18.02.2013 Views

Nidayi Sevim'in Gezi Yazısı Kurban ile birlikte Türkiye'deki ...

Nidayi Sevim'in Gezi Yazısı Kurban ile birlikte Türkiye'deki ...

Nidayi Sevim'in Gezi Yazısı Kurban ile birlikte Türkiye'deki ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

<strong>Nidayi</strong> <strong>Sevim'in</strong> <strong>Gezi</strong> <strong>Yazısı</strong><br />

<strong>Kurban</strong> <strong>ile</strong> <strong>birlikte</strong> <strong>Türkiye'deki</strong> kardeşlerinin selam emanetini baş tacı yapan<br />

gönüllüler dünyanın farklı iklimlerine doğru yola çıktı. Bir zamanların Osmanlı toprağı<br />

Bulgaristan'a selam vermek de bu garibe düştü... Böyle not düşmüşüm 19 Ekim günü<br />

sayfama... Evet, bu bayram da Türkiye dünyadaydı. Yüzlerce gönüllü binlerce<br />

kilometre uzaklıktaki kardeşlerine kurbanı ves<strong>ile</strong> yaparak Türkiyeli kardeşlerinin sıcak<br />

selamını götürdü. Yanı başımızda olmasına rağmen sınırın öbür tarafında neler olup<br />

bittiğinin tam manası <strong>ile</strong> hiçbir zaman farkında olamadık. Rabbim bizlere de nasip etti<br />

yapay sınırların ardındaki kardeşlerimizle görüşüp, konuşma, tanışma, kucaklaşma<br />

fırsatı bulduk. İşte o sahte sınırların ardındaki ülkelerden biri Bulgaristan ve orada<br />

yaşayan Müslümanlar.<br />

14. yüzyılda Osmanlı'nın Rumeli'ye çıkmasından sonra Osmanlı Devleti'nin<br />

egemenliğine giren Bulgaristan,110 bin 994 kilometrekarelik yüzölçümüyle<br />

Avrupa'nın en büyük 16. ülkesidir. Batıda Sırbistan ve Makedonya, doğuda<br />

Karadeniz, kuzeyde Romanya, güneyde Yunanistan, güneydoğuda Türkiye <strong>ile</strong><br />

çevrilidir. Osmanlı Devleti'nin ger<strong>ile</strong>meye başlaması ve Çarlık Rusyası'nın da<br />

desteğiyle, Balkanların tümünde olduğu gibi Bulgaristan'da da fitne ateşi alevlenmiş,<br />

93 Harbi'nden yenilgiyle çıkan Osmanlı Devleti, Bulgaristan'ı 1878 yılında içişlerinde<br />

bağımsız prenslik olarak, 1908 senesinde ise tam bağımsız çarlık olarak tanımak<br />

zorunda bırakılmıştır.<br />

Sınırın öbür yakasında 1.500.000 Müslüman...<br />

II. Dünya Savaşı'nın ardından Balkanlar'da <strong>ile</strong>rleyen Sovyet ordusunun da yardımıyla<br />

George Dimitrov önderliğinde sosyalist rejime geçen ülke, soğuk savaş yıllarında<br />

Varşova Paktı'nın üyesi olarak kalmıştır. 1990 yılında sosyalist rejimin yıkıldığı<br />

Bulgaristan'da kişi başına 3500 dolar milli gelir düşmektedir. Komünizm rüyasının<br />

sona ermesiyle <strong>birlikte</strong> Sovyet pazarını kaybetmesi ve kapitalist ekonomiye<br />

eklemlenme sorunları nedeniyle 90'lı yıllar boyunca milli gelirin % 70'e yakın<br />

küçüldüğü çok ağır bir ekonomik bunalım yaşamıştır. Çöken eski sistemin yerine,<br />

yeni sistemin yerleşmesinin sancılarını günümüzde de yaşamaktadır. İyice azalan<br />

genç nüfus istikbalini kurtarmak adına Avrupa'nın yolunu çoktan tutmuş. 2004 itibari<br />

<strong>ile</strong> NATO üyesi olan Bulgaristan 01 Ocak 2007'de de AB'nin üyesi olmuş. Kiril<br />

alfabeleri <strong>ile</strong> yazılmış tabelaların arzı endam ettiği ülkede kamu binaları önünde asılı<br />

AB bayrakları olmasa kimse buranın bir AB üyesi olduğunu anlayamaz... Ekonomik ve<br />

sosyal anlamda bir entegrasyondan kesinlikle söz ed<strong>ile</strong>mez. Bu birliğin siyasi <strong>birlikte</strong>n<br />

öteye geçip geçmeyeceğini zaman gösterecek. 2011 genel nüfus sayımına göre<br />

7.364.570 nüfusu bulunan Bulgaristan'da resmi rakamlara göre 966.000 Müslüman<br />

bulunmakta ve bu rakam Müslümanlara göre ise 1.500.000 civarındadır.


Müslüman'ın köyü minaresinden belli olur...<br />

Sadaka Taşı Derneği, <strong>Kurban</strong> 2012 programı çerçevesinde 25 Ekim Bayram sabahı<br />

06.00'da Eyüpsultan Hazretlerinin manevi himmetini ve milletimizin duasını arkamıza<br />

alarak yola koyulduk. 07.45'te THY uçağıyla Sofya'ya hareket ettik. Saat:09.00'da<br />

Sofya Havaalanına vardık. Bizi burada Bulgaristan Baş Müftülüğü İrşad Dairesi<br />

Başkanı Halil Hocaoğlu karşıladı ve 28 Ekim Pazar günü uçağımızın kalkış saati olan<br />

21.00'a kadar bir an b<strong>ile</strong> yalnız bırakmadı. Birlikte yaklaşık 1.000 kilo metre yol kat<br />

ettik. Halil Hocamız, "dünyada böyle Müslümanlar var mı?" dedirtecek kadar naif,<br />

samimi, mütebessim, dolu dolu bir mümin. Rabbim onun gib<strong>ile</strong>rin sayısını çoğaltsın.<br />

Halil Hocamızın mihmandarlığında geceyi geçirmek ve kesim-dağıtım yapacağımız<br />

bölgeye yakınlaşmak üzere havaalanına üç saat uzaklıkta bulunan Velingrad<br />

Kasabasına gittik. Kasaba'ya 15 dakikalık mesafede bulunan ve tamamı Müslüman<br />

olan 5000 nüfuslu Draginova Beldesinde bir otele yerleştik. Vakit namazlarını<br />

cemaatle kılmaya özen gösterdik. Cemaatle <strong>ile</strong>tişim kurmanın, sohbet etmenin en<br />

etkili yolu sanırım budur. Zira buradaki halk Müslüman fakat pek azı müstesna<br />

Türkçe bilmiyorlar. Cami'de öyle ya da böyle ortak bir payda bulabiliyor, <strong>ile</strong>tişim<br />

kurabiliyorsunuz.<br />

Cuma günü sabah namazını müteakiben belde sakinleri <strong>ile</strong> <strong>birlikte</strong> kahvaltı yaptık.<br />

Daha sonra beldenin bir mahallesinde Osmanlı mimari izlerini taşıyan ve yeni<br />

yapılmakta olan cami inşaatını ziyaret edip incelemelerde bulunduk. Köylüler camiyi<br />

büyük bir keyifle ve mutluluk içerisinde gezdirdi... Buralarda namaz kılan pek fazla<br />

olmasa da, Türkçe unutulmuş olsa da, alkollü içki satışı yapmayan bakkal-market<br />

bulunmasa da caminin önemi pek büyük. Her şeyden önce bir yerin-köyün Müslüman<br />

mı, Bulgar mı olduğunu ancak cami-minare vasıtasıyla öğrenebiliyorsunuz.<br />

Dolayısıyla bir bakıma simge-sembol vazifesi görüyor. Elbette caminin işlevsel olması<br />

da önemli fakat önce kendisi olmalı değil mi? Nasıl olsa bir gün işlevsel hale gelecek.<br />

Buralarda gördüğüm kadarıyla en önemli eksiklik cami ve iş imkânı. Tabi en önemlisi<br />

eğitim. Müslümanlar tamamen Bulgar eğitim müfredatına göre eğitim almakta,<br />

Türkçe'den mahrum kalmaktalar. Türkçe veya Arapça bilmedikleri için de İslami<br />

bilg<strong>ile</strong>re ulaşmakta sıkıntı çekiyorlar. Daha doğrusu hiç ulaşamıyorlar.<br />

Varlığımızın en önemli belgeleri...<br />

Günün <strong>ile</strong>rleyen saatlerinde Draginova'dan bir buçuk kilo metre uzaklıkta Filibe bölge<br />

sınırları içerisinde bulunan Peştora'ya hareket ettik. Burada ekibimizi Filibe Müftüsü<br />

Osman Hidayet Bey ve bölge sakinleri karşıladı. Gittiğimiz her yerde aynı hava.<br />

Bayram üzeri bayram... Nurun ala nur... Müftü Bey ve Baş Müftülük İrşad Dairesi<br />

Başkanı Halil Hocaoğlu Bey nezaretinde kurban programımızı uyguladık. Filibe Bölge<br />

Müftüsü Osman Hidayet Bey Dış işleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun:"Yurt dışında<br />

vazife yapmaya giden veya oralarda bulunan din görevl<strong>ile</strong>rinin öncelikli görevlerinin<br />

arasında Osmanlı mezar taşlarını ayağa kaldırmak olmalıdır. Zira onlar bizim<br />

buralardaki varlığımızın en önemli belgeleridir" ifadesini anlatırken gözlerinin içi


parıldıyordu. Fakat nasıl olacak bu iş? Biz burada ayağımızın dibindeki mezar<br />

taşlarına sahip çıkamazken oralarda nasıl olacak!.. Kardeşlerimiz büyük bir hüzünle<br />

anlattı. Komünizm döneminde büyük kentlerde kasabalarda bulunan mezar taşları<br />

balyozlarla tahrip edilmiş. Kalan mezar taşları şuurlu Müslümanlar tarafından koruma<br />

amaçlı toprağa gömülmüş. Bazıları tesadüfen ortaya çıkarılmış. Draginova<br />

Beldesi'nde böyle bir manzara <strong>ile</strong> karşılaştık. Cami civarında kazı sırasında tesadüfen<br />

rastlanan Osmanlı dönemi mezar taşları çıkarılmış, üst üste yığılmış, üzeri örtülmüş<br />

ayağa kalkacağı günü bekliyor...<br />

O Hilalden daha yükseğe dikemedikleri sürece!..<br />

Peştora'daki programdan sonra bir saatlik mesafede bulunan Hasanofgrad'da Cuma<br />

namazını kıldık. Öğle yemeğinin ardından Simelyon bölge sınırları içerisinde bulunan<br />

Çepinti'ye yaklaşık üç saatte vardık. Yolda yüksek tepelere yerleştirilmiş dev Haçlar<br />

dikkatimizi celbetti. Zaten bunun için yapıyorlar. Psikolojik harp!.. Fakat o dönemler<br />

çoktan bitti. Artık bayrak asmakla, direk dikmekle, istavroz çıkarmakla olmuyor.<br />

Günümüzde devrimler twitter-facebook üzerinden yapılıyor. Vaktiyle Bosna'da<br />

Boşnaklar'a ait bölgede dağın tepesine dev bir Haç dikiliyordu. Silahlı binlerce genç<br />

yerinde duramıyor, bir şeyler yapmak istiyordu. Merkezdeki kiliseden yükselen Haç<br />

<strong>ile</strong> <strong>birlikte</strong> Boşnaklar resmen psikolojik bir savaşın ortasında kalmıştı. Uzun iri yarı bir<br />

Boşnak genci <strong>ile</strong>ri çıkıp "Aliya, izin ver o Haçı başlarına geçirelim" dedi. Derin bir<br />

nefes alan Efsane lider, Rahmetli Aliya sağ elinin işaret parmağını kaldırıp<br />

gökyüzünde parlayan AYI gösterdi. "O hilalden daha yükseğe dikemedikleri sürece<br />

sorun yok" tarihi cevabını verdi...<br />

Çepinti Kütüphanesinde 500 yıllık yazma bir kur'anı Kerim..<br />

Simelyon Bölge Müftüsü Necmi Dıbof nezaretinde kurban programımızı Çepinti'de<br />

gerçekleştirdik. Akşam namazı çepinti caminde cemaatle kılıp akabinde cemaatle<br />

tanışıp, sohbet ettik. Çepinti Cami, çift minareli görkemli bir cami. <strong>Türkiye'deki</strong><br />

cam<strong>ile</strong>rden farkı yok. Caminin bir de kütüphanesi var. Diyanet İşleri Başkanlığı Dini<br />

Yayınlar Dairesi Başkanlığı tarafından oluşturulmuş. Osmanlı döneminden kalan<br />

eserler bütün bölgelerden toplanmış, tasnif edilmiş, envanteri çıkarılmış<br />

araştırmacıların keşfini bekliyor. Kütüphane tam bir hazine... Listede 500 yıllık yazma<br />

bir Kur'an-ı Kerim b<strong>ile</strong> var. Bölgede ucu bucağı görünmeyen ormanlar var. Bu<br />

ormanlarda eşine-benzerine rastlamadığım uzunlukta ve düzgünlükte çam ağaçları<br />

gördüm. Manzara harika. Bulgaristan ormanlarındaki uçsuz bucaksız bu mamur çam<br />

ağaçları ağaç sanayinde değerlendir<strong>ile</strong>bilir. Hem kalite olarak hem de nakliye giderleri<br />

açısından oldukça cazip bir konumda. Bu arada ormandan kereste çeken 30-40 yıllık<br />

kamyonlara rastladık. Üzerinde CCCP yazıyordu. Önce irkildim. Sonra bir film setinde<br />

filan zannettim kendimi. Meğer o zamandan yani sosyalist rejim zamanından kalan<br />

araçlarmış bunlar. Seyir halinde olduğumuz için fotoğraflarını da çekemedim. İyi bir<br />

enstantaneydi...


Kırcaali-Mestanlı'da bir güneş doğuyor...<br />

Çepinti'den sonra gece Kırcaali'ye geçtik. Buradaki çoğu aracın plakası 16 yani Bursa.<br />

Halkın tamamına yakını Türkçe biliyor, konuşuyor. Kırcaali, Mestanlı'da Diyanet İşleri<br />

Başkanlığı Tarafından yapılıp Bulgaristan Baş Müftülüğü'ne hibe ed<strong>ile</strong>n 100 öğrenci<br />

kapasiteli ilahiyat okulunu ziyaret ettik. Geceyi, İlahiyat Okulu yurdunda geçirip,<br />

kahvaltımızı yine yurdun yemekhanesinde yaptık. Bulgaristan-Kırcaali'de yaptırdığı<br />

milyon dolarlık ilahiyat okulunu görünce artık Diyanet bu paraları ne yapıyor<br />

demekten vazgeçtim... Cumartesi sabahı bir fabrikada İlahiyat Okulu Müdürü Ahmet<br />

Bozof ve Müdür Yardımcısı Haluk Yıldız beyin refakatinde kurban programımızı icra<br />

ettik. Burada, Mestanlı'dan 15 Dakikalık mesafede Çiftlik Köyü'ne hareket ettik. Baş<br />

Müftülük Yüksek Şura Üyesi Hacı Abdullah Beyin biber üretimi yapılan fabrikasındaki<br />

programdan sonra Grueva Köyü'ne hareket ettik. Köyde bulunan Şehidler Camii<br />

ziyaretinin ardından Bölge Vaizi Enver Beyin nezaretinde kurban programımızı<br />

uyguladık. Burada bir çeşme dikkatimi çekti. Kitabesi Osmanlı döneminden kalmış.<br />

Bulgaristan'da Türk köylerinin dışında da çeşme kültürü yaygın... Birçok yerde bunun<br />

örneğini gördük. Medeniyetin izleri hala devam ediyor.<br />

120 Camiden sadece bir tanesi ayakta kalmış...<br />

Çiftlik köyü dönüşü Kırcaali-Mestanlı'da bir mezarlığı ziyaret ettik. Mezarlıkta ayakta<br />

kalmayı başarabilmiş 2 adet Osmanlı dönemi mezar taşına rastladık. Diğerleri daha<br />

önce değindiğimiz gibi Komünizm döneminde paramparça edilmiş moloz yığını gibi<br />

etrafa saçılmış. Kırcaali'den saat 3 sularında ayrıldık. Akşam 19.00'da Sofya'ya<br />

vardık. Akşam ve yatsı namazı Sofya'nın tek camii 1567 tarihli, Mimar Sinan eseri<br />

olan Kadı Seyfullah Cami'nde kıldık. Camii imamı Erhan Hoca ve cemaatle tanışıp<br />

sohbet ettik.<br />

Mihmandarımız Halil Hocaoğlu bir zamanlar Başkent Sofya'da 120 Camii ve Mescit<br />

bulunduğundan söz ediyor. Bugün ayakta kalmayı başaran Kadı Seyfullah Camii de<br />

bazı vakitler ezan sadece içeride okunuyor. Dışarıya ses verilmiyor. Kısa süre önce<br />

başlayan restorasyon çalışması Bulgar makamlarınca durdurulmuş. Çalışma ne<br />

zaman, nasıl sonuçlanacak belli değil. Fakat caminin altı, Roma dönemi kalıntıları<br />

bahanesiyle yavaş yavaş oyulmaya başlanmış. Metro inşaatı sebebiyle caminin<br />

revaklarında ciddi yarıklar oluşmuş. Dışişleri Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ac<strong>ile</strong>n<br />

devreye girmeli diye düşünüyoruz.<br />

Altı Sosyalizm, üstü Kapitalizm...<br />

Pazar sabahı kahvaltıdan sonra Sofya'ya yarım saatlik mesafede bulunan bir mahalle<br />

de Baş Müftülük Sekreteri Recep beyin nezaretinde kurban programına katıldık. Öğle<br />

namazının ardından Sofya şehrinde kültür turu yaptık. Başkentin ana caddeleri<br />

mimari açıdan Avrupa kentlerinden farksız. Tramvayları Sosyalist dönemden kalmış<br />

külüstürlerden ibaret olsa da!.. Cumhurbaşkanı Sarayı, Parlamento binaları,


Mahkeme Binası şehre az da olsa bir Roma havası estiriyor. Bu yapılar Komünizm<br />

döneminden önce inşa edilmiş. Zaman zaman Komünizm döneminden kalma renksiz,<br />

ruhsuz ve kaba ucubelere de rastlamak mümkün. Yayalara ayrılan şeridin dışında<br />

geçiş yasak. Polis ceza kesiyor. Ancak oldu da dalgın bir anınızda geçmiş<br />

bulunduğunuzda ise, şoförler yayalara oldukça saygılı. 50-100 metre mesafede<br />

yavaşlamaya başlıyor ve durup sizin geçmenizi bekliyorlar. Klakson-korna sesi<br />

kesinlikle yok. Sokaklar nispeten temiz. Arka sokaklar bütün dünyada olduğu gibi.<br />

Allah'a emanet. Sefalet diz boyu. Kapitalizmin olduğu her yer aynı. Zengin daha<br />

zengin, fakir daha fakir... Meydanları Coca-Cola, Mc Donalds ve kapitalizmin diğer<br />

sembolleri istila etmiş. Bu yönü <strong>ile</strong> klasik bir sömürge ülkesini andırıyor. Önemli bir<br />

not; Bulgaristan'da lokanta, otel, benzin istasyonları ve kamuya ait yerlerde<br />

tuvaletlerin taharet musluğu yok. Bazı yerlerde kâğıt dahi yok. Bırakın ezanı, camiyi<br />

taharet musluğunun b<strong>ile</strong> kıymetini anlamak için bir gayri Müslim ülkesine gitmek şart<br />

mı sanki? Dört günlük Bulgaristan ziyaretinden sonra Sofya Hava Limanında THY'nin<br />

logosu gözüme Hilal-i Ahmer gibi göründü..<br />

Osmanlı'nın yetim çocuğu Balkanlar'dan Türkiyeli kardeşlerine kucak dolusu selam ve<br />

muhabbet getirdik... Bir kardeşimiz bizleri uğurlarken yaşlı gözlerle şöyle dedi: "Aga,<br />

bizlere unutulmadığımızı hatırlattınız, bir solukta olsa Türkiye havası koklattınız,<br />

yaşattınız ya, Allah ne muradınız varsa versin. Unutmayın bizi!.." Sınırın öbür<br />

yakasında yaklaşık bir buçuk milyon kardeşimiz var ve onlar Türkiye'yi bir baba<br />

olarak görüyor. Tıpkı Bosnalı, Filistinli, Arakanlı ve diğer İslam coğrafyasındaki<br />

kardeşleri gibi...

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!