18.11.2016 Views

dipsiz bir yazı macerası tepebag

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

DİPSİZ BİR YAZI<br />

MACERASI:<br />

HÖYÜK<br />

Özkal YÜREĞİR*<br />

Ana konuya girmeden önce yer yön<br />

yol’un ilk sayısı olması sebebiyle küçük<br />

<strong>bir</strong> karşılama ve açıklamayla<br />

başlamanın güzel olacağını düşündüm.<br />

Hep dünyanın daha güzel <strong>bir</strong> dünya<br />

olmasını istedik ve buna elimizin<br />

değebildiği kadar gücümüzün yettiği<br />

yerinden tekrar başlamak istedik. Ama<br />

bunu yaparken yanılgılarımız da oldu,<br />

hep naif olmaya çalıştığımızdan<br />

<strong>bir</strong>şeyler yapabilmek için sıranın bize<br />

gelmesini bekledik. Umudumuzu<br />

bağladığımız sıraların sonunu <strong>bir</strong> türlü<br />

göremedik, derken <strong>bir</strong> sonbahar günü<br />

akşamın yeni kararmaya başladığı<br />

saatlerde o sıranın hiç gelmeyeceğini<br />

anladık. Umudun kendimizde<br />

olduğunu ve en sevdiğimiz işi yazarak<br />

varolmak gerektiğini düşünerek<br />

dergimizin ilk kıvılcımını çakmış olduk.<br />

Bu işe başlarken ki en büyük<br />

gözlemimiz; Adana ortamının ve genel<br />

mimarlık ortamının bağımsız <strong>bir</strong> yayın<br />

ve eleştiri kültürü etrafında<br />

toplanmıyor olması hem bizim hem<br />

meslek ortamımızın hem de kentimizin<br />

en büyük eksikliğini olmasıydı. Bu<br />

uzun <strong>bir</strong> arayış ve gözlem dönemi<br />

sonunda ortaya çıkmış <strong>bir</strong> tespit ve<br />

dergimiz için sağlam <strong>bir</strong> çıkış noktası<br />

olmalıydı.<br />

Konuşacak çok konu yapılacak çok iş<br />

var. Örneğin kentimizin geleceği<br />

meselemiz var, ya da gezegenimizin<br />

geleceği meselemiz var, Yaşam<br />

biçimlerimiz içerisinde ne kadar<br />

kaybolmuş olduğumuz meselemiz var,<br />

mimarlığın biçimlerinin popüler<br />

mimarlık medyasının bize gösterdiği<br />

dışında nasıl daha sürdürülebilir nasıl<br />

daha yerelleşebilir meslelemiz var,<br />

mimarlık ortamımızın ve mesleğimizi<br />

yaptığımız yerel bürokratik ortamın<br />

meseleleri var, sömürü meselemiz var,<br />

mimarlık örgütlerimizin hayatımızdaki<br />

rolleri meselemiz var, hangi müziği<br />

dinleyeceğimiz, fotoğrafa nasıl<br />

bakacağımız, <strong>bir</strong> sokakta nasıl<br />

yürüyeceğimiz meselemiz var, ve daha<br />

binlerce meselemiz varken farkına<br />

varmadan sustuğumuz meselemiz<br />

daha da ağır var.<br />

Bu varoluşsal problemlerimizin listesi<br />

arttıkça gitgide dünya ile kavgalı <strong>bir</strong><br />

hale geldiğimizi de farkediyoruz. Murat<br />

Belge’den alıntı yaparak: “Dolayısıyla,<br />

hani şöyle keyifle <strong>yazı</strong> yazdıracak <strong>bir</strong><br />

ruh haline girmek zorlaşıyor. Ama<br />

dönem öyle “ruh hali” aranacak,<br />

beklenecek <strong>bir</strong> dönem de değil.<br />

Herkesin elinden iyi gelen şey neyse<br />

onu ortaya koyarak temel değerlerimizi<br />

savunması gereken dönem.”<br />

Bunun yanında dergimizden ciddiyet<br />

dolu, yakıp yıkan <strong>bir</strong>şeyler bekleyen<br />

olursa da yanılır, Eski <strong>bir</strong> arkadaşımdan<br />

alıntılayarak: “özentili ciddiyetin<br />

samimiyetsizliğine” şimdiye kadar<br />

bulaşmadığımız gibi şimdiden sonra da<br />

pek değişeceğimizi düşünmüyorum.<br />

Ancak herşeyi içimizde saklamadan<br />

söylemek de <strong>bir</strong>inci amacımız olacaktır.<br />

İnsanın yanında, tarihin yanında<br />

toprağın yanında durmaya onlarla<br />

devinmeye niyetliyiz. Bu yüzden de<br />

insanla tarihle toprakla alakalı <strong>bir</strong> <strong>yazı</strong><br />

başlangıç olsun istedim:<br />

---<br />

“Adana’da Tepebağ Höyüğü üzerine<br />

kurulu olan tarihi Tepebağ<br />

Mahallesi’nde 69 ev için alınan yıkım<br />

kararını protesto eden mahalle<br />

sakinleri, “Bizi canlı canlı mezara<br />

gömüyorsunuz” diyerek tabut taşıyıp<br />

eylem yaptı.<br />

Mahallede en yenisi 35 yıldır oturan<br />

69 ev sahibine geçen ay, Adana<br />

Valiliği’nden, sit alanı üzerine ev<br />

yaptıkları ve bu evlere yıkım kararı<br />

çıktığı ve 15 Haziran’a kadar<br />

boşaltmaları istendi. Valiliğe itiraz eden<br />

mahalle sakinlerine, höyük üzerine ev<br />

yaptıkları gerekçesi ile yıkım kararı<br />

çıktığı bildirilerek, verilen sürenin <strong>bir</strong> ay<br />

uzatıldığı tebliğ edildi.<br />

Bugün verilen kararın değiştirilmesini<br />

yada yıkım kararı çıkan evlerin<br />

sahiplerine yeni ev tahsis edilmesini<br />

isteyen yaklaşık yüz kişi, hazırladıkları<br />

tabut ve üzerlerine sardıkları kefenle<br />

Tepebağ Mahalle Muhtarlığı’ndan,<br />

İnönü parkına yürüdü. Burada<br />

açıklama yapan ev sahipleri, verilen<br />

kararın evlerde oturan 300 kişiyi canlı<br />

canlı mezara gömmek olduğunu<br />

söyledi.<br />

Evinde 65 yıldır oturduğunu söyleyen<br />

78 yaşındaki Şadiye Gökoğlu,<br />

çıkarılırsa gideceği <strong>bir</strong> yer olmadığını<br />

söyledi. Kendisinin yıkım kararı çıkan<br />

evinde büyüdüğünü, bütün<br />

çocuklarının da bu evde doğduğunu<br />

belirten Gökoğlu, “Ben kalp ve şeker<br />

hastasıyım. benim belli <strong>bir</strong> gelirim yok.<br />

Beni evden çıkarmaları ölümüm<br />

demek” diye konuştu.<br />

Tepebağ’de evini terk etmeyen 4<br />

kişiden <strong>bir</strong>i olan Necati Tarak, 50-55<br />

senedir aynı evde yaşadığını belirterek,<br />

evinden ayrılmayacağını söylüyor. Tüm<br />

1


anılarının bu evde ve mahallede<br />

olduğunu kaydeden Tarak,<br />

“Çocukluğumuz burada geçti. Tüm<br />

anılar yok olmuyor <strong>bir</strong> anda. Bunun<br />

karşılığını üç kuruş parayla<br />

karşıladıklarını sanıyorlar.” dedi.<br />

Mahalle sakini 53 yaşındaki Muhittin<br />

Günçağ ise evini kesinlikle terk<br />

etmeyeceğini söyledi. Evinden çıkarsa<br />

ailesi ile ortada kalacağını belirten<br />

Günçağ, “Bizi çıkarmaları için ya ev<br />

vermeliler, ya da <strong>bir</strong> ev alacak kadar<br />

para. Bunun dışında evimi ben 45<br />

sene önce kendim yapmışım. Şimdi<br />

çıkarmak istiyorlar” dedi. İnönü<br />

Parkı’nda eylemlerini <strong>bir</strong> süre devam<br />

ettiren ev sahipleri daha sonra ayrıldı.”<br />

15.06.2009 Milliyet<br />

Yazıma bu haberle başlamak istedim.<br />

Çünkü tepebağ höyük kazıları ile ilgili<br />

2009 yılından beri bu tarz tek tük<br />

haber dışında neredeyse tek <strong>bir</strong> eleştiri<br />

okumadık. Koruma adına buraya not<br />

düşmek istedim bu haberi.<br />

Tepebağ mahallesi Adana’nın en eski<br />

mahallesidir ve yakın tarihe kadar<br />

Adana’nın neredeyse tek yerleşim alanı<br />

olan yaklaşık 80ha’lık kentsel sit<br />

alanının 11 mahallesinden <strong>bir</strong>isidir.<br />

Burası üzerinde tarihi ve yakın dönem<br />

yeni binalardan oluşan ama sokakları<br />

ve çizgileri ile eski haritalarla örtüşen<br />

tarihi <strong>bir</strong> kent dokusudur. Tarihi sit<br />

alanı olmasının yanında <strong>bir</strong> diğer<br />

kıymeti de özellikle kazı yapılan<br />

2,1ha’lık bölge ve uzun vadede<br />

kazılara devam edilmesi planlanan<br />

25ha’lık bölge yıkımlardan önce konut<br />

yaşamının en yoğun olduğu bölge<br />

olması özelliği ile de geleneksel<br />

yaşantıyı çoğunlukla korumakta<br />

olmasıydı. Arkeolojik kazı çalışmalarına<br />

başlamak için kamulaştırma ve<br />

yıkımların ardından bugün itibariyle<br />

mahalle artık yaşayamayan <strong>bir</strong><br />

bölgedir.<br />

Evrensel koruma ilkeleri bize <strong>bir</strong><br />

kültürün izini sürmek için başka <strong>bir</strong><br />

kültürün feda edilemeyeceğini öğütler.<br />

1964 yılında yayınlanan ve<br />

korumacıların anayasası niteliğinde<br />

olan VENEDİK TÜZÜĞÜ’nün<br />

1.maddesi: ”Tarihi anıt kavramı sadece<br />

<strong>bir</strong> mimari eseri içine almaz, bunun<br />

yanında belli <strong>bir</strong> uygarlığın önemli <strong>bir</strong><br />

gelişmenin, tarihi <strong>bir</strong> olayın tanıklığını<br />

yapan kentsel ya da kırsal <strong>bir</strong><br />

yerleşmeyi de kapsar. Bu kavram<br />

yalnız büyük sanat eserlerini değil,<br />

ayrıca zamanla kültürel anlam<br />

kazanmış daha basit eserleri de<br />

kapsar.” der. Ayrıca aynı tüzüğün<br />

11.maddesi de: “...Bir anıt üst üste<br />

çeşitli dönemlerin izlerini taşıyorsa,<br />

alttaki dönemleri açığa çıkarmak ancak<br />

bazı özel durumlarda yok edilen<br />

malzemenin önemi azsa, açığa<br />

çıkarılan malzeme büyük tarihi,<br />

arkeolojik, ya da estetik değer taşıyorsa<br />

ve korunma durumu böyle <strong>bir</strong> davranışı<br />

gerekli gösterecek kadar iyi ise haklı<br />

çıkarılabilir...” der.<br />

Yine kazının başındaki hocalarımızın<br />

söylediğine göre kazıların başladığı<br />

tarihe kadar Tepebağ’ın 3500 yıllık <strong>bir</strong><br />

mahalle olduğu ve mahallede<br />

neredeyse kesintisiz yerleşim olduğu<br />

biliniyormuş. (1960’lı yıllarda yine<br />

yıkımlı <strong>bir</strong> mudahaleye ugrasa da oraya<br />

yapılmak istenilen hastane projesinin<br />

yerinin değişmesi ile <strong>bir</strong> süre boş kalan<br />

mahelle yeniden yapılaşarak mevcut<br />

mahalle hayatına yani özüne geri<br />

dönmüştür) Peki bugün ne oldu da<br />

mahalledeki yaşantıyı hem de<br />

mahallede yaşayan insanlara rağmen,<br />

78 yaşındaki Şadiye Teyze’ye rağmen,<br />

55 sene aynı evde yaşayan Necati<br />

Tarak’a rağmen ve mahallede<br />

yaşamakta olan yüzlerce insana<br />

rağmen, “evlerini 3500 yıllık mahalleye<br />

(höyüğe) yaptıkları” gerekçesi ile ve<br />

yokolmakta olan değerlerin<br />

farkındalığına inat <strong>bir</strong> toplumsal ki<strong>bir</strong>le<br />

evlerine yıkım kararı çıkarttırılıp<br />

mahalle ortadan kaldırıldı.<br />

Dönemin belediye başkanının<br />

“Tepebağ’ı sevmiyorum yıkıp oraya<br />

kocaman <strong>bir</strong> otopark yapalım<br />

demesinden 18 yıl ve o dönemki<br />

kamuoyundan tepki alıp söylemini;<br />

“yıkalım arkeolojik kazı yapalım o<br />

zaman” diye düzelteli 17 yıl geçmişti<br />

ki...; Biz 2000li yıllarda uzay<br />

maceraları falan beklerken<br />

kucağımızda <strong>bir</strong> arkeopark projesi,<br />

adana turizmi için kazı yapalım<br />

coşkuları, yeni kurulmuş hali hazırda<br />

görev bekleyen <strong>bir</strong> arkeoloji bölümü ve<br />

onun yardımcı doçentleri, görevden<br />

alınan belediye başkanının yerine<br />

atanmış yeni dönemde aday olma<br />

telaşındaki <strong>bir</strong> vekil belediye başkanı,<br />

popülizmle mega projelerle ülke<br />

yöneten bürokratlar bakanlar,<br />

suskunluğu marifet edinmiş odalar,<br />

parayla haber yapmaya alışmış açlık<br />

sınırındaki yerel basın ve dönemin vıcık<br />

vıcık ilişkilerini bulduk.. (Milenyumlu<br />

yılların pek parlak yıllar olduğu ve<br />

şartların bugün içinde pek değiştiği<br />

söylenemez). Hepsi elele yıkım için<br />

şartları mükemmelden de öteye<br />

taşıdılar ve <strong>bir</strong> sabah kepçeler ortada<br />

ibret abidesi gibi duran o koca konağı<br />

bırakarak işe koyuldular.<br />

2


Adana’nın en eski mahallesinin 67 evi<br />

15 gün içerisinde yıkıldı, şehirin<br />

geleceği arkeopark projesi ile, turizme<br />

kazandırma hevesiyle tarihsel <strong>bir</strong><br />

maceranın ortasında yok oldu. (Turizm<br />

için arkeolojik kazı yapılır mı<br />

tartışmasını uzmanlara bırakıyorum).<br />

Kimse ellemeseydi 3500yıl daha<br />

kalacak bu güzel mahalle, kazıcıların<br />

çöküntü dediği; tarihten gelen<br />

kültürüyle, eser miktarda kalmış<br />

daracık, ölçekli, insancıl sokaklarıyla,<br />

bahçesinde dut ağaçlarıyla, begonvilleri<br />

lavanta kokularıyla, sokakta oynayan<br />

çocuklarıyla, damında biber kurutan<br />

Şadiye Teyzesiyle, içinde yaşadığımız<br />

dönemin vandallığına arkeoloji bilimi<br />

alet edilerek ortadan kaldırıldı. Ayrıca<br />

gelecek nesillerin belki de yüksek<br />

tenolojik imkanlarla belgeleme<br />

yapabileceği <strong>bir</strong> arkeolojik araştırmayı,<br />

hemen yapma ısrarı yüzünden çok<br />

kıymetli <strong>bir</strong> yerleşimi kaybetmiş olduk.<br />

Ramazanoğlu beyliğine, Matrakçı<br />

Nasuh Efendi’ye, Adana Valisi Ziya<br />

Paşa’ya, mahallede büyümüş<br />

annelerimize, babalarımıza, anılarımıza<br />

bu durumu nasıl açıklayacağımızı<br />

bilemiyorum. “Ama o evler niteliksiz ve<br />

tescilsizdi, bölge çöküntüydü”<br />

dediğinizi duyar gibiyim, Kentli olarak<br />

anılarımızı tarihimizi korumanın tek<br />

kriteri nitelik ve tescilmiş gibi. (Karar<br />

vericilerin çöküntü dediği Şadiye<br />

Teyze’nin 78 yıllık hayatıydı) 26<br />

KASIM 1976 tarihinde UNESCO’nun<br />

TARİHÎ VEYA GELENEKSEL<br />

ALANLARIN KORUNMASI VE ÇAĞDAŞ<br />

YAŞAMDAKİ ROLLERİ KONUSUNDA<br />

TAVSİYE KARARLARI: “Her tarihî veya<br />

geleneksel alan ve çevresi <strong>bir</strong> bütün<br />

olarak görülmeli, söz konusu alanın<br />

doğal ve özel dengesinin, onu<br />

oluşturan bölümlerin bütünlüğüne bağlı<br />

olduğu ve bu bağlamda söz konusu<br />

tanımın binalar, mekânsal kurumlar ve<br />

çevrelerinin yanı sıra, insan<br />

etkinliklerini de kapsadığı göz önünde<br />

bulundurulmalıdır. Tüm bu unsurlar,<br />

ne kadar vasat olursa olsun insanların<br />

faaliyetleri de dâhil olmak üzere, söz<br />

konusu bütünlük için büyük <strong>bir</strong> önem<br />

taşımakta olup göz ardı edilmemelidir.”<br />

der. Buna göre niteliksizliği 3500 yıllık<br />

mahalledeki Şadiye Teyze’nin bahçeli<br />

evinde değil, malesef her yerde<br />

övünülen ve gelişme sanılan düsturunu<br />

yitirmiş “toplumsal ki<strong>bir</strong>” projelerinde<br />

aramak gerekiyor. Yapılana dünyadan<br />

örnek aramak, yapılan işe “urban<br />

archaeology” gibi süslü karizmatik<br />

isimler takmak yapılanı insanlık<br />

önünde meşrulaştıramıyor. Kağıt<br />

üzerinde yapılan herşey şüphesiz ki<br />

eksiksiz ve doğrudur ama benim<br />

kalbim başka türlü atıyor..<br />

Yapılan kazılardan arkeopark için çok<br />

kıymetli <strong>bir</strong>şeyler çıksa bile geriye kent<br />

adına 10m’lik sondaj çukurları ve<br />

şehrin kalbinde, içinde yaşam olmayan<br />

2.1ha ‘lık kocaman <strong>bir</strong> boşluk<br />

kalacaktır.<br />

Adana, özü ve anıları için, geleceğe<br />

bakan, insan odaklı, korumacı uygar<br />

<strong>bir</strong> planlamaya sahip olmadığı gibi;<br />

Şadiye Teyze için şehrin dışındaki afet<br />

evlerine göndermek dışında <strong>bir</strong> vizyon<br />

da geliştirmemiştir. Eski adana için çok<br />

çalışan insanlar olmasına rağmen<br />

kentin vizyonsuzluğu yapılan tüm<br />

çalışmaları ve çabaları sofistike çabalar<br />

olmaktan öteye götürememektedir.<br />

Mevcut yönetciler için tüm bu çabalar<br />

marjinaldir.<br />

1974 yılında yayınlanan ve<br />

korumacılar için çok önemli<br />

kaynaklardan <strong>bir</strong>isi olan AMSTERDAM<br />

BİLDİRGESİ’de: “Yeni <strong>bir</strong> koruma<br />

politikası ve bütünleşik koruma<br />

uygulanmazsa, toplumumuz çok<br />

yakında geleneksel çevresini oluşturan<br />

yapı ve sit mirasının çoğunu yitirmiş<br />

olduğunu görecektir. Koruma bugün<br />

tarihi park ve bahçelerin yanısıra, tarihi<br />

kentler, kentlerin eski mahalleleri ve<br />

geleneksel karakteri olan kent ve köyler<br />

için de gereklidir. Bu mimarlık<br />

ürünlerinin korunması en<br />

alçakgönüllülerine kadar, günümüz<br />

yapılarını da unutmadan, kültürel değer<br />

taşıyan tüm yapıları çevreleriyle <strong>bir</strong>likte<br />

kapsayan geniş <strong>bir</strong> perspektif içinde<br />

görülebilir. Mimarlık mirasının önemi<br />

ve onu koruma tartışmaları artık çok<br />

daha açıklıkla biliniyor. Ani toplumsal<br />

değişikliklere karşı <strong>bir</strong>eylerin<br />

kimliklerini bulmalarına olanak veren<br />

çevreleri korumak, ya da yaşatmak<br />

zorundaysak, tarihsel sürekliliği<br />

korumamız gerektiği kabul edilmelidir.”<br />

der.<br />

Kentte yaşayan insanlar olarak<br />

Korumayı Taşı ahşabı, mimari şemayı<br />

korumak sanıp bu işi de görevleri<br />

başından aşkın kurullara havale ederek<br />

esas korumamız gerekeni, hayatı,<br />

anıları, Şadiye Teyzeleri, özellikle uyum<br />

içindeki kurumlara karşı korumamız<br />

gerektiğini unutuyor, sahip olduğumuz<br />

somut olmayan değerleri yok etmek<br />

için elimizden geleni yapıyoruz.<br />

Korumacılık elle tutulan, camların<br />

arkasında sergilenen nesneleri<br />

korumaktan çok, somut olmayan<br />

3


değerleri, anıları, (göçle bile gelmiş<br />

olsa) geleneksel yaşantıyı, bahçedeki<br />

ağacın içindeki kuş ötüşlerini<br />

korumaktır. Korumacılık “tarihi” topçu<br />

kışlası’na karşı ağaçların kesilmemesi<br />

için aylarca nöbet tutmak, küçücük<br />

bostanını lastik tekerlekler ezmesin diye<br />

ortalığı ayağa kaldırabilmektir.<br />

Korumacılık Tepebağ’da da Şadiye<br />

Teyze’nin evi için ya da ortada tek<br />

başına duran konağın önündeki sokak<br />

için arkeoparka karşı durmaktır.<br />

Kurumların uyumlu çalışma masalları<br />

sivil toplum odalar ve basın için<br />

korkuyu, karar vericiler ve yöneticiler<br />

için fütürsüzlüğü egemen kılmaktan<br />

başka <strong>bir</strong> işe yaramıyor, bu da<br />

Adana’ya geri getiremeyeceği değerleri<br />

hızla kaybettiriyor. Kazı alanının<br />

ortasındaki o “tescilli ve nitelikli” yalnız<br />

kalmış ev en önemli niteliği olan Şadiye<br />

Teyze olmadan ev olamıyor artık,<br />

önündeki yanındaki sokağı olmadan<br />

bundan sonra ancak niteliğini<br />

kaybetmiş tescilli <strong>bir</strong> bina olarak<br />

kalacaktır.<br />

*yersiz yönsüz yolsuz<br />

4

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!