noktaları var dünyada. Libya’da<br />

Nato askeri harekâtına katıldı (Arap Birliği talep etti ve BM Güvenlik Konsey onayladı)<br />

fakat başı çekmedi. ABD, bunun yerine, savaş cephesine “eşsiz kabiliyetlerini” - keşifgözlem<br />

yapan ve akıllı bombaları bırakan drone’ları, hava yoluyla uzun menzilli ikmallojistik<br />

ve olay yerinden istihbarat - sundu. Bazılarının hoşgörüsüzce “geriden liderlik”<br />

dediği budur ve başarılı olmuştur.<br />

Mali’de yapacağımız ve yapmamız gereken de muhtemelen budur şayet Fransa operasyonu<br />

tehdidi bertaraf edemezse. Bu bile göründüğü kadar kolay değildir: Hava üsleri<br />

çok uzaktadır; drone operatörleri, kameraları nereye çevirecekleri ve neye baktıklarını<br />

söyleyecek yerlilere ihtiyaç duymaktadır. Lojistik ve istihbarat ağı oluşturulmalıdır.<br />

Obama daha fazlasını yapmaya eğilim gösterse bile – diyelim ki asker göndermek –<br />

(ama kesinlikle olmayacak) bir darbe sonucu iktidara gelen yabancı hükümete yardım<br />

amacıyla asker gönderilmesini yasaklayan kanundan dolayı bunu yapamayacak. Kaydetmekte<br />

fayda var, Mali’nin demokratik yolla seçilmiş hükümetini deviren subay, Amadou<br />

Sanogo Amerikan ordusunun eğitim programlarını katılmış vaatkâr bir öğrenciydi.<br />

Askeri harekâta katılmamızı savunan herkesi durup düşündürmelidir bu. Ülkeyi/sahayı<br />

bilmiyoruz, oyuncuları tanımıyoruz, kimin destek vermeye değer kimin değmez olduğunu<br />

bilmiyoruz. Bilenler var; çatışmada kazanacakları veya kaybedecekleri çok şeyleri de var<br />

onların. Son on yıldan (ve öncesindeki yardım yüzyıldan) çıkaracağımız derslerden biri<br />

de karanlıkta olduğumuz bu tür vakalarda, eğer işin içine girmişsek, fazla dikkat çekmememiz<br />

gerektiğidir.<br />

Kaynak: Slate, 21 Ocak 2013<br />

Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Mali’deki Savaş Yön Değiştiriyor<br />

Fransa’nın Mali’ye askeri operasyon düzenlemesiyle başlayan süreç, Cezayir’de rehine<br />

kriziyle farklı bir sürece doğru evriliyor. Tuaregler ile Mali ordusu arasında geçen yıl<br />

başlayan savaş, Fransızların müdahalesi ile bölgesel bir savaşa dönüşürken, Cezayir’in<br />

Ayn bölgesindeki doğalgaz tesisine saldırı düzenlenerek aralarında yabancıların<br />

bulunduğu bir çok kişinin rehine alınmasına Cezayir ordusunun sert bir şekilde karşılık<br />

vermesi, müdahaleyi küresel bir savaşa çevirdi.<br />

Kuşkusuz 3 Amerikalı askerin de öldürülmesi, Fransa’yı dolaylı destekleyen ABD’nin de<br />

tercihinde önemli bir değişikliği beraberinde getirdi. ABD Başkanı Obama istihbarat ve<br />

lojistik destek vermekle yetinirken, Pentagon’dan yeni savaş cepheleri açılacağı sesleri<br />

yükseldi.<br />

Aslında ABD başından beri Fransız operasyonunun bizzat içindeydi ve fiili operasyonda<br />

yer almaması ABD’nin yasalarına göre demokratik olmayan bir yönetimin çağrısının<br />

meşru bir talep olarak görülmemesiydi. Libya’da olduğu gibi operasyon Fransız askerleri<br />

tarafından yapılmış olmakla birlikte, arkadaki güç Batı Afrika’daki AFRİCOM’dan<br />

başkası değildi.<br />

Rehine krizinin yaşandığı Ayn Emnas bölgesi iyi korunan ve ABD istihbaratının en etkili<br />

olduğu yerlerden biriydi. Yıllardır bu bölge uçuşa yasak bir bölge olmasına rağmen<br />

ABD istihbarat anlamında bölgeye hâkimdi. Burada farklı grupların eğitim kampları<br />

bulunmasına rağmen son yıllarda Cezayir yönetimden herhangi bir önleyici tedbir de<br />

alınmamıştı. İslami Mağrip Cephesi operasyon öncesinde, başta Cezayir olmak üzere operasyona<br />

destek veren ülkelerde kanlı eylemler yapacaklarını beyan etmişlerdi. Aslında<br />

gerek ABD, gerek Fransa, gerekse Cezayir istihbaratı tarafından bir rehine krizinin<br />

yaşanacağı bilinmekteydi. Çünkü Cezayir, Moritanya, Libya ve Tunus’ta benzer olaylar<br />

daha önce de yaşanmıştı. Burada savaşı küresel bir alana çekmek ve bölge ülkelerinin<br />

desteğini atılmak için provoke edildiği, bir yem atıldığı, bu yemi de adı daha önce birkaç<br />

ufak eylemde bulunmuş “Kanla İmza Atanlar Tugayı”nın yuttuğu ortaya çıkmaktadır.<br />

Uzmanlar çok iyi bilir ki, her zaman bu tür kışkırtıcı operasyonlar bu tarz eylemlerin<br />

ortaya çıkmasını sağlar. Bu şekilde bir rehine krizine karşı Cezayir yönetiminin sert bir<br />

şekilde karşılık vereceği ve hiç bir sonuç elde edemeyecekleri halde neden bu tür bir<br />

eyleme girişildi?<br />

Mali’deki savaşın, Cezayir’deki rehine krizinin etkisiyle ABD’nin kontrolüne geçtiğini<br />

söyleyebiliriz. Artık dünya kamuoyu Mali’deki Tuareglerin bağımsızlığından veya<br />

Mali’nin İslami bir yönetime geçmesinden ziyade Kuzey Afrika ve Sahel bölgesindeki el<br />

İbrahim Tığlı<br />

63<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

64<br />

Kaide, İslami Mağrip Cephesi gibi grupların faaliyetlerine dikkat çekilecek ve yönetimsel<br />

kriz küresel terör tehdidine dönüşecektir.<br />

Fransa’nın operasyonuna karşı gönülsüz destek veren ülkelerin daha duyarlı bir şekilde<br />

teröre karşı savaş adına yardımda bulunarak, uluslararası meşruiyet sorunun bu minvalde<br />

meşruluk kazanmasını sağlayacaktır. Arap baharının Cezayir’e gelişi ertelenmekte<br />

birlikte; Libya, Tunus ve Mısır’da, İslamcıların yönetimde seslerinin daha da kısılacağı<br />

görülmektedir.<br />

Küresel savaş çemberi, Yemen, So<strong>mali</strong> ve Afganistan ekseninde devam ederken şimdi<br />

Sahel bölgesi de eklenmiştir. Afganistan ve So<strong>mali</strong>’deki enerji, bu bölgeye kaydırılmak<br />

istenmektedir. Bu operasyonun son bir 6-7 ay öncesinde planlandığını iddia etmekte<br />

yanıltıcıdır. Çünkü 5 yıla yakındır Nijer, Mali, Moritanya, Çad, Nijerya ve Senegal<br />

yönetimleri, Fransa’nın desteğini sağlamak için yoğun çabalar da bulunmaktaydılar. Bu<br />

çabalar, ABD’nin desteği ile ortak müzakereler ve birlikler şeklinde devam ediyordu.<br />

Mali’deki kriz, bu fırsatı doğurarak Fransa’nın bilinen hedefleri karşılığında bölgeye<br />

gelmesi sağlandı ve küresel savaşın bölgedeki görünürdeki temsilciliği üstlendirirdi.<br />

İslami Mağrip Cephesi, el Kaide gibi güçler, uluslar arası arenada dikkati çekerek küresel<br />

bir savaş tehdidi olarak algılandı. Rehine krizinin planlayıcısı olduğu iddia edilen eski<br />

Afgan savaşçısı ve Cezayir’in kirli savaşındaki en önemli örgütlerden biri olan GİA’nın<br />

kurucularından Muhtar bin Muhtar’da, Sahel bölgesinin yeni Ladin’i olarak tanımlandı.<br />

Muhtar bin Muhtar daha önce sigara ve elmas kaçakçılığı, adam kaçırma, uyuşturucu<br />

trafiği gibi suçlarla itham edilmiş, aranan bir isim olmasına rağmen her defasında güvenlik<br />

güçlerinden kaçmayı başarabilmişti.<br />

Sonuçta; Mali operasyonu ve Cezayir’deki rehine krizinden şöyle bir tablo çıkıyor. ABD,<br />

Fransa ve İngiltere, Avrupa’nın eşiğinde küresel bir terör tehdidin bulunduğuna dünyayı<br />

inandırdılar ve “Kanla İmza Atanlar Tugayı” da propagandalarını yaparak Mali’de operasyonun<br />

Cezayir’e hatta bütün Sahel bölgesine yayılacağını göstererek yerel bir rol<br />

peşinde değil, bölgesel bir aktör olmak istediklerinin işaretini verdiler.<br />

Kaynak: Dünya Bülteni, 23 Ocak 2013


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Fransa’nın, Mali’deki Çıkarlarını<br />

Savunmaktan Utanması Gerekmez<br />

16 Ocak’taki demeçlerinde Cumhurbaşkanı François Hollande “Fransa, özgürdür. (...)<br />

Değerlerine sahip çıkar. Mali’de hiçbir çıkarı yoktur. Hiçbir politik veya ekonomik çıkarı<br />

savunmaz. Sadece barışa hizmet eder.” diye diretiyordu. Élysée’nin Mali müdahalesine<br />

ilişkin açıklamaları, çıkar gözetmeme üzerine kurulu. Bu, ters etkileri olan bir hata.<br />

Fransa’nın çıkarı var ve bundan utanmasına gerek yok.<br />

Bu tür demeçler Fransızlara özgüdür. İngiltere Başbakanı David Cameron “Mali’de<br />

yaptığımız kendi çıkarımızadır.” diyerek durumu kabulleniyor. Amerika’nın Bamako eski<br />

büyükelçisi Vicki Huddleston ise konuyu “Fransa’yı desteklemek ulusal çıkarımızdır.”<br />

şeklinde değerlendiriyor.<br />

Senegal Ulusal Yasama Meclisi Komisyonu eski Başkanı Abdoulaye Babou, müdahalenin<br />

“bir ulusal çıkar meselesi” olduğunu düşünüyor. Diğer taraftan, Almanya Başbakanı<br />

Angela Merkel’e göre “Almanya, bölgedeki durumun kendi güvenliğinin bir parçasını<br />

oluşturduğu kanaatinde.”<br />

Dünyanın geri kalanı için apaçık ortada olan (Birleşmiş Milletler Özel Temsilcisi’nin<br />

Sahra kıyısına ilişkin kendi ifadesiyle, “Afrika’nın merkezinde serbest bir terörist bölge<br />

oluşumuna” engel olmanın Avrupalılar, Amerikalılar ve Afrikalıların çıkarları açısından<br />

gerekli olduğu), Fransa için değil. Daha doğrusu, sunmak istediği şekilde değil, çünkü her<br />

şey bir iletişim meselesinden ibaret.<br />

Fransa, eski bir sömürge gücü olduğu için kendisinin çıkarcılığından kuşku duyulacağının<br />

bilincinde. Çoğu gözlemci, başta Cezayir basını olmak üzere müdahaleyi Fransa-<br />

Afrikasına dönüş olarak hemence kınadılar. Zira onlara göre bu müdahale, Nijer’de bulunan<br />

uranyum yataklarına ilişkin Fransa’nın çıkarlarını korumak üzere atılmış bir adımdı.<br />

Élysée’de iletişim, bu tür suçlamaları önlemek üzere tasarlanmıştır.<br />

Jean-Baptiste Jeangène Vilmer<br />

Fakat bu konuyu açıklamaya yeterli gelmez, zira bu önlem yalnızca eski sömürgelere<br />

istinaden alınmıyor. Bunun yanı sıra, Amerikalılar ve İngilizler Libya’da (bizim de<br />

paylaştığımız güvenlik riski, terörizm ve göç baskısı gibi konulara dair) ulusal çıkar<br />

gerekçelerini hiçbir şekilde örtbas etmezlerken; Fransızlar, alışılagelmiş tarzdaki insan<br />

hakları savunuculukları dolayısıyla oraya yalnızca “Libyalıları kurtarmak” için gitmiş<br />

gibi davranıyorlardı.<br />

Bu eğilim, öncülük edilen müdahalenin, yalnızca başkalarını korumaya yönelik değil;<br />

65<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

66<br />

aynı zamanda ve özellikle kendi imajımızı korumaya yönelik olduğunu gösteriyor. Fransa,<br />

kimliğini bu aşırı büyümüş mevzuatıyla ve kendisini “insan hakları vatanı” olarak ilan<br />

etmekle inşa etti (bu konuda İngiltere ve ABD’den ileri olmadığı halde).<br />

Bu masalı devam ettirmek için, müdahaleye daima ve yalnızca korumak amacıyla<br />

başvurulduğuna ve bunun hiçbir zaman çıkarlarına yönelik olmadığına ikna etmekte<br />

ısrarlı.<br />

Bu nakaratı tekrarlamak, durmadan alevlenen şüpheyi hiçbir şekilde bastıramaz. Mali<br />

meselesinde, yine de örtbas edilecek pek bir şey yok. Dolaylı ekonomik çıkarlar (komşu<br />

ülkelerdeki stratejik kaynaklar) ve hepsinden önemlisi güvenlik gerekçeleri (bölgedeki<br />

vatandaşlarımızı korumak ve AQMI’yi sindirmek).<br />

Libya ve Mali’ye askeri müdahalede bulunan Fransa ve müttefiklerinin bu müdahalelerden<br />

çıkar sağladıklarını açıkça dile getirmek daha uygun olacaktır. Bu çıkarlar, haklı<br />

bir sebebin (bir taraftan halen devam eden ve ihtimal dahilindeki katliamlar, diğer taraftan<br />

“serbest terörist bölge” oluşması riski) ve bölgeyi ıslah etmek için makul bir fırsatın<br />

varlığını boşa çıkarmamakla kalmaz, aynı zamanda harekete geçmeye de teşvik ederler.<br />

Müdahaleci devlet çıkarını düşünmeden etmez, edemez ve hatta etmemelidir. Devletin<br />

varlık sebebi vatandaşlarının çıkarlarını savunmaktır ve saltık özgecilik ciddi bir kusurdur.<br />

Mali’de sonuç almanın ve askerlerimizi, kendilerini hayatlarını riske atmak üzere<br />

Mali’ye gönderen “diğerkâm” bir devleti korumaya, motive etmenin herhangi bir çıkara<br />

tekabül edip etmediği sorulabilir. Çıkar bir motordur ve ilan edilmiş bir amaç iptal edilmez.<br />

Başka bir deyişle bunlar birbiriyle çelişmez ve bir sorunsal teşkil etmezler.<br />

Sonuç olarak, Cumhurbaşkanı, açık gerçeği kabul etmeli. Mali’ye müdahale etmek,<br />

Avrupalı müttefiklerimizin, kuzey Amerikalı ve Afrikalıların çıkarına olduğu gibi<br />

Fransa’nın da çıkarınadır. Bu, onların operasyona daha fazla yatırım yapmaları için<br />

ikna edilecek olmaları gerçeğini örtmez. Nitekim bu operasyonun, ne anlama geldiği<br />

belli olmayan yeni-sömürgecilikle ilgili değil, uluslararası sorumlulukla ilgili olduğuna<br />

başkalarının ikna edileceğini hissettiren onların, şimdilik, yokluğudur.<br />

Kaynak: Le Monde, 24 Ocak 2013<br />

Dünya Bülteni için tercüme eden: Muhsin Korkut


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Mali Operasyonuna Hukuki Kılıf Aranıyor<br />

Fransa’nın Mali operasyonu ikinci haftasını geride bıraktı. Cumhurbaşkanı Hollande<br />

konuya ilişkin açıklamalarını sürdürürken başta Avrupa Birliği olmak üzere Amerika’nın<br />

aktif desteğini bekliyor. Elysee Sarayı kapalı kapılar ardında verilen sözlerin tutulmasını<br />

bekliyor. Bugüne kadar İngiltere, Belçika ve Danımarka’nın dışında destek sağlayan<br />

herhangi bir ülke çıkmadı (Amerika dolaylı destek sağlamakta). Almanya ekonomik<br />

desteğinin dışında askeri desteğe sıcak bakmıyor. Ancak son günlerde cumhurbaşkanı<br />

başta olmak üzere siyaset cephesinde Fransa’nın askeri destek noktasında yalnız<br />

bırakılmaması gerektiği yönünde sesler yükseliyor. Ne var ki Angela Merkel sonucu belli<br />

olmayan bir operasyona destek vererek seçim yılını riske atmak istemiyor.<br />

Avrupa devletlerinde görülen isteksizlik Fransa’nın tek taraflı aldığı müdahale kararıyla<br />

izah edilemez. Müdahale uluslararası hukukun verdiği “hakka” dayandırılsa da Fransa’nın<br />

öncülük etmesi birlik üyelerinde gizli niyetleri olabileceği düşüncesini pekiştiriyor. Fransa<br />

askerden çok maddi yardımda bulunmalarını bekliyor. Bunun için de Etiyopya’da 29<br />

Ocak günü organize edilecek Mali konferansına büyük umutlar bağlıyor. Ancak bugüne<br />

kadar bu tür bağış/yardım toplantılarının hedefine ulaştığını söylemek zor. Bu konuda<br />

Afganistan örnek gösterilebilir.<br />

Fransa bir yanda kamuoyunun yoğun isteği üzerine Afganistan’dan askerlerini çekerken,<br />

diğer yanda Mali’ye 2200 asker göndermesi çelişkili bir görüntü sunuyor. Cumhurbaşkanı<br />

Hollande yeni yıl konuşmasında önceliğinin iş, gençlik ve geleceğe yönelik yatırımlar<br />

olduğunu ifade ederken Mali’ye tek taraflı aldığı bir kararla müdahale etmesi çelişkiyi<br />

artırıyor. Ancak Fransız kamuoyu ve parlamentosunun tam desteğini alması Fransa’da<br />

müdahaleye itiraz eden aydın görüşü gölgede bırakıyor. Tek vücut olan Fransa tek sesle<br />

konuşmaya büyük özen gösteriyor. Amerikanvari bir çalışmayla enformasyon ve bilgi<br />

akışı sağlanıyor. Müdahalenin “savaş” sözcüğüyle ifade edilmesi başlı başına yanıltıcı bir<br />

durum oluşturuyor hafızalarda. Savaştan söz edilebilmesi için karşı cephede yer alanların<br />

devletlerin taşıdığı özellikleri taşıması gerekirdi; ancak Mali’de böylesi bir durumdan söz<br />

etmek mümkün değil.<br />

Waltz’dan bu yana neorealist okulun uluslararası aksiyonun merkezine “güvenlik”<br />

nosyonunu yerleştirdiği biliniyor. Ülkeler güvenliklerinin tehdit altında olduğunu<br />

düşündüklerinde müdahalenin meşru bir hak olduğunu iddia ederler. Son yıllarda<br />

yaşadığımız küçüklü büyüklü müdahalelerin önemli bir çoğunluğu bu görüşün ışığında<br />

gerçekleşti. Tabii bu müdahalleyi haklılaştırmaz. Fransa tek taraflı olarak 11 Ocak günü<br />

başlattığı müdahalenin ilk günlerinde müdahaleyi Güvenlik Kurulu’nun 2085 nolu<br />

kararına dayandırmıştı. İlerleyen günlerde Güvenlik Kurulu kararına yapılan vurgu azaldı<br />

ve güvenlik gerekçesine dayandırıldı. Bunun içinde Mali devlet başkanının gönderdiği<br />

Sinan Özdemir<br />

67<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

68<br />

mektup dayanak gösterildi. Londra, Mali operasyonuna katılmak için Fransa’ya gönderilen<br />

mektubun bir benzerinin gönderilmesini talep etti ve ancak sonra operasyona katılma<br />

kararı aldı.<br />

Ne var ki Hollande selefinden farklı olarak kendi döneminde Güvenlik Kurulu kararı<br />

olmaksızın herhangi bir uluslararası operasyona katılamayacağı sözünü bu müdahaleyle<br />

çiğnemiş oldu. Şimdi operasyona daha güçlü bir kılıf aranıyor. Hafta içinde Fransa yeni<br />

kararların alınabilmesi için Güvenlik Kurulu’nun toplanmasını istedi. Fransa bölgeye sevk<br />

edilecek Afrika askeri gücüne lojistik ve maddi destek sağlanmasını talep ediyor. Genel<br />

Sekreter Ban Ki-moon Fransa’nın oynadığı role itirazı olmamakla birlikte Birleşmiş Milletlerin<br />

barışı koruma misyonu çerçevesinde hareket etmesi gerektiğini düşünüyor. BM<br />

desteğinin lojistik destekle sınırlandırılmasını istiyor.<br />

Ancak kurul üyelerinin önemli bir bölümü konuya genel sekreterden farklı bakıyorlar.<br />

Fransa’nın oynamaya çalıştığı role şüpheyle yaklaşıyorlar. Fransa’nın 2085 nolu karara<br />

ve BM Şartı’nın 51. maddesine (meşru müdafaa halinde kuvvet kullanımı) göndermede<br />

bulunmasına anlam veremiyorlar. Birleşmiş Milletler’in barışı kurmaya yönelik<br />

adımlar atması gerektiğini ve Fransa’nın bölgede başlattığı savaşın desteklenmesini<br />

Birleşmiş Milletler’in genel prensipleriyle çeliştiğini düşünüyorlar. Ayrıca, Mali ordusunun<br />

“insanlık suçu” işlediği yönünde gelen haberler ek kararların kabul edilmesini zora<br />

sokabilir.<br />

Fransa, Mali’de, genel olarak Sahel bölgesinde, yaşananların Avrupa’yı tehdit ettiği tezinin<br />

dışında müdahalenin “Fransa’nın menfaatlerini” korumaya yönelik olduğunu da ifade<br />

ediyor. Kastedilen menfaatler dolaylı menfaatler. Komşu devletlerdeki “kazanımların”<br />

Mali üzerinden güvence altına alınması hedefleniyor. Müdahalenin hedefine ulaşmaması<br />

durumunda Amerika’nın Afganistan müdahalesi sonrasında Güney Asya’da görülen kaosa<br />

benzer bir kaosun Mali ve çevresinde de yaşanacağını, Cezayir’in güney bölümünde<br />

görülen otorite boşluğunun Mali kriziyle biraz daha derinleşeceği ve Mali’de barınan<br />

yapıların tekrar Cezayir’e ve Libya’ya döneceğini düşünmek mümkün.<br />

Fransa Güvenlik Kurulu’nun 2085 nolu kararının yürürlülüğe konulmasını beklemeksizin<br />

tek taraflı aldığı müdahale kararının Batı Afrika ve Afrika Birliği devletlerini de<br />

zora soktu. Hazırlıksız yakalanan ülkeler, 2085 nolu kararın ışığında, kuzey Mali’de<br />

konuşlanacak askerler için lojistik desteğin yanı sıra maddi olarak da desteklenmesini<br />

bekliyorlar. Bunun için de en kısa zamanda 340 milyon avroya ihtiyaç duyuluyor.<br />

Sahel’de görülen otorite boşluğunu bertaraf etmek isteyen Batılı devletlerin bu güne kadar<br />

bölgenin kendi kaderine ele alması yönünde somut hiçbir adım atmadıkları biliniyor.<br />

Fransa’nın tek taraflı olarak başlattığı müdahallenin hukuki zeminden yoksun olması ve<br />

bu yönde bir arayışın içinde olması bir yana, bölge ülkelerinin askeri hedeflerle yetinmesi,<br />

Libya örneğinde olduğu gibi, Batı Afrika’da istikrarsızlığı daha da artıracaktır.<br />

Kaynak: Dünya Bülteni, 28 Ocak 2013


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Mali dersleri:<br />

Tabansız Direniş Kime Yarıyor?<br />

Mali de yaşanan olaylar, Afrika için yeni bir direniş olgusunu açığa çıkarttı. Selefi<br />

kökenli İslam anlayışının ortaya çıkardığı dinamizm. Oysa Afrika’nın sömürgecilik tarihine<br />

bakıldığında yabancılara karşı ilk defa direnmiyor. Afrika tarihini sömürgecilikle<br />

başlatan Avrupa eksenli tarih okumasının yerel direnişler olduğunda hatırladığı yerli kültürler<br />

ve özellikle İslam aynı zamanda direnişin de kaynağı. Afrika kimliği tek başına<br />

açıklayıcı olmasa da, batılılarla girilen ilişkideki ortak payda bu kıtanın farklılıklarını,<br />

yerel zenginliğini düzleştiriyor.<br />

Sömürgecilikten çok önce İslam’ın Afrika’ya girmesi, kök salması burada İslam medeniyetinin<br />

kendine özgü bir rengini yaşatması söz konusu. Akdeniz’le aşağı yukarı ekvator<br />

çizgisi arasındaki Afrika’da İslam’ın yeşerttiği Müslüman unsurların oluşturduğu ekonomik<br />

ve siyasi birilim dünya tarihinin hiç de periferiye atılacak türden değil Ortaçağa<br />

Mağrip ile Mali arasındaki altın yolu, dünya ekonomisinde merkezi bir rolü vardı. Sömürgeciler<br />

gelinceye kadar yine batı Afrika da kurulan Müslüman imparatorluklar, İslam<br />

medeniyetinin Afrikalı zenginliğini sürdürdüler.<br />

Afrika İslam’ının en bariz özelliklerinden biri sufi geleneğin<br />

çok güçlü olmasıdır. Gerek İslam’ın yayılmasında gerekse<br />

sömürgecilere karşı direnişte, bu yapı müthiş bir dinamizm<br />

sağlamıştır. Sömürgeciliğe karşı verilen mücadelede sufilerin<br />

etkinliği direnişin geniş kitlelerce benimsenmesini sağladı.<br />

Sudan’dan Sokoto hilafetine, Osman’dan Fodyo hareketinden<br />

Emir Abdülkadir’e, Ömer Muhtar’a kadar tarikat liderleri ya da<br />

tarikatlarla barışık direniş hareketleri antiemperyalist direnişin<br />

liderliğini yaptılar.<br />

Sömürgecilik sonrası dönemde bağımsızlıkları verilen yeni<br />

ulus devletler, hem bölgenin yerel sosyolojisini, hem de kültürel<br />

kodlarını darmadağınık ettiler. Beyazlar adına beyazların<br />

çıkarlarını temsil eden siyasal kadrolar kadar sömürge aydınları batının çıkar ilişkilerinin<br />

devamını sağladılar. Bu süreçte yolsuzluğa batmış, adaletsiz dikta yönetimleri birer yerli<br />

azınlık olarak beyaz efendilerin desteği olmaksızın iktidarlarını sürdürmeleri mümkün<br />

değildi. Bu süreçte tüm geleneksel kurumlar hayatın dışına itilerek etkisizleştirildiği gibi<br />

gelenek ve kültürleri aşağılayan yeni nesil yetiştirilmeye çalışıldı.<br />

Ülkelerin yer altı yerüstü kaynakları batılı şirketlere yok pahasına pazarlanırken insan<br />

Akif Emre<br />

Bu süreçte yolsuzluğa<br />

batmış, adaletsiz dikta<br />

yönetimleri birer yerli<br />

azınlık olarak beyaz efen-<br />

dilerin desteği olmaksızın<br />

iktidarlarını sürdürmeleri<br />

mümkün değildi.<br />

69<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

70<br />

malzemesi de şanslı olanları İngiltere ya da Fransa da ucuz iş gücü olarak değerlendirildi.<br />

Geride kalan milyonlar ise bu fakirlik ve adaletsiz gelir dağılımının açığa mahkûm ettiği<br />

yığınlar olarak kaderlerine terk edildi.<br />

Yeni süreçte post kolonyal yapının tekrardan şekillenmesinin arifesinde olduğumuzun<br />

işaretleri veriliyor. Mali örneğinde olduğu gibi sömürgeciliğin bıraktığı miras olarak<br />

bir yanda Tuaregler gibi etnik yapılar yeniden hareketlendirilirken diğer tarafta Afrika<br />

geleneğine son derece yabancı sömürgeciliğe karşı direniş adına yeni bir selefi kökenli<br />

akımın abartılarak gündeme getirildiği görülüyor.<br />

Ne oldu da selefi akım bir anda direnişin sembolü haline geldi ya da getirildi. Tarihsel ve<br />

kültürel gelenekten mahrum Afrika için nevzuhur bu akımın siyasal bir direnişin başını<br />

çekiyor olmasının nedenleri, beslendiği dış kaynaklar bir yana bu akımın İslamcılık,<br />

İslami direniş adına öne çıkartılmasının, hatta abartılmasının<br />

sömürgeciliğin yen keşif propaganda kolu işlevini gündeme<br />

getiriyor.<br />

Bidatlerle savaş açmak<br />

adına tarihi birikimi yerle<br />

bir ettikten sonra moder-<br />

nizmi sorgusuz şekilde<br />

putlaştıran her türlü<br />

incelik ve güzellik duy-<br />

gusundan mahrum kaba<br />

bir şekilcilik…<br />

Prüten bir din anlayışıyla İslam’ın tüm medeniyet birikimini<br />

yerle bir eden, kurucu bir tez olmaktan çok reaksiyoner<br />

tahripkârlık sergileyen tam da bu yönüyle modern olan bu<br />

akımın devlet kurmuş şeklinin İslam adına ne inşa ettiğini<br />

ibretle görüyoruz? Bidatlerle savaş açmak adına tarihi birikimi<br />

yerle bir ettikten sonra modernizmi sorgusuz şekilde<br />

putlaştıran her türlü incelik ve güzellik duygusundan mahrum<br />

kaba bir şekilcilik…<br />

11 Eylül’den beri İslami direniş adına öne çıkan ve çıkartılan<br />

bu akımın örgütlü ideolojik temsilcilerinin gerçekte mevcut<br />

olup olmadıkları bile belli değil. Ancak Batının, yeniden dizayn etmeye çalıştığı küresel<br />

kolonyalizme, toplumsal tabanı ve de meşruiyeti olmayan püriten bir hareketin İslamcılık<br />

adına İslam dünyasının batı karşıtı tepkilerini temsil makamına oturtulması şaşılacak bir<br />

durum değil. Fransa’nın bir kaç bin askerle silip süpürmeye başladığı ve sömürgeciliğin<br />

keşif kolu işlevi gördüğü daha iyi anlaşılan Mali’deki operasyon bu açıdan okunmalıdır.<br />

Diğer tarafta sömürgecilerin gölgesinde kokuşmuş kurumlara eklemlenmiş geleneksel<br />

yapıların boşalttığı muhalif duruşun tabanı olamayan ve medeniyet taşıyıcı eski sömürgecilerin<br />

yeni işgallerini meşrulaştıran hareketlerin sırtına yüklenmesi de çok manidar.<br />

Kaynak: Yeni Şafak, 29 Ocak 2013


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Malililer, Ülkelerinin Akıbetine İnandılar<br />

Fransız müdahalesi, dokuz aylığına, Batı Afrika Tevhid ve Cihad Hareketi (MUJAO),<br />

İslami Mağrip El-Kaide’si (AQMI) ve Ensaruddin (Malili İslamcı hareket) tarafından<br />

işgal edilen Mali’nin kuzey bölgelerindeki belirsizliğe son vermek üzere yetkilendirildi.<br />

Bu müdahale, çoğu Malili tarafından sevinçle karşılandı. Halkın belli bir kesimi, müdahalenin<br />

insani niteliği ve güvenlikçi karakteri yanında uzun yıllardan beri sahip oldukları<br />

sorulara da yanıt vereceğine inanıyor.<br />

Ardışık isyanlar<br />

Ülkenin kuzeyindeki durum, aklı başında çözümler üretebilecek otoritelerden yoksun<br />

olduğu için –yaklaşık yirmi yıldan beri birbirini izleyen isyanlar nedeniyle– Malilileri<br />

endişeye sevk ediyor. Başkent Bamako’ya yaklaşık 600 km’lik mesafede bulunan Konna,<br />

Bozoların (Bozolar genellikle balıkçılıkla uğraşırlar – Nijer nehri kıyısı) yaşadığı sakin<br />

bir yerleşim yeri.<br />

Her şeyden önce bu şehir, Mali krizinin sembolü. Düzenli orduya sahip bir devlet tasarlamak<br />

isteyen halk tarafından desteklenen 22 Mart 2012 hükümet darbesinden sonra<br />

gerçekleşen ilk çatışmanın mekanı.<br />

Bu şehrin çabucak kaybedilmesi Mali ordusunun zaaflarına ve Mali Devleti’nin er geç sonuna<br />

ilişkin ilk kanıtları ortaya koymuştu. Bamako’da yaşayanların büyük bir çoğunluğu,<br />

Mali’de bir savaş olduğunun ilk defa gerçekten farkına vardı.<br />

Bamako’ya doğru ilerleyiş, endişelerin iyice yoğunlaştığı bir bölgeden geçiyor. Mopti’den<br />

geçerek, Dogon, Bobo ve Bambara kasabalarına. Segu’dan geçerek Bambara, Miniaka ve<br />

diğer bazı Bobo kasabalarına gidiyor.<br />

Hükümet darbesi Bamako’da kaosu provoke etti<br />

Boubacar S. Traoré<br />

Bu iki bölge, Mali nüfusunun yaklaşık yüzde onunu oluşturan Hıristiyan, Animist ve<br />

herhangi bir dine mensup olmayanların büyük bir bölümünü barındırma özelliğine sahip.<br />

Bu insanların İslamcılar tarafından katledilme olasılığı çok yüksek.<br />

Hükümet darbesi Bamako’da kaosu provoke etti. Ordunun intizamsızlığı sosyal gerilimlere<br />

yol açtı ve Mali uluslararası toplum için temel endişe kaynağına dönüştü. Çünkü<br />

71<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

72<br />

bölgede, “So<strong>mali</strong>leşme” ya da “Afganistanlaşma” riski vardı.<br />

Askeri ve siyasi rekabetler aylarca ülke otoritelerine, İslamcıların takviye edildiği ve<br />

BM’ye göre 500.000 mülteci ve evsizden oluşan bir sorununun bulunduğu kuzeye, bir<br />

askeri müdahalenin koşullarını müzakere etme konusunda engel teşkil etti.<br />

Genel bir kafa karışıklığı olan güneyde, farklı nitelikte gösteriler düzenleniyordu. Güneyde<br />

bir iç savaş ihti<strong>mali</strong> görmezden gelinemezdi.<br />

Bamako’daki siyasi organizasyonlar, İslamcılar Konna’ya saldırı düzenlerken, Devlet<br />

Başkanı’nın ülkeyi terk etmesini talep etmek ve yabancı müdahalesini reddetmek<br />

amacıyla gösteri düzenliyordu.<br />

Konna’nın kaybedilmesi başkanın çevresindeki kutsal birliği geri getirmeye yetmeyecekti.<br />

Birçok Malili, Mali’nin sonunun geldiğine inanmıştı. Korku, özgürlüklerini ve onurlarını<br />

yitirme bunun gerçekliğinin kanıtıydılar. Otoritelerin doğrudan doğruya Fransa’dan –<br />

Birleşmiş Milletlerin Mali’ye müdahaleye imkan tanıyan 2085 sayılı çözümüne dayalı<br />

olarak– yardım talebine başvurmaktan başka seçeneği yoktu.<br />

Teröristlerin ilerleyişini engellemek<br />

François Hollande’ın olumlu yanıtından evvelki kararsızlığı uzun sürdü. Çoğu Malili<br />

Fransa’nın birkaç hafta içinde ülkelerinde olacağına inanıyordu. Bu müdahale üç aşamayı<br />

ortaya çıkarmıştır: Teröristlerin ilerleyişini engellemek, Afrika güçlerini hazırlamak–<br />

eğitmek ve sonrasını kendilerine devretmek.<br />

Öncelikle meşru bir başkan seçmek, sonra ülkede huzur ve barış ortamını sağlama çabasını<br />

sürdürmek ve son olarak yeni başkanın egemenliğinin güvenceye alınmasını sağlamak<br />

gerekir. Fransız müdahalesi, bundan böyle geçmişin hatalarından kaçınarak –ordunun<br />

zayıflığının ve devletin teşkilatsızlığının kaynakları olan kötü yönetim ve yozlaşma– demokratik<br />

bir devleti yeniden inşa edeceklerine inanan Malililere bir kez daha umut verdi.<br />

Kaynak: Le Monde, 31 Ocak 2013<br />

Dünya Bülteni İçin Tercüme Eden: Muhsin Korkut


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Mali’de Gördüklerim: ‘Merci Hollande’<br />

Fransa’nın Mali’de başlattığı askeri harekat tüm hızıyla devam ederken Fransa ülkenin<br />

kuzeyindeki üç önemli şehrin kontrolünü sağladı. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande hafta<br />

sonu Timbuktu’yu ziyaret ederek operasyondaki Fransız askerlerine moral verdi. Bölge<br />

istikrar kazanana kadar kalacaklarını belirten Hollande operasyonun başarıya ulaştığını<br />

da ilan etti. Hollande için düzenlenen karşılama töreni Erdoğan’ın Nijer ziyaretinden<br />

farksızdı. Coşkulu bir halk ve “Merci Papa Hollande” şarkıları... Mali halkı Fransız<br />

askerlerini silah zoruyla kovan dedelerine ihanet mi ediyordu?<br />

Bir tarafta bu gelişme yaşanırken diğer tarafta Moritanya sınırına göç eden kafileler vardı.<br />

Araplara ve Tuareg ırkına karşı soykırım yapıldığını iddia eden göçmenler pılı pırtıyı<br />

toplayıp soluğu Mberra mülteci kampında alıyordu. Bu sözden ziyade bölge gerçeğini<br />

gösteren bir trajediydi. Fransa operasyonu eğer istikrar getirdiyse Nijer, Burkina Faso<br />

ve Moritanya’ya sığınan yüz binlerce mültecinin koşa koşa evlerine geri dönmeleri gerekirdi.<br />

Ancak tam tersi oldu daha fazla insan göç yollarına koyuldu.<br />

Peki halkın yarısı sevinirken diğer yarısı neden kaçıyor? Bu soruya<br />

cevap vermek o kolay değil ancak görünen o ki Afrika kökenli halk<br />

sevinen taraf; ten rengi daha açık olan Tuareg ve Arap kökenli halk<br />

ise ağlayan taraf. Bu manzarada elbette Fransa’nın medya üzerinden<br />

yürüttüğü özgürlük propagandası da önemli rol oynuyor. Ha<br />

bir de Afrikalıların dışarıdan gelen misafire duyduğu merak ve<br />

misafirperverliği de eklemek gerek...<br />

Mali halkının hatırı sayılır bir kısmı hala Fransa’nın kendileri için<br />

geldiğini sanıyor. Fransa’nın uzun zamandır yürüttüğü medya<br />

kampanyasının etkisinde kalan bu kesim “yeter ki bizi el-kaide’den<br />

kurtarsın... Fransa ülkedeki uranyumu, petrolü, altını alacaksa da<br />

alsın zaten çıkartacak durumda değiliz” diyorlar. İslami hassasiyetleri<br />

ağır basan kesim ise “zaruret halidir her şey caiz” diyerek kendilerini<br />

teskin ediyor. Mali resmi söylemini benimseyen dini liderler<br />

halkı rahatlatmak da önemli rol oynuyor. Mali’nin güneyinde tam<br />

bir teslimiyet havası hakim... Başkent Bamako’da yabancıların özellikle<br />

de Fransızların yaşadığı zengin semtler Fransız bayraklarıyla<br />

süslü. Bu semtleri Fransa’nın bir semti sanabilirsiniz kolaylıkla. Ancak<br />

bu hava kırsal kesimlerde kayboluyor. Sıradan halkın neler olup<br />

Serhat Orakçı<br />

Mali halkının hatırı sayılır<br />

bir kısmı hala Fransa’nın<br />

kendileri için geldiğini<br />

sanıyor. Fransa’nın uzun<br />

zamandır yürüttüğü<br />

medya kampanyasının<br />

etkisinde kalan bu kesim<br />

“yeter ki bizi el-kaide’den<br />

kurtarsın... Fransa ülke-<br />

deki uranyumu, petrolü,<br />

altını alacaksa da alsın<br />

zaten çıkartacak durum-<br />

da değiliz” diyorlar.<br />

73<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

74<br />

bittiğinden pek haberi yok...<br />

Fransa’nın kontrolü sağladığı şehirlere giren Mali ordusu kontrolden çıkmış durumda.<br />

İnsan hakları izleme örgütleri günlerdir konuya dikkat çekiyorlar. İslamcı gruplara<br />

destek verdiği gerekçesiyle tutuklanan ve yargısız infaz yapılan onlarca insan var. İnfaz<br />

kuyularının resimleri çoktan medyada yer aldı. Kıyafetleri ve sakalları ile İslamcılara<br />

benzemek dezavantaj oluşturuyor. İnsanlar sakallarını kısaltmak, kıyafet şekillerini<br />

değiştirmek zorunda hissediyorlar.<br />

Mali’de başlayan askeri sürecin paralelinde yeni bir siyasi süreç de gündeme artık. Kuzey<br />

Mali’deki Gao, Timbuktu ve Kidal’ın kontrolünü ele alan Fransa MNLA (Azavad Ulusal<br />

Kurtuluş Hareketi) ile Mali Geçici Hükümetinin masaya oturup anlaşmasını arzuladığını<br />

belirtti. Ancak bu talep Mali’nin güney kesimlerinde tam bir soğuk duş etkisi yaptı.<br />

MNLA’nın İslamcılar ile işbirliği yaptığını ve dahası ülkeyi bölmek gibi bir gündemleri<br />

olduğunu belirten Güneyli kesim İslamcı gruplar ile yapılan mücadelenin MNLA’yı<br />

kapsamasını ve örgütün de tasfiye edilmesini istiyor. Güneyli kesime göre MNLA diğer<br />

İslamcı gruplardan daha tehlikeli... Fransa ise kendine has manevralarla siyasi arenayı<br />

şekillendirmeye devam ediyor.<br />

İslamcı grupların Ceza-<br />

yir veya Nijer sınırından<br />

içeri sızması halinde<br />

ise Amerika’da askeri<br />

operasyona fiilen dahil<br />

olabilecek. Bu grupların<br />

gerilla taktiğine döndüğü<br />

ve bundan sonra hedef<br />

gözeterek saldıralar yap-<br />

ması bekleniyor.<br />

Geçtiğimiz günlerde Mali’nin günlük gazetelerindeki manşetler<br />

Hollande ve Fransa’nın niyetlerini sorgular mahiyetteydi. Belki<br />

ilk kez medya Fransa’nın niyetini bu kadar açıktan sorguluyordu.<br />

Akıllara gelen soru MNLA öncülüğünde özerk-federal veya<br />

bağımsız bir Tuareg devleti mi kurulacak? Mali’deki günlük gazetelerin<br />

internet sayfaları olmadığı için içerdeki sesleri duymak kolay<br />

değil. Ancak bölgeye gittiğinizde bu sesi duyabiliyorsunuz.<br />

Fransa’nın baskısı altındaki Mali Geçici Hükümeti bu görüşmeye<br />

sıcak baktığını duyurdu ancak MNLA’nın şartı infazlarıyla gündeme<br />

gelen Mali ordusunun bölgeye girmemesi. Bu şart kısmen<br />

Kidal’da kabul edildi. Şehrin kontrolü Çad askeri birliklerine<br />

bırakıldı ve Mali ordusu şehre giremedi. Mali Geçici Hükümeti<br />

de İslamcı grupların görüşmelerde yer alamayacağını duyurdu.<br />

İsimleri sık sık gündeme gelen diğer İslamcı gruplar ise göğüs<br />

göğse çarpışmak yerine ülkenin kuzey bölgelerindeki daha küçük<br />

kasabalara çekildiler. Bu bölge şimdilik Fransa’nın hava bombardımanına maruz kalıyor.<br />

Ancak bu durum Cezayir ve Nijer’i yakından ilgilendiriyor. İslamcı grupların Cezayir<br />

veya Nijer sınırından içeri sızması halinde ise Amerika’da askeri operasyona fiilen dahil<br />

olabilecek. Bu grupların gerilla taktiğine döndüğü ve bundan sonra hedef gözeterek<br />

saldıralar yapması bekleniyor.


Fransa tek kurşun atmadan üç şehrin kontrolünü ele geçirdi. Şehirleri kontrol eden gruplar<br />

taktiksel olarak çekilerek meydanı Fransa ve Mali askerlerine bıraktılar. Şuan ki<br />

tabloya dikkatle bakıldığında aslında İslamcı grupların sadece yer değiştirdiği mevcut<br />

güçlerini halen korudukları görülecektir. Fransa-Mali ortak operasyonunda İslamcı gruplar<br />

2 neferini kaybederken sivil kayıpları ise çok daha fazla oldu.<br />

Fransa bölgeyi ele geçirmekte zorlanmadı ancak elinde tutmakta zorlanacağa benziyor.<br />

Zira Mali ordusuna ve Afrikalı askerlere güvenmeyen Fransa’nın asıl niyeti Birleşmiş<br />

Milletleri bölgeye çekmek. Bu yöndeki çağrıya BM’de sıcak bakıyor. Pakistan, Türkiye<br />

vs. gibi ülkelerden oluşan bir barış gücü yakın zamanda bölgeye nakledilirse şaşırmamak<br />

gerekir. Ne de olsa Mali’de çatışan taraflar Müslüman...<br />

Kaynak: Dünya Bülteni, 5 Şubat 2013<br />

KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

75<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

Fotoğraf: Serhat Orakçı<br />

76


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Paris’in Afrika’ya ilişkin yeni söylemi<br />

Fransa, daha fazla örtbas etmeden, Mali’deki askeri müdahalesini üstleniyor. François<br />

Hollande, buna, Timbuktu ve Bamako’da, 2 Şubat Cumartesi, küstahlık yapmadan ve<br />

ne de sömürge-sorası-komplekse kapılmadan işaret etti. Fransa’nın Mali’de ne kadar<br />

kalması gerektiği yönündeki niyetini yineledi.<br />

Paris, uzun süre, eski sömürgesinde ilk sırada ortaya çıkmaktan kaçınmanın yollarını<br />

aradı. İslami Mağrip’teki El Kaide (AQMI) tarafından kaçırılarak Mali’nin kuzeyinde<br />

aylarca rehin tutulan Fransız vatandaşlarının akıbetibu karardan bağımsız değildi.<br />

Oysa kulislerde, Paris bayraktarlık konumundaydı. Diplomatları, herhangi biraskeri müdahalenin<br />

meşruiyetini teminat altına alacak BM Güvenlik Konseyi çözümlerini yazmak<br />

için kalemlerine sarılıyorlardı.Uzmanları, bir seneden beri ülkenin üçte ikisini kontrol<br />

altında tutan narko-islamcı grupların nüfuzu altındaki Mali’yi özgürleştirmeye adanmış<br />

bir bölgesel müdahale gücünü ayağa kaldırmak için,batı Afrikalı yetkililerleomuz omuza<br />

çalışıyorlardı.<br />

Çünkü Mali meselesi, eski sömürgecinin arka bahçesini korumasından çok öte bir<br />

mesele. Mali’de geliştirilen kanser –İslamcı gruplar ile uyuşturucu kaçakçıları arasındaki<br />

ittifak– tüm bölgeyi tehdit ediyor. Cezayir In Amenas doğalgaz<br />

üretim tesislerinde AQMI’ye bağlı bir grup tarafından çıkarılan<br />

olağanüstü rehine krizi bu tehdidin gerçekliğini temsil ediyor. Bu<br />

terörist grupların faaliyet alanının kendi sığınaklarını inşa ettikleri<br />

Gao ya da Timbuktu’ya kadar genişlediğini gösteriyor.<br />

Tehlikenin farkına varmak için, Fildişi Sahili, Nijerya, Senegal,<br />

Nijer veya Mali krizinin başlangıç anından itibaren acil bir askeri<br />

harekat çağrısında bulunan Çad’daki seferberliğin derecesini belirtmek<br />

yeter. Aslında bunlar, yerel jeopolitik hırslardan beslenen<br />

bölge ülkeleri. Ancak Mali, Kongo-Kinşasa değil. Toprağı, herkesin<br />

arzusunu besleyen zenginliklerle dolu değil. Temel mesele<br />

güvenlik olmakla birlikte, Moritanya’dan Cibuti’ye kadar uzanan<br />

gri bölgenin, Sahra kıyısının sınırsız genişlikteki çölsü alanlarının<br />

ötesine taşma riski dolayısıyla başka bir tehlike de içeriyor.<br />

Fransa en başından beri bunun farkındaydı. François Hollande<br />

konuşmasında, bölgesel istikrarsızlık tehlikesine işaret etmekten geri durmadı. Yalnızca<br />

Afrikalı bir dostunun korku altındaki rejimini savunmak amacıyla müdahalede bulun-<br />

Le Monde<br />

Çünkü Mali meselesi,<br />

eski sömürgecinin arka<br />

bahçesini korumasın-<br />

dan çok öte bir mesele.<br />

Mali’de geliştirilen kan-<br />

ser –İslamcı gruplar ile<br />

uyuşturucu kaçakçıları<br />

arasındaki ittifak– tüm<br />

bölgeyi tehdit ediyor.<br />

77<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

78<br />

maya hazırlanmamış olduğunu anlaşılır hale getiren bir tarzda.Fransa Cumhurbaşkanı,<br />

söz konusu müdahaleninpek de gurur duyulası olmayan “Fransa Afrika’sı” dönemlerinin<br />

tekrarına dönüşmeyeceğini vaat etmişti.Cumartesi günü Bamako’da, daha da ileri giderek<br />

Fransa’nın bir bedel ödediğini ilan etti.İki dünya savaşı esnasında,Avrupa’da Fransa için<br />

ölen Afrikalı askerlerin yanı başında birikmiş kanın bedeli.<br />

Haksız da değildi. Fakat bu, söz konusu müdahalenin nasıl sonuçlandırılacağına ilişkin<br />

sorularla uyumsuzluğu ortadan kaldırmıyor. Paris, henüz hazır vaziyette orada bulunmayan<br />

Afrika güçlerinin bunun üstesinden gelmesi lazım geldiğini tasarlıyor. Durum,<br />

pek hoş olmayan gerçeği dile getirmeye zorluyor bizi. Mali’de bir Fransız vesayetini ne<br />

Afrika istiyor ne de Avrupa. Böylece kendi sorumluluklarını üstlenmiş oluyorlar.<br />

Kaynak: Le Monde, Başyazı, 5 Şubat 2013<br />

Dünya Bülteni için tercüme eden: Muhsin Korkut


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Afrika Rekabeti AB’yi Böler mi?<br />

Mali’de ortaya çıkan ve Avrupalı güçlerin doğrudan müdahalesiyle devam eden süreç<br />

aslında küresel güç rekabetinin bölgesel ölçekte yansımasından ibaret. Yabancı müdahaleye<br />

davetiye çıkarır biçimde kendi haline bırakılan isyancıların, Batı medyasında tahkir<br />

anlamında kullanılan ‘İslamcılar’ın, ülkeyi kolayca ele geçirmeleri, kimi uygulamaların<br />

abartılarak medyaya taşınması, yeterince dozajı yükseltilen İslamofobik duygularla<br />

beslenince müdahalenin gerekçesi de psikolojik ortamı da hazırlanmış oldu.<br />

Amerika’nın Afrika komutanlığı (Africom) adı altındaki askeri varlığı epey bir müddettir<br />

zaten biliniyordu. Ancak Mali’ye doğrudan Amerika değil Fransa müdahale etti.<br />

Üstelik sosyalist, sömürge karşıtı bir iktidar döneminde… Tıpkı Libya operasyonunda<br />

olduğu gibi Fransa ‘kara Afrika’nın aydınlık geleceği’ uğruna fedakarlıkta(!) öne çıkarak<br />

askeri müdahalede başı çekti. Amerika’nın Fransa’nın özellikle öne çıkarılmasını tercih<br />

ettiğini söyleyebiliriz. NATO’nun askeri kanadından uzakta kalan Fransa hem askeri<br />

işbirliğine dönerken, Amerika’nın müdahaleci, işgalci imajı da kurtarılmış oluyordu.<br />

ABD açısından, gelecek dönemde daha gevşek ittifaklarla bölge kontrol edilmiş olurken,<br />

askeri güç gerektiği durumlarda Afrika’nın eski sömürgecilerini öne çıkaran bir ittifak<br />

stratejisi benimseniyor. Tüm bu hengamede Amerika’nın asıl küresel rakibinin Çin<br />

olduğunu söylemeye gerek yok.<br />

Afrika’daki Çin rekabeti Avrupalı güçleri de devreye sokacaktır ister istemez. Amerika<br />

açısından Çin’i dengeleyecek tüm argümanların devreye girmesi gerekecekti.<br />

Bu durum Avrupalı sömürgeciler için zaten bir zorunluluktu.<br />

İngiliz ve Fransızların Amerika ile güç birliği yapmaları, kurumakta<br />

olan nehrin canlanması için stratejik bir tercihti.<br />

Ne var ki, Avrupalı eski sömürgecilerin Çin karşısında stratejik ittifak<br />

kurmaları aynı zamanda muhtemel stratejik zaaflarını da açığa çıkarıyor.<br />

Bugün Avrupa Birliği’nin dinamik gücü Almanya’nın sömürgecilik<br />

pastasından pay alamadığı ve yarışta geç kaldığı, tarihi bir gerçek. Sömürgeci<br />

güçlerin yeniden devreye girdiği bir ortamda Almanya’nın,<br />

Fransa ve İngiltere’nin gerisinde kalmaya niyeti olmadığı çok açıktır.<br />

Bu durum Ortadoğu için de geçerlidir. Hatta Türkiye’yi yakından ilgilendiren<br />

Kürt meselesinin çözümü noktasında Alman stratejisini, tercihlerini<br />

ve müdahalesini iyi takip etmekte yarar var.<br />

Afrika üzerinde 19. yüzyıldaki dengeleri hatırlatan rekabet ne zaman uç verecek? Yok-<br />

Akif Emre<br />

Hatta Türkiye’yi<br />

yakından ilgilendiren<br />

Kürt meselesinin<br />

çözümü noktasında<br />

Alman stratejisini,<br />

tercihlerini ve mü-<br />

dahalesini iyi takip<br />

etmekte yarar var.<br />

79<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

80<br />

sa Avrupalılar stratejik kader birliği yaparak yükselen ‘İslam tehlikesi’ne karşı ekonomik<br />

çıkarlarını korumak için ortak hareket mi edecekler? Tarihi bölünmüşlüklerinin,<br />

çatışmanın bedelini iki dünya savaşı vererek ödeyen Avrupalıların AB çatısı altında ‘kutsal<br />

Roma’yı yeniden inşa etme projesi Afrika söz konusu olduğunda sürdürülebilecek<br />

mi? Üstelik Almanya eski sömürgecilerin hepsinden daha güçlü olarak tarih sahnesine<br />

dönüyor…<br />

Tüm bu soruları sormamızı meşru kılan açıklama, Alman enerji bakanı Dirk Niebel’den<br />

geldi. Die Welt gazetesine konuşan Bakan, Almanya’nın Afrika’daki ortaklarına ‘yardım<br />

edebilmek’ için Çin’le işbirliği yapılması gerektiğini söylemiş. Birçok Afrika ülkesinin,<br />

Çin’in ‘değerlerini’ bölgeye götürmekten çok ekonomik<br />

çıkarları hedeflediğini fark ettiklerini belirten Niebel, bu noktada<br />

Almanya’nın ‘değerleri ve tecrübeleri’ ile Afrikalılara yardım<br />

edebileceğini söylemiş.<br />

Tüm bu stratejik<br />

çıkar çatışmasına<br />

rağmen Afrika’nın<br />

geleceğini ipotek<br />

altına almaya yönelik<br />

planları; Afrikalıla-<br />

rın, Müslümanların<br />

tarihsel birikimleriyle,<br />

benlikleriyle gerçek-<br />

leştirecekleri soylu<br />

Açıkça görüldüğü gibi Çin gibi sadece ekonomik çıkar peşinde<br />

değil aynı zamanda değerler sistemini taşıyarak ‘kara Afrika’yı<br />

aydınlatma’ peşinde Almanlar.<br />

Geleneksel sömürgeci yaklaşım şaşırtıcı olmasa da Almanya’nın<br />

Fransa, diğer Avrupa ülkeleri ve ABD ile işbirliği yaparak<br />

Afrika’nın yeni sömürgeci paylaşımına katılmaktan çok, Çin<br />

ile işbirliğine göz kırpması, stratejik fay hattına işaret eder.<br />

Avrupa’daki rekabetlerine rağmen bir arada yaşama denklemini<br />

kursalar da Afrika’da kıyasıya bir mücadeleye girebileceklerinin<br />

göstergesi olsa gerek.<br />

AB ülkeleri Avrupa’da belki savaşmayacak kadar tecrübe sahibi<br />

oldular. Ama çıkar çatışmalarını Afrika’da yürütmeleri, burada<br />

karşı karşıya gelmeyecekleri anlamına gelmez. Kim bilir,<br />

Afrika’daki rekabet AB içindeki derin çatlağı açığa çıkaracaktır.<br />

eylemleri bozabilir.<br />

Tüm bu stratejik çıkar çatışmasına rağmen Afrika’nın geleceğini ipotek altına almaya<br />

yönelik planları; Afrikalıların, Müslümanların tarihsel birikimleriyle, benlikleriyle<br />

gerçekleştirecekleri soylu eylemleri bozabilir.<br />

Kaynak: Yeni Şafak, 7 Şubat 2013


KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

Kuzeybatı Afrika: Berberiler, Tuaregler<br />

ve İslâm<br />

Aslında, daha Hz. Resul-i Ekrem’in (S.A.V) Mekke devrinde Habeşistan’a yapılan hicretlerle<br />

İslam Afrika kıtasına giriş yapmıştı. Hatta Hicretin sekizinci yılında Habeş Meliki<br />

Necâşi Hz. Peygamber’in (S.A.V) İslam’a davetini kabul ederek Müslüman olmuştu.<br />

Necâşi’nin türbesi halen Ethiyopia’nın Mekece şehrinde bulunmaktadır.<br />

Kuzeybatı Afrika; daha çok Berberiler, Araplar, Tuaregler ve Batı Sudan’ın Zenci<br />

topluluklarından oluşan bir nüfusla meskun’dur. İslamiyet, Hz. Ömer zamanında Amr bin<br />

As’ın Mısır ülkesini fethi ile birlikte Kuzey Afrika’ya giriş yapmıştı.Özellikle Emeviler<br />

devrinde, neredeyse tüm Kuzey Afrika fethedildiği gibi M. 711’de Endülüs, Berberi asıllı<br />

Tarık bin Ziyâd’ın komutasındaki İslam ordularınca fethedilir (Endülüs adı Vandalosya/Vandalların<br />

Ülkesi’nden gelen Arapçalaşmış bir adlandırmadır). İslâmiyet Kuzey<br />

Afrika’da kısa zamanda yayılır. Çöllerde ve vahalarda dağınık ve göçebe bir şekilde<br />

yaşayan Nubîler, Libîler, Numidler ve Berberiler Müslümanlaşır. Ayrıca bir çok Arap<br />

kabilesi zaman içerisinde Kuzey Afrika’ya göç ederek yayılırlar. Araplarla Berberiler<br />

arasında ciddi bir karışma sözkonusu olur.<br />

Daha önceki yazıda da belirttiğim üzere, Kuzey Afrika’da ve daha sonra Endülüs’te<br />

Emevilerin inkırazı akabinde bir çok irili ufaklı hanedan ortaya çıkar. Bu hanedanların hemen<br />

hemen tamamı -İdrisiler ve Fatımiler hariç- Berberi ve Tuareg kökenliydi. İspanya/<br />

Endülüs’teki son İslam devleti olan Beni Ahmer Devleti Berberi’ydi. Murâbıtlar Devleti<br />

ve Sevilla/Almeria’daki hanedanlıklar ise Tuareglerce kurulmuştu.<br />

Yanı sıra İslam tarihinde Berberiler ve Tuaregler arasından bir çok İslâm büyüğü,alim ve<br />

mutasavıf yetişmiştir.Ehl-i Beyt’ten İmam Musa El-Kâzım’ın vâlidesi Berberiydi. Delâili<br />

Hayrât yazarı Cezûlî, Kaside-i Münferice müellifi Yusuf İbn En-Nahvi Et-Tevzerî Berberiydi,<br />

Muvahhidler Devletinin kurucusu ve İmam Ebu Hamid El-Gazzâlî’nin talebesi<br />

İbn Tumert Berberilerin Masmûde kabilesindendi,İbrahim Et-Ticani, meşhur Mukaddime<br />

sahibi İbn Haldun da dahil olmak üzere tümü Berberi’ydi. Şifâ-i Şerif müellifi Kadı İyâz<br />

Tuareg (Tuvarak) asıllıydı. Behcetu’n-Nufûs kitabının müellifi Abdullah Bin Ebi Cemre<br />

yine Tuareg asıllı Endülüslü bir aileye mensup idi. (Abdullah bin Ebi Cemre’nin türbesi<br />

Kahire-Fustât’ta,Hikem sahibi İbn Atâullah El-İskenderi’nin türbesi karşısında yer almakta<br />

olup halen ziyarete açıktır). Abdullah İcdâbî,Sidi Kasım bin İsa, Lisanu’l-Arab<br />

adlı 20 ciltlik büyük lügatın müellifi İbn Manzur El-İfrikî de Berberiydi.Abdüsselâm<br />

Tâcurî’nin ‘İşârât’ adlı eserinde sırf Traplusgarp, Fizan ve Bingazî civarındaki 200’ü<br />

Müfit Yüksel<br />

81<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

82<br />

aşkın Berberî ve Tuvarak mutasavvıfın adı yer almaktadır. Allâme Ebu’l-Abbas Ahmed<br />

bin Ahmed bin Ömer Es-Sinhâcî’nin Kuzey Afrika’daki ‘ulemâ ve mutasavvıf tabakâtı’<br />

üzerine yazdığı “Neylu’l-İbtihâc Bitatrîzi’d-Dîbâc” adlı eserinde yer alan 802 âlim ve<br />

mutasavvıfın yarısından çoğu Berberi ve Tuvarak asıllı’dır.<br />

Kuzey Afrika’da Berberiler Bingazî Derne civarından başlayarak Marakeş ve İspanyol<br />

sahrasına kadar tüm Kuzey Afrika boyunca öbek öbek bulunmakta, güneyde ise Fizan,<br />

Moritanya, Mali’ye kadar uzanan bölgelerde de Berberi toplulukları yaşamaktadır. Zaman<br />

içinde İspanyol ve Fransiz istila ve işgalleri sonucu Tuvarakların büyük bölümü Büyük<br />

Sahra’nın içlerine, güneyine doğru sürülmüşlerdir. Günümüzde Çad’tan başlayarak, Moritanya<br />

sahillerine kadar Güney Sahra boyunca birçok Tuvarak topluluğu bulunmaktadır.<br />

18. y.y. sonlarından itibaren Kuzey ve Kuzeybatı Afrika’da baş gösteren ve 20. Yüzyılın<br />

ikinci yarısına kadar imtidat eden Fransız işgalleri ve kolonyalizmi bölgede günümüze,<br />

çözülemeyen<br />

birçok sorun bıraktı. Fransızlar, Berberiler ve Tuvaraklarla Araplar arasında büyük bir<br />

uçurumun oluşması konusunda yüzyılı aşkın çaba gösterdiler. Kuzey Afrika’nın bu her iki<br />

otokton topluluğuna Arap-İslam karşıtlığı aşılanmaya çalışıldığı<br />

gibi, İslâmiyet ve Araplar, Berberi ve Tuvarak toplulukları üzerinde<br />

tahakküm kuran ve Arap kültürüne boyun eğdiren unsurlar<br />

olarak gösterildi. Dahası, Berberiler ve Tuvarakların, Finikeli<br />

Kartacalıların, Avrupalı-Cermen Vizigot ve Vandalların Afrika’daki<br />

torunları/ bakiyeleri oldukları tezi sürekli işlendi. Oysa ki, Finike<br />

kolonisi olan Kartaca’nın Romalılarca yıkılmasının ardından<br />

Kuzey Afrikalı toplulukların kurduğu güçlü bir hanedan, krallık<br />

görülmemişti. Uzun zaman, M. 6. Y.Y’da Justinyanus döneminde<br />

bile Kuzey Afrika’da Roma egemenliği sözkonusuydu. Vizigot<br />

ve Vandal istilalarında Avrupa’dan gelenler ise, Romalılarca<br />

güney bölgelere kovulmuştu. İslâmi dönemde ise daha Emeviler<br />

döneminde Berberiler ve Tuvaraklar ön plana çıkmıştır. 1492’de<br />

İspanya-Endülüs’te varlığı sona eren Beni Ahmer Devleti’ne kadar<br />

Kuzey Afrika ve Endülüs’te kurulan hanedan ve devletlerin<br />

(İdrisiler ve sonradan Mısır ve Suriye’ye egemen olan Fatımiler<br />

hariç) tamamına yakını Berberi ve Tuvarak İslam hanedanları’ydı.<br />

Eğer tarihi süreç iddia edildiği gibi farklı olsaydı, bunca Berberi<br />

ve Tuvarak hanedan/devletini; bunca İslam âlim ve mutasavvıfını nereden bilebilecektik.<br />

1492’de İspanya-<br />

Endülüs’te varlığı<br />

sona eren Beni<br />

Ahmer Devleti’ne<br />

kadar Kuzey Afrika<br />

ve Endülüs’te ku-<br />

rulan hanedan ve<br />

devletlerin tamamı-<br />

na yakını Berberi<br />

ve Tuvarak İslam<br />

hanedanları’ydı.<br />

Günümüzde Berberi ve Tuvaraklar arasında yükselen bir kısım seküler/İslam karşıtı<br />

hareketler, maalesef bu anlayışı örgütleme konusunda bir hayli gayret göstermekte.<br />

Fransa’da yaşayan Berberi asıllı Cezayirli yazar Hâlide Mes’udî, bu konuda başı çek-


mektedir. Yanısıra, Mali’de örgütlenmiş, Tuvaraklardan oluşan Azavad Ulusal Özgürlük<br />

Hareketi (MNLA), ( Ensâruddîn ve El-Kâide’ye yakın olduğu söylenen bazı katı selefî<br />

örgütleri gerekçe göstererek) bölgede İslam karşıtı, laik sistemi esas alan bir Tuvarak<br />

devletini talep etmektedirler. Halbuki, zamanında Tuvaraklar’ı Sahra’nın güneyine kadar<br />

sürenler İspanyol ve Fransız kolonyalizmi’ydi. Elbette, Selefî grupların da, çeşitli<br />

İslam topluluklarını İslam’dan soğutucu/uzaklaştırıcı, İslam’ın asla kabul edemeyeceği<br />

tutum ve eylemlerde bulunmaları bu sürece katkıda bulunmaktadır. Zaten, günümüzde<br />

İslamiyeti temsil noktasında oluşmakta olan katı selefî tekel ciddi bir sorun olarak ortada…<br />

Ezcümle, bir kısım kavim ve toplulukların da seküler milliyetçilik sâikiyle, İslamiyet’i<br />

sanık sandalyesine oturtmağa hakları yoktur.<br />

Kaynak: Yeni Şafak, 9 Şubat 2013<br />

KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

83<br />

<<br />

> 2013 ŞUBAT


DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

84<br />

> DÜBAM DOSYASI<br />

KÜRESEL SİYASET<br />

KISKACINDA MALİ<br />

> 2013 ŞUBAT<br />

DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI<br />

DÜBAM Yayınları<br />

Küresel İletişim Merkezi<br />

Barbaros Bulvarı, Balmumcu / Beşiktaş<br />

Tel: (0212) 274 80 21 – 274 80 22<br />

www.dunyabulteni.net

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!