09.06.2016 Views

phantaso4-3

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

duğum yere atıp toprağa sarılarak gelen kurşunlardan korumaya çalıştım.<br />

Düşman silahlarının çıkardığı ses, taraka, ateş ve alevler biraz önce<br />

fasılalı ve teker teker ayırt edilebildiği halde şimdi sayılamaz, sonu gelmez<br />

bir gök gürültüsüne dönüşmüş; ateşler, kıvılcımlar bir orman yangınındaki<br />

alevler gibi her taraftan minareler boyu göklere yükseliyor, yer<br />

yerinden oynuyor, kıyametler kopuyordu. Dur durak bilmeden biteviye<br />

devam eden sayısız ve sonsuz şimşekler, gök gürültüleri gibi patlayan silah<br />

sesleri kulakları yırtarken, mermiler, şarapneller, bombalar vızlıyor;<br />

keskin ıslıklar çalarak havada uçuşuyor; barut, duman, is kokusu insanı<br />

boğuyor; taş, toz, toprak, çalı, çırpı, canlı cansız ne varsa her şey yerde<br />

ve havada şiddetle birbirine karışarak gökyüzüne fırlayıp geriye yağıyor,<br />

göz açtırmıyordu.<br />

Artık dimağım durmuş, duyu organlarım dumura uğramış, aklım çalışmaz<br />

olmuştu. Bu cehennemi çatışmanın ne kadar devam ettiğini anlayabilecek<br />

durumda değildim. Mutlak bir ölüm kapanına düşmenin sıkıntı<br />

ve ıstırabını yaşıyordum. Olduğum yerde cansız gibi yatarak kıpırdamadan<br />

iki tarafın da ateş kestiği zamana kadar bekledim. Şafak söküp ortalık<br />

hafif aydınlandıkça çevremdeki varlıkları seçmeye başladım. Çatışma<br />

durmuş; silah sesleri kesilmiş, yaprak dahi kıpırdamaz olmuş, ortalığı<br />

tam bir ölüm sessizliği sarmıştı. Başımı yavaşça kaldırıp etrafa bakındım.<br />

Her yer yan yana, üst üste yığılan şehitlerin toza toprağa karışmış<br />

mübarek vücutları ile kaplıydı. Şehitlerin vücutlarından toprak yüzeyi<br />

görünmez olmuştu. Öylesine ki, bu vücutlar kendiliğinden doğal bir siper<br />

oluşturmuş, birçok yerimden yaralanmama rağmen beni ölümden<br />

kurtarıp hayatta kalmamı sağlamıştı. Bu sırada şehitler arasında elinde<br />

bastonla dolaşan gölge gibi bir sıhhiye erini hayal meyal fark edebildim.<br />

Elimi azıcık kaldırarak zorlukla seslenip onu çağırdım. Sıhhiye sesimi<br />

duyunca yanıma geldi. Beni omzuna aldı. Siperlerin gerisindeki tepenin<br />

üstüne kadar çıkardı. Geride, tepenin yamacında bekleyen bir at arabası<br />

ile diğer sıhhiye erlerini gösterdi. Elime verdiği bastona dayanarak oraya<br />

kadar gidip gidemeyeceğimi sordu. Gidebileceğimi söyleyince vedalaşıp<br />

ayrıldık. O, başka yaralılara yardım etmek için şehitlerle kaplı savaş<br />

alanına, ben de gerideki arabaya doğru yürüdük. Arabaya hayli yaklaştığım<br />

halde yanına kadar varamadım. Ağrılar, acılar, kanlar içinde halsiz,<br />

dermansız ve bitkindim. Arabanın yanındaki sıhhiye erleri fark etmiş<br />

olacaklar ki hemen yanıma kadar gelerek sedye ile beni arabaya kadar<br />

taşıdılar. Orada kendimi kaybetmişim.<br />

Gözlerimi tekrar açtığımda şaşkınlık ve merakla çevreme bakındım.<br />

Nereye, nasıl ve ne zaman geldiğimi bilmiyorum ama burası bir cennet<br />

olsa gerekti. Çok lüks bir yer. Modern bir otel sanki. Etrafımdaki karyolalarda<br />

yatanlar, kıpırdayanlar, inleyenler vardı. Her yer bembeyaz ve<br />

tertemiz. Aydınlık. Rahat. Ferah. Sanki yeni gelinlikler giyinmiş, beyazlar<br />

içindeki huriler kadar güzel, genç, sarışın kızlar yatanlarla ilgileniyor,<br />

bizlere hizmet ediyor ve etrafta dolaşıyorlar. Bu dil buranın değil dercesine<br />

birbirleriyle bir şeyler konuşuyorlar. Dikkatle dinliyorum ama hiçbir<br />

şey anlayamıyorum. O kibarlık o incelik, o bembeyaz ciltlerindeki<br />

narinliklerine bakılırsa şüphesiz bu kızlar hayatta hiç çalışmamış, hiç<br />

tarlaya, bağa, bahçeye çıkmamış; tenleri hiç güneş görmemişti. Çalışsalardı,<br />

tarlaya, bahçeye, güneşe çıksalardı, renkleri elbette bizim köydeki<br />

kızlarınki gibi birazcık olsun koyulaşır, esmerleşir, kararırdı diye<br />

düşündüm.<br />

Ne bileyim ben onların, İstanbul Alman Hastanesi’nde yaralı Türk<br />

askerlerini tedaviye çalışan Alman hemşireler olduğunu. Ama öğrendim.<br />

Sonra öğrendim. Sonra çok şey öğrendim. 12 yerimden yaralan-<br />

Hilal-İ Ahmer Kartıdır<br />

dığımı da öğrendim. Aklım başıma gelince bir<br />

şey daha öğrendim öğrendiğim en acı gerçek...<br />

O gece orada, Çanakkale Savaşları ateş hatlarında<br />

beraber savaşa gittiğimiz 800 kişilik alayımızdan<br />

ben ve diğer yaralılar da dâhil olmak<br />

üzere yalnız sekiz Türk askerinin hayatta kalabilmiş<br />

olmasıydı…<br />

Molla Halil<br />

phantaso.com.tr 37

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!