tez
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ<br />
ANKARA ÜNİVERSİTESİ<br />
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ<br />
TÜRKİYE’DE İLAÇ ŞİRKETLERİNİN KULLANDIKLARI<br />
PAZARLAMA YÖNTEMLERİ<br />
VE<br />
HEKİMLERİN BU KONUDAKİ DEĞERLENDİRMELERİNİN<br />
ETİK AÇIDAN SORGULANMASI<br />
Murat CİVANER<br />
DEONTOLOJİ ve TIP TARİHİ ANABİLİM DALI<br />
DOKTORA TEZİ<br />
DANIŞMAN<br />
Prof.Dr. Berna ARDA<br />
2006 – ANKARA
TÜRKİYE CUMHURİYETİ<br />
ANKARA ÜNİVERSİTESİ<br />
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ<br />
TÜRKİYE’DE İLAÇ ŞİRKETLERİNİN KULLANDIKLARI<br />
PAZARLAMA YÖNTEMLERİ<br />
VE<br />
HEKİMLERİN BU KONUDAKİ DEĞERLENDİRMELERİNİN<br />
ETİK AÇIDAN SORGULANMASI<br />
Murat CİVANER<br />
DEONTOLOJİ ve TIP TARİHİ ANABİLİM DALI<br />
DOKTORA TEZİ<br />
DANIŞMAN<br />
Prof.Dr. Berna ARDA<br />
2006 - ANKARA
ii<br />
KABUL VE ONAY<br />
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü<br />
Tıp Etiği ve Tarihi Doktora Programı<br />
çerçevesinde yürütülmüş olan bu çalışma, aşağıdaki jüri tarafından<br />
Doktora Tezi olarak kabul edilmiştir.<br />
Tez Savunma Tarihi: 21 / 06 / 2006<br />
Prof.Dr. Berna Arda<br />
Ankara Üniversitesi<br />
Jüri Başkanı<br />
Prof.Dr. Eriş Asil<br />
Ankara Üniversitesi<br />
Prof.Dr. Erdem Aydın<br />
Hacettepe Üniversitesi<br />
Prof.Dr. Yasemin Oğuz<br />
Ankara Üniversitesi<br />
Doç.Dr. Serap Şahinoğlu<br />
Ankara Üniversitesi
iii<br />
İÇİNDEKİLER<br />
Kabul ve Onay .............................................................................................................ii<br />
İçindekiler ...................................................................................................................iii<br />
Önsöz .......................................................................................................................... vi<br />
Kısaltmalar .................................................................................................................vii<br />
Şekiller ......................................................................................................................viii<br />
Çizelgeler .................................................................................................................... ix<br />
1. GİRİŞ ...................................................................................................................... 1<br />
1.1 İlaç Endüstrisinin Boyutları ................................................................................... 1<br />
1.1.1 Dünyada İlaç Endüstrisi 1<br />
1.1.2 Türkiye’de İlaç Endüstrisi 11<br />
1.2 Pazarlama ve Tutundurma.................................................................................... 16<br />
1.2.1 Pazarlama 16<br />
1.2.2 Tutundurma 17<br />
1.3 İlaç Endüstrisinde Pazarlama ............................................................................... 19<br />
1.4 İlaç Endüstrisinde Tutundurma............................................................................ 26<br />
1.5 İlaç Endüstrisinde Tutundurma Araçları.............................................................. 30<br />
1.5.1 Kişisel Satış 31<br />
1.5.2 Hediyeler 34<br />
1.5.3 Ücretsiz İlaç Örnekleri 35<br />
1.5.4 Eğitim Programları 36<br />
1.5.5 Halkla İlişkiler 39<br />
1.5.6 Diğer 40<br />
1.6 Pazarlama yöntemlerinin reçetelere etkisi ........................................................... 41<br />
1.7 Tez çalışmasının amacı ve yazındaki yeri............................................................ 43<br />
2. GEREÇ ve YÖNTEM.......................................................................................... 45<br />
2.1 Birinci Aşama....................................................................................................... 45<br />
2.2 İkinci Aşama ........................................................................................................ 51<br />
2.2.1 Değişkenler ve anket sorularının hazırlanması 51<br />
2.2.2 Tanım ve ölçütler 53<br />
2.2.3 Araştırmaya katılan hekimlerin belirlenmesi ve veri toplama 53<br />
2.2.4 Araştırmanın kısıtlılıkları 57<br />
2.2.5 Zamanlama çizelgesi 59<br />
3. BULGULAR ......................................................................................................... 60<br />
3.1 Yazında Yer Alan Pazarlama Yöntemleri............................................................ 60<br />
3.2 Niteliksel Araştırmanın Bulguları........................................................................ 62<br />
3.2.1 Pazarlama Yöntemlerine İlişkin Temalar 62<br />
3.2.1.1 Hekimleri Etkilemek .............................................................................. 62<br />
a. Temsilcilerin satış teknikleri konusunda eğitilmesi ile .......................... 62<br />
b. Anımsatmaya yönelik etkinliklerle ........................................................ 66<br />
c. İnsani ilişkileri kullanarak...................................................................... 67<br />
d. Kişisel çıkar sağlayarak ......................................................................... 72
iv<br />
e. Hekim örgütleri ile ilişki kurarak ........................................................... 75<br />
f. Kuruma demirbaş ya da sarf malzemesi alarak ...................................... 75<br />
3.2.1.2 Temsilciye Baskı Uygulamak ................................................................ 80<br />
a. İnsanların sınıfsal dezavantajlarını kullanarak ve ödüllendirerek.......... 80<br />
b. Başarı güdülemesi ile ............................................................................. 81<br />
c. Belli bir sayıda satış yapma zorunluluğu getirerek ................................ 82<br />
3.2.1.3 Rakip İlacı / Şirketi Kötülemek ............................................................. 83<br />
3.2.1.4 Kısıtlayıcı Düzenlemelere Müdahale Etmek ......................................... 83<br />
3.2.1.5 Medyayı Kullanmak............................................................................... 85<br />
3.2.1.6 Bilimsel Bilginin Üretim ve Yayılmasına İlişkin Yöntemler ................ 85<br />
3.2.1.7 Eczaneleri Kullanmak ............................................................................ 93<br />
3.2.1.8 Pazarı Büyütme Çabaları........................................................................ 96<br />
3.2.1.9 Resmi Yetkililerle İlişkiler Kurmak....................................................... 97<br />
3.2.1.10 Hastaları Etkilemek.............................................................................. 98<br />
3.2.2 Diğer Temalar 99<br />
3.3 Niceliksel Araştırmanın Bulguları ..................................................................... 103<br />
3.3.1 Katılımcıların Demografik Özellikleri 103<br />
3.3.2 Katılımcıların Hekim-İlaç Şirketi İlişkileri Üzerine Yargı ve Gerekçeleri 107<br />
3.3.2.1 İlaç Şirketinden Destek Alarak Bilimsel Toplantı Düzenlemek ya da<br />
Katılmak........................................................................................................... 108<br />
3.2.2.2 Şirket Temsilcisine Zaman Ayırmak ve Sunumunu Dinlemek............ 114<br />
3.2.2.3 Şirket Temsilcisinden Hediye Almak .................................................. 117<br />
3.2.2.4 Şirket Temsilcisinin Verdiği Ücretsiz İlaç Örneğini Almak................ 122<br />
3.2.2.5 İlaç Şirketinin Hekimin Kurumuna Demirbaş ya da Sarf Malzemesi<br />
Alması .............................................................................................................. 125<br />
3.2.2.6 İlaç Şirketinin Düzenlediği Bir Tanıtım ya da Eğitim Programına<br />
Katılmak........................................................................................................... 129<br />
3.2.2.7 Bilimsel Araştırmalar İçin İlaç Şirketlerinden Destek Almak ............. 132<br />
3.2.2.8 Yöntemlerin Olası Olumsuz Sonuçlarının Yargılar Üzerindeki Etkisi 136<br />
3.2.2.9 Hekimin Şirketlerden Hediye Alması Kavramına İlişkin<br />
Değerlendirmeler.............................................................................................. 137<br />
4. TARTIŞMA ........................................................................................................ 145<br />
4.1 Pazarlama Yöntemleri Üzerine .......................................................................... 145<br />
4.2 Hekimlerin Yargıları ve Gerekçeleri Üzerine.................................................... 149<br />
4.2.1 Katılımcıların Demografik Özellikleri 149<br />
4.2.2 Yargılar ve Gerekçeleri 150<br />
4.2.2.1 “Olan”, “Olması Gereken” ve Araştırmanın Amacı ............................ 150<br />
4.2.2.2 Çıkarımların Çözümlenme Yöntemi.................................................... 151<br />
4.2.2.3 Çözümlemede Temel Alınacak Değerler............................................. 161<br />
a. Herkesin gereksindiği ilacı edinme hakkı vardır.................................. 161<br />
b. Hekim akılcı ilaç seçimi ölçütlerine uygun reçete yazmalıdır............. 162<br />
c. Toplumsal kaynaklar akılcı biçimde harcanmalıdır. ............................ 163<br />
4.2.2.4 Olumsuz Çıkarımların Çözümlenmesi................................................. 163<br />
4.2.2.5 Olumlu Çıkarımların Çözümlenmesi ................................................... 168
v<br />
5. SONUÇ ve ÖNERİLER..................................................................................... 180<br />
5.1 Sonuçlar ............................................................................................................. 180<br />
5.2 Öneriler .............................................................................................................. 181<br />
5.2.1 Eğitim 182<br />
5.2.2 Yöntemlere İlişkin Bilgi Üretme ve Paylaşarak Farkındalık Yaratma 183<br />
5.2.3 Devlet Düzenlemeleri 184<br />
ÖZET....................................................................................................................... 186<br />
SUMMARY ............................................................................................................ 188<br />
KAYNAKLAR ....................................................................................................... 189<br />
EKLER.................................................................................................................... 202<br />
Ek - 1 Beşeri Tıbbi Ürünlerin Tanıtım Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik ............. 202<br />
Ek - 2 Türk Tabipleri Birliği Hekim ve İlaç Tanıtım İlkeleri .................................. 207<br />
Ek - 3 TTB Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu - Temel İlkeler ....................... 209<br />
Ek - 4 Ankara Tabip Odası Etik Komisyonu - Hekim - İlaç Endüstrisi İlişkisinde<br />
Geçerli Olabilecek Etik İlkeler................................................................................. 210<br />
Ek - 5 WHO - Ethical Criteria for Medicinal Drug Promotion................................ 212<br />
Ek - 6 The World Medical Association Statement Concerning The Relationship<br />
Between Physicians and Commercial Enterprises ................................................... 217<br />
Ek - 7 Niceliksel Araştırmada Kullanılan Anket Formu.......................................... 219<br />
ÖZGEÇMİŞ............................................................................................................ 226
vi<br />
ÖNSÖZ<br />
Sağlık çalışanlarıyla şirketlerin ilişkisi her zaman tartışma konusu olmuştur.<br />
Genellikle üç görüş dillendirilir: Kişinin “kendini bilmesi” durumunda bir sorun<br />
yaşanmayacağı, belli ilişkilerin her durumda yasaklanması ve şirketlerle herhangi bir<br />
ilişki kurulmaması. Tezin ana konusunu bu tartışma oluşturuyor. Daha önce yapılmış<br />
araştırmalar, bizim ülkemizdeki hekimlerin de yukarıdaki görüşleri savunduklarını<br />
ortaya koymuştur. Ancak bu görüşlerin, daha doğru bir deyişle yargıların gerekçeleri<br />
araştırılmamıştır. Hekimin mesleğini uygularken ne yapması gerektiğine ilişkin<br />
cümleleri eleştirebilmek için, yargılara dayanak oluşturan gerekçeleri bilmek gerekir.<br />
Aksi taktirde ortak akıl geliştirmek bir yana, tarafların birbirini anlaması bile çok güç<br />
olur. Ortak akıl ancak iyi niyetli iletişim çabalarının söz konusu olduğu ilişkilerde<br />
olasıdır ve kimi düşünürlerin hayal ettiği gibi hiçbir ilişki sıfır/eşitlik noktasından<br />
başlamaz. İlişkiler çeşitli toplumsal koşullarda, tarafların farklı konumlarında,<br />
üstünlük ve zayıflıklarında ve farklı iktidar alanlarında kurulur. Üstelik, taraflar<br />
“gizli gündemli” de olabilir. Yine de, her koşulda, durulacak doğrunun neresi<br />
olduğuna ilişkin savların sağlamlığını göstermek gerekeceğinden, yargılar ve<br />
gerekçelerini değerlendirmek önemlidir. Bu nedenle içinde yaşadığım toplum için,<br />
tıp ahlakı değerleriyle uğraşan bir akademisyen olarak değerli bir çalışma yaptığıma<br />
inanıyorum. Çalışma sonucunda hekim-ilaç şirketi ilişkilerinde hangi çıkarımların<br />
kullanılabileceğini, hangilerinin sağlam olmadıkları için kullanılamayacağını<br />
belirledim. İlaç şirketleriyle kurulan ilişkilerde durulacak doğrunun belirlenmesi için<br />
yol gösterici olacağını umuyorum.<br />
Bu çalışma iki yıllık bir emeğin ürünü. Çok kişiye teşekkür borcum var. Öncelik<br />
kızım, oğlum ve eşimin. Onlardan aldığım zamanı bu çalışmaya dönüştürmeye<br />
uğraştım. Umarım başarılı olmuşumdur; yoksa kaybımız büyük demektir.<br />
Danışmanım Prof. Dr. Berna Arda <strong>tez</strong> çalışmasını yürütebilmem için her zaman bana<br />
destek oldu ve yol gösterdi. Önerileri öğretici ve geliştiriciydi; danışmanlığımı<br />
yaptığı için şanslıyım. Tez izleme kurulunda yer alan Prof. Dr. Yasemin Oğuz ve<br />
Prof. Dr. Erdem Aydın çalışmanın her aşamasında beni yönlendirdiler; katkıları için<br />
içtenlikle teşekkür ederim. Dr. Harun Balcıoğlu anket araştırması için beni<br />
cesaretlendirdi ve araştırmanın biçimlenmesini sağladı; desteği ve katkıları için<br />
kendisine çok teşekkür ediyorum. Türk Tabipleri Birliği’nden Uğur Okman ve Sinan<br />
Solmaz anket araştırmasının yürütülmesini sağladılar ve bitmek bilmeyen sorularımı<br />
sabırla yanıtladılar; harcadıkları emek için minnettarım. Türk Tabipleri Birliği<br />
Başkanı Dr. Füsun Sayek’e, Genel Sekreter Dr. Orhan Odabaşı’na ve Merkez<br />
Konseyi üyelerine teşekkür ediyorum; onların desteği olmadan bu çapta bir araştırma<br />
yürütmem olanaksız olurdu. Son olarak da, katılımcılara teşekkür etmeliyim. İlaç<br />
şirketi çalışanları benimle içtenlikle konuştular ve sırlarını paylaştılar. Hekimler<br />
zaman ayırarak, açık uçlu sorulara kimi zaman bir sayfadan fazla yanıt yazarak,<br />
çalışma için teşekkür ederek, sürekli sonuçları sorarak, en önemlisi de bu konunun ne<br />
kadar önemli, ne kadar güncel, ne kadar sağlığa değen bir konu olduğunu göstererek<br />
beni yüreklendirdiler. Düşüncelerini içtenlikle paylaşan tüm hekimlere teşekkür<br />
ediyorum ve beklentilerini karşılayabilmiş olmayı umuyorum.
vii<br />
KISALTMALAR<br />
ABD Amerika Birleşik Devletleri<br />
CRO Contract Research Organisation<br />
DHB Dünya Hekimler Birliği<br />
DPT Devlet Planlama Teşkilatı<br />
DSÖ Dünya Sağlık Örgütü<br />
İŞT İlaç Şirketi Temsilcisi<br />
KOL Key Opinion Leader<br />
SGS Saygın Görüş Sahibi<br />
TTB Türk Tabipleri Birliği
viii<br />
ŞEKİLLER<br />
Şekil 1.1 ABD’de ilaç harcamalarının yıllara göre dağılımı.................................................... 6<br />
Şekil 1.2 İlaç harcamalarındaki artışın nedenlerine göre dağılımı........................................... 7<br />
Şekil 1.3 1993-2000 yılı için ABD’deki ilaç endüstrisinin kârlılığının diğer endüstrilerle<br />
karşılaştırılması........................................................................................................................ 7<br />
Şekil 1.4 2000 yılı için dünyanın en büyük 500 şirketi içinde ilaç endüstrisinin diğer<br />
endüstrilerle kârlılık bakımından karşılaştırılması................................................................... 8<br />
Şekil 1.5 2000 yılı için ABD’de ilk 11 ilaç şirketinin gelirlerini harcadıkları kalemlerin<br />
karşılaştırılması........................................................................................................................ 8<br />
Şekil 1.6 ABD’de ilaç şirketlerinin tutundurma harcamalarının yıllara göre dağılımı............ 9<br />
Şekil 1.7 2002 yılı için ABD’deki ilaç şirketlerinin tutundurma harcamalarının dağılımı...... 9<br />
Şekil 1.8 2000 yılı için ABD’deki ilaç şirketlerinde çalışanların görevlerine göre dağılımı. 10<br />
Şekil 1.9 İlaç şirketlerinde çalışanların, çalıştıkları bölüme göre dağılımları, 1995-2000 .... 10<br />
Şekil 2.1 Çalışmaya katılım onam formu............................................................................... 47<br />
Şekil 2.2 İlaç şirketi çalışanlarıyla yapılan derinlemesine görüşmelerde kullanılan görüşme<br />
kılavuzu.................................................................................................................................. 48<br />
Şekil 2.3 Hekimlerle yapılan derinlemesine görüşmelerde kullanılan görüşme kılavuzu ..... 49<br />
Şekil 2.4 Anket araştırmasına katılım için çağrı mesajı......................................................... 55<br />
Şekil 2.5 Araştırmaya katılan hekimlerin Türkiye’deki tüm hekimler içindeki yeri ............. 57<br />
Şekil 3.1 Satış temsilcisinin kullandığı bilgi kartı örnekleri.................................................. 63<br />
Şekil 3.2 Temsilcinin kullandığı bilgi kartlarının arka yüzü.................................................. 64<br />
Şekil 3.3 Örnek bir IMS verisi............................................................................................... 78<br />
Şekil 3.4 Örnek bir IMS verisi............................................................................................... 79<br />
Şekil 3.5 Şirket temsilcisine sunulan olanakları gösteren bir gazete ilanı ............................. 81<br />
Şekil 3.6 Katılımcıların çalıştıkları kentlere göre dağılımı.................................................. 105
ix<br />
ÇİZELGELER<br />
Tablo 1.1 Dünyada ilaç satışları, 1998 – 2005..........................................................................2<br />
Tablo 1.2 Dünyada bölgelere göre ilaç satışları, 2005............................................................. 3<br />
Tablo 1.3 Dünyada en çok satan 10 ilaç, 2005 ........................................................................ 3<br />
Tablo 1.4 En çok satan ilaçların yönelik olduğu tedavi grupları, 2005 ................................... 4<br />
Tablo 1.5 Dünyadaki pazar paylarına göre ilaç şirketleri, 2004 .............................................. 5<br />
Tablo 1.6 İlaç ithalat ve ihracatlarına göre ülkelerin dağılımı, 2004 ....................................... 6<br />
Tablo 1.7 İlaç endüstrisinde istihdam, 2003 .......................................................................... 11<br />
Tablo 1.8 Tedavi Gruplarına Göre İlaç Tüketim Oranları - 2005.......................................... 12<br />
Tablo 1.9 Türkiye’de satış rakamlarına göre en çok satan 50 ilaç, 2005............................... 13<br />
Tablo 1.10 Satışları 2005 yılında bir önceki yıla göre %100’ün üzerinde artan ilaçlar......... 14<br />
Tablo 1.11 Türkiye’de kutu sayısına göre en çok satan 50 ilaç, 2005 ................................... 15<br />
Tablo 1.12 İlaç şirketleri için müşterileri nelerin yönlendirdiğine ilişkin örnek tablo .......... 31<br />
Tablo 3.1 Niteliksel araştırmaya katılan hekimlerin hekim-ilaç şirketi ilişkisine ilişkin yargı<br />
ve gerekçeleri......................................................................................................................... 99<br />
Tablo 3.2 Araştırmaya katılanların yaş ve cinsiyete göre dağılımı...................................... 103<br />
Tablo 3.3 Katılımcıların çalıştıkları kentlere göre dağılımı................................................. 104<br />
Tablo 3.4 Katılımcıların çalıştıkları kuruma göre dağılımı ................................................. 106<br />
Tablo 3.5 Bir eğitim kurumunda çalışan katılımcıların ünvana göre dağılımı .................... 106<br />
Tablo 3.6 Katılımcıların uzmanlık alanlarına göre dağılımı................................................ 106<br />
Tablo 3.7 Katılımcıların hekimlik mesleğini yaptıkları süreye göre dağılımı ..................... 107<br />
Tablo 3.8 Katılımcıların “Bilimsel bir toplantıya katılırken kayıt, konaklama, yolculuk gibi<br />
giderlerin karşılanması için ya da bilimsel bir toplantı düzenlemek için ilaç şirketlerinden<br />
maddi destek almak” üzerine yargı ve gerekçeleri .............................................................. 108<br />
Tablo 3.9 Katılımcıların “Şirket temsilcisine zaman ayırmak ve sunumunu dinlemek”<br />
üzerine yargı ve gerekçeleri ................................................................................................. 114<br />
Tablo 3.10 Katılımcıların “Şirket temsilcisinin verdiği hediyeleri kabul etmek” üzerine yargı<br />
ve gerekçeleri....................................................................................................................... 118<br />
Tablo 3.11 Katılımcıların “Temsilcinin verdiği ilaç numunesini almak” üzerine yargı ve<br />
gerekçeleri............................................................................................................................ 122<br />
Tablo 3.12 Katılımcıların “İlaç şirketinin hekimin çalıştığı kuruma demirbaş ya da sarf<br />
malzemesi alması” üzerine yargı ve gerekçeleri.................................................................. 126<br />
Tablo 3.13 Katılımcıların “İlaç şirketinin düzenlediği bir ilaç tanıtım toplantısına veya belli<br />
bir konudaki eğitim programına katılmak” üzerine yargı ve gerekçeleri............................. 129<br />
Tablo 3.14 Katılımcıların “Bilimsel araştırmalar için ilaç şirketlerinden destek almak”<br />
üzerine yargı ve gerekçeleri ................................................................................................. 133<br />
Tablo 3.15 Katılımcıların yeni bilgileri göz önüne alarak yaptıkları değerlendirmeler....... 137<br />
Tablo 3.16 Katılımcıların “Hekimin ilaç şirketi temsilcisinden hediye alması ile aşağıdaki<br />
hediye alma biçimleri arasında benzerlik kurulabilir mi?” sorusuna verdikleri yanıtların<br />
dağılımı ................................................................................................................................ 137
1. GİRİŞ<br />
İlaç şirketlerinin tanıtım ve satış artırmaya yönelik çalışmaları, günümüzde giderek<br />
artan biçimde sağlık çalışanlarının ve kamuoyunun gündemine girmeye başlamıştır.<br />
Yasal çerçevelerde tanımlanan tanıtım çalışmalarının neden olabildiği etik sorunlar<br />
çeşitli çevrelerde ciddi bir tartışma konusudur. Yasal tanıtım çalışmalarının yanı sıra,<br />
saygın bilim adamlarına ilaç propagandası karşılığında ücret ödemek, bilimsel<br />
araştırma sonuçlarını yönlendirmek, hekimlere yazdıkları ilaçlar karşılığında pahalı<br />
hediyeler vermek gibi yasal olmayan uygulamalardan da söz edilmeye başlanmış, bu<br />
pazarlama yöntemlerinin olumsuz etkileri yazında sık yer alır olmuştur. Yasal ve<br />
yasal olmayan pazarlama yöntemlerinin etik sorunlara yol açtığı, hasta-hekim<br />
ilişkisini ve mesleği olumsuz etkilediği ve ayrıca maliyetleri artırdığı ileri<br />
sürülmektedir (Abbasi ve Smith, 2003; Baird, 2003; Burton ve Rowell, 2003;<br />
Charatan, 2001; Davis, 2004; Giannakakis ve Ioannidis, 2000; Gibson et al, 2002;<br />
Kjaergard ve ls-Nielsen, 2002; Koch, 2003; Koşar, 2006; Lenzer, 2004b; Lenzer,<br />
2004a; Liberati ve Magrini, 2003; Marlow, 2004; McGuaran, 2002; Mintzes et al,<br />
2002; Mintzes, 2002; Moynihan, 2003a; Moynihan, 2003c; Moynihan, 2004; Mutlu,<br />
2004; Rao ve Cassia, 2002; Sheldon, 2001; Smith, 2003; Somerset et al, 2001;<br />
Tonks, 2002; TTB, 2002; Wise, 2001; Şemin, 1998; s.:42).<br />
Konunun önemini vurgulayabilmek için, öncelikle ilaç endüstrisinin dünyada ve<br />
ülkemizdeki genel boyutlarını, ilaç şirketlerinin pazarlama çalışmalarını ve bu<br />
çalışmaların etkisini ele almak uygun olacaktır.<br />
1.1 İlaç Endüstrisinin Boyutları<br />
1.1.1 Dünyada İlaç Endüstrisi<br />
İlaç endüstrisi, dünyadaki en büyük şirketler arasında yer alan ve satışları, üretim<br />
etkinlikleri, çalışanları ve bağlı şirketlerinin dağılımı bakımından uluslararası niteliğe<br />
sahip şirketler tarafından kontrol edilmektedir (Busfield, 2004).<br />
IMS Health şirketi, dünya çapında 29,000’den fazla veri kaynağı kullanarak 225,000<br />
bölgede ilaç pazarını izlemektedir. Veri kaynakları ilaç üreticileri, toptancılar,<br />
parekendeciler, eczaneler, posta siparişleri, bakım evleri ve hastanelerdir. Şirket her<br />
yıl verileri biraraya getirmekte ve çoğunluğu ilaç şirketlerinden oluşan müşterileri bu<br />
verileri, pazara ilişkin strateji belirlemek ve alandaki satış elemanlarının etkinliğini<br />
denetlemek için satın almaktadır (IMS, 2006a).<br />
Şirket her yıl, çok kabaca da olsa pazarın boyutlarını belirten rakamları<br />
yayımlamakta ve pazarın görünümünü yorumlamaktadır. Son olarak 2005 yılı<br />
verileri, 21 Mart 2006 tarihinde şirketin web sayfasından duyurulmuştur (IMS,<br />
2006b). Buna göre, 2005 yılında dünyadaki ilaç pazarı, bir önceki yıla göre %7<br />
büyüyerek 602 milyar ABD dolarına ulaşmıştır (Tablo 1.1).
2<br />
Tablo 1.1 Dünyada ilaç satışları, 1998 – 2005<br />
1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005<br />
Toplam dünya pazarı* 298 331 356 390 427 497 559 602<br />
Bir önceki yıla göre büyüme %7 %11 %11 %13 %9 %10 %8 %7<br />
* milyar ABD doları<br />
IMS, büyümedeki bölgesel farklılıklara işaret etmekte ve “parlayan yıldızlar”<br />
arasında ülkemizi de saymaktadır (IMS, 2006b):<br />
“En büyük 10 pazarda büyüme, önceki yılda %7.2 olmasına rağmen, 2005’te<br />
%5.7 olmuştur. Bu pazarlar toplam ilaç pazarının %81’ini oluşturmaktadır.<br />
Ancak Çin, Kore, Meksika, Rusya ve Türkiye, tümü de çift haneli büyüme<br />
rakamlarına ulaşarak dünya ortalamasının üzerine çıkmış ve önümüzdeki<br />
dönemde pazarın nerelere kayacağına işaret etmiştir. ... İlaç üreticileri, iş<br />
performanslarını artırmanın bir aracı olarak, bu pazarların sağlık hizmeti<br />
gereksinimlerini karşılamaya çalışmaktadırlar.<br />
Yeni ürünler<br />
Pazar büyümesinin %40’ı, büyük pazarlara verilen 30 yeni molekül sayesinde<br />
sağlanmıştır. ... 2005 yılında, 2,300’den fazla ürün klinik deneme<br />
aşamasındadır. Bu rakam 2004 yılından %9, son 3 yıldan %31 fazladır. 93<br />
kanser ilacı, 51 kardiyovasküler hastalık ilacı, 37 viral enfeksiyon ilacı ve 28<br />
artrit/ağrı ilacı Faz III ya da onay öncesi evrededir. Geliştirilme aşamasındaki<br />
ilaçların tümünün %27’si yapısal olarak biyolojiktir, ki bu tüm zamanların en<br />
yüksek oranıdır. ... Amgen, Roche/Genentech ve Johnson and Johnson’un<br />
önderliğindeki biyolojik ilaçlar sektörü, 2005’te %17 büyüyerek 52.7 milyar<br />
dolarlık satışa ulaşmıştır.<br />
Bölgesel performans<br />
2005 yılında, toplam ilaç satışlarının %47’sinin gerçekleştiği Kuzey Amerika<br />
%5.2 büyüyerek 265.7 milyar dolara çıkarken, Avrupa biraz daha fazla, %7.1<br />
büyümüş, 169.5 milyar dolara ulaşmıştır (Tablo 1.2). Latin Amerika’daki<br />
satışlar %18.5 ile olağanüstü bir artış göstermiş ve 24 milyar dolara çıkmış,<br />
Japonya dışındaki Asya-Pasifik bölgesi ve Afrika %11 büyüyerek 46.4 milyar<br />
dolar olmuştur. Dünyanın ikinci büyük pazarı olan Japonya, tarihsel olarak<br />
yavaş büyüme hızlarına sahipken, 2005’te %6.8 büyüyerek 60.3 milyar dolara<br />
ulaşmıştır. Bu hız 1991’den beri yakalanan en büyük büyüme hızıdır. Bu<br />
performansın gerisinde anjiyotensin II’ler, antihistaminikler ve kanser<br />
ilaçlarına bağlı artışların rolü olduğu gibi, Alzheimer ve Parkinson gibi<br />
yaşlılığa bağlı hastalık ilaçlarının satışında yaşanan anlamlı derecedeki artış<br />
da etkili olmuştur.<br />
Asya-Pasifik bölgesinin parlak noktasını Çin oluşturmaya devam etmektedir.<br />
Sağlıklı bir ekonomi ile artan tanı ve tedavi hızlarının bileşimi, Çin’i<br />
çokuluslu ilaç şirketleri için son derece çekici hale getirmektedir. Şirketlerin
3<br />
çoğu, pazarın sunduğu uzun dönemli iş fırsatlarını görerek Çin’deki<br />
varlıklarını genişletmektedir. 2005 yılında Çin’deki ilaç satışları %20.4<br />
artarak 11.7 milyar dolara ulaşmıştır ve son üç yıldır %20’nin üzerinde bir<br />
büyüme sağlanmaktadır. IMS, Çin’in 2009’da dünyanın yedinci büyük ilaç<br />
pazarı olacağını öngörmektedir.<br />
Tablo 1.2 Dünyada bölgelere göre ilaç satışları, 2005<br />
2005 satışları<br />
(milyar ABD doları)<br />
Toplam satışlar<br />
içindeki payı (%)<br />
Önceki yıla göre<br />
büyüme (%)<br />
Kuzey Amerika 265.7 47.0 5.2<br />
Avrupa 169.5 30.0 7.1<br />
Japonya 60.3 10.7 6.8<br />
Asya, Afrika ve<br />
46.4 8.2 11.0<br />
Avustralya<br />
Latin Amerika 24.0 4.2 18.5<br />
IMS’ce denetlenen 565.9 100 6.9<br />
toplam*<br />
* Denetlenmemiş pazarlar hariç.<br />
Çok-satan 1 ilaçlar için olumlu görünüm<br />
Çok-satan ilaçların sayısı 2000 yılında 36 iken, 2005 yılında 94’e çıkmıştır.<br />
Bu ilaçlardan altısının patent süresi 2006’da dolacak olmasına rağmen, yeni<br />
ürünlerin pazara çıkması ve pazarda olanların giderek artan satışları, gelecek<br />
beş yıl içinde çok-satan ilaç sayısını artıracaktır.<br />
Tablo 1.3 Dünyada en çok satan 10 ilaç, 2005<br />
2005 satışları<br />
(milyar ABD<br />
doları)<br />
Toplam satışlar<br />
içindeki payı<br />
(%)<br />
Önceki yıla<br />
göre büyüme<br />
(%)<br />
1. Lipitor (atorvastatin) 12.9 2.3 6.4<br />
2. Plavix (clopidogrel) 5.9 1.0 16.0<br />
3. Nexium (esomeprazole) 5.7 1.0 16.7<br />
4. Seretide/Advair<br />
5.6 1.0 19.0<br />
(fluticasone+salmeterol)<br />
5. Zocor (simvastatin) 5.3 0.9 -10.7<br />
6. Norvasc (amlodipine) 5.0 0.9 2.5<br />
7. Zyprexa (olanzapine) 4.7 0.8 -6.8<br />
8. Risperdal (risperidone) 4.0 0.7 12.6<br />
9. Ogastro/Prevacid<br />
4.0 0.7 0.9<br />
(lansoprazole)<br />
10. Effexor (venlafaxine) 3.8 0.7 1.2<br />
Toplam 56.9 10.1 5.5<br />
1 Bir yılda 1 milyar doların üzerinde satan ilaçlar, “blockbuster” olarak adlandırılır. Türkçede karşılığı<br />
yoktur; “çok-satan” deyimi anlamını kısmen vermektedir.
4<br />
Tablo 1.4 En çok satan ilaçların yönelik olduğu tedavi grupları, 2005<br />
2005 satışları<br />
(milyar ABD<br />
doları)<br />
Toplam satışlar<br />
içindeki payı (%)<br />
Önceki yıla<br />
göre büyüme<br />
(%)<br />
1. Kolesterol ve Trigliserit<br />
32.4 5.8 6.8<br />
düşürücüler<br />
2. Sitositatikler 28.5 5.1 18.6<br />
3. Antiülseratifler 26.7 4.8 3.8<br />
4. Antidepresanlar ve<br />
19.8 3.5 -3.9<br />
duygudurum düzenleyiciler<br />
5. Antipsikotikler 16.2 2.9 10.7<br />
6. Anjiyotensin-II inhibitörleri 14.2 2.5 18.1<br />
7. Eritropoietin ürünleri 12.3 2.2 6.3<br />
8. Kalsiyum antagonistleri 11.9 2.1 2.2<br />
9. Anti-epileptikler 11.6 2.1 0.9<br />
10. Oral antidiyabetikler 10.7 1.9 6.9<br />
Toplam 184.3 32.9 7.1<br />
Önümüzdeki dönem<br />
Birçok ilaç üreticisi için 2005 yılı, maliyetleri denetleme, düzenlemelerden<br />
kaynaklanan kayıplar ve güvenlik konularıyla uğraşırken bir geçiş yılını<br />
temsil ediyordu. Yine de, yaşlanan nüfusun artan istemleri ile gereksinimin<br />
çok az karşılandığı alanlardaki başarılı yeniliklerin bileşimi, büyümenin<br />
devamını sağlayacaktır.<br />
Hastaların sağlık harcamaları arttıkça ve sosyal güvenlik kuruluşları sağlık<br />
harcamalarını azaltmaya çalıştıkça, jenerik ilaçlar daha önem kazanacaktır.<br />
Bunun sonucu, markalı ilaçların fiyatlarının düşmesidir. Jenerik ilaçların<br />
satışları, en büyük sekiz pazarda (ABD, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya,<br />
İspanya, Britanya ve Japonya) 55 milyar doları aşmıştır ve önümüzdeki beş<br />
yılda çift haneli büyüme rakamlarına ulaşması beklenmektedir.<br />
IMS, gelecek beş yıl içinde dünya ilaç pazarının yıllık %5-8 büyüyeceğini<br />
öngörmektedir. Asya-Pasifik ve Afrika için bu rakamlar %9-12, Latin<br />
Amerika için %7-10 ve Japonya için %3-6 olacaktır.”<br />
Endüstrinin başka bir boyutu olarak ilaç üreticilerine bakıldığında, pazarın yaklaşık<br />
yarısının ilk 10 şirketin elinde olduğu görülmektedir (Tablo 1.5) (ABPI, 2006). En<br />
büyük yirmi şirketin pazar payı, toplamın üçte ikisine eşittir.
5<br />
Tablo 1.5 Dünyadaki pazar paylarına göre ilaç şirketleri, 2004<br />
Ülke<br />
Satışlar Büyüme* Pazar payı**<br />
(milyon £) %<br />
%<br />
Pfizer ABD 26,364 7.6 9.7<br />
GlaxoSmithKline Britanya 17,055 6.3 6.3<br />
Sanofi Aventis Fransa 14,282 8.6 5.3<br />
Johnson & Johnson ABD 12,834 10.9 4.7<br />
Merck & Co ABD 12,437 6.0 4.6<br />
Novartis İsviçre 11,868 12.4 4.4<br />
Astrazeneca Britanya 11,257 12.5 4.2<br />
Roche İsviçre 9,222 15.7 3.4<br />
Bristol-Myers Squibb ABD 8,110 -0.9 3.0<br />
Wyeth ABD 7,407 11.1 2.7<br />
İlk 10 130,836 12.4 46.1<br />
Abbott ABD 7,387 7.0 2.7<br />
Lilly ABD 6,585 8.2 2.4<br />
Amgen ABD 5,543 27.1 2.1<br />
Takeda Japonya 4,582 10.0 1.7<br />
Boehringer Ingelheim Almanya 4,327 20.0 1.6<br />
Schering-Plough ABD 3,526 -9.9 1.3<br />
Bayer Almanya 3,295 4.2 1.2<br />
Schering AG Almanya 2,567 12.4 1.0<br />
Eisai Japonya 2,517 16.3 0.9<br />
Teva İsrail 2,253 0.4 0.8<br />
İkinci 10 42,582 4.7 15.7<br />
Toplam 173,418 61.8<br />
* ABD doları bazında hesaplanmıştır.<br />
** IMS’ce denetlenen pazarlar için<br />
İlk 10 şirketin 5’inin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli olduğu<br />
görülmektedir. ABD aynı zamanda, ilaç tüketiminde birinci sıradadır ve dünyanın en<br />
büyük ilaç pazarı durumundadır. Bu nedenlerle, ilaç pazarının dünya çapındaki<br />
görünümünü gözden geçirdikten sonra, ABD ilaç endüstrisinin özelliklerini ele<br />
almak uygun olacaktır.<br />
ABD’de ilaç harcamaları 2003 yılında, 163.4 milyar dolara ulaşmıştır (Şekil 1.1).
6<br />
İlaç harcamaları (milyar $)<br />
180<br />
160<br />
140<br />
120<br />
100<br />
80<br />
60<br />
40<br />
20<br />
0<br />
93.4<br />
78.9<br />
69.1<br />
61.1<br />
55.2<br />
50.6<br />
1993<br />
1994<br />
111.1<br />
131.9<br />
154.5<br />
1995<br />
1996<br />
1997<br />
1998<br />
1999<br />
2000<br />
2001<br />
2002<br />
Şekil 1.1 ABD’de ilaç harcamalarının yıllara göre dağılımı (Kaiser Family Foundation,<br />
2006; No Free Lunch, 2006) (2002 yılı verisine ulaşılamamıştır).<br />
Dünyanın en büyük ilaç üreticisi olmasına rağmen, aynı zamanda en büyük ilaç<br />
ithalatçısı olan ABD, özellikle Avrupa Birliği ülkeleri ile olan ticaretinde büyük açık<br />
vermektedir (Tablo 1.6) (ABPI, 2006; European Federation of Pharmaceutical<br />
Industries and Associations, 2006).<br />
Tablo 1.6 İlaç ithalat ve ihracatlarına göre ülkelerin dağılımı, 2004<br />
İhracat<br />
(milyon £)<br />
İthalat<br />
(milyon £)<br />
Fark<br />
(milyon £)<br />
İsviçre 12,052 6,491 5,561<br />
Fransa 12,302 8,012 4,290<br />
Almanya 19,616 15,349 4,267<br />
Britanya 12,354 8,642 3,712<br />
İsveç 4,082 1,503 2,579<br />
Hollanda 6,533 6,094 439<br />
İtalya 6,074 6,690 -616<br />
Avustralya 1,141 2,717 -1,576<br />
İspanya 2,716 4,831 -2,115<br />
Japonya 1,677 3,829 -2,152<br />
Kanada 1,815 4,034 -2,219<br />
ABD 11,989 19,099 -7,109<br />
163.4<br />
ABD’nin ilaç harcamalarındaki artışın nedeni sadece ilaç fiyatlarındaki artış değil,<br />
daha fazla sayıda ilaç reçete edilmesi ve daha pahalı ilaçların seçilmesidir (Şekil 1.2)<br />
2003
7<br />
İlaç<br />
fiyatlarındaki<br />
artış<br />
% 37<br />
Daha fazla<br />
sayıda ilaç<br />
yazılması<br />
% 39<br />
Daha pahalı<br />
ilaçların<br />
yazılması<br />
% 24<br />
Şekil 1.2 İlaç harcamalarındaki artışın nedenlerine göre dağılımı (%) (No Free Lunch, 2006)<br />
İlaç şirketlerinin kâr oranları, diğer şirketlere göre yaklaşık dört kat fazladır ve bu<br />
fark artmaya devam etmektedir (Şekil 1.3). Dünyanın en büyük 500 şirketinin<br />
dikkate alındığı bir incelemede, ilaç şirketlerinin gelire göre, mal varlıklarına göre ve<br />
toplamda diğer şirketlerden çok daha fazla kârlılık elde ettikleri belirlenmiştir (Şekil<br />
1.4).<br />
20<br />
18<br />
16<br />
14<br />
12<br />
%<br />
10<br />
8<br />
6<br />
4<br />
2<br />
0<br />
18.7<br />
1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000<br />
İlaç endüstrisi<br />
Diğer endüstriler<br />
Şekil 1.3 1993-2000 yılı için ABD’deki ilaç endüstrisinin kârlılığının diğer endüstrilerle<br />
karşılaştırılması (%) (No Free Lunch, 2006)<br />
5
8<br />
30%<br />
29<br />
25%<br />
20%<br />
19<br />
18<br />
15.8<br />
%<br />
15%<br />
10%<br />
5%<br />
4.9<br />
3.9<br />
0%<br />
Gelire göre kâr<br />
Mal varlıklarına<br />
göre kâr<br />
Toplama göre kâr<br />
İlaç endüstrisi<br />
Diğer endüstriler<br />
Şekil 1.4 2000 yılı için dünyanın en büyük 500 şirketi içinde ilaç endüstrisinin diğer<br />
endüstrilerle kârlılık bakımından karşılaştırılması (%) (No Free Lunch, 2006)<br />
İlaç şirketlerinin en fazla harcamada bulundukları alan pazarlama ve yönetimdir<br />
(Şekil 1.5)<br />
60%<br />
50%<br />
40%<br />
30%<br />
30<br />
20%<br />
10%<br />
12<br />
17<br />
0%<br />
AR-GE Kâr payları Pazarlama ve<br />
yönetim giderleri<br />
Şekil 1.5 2000 yılı için ABD’de ilk 11 ilaç şirketinin gelirlerini harcadıkları kalemlerin<br />
karşılaştırılması (%)(No Free Lunch, 2006)<br />
İlaç şirketleri pazarlama ve yönetim’e, araştırma ve geliştirme çalışmalarının<br />
yaklaşık 2.5 katı para harcamakta, gelirlerinin yaklaşık üçte birini pazarlama ve<br />
yönetim giderlerine ayırmaktadırlar.<br />
2003 yılında ABD ilaç endüstrisi, tutundurma etkinlikleri için 25.3 milyar dolar<br />
harcamıştır (Şekil 1.6).
9<br />
Tanıtım harcamaları (milyar $)<br />
30<br />
25<br />
20<br />
15<br />
10<br />
5<br />
9<br />
11<br />
12.5<br />
13.9<br />
25.3<br />
0<br />
1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003<br />
Şekil 1.6 ABD’de ilaç şirketlerinin tutundurma harcamalarının yıllara göre dağılımı (%) (No<br />
Free Lunch, 2006; Wazana et al, 2004)<br />
15.7<br />
17.8<br />
Bu harcamanın büyük kısmı, ürünlerin hekimlere tanıtımına ve ücretsiz ilaç<br />
örneklerine ayrılmıştır (Şekil 1.7). Westfall ve ark. tarafından yapılan bir<br />
araştırmada, hekimlerin ve diğer sağlık çalışanlarının %96’sının geçen bir yılda<br />
kişisel ya da ailelerinin kullanımı için ilaç örneği aldıkları ortaya konulmuştur (No<br />
Free Lunch, 2006).<br />
21<br />
Hastanelere<br />
yönelik<br />
harcamalar<br />
%4.1<br />
Dergi<br />
reklamları<br />
%2<br />
Hekimlere<br />
yönelik<br />
harcamalar<br />
%25.3<br />
Ücretsiz<br />
numuneler<br />
%56.1<br />
Topluma<br />
yönelik<br />
reklamlar<br />
%12.5<br />
Şekil 1.7 2002 yılı için ABD’deki ilaç şirketlerinin tutundurma harcamalarının dağılımı<br />
(%) (No Free Lunch, 2006)<br />
İlaç şirketlerinde çalışanların görev dağılımına bakıldığında, birinci sırada %39’la<br />
pazarlama çalışanlarının yer aldığı görülmektedir (Şekil 1.8).
10<br />
Dağıtım ve diğer<br />
çalışanlar<br />
%2<br />
Yönetim<br />
%11<br />
Üretim, kalite<br />
kontrol<br />
%26<br />
Pazarlama %39<br />
AR-GE %22<br />
Şekil 1.8 2000 yılı için ABD’deki ilaç şirketlerinde çalışanların görevlerine göre dağılımı<br />
(%) (No Free Lunch, 2006)<br />
1995-2000 yılları arasında AR-GE çalışanlarının sayısı %2 azalırken, pazarlama<br />
çalışanlarının sayısı %59 artmıştır (Şekil 1.9). 2000 yılında, ABD’deki 83,000 şirket<br />
temsilcisi, hekimlere 60 milyon ziyarette bulunmuştur (No Free Lunch, 2006).<br />
90.000<br />
87,810<br />
80.000<br />
70.000<br />
60.000<br />
50.000<br />
40.000<br />
30.000<br />
20.000<br />
10.000<br />
0<br />
55,348<br />
49,409<br />
48,527<br />
1995 1996 1997 1998 1999 2000<br />
Pazarlama<br />
AR-GE<br />
Şekil 1.9 İlaç şirketlerinde çalışanların, çalıştıkları bölüme göre dağılımları, 1995-2000<br />
(No Free Lunch, 2006)<br />
Topluma yönelik ilaç reklamının yasal olduğu ABD’de 2000 yılında topluma yönelik<br />
reklam harcamaları 2.5 milyar dolara ulaşmıştır. Bunun 468 milyon doları dergi<br />
reklamlarına harcanmıştır. Yine 2000 yılı için, topluma yönelik reklamı yapılan 50<br />
ilacın satışlarındaki artış, aynı yıl için ilaç harcamalarındaki artışın yaklaşık<br />
yarısından sorumludur (%47.8) (No Free Lunch, 2006).<br />
Topluma yönelik reklam harcamalarının %40’ı sadece 10 ilaca yöneliktir. Bunların<br />
içinde Viagra, Prilosec, Claritin, Xanax ve Reductil bulunmaktadır. 2000 yılında<br />
Merck şirketinin sadece Vioxx reklamı için harcadığı miktar, 161 milyon dolardır.<br />
Aynı yılda Pepsi şirketi Pepsi için 125 milyon dolar, Anheuser-Busch şirketi
11<br />
Budweiser için 146 milyon dolar harcamıştır. 2000 yılında tek başına Vioxx<br />
satışlarındaki artış, bütün ilaç harcamalarındaki artışın %5.7’sine karşılık<br />
gelmektedir (No Free Lunch, 2006).<br />
1.1.2 Türkiye’de İlaç Endüstrisi<br />
2004 yılında üretici fiyatlarıyla 8.1 milyar YTL (5.7 milyar dolar) olan ilaç pazarı,<br />
2005 yılında yüzde 10 artarak 8.9 milyar YTL olmuş, YTL’nin dolar karşısında<br />
değer kazanması nedeniyle dolar cinsinden artış yüzde 17 düzeyinde gerçekleşmiş,<br />
6.6 milyar dolara ulaşmıştır (İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası, 2006c).<br />
Türkiye ilaç pazarında, tüm sunuş biçimleriyle (tablet, ampul, şurup v.b.) 5,338 adet<br />
ilaç mevcuttur. Bu ilaçların yüzde 38’ini ithal ilaçlar, yüzde 62’sini Türkiye’de<br />
üretilen ilaçlar oluşturmaktadır. Yerli ilaçların yüzde 71’ini eşdeğer ilaçlar<br />
oluştururken, ithal ilaçların sadece yüzde 32’si eşdeğer, geri kalanı orijinal ilaçlardır<br />
(İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası, 2006c). Yerli üretimin payı kutu bazında %85.4<br />
iken, değer bazında %58.2’de kalmaktadır (Erdoğan, 2006).<br />
Endüstride 2005 yılında, ithalat bir önceki yıla göre yüzde 5 artış göstererek 2.85<br />
milyar dolar, ihracat ise yüzde 14 artarak 282 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir<br />
(İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası, 2006b). Pek çok tedavi grubundan ilaç ithalatı<br />
olmakla beraber ağırlıklı olarak, çok yeni ve yüksek teknoloji gerektiren preparatlar,<br />
bazı aşılar, kan faktörleri, bazı kontrollü salınım sistemine sahip olan ilaçlar, insülin<br />
ve kanser ilaçları ithal edilmektedir (TÜBİTAK, 2003). İhracatın ithalatı karşılama<br />
oranı yıllar içinde gerilemektedir; 1987’de %37 olan bu oran, 2005 yılı için yaklaşık<br />
%10’dur (Erdoğan, 2006).<br />
Türkiye’deki ilaç endüstrisinde yerli veya yabancı sermayeli 300’ün üzerinde şirket<br />
bulunmaktadır. Yabancı sermayeli 52 şirketin 11’i, ülkemizde ilaç üretim tesisine<br />
sahiptir. Sektördeki firmaların tamamına yakını İstanbul ve çevresinde faaliyet<br />
göstermektedir (İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası, 2006d). Türkiye ilaç<br />
endüstrisinde 2003 yılı itibariyle toplam 23,175 kişi çalışmaktadır. İleri teknolojiye<br />
uyum sağlayacak yüksek öğrenim görmüş çalışan istihdamı artmakta ve buna bağlı<br />
teknik bilgi düzeyi yükselmektedir. Endüstride yüksek öğrenimli çalışan oranı yüzde<br />
51.3 düzeyindedir (Tablo 1.7) (İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası, 2006e).<br />
Tablo 1.7 İlaç endüstrisinde istihdam, 2003<br />
Toplam İstihdam 23,175<br />
Yüksek Öğrenimli Personel 11,884<br />
Biyolog 1,113<br />
Kimya Mühendisi 910<br />
Kimyager 853<br />
Eczacı 514<br />
Doktor 374<br />
Diğer 8,120
12<br />
Türkiye’de kişi başına ilaç tüketimi, 92 ABD doları düzeyindedir (İlaç Endüstrisi<br />
İşverenler Sendikası, 2006c). Bu tüketim düzeyi Avrupa Birliği ülkeleri ile<br />
kıyaslandığında düşük görünmektedir (European Federation of Pharmaceutical<br />
Industries and Associations, 2006). Ancak bu rakamın 2002 yılı için 45 ABD doları<br />
olduğu ve üç yıl içinde iki katına çıktığı göz ardı edilmemelidir (Top ve Tarcan,<br />
2006). Ayrıca, Türkiye’deki ilaç tüketiminin toplam sağlık harcamaları içinde sahip<br />
olduğu pay, toplam sağlık harcamalarının %40’ı düzeyindedir ve bu oran OECD<br />
ülkelerinin iki katıdır (Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezi, 2004). Sosyal güvenlik<br />
kurumları toplam sağlık harcamalarının yaklaşık yarısını ilaç ürünleri için<br />
kullanmaktadır (Top ve Tarcan, 2006). Yanı sıra, kişi başına ilaç tüketiminin<br />
Meksika'da 70, Arjantin'de 50, Brezilya'da 40 ABD doları olduğu, ulusal gelire göre<br />
oranlandığında Türkiye’nin kişi başına ilaç tüketiminde dünyada birinci sıraya çıktığı<br />
ileri sürülmektedir (Koşar, 2006). İlaç sektörü 2023 yılında kişi başına tüketimin 160<br />
ABD doları olacağını, Devlet Planlama Teşkilatı ise 250 ABD doları olacağını<br />
öngörmektedir (TÜBİTAK, 2003).<br />
Tedavi gruplarına göre ilaç tüketiminde ilk üç sırayı antibiyotikler, romatizma<br />
ilaçları ve ağrı kesiciler almaktadır (Tablo.1.8) (İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası,<br />
2006c).<br />
Tablo 1.8 Tedavi Gruplarına Göre İlaç Tüketim Oranları - 2005<br />
Tedavi Grupları<br />
Pazar payı %<br />
1995 2005<br />
Antibiyotik 22.9 17.8<br />
Romatizma ilaçları 7.8 12.4<br />
Ağrı kesici ilaçlar 14.5 9.5<br />
Soğuk algınlığı ve öksürük ilaçları 8.0 8.5<br />
Kalp ve damar hastalıkları ilaçları 3.9 7.3<br />
Vitamin, mineral ve kan yapıcı ilaçlar 7.0 6.1<br />
Sindirim sistemi ilaçları 4.7 5.2<br />
Deri hastalıkları ilaçları 3.5 4.9<br />
Kulak, burun, boğaz ve göz ilaçları 4.1 4.3<br />
Hormonlar 4.1 4.0<br />
Sinir sistemi ilaçları 2.5 3.4<br />
Diğer 15.2 16.7<br />
Son 10 yıllık dönemde antibiyotiklerin ve ağrı kesici ilaçların pazar payının azaldığı,<br />
buna karşılık romatizma ilaçları ile kalp ve damar hastalıkları ilaçlarının pazar<br />
paylarında önemli oranda artış olduğu görülmektedir. 2005 yılı için Türkiye’de en<br />
büyük satış rakamlarına ulaşan ilk 50 ilacın markalarına göre sıralanışı, Tablo 1.9’da<br />
görülmektedir (Erdoğan, 2006).
13<br />
Tablo 1.9 Türkiye’de satış rakamlarına göre en çok satan 50 ilaç, 2005<br />
Sıra İlaç adı 2005 cirosu<br />
(YTL)<br />
2004 cirosu<br />
(YTL)<br />
Değişim<br />
(Yüzde)<br />
1 Etol 91,850,097 43,660,754 110.37<br />
2 Seretide 74,962,824 46,184,073 62.31<br />
3 Tebokan 69,702,908 50,454,019 38.15<br />
4 Zyprexa 65,391,212 37,261,017 75.49<br />
5 Amoklavin 63,221,906 53,427,220 18.33<br />
6 Majezik 59,230,365 30,727,896 92.76<br />
7 Lipitor 58,977,119 39,208,011 50.42<br />
8 Glivec 56,350,480 18,026,443 212.60<br />
9 Ator 55,860,804 36,757,766 51.97<br />
10 Panto 54,619,967 29,975,597 82.21<br />
11 Augmentin 53,535,217 44,006,253 21.65<br />
12 Lustral 53,123,421 40,123,555 32.40<br />
13 Muscoril 52,944,265 35,961,642 47.22<br />
14 Co-Diovan 51,629,858 31,855,501 62.08<br />
15 Spiriva 48,081,541 23,645,032 103.35<br />
16 Singulair 46,850,500 27,300,017 71.61<br />
17 Cefaks 46,516,877 24,000,709 93.81<br />
18 Ketek 45,747,170 27,939,235 63.74<br />
19 Klamoks 45,738,637 28,591,605 59.97<br />
20 Lansor 45,554,007 30,597,118 48.88<br />
21 Symbicort 45,334,453 29,675,624 52.77<br />
22 Tarden 44,412,525 21,019,175 111.30<br />
23 Avandia 42,262,870 24,999,160 69.06<br />
24 Enfexia 42,073,111 15,032,459 179.88<br />
25 Beloc 40,925,617 24,823,856 64.86<br />
26 Taxotere 40,547,884 15,723,679 157.88<br />
27 Seroquel 40,265,311 19,923,346 102.10<br />
28 Fosamax 39,698,645 34,944,506 13.60<br />
29 Plavix 39,682,516 40,459,602 - 1.92<br />
30 Nexium 39,283,032 24,075,856 63.16<br />
31 Tavanic 38,664,955 27,805,438 39.06<br />
32 Atacand Plus 36,349,211 16,006,099 127.10<br />
33 Viagra 35,997,701 31,048,890 15.94<br />
34 Croxilex 35,902,810 22,850,410 57.12<br />
35 Pravachol 35,880,381 20,175,681 77.84<br />
36 Hyzaar 34,942,392 26,143,266 33.66<br />
37 Karvezide 34,534,506 27,319,306 26.41<br />
38 Actonel 34,312,825 26,519,693 29.39<br />
39 Foradil 34,287,400 26,215,824 30.79<br />
40 Efexor 33,082,619 21,460,941 54.15<br />
41 Zinnat 32,387,012 28,224,762 14.75<br />
42 Spectracef 32,357,525 5,313,047 509.02
14<br />
Tablo 1.9 Türkiye’de satış rakamlarına göre en çok satan 50 ilaç, 2005 (devam)<br />
Sıra İlaç adı<br />
2005 cirosu<br />
(YTL)<br />
2004 cirosu<br />
(YTL)<br />
Değişim<br />
(%)<br />
43 Pulcet 32,102,816 19,586,384 63.90<br />
44 Cipralex 31,993,315 24,992,597 28.01<br />
45 Gonal F 31,495,613 22,361,112 40.85<br />
46 Combicid 31,472,381 23,073,247 36.40<br />
47 Aksef 31,444,216 22,223,529 41.49<br />
48 Voltaren 31,222,414 26,292,403 18.75<br />
49 Flomax 30,556,306 16,049,510 90.39<br />
50 Diamicron 30,500,002 26,460,404 15.27<br />
Bu tabloya bakıldığında, ilk 10 sıradaki ilacın aşağıdaki endikasyonlara yönelik<br />
olduğu görülmektedir:<br />
1. Non-streoid antienflamatuvar<br />
2. Bronkodilatasyon<br />
3. Serebral performans bozuklukları ve demans<br />
4. Şizofreni<br />
5. Antibiyotik<br />
6. Non-streoid antienflamatuvar<br />
7. Antihiperlipidemik<br />
8. Antineoplastik<br />
9. Antihiperlipidemik<br />
10. Antiülseratif<br />
Aynı tablodaki ilaçların satışları bir önceki yıla göre karşılaştırıldığında, 9 ilacın<br />
%100’ün üzerinde bir artış sağladığı, ilk sırada bulunan ve bir antibiyotik olan ilacın<br />
artış oranının %509 olduğu görülmektedir (Tablo 1.10).<br />
Tablo 1.10 Satışları 2005 yılında bir önceki yıla göre %100’ün üzerinde artan ilaçlar*<br />
Değişime<br />
göre sıra<br />
İlaç adı Endikasyon 2005 cirosu<br />
(YTL)<br />
2004 cirosu<br />
(YTL)<br />
Değişim<br />
(%)<br />
2005<br />
cirosuna<br />
göre sıra<br />
1 Spectracef Antibiyotik 32,357,525 5,313,047 509.02 42<br />
2 Glivec Antineoplastik 56,350,480 18,026,443 212.60 8<br />
3 Enfexia Antibiyotik 42,073,111 15,032,459 179.88 24<br />
4 Taxotere Antineoplastik 40,547,884 15,723,679 157.88 26<br />
5 Atacand Plus Antihipertansif 36,349,211 16,006,099 127.10 32<br />
6 Tarden Antihiperlipidemik 44,412,525 21,019,175 111.30 22<br />
7 Etol NSAID 91,850,097 43,660,754 110.37 1<br />
8 Spiriva Bronkodilatatör 48,081,541 23,645,032 103.35 15<br />
9 Seroquel Antipsikotik 40,265,311 19,923,346 102.10 27<br />
*Tablo 1.9’dan yararlanılarak hazırlanmıştır.
15<br />
Tablo 1.11, Türkiye’de 2005 yılında kutu bazında en çok satan ilk 50 ilacı<br />
göstermektedir (Erdoğan, 2006). Satılan kutu adedine göre sıralamada, ciroya göre<br />
sıralamadan farklı olarak, ilk sıralarda ağrı kesiciler ve antibiyotikler bulunmaktadır.<br />
Tablo 1.11 Türkiye’de kutu sayısına göre en çok satan 50 ilaç, 2005<br />
İlaç adı<br />
Kutu adet Kutu adet Sıra Sıra<br />
(2005) (2004) (2005) (2004)<br />
Aspirin 15,963,570 15,332,493 1 2<br />
Vermidon 13,464,540 15,235,536 2 3<br />
Novalgin 13,092,219 15,723,978 3 1<br />
Iespor 12,029,681 7,640,236 4 7<br />
Coraspin 11,744,084 8,858,982 5 4<br />
Cefamezin 10,237,168 8,068,199 6 5<br />
Sefazol 10,216,730 4,318,576 7 19<br />
Genta 8,971,689 6,956,701 8 8<br />
Calpol 8,541,774 7,030,850 9 6<br />
Majezik 8,023,834 3,723,382 10 26<br />
Beloc 8,008,112 4,103,322 11 23<br />
Muscoril 7,671,101 4,785,711 12 10<br />
Tylol Hot 6,853,033 5,304,323 13 9<br />
Amoklavin 6,609,315 4,405,691 14 14<br />
Dikloron 6,470,597 3,922,267 15 25<br />
Asist 6,333,786 4,009,449 16 22<br />
Iecilline 6,130,081 4,796,382 17 13<br />
Voltaren 5,684,791 4,335,317 18 21<br />
Minoset 5,637,338 4,313,439 19 20<br />
Apranax 5,612,035 5,157,130 20 12<br />
Dolven 5,449,861 3,076,862 21 27<br />
Etol 5,368,929 2,305,829 22 41<br />
Lincocin 5,235,416 5,220,232 23 11<br />
Bepanthene 5,227,832 4,455,598 24 16<br />
Supradyn 4,956,952 4,652,311 25 18<br />
Klamoks 4,923,033 2,570,336 26 44<br />
Augmentin 4,873,057 2,876,209 27 42<br />
Oksamen L 4,805,775 1,382,925 28 49<br />
Xefo 4,611,675 2,821,791 29 35<br />
Cefozin 4,609,518 4,010,959 30 17<br />
Largopen 4,440,070 3,825,397 31 24<br />
Parol 4,437,076 2,812,144 32 43<br />
Otrivine 4,285,497 2,998,748 33 31<br />
Sekrol 4,257,996 2,674,963 34 34<br />
Croxilex 4,251,996 2,268,450 35 47<br />
Aprol 4,250,867 2,847,432 36 39<br />
Ecopirin 4,246,426 3,023,727 37 30<br />
Talcid 4,230,173 3,120,690 38 28<br />
Dicloflam 4,216,338 2,218,263 39 48<br />
Calcium 4,108,315 3,499,201 40 33<br />
Ferrum 4,081,635 2,864,277 41 40<br />
Lansor 3,900,899 2,256,604 42 45<br />
A Ferin 3,876,736 4,278,793 43 15<br />
Gaviscon 3,847,620 1,845,207 44 50<br />
Tebokan 3,819,735 2,513,300 45 46
16<br />
Tablo 1.11 Türkiye’de kutu sayısına göre en çok satan 50 ilaç, 2005 (devam)<br />
İlaç adı<br />
Kutu adet Kutu adet Sıra Sıra<br />
(2005) (2004) (2005) (2004)<br />
Aspirin Plus C 3,815,054 3,372,381 46 29<br />
Minoset Plus 3,799,971 2,755,631 47 37<br />
Alfasid 3,755,183 2,438,916 48 38<br />
Diamicron 3,733,763 2,595,927 49 36<br />
Peditus 3,715,255 2,931,810 50 32<br />
İlaçlar satılan kutu sayısına göre sıralandığında, Türkiye’de en çok satılan 50 ilacın<br />
35’inin ağrı kesici, anti-enflamatuvar ve antibiyotik sınıfında olduğu görülmektedir.<br />
İlk 10 sırada bu sınıftan ilaçlar bulunmakta, ikinci 10’luk grupta 1 antihipertansif<br />
/ritm düzenleyici ve 1 öksürük şurubu bulunmaktadır. Üçüncü 10’luk grupta bu<br />
listeye 1 multivitamin ve 1 dermatolojik ajan eklenmekte, diğer ilaçlar yine ağrı<br />
kesici, anti-enflamatuvar ve antibiyotik sınıfına girmektedir.<br />
1.2 Pazarlama ve Tutundurma<br />
Giriş bölümünde, pazarlamanın temel kavramlarını ve pazarlama bakışını çok kabaca<br />
da olsa anlayabilmek için, pazarlama disiplininin gözüyle ve diliyle yazılmış<br />
kaynaklar kullanılmış ve “Pazarlama ve Tutundurma”, “İlaç Endüstrisinde<br />
Pazarlama”, “İlaç Endüstrisinde Tutundurma” ve “İlaç Endüstrisinde Tutundurma<br />
Araçları” bölümleri oluşturulmuştur. Pazarlama bakışını anlamak, ilaç şirketlerinin<br />
pazarlama yöntemlerini değerlendirirken içgörü sağlayacaktır.<br />
1.2.1 Pazarlama<br />
Pazarlama, ekonomi yazınında çeşitli biçimlerde tanımlanmaktadır (Ekiyor, 2001;<br />
s.:4):<br />
“1. Temelde insanların ihtiyaç ve isteklerini karşılamaya yönelik bir değişim<br />
işlemidir.<br />
2. Bir firmanın ürünlerine olan istemi belirlemek, uyarmak, doyurmak; ürün<br />
ve hizmetleri en etkin bir şekilde hazır bulundurarak istemi karşılamak ve kâr<br />
elde etmek üzere yapılan firma faaliyetlerinin bütünüdür.<br />
3. Amerikan Pazarlama Birliği’ne göre pazarlama; kişisel ve örgütsel<br />
amaçlara ulaşmayı sağlayacak mübadeleleri gerçekleştirmek üzere, fikirlerin,<br />
malların ve hizmetlerin geliştirilmesi, fiyatlandırılması, tutundurulması ve<br />
dağıtılmasına ilişkin planlama ve uygulama sürecidir, şeklinde<br />
tanımlanmıştır.<br />
4. Değişim (mübadele, alış veriş, değiş tokuş) süreci aracılığıyla istek ve<br />
gereksinimleri tatmin etmeye yönelik insan faaliyetleri bütünüdür. Değişim<br />
süreci ise uğraş gerektirir. Satıcılar (imalatçılar, toptancılar, perakendeciler<br />
vb.) alıcıları arayıp bulmak, gereksinimleri belirlemek, uygun ürünler<br />
tasarımlamak, bunları stoklamak, tutundurmasını yapmak, taşımak, müzakere<br />
ve pazarlıkları sürdürmek gibi çeşitli pazarlama faaliyetlerinde bulunmak<br />
durumundadırlar.
17<br />
Kısaca, pazarlama üretilen ürünlerin, verilen hizmetlerin tüketiciye<br />
tutundurma çabalarıyla ulaştırılmasıdır.”<br />
Pazarlamacılara göre pazarlama yönetimi, (R > STP > MM > I > C) formülüyle<br />
simgelenen beş aşamadan oluşmaktadır (Göktaş, 2003; s.:1):<br />
“Pazarlama yönetim süreci etkin bir pazarlama araştırması (Research) ile<br />
başlar ve değişik gereksinimlere sahip alıcılardan, değişik bölümler<br />
(Segmentation) ortaya çıkarır. Şirketin, yalnızca üstün şekilde tatmin edeceği<br />
bölümleri hedeflemesi (Targeting) daha akıllıca olur. Her hedef bölüm için,<br />
şirketin, hedef müşterilerin kendisinin sunmakta olduğu ürünlerin ve<br />
hizmetlerin rakiplerinkilerden ne kadar farklı olduğunu takdir edebilecekleri<br />
şekilde ürün ve hizmet tekliflerini konuşlandırması (Positioning)<br />
gerekecektir. STP şirketin stratejik planlama anlayışını simgeler. Stratejik<br />
planlamadan sonra sıra, şirketin, ürün, fiyat, yer ve promosyon öğelerinin<br />
karışımını içeren taktik pazarlama karışımının (Marketing Mix)<br />
geliştirilmesindedir. Sonra, şirket pazarlama karmasını yürürlüğe koyar<br />
(Implementation). Ve son olarak, şirket, sonuçları değerlendirmek ve STP<br />
stratejisi ile MM taktiklerini gözden geçirip daha iyi bir hale getirmek için<br />
kontrol (Control) önlemlerini devreye sokar.”<br />
1.2.2 Tutundurma<br />
Promosyon, Türkçesiyle “tutundurma”, klasik sınıflamaya göre pazarlamanın<br />
öğelerinden biridir (Göktaş, 2003; s.:52; Latham, 2004):<br />
“1962'de N.H. Bordon tarafından geliştirilmiş olan pazarlama karması, bir<br />
işletmenin hedef aldığı pazarda istediği tepkiyi alabilmek için bir araya<br />
getirdiği kontrol edilebilir pazarlama değişkenleridir. Pazarlama karmasının;<br />
ürün (Product), yer-dağıtım (Place), fiyat (Price), tutundurma (Promosyon)<br />
olmak üzere dört elemandan oluştuğu konusunda görüş birliğine varılmıştır.”<br />
Tutundurma, “pazarlama yönlü iletişim çabaları” biçiminde tanımlanmakta ve<br />
amacının, reklam, kişisel satış, halkla ilişkiler ve satış geliştirme araçlarını kullanarak<br />
müşteriyi ikna etmek, ürüne karşı istek yaratmak ve rakip ürüne ilgi gösterilmesini<br />
engellemek olduğundan söz edilmektedir (Cengiz, 2002; s.:3-11):<br />
“Bir diğer tanıma göre, bir mamul veya hizmetin, bir kurumun, bir kişinin<br />
veya fikrin kamuya olumlu bir biçimde tanıtılıp benimsetilmesine<br />
“tutundurma” denir. Bunun içinde, hedef pazardaki müşterilerin, tanıtılıp<br />
benimsetilecek mamul, hizmet, kurum, kişi, fikir hakkında bilgilendirilmeleri<br />
ve olumlu yanıt vermeye ikna edilmeleri gerekir ki, bu da etkin bir iletişim<br />
sistemi gereksinimini ortaya çıkarır. ...
18<br />
Tutundurma amaçları<br />
Tutundurma çabalarının temel amacı, işletmelerin kendisi veya pazarlama<br />
karması hakkında fiili ve potansiyel alıcılara:<br />
1. Bilgi vermek,<br />
2. İkna etmek,<br />
3. Hatırlatma yapmaktır.<br />
Bu etkinliklerle yapılmak istenen 1. Alıcıların dikkatini çekmek, 2. İlgi<br />
uyandırmak, 3. Arzu yaratmak, 4. Harekete geçirmektir (AIDA Modeli). ...<br />
Tutundurma amaçlarına bakılacak olduğu zaman, işletmelerin mamullerini<br />
hedef pazarlarına duyurmaları gerekmektedir. Mamulden haberi olmayan<br />
tüketicilerin onu talep etmeleri ve kullanmaları daha çok tesadüflere<br />
bırakılmış olmaktadır. Ayrıca yine bunu takip eden safhada, fiili ve potansiyel<br />
tüketicilere mamulün nitelik ve nicelik bakımından özellikleri anlatılmalı ve<br />
tüketiciler mamul konusunda bilgilendirilmelidir. Daha sonra mamulden<br />
haberdar olan tüketicilerin pazardaki ikame mamuller yerine bu mamulü<br />
kullanması için ikna edilmesi gerekmektedir. Bunun içinde mamulün<br />
tüketiciye sağlayacağı yararların ve getireceği avantajların iyice anlatılarak<br />
tüketici üzerinde mamule karşı olumlu bir tutum oluşturulması<br />
gerekmektedir. Son olarak da mamulün tüketiciye sağladığı faydalar,<br />
tüketicinin mamulden sağladığı tatminin sürekli olarak hatırda kalmasını<br />
sağlayacak çabalara girişmek gerekir ki, bu da en az diğerleri kadar önemli ve<br />
yoğun çaba gerektiren bir uğraştır. Bu sayede tüketicilerin rakip mamullere<br />
ilgi göstermesi engellenmiş olur. ... Tutundurma, pazarlamada fiyat dışında<br />
kullanılan rekabet aracıdır.<br />
Tutundurma araçları<br />
Tutundurma karması da denilen tutundurma araçları, reklam, kişisel satış,<br />
satış geliştirme ve halkla ilişkiler faaliyetlerinden oluşmaktadır. İşletmeler,<br />
tutundurma karmasını oluşturan bu araçlar vasıtasıyla genel pazarlama<br />
amaçlarına ulaşmayı hedeflemektedir. Tutundurma araçlarını kısaca şu<br />
şekilde tanımlamak mümkündür:<br />
• Reklam: Belli bir sponsorun sunduğu fikirler, mallar ya da hizmetlerin bir<br />
ödeme karşılığı ve kişisel olmayan bir biçimde kitlelere sunuluşudur.<br />
• Kişisel Satış: Satış yapmak amacı ile bir ya da daha çok olası alıcı ile<br />
söyleşerek, sözlü tanıtım yapmaktır.<br />
• Satış Geliştirme: Bir malın ya da hizmetin alış ya da satışını artırmak için<br />
kısa dönemli fırsatlar yaratmaktır. (Ücretsiz örnek, kupon, vb.)<br />
• Halkla İlişkiler (Tanıtım): Sağlam bir imaj oluşturarak, tatsız söylentileri,<br />
öyküleri ve olayları engelleyerek, şirketin çeşitli kitleleri ile iyi ilişkiler<br />
kurmasıdır.”
19<br />
1.3 İlaç Endüstrisinde Pazarlama<br />
Pazarlamanın temel boyutları ilaç endüstrisi için genel olarak geçerli olmakla<br />
birlikte, ilacın doğasından ve tıp mesleğinden kaynaklanan özellikler nedeniyle bazı<br />
farklılıklar içermektedir (Göktaş, 2003; s.:99-116):<br />
“İlaç şirketleri de diğer şirketlerde olduğu gibi, zorlu pazar koşullarında<br />
mücadele edebilmek için, yeni pazarların bulunması, dizi genişletmelerinin<br />
geliştirilmesi, hedef pazarlamalarda daha fazla odaklanılması, ürün yararlarının<br />
daha iyi anlatılması, pazarlama harcamalarının en uygun şartlarda yapılması<br />
ihtiyacındadır. İlaç endüstrilerinde kullanılan pazarlama stratejileri, diğer<br />
pazarlarda uygulananlara göre oldukça farklılıklar göstermektedir. Bu farklılığın<br />
ana sebeplerinden biri, reçete ile satılan ilaç pazarının geleneksel satın alma karar<br />
sürecinde bir farklılık bulunmasıdır. İlaç şirketleri gibi karmaşık örgütlerde satış<br />
ve satın alma karmaşık bir süreçtir ve anahtar karar vericilerin tanımlanması güç<br />
olabilir. Satış sunumcuları aşağıdaki birkaç sorunun yanıtlanmasına ihtiyaç<br />
duyarlar.<br />
• Ürünü satın almak için gerçek kararı kim verecek?<br />
• Bu kararı kim etkileyecek?<br />
• Ürün veya hizmetin kullanımından kim sorumlu olacak?<br />
• Satış elemanı kiminle ilişkilerini sürdürmeli?<br />
Bu soruların karşılıkları medikal pazarlamada oldukça karmaşık bir durum<br />
yaratmaktadır. ... İlacın reçete edilmesi tarafında doktor dururken, kullanıcı<br />
olarak hasta karşımıza çıkmaktadır. Karar verici olarak doktoru ikna etme uğraşı<br />
içinde olan satış elemanının satış çabası, eczacıların sahip olduğu “muadil ilaç<br />
verebilme yetkisi” ile sekteye uğrayabilecek, ayrıca, yazılan ilacın satın alınması<br />
ekonomik vb. nedenlerle hastanın elinde olacaktır. Karar verici, ilaç alternatifleri<br />
arasından bir sıralama seçen doktorken, ilacı alan ve doktor tarafından yapılan<br />
seçim için ödemeyi yapan hastadır. Böylesi ilişkilerde müşteriyi tanımlamak<br />
zordur. ... Görüldüğü gibi reçete kararında, açık olarak, ilacın son kullanıcısı olan<br />
hasta ve karar için son sorumluluğa sahip olan doktor anahtar ortaklardır. Bu iki<br />
ortağa ek olarak bu kararla ilgili başka ortaklar da vardır. Örneğin; ilaçlarını en<br />
iyi şekilde pazarlamak için çalışan ilaç şirketleri, yazılan reçetelerin mali yükü ile<br />
yüzleşecek olan ilgili kurumlar, sağlıkla ilgili devlet kurumları, sosyal yardım<br />
kurumları, sosyal hasta ve müşteri grupları gibi.<br />
Tüm şirketlerde olduğu gibi, ilaç şirketlerinde de pazarlama departmanının<br />
amacı, şirket tarafından karşılanabilecek müşteri ihtiyaçlarını ve bu ihtiyaçların<br />
nasıl tatmin edilebileceğini değerlendirmektir. Pazarlama başarısı elde edebilmek<br />
için müşteri satın alma kararını etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi önemlidir.<br />
İlaç şirketlerinde pazarlama çalışmaları, başarılı ilaç giriş evresi ve ürün hayatı<br />
için bir anahtar olarak göz önüne alınır. Bir ilaç şirketinin pazarlama departmanı<br />
doktor ve hastaların bir ilaçta ilgilenebileceği özellikler, ilacın nasıl kullanılacağı,<br />
ne gibi avantajlar sunacağı ve rakip ürünler ve tedaviler ile karşılaştırıldığında ne<br />
durumda olduğu gibi özellikleri gözden geçirir. Müşteri ihtiyaçlarını araştırarak<br />
ve yeni ürün fikirleri için müşteri yanıtını değerlendirerek şirketin ürün geliştirme
20<br />
çabalarına yardımcı olabilir. Pazarlama faaliyetlerinde etkili olabilmek için<br />
müşteri ihtiyaçlarına olan yaklaşım şu konularda odaklanmalıdır:<br />
• Hedefleme: Müşteri ve aday müşterilere promosyon geri dönüşünün en<br />
yüksek olacağı yerde tanıtım yapmak,<br />
• Odaklama: Mesajı her müşteri veya adaya, alıcının bilgi ihtiyaçlarına<br />
uygun seçilmiş bir odak ile dağıtmak,<br />
• Taktik uygulama: Bireysel seviyede optimal bir medya karması<br />
geliştirmek,<br />
• Toplam müşteri tatmini<br />
Doğru mesajın iletilmesi, müşteri davranışını etkileyen bileşenlerden sadece<br />
birisidir. Günümüzde ilaç şirketleri ilaç keşif, klinik testler, tıbbi eğitim, ürün<br />
pazarlama, satış ve pazarlama gruplarından gelen bilgi akışı ile bağlantı<br />
kurmalıdırlar. Bunu yapmak için de ilaç pazarlama operasyonlarını veri yönetimi<br />
yolu ile birleştirmelidirler. Her kanaldan gelen bilgi akışını koordine etmek<br />
anahtar konumdadır. Önemli bir sağlık olayı çevresinde birkaç promosyonel<br />
çabayı birleştirerek, pazarlamacılar ve halkla ilişkiler uzmanları, bölgesel satış<br />
çevresini şirketin tıbbi mümessilleri için zenginleştirebilirler. Önümüzdeki bilgi<br />
çağında ilaç pazarlamacılarına kazançlarını ve satışları artırmak için yeni bir<br />
formül sağlayan bir yönetim sistemi “stratejik dalga”dır. Stratejik bir dalga<br />
tasarımı şu basamakları içerir:<br />
Veri çevresinin değerlendirilmesi: Pazarlamacılar işe karmaşıklığı çözen<br />
araştırmalar ile başlamalı, veri çevresini yeniden kurmalıdırlar. Bu safhada<br />
edinilen bilgiler pazarlamacılar için reçete yazma davranışını etkilemek ve taktik<br />
ayarlamaları çabuk yapmak için kapılar açar. Şirketler modellerini aşağıdaki<br />
hallerde aramalıdırlar:<br />
• Müşterinin ilgisini çekmek için rekabet eden marka ismi içeriğinin<br />
yoğunluğu ve yönetiminde,<br />
• Pazardaki veri oluşturan örgütlerin faaliyetlerinde,<br />
• Yüksek bütünleştiricilik değerleri ile sağlık olaylarında,<br />
• Potansiyel ölçüm temalarında.<br />
Planlama ve uygulama: Pazarlamacılar, reklam ve promosyon, tıbbi eğitim,<br />
halkla ilişkiler planları gibi kanallar arasındaki bilgi akışını organize etmeli ve<br />
senkronizasyonlarını sağlamalıdırlar. Bu fonksiyonel grupların planlamalarının<br />
koordine edilmesi her pazarlama kanalı üzerinde güçlü bir sinerjik etki yaratır.<br />
Performans ölçümlerinin geliştirilmesi: Şirketler; her pazarlama kanalı için<br />
hedefleri tespit etmek, onları duruma göre ayarlamak, nasıl çalıştıklarını teşhis<br />
etmek ve her kanalın ilişkisi ve kazanca katkılanm belirlemek için kalitatif, ön<br />
yargılı olmayan ölçüm yöntemlerine ihtiyaç duyarlar. Endüstri ortalaması ile<br />
karşılaştırılan teknik karma dinamikleri için örnekler aşağıdakiler olabilir:
21<br />
• Toplantı devam oranları<br />
• Doğrudan posta yanıt oranları,<br />
• Sunum için izin verilen zaman uzunluğu,<br />
• Bağlantı oranları,<br />
• Web sitesi ziyaretleri,<br />
Marka ve kategori dinamikleri için ise örnekler şunlar olabilir:<br />
• Marka / kategori oranları için itaat oranları,<br />
• Marka / kategori oranları için reçete etme oranları,<br />
• Marka / kategori oranları için yeniden reçete etme oranları,<br />
• Tavır siklusu (ilgiden eyleme)<br />
İlaç pazarlaması için önerilen stratejiler aşağıdaki şekilde özetlenebilir:<br />
• Tüm önemli hedef gruplara pazarlama yapın. Birçok durumda tek soru,<br />
kesinlikle, varolan kaynakların hangi pay oranları ile bölüneceği<br />
olmalıdır,<br />
• Web siteleri inşaa edin. İnsanlara temel bilgileri sağlamak için motive<br />
edici faktörleri sunun. Güçlü bir politikaya sahip olun ve hayata geçirin,<br />
• Müşteriler ve sağlık profesyonelleri için farklı bölümlere sahip olun,<br />
• Doğrudan posta ve telefon pazarlamacılığını deneyin ve uygulayın,<br />
• Genellikle ulaşılmak istenenler çok meşguldürler ve sıklıkla telefon<br />
görüşmelerini reddederler, önlerinde posta yığınları yükselir. Fakat,<br />
özellikle güçlü olarak sunulmuş iyi bir teklif için ulaşılmaz değildirler.<br />
Posta ve telefonun her ikisini birden kullanın.<br />
Pazarlama planlaması<br />
İlaç şirketlerinde bir ürün müdürünün hazırlaması gereken altı tip pazarlama<br />
planının varlığından söz edilmektedir:<br />
• Marka pazarlama planları: Şirketlerin marka pazarlama planları<br />
geliştirmeleri gerekir. Örneğin bir ilaç şirketinin kalp ilaçları grubunun<br />
yöneticileri, her yıl bir stratejik ve yıllık pazarlama planı hazırlar.<br />
• Ürün kategorisi pazarlama planları: Kalp ilaçları grubu yöneticileri, ayrı ayrı<br />
kendi marka pazarlama planlarını yapmadan önce, kalp ilaçları kategori<br />
yöneticileri bu ayrı ayrı pazarlama planları için itici güç olacak bazı<br />
varsayımlar, geleceğe yönelik tahminler ve hedefler saptarlar. Marka planları<br />
hazırlandıktan ve kabul edildikten sonra, bunlar bir arada toplanarak, toplam<br />
ürün kategori planını oluştururlar.<br />
• Yeni ürün planları: Yeni ürünlerin ve markaların her biri için, ayrıntılı bir<br />
geliştirme ve piyasaya çıkış planı gereklidir. Ürün kavramının tanımlanması,<br />
geliştirilmesi ve daha sonra çıkacak prototiplerle denenmesi gerekir. Piyasaya<br />
çıkış aşamasında, çok ayrıntılı bir dizi faaliyet gerekecektir.
22<br />
• Pazar kesim planları: Eğer ürün ya da marka farklı pazar kesimlerine<br />
satılıyorsa, bu durumda her bir kesim için ayrı bir plan gerekecektir. Kalp<br />
ilaçları grubu yöneticileri kardiyologlara, endokrin ilaçları grubu yöneticileri<br />
de endokrinologlara yönelik ürün ve hizmetlerin planlamasını yaparlar.<br />
• Coğrafî pazar planları: Pazarlama planları, her bir ülke, bölge, şehir ve hatta<br />
mahalle için yapılır.<br />
• Müşteri planları: Ulusal hesap yöneticileri değerli müşterilerin her biri için<br />
ayrı plan hazırlarlar.<br />
Hedef pazarlama<br />
Gerçekçi hedeflerin ortaya koyulmasından sonraki aşama, hedef pazarların<br />
tanımlanması ve sonrasında her birine ürün farklılaştırmasının uygulanmasıdır.<br />
İlaç şirketleri, genellikle, bölümlemeyi, hedef kullanıcıların davranışları ve karar<br />
verme süreçlerini temel alarak yaparlar. Sözgelimi bir diyabet ilacının hedef<br />
pazarını endokrinoglar oluşturabilir. Burada ürün müdürünün kendisine sorması<br />
gereken soru, hedef pazarın niçin ilacı yazması gerektiğidir. İlacı rakiplerinden<br />
farklılaştıran nitelikler nelerdir. Ürün müdürlerinin ihtiyacı olan bilgi,<br />
endokrinologların ilacı rakipleri yerine neden kendilerinden almaları gerektiğidir.<br />
Burada farklılaştırma değişkenleri fiyat, değer, marka ve etkililik, güvenlik ve<br />
tolerans gibi temel özellikler olabilir. İlaç şirketleri, kendilerini rakiplerinden<br />
farklılaştıracak yolları çok dikkatli seçmelidirler. Farklılık önemli sayıda satın<br />
alıcı için yüksek bir değer faydası doğurmalı, rakipler tarafından sunulmayan bir<br />
şey olmalı ya da işletme tarafından daha karakteristik bir yolla sunulmalı, aynı<br />
faydayı veren diğer yollardan üstün olmalı, satın alıcılar için, ifade edilebilir ve<br />
görünür olmalı, rakipler tarafından kolayca kopya edilememeli, satın alıcıların<br />
bütçesine uygun olmalı ve işletme değişikliği kazançlı bulmalıdır. Ancak her<br />
başarılı farklılaştırma, taklitçilere de davetiye çıkaracaktır. Taklitçiler, ürünün<br />
çeşitlerini, hem de çoğu zaman daha düşük fiyatla çıkardıkları zaman, bu yeniliği<br />
ilk yapan üzerinde bir baskı oluşturacaktır. Bu durumda yenilikçinin üç seçeneği<br />
vardır; pazar payını korumak için fiyatı düşürmek ve daha az kâr etmeyi<br />
kabullenmek, fiyatını muhafaza etmek ve bir miktar pazar payı ve kâr<br />
kaybetmek, ürünü farklılaştırmak için yeni bir dayanak bulmak ve mevcut fiyatı<br />
muhafaza etmek. Bu üç seçenek içinde, üçüncüsü kârları uzun vadeli maksimize<br />
etmek için en umut verici olandır. Bu, şirketin, o andaki üstünlüğüne<br />
güvenemeyeceğinin bilincinde olmasını gerektirir. Sürekli olarak, bir sonraki<br />
üstünlük dayanağının arayışında olmalıdır. Aşırı rekabetçi bir pazarda “uzun<br />
vadeli olabilecek ve devamlı sürdürülebilecek bir üstünlük bulma” umudu,<br />
sadece bir hayalden ibarettir.<br />
Hedef pazarların tanımlanmasında kadın-erkek, yaşlı-genç, sigortalı-sigortasız<br />
gibi demografik özellikler de temel alınabilir. Fakat ürün müdürleri<br />
farklılaştırmayı daha etkin uygulayabilmek için basit demografik özelliklerin<br />
ötesinde etnik özellikler, kullanım oranı ve modelleri, marka sadakati gibi daha<br />
etkili temellere ulaşmalıdır. Günümüzde önemli bölümleme kriterleri haline<br />
gelenlerden biri de hayat tarzıdır. ...
23<br />
Tüm bu bölümleme değişkenleri dışında, ürün müdürü, fayda bölümlemesi,<br />
ağırlıklı kullanıcılar ve marka sadakati gibi demografik olmayan diğer güçlü<br />
bölümleme temellerini de öğrenmelidir. Fayda bölümlemesi farklı hedef pazar<br />
gruplarının aradığı özel faydalar için ortaya çıkar. New Jersey’deki “fıtık<br />
merkezi” örnek olabilir. Fıtık cerrahisi ABD’de oldukça yaygın olarak<br />
gerçekleştirilen bir cerrahi işlemdir ve fıtık merkezi bu operasyonu ülkedeki en<br />
düşük fiyata yapar. Bu, kendilerini nasıl pazarladıklarını göstermektedir.<br />
Pazarlama karması<br />
Pazarlama uzmanları geçmiş yıllarda satış üzerindeki vurgudan ziyade pazarlama<br />
üzerindeki vurgunun sürdürülmesinin önemini anlamaya başlamışlardır. Klasik<br />
pazarlama modeli, sıklıkla pazarlamanın 4P’si olarak sunulur. Pazarlamanın<br />
birinci P’si “ürün”dür. Ürünün başarı ihtimali bir şirket hedef pazarını<br />
tanımladığında ve pazarın ihtiyaçlarını yeni bir ürünü pazara sunmadan önce<br />
değerlendirdiğinde artmaktadır. Bu şekilde pazarlama departmanı ürün geliştirme<br />
süreci ile daha erken safhalarda ilgili hale gelmektedir. İlaç sektöründe ise<br />
karmanın belki de en önemli öğesini ürün oluşturmaktadır. Bir ürün olarak ilaç<br />
üretiminden satışına kadar birçok faktörü karşılamalı, güvenilir, gerek üretim<br />
safhaları gerekse üretim teknikleri açısından koşullara uygun üretilmiş, kaliteli ve<br />
tam olmalıdır. Günümüzde birçok firma tarafından muadil olarak ilaç<br />
üretilmektedir. Üretilen bu ilaçların orijinal moleküle biyoeşdeğer olduklarını<br />
kanıtlamaları güvenilir olmak yönünden ilk şarttır. Yukarıda sayılan özellikleri<br />
içermeyen bir ürünün pazara sunumu halk sağlığına zarar verebileceği gibi<br />
pazarlamacılarını da zor duruma düşürecektir.<br />
Pazarlamanın ikinci P’si satıcı ve satın alıcı arasındaki ilişkinin anlamını ifade<br />
eden “yer”dir. Yer dağıtım alanında da ifade edilebilir ve bir ürünün müşterinin<br />
istediği yer ve zamanda bulunabilmesi yüzünden önemlidir. Farmakolojik ürün<br />
pazarlamacıları birçok durumda, müşterileri ürünün son kullanıcıları olan<br />
hastalardan ziyade doktorlar ve eczacılar olduğundan dolayı alışılmadık bir<br />
pozisyondadırlar.<br />
Pazarlamanın üçüncü P’si olan fiyat, pazarlama departmanının birkaç faktörü<br />
analiz etmesini gerektirir.<br />
• İlaç şirketi bir ürünün pazara sunulması ile birleşen araştırma geliştirme<br />
maliyetlerini karşılayabilmelidir,<br />
• Fiyat duyarlılığı doktor ve eczacıların hangi fiyatı almaya gönüllü olacağının<br />
tespit etmek için göz önünde bulundurulması gereken bir diğer faktördür.<br />
Dördüncü P satış şansını arttırmak için tasarımlanan bir faaliyet olan<br />
“promosyon”dur.
24<br />
Yaşam Devri analizi<br />
Farmakolojik ürünlerin hayat devreleri endüstriyel, hizmet ve müşteri ürünleri ile<br />
karşılaştırıldığında nispeten kısadır. Ömürleri on yıllar yerine yıllar ile ölçülür.<br />
Ürün müdürleri yaşam evrelerinin her basamağındaki farklı pazar bölümlerini<br />
göz önüne almalıdırlar. 4P ürünün yaşamı boyunca değişecektir. Fiyatın yüksek<br />
başlayıp, rekabet ilerledikçe aşağı doğru hareketi muhtemeldir. Reklam,<br />
kurumsal ve markasız olarak başlayıp büyüme gerçekleştikçe marka kimliği ve<br />
özelliklerini içeren bir hale dönüşecektir. Diğer ürünler gibi farmakolojik<br />
ürünlerin de beş safhadan ibaret olan bir yaşam devrine sahip oldukları<br />
söylenebilir:<br />
Giriş: Pazarlama koordine edilmeli ve ayrıntılı bir pazarlama kampanyası<br />
başlatılmalıdır. Tüm doktor, eczane ve ilgili kişilere yeni çıkarılan ilacın tanıtımı<br />
yapılmalı, en uzak noktadaki kişilerin bile ilaçtan haberdar olması sağlanmalıdır.<br />
Bu aşamada ürüne ilişkin yapılacak pek fazla bir şey yoktur. Ancak şirketler<br />
doktor ve hastalardan gelecek şikayetlere karşı duyarlı olmalıdır. Bu dönemde<br />
satışlar, yavaş artan bir seyir izlediğinden ve işletmeye sınırlı kâr getirdiğinden,<br />
tüm çabalar, bu dönemin süresini kısaltmaya ve ürünü ikinci döneme geçirmeye<br />
yöneliktir.<br />
Büyüme: Doktor ve eczacılar ürün değeri için güven göstermeye başlarlar, ilacın<br />
reçetelenmesi, satışı ve rekabet artar. Rakiplerin girmesi ve pay için savaşması<br />
nedeniyle, bu evre esnasında pazar çalkantılıdır.<br />
Olgunluk: Rekabet en üst noktasına ulaşır; pazar payı kapmayı ümit eden tüm<br />
şirketler pazara girmiştir. Doktorlar ürünü mümkün olan tüm endikasyonlar için<br />
kullanmış ve bir çoğu değerli bir tedavi kaynağı olduğunu düşünmüştür. Birçok<br />
potansiyel müşteriye ulaşıldığı için de satışlar yavaş olarak büyür. Olgunluk<br />
döneminde işletmeler, başlıca iki stratejiden birini izleyebilir. Birincisi savunma<br />
stratejisidir ve amacı, rakiplere karşı pazar payının korunmasıdır. İşletme<br />
genellikle üretim maliyetlerini düşürmeye ve zayıf olan ürünleri karmadan<br />
çıkarmaya çalışır. Ambalajların geliştirilmesi ya da reklam mesajlarının<br />
değiştirilmesi gibi pazarlama karmasında bazı değişiklikler yapabilir.<br />
Tüketicilerden çok aracılara yöneltilir. Bu dönemde işletmelerin izleyebileceği<br />
ikinci strateji, yeni pazarlar bulma, yeni pazar bölümlerine girme, yeni kullanım<br />
alanları yaratma ya da daha fazla kullanılmasını sağlama gibi hücuma yönelik<br />
stratejilerdir.<br />
Düşüş: Bu safhada ürün promosyonları azaltılır veya devam ettirilmez. Yeni ve<br />
daha etkili ilaçların geliştirilmesi nedeni ile iletişim çabalarında ya çekirdek<br />
kullanıcı doktorlar amaçlanır ya da hep beraber pazar terk edilir. En uygun düşüş<br />
stratejisi, endüstrinin nisbi çekiciliği ve işletmenin o endüstrideki rekabetsel<br />
gücüne bağlıdır. Örneğin çekici olmayan bir endüstride rekabetsel güce sahip<br />
işletme yatırımını küçültmeyi, çekici bir endüstrideki rekabetsel güce sahip bir<br />
işletme ise yatırımını güçlendirmeyi göz önüne almalıdır.
25<br />
Yaşam devri analizine örnek olarak Brown şirketinin antihipertansif ajanı Syslow<br />
verilebilir. Syslow’un pazara sunumu için pazarlama departmanı ayrıntılı bir plan<br />
geliştirmişti. Tüm satış elemanları yeni ilaç için ayrıntılı eğitime tabi tutulmuş,<br />
doktorlara örnekler dağıtılmış, yoğun bir reklam kampanyası uygulanmış ve<br />
konferans ve toplantılarda Syslow hakkında müşterek sunumlar yapılmıştı.<br />
Başlangıçta Syslow kardiyologlar tarafından benimsendi. Bir yıllık yavaş bir<br />
büyümenin ardından geniş bir doktor grubu Syslow’un rakiplerine karşı<br />
avantajlarını görmeye başladı ve reçeteler belirgin bir şekilde arttı. Bu artış ile<br />
birlikte diğer ilaç şirketleri benzer mekanizma ve güvenlik profilindeki yeni<br />
ürünleri pazara sürmeye başladı. Buna karşılık pazarlama departmanı Syslow’un<br />
rakipleri karşısındaki üstünlüklerini göstermek için yeni bir reklam kampanyası<br />
tasarladı. Birkaç yıl sonra bu tip antihipertansif ilaçlar pazarında dört ürün vardı<br />
ve Syslow marka lideri olarak kalmıştı. Syslow’un patent süresi 7 yıl sonra sona<br />
erdi ve jenerik ürünler pazara girmeye başladı, satışlar düştü. Ancak Brown ilaç<br />
araştırmacıları 10 yıldan beri Agadrop’u geliştirmekteydiler ve bu ilaç artık<br />
pazara sunulmaya hazırdı. Syslow’un ürün müdürü Agadrop takımına transfer<br />
edildi. Syslow artık aktif olarak pazarlanmıyordu ve pazar payı Agadrop’un<br />
satışlarındaki artışlar ile karşılanmak üzere düşüşteydi. Bu örneğe bakarak,<br />
başarılı bir ilaç şirketinin bir ürün gerilemekteyken diğer birinin büyümesini<br />
sağlayabilmek için farklı seviyelerde ürün çeşitlerine sahip olması gerektiğini<br />
söyleyebiliriz. Ürün müdürleri ise ilaçlarının içinde bulunduğu safhayı bilmeli ve<br />
bir sonraki safhaya ne zaman geçeceğini tahmin etmelidirler. Bu şekilde<br />
stratejiler, taktikler ve bölümler duruma uygun olarak belirlenebilir.<br />
Markalama<br />
Marka pazarlamanın kalbi ve ruhudur. Kimi reklamcılar markalamayı reklamın<br />
etkinlik, güvenlik, elverişlilik, dozaj, tolerans ve maliyet gibi özelliklerinin<br />
altında sıralamaktadır. Fakat bu ölçülebilir özellikler er geç rakipler tarafından<br />
taklit edilebilir. Güven ve değer gibi fiziksel olmayan değişkenler ise daha zor<br />
konumlandırılır, ancak bir ürünün diğerinden farklılaştırılmasında çok daha etkin<br />
olabilir. İlaç şirketlerinde de yüksek marka varlığı aşağıda yer alan rekabetsel<br />
avantajları sağlayabilir.<br />
• İşletme yüksek seviyede marka farkındalığı ve sadakati nedeniyle pazarlama<br />
maliyetlerini azaltacaktır,<br />
• Hastalar eczacılardan, eczacılar da depolardan markasını bildikleri ilacı<br />
getirmelerini bekledikleri için, işletme, bunlarla olan pazarlıkta daha fazla<br />
ticari avantaj elde edecektir,<br />
• Marka daha fazla kalite algılamasına sahip olduğu için, işletme, rakiplerinden<br />
daha yüksek bir fiyat uygulayabilir,<br />
• Marka ismi yüksek kredibilite taşıdığı için, işletme, marka genişletmelerini<br />
daha kolayca başlatabilir,<br />
• Marka işletmeye şiddetli fiyat rekabeti karşısında bir miktar savunma sunar.<br />
İlaç markalamasında güven yaşamsaldır ve ilaç markalaması ilacın etkililikleri<br />
temel alınarak yapılmalıdır. Belki de ilaç markalaması hakkında başlangıç<br />
noktası, ilaçlar için varolan molekül ismi ve marka ismi ayrımı gerçeğidir.
26<br />
Molekül ismi, geliştirme süreci boyunca gündemdedir, marka ismi sonra gelir.<br />
Bir molekül değişik şirketler tarafından değişik ticari markalar altında piyasaya<br />
sunulabilir. Bunlar muadil ilaçlardır. Molekül isimlerini öğrenerek yetişen ve<br />
mezun olan tıp fakültesi öğrencilerine yönelik aktivasyonlar, mezuniyetten<br />
sonra başlayacak, doktorluk yaşamlarında ilacın ticari adının yerleştirilmesi<br />
açısından önemlidir. İlaç endüstrisindeki pazarlamacılar, aynı markalama<br />
ve pazarlama tekniklerini kullanmalarına rağmen, diğer endüstrilerde<br />
örnekleri olduğu gibi kısa, akılda kalıcı markalar oluşturmakta<br />
zorlanmaktadırlar. Sağlık arenasının doğası markaların akılda kalıcı olmasının<br />
önündeki temel baskılayıcıdır. Bu aşamada şirketlerin tercihi ya jenerik ismi ya<br />
da orijinal molekül ismini çağrıştıran isimler seçilmesidir (Parasetamol ihtiva<br />
eden ilaçların “ol” son eki ile bitmesi gibi). Bu seçim doktorun reçete yazma<br />
eylemi sırasında ilacı hatırlamasını kolaylaştıracak ve dolayısıyla da ilacın<br />
reçetelenmesini artıracaktır. İlaç pazarlamacılarının esas ve değişmez<br />
sıkıntılarından bir diğeri de, ilaçların patent korumalarını kaybetmeden ve<br />
markalanmamış, düşük maliyetteki jenerik ürünlere rekabet izni verilmeden önce<br />
kısa bir zaman periyoduna sahip olmalarıdır. ...<br />
Marka oluşturmak ve geliştirmek, marka imajı oluşturma ve geliştirmenin çok<br />
ötesinde bir çabadır. Müşterinin markayla temas ettiği her noktanın yönetilmesini<br />
gerektirir. Şirketin tüm çalışanları, dağıtımcıları ve bayileri marka deneyimini<br />
etkileyebilecekleri için, markanın başarması gereken, markayla olan tüm<br />
temasların kalitesinin yönetilmesidir. Tüm bu şartlar yüzünden ürün müdürleri,<br />
marka farkındalığı, marka bilgisi, marka tercihi, marka sadakati ve bunların<br />
finansal etkileri hakkında bilgilendirilmelidir.”<br />
1.4 İlaç Endüstrisinde Tutundurma<br />
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) tanımına göre ilaç endüstrisinde tutundurma,<br />
“etkisi ilaçların reçetelenme, temin edilme, satın alınma ve/veya kullanımını artırmak<br />
olan tüm bilgilendirici ve ikna etmeye yönelik etkinlikler”dir. (WHO, 1985).<br />
Ülkemizde geçerli olan ve ilaç endüstrisi için tutundurma çalışmalarının çerçevesini<br />
çizen 2003 tarihli “Beşeri Tıbbi Ürünlerin Tanıtım Faaliyetleri Hakkında<br />
Yönetmelik”te, tutundurma yerine “tanıtım” kavramı kullanılarak benzer bir tanım<br />
yapmaktadır (Sağlık Bakanlığı, 2003):<br />
“Beşeri tıbbi ürünün ruhsat ya da izin sahipleri tarafından ürünün teminini,<br />
satışını, reçetelenmesini ve kullanımını artırmak için gerçekleştirilen bütün<br />
hatırlatma, bilgi verme faaliyetlerini; bu çerçevede firma tıbbi satış<br />
temsilcilerinin etkinliklerini, görsel/ işitsel basına, tıbbi ve mesleki dergilere<br />
verilen ilanları, doğrudan postalama yoluyla veya internet ortamında yapılan<br />
duyuruları, film, slayt, elektronik medya gibi görsel/ işitsel malzemenin<br />
kullanımını, bilimsel ve eğitsel toplantıları, gerçekleştirilen sergileme ve benzeri<br />
etkinlikler ile bedelsiz numune, hatırlatıcı tanıtım ve basılı tanıtım malzemesi<br />
kullanmak suretiyle yapılan faaliyetleri, ... ifade eder.”
27<br />
Yönetmelik’te tanıtım etkinliklerinin kapsamı aşağıdaki gibi tanımlanmıştır:<br />
“Beşeri tıbbi ürünlerin tanıtım faaliyetleri özellikle;<br />
a) Reçetesiz satılan beşeri tıbbi ürünlerin topluma tanıtımını,<br />
b) Reçete ile satılan beşeri tıbbi ürünlerin sağlık mesleği mensuplarına<br />
tanıtımını,<br />
c) Tıbbi satış temsilcilerinin hekim ve diş hekimine yaptıkları ziyaretleri,<br />
d) Numunelerin dağıtımını,<br />
e) Sağlık mesleği mensuplarının katıldığı promosyon toplantılarının<br />
sponsorluğunu,<br />
f) Sağlık mesleği mensuplarının katıldığı bilimsel kongrelerin sponsorluğu ve<br />
özellikle söz konusu kişilerin bu kongrelerle ilgili seyahat ve konaklama<br />
masraflarının ödenmesini kapsar.”<br />
Son maddeden, sağlık çalışanı olan herkesin bilimsel kongrelere katılım için ulaşım<br />
ve konaklama giderlenrinin karşılanabileceği anlamı çıkabiliyorsa da, Yönetmelik’in<br />
“Bilimsel ve Eğitsel Toplantılar” başlıklı bölümünde yer alan “Ruhsat sahipleri,<br />
bilimsel kongrelerde bildiri, yayın, poster gibi bilimsel çalışma sunumunda<br />
bulunanlar ve toplantılara eğitim amaçlı katılanlar dışındaki kişilerin katılımı<br />
konusunda finansal katkıda bulunamazlar.” maddesiyle uygulama çerçevesine açıklık<br />
kazandırılmaktadır.<br />
Yönetmelik’e göre, kullanılabilecek “tanıtım malzemeleri” şunlardır:<br />
“Beşeri tıbbi ürün hakkında yeterli ve gerekli bilgiyi ihtiva eden kitap, kitapçık,<br />
broşür gibi basılı materyaller, film, slayt, elektronik medya gibi görsel/ işitsel<br />
malzemeler, bedelsiz beşeri tıbbi ürün numuneleri, bloknot, kalem, kalemlik,<br />
takvim, mesleki etkinlikler sırasında kullanılabilecek parasal değeri mütevazi<br />
sınırlar içinde olan malzemeler ve ilgili çevrelerde bilgi/ veri kaynağı olarak<br />
kullanabilecek ulusal, uluslararası yayınlar gibi hatırlatıcı ziyaret malzemeleri.<br />
... Klima, buzdolabı, soğutucu, termos, otomobil aksesuarları, saç kurutma<br />
makinesi, video, televizyon, gibi bu Yönetmelik kapsam, amaç ve esaslarına<br />
uygun olmayan malzeme veya araçlar tanıtım malzemeleri olarak kullanılamaz.”<br />
Yönetmelik’e göre sağlık çalışanlarına yönelik tanıtımın temel özellikleri şöyle<br />
olmalıdır:<br />
“Bir ürünün, sağlık mesleği mensuplarına tanıtımında kullanılacak tüm bilgiler,<br />
sağlık mesleği mensuplarının söz konusu ürünün terapötik değeri hakkında kendi<br />
görüşlerini oluşturabilmesi için doğru, kanıtlanabilir ve yeterli olmalıdır.<br />
Tanıtım dokümantasyonda yer alan her türlü bilgi, alıcının söz konusu tıbbi<br />
ürünün terapötik değeri hakkında kendi görüşünü oluşturabilmesi için doğru,<br />
kanıtlanabilir ve yeterli olmalıdır.<br />
Sunulan dokümantasyonda kullanılmak üzere tıp dergilerinden veya diğer<br />
bilimsel çalışmalardan yapılan alıntılar, tablolar ve diğer görsel materyaller<br />
aslına sadık kalınarak ve kaynakları tam olarak belirtilmek suretiyle kullanılır.
28<br />
Ürünlerin, sağlık mesleği mensuplarına tanıtımı yapılırken, herhangi bir nakdi<br />
veya ayni avantaj sağlanamaz, teklif edilemez ve söz verilemez.<br />
Promosyonel faaliyetlerde konukları ağırlama, her zaman makul bir düzeyde ve<br />
toplantının asıl amacına nazaran ikincil önemde olmalı ve sağlık çalışanları<br />
dışındaki kişileri kapsamamalıdır.<br />
Sağlık mesleği mensuplarına, şans oyunu aracılığı ile herhangi bir tanıtım<br />
yapılamaz ve hizmet sunulamaz.<br />
Sağlık mesleği mensupları, yukarıda belirtilenlerin aksine herhangi bir teşviki<br />
kabul veya talep edemezler.<br />
Sadece sağlık meslek mensuplarına dağıtılanlar hariç olmak üzere, gazete, dergi<br />
ve benzeri yazılı medya araçları ile tanıtım yapılamaz. Bakanlığın izni ile yapılan<br />
ve ürünün pazara arz edildiğini duyuran ilan bu hüküm kapsamı dışındadır.<br />
Ruhsat sahipleri, topluma tanıtımı yasaklanmış ürünleri ile ilgili olarak, yazılı<br />
medya araçlarında yayınlanan tanıtım mahiyetinde haberlerin düzeltilmesi için<br />
gerekli işlemleri yapar ve Bakanlığa bildirir.”<br />
Ülkemizde ilaç şirketlerinin tanıtım faaliyetlerine ayırabilecekleri kaynak miktarı,<br />
4/1/2002 tarihli “İlaç Fiyatları Hakkında Tebliğ”’de “firmanın yıllık net ilaç satış<br />
hasılatının %3'ünü aşamaz” biçiminde sınırlanmıştır (Sağlık Bakanlığı, 2002). Ancak<br />
3/3/2004 tarihinde bu tebliğin yerine yayımlanan “Beşeri Tıbbi Ürünlerin Fiyatları<br />
Hakkında Tebliğ”de tanıtım giderlerine ilişkin herhangi bir sınırlamadan söz<br />
edilmemektedir (Sağlık Bakanlığı, 2004).<br />
Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı Yönetmelik’in dışında, ulusal düzeyde kapsamı<br />
olan düzenlemeler, 2005 yılında Başbakanlıkça yayımlanan “Kamu Görevlileri Etik<br />
Davranış İlkeleri ile Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik”, Türk Tabipleri<br />
Birliği’nin “Hekim ve İlaç Tanıtım İlkeleri” ve İlaç Endüstrisi İşverenler<br />
Sendikası’nın “Tıbbi İlaç Tanıtım İlkeleri Kılavuzu”dur (TC Başbakanlık, 2005;<br />
Türk Tabipleri Birliği, 1995; İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası, 1990). DSÖ’nün<br />
tutundurma üzerine düzenlemesinin yanında diğer önemli uluslararası düzenlemeler<br />
ise, Dünya Hekimler Birliği’nin (DHB) 2004 tarihli “Relationship Between<br />
Physicians and Commercial Enterprises” isimli bildirgesi, Avrupa Konseyi’nin 31<br />
Mart 1992 tarihli ve “Advertising of Medicinal Products for Human Use” isimli<br />
yönergesi, Avrupa İlaç Endüstrileri ve Birlikleri Federasyonu’nun 1993 tarihli<br />
“European Code of Practice for the Promotion of Medicines” düzenlemesi ve İlaç<br />
Üreticileri Birlikleri Uluslararası Federasyonu’nun 2000 tarihli “IFPMA Code of<br />
Pharmaceutical Marketing Practices” isimli düzenlemesidir (European Federation of<br />
Pharmaceutical Industries and Associations, 1993; International Federation of<br />
Pharmaceutical Manufacturers Associations, 2000; The Council of the European<br />
Communities, 1992; WMA, 2004).<br />
Tutundurma, serbest pazarın mantığı içinde ilaç endüstrisi için yaşamsaldır. Britanya<br />
İlaç Üreticileri Birliği’nden bir temsilcinin sözleriyle, “Şiddetli rekabetin yaşandığı<br />
endüstride, ... uygun tutundurma yöntemleri ile belli bir ürünün varlığı ve yapısına
29<br />
dikkat çekmek, üretici için zorunludur.” (Melrose, 1987; s.:64). Daha önce,<br />
“Dünyada İlaç Endüstrisi” bölümünde belirtildiği gibi şirketler, gelirlerinin en büyük<br />
kısmını pazarlamaya ayırmakta, pazarlama ve yönetim alanına, araştırma ve<br />
geliştirme çalışmalarının yaklaşık 2.5 katı para harcamaktadır. İlaç şirketlerinde<br />
çalışanların görev dağılımına bakıldığında, birinci sırada pazarlama çalışanlarının yer<br />
aldığı, 1995-2000 yılları arasında AR-GE çalışanlarının sayısı %2 azalırken,<br />
pazarlama çalışanlarının sayısının %59 arttığı görülmektedir.<br />
Keskinel’in Pitt ve Nel’den alıntıladığı gibi, tutundurma çalışmaları çeşitli<br />
gerekçelerle hekimlere yöneliktir (Keskinel, 1997; s.:33):<br />
“Hekimler ilaçların satın alma sürecinde eşsiz ve çok boyutlu bir role sahiptir.<br />
Kullanıcı olabilirler (enjektör ya da diğer araçların kullanımında olduğu gibi),<br />
çevrelerindekiler için öğüt verici olabilirler (annelere bebeklerini beslenmesinde<br />
mama önermeleri gibi), satın almayı etkileyecek bilgilere erişmede ve<br />
denetlemede yetkili olabilirler, ve son olarak, ki ilaç üreticileri için en önemlisi<br />
budur, hastaları için satın alma kararını verir ve karar verici olurlar.”<br />
Bu nedenlerle hekimlere yönelik tutundurma çalışmaları, eğitimlerinin sürdüğü<br />
yıllarda başlamakta, yanı sıra, ilaç şirketleri tutundurma çalışmalarının hem<br />
hekimleri hem de hastaları eğittiğini ileri sürmektedir (Göktaş, 2003; s.:117-119):<br />
“Gelecek için iyi bir yer edinmek isteyen ilaç şirketleri, tanıtım çalışmalarını tıp<br />
fakültesi öğrencilerine de yöneltmekte ve mezuniyetleri sonrası, reçetelerine<br />
girmeye çalışmaktadırlar. Doktorların ilaçlar hakkında bilgilenmesini sağlayan<br />
promosyonel faaliyetler yeni ürünlerin denenmesini teşvik eder, pazar payının ve<br />
marka sadakatinin oluşturulmasını sağlar. Pazarlama ve doktorun seçimi<br />
arasındaki bağlantı hakkında çalışan Harvard Üniversitesi’nden Stephen<br />
Soumerai’ye göe, ilaç şirketleri doktorlar ve hastalara yönlenen mesajın<br />
kontrolünü promosyon yolu ile ellerinde tutarlar. ...<br />
ABD’deki ilaç şirketlerinin pazarlama bütçelerinin %20'sini ilaç temsilcilerinin<br />
eğitimine, %30'unu bilimsel ve diğer medya organlarındaki reklamlara ve<br />
%50'sini de bilimsel toplantılardaki standlara, doktorlar için düzenlenen<br />
kongrelere ve çeşitli yayınlar ve kitapların dağıtımı ve basımı gibi özel<br />
yöntemlere ayrıldığı tahmin edilmektedir. ... İlaç şirketlerinin yaptığı<br />
promosyonel harcamalar, kimileri tarafından, reçetelenen ilaç fiyatlarında<br />
gereksiz artışlara yol açtığı ileri sürülerek eleştirilmektedir. İlaç şirketleri ise<br />
buna karşılık olarak, promosyonel harcamaların pazarda etkin olarak rekabet<br />
edebilmek için gerekli olduğunu ve bunun da araştırma ve geliştirme<br />
faaliyetlerine tahsis edilebilecek ekstra gelir oluşturacağını<br />
söylemektedirler. Farmakolojik reklamcılık literatüründe Leffler, Hunvitz ve<br />
Caves reklamın rekabeti artırarak fiyatları düşürdüğünü söylemekte, reklam<br />
harcamalarının kısıtlanmasının sosyal refahı azaltacağını ifade etmekte ve ilaç<br />
promosyonunun herkes için faydaları olduğunu ileri sürmektedirler.<br />
Pharmaceutical Research and Manufacturers of America temsilcisi Bert Spilker<br />
“doktorların yemeklerde bile bir ilacın hastaları için doğru olup olmadığına karar<br />
vermelerine yardım edebilecek bilgiler edindiğini” söylemektedir. İlaç
30<br />
şirketlerine göre promosyon, doktorlar kadar hastaları da yeni tedavi seçenekleri<br />
hakkında eğiten önemli bir araçtır.”<br />
Tutundurma etkinliklerini düzenlerken hekimlerin yanı sıra, “ilaç pazarını oluşturan<br />
diğer öğeler, hastalar, reçete ve tavsiye potansiyeli taşıyan dişhekimleri,<br />
fizyoterapistler, ayak sağlığı ile ilgili uzmanlar, veteriner hekimler ve hemşirelerden<br />
oluşan diğer sağlık personeli ihmal edilmemeli, hastaya en yakın sağlık personeli<br />
olduğu için önemli bir tavsiye potansiyeli olan eczacılar göz ardı edilmemelidir”<br />
(Bilginer, 2002; s.:52).<br />
1.5 İlaç Endüstrisinde Tutundurma Araçları<br />
Tutundurmanın temel olarak beş aracı olduğu belirtilmektedir (Beğen, 2002; s.:23):<br />
1. Kişisel satış ve ürün numunesi<br />
2. Hediyeler<br />
3. Halkla ilişkiler<br />
4. Reklam ve doğrudan posta<br />
5. Yeni iletişim ortamları (örneğin internet)<br />
Göktaş (2003), pazarlama alanında “duayen” kabul edilen Philip Kotler’in (Bilginer,<br />
2002; s.:6) tutundurma araçlarını aşağıdaki biçimde sınıfladığını belirtmektedir:<br />
• Ayrıntılandırma, satış sunumları,<br />
• Doktorlarla yapılan öğle veya akşam yemeği toplantıları, sempozyumlar,<br />
paneller<br />
• Telekonferanslar,<br />
• Ücretsiz örnekler, doğrudan posta,<br />
• Eğlence programları ve hediyeler,<br />
• Bilimsel yayınlar ve makalelerin basılı metinlerinin dağıtılması, şirket<br />
dergisi,<br />
• Dergilere verilen reklamlar,<br />
• Tıbbi konulu ses ya da video kasetleri,<br />
• Şirkete her zaman erişebilmeyi sağlayan “kırmızı hat telefonu ve bilgisayar<br />
bağlantısı,<br />
• Kuponlar, prim sertifikaları, ismi hatırlatan hediyeler (kalem, takvim, saat<br />
vb),<br />
• Hastalara, doktorlara, toplumda fikir oluşturan kişilere, hükümete, sağlık<br />
işleriyle ilgili gruplara, vb'lerine yönelik olarak halkla ilişkiler faaliyetleri,<br />
• Toplumsal amaçlı yatırımlar.<br />
“İlke olarak, bir ilaç şirketi, yukarıda özetlenmiş olan her bir aracın maliyet-yarar<br />
analizini yapmalı ve hedef doktorların marka olarak reçete yazmaları davranışı<br />
üzerinde maksimum toplam etki gösterecek bileşimi seçmelidir. Uygulamada ise<br />
bunun yapılması bir hayli zordur. Eğer şirketin, müşterileri satın almada nelerin<br />
yönlendirdiği konusunda bir kuramı olursa, pazarlama araçlarının uygun bir<br />
karışımını seçmesi daha kolay olur. Bu durum aşağıda görülen tablodaki örnekle<br />
açıklanabilir. Burada üç tane yönlendirici etken belirlenmiştir. Doktorun, ürünün
31<br />
kendisi, satış elemanı ve üretici şirket hakkındaki kanıları ne kadar olumlu olursa,<br />
ürünü benimseme olasılığı da o kadar yüksek olur. Her bir grupta, sol sütunda,<br />
doktorun değerlendirme yaparken kullandığı kıstaslar, sağ sütunda<br />
ise değerlendirmede kullanılan kıstasları destekleyecek iletileri vermek<br />
için kullanılabilecek uygun iletişim araçları verilmiştir. Sözgelimi, eşantiyon<br />
verme yöntemi, doktorun ilacın etkinliği ve yan etkilerini öğrenebilmesi için bir<br />
yöntemdir. Genel olarak, şirket, etkili bir şekilde seçilip birlikte<br />
kullanılabilmeleri için, farklı tanıtım araçlarının rollerini birbirlerinden iyi ayırt<br />
edebilmelidir.”<br />
Tablo 1.12 İlaç şirketleri için müşterileri nelerin yönlendirdiğine ilişkin örnek tablo<br />
1. Ürün Değerlendirme Ürün Yönetimi<br />
A. Etkinlik Dergiler<br />
B. Doz özellikleri Dergi reklamları ve makaleler<br />
C. Yan etkiler Doğrudan mektup<br />
D. Pazarda ne kadar süredir olduğu Sempozyumlar<br />
2. Satıcı İlişki Yönetimi<br />
A. Bilgi Seçim<br />
B. Karakter Eğitim<br />
C. Cevap / tepki verebilme yeteneği Eğlence programları<br />
D.Beğenilebilirlik/sempatiklik<br />
E. Özel yetenekler<br />
3. Şirket İmaj Yönetimi<br />
Bilimsel düzey, güvenilirlik<br />
Özel makaleler<br />
Yardımcı olabilme<br />
Sponsorluk / mali destekler<br />
İmaj, tanınmış uzmanlar<br />
Toplumsal amaçlı faaliyetler<br />
Örnekler<br />
1.5.1 Kişisel Satış<br />
Satışçılık, “potansiyel alıcı bulma, ona bilgi vererek satın almada yardım etme ve<br />
ikna etme sanatı” biçiminde tanımlanmaktadır (Ekiyor, 2001; s.:29-30):<br />
“Kotler ve Stanton’a göre satışçılar başlıca 7 tipe ayrılabilir:<br />
1. Esas itibariyle mal teslimi yapan satışçı: Meşrubat, benzin ve benzeri malların<br />
dışında teslim işini yapar. Satış yükümlülüğü yoktur; olsa da, ikinci derecede<br />
olup, yeni satış yaratması da pek söz konusu olmaz; ama müşteriye iyi hizmet<br />
ve hoş davranış daha çok satışa yol açar.<br />
2. İşini <strong>tez</strong>gahta yapan satışçı: Tezgah arkasından, çoğu kez neyi alacağına karar<br />
vermiş olan müşteriye istediklerini verir. Asıl görevi sadece istenen malları<br />
vermektir. O, müşterilerin satın aldıkları malların miktarını, yol göstererek<br />
artırabilse de bunun ötesinde etkili olması ve yeni satışlar yaratma olanağı<br />
çok azdır.
32<br />
3. Dışarıda sipariş alan satışçı: Görevi, öncelikle dışarıda, sipariş almak olan,<br />
perakende satış mağazalarıyla ilişki kuran satış elemanıdır. Malı müşteriye<br />
gösterip veren de kendisi olduğundan, iyi hizmet ve davranışlarla müşteri<br />
tarafından benimsenme şansını artırır. Yaratıcı satışçılık yanı yine azdır.<br />
4. Misyoner satışçı: Sipariş almayan, mevcut ve potansiyel alıcılara iyi niyet<br />
ziyareti yaparak bilgi veren satışçıdır. Firmaya karşı olumlu ve iyi duygular<br />
yaratma amacı güder, ilaç fabrikasında “özel görevle” görevlendirilen bir<br />
doktor veya tıbbi satış temsilcileri gibi.<br />
5. Teknik danışman satışçı: Teknik bilginin çok önem kazandığı durumlarda<br />
görülen satışçı tipidir. Satış işi, ürünün karmaşık yapılı ve teknik ağırlıklı<br />
olması nedeniyle teknik eğitim görmüş “satış mühendisi” denilen elemanlarca<br />
yapılır. Bu elemanlar müşterilere, öncelikle, danışmanlık yaparlar.<br />
6. Fiziki mallarda yaratıcı satışçı: Buzdolabı, çamaşır makinesi, ansiklopedi gibi<br />
somut mallarda talebi teşvik ederek, talep yaratarak satış yapan satışçıdır.<br />
7. Hizmet satışı yapan yaratıcı satışçı: Eğitim, sigorta ve reklam hizmetleri gibi<br />
soyut malların satışını yapar. Fiziki mallara göre bu tür malların faydalarını<br />
ortaya koymak güç olduğundan, satışı da çok daha güçtür.”<br />
İlaç şirketi satış temsilcileri, “misyoner satıcı” grubundadır (Ekiyor, 2001; s.:44-5):<br />
“Tıbbi satış temsilcileri, bir sipariş alınmasının beklenmediği ve izin verilmediği,<br />
ancak mevcut ya da muhtemel müşterilere ürün ile ilgili bilgi vermek ve iyi<br />
duygular yaratmanın amaçlandığı durumlarda karşımıza çıkan bir satıcı tipidir.<br />
Bu yüzden de tıbbi satış temsilcilerinin misyoner satıcı olarak adlandırıldığı<br />
görülmektedir. ...<br />
İlaç satıcısı firmaların tıbbi satış temsilcilerinden beklentileri, satışlarını<br />
artırmalarıdır. Bu yüzden satış temsilcisi bütün yeteneklerini göstererek<br />
firmasının satışını artırmaya çalışır. Bu yöndeki başarısı onun geleceğini de<br />
belirleyecektir. En azından işten atılmasını önleyecektir. Çünkü başarısı ulaşacağı<br />
satış hacmine bağlı olacaktır.”<br />
Kişisel satışın, diğerlerine göre en etkin yöntem olduğu, satış temsilcilerinin<br />
görevinin reçete potansiyeli olan sağlık çalışanlarını bilgilendirmek ve kendi<br />
ilaçlarının reçetelenmesi konusunda ikna etmek olduğu belirtilmektedir (Bilginer,<br />
2002; s.:18 ve s.:64):<br />
“Kişisel satış, kişiler arası iletişimin özel bir şeklidir. İşletmenin satış elemanları,<br />
alıcıyla yüz yüze görüşerek malı sözlü olarak tanıtırlar. En önemli üstünlüğü de<br />
alıcı ile doğrudan iletişim kurmaktır. Kişisel satışla sunulan mesaj, reklama göre<br />
daha esnektir. Çünkü, satış elemanı, alıcının her türlü tereddütlerini giderecek<br />
açıklamaları anında yapabilmekte, yüz yüze ilişkilerin yarattığı samimi hava ile<br />
alıcı birçok konuda ikna edilebilmektedir.<br />
Satış elemanları olası alıcıları araştırır ve bulur, müşterilerin istek ve<br />
davranışlarını saptar. Onların malı satın almalarına yardımcı olur, ya da en uygun<br />
en iyi teklifi sunar. Satış elemanları pazarlama eylemlerinde en etkin rolü<br />
oynayan birim haline gelmiştir. Bu nedenle satış elemanlarının çalışmaları
33<br />
üzerinde durmak, onları en iyi şekilde bilgilendirmek, tüm pazarlama<br />
eylemlerinin başarısı açısından çok önem taşımaktadır. ...<br />
İlaç temsilcileri hekim, eczacılar ve diğer reçete potansiyeli olan sağlık<br />
personelini düzenli olarak ziyaret ederler. Hekimleri endikasyonu dahilinde kendi<br />
çalıştıkları ilacı reçetelemeleri için ikna etmeye çalışırlar. Yeni ilaçlar hakkında<br />
bilgi verirler. Bunun için pazarlama ve tutundurma faaliyetlerinin tümünden<br />
yararlanırlar.”<br />
İlaç şirketi satış temsilcileri, şirketin hekimle bağlantı kurmasında önemli bir rol<br />
üstlenir (Beğen, 2002; s.:26-7):<br />
“Hekime bilgi iletmenin en pahalı aracıdır. Temsilciler yeni ürünler ve<br />
yaklaşımlar hakkında bilgilendirmek için ziyaret ederler. İyi uygulandığında,<br />
kişisel satışın en etkin tutundurma yöntemi olduğu kabul edilir. Şirketten şirkete<br />
değişmekle birlikte, şirketler harcamalarını reklam bölümlerinden tutundurma<br />
bölümlerine kaydırmaktadır. Reklam bölümüyle tutundurma bölümünün<br />
sorumlulukları arasındaki farkın en iyi ortaya çıktığı yer, satış mesajını iletmekte<br />
kullandıklar farklı yöntemlerdir. Reklam bölümü birincil olarak yazılı ya da<br />
görsel mesajlar kullanırken, tutundurma bölümü öncelikle kişisel satışa,<br />
temsilcilerin sözlü sunumlarına dayanır. ... Temsilcilerin müşterileri, uzun süren<br />
eğitim ve deneyimleri nedeniyle alanlarında uzmandır. Bu nedenle hekimlerle<br />
aynı jargonu kullanarak iletişim kurmak ve iyi bir tıbbi bilgiye sahip olmak<br />
temsilciler için çok önemlidir. ... Temsilcilik mesleği bağlılık, enerji ve çok<br />
çalışma isteği gerektirir. Edilgen bir kabul ediş değil, etkin bir istemde bulunma<br />
rolüdür. Hekimleri kendi ilaçlarını reçetelemeye ikna etmek için düzenli olarak<br />
ziyaret etmek zorundadırlar. Bu noktada zorlama ile iknayı birbiriyle<br />
karıştırmamak gerekir. İkna, ancak hekim ve temsilci arasında güvene dayalı bir<br />
ilişki kurmakla olasıdır.”<br />
Satış temsilcisi sunumu sırasında yardımcı araçlar kullanır (Göktaş, 2003; s.:122-3):<br />
“Satış elemanının müşteri ile daha yakın bağlantı kurmasını sağlayan ve böylece<br />
onu ikna etmesini kolaylaştıran; ürünün fotoğrafları, ürünün kullanıldığı yerlerin<br />
fotoğrafları, TV, bilgisayar, CD, video, dia, ses kaseti gibi görsel-işitsel araçlar,<br />
broşür, katalog, satış kılavuzu, posterler, büyük veya küçük çeşitli boyutlarda<br />
kağıtlı/kağıtsız sunuş araçları, baskılı reklam malzemeleri, fiyat tabloları, ürün<br />
tanıtım kartları ve sayısız görsel malzeme, yardımcı satış araçları içinde yer alır.<br />
...<br />
Satış yardımcılarını kullanırken dikkat edilmesi gereken noktalardan bazıları<br />
şunlardır:<br />
• Yardımcıların sayısı fazla ise, sadece ilgili olanlar ortaya çıkartılmalıdır,<br />
• Müşterinin yardımcıyı satışçının elinden almasına fırsat verilmemelidir.<br />
Kontrol satışçının elinde olmalıdır. Konuşma bitince yardımcı müşteriye<br />
verilebilir.
34<br />
• Satışçı, mümkünse yardımcıyı müşterisiyle birlikte görebileceği bir yere<br />
oturmalıdır. Yardımcıyı tersinden okuyacak kadar iyi öğrenmelidir. Ancak bu<br />
şekilde, müşteri yazılan düz olarak okuyabilir,<br />
• Yardımcılar, müşteriye ters, eğri veya yanlamasına gelecek bir şekilde<br />
tutulmamalıdır. Okuma uzaklığı ve en iyi görüş açısı düşünülmelidir,<br />
• Müşterinin yardımcı üzerinde görmesi istenilen yer, iyi bir kalemle işaret<br />
edilmelidir. Satışçının bu şekilde, yardımcı üzerinden ilgili noktayı kalemle<br />
işaret ederek göstermesi müşterinin dikkatinin belirli bir konu üzerinde<br />
toplamasına yarar.<br />
• Satış yardımcılarının her zaman önceden hazırlanması gerekir. Satış<br />
yardımcıları çoğunlukla, önceden çantaya konmalıdır.”<br />
Yönetmelik’e göre, tıbbi satış temsilcilerine çalıştıkları firma tarafından temel ve<br />
gerekli hizmet içi eğitimler verilmelidir (Sağlık Bakanlığı, 2003). Tıbbi satış<br />
temsilcileri, tanıtımını yaptıkları tıbbi ürünler hakkında tam ve yeterli bilgi<br />
verebilmek için gerekli bilimsel bilgiye ve veriye sahip olmalıdırlar. Ayrıca tıbbi<br />
satış temsilcileri, tanıtımlarında kullandıkları bilgileri, sağlık mesleği mensuplarına<br />
tanıtım malzemeleri aracılığı ile tam ve doğru olarak iletmelidirler. Dünya Sağlık<br />
Örgütü, tutundurma etkinliklerinin belli bir sınırı geçmemesini sağlamak için,<br />
temsilcilerin gelirinin sattıkları ilaçların miktarına bağlı olmaması gerektiğini ileri<br />
sürmektedir (WHO, 1985).<br />
1.5.2 Hediyeler<br />
İlaç isimleri ile donatılmış kalem, not defteri gibi kırtasiye malzemeleri pazarlama<br />
faaliyetlerinde geniş olarak kullanılır. Hediye yönteminin hatırlatıcı özelliği<br />
diğerlerine göre daha etkilidir (Bilgener, 2002; s.:66). Bu maddeler bir marka ve ürün<br />
hatırlatıcısı olarak hizmet ederler ve pazarlamacıların bakış açısından ucuz ve esnek<br />
olmalıdırlar. Yedi yıl ilaç şirketleri için promosyon faaliyetlerinin geliştirilmesine<br />
çalışmış Cheryl Weinstock, doktorlara verilen tüm hediyelerin amacının şirket ismini<br />
doktorun aklında tutabilmek olduğunu ifade etmektedir (Göktaş, 2003; s.:126).<br />
Araştırmalar hediyelerin hekimin karar verme süreci üzerinde etkili olduğunu<br />
göstermiştir (Beğen, 2002; s.:30).<br />
Türkiye’de “Beşeri Tıbbi Ürünlerin Tanıtım Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik”<br />
çerçevesinde verilmesi yasal sayılan hediyeler şunlardır:<br />
• Beşeri tıbbi ürün hakkında yeterli ve gerekli bilgiyi ihtiva eden kitap,<br />
kitapçık, broşür gibi basılı materyaller, film, slayt, elektronik medya gibi<br />
görsel/ işitsel malzemeler,<br />
• Bedelsiz beşeri tıbbi ürün numuneleri,<br />
• Bloknot, kalem, kalemlik, takvim, mesleki etkinlikler sırasında<br />
kullanılabilecek parasal değeri mütevazi sınırlar içinde olan malzemeler<br />
• İlgili çevrelerde bilgi/ veri kaynağı olarak kullanabilecek ulusal, uluslararası<br />
yayınlar gibi hatırlatıcı ziyaret malzemeleri.<br />
Yanı sıra, “Kamu Görevlileri Etik Davranış İkeleri ile Başvuru Usul ve Esasları<br />
Hakkında Yönetmelik”te, sağlık çalışanı üniversite ve Türk Silahlı Kuvvetleri
35<br />
dışındaki kurumlarda çalışan bir kamu görevlisi ise, ilaç şirketlerinden alacağı<br />
hediyelerle ilgili olarak Yönetmelik maddelerince çelişebilecek düzenlemelere yer<br />
verilmiştir:<br />
“m.15 Hediye alma ve menfaat sağlama yasağı - Kamu görevlisinin<br />
tarafsızlığını, performansını, kararını veya görevini yapmasını etkileyen veya<br />
etkileme ihtimali bulunan, ekonomik değeri olan ya da olmayan, dogrudan ya da<br />
dolaylı olarak kabul edilen her türlü eşya ve menfaat hediye kapsamındadır.<br />
Kamu görevlilerinin hediye almaması, kamu görevlisine hediye verilmemesi ve<br />
görev sebebiyle çıkar sağlanmaması temel ilkedir.<br />
Kamu görevlileri, yürüttükleri görevle ilgili bir iş, hizmet veya menfaat ilişkisi<br />
olan gerçek veya tüzel kişilerden kendileri, yakınları veya üçüncü kisi veya<br />
kuruluşlar için doğrudan doğruya veya aracı eliyle herhangi bir hediye<br />
alamazlar ve menfaat sağlayamazlar. ...<br />
Aşağıda belirtilenler hediye alma yasağı kapsamındadır:<br />
a) Görev yapılan kurumla iş, hizmet veya çıkar ilişkisi içinde bulunanlardan<br />
alınan karşılama,<br />
veda ve kutlama hediyeleri, burs, seyahat, ücretsiz konaklama ve hediye çekleri,<br />
...”<br />
Ancak aynı düzenlemede, Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı Yönetmelik’te yer<br />
almayan bir hediyeye izin verilmektedir:<br />
“ Aşağıda belirtilenler hediye alma yasağı kapsamı dışındadır:<br />
a) Görev yapılan kuruma katkı anlamına gelen, kurum hizmetlerinin hukuka<br />
uygun yürütülmesini etkilemeyecek olan ve kamu hizmetine tahsis edilmek,<br />
kurumun demirbaş listesine kaydedilmek ve kamuoyuna açıklanmak koşuluyla<br />
alınanlar (makam aracı ve belli bir kamu görevlisinin hizmetine tahsis edilmek<br />
üzere alınan diger hediyeler hariç) ile kurum ve kuruluşlara yapılan bağışlar,”<br />
Bu düzenlemeye dayanarak kamu görevlilerine “Kamu Görevlileri Etik Sözleşmesi”<br />
imzalama zorunluluğu getirilmiştir. Bu sözleşme ile kamu görevlisi görevini, “...<br />
görevle ilişkisi bulunan hiçbir gerçek veya tüzel kişiden hediye almadan, maddi ve<br />
manevi fayda veya bu nitelikte herhangi bir çıkar sağlamadan, herhangi bir özel<br />
menfaat beklentisi içinde olmadan yerine getirmeye” söz vermektedir.<br />
1.5.3 Ücretsiz İlaç Örnekleri<br />
İlaç şirketi tarafından hekimler için hazırlanmış, içinde azaltılmış dozda ilaç bulunan<br />
örneklerdir (Göktaş, 2003; s.:122-3):<br />
“İlaç pazarlamacıları ücretsiz örneklere, doktorlara bir ilaç ile kendi hasta<br />
grupları içinde ilk elden deneyim edinmelerine izin verdikleri için değer verirler.<br />
Örnekler yeni reçetelere yol açar ve marka geliştirmeye yardım eder. Ücretsiz bir
36<br />
ürün doktor ve hastaları yeni bir ürünle tanıştırır veya hakkında bir şeyler<br />
duymuş oldukları bir ürünün izlenimini güçlendirir.<br />
Doktorlar, yoğun bir iş gününde, reçete yazmak daha kolay olmasına ve ilaçların<br />
nasıl kullanılacaklan konusunda açıklama yapmaları gerekliliğine rağmen<br />
hastalarına, çeşitli sebeplerle, ilaç temsilcilerinin getirmiş olduğu ücretsiz<br />
örneklerden de verirler. Doktorlar ücretsiz örnekleri, yeni çıkan bir ilacı denemek<br />
veya gelir durumu uygun olmayıp, reçete edilen ilacı alamayacak durumdaki<br />
hastalarına yardımcı olmak amaçları ile kullanabilirler. Ücretsiz örnekler,<br />
özellikle pahalı olan ilaçların denenmesi için bir alternatif sunarlar ve doktorlara,<br />
eczanelerin kapalı olduğu geç saatlerde ve acil durumlarda, başlangıç dozu ile de<br />
olsa, hastalarının tedavisine bir an önce başlama imkanı sunarlar. İlaç<br />
tanıtımından sonra bırakılan ücretsiz örnekler, ilacın varlığının uzun dönemli<br />
hatırlatıcısı olarak hareket edebilirler.<br />
Dağıtılan ücretsiz örnekler, bir görüşme, sunum ile birlikte verildikleri ve<br />
kabulerinin, ürünü gelecekte reçetelemek için bir takım taahhütler getirebilmesi<br />
nedeni ile diğer pazarlardakilere göre farklılıklar arz etmektedirler. İlaç örnekleri<br />
tıbbi mümessil doktorun ofisinden çıktıktan sonra görünür hatırlatıcılar olabilir.<br />
Bu şekilde örnekler satış sunumuna somut bir öğe eklediklerinden doktor<br />
üzerinde daha uzun süreli bir etki bırakabilirler. Bu amaçla da bakıldığında en<br />
güçlü promosyon araçları ücretsiz örnekler olabilir. Washington Üniversitesi’nde<br />
doktorların ilaç örneklerini kullanışını araştıran Lisa Chew “Ücretsiz örnekler<br />
çabuk tükenir, bu nedenle hastalar yeni bir reçeteye ihtiyaç duyarlar ve doktorları<br />
başka bir ilaç reçete etmiş olsa bile bu ihtiyaç duyulan ilaç genellikle daha önce<br />
denenmiş olan olacaktır.” demektedir. Ücretsiz örnekler hastaları da “promote”<br />
eder. Hastalar özel bir ilaç ile bir kez tedaviye başladıklarında ve o ilaç ile ilgili,<br />
yan etkileri olmaması gibi iyi deneyimlere sahip olduklarında bu ilacı diğer bir<br />
markalı ilaç veya bir jenerik versiyon ile değiştirmeleri pek mümkün değildir. Bu<br />
sebeple ücretsiz örnekler, uzun süre alınması gereklilikleri ile, kronik<br />
hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar için özellikle önemlidir.”<br />
Beğen’in Strout’tan alıntıladığına göre, yeni ve pahalı ilaç örneklerinin ücretsiz<br />
dağıtılması, hekimlerin ve hastaların bir ürüne bağlılığını sağlayabilmek için en etkin<br />
yol olabilir (Beğen, 2002; s.:29):<br />
“Ücretsiz örnekler yararlı görünür ve herkesi mutlu eder. Hekim, hastalarına<br />
ücretsiz ilaç vererek iyi bir ilişki kurduğu için mutludur. Hasta için ücretsiz ilaç,<br />
harcamalarını azaltma anlamına gelir. Şirket için ise, bir tek ücretsiz ilaç örneği,<br />
uzun süreli ve kârlı bir reçete şansı demektir.”<br />
1.5.4 Eğitim Programları<br />
Göktaş’ın derlediği yazın bilgilerine göre, şirketçe düzenlenen eğitim programları<br />
pazarlamanın önemli bir aracıdır (Göktaş, 2003; s.:123-5):<br />
“Diğer bir tip pazarlama yaklaşımı, doktorlar ve eczacılar arasında marka ve ürün<br />
tanınmışlığını güçlendirmek için kullanılan sürekli eğitim programlarını içerir.
37<br />
İlaç şirketleri böylesi programları organize ederek ya da onlara sponsor olarak<br />
geri bildirim için bir fırsat da kazanabilirler. Günümüzün toplantı satış teknikleri<br />
iki dakikalık bir sunumdan, uygun bir danışma yaklaşımına geçiş sunar.<br />
Toplantılar şirketlere kendilerini farklılaştırma imkanı sağlar ve ilaç temsilcileri<br />
doktorları ile görüşmek için daha fazla olanak yakalarlar. Birçok şirket uygun<br />
olmayan etkilerinden kaçınmak için ilacın ait olduğu kategori üzerinde daha fazla<br />
ve tanıtmak istedikleri özel ürün üzerinde daha az vurgu yapan programlar<br />
sunarlar.<br />
İlaç şirketleri tarafından düzenlenen sürekli eğitim programları; seminerler,<br />
sempozyum ve kongreler, akşam yemeği toplantıları, sürekli tıbbi eğitim kursları,<br />
telefon ve video konferanslar olabilir. Bu tip programlar ilaç şirketlerinin tıp<br />
çevrelerindeki profesyonel gruplarla olan ilişkilerini geliştirmeleri açısından da<br />
önemlidir. En iyi ilaç pazarlamacıları, profesyonel topluluklarla ilişkiler<br />
kurabilen ve müşteri ilişkileri oluşturabilenlerdir. Örnek olarak kolesterol<br />
düşürücü bir ilaç üreten bir şirketin kalple ilgili bir örgütle birlikte yüksek<br />
kolesterolün tehlikeleri konusunda halkı eğitmesi ya da kardiyovasküler ilaçlar<br />
üreten bir şirketin diyabet ve kalp hastalıkları arasındaki bağlantı konulu bir<br />
eğitim programına sponsor olması verilebilir. Bu konuda ilaç şirketlerinin dikkat<br />
etmesi gereken nokta, sadece ilaçlan değil, özellikle, üzerine eğildikleri özel<br />
konuyu tanıtmaları gerekliliğidir. Amerikan Kanser Kurumu için 50 yaş<br />
üzerindeki kişiler tarafından görülmesi önerilen ve erken teşhisin önemini<br />
vurgulayan yazılı reklamları fonlayan bir ilaç şirketi, küçük bir logosunu, açıkça<br />
belli olmayacak şekilde sayfanın en altında kullanmıştır. Burada vurgulanması<br />
gereken “fikrin marka merkezli değil, müşteri merkezli olma” gerekliliğidir.<br />
Sadece ilacın ne yapacağı hakkında konuşmak yerine belli bir durum veya<br />
tedavinin hasta hayatını nasıl etkilediği ve önerilen tedavinin nasıl yardımcı<br />
olabileceği hakkında konuşulmalıdır.<br />
Toplantılar konusunda aşağıdaki öneriler yol gösterici olabilir:<br />
• Hangi doktorların geldiğini ve oturdukları yerleri öğrenin,<br />
• Doktorlarınız hakkında, tıbbi ilgi alanları ve uzmanlıkları, eğitimsel<br />
donanımları gibi bir takım bilgiler elde edin,<br />
• Konuk olarak gelen doktorlarınıza yeni bir şeyler sunun. Bunların<br />
gerçekten yeni, orijinal ve doktorlar için faydalı olduklarına emin olun,<br />
• Her doktorun kendini iyi ve önemli hissetmesini sağlayın. Onları<br />
yöneticileriniz, ürün müdürleriniz ve orada bulunan pazarlama takımı<br />
üyeleri ile tanıştırın,<br />
• Geri bildirim isteyin. Ürününüz ile ilgili uzmanlık alanlarına giren<br />
konular hakkında bilgi isteyin,<br />
• Toplantı uzak bir yerde ise doktorunuzun toplantıya getirdiği ailesi ile de<br />
yakından ilgilenin,<br />
• Aynı alan ile ilgilenen doktorların bir araya getirilmesine ön ayak olun.”<br />
Şirketlerin düzenlediği toplantı türlerinden biri, bilimsel bir kongrenin programında<br />
yer alan “uydu sempozyum”lardır (Keskinel, 1997; s.:38):
38<br />
“Uydu sempozyum, kongreden ayrı bir toplantı olarak düzenlenir. Maddi olarak<br />
tamamen şirket tarafından desteklenir ve sonrasında bir akşam yemeği verilir.<br />
Yapısı genellikle şöyle olur: Maddi olarak ilaç şirketince desteklenen ve<br />
sonuçları ilacı destekleyen bir araştırma, araştırmayı yürüten hekimlerce<br />
sunulur.”<br />
Diğer bir tür, belli bir ürüne özgü düzenlenen sempozyumlardır. Bu tür<br />
sempozyumlara katılacaklar, “saygın görüş sahipleri” 2 (SGS) arasından seçilir.”<br />
Beğen’in derlediği bilgilere göre, 1999 yılında ABD’de düzenlenen bu tür<br />
toplantıların sayısı 280,000’e ulaşmıştır ve bir önceki yıla göre %25 fazladır (Beğen<br />
2002; s.:33-4):<br />
“Bu artışın nedeni, araştırmaların gösterdiği gibi, eğitim programları ve kongre<br />
seyahat giderlerini karşılamanın, tanıtım malzemeleri gibi diğer hediyelere göre<br />
iki kattan fazla etkili olmasıdır. Bu toplantılar tipik olarak çok lüks yerlerde<br />
düzenlenir ve şirketler sürekli olarak daha lüks, çekici, yaratıcı yöntemler ararlar.<br />
Böylece düzenledikleri toplantılara daha çok hekimin katılacağını ve ürünleri<br />
hakkında çok daha kolay tutundurma çalışmaları yapacaklarını düşünürler. Şarap<br />
tatmaktan gösterilere, hayvanat bahçesi gezileririnden aile turlarına çok değişik<br />
biçimlerde olan bu etkinliklerle şirketler, hekimlerin aile yaşamlarına girmeye<br />
çalışır. Kurulan bu iyi “halkla ilişkiler”, hekimleri ve aynı zamanda ailelerini<br />
memnun eder, böylece hekimin yargıları etkilenebilir.”<br />
Buna karşılık DSÖ, bilimsel ve eğitsel etkinliklerin tutundurma amacıyla<br />
kulllanılmaması gerektiğini belirtmektedir (WHO, 1985). DHB de 2004 tarihinde<br />
yayımladığı ve hekimlerle şirketler arasındaki ilişkilere ilişkin bildirgesinde,<br />
hekimlerin ancak temel amacı mesleki ya da bilimsel bilgi değişimi olan toplantılara<br />
katılabileceğini belirtmektedir (WMA, 2004). DHB’ye göre bir toplantı, ancak<br />
aşağıdaki koşulları yerine getirdiğinde sürekli tıp eğitimi etkinliği sayılabilir:<br />
“İlaç şirketleri gibi sponsorlar, toplantının içeriğine, sunuma, eğiticilerin<br />
seçimine ve sonuçların yayımlanmasına herhangi bir etkide bulunmamalıdır.<br />
Ayrıca, toplantıya verilen maddi destek, sadece genel giderler için kabul edilmiş<br />
olmalıdır.”<br />
Türk Tabipleri Birliği 1995’te hazırladığı “Hekim ve İlaç Tanıtım İlkeleri” metninde<br />
benzer sınırlar çizmekte, ek olarak sunumların içeriğine ilişkin bir özelliğe vurgu<br />
yapmaktadır (Türk Tabipleri Birliği, 1995):<br />
“Toplantılar sırasındaki sunularda jenerik isim kullanılmalıdır.”<br />
Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı Yönetmelik’te, “Bilimsel ve Eğitsel Faaliyetler”<br />
başlığı altında bu türden toplantıların hangi çerçevede düzenlenebileceği<br />
tanımlanmaktadır (Sağlık Bakanlığı, 2003):<br />
2 “Key Opinion Leader” deyiminin karşılığı olarak kullanılmıştır. İlaç şirketleri, kendi reçetelerinin<br />
yüksek mali değerde olmasının yanı sıra, bulundukları toplumsal, akademik vb. konumlar, bilimsel,<br />
kişisel vb. özellikler nedeniyle başkalarının reçetelerini etkileyen kişileri bu isimle adlandırmaktadır.
39<br />
“İlaç tanıtımı ile ilgili bilimsel ve eğitsel faaliyetler, var olan tıbbi bilgileri<br />
aktarmak veya yeni bilgileri sunmak amacı dışında kullanılamaz.<br />
Ruhsat sahipleri, bilgilerin iletilmesi ve tartışılması için yararlı olan kongre,<br />
seminer, sempozyum, bilimsel, eğitsel toplantı düzenleyebilir veya bu tür<br />
faaliyetlere bilimsel / finansal katkıda bulunabilir.<br />
Ruhsat sahipleri, bilimsel kongrelerde bildiri, yayın, poster gibi bilimsel çalışma<br />
sunumunda bulunanlar ve toplantılara eğitim amaçlı katılanlar dışındaki<br />
kişilerin katılımı konusunda finansal katkıda bulunamazlar. Toplantılara<br />
katılanlar için yapılacak ağırlama / kabul etkinlikleri toplantı amacını ikinci<br />
plana itecek nitelikte olamaz.<br />
Bu gibi toplantılar uygun yer, biçim ve düzeyde olur. Yıl içinde düzenlenecek<br />
veya katkıda bulunulacak kongre, sempozyum, seminer ve benzeri faaliyetler,<br />
önceki yıl içinde ruhsat sahipleri tarafından yıllık program halinde; programda<br />
oluşabilecek değişiklikler toplantı öncesinde Bakanlığa bildirilir. Toplantılara<br />
sağlık meslek mensupları dışındaki kişiler davet edilemez. Bu toplantılara<br />
katılanların listeleri ile katılımcılara sunulan bilgiler ve dokümanların örnekleri<br />
Bakanlığın talebi halinde sunulmak üzere muhafaza edilir.”<br />
Yönetmelik’in toplantıların amacını bilgi değişimi ile sınırlayan cümlesi, İlaç<br />
Endüstrisi İşverenler Sendikası’nın “Tıbbi İlaç Tanıtım İlkeleri Kılavuzu”nda aynı<br />
biçimde yer almaktadır (İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası, 1990):<br />
“İlaç tanıtımı ile ilgili bilimsel ve eğitsel faaliyetler, var olan tıbbi bilgileri<br />
aktarmak veya yeni bilgileri sunmak amacı dışında kullanılamaz.”<br />
1.5.5 Halkla İlişkiler<br />
Halkla ilişkiler kavramının birçok tanımı olmakla birlikte, bu tanımların temelinde<br />
bulunan ortak görüş, halkla ilişkilerin kuruluş ile onun karşısındaki hedef kitle<br />
arasında karşılıklı çıkara dayalı ve sağlıklı bir diyalog oluşturulması, bunun<br />
sonucunda da kamuoyunun ilgili kesimlerinde kuruluş hakkında olumlu bir imaj ve<br />
destek yaratılmasıdır (Asna, 2006; s.:7). Bilgener’e göre söz konusu olabilecek hedef<br />
kitle, örgüt, müşteriler, tüketiciler, ortaklar, yatırımcılar, firma işgörenleri, hükümet<br />
ve yerel yönetim yetkilileri, köy, kasaba veya geniş anlamda kamu olabilir (Bilgener,<br />
2002; s.:20-1):<br />
“... Daha basit bir tanımla, bir kişi veya örgüte karşı kamuoyunun (hedef kitlenin)<br />
tavrını değerleyip, organizasyonun kamuoyu nezdinde saygınlık ve itibar<br />
kazanabileceği strateji ve politikaların izlenmesidir. Tüm iletişim çabalarını<br />
kullanabilen halkla ilişkiler, değişik gruplar ve genel anlamda kamuoyunun<br />
organizasyona karşı olan tutumlarını olumlu etkileme üzerine kuruludur. Bu tür<br />
etkileme ve olumlu imaj ise gönüllü olarak toplumsal projeleri desteklemeye<br />
dayalı iyi halkla ilişkiler çabaları sonucu elde edilebilir.
40<br />
Duyurum; işletme ürün ya da faaliyetleri hakkında kitle iletişim araçlarıyla hedef<br />
kitlelere ulaştırılan haber biçimine yakın mesajlardır. Bu yönüyle duyurum,<br />
pazarlama hakla ilişkilerinin çok eski formu olarak değerlendirilebilir. Ancak<br />
pazarlama halkla ilişkileri; yeni ürünlerin pazara girişlerine destek olma,<br />
olgunluk dönemini yaşayan bir ürünün yeniden konumlandırılmasına yardımcı<br />
olma, bir ürün grubuna ilgi duyulmasını sağlama, özel pazar bölümlerini<br />
etkileme, kamuoyu gözünde problemli ürünleri savunma ve ürünler yoluyla<br />
işletme imajını güçlendirme gibi önemli roller bakımından duyurumun çok<br />
ötesine geçmiş bulunmaktadır. ...<br />
Doğrudan fazla bir bedel ödenmese de dolaylı olarak yüksek bedellere mal<br />
olabilir. Ancak, tüketici zihninde diğer tutundurma çabalarına göre daha<br />
güvenilebilir imajı oluşturması ve sosyal programlara katkı ölçüsünde tüketicilere<br />
güven verebilmesi pozitif yönleridir.”<br />
Kitle iletişim araçlarının yanı sıra, halkla ilişkiler çalışmalarında kullanılan diğer<br />
araçlar, aşağıdaki gibi sınıflanabilir (Asna, 1998; s.:VI; Bilgener, 2002; s.:21):<br />
• Basılı araçlar (Broşür, el kitabı, bülten, yıllık, mektup, afiş, pankart, el ilanı,<br />
yayınlar, raporlar)<br />
• Sergiler (Sürekli sergi, gezici sergi, pano, özel pavyonlar)<br />
• Yöresel festivallar – Şenlikler<br />
• Yarışmalar<br />
• Bilimsel toplantılar<br />
• Törenler<br />
• Geziler<br />
• Sponsorluk (Sanat ve kültür, spor, çevre, sosyal projeler)<br />
• Karşıt kampanyalar<br />
• Rakip kuruluşlarla ilişkiler<br />
• Yasama organı ile ilişkiler - Lobi faaliyetleri<br />
• Baskı grupları<br />
1.5.6 Diğer<br />
‘Doğrudan posta’ farmakolojik ürünlerin tanıtılmasında oldukça etkili bir yöntem<br />
olabilir ve broşürler veya şirket yayınları gibi diğer iletişim materyallerini içeren bir<br />
mektup zarfı biçiminde olabilir. Tipik olarak doğrudan posta, diğer yazılı reklam<br />
biçimlerinden daha ayrıntılı bilgi taşıyabilir. Bu yöntem ülkemizde de kullanılmakta<br />
olup, doktorlara ve eczacılara, özellikle yeni çıkan ürünler hakkında, içinde ilaç<br />
hakkında tanıtıcı bilgilerin yer aldığı mektuplar, kartlar gönderilmektedir (Göktaş,<br />
2003; s.:122).<br />
Reklam, bir mal ya da hizmetin, bir kurumun, bir kişinin ya da fikrin, kimliği belirli<br />
sorumlusu tarafından, tarifesi önceden belli bir ücret karşılığında, kitle iletişim<br />
araçları vasıtasıyla olumlu bir biçimde tanıtılıp benimsetilmesi çabalarıdır (Bilgener,<br />
2002; s.:16). Ülkemizde ilaçların reklamı yasaklanmış, reçetesiz ilaçların topluma ve<br />
reçeteli ilaçların ise sağlık çalışanlarına belli sınırlar içinde tanıtılması yasal<br />
kılınmıştır.
41<br />
İnternet son yıllarda tüm dünyada yaygınlaşan diğer bir tutundurma kanalıdır<br />
(Göktaş, 2003; s.:128-9):<br />
“1999’da yapılan bir araştırma, internet üzerinden sağlanan sağlığa ilişkin<br />
bilgilerden tatmin olan müşteri oranının %49 olduğunu ortaya çıkarırken, aynı<br />
tatminin TV'de %13, dergilerde %25, gazetelerde %25 olduğunu göstermiştir.<br />
Başka bir araştırmaya göre ise sağlık sitelerini ziyaret eden %70-90 arasındaki<br />
doktor ulaştıklan bilgilerin tıbbi kararlanın etkilediğini ifade etmiş, %13'ü reçete<br />
ettikleri ilaçlar üzerinde büyük etkisi olduğunu söylemiştir. ... İnternet kanalı ile<br />
online yapılan görüşmeler, ilaç şirketleri için, doktorlara ulaşmak için daha etkili,<br />
şirket için önceliği olmayan doktorlara ulaşmak için ise ekonomik bir yol<br />
olmakta, doktorlara ise, ilaç şirketleri ile olan etkileşimlerini kontrol etme imkanı<br />
sunmaktadır. Doktorlar tıbbi mümessiller ile olan kısa bir görüşmeden daha<br />
detaylı bilgiyi kendi rahat ortamlarında alabilmektedirler.”<br />
1.6 Pazarlama yöntemlerinin reçetelere etkisi<br />
İlaç şirketi temsilciliği mesleğinde başarılı olmanın yollarını anlatan bir kitapta,<br />
hediye vermek önemli bir araç olarak tanımlanmaktadır:<br />
“Kural olarak, her zaman kendimi karvizitimle ve genellikle kalem gibi küçük bir<br />
hediye ile tanıtırım. İnsanların kalem almayı bu kadar sevmeleri beni her zaman<br />
şaşırtmıştır. Sanki altın vermek gibi...” (Anderson, 2003; s.:89)<br />
Kalem gibi küçük hediyeler almak yazılan reçeteleri yönlendirebilir mi? Bölüm<br />
1.1’de belirtildiği gibi ilaç şirketlerinin en büyük gider kalemini pazarlama<br />
harcamaları oluşturmakta ve bu harcamalar her yıl önemli oranda artmaktadır. Bu<br />
olgu çeşitli ekonomik değişkenlerin yıldan yıla farklılık göstermesinden ya da<br />
pazarlama yöntemlerinin çeşitlenmesinden kaynaklanıyor olabilir. Yanı sıra, göz ardı<br />
edilemeyecek olası bir etken, bu harcamaların “işe yarıyor” olması, diğer deyişle<br />
şirketlerin satışlarını artırarak kâr sağlıyor olmasıdır. Bu olasılığın gerçekliğini<br />
anlamanın bir yöntemi, şirketlerin yıllar içindeki gelir gider hesaplarını inceleyerek<br />
ekonomik çözümlemeler yapmaktır. Ancak şirketlerden ne bu tür verileri, ne de<br />
çözümleme sonuçlarını elde etmek olası değildir. Pazarlama harcamalarının satışları<br />
artırdığı olasılığının doğruluğunu göstermenin diğer bir yöntemi, pazarlama<br />
yöntemlerinin reçetelere olan etkisini değerlendiren araştırmalar yapmaktır. Bu<br />
bölümde, bilimsel yazında bulunan bu türden araştırmalar özetlenmektedir.<br />
Öncelikle, hekimlerin genel olarak tanıtım etkinliklerinin kendi davranışlarını<br />
etkilemediğine inandıkları belirtilmelidir (Charatan, 2001; Steinman et al, 2001;<br />
WHO, 2006). İlginç olarak, söz konusu meslektaşları olduğunda fikirleri değişmekte,<br />
diğer hekimlerin tanıtım çalışmalarından etkilendiklerini düşünmektedirler (WHO,<br />
2006). Ankara’da 422 hekimin katıldığı bir araştırmada, hekimlerin %67’si hekimilaç<br />
endüstrisi ilişkisinin hekimlerin tedavi yönetiminin ve araçlarının seçiminde<br />
yönlendirici olduğunu belirtmiştir. Bu ilişkinin hekimleri zaman zaman gereksiz ve<br />
pahalı tedavilere seçmeye yönlendirdiğini belirten hekimlerin oranı ise %75’tir<br />
(Ankara Tabip Odası, 2002). Ancak günümüzde, ticari kaynaklı bilgilerin hekimlerin
42<br />
reçete ettikleri ilaçları belirlemede bilimsel kaynaklardan daha etkili oldukları<br />
bilinmektedir (Somerset et al, 2001). Ayrıca, tanıtım çalışmaları genellikle taraflı ve<br />
yanlış bilgi içermekte, hekimlerin hatalı reçete yazmasına neden olabilmektedir<br />
(WHO, 2006).<br />
Hekimler ilaç reklamları ve şirket temsilcilerinin yazdıkları reçetelere çok az etkide<br />
bulunduğuna inansalar da, yapılan araştırmalarda tanıtım çalışmalarının hekimlerin<br />
davranışlarını etkilediği belirlenmiştir. Aşağıda bu türden araştırmaların<br />
sonuçlarından bir derleme bulunmaktadır:<br />
• Hekimlerin çoğu ilaç şirketi kaynaklı bilgilerin tarafsız olmadığını belirtmekte,<br />
ancak yine de, bu bilgilerin yararlı olduğunu düşünmektedir (WHO, 2006).<br />
• 181 hekimin katıldığı bir araştırmada, hekimlerden o anda önlüklerinin cebinde<br />
taşıdıklarını göstermeleri istenmiş, hekimlerin %97’sinin üzerinde bir ilaç<br />
şirketinin logosu olan en az bir adet nesne taşıdığı saptanmıştır (Sigworth et al,<br />
2001).<br />
• Hekimlerin aldıkları tanıtım malzemelerinin sayısı arttıkça, tanıtım etkinliklerinin<br />
kendilerini etkilemediğine ilişkin inançları anlamlı oranda artmaktadır (Hodges,<br />
1995).<br />
• İlaç şirketlerinin düzenledikleri sempozyumlara katılan hekimlerin, sempozyum<br />
sonrasında bu ilaçları anlamlı biçimde daha fazla yazdıkları saptanmıştır<br />
(Wazana, 2000).<br />
• Bir çalışmada, hekimlerin bilgi edinmeleri açısından bilimsel ve ticari<br />
kaynakların etkisi araştırılmıştır. Hekimler bilgilerinin akademik kaynaklı<br />
olduğunu ileri sürmüşlerdir.. Ardından çeşitli tıbbi alanlardaki bilgileri<br />
sorulduğunda;<br />
o<br />
o<br />
o<br />
%71’i azalmış serebral kan akımının demansın temel nedeni olduğunu,<br />
%32’si, serebral vazodilatatörlerin konfü durumdaki yaşlı hastalarda etkili<br />
olduğunu,<br />
%49’u propoxyphene’in aspirinden daha etkin olduğunu belirtmişlerdir.<br />
Bu bilgilerin hiçbiri tıbbi yazın tarafından desteklenmemektedir (No Free Lunch,<br />
2006).<br />
• Hekimlerin serebrovasküler vazodilatatörler hakkındaki düşüncelerinin, ilaç<br />
reklamları tarafından yönlendirildiği gösterilmiştir (Somerset et al, 2001).<br />
• Yeni bir ilaç hakkındaki bilgilerini ilaç temsilcilerinden edinen hekimler, diğer<br />
hekimlere göre;<br />
o<br />
o<br />
o<br />
Yeni ilacı daha fazla oranda bir “ilerleme” olarak nitelendirmektedir.<br />
Yeni ilacı daha fazla reçete etmektedir.<br />
Yeni ilacı alternatiflerine göre daha fazla tercih etmektedir.
43<br />
İlaç temsilcisi ile haftada bir ya da daha sık görüşen hekimlerin o ilacı reçete<br />
etme oranı artmaktadır (Chren ve Landefeld, 1994; Lurie et al, 1990; No Free<br />
Lunch, 2006; Somerset et al, 2001; Watkins et al, 2003; Watkins ve Kimberly,<br />
Jr., 2004; Wazana, 2000).<br />
• Temsilciyle görüşme, reçete maliyetinin artması ve akılcı olmayan ilaç seçimi ile<br />
ilişkilidir (Caudill et al, 1996; Haayer et al, 1983; Lurie et al, 1990). Hekimlerin,<br />
temsilcilerin verdiği bilgilere güvenme oranı arttıkça, yazdıkları ilaçların maliyeti<br />
de artmaktadır (No Free Lunch, 2006; Somerset et al, 2001; Watkins ve<br />
Kimberly, Jr., 2004).<br />
• Britanya’da 230 hastaneyi kapsayan bir araştırmada, hekimlerin %42’sinin<br />
yazdıkları yeni ilaçlar hakkındaki bilgilerini şirket temsilcilerinden edindikleri<br />
saptanmıştır (McGettigan et al, 2001).<br />
• Hekimlerin temsilcilerle görüşmelerinin, tanıtılan ilaçların çalıştıkları hastaneye<br />
alınmasını istemeleri, yazdıkları reçetelerin maliyetinin artması ve akılcı ilaç<br />
kullanımının azalması ile ilişkili olduğu bulunmuştur (Chren ve Landefeld, 1994;<br />
Lurie et al, 1990; Somerset et al, 2001).<br />
• Ücretsiz ilaç örneği almak hekimlerin yazdıkları reçeteleri anlamlı oranda<br />
etkilemektedir (Chew et al, 2000a). İlaç örneği alan hekimler şirket temsilcisine<br />
daha olumlu yaklaşmakta, o ilacı daha çok seçmekte, daha çabuk reçete<br />
etmektedir (Peay ve Peay, 1988; Thomson et al, 1994).<br />
• Hastalar, hekimlerin ilaç şirketlerinden hediye almalarının hizmet maliyetini ve<br />
hizmetin niteliğini olumsuz etkilediğini düşünmektedirler (No Free Lunch,<br />
2006).<br />
• Hastalar hekimlere göre anlamlı oranda daha fazla olarak, alınan hediyelerin<br />
yazılan reçeteleri etkilediğini düşünmektedirler (Gibbons et al, 1998b).<br />
Bu araştırmalar dikkate alındığında, pazarlama çalışmalarının hekimlerin reçeteye<br />
yazdıkları ilaçları belirlemede etkili oldukları sonucuna ulaşılmaktadır.<br />
1.7 Tez çalışmasının amacı ve yazındaki yeri<br />
Giriş bölümünde derlenen bilgilerin ışığında, ilaç şirketlerinin ülkemizde kullandığı<br />
pazarlama yöntemleri ve hekimlerin bu konudaki değerlendirmelerine ilişkin bir<br />
durum saptaması yapmak ve konuyu etik açıdan sorgulamak önemli bir gereksinim<br />
olarak ortaya çıkmıştır. Tezin amacı bu gereksinimi karşılamaya yönelik olarak, ilaç<br />
şirketlerinin ülkemizde kullandıkları pazarlama yöntemlerini araştırmak ve<br />
hekimlerin bu yöntemler aracılığıyla ilaç şirketleriyle kurulan ilişkileri nasıl<br />
yargıladıklarını ve yargıların gerekçelerini öğrenmektir. Ayrıca bu gerekçelerin etik<br />
açıdan çözümlenmesi amaçlanmıştır.
Bu konuda yazında bulunan araştırmalar sadece hekimlerin bilgi, düşünce ve<br />
tutumlarını saptamaya ve bağımsız değişkenlerle ilişkisini incelemeye yöneliktir<br />
(Acar et al, 2001; Agrawal et al, 2004; Akıcı et al, 2002; Andaleeb ve Tallman, 1995;<br />
Ankara Tabip Odası, 2002; az Gravalos et al, 2001; Brett et al, 2003; Chren ve<br />
Landefeld, 1994; Düzgün et al, 2001; Galan et al, 2004a; Galan et al, 2004b;<br />
Gibbons et al, 1998; Guldal ve Semin, 2000; Halperin et al, 2004; Hopper et al,<br />
1997; Jones et al, 2001; Keim et al, 1993; Kutlay et al, 1999; Lexchin, 1993;<br />
Lichstein et al, 1992; Madhavan et al, 1997; McCormick et al, 2001; McKinney et al,<br />
1990; Randall et al, 2005; Rutledge et al, 2003; Varley et al, 2005; Watkins et al,<br />
2003; Watkins ve Kimberly, Jr., 2004; Wazana, 2000; Wazana ve Primeau, 2002;<br />
Şemin ve Güldal, 1993; Beğen, 2002; Göktaş, 2003; Keskinel, 1997). Tez<br />
çalışmasında daha önce yapılmış çalışmalardan farklı olarak, şirketlerin kullandıkları<br />
pazarlama yöntemlerini öğrenmeye yönelik bir araştırma yürütülmüştür. Ayrıca, yine<br />
diğer çalışmalardan farklı olarak “neden” sorusu sorulmuş ve hekimlerin yargılarının<br />
gerekçeleri araştırılmıştır. Bu anlamda önemli bir bilgi boşluğunu doldurmaktadır.<br />
Yanı sıra <strong>tez</strong> çalışması, hekimlerin yargı ve gerekçelerinin sağlamlığı da<br />
değerlendirildiğinden özgünlük kazanmaktadır.<br />
44
45<br />
2. GEREÇ ve YÖNTEM<br />
Giriş bölümünde belirtilen amaca ulaşabilmek için, öncelikle pazarlama yöntemlerini<br />
ve hekimlerin ilaç şirketleriyle kurulan ilişkileri meslek ahlakı açısından nasıl<br />
değerlendirdiklerini belirlemek gerekmektedir. İlgili verilerin toplanabilmesi için,<br />
konuyla ilgili yazın taranmasının yanı sıra, iki ayrı araştırma yapılmıştır.<br />
İlk aşamada niteliksel bir araştırma yöntemi kullanılarak, pazarlama yöntemleri<br />
hakkında bilgi edinilmesi ve ikinci aşamada kullanılacak niceliksel araştırmaya temel<br />
oluşturulması amaçlanmıştır. İkinci aşamada ise, derinlemesine görüşmelerden elde<br />
edilen bilgilerin de yardımıyla bir anket formu hazırlanarak niceliksel bir araştırma<br />
yapılmıştır.<br />
2.1 Birinci Aşama<br />
İlk aşamada, ilaç şirketlerinin kullandıkları satış artırıcı yöntemleri saptayabilmek<br />
için yazın taranmıştır. Yazın taramak için öncelikle PubMed’in anahtar sözcük<br />
sınıflama yöntemi olan Medical Subject Headings (MeSH) incelenmiş ve konuyla<br />
ilgili yer alan başlık ve altbaşlıklardan aşağıdaki görülen anahtar sözcükler<br />
seçilmiştir.<br />
• Drug industry (classification /economics /education /ethics /history<br />
/instrumentation legislation and jurisprudence /manpower /methods<br />
/organization and administration standards /statistics and numerical data<br />
/trends)<br />
• Advertising (economics /ethics /legislation and jurisprudence /methods<br />
/standards /statistics and numerical data /trends utilization)<br />
• Commerce (education /ethics /instrumentation /legislation and jurisprudence<br />
/manpower /methods /trends<br />
• Marketing (economics /education /ethics /legislation and jurisprudence<br />
/manpower / methods /organization and administration /standards /statistics<br />
and numerical data /trends)<br />
• Marketing of Health Services (economics /ethics /legislation and<br />
jurisprudence /manpower /methods /organization and administration<br />
/standards /statistics and numerical data /trends /utilization)<br />
Yazının incelenmesinin yanı sıra, ülkemizde uygulanan yöntemleri belirleyebilmek<br />
için niteliksel bir araştırma yöntemi olan derinlemesine görüşme tekniği (in-dept<br />
interview) kullanılarak hekimler ve ilaç şirketi çalışanları ile görüşülmüştür.<br />
Niteliksel araştırmaların öncelikli kaygısı genellenebilecek veri elde etmek değil,<br />
‘derin anlama’ya, insan düşünce ve davranışının karmaşık ve birbiri ile içiçe olan<br />
yanlarına yönelmektir. Niteliksel araştırma duyumsama, ‘dokuyu anlama’ ve küçük<br />
ayrıntılar ekleme anlamında bilgiye zenginlik katmaktadır. Niteliksel araştırmalarda,<br />
ağırlıklı olarak araştırmaya katılan için önemli olan konulara öncelik verilmeye<br />
çalışılır. Derinlemesine görüşme yöntemi ise sıklıkla, kişisel öyküler almak<br />
istendiğinde tercih edilmektedir. Kişilerin duyarlı olabileceği, grup ortamının uygun
46<br />
olmayabileceği konularda derinlemesine görüşmenin uygun bir yöntem olduğu<br />
belirtilmektedir (Sağlık için Sosyal Bilimler Derneği, 2002). Derinlemesine görüşme<br />
yönteminin bu üstünlükleri dikkate alınmış ve ilaç şirketlerinin kullandıkları<br />
pazarlama yöntemleri gibi, özellikle şirket çalışanlarının açık konuşmaya istekli<br />
olmayabileceği bir konu için uygun bir yöntem olduğuna karar verilmiştir.<br />
Görüşmeyi kabul eden kişilerden bir form yardımıyla “çalışmaya katılım onamı”<br />
alınmıştır (Şekil 2.1). Görüşmeyi kabul eden, ancak herhangi bir yazılı belgeye imza<br />
atmak istemeyen kişilerden yazılı onam alınmamış, görüşmeyi kabul etmeleri yeterli<br />
sayılmıştır. Ancak katılımcıları çalışma hakkında bilgilendirmek ve çalışmanın<br />
amacının anlaşılmasını sağlayabilmek amacıyla aşağıdaki onam formu kendilerine<br />
okutulmuş ve soru sorulmasına olanak tanınmıştır.<br />
ÇALIŞMAYA KATILIM ONAMI<br />
Sizden, ilaç şirketlerinin kullandıkları pazarlama yöntemleri hakkındaki bir çalışmaya<br />
katılmanızı diliyoruz. Bu çalışma, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji Anabilim<br />
Dalı’nda doktora öğrenimi yapmakta olan Arş.Gör.Dr.Murat Civaner’in <strong>tez</strong>i kapsamında<br />
düzenlenmektedir.<br />
Bu çalışmanın AMACI, ilaç şirketlerinin ilaçlarını pazarlayabilmek için kullandıkları çeşitli<br />
yöntemleri saptamaya çalışmaktır.<br />
GÖRÜŞMENİN NİTELİĞİ: Bu görüşmeyi kabul ederseniz sizinle ben görüşeceğim ve<br />
meslek yaşamınızda deneyimlediğiniz ya da işittiğiniz bazı konular hakkında sorular<br />
soracağım. Bu soruların bir kısmı çok kişisel olabilir ve duyarlı konulara girmek sizi rahatsız<br />
edebilir. Bu tür sorulara cevap vermeyi reddedebilirsiniz. Bu görüşmede vereceğiniz bilgiler<br />
yalnızca benim tarafımdan görülecek, başka hiçbir kurum ya da kişiye verilmeyecektir. Bu<br />
çalışmanın sonuçları, yalnızca bilimsel dergilerde ve bilimsel toplantılarda sunulacak ve bu<br />
sunumlar sırasında sizinle ya da çalıştığınız şirketle ilgili herhangi bir belirleyici isim<br />
verilmeyecektir (Bilgiler, “Ankara’da bir ilaç şirketinde satış temsilcisi olarak çalışan<br />
A.B’nin belirttiğine göre” ya da “Ankara’daki bir üniversite hastanesinde çalışan Dr.C.D’nin<br />
söylediğine göre” şeklinde kodlanacaktır).<br />
Vereceğiniz bilgiler, ülkemizde ilaç şirketlerinin kullandıkları pazarlama yöntemleri<br />
hakkında bir durum saptaması yapabilmeye ve bu yöntemlerin neden olabileceği etik<br />
sorunları ortadan kaldırmak ya da en aza indirmek için önerilerde bulunulmasına çok değerli<br />
katkılarda bulunacaktır. Çalışmanın amacı, belli bir kurum ya da kişiyi suçlamak için bilgi<br />
toplamak değil, ülkemizde bu alanda yaşanan sorunları genel olarak gündeme<br />
getirebilmektir. Dolayısıyla kimliğinizle ilgili her türlü belirleyici isim ya da işaret<br />
gizlenecektir.<br />
Çalışmaya katılmayı reddedebilir ya da herhangi bir noktada gerekçe göstermek zorunluluğu<br />
olmaksızın katılmaktan vazgeçebilirsiniz. Ya da istemediğiniz sorulara cevap<br />
vermeyebilirsiniz. Ayrıca sonradan, vereceğiniz bilgilerin kullanılmasını engelleyebilirsiniz.<br />
GÖRÜŞMEYİ KABUL EDİYORSANIZ, İMZA ATMAK İSTEMESENİZ DE LÜTFEN<br />
AŞAĞIDAKİ AÇIKLAMAYI KABUL ETTİĞİNİZİ BİR BİÇİMDE BELİRTİNİZ:<br />
Yukarıdaki açıklamayı okudum. Aklıma takılan soruları sordum ve sorularıma doyurucu<br />
yanıtlar aldım. Bu çalışmaya gönüllü olarak katılmaya karar verdim. Ama istediğim an
47<br />
katılmaktan vazgeçebileceğimi de biliyorum. Dr.Murat Civaner ile görüşmeyi kabul<br />
ediyorum.<br />
(Dilerseniz isminizi kodlayabilir ve imzalayabilirsiniz)<br />
İsim:<br />
İmza:<br />
Tarih:<br />
Dr.Murat Civaner – İmza:<br />
Şekil 2.1 Çalışmaya katılım onam formu<br />
Görüşmelerde kullanmak üzere, hekimler ve ilaç şirketi çalışanları için ayrı görüşme<br />
kılavuzları oluşturulmuştur (Şekil 2.2 ve 2.3):<br />
İLAÇ ŞİRKETİ ÇALIŞANLARI İÇİN GÖRÜŞME KILAVUZU s.1<br />
İLAÇ ŞİRKETLERİNİN PAZARLAMA YÖNTEMLERİ<br />
1.AÇILIŞ<br />
Adım, Murat Civaner. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji Anabilim Dalı’nda<br />
araştırma görevlisi olarak çalışıyorum ve Deontoloji doktorası yapıyorum. Doktora <strong>tez</strong>imin<br />
konusu, ilaç şirketlerinin kullandıkları pazarlama yöntemleri. Bu konuda sizinle görüşmek<br />
istiyorum.<br />
2. TANIŞMA<br />
• Lütfen meslek hayatınızla ilgili bilgi verir misiniz? (Nerede, ne süreyle öğrenim<br />
gördünüz? Ne zamandan beri bu meslekte çalışıyorsunuz? Nerelerde çalıştınız? Şu anki<br />
işiniz nedir?)<br />
3. GÖRÜŞME KONULARI<br />
• Mesleğiniz hakkında bilgi verebilir misiniz? Bir satış temsilcisi neler yapar, nasıl<br />
çalışır?<br />
• Bir ilacı tanıtmak için hangi yöntemleri uyguluyorsunuz?<br />
• Verdiğiniz bilgiler bilimsel açıdan güvenilir midir? Bu bilgilerin bilimselliği<br />
konusunda eğitim alıyor musunuz? Hekimlere aktarmanız için şirket tarafından<br />
size verilen bilgilerin doğru ve güvenilir olduğuna inanıyor musunuz?<br />
• Tanıtım yöntemleri konusunda şirket içi eğitim aldınız mı? Bu eğitim<br />
programlarının içeriği hakkında bilgi verebilir misiniz?<br />
• Yasal olmayan yöntemler hakkında ne düşünüyorsunuz? (key opinion leader,<br />
hekimler ve yakınları için geziler düzenlemek, hekimlerin çeşitli giderlerini karşılamak,<br />
büyük hediyeler almak, kliniğe hediyeler almak, şirketlerin bilimsel araştırmalara
48<br />
müdahale etmesi, halkla ilişkiler şirketleri aracılığıyla gizli reklam yapmaları gibi) Bu<br />
yöntemlere başka örnekler verebilir misiniz? Böyle yöntemler uygulandığını<br />
işittiniz mi? Sizce ülkemizde ne kadar yaygın? Yurtdışındaki örnekler hakkında<br />
bilginiz var mı?<br />
• Küçük/anımsatıcı hediyeler, bilimsel makaleler, ürün monografları, tanıtım<br />
numuneleri vermek dışında ilaç satışlarını artırmak için uyguladığınız yöntemler<br />
var mı? Meslekdaşlarınızın uyguladığı başka yöntemler var mı?<br />
4. KAPANIŞ - Benimle görüşmeye zaman ayırdığınız ve katkıda bulunduğunuz için<br />
teşekkür ederim.<br />
İLAÇ ŞİRKETİ ÇALIŞANLARI İÇİN GÖRÜŞME KILAVUZU s.2<br />
Görüşme tarihi<br />
Görüşme yeri<br />
Görüşme süresi<br />
Katılımcının adı<br />
Çalıştığı şirket<br />
Çalıştığı şehir<br />
Yaşı<br />
Cinsiyeti<br />
Mesleği<br />
Çalışma yeri / bölümü<br />
Şekil 2.2 İlaç şirketi çalışanlarıyla yapılan derinlemesine görüşmelerde kullanılan görüşme<br />
kılavuzu<br />
HEKİMLER İÇİN GÖRÜŞME KILAVUZU s.1<br />
İLAÇ ŞİRKETLERİNİN PAZARLAMA YÖNTEMLERİ<br />
1.AÇILIŞ<br />
Adım, Murat Civaner. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji Anabilim Dalı’nda<br />
araştırma görevlisi olarak çalışıyorum ve Deontoloji doktorası yapıyorum. Doktora <strong>tez</strong>imin<br />
konusu, ilaç şirketlerinin kullandıkları pazarlama yöntemleri. Bu konuda sizinle görüşmek<br />
istiyorum.<br />
2. TANIŞMA<br />
• Lütfen meslek hayatınızla ilgili bilgi verir misiniz? (Nerede, ne süreyle öğrenim<br />
gördünüz? Ne zamandan beri bu meslekte çalışıyorsunuz? Nerelerde çalıştınız? Şu anki<br />
işiniz nedir?)
49<br />
3. GÖRÜŞME KONULARI<br />
• İlaç şirketi temsilcileri ile ne sıklıkta karşılaşıyorsunuz?<br />
• Bir satış temsilcisi neler yapar, nasıl çalışır? Bir ilacı tanıtmak için hangi<br />
yöntemleri uygular?<br />
• Satış temsilcilerinin verdiği bilgileri bilimsel açıdan güvenilir bulur musunuz?<br />
• Yasal olmayan pazarlama yöntemleri hakkında ne düşünüyorsunuz? (key opinion<br />
leader, hekimler ve yakınları için geziler düzenlemek, hekimlerin çeşitli giderlerini<br />
karşılamak, büyük hediyeler almak, kliniğe hediyeler almak, şirketlerin bilimsel<br />
araştırmalara müdahale etmesi, halkla ilişkiler şirketleri aracılığıyla gizli reklam<br />
yapmaları gibi) Bu yöntemlere başka örnekler verebilir misiniz? Böyle yöntemler<br />
uygulandığını, hekimlerin ilaç şirketleri ile yasal ve/veya ahlaki açıdan uygun<br />
olmayan ilişkilere girdiğini işittiniz mi? Sizce ülkemizde bu tür uygulamalar ne<br />
kadar yaygın? Yurtdışındaki örnekler hakkında bilginiz var mı?<br />
• Küçük/anımsatıcı hediyeler, bilimsel makaleler, ürün monografları, tanıtım<br />
numuneleri vermek dışında ilaç satışlarını artırmak için uygulanan yöntemler var<br />
mı? Siz tanık oldunuz mu ya da işittiniz mi?<br />
4. KAPANIŞ<br />
Benimle görüşmeye zaman ayırdığınız ve katkıda bulunduğunuz için teşekkür ederim.<br />
HEKİMLER İÇİN GÖRÜŞME KILAVUZU s.2<br />
Görüşme tarihi<br />
Görüşme yeri<br />
Görüşme süresi<br />
Katılımcının adı<br />
Yaşı<br />
Çalıştığı kurum<br />
Çalıştığı şehir<br />
Cinsiyeti<br />
Mesleği<br />
Çalışma yeri / bölümü<br />
Şekil 2.3 Hekimlerle yapılan derinlemesine görüşmelerde kullanılan görüşme kılavuzu<br />
Hazırlanan yöntem taslağı, Tez İzleme Komitesi’ne sunulmuş, önerilen değişiklikler<br />
uygulanmıştır. Ardından, bir ilaç şirketi temsilcisi ve bir hekim ile birer pilot<br />
görüşme yaparak görüşme kılavuzu ve onam formuna son biçimi verilmiştir.<br />
Araştırmaya katılanlar, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa ve Kocaeli olmak<br />
üzere Türkiye’nin altı kentinden seçilmiştir. Bu kentler, her birisi tıp fakültelerine<br />
sahip büyük kentler olup, ilaç sektörü için önemli pazar niteliği taşımaktadırlar. Tek
50<br />
bir il seçilmemesinin nedeni, farklı illerde ortaya çıkabilecek farklı dinamikleri<br />
yakalayabilmektir. Diğer yandan, araştırma sosyo-ekonomik koşullar açısından<br />
farklılık gösteren diğer kentleri kapsamadığından yukarıda sayılan illerle sınırlı<br />
olarak değerlendirilmiştir.<br />
Görüşülecek kişilerin, hekim-ilaç şirketi ilişkisinin taraflarını kapsaması gerektiği<br />
düşüncesinden yola çıkılarak hekimler ve ilaç şirketi çalışanları olmasına karar<br />
verilmiş, 13 hekim ve 9 ilaç şirketi çalışanı ile görüşülmüştür. Çeşitli kurumları<br />
araştırma kapsamına almak için görüşülecek hekimlerin seçiminde, çalıştıkları<br />
kurumlar da dikkate alınmış; sağlık ocağı, devlet hastanesi, SSK hastanesi ve<br />
üniversitede çalışan hekimlerle görüşülmüştür. Hekimlerin uzmanlık alanları, Göz<br />
Hastalıkları, Çocuk Cerrahisi, Genel Cerrahi, Psikiyatri, Dahiliye, Farmakoloji ve<br />
Çocuk Endokrinolojisi’dir. Görüşülen ilaç şirketi çalışanları ise, belirtilen kentlerde<br />
çalışan ya da çalışmış olan ve araştırmaya katılmayı kabul eden temsilci, medikal<br />
müdür ve bölge satış sorumlularıdır. Derinlemesine görüşme yönteminde,<br />
görüşülecek kişi sayısı için belli bir sayıya ulaşma zorunluluğu bulunmamaktadır.<br />
Genellikle, alt grupları dikkate alan bir seçimle seçilen 10 ila 20 kişiyle görüşmek<br />
yeterli kabul edilmektedir. Kişi sayısını belirlerken kullanılan bir diğer ölçüt ise,<br />
“yeni birşey elde edemeyinceye kadar / tekrarların sıklaşmasına kadar”<br />
görüşmelerin sürdürülmesidir (Sağlık için Sosyal Bilimler Derneği, 2002).<br />
Görüşülecek kişi sayısı belirlenirken bu ölçütler dikkate alınmıştır.<br />
Görüşmeler mümkün olduğunca katılımcının çalışma ortamının dışında, rahat bir<br />
ortamda yapılmaya çalışılmış, ancak zaman sınırlılığı nedeniyle dört hekim ve bir<br />
ilaç şirketi çalışanıyla çalıştıkları kurumda görüşmek durumunda kalınmıştır.<br />
Görüşmeler 45 dk ile 2 saatlik sürelerde gerçekleştirilmiştir. Görüşme kaydı için izin<br />
verildiğinde teyp kullanılmış, izin verilmediğinde ise not tutulmuştur.<br />
Analiz için öncelikle görüşme kayıtları okunmuş ve kodlanmış (açık kodlama),<br />
temalar başlıklar ve alt başlıklar halinde sınıflanmıştır. Temaların, görüşme<br />
kılavuzundaki temaları içermekle birlikte farklı başlıklara da sahip olduğu<br />
görülmüştür. Görüşme metinleri bu yeni tema listesine göre tekrar okunmuş, yeniden<br />
kodlanmıştır ve gruplanmıştır (aksiyel kodlama). Bu gruplama sırasında yeni kod<br />
başlıkları açma gereksinimi doğmuş, yeni temalara göre görüşme metinlerinin ilk<br />
hali tekrar okunmuş, kodlanmış ve temalar yeniden gruplanmıştır (selektif kodlama).<br />
Ardından, aynı tema ile ilgili olarak birbirini doğrulayan ve farklılaşan ifadeler bir<br />
bütün olarak ele alınmış ve yorumlanmıştır.
51<br />
2.2 İkinci Aşama<br />
2.2.1 Değişkenler ve anket sorularının hazırlanması<br />
Tez çalışmasının ikinci aşamasında, niceliksel bir araştırma yürütülmüştür.<br />
Araştırmanın amacı, hekimlerin ilaç şirketlerinin kullandığı satış artırıcı yöntemler<br />
ve hekim-ilaç şirketi ilişkisi üzerine değerlendirmelerini öğrenmektir. Bağımlı<br />
değişkenler, hekimlerin hekim-ilaç şirketi ilişkileri üzerine yargıları ve gerekçeleri,<br />
bağımsız değişkenler ise yaş, cinsiyet, çalışılan kent, çalışılan kurum, eğitim<br />
kurumunda çalışılıyor ise ünvan, kaç yıldır hekimlik yapıldığı ve uzmanlık alanı<br />
biçiminde belirlenmiştir.<br />
Anket sorularını oluşturabilmek için, yeni anahtar sözcüklerle tekrar yazın taramanın<br />
uygun olacağı düşünülmüş ve aşağıda görülen MeSH başlık ve altbaşlıkları<br />
kullanılarak PubMed taranmıştır.<br />
• Physicians (economics/ ethics/ legislation and jurisprudence/ standards)<br />
• Attitude of Health Personnel (statistics and numerical data)<br />
• Knowledge<br />
• Behaviour (education/ ethics)<br />
• Awareness (ethics)<br />
• Ethics, Professional (education /standards)<br />
• Ethics, Medical (education /standards)<br />
• Physician's Practice Patterns (economics /ethics /legislation and<br />
jurisprudence /standards /statistics and numerical data /trends)<br />
• Professional Autonomy<br />
• Codes of Ethics (legislation and jurisprudence /trends)<br />
• Interprofessional Relations (ethics /history)<br />
• Drug Utilization Review (economics /ethics /history /legislation and<br />
jurisprudence /organization and administration /standards /statistics and<br />
numerical data /trends)<br />
• Education, Medical, Graduate (economics /education /ethics /history<br />
/legislation and jurisprudence /organization and administration /standards<br />
/trends)<br />
• Education, Medical, Undergraduate (economics /education /ethics /history<br />
/legislation and jurisprudence /organization and administration /standards<br />
/trends)<br />
• Education, Medical, Continuing (economics /ethics /history /legislation and<br />
jurisprudence / organization and administration /standards /trends)<br />
• Education, Professional (economics /ethics /legislation and jurisprudence<br />
/organization and administration /standards /trends)<br />
• Education, Medical<br />
• Education, Graduate<br />
• Publication Bias (history /statistics and numerical data /trends)<br />
• Lobbying (legislation and jurisprudence)<br />
• Whistleblowing (ethics /legislation and jurisprudence)<br />
• Prescriptions, Drug (economics /standards /statistics and numerical data<br />
/trends)
52<br />
• Research Support (economics /ethics /history /legislation and jurisprudence<br />
/methods /organization and administration /standards /statistics and numerical<br />
data /trends)<br />
• Public Relations (economics /history /legislation and jurisprudence<br />
/manpower /methods /organization and administration /standards /statistics<br />
and numerical data /trends /utilization)<br />
Kaynaklara erişmek için, PubMed’in yanı sıra, Google arama motorunun bilimsel<br />
yayınları tarayan sayfası, Google Scholar da benzer anahtar sözcüklerle<br />
kullanılmıştır (Google Scholar, 2006). Google Scholar’ın PubMed’e göre avantajları,<br />
biyomedikal alanlar dışındaki akademik alanları ve <strong>tez</strong>ler, bilimsel toplantı bildirileri<br />
ve ticari web sayfaları gibi kaynakları da da taradığı için daha kapsamlı olması, ve<br />
kaynakları diğer sayfaların bağlantı verme sıklığına göre sıralamasıdır (Henderson,<br />
2005). Bu durumda bir çeşit “sitasyon indeksi”ni dikkate almış olmaktadır. Ancak<br />
aynı nedenle, yeni tarihli kaynaklara ulaşmak güçtür, ki bu da eski tarihli kaynaklar<br />
lehine bir taraf tutma’ya yol açmaktadır. Bu özellikleriyle Google Scholar’ın,<br />
PubMed’in yerine geçecek bir araç olarak değil, daha çok bir tamamlayıcı olarak<br />
düşünülmesi gerektiği belirtilmektedir (Al-Ubaydli, 2005).<br />
Yazın tarama sonucunda ulaşılan kaynaklardan hekimlerin ilaç şirketleri ile kurulan<br />
ilişkiler için dile getirdikleri doğru ve yanlışa ilişkin ifadeler ve gerekçeleri<br />
derlenmiştir. Yanı sıra, ilk aşamada yürütülen niteliksel araştırmanın görüşme<br />
kayıtları, yeni bir gözle yeniden çözümlenmiştir. Böylece, görüşmeler sırasında<br />
ayrıntılı biçimde sorgulanmamış olsa dahi, hekimlerin şirketlerin satış artırmaya<br />
yönelik kullandıkları yöntemler karşısındaki tutumları, söylemlerinde yer alan<br />
değersel ifadeler ve eylemlerinin gerekçelerine ilişkin olarak yeni temalar elde<br />
edilmiştir.<br />
Sonuç olarak, satış artırıcı yöntem çeşitleri ile hekimlerin gerekçeli<br />
değerlendirmelerine ilişkin elde edilen bilgiler kümelenerek, ikinci aşamada<br />
yürütülecek olan anket araştırmasının soruları oluşturulmuştur. Anket amacına uygun<br />
olarak, kabul edilebilir bulma ve kabul edilebilir bulmama seçeneklerinin altına<br />
eklenen “Diğer” seçenekleri ile, katılımcıların yargılarının seçeneklerde yer almayan<br />
gerekçelerini de belirtmeleri sağlanmıştır.<br />
İlaç şirketleri ürettikleri ilaçları satmak için çeşitli yöntemler uygulamakta,<br />
hekimlerle çeşitli boyutlarda ilişkiler kurmaktadır. Giriş bölümünde belirtildiği gibi<br />
bu yöntemlerin bazıları yasal çerçevelerde tanımlanmamıştır, bazıları ise yasalara ve<br />
iş ahlakı düzenlemelerine aykırıdır. Ancak <strong>tez</strong> çalışmasının amacı açısından,<br />
varlıklarını ve çeşitlerini belirleyebilmek için, bu tür yöntemlere sadece çalışmanın<br />
birinci aşamasında yoğunlaşılmıştır. Hekimlerin yargı ve gerekçelerini araştıran<br />
ikinci aşamada ise, gerçeği yansıtmayabileceği düşünüldüğünden yasal ve meslek<br />
ahlakı düzenlemelerine aykırı ilişkiler sorgulanmamış, ilk 7 soruda düzenlemeler<br />
çerçevesinde kalan hekim-ilaç şirketi ilişkileri konu edinilmiştir. Bu uygulamanın<br />
dışında kalan bir soru, ilaç şirketinin sağlık kurumuna demirbaş ya da sarf malzemesi<br />
alması üzerinedir. Bu uygulamanın yasal düzenlemeye aykırı olmasına rağmen<br />
araştırma soruları içine alınmasının nedeni, birinci aşamada görüşülen hekim ve ilaç<br />
şirketi çalışanları tarafından, kurumsal bir ilişki kuruluyor olması gerekçesiyle en
53<br />
kabul edilebilir ilişki biçimlerinden biri olarak öne çıkarılmasıdır. Bu durumun<br />
gerçek düşüncelerin yansıtılmasını kolaylaştıracağı düşünülmüştür. Anketin 8. sorusu<br />
pazarlama yöntemlerinin bilimsel araştırmalarca gösterilmiş etkilerinin hekimlerin<br />
yargıları üzerine etkisini değerlendirmek için oluşturulmuştur. 9. soru ise,<br />
katılımcıların, hediye verme olgusu hakkındaki yazında kimi yazarlarca ileri sürülen,<br />
hekimlerin ilaç şirketlerinden hediye almalarının başka ilişkilerde taraflardan birinin<br />
diğerinden hediye alması ile benzerlik gösterdiği savı hakkındaki değerlendirmelerini<br />
öğrenmek üzere sorulmuştur.<br />
Anket soruları, 32 hekimin katıldığı bir öntest ile anlaşılırlık ve uygulanabilirlik<br />
açısından değerlendirilmiş, son biçimi verilmiştir (Ek.7). Öntest sırasında sık<br />
yaşanan sorunlardan biri, katılımcıların ilişkileri hem “kabul edilebilir bulma”<br />
gerekçelerini, hem de “kabul edilemez bulma” gerekçelerini kendilerine yakın bulup<br />
işaretlemeleri olmuştur. Bu sorunu aşmak için, ankete, ağır basan yönde bir seçimde<br />
bulunmasının istendiğine ilişkin bir açıklama eklenmiş, internet sayfasından<br />
doldurulan anketlerde her iki bölümden de seçenek işaretlenmesine izin<br />
verilmemiştir. E-posta yoluyla ulaştırılan anket yanıtlarında her iki bölümünde de<br />
işaret bulunan sorular değerlendirme dışı bırakılmıştır.<br />
2.2.2 Tanım ve ölçütler<br />
• Pazarlama: Tez çalışmasında pazarlama sözcüğü, giriş bölümünde belirtilen<br />
klasik yazından farklı olarak, “satış sağlayıcı ve artırıcı etkinlikler” anlamında<br />
kullanılmaktadır.<br />
• Pazarlama yöntemi: İlaç şirketlerinin satışlarını artırmak için doğrudan ya da<br />
dolaylı olarak uyguladıkları, yasal çerçevelerde tanımlanmış ya da<br />
tanımlanmamış her türlü yöntem anlamında kullanılmaktadır. “Tanıtım” ve<br />
“Tutundurma” (promosyon) sözcükleri, <strong>tez</strong> ismi ve amacını kurgularken, daha<br />
dar kapsamlı olduklarından tercih edilmemiştir.<br />
• Kabul edilebilirlik: Araştırmada katılımcılardan, belli hekim-ilaç şirketi<br />
ilişkilerini “kabul edilebilir” bulup bulmama biçiminde yargılamaları istenmiştir.<br />
Amaçlanan, katılımcıların herhangi bir gerekçe ile sorgulanan ilişkiyi kabul edilir<br />
bulup bulmadıklarını öğrenmektir. Kavramın anlamını belirginleştirmek üzere<br />
“meslek ahlakı açısından kabul edilebilir buluyor musunuz” biçiminde bir ifade<br />
kullanılması düşünülmüş, ancak “ahlak” sözcüğünün, “olması gereken”i<br />
işaretleme refleksini uyandırılabileceği gerekçesiyle vazgeçilmiştir.<br />
2.2.3 Araştırmaya katılan hekimlerin belirlenmesi ve veri toplama<br />
Araştırmanın amacı, ülkemizdeki hekimlerin, ilaç şirketlerinin kullandığı satış artırıcı<br />
yöntemler ve hekim-ilaç şirketi ilişkisi üzerine değerlendirmelerini öğrenmektir.<br />
Araştırma, yazında yer alan diğer ülkelere ilişkin çalışmalarda hekimlerin ileri<br />
sürdükleri değerlendirmelerin yanı sıra, ondan daha ön planda olmak üzere, ülkemize<br />
özel olumlu ve olumsuz yargıları ve gerekçelerini ortaya çıkarmaya yöneliktir. Diğer<br />
deyişle çalışmanın birincil amacı, yargı ve gerekçelerin hekimlerin çeşitli<br />
özelliklerine göre dağılımını saptamak değil, yazın taraması ve birinci aşamada
54<br />
yürütülen niteliksel araştırma ile saptanamayan, ülkemize özgü yargı ve gerekçelerin<br />
varlığını/çeşitlerini yakalamaktır. Dolayısıyla araştırmayı, bir ya da birkaç sağlık<br />
kurumunda çalışan hekimleri temsil edecek bir örnek seçerek yürütmek yerine,<br />
mümkün olduğunca çok sayıda hekime ulaşabilmenin yolları aranmıştır.<br />
Yukarıda tanımlanan anlayış çerçevesinde ve <strong>tez</strong> çalışmasının ismine de uygun<br />
olarak, tüm Türkiye’de çalışan hekimlere ulaşmak hedeflenmiştir. Türkiye’de çalışan<br />
hekim sayısı, Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı ve 2002 yılına ilişkin son verilere<br />
göre 95,110’tir (Hamzaoğlu ve Özcan, 2005; s.:67). Ülkenin tüm kentlerine ve çok<br />
çeşitli kurumlara dağılmış bulunan hekimlere ulaşabilmek için internetin<br />
kullanılmasının uygun olacağına karar verilmiştir. DİE’nin 2005 tarihinde yürüttüğü<br />
“Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanımı Araştırması”na göre, meslek gruplarına<br />
göre bilgisayar ve internet kullanım oranları incelenmemiş olmakla birlikte,<br />
yüksekokul ve üzeri eğitim almış olanların %69.85’i bilgisayar, %62.64’ü internet<br />
kullanmaktadır (DİE, 2005). Bu rakamların ışığında bakıldığında, kabaca, hekimlerin<br />
yaklaşık üçte ikisinin bilgisayar ve internet bağlantısına sahip olduğu ve internetin<br />
hekimlere mümkün olduğunca kapsamlı, hızlı, kolay ve düşük maliyetli biçimde<br />
ulaşabilmek için uygun bir araç olduğu görülmektedir.<br />
Veri toplama aşamasında niteliksel araştırma yöntemlerinde kullanılan “kartopu”<br />
yöntemine benzer bir yöntem kullanılmıştır. Bunun için ilk basamakta, hekimlerin<br />
yaklaşık %84’ünün üye olduğu Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) elinde bulunan üye<br />
kayıtlarını kullanmanın uygun olacağı düşünülmüştür. Bu amaçla TTB’den izin<br />
alınmış ve üye kayıtlarının bulunduğu veritabanındaki hekimlerden e-posta adresi<br />
bulunan 15,991 hekimin e-posta adresleri edinilmiştir. Hazırlanan anket formu<br />
TTB’nin teknik olanakları kullanılarak, aşağıdaki çağrı metniyle birlikte 25 Ocak<br />
2006 tarihinde veritabanında adresi bulunan tüm hekimlere gönderilmiştir (Şekil<br />
2.4).<br />
TTB ayrıca anketin yer aldığı bir internet sayfası hazırlayarak Birlik’in ana sayfasına<br />
yerleştirmiş ve anket verileri bir program yardımıyla oluşturulan veritabanına<br />
kaydedilmiştir. Böylece ankete katılımın artırılması ve verilerin çözümlenmesi<br />
anlamında önemli bir katkı sağlanmıştır. Hazırlanan sayfada, katılımcıdan öncelikle<br />
bir e-posta adresi girilmesi istenmiş, anketin istendiğinde birkaç oturumda<br />
yanıtlanabilecek hale gelmesi sağlanmıştır. Sonraki bölümde katılımcı, çalışmanın<br />
amacı hakkında tekrar bilgilendirilmiş ve katılmaya onam verdiğinde soruları<br />
görmesi sağlanmıştır. İzleyen bölümde, demografik veriler alındıktan sonra, katılımcı<br />
soruların niteliğine ilişkin olarak tekrar bilgilendirilmiştir. Ardından katılımcıdan 9<br />
soruyu yanıtlaması istenmiştir.
55<br />
Sayın Dr. ....... ..........,<br />
Ben Dr.Murat Civaner. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji Anabilim Dalı’nda<br />
araştırma görevlisiyim. Doktora <strong>tez</strong>im, hekim-ilaç şirketi ilişkileri üzerine. Hekimlerin<br />
bu konudaki yargılarını ve gerekçelerini öğrenmek üzere bir anket araştırması<br />
yürütüyorum. Ülkemiz için çok önemli olduğunu düşündüğüm bu konuda değerli<br />
zamanınızı ayırmanızı diliyorum.<br />
Türk Tabipleri Birliği’nin izni ve yardımıyla yürütülen bu araştırma, hekimlerin yargı ve<br />
gerekçelerini etik açıdan çözümlenmeye yöneliktir. Dolayısıyla hekim-ilaç şirketi<br />
ilişkileri üzerine yargıların ve gerekçelerin varlığını/çeşitlerini yakalamak önemlidir. Bu<br />
nedenle anketin hekim arkadaşlarınızca da yanıtlanması için destek vermenizi diliyorum.<br />
Yanıtlar sadece araştırmacı tarafından ulaşılabilecek bir eritabanında gizli tutulacaktır.<br />
Araştırma sonuçları kimlik belirtici herhangi bir isim ya da işaret içermeyecektir.<br />
Katılmayı kabul ederseniz, sizden e-posta adresinizi girmeniz istenecektir. Bu<br />
uygulamanın amacı hangi hekimin ne yanıt verdiğini izlemek değil, TTB kayıtlarındaki<br />
e-posta adreslerini dikkate alarak yanıt verenlerin hekim olup olmadığını bir dereceye<br />
kadar da olsa anlamaktır. Ayrıca e-posta adresiniz bir tür “kullanıcı adı” yerine<br />
geçtiğinden, anketi bir kaç oturumda yanıtlamanız olanaklıdır. Anketi Word dosyası<br />
olarak edinmek isterseniz lütfen mcivaner@gmail.com adresine mesaj gönderiniz.<br />
Araştırmaya katılmayı kabul ederseniz, lütfen aşağıdaki bağlantıdan ulaşabileceğiniz<br />
soruları yanıtlayınız. Anketi yanıtlamanız, araştırmaya katılım için onam verdiğiniz<br />
biçiminde yorumlanacaktır.<br />
Araştırma sonuçları hekim kamuoyuyla paylaşılacaktır.<br />
Katkınız için şimdiden teşekkür eder, çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim.<br />
Saygılarımla,<br />
Dr.Murat Civaner<br />
Sorulara ulaşmak için: http://www.ttb.org.tr<br />
Adres<br />
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Deontoloji Anabilim Dalı, 06100, Sıhhiye, Ankara<br />
Tel: 312.309 6978 mcivaner@gmail.com<br />
Şekil 2.4 Anket araştırmasına katılım için çağrı mesajı<br />
Veri toplama sürecinin sonraki basamağında, anketi internet ve e-posta yoluyla<br />
yanıtlayanlara, ulaşabildikleri tüm hekimlere ve üye oldukları hekim forumlarına<br />
anket çağrısını iletmeleri konusunda yardımcı olmalarını dileyen bir mesaj<br />
gönderilmiştir. Ayrıca anketi eksik yanıtlayanlara, internet bağlantısındaki olası<br />
sorunlar göz önüne alınarak tekrar katılımlarını sağlamak için bir mesaj<br />
gönderilmiştir. Veri toplama sürecinin birinci ayı tamamlandığında, TTB<br />
veritabanında kayıtlı üyelere çağrı mesajı ikinci kez iletilmiştir. Ayrıca Türkiye’de<br />
bulunan 84 uzmanlık derneğine ve 56 Tabip Odası’na, üyelerine anketin iletilmesi
56<br />
için yardımcı olmalarını dileyen bir mesaj gönderilmiştir. Bu çağrıya Antalya Tabip<br />
Odası (e-posta adresi olan 1,200 üyeye), Kırklareli Tabip Odası (e-posta adresi olan<br />
300 üyeye), Kocaeli Tabip Odası (e-posta adresi olan 350 üyeye), Ankara Tabip<br />
Odası (e-posta adresi olan 4,500 üyeye), İstanbul Tabip Odası (e-posta adresi olan<br />
6,000 üyeye), Bursa Tabip Odası (web sayfasında yer verdi), Denizli Tabip Odası,<br />
Diyarbakır Tabip Odası (e-posta adresi olan 60 üyeye), Adana Tabip Odası (e-posta<br />
adresi olan 350 üyeye), İzmir Tabip Odası (e-posta adresi olan 4,000 üyeye), Halk<br />
Sağlığı Uzmanları Derneği, Türkiye Acil Tıp Derneği, Türk Üroloji Derneği ve Türk<br />
Farmakoloji Derneği yanıt vermiş, anket bu kanalla yaklaşık 17,500 hekime<br />
ulaşmıştır.<br />
Bunun yanı sıra, araştırmacı tarafından izlenebildiği kadarıyla anket, yaklaşık 4,500<br />
hekimin üye olduğu 33 iletişim forumuna iletilmiştir. Anket ayrıca Ankara,<br />
Pamukkale, Karaelmas ve Atatürk Üniversitelerinde çalışan hekimlerin üye oldukları<br />
e-posta forumlarına gönderilmiş, yanı sıra, ankete katılan üç hekim anketi bastırıp<br />
çoğaltarak bölge ve kurumlarındaki hekimlere dağıtmışlar ve bu yolla 98 hekimin<br />
ankete katılması sağlanmıştır.<br />
Yukarıda açıklanan iletişim kanalları kullanılarak anketin yaklaşık 38,000 hekime<br />
ulaştığı ileri sürülebilir. Ancak anketin ulaştığı hekim sayısı öngörülmeye<br />
çalışılırken, bir hekimin hem TTB’den, hem Tabip Odası’ndan, hem uzmanlık<br />
derneğinden, hem de üye olduğu hekim forumlarından anketi almış olabileceği göz<br />
önünde tutulmalıdır. Bu türden duplikasyonların büyüklüğünü hesaplamak olası<br />
olmasa da, ilk çağrı mesajının gönderildiği 15,991 hekimin bağlı oldukları Odalara<br />
göre dağılımları ile Tabip Odalarının anketi ayrıca gönderdiği hekimlerin sayıları<br />
karşılaştırılarak bir fikir edinilebilir. Buna göre, TTB veritabanında e-posta adresi<br />
olan 15,991 hekimin 10,437’si İstanbul, Ankara ve İzmir Tabip Odalarına bağlı iken,<br />
bu Tabip Odalarının kendi veritabanlarında kayıtlı bulunan ve anketi gönderdikleri<br />
hekimlerin sayısı yaklaşık 14,500’dür. Bu durumda, ilk çağrının gönderildiği 15,991<br />
hekime ek olarak yaklaşık 4,000 hekime daha ulaşıldığı ortaya çıkmaktadır. Sonuçta,<br />
anketin en az 20,000 hekime, bir başka deyişle Türkiye’deki hekimlerin yaklaşık<br />
beşte birine ulaştığını söylemek için sağlam nedenler bulunmaktadır.<br />
Anketin ulaştığı hekimlerden 2,301’i anketi yanıtlamıştır. Anketin yaklaşık 20,000<br />
hekime ulaştığı göz önüne alınırsa, yanıtlama oranı %12 olmaktadır. Hekimlerin<br />
katıldığı anket araştırmalarında %20-30 yanıtlama oranı kabul edilebilir<br />
bulunmaktadır (Guadagnoli ve Cunnigham, 1989). Ancak, örnek alınmadığı,<br />
dolayısıyla da sonuçlar genellenmeyeceği için yanıtlama oranını verilerin<br />
güvenilirliği açısından değerlendirmek doğru olmayacaktır.<br />
Araştırmaya katılan hekimlerin, Türkiye’deki tüm hekimler içindeki yeri Şekil 2.5’te<br />
görülmektedir.
57<br />
Şekil 2.5 Araştırmaya katılan hekimlerin Türkiye’deki tüm hekimler içindeki yeri<br />
2.2.4 Araştırmanın kısıtlılıkları<br />
Türkiye’deki hekimlere ulaşmayı amaçlayan araştırmanın birincil kısıtlılığı,<br />
hekimlerin bilgisayar, internet ve e-posta kullanma oranları ile ilgilidir. Hekimlerin<br />
en az üçte birinin bilgisayar ve internet bağlantısına sahip olmaması, internet<br />
aracılığıyla ulaşılabilmelerini olanaksız kılmıştır. Yanı sıra, internet erişimi olan<br />
hekimlerin e-posta adresleri toplu halde bir kaynakta bulunmadığından, öncelikle<br />
TTB veritabanındaki adreslerden başlayarak kartopu yöntemiyle diğer adreslere<br />
ulaşılmaya çalışılmıştır. Anketin 20,000 hekime ulaştığı göz önüne alınırsa, sözü<br />
edilen nedenden ötürü bilgisayar ve internet bağlantısı olan hekimlerin yaklaşık üçte<br />
birine ulaşılabildiği ortaya çıkmaktadır.<br />
Anketin ulaştığı hekimlerin yaklaşık %80’inin hangi nedenlerden dolayı anketi<br />
yanıtlamadığı üzerine çeşitli öngörülerde bulunulabilir. Anketin yer aldığı internet<br />
sayfasına erişim sırasında ortaya çıkan bağlantı sorunları ve bağlantı hızının<br />
yavaşlığı, Türkiye ve ardından Ankara çapında 2 gün süren bir internet arızası, veri<br />
toplama sürecinin ilk 3 günü için geçerli olan ve pratisyen hekimlerin anketin soru<br />
bölümüne geçmelerini engelleyen bir hata ve anketin yer aldığı sunucu bilgisayarda<br />
oluşabilen arızalar gibi teknik sorunlar katılımı düşürmüş olsa gerektir. Başka bir<br />
etmen, anketin TTB sayfasında yer almış olması olabilir. Anketin TTB sayfasında<br />
yer almış olması araştırmanın TTB tarafında yürütüldüğü izlenimini vermiş ve
58<br />
meslek örgütünün etkinliklerini çeşitli gerekçelerle doğru bulmayan hekimler ankete<br />
katılmak istememiş olabilir. Gerçekten de 2 hekim araştırmacıya bu yönde görüş<br />
bildirme gereksinimi duymuş, böylelikle bu etmenin etkili olmuş olma olasılığının<br />
göz ardı edilemeyeceği ortaya çıkmıştır. Diğer bir etmen ise, anketin sadece ilaç<br />
şirketleri ile uzmanlık alanı gereği ilişki kuran hekimlere yönelik olduğu<br />
düşüncesiyle uzmanlık alanları temel tıp bilimlerinde olan hekimlerin ankete<br />
katılmaya gerek görmemeleri olabilir. Kimi hekimler araştırmacıya bu yönde mesaj<br />
göndermişler, bu sorun anket çağrısına eklenen bir açıklama ile aşılmaya<br />
çalışılmıştır.<br />
Araştırmanın diğer kısıtlılıkları, konusundan ve yapısından kaynaklanmaktadır.<br />
Araştırmanın konusu özellikle son zamanlarda çeşitli gerekçelerle gündemde olan<br />
hekim-ilaç şirketi ilişkileri ile ilişkili olduğundan, en azından bazı katılımcılar<br />
tarafından bir çeşit “ahlak-ölçer” olarak algılanmış ve “olan”ı değil, “olması<br />
gereken”i yansıtma refleksi yanıtları etkilemiş olabilir. Ancak araştırmanın birincil<br />
amacı ülkemize özgü yargı ve gerekçeleri saptamak olduğu için, bu türden bir<br />
“yanlış-algılama” sonuçları önemli ölçüde etkilemeyecektir. Araştırmanın yapısından<br />
kaynaklanan kısıtlılık ise, katılımcıların “olması gereken” ile “olan”ı aynı anda<br />
işaretlemek istemeleri, ancak anketin buna izin vermeyecek biçimde yapılandırılmış<br />
olması nedeniyle kimi katılımcıların ankete katılmaktan vazgeçmesi (1 hekim bu<br />
durumu araştırmacıya belirtmiştir), kimi katılımcıların ise hangi yanıtı seçmeleri<br />
gerektiğini belirleyememeleridir. Hekimlerin bu isteği, hekimlik değerlerini pratik<br />
koşullarda yaşama geçirme olanağı bulamamasından kaynaklanmaktadır. Örneğin<br />
kongre katılımı için gerekli desteğin devlet tarafından karşılanması gerektiğini<br />
düşünen hekim, pratikte böyle bir destek olmadığından ilaç şirketinden destek almak<br />
durumunda olduğunu ileri sürmekte, bu durumda ise bu türden bir ilişkiyi kuramsal<br />
olarak kabul edilemez bulduğu halde uygulamada kabul etmektedir. Bu çelişkili<br />
durum kimi katılımcıların ankete katılmalarını ve yanıtlarını etkilemiş olabilir;<br />
araştırmacıya bu yönde uyarılarda bulunulmuştur.<br />
Bu kısıtlılıkların yanı sıra, araştırmanın kavramsal bir sorunundan söz etmek yerinde<br />
olacaktır. Etik felsefenin bir dalı olarak ahlaki değerleri konu edinir. Etik alanındaki<br />
çalışmalar normatif ve meta-etik alanlarda olabileceği gibi, non-normatif biçimde,<br />
toplumun, kişilerin değerlerini anlamaya yönelik olarak da yapılabilir. Tez<br />
çalışmasının amacı temel olarak, hekimlerin meslek ahlakını oluşturan değerleri<br />
anlamaya yöneliktir. Bu anlamda niceliksel bir araştırma doğasından kaynaklanan bir<br />
kısıtlılığa sahiptir. Çünkü niceliksel araştırmalar araştırmaya katılanı verili<br />
seçenekler arasında seçim yapmaya zorlar; katılımcı böyle bir durumda kendisine en<br />
yakın gelen seçeneği işaretler, ancak bu seçenek her zaman katılımcının gerçek<br />
görüşünü yansıtmıyor olabilir. Ayrıca verili seçenekler uygulama kolaylığı sağlaması<br />
için belli bir uzunlukla sınırlı tutulmaya çalışılır; bu sınırlılık karşılıklı olarak yanlış<br />
anlamaları kolaylaştırabilir. Bu kısıtlılıklardan kurtulmak için kullanılan açık uçlu<br />
yanıt seçenekleri ise hem zaman yetersizliği nedeniyle genellikle doldurulmaması,<br />
hem de yanıtların çözümlenmesinin güçlüğü açısından çözüm oluşturmakta yetersiz<br />
kalabilmektedir. Bu nedenlerle, değerleri anlamayı amaçlayan araştırmaların<br />
niteliksel araştırmalar olması daha uygun görünmektedir ve <strong>tez</strong> çalışması kapsamında<br />
yürütülen niceliksel araştırma bu anlamda bir kısıtlılığa sahiptir. Bu sorun, niceliksel
59<br />
araştırmada açık uçlu yanıt seçeneklerinin bulunması ve bu yanıtların çözümlenmesi<br />
ile bir oranda aşılmıştır.<br />
2.2.5 Zamanlama çizelgesi<br />
Temmuz<br />
2004<br />
Ağustos<br />
2004<br />
Eylül<br />
2004<br />
Ekim<br />
2004<br />
Kasım<br />
2004<br />
Aralık<br />
2004<br />
Ocak<br />
2005<br />
Şubat<br />
2005<br />
Mart<br />
2005<br />
Nisan<br />
2005<br />
Mayıs<br />
2005<br />
Haziran<br />
2005<br />
Yazın tarama/okuma<br />
Planlama ve Tez önerisinin<br />
hazırlanması<br />
Tez önerisinin sunumu<br />
Öneriler doğrultusunda çalışmanın<br />
düzeltilmesi<br />
Derinlemesine görüşmeler<br />
Görüşmelerin çözümlenmesi ve<br />
rapor oluşturma<br />
TİK’e ilk 6 aylık çalışmanın<br />
sunumu<br />
Temmuz<br />
2005<br />
Ağustos<br />
2005<br />
Eylül<br />
2005<br />
Ekim<br />
2005<br />
Kasım<br />
2005<br />
Aralık<br />
2005<br />
Ocak<br />
2006<br />
Şubat<br />
2006<br />
Mart<br />
2006<br />
Nisan<br />
2006<br />
Mayıs<br />
2006<br />
Haziran<br />
2006<br />
Yazın tarama/okuma<br />
Görüşmelerin yeniden analizi, yeni<br />
temaların çıkarılması, rapor<br />
oluşturma<br />
TİK’e ikinci 6 aylık çalışmanın<br />
sunumu<br />
Anket formunun oluşturulması<br />
Ön test<br />
Anketin uygulanması<br />
Verilerin analizi<br />
Tezin yazımı<br />
Tezin sunulması
60<br />
Yine de bazı çirkin gerçekler su yüzüne çıkmaktaydı. İlaçların fahiş fiyata satılması,<br />
yasadışı etiket yapıştırılarak fiyat artırılması, devlet ihalelerinde el altından<br />
anlaşmalar, doktorlara yanıltıcı ilanlar, yan etkilerin hafifsenmesi, hatta saklanması,<br />
Gıda ve İlaç Kurumu’ndan yüksek bir yetkilinin bir firmadan toplam 287,000<br />
dolarlık ikramiye kabul etmesi gibi. (Hailey, 1985; s.:87)<br />
3. BULGULAR<br />
3.1 Yazında Yer Alan Pazarlama Yöntemleri<br />
Tez çalışmasının ilk aşamasında, ilaç şirketlerinin kullandıkları pazarlama yöntemleri<br />
araştırılmış, bu amaca yönelik olarak öncelikle yazın gözden geçirilmiş ve temel<br />
olarak dört grupta sınıflanabilen yöntemler saptanmıştır:<br />
1. Şirket temsilcileri aracılığıyla uygulanan yöntemler (Agrawal et al, 2004;<br />
Bellin et al, 2004; Moynihan, 2003b; Sheldon, 2001; Varley et al, 2005;<br />
Wager, 2003; Wazana et al, 2004)<br />
o Anımsatıcı malzemeler, bilgilendirici broşürler, ücretsiz ilaç örnekleri<br />
dağıtmak<br />
o Golf turnuvası, go-kart yarışması, kayak yarışması, karides avı gibi<br />
etkinlikler düzenlemek, hekimleri müzikal ve tiyatro gösterisi gibi<br />
etkinliklere götürmek<br />
o Hekim ve yakınlarını tatile götürmek<br />
o Maddi değeri çok yüksek olabilen hediyeler vermek<br />
o Kliniğe malzeme almak<br />
o Yemekli toplantılar düzenlemek<br />
o Reçete karşılığında nakit ücret ödemek<br />
2. Bilimsel bilginin üretilmesi ve yayılması ile ilgili yöntemler (Baird, 2003;<br />
Bellin et al, 2004; Bodenheimer ve Collins, 2006; Burton ve Rowell, 2003;<br />
Davis, 2004; Giannakakis ve Ioannidis, 2000; Kjaergard ve ls-Nielsen, 2002;<br />
Lenzer, 2004a; Lexchin et al, 2003; Liberati ve Magrini, 2003; Marlow,<br />
2004; Marwick, 2002; Melander et al, 2003; Moynihan, 2003b; Rao ve<br />
Cassia, 2002; Singh, 2003; Sismondo, 2004; Smith, 2003; Tonks, 2002;<br />
Wager, 2003)<br />
o Araştırmalara maddi destek vermek<br />
o Araştırmaların amaç, yöntem ve sonuçlarına müdahale etmek<br />
o Klinik denemelerde, hastaları araştırmaya katan hekimlere hasta<br />
başına para ödemek<br />
o Danışmanlık ücreti vermek<br />
o İstenmeyen sonuçların yayımlanmasını engellemek<br />
o Klinik denemelerin yayımlanmasını kolaylaştırmak için profesyonel<br />
yazarlar çalıştırmak - Hayalet yazarlar (Ghostwriters)<br />
o Bilimsel dergiler yayımlamak, yayımlanmasına katkıda bulunmak
61<br />
o Dergilerde “ek”ler yayımlatmak<br />
o Bilimsel dergilere reklam vermek<br />
o Desteklenen ve basılan araştırma makalesinin çok sayıda kopyasını<br />
satın almak<br />
o Bilimsel toplantılarda konuşmacıya ücret vermek<br />
o Saygın görüş sahiplerini (Key opinion leader) kullanmak<br />
o Mesleki uygulama kılavuzlarının yazarlarıyla çeşitli ilişkiler kurmak<br />
o Belli bir ilaç hakkında bilgilendirme toplantıları düzenlemek<br />
o Eğitim gezileri düzenlemek<br />
o Bilimsel toplantılar düzenlemek<br />
o Hekimin bilimsel toplantılara katılım, ulaşım ve konaklama<br />
masraflarını karşılamak<br />
3. Halkla İlişkiler yöntemlerini kullanmak ('t Jong et al, 2004; Abbasi ve Smith,<br />
2003; Burton ve Rowell, 2003; Elliott, 2004; Mintzes, 2002; Singh, 2003;<br />
Wagena ve Knipschild, 2005; Wager, 2003).<br />
o Medyada gizli reklam<br />
o Kampanyalar<br />
o Gazetecilerle anlaşarak büyük kongrelerle ilgili beklenti yaratan<br />
haberler, öyküler yazdırmak<br />
o İlaç şirketlerini bir kriz anında kamuoyu gözünden uzaklaştırmak,<br />
dikkati başka yöne çekmek<br />
o Basında yanlı haberler, bağımsız görünen yazar/bilim adamı görüşleri<br />
yayımlatmak<br />
o Doğrudan topluma yönelik reklam yapmak (ABD ve Yeni Zelanda’da)<br />
4. Hasta/hekim örgütleriyle ilişkiler (Abbasi ve Smith, 2003; Burton ve Rowell,<br />
2003; Gottlieb, 1999; Herxheimer, 2003; Koch, 2003; Mintzes, 2002;<br />
Moynihan et al, 2002; Moynihan, 2003b; Moynihan, 2003c).<br />
o Hasta grupları yaratmak<br />
o Hasta gruplarına maddi destek vermek<br />
o Hasta grupları aracılığıyla kısıtlayıcı yasal düzenlemelere müdahale<br />
etmek<br />
o Uzmanlık dernekleri / hekim örgütleri ile ilişkiler, olumsuz yayınlara<br />
karşı önceden bilgilendirme<br />
o Web sayfaları aracılığıyla hastaları etkilemek<br />
o Fizyolojik durumları hastalık olarak tanımlatmak<br />
o DSÖ hastalık tanımlama çalışmalarına destek vermek<br />
o Kamu yararına etkinliklere maddi destek vererek toplumsal duyarlığı<br />
olan bir iş olarak görünmek
62<br />
3.2 Niteliksel Araştırmanın Bulguları<br />
Kullanılan pazarlama yöntemlerini belirlemeye yönelik olarak yazının gözden<br />
geçirilmesinin yanı sıra, ilaç şirketi çalışanları ve hekimlerle derinlemesine<br />
görüşmeler yapılmıştır. Görüşmeler “Gereç ve Yöntem” bölümünde belirtildiği<br />
biçimde çözümlenmiş ve ilaç şirketlerinin ülkemizde kullandıkları pazarlama<br />
yöntemlerine ilişkin olarak aşağıdaki bilgiler edinilmiştir:<br />
3.2.1 Pazarlama Yöntemlerine İlişkin Temalar<br />
3.2.1.1 Hekimleri Etkilemek<br />
Montayne’i lanse edecek tanıtma programı hızlı bir tempoyla ilerliyordu. Etkili<br />
ilanlar, pahalıya patlayan dört sayfalık renkli reklamlar tıp dergilerinde bol bol<br />
yayımlanıyordu. Ülkenin tüm doktor ve eczacılarına sel gibi mektuplar yollanıyordu.<br />
Tanıtma malzemesi arasında bir de kaset gidiyordu herkese. Bir yanda Brahms’ın<br />
“Wiegen lied”i (Ninni), öbür yanında Montayne’nin klinik tanımı vardı. Bu posta<br />
tanıtımının peşinden şirketin satış elemanları doktorları ziyaret edip onlara binlerce<br />
paket Montayne numunesi dağıtmaktaydılar. Üzerinde “Montayne” yazılı golf<br />
topları ve torbaları da dağıtılıyordu. (Hailey, 1985; s.:328)<br />
a. Temsilcilerin satış teknikleri konusunda eğitilmesi ile<br />
[Rep1-YabŞ] 3 Girdik, yaklaşık 3 aylık bir eğitimden geçtik, Ü-M1’den 4 profesörler<br />
gelip ders verdi, iyi bir eğitimdi, İŞ-Yab1’in 5 bu anlamda gerçekten iyi bir eğitimi<br />
var. ... Eğitimler çok profesyonelce verilir. Ben hiç yerli firmada çalışmadım bugüne<br />
kadar, hep yabancı firmalarda çalıştım. Eğitim sistemi genelde hep yurtdışındaki<br />
sistem Türkçeye çevrilerek Türkiye’de verilir. Şu aralar eğitim daha da ileri safhaya<br />
geçti, tamamiyle bir Amerikan sistemine dönüştü ve artık bu eğitimi veren özel<br />
şirketler kuruldu. Önceden şirketler bünyesinde insan kaynakları bu eğitimi verirdi,<br />
artık dışardan özel şirketler gelip bu eğitimi veriyor. Burda aslında genel eğitim satış<br />
eğitimi. Ama satışın limon ya da ilaç olmasının önemi yok, sonuç itibariyle satış<br />
çözülmüş bir olay. Satışın hedefi nedir, insandır, önemli olan insanı çözebilmek.<br />
A’dan Z’ye insanı anlatıyorlar size. İnsanın hareketleri, insanın tepkisi, insanın<br />
konuşması ve biz bunu daha sonra doktora uyarlıyoruz. İşte doktora geliyorsunuz, siz<br />
pahalı bir ilaç satıyorsunuz, diyorsunuz ki işte ‘hocam, böyle böyle bir ilaç şey<br />
yapıyorum’ falan. Doktor diyor ki ‘kardeşim bu kadar pahalı ilacı ben yazamam’.<br />
Doktor bunu söylediğinde ne söyleyeceğinizi söylüyorlar. Ondan sonra doktor dedi<br />
ki işte ‘ben şu ilacı şu ilacı yazıyorum, bunu yazamam’, onu söylediğinde sizin ne<br />
söyleyeceğinizi söylüyorlar. Yani bütün olasılıkları ele alıp sizin doktorun<br />
karşısında... (Şekil 3.1 ve 3.2)<br />
3 Yabancı ilaç şirketinde çalışan satış temsilcisi<br />
4 Marmara bölgesinde üniversite<br />
5 Yabancı ilaç şirketi
Şekil 3.1 Satış temsilcisinin kullandığı bilgi kartı örnekleri. Her kartta temsilcinin satmaya<br />
çalıştığı ilaç ile pazardaki rakiplerinin özellikleri karşılaştırılmaktadır. Bu kartlar küçük bir<br />
dosya içinde taşınmakta olup, dosya kapağında “Yalnız dahili kullanım içindir, doktorunuza<br />
bırakmayınız!” yazılıdır.<br />
63
Şekil 3.2 Temsilcinin kullandığı bilgi kartlarının arka yüzü. Her kartın arka yüzünde,<br />
hekimin şirketin ilacının zayıflığı ya da rakip ilacın üstünlüğüne ilişkin yorumları karşısında<br />
hangi yanıtların verileceği yazılıdır.<br />
64
65<br />
... Bunların hepsi product manager ve medical manager’ların ortak şeyleridir. Onlar<br />
oturup kendi aralarında, role-play denilen bir olay var, ... İşte çıkarsınız bayaa bir<br />
insanın önünde, birisi hekim olur, ya gerçek hekim çağırırlar, ya da birisi hekim olur,<br />
çıkarsınız, orda siz ilacı o hekime satmaya çalışırsınız, satış sistemlerini kullanarak.<br />
Satışta bir sistem vardır, işte açılış, gelişme ve kapanış diye. İlk önce açarsın, işte<br />
doktorla muhabbet edersin, daha sonra onu nasıl satışa getirirsin, ilaca getirirsin,<br />
ondan sonra ilacını tanıtırsın, daha sonra hekime çeşitli sorular sorarak hekimi sana<br />
çekmeye çalışırsın. Yani hekim işte, ‘ya kardeşim, bütün ilaçlar aynı’ diye bi soru<br />
sordu. Ondan sonra sen hemen ona soruyla karşılık verip, hekimin kafasında soru<br />
işareti uyandırıp, ordan bulup, hekime satışını yapma tekniklerini üretiyorsun. İşte<br />
nedir, şunları şunları söyleyeceksiniz, grafiğin açıklaması, neden İ-AP1 6 kullanmalı<br />
bir hekim veya yaşlılarda neden kullanmalı, migrende neden kullanmalı, diğer<br />
ilaçların artısı eksisi nedir. İşte bir hediyeyi verirken bile söyleyeceğiniz lafların<br />
hepsi yukarısı tarafından belirlenir.”<br />
[Üniv-GenCer] 7 “Temel eğitimi bi kere hepsi veriyolar, insan ilişkileri nasıl olacak,<br />
nasıl oturulacak, nasıl kalkılacak. Ama ondan sonra bunun uygulaması o insan, o<br />
insanın kişiliğinden bağımsız, o gittiği ortamın gereğiyle oluyo. Şimdi, bunu,<br />
şeydeki, üniversitedeki çalışma ortamında, bir üçüncü kata çıkıyo, hastaların<br />
olmadığı bi yerde benim ofisim, bi ofisteyiz biz, yerde halı var, ondan sonra giriyo<br />
duvarlarda hoş resimler asılı, ondan sonra girerken kapıda sekreter ‘günaydın’ diyo,<br />
kilitli bi kapı zil basarak açılıyo falan, böyle bi ortam var. Bi de, bi SSK hastanesine<br />
gidiyo, poliklinikte bi tane koridor var, o koridorun bi yarısında hasta odaları var,<br />
kapısında yüzlerce hasta ve hasta yakını, karşısında bi tane oda var, 30 tane hekim<br />
orda kahvaltı yapıyo, biri dişini fırçalıyo, öbürü donunu değiştiriyo falan filan.<br />
Dolayısıyla bu adamın iki yerde aynı taktikle çalışmasına imkan yok. Öbür tarafa<br />
gittiği zaman oranın havasına uygun davranmak zorunda, bu tarafa geldiği zaman<br />
biraz daha batılı bi tarzı götürmek zorunda, onlar da bunu biliyolar, e adamına göre<br />
muamele yapıyolar”<br />
[Rep2-YabŞ] “Şey çok önemli, kılık kıyafet, diksiyon, konuşma. Bunun<br />
dışında…Şimdi iki üç tane tarz var konuyla ilgili. Hani Amerikan tarzı, İngiliz tarzı<br />
gibi düşün bunu. Üç-beş firma aynı tarzı uygular, aynı eğitim sistemini uygular, aynı<br />
materyalleri, aynı dokümanları şirket içi eğitimlerde. ... bize belirli tipler öğretilir.<br />
Karşındaki, sen, doktor X, işte nedir, bilimsel çalışmalara önem verir, efendim<br />
gençtir... Ondan sonra bizi bu tipi verirler, bu tipe nasıl çalışmanız gerekir, bir, buna<br />
etik olmayan tekliflerde bulunmayın, ima etmeyin, bilimsel yaklaşın. Bu doktor<br />
profili karşısında senin davranış şekillerini öğretirler sana. X doktor Fenerbahçelidir,<br />
işte orta yaşlıdır, işte zengindir, karısı, işte arabası şudur, bilmemnesi, yani bir<br />
tipolojiden bahsederler. İşte arabadan bahsedersin gittiğinde, önceki gün Fenerbahçe<br />
maçının sonuçlarını gündeme getirirsin, yaparsın, bunlar çok önemlidir yani.”<br />
[Rep3-YabŞ] “Eğitim alıyoruz. Kişilik tipleri mesela. İnsanların tarzları, işte otorite<br />
yanlısı, ikili ilişkilere önem veren gibi. Bu tipler için davranış modelleri öğretiliyor.”<br />
6 Antipsikotik ilaç<br />
7 Üniversitede çalışan Genel Cerrahi öğretim üyesi
66<br />
[MM-YerŞ] 8 “... aldıkları medikal eğitimin yanı sıra, bizim hiç haberdar olmadığımız<br />
hekimler olarak, başka eğitimler alıyorlar. Zaten bunlar piyasadaki birçok kitapta var,<br />
işte adam yok ayak ayak üstüne atıp oturursa şöyledir de, şöyle oturursa böyledir<br />
filan tarzında, bunlar için çok ekstra bir çabaya da ihtiyaç yok. Ama neleri alıyorlar,<br />
eğitim teknikleri alıyorlar, sunum teknikleri daha doğrusu. Satış teknikleri alıyorlar.<br />
Bütün şirketler bunu verir. Bu şudur, bizim hiç farkında olmadığımız şeydir, şu<br />
kalem nasıl tutulur. ... Neyi nasıl söylemek lazım, kime ne nasıl söylenir, bu kalemi<br />
herkese aynı şekilde sallayamazsın filan. Öyle baktığında, ben bu firmaya girişimin<br />
birinci yılında fark ettim ve ... Tabip Odası’ndan arkadaşlara dedim ki, ‘çok<br />
çaresizsiniz’. Cidden öyle bi durum var. ... Öyle olunca da zaten baştan olan bir<br />
eşitsizlik, yani zaten satış teknikleri, insan psikolojisi, bunların hepsini öğrenirler, e<br />
hekim bunlara dikkat etmiyorsa, etmez de zaten, yani biz hep söyleriz ya, hastayla<br />
empati kurmak, kaç tane hekim kurar? E hastayla empati kurmayan hekim<br />
mümessille empati kurmak gibi birşeye zaten girmez. Ona girmeyince de çaresiz<br />
aslında. Çünkü karşısında iyi donanmış, profesyonel bir adam var.”<br />
b. Anımsatmaya yönelik etkinliklerle<br />
Ama Noah’ın ve başkalarının hap yutması, o firmalar onları hapa boğduğu için! Bol<br />
bol! O sinsi, kurnaz, sınırsız reklamlar... Doktorların okumak zorunda olduğu tıp<br />
dergilerinde sayfa sayfa ilanlar, sağnak gibi mektuplar, bedava seyahatler,<br />
konukseverlik, partiler... Hepsi doktorlara durmadan bedava numune dağıtıyor,<br />
istedikleri ilaçtan istedikleri kadar verebileceklerini söylüyorlar. Besbedava! Ne bir<br />
sınır var, ne bir soru soruluyor! Sen de biliyorsun bunları Andrew.<br />
(Hailey, 1985; s.:174)<br />
• Tekrarlamak<br />
[Üniv-GenCer] “... hekimlere belli aralıklarla kendilerini göstermek, sadece<br />
‘günaydın’ demek, firmanın adını söylemek, ilacın adını söylemek, daha fazla vakit<br />
bulursa işte içeriye girmek, odasına girmek, ilacı tanıtmak, bazen bunu standart bi<br />
tanıtım formatı üzerinden yapıyolar, aynı şeyi ama devamlı tekrarlamak. Mesela<br />
bana diyelim Pazartesi adam, diyelim A ilacı ile ilgili on tane cümle kuruyo, ertesi<br />
gün yine geliyo, ‘yav’ diyorum ‘daha dün söyledin bunları’. ... görevi bu, görevi bu,<br />
bunlar biliyolar bunu. Yani diyo ki ‘ben bunu aynı şekilde tekrarlamak zorundayım’”<br />
• Anımsatıcı büro malzemeleri, günlük kullanıma yönelik eşyalar, hediyeler<br />
dağıtmak<br />
• Ücretsiz ilaç örneği dağıtmak<br />
[Dev-Psik] 9 “Yani, genellikle şeyle geliyolar, onların bu, kartları, işte çalışmaları, ee,<br />
özetledikleri şeyler oluyo ya, ne denir onlara işte, tanıtım broşürleri, ufak tefek 1-2<br />
sayfalık şeylerle. İşte bi şekilde kendi ilaçlarını öne çıkartan çalışmaları kısa bi<br />
şekilde özetlenmiş, işte broşürlerle geliyolar. Ondan sonra, onu tanıtıyolar. Kimisi<br />
zaten uzun zamandır kullandığımız ilaçların temsilcileri oluyor, ‘İşte zaten<br />
biliyosunuz, işte şunu söylüyorum’, kısaca söylüyor, sadece ilacın adını hatırlatarak<br />
8 Yerli ilaç şirketinde çalışan medikal müdür<br />
9 Devlet hastanesinde çalışan Psikiyatri uzmanı
67<br />
oluyo. Mesela poliklinikte biz varken girip ziyaret etmeleri yasak olduğu için,<br />
poliklinik saati öncesinden gelip kendi broşürlerini bırakabiliyolar. Ya işte bi paket<br />
numunesini bırakıyor, işte numune dağıtılabilen bi ilaçsa, veyahut da işte, ne bileyim<br />
ıslak mendili, bilmemneyi, küçük ufak tefek şeylerle, o masada bulunuyor.”<br />
[SPol-Prat] 10 “Birincisi, A, ilacın içeriğine yönelik bir bilgilendirme kısmı var.<br />
Firmaya göre değişiyor bu ama. Kimi firmalar gerçekten, hani ilacı tanıtma kısmını,<br />
bilimsel kısmını daha uzun tutabilmekte, diğerleri daha çok promosyon malzemeleri<br />
vesaireyle...”<br />
[Üniv-GenCer] “İkincisi, işte ee, bitakım hediyeler vermek. Bu hediyeler çok<br />
alakasız da olabiliyo, saçma sapan şeyler. Ben bi ara şeyi de düşünmüştüm, ‘ya<br />
bunlardan sergi açsam, ne kadar ilginç olur’. Bornoz, deniz havlusu, tornavida,<br />
ondan sonra bardak, tırnak makası, yani akla hayale gelmedik ne kadar Çin’de<br />
üretilen bir sent-iki sentlik şey varsa, onlar geliyo bize armağan olarak dağıtılıyo.<br />
Şimdi bunların çoğu aslında, ben sizin grubunuzdaki ukala doktorlar arasına girmek<br />
istemem ama, yani ben mesela odamda sergilemekten rahatsız olduğum şeyler yani.<br />
Çirkin, plastik, zevksiz, acayip kitsch şeyler. Onlar böyle çok, sanki güzelmiş gibi...<br />
Bi de tabii onun yanında işte, yarayışlı şeyler de var. Mesela ballpoint kalemler.<br />
Mesela ben tükenmez kalemden nefret ederim ama, o şeyler, bu ballpoint kalemleri<br />
de çok severim, işte onlardan geldiğinde de mutlu olurum mesela. Ya da bu, fosforlu<br />
kalemler. Renkli kalemler, kırmızı, yeşil falan. Ee, makas, ataç falan gibi, hani böyle<br />
günlük tüketim şeyleri. Onların üzerindeki reklamlar, ister istemez yani, senin<br />
hayatının etrafının bi parçası haline geliyo ve ilacı sana sürekli hatırlatıyo bunlar.”<br />
• Hekimin cep telefonuna anımsatma mesajı atmak<br />
[SPol-Prat] “Mesela bi tane çocuk var, sürekli bana mesaj atıyo, onun hayatta ilacını<br />
yazmam. Mesaj atıyor mesela, cep mesajı, her nöbetimde. ‘Abi İ-An1 11 . Abi iyi<br />
nöbetler, inşallah rahat geçer. İ-An1, İ-An2, bilmem neyi hatırlatıyorum’ diyo.”<br />
c. İnsani ilişkileri kullanarak<br />
Büyük ilaç firmalarının imal ettiği çok yararlı ilaçlar da yok değildi. Ama o<br />
zorlamacı tutumları, doktorlara öyle yağ çekmeleri, insanı borç altına sokmaları pek<br />
rahatsız ediyordu Andrew’u. (Hailey, 1985; s.:15)<br />
• İkili ilişkinin önemi, manevi bir borç ilişkisi kurmak<br />
[Rep2-YabŞ] “Yani şeydir bu, şimdi, sen doktor olduğunda, ben mümessil<br />
olduğumda, ilk ziyaretimizde, nedir işte ben sana gelirim, ‘doktor bey, şu şu şudur,<br />
şöyle iyidir, böyle kötüdür’ neyse, bunu masana bırakır giderim. Bu senin için birebir<br />
etkili olmayabilir, bu konuda haklısın. Ama bu benim onuncu ziyaretim olduğunda,<br />
süreklilik kazanınca, sen beni bilirsin, kim olduğumu bilirsin, hangi sıklıkla<br />
geleceğimi bilirsin, artık onuncu ziyaretten. Ben seni bilirim, evli mi bekar mı<br />
bilirim, çocuğun mu olduğunu bilirim bu süre içerisinde. Ve artık senin için bu bi<br />
10 Semt polikliniğinde çalışan pratisyen hekim<br />
11 Antibiyotik
68<br />
şekilde kaçınılmazdır. Benim çalıştığım, çok uzun yıllar ben K-M1’de 12 çalıştım,<br />
aynı gün gitmediğim zaman, bu aslında şeydir artık, bu mümessil-doktor değil, orda<br />
birebir isimler, arkadaştır, yani işte sen bugün niye gelmedin diye telefon ederler. İşte<br />
ben sabah giderim, kahvaltı yaparız orda, burdan alırım kahvaltı götürürüm, kahvaltı<br />
yaparız falan filan. Ama şeyi söylerler, bu olmazsa olmaz, ben küserim onlara eğer<br />
benim ilacımı yazmazlarsa, hakkaten küserim, nasıl yazmaz? Yani yazmanız lazım,<br />
iş oraya gelir. ... Ben bilirim, kaç tane yazdıklarına kadar bilirim. ... Öyle bir noktaya<br />
gelir ki ilişkiler, IMS de değildir, işte firma ismi de değildir, orda …… (ismi) ve<br />
doktor Murat vardır, bu kadardır yani, özüne indiğinde bu kalır. Firmalar için, zaten<br />
firmaların asıl hedefi de budur, bu ilişkiyi yakalatmak. ...<br />
İstanbul’da bu Bursa kadar sökmez, Yalova’da bu kadar sökmez, atıyorum, ama ben<br />
şimdi çok iyi bilmemekle beraber, Adana’da çok daha farklı bir profil vardır. Mesela<br />
Afyon’da farklı bir profili vardır, Afyon’da işte bir şekilde benim tanıdığım olan bir<br />
mümessil bu işi yapmaya başlamış. Afyon da daha küçük bi yer, karısı doktor işte<br />
bilmem kimi de eczacı şeklinde düşün. Aa giriyor, bismillah, zaten gitmene bile<br />
gerek yok, ‘bilmem kimin bilmem kimi geldi’. Yani bu da çok önemli, o artık<br />
buzdolabından falan önemlidir o. ...<br />
Diyorum ya, ben küserim, o da yazmak zorunda! Ama, o da borçlu hisseder, yazmak<br />
zorunda hisseder. Ama burda hakkaten onu şey diye, yani, dürüst bi ifade bu, bunu<br />
ben firmacı olduğum için ya da ilaç satılsın diye değil, burda artık birebir …… (ismi)<br />
vardır ve ben atıyorum on keredir sana, hafta hesabıyla yap, üç aydır dört aydır sana<br />
geliyorum, işte sana beş dakika ya da on dakika zaman ayırıyorum, emek veriyorsun,<br />
bunun karşılığını iyi ya da kötü, hani bu artık işin meslekle ilgili kısmı, karşılığını da<br />
almak istersin bi şekilde, bi de böyle arada böyle bi diyalog varsa. ...<br />
Şeyi söylersin, yani, tek başına herşey o kadar kötü mü, ya da ne diyeyim, herşey<br />
parayla mı ilintili, değil, işte her mümessilin atıyorum 300 tane hekimle diyaloğu<br />
varsa, ki bu sayı ortalama 200’le 300 arasıdır, bir mümessilin çalıştığı doktor oranı<br />
budur, ya da gruplara göre değişir, hani antibiyotiklerde rakam daha fazladır, daha<br />
spesifik ilaçlarda doktor sayısı azaldığından dolayı 100’le 200 arasındadır ama, ben<br />
hiçbi zaman 100’ün altında duymadım ya da 150’nin altında duymadım. ... onlardan<br />
en az 20 tanesi senin, 100 taneden bahsedersek, ki 100 taneden fazladır oran, 20<br />
tanesi senin bu şekilde diyalog kurduğun insanlardır, kankandır. Diğer 20 tanesiyle<br />
ekonomik bi ilişkin olmuş olabilir, etti sana 40, hani burda %70 diycem ya. E diğer<br />
bir 20 tanesiyle de bir nezaket ilişkin vardır, ‘ya’ der, ‘çocukcağız çıkmış gelmiş<br />
buraya, iki tane de yazayım bari’. Hakkaten öyledir, kırmiyim, hakkaten öyle<br />
düşünülür. E bakarsın %60 gibi bi rakam çıkmıştır karşına. Diğer %40 doktor da, bi<br />
şekilde %20’si senden hoşlanmıyodur, firmandan hoşlanmıyodur, firmanın imajı<br />
burda çok önemli, firmandan ve senden hoşlanmıyodur, bir hikaye olmuştur, bir<br />
söylenti çıkmıştır, bunlar önemli şeylerdir ya da bi başka firmayla çok daha sıkı<br />
ilişkileri olduğu için sen ikinci planda kalmışsındır. Yani öbür firmanın kankisidir o<br />
doktor, o da senin şansına.”<br />
12 Marmara bölgesinde bir kent
69<br />
Bölgesinde 1,500 doktor olduğunu öğrenmişti. Sonradan bunların arasında reçete<br />
yazma konusunda başta gelen 200 kadarı üzerinde çalışmaya karar verdi.<br />
(Hailey, 1985; s.:39)<br />
[BSM-YabŞ] 13 “Doktorların nefesinden haberimiz var. Ne yazdıklarını takip<br />
ediyoruz. Eczaneden, diğer doktorlardan..... Hobileri dahil...”<br />
[BSY-YabŞ] 14 “O zaman siz de hekimlerinize dönüp biraz sızlanıyorsunuz.”<br />
[Rep1-YabŞ] “Bu genel prensiptir, önce ilk önce doktoru çözmen gerekir, doktoru<br />
çözdükten sonra afinitesine göre istekler ortaya çıkmaya başlar. Zaten belli bir<br />
samimiyetten sonra hekim yüzde yüz birşey ister.”<br />
[Üniv-GenCer] “Tabii ama bunu, gülümsüyo, şaka yapıyo falan filan. Türkiye’de<br />
tabii, ee, insani ilişkiler hala ön planda. Yani benim odama giren ne kadar reprezant<br />
da olsa, reprezantdan önce işte Ahmet, Mehmet ya da gülümsiyen bi insan, esmer<br />
biri, bi insan yani. Dolayısıyla ben hala ona kendi toplumsal değer yargılarımla, hani<br />
bana gelmiş, bişey yapmaya çalışan bi adam, falan gibi şey yapıp dinliyosun, ayıp<br />
olur sanki falan gibi. ... Şimdi adam benim hastanemde görevlenmiş, biliyorum ki<br />
ben bu adamı görecem, istesem de istemesem de. En az bir yıl. Bu bi hanfendi ya da<br />
beyefendi. Bi süre sonra adlarını da öğreniyorum. Yani birisi hergün bana ‘günaydın’<br />
diyo, ‘iyi akşamlar’ diyo, ‘nasılsınız’ diyo, işte ‘haftasonunu nasıl geçirdiniz’ diyo.<br />
Yani bizde Batı’daki gibi böyle randevüyle, sekreterden randevu alacak, belli bi süre,<br />
o süreyi geçmiycek, konuşucak çıkıcak, böyle olmuyo. Yani onlar o ortamın doğal,<br />
sanki bizim hastanede çalışıyolarmış gibi oluyo. E bunların yakınları hastalanıyo,<br />
anasını getiriyo muayene ediyosun, babasını ameliyat ediyosun falan.”<br />
[SSK-Dah] 15 “Sanırım kişiselleştirmeler başladı orda. Yani onun sunumundan<br />
etkilenmeye bağlı. Bu benim kişisel yorumum değil, diğer arkadaşımla da zaman<br />
zaman bunu paylaşmıştık, normalde bizim yazdığımız reçete sayısı daha yüksek o<br />
dönem için, yani kişi başına, onlar iki yazıyosa biz dört-beş yazıyoruz. Böyle bir<br />
yorumda bulunmuştuk, yani gitgide bunun kişiselleştiği, yani kişiye özgü, sunumdan<br />
etkilenmeye, hani...”<br />
[Rep1–YabŞ] “Şu, bilimseldir. Ama, bunları uygulamıyorsunuz. Yani belli bir süre<br />
sonra ben hergün sizi görüyorum, her gün gidip de ben size İ-AP2’yi ne kadar<br />
anlatabilirim? Anlamsız bişey. Her gelişimde be size işte ‘İ-AP2’yi şurda yazın, İ-<br />
AP2’yi burda yazın’. Belli bir süre sonra hekimle bir diyaloğa giriyorsunuz. Zaten<br />
eğer hekimle duygusal anlamda bir birlikteliğiniz olduktan sonra hiçbişey yok,<br />
sadece diyosun ki ‘abi ya, bak, İ-AP2’yi unutma ha’ diyosun, çıkıyosun. Gidiyo yani,<br />
hekimle etiklik bazında o olmuyor. Ha, eğer etik profesörler varsa, onlarla<br />
gidiyorsun, ya üniversite bazında bu daha üst düzeyde, bilimsel bazda şey<br />
yapabiliyorsun, ne bileyim, işte literatür istiyor, bilmem ne istiyor,<br />
tartışabiliyorsunuz, veya sizi hiç konuşturmuyor, ‘bırak’ diyor literatürü ‘çık git’.<br />
13 Yabancı bir ilaç şirketinin bölge satış müdürü<br />
14 Yabancı bir ilaç şirketinin bölge satış yöneticisi<br />
15 SSK Hastanesi’nde çalışan Dahiliye uzmanı
70<br />
Ama eğer siz, duygusal yönden bi ilişkiniz varsa o hekimle veya hocayla, o çok daha<br />
farklı boyutlara geçiyor.”<br />
Bu meslekte kirli yoldan satış yapmaya geek yok, diyordu. Çünkü doktorlar zaten<br />
ilaçları pek tanımıyorlardı. Onlara dürüst davranılırsa, bir kere size güvenmeyi<br />
öğrenirlerse, iş hacminizi istediğiniz kadar artırabilirdiniz ona göre. Hatırlamak<br />
gereken diğer bir şey de, doktorlara Tanrı gibi muamele etmek gerektiğiydi. Bunu<br />
bekliyorlardı karşılarındakinden. (Hailey, 1985; s.:82)<br />
[Rep2-YabŞ] “İkili ilişki kurmak, hedef budur, her zaman budur.”<br />
[Rep2-YabŞ] “İlişkileri, diyalog yoğunluğu, e bi süre sonra birlikte futbol<br />
oynuyorlar, doktorlar ve mümessiller, e atıyorum işte uzun dönemli toplantılara<br />
gidiyolar. Yani yakın ilişkiler gelişiyo, aileleri görüşmeye başlıyo, ha bu tür<br />
diyaloglar da olabilir, normaldir.”<br />
[Dev-Psik] “Orda, o kişisel ilişki bi biçimde, ne biliyim hani, kendisini gebe<br />
bırakmak gibi bişey bu. Yani o, bi şekilde herhalde, psikolojik baskı altında tutuyor.<br />
Her zaman kişisel ilişki kuruyorlar ama, o çok belli yani.”<br />
[Univ-PedEnd] 16 “Sonuçta çünkü, beni düşündüğüm zaman, ee sonuçta, belli bi<br />
etkinliğe sahip olan, örneğin bi, antibiyotik seçeceksin, senin açından şu ya da bu<br />
ilacın seçilmesi o kadar anlamlı değil. O yüzden, bazen o firma elemanı, sana o hafta,<br />
sürekli olarak gelmişse, diyelim ki, ve, sen onunla aslında belli bi şey de kurmuşsan,<br />
bi ikili de ilişki kurmuşsan, senin şeyini etkileyebiliyo. Yani hatırlama anlamında,<br />
tam yazarken, ‘Aa şunu yazayım’ filan diyebiliyosun.”<br />
[MM-YerŞ] “Ne olur bugün X firması gelir seni ikna eder, öbür gün Y firması gelir.<br />
Peki hekimde bilgi nasıl oluşuyor, A, B, C, D, X, Y, Z, hepsinin gelmesiyle oluşuyor,<br />
başka bir kaynak yok. Ve bu sefer mümessilin kişiliği ön plana çıkıyor, firmanın<br />
başka destekleri ön plana çıkmaya başlıyor. Yani ne oluyor, literatür veren bir firma<br />
literatür vermeyen bir firmadan bir adım öne geçiyor, literatür okunuyor anlamında<br />
söylemiyorum.”<br />
[MM-YerŞ] “...taşrada herkes birbirini tanır. Yani şu karşıda bir eczane var, şu<br />
karşıdaki bir eczaneyi bir mümessilin ziyaret etme sıklığı ayda iki olsun, ayda üç<br />
olsun. Halbuki taşrada bu, günde birdir. Şu anlamda, birebir ziyarete ihtiyaç yok,<br />
sokakta yürürken kalfayla mümessil karşılaşırlar, ne var ne yok, sohbetini eder. Yani<br />
birebir gidip çalışma anlamında sayı eşit olabilir, ama karşılaşma olasılıkları hiç yok<br />
burada. Orada akşam iş bittiğinde aynı lokale giderler, maç seyrederler, yani her<br />
zaman bu ilişkinin ‘ben sana vereyim de sen de şunu al’ olması gerekmiyor. Biçok<br />
yerde kişisel ilişkiler geçerlidir.”<br />
[Üniv-Farm] 17 “Adama diyosun ki, ‘Abi ya, uğraşma ya Telsim bilmem Turkcell<br />
falan, biz ödüyoruz. Şunun numarasını ver abi, unut bi daha sen cep telefonunu.<br />
İstediğin kadar konuş’. Bu manen, korkunç bir manevi baskıdır. Laptop’u veriyorsun<br />
16 Üniversitede çalışan Pediatri öğretim üyesi<br />
17 Üniversitede çalışan Farmakoloji öğretim üyesi
71<br />
mesela; laptop’u vermek, ‘Bi kere verdim, ondan sonra sen gene bildiğini yap’<br />
demek değildir. Laptop’u verdikten sonra, verirken şöyle bir karşılıklı konuşuyorsun,<br />
‘1,500 kutu bekliyoruz sizden’ diyorsun.”<br />
[Rep3-YabŞ] “Borç ilişkisi yaratmak önemli.”<br />
[Rep3-YabŞ] “Dr. şunu söylüyor: Siz de gelmezseniz kafayı yiyicem burada, hep<br />
hasta hasta. Hiç olmazsa iki satır muhabbet oluyor...”<br />
• Temsilci niteliklerinin satışta etkili olması<br />
Celia, Peru seyahati sırasında neyin gününün geldiğini de görmüş oldu. Oradaki<br />
Felding-Roth satış ekibi daha çok kadınlardan oluşuyordu. Bunun nedeni kadın<br />
hakları akımının güçlü olması değildi. Satışların bu yolla artırılabilmesiydi. Oranın<br />
görgü kurallarına göre, bir kadını bekletmek ayıp sayılıyordu. Doktorlar kadın satış<br />
elemanlarını çabucak kabul ediyor, erkek satıcıları saatlerce bekletiyorlardı.<br />
(Hailey, 1985; s.:189)<br />
[Univ-PedEnd] “Çünkü sonuçta şeye dikkat ediyolar, yani, eleman seçerken, bu<br />
elemanların, insanlarla pozitif ilişki kurmasına dikkat ediyolar. Sonuçta onlar<br />
aslında, hekimleri, ee, ilaçlarını pazarlarken aslında o elemanlarını da pazarlıyorlar bi<br />
şekilde. Yani pazarlama derken, elemanlarını o pazarlamanın önemli bir imkanı<br />
olarak kullanıyolar tabii sonuçta. ...<br />
Bu firma elemanlarının, esas onların yaşamlarını incelemek lazım. Firma elemanları<br />
büyük ölçüde işte, orta sınıf ahlakına sahip, ama büyük ölçüde şey aynı zamanda,<br />
yani, Makyevelizme yakın insanlar, böyle yetiştirilmiş durumdalar. Öyle olduğu için,<br />
bi kısmı hekimlerle feodal ilişkiler içinde, yani böyle ense-tokat ilişki içinde olan bi<br />
sürü adam var.”<br />
[Üniv-GenCer] “Bu şey de vardır mesela işte, yani bunu reprezantlardan<br />
duymuşundur mesela, ee, bayanların reprezant olarak daha çok tercih edilmesi falan,<br />
işe alınırken...”<br />
• Hekimin kişisel yaşamını izleyip “sevinçlerini paylaşmak”.<br />
[Rep2-YabŞ] “Şeydir, hekimlerin doğumgünlerini, evlilik yıldönümlerini,<br />
çocuklarının gittiği okulları bilmek bir meziyettir, firmalar da bunun böyle olmasını<br />
isterler. Yani işte doğumgününde bi çiçek göndermek, tebrik etmek, pasta almak,<br />
evlilik yıldönümünde keza...”<br />
[Dev-Psik] “İşte bir iki tane firma şey oldu, oğlum doğduğunda çiçek gönderdi, hani<br />
kişisel anlamda özel yaşantımla ilgili olarak... Hamileliğimi biliyolardı zaten. Ondan<br />
sonra işte ‘doğdu mu, doğmadı mı’ falan, muayenehaneye çiçek bırakılmıştı.”
72<br />
• Gezi, piknik, futbol turnuvası gibi toplumsal etkinlikler düzenlemek<br />
[Univ-ÇocCer] “Onun dışında başka ne örnekler verebiliriz; mesela geziler var, o<br />
kadar fütursuzca ki. Biz bir kere liseden arkadaşlarla geziye gitmiştik, İstanbul’da bir<br />
piknik alanıydı ama neresi hatırlamıyorum, çok bilinen bir yerdi. Öbek öbek insanlar<br />
gelip piknik yapıyor. Yan tarafta bir firmanın flamaları asılı, açık alana çevirmişler,<br />
düşünün yani kurumsal bir yapı yok, açık havayı çevirmişler, flamalarını koymuşlar,<br />
doktorlar gelip o firmanın sponsorluğunda orada piknik yapıyorlar.”<br />
[Dev-Psik] “Ha mesela şöyle olmuştu, bi firma, futbol deyince, işte ‘biz şey<br />
düşünüyoruz’, daha çok tabii erkek hekimlere, ‘burdan bi, maç organizasyonu<br />
yapalım, bir böyle arkadaşlık dostluk havası, maksat dostluk gelişsin’. Ondan sonra<br />
işte, ‘piknik düzenleyelim, ailelerle birlikte katılalım. Bu bi çalışma değil, hani<br />
maksat aramızdaki dostluk gelişsin’.”<br />
d. Kişisel çıkar sağlayarak<br />
• Çok yazan hekimi yemeğe götürmek, daha çok hediye vermek<br />
[SPol-Prat] “Çok yazınca götürüyor. Bana mesela İŞ-Yer1 18 firması hediyeleri üçer<br />
beşer veriyor.”<br />
• Reçete başına para ödemek<br />
[Dev-Göz] 19 “Bir de... Reçete başına para veriyorlarmış. ... Genel olarak, işte, ee, ‘Şu<br />
kadar reçete çıkar, sana şu kadar para’ diyorlarmış. İşte atıyorum, ‘bilmem kaç tane<br />
İ-AK1 20 yaz, bin tane İ-AK1 yaz, işte altı ayda, sana, ikibin dolar, üçbin dolar...’,<br />
cash para veriyolarmış.”<br />
[Rep1–YabŞ] “Bazı eczaneler vardır, doktorla anlaşmalıdır, genelde bu doğuda çok<br />
fazlaydı, her doktorun hemen hemen bir eczanesi vardır. Mesela gidersin eczaneye,<br />
‘ya doktoru ayarla, ondan sonra ilacını alalım’. Doktora gidersin, doktor hemen<br />
‘tamam, sen bana şunu al, hallederiz’. Hemen yanında açar, ‘Memet, …geliyor,<br />
bilmem kaç tane İ–An1 al’. Hemen İ–An1 alınır ve doktor habire her reçeteye İ–An1<br />
yazar. Veya eczacı getirir karneyi, bedavadan İ–An1 yazılır.”<br />
[Rep1–YabŞ] “K-A1’de 21 bugün rüşvetsiz hiçbişey yapamazsınız. K-A1’de olaylar<br />
aşılmış durumda ve orda cash çalışılıyor. Hekime gidiyorsunuz, kutu başı para teklif<br />
ediyorsunuz ve bunu hekim istiyor zaten. Mesela diyor ki, ‘kardeşim senin her<br />
reçetene 7 milyon alırım’. Ve gidiyorsun hekime, ‘Abi kaç tane yazdın bu ay’, ‘Şu<br />
kadar’, ‘Al abi’, cash para. Çıkartıyor, hekim de şey tutuyor, secere tutuyor.”<br />
18 Yerli ilaç şirketi<br />
19 Devlet hastanesinde çalışan Göz Hastalıkları uzmanı<br />
20 Ağrı kesici<br />
21 Akdeniz bölgesinde bir kent
73<br />
[Dev-Psik] “İstanbul’dayken ama duymuştum, yani bu tür ilişkilere girenler. Hatta<br />
kutu başına para alanlar...Asistanlık döneminde böyle cevval arkadaşlar vardı<br />
(gülüyor), ... onlarla ilgili duymuştum ama, ciddi kutu başına pazarlıklar<br />
yaptıklarını.”<br />
• Kişisel kullanıma yönelik pahalı hediyeler almak, cep tel faturasını ödemek,<br />
Tabip Odası aidatını ödemek, eşinin nafakasını ödemek, pavyona götürmek,<br />
yemeğe götürmek, tatile götürmek, bilimsel toplantılar için hekimin eşinin de<br />
masraflarını karşılamak<br />
[Rep1–YabŞ] “...insanlar özellikle hekimlerin püf noktalarını bulmaya çalışırlar. İşte<br />
onlara aileden girerler, çocuktan girerler kafa yapısında ne vardır, kompütür vardır<br />
ona girerler, onun afinitesi nedir kadındır ona girerler, onun afinitesi nedir içkidir<br />
içkiden girer.”<br />
[Rep1–YabŞ] “...Muayenehanesinden içeri giremezdiniz hastadan, kaynardı hasta. ...<br />
Haliyle tüm ilaç firmalarının odaklandığı bir adam ve bu adamın yıllık tatilinin<br />
bedavaya geldiğini biliyorum yurtdışında, ondan sonra ultrasonografi alındığını<br />
biliyorum, kompütür sistemi alındığını biliyorum. ... hekimin evine çanak anten<br />
alındı.”<br />
[Rep1–YabŞ] “...ne bileyim ona bilgisayar almıştır, çocuğunun okul taksidini<br />
ödemiştir, arabasının vergisini ödemiştir, onu haftada bir gün Hilton’da yemeğe<br />
götürmüştür veya ne bileyim kongreye götürmüştür, yaz tatilini finanse etmiştir.”<br />
[Rep1–YabŞ] “...bi bayan hekim, ... manyak bir potansiyel bir bayandı, ilaç firmaları<br />
konusunda da çok girişkendi. Ben onu Portekiz’e gönderdim, tabii babamın hayrına<br />
göndermedim sonuçta.”<br />
[Univ-ÇocCer] “... ha bir dönem araba almalar, 1,000 reçete yapılmasına karşılık bir<br />
araba sayılar tutmayabilir ama fotoğraf makinesi, yok o yok bu, yani bireysel<br />
anlamda bir takım hediyelerin verildiğini de çok duyduk.”<br />
[SSK-Dah] “Beyaz eşya, dedikodu bazında, inşaat malzemesi, mesela bi ara şey<br />
duyuyoduk, mesela firmaların, ki mümessili bizzat söylemişti, beyaz eşya çıktısının,<br />
A firması diyelim, beyaz eşya çıktısı o firmanın, kendi üzerine yazıyo ya bunları,<br />
inanılmaz yüksek. Beyaz eşya, buzdolabından televizyona neyse yani...”<br />
[BSM-YabŞ] “Araba, arabaya lastik, akü, resim, saç kurutma makinası, termos, oto<br />
aksesuvarları, klima, buzdolabı, eş sponsorluğu, piknik, kol saati, ev boya-badana...”<br />
[Rep2-YabŞ] “Kırcılar’ın önünden geçiyomuş doktor, öbür başka bir firmanın<br />
mümessili demiş ki, ‘doktor bey beğendiyseniz alalım’, kanki olduğumuz için o da<br />
diyo ki bana, ‘hayır o almasın sen al’ diyo, ‘bak sen almazsan o alacak’ diyo.”<br />
[Rep3-YabŞ] “Nakit para, ev ihtiyacı, muayenehane ihtiyacı, deri mont, cep telefonu,<br />
bilgisayar, lastik, eşiyle sevgilisiyle kongreye götürme gibi şeyleri işittim.”
74<br />
[Dev-Psik] “Yani deniz aşırı yolculuklardan, işte evinin mobilyasının döşenmesine<br />
kadar...”<br />
[MM-YerŞ] “Ev kirası, arabasına benzin...”<br />
[SPol-Prat] “Bi de mesela, hediyeler de olabilir, yani hekimin, hekimlik mesleğiyle<br />
ilgili olmayan bazı ihtiyaçlarının görülmesi. Mesela, Oda aidatının ödenmesi...<br />
Sonuçta yemekli toplantılardan, hekimin eşinin nafakasının ödenmesine, cep<br />
telefonunun ödenmesine, direkt paraya kadar şeyler duyduk.”<br />
[Rep2-YabŞ] “Doktor ilişkileri çok güçlü, özellikle erkek mümessillerde vardır bu,<br />
ikili ilişkilerden kaynaklı. Doktor pavyona gitmek istiyordur, beraber giderler, firma<br />
karşılayabilir. Ama bu şey demek değildir, bunun bir araç olarak firma tarafından<br />
onaylanması demek değildir, bu sadece yollardan bi tanesidir, şeydir hani, mübah<br />
olmayanıdır, ama öyle bir ilişki mevcuttur, vardır. ...<br />
Çok birebir yaşadığım bir örnek anlatayım. Çalıştığım firmada, bir doktor toplantısı<br />
sonrasında, bu resmi bir toplantı, bilimsel bir toplantı sonrasında, işte akşam yemeği,<br />
limitsiz içki olan akşam yemeği sonrasında, üç tane beş tane, bi tanesi de bölge şefi<br />
olmak üzere, doktorlar ayrıldılar, onlar evlerine bırakacaklar, biz evimize gidicez.<br />
Ertesi gün bi kıyamet koptu, işte üç tane ayrılan doktor bizi arıyor, bölge<br />
müdürlüğünü arıyor, işte atıyorum 500 milyon lira bugünkü rakamla, işte ‘bana para<br />
vermeniz gerekiyor’, ‘niye’, işte ‘biz dün pavyona gittik, sizin şefiniz bunu ödiycekti,<br />
yanında nakit parası yoktu, bunu ben ödedim, şimdi bunu sizden alıcam’ dedi. Hani<br />
bu şimdi fıkra gibi, dedik ki ‘gitmeseydin, ödemeseydin’. Bu bizi bağlar mı yani, sen<br />
ertesi gün nasıl istersin, nasıl istersin bunu düşünsene, adam gayet rahat, diyor ki<br />
‘sizin adamın yanında para yoktu, bunu ben ödedim’”<br />
[Dev-Psik] “...benim bi arkadaşım, bi firmada medical manager olarak çalıştı, bi bir<br />
buçuk yıl iki yıl kadar, hatta ben şey diyodum, ‘ya bi firmadan ne istenebilir’, o da<br />
‘çok safsın’ diyodu, ‘neler neler istenebilir büyük firmalardan’”<br />
[MM-YerŞ] “Daha ileride nasıl gelişecek bilmiyorum ama bu iş çok geniş bir iş. Yani<br />
bir tek hekime hediye verilmesi, hekime tanıtım malzemesi verilmesi bile başlıbaşına<br />
bir araştırma konusu olabilir. Tanıtım malzemesi dediğiniz şeyde yapılabilecekleri<br />
gördüğünüzde dudaklarınız uçuklar.”<br />
[Rep1–YabŞ] “Ya aklınıza gelebilecek herşeyi ilaç firması yapar bi hekime.”<br />
[Rep2-YabŞ] “Yasal olmayan yöntemler konusunda aklına ne geliyorsa yazabilirsin.<br />
Hiç kendini sınırlama. Sınırı yok.”
75<br />
e. Hekim örgütleri ile ilişki kurarak<br />
[SPol-Prat] “Ya mesela diyo ki, ‘Sizinle ortak pratisyen hekimlere yönelik bi eğitim<br />
programı yapalım, biz orda stand açalım, yemek verelim’. Bunlardan da, kabul<br />
ettiklerimiz de vardır, mesela bizim EKG kursumuz. Ama şöyle, çay kahve. Hiçbi<br />
yerde bayrakları yoktu, finanse ettiler, işte, çay... EKG CD’si verdiler, üstünde İŞ-<br />
Yab4 vardı, bir de toplantının bitiş kısmında teşekkür ediliyordu. Onun dışında öyle<br />
çok, yaygın... Bu tür talepler geliyo; ‘Dergiye reklam verelim’... Dergiye reklam,<br />
aslında bizden gidiyo, ‘Bizim dergimize reklam verin’, yani adamların Allah için...<br />
Ya, ordan etkilemeye çalışmıyo, o yöntemler artık daha... Bence hekim örgütleri<br />
üzerinden pazarlama stratejilerini, uzmanlık derneklerine kaydırmış durumdalar. ...<br />
Uzmanlık derneklerinden tabii, bütün her şeyini, yayınından şeyine kadar,<br />
toplantıların tamamen organizasyonunun alınmasına kadar, cayır cayır yapıyolar<br />
tabii. Odalara da teklif var ama, Odaların bilimsel toplantı sayısının az olmasından<br />
kaynaklanan yani uzmanlık dernekleri daha etkili bilimsel toplantılarda...”<br />
[Dev-Psik] “Çünkü tanı kategorisi DSM-IV’e göre, Amerikan Psikiyatri Birliği’nin<br />
DSM sistemine göre yapılıyo ve Amerikan Psikiyatri Birliği de bildiğim kadarıyla<br />
ilaç firmalarının güdümünde olan bi yer. ... Durmadan, o ondan çıkar, bu buna<br />
bağlanır, falan, yani bunda hangi güçler etken oluyo; biz değil...”<br />
f. Kuruma demirbaş ya da sarf malzemesi alarak<br />
[Dev-Göz] “En başta bizim şeye, kliniğe bir sürü şey aldılar, ee, neydi onun adı,<br />
klima mlima aldılar, bilgisayar aldılar, kliniğe.”<br />
[Univ-ÇocCer] 22 “Aslında servise birşeyler aldırmayı çok duydum ve gördüm. Çok<br />
yaygın kullanılan ve bu işin en az sorgulanabilir tarafı olarak görülen. Yani ‘kamuya<br />
hiç olmazsa birşeyler kazandırmış oluyoruz’ bakış açısı. E tabii alınan malzemenin<br />
içeriğinin bir kriteri yok, yani servise Digitürk ve TV de alınabilir, servise hasta<br />
mama sandalyesi de alınabilir, servise laylaylom başka birşey de alınabilir. Bunun bir<br />
kriteri yok. ... Dediğim gibi birşey aldıktan sonra 2 ay süreyle diye sözleşme yapılıp<br />
bilmem ne ilacı yazılacak gibi anlaşmaların yapıldığını biliyoruz ve bunu çok ilginç<br />
mesela hala benim kafam basmıyor bunu nasıl izliyorlar, ama çok değişik<br />
kaynaklardan eczaneye giden reçetelerin dökümleriyle beraber. Bu şunu da<br />
gösteriyor; reprezantların bir işi de eczaneler aracılığıyla takibi yapmak, hangi doktor<br />
ne ilacı yazmış ya da hangi servis ne ilacı yazmış çok iyi biliyorlar. Gelip senin<br />
karşına “ya hocam sizin bu ay sadece 3 reçeteniz var” gibi birşey söylendiğini<br />
biliyorum ben.”<br />
[Rep1–YabŞ] “Ü-GD1’de 23 çalıştığımın ilk günü kapıdan içeriye girdim, pediyatri<br />
anabilim dalı başkanı profesör, “merhaba hocam” dedim, “merhaba nereden” dedi,<br />
“İŞ-Yab1’den” dedim, “ben parenteral formda 2 ay, oral formda 3 ay anlaşma<br />
yaparım” dedi. Daha ilk…Daha ilk kapıdan girdim, dediği laf bu. “Anlamadım”<br />
dedim, ben de daha o zamanlar cikcikim tabii, “parenteral 2, oral 3, kabul ediyorsan<br />
22 Üniversitede çalışan Çocuk Cerrahisi uzmanı<br />
23 Güneydoğu Anadolu bölgesinde üniversite
76<br />
bu bölüme girersin, etmiyorsan hiç çalışmayalım” dedi. Oha dedim. ... İ-An1’di<br />
benim oraya çalıştığım ilaç, diğeri de İ-An2’ydi, şey diyor, ‘İ-An1 için ayrı anlaşma<br />
yaparım, İ-An2 için ayrı’. Aslında isteyeceği şeyler nelerdir? Aslında biraz da<br />
Türkiye’nin şartlarından da kaynaklanıyor, isteyeceği şey nedir, bir kongredir, bir<br />
kitaptır, bölüme malzemedir, benden istediği bir EKG aletiydi ve EKG aleti aldım.<br />
Ama insan düşünüyor, tamam, bakıyorsunuz sonuçta etik... Ama sonucunda siz<br />
birşey bekliyorsanız etiklik bunun neresinde? Medikal anlamda yapılan şeyler etiklik<br />
formuna gidiyor, tamam da o zaman benim kafamda şöyle birşey oluşuyor,<br />
demirbaşını yapıyorsunuz ama demirbaşa o girdiğinde bu devlet tarafından<br />
gönderilmemiş ki. Başka biri tarafından gönderiliyor ve bunun karşısında birşey<br />
bekleniyor, istediğin kadar demirbaşa girsin, bağış yapmıyorsun ki. Demiyorsun ki,<br />
‘kardeşim sen bana ilacımı yazma ama ben sana bunu yapacağım’ demiyorsun. ...<br />
... bölüme kota veriyorsunuz. Mesela bir yılda 1,000 tane İ-An1 satmam gerekiyor.<br />
Siz bir plan yapıyorsunuz, işte büyükleriniz var, bu arada IMS diye bir olay var. Bu<br />
IMS tüm dünyada kullanılan bir sistem, Amerikan menşeili bir sistem. Bu sistem<br />
nerdeyse sokak sokak sizin satışlarınızı gösteriyor. Tüm dünyadaki ilaç firmaları<br />
bunu kullanıyor ve sizin satışınız olduğu gibi bir istatistiki sistemle ortaya çıkıyor.<br />
IMS’e doktorlar yardım ediyor, depolar yardım ediyor, artı eczaneler yardım ediyor.<br />
... kimsenin haberi yok, elemanların haberi yok, onlara özel reçeteler verip altına<br />
geçen, onları ay sonunda toplayıp istatistiki veriler çıkarılıyor, tabii bu herkesten<br />
gizli yapılıyor (Şekil 3.3 ve 3.4).<br />
... sonuçta diyor ki bin tane İ-An1 satacaksın sen 1 yılda, ben de oturuyorum diyorum<br />
ki kardeşim, işte 100 şurda satarım, 100 burda satarım, ondan sonra diyorsun ki<br />
‘hocam benim iki ayda 300 tane İ-An1’e ihtiyacım var’. O da diyor ki, eğer zaten<br />
açgözlü biriyse, ‘sorun değil’ der ve ondan sonra uçana kaçana İ-An1 yazılır, A’dan<br />
Z’ye, hiç farketmez, hatta hayali endikasyonlar bile çıkar.”<br />
[Üniv-GenCer] “O çok rutindir. Yani yıllardır işte bunlar kliniklere televizyon alır,<br />
ondan sonra, ee soğuk su çeşmesi alınır, kahve makinası alırlar, fotokopi kağıdı<br />
alırlar, fotokopi toneri alırlar. Bunlar toner moner almasalar bissürü klinikte epikriz<br />
basılamaz. Yani Türkiye’de devlet şeyi verir fotokopi makinasını, bi kere. Bi daha<br />
toner vermez. Ya cepten alıyosun toneri, ya da firma getirir. Yani buna hiç rüşvet<br />
gibi de bakılmaz ha. Firmanın görevlilik gibi olur o, hani bi senelik toneri A firması<br />
getirir. ... bunu işte bizim kültürümüze uygun bi şekilde yaparlar. Yani onlar da<br />
‘kardeşim bak biz sizin bi yıllık tonerinizi getiriyoruz, siz de şu kadar...’ demezler,<br />
ama bilirler ki hani sen de onları biraz göreceksin yani, o ilacı daha çok tercih<br />
ediceksin. Yani bi feodal kültür içerisinde bu yoğruluyo yani bu durum. Ama bi çok<br />
sürekli tüketim malzemesini firmalar karşılarlar.”<br />
[SSK-Dah] “Terazi alındı o polikliniklere. Teraziyi obezite firmaları aldı.”<br />
[Rep3-YabŞ] “Kliniğe malzeme alma ayniyata geçtiği için daha olumlu<br />
karşılanabilir. Ama şirketin beklentisi var tabii. Hastaneye ilaç alımında önceliği olur<br />
örneğin. Hekim, ‘şu firma şunu aldı, sen de şunu al’ diyebiliyor. Kutu üzerinden<br />
anlaşmadan çok, asistanlara şunu yazın talimatı verebilirler, gücüne bağlı.”
77<br />
[Dev-Psik] “Hmm, EKT cihazı mesela...Ya öyle şeyler oluyo, yani, artık hani, bunu<br />
daha masum buluyorum ben. Bize öyle çok büyük şeyler almadılar. Mesela en son ne<br />
yaptılar, en son saç kurutma makinası aldılar. ...<br />
Öyle olunca yeni bi takım şeyler yapılacak yenilenecek filan, işte durmadan geldiler,<br />
‘biz ne yapabiliriz’, ‘biz bi şey yapmak istiyoruz’. ‘E peki yapın’, işte o zaman<br />
kamera sistemi geldi, ondan sonra polikliniğini düzelttiler, yere lamine filan bişeyler<br />
yapıldı, işte masa filan, azcık eli yüzü düzeltildi.”<br />
[BSY-YabŞ] “Perde yok, çekyat yok gibi kurumsal olabilir.”<br />
[SPol-Prat] “Örneğin bi çok hekim, ee, aslında, o ilacın yazılması için harcama<br />
kalemini kuruma katkı olarak alabiliyo, ki ben böyle hekimlerdenim. Ben mesela<br />
alabiliyorum. Ben sağlık ocağında çalışırken de bütün ocağın ihtiyaçlarını,<br />
televizyon, küçük bi buzdolabı, artı bir de, donanım anlamındaki şeyleri de alabiliyo.<br />
...<br />
Digitürk’ümüz yoktu, soruldu, firmanın biri Digitürk aldı nöbet odasına. Hemen, bi<br />
Digitürk alındı işte, kutusu geldi, bilmem ne.”<br />
[Rep3-YabŞ] “Hastanenin boyanması...”
Şekil 3.3 Örnek bir IMS verisi (Diyabet ilaçlarının belli bir zaman içinde satılan kutu<br />
sayısının bölgelere göre dağılımı)<br />
78
Şekil 3.4 Örnek bir IMS verisi (Antibiyotiklerin belli bir zaman içinde belli bölgelerde satış<br />
payları)<br />
79
80<br />
3.2.1.2 Temsilciye Baskı Uygulamak<br />
a. İnsanların sınıfsal dezavantajlarını kullanarak ve ödüllendirerek<br />
[Rep1–YabŞ] “Bakıyorsunuz, şöyle baktığınızda süper insanlar, grand tuvalet,<br />
altlarında son model arabalar yemekler, ceplerinde şirket kredi kartları, limitsiz<br />
harcamalar, yemekler, siz hayatınızda kaç defa Çırağan’da kalabilirsiniz veya<br />
Conrad’da kalabilirsiniz? Bir hekim olarak imkansız. Veya hayatınızda kaç defa<br />
kendi paranızla dünya turuna çıkabilirsiniz? İşte şirket elemanına veriyor parayı, sen<br />
bu satışı yap, ben seni yaşatacağım diyor. ... yani düşünebiliyor musunuz, bizim yıl<br />
sonu balolarımız Çırağan Sarayı’nda olurdu, smokinler giyerdik. Başarılı elemanları<br />
ödüllendirme ayrı mesele. Ödüllendirme, extra primler falan olurdu. Sonra kota<br />
koyar mesela, der ki kardeşim 3 ayda şunu satın, sizi Miami’ye tatile götüreceğim,<br />
grup olarak…İşte bu yüzden bu sektöre girdiğiniz zaman çıkamıyorsunuz. Çünkü<br />
kendi paranızla yapamayacağınız şeyleri yapıyorsunuz ve ilaç şirketleri bu işi çok iyi<br />
biliyor. Düşünsenize üniversiteden yeni mezunsunuz, ailenizin maddi durumu iyi<br />
değil, hayatınızda 2-3 defa İstanbul’a gitmişsiniz, ilaç şirketi diyor ki, sen çok büyük<br />
bir insansın, bak senin altına ben sıfır araba veriyorum, cebine para koyuyorum, artı<br />
öyle bir eğitim sistemi veriyor ki kendini iş adamı zannediyorsun. Beyniniz resmen<br />
yıkanıyor, bakıyorsunuz Beymen’den giyiniyorsunuz, Vakko’dan giyiniyorsunuz,<br />
özel giyim çekleri veriliyor, bütün elemanlara özel giyim çeki verilir yılda 2 defa.<br />
Sonra kardeşim sen öğlenleri de yemek parası verme, ben veriyorum, yemek parası<br />
ayrı, giyim parası ayrı. Artı, senin bir de özel sağlık sigortan olması lazım diyor, bu<br />
sigortanın içinde Amerikan Hastanesi vs. Türkiye’deki en lüks hastanelerde gidip<br />
istediğin herşeyi yapabiliyorsun. Bir insan ne isteyebilir ki başka? (Şekil 3.5)<br />
Mesela bir şeyi daha anlatayım. Ben İŞ-Yab1’den İŞ-Yab2’ye geçerken kendimi şey<br />
sandım, büyük bi iş adamı sandım. Buradan İstanbul’a business class’da uçtum.<br />
Sonra İstanbul’a indim, pankartla …. …. (ismi) diye karşılandım, diyorum herhalde<br />
bir minibüs gelecek, kapıya bir jip, jiple alındım özel olarak, otele götürüldüm. İşte<br />
kendinizi dev aynasında görüyorsunuz. Şirketler, tüm şirketler ama, A’dan Z’ye<br />
insanı çok iyi çözmüş. ..., şirketler de elemanlarını çok iyi çözmüş durumda.”
81<br />
Şekil 3.5 Şirket temsilcisine sunulan olanakları gösteren bir gazete ilanı<br />
b. Başarı güdülemesi ile<br />
[Rep1–YabŞ] “Yılı dörde bölüp, üç ayda bir, realizasyon, satışların hedefe ulaşıp<br />
ulaşmadığına bakarlar. Ve üç ayda bir toplantıya gidersiniz. Mesela bu bir devre<br />
toplantısının taslağı…İşte, neler var, çalışma programı (bu programı bana verdi), işte<br />
bu çalışma programında neler verilecek, işte İ-AP2 için sana gönderilecek<br />
materyaller (s.1), adedi, genel adedi, sana kaç tane gelecek falan, böyle bir plan<br />
çıkartılır. Bunları product manager’lar yapar. (sayfaları çeviriyor) İnsanı gaza<br />
getirecek laflar…Mesela, devrenin mümessili denmiş. O devrenin birincisi olmuş,<br />
yani iyi rüşvet verip satış yapan insanlar…Ondan sonra ilaç ilaç şey alınıyor, durum<br />
değerlendirmesi. İşte birinci döneme kadar Türkiye, neler yapılmış o anlatılıyor.<br />
Bölge bölge satışlarınızın tutup tutmadığını hazırlamışlar, onları görüyorsunuz.<br />
Bunların hepsi işte IMS’ten alınan raporlar neticesinde çıkıyor. Ondan sonra, başarı<br />
değerlendirmesi yapılmış, işte elemanı gaza getirecek şeyler. Ondan sonra hedefiniz<br />
verilir size, artı, bu dönemde ürünün hangi hedefe odaklanacağı. Mesela ne denmiş,<br />
99 yılı stratejimiz nedir, psikiyatristler, pratisyenler, genel tipte depresyon ve<br />
somatoform bozukluğu şikayetleri ile karşılaşılanlar, yani bu, bu, hedef kitlemiz bu<br />
bizim. Bu yıl için düşündükleri buymuş, bunlara saldırcaz. Ondan sonra işte<br />
materyaller, daha sonra materyali gösterirken hekime neler söyleyeceğin.”
82<br />
c. Belli bir sayıda satış yapma zorunluluğu getirerek<br />
Sen de bilirsin, bazı satış elemanları, hepsi değil ama, pek çoğu, satmaya çalıştıkları<br />
ilacı doktor kullansın diye ne olsa söyler, hatta yalan bile söylerler. İlaç firmaları<br />
resmi olarak böyle birşeyi onaylamadıklarını tekrarlar durur ama, aslında neler olup<br />
bittiğini de bal gibi bilirler. (Hailey, 1985; s.:46)<br />
[Rep2-YabŞ] “Burda şu var ya, yukardan şey yaparlar, mümessile baskı yaparlar, işte<br />
atıyorum ‘……’de satışların çok düşük’, işte işten çıkarılma tehdidi vardır, ihtar alma<br />
tehdidi vardır, vs vs gibi şeyler vardır, ‘bu satışlarını artır’ derler.”<br />
[SPol-Prat] “İlaç firmaları temsilcilerine göstermeleri gereken performans, ki bu<br />
performansın açılımı, çalıştığı bölgedeki kutu sayısının artırılması. Ona belli bi kota<br />
veriliyo ve ‘Bu kotayı tuttur’ deniliyo.”<br />
[BSY-YabŞ] “Kotayı dolduramayan ekstra yöntemlere başvuruyor.”<br />
[Rep1–YabŞ] “Der ki ama, işte senin bir milyon kotan var bunu da sat. Ondan sonra<br />
üst düzey bölge müdürlerini toplar ve bunlar satılacak der ve etiklik çerçeveniz<br />
şudur. Ama nasıl satarsanız satın. Ondan sonra müdür gelir, der ki arkadaşlar bu ilacı<br />
satmamız lazım, bölge birincisi olmamız lazım, Türkiye birincisi olmamız lazım,<br />
yürüyün diye bi gaza getirir. Ondan sonra nasıl satarsanız satın, bak etiklik<br />
politikamız var, ama demokraside çareler tükenmez. ...<br />
Ama tabii siz bu işi normal prosedürle yaparsanız ne yazık ki en fazla 6 ay<br />
çalışırsınız, sonra şutlanırsınız. Çünkü bu normal prosedürle ilacınızın satılması çok<br />
düşük olur. ... Çünkü şirket size belli bir hedef veriyor, bu şirketlerde tamamiyle<br />
Amerikan sistemi uygulanıyor. Yıllık bazda veya üç aylık bazda size kotalar verilir.<br />
Bu kotalar bölge bölge çıkartılır. Der ki işte sen şu bölgede 1,000 tane ilaç<br />
satacaksın. İlaç şirketlerinde şöyle bir zihniyet vardır, eğer sana tüm kapılar<br />
kapandıysa bacadan gireceksin, baca kapandıysa duvarı kıracaksın, çıkarı yoktur<br />
muhakkak o sonuca ulaşacaksın, ulaşmadığın takdirde senin sonuna ulaşılır.”<br />
[Üniv-GenCer] “...mesela kota sistemi vardır, mesela Aralık ayına Kasım’a<br />
gelmişsin, adamın diyelim 5,000 ilaç satması lazım, 4,200 tane satmış 800 tane<br />
kalmış. Gelir sana açık açık söyler, ‘Abi, benim kotaya girdim ben, bu ay içerisinde<br />
800 tane o ilaçtan tüketemezsek, beni yarın işten kovarlar, Allah için şu iki hafta<br />
bana destek atın’ yani, buna döner yani...”<br />
[MM-YerŞ] “Mesela bizde konuştuğumuzda, muazzam bir satış baskısı var<br />
yöneticiler üzerinde, şu kadar satmak zorundasın, şuradaki kadar satmak zorundasın<br />
bilmemne. ... Orada bir, diyelim 100 milyon dolarlık, atıyorum, pazar var, sen üç<br />
milyon dolardasın. Bu ilaç on milyon dolara çıkar mı, evet çıkar, o zaman hedefini<br />
on milyon dolar koyuyorsun, on milyon dolar koyduğunda da herkes şu kadar artı<br />
satmak zorundadır. ... Yani, bu kadar satış baskısı altında satamıyor. Çünkü kimi<br />
zaman da ulaşılmaz hedefler konur, gerçekçi ol imkansızı iste gibi bi mantıkla.
83<br />
[Univ-PedEnd] “Çünkü ben onların profillerine bakıyorum, genellikle orta halli<br />
ailelerin çocukları, bu ciddi stresli bi iş. Şeyi de biliyorum, çünkü, daha üst düzey<br />
arkadaşlarım var ilaç firmalarında, bunların üzerine bişey kurduklarını, baskı<br />
kurduklarını vesaire filan.”<br />
3.2.1.3 Rakip İlacı / Şirketi Kötülemek<br />
[BSY-YabŞ] “Basın olayları saptırıyor. Haber yazdırıyorlar rakip firmalar...Ama<br />
PR’la değil, kişisel ilişkilerle...”<br />
[Rep1-YabŞ] “Abartılma olayları da oluyor. Şimdi ufacık bir nokta meselesi var,<br />
hani sinek küçüktür ama mide bulandırır meselesi var ya, o ufacık şeyi yukarıdaki<br />
product manager’lar çok çok büyüterek elemanlara yansıtırlar. Ha, onun öyle<br />
olmadığını onlar çok iyi bilir ama, ‘ben eğer bunu elemana yansıtırsam, elemanların<br />
kafasında bi soru işareti olur’. Eleman zaten abartmayı sever, ondan sonra gider bunu<br />
doktora çeşitli yollardan anlatır, bu arada doktorun da kafası şey olur, soru işareti<br />
olur, ondan sonra gider bunu karşıya, rakip firmaya söyler, rakip firmanın elemanı<br />
böyle bişey beklemiyodur zaten, o anda bocaladığı zaman zaten doktorun karşısında,<br />
‘ulan bu eleman da bana ilaç çalışıyor ama bi bilgisi yok” imajı oluşur, ya herşey bi<br />
zincir ve herşey dediğim gibi insan psikolojisi. ...<br />
Hangisiydi ya, İ-PPI1’i 24 biliyor musunuz, zaten geçen sene çıktı. Ben İ-PPI2 diye<br />
bir ppi (proton pompası inhibitörü) en son satıyordum, İŞ-Yab3’deyken. İ-PPI1 de<br />
yeni çıkan bir ppi, İŞ-Yab2’nin. Prospektüs bilgisinde anormal bir prospektüsü<br />
vardır, şu uzunlukta ve orda etiklik olarak her şeyi yazmanız gerekir. N’olmuş, 1<br />
kişide şey görülmüş, hasta şoka girmiş diyelim, 1 hastada görülmüş. Biz onu öyle bir<br />
büyüttük ki, işte ‘bu ilaç hastaları öldürür!’, artı işte birkaç hastada jinekomasti<br />
gözükmüş, gidersin doktora, doktorun kafasını karıştırmanız gerekiyor, ‘Doktor bey,<br />
siz mide sorunuyla gelen bir hastaya ilaç verdiğinizde, o hastanın göğsünden, erkek<br />
bir hastanın göğsünün büyümesi ve neticede ordan süt gelmesi sizce hastanın<br />
psikolojik açıdan nasıl etkiler?’. ‘Allah Allah’ diyor doktor hemen kafasında, ‘var mı<br />
böyle bi ilaç, olamaz ki’ diyor, ‘bi mide ilacı niye bunu yapsın?’. ‘Ama’ diyor, ‘siz<br />
hiç İ-PPI1’in prospektüs bilgisini okudunuz mu?’, ‘Yoo’, ‘Lütfen bi okuyun’ İşte<br />
olay bitti. Ve ondan sonra doktor diyor ki, geliyor İ-PPI1’in elemanı, ‘Sizin ilaç’<br />
diyor, ‘göğüs büyütüyormuş?’ diyor. ‘Ne alaka?’ diyor o da diyor. ‘Valla öyle diyor<br />
bilmemne firması’ diyor. ‘Ver bakim sen şu prospektüsü’ diyor, prospektüsü açıyor<br />
doktor, ‘işte’ diyor, ‘yapıyormuş’ diyor. Ondan sonra ‘olmaz’ diyor falan, ‘bana’<br />
diyor ‘literatür getireceksin’.<br />
3.2.1.4 Kısıtlayıcı Düzenlemelere Müdahale Etmek<br />
• Düzenlemeyi değiştirmeye çalışarak<br />
[Üniv-Farm] “Yani şimdi bakın, şu bugünlerin en önemli konusu, ben aynı zamanda<br />
başhekim yardımcılığı yapıyorum, ilaç işleriyle ilgili başhekim yardımcısıyım,<br />
mesela geçen hafta başımıza şöyle bi olay geldi; eczanemize alınması gereken düşük<br />
24 Proton pompası inhibitörü
84<br />
molekül ağırlıklı heparin preparatları var şu anda piyasada, bu yeni çıktı. Bir-iki<br />
taneydi ama sekiz-on oldu şu anda piyasada, birdenbire, çünkü çok kârlı. Heparinin<br />
kullanıldığı yerde kullanılıyor, ama subkütan kullanılıyor, günde bir ya da iki kere<br />
kullanılabiliyor, dolayısıyla bir kan tahlili filan veya şey gerektirmiyo, fakat fiyatı<br />
çok pahalı. Şimdi, bütün firmalar, “me too drug” deniyor bunlara, ‘ben de yaptım’,<br />
onlar yaptılar. Şimdi ben dedim ki, ‘En ucuz olanını saptayalım, onu alalım’.<br />
Birbirinden bi farkı gözükmüyor, bi farmakolojik yapı olaraktan, yani hepsi aynı işi<br />
yapıyo. Havada karbonun biri sağa bakıyo, öbürü sola bakıyo ama, bunlar hikayeden<br />
işler. Anında, bütün firmaların temsilcileri bunu haber aldılar ve hepsi başhekimliğe<br />
geldiler ve ellerinde dosyalarla. Ve dosyaların hepsinin üstündeki yazı şöyle: ‘Her<br />
düşük ağırlıklı heparin preparatı birbirinin aynı değildir’. Başlık bu... Fakat sanki<br />
bunlar, özel bir merkezden anında haber alıp, aynı başlıkla geldiler. Ve biz böyle çok<br />
şaşırdık. Mesela buranın başhekimi biraz sert bi adam, emekli albay, kızdı yani, ‘Bu<br />
ne ya’ dedi, ‘N’ooluyo dedi’. Çünkü firmalar bu tarz şeylere o kadar duyarlılar ki,<br />
yani böyle bi yerde kendilerinin aleyhine kısıtlıycak şeyler, mesela diyelim ki burda,<br />
en fazla 15-20 milyar ayda zararına olacak diyelim ki, onu kabul etmiyor, sorun para<br />
değil, prestij kaybı ve alan kaybı. Böyle, haritalar var, hangi hastane bizim, hangi<br />
hastane başka firmanın, gibi... Mesela şimdi burdan, bazı hocalarımıza da ulaşmışlar,<br />
ikinci yaptıkları iş, beni tatmin etmeye geliyorlar. Sonunda benim Farmakoloji<br />
profesörü olduğumu duyunca, gelen adamların boyu yetmiyor anlatmaya. Ama<br />
ikincisi, başka bi taktik uyguluyorlar aynı anda. Yani bunlar, merkezden kodlu<br />
taktikler yani. Talep edecek hocaları başhekimliğe yönlendirdiler. Yani o ilaçları<br />
kullanan. Şak diye, mesela Anes<strong>tez</strong>iyoloji profesörü hocamız geldi, ameliyathaneden<br />
sorumlu, en çok kullanılan yer orası, dedi ki, ‘ben şunu istiyorum, çünkü’ dedi...”<br />
• Kısıtlamaları aşacak uygulamalar bularak<br />
[SSK-Dah] “Onun dışında, yöntem olarak farklı bi yöntem dersen, mesela, obesite,<br />
belli ilaç gruplarında farklı çalıştılar. ... SSK ölçeğinde önce uzman hekim imzasıyla<br />
reçete mümkündü. Çok ilginç bişey oldu, obesite tedavisinde bi baktım, uzman<br />
olmayan hekimler daha çok yazıyor, imza yetkileri yok, imzaya da bize<br />
gönderiyorlar, uzmana. O firmalar, bizden önce onlara çalışmışlar. ... Nerden<br />
anlıyorum, bana reçeteler gelmeye başladı. Yalnızca bana değil. ..., daha sonra SSK<br />
bunu farketti, ve dedi ki sadece uzmanlar, ee, heyetle yazabilir. Bu sefer farklı bi<br />
çalışma denediler. Daha sonra da ‘üç doktor imzasıyla, üç Dahiliye uzmanı imzasıyla<br />
heyete sokulabilir’ dendi. Ee, şunu denediler mesela, ... örneğin uzatılmış mesai<br />
başladı SSK’da, uzatılmış mesaide doğal olarak hekimlerin günlük poliklinikleri<br />
arttı, ... bi anda günde 30-40 hasta bakıyor, haftada belki 300 hasta bakan oldu hani<br />
ekstradan. Normalde yazdığının beş-altı katı reçete yazmaya başladı ve uzman<br />
hekimlerle sınırlı olduğu için o dönemde, ... Bir mümessilin o doktorun odasında<br />
oturduğunu, o doktorların, yani uzman olanların, biliyoruz. Muayene ettiği odada<br />
oturduğunu... Kitle indeksi, son SSK kitle indeksini yazma zorunluluğu getirdi, ikinci<br />
reçetede, ikinci aylık heyetleri, yani SSK işi takip diye her obezite tedavisinin her<br />
ayında ayrı heyet zorunluluğu getirdi. ‘Heyetle ancak yazabilirsin dedi’ SSK. SSK’yı<br />
izlersek aslında, kibarca sektörün yapmak istediğini anlarız. Önce uzman onaylı<br />
pratisyen, sonra sadece uzman ama heyetle, sonra üç uzman onayıyla bir aylık heyet,<br />
yani bi kutu için her defasında reçeteye yazıyor, her reçete için heyete giricek, her<br />
ilaç için, iki kutu vermiyor. Sonunda da şuraya geldi en sonunda, ‘endokrinolog
85<br />
olmayan yazamaz’ dedi obesite ilaçlarını. Hani teknik anlamda eleştirebiliriz ama, bu<br />
aslında, yapmak zorunda kaldı, aslında fotoğrafı SSK veriyor.”<br />
3.2.1.5 Medyayı Kullanmak<br />
[Rep3-YabŞ] “Halkla İlişkiler Türkiye’de daha çok kişisel ilişkiler üzerinden<br />
yürüyor. Dizilerde ilaçlar görünüyordu bir ara. ......’da (ünlü bir komedyenin TV<br />
dizisi) hep İŞ-Yab3 ilaçları olurdu mesela.”<br />
[MM-YerŞ] “Bir, farkındalık oluşturmak için Halkla İlişkiler, ki Türkiye’de en sık<br />
kullanılanın ben bu olduğunu düşünüyorum. Nedir mesela, depresyon çok yaygın,<br />
ama bilinmiyor, Alzheimer, çok yaygın, ama bilinmiyor, sigaranın bırakılması lazım,<br />
ama insanlar bunun farkında değil. ... Bilmiyor. Bir bu var, yani ortalıkta hiç ilaç<br />
yok, hiç ilaç firması da yok ve bir kampanya yürütülüyor. Şimdi böyle bir kampanya<br />
parasız olmaz, bu yönden kullanılıyor bi defa Halkla İlişkiler. ...<br />
... biçok yabancı firma, satış dışında başka etkinliklerde de bulunmak zorunda, yani<br />
sosyal etkinliklerde de bulunmak zorunda, yapıları öyle tanımlanmış. ... Biz aynı<br />
zamanda şu derneği de destekliyoruz, karşılık olmaksızın. Türkiye yıllık raporunda,<br />
üstüne yıllık raporu verirken, ‘biz şunlara da şöyle yaptık’ der. (İşYab4 şirketinin<br />
AIDS’li hastalara yönelik yardım kampanyası örneği üzerine) Tabii, yani bu AIDS’te<br />
ilacı olması anlamına da gelmez, hatta kimi zaman gelmemesini de tercih ederler,<br />
yani ilacı olmayan bir alanda, o çünkü daha şeydir, somut bir destektir.”<br />
3.2.1.6 Bilimsel Bilginin Üretim ve Yayılmasına İlişkin Yöntemler<br />
“Ben üniversite bilim adamıyım ve öyle de kalmak istiyorum” diye açıkladı Martin.<br />
“Bunun nedenlerine girmeyeceğim ama, o nedenlerden bir tanesi özgürlük. Yani<br />
istediğim araştırmayı ticari baskılar olmaksızın yapabilme özgürlüğü”<br />
“Bizimle de özgür olursun...” diye başladı Sam. Ama Martin başını iki yana<br />
sallayınca hemen sustu.<br />
“İşin ticari açısını da düşünmek gerekir o zaman. Bana dürüstçe söyleyin...<br />
Gerekmez mi?”<br />
Sam, “Eh, zaman zaman biraz” diye kabullendi. “Ne de olsa şirketiz biz.”<br />
(Hailey, 1985; s.: 222)<br />
• İlaç satışı için araştırma yaptırmak, karşılığında hediye / para vermek<br />
[Univ-ÇocCer] “... Ama zaten araştırmaları yapılmış, makaleleri yayınlanmış, işte<br />
taraflı ya da tarafsız, şu ya da bu şekilde etkinliği kanıtlanmış ilaçlara sırf ilaç<br />
yazılsın diye kullanılsın diye sizinle bir çalışma yapabilir miyiz teklifiyle geliyor.”<br />
[Üniv-Farm] “Mesela, ha bi de şeyi söyleyecektim, ‘seeding’. Bu işte bizim gibi<br />
ülkelerde yaptıkları, yeni ilacı, seeding diye bi terim var, ‘tohumlama’. Bu ilginç bi
86<br />
terim, yasak aslında bu. Fakat bu şu anlama geliyor; mesela ben yeni bir Alzheimer<br />
ilacı çıkarıyorum, bu ülkede sunacam satışa. Gidiyorum Nörologların hepsini<br />
toparlıyorum, bi 50 tane 100 tane kritik Nörolog, onları alıp bi yere götürüyorum, ve,<br />
sanki eğitim amaçlı, ve Barselona olur nedense... Bir saatlik toplantı için uçak dolusu<br />
adam burdan Barselona’ya gidiyor, Barselona üç gün geziliyo, filan, ve sonra diyolar<br />
ki onlara, ‘Bakın siz, size bizim ilacımızı yazın demiyoruz, bu ayıp bişey. Ama,<br />
bizim ilacımızla bir çalışma yapınız’, anladınız mı? ‘Piyasada kullandığınız ilaçla<br />
bizim ilacı, 10 hastaya bunu verin, 10 hastaya onu verin, sonuçlara isminizi de<br />
yazalım’ diyorlar. Şimdi seninki bunu yiyor. Çünkü bu güzel bi çalışma, bilimsel bi<br />
çalışma. Ortada bilimsel bi şey yok, çünkü sen dataları alıp alıp adamlara<br />
gönderiyosun. Adamlar dataların sonuçlarını, her yerden toplandığı için açıklamak<br />
zorunda değil ki. ...<br />
Ya işte, postmarketing surveillance çalışması demek, Brüksel’de yapılırsa, cidden<br />
geribildirimdir, advers reaksiyon miktarının ölçümüdür, filandır. Ama İstanbul’da<br />
yapılırsa bunu adı, şeydir abicim, seeding’tir. Anladın mı, ‘eli alışsın’dır, rüşvettir.<br />
‘Hekimin eli alışsın’dır bunun adı. Anladın mı yani elimiz, mesela biz, niye hep İ-<br />
An4 yazıyoruz kotrimoksazol derken? Çünkü İ-An4 öyle bir giriş yapmıştır ki bu<br />
ülkeye, mümkün değildir İ-An4’ü iptal etmeniz. İsterseniz onda bir fiyatına muadil<br />
satın. Niye İ-NS1 25 yazılıyo bu ülkede, naproxen dendiği zaman? Çünkü İŞ-Yer2<br />
firması öyle bir zeki müdahale yapmıştır ki, insanların aklına naproxen sodyum<br />
yerine İ-NS1 gelir. Çünkü bu seeding sistemidir, sen alışırsın, tanışıklık vardır, elin<br />
tanışıklığı. Beyin ele, ‘İ-An4’ü düzgün yazıyosun, C var arada’ der, ‘İ-NS1’in sonu,<br />
X’le bitiyo’ der. Yani eliniz ona alışmıştır. Ama mesela İ-NS2 yazılırken arada İ mi<br />
var, Y mi var, kafanız karışır, uğraşamazsınız. Hani karizmayı çizdirmemeniz lazım.<br />
Ve bunu firmalar çok iyi bilir.”<br />
[Dev-Psik] “Şöyle şeyler oldu, bi antipsikotik yeni çıktığı dönemde ben asistandım,<br />
ona Faz IV mü demek lazım, zaten piyasaya sürülmüş bir ilaç, ondan sonra, e bu<br />
ilacın çalışması yapılacak... Şimdi bu bana çok aykırı gelmişti. Zaten bi başka ilaçla<br />
kontrol altına aldığımız hastadan, niye ben onun ilacını kesiyim de bi başka ilaca<br />
başliym çalışma için? Onu mesela şöyle yapmışlardı, bu çalışmayı herkes, ne kadar,<br />
10 tane vaka filan alınacak, ondan sonra bilgisayar alınacak gibi bişey. Bu da bi<br />
pazarlık tabii. Ama yapmamıştık, yani çalışma yapılmamıştı ama onların böyle bi<br />
teklifi olmuştu. O zaman da çok aykırı gelmişti bana, söylemiştim de, yani neden,<br />
işte şey, ‘sosyal güvencesi olan hastalara yazalım’, neden yazalım, yani...(gülüyor).<br />
Emekli Sandığı’nı size çalıştıralım... Ben şunu düşünmüştüm, ‘araştırma sekiz<br />
haftalık bir şey, ilaçları biz getiricez’, peki sonrası ne olacak? Bizim hastalarımızın<br />
çoğu, mesela kronik şizofreni, ömür boyu ilaç kullanıcak, sonra ne yapıcaz sekiz<br />
haftadan sonra? E işte ‘sosyal güvencesi olan hastalara yazın’. E ben mesela, 3<br />
milyona kontrol altına almış olduğum bi hastaya 240 milyona neden yapiyim, yani<br />
niye kesiyim onu?<br />
[MM-YerŞ] “... bu paralar genellikle doktorlara ödenmez, o kliniğe vesaireye ödenir.<br />
Nedir mesela hasta başına 50 dolar kliniğe verilir.”<br />
25 Non-streoid anti-enflamatuvar
87<br />
• Bilimsel toplantıların giderlerine katkıda bulunmak<br />
[Univ-ÇocCer] “Ha kongre ortamları da ayrı bir çalışma ortamı olabilir, çünkü<br />
ortada dönen bir sürü dolap döndüğünü biliyorum, defalarca kongre düzenlenmiş biri<br />
olarak. İlaç firmalarıyla olan ilişkiler, otelin üzerinden kazanılan kazançlar<br />
vesaireler, yani kongre düzenlemesi artık bir kazanç kapısı olarak görülüyor. Yani<br />
doktorların bir araya gelip de tartışalım noktasından çıkmıştır. Artık hadi bir kongre<br />
düzenleyelim de para kazanalım noktasına gelmiştir. ... Ama yurtdışındaki<br />
kongrelere baktığım zaman stantlar açısından bizim kongrelerden hiçbir farkı yok.<br />
Yine tüm aktivitelerin yemekler dahil sponsoru bir firmaysa onu da açık ve net<br />
olarak orada görüyoruz.Yani sonuç olarak onlarda da bizden pek fark yok. Ama özet<br />
kitapçıklarında bazı kongrelerde firma ismi göremezsin, teşekkür de göremezsin.<br />
Çünkü onlar çok kurumsallaşmış yani bunlar çok oturmuş kurumlar olduğu için<br />
muhtemelen onlar buna karşı durabiliyorlar. Ama mesela Türkiye’de bir kongre<br />
yapacak bir yapının bunun karşısında durabilecek gücü olduğunu zannetmiyorum.<br />
Yani o firmadan o parayı alabilmek uğruna atılmayacak takla yok.”<br />
• Bir ilacın tanıtımına yönelik toplantı düzenlemek<br />
[Rep3-YabŞ] “Bilgilendirme toplantısı, ben yaptım. Çalıştığım ürünü çok iyi bilmem<br />
beklenir, itirazları soruları karşılamak üzere. Ürün tanıtımı yapılır, sunumlar ürüne<br />
yoğunlaşır, karşılaştırmalar azdır.”<br />
• Dergiye abone yapmak<br />
• Bilimsel toplantılara katılım için destek sağlamak<br />
[BSY-YabŞ] “Broşür, tanıtım malzemeleri, kongre desteği, sunum yapması şart değil.<br />
Bilimsellik adına öne çıkmışsa, örneğin asistan, literatür desteği, dergiye abone<br />
etmek, makale...”<br />
• Yemekli tanıtım toplantısı, tatil beldesinde toplantı, yurtdışına ilaç fabrikası<br />
gezisine götürmek<br />
[Rep1–YabŞ] “Ondan sonra diyor ki yukarısı, ‘kardeşim, İ-AD1 26 n’apıyo orda?<br />
Nasıl oluyo da 10,000 satarken sen 1,000 tane satıyosun? Şunu araştırın bakim’.<br />
Gidiyosun, İ-AD1 ya şey yapmıştır, yemekli bi toplantı yapmıştır, işte Ankara,<br />
İstanbul’dan bir hoca getirip, bir konuşma yapmıştır ve oraya hiç bir doktor, hiçbir<br />
doktor demeyeyim, genelde insanlar yemek yemeye gider o tip toplantılara ve<br />
ilginçtir, gerçekten o toplantıya önem veriyorsa yanında çocuğunu getirmez zaten,<br />
yani orda hoca konuşurken çocuk ağlayabiliyor bir anda. Ondan sonra o tip bir<br />
aktivasyon yapmıştır, satışlar artmıştır veya ne yapmıştır, şu anda, İŞ-Yer3 müydü<br />
sanırsam, İtalya’yla anlaşma yapan İŞ-Yer3 müydü bilmiyorum da, işte bilmem<br />
kaçıncı yıl etkinlikleri neticesinde hemen hemen tüm doktorları, pratisyen bazında,<br />
İtalya’ya fabrikalarını göstermeye götürdü uçakla. Ha, bunu etikliğe uyduruyo işte.<br />
‘Bu benim yüzüncü yıl şeyim, benim böyle bir şeyim var, Türk hekimlerine<br />
26 Antidiyabetik
88<br />
hizmetim olsun, İtalya’da nasıl çalıştığımızı gösterelim’. Kimse oraya fabrika<br />
görmeye gitmiyor yani, İtalya’yı görmeye gidiyor.”<br />
[SSK-Dah] “Ama ertesi gün o firmanın, Antalya’da iki saatlik bi toplantısı vardı.<br />
Hekimler uçakla götürüldü ve getirildi. ... Tabii ondan sonra ne oldu diyeceksin, tabii<br />
arkadaşlarımın hepsi gitmiş oldu. Aslında Antalya’yı görmediler, bi salonda<br />
dinlediler, akşam yemeği yediler ve geldiler.”<br />
• Saygın görüş sahiplerini kullanmak<br />
[Rep3-YabŞ] “KOL ikna toplantılarına katılır, dolaylı propaganda yapar. Ürünle ilgili<br />
çalışmaları kıyaslayabilir. “Biz bunu tercih ediyoruz” der mesela. Sunum sırasında<br />
örnek verebilir. Toplantı başına para alır. Aynı kişi birden fazla şirket için KOL<br />
olabilir. Ne yaptığını gayet iyi biliyor. Ü-M2’de birçok kişi var, hemen hemen tüm<br />
ilaç şirketleriyle bağlantıları var.”<br />
[Dev-Psik] “Bazı firmaların belli hocalar var, her zaman onları desteklerler.<br />
Genellikle üniversiteden olan insanlar, asistan yetiştiren, etki alanı geniş kimseler.<br />
Yani bizzat kendilerinin yazdıklarından ziyade yazılabilecek reçetelerde etki sahibi<br />
kişiler...”<br />
[Üniv-GenCer] “Ya bu key opinion leader da, gene bu ilaç firmalarının, ee, yani<br />
kendi hastanelerinde çalışan, kendi bölgesinde ya da ülke çapında, diğer hekimleri<br />
etkileyebilecek, yani davranışlarıyla, tercihleriyle onlara önderlik olabilecek insan<br />
olarak kodladıkları kişiler bunlar. Diyelim A kliniğinde A hocası sevilen biri, başarılı<br />
bulunuyo, onlar onu hedef kişi olarak seçerler. O kişiyi kendi ilaçlarını kullanmaya<br />
ya da kendi bilmemnelerini kullanmaya ikna ettikleri zaman bilirler ki, o insandan<br />
etkilenecek bisürü de insan vardır.”<br />
[BSM-YabŞ] “KOL hemen hepsinde var firmaların, yerli yabancı... Bilimsel<br />
toplantılara giderler. Bakanlık nezdinde yasal... Kendi araştırmasını firmadan<br />
destekletir. Firmanın kendi molekülü ise destekler, ara bilgiler/sonuçlar verin der.<br />
Firmaya göre KOL tanımı değişir, alana göre de değişir. ...... (bir üniversite rektörü)<br />
bizim KOL’du mesela. ... Kliniğini avucunun elinde tutan adamdır. İlla Anabilim<br />
Dalı başkanı olması gerekmez. Reçetesi takip edilen, hasta potansiyeli olan...”<br />
[Rep2-YabŞ] “... şimdi Ü-M3’te bir adam, bu konumda. Şimdi en iyi ihtimalle<br />
doçent, yardımcı doçent ya da profesör olmak zorunda. Daha alt düzeyde bişey<br />
olamaz. Her iki açıdan da o adamları çok ürkütmemek, korkutmamak gerekiyor ve<br />
adamlar da buna izin vermezler zaten. Asla tek başına bir firmanın adamı olmak<br />
istemez. Bunu iki nedenden dolayı yapmak istemez açıkça. Bir, diğerlerine kapıyı<br />
kapatmış olacaktır, bir de işin o tarafı var. İki sonuçta kendi çevresi içinde<br />
güvenilirliği sıfıra inecektir. Bundan dolayı, işte dönemsel, ne diyeyim çalışmalarda<br />
bulunur, toplantıdan toplantıya. Onun dışında işte reçetesinde beş tane hipertansif<br />
kalemi vardır, doğal olarak vardır, yani hiçbir doktor bir firmayla anlaştığı zaman,<br />
%90’ı onun ilacını yazmaz, bu oran %70 gibidir düşün, hipertansiyonda beş tane<br />
kalem vardır, ilk iki sırayı değiştirir. Bi dönem işte A ilacını öncelikle yazarken onun
89<br />
yine B ve C ve D’si de mutlaka yazılıyodur, ikinci dönem işte B’yi öncelik haline<br />
getirir, sıklığını artırır. ...<br />
(Toplantılarda) İşte ‘ben bunu kullanıyorum’ demek, ‘ben’ değilse de bile ‘biz klinik<br />
olarak bunu tercih ediyoruz’. Ya da işte ‘bunun yan etkilerini en çok şurda gördük’<br />
demek. Yani bi şekilde karşısındaki X rakibi için karşılaştırmalardır, nedir yan etki<br />
karşılaştırması vardır, etkinlik karşılaştırması vardır, hiç bi zaman isim kullanılmaz<br />
ama, atıyorum İ-An5 ile İ-An6 farkı derken, işte ‘şunun yan etkilerini biz klinikte<br />
sıklıkla gördüğümüz için işte şunu tercih ediyoruz’ gibi bi cümledir bu. Hiçbi zaman<br />
şey değildir, ‘a onu yazmayın da bunu yazın’. ...<br />
... Dolar üzerinden. Zannedersem 250 dolar gibi bişey bunun rayici, ya da adamın<br />
işte yerine, kariyerine, şeyine göre. Yani mesela Ankara’daki bi adam için belki bu<br />
1,000 dolardır en az. ...<br />
Yani şey de vardır biliyo musun, yüksek yerlerdeki yüksek adamların ilaç<br />
firmalarıyla sıkı temasları vardır, honoryumun dışında, toplantıların dışında. İşte<br />
benim çalıştığım firmada Ü-İA1 27 Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı’yla yakın<br />
ilişkileri vardı. Bu adamcağız bizim toplantılarımıza gelirdi, yani Antalya’daki<br />
toplantıya bu adamcağız uçakla yerinden alınırdı, toplantıya gelirdi, toplantıda bi<br />
gece konaklatılırdı, ordan tekrar giderdi. Ee, bunun ne gibi bi etkisi var? Çok<br />
bilimsel ya da gayri bilimsel diyemiycem bunu için, yani çünkü bunun direk satışa<br />
yönelik bir etkisi yok, yani burda doktor yok, sadece firma var o toplantılarda. Ama<br />
Türkiye’de yapılan klinik çalışmalarda bu adamlar ön plandadır. Zaten bunların<br />
sayısı 10 tanedir, 20 tane değildir. Saygınlık, imaj, çok önemli bişi. Yabancı firmalar<br />
için çok önemlidir.”<br />
[Üniv-Farm] “Mesela biz burda diyelim ki atıyorum 200 tane öğretim üyesiyiz. Ama<br />
bu öğretim üyelerinin 100 tanesinin ilaçlar üzerinde şeyi yoktur, bir etkisi yoktur<br />
yani. 20 kişidir önemli olan. Şeyi de şöyle bağlarlar, bu 20 kişi de (gülüyor), burda<br />
şöyle bir şey vardır, yani bi, pazarlama teknikleriyle ilgili bir kurslar vardır mesela,<br />
oralarda şöyle yapılır, bu opinion leaderr denen adamlar, mesela diyelim ki bi<br />
bölümün en karizmatik adamı, mesela Ü-M1 Tıp Fakültesi’nin ...... Enstitüsü vardır,<br />
orda 17 tane profesör vardır, ama bi tanesi çok şeydir, kritik adamdır. ...... (ismi).<br />
Profesör ...... oranın altın çocuğudur. Mesela ...... derse ki, ‘Bundan sonra Alzheimer<br />
hastalarına ...... kullanılması gerekir, iyi geliyor’ derse, bütün ordaki doçent, yard<br />
doç, asistan, hepsi ...... yazmaya başlar. Çünkü ...... oranın sorgusuz sualsiz<br />
opinion’udur, opinion leader’ıdır. Kralıdır. Ama mesela, diğer böyle mesela,<br />
karizmatik olmayan ve düz işlere bakan profesör de vardır ama ona çalışmazsınız.<br />
...... diyelim ki, atıyorum Meksika’da bilmemne konferansına biletini gönderirler<br />
......’nin hemen. ...<br />
8-10 tane ilaç var, hepsinin arkasında ciddi adamlar var, bunların CEO’su MEO’su<br />
bilmemnesi var, ve hepsi de inat ediyor, ‘bizimki daha iyi’ diye. Ama ellerinde kanıt<br />
yok. Kanıta dayalı tıp sistemi burada çalışmıyor, daha yok kanıt, yok böyle bişey<br />
çünkü. Ha, ya şimdi mesela burda ne etkili olacak, burda, bu ilacı en çok kullanan<br />
27 İç Anadolu bölgesinde bir üniversite
90<br />
hocanın demeci etkili olacak. Yani o diyecek ki, ‘Ya öbürünü kullanıyordum, ikide<br />
bir tromboemboli oluyor filan, bak bunda olmuyor’ diyecek. Bu bi şeydir, kanıta<br />
dayalı tıpta dört numaralı kanıttır, hiç bi işe yaramaz, kanaattir yani. ...<br />
Burda yaklaşık, 400 kişi bizde çalışıyo, 400 kişi de SSK’da çalışıyo, 800 tane yazan<br />
adam var, reçete eden adam var. Bunların 100 tanesi, 800 kişinin 100 tanesi günlük 1<br />
milyar sınırını aşabilir, yazdığı şeylerle. 800 milyar yapar, günlük. Tabii, şimdi, 100<br />
milyar günlük cirosu vardır. Bak, diğer adamları toplasan 100 tutmaz. Diğer<br />
adamlarla uğraşmam ben. Bunların öğle yemeğini yediririm, gerekirse bunların cep<br />
telefonunun faturasını ben öderim.”<br />
[BSY-YabŞ] “Etkilenen de var. Hekimlerin eğitimleri zayıf. Tıp fakültesinden mezun<br />
olanların farmakoloji eğitimi çok zayıf. Hala...”<br />
[Dev-Göz] “... ne kadar çok kişiyi etkileyebilirse o kadar iyi. Çok daha ucuza<br />
geliyor.”<br />
[MM-YerŞ] “Yurtdışında baktığında yurtdışındaki KOL’lar için bu, ilaç firmasının<br />
ürettiği bilgiye de bir an önce sahip olma şansı. Yani ne oluyor, ben senle<br />
konuşuyorum bişey, sen ilacı tanıttın bi eleman olarak. Sen bu sayede ilaç firmasının<br />
nelerle ilgilendiği konusunda bilgi sahibi oluyorsun. Ne tür bir ilaç üstünde<br />
çalışıyorlar, hangi aşamadalar, bunlar gizli bilgiler, başka kimse bilemez. İlaç<br />
firmasındaki birçok insan bilmez bunu, neler oluyor neler bitiyor. Öyle bir<br />
simbiyotik ilişki de var aslında. Ama ben de senden şu bilgiyi alıyorum: Ne olsa iyi<br />
ne olur? Hasta gereksinimi ne?”<br />
• Pazar stratejisi araştırmalarına katılmaları için hekimlere ücret ödemek<br />
[SPol-Prat] “Sırf ilacın pazarlanması değil, ilacı pazarlama stratejisi araştırmaları<br />
var. Odak grup görüşmesi yöntemiyle pazarlama stratejisi belirliyorlar mesela ve,<br />
ücret ödüyorlar, odak grup görüşmesine katılan kişiye. Anlatmıştım bi kere, kızın biri<br />
geldi, bana anket yaptı, ve bi hediye verdi. Ben dedim ki, ‘Bu hediyeyi istemiyorum’<br />
dedim, ne olduğuna da bakmadım içinde. Kızın bu çok hoşuna gitti, ‘niye?’ dedi,<br />
öğrenciymiş, ‘Ya tamam ben sana yardımcı olayım diye yaptım anketi’ dedim. Kız<br />
gitti, üç gün sonra geldi, ‘Ben sizi’ dedi, ‘çok sevdim’ dedi, ‘Güzel bi şey var’ dedi,<br />
‘Bi toplantı var, diyabetle ilgili, katılırsanız para ödüyorlar’. ... Gittik, ... alkolsüz,<br />
yemekli bir toplantı. Kamera var, baştan böyle bir, bilgilendirme kağıdı var, hukuki<br />
olarak, bunun başka bi yerde kullanılması durumunda sana ödeyeceği tazminatları<br />
filan hepsini anlatıyor. Ondan sonra, istediğin anda yemeği terk edebilirsin orayı<br />
falan... Bi ürün yoktu. Önce şu, pratisyen hekimler, birincisi, diyabetin tanı kriterleri<br />
birinci basamakta. Sordu yani, ‘Tanı koyuyor musunuz, kaç tane geliyor, bilmem ne,<br />
neye göre koyuyorsunuz, laboratuvar olanağınız var mı? Siz ne yapıyorsunuz<br />
diyabetten şüphelendiğinizde, direkt tanı koyuyor musunuz, yoksa gönderip ikini<br />
basamakta mı tanı koyduruyorsunuz?’ İkinci aşamada, ‘Peki, diyelim tanı koydun;<br />
hangi ilaçları yazarsın, hangi diyabet ilaçlarını... İlk seçilecek ilaç birinci basamakta<br />
düzeyinde nedir?’ Şey ismi geçirtmeden, firma... Üçüncüsünde, ‘Şimdi size bazı ilaç,<br />
ee, isimleri söyliycez. Bunların çağrıştırdığı şeyler; örneğin İ-AD2’yi nasıl bir aşçı
91<br />
hazırlamıştır, usta bir aşçı mı, acemi bir aşçı mı?’ falan filan. Beş aşamalı. ... En son<br />
çıkarken de, bi zarfın içinde para verdiler.”<br />
• Araştırma şirketlerinin reçeteleri izlemesi<br />
[Dev-Psik] “Mesela bi araştırma şirketinin elemanı geliyo, sana şeyi soruyo, bugün<br />
mesela, geldi bi kız, ‘bi defter bırakıcam’, ondan sonra, ‘bütün bi hafta boyunca<br />
yazdığınız ilaçları o deftere yazar mısınız?. ‘Tabii ki yazmam’ dedim. Ve bana<br />
‘neden’ diye sordu. Yani, bu tür şeyler geliyo, daha önce de karşılaştığım oldu. ...<br />
Yani ben hangi ilacı, geliyolar işte, ilaçların isimleri, yani jenerik isimleri ama,<br />
ondan sonra, ‘bunları ne kadar reçete ediyorsunuz, kaç şey kullanıyosunuz, şu mu, bu<br />
mu?’ filan. ... E işte, ‘Size bi CD hediyemiz olcaktı’...Ya da telefonla arayanlar<br />
oluyo, ben bunları kabul etmiyorum, yani kendi yazdığım reçeteleri niye ben bi<br />
başkasına veriyim ki? Araştırma şirketleri ama, sanıyorum onları şeyler yapıyo ya,<br />
ilaç firmaları tutuyo onları. Yani bi firma adına yapıyolar bunu. ... Ne amaçla<br />
yaptığını bilmiyorum ama, acayip, bugün de hatta bayaa da kızdım, işte kızın şeyi,<br />
‘neden’ diyo. Bi defter bırakacakmış, bütün bi hafta ben reçetelerimi... Hatta şey<br />
diyo, ‘Bişey yapmanıza gerek yok, reçeteyi üstünde yazın’ diyo...”<br />
• Şirketin düzenlediği toplantıya katılanlara çıkışta hediye dağıtmak<br />
[Üniv-Farm] “Mesela biraz önce birinden bişey duydum, şey vermişler, flash disk<br />
dağıtmışlar, vurucu cümle de şu, ‘İçerdeki konferansı dinlediniz mi?’, ‘Evet’,<br />
‘Hangisi etkili?’, ‘İ-NS3’, ‘Tamam bildiniz, buyrun’. 128 MB, 256 MB, bunun<br />
piyasa değeri 100 milyon şu an. Biraz önce bi abinin elinde vardı, şey dedim, ‘ne<br />
oldu’ dedim, ‘Abi valla, kura çektiler, bana verdiler’. Şimdi zannediyosun ki kura<br />
çekilince böyle ciddi bişey oluyo, hayır, kuralar, hani böyle televizyonda da öyledir,<br />
yasaktır direkt bi hediye vermek, bi soru soruyo, ‘Türkiye’nin en uzun nehri<br />
hangisidir? İpucu veriyorum, baş harfi K’ filan. İşte öyle, yani, bu kongrelerde flash<br />
disk verme olayı, son günlerin popüler işi. Soruya dayalı. Ve soru kendilerinin ilacı.”<br />
• Akademisyenlerin yayın yapma zorunluluğunu kullanmak, çalışmanın<br />
yayımlanmasına yardım etmek, “Hayalet yazarlık” (Ghostwriting)<br />
[Univ-ÇocCer] “Evet tabi, yani sonuçta diyor ki ‘hocam sizinle şöyle bir araştırma<br />
yapalım, bunu da yayınlatırız’. Çünkü senin de yumuşak karnını kullanmaya<br />
çalışıyor, ‘senin yayına ihtiyacın var biliyoruz’. Çünkü sistemin o kadar her<br />
tarafından ilertutar tarafı yok ki; mesela senin doçent olabilmen için konulan tek<br />
kriter var, o da yayın.”<br />
[SSK-Dah] “Ama yayın konusunda şöyle yaptıklarını biliyorum, yani uluslararası<br />
yayın konusunda, onu almak, götürmek, yollamak, hani, sonrasında da nasıl etkisi<br />
oluyor bilmiyorum ama, uluslararası dergilere, özellikle ilaç bazlı ve kemoterapi<br />
ilaçlarında, daha pahalı ilaç gruplarında diyelim. ... Postalaması falan filan... Mesela<br />
şunu biliyorum, ee duydum, A üniversitesinde, ee, <strong>tez</strong>lerinizin, ee, hazır <strong>tez</strong> dönemi<br />
diye başlıyor. Bi de şu var, mesela, şunu çok kullanıcaklar, kullanıyolar diye<br />
hissediyorum, belli bir EPK’dan geçmek için, artık belli kurullarda olmak için<br />
uluslararası yayın falan gerekiyor, uluslararası yayınlarda yeni tarz olarak, bu yayını
92<br />
çıkartma, yani hazır yayınlarda isim vermek ya da yayını kolaylaştırmak, şablon<br />
üzerinde yayın, bu kolaylaştırıcılığı vaadetme gibi bir ilaç pazarlama yönteminin de<br />
olduğunu hissediyorum. Veya biraz biliyorum. İsim bazında değil ama, bizim<br />
üniversitede böyle olmaya başladığını dinledim, <strong>tez</strong>lerin biraz böyle olmaya<br />
başladığını, <strong>tez</strong>in yazımı, vesairesi şuyu buyu, ee, işte istatistiklerinin<br />
yapılması...Yani artık birebir, daha sofistike mi oldu diycez, gitgide öyle oldu.<br />
Özellikle belki büyük kentlerde, eğitim hastanelerinde, üniversitelerde, birebir hani<br />
bir eşya üzerinden değil de hani, yani promosyon üzerinden ziyade, daha şeye kayar<br />
gibi sanki.”<br />
[Üniv-Farm] “Bu dünya çapında bi iş. ... Mesela, şu anda üç tane keyword var, bi<br />
tanesi ghostwriter. Yani sözleşmeli araştırma kurumları, CRO’lar, yayınları<br />
yazıyolar, özellikle randomize-kontrollü trial’ların, sanki, yapılanların sonuçlarını<br />
ayarlıyorlar, sonra gidip saygın hocalara, anabilim dalları başkanlarına, ‘Siz ister<br />
misiniz’, isminizi birinci isim koyuyorlar, ‘Evet’ diyor adam. Okumuyorlar bile veya<br />
okusalar bile çok önemli değil, yayın, ee, olsun. ...<br />
Mesela ‘bizim belimizi kim büküyor’ derler, New York Academy of Science’dan<br />
filanca. Ona gidersin, böyle A grubu bir, kabul edilmiş bir böyle şeyi, hemen şak<br />
kabul edilecek yayını, birinci isim verirsin adam, adam aldığı an zaten oltaya<br />
gelmiştir. Çünkü onun discussion bölümünde şu yazıyodur: ‘Bu ilaç benim<br />
denemelerimde öbür anti-depresanlara beş basar.” Şimdi sen Kaplan’sın mesela,<br />
Psikiyatri alanında Kaplan diye bi meşhur kitap yazarı var, Kaplan böyle bir yayın<br />
yaparsa dünya durur yani. Böyle adamlara gidip ghostwriter statüsüne sokuyorlar.”<br />
• Yanlı bilgi içeren broşür, makale, dergi vermek<br />
Bazı doktorların satış elemanlarını kabul etmek istememeleri bu yüzde işte. Bir yığın<br />
sinir edici satış çançanı dinlemek zorunda kaldıkları bir yana, bazen insana<br />
uygulamada tehlikeli olabilecek yanlış bilgiler de verildiği oluyor. Bazı satıcıları<br />
hiçbir şeyi söylemekten çekinmiyorlar. Doktoru yanıltıyor, ille de kendi ilaçlarını<br />
kullandırmak istiyorlar. (Hailey, 1985; s.:40)<br />
[BSY-YabŞ] “Kendi laboratuvarlarında hazırlayıp yayımladığı yanlı yayınları<br />
hekimlere dağıtıyor...”<br />
[SPol-Prat] “Bazıları araştırmanın bir bölümünü alarak, kendi işine gelen kısmını...”<br />
[Univ-ÇocCer] “Makaleler de bilimsel değil, çünkü bunlar da parasını verip, mesela<br />
bir sayısının parasını karşılayıp sırf bir kalem üzerinde ya da jenerik bir ilaç üzerinde<br />
yapılan araştırmaların basıldığı dergiler var. İsimleri de çok cafcaflı. Çoğu hekim de<br />
bunları mesela mikrobiyolog değilsen bilemezsin ordakinin gerçekte kalitesinin ne<br />
olup olmadığını. Ama senin karşında kapı gibi makale var. Bu makaleyi alıp<br />
okuduğunda da, tabii ki içinde istatistik bilgiler vs. var. Ama ben kendi adıma<br />
biliyorum ki bunların hepsi o araştırmacının bir başka araştırmasının veya o<br />
araştırmanın bir kısmının karşılanması karşılığında yazılmış makalelerdir çoğu.<br />
Yanlıdır dolasıyla.”
93<br />
• İlacın endikasyon dışı etkinliği olduğunu ileri sürmek<br />
[MM-YerŞ] “Ama yani benim gözlemleyebildiğim şu var, gayet net ve etkili de bir<br />
yöntem, ilaçların olmayan bir etkinliğini varmış gibi göstermek. Bunu şirket basıp<br />
adamın eline veriyor. Ama bu çok etkili bir yöntem, yeterince etkili bir yöntem. Yani<br />
şöyle söyleyeyim, bir klasik NSAI’nin morfin kadar etkili olduğunu iddia etmek.<br />
Şimdi, yapılıyor mu, yapılıyor, etkili oluyor mu, hekimlerin büyük bir çoğunluğu,<br />
bunun yanlış bir bilgi olduğunu, ya bu bir textbook bilgisi, bunun için klinik<br />
çalışmaya bilmem neye filan gerek yok, bilmedikleri için ‘bakın benim ilacım morfin<br />
kadar etkili’…”<br />
3.2.1.7 Eczaneleri Kullanmak<br />
• Eczacı, çırak, kalfa ile anlaşmak<br />
[Rep3-YabŞ] “Bizim şirkette öncelikli ağırlık hekim çalışmasında. Bazı şirketler<br />
önceliği eczanelere veriyor.”<br />
[Rep1–YabŞ] “Daha sonra eczaneye gideceksiniz, eczanede ilacınızı tanıtacaksınız<br />
ve orada da satış kısmını yapacaksınız. Yani tanıtım kısmı doktoradır, satış kısmı<br />
eczaneyedir. Eczaneye işte benim reçetem geliyor lütfen ilacıma ağırlık verir<br />
misiniz? ...<br />
Bugün şu anda eğer Türkiye birincisi olmak istiyorsanız, hiçbir zaman doktora<br />
çalışmamanız lazım, eczaneye çalışmanız lazım. Gideceksiniz eczaneye,<br />
diyeceksiniz ki ‘kardeşim, ya benim şu kadar satış yapmam lazım’. Tabii bunu yapan<br />
bazı eczacılar da var, bu işten haberi olmayan etik eczacılar da var. Eczacılıkta da<br />
çok büyük bir etik-etik dışı olayı var. Ufacık bir çırak sizi Türkiye birincisi yapabilir.<br />
Çünkü o çırağın samimi olduğu doktorlar vardır, karne yazdırma olayı... Bir çırağa<br />
siz, nedir afinitesi, alın bir cep telefonu, bir yılda sizin satışınızı yapsın, siz yatın.<br />
Çünkü eczaneye karneler geliyor, o karneyi alıyor, işte direkman, hasta diyor ki ‘ya<br />
ben gidemiyorum, şunu yazdırıverin’. Tabii hastanın ilacı yazılıyor ama en altta da<br />
kendi kalemini yazıyor. Daha sonra o kalemi yazdıktan sonra ne yapıyor, geliyor tak<br />
tak tak kupürü kesiyor, devletten parasını alıyor zaten. Ha yüzdesi, çok da umurunda,<br />
yüzde önemli değil ki, zaten kâr ediyor eczane. Eczanenin kârı manyak bi kâr. O kârı<br />
ediyor, senden alacağı 3-5 kuruşa hiç bakmaz eczane zaten, o formalite icabıdır. Artı<br />
kalfalar…En son işte benim arkadaşım, geçen, 200 kutu İ-AP1 anlaşması yapmış<br />
kalfanın biriyle, 1 milyar karşılığında. Gitmiş 1 milyar vermiş ve o rapor ayarlıyor,<br />
onun da hastane bağlantıları var, işte rapor çıkartıyor, raporlu hastaya İ-AP1. ...<br />
Rapor çıkartmak sorun değil ki, çok basit bir iş. Zaten raporlu bir hasta bulduğun<br />
anda olay bitmiştir, o hasta o ilacı 1 yıl boyunca kullanacak zaten en kötü ihtimalle.<br />
Artı, raporlu olduğu için birkaç kutu da yazdırıyorsun ve 300’lük formunu<br />
yazdırıyorsun ki bugün bir İ-AP1’in 300’lük formu 350 milyon. Ve şu anda<br />
arkadaşım benim yıllık satışını yapmış durumda, yatıyor. Ve Türkiye birincisi...”<br />
[SPol-Prat] “Bunun kadar, bence ilaç tanıtımında, hastane-şey ilişkisinin filan<br />
bundan çok daha etkili olduğunu düşünüyorum. Özellikle büyük hastanelerin<br />
karşısındaki eczanelerle hekimler arasındaki ilişki, en az şey kadar etkili, ilaç
94<br />
firmalarının... Eczanelerde karneler duruyo, o karneler gidip hekime yazdırılıyo.<br />
Mesela, hasta evden alınıyor, kilo problemleri var, tansiyonu ölçülüyo, lipit mipit<br />
herşeyi baktırılıyo, heyet raporu çıkartılıp hastaya ilaç başlatılıyo. Bakıyo, ‘Kilolusun<br />
sen’ diyo, ‘Sen, check-up’tan geçmek ister misin?’. ‘Bağ-Kurun, Emekli Sandığın<br />
var mı’, ‘Var’, iyi, alıyolar arabayla, götürüyolar. Eczanelerde topluyolar böyle, bi<br />
hekimle anlaşıyolar hastaneden, bu çok yaygın kullanılan bi yöntemdir.”<br />
[MM-YerŞ] “Yani söylemek lazım belki, bi kere yerli ilaçlar daha ucuz, işin doğası<br />
gereği böyle. Yabancı bi ilaç firması için bir kalfayı, ‘ya benim ilacım daha pahalı,<br />
ama bak, bilimsel veriler gösteriyor ki, şu çalışmada daha iyi sonuç çıktı’, öyle bişey<br />
yok. O zaman yerli firma için bu çok daha kolay. ‘Benim ilacım daha ucuz, aynı ilaç’<br />
diyor, zaten artık biyoeşdeğerliliğini kanıtlamak zorunda. ‘E bunun karşılığında’<br />
diyor, ‘ben seni yurtdışına göndereyim’ bilmemne, yani bunlar olan şeyler, işte<br />
tatilini ‘Antalya’da geçirtirim’ filan gibi şeyler. Yani oluyor. Biz de çok duyuyoruz<br />
bunları.”<br />
• Kampanya, malzeme karşılığında ilaç alınmasını sağlamak<br />
[Rep1–YabŞ] “Bakmış ki yukarısı, reçetelerde düşüş var, o zaman ne yapalım,<br />
eczaneye ağırlık verelim, eczane kampanyası yapalım. Ne yapar eczaneye, mal<br />
fazlası kampanyası yapar. Mesela gider eczaneye, ‘kardeşim benden 100 tane İ–An1<br />
alırsan, sana 10 tane de bedava vereceğim.” Böylece eczane ne yapar, ‘yav, zaten ben<br />
bundan kâr ediyorum, 10 tane de bedava geliyor’, iyi bir şey yani. Ya da gidersin,<br />
‘abi işte, eğer bunu alırsan, bizim bir kampanyamız var, kampanyamız fotokopi, sana<br />
fotokopi vereceğiz, makine’. Veya işte ‘sen bunu alırsan, şeyine stand yaparız,<br />
eczanene raf yaparız’. Aynı yani, doktordaki sistemi eczaneye de yapıyorsunuz. Ha<br />
burada da dediğim gibi, eczacının haberi olmadan kalfayla da alışveriş yapabilirsiniz.<br />
Çünkü asıl işi kalfa yapıyor, eczacı hiçbirşey yapmaz.”<br />
[Rep2-YabŞ] “Ben aklımdayken şunları söyliyim, es geçmemek gereken yerleri.<br />
Depoları unutmamak gerekiyor. Şimdi yerli firmaların ve yabancı firmaların<br />
depolarla ciddi bağlantıları vardır. Satışlarının bir kısmını depo üzerinden<br />
gerçekleştirirler. Tabii ki tek başına bir mümessilin herşeye yetişmesi mümkün<br />
değildir. Depo yirmi tane firmadan, otuz tane firmadan X sayısınca ilaç alır ve<br />
bunları eczanelere satar. Şimdi burada eczane, depo ve firma ayağı var, satış burdan<br />
geçiyor. Şimdi bu satışlarla ilgili özellikle yerli firmaların yaptığı bişiy, eczanelere<br />
kampanya yapmaktır, eczane kampanyası denir buna. Yüklü sayıda ilaç alırlar, bi<br />
tane iki tane değil, eczaneye atıyorum bin ilaç alması karşılığında X firmasının bin<br />
ilacı karşısında, eczaneye bu sefer buzdolabı, televizyon gider...”<br />
• Nakit para karşılığında ilaç alınmasını sağlamak<br />
[Rep2-YabŞ] “... ya da son dönemlerde çok ciddi bişey bu, ‘fatura altı nakit’ denir<br />
ona, fatura tutarı ne kadardır, atıyorum bir milyardır toplam, faturanın %5’i, %10’u,<br />
%7’si gibi pazarlıklar yapılır. Fatura bir milyarsa, %10’a anlaşılmışsa, mümessil bu<br />
%10’unu cebinden çıkarır, nakit eczacıya verir. Eczacı niye yerli firmanın ilaçlarını<br />
satsın ki? Eczacının bir çıkarı olması gerekiyor burda. Hediye ya da nakit, artık nasıl<br />
anlaşmışlarsa. ... Cebinden de ödeyebilir, firmadan da gelebilir. Burda şu var ya,
95<br />
yukardan şey yaparlar, mümessile baskı yaparlar, işte atıyorum ‘……’de satışların<br />
çok düşük’, işte işten çıkarılma tehdidi vardır, ihtar alma tehdidi vardır, vs vs gibi<br />
şeyler vardır, ‘bu satışlarını artır’ derler. E firma bunu destekleyebilir, satışların<br />
artırılmasında işte diğer kanalları kullanabilirler. Bir de, eğer mümessil çok<br />
sıkışmışsa, bu sonuçta sık yapılan bişey değildir, çünkü hakkaten miktarlar büyük<br />
olduğu için mümessilin bunu cebinden karşılaması biraz da zor. Ya da karşılasa en<br />
fazla bir ya da iki tanedir, hani istatistik olarak anlam taşımaz, sürekli yapamaz bunu.<br />
O yüzden genellikle firmanın bunda şeyi olur, onayı olur. ... Hiçbi zaman firma<br />
doğrudan adama para vermez. Firmalar bu tür şeyleri resmi olarak<br />
muhasebeleştiremedikleri için hiçbi zaman doğrudan para vermezler. Ne yapılır,<br />
bunun karşılığında fatura bulunur, yemek faturası ve kitap faturası gibi. Hiçbi şirket<br />
kayıtlarında, evrağında, biliyosun rüşvetin belgesi olmaz, işte bir yemek faturası,<br />
yemek gideri gösterilir, şirket parayı böyle alır. Belki üst düzeydeki adamların bile<br />
haberi yoktur, bu bölgeleri ilgilendiren bişeydir. Kılıf öyledir yani, ya yemektir, ya<br />
kitaptır, çünkü resmi olarak ilaç firmaları sadece bu giderleri gösterebilirler.”<br />
[Rep1-YabŞ] “...bugün K-A1 küçücük bi yer, ama Türkiye pazarının büyük bir<br />
miktarı K-A1’de satılır ilaçlar. N’apıyor, mesela diyor ki, eczaneye gidiyor anlaşıyor,<br />
diyor ki, ya 1 ayda, 1 ayda, sırf 1 eczane 2,000 kutu ppi nasıl satabilir? 1 ayda 2,000<br />
kutu ppi satıyor eczane. İstanbul’da bile zor. Gidiyorsunuz eczaneye diyorsunuz ki,<br />
‘kardeşim ne kadar istiyosun’, kutu başı fiyat biçer o zaman, ‘benim kutu başı<br />
fiyatım 5 milyon’ diyor. ‘Ver 5 milyon kutu başına, kaç tane istiyorsan alayım’<br />
diyor. Her kutu başına 5 milyon alıyor, artı eczane kupürleri kesiyor zaten, kupürden<br />
de kar ediyor, artı o kupürleri satıyor, tüm Türkiye’ye satıyor. Çünkü bir anda K-A1<br />
piyasasının içinde 2,000 taneyi hangi şeye yazabilirsiniz? Olmayacağı için tüm<br />
Türkiye’ye sahte kupür de yayılıyor böylelikle.”<br />
• Eşdeğerinin verilmesi için anlaşmak<br />
[Rep1–YabŞ] “Bunu işte yerli firmalar, yerli firmalar bunu çok yapıyor. Yani<br />
yabancı firma bunu yapamaz, çünkü yabancı firmanın zaten ilacı pahalı, Bağ-Kur,<br />
Emekli Sandığı sistemine göre de ucuz ilaç yerine pahalıyı veremezsin, ama pahalı<br />
ilacın yerine ucuz ilacı verebilirsin. Bu onların avantajına geliyor. Mesela bugün İŞ-<br />
Yer3, İŞ-Yer3 hekimi görmez bile, gider eczaneye sadece eczane çalışır. N’olcak ki,<br />
niye adam yorulsun ki? Ben istediğim kadar İ-An2 yazdırayım, gider İ-An7 verir,<br />
sınırı yok.”<br />
[Rep2-YabŞ] “Yani her zaman üç aşağı beş yukarı yerli firmalar yabancı firmalardan<br />
daha fazla satarlar, pazarda daha yüksek payları vardır. İşte burada eczane devreye<br />
girer, yabancı firmalar daha çok reçeteyle ilaç sattırır, yerli firmalar da eczane<br />
kanalıyla, işte bi şekilde, tabii tek başına eczaneden satıyorlar demek çok şey olur,<br />
ama o kanalı da kullanırlar. Ve düşük fiyatlı olduğu için de satışları daha iyidir genel<br />
olarak. Belirli kalemler dışında, işte hipertansiyonlularda örneğin, belki yabancı<br />
firma ağırlıklıdır ama, antibiyotiklerde yerli firmaların etkileri çok fazladır. İşte<br />
böyle demir preparatları, vitaminler gibi, daha böyle ‘gayriciddi’ ilaçlar diyim ben<br />
onlara, aslında tam böyle şey, onlardaki ağırlıkları daha fazla.”
96<br />
[BSY-YabŞ] “Eczane kim daha çok vade yapıyorsa onu satıyor, eşdeğer yasasıyla...<br />
Ne yapacaksın, ya daha fazla vade, ya da...”<br />
3.2.1.8 Pazarı Büyütme Çabaları<br />
• Hastalık yaratarak<br />
[Univ-PedEnd] “Ya tabii, şimdi bu ilaç firmalarıyla ilişkili bütün gerçeklere<br />
ulaşmak zor, tamam mı, yani. Yalnız şunu sezebiliyo insan, belli ilaçların çok<br />
kullanılmasını sağlamak konusunda ciddi bi şey ayırdıklarını, pay ayırdıklarını.<br />
Mesela osteoporoz ilaçları.<br />
... Yani, öyle bi çaba içinde oldukları kesin. Yani şunu demek istiyorum, ürünlerin<br />
gerçek yarar ve zararları konusundaki algılanmasını şey yaptıkları, manüple<br />
ettiklerini söylemek daha doğru. ... Zaten çok tartışılan bi konu bu, dünyada. Yani,<br />
‘tıbbın hükümranlığı’ diye onun bunu da konuştuğu bir konu. Bu kadar tıbba<br />
ihtiyacımız var mı, tamam mı, yani, British Medical Journal’da da konuşuldu<br />
geçenlerde. Mesela adam işte, özellikle bu osteoporozla ilgili, dünyada, ben de<br />
yazdım, ciddi bi tartışma söz konusu. Yani, kime şey vericeksin, bifosfonat<br />
vericeksin? İ-OP1 28 vericeksin? Kime vericeksin? E Türkiye gibi ülkelerde şeyler<br />
daha gevşek, sınırlar. İşte herkese, bakıyosun, biraz, kemik dansitesi -2’nin<br />
altındaysa, onun yorumlanmasıyla ilgili standartlarda problemler var. Dansite<br />
merkezleri açılıyo, artı, Dünya Osteoporoz Günü’nde otobüsler dolaşıyo, o,<br />
bifosfonat satan firmanın otobüsleri...”<br />
[Dev-Psik] “Osteoporoz, o feci bişey, yani bizim hastanede bi görsen o şey, hani<br />
bizim branşın dışında ama, hemen herkese şey yapıyo, ee, rapor çıkartılıyo, artık<br />
onların kriterleri belirlendi, belli işte, belli alanlarda çekilen grafilerde, işte o, kemik<br />
erimesi, bilmiyorum ya ben ayrıntısını, bi yüzdenin üsünde olması gerekiyo, eğer<br />
altındaysa risk faktörü deniyor. Mesela çok komik şeyler olmuştu, bunlar hep çeviri<br />
yayınlardan alınıyo ya, beyaz ırk diyo, ya Türkiye’de başka ırk mı var? Hala da<br />
devam ediyor. İşte bakıyosun, obesite ilaçları için...”<br />
[Dev-Psik] “Sosyal fobi, bu, bu bana daha çok kişilik bozukluğu, ya kişilik<br />
bozukluğu demiyelim de, yapı olarak hani normalde halk arasında utangaç, çekingen<br />
insanlar vardır. Bu biraz zorlama bi tanı gibi geliyo, o benim kendi kişisel<br />
düşüncem.”<br />
• Genel olarak ilaca olan istemi artırmaya çalışarak<br />
[Univ-PedEnd] “Sorun orda değil ki, bence artık onlara ihtiyaçları yok, daha çok<br />
şeyle ilgililer şimdi, yani, global talebi artırmaya dönük bi çaba içindeler. Yani, hani,<br />
osteoporoz ilaçlarının, genel olarak kullanılmasıyla ilişkili bir şeyi artırdıkları zaman,<br />
ihtiyacı, ha o hekim yazmış, ha öbür hekim yazmış, ha o bölgede yazılmış, ha... O<br />
yüzden, daha çok şeyle ilişkililer. Yani örneğin bizim insülin firmaları, Türkiye’de,<br />
insülin pazarını büyütmek lazım geldiğini düşünüyorlar, o yüzden, diyelim ki bizim<br />
28 Osteoporoz tedavisinde kullanılan ilaç
97<br />
Doğu ve Güneydoğu bölgesinde yaptığımız diyabet projesini destekliyolar. Çünkü<br />
şu; Türkiye’deki TipII’ler çok geç dönemde insülin kullanıyor. Yani TipII olup da<br />
Türkiye’de insülin kullanma oranı düşük.<br />
3.2.1.9 Resmi Yetkililerle İlişkiler Kurmak<br />
Sanayinin Washington lobisi güçlüydü. Soruşturmadan uzun vadede etkili sonuçlar<br />
çıkması beklenmiyordu. (Hailey, 1985; s.:61)<br />
• İlaç ruhsatıyla ilgili etkide bulunmak<br />
[Rep3-YabŞ] “Ruhsat alma süresi de çok değişebiliyor. Kimi ilaç birkaç ay içinde<br />
alıyor kulis faaliyetleriyle. Ya da farklı prospektüs olabiliyor. ...... (bir farmakoloji<br />
profesörü) saptamıştı, İ-NS4 ABD’de kullanımı belli ağrılarla sınırlıyken TR’de en<br />
basit ağrıları da içeriyordu. Hatta bazı ilaçlar ABD’den önce TR’de piyasaya çıkıyor.<br />
Rakip firmaların birbirlerinin ruhsatlarını geciktirdiklerini de işittim.”<br />
• Sözleşmeli Araştırma Kurumları (CRO) aracılığıyla ruhsat almak<br />
[Üniv-Farm] “Ya şimdi orada şöyle bağlıyolar, o da çok ilginç bişey. CRO denen<br />
kurum, Türkiye’de de açıldı iki tane, biri Ankara’da, biri İstanbul’da, biliyosun belki.<br />
İstanbul’da ...... (şirket ismi), Ankara’da da ...... (şirket ismi) mi ne diye bi şey var.<br />
Mesela onların söylediği kadarıyla şöyle; şimdi ben mesela İşYab6 firmasının top<br />
adamıyım, bi çalışma yapacam, Türkiye de işin içinde. Ya gidecen Türkiye’de hukuk<br />
sistemi bilmem ne, etik kurul, ıvır zıvır. Git lan... CRO’ya diyorum ki, ‘30,000<br />
dolarını al kardeşim, bana 22 tane hasta bul getir, sonuçları bir ayda istiyorum’<br />
diyosun. Veya ‘50,000 doları veriyorum, şunun ruhsatını istiyorum’ diyosun. Yani, o<br />
köyün kurallarını bilen adamlar oldukları için...”<br />
• Resmi kurul üyelerini resmi ya da tatil amaçlı yurtdışına göndermek<br />
[Üniv-Farm] “Ama bizim buralarda kurumlar şöyle diyor; işte orda şöyle bir şey<br />
ortaya çıktı, ‘Kim bu kurullarda çalışıp da yurtdışına gidip geldiyse açıklansın’ dendi<br />
mesela, tamam mı, ve o kurullarda bizim arkadaşlarımız çalışıyo, Bakanlık’ta, ve<br />
bunlar parasız çalışıyor. Mesela işte, bilmem, ...... Kurulu’nda 8-10 profesör, bilmem<br />
ne kurulunda, ...... Kurulu’nda 5-10... Mesela oranın en güvenilir adamlarından biri,<br />
...... Kurulu Başkanı ...... ’dir. Mesela ...... Hoca, çıktı açıklama yaptı, ‘Ben, hayatım<br />
boyunca bi kere gittim’ dedi, ilaç firmasıyla yurtdışına. ‘Onda da’ dedi,<br />
‘Bakanlık’tan izin aldım’. Yani, ‘Bakanlık’a yazı yazdım, beni yurtdışına<br />
göndermeyle ilgili’. Çünkü ...... Kurul adına gönderilecek toplantıya. Onlar da<br />
demişler ki, ‘Bizim finansmanımız yok ama, filanca firma sizi götürsün’ demişler,<br />
yani bilinerek gitmiş. ... Ama mesela, arkadan mesela, orda saygın bir profesörün 5<br />
kere gittiği ortaya çıktı bir yıl içinde. Şimdi 5 kere giden profesörün de açıklaması şu<br />
oldu, tabii soru, isim geçince oranın bi açıklama hakkı doğuyor, o da diyor ki, ‘Ben<br />
hep Batı Avrupa’ya gittim’. Yani ‘ben’ diyor, ‘öbürleri gibi uzakdoğuya gitmedim’.<br />
Uzakdoğuya gidiliyor demek ki. Yani bu şimdi çok kötü yani, seviye düştükçe<br />
anlıyosun ki, bazı profesörler de Tayland’a gidiyor.”
98<br />
3.2.1.10 Hastaları Etkilemek<br />
[SSK-Dah] “Daha çok hastalık bazlı, uzmanlık derneği demek çok doğru değil,<br />
hastalık adıyla hekimlerin de içinde, özellikle akademisyenlerin de içinde yer aldığı<br />
derneklerde, hastalık başlıklı derneklerde, atıyorum, ...... Derneği de var K-E1’de 29 ,<br />
onlarda ilaç şirketi ilişkisinin çok yoğun olduğunu hissetmek mümkün. Yani bi çoğu<br />
için belki...<br />
...ve kalemi ücretsiz veriyorlar mesela SSK’lı hastaya, hekimler bunu doğru buluyor<br />
tabii, çünkü insülin kalemi, hatta bi kısmı, insülün kullananların ilaçların<br />
glukometresini de hediye ediyor hastaya. Hekim de hastası üzerinden bi faydası yok,<br />
firmaların bu tarzını reddetmiyor yani. Sonunda tekelleşme oldu, iki kaldı, ikiden de<br />
bire düştü mesela. Onlar geliyor çok sık, niye geliyorlar, hergün yeni hastadan bir<br />
glükometre veriyorlar, mesela, hekim de çok istiyor, çünkü glükometresi olmayan<br />
hastaya reçete etmek mümkün değil. Hasta glukometer almıyo, SSK vermiyo, firma<br />
hediye ediyo. O oralden geçişi de teşvik etmiş oluyor, hekim bi çok kez hastanın<br />
koşullarına göre geçmiyo, tıbben değil. Hastanın glükometresi yok, bunu<br />
uygulayamaz deyip zorluyo da. Kabul ediyo hekim belki, hastası adına, çünkü öbür<br />
türlü uygulayamayacak, temin eden biri de var...O firmanın gelişini de saymazsak,<br />
hani o firma her gelişinde aslında, bi taraftan da kendine hasta buluyor hekim<br />
üzerinden. Çünkü insülin kalemlerini hekim ve hemşire veriyor her hastaya,<br />
SSK’dan para çıkmamış oluyor, bunlar gerçekten insülin kullanması gereken<br />
hastalar, kurum zarar etmiyor, hastanın kârı var..”<br />
[Rep3-YabŞ] “Hasta gruplarıyla ilişki – insülin çalışan firmalar hasta eğitimi<br />
veriyorlar mesela kalem eğitimi. Hekimin eğitim vermeye zamanı yok, çoğu yerde<br />
personel de eksik.<br />
[Univ-PedEnd] “... kan şekeri ölçme stick’lerini Türkiye sosyal güvenlik kuruluşları<br />
ödemiyor. Ödemiyor. Ben de bununla çok uğraştım, 1995’ten beri. Mesela kan şekeri<br />
ölçme çubuklarının ödenmesi konusunda, bu bi hak aslında, çünkü, bu, bunun,<br />
kamuoyunda güçlü bi şekilde duyurulmasıyla ilişkili çalışmalara, tabii ki bu konuyla<br />
ilgili firmalar destek oldular. Örneğin, açılan davalar konusunda, bi takım hastalara<br />
kendilerinin dava açtırdıklarını falan ben biliyorum, anlatabiliyor muyum? Şirket<br />
avukat buluyor vesaire filan, hastalarla böyle bi ilişkileri var.<br />
[SSK-Dah] “Yöntem olarak, kadınların günlerine katılan firmalar oldu, K-E1’de.<br />
Mesela İŞ-Yab7 firması, İ-O1 30 , onu iyi biliyorum. Kadın günlerine katılıp obez,<br />
biliyosun pasta-börekler nerde, obezlerde olur, kadın günlerine katılıp hasta tesbit<br />
ediyor. Sigortalı olanları bulup, ‘Ben bu reçeteyi senin adına yazdırırım’, daha sonra<br />
da ‘Sana heyet çıkartırım’. ... Birbirini ayarlıyor, bi kadın ayarlıyor, bi kişiyi<br />
ayarlıyor etrafında, bu annesi olabilir, bi tanıdığı, yakını olabilir, ya da para vermiş<br />
olabilir...”<br />
29 Ege bölgesinde bir kent<br />
30 Obesite için kullanılan bir ilaç
99<br />
3.2.2 Diğer Temalar<br />
Görüşmelerde, kullanılan yöntemlere ilişkin temaların yanı sıra konuyla ilgili çeşitli<br />
boyutlar dile getirilmiş ve çözümlenerek temalar halinde sınıflanmıştır. Bu temalar<br />
kısaca;<br />
• Dünyada ve Türkiye’de ilaç pazarı<br />
• İlaç şirketlerinin yapısı ve yaklaşımları<br />
• Şirket temsilcisinin özellikleri, eğitimi, satış taktikleri<br />
• Temsilci-hekim ilişkisi<br />
• Hekimin pazarlama yöntemleri karşısındaki tutumu<br />
• Akademisyen-şirket ilişkisi<br />
• Şirketlerin bilimsel araştırmalardaki etkisi<br />
• Yasadışı olguların özellikleri ve oluşum nedeni<br />
• Diğer<br />
biçiminde özetlenebilir.<br />
Niteliksel araştırmanın öncelikli amacı, ilaç şirketlerinin ülkemizdeki kullandığı<br />
pazarlama yöntemlerine ilişkin bilgi edinerek ikinci aşamada yürütülen niceliksel<br />
araştırmaya temel oluşturmak olduğundan, yukarıdaki temalara ilişkin örnek<br />
ifadelere burada yer verilmemiştir.<br />
Görüşme metinleri ayrıca, katılımcıların hekim-ilaç şirketi ilişkisi üzerine yargı ve<br />
gerekçelerini dikkate alarak yeniden okunmuş ve yeni temalar elde edilmiştir (Tablo<br />
3.1).<br />
Tablo 3.1 Niteliksel araştırmaya katılan hekimlerin hekim-ilaç şirketi ilişkisine ilişkin yargı<br />
ve gerekçeleri<br />
İlaç şirketleri ile ilişkilere olumlu bakanlar/haklıçıkaranlar<br />
İlaç Şirketi Temsilcisi’ne (İŞT) karşı olumlu bir tavır takınıyorum; çünkü:<br />
• Bir “teneffüs” arası vermemi sağlıyor.<br />
• Sürekli birlikteyiz. Bir süre sonra samimi olunuyor.<br />
• Emeğine saygı göstermek gerek. Ayıp olur. Zor bir iş yapıyorlar. Emek veriyor<br />
olması en azından dinlenmesi için gerekçe oluşturur.<br />
• Kotalarını doldurmaları gerekiyor. Acıyorum... İyilik yapma hissi.<br />
• İŞT’nin “efendi” olması, “kafa ütülememesi”, hekim tarafından sevilmesi.<br />
• İŞT kaynaklı bilgi bir bilimsel toplantı ya da kitapta yer almış ise güvenilir<br />
bulunuyor. Makalenin orjinalini getirmesi, bilimsel verilerin tamamını sunması<br />
önemli görülüyor
100<br />
Tablo 3.1 Niteliksel araştırmaya katılan hekimlerin hekim-ilaç şirketi ilişkisine ilişkin yargı<br />
ve gerekçeleri (devam)<br />
Sürekli tıp eğitimi, bilimsel araştırma ve hizmet için gerekli maddi kaynağı sadece ilaç<br />
şirketleri sağlıyor.<br />
• Sürekli tıp eğitimi gereksinimini ilaç şirketleri dışında karşılayacak bir kaynak<br />
bulmak güç.<br />
• Başka türlü kongreye katılmak olanaksız... Dolayısıyla hekim bir ikilemde<br />
kalır...<br />
• Akademisyenler yayın yapabilmek için şirketlerin araştırma tekliflerini kabul<br />
edebiliyorlar.<br />
• Akademisyenler yayın yapabilmek için şirketlere araştırma teklifinde<br />
bulunabiliyorlar.<br />
• Ancak ilaç şirketi çıkarlarına uygun konularda bilimsel çalışma yaparsan destek<br />
bulabilirsin<br />
• Bilimsel toplantı düzenleyenler maddi kaynak bulabilmek için ilaç şirketine<br />
bağımlılar ve bu nedenle çeşitli tavizler verebiliyorlar<br />
• Bilimsel alandaki 50-60 yıldaki ilerlemeler kapitalizmin başarısıdır. Rekabet<br />
edebilmek için biyoteknolojiye büyük yatırım yapıldı. Bu yatırımlardan<br />
bilimadamlarının yararlanması çok doğal. Biyoteknolojik gelişmeler için çok<br />
büyük yatırımlar gerekiyor; bu paralar ilaç şirketleri tarafından veriliyor.<br />
• Kliniğe malzeme alma karşılığında İŞT’nin kliniğe girmesine izin vermek, o<br />
firmanın ilaçlarını yazmak.<br />
• Devlet tüketim malzemesi vermediği için o boşluğu ilaç şirketi dolduruyor.<br />
Onlar olmasa birçok iş yürümez.<br />
• Kliniğe malzeme alınması işin en az sorgulanabilir tarafı/kuruma katkı olarak<br />
görülüyor. Yine de bir ölçüt koymak güç<br />
• SGS için son/güncel araştırma bilgisine sahip olma şansı yaratıyor bu ilişki.<br />
Ama tabii karşılığında da ilaç şirketi alana ilişkin bilgi alıyor.<br />
• İnsanları motive etmek için paradan daha iyi bir seçenek bulunamadı.<br />
İlaç şirketi ile kurulan ilişkiler hastanın/toplumun yararınadır.<br />
• İlaç şirketinin hasta yararına etkinliklerine katılmakta etik açıdan bir sorun<br />
göremiyorum. Ancak gerekenin üzerinde bir talepleri olursa müdahale ederiz<br />
• Şirket çıkarları ile tıp insanlarının çıkarları örtüşebilir; bundan dolayı kimseyi<br />
suçlayamazsın. Hayat böyle birşey...<br />
• İlaç şirketinden destek alarak kongreye katılmak benim topluma yararımı<br />
artırıyor.<br />
• İlaç şirketinin ücretsiz hastaya insülin kalemi, glükometre vermesi karşılığında<br />
hasta yararına olduğunu düşünerek hekim o firmanın ilacını yazabiliyor.<br />
İlaç şirketi ile ilişki kurmanın olumsuz etki edeceği düşüncesini genelleyemeyiz.<br />
• Şirket desteğinin bilimsel özerkliğe etkisi üzerine genellemeler yapamayız.<br />
• Kapitalizm kendi kendisini denetler. Dolayısıyla tüm şirketlerin manüplasyon<br />
yaptığını düşünmemek gerek.
101<br />
Tablo 3.1 Niteliksel araştırmaya katılan hekimlerin hekim-ilaç şirketi ilişkisine ilişkin yargı<br />
ve gerekçeleri (devam)<br />
Diğer<br />
• Maddi destek vermek ilaç şirketinin görevidir.<br />
• Hekim ilaç şirketi toplantılarına merak ettiği için katılabiliyor. Hekim ilaç<br />
şirketinin toplantıya katılım ücreti olarak ödediği parayı vakfa bağışlayarak<br />
kendisini garantiye aldığını düşünüyor/vicdanını rahatlatıyor.<br />
• Şirketin yerli olması daha olumlu yaklaşma nedeni olabiliyor.<br />
• Hekim her türlü maddi gereksinimini karşılaması için ilaç şirketi ile ilişkiye<br />
girebiliyor. Bu ilişkinin karşılıklı güven esasına dayandığını düşünüyor. Sözlü<br />
anlaşmalar yerine getirilmediğinde haksızlığa uğradığını düşünebiliyor ve bu<br />
durumda hakkı olduğunu düşündüğü şeyi elde etmek için çaba gösteriyor.<br />
İlaç şirketi ile ilişkilere olumsuz bakanlar/karşı olanlar<br />
Şirketler kendi çıkarları için ilişki kuruyorlar.<br />
Diğer<br />
• Hekim ilaç şirketinin düzenlediği sosyal etkinliklere katılma/insani ilişkileri<br />
geliştirme çağrısını yapay/samimiyetsiz buluyor.<br />
• Hekim İŞT’den aldığı bilgiye güvenmiyor. Gerekçesi, şirketlerin/sistemin<br />
yapısı.<br />
• Hekim, yeni sunulan bir ilaca, İŞT’nin verdiği bilgilere, geçmiş deneyimlerin<br />
ışığında (benzer ilaçlar toplatıldığı için, ilaca bağlı ölüm dedikodusu olduğu<br />
için) temkinli yaklaştığını, acil hastalar haricinde bekleyip görmenin daha<br />
olumlu olacağını, kullanırken de diğer uzmanlık alanlarından yardım alacağını<br />
belirtiyor.<br />
• Akademisyenlerin para karşılığı bilimsel toplantılarda ilaç tanıtımı/sunumu<br />
yapması “satılmak” biçiminde nitelendiriliyor.<br />
• Kural dışı bir eylemi “hasta yararına” biçiminde rasyonalize etmek, sistemin<br />
çözümsüzlüğünü gizliyor ve kaygan yokuşa sürüklüyor<br />
• İlaç şirketi hekimin talebini karşılamadığında hekim o şirkete olumsuz tavır<br />
takınabiliyor<br />
• İlaç şirketinden destek alarak gidilen ülkenin hangisi olduğu, ilişkinin<br />
değerlendirilmesi için ölçüt sayılabiliyor. Örneğin Tayland Avrupa ülkelerine<br />
göre daha kabul edilemez bulunuyor.
102<br />
Tablo 3.1’de yer alanların yanı sıra, görüşme metinlerinden aşağıda görülen temalar<br />
da elde edilmiş, ancak ileri sürülen değerlendirmelere ilişkin açıklamada<br />
bulunulmadığından değerlendirme dışında tutulmuştur.<br />
• Hekim İŞT ile ikili ilişki geliştirdikten sonra istekte bulunmaya başlıyor.<br />
• Hekimler verilen literatüre, kongre desteği isteyebilmek için bakıyor.<br />
• Hekimin hediyelere karşı tutumu hediyenin işlevine göre değişebiliyor.<br />
• İkili ilişkinin niteliği hekimin tutumunda önem kazanıyor.<br />
• Meslek ahlakına aykırı ilişkilerin ortaya çıkma nedeni daha çok şirketler.<br />
• Hekimin kişisel özellikleri de önemli bir etken...<br />
• Sağlık örgütlenmesinin biçimi yozlaşmada bir etken olabilir.<br />
• İlaç şirketi ile kurulan ilişkilerin biçimi ve içeriği için bir niteleme:<br />
“Fütursuzca”<br />
• SGS para karşılığı bu işi yapıyor; ama tam da profesyonelce sayılmaz.<br />
• SGS tek bir firmanın adamı gibi görünmemeye dikkat ediyor.<br />
• Hekim araştırma sonuçlarının yayımlanmasına sınırlama getirilmesini kabul<br />
edilebilir bulmayabiliyor.<br />
• Hekimler reçete sınırlamalarını haklı bulup tepki vermeyebiliyorlar.<br />
• İlaç şirketi ile ilişkiler hekimlerin davranışlarını etkileyebiliyor.<br />
• Toplu ilaç alımı yapılan kurumlarda meslek ahlakına aykırı uygulamalar daha<br />
fazla olabiliyor.<br />
• Hekim, meslekdaşlarının tutumlarından etkilenebiliyor.<br />
• İlaç şirketi ile kişisel çıkar anlaşmaları yapmak normal karşılanabiliyor.<br />
• Kurumsal uygulamalar hekimlerin meslek ahlakına aykırı davranmalarına<br />
neden olabiliyor.<br />
• İlaç şirketinin önerdiği yeni ilacı doğrudan yazmak yerine o ilaçla çalışma<br />
yapmak daha kabul edilebilir bulunuyor.<br />
• TUS’u kazanamayan hekimler para kazanmak için her yöntemi uygun<br />
bulabiliyor.<br />
• Kliniğe malzeme alınması karşılığında ilaç yazma yaklaşımı etik açıdan<br />
sorunludur.<br />
• Bilimsel araştırma giderlerinin hastaya ya da sosyal güvenlik kurumuna<br />
yansıtılması kabul edilemez bulunuyor.<br />
• Biraz gebelik olmaz.<br />
• Neoliberalizmin vahşi koşulları geçerli ve karşısında duracak kurumsal bir<br />
yapılanma yok.
103<br />
3.3 Niceliksel Araştırmanın Bulguları<br />
Tez çalışmasının ikinci aşamasında, hekimlerin ilaç şirketlerinin kullandığı satış<br />
artırıcı yöntemler ve hekim-ilaç şirketi ilişkisi üzerine değerlendirmelerini<br />
öğrenmeye yönelik niceliksel bir araştırma yürütülmüştür.<br />
3.3.1 Katılımcıların Demografik Özellikleri<br />
İkinci aşamada yürütülen anket araştırmasına 2,301 hekim katılmıştır. Anket<br />
yanıtlarının işaretlenmemiş olması, hem “kabul edilebilir” hem de “kabul edilemez”<br />
seçeneklerinin işaretlenmiş olması ve yanıtların veri çözümleme aşamasından sonra<br />
iletilmesi nedeniyle toplam 474 anket değerlendirme dışında bırakılmış, 1,827<br />
hekimin yanıtları değerlendirilmiştir.<br />
TTB’den elde edilen ve ilk çağrının gönderildiği 15,991 adresin 1,053’ünden geri<br />
dönüş olmuştur (%6.6). Geri kalan 1,248 hekim ise, “Gereç ve Yöntem” bölümünde<br />
açıklanan yollarla ulaşılan ve anketi yanıtlayan hekimlerdir. Diğer deyişle ankete<br />
katılan hekimlerin yaklaşık yarısına, “kartopu” yöntemiyle ulaşılmıştır (%54.2).<br />
Araştırmaya katılanların hekimlerin büyük çoğunluğu 31-50 yaş grubundadır ve üçte<br />
ikisi erkektir (Tablo 3.2).<br />
Tablo 3.2 Araştırmaya katılanların yaş ve cinsiyete göre dağılımı<br />
Yaş<br />
Cinsiyet<br />
%<br />
31-40 45.3<br />
41-50 31.7<br />
30 ve altı 13.8<br />
51-60 7.0<br />
61 ve üstü 2.2<br />
Toplam 100.0<br />
Erkek 66.5<br />
Kadın 33.5<br />
Toplam 100.0<br />
Katılımcıların yarısından fazlası Türkiye’nin üç büyük kentindendir (%58.0) (Tablo<br />
3.3). 10 kentten hiç katılım sağlanamamıştır (Ağrı, Ardahan, Bayburt, Bingöl, Bitlis,<br />
Iğdır, Kilis, Nevşehir ve Tunceli).
104<br />
Tablo 3.3 Katılımcıların çalıştıkları kentlere göre dağılımı<br />
%<br />
İstanbul 29.1<br />
Ankara 15.3<br />
İzmir 13.6<br />
Bursa 3.9<br />
İçel (Mersin) 2.9<br />
Antalya 2.8<br />
Adana 2.5<br />
Kocaeli (İzmit) 2.0<br />
Samsun 2.0<br />
Balıkesir 1.9<br />
Denizli 1.8<br />
Manisa 1.7<br />
Edirne 1.2<br />
Tekirdağ 1.2<br />
Aydın 1.1<br />
Konya 1.0<br />
Muğla 1.0<br />
Yozgat 1.0<br />
Diyarbakır 0.8<br />
Eskişehir 0.8<br />
Malatya 0.8<br />
Antakya 0.7<br />
Afyon 0.6<br />
Çanakkale 0.6<br />
Gaziantep 0.6<br />
Kayseri 0.6<br />
Şanlıurfa 0.5<br />
Sivas 0.5<br />
Trabzon 0.5<br />
Batman 0.4<br />
Isparta 0.4<br />
Erzurum 0.3<br />
Kırklareli 0.3<br />
Rize 0.3<br />
Uşak 0.3<br />
Aksaray 0.2<br />
Amasya 0.2<br />
Bilecik 0.2<br />
Bolu 0.2<br />
Burdur 0.2<br />
Çankırı 0.2<br />
Düzce 0.2<br />
Erzincan 0.2<br />
Giresun 0.2<br />
Kastamonu 0.2<br />
Kırıkkale 0.2<br />
Kırşehir 0.2<br />
Tokat 0.2
105<br />
Tablo 3.3 Katılımcıların çalıştıkları kentlere göre dağılımı (devam)<br />
%<br />
Van 0.2<br />
Zonguldak 0.2<br />
Adıyaman 0.1<br />
Artvin 0.1<br />
Bartın 0.1<br />
Çorum 0.1<br />
Elazığ 0.1<br />
Gümüşhane 0.1<br />
Hakkari 0.1<br />
Kahramanmaraş 0.1<br />
Karabük 0.1<br />
Karaman 0.1<br />
Kars 0.1<br />
Kütahya 0.1<br />
Mardin 0.1<br />
Muş 0.1<br />
Niğde 0.1<br />
Ordu 0.1<br />
Osmaniye 0.1<br />
Sakarya (Adapazarı) 0.1<br />
Siirt 0.1<br />
Sinop 0.1<br />
Şırnak 0.1<br />
Yalova 0.1<br />
Toplam 100.0<br />
Katılımcıların çalıştıkları kentlerin dağılımı Şekil 3.6’da görülmektedir. Türkiye’nin<br />
orta ve batısında yer alan kentlerden katılım daha yüksektir.<br />
Şekil 3.6 Katılımcıların çalıştıkları kentlere göre dağılımı
106<br />
Araştırmaya katılan hekimlerin üçte biri üniversitede çalışmaktadır (Tablo 3.4).<br />
Tablo 3.4 Katılımcıların çalıştıkları kuruma göre dağılımı<br />
%<br />
Üniversite 31.2<br />
Devlet Hastanesi 26.4<br />
Özel 19.6<br />
Sağlık Ocağı 11.9<br />
Diğer 10.9<br />
Toplam 100.0<br />
843 katılımcı eğitim veren bir kurumda çalışmaktadır (%46.1). Bu hekimlerin<br />
yaklaşık yarısı uzman ve araştırma görevlisidir (Tablo 3.5).<br />
Tablo 3.5 Bir eğitim kurumunda çalışan katılımcıların ünvana göre dağılımı<br />
%<br />
Uzman 25.0<br />
Araştırma Görevlisi 24.4<br />
Profesör 19.3<br />
Doçent 15.1<br />
Yardımcı Doçent 12.0<br />
Öğretim Görevlisi 4.2<br />
Toplam 100.0<br />
Anketi yanıtlayan hekimlerin yaklaşık üçte biri pratisyendir (%37.8). Diğer hekimler<br />
çeşitli uzmanlıklara sahiptir (Tablo 3.6). En sık katılımın Halk Sağlığı, Psikiyatri ve<br />
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlarından olduğu görülmektedir. Askeri Sahra<br />
Hekimliği ile Hava ve Uzay Hekimliği alanında uzman hekimlerden katılım<br />
olmamıştır.<br />
Tablo 3.6 Katılımcıların uzmanlık alanlarına göre dağılımı<br />
%<br />
Halk Sağlığı 9.7<br />
Psikiyatri 8.4<br />
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları 8.1<br />
Genel Cerrahi 6.0<br />
İç Hastalıkları 5.3<br />
Aile Hekimliği 5.1<br />
Kadın Hastalıkları ve Doğum 4.4<br />
Üroloji 4.0<br />
Göğüs Hastalıkları 3.3<br />
Nöroloji 3.3<br />
Anes<strong>tez</strong>iyoloji ve Reanimasyon 3.0<br />
Göz Hastalıkları 2.9<br />
Ortopedi ve Travmatoloji 2.6<br />
Radyoloji 2.6<br />
Enfeksiyon Hastalıkları 2.3
107<br />
Tablo 3.6 Katılımcıların uzmanlık alanlarına göre dağılımı (devam)<br />
%<br />
Tıbbi Biyokimya 2.1<br />
Tıbbi Patoloji 1.9<br />
Dermatoloji 1.8<br />
Kulak-Burun-Boğaz Hastalıkları 1.8<br />
Kardiyoloji 1.7<br />
Radyasyon Onkolojisi 1.7<br />
Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon 1.6<br />
Beyin ve Sinir Cerrahisi 1.6<br />
Acil Tıp 1.4<br />
Kalp ve Damar Cerrahisi 1.3<br />
Tıbbi Farmakoloji 1.3<br />
Deontoloji ve Tıp Tarihi 1.3<br />
Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi 1.2<br />
Adli Tıp 1.2<br />
Çocuk Cerrahisi 1.1<br />
Fizyoloji 1.0<br />
Göğüs Cerrahisi 0.9<br />
Nükleer Tıp 0.8<br />
Tıbbi Mikrobiyoloji 0.8<br />
Çocuk Psikiyatrisi 0.6<br />
Anatomi 0.6<br />
Tıbbi Genetik 0.4<br />
Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp 0.4<br />
Embriyoloji ve Histoloji 0.4<br />
Spor Hekimliği 0.2<br />
Toplam 100.0<br />
Tablo 3.7’de araştırmaya katılanların hekimlik mesleğini yaptıkları süreye göre<br />
dağılımları görülmektedir. Hekimlerin yaklaşık yarısı 11-20 yıldır mesleklerini<br />
sürdürmektedir.<br />
Tablo 3.7 Katılımcıların hekimlik mesleğini yaptıkları süreye göre dağılımı<br />
%<br />
11-20 46.0<br />
0-10 30.5<br />
21-30 18.8<br />
31 ve üzeri 4.7<br />
Toplam 100.0
108<br />
3.3.2 Katılımcıların Hekim-İlaç Şirketi İlişkileri Üzerine Yargı ve Gerekçeleri<br />
Araştırmaya katılan hekimlerin bir kısmı, sorgulanan tüm ilişkiler hem “kabul<br />
edilebilir”, hem de “kabul edilemez” seçeneklerini işaretlediklerinden değerlendirme<br />
dışında bırakılmış, 1,827 hekimin yanıtları incelenmeye alınmıştır. Ancak bu yanıtlar<br />
içinde de kimi hekimlerin bazı sorularda her iki yargıya ait gerekçeleri işaretlediği<br />
görülmüş, her soru kendi içinde değerlendirilirken bu türden yanıtlar yine<br />
değerlendirme dışında bırakılmıştır. Bu nedenle soruları yanıtlayan hekim sayısı,<br />
1,827’den düşüktür.<br />
3.3.2.1 İlaç Şirketinden Destek Alarak Bilimsel Toplantı Düzenlemek ya da<br />
Katılmak<br />
İlk soruyu yanıtlayan 1,372 hekimin %64.0’ı bilimsel toplantılara katılmak ya da<br />
toplantıyı düzenlemek için ilaç şirketlerinden maddi destek alınmasını çeşitli<br />
gerekçelerle kabul edilebilir bulmuştur. Belirtilen tüm gerekçelerin %60.6’sı, bu<br />
ilişkinin kabul edilebileceği yargısına ilişkindir. Tablo 3.8’de, gerekçelerin temel<br />
oluşturdukları yargılara göre dağılımı görülmektedir.<br />
Tablo 3.8 Katılımcıların “Bilimsel bir toplantıya katılırken kayıt, konaklama, yolculuk gibi<br />
giderlerin karşılanması için ya da bilimsel bir toplantı düzenlemek için ilaç şirketlerinden<br />
maddi destek almak” üzerine yargı ve gerekçeleri<br />
Kabul edilebilir buluyorum. Çünkü;<br />
Maliyeti çok yüksek olduğu için destek almadan böyle toplantılara katılmak<br />
/düzenlemek olanaksız.<br />
28.3<br />
İlaç şirketleri dışında destek sağlayan bir kaynak yok. 17.3<br />
Bilimsel toplantılara katılmak benim topluma yararımı artırıyor. 15.9<br />
Maliyeti çok yüksek olduğu için geniş katılım ancak böyle sağlanabilir. 13.9<br />
Toplantı içeriğini şirketler belirlemiyor. 8.7<br />
Kaygılanacak birşey yok; sponsorun adını hiç hatırlamam. 5.9<br />
İlaç şirketleri toplum sağlığına katkıda bulunmak için böyle bir destek sağlıyor. 3.9<br />
Destek sağlamak ilaç şirketlerinin görevi. 2.3<br />
Diğer 3.9<br />
Toplam 100.0<br />
Kabul edilebilir bulmuyorum. Çünkü;<br />
Destek veren şirkete karşı bir biçimde borçlanılmış olur. 22.3<br />
Şirketlerden destek almak bir zorunluluk değildir. Başka kaynaklarla daha düşük<br />
maliyetli toplantılar düzenlenebilir.<br />
20.8<br />
Bu tür destekler satış artırmak için verilir ve bu yönde etki eder. 18.9<br />
İçeriği şirketler belirlemese bile, bağlantılı konuşmacılar, standlar, tanıtım<br />
malzemeleri gibi araçlarla katılımcıları etkiliyorlar.<br />
17.2<br />
Böyle bir destek almak ilaç fiyatlarının artmasına katkıda bulunmak anlamına gelir. 15.6<br />
Diğer 5.2<br />
Toplam 100.0<br />
%
109<br />
Tabloya göre ilaç şirketlerinden destek almak, %59.5 oranında, toplantıya<br />
katılım/düzenleme maliyetinin yüksek olması ve başka kaynak bulunmaması<br />
gerekçeleriyle kabul edilebilir bulunmaktadır. Destek alınmasına karşı çıkan görüşler<br />
ise etkilenme gerekçesinden temel almaktadır (%58.4).<br />
Katılımcıların % 16.8’i “Diğer” seçeneğini işaretleyerek açık uçlu yanıtlar vermiştir.<br />
Bu yanıtlar aşağıda özetlenmektedir.<br />
Verili gerekçelerin dışında, ek olarak belirtilen “kabul edilebilir” bulma gerekçeleri<br />
• Bu destek reçetemi etkilemez.<br />
o Kabul edilebilir bulmak hekimin ilaç şirketleri tarafından kullanıldığı<br />
anlamına gelmez. Hekimin bu konuda bilinçli olması gerekir.<br />
o Hekim ahlakının etik olmayan herhangi bir davranışa engel olacağını<br />
düşünüyorum.<br />
o Bu destek karşılığında herhangi bir taahhütüm yok.<br />
o Hekim olarak bir firmanın bilimsel toplantıya katılımımı sağlaması, o firmaya<br />
davranışlarımda yaklaşımımda ve reçete tercihimde üstünlük sağlamaz<br />
o Sponsorlardan 3 tanesi, karşılığında bir isteklerinin olmadığını söyledi.<br />
o Klinik yöneticisi bir firma ile anlaşıp birkaç kişiyi listeye dahil etmişti, bu<br />
firmanın adını veya ilgi alanını zaten bilmiyorum.<br />
• Zaten harcanacak olan bir paradan neden yararlanmayalım?<br />
o İlaç firmaları belli bir bütçeyi harcamak zorundalar. Bu paranın içeriği onların<br />
dışında belirlenmiş bilimsel toplantılara harcamaları çok daha uygun olur.<br />
o İlaç şirketlerinin belli bir oranda ayırdıkları fonu etik olmak kaydıyle benim<br />
de kullanmamda bir sakınca görmüyorum.<br />
o Bunun ilaç firmaları açısından tanıtım veya reklam gideri olarak<br />
karşılandığını düşünüyorum.<br />
o Çoğu işlevsiz ve gereksiz promosyondan çok daha bilimsel buluyorum.<br />
o Herhangi bir asla bilimsel olmayan ve 20-30 hastayla veri tabanı oluşturup ,en<br />
iyisi bizimki demekten öteye gitmeyen tüm sunumlarından çok daha katkılı ve<br />
çok daha iyi....<br />
o Özellikle yabancı ilaç firmaları kazançlarının belirli bir kısmını yurt içinde<br />
tutmakla yükümlüdür. Bu paranın harcanış şekli özel hediyeler ya da saçma<br />
Çin malı promosyonlarla olacağına, meslek içi eğitim olarak<br />
değerlendirilebilecek “bilimsel” içerikli toplantılara olmasının daha etik<br />
olduğunu düşünüyorum..<br />
o Firmaların ilaç fiyatları ile alakasız olarak ayırdıkları bütçe değerlendirilip<br />
birçok nedenle düşük maaliyetle yapılamayan toplantı ve eğitimler<br />
bilgilerimizi tekrarlamak ve güncellemek için anlamlıdır.<br />
• Şirketler kazandıkları karşılığında böyle bir yardımda bulunmalı.<br />
o İlaç firmalarının hiç olmazsa böyle yardımı olsun. Hep kendilerine olmasın.
110<br />
o Yıllarca sonsuz kâr marjı ile çalıştılar. Hiç olmazsa eğitime katkıda<br />
bulunsunlar.<br />
• Kapitalist bir sistemde bu desteğin verilip alınması doğaldır.<br />
o Kapitalist bir yöntemdir ve kapitalizmi seçmiş bir toplumda yeri vardır.<br />
• İçerikleri bilimseldir / denetlenmektedir.<br />
o Mükemmel olmasa da özellikle kongreler bilimsel bir panayırdır ve gereklidir<br />
o Bilimsel içerikli olmaları kabul edilebilir yapıyor<br />
o İlaç şirketlerinin desteklediği kongre veya bilimsel toplantıların özellikle<br />
hocalarımızdan veya meslek örgütlerimizden oluşan komitelerce yönetildiğini<br />
biliyorum. Kongrelerin Etik kurulları olduğunu da biliyoruz.<br />
• Bu toplantılar sayesinde lüks içinde eğlenebiliyoruz.<br />
o İlgiyi çekmek içinde tatil yörelerinde ve lüks otellerde yapılmak zorunda.<br />
o Olayın sosyal yönü göz ardı edilemez; çünkü hekimler başka türlü birlikte hiç<br />
bir iş yapamıyor.<br />
o Arasıra eğlence boyutu daha fazla olan toplantılara da katılıyoruz. Hayatta<br />
kapısından giremeyeceğimiz 5 yıldızlı otellerin eğlencelerine katılıyoruz.<br />
• Sadece ilaç firmaları bize değerli olduğumuzu hissettiriyor.<br />
• Gelirimiz çok düşük.<br />
o Kaç lira maaş alıyoruz ki!<br />
o Yolsuzluk yapmadan bu ücretlerle geçinmek zor. Bırakın kongre ve<br />
toplantılara gitmek…<br />
o Asistan düzeyinde arkadaşlara yapılan sponsorluğu olumlu karşılıyorum.<br />
• Ben yapmasam başkası yapacak.<br />
o Ben almasam diğer biri alacak<br />
o Ben bu desteği alsam da almasam da hiçbirşey değişmiyor.<br />
o Öğrenilmiş çaresizlik de etkili. Bir bakıma sürü psikolojisi. Herkes bir şekilde<br />
firma desteği alıyorsa “ben neden almayayım” düşüncesi. Ya da “bu güne<br />
kadar almadım ne oldu?”.<br />
• Heryerde böyle yapılır.<br />
o Tüm dünyada olan bir uygulama.<br />
• Kaygılanmaya gerek yok, çünkü zaten o ilacı yazan hekimleri götürüyorlar.<br />
o Çoğu şirket öncelikli olarak kendi ürününü halihazırda kullanmakta olan<br />
hekime yardım ediyor.
111<br />
• Destek ancak belli koşullarda kabul edilebilir.<br />
o Toplantıya katkı sunan firmalar tek tek hekimlere değil, düzenleme kuruluna<br />
katkı sunmalı ve bu da toplantı içerisinde açıklanmalı…<br />
o Bu tür yardımların meslek derneğine bağış olarak verilmesini ve kişiye<br />
yardımların meslek derneğince yapılmasını uygun buluyorum.<br />
o Katkılar büyük şirketlerin sosyal sorumluluk anlayışı içinde olmalıdır.<br />
• Kurumsal uygulama olmayan yerde bireysel insiyatif kullanmak zordur.<br />
o Kabul edilemezliğin kurumsal olarak reddedilmediği, yasaklanmadığı ve<br />
bunların uygulandığının denetlenmediği her durumda “kabul edilemezlik”<br />
şansı azalmakta.<br />
Verili gerekçelerin dışında, ek olarak belirtilen “kabul edilemez” bulma gerekçeleri<br />
• Değerleri olumsuz etkiler.<br />
o Bu tür ilişkiler uzun dönemde değer yargılarınızın, ilkelerinizin ve yaşam<br />
biçiminizin de silikleşmesine yol açar.<br />
o İnsani değer birikimi süreçleri açısından doğru bulmuyorum. Katedilen<br />
süreçte promosyon ve çıkarcı işbirliklerinin olumlu bir katkısı yok.<br />
o Bu tür rasyonalize edilmiş etik olmayan davranışlar, kasıtlı olmayan<br />
insanlarda bile yerleşik davranış kalıplarına dönüşerek -herkes yaptığına göre<br />
normal gibi kabul edilebilir-önemli ahlaki erozyon kaynağı olarak ortaya<br />
çıkabilir.<br />
o Bu tür özendirmeler bilgiye yönelik toplantılar ve öğrenme isteklilerini<br />
çağırmak yerine turistik amaçlı gezi yapmak isteyenleri çağırmakta, bilgi ve<br />
eğitimin içini boşaltmakta, çalışmaya yeni başlamış meslektaşlarımıza<br />
kongrelerin bilgi ve eğitim için değil para, iş bitirebilme yetisi, eğlence ve<br />
dostlar alışverişte görsün düşüncelerini aşılamaktadır.<br />
o Hekimlik mesleğinin onurunu zedeleyen bir olaydır. Bence bir kez kabul<br />
edilirse dozu giderek artacak, alışkanlık yapacak ve hekimlik etiği bundan çok<br />
büyük zarar görecektir.<br />
• Şirketlerin hekimlere ve mesleğe saygısını azaltıyor, ticari beklentiler<br />
oluşturuyor.<br />
o Firmaların çantada keklik gördüğü hekimlere saygısı azalıyor. Total olarak<br />
hekimlik mesleği firmaların güdümünde kendini düşünen hekimlerden<br />
oluşuyor gibi bir tablo yaratıyor.<br />
o Size para harcadık artık ilacımızı yazarsınız havası oluşuyor ve onur kırıcı<br />
buluyorum.<br />
o Firmalar bizleri kendi hizmetlerine amade gibi görmeye başlıyorlar ve<br />
sonrasında da uygunsuz taleplerde bulunabiliyorlar (etik olmayan).<br />
o Bir de sana yatırım yapıyorlarsa istekleri pahalı ilaçları yazman oluyor. 3-5<br />
milyonluk için böyle bir zahmete girmezler.
112<br />
• Hekim kullanılıyor.<br />
o Doktorlar burada sadece vakıfların ve organizator turizm firmalarının<br />
piyonları oluyor.<br />
o Şirketler bu yolla kendi reklam faaliyetlerine meşru kılıflar uyduruyorlar.<br />
Bilimsel gelişmeyi gözetir ve buna destek verir görünüyorlar ancak gerçekte<br />
reklamlarını yapıyorlar. Hekimler bu sürece alet oluyorlar.<br />
• Şirketlerin verdiği destek, temel amaç olan kâr etmeye yöneliktir. Bu nedenle<br />
ticari kaygılar bilimsel kaygıların önüne geçmektedir.<br />
o Tek amacı kâr elde etmek olan ilaç firmalarına gebe kalamam, onurum kırılır.<br />
o Meslek etiği açısından ilaç şirketlerinin mevcudiyetini, patent yasalarını<br />
tartışmak gerekirken ahlaksızlıktır diye düşünüyorum.<br />
o Destek veren firmanın tekelleşmesinde bir aracıdır. Devlet aracılığı ile çok<br />
düşük maliyetle üretilebilecek ilaçların daha fazla küresel tekellerin eline<br />
bırakılmasına katkı sağlayacaktır.<br />
o İlaç sıradan bir ticari meta olarak görülemez. Olağan ticaret kuralları ve<br />
pazarlama taktikleri uygulanamaz.<br />
o Sermaye odaklarının menfaatleri olmadan hekimlere bu tip bir iyilik yapması<br />
anlamsız.<br />
o Düz mantık, bu zamanda kim kime karşılıksız maddi veya çıkar amacı<br />
olmayan bişey verdiği görülmüş. İlaç şirketlerinin ücretlerini karşılayarak<br />
yolladıkları hekimlerden bi menfaatları olmasa ne diye yollasınlar. Sonuçta<br />
onlar ticari kuruluşlar.<br />
o İlaç ve sağlık kamusal alanın işidir. Özel şirketler eliyle bu işlerin yürütülmesi<br />
kamu sağlığını tehdit eder. Özel şirketlerin tek mantığı vardır, o da kâr<br />
etmektir, halkın sağlığını korumak değildir.<br />
o Bilimsel kriterler yerine ticari kaygılar öne geçiyor<br />
• Şirketlerin desteklediği toplantıların bilimselliği kuşkuludur.<br />
o ... bilimin kâr amacından başka amacı olmayan ilaç sermayesi tarafından<br />
denetlenmesi anlamına gelir.<br />
o Kongre destekleri, katılım ücretini artırıyor. Sponsor olmadan katılımı<br />
zorlaştırıyor. Sonuç: yalnızca firmaların desteklediği uzmanlardan oluşan<br />
bilimsel platformlar oluşuyor; diğerleri genel mecranın dışında kalıyor. Bu<br />
bilimsel projeksiyonları karikatürize ediyor. ... Yalnızca, firmaların uğraştığı<br />
alanlarla ilgilenmek bile bilimsel yelpazenin açılımını tahrif eder.<br />
o İlaç endüstrisi doğru bilgiye ulaşmanın önünde engel olabilir.<br />
o İlaç ve tıbbi malzeme şirketleri aslında toplantıların içeriğini de<br />
şekillendiriyorlar. Sunumların oluşturulma aşamasında, daha mutfaktayken<br />
başlıyor yönlendirme. Firma ağzıyla konuşan güya bilimsel sunumculara az<br />
mı tanık olduk bugüne dek. Ben bu doğrultuda yapılan bildirileri de güvenli<br />
bulmuyorum. Ürünü illa kullanma, kullandırma çabasına yönelik yapay<br />
çalışmalar olduğunu düşündüğüm çok sunumlar var gördüğüm. Özellikle<br />
enstrümantasyon girdili cerrahi branşlarda bu daha belirgin.
113<br />
o Yıllar önce, isim de vereceğim ... adı altında bir ilacı (inhibitör) hiç<br />
utanmadan ... Tıp Fak. Kardioloji doçentini Bilecik iline getirip, diğer ilaçlarla<br />
%2 anlamlı olduğunu söyleyen firmaları bulmanızı isterim. Söz konusu ilaç<br />
yasaklandı bilirsiniz.<br />
• Bilginin paylaşılması için günümüzde başka yollar da bulunmaktadır.<br />
o Bilginin yayılımında artık bence konferanslardan ziyade internet önemli. Bir<br />
alandaki bilirkişilerin yuvarlak masa gibi toplantıları belki gerekli, onun için<br />
de başka kaynaklar bulunabilir. Bir de bence hizmet içi ve yeni bilginin<br />
uygulamaya aktarılması önemli bu gibi toplantılar da bence bölgesel olmalı,<br />
dinleyicilerin katılımına olanak veren tartışmalı toplantılar olmalı, yalnızca<br />
birkaç bilim adamını bir yere götürmek de başka kurumlarca üstlenilebilir.<br />
• Çalışma barışını olumsuz etkiliyor.<br />
o Aynı kurum içinde bu tip aktivasyonlara giden ve gidemeyen?! hekimler<br />
arasında tartışma ortamları olabilmekte. Gidemeyenler gidenler hakkında<br />
değişik spekülasyonlar yapıp iç barış bozulabilmekte.<br />
o İlaç firması desteğinden her hekim yararlanamıyor.<br />
• Hekimler başka beklentilerle katılıyor.<br />
o Bu tür etkinliklerin çoğunun turistik gezi amaçlı olduğunu düşünüyorum.<br />
o Bilimsel toplantılarda konfor beklentisi, bana katılımcıların amaçları<br />
konusunda samimi olmadıklarını düşündürüyor.<br />
• Sunulan lüks olanaklar toplantının bilimsel yararını azaltıyor.<br />
o Firma bağlantılarıyla yapılan toplantılardaki lüks, çalışmaların bilimsel<br />
motivasyonunu azaltıyor, toplantıları eğlence havasına sokuyor.<br />
• Hastalara ilaç yazarken tarafsızlığımı bozar.<br />
• Şirketin verdiği destek aslında devletin, yani bizim cebimizden çıkıyor.<br />
o Katılım için ilaç şirketlerinin bizler adına ödediği para aslında vergilerinden<br />
düşülmektedir. Bu ise yine bizim ödememiz demektir. Kabul edilir<br />
bulmuyorum.<br />
o Tabii ki para firmadan çıkmıyor. Devletin kesesi boşaltılıyor.<br />
• Bu kolaycı yol, sorunu daha ahlaki biçimde çözme arayışını güçleştiriyor.<br />
o İlaç şirketleri toplantıları sponsor ederek daha ahlaki yollarla ve daha düşük<br />
maliyetli toplantı düzenleme arayışlarının önünü kapatıyorlar.<br />
o Toplantılara katılımda yaşanan zorluklara doğru olmayan ve sürekliliği<br />
olmayan bir çözüm sunmakta, sorunu belli bir oranda maskelemektedir.
114<br />
3.2.2.2 Şirket Temsilcisine Zaman Ayırmak ve Sunumunu Dinlemek<br />
1,420 hekimin %76.3’ü, şirket temsilcisi ile görüşmeyi çeşitli gerekçelerle kabul<br />
edilebilir bulmuştur. Belirtilen tüm gerekçelerin %66.2’si, bu ilişkinin kabul<br />
edilebileceği yargısına ilişkindir. Tablo 3.9’da, gerekçelerin temel oluşturdukları<br />
yargılara göre dağılımı görülmektedir.<br />
Kabul edilebilir bulma gerekçeleri içinde öne çıkanlar, hekimin kendi yetilerine<br />
duyduğu güven ve temsilcinin niteliğidir. Diğer taraftan, soruyu yanıtlayan<br />
hekimlerin yaklaşık üçte biri, yine etkilenme gerekçesini ileri sürerek temsilci ile<br />
görüşmenin kabul edilemez olduğunu ileri sürmüşlerdir.<br />
Tablo 3.9 Katılımcıların “Şirket temsilcisine zaman ayırmak ve sunumunu dinlemek”<br />
üzerine yargı ve gerekçeleri<br />
%<br />
Kabul edilebilir buluyorum. Çünkü;<br />
Neyin bilimsel, neyin ticari olduğunu ayırt edebilirim; o yüzden pazarlama<br />
yöntemleri beni etkilemez.<br />
25.5<br />
Temsilcinin emeğine saygı göstermek gerek; görüşmemek ayıp olur. Zor bir iş<br />
yapıyorlar.<br />
21.1<br />
İşyerime gelen temsilcilerden bazıları diğerlerine göre daha bilimsel çalışıyor, daha<br />
güleryüzlü ve anlayışlı. Rahatsız etmiyorlar, çalışmamızı kolaylaştırıyorlar. Onlara 15.6<br />
daha olumlu yaklaşıyorum.<br />
Temsilci güncel ve işime yarayan bilgiler veriyor. Bu nitelikte bilgi alabileceğim<br />
başka bir kaynak yok.<br />
10.4<br />
İlaç şirketlerinin diğer şirketler gibi satışlarını artırmak için çalışmaya hakları var. 8.2<br />
Onlarla görüşmek psikolojik bir rahatlama sağlıyor. Bir tür “teneffüs” oluyor.<br />
Yoğun çalışma temposu içinde insani bir ara verme fırsatı sağlıyor.<br />
5.7<br />
Yerli ilaç şirketlerini desteklemek gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle pazarlama<br />
çalışmalarına daha olumlu yaklaşıyorum.<br />
5.0<br />
Sürekli birlikteyiz. Artık onlarla kişisel ilişkimiz, arkadaşlığımız oluştu. Benim<br />
işyerimde çalışan temsilcilere genellikle güveniyorum.<br />
2.2<br />
Yöntemlerin söylendiği kadar etkili olduğunu sanmıyorum; bu konuda yeterince<br />
bilimsel çalışma yok.<br />
1.9<br />
Kotalarını doldurmaları gerekiyor. Onlar için üzülüyorum. 1.2<br />
Diğer 3.2<br />
Toplam 100.0<br />
Kabul edilebilir bulmuyorum. Çünkü;<br />
Yaklaşımlarını samimiyetsiz buluyorum. Sonuçta amaçları satışları artırmak. 17.0<br />
Belli bir eğitimden geçiyorlar ve pazarlama taktikleri kullanıyorlar. 15.3<br />
Kullandıkları satış yöntemleri herkes üzerinde bir şekilde etkilidir; yoksa<br />
promosyona bu kadar para harcanmazdı.<br />
14.5<br />
Verdikleri bilgiler yanıltıcı olabiliyor. Bu da sonuçta hastanın zararına... 13.5<br />
Borçluluk hissi yaratarak hekimleri etkiliyorlar. 13.2<br />
Hekimlerin farkında olmadan da etkilendikleri biliniyor. 11.7<br />
Temsilciler tam ara verip nefes alacakken içeri dalıyorlar. Hem işyükümüz artıyor,<br />
10.4<br />
hem de zaman kaybediyoruz.<br />
Diğer 4.4<br />
Toplam 100.0
115<br />
Katılımcıların %8.9’u “Diğer” seçeneğini işaretleyerek açık uçlu yanıtlar vermiştir.<br />
Bu yanıtlar aşağıda özetlenmektedir.<br />
Verili gerekçelerin dışında, ek olarak belirtilen “kabul edilebilir” bulma gerekçeleri<br />
• Üretip sattıkları şeyi en iyi onlar biliyor olmalı.<br />
o İlaç firmalarının üretip sattıkları ilacın prospektüsünü onlardan daha iyi bilen<br />
birilerinin olabileceğini tahmin etmiyorum. Sonuçta onlar sattıkları şeyin ne<br />
olduğunu, ne işe yaradığını, fayda ve zararlarını herkesten daha iyi bilmek<br />
durumundadırlar.<br />
• Böylece zaman yitirmeden bilgi ediniyoruz.<br />
o Bir hekim de eğer kullanmayı düşündüğü bir ilaçsa bu ilacın prospektüsünü<br />
öğrenmek için birçok kaynak araştırıp vakit kaybedeceğine direk imalatçıdan<br />
öğrenmeleri daha iyi olur diye düşünüyorum.<br />
• Güncel bilgiler alınacak kaynaklar yok. Son günlerde yeni yönetmelik<br />
değişiklikleri bile firma ve eczacılar tarafından bildiriliyor.<br />
• Yönlendirmeyi engelleyebilirim.<br />
o Etik ve bilimsel olmayan yaklaşımlarda bulunanları, manüplatif davrananları<br />
engelleyebiliyorum.<br />
• İnsani boyut işin içine girdiğinde ilişki kurmak durumunda kalınıyor.<br />
o İlaç firması bir nesne olarak mesafe koymanın daha kolay oldugu bir ilişki.<br />
Ancak firma temsilcisi dediğinde insani bir boyut işin içine giriyor<br />
görüşüyosun tabi.<br />
o “İnsan”a saygı ne şekilde olursa olsun -etik sınırlarda- onları dinlemeyi<br />
gerektirir.<br />
o Hepimiz insanız.<br />
• Onlar da bu sistemin mağdurlarından, bütün suçu onlara yüklememek gerek.<br />
o Mümessil ile ilişkinin niteliğini belirleme şansım var. Benim ticari<br />
yaklaşmamam onları da rahatlıyor. Bu kirli ortamda doğrusunu görme ve<br />
siyasal bakabilme şansları oluyor. Ve sektörün sömürülen kesimlerinden...<br />
o Ayıp olduğu için değil, sadece dönen bu dönme dolaptan sorumlu gibi kabul<br />
edilip, bireysel olarak zora düşmesini istemem. Bu yüzden anlatımını<br />
yaptıktan sonra herhangi bir hediye, vs. bırakmadan işine dönmesini isterim.
116<br />
• İnsani bir ilişki gereksinimini karşılıyorlar.<br />
o İnanın ben yaklaşık yirmi yılımı köy, kasaba gibi merkezlerin sağlık<br />
ocaklarında geçirdim, beni ziyarete gelen ne bir öğretim görevlisi ne de<br />
denetim dışında gelen bir sağlık bakanlığı görevlisi ne de TTB görevlisine<br />
şahit oldum. Ama bu tanıtım elemanlarından ziyaret aldım.<br />
• İşlerini yapıyorlar.<br />
o Bu sistemin bir ayağını da bu ilaç firmaları ve onların pazarlama teknikleri<br />
oluşturuyor.<br />
o Tüm dünyada belki biçimsel değişikler olsa da bu sistem işliyor.<br />
o Sonuçta bu bir realite.<br />
o Bu bir iş kolu olarak yasal ise, kabul etmemek yasalara aykırı olur.<br />
o İşlerini yapıyorlar ve üniversite-sanayi-sektör işbirliğinde temsilci<br />
konumundalar.<br />
o Mesleksel olarak karşı karşıya kalmak ortak kaderimiz.<br />
• Yan etkileri erken bildirebiliyoruz.<br />
o İlaçlarla ilgili her konuda ana firma ile aramızda bağ kuruyorlar ve yan<br />
etkileri daha erken bildirebiliyoruz.<br />
Verili gerekçelerin dışında, ek olarak belirtilen “kabul edilemez” bulma gerekçeleri<br />
• Bilgilerimizi başka biçimlerde güncelleyebiliriz.<br />
o Ben özellikle son 5 yıldır, yıllardır kullandığım, bildiğim ilaçlara ait<br />
firmaların temsilcilerini kabul etmiyorum. Zaten ilacınızı kullanıyorum,<br />
değişiklikleri de (ambalaj, renk, tad, doz, ölçek şekli, fiyatı) komşu eczanelere<br />
10 günde bir giderek görüyorum diye söylüyorum. Böylece eczane raflarını<br />
buzdolabını da bir yerde denetlemiş oluyorum. Aşılar soğuk zincirde mi?<br />
Expired date'lerini geçmiş mi vs, yeni çıkan ilaçlar var mı?<br />
o Posta ve internet üzerinden tanıtım yapılabilir.<br />
• Bilimsel yetkinlikleri sınırlı<br />
o Sağlık alanında yetişmemiş olan ve pazarlama amacıyla eğitimden geçirilmiş<br />
kişilerin bilimsel anlamda sorularımı yanıtlayacak yetkinlikte olmadıklarını<br />
düşünüyorum.<br />
o Verdikleri bilgiler tatmin edici değil.<br />
o Ezberledikleri metinleri papağan gibi sürekli tekrarlıyorlar. Sonuçta<br />
karşınızda konuşan kişi, bir hekim değil. Konuyla ilgili bir soru sorduğunuzda<br />
yanıtını doğru düzgün veremiyor, zaten vermesi de beklenemez, amaçları<br />
sadece ilacı pazarlamak.
117<br />
• Hasta-hekim ilişkisini olumsuz etkiliyor.<br />
o Hasta-hekim ilişkisi içinde kalması gereken bir konunun, bu ilişkideki<br />
mahremiyeti ortadan kaldırarak ilişkinin doğrudan anlamını yitirmesine,<br />
dolaylı anlamlara bürünerek ticarileşmesine neden oluyor. Özel, yani hastayla<br />
hekim arasındaki karşılaşmaya neden olan olaya, zamana has olan şey başka<br />
bir etki dolayısıyla bozuluyor, tahrip oluyor ve üstelik sıradanlaşıyor.<br />
o Onlar için ayrılan zamanın hastalardan alınmış zaman olduğuna inanıyorum.<br />
• Kaynakların boşa harcanması anlamına geliyor.<br />
o Gereksiz promosyona ayrılan kaynağın heba edildiğine, bu kaynakların<br />
istenirse hem hekimlerimizin, hem de ülkemizin ihtiyacı olan bilimsel<br />
çalışmalara destek olarak aktarılabileceğine inanıyorum.<br />
o Çok yetenekli pırıl pırıl gençlerimiz bu işlerde heba oluyor. Bugünkü durum<br />
kaynak savurganlığının daniskasıdır.<br />
• Yaklaşımları içtenliksiz.<br />
o Ahlaki dejenerasyon ve pazarlama yöntemleri ile kapitalist, bireyci, sahte<br />
bireyler olarak karşımıza çıkıyorlar. Sahte ilgileri ve hekimlerden nefret<br />
ettiklerine eminim.<br />
o Hekim-mümessil ilişkisi bir tiyatrodur bence. Gözünün içine bakarak yalan ya<br />
da abartılan konuları mükemmelmiş gibi sunmaktır. Yani zoraki misafir.<br />
o Mümessiller ürün hakkında samimi değiller.<br />
o Bir mümessil en az haftada 2 kez aynı ilacı tanıtınca ve her gün 4-5 hatta<br />
bazen 5-10 ilaç mümessilini dinlemek ya da dinliyormuş gibi yapmak zorunda<br />
kalınca bu iş çekilmez ve anlamsız bir hal alıyor.<br />
• Hekimleri etkilemek için her yolu deniyorlar. Yaklaşımlarını onur kırıcı<br />
buluyorum.<br />
o Hepsini kapsamasa da azımsanmayacak bir bölümünün etik olmayan<br />
onerilerde bulunduklarına, güvenilir kaynaklardan tanık oluyorum.<br />
o Hekimleri etki altına almak için her yolu deniyorlar. Sorgular ya da<br />
yaltaklanır hallerine dayanamıyorum.<br />
o Bazıları hekimleri kendilerine muhtaçmış gibi davranıyor, 7 yıl okul okuyan<br />
ve sürekli çalışan bir hekim için çok zor kabul edilebilir bir durum.<br />
o Kendimi kullanılmış hissediyorum. Hasta ve ilaç arasında aracı kurum<br />
oluyoruz, ama bir parmak bal ile bizi kandırıyorlar.<br />
3.2.2.3 Şirket Temsilcisinden Hediye Almak<br />
1,451 hekimin %54.9’u, şirket temsilcisinden hediye almayı çeşitli gerekçelerle<br />
kabul edilebilir bulmuştur. Tüm gerekçelerin %58.9’si, bu ilişkinin kabul<br />
edilemeyeceği yargısına ilişkindir. Tablo 3.10’da, gerekçelerin temel oluşturdukları<br />
yargılara göre dağılımı görülmektedir.
118<br />
Tablo 3.10 Katılımcıların “Şirket temsilcisinin verdiği hediyeleri kabul etmek”<br />
üzerine yargı ve gerekçeleri<br />
Kabul edilebilir buluyorum. Çünkü;<br />
Belli bir değerin altındaki kırtasiye araçları, bardak, havlu gibi günlük kullanıma<br />
yönelik eşyalar, müzik CD’si gibi hediyeler hem hekimin yazacağı ilacı etkilemez, 36.5<br />
hem de hoş bir çalışma ortamı yaratır.<br />
Değeri 400 dolar olan bir kitap, uzmanlık derneği aidatının ödenmesi, bilimsel bir<br />
yabancı dergiye abonelik gibi hekimin bilimsel gelişimine katkıda bulunan 21.3<br />
hediyeler, doğrudan ve dolaylı olarak hastanın aldığı hizmeti iyileştirir.<br />
Üç kuruşluk hediyelerin hekimleri etkilediğini ileri sürmek, onlara hakaret<br />
16.5<br />
etmektir.<br />
Çalışma koşullarına olumlu etki eden hediyeler önemlidir. Örneğin acil servisteki<br />
hekim odası için bir klima ya da 37 ekran bir televizyon hediye edilmesi, hekimin 13.0<br />
çalışma koşullarını iyileştirir ve sonuçta bu da hastaya olumlu yansır.<br />
Temsilciye zaman ayırarak ben de ona bir iyilik yapmış oluyorum. 3.0<br />
Herkes alıyor, benim almamam birşeyi değiştirmez. 1.9<br />
Hediye almak hekime iletişimi, bilgi geçişini kolaylaştırmaktadır, ki bu da hastanın<br />
1.2<br />
yararınadır.<br />
Diğer 6.5<br />
Toplam 100.0<br />
Kabul edilebilir bulmuyorum. Çünkü;<br />
Hediye alan, kendisini bir biçimde borçlu hisseder ve buna karşılık vermek<br />
gereksinimi duyar.<br />
17.3<br />
Bu tür ilişkiler toplumun gözünde mesleğin değerini yıpratıyor. 17.1<br />
Hediyeler maliyetleri artırdığı için, ilaç fiyatlarının artmasına yol açar. 16.5<br />
Hediyeler hastalar için uygun olmayan ilaçların (yanlış/pahalı/daha fazla yan<br />
etkili...) yazılmasına yol açabilir.<br />
15.0<br />
Hediyeler marka tanınmışlığını ve satışları artırmak için verilir. 12.6<br />
Genellikle işe yaramayan şeyler oluyor ve çöpe atılıyor. 10.5<br />
Hastanın hekime duyduğu güveni azaltabilir. 7.8<br />
Diğer 3.3<br />
Toplam 100.0<br />
Hediye alma eylemini kabul edilebilir bulan yargıların gerekçeleri arasında en sık<br />
rastlanılanları, hekimin etkilenmeyeceğine ilişkin güveni ve hediyenin sağlık<br />
hizmetine olumlu yansıyacağı savıdır. Karşıt yargı ise, daha çok hediyelerin reçeteyi<br />
etkilenmesi, mesleğin değerini azaltması ve ilaç fiyatlarını artırması gerekçelerine<br />
dayanmaktadır.<br />
“Belli bir değerin altındaki kırtasiye araçları, bardak, havlu gibi günlük kullanıma<br />
yönelik eşyalar, müzik CD’si gibi hediyeler hem hekimin yazacağı ilacı etkilemez,<br />
hem de hoş bir çalışma ortamı yaratır” seçeneğini işaretleyen katılımcılardan, bu<br />
değeri Türk Lirası cinsinden belirtmeleri istenmiştir. 86 kişi bu soruyu yanıtlamış,<br />
kabul edilebilecek hediyelerin en yüksek maddi değeri ortalama 20.5 YTL olarak<br />
belirtilmiştir. Belirtilen en düşük değer 1 YTL, en yüksek değer 100 YTL’dir.<br />
%
119<br />
Katılımcıların % 10.8’i “Diğer” seçeneğini işaretleyerek açık uçlu yanıtlar vermiştir.<br />
Bu yanıtlar aşağıda özetlenmektedir.<br />
Verili gerekçelerin dışında, ek olarak belirtilen “kabul edilebilir” bulma gerekçeleri<br />
• Küçük hediyeleri geri çevirmek zor oluyor.<br />
o Kalem, bardak filan gibi küçük bir hediyeyi “ben hediyenizi kabul<br />
etmiyorum” diyerek firma temsilcisini kırmak, üzmek istemiyorum.<br />
o Kırtasiye malzemesi kalem vs gibi red etmek zor oluyor.<br />
o Bu hediyeleri almamamın mümessile hakaret gibi algılanacağından...<br />
o “Almam” demek aykırı kaçar diye ses çıkarmıyorum.<br />
o Zaten aykırı olan tavrım daha da dikkat çekici olmasın diye kalem, bloknot<br />
gibi ürünlere ses çıkarmıyorum.<br />
• Hediyeleri alıp sevinecek birilerine veriyorum.<br />
o Adet yerini bulsun diye alıp birilerine veriyorum.<br />
o Yardımcı sağlık personeli küçük hediyeleri çok seviyor. Kabul edilmezse<br />
üzülüyor. Alıp onlara veriyorum .<br />
o Hediye değil, yatırım sayılabilecek promosyonları kabul edilemez. Küçük<br />
hediyeleri de benden daha fazla sevinecek insanlara vermek üzere kabul<br />
edilebilir buluyorum.<br />
o İhtiyacı olan bir öğrenciye hediye ediyorum, çok seviniyor.<br />
• Hediye vermek, ikramda bulunmak gelenekseldir.<br />
o Geleneksel “ziyaret eden hediye ile ziyarete gider, ziyaret edilen de ikramda<br />
bulunur” yaklaşımına uygun yaklaşımların en doğrusu olduğunu<br />
düşünüyorum.<br />
• Her hekime veriliyorsa kabul ederim.<br />
o Her hekime verilen, maliyeti düşük bir malzemeyi (kalem, kırtasiye<br />
malzemesi gibi) ancak kabul ederim. Sadece bana verilecekse maliyeti ne<br />
olursa olsun hiç bir promosyon kabul etmem.<br />
• İlacın satılmasına yaradığı için küçük hediyeler almak hekimin hakkıdır.<br />
o Bahsettiğiniz pahalı hediyeleri herkese vermezler. Onu DOKTORlara verirler.<br />
Eczanelere daha büyük hediyeler veriyorlar. Bana genellikle tükenmez kalem<br />
veriyorlar. Eh zaten kalem de sadece onların ilacının satılmasına yaradığına<br />
göre şirketin, eczanenin kazandığı bir işte müsaade edin de kalem parasını da<br />
hekim cebinden vermesin.
120<br />
• İnsanın kendisini değerli hissetmesini sağlıyor.<br />
o Çalışma koşulları ağır, insan kendini sıkca bir hiç olarak hissediyor. Hediye<br />
morali yükseltiyor.<br />
• İlaç firmalarının dağıttığı küçük hediyeler hoşuma gidiyor.<br />
• Zaman yitirmemek için alıyorum.<br />
o Almama sebebinin izahı uzun zaman alacağından...<br />
o Bazen verilen hediyeyi kabul etmemek, neden kabul etmediğinizi açıklamanız<br />
ek yükünü getiriyor. Uğraşacağıma hediyeyi bıraksın, ben de çevremdeki<br />
birine (personel, hemşire vs veririm) diye düşünüyorum.<br />
• Bu tür hediyeleri kabul etmeyen hekimler diğer hekim ve sağlık çalışanlarınca<br />
dışlanmaktadırlar.<br />
• Hediyeler ticari bir iş kolunda üretim yapan ilaç şirketlerinin kullandığı<br />
tutundurma araçlarıdır. Bu nedenle hediye vermek/almak doğal karşılanmalıdır.<br />
o Hemen her iş kolunda promosyon uygulaması var. Sağlık artık Hipokrat<br />
dönemindeki gibi değil bir sanayi sektörü.<br />
o Küçük promosyonları benzin aldığınızda bile veriyorlar. Acaba promosyon<br />
uğruna benzincisini değiştiren var mıdır?<br />
o Her ticaret şirketi reklam yapıyor, örneğin TV’deki süt reklamı da maliyetini<br />
artırıyordur. Bu gözle bakınca ilaç şirketlerinin piyasadaki diğer ticari<br />
şirketlerden farkı yok. Her malı seçerken kendi kriterlerimizi kullanıyoruz.<br />
• Yabancı şirketler kârlarının bir bölümünü Türkiye’de harcamak zorundalar.<br />
o Bu paralar zaten dışarı çıkarma yönteminin dışında kalan paralardır (Kârın %<br />
kaçı Türkiye’de kalması gereken kanundan dolayı). Türkiye’de kalan bölümü<br />
harcadıkları miktardır bu paralar zaten harcanacaktır.<br />
• Ziyaretler ve hediyeler fiyat artırmaz.<br />
Verili gerekçelerin dışında, ek olarak belirtilen “kabul edilemez” bulma gerekçeleri<br />
• Mesleğin değerini, saygınlığını, hekimin güvenilirliğini olumsuz etkiler.<br />
o Bu tür hediyelerin hastanın ve şirketlerin gözünde hekimin ve hekimliğin<br />
değerini düşürdüğünü gözlüyorum.<br />
o Hiçbir işe yaramasa bile temsilcilerin”bir şey” verme zorunlulukları varmış<br />
gibi hissettirdiğimizi, bunun da en azından o temsilci nezdinde mesleki değer<br />
kaybına yol açtığını düşünüyorum.<br />
o Hediye verdiğinde temsilci kendinde bir güç hissediyor. Bu duygu hekimtemsilci<br />
arasında olması gereken saygıyı azaltıyor.
121<br />
o Özellikle hasta, hekimin muayenehanesinde gördüğü bir promosyon ürününün<br />
üzerinde yazılı ilaç adını reçetesinde de görürse, hekim ne kadar samimi<br />
olursa olsun, hastada ona karşı bir güvensizlik oluşması, tedaviye kuşkulu<br />
yaklaşması kaçınılmazdır.<br />
• Hekimin mesleğine ilişkin algısını bozar.<br />
o Mesleki sorumluluğun bir hediyeyle ilişkilendirilmesi, mesleki ve belki daha<br />
önemlisi insani değerlerde önemli yıpranmaya neden oluyor: Her şeyin<br />
mutlaka maddi karşılığının bulunması gerektiği algısı.<br />
• Sürekli reklam yapılmasını sağlıyor.<br />
o Hediyenin üzerinde firma adı yazılı olduğu için, onu nereye koyarsanız koyun<br />
reklamda süreklilik anlamına gelir. Ben daha iyi firmayım imajı ortaya çıkar.<br />
Ziyarete gelen firma temsilcisine hediye almayacağımı söyleyince, gücenerek<br />
bana kağıt ve kalemden birşey olmaz dediğinde, üzerinde hiçbir işaret<br />
olmayan kağıt kalem getirin alayım dedim o firma temsilcisi bir daha<br />
gelmedi.<br />
• Hediyenin bilinçaltı etkisi olabilir.<br />
o Bizim toplumda bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır. Bu bilinç altından<br />
dolayı verilen her hediye maddi değeri sıfır bile olsa hekimde tıbbi<br />
endikasyonda fark yoksa o ilaca yönelmeye farkında olmadan da neden<br />
olabilir.<br />
o Sonuçta gözden kaçırmamak gerekir ki, ilaç tekelleri kâr maksimizasyonu için<br />
bu yollarla hekimin bilinç altını ele geçirmektedir.<br />
• Rüşvet anlamına gelir.<br />
o Her türlü ‘hediye’ benim açımdan bir nevi rüşvet anlamını taşımaktadır.<br />
o Rüşvettir. Kayıt dışı değeri kabul etmek ahlaksızlıktır.<br />
o Bu sadece rüşvet değil, aynı zamanda bir insanlık suçudur!<br />
• Rüşvet almayı kolaylaştırabilir.<br />
o Hediyeler büyüdükçe firma ile hekim arasındaki ilişkilerin niteliğinin<br />
bozulduğunu sıklıkla gözlemleyebiliriz. Küçük hediyeler ile hediye alma<br />
kolaylığı/alışkanlığı yaratılıyor. Hekim bir süre sonra daha büyük hediyeleri<br />
alırken rahatsız hissetmeyebilir.<br />
o Küçük hediyelerle başlayan süreç hızla ilerleyebiliyor.<br />
o Rüşvet almak legal ve doğru hale gelebiliyor.<br />
o Burada yazılmayan, önce reçete arkasından gelen hediyeler şeklinde çok<br />
çirkin boyutlara varabiliyor. Hekimler kendilerini rasyonalize edecek bir yol<br />
buluyorlar.<br />
o Aslında hediyeler doktora bedava verildiği için hiç bir maddi değeri yoktur.<br />
Ama beleş verildiğinden hekimleri avantaya alıştırıp diğer varlıkları ve
122<br />
mesleklerini değersizleştirmelerini sağlıyor. Böylece devlet ve milletini<br />
düşünmeden rahatlıkla her ilacı yazıyor.<br />
• Hediye verme kavramının anlamına zarar verilmiş oluyor.<br />
o Hediye ancak o işte olmasan da veriliyorsa, dostluk varsa olabilecek bir haslet<br />
iken böylece bu değer de linç edilmiş oluyor.<br />
• Hediye almak bana birşey katmaz.<br />
• Bu hediyeler karşılıksız değil.<br />
o Armağan karşılıksız verildiğinde anlam taşır. Burada karşılık beklenmediğini<br />
düşünmüyorum.<br />
• Kaynakların boşa harcanması anlamına gelir.<br />
o Broşürlerde kullanılan kağıt hammaddesinin kaybı bile çok önemli.<br />
3.2.2.4 Şirket Temsilcisinin Verdiği Ücretsiz İlaç Örneğini Almak<br />
1,476 katılımcının %83.1’i, şirket temsilcisinin verdiği ücretsiz ilaç örneğini almayı<br />
çeşitli gerekçelerle kabul edilebilir bulmuştur. Tüm gerekçelerin %77.8’i, bu ilişkinin<br />
kabul edilebileceği yargısına ilişkindir. Tablo 3.11’de, gerekçelerin temel<br />
oluşturdukları yargılara göre dağılımı görülmektedir.<br />
Ücretsiz ilaç örneklerinin günlük yaşamda ve sağlık hizmetinde denk düştükleri<br />
boşluk, kabul edilebilirliği için çok büyük oranda gerekçe oluşturmaktadır (%79.5).<br />
Tablo 3.11 Katılımcıların “Temsilcinin verdiği ilaç numunesini almak” üzerine yargı ve<br />
gerekçeleri<br />
Kabul edilebilir buluyorum. Çünkü;<br />
Numune ilaçları yoksul hastalara dağıtıyorum. 58.1<br />
Numune ilaçlar evde çok işe yarıyor. 21.4<br />
Bu yerleşik bir tavırdır. 11.8<br />
Diğer 8.7<br />
Toplam 100.0<br />
Kabul edilebilir bulmuyorum. Çünkü;<br />
Hasta için en uygun ilacın değil de, orada en çok tanıtılan ilacın reçetelenmesi<br />
34.2<br />
olasılığını artırır.<br />
İlaç maliyetlerini ve dolayısıyla fiyatlarını artırmaktadır. 29.7<br />
Numune ilaç verilen hasta er ya da geç o ilacı satın almak zorunda kalacak ve bu<br />
ilaç büyük olasılıkla pahalı bir seçenek olacaktır. Özellikle de kronik hastalar. 28.2<br />
Baştan daha ucuz bir seçenek başlamak daha doğru.<br />
Diğer 7.9<br />
Toplam 100.0<br />
%
123<br />
Katılımcıların %13.1’i “Diğer” seçeneğini işaretleyerek açık uçlu yanıtlar vermiştir.<br />
Bu yanıtlar aşağıda özetlenmektedir.<br />
Verili gerekçelerin dışında, ek olarak belirtilen “kabul edilebilir” bulma gerekçeleri<br />
• İlacın etkinliğini, kullanılabilirliğini anlamak için yararlı.<br />
o Pahalı ilaçları hasta satın almadan numune ile işe yarayıp yaramadığını<br />
deniyorum.<br />
o Çocuk hastalarda kullanacağım ilaçların önceden tadına bakmak yararlı<br />
oluyor.<br />
o Süspansiyonların tatlarını bilmek mesleki açıdan empati yapmayı<br />
kolaylaştırıyor ve ilaç tercihimi etkiliyor.<br />
o Alınan ilacı kendi üzerimde de deneyip gerçek etkinliğini görüyorum.<br />
o Uzun süreli tedavi için kullanılması gereken pahalı bir ilacın numune ile<br />
başlanarak hastanın tolerans ve cevabını görülebilmesi, hastanın devam<br />
edemeyeceği bir ilaç için maddi kayba uğramasını ve ilaç israfını önleyebilir.<br />
• Tedaviye zamanında başlayabilmek için yardımcı oluyor.<br />
o Numune ilaçları başlangıç dozunun gecikmesinin sorun olabileceğini<br />
düşündüğüm hastalarda başlangıç dozu olarak...<br />
o Hastanın resmi sevkini henüz alamadığı dönemde ve bazı acil durumlarda,<br />
tedaviye başlayabiliyoruz.<br />
o Devlet hastanesinde çalışıyorum, acil durumlarda ilaç bulamayabiliyoruz.<br />
o En yakın eczanenin size kilometrelerce uzak olduğu durumlarda bazen hayat<br />
kurtarıcı olabiliyor.<br />
o Evde ve kapımı çalan eş dost da gecenin bir vakti ilaç aranmıyor, ilk dozları<br />
alıp sabaha devamını alabiliyor.<br />
• Hastaya ilacı anlatmayı kolaylaştırıyor.<br />
o İlacın form, ambalaj özelliklerini bilmek hasta ilacını tarif ederken kolaylık<br />
sağlıyor.<br />
o İlaç kutu, renk ve biçimlerinin reçetesini unutan hasta ile iletişimde yararını<br />
görürüm.<br />
o Çünkü hastaların sürekli kırmızı bir haptı, kutusu maviydi, vb. şekillerde<br />
ilacını anlatmaya çalıştığı ülkemizde en azından bu konuda bile numuneden<br />
yararlanıyoruz.<br />
• İlacı anımsamamı kolaylaştırıyor.<br />
o İlaçlar gözümün önünde durursa isimlerini daha kolay hatırlıyorum.<br />
o Reçete yazacağım zaman numunesini bildiğim ilaç daha kolay aklıma geliyor.<br />
o Bu kadar çok ilaç çeşidi içinde bir çeşitten fazla ilacı hatırlamamı<br />
kolaylaştırıyor ve ilaç tekeli oluşmamasını sağlıyor.
124<br />
• Yazacağım ilacı görmek isterim.<br />
o İlacı görmek gerekiyor, hiç görmediğim ilacı yazmak pek istemiyorum<br />
o İlaçları somut olarak tanımış oluyorum. Kutusunu inceliyorum, tablet ise<br />
boyutunu anlıyorum, görmediğim bir ilacı reçete etmek çok saçma olur zaten.<br />
• Vicdanımı rahatlatıyor.<br />
o En azından reçetesini yazıp alamayacağını bildiğim hastanın veya başkasının<br />
üzerine ilaç yazdırmak isteyenlerin ilacını sağlayarak biraz vicdanımı<br />
rahatlatıyorum<br />
• Kabul etmemenin gerekçesi yok.<br />
o Numuneyi kabul etmemek aklıma bile gelmedi. Sonuçta doktorlar için özel<br />
olarak üretilmiş numuneler bunlar. Kabul etmememenin gerekçesi ne olabilir<br />
ki?<br />
• Toplum yararınadır.<br />
o Hekimlerin numune ilaçları kendi kullanımları için biriktirdiğini<br />
düşünmüyorum. Sonuçta bu ilaçlar bir şekilde toplum kullanımına geri<br />
dönüyor.<br />
• Numunesini almak, yazmak için bir kriter değildir.<br />
• Dünyanın her yerinde numune ilaç verilir.<br />
• Kızılay vb. kuruluşlara toplu halde iletip ihtiyaç sahiplerine ulaştırılabiliyor.<br />
• Kronik hastalıklara yönelik olmayanları alıyorum.<br />
• Birkaç doz ilaç kullanımı yeterli olacak olan hastalarımda kullanıyorum.<br />
• Almayıp kabul etmemek, temsilciye hakaret olur gibi geliyor.<br />
Verili gerekçelerin dışında, ek olarak belirtilen “kabul edilemez” bulma gerekçeleri<br />
• Çoğunlukla işe yaramıyor.<br />
o Bekleyerek miyadı geçiyor.<br />
o İlaçların çoğu çekmecelerde heba oluyor.<br />
o Ne o 5 tane ilaçla bir hasta iyileşir, ne de antihipertansifi ben kullanıp iyi<br />
olurum.
125<br />
• Diğer hediyelerle aynı amaca yöneliktir.<br />
o Diğer hediyelerden farkı yok zihniyet olarak<br />
o Borçluluk hissi yaratabilir.<br />
• Sağlık hizmetlerindeki yoksunlukları gideriyormuş gibi görünerek temel<br />
nedenlerin sorgulanmasını önlemektedir.<br />
o İlaç üretimi özel sektör tarafından yürütüldüğü ve sağlık hizmetleri<br />
özelleştirildiği sürece ilaca ulaşımdaki sorunlar sürecektir. Bunun çözümü ilaç<br />
maliyetlerini ve tekelleşmeyi daha da artırma yolunda hizmet eden promosyon<br />
ve numune ilaçlar değildir. Sorunun süregenleşmesine yol açağı için kabul<br />
edilmemelidir.<br />
o Bazı hekim arkadaşlar sosyal güvencesi olmayanlara dağıtıyoruz diye<br />
numuneleri almaktadır. Bence bu da yanılsamadır. Çünkü insanların neden<br />
ilaç alamadıkları durumunun sorgulanmasını önlemekte durum örtbas<br />
edilmektedir.<br />
• Hastalarda numune ilaç teminine dönük beklenti doğuruyor.<br />
• Amaç ilacı hatırlatmaksa sadece boş kutu verseler de olur.<br />
• Vicdan rahatlatma olarak tanımlamak gerekir.<br />
3.2.2.5 İlaç Şirketinin Hekimin Kurumuna Demirbaş ya da Sarf Malzemesi<br />
Alması<br />
Beşinci soruyu yanıtlayan 1,469 hekimin %50.0’ı, ilaç şirketinin çalıştıkları kuruma<br />
demirbaş ya da sarf malzemesi almasını çeşitli gerekçelerle kabul edilemez<br />
bulmuştur. Belirtilen tüm gerekçelerin %54.2’si, bu ilişkinin kabul edilemeyeceği<br />
yargısına ilişkindir. Tablo 3.12’de, gerekçelerin temel oluşturdukları yargılara göre<br />
dağılımı görülmektedir.<br />
Devletin hizmete yönelik malzeme gereksinimlerini yeterince karşılamaması ve ilaç<br />
şirketinin verdiği malzemenin kayıtlara geçiyor olması, hizmetin daha sağlıklı<br />
sürdürülebilmesi amacına yönelik olarak kabul edilebilir gerekçeler olarak<br />
belirtilmiştir (%72.1). Yanı sıra, bu tür hediyelerin yine de bir borçluluk doğurması<br />
ve kötüye kullanılabilmesi, kabul edilemezliği için gerekçe gösterilmiştir (%68.0).
126<br />
Tablo 3.12 Katılımcıların “İlaç şirketinin hekimin çalıştığı kuruma demirbaş ya da<br />
sarf malzemesi alması” üzerine yargı ve gerekçeleri<br />
Kabul edilebilir buluyorum. Çünkü;<br />
Fotokopi toneri ya da kliniğe ultrason aygıtı alınması tüm hekim-ilaç şirketi<br />
ilişkileri içinde en az sorgulanabilir olanı. Çünkü destek kişiye değil kuruma 41.1<br />
yapılıyor ve demirbaş kayıtlarına geçiyor.<br />
Devlet bu tür gereksinimlerin çoğunu karşılamıyor. İlaç şirketlerinin desteği olmasa<br />
kırtasiye işleri dahi yürümez.<br />
31.0<br />
İlaç şirketlerinin amacı sağlık hizmetlerine destek sağlamak olduğu için bu tür<br />
katkılarda bulunmaları doğal karşılanmalı.<br />
22.0<br />
Diğer 6.0<br />
Toplam 100.0<br />
Kabul edilebilir bulmuyorum. Çünkü;<br />
Bu tür destekler bir karşılık beklentisiyle verilir. Yazılı bir anlaşma olmasa da sözel<br />
olarak beklenti ifade edilir ve hekimler bir biçimde bu borcu ödemek yükümlülüğü 49.0<br />
ile karşı karşıya kalır.<br />
Malzeme alımı için ölçüt koymak çoğu kez güç oluyor. Bazen ortak gereksinime<br />
19.0<br />
karşılık gelirken, sıklıkla hekimin odasının döşenmesi gibi kişisel çapta oluyor.<br />
Malzeme alan şirketin temsilcileri klinikte serbestçe dolaşıyor, hediye malzemenin<br />
18.4<br />
diyeti temsilcilerin böyle bir hak kazanması oluyor.<br />
Lüks tüketime yönelik malzemeler hekim ve hasta odaları arasında eşitsizlik<br />
8.9<br />
yaratıyor.<br />
Diğer 4.8<br />
Toplam 100.0<br />
Katılımcıların %9.1’i “Diğer” seçeneğini işaretleyerek açık uçlu yanıtlar vermiştir.<br />
Bu yanıtlar aşağıda özetlenmektedir.<br />
Verili gerekçelerin dışında, ek olarak belirtilen “kabul edilebilir” bulma gerekçeleri<br />
• Bu destek için zaten bir bütçe ayırıyorlar.<br />
o Konuyla ilgili bir bütçeleri zaten var. Kuruma demirbaş almasalar bile ben o<br />
ilacı (gerekli gördüğüm her hasta için) yazacağım. O halde niye bu bütçeyi<br />
kendi kurumum için kullandırmayayım.<br />
• İlaç şirketleri çok fazla kâr ediyor. Bu bağışlarla bir miktar da olsa karşılığını<br />
almış oluyoruz.<br />
o Elimden geldiğince deveden tüy koparmaya çalışıyorum. Zira memleketin<br />
kanını içtiler.<br />
o Belirli bir ilaç zaten sürekli büyük miktarlarda yazılıyorsa, o şirketin daha az<br />
kâr etmesi için bile yapılabilir.<br />
%
127<br />
• Acil gereksinimler için kabul edilebilir.<br />
o Yalnızca acil çözümler için yapılan yardımları, gerçek çözüm olmamakla<br />
birlikte, kabul edilebilir buluyorum. Özellikle köy sağlık ocaklarında.<br />
• Destek bilimsel çalışma içinse kabul edilebilir.<br />
o Bilimsel çalışmaya destek olabilecek bağışların kabul edilebilir olduğunu<br />
düşünüyorum.<br />
o Kırtasiye malzemesi vs değil, kitap, yayın dosyası, çalışılan kurumun<br />
kütüphanesinin bir dergiye üyeliği, bir çalışmanın sponsorluğu gibi direkt<br />
bilimsel katkı sağlayan şeylerin verilmesini talep ediyorum ve bunları kabul<br />
ediyorum. Bunu sağlayan şirketlere de saygı duyuyorum.<br />
• Devletin bürokratik engellerini aşmakla uğraşmak yerine gereksinim şirketlerden<br />
kolayca sağlanabiliyor.<br />
o Bazen hem bizlerin çalışmalarını kolaylaştıracak hem de hastaların daha iyi<br />
ve daha hızlı hizmet almalarını sağlayacak araç-gereçlerin idare tarafından<br />
sağlanması bürokrasi engellerine takılabiliyor. Bu durumda yönetme<br />
basiretsizliği ve beceriksizliği olan idarelerden talepte bulunmak bile angarya<br />
oluyor. Oysa ki kurum için gerekli demirbaş uygun maliyette ise firmalarca<br />
kolayca karşılanabiliyor.<br />
o Zaten kurumlar pek çok şeyi almamak için sürekli yeni prosedürler<br />
uyguluyor.<br />
• Yabancı sermaye kazançlarını bu yönde harcadıkları için olumlu.<br />
• Özel hastanede çalıştığım için yıllardır böyle bir durumla karşılaşmadım.<br />
• En sonuçta ücreti ödeyen de halktır, hizmeti alan da halktır, alınan hediye de halk<br />
için kullanılmaktadır.<br />
• Hekim benzer etkinliğe ve yan etki profiline sahip iki ilaçtan, katkıda bulunanı<br />
seçiyorsa sorun görmüyorum.<br />
Verili gerekçelerin dışında, ek olarak belirtilen “kabul edilemez” bulma gerekçeleri<br />
• Sorumluluğun devlete ait olduğunun unutulmasına neden oluyor.<br />
o Devlete ait sorumluluğun göz ardı edilmesini getiriyor, seçeneksizlik duygusu<br />
yaratıyor.<br />
o Devlete ait olması gereken bir yükümlülüğü kendi kriterleri içinde<br />
karşılayarak, kurumlara yönelik görev-sorumluluk algısını bozuyorlar.<br />
o Devletin sağlık hizmetlerinden sıyrılmasına hizmet ediyor.<br />
o Bana kalırsa, devlet de biraz ilaç firmalarına güvenerek yükümlülüklerini<br />
yeteri kadar yerine getirmemeye başladı. “Nasıl olsa ilaç firmaları karşılar”<br />
zihniyeti her yere fena halde sızmış durumda.
128<br />
o Artık bu yöntem herhangi bir talebimiz olduğunda idareciler tarafından bile<br />
çözüm olarak önerilir oldu. Bu ise sağlık alanında kamusal sorumluluğunciddiyetin<br />
ne kadar yerlerde süründüğünün göstergesi.<br />
• Rüşvettir.<br />
o Ben bu gibi davranışları rüşvet - hak edilmemiş kazanç- olarak<br />
değerlendiriyorum.<br />
• Bu adım meslek ahlakına aykırı uygulamalar için kapı açar.<br />
o Eğer en ufak bir zafiyet gösterirseniz laboratuvarlardan yüzde alarak çalışan<br />
doktorların durumuna düşersiniz.<br />
o Bana göre sapmanın rasyonalize edilmesinde ilk basamaktır ve “Cehennemin<br />
yolu iyi niyetle döşelidir”.<br />
o Küçük desteklerle başlayan süreç bir müddet sonra hizmetin yürümesini ilaç<br />
firmasının inisiyatifine/insafına terketmek anlamına gelebilecektir.<br />
• Haksız rekabete yol açar.<br />
o Burda da zengin firmaların ekmeğine yağ sürülmüş oluyor. Özellikle yerli<br />
firmalar böyle bir rekabete zor girecekleri için, yine zengin olana pay çıkıyor.<br />
• Kurumu zarara uğratıyor.<br />
o İlaç şirketinin karşılığında gereğinden çok ilaç satması sonucunda kurum<br />
zarara uğruyor.<br />
o Kurumda planlama olmaksızın malzeme alımı anlamına geliyor.<br />
• Topluma ait parayı kendi çıkarları için kullanıyorlar.<br />
o Bunlar yanlış işler, kimin parasıyla kim ne yapıyor. Soygunun ortamı<br />
muğlaklıktır ve buna hepimiz dahiliz. Yani hepimiz birbirimizi soymakla<br />
meşguluz. Bu durumdan aramızdaki uyanıklar daha çok yararlanıyor.<br />
• Etik olmayan davranışları kurumsallaştırıyor.<br />
• Alınan malzeme sürekli bir bağımlılığa neden olabiliyor (Şeker ölçüm aleti<br />
hediye edilir, çubuklara bağımlı hale gelinir gibi).<br />
• Maliyete etkisi çok yüksek.<br />
• Bazen klinikler hastalara birebir sarf malzemelerinin pazarlandığı yerlere<br />
dönüşebiliyor.
129<br />
3.2.2.6 İlaç Şirketinin Düzenlediği Bir Tanıtım ya da Eğitim Programına<br />
Katılmak<br />
1,429 hekimin %57.1’i, ilaç şirketinin düzenlediği bir ilaç tanıtım toplantısına veya<br />
belli bir konudaki eğitim programına katılmayı çeşitli gerekçelerle kabul edilebilir<br />
bulmuştur. Belirtilen gerekçelerin %52.8’i, bu ilişkinin kabul edilebileceği yargısına<br />
ilişkindir. Tablo 3.13’de, gerekçelerin temel oluşturdukları yargılara göre dağılımı<br />
görülmektedir.<br />
Tablo 3.13 Katılımcıların “İlaç şirketinin düzenlediği bir ilaç tanıtım toplantısına veya belli<br />
bir konudaki eğitim programına katılmak” üzerine yargı ve gerekçeleri<br />
Kabul edilebilir buluyorum. Çünkü;<br />
İlaç şirketi destekli tanıtım ve eğitim toplantıları, tıbbi bilgilerin yayılması ve sağlık<br />
hizmetlerinin geliştirilmesine katkıda bulunduğu için topluma bir hizmettir.<br />
27.5<br />
Sunulan bilgiler yansız olmayabilse de, rakip şirketlerin toplantılarına katıldığım<br />
için karşılaştırma yapıp en doğrusunu bulabiliyorum.<br />
24.8<br />
Bu tür toplantılar aracılığı ile yararlı bilgiler ediniyorum ve böylece daha iyi<br />
hekimlik yaptığımı düşünüyorum.<br />
21.3<br />
Belli bir konuda güncel, bilimsel ve ücretsiz bir eğitim almanın başka olanağı yok. 19.8<br />
Bu toplantılara katılım için hekimlere ödenen ücreti vakfa bağışlıyorum. 0.6<br />
Diğer 6.1<br />
Toplam 100.0<br />
Kabul edilebilir bulmuyorum. Çünkü;<br />
Verilen yemek ve hediyeler olmasa, bu toplantılara katılım oldukça düşerdi.<br />
Hekimler daha çok bu tür beklentilerle katılıyorlar. Aslında ortada karşılıklı bir 32.8<br />
samimiyetsizlik var.<br />
Bu tür toplantılarda verilen bilgilerin yanıltıcı olabileceğini düşünüyorum. Çünkü<br />
sonuçta şirketlerin amacı satışlarını artırmak. Toplantılar ister istemez hekimleri 27.9<br />
etkiliyor, çünkü çok iyi hazırlanıyor, sunuluyor.<br />
Bilgimizi başka yollarla da güncelleyebiliriz. 21.3<br />
Katılımcılar verilecek ödülü hak etmek durumunda bırakılıyorlar. Bunu onur kırıcı<br />
14.2<br />
buluyorum.<br />
Diğer 3.8<br />
Toplam 100.0<br />
İlaç şirketinin düzenlediği eğitim/tanıtım toplantısına katılmak, hekimin sunduğu<br />
sağlık hizmetini iyileştirdiği ve olası yanlı bilgilendirme denetim altına alınabildiği<br />
gerekçeleriyle kabul edilebilir bulunmuştur (%73.6). Buna karşın, bu toplantılara<br />
katılmayı kabul edilemez bulan hekimler, karşılıklı olarak çıkar beklentisi olmasını<br />
ve toplantıların yanlış yönlendirici olabileceğini ileri sürmüşlerdir (%60.7).<br />
Katılımcıların %9.8’i “Diğer” seçeneğini işaretleyerek açık uçlu yanıtlar vermiştir.<br />
Bu yanıtlar aşağıda özetlenmektedir.<br />
%
130<br />
Verili gerekçelerin dışında, ek olarak belirtilen “kabul edilebilir” bulma gerekçeleri<br />
• Verilen bilgiler bilimseldir.<br />
o Bu tür toplantılarda pazarlama teknikleri kullanılsa bile sonuç olarak bunlar<br />
bilimsel toplantılar ve ilaç firmaları da dolandırıcı değil. Verdikleri bilgiler<br />
bilimsel temele dayanmak zorunda.<br />
o Sponsor destekli herhangi bir bilimsel aktivitenin yanlı olabileceğini<br />
düşünmek bu aktiviteyi gerçekleştiren bağımsız hekime en azından haksızlık<br />
olur.<br />
o Cerrahi Derneklerinin aylık bilimsel toplantılarına ilaç firmalarının sponsor<br />
olması, bu toplantıların niteliğini değiştirmez.<br />
• Toplantıya katılarak eleştiri olanağını kullanabiliriz.<br />
o Bu toplantılarda eleştirileri dile getirme veya yanlı sunulan bilgileri yerinde<br />
düzeltme olanağı var.<br />
o Çarpıtmalar varsa o toplantıda bunu dile getirme ve düzeltme olanağı da<br />
vardır.<br />
• Yanlı yönlendirmeleri anlayabiliriz.<br />
o Sunulan bilgilerin içinden işe yarayacakları süzmek ve varsa firma<br />
manüpilasyonlarını ayıklamak olası.<br />
o Hekim dediğin zaten ilaçlar arasından doğru olanı bulabilen demektir. Bu<br />
yüzden bir toplantıya katılmış hekim çocuk değil ki hemen kandırılabilsin.<br />
Toplantı herkese açık olduğundan o esnada karşı fikri olan bir Prof. fikrini<br />
beyan edebilir.<br />
o Paranoyakça davranmayı yanlış buluyorum, doğru ile yanlışı, taraflı ile<br />
tarafsızı ayırt edemiyecek isek niye hekim olduk?<br />
• Bazıları bilimsel ve uygun düzenlenmiş oluyor. Onlara katılabilirim.<br />
• Arkadaşlarımı görüyorum, eğleniyorum.<br />
o Bu toplantılarda arkadaşlarımla görüşme olanağı bulabiliyorum.<br />
o Periferde çalışan sağlık personeline, sosyal ortam yarattığı için, yalnızca bu<br />
nedenle katılımı kabul edilebilir buluyorum.<br />
o Özellikle taşrada bu tür toplantıların hekimlerin bir araya gelmesi için güzel<br />
fırsatlar yaratıyor.<br />
o Gezme ve arkadaşları görme amaçlı katılıyorum.<br />
o Bu toplantılar doktorların birlikte eğlenmesi için ideal.<br />
o Bu toplantılarda dinleniyorum.<br />
o Bekarım, evde de yemek yapamıyorum. Bunu da göz önünde bulundurmalı.<br />
o İçki içiyorum.
131<br />
• Yabancı uzmanları dinleme olanağı yakalıyorum.<br />
o Yeni ilacı en iyi yabancı konuşmacıların da katılımı ile izleyebilirsiniz.<br />
o Özellikle konunun dünya çapındaki uzmanları ile konuşma ve soru sorma<br />
fırsatı yakalıyorum.<br />
• Ben katılmasam da firma o masrafı zaten gözden çıkarmış oluyor.<br />
Verili gerekçelerin dışında, ek olarak belirtilen “kabul edilemez” bulma gerekçeleri<br />
• Konuşmacılar şirketlerle çıkar ilişkisi kurarak yanlı bilgi veriyor.<br />
o İlaç şirketleri toplantıların içeriğini giderek daha belirler hale geldiler. Bazı<br />
profesörler ilaç şirketlerinin onlara sağladığı maddi kaynakla toplantılar<br />
organize edip sonra da o toplantıların içeriğini ilaç şirketlerine gebe bir<br />
şekilde düzenleyebiliyorlar.<br />
o En çok bu tür toplantılarla il il dolaştırılan hocalarıma üzülüyorum. Bunu<br />
bilim için yapmadıklarını biliyoruz. Dikte edilen metinleri araştırmaymış gibi<br />
bize iletiyorlar. Yazık oluyor hekimlik onuruna.<br />
o Çoğu toplantıda ilaç firmalarının konuyla ilgili konuşan ya da yetkin diye<br />
lanse edilen kişileri kendi çıkarları doğrultusunda ve yeni çıkan ilaçları<br />
konusunda yanlı konuşmaları için satın aldıklarını artık bilmeyen yok.<br />
• Toplantıların düzenlendiği gösterişli mekânlar amaca uygun değil.<br />
o Bu tür toplantılar üniversitelerde ve sosyal tesislerde yapılırsa daha sıcak ve<br />
olumlu bakılabilir. Ancak, gösterişli mekanlarda yapılan toplantılar<br />
hekimlerin toplum önündeki saygınlığını ve inandırıcılığını olumsuz yönde<br />
etkiliyor.<br />
o Hiçbir bilimsel toplantı 5 yıldızlı otellerde ve tatil köylerinde<br />
düzenlenmemelidir. Tüm bilimsel toplantılar bilim yuvaları olan<br />
üniversitelerimizin toplantı salonlarında yapılmalıdır. Ayrıca kamuya ait<br />
konferans salonları da bu amaçla kullanılabilir.<br />
o Toplantı sonrası verilen yemek ve eğlence, eğitim amacının önüne çıkmakta.<br />
• Hekimlerin bu tür toplantılardaki davranışları utanç verici.<br />
o Tanıtım toplantılarındaki hekim davranışı (çocuğunu, akrabasını getirmek,<br />
sosyal aktivasyon bölümündeki sabırsızlığı) beni utandırıyor.<br />
o Bu tür toplantılar hekimlerin tavırları nedeniyle hekimlik mesleğine zarar<br />
veriyor.<br />
o Hekimlerin bedava yemek için ne kadar zavallı duruma düştüklerini<br />
görmemek için bu gibi toplantılara katılmıyorum.<br />
o En son 10 sene önce gittiğim açık büfeli toplantıda doktorların üçer beşer<br />
tabak yangından mal kaçırırcasına yemeklere hücum ettiğini gördüğümden<br />
beri böyle yemekli ya da paralı toplantılara gitmiyorum.<br />
o Böyle toplantılara katılmak yüz kızartıcı...
132<br />
o Meslek onurunu ayaklar altına alarak, sanki hekimler hayatında yemeği ilk<br />
kez görüyormuşçasına yemek ve eğlence vaad ediliyor ve hekimlerde siz<br />
bunu hakettiniz hissi yaratılarak toplantı mekanına gelmesi sağlanıyor.<br />
• Yemeğin diyeti talep ediliyor.<br />
o Sonra da borçlandırma sistemi hiç durmaksızın çalışıyor. Beş para etmeyen<br />
bir pazarlamacı aylarca o yemeği evirip çevirip önünüze getiriyor. Ürününe<br />
destek isteyip duruyor. Yemeği yerken az biraz eğlendiyseniz vay halinize.<br />
Laubali oldunuz demektedir. Pazarlamacı utanmadan bizim satışlar düştü<br />
beyim IMS ler iyi gitmiyor diyor.<br />
• Toplumsal bir etkinliğin ticari amaçla kullanılması kültürel değerleri<br />
yoksullaştırıyor.<br />
o Eğlenmek isteyen hekimler kendi paraları ile kendi kültürlerine uygun eğlence<br />
yerlerine gidebilirler. Bu tür eğlencelerle hekimler aynı zamanda kültürel<br />
olarak da AYNILAŞTIRILMAKTA.<br />
• Eğitim sistematik, yansız ve kurumsal olmalı.<br />
o Bilgilerin daha sistematik ve düzenli verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ve<br />
bu nedenle de bu işin ilaç firmalarına ve isteğe bırakılamayacak kadar önemli<br />
olduğunu savunuyorum.<br />
o Bilginin dağıtım süreci yansız olmalı.<br />
o Eğitim bizim işimiz, firmaların değil.<br />
• Bu tür toplantıların bilimsel ve etik değerlendirmeden geçmemektedir.<br />
• Kaynaklar daha verimli kullanılabilir.<br />
o Bu toplantılar yerine araştırma - geliştirme, bilimsel çalışmalar yapılmak<br />
üzere kurumun fonuna aktarılmak üzere kurumsal destek verilmesini tercih<br />
ederim.<br />
o Bu toplantılarda verilen bilgilere zaten kimse güvenmiyor. Gereksiz masraf,<br />
israf.<br />
3.2.2.7 Bilimsel Araştırmalar İçin İlaç Şirketlerinden Destek Almak<br />
Bilimsel araştırmalarla ilgili yedinci soruyu yanıtlayan 1,439 hekimin %51.4’ü,<br />
bilimsel araştırmalar için ilaç şirketlerinden destek almayı çeşitli gerekçelerle kabul<br />
edilebilir bulmuştur. Bu orantı, bir üniversitede çalışan hekimler için %74.1, eğitim<br />
veren kurumlarda çalışan hekimler içinse %77.9’dur. Belirtilen gerekçelerin %55.1’i<br />
bu ilişkinin kabul edilemeyeceği yargısına ilişkindir. Tablo 3.14’te, gerekçelerin<br />
temel oluşturdukları yargılara göre dağılımı görülmektedir.<br />
Şirketlerin maddi desteği olmaksızın bilimsel araştırma yapılamayacağı ve maddi<br />
destek vermelerinin araştırma sonuçlarını etkilemeyeceği gerekçeleri, bilimsel
133<br />
araştırmalar için ilaç şirketlerinden destek almayı kabul edileceği savının en sık dile<br />
getirilen dayanaklarıdır (%59.2). Buna karşılık, şirketlerin araştırmalara müdahale<br />
etmeleri ve akademisyenlerin yayın yapmak zorunda olması bu ilişkiyi kabul<br />
edilemez bulma gerekçeleri olarak dile getirilmiştir (%60.0).<br />
Tablo 3.14 Katılımcıların “Bilimsel araştırmalar için ilaç şirketlerinden destek almak”<br />
üzerine yargı ve gerekçeleri<br />
Kabul edilebilir buluyorum. Çünkü;<br />
Şirketler bilimsel araştırmalara destek vermeseler, bugün yürütülen klinik<br />
37.3<br />
araştırmaların çoğu gerçekleştirilemezdi.<br />
İlaç şirketlerinin bilimsel özerkliği olumsuz etkilediği gibi genellemeler<br />
yapamayız. Genellikle bilimsel araştırma sonuçlarına müdahale edilmediğini 21.9<br />
düşünüyorum.<br />
Akademisyenler ile ilaç şirketleri arasındaki sözleşmeler sayesinde hem<br />
akademisyenler ilaç araştırmalarına ilişkin yeni bilgiler ediniyorlar, hem de ilaç<br />
19.5<br />
şirketleri alana ilişkin bilgi alarak yaygın sağlık sorunları için yeni çözümler<br />
üretebiliyorlar.<br />
İlaç şirketi ile araştırmacılar ve hekimler arasındaki bağ sayesinde yeni ilaçların<br />
15.3<br />
güvenilirliği ve etkinliğini ölçmek mümkün oluyor.<br />
Diğer 5.9<br />
Toplam 100.0<br />
Kabul edilebilir bulmuyorum. Çünkü;<br />
Araştırmacılar ancak ilaç şirketi çıkarlarına uygun konularda çalışma yaparsa<br />
destek bulabilmekte, şirketler destek karşılığında yaptıkları sözleşmelerle 36.4<br />
araştırmacıyı bağlamakta ve araştırma sonuçlarına müdahale edebilmektedir.<br />
Günümüzde akademisyenler büyük bir yayın yapma baskısı altındadırlar. Şirketler<br />
23.6<br />
de bu baskıyı kullanmaktadır.<br />
Hastadan aydınlatılmış onam alınsa bile ilaç araştırmalarına uygun nitelikte hasta<br />
katmak karşılığında hekime ücret ödenmesi kabul edilemez. Çünkü hekimin 22.0<br />
eylemi, maddi çıkarı için hastayı kullanmak anlamına gelmektedir.<br />
Hastaların bu tür araştırmalara ne kadar gönüllü katıldıkları tartışmalıdır. 14.4<br />
Diğer 3.5<br />
Toplam 100.0<br />
Katılımcıların %8.6’sı “Diğer” seçeneğini işaretleyerek açık uçlu yanıtlar vermiştir.<br />
Bu yanıtlar aşağıda özetlenmektedir.<br />
Verili gerekçelerin dışında, ek olarak belirtilen “kabul edilebilir” bulma gerekçeleri<br />
• Giderlerini sosyal güvenlik kurumları karşılamıyorsa kabul edilebilir.<br />
o Ancak çok merkezli ilaç giderlerinin vatandaşa ve sosyal güvenlik<br />
kuruluşlarına yüklenmediği çalışmalar yapılabilir.<br />
• Araştırmanın bir şirket tarafından desteklendiğinin açıklanması koşulu ile kabul<br />
edilebilir.<br />
%
134<br />
• Uygun biçimde yapılandırılmış, sınırları çizilmiş ise ve denetleniyorsa kabul<br />
edilebilir.<br />
o Araştırmanın ilaç şirketinin isteği doğrultusunda yapılması gibi bir ön koşul,<br />
dayatma veya yönlendirme yoksa, araştırma etiğine uygun davranılmışsa bu<br />
konuda da çekingen davranmamak gerekir.<br />
o Araştırma sonucuna hiç bir müdahaleyi kabul etmeme durumu en başta<br />
yapılan sözleşmeye konulursa sorun olmaz diye düşünüyorum.<br />
o Ancak belli koşullarda olabilir. Bunu önceden belirlemek gerekir. Hiç bir<br />
müdahale ve denetim kabul edilemez.<br />
o Araştırmanın bağımsızlığı ve etik ilkelere uygunluğu güvence altına alındığı<br />
taktirde tüm kurum ve kuruluşlar gibi ilaç şirketleri de bilime destek<br />
olmalıdır.<br />
o Son çare olarak ilaç şirketlerinin desteği alınıyorsa, araştırmanın yöntemi ve<br />
sonuçlarına müdahale olmayacağı güvencesi alınmışsa, bu durumda kabul<br />
edilebilir buluyorum.<br />
o Önemli olan, okuduğu bir çalışmayı metodolojisinden başlayarak sunumuna<br />
dek eleştirel gözle yorumlayabilecek, satır aralarında -varsa- “tuzakları”<br />
sezecek, bilimsellikte ve sorgulayıcı hekimler yetiştirebilmemiz.<br />
o Yapılan çalışmaların etik kurullar, sağlık bakanlığı, ulusal ya da uluslararası<br />
denetleme şirketlerinin (hatta bazı çalışmalarda FDA) gözetiminde olması<br />
kaydıyla...<br />
o Çalışmaların üniversite araştırma ve etik kurulları tarafından veya merkezi<br />
etik kurul tarafından onaylanması ve bütçesindeki tüm kalemlerin ayrıntılı<br />
dökümü yapılmak koşulu ile...<br />
o Deontolojik sınırlar iyi çizilerek...<br />
• Bilimsel ise kabul edilebilir.<br />
o Burada kastedilen amaç bilimsel çalışma adı takılan uygulama çalışması<br />
olmayıp gerçek anlamda bilimsel araştırma ise, ona zaten kimse destek<br />
vermez ve şayet böyle bir destek bulunabilirse nereden geldiği de hiç önemli<br />
değildir.<br />
o Yapılacak araştırmanın bilime ve topluma katkısının olumlu olması koşuluyla<br />
bu yaklaşım yararlı olabilir.<br />
o Bilimsel ise herşey mübahtır.<br />
• Bilimsel doğruluk bir kişisel ahlak sorunudur. Hekim bilimsel doğruluk ile<br />
çalışmaz ise kabul edilemez.<br />
o İdeal olanı araştırmalar için firma dışı kaynak bulmaktır, ama hekim bilimsel<br />
doğruluğundan şaşmayacağını belirterek bir firmadan araştırma desteği<br />
alabilir. Bilimsel doğruluk bir ahlak meselesidir.
135<br />
• Şirketlerin desteğine kuşkuyla bakmak paranoyakçadır ve toplumsallaşma<br />
sürecini zedeler.<br />
o Bir hekimin bu konuda yaptığı çalışmanın sonucunu sponsor şirketin lehine<br />
değiştireceğine prensip olarak inanmıyorum. Bu gibi davranışlar olabilecek<br />
diye bu yöntemin karalanmasına da karşıyım. Bu durumda hiçbir sektör<br />
çalışanına güvenilemeyeceği gibi yaygın bir paranoya fikrine kapılmamız<br />
gerekir ki bu da toplumsallaşma sürecini anlayışını sarsar.<br />
• Hayat renkli çelişkiler içinde geçiyor.<br />
• Klinik çalışmalara katılan hastaların daha uzun yaşadığı ve daha sorunsuz bir<br />
tedavi dönemi geçirdiğine dair bilimsel veriler vardır.<br />
• Çok merkezli ve bağımsız monitörlü çalışmalarda şirketin çalışma sonucunu<br />
etkileme olanağı yoktur.<br />
• Normal yollardan (Araştırma Fonu) yapmış olduğum bir bilimsel araştırma<br />
projesinin ikinci yılını yakında kutlayacağız, ama ne yazık ki projeye hala<br />
başlanamadı!!!<br />
• Şirketlerin işi bu. Yeni bir ilaç bulmasalar neyi satacaklar ve nasıl kâr edecekler?<br />
• Eğer destek veren şirket sadece kendi ürünleriyle ilgili çalışmalara destek<br />
veriyorsa doğru bulmuyorum. Fakat genel araştırmalara destek veriyorlarsa bir<br />
sakıncası yok.<br />
• İlaç değil ama bir firmanın “kit”inin araştırmada kullanılmasını sakıncalı<br />
bulmuyorum. Sonucu etkilemiyor.<br />
• Çalışmanın sonucunu ilaç şirketi belirleyemez.<br />
• Özellikle <strong>tez</strong> çalışmaları için başka ödenekler bulmak çok zor.<br />
Verili gerekçelerin dışında, ek olarak belirtilen “kabul edilemez” bulma gerekçeleri<br />
• Şirketler bilimsel bilgi üretimini kendi çıkarları doğrultusunda yönlendiriyor.<br />
o Bu şekilde yapılan araştırmaların bilimsellikleri son derece şüphelidir.<br />
o Bu tür destekler bilimde bazı alanların hipertrofiye uğramalarına neden<br />
olmaktadır. Bu ise endüstrinin yatırım yaptığı ilaç ya da diagnostik yöntem<br />
alanında olmaktadır (örneğin Astma). Endüstrinin rol almadığı alanlar ise<br />
yeterince gelişememektedir (örneğin Deontoloji). Bilim özgür gelişememekte.<br />
o Tedavi edici değil de koruyucu hekimlik ve özellikle ilaç kullanımını<br />
azaltmaya çalışacak bir çalışmaya herhangi bir ilaç şirketinin samimi desteği<br />
olacağını sanmıyorum. Eğer böyle bir olaya şahit olursanız bana da<br />
bildirmenizi rica ederim.
136<br />
o Firmalar kendi istedikleri sonuçları elde etmek üzere ve üçüncü dünya<br />
devletleri halkı üzerinde araştırma yapmayı ahlaklı görmüyorum.<br />
o Daha çok sosyal pazarlama, el alıştırma çalışmaları destekleniyor.<br />
o Çok merkezli çalışmalarda araştırma sonuçları hekimin denetiminden<br />
çıkmakta.<br />
• Kârlarını artırmak için destekliyorlar.<br />
o İlaç firmaları kurumun AR-GE havuzuna anonim para aktarmayı kabul<br />
etmemektedirler. Bu da doğrudan destekten bilimsel yarar dışında beklentileri<br />
olduğunu göstermektedir.<br />
o O ilacı yazmayı artıcı bir taktik olarak görüyorum.<br />
• Kâr güdüsüyle eylemek bilim ahlakına aykırıdır.<br />
o Ticari kaygının olduğu bir yerde etik kaygının nanometresi bile bulunmaz..<br />
o Bilimsel araştırma özgür ortamda ve toplum sağlığı amacını güderek<br />
yapılmalıdır. Bilim KÂR güdüsünü içeremez.<br />
o Klinikler ihtiyaçlarını karşılamak için veya akademisyenler para kazanmak<br />
için bu işi yapıyorlar, bilim üretiminin motivasyonu para olamaz.<br />
o Aslında mantık bir önceki soruyla aynı, ha konuşmacıyı satın almışlar, ha<br />
bilimsel çalışma adı altında ilaç yazsın diye herhangi bir hekimi, ne fark eder.<br />
• Devlete ait olması gereken bir yükümlülüğü kendi kriterleri içinde karşılayarak,<br />
kurumlara yönelik görev-sorumluluk algısını bozuyorlar.<br />
• Bilimsel araştırmalar ilaç araştırmasına indirgenmiş durumda ve yeni yetişen<br />
hekim adayları ve genç akademisyenler sadece bu tür araştırmalarla kuşatılmış<br />
oldukları için özgür bilimin ne olduğunu görecek bir birikim devralmıyorlar.<br />
• Araştırmacı kendini baskı altında hissedebilir. Genellikle açık bir baskı olmasa da<br />
hissedilir bir beklenti vardır.<br />
3.2.2.8 Yöntemlerin Olası Olumsuz Sonuçlarının Yargılar Üzerindeki Etkisi<br />
Ankette yer verilen bir diğer soru, ilaç şirketlerinin kullandıkları pazarlama<br />
yöntemlerinin olumsuz etkilerine ilişkin yazında yer alan bilgileri katılımcılara<br />
aktarmakta ve bu bilgilerin yargılarını etkileyip etkilemeyeceğini sorgulamaktadır:<br />
“Pazarlama yöntemlerinin ilaç fiyatlarını %10-15 artırdığı, yazılan reçeteleri<br />
etkilediği, hasta için uygun olmayan ilaçların (yanlış, daha pahalı, yan etkisi yüksek)<br />
yazılmasına neden olabildiği, ayrıca toplumun gözünde hekimlik mesleğinin değerini<br />
ve saygınlığını azalttığı bilimsel araştırmalarla gösterilmiş olsaydı, hekim-ilaç şirketi<br />
ilişkileri üzerine yargılarınızda değişiklik olur muydu?”<br />
Soruyu yanıtlayan 1,505 hekimin üçte birinden fazlası, yeni bilgilerin olumlu<br />
yargılarını etkileyebileceğini belirtmiştir (Tablo 3.15). Yargıları olumlu hekimler<br />
arasında ise bu oran, %60.0’dır. Karar vermek için düşünmesi gerektiğini belirtenler
137<br />
de katılırsa, hekimlerin %80.0’ının yeni bilgileri yargılarını etkileyecek derecede<br />
önemli buldukları söylenebilir.<br />
Tablo 3.15 Katılımcıların yeni bilgileri göz önüne alarak yaptıkları değerlendirmeler<br />
%<br />
Evet. Yeni bilgiler olumlu yargılarımı değiştirmeme neden olabilir. 38.9<br />
Düşünmeliyim. 13.0<br />
Hayır. Yine de bazı hekim-ilaç şirketi ilişkilerine olumlu bakarım. 13.0<br />
Hayır. Zaten olumsuz yargılara sahibim. 35.1<br />
Toplam 100.0<br />
3.2.2.9 Hekimin Şirketlerden Hediye Alması Kavramına İlişkin<br />
Değerlendirmeler<br />
Anketin son sorusu, hekimlerin ilaç şirketlerinden hediye alması ile başka ilişkilerde<br />
taraflardan birinin diğerinden hediye alması arasında benzerlik kurulup<br />
kurulamayacağına ilişkin değerlendirmeleri öğrenmek üzere sorulmuştur.<br />
Soruyu yanıtlayan 1,359 hekimin %46.5’i belirtilen hediye verme biçimlerinden en<br />
az biri ile benzerlik kurulabileceğini ileri sürmüştür. Bu hekimlerin %36.0’ı,<br />
karşılaştırma için verilen hediye verme örneklerinin tümüyle benzerlik kurmuş,<br />
%53.7’si ise 1 hediye verme örneğiyle benzer olduğunu belirtmiştir. Tablo 3.16’da<br />
genel olarak yanıtların dağılımı görülmektedir.<br />
Tablo 3.16 Katılımcıların “Hekimin ilaç şirketi temsilcisinden hediye alması ile aşağıdaki<br />
hediye alma biçimleri arasında benzerlik kurulabilir mi?” sorusuna verdikleri yanıtların<br />
dağılımı<br />
%<br />
Evet 46.5<br />
İhale komisyonu üyelerinin müteahhitlerden ihale öncesinde hediye alması 31.2<br />
Milletvekillerinin şirketlerden ilgili bir yasayı çıkarmadan önce hediye alması 26.8<br />
Hakemlerin futbolculardan maç öncesinde hediye alması 21.1<br />
Öğretmenlerin öğrencilerinden sınav öncesinde hediye alması 20.9<br />
Hayır 53.5<br />
Toplam 100.0<br />
Soruyu yanıtlayan hekimlerin %53.5’i soruda yer alan hediye verme biçimleri ile<br />
benzerlik kurulamayacağını belirtmişlerdir. Bu hekimlerin %1.5’i soruyu yanlı<br />
bulmuş, %1’i ise hekimlere hakaret edildiğini ileri sürmüş ve araştırmacıyı kınadığını<br />
belirtmiş, ayrıca böyle bir soruya yer verilmesini “saçma”, “sersemce”, “zırva”,<br />
“çocukça”, “saygısızlık”, “hakaret”, “aşağılayıcı” sıfatlarıyla nitelemiştir. Bu<br />
hekimlerden ikisi yanıtlarını geri çekmiş, ikisi ise daha önceden bilse idi ankete<br />
katılmayacağını belirtmiştir. Bir hekim “tüm doktorlara ahlaksız ve rüşvetçi gözüyle<br />
bakan sizin gibi zihniyetler yüzünden, tüm toplum doktor düşmanı oldu” biçiminde<br />
bir yorumda bulunmuştur. 709 hekim ise (%97.5) duygusal tepkiler yerine gerekçe<br />
belirterek yanıt vermiştir. Bu yanıtları aşağıdaki biçimde özetlemek olasıdır:
138<br />
Hekimlerin büyük çoğunluğu, örneklerde belirtilen hediye alma biçimlerini doğrudan<br />
rüşvet olarak nitelemiştir. Seçeneklerde hediyenin nitelik ve niceliği belirtilmemesine<br />
karşın, bu hediyeler pahalı/büyük hediyeler biçiminde algılanmıştır.<br />
• 9a maddeleri resmen rüşvet.<br />
• Yukarıda sayılanlar “rüşvet” tanımına girer.<br />
• Hakemler kulüp yöneticilerinden, öğretmen özel ders verdiği öğrencilerden, ihale<br />
komisyonu üyeleri ve milletvekillerinden bahsetmeye bile gerek yok. Bunların<br />
hepsi para alıyor. Bunlarla karşılaştırılacaksa doktorun en az otomobil istemesi<br />
gerekir.<br />
• Bireysel olmayan rüşvet olarak kabul edilemez. Yukardakiler rüşvete girer.<br />
• Yukarıdaki örnekler daha doğrudan algılanabilir rüşvet örnekleridir.<br />
• Sınav öncesi alırsa bu rüşvettir.<br />
• Yukarıdaki tüm ilişkiler şikedir.<br />
Bu önkabul sonrasında aşağıdaki yargılar dile getirilmiştir:<br />
a. Hekimlere verilenler, küçük/değersiz hediyelerdir. Bu nedenle yukarıdaki rüşvet<br />
örneklerinden farklıdır.<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
Siz o ıvırzıvırlara hediye diyorsanız benim diyecek hiçbirşeyim yok.<br />
Yukarıdaki örnekler rüşvet, hekimin aldığı belirlenmiş sınırlar içindeki<br />
hediye promosyondur<br />
Küçük şeyler sadece sevgi saygı belirtisidir.<br />
Ben o hediyeyi onların sunumlarını dinlenmek karşılığı zaman ayırmamın<br />
karşılığı olduğunu düşünüyorum... İlaçlarını yazmak için bir rüşvet olarak<br />
değil.<br />
Bir kalem, bloknot gibi sürekli ihtiyacımız olan eşyalar yukarıdaki<br />
örneklerdeki “rüşvet”lerle benzer degildir.<br />
Hediye olarak verdikleri şeylerin çoğu çok bir maddi değer ifade etmiyor...<br />
Genelde eğlenceli araçlar oluyor...<br />
Bu hediyeler sembolik hediyeler. Değerleri 1-2 YTL. Bu tip hediyeleri<br />
benzinciler bile dağıtıyor.<br />
Bunlara hediye demek bile bence abartılı bir söylem olur. Üç kuruşluk şeyler.<br />
b. Hekimlere verilenler, küçük/değersiz hediyelerin yanı sıra, mesleki gelişimlerine<br />
katkıda bulunacak destekler ve sunulan sağlık hizmetini iyileştirecek kurumsal<br />
malzeme yardımlarıdır. Bu nedenle yukarıdaki rüşvet örneklerinden farklıdır.<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
Alınan “nesne/destek” kişisel olmadığı, kurumun demirbaşına kaydedildiği<br />
ya da eğitim amacıyla kullanıldığı sürece benzerlik kurulamaz.<br />
Sağlık sektörünün bir bilimsel paylaşımına aracılık eder.<br />
Bilimsel dergi ya da kitap almayı masum buluyorum.<br />
Mesleğe ve hastaya katkı sağlayacak destek kişisel sayılamaz.
139<br />
c. Hekimlere verilenler, yukarıda belirtilenlerin dışında, pahalı, kişisel hediyeler ise<br />
rüşvet kapsamına girer ve dolayısıyla örneklerle benzerlik kurulabilir.<br />
o<br />
o<br />
Örneğin firma yetkilileri hasta potansiyeli çok yüksek olan bir hekimi eşiyle<br />
birlikte tatile götürüyor veya hekime direkt zarf içinde para veriyorsa bu<br />
durum yukarıdakilerle benzerlik teşkil eder.<br />
Tabii ilaç şirketlerinin elemanları ile çok daha ciddi boyutlarda ilişkisi olan<br />
hekimler için bu tehlike arz edebilir ve o koşullarda ancak yukarıda<br />
bahsedilen bir benzerlik kurulabilir.<br />
Bir grup hekim (%2.8), örneklerde belirtilen hediye alma biçimlerini verili haliyle<br />
rüşvet olarak nitelememiştir. Bu değerlendirme sonrasında neyin rüşvet neyin hediye<br />
olduğunu belirlemek için dört ölçüt ileri sürülmüştür:<br />
1. Maddi değer: Gerek örneklerdeki hediye alma biçimleri, gerekse hekimlerin<br />
şirketlerden hediye alması olgusunu nitelemek için kullanılacak ölçüt, o şeyin maddi<br />
değeridir.<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
Kıymetli hediyelerse bu bence doğrudan rüşvete girer ve her meslek grubu<br />
icin aynı sonuçları doğurur.<br />
Bir hakemin futbolcu veya bir takım yöneticisinden bir düdük, futbol topu<br />
alması ile bir otomobil hediye alması nasıl denk tutulabilir? Ya da bir<br />
öğretmenin öğrencisinden bir tükenmez kalem hediye alması ile bir renkli<br />
televizyon alması durumunda, bunların hangisi öğretmenin öğrenciye karşı<br />
görüşünü değiştirir?<br />
Bu, hediyenin türüne göre değişir. Çok büyük hediyelerin kabulü (ör. oda<br />
döşenmesi) hekimi borçlu bıraktığı için yukarıdaki her benzetme geçerli<br />
olabilir.<br />
Hakeme düdük, ögretmene kalem, memura yönetmelik verilmesi tarzında<br />
fonksiyon kolaylaştırıcı, bilgi ve fayda artırıcı hediye verilmesi ne kadar<br />
sakıncalıysa aynı tarz hediye de o kadar sakıncalı olur.<br />
2. Karara etkisi: Alınan şey kararı etkilemiyorsa, hediye olarak nitelenmelidir.<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
Bu konuların hepsinde asıl konu hediyeyi verenin değil alanın, aldıktan sonra<br />
hangi davranış biçimini uygulayacağıdır.<br />
Alınan hediye neticesinde karşı tarafa bir ek fayda sağlanıyorsa aynı şeydir.<br />
Yukarıdakilerin de kamunun menfaatini ön planda tutarak hediye almalarında<br />
sakınca yoktur.<br />
Her takımdan rutin hediye alan bir hakem, hakemliğine halel getirmek<br />
istemiyorsa adil davranmasını bu hediyeler etkilemeyecektir.<br />
Burada önemli olan sağlanan desteğin türü ve hekimin bu desteği ne amaçla<br />
kabul ettiğidir. a şıkkında adı geçen hediye türlerinde de bu ilişkinin varlığı<br />
ya da yokluğu ilişkinin adını koydurtur. Maç öncesi hediye alan her hakemin<br />
bunu rüşvet amaçlı kabul ettiğini iddia edemeyiz.<br />
Tümüne eşit mesafede ve önyargısız ve beklentisiz durabiliyorsak sorun<br />
olmaz.
140<br />
o<br />
İlaç şirketlerinin tümünün temsilcileri ile görüşürüz ve tümüne eşit mesafede<br />
ve önyargısız ve beklentisiz durabiliyorsak sorun olmaz.<br />
3. Kişisel gelişime katkı sağlaması:<br />
o<br />
Hakemin aldığı hediye ne olabilir? Bir takım lehine sonucu değiştirecek bir<br />
hediyeyi elbetteki alamaz, çünkü bu bir hediye değil rüşvettir. Ama o maçın<br />
anısı olarak maç topunu alması, bir starın formasını almasını yadırgamalı<br />
mıyız? Aynı şekilde öğrenciyi haketmeden sınıf geçirmesi için verilen bir şey<br />
hediye değildir. Milletvekili için de benzer şeyler söylenebilir tabiki. Oysa<br />
hediye alan kişinin maddi pozisyonunda bir değişime sebep olmayan, kişinin<br />
bilgi, birikim ve kültürel yapısında gelişmeye sebep olabilecek şeyler<br />
olmalıdır.<br />
4. Kullanım amacı:<br />
o<br />
o<br />
Bu soruya her türlü yanıt verilebilir. Bu sadece hekimin olaya bakışı ve<br />
dürüstlüğü ile ilintilidir. Tamamen rüşvet olarak karşılanabilir, ya da bir<br />
finans kaynağını toplumun yararına dünüştüren bir yaklaşım da olabilir.<br />
Kongreye gidip bir toplantıya bile uğramadan tamamen turistik amaçlı bir<br />
uygulama olabileceği gibi, tüm bilimsel aktiviteleri dönüşünde çalıştığı<br />
kuruma aktaran bir uygulama da olabilir.<br />
Hekimin hediye alma biçimi hediye alma, rüşvet alma, tanıtım numunesi<br />
alma, hastası için yardım alma gibi çok farklı algılarla gerçekleşebilir. Kimi<br />
rüşvet almayı rahatlıkla içine sindirirken, kimi çaresizlikten yapıyor ve<br />
meslek pratiğine yansıtmamak için çabalıyor olabilir.<br />
Bu sınıflamanın yanı sıra, verilen yanıtlar aşağıdaki biçimde özetlenebilir:<br />
• Verilecek kararın etkileyeceği tarafların tümünden hediye alınması, almayı kabul<br />
edilebilir kılar.<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
Hakem her iki takımdan da birer demet çiçek ya da birer takım formalarını<br />
kabul etse ilaç şirketinin küçük hediyelerini ya da numunelerini kabul eden<br />
hekim gibi olur.<br />
Verilen hediyeler yanlız kişiye özel değil tüm çalıştığı doktorlara<br />
verildiğinden, herhangi bir bağlayıcılığı yok.<br />
Bütün hakemlere, bütün öğretmenlere (öğretmenler gününde birçok öğretmen<br />
gayet güzel hediyeler alıyor), bütün mütahitlerden bütün komisyon üyelerine,<br />
bütün şirketlerden bütün milletvekillerine alırlarsa bir sorun olacağını<br />
zannetmiyorum.<br />
Keşke milletvekilleri yasa çıkarmadan önce bütün ama “bütün” şirketlerden<br />
(herkesin içinde-açıkça) hediye alsa ve çok yeni de olsa her şirket her<br />
milletvekiline ulaşabilse...
141<br />
• Hekimlerin temsilcilerden hediye alması yerleşik/toplumda kabul edilmiş bir<br />
davranıştır. Ancak verilen örneklerdeki meslekler için, hediye almak<br />
rutin/yerleşik bir uygulama değildir.<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
Tüm ilaç firmaları bu uygulamayı tüm hekimlere yaptığı için bu rutin bir<br />
uygulama haline gelmiştir. Ancak rutin dışı büyük hediyeler, bir hekime<br />
ayrıcalık düzeyinde olursa rüşvet gibi algılanacaktır. Yukarıdaki örneklerin<br />
hepsi belki konunun dışında olduğum için (belki bu camialarda bunlar<br />
rutindir) bana rüşvet izlenimi veriyor.<br />
Yukardaki seçeneklerin hepsi rüşvet, ancak hekimlerin firmalardan hediye<br />
alması artık yerleşik bir davranış olmuştur.<br />
Yukardaki verilen örneklerde toplum içinde yerleşmiş olan rüşvet olgusunun<br />
gizli nükteleri yer almaktadır ve böyle davranışlar tüm toplum tarafından<br />
alenen rüşvet olarak algılanmaktadır.<br />
Hediyeyi verende oluşan beklentinin dozu yukarıdaki örneklerde olduğu gibi<br />
yüksek değildir. Belki bu da bu alanda verilen hediyelerin daha kanıksanmış<br />
olduğu bende bu etkiyi uyandırmış olabilir.<br />
• Küçük hediyeler beni / hekimlerin kararını etkilemez.<br />
o<br />
o<br />
Hediye dediğiniz şeyler kalem defter vs niteliğinde ve bunların hiçbiri reçete<br />
yazmamızı etkileyecek değil.<br />
Bu tür reklam araçları, toplumun TV'ndaki reklam kuşaklarında dakikalarla<br />
izlenen ve bazıları topluma kötü örnek olan reklamlardan etkilenmesinden<br />
fazla bir yarar sağlamaz.<br />
• Onlar işini yapıyor.<br />
o<br />
Bu onların mesleklerinin doğal bir parçasıdır. Kendilerini hatırlatma<br />
biçimidir.<br />
• Bilimsel çalışmalara destek sağlanmasının bu sektörden kâr eden özel sektör<br />
kuruluşlarının görevi olduğunu düşünüyorum.<br />
• Hakem aldığı hediyeyi seyirciyle, öğretmen veliyle vb. paylaşamaz. Bahsettiğim<br />
numuneler tabii ki...<br />
• Hediye almak hekimi bir yükümlülük altına sokmaz, kimse bir hesap soramaz.<br />
o<br />
o<br />
o<br />
Onlar bir sonuç alamaz ise kötü düşünebilir. Çünkü bir kez yapılan iş. Ama<br />
mümessil ile sürekli görüşüldüğü için sizi tanıyor ve böyle bir beklentiye<br />
girmiyor.<br />
Hekim aldığı hediyenin kendisinden herhangi bir beklenti beklenmeksizin<br />
verildiğini düşünmek durumundadır. Kendisinden bir beklenti olması ya da<br />
olmaması hekimi ilgilendirmez.<br />
Yukarıdaki örneklerde verilen hediyeler karşılığında net bir beklenti vardır.<br />
Ancak ilaç şirketleri bu promosyonları yaparken bu kadar net bir beklenti
142<br />
o<br />
içerisinde olamazlar. Hediye dağıtılması sadece bir marketing tarzıdır diye<br />
düşünüyorum.<br />
Yukarıdaki örneklerde bir mecburiyet vardır ve aksi takdirde bir şekilde<br />
hesabı sorulur.<br />
• Burada insan sağlığı söz konusu, hiçbir hediye ya da benzeri şey insan sağlığının<br />
önüne geçemez, böyle bir benzetme de uygun olmaz.<br />
• Hekimlik mesleği ve hekimin hediye alması toplumsal yarar sağlar.<br />
o İhale komisyonu üyeleri müteahhitin inşaatında çalışıp halk için fayda<br />
sağlamazlar, milletvekillerin ne mal olduğunu hepimiz biliyoruz !<br />
o Kalem kağıt tıbbi malzeme gibi hediyeleri zaten kurum içerisinde halka<br />
yönelik kullanıyoruz. Dolayısıyla toplum hizmeti olarak görüyorum.<br />
• Bu tür ufak hediyeler, toplum gözünde doktorun değerli önem verilmesi gereken<br />
bir insan olduğu izlenimi yaratıyor.<br />
• Hekime hediye verenlerin sayısı çok fazladır.<br />
o<br />
Bence birçok hekim normal çalışma sınırları içinde olan hediyelerden<br />
(düşük maliyetli) etkilenmez. Hatta çalışma bitiminde firmayı da, hediyeyi<br />
de, çalışanı da anımsamaz. Hakem günde 60-80 maç yönetse, öğretmen<br />
60-80 sınav yapsa, komisyon üyeleri ve vekillerde aynı tempo ile akşamı<br />
bulsa, bu kadar işin arasında bir de ucuz hediyeleri kovalayamazlar.<br />
• Yasal olarak çerçevesi belirlenmiş tanıtım etkinlikleridir.<br />
o<br />
o<br />
o<br />
Çünkü ilaç tanıtımı SB’nın “Beşeri İlaç Tanıtım Yönetmeliği” ile<br />
denetlenmektedir. Hediye bedelinin sınırları da bu yönetmelik ile<br />
belirlenmiştir. Yukarıda bahsedilen hususlarda "tanıtım" söz konusu değildir.<br />
Yapılan ziyaretler kişisel reklam ve verilen hediyeler de kişisel<br />
zenginleşmeye neden olmayan promosyonlardır. Türkiye Cumhuriyetinde<br />
reklam yasak değildir, bilakis ekonominin temel öğelerindendir.<br />
Yukarıdakilerin hukuki dayanağı hiç yoktur. Halbuki beşeri ilaçların tanıtımı<br />
hakkında çıkarılarak resmi gazetede yayımlanmış bir yönetmelik, ilaç<br />
promosyon faaliyetlerinin tanımını ve sınırlamasını yaparak, numune ilaç<br />
dağıtımının, bilimsel toplantı desteklenmesinin, sağlık kurumlarına demirbaş<br />
desteklenmesinin ve tanıtım hediyelerinin hukuksal mevzuatını oluşturmuş<br />
bulunmaktadır.<br />
• Hekimin seçimi genellikle uygulamaya yansımaz.<br />
o<br />
Türkiye genelinde bir başka gerçek de hekimin reçetesinin değil, eczanenin<br />
stoklarının belirleyici olduğudur. Hekim ne yazarsa yazsın, birçok yörede<br />
eczacı elinde hangi muadil varsa onu verir.<br />
• Bizim bu hediyeleri almamızdan kimse zarar görmüyor.
143<br />
• Yukarıdakiler kadar gizli olarak yapılmaz.<br />
• Hekimler yukarıdaki sayılan meslek grupları ile karşılaştırılamaz. IQ seviyeleri 2<br />
misli daha fazladır.<br />
• Çünkü yukarıdakilerin hiçbirisi Hipokrat yemini etmemiştir.<br />
• Yukardaki şıkların hiçbirinde süreklilik yok, oysa hekim ilaç şirketi temsilcileri<br />
arasındaki ilişki kaçınılmaz olarak sürekli.<br />
• Hekimlerin ilaç şirketinden hediye alması olgusu, verilen örneklerden daha<br />
vahimdir.<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
İlaç endüstrisi gözünde hekimler kârları ve satışları için daimi aracılar<br />
konumundadır. Yukarıdaki bütün ilişkilerden daha kapsamlı, daha uzun süreli<br />
ve daha çirkin bir ilişkiler yumağının yaşanmakta olduğunu düşünüyorum.<br />
Hiç biri insan haklarının en önemli bölümünü oluşturan yaşam hakkı/sağlık<br />
hakkı ile ilgili değil, basit çıkar ilişkileri söz konusu. Ancak hekim ile ilaç<br />
firmaları arasındaki etik dışı ilişki doğrudan insan sağlığıyla yani temel insan<br />
haklarıyla ilişkilidir.<br />
Yukarıda sayılan koşulların sonuçları sağlık üzerinde olabilecek sonuçlardan<br />
çok daha hafif ve herkes tarafından kolaylıkla farkedilebilir ve tepkide<br />
bulunulabilir olacaktır.<br />
Sağlık arz-talep ilişkisi daha farklı olduğu için bu eylemlerin olumsuz<br />
sonuçlarının hasta ve toplum tarafından bu denli kolay değerlendirilmeyeceği<br />
gerçeği böyle bir ilişkiyi diğerlerinden ayırmaktadır.<br />
Sağlık hizmetinde, kişisel veya kurumsal kâr amacı güdülemez, yukarıda<br />
belirtilenlerden çok daha fazla ahlaki sorundur. Bu bir hediye bile olsa anlamı<br />
derindir. Ayrıca ilaç şirketleri ticaret yapar ve kâr amacı vardır. Kârın olduğu<br />
yerde ahlak aranmaz.<br />
Hekimler çok daha küçük rüşvetlerle satın alınabilir durumdalar.<br />
• Hekimler, başka seçenek yoksa, şirketlerden hizmete yönelik hediye alabilirler.<br />
o<br />
Özellikle periferde bir sağlık ocağında sağlık hizmeti verirken, ilaç/kitap vb.<br />
sağlamakta acil çözüm sağlayabileceğiniz başka bir seçeneğiniz yoksa,<br />
yukarıda belirtilen önermelerde olduğu gibi bir “seçme şansına”....sahip<br />
olamayabilirsiniz. Çünkü promosyon kabul etmeme gibi bir seçim, hastanızın<br />
ilaçsız kalması, sağlık ocağının bahçesinden çıkmadan reçetenin yırtılıp<br />
atılmasına tanık olmanızla sonuçlanabilmektedir. Bu gibi durumların dışında<br />
kalan iletişimler için yukarıdaki önermelerin tümüne katılıyorum. Ancak her<br />
durumun kendi içinde değerlendirilip, genelleme yapılmaması gerektiğini<br />
düşünüyorum.<br />
• Hediyenin etkisiyle tanınan öncelik, hizmeti etkilemez.<br />
o<br />
Sonuçta hekim hastasına en yararlı olan ilacı yazacaktır. Bu sempati kanalı<br />
aynı etkiyi oluşturabilecek eşdeğer ilaçlar arasında birine biraz öncelik<br />
tanınması dışında bir fark yaratmaz.
144<br />
• Hekimin aldığı hediye, bilimsel bilgi alış-verişinin bir parçasıdır.<br />
o<br />
o<br />
o<br />
Hekim - ilaç şirketi ilişkisinde bilgi ve deneyim paylaşımı gibi bir yön vardır.<br />
Diğer ilişkilerde bu yön yoktur.<br />
Hekim – ilaç şirketi ilişkisi daha ziyade bilim – endüstri ilişkisi kapsamına<br />
girer (iyi tanımlanmış sınırlarda kaldığı sürece). Yukarıda verilen örnekler ise<br />
tamamen kişisel çıkar pozisyonu doğuran durumlardır.<br />
Saydıklarınızın hangisinin en ufacık bir “bilimsel gelişmelerden uzak kalma”<br />
kaygısı vardır?<br />
• İlaç firmaları hastaya hizmet oluşturmaya çalışan sağlık takımının çok önemli bir<br />
ayağıdır.<br />
• Pazar sisteminin geçerli olduğu bir ülkede, sağlık da pazar kurallarına tabidir.<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
Tamamen tanıtıma ve hatırlatmaya yöneliktir.<br />
Kuaförlerden tutun, kırtasiye, market, aklınıza hangi alan gelirse tüm<br />
alanlarda üretici firmalar ve aracılar arasında ilişki var.<br />
Marka bağımlılığı yaratmaya yönelik satış stratejilerini bir kalemde sildiniz.<br />
Bu durumda siz de dahil böyle düşünenlerin marketlerde bir ürün alana diğeri<br />
%50 indirimli gibi promosyonlar da dahil hiç bir promosyonu kabul<br />
etmemeleri lazım.<br />
Türkiye'nin seçtiği serbest piyasa modelinde ilaçların bir şekilde tanıtılması<br />
gerekli. Tamam “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”i istemiyoruz. Ama<br />
bu işin oluru olmalı.<br />
Bu bir tanıtım ve pazarlama şeklidir. Eğer serbest piyasa kuralları<br />
uygulanacaksa her yerde uygulanmalı. Sağlığın bir köşesinde farklı uygulama<br />
kabul edilemez. Edilmemeli.<br />
Hayır basit bir pazarlama yöntemidir. Tüm şirketler eşit şartlardadır.<br />
Benzetme belirli bir üründe kotayı aşan bayiler benzeri eczanelerle olmalıdır.<br />
Oysa ilacı asıl yazan yani satan doktor olmasına karşın kaymağını eczaneler<br />
ve şirketler yer. Sizinki gibi bu araştırmalar da doktorlara verilen cüzi<br />
sadakanın kesilmesine yöneliktir.<br />
• Milletvekili ve hakemlerin maddi durumu hekimlerden çok daha iyidir.<br />
o<br />
Maddi imkansızlık içinde çalışan doktorların, kendilerini geliştirme<br />
konusunda (kongre katılımı, kitap-dergi-makale) ilaç firmalarının dışında<br />
sponsorları yok, özellikle de devlet hastanelerinde çalışan doktorların. Maddi<br />
durumu doktorlarla karşılaştırılmayacak milletvekilleri, hakemleri bu ilişki<br />
ile karşılaştırmak mümkün değil. Ayrıca bu mesleklerdeki kişilerin<br />
kendilerini geliştirmeye biz doktorlar kadar ihtiyaç duyduğunu ve bunun için<br />
yetersiz maddi kaynaklara sahip olduklarını düşünmüyorum.
145<br />
4. TARTIŞMA<br />
4.1 Pazarlama Yöntemleri Üzerine<br />
Derinlemesine görüşmelerde belirlenen yöntemler, yazında sözü edilen pazarlama<br />
yöntemleri ile büyük oranda örtüşmektedir. Aşağıda, başka ülkelerde uygulanan,<br />
ancak görüşmeler sonucunda ülkemizde uygulandığına ilişkin bir bilgi bulunamayan<br />
diğer yöntemler görülmektedir:<br />
• Araştırmaların amaç, yöntem ve sonuçlarını belirlemek<br />
• Desteklenen ve basılan araştırma makalesinin çok sayıda kopyasını satın<br />
almak<br />
• Mesleki uygulama kılavuzlarının yazarlarıyla çeşitli ilişkiler kurmak<br />
• Doğrudan topluma yönelik reklam yapmak<br />
• Hasta grupları aracılığıyla kısıtlayıcı yasal düzenlemelere müdahale etmek<br />
• Web sayfaları aracılığıyla hastaları etkilemek<br />
• DSÖ hastalık tanımlama çalışmalarına destek vermek<br />
Hemen dikkat edileceği gibi, bu yöntemler ülkemizde uygulanmayan, yasal olmayan<br />
ya da yaygın olmayan alanlara ilişkindir. Türkiye’de ilaç araştırmaları çok büyük<br />
oranda çok merkezli araştırmaların bir ayağı olarak yürütülmekte, makale kopyaları<br />
ise yabancı şirketlerin merkezlerince satın alınıp Türkiye temsilciliklerine<br />
gönderilmektedir. Ayrıca ülkemizde hasta grupları çok az sayıdadır, internet erişimi<br />
oldukça düşüktür ve doğrudan topluma reklam ve mesleksel uygulama kılavuzu<br />
uygulaması bulunmamaktadır. Bu nedenlerle yukarıdaki yöntemlerin Türkiye’de<br />
uygulanmıyor olması beklenen bir sonuçtur.<br />
Yazında yer almayan, ancak Türkiye’de uygulandığına ilişkin bilgi edinilen<br />
pazarlama yöntemleri ise şunlardır:<br />
• Anımsatmaya yönelik yöntemlerin çeşitlerindeki farklılıklar (Hekimin cep<br />
telefonuna mesaj gönderme gibi)<br />
• Kişisel çıkar sağlamaya yönelik uygulamaların çeşitlerindeki farklılıklar: Bu<br />
uygulamaların çeşitleri hakkında kullanılabilecek tek belirleyici ölçütün, bir<br />
tarafın istekleri ile diğer tarafın beklentileri arasındaki oran olduğu<br />
anlaşılmıştır. 13 Ağustos 2004 tarihinde Roche şirketi ile ilgili iddiaların<br />
gazetelerde yer alması üzerine açılan kamu davası dosyasında yer alan<br />
belgeler, bu saptamayı doğrular niteliktedir. Dava dosyasındaki belgelerde,<br />
şirketin hekimlere yaptığı harcamaların niteliği ve miktarı aşağıdaki biçimde<br />
belirtilmektedir (Farmamedya, 2005):
146<br />
o Dr.A.S’ye Paris’te kurs ücreti: 610 milyon TL<br />
o Hilton Oteli konaklama ve yemek faturası 3.7 milyar TL<br />
o Dr.F.H’ye bir çeyiz mağazasından muayenehane için kanape ve<br />
koltuk bedeli: 826 milyon TL<br />
o İzmir’de doktor bürosu tadilat-tamirat ve boyası – 10.6 milyar TL<br />
o Nokia cep telefonu bedeli: 509 milyon TL<br />
o Dr.T.D’ye konaklama bedeli: 19.8 milyar TL.<br />
o Dr.A.O’ya alınan bilgisayar: 1 milyar TL<br />
o Dr.Ö.Y’nin TUS ücreti: 350 milyon TL<br />
o Numune Hastanesi futbol takımına forma: 250 milyon TL<br />
o Dr.N.A ve E.M’nin İtalya kongresi - yurtdışı çıkış harç pulu ödemesi:<br />
140 milyon YTL<br />
o Hediye dağıtılmak üzere alınan Casio marka saatlerin bedeli: 7.7<br />
milyar TL<br />
o Bursa eczacıları gemi gezdirme ücreti: 4.2 milyar TL<br />
o Prof.Dr.N.T’ye doğumgünü yemeği bedeli: 880 milyon TL<br />
o Prof.Dr.Y.O’nun Tıp Fakültesi’ndeki odasının boya-badana ve<br />
mefruşat gideri: 6.5 milyar TL<br />
o Dr.C.Y’ye ait Venedik’te konaklama bedeli: 3.1 milyar TL<br />
o Firma adına alınan 3,000 adet duvar saati: 64 milyar TL<br />
o Firma adına alınan 220 adet TV<br />
o Dr.E.G’ye Çanakkale çalışmaları için 384 milyon TL<br />
o Doktorlara alınan kar lastiği, yemek, pasta ve hediye saat bedeli<br />
o Sağlık ocağı hekimlerinin tekne gezisi: 690 milyon TL<br />
o SSK Hastanesi doktoru H.T’ye alınan stetoskop bedeli: 190 milyon<br />
TL<br />
• İnsan ilişkisinin önemi, kültürümüze özgü ilişki biçimleri<br />
• Sarf malzemesi almak<br />
• Eczaneleri kullanmak<br />
Anımsatma ve kişisel çıkar sağlamaya yönelik uygulamalardaki yerel farklılıklar<br />
dikkate alınmazsa, temel olarak ülkemize özgü üç satış yöntemi olduğu<br />
görülmektedir: Bunlardan biri hekimle doğrudan ilgilidir; burada şirket<br />
temsilcilerinin hekimlerle kurdukları kişisel / ikili ilişkilerin niteliği önem kazanır.<br />
Temsilcinin hekimle kurduğu yakın ilişki, “ayıp” ve “saygı” kavramlarının<br />
genelgeçer kültürdeki anlamlandırılışı, dostluk ve iş ilişkileri arasındaki çizginin<br />
geçirgenliği ve hekimlerin çalışma koşullarının olumsuzlukları ile birleşince etkili<br />
oluyor gibi görünmektedir.<br />
Ülkemize ve ülkemizdeki sağlık finansman modeline sahip diğer ülkelere özgü bir<br />
yöntem, kuruma sarf malzemesi alınmasıdır. Bir hekimin deyimiyle, “Bunlar toner<br />
moner almasalar bissürü klinikte epikriz basılamaz”. Sağlık hizmeti sunan<br />
kurumlarda temel gereksinimler son yapılan yasal düzenlemelerle devlet tarafından<br />
değil, döner sermaye gelirleri ile sağlanmaya çalışılmakta, “işletme”nin<br />
“döndürülebilmesi” için yöneticiler gelirlerini en maliyet-etkin olandan başlayarak
147<br />
harcamanın yollarını aramaktadır. Bu durumda örneğin bir klinikteki yazıcı için<br />
gerekli olan toner, maliyet-etkinlik hiyerarşisinin altında yer alabildiğinden<br />
sağlanamamakta, bu boşluk şirketlere, kliniğe girmek ve borçluluk yaratmak için<br />
olanak sağlamaktadır.<br />
Yazında yer almayan ve derinlemesine görüşmelerde dile getirilen bir diğer satış<br />
yöntemi, eczanelerle ilişkilidir. Şirket temsilcilerinin satış artırmaya yönelik olarak,<br />
eczacı, çırak ya da kalfa ile anlaşarak karne ve rapora ilaç yazdırmak, kampanya,<br />
malzeme karşılığında ilaç alınmasını sağlamak, nakit para karşılığında ilaç<br />
alınmasını sağlamak ve eşdeğerinin verilmesi için anlaşmak gibi uygulamalarda<br />
bulundukları belirtilmiştir. Bu türden anlaşmalar da karşılıklı olarak kişisel çıkar<br />
sağlamaya yönelik uygulamalar biçiminde değerlendirilebilir.<br />
Yukarıda sözü edilen yöntemlerin dışında, yazında bulunan ve derinlemesine<br />
görüşmelerle saptanan tüm yöntemler birbiriyle örtüşmektedir. Roche şirketi ile ilgili<br />
açılan dava dosyasında yer alan belgeler, bu örtüşmeyi desteklemektedir<br />
(Farmamedya, 2005):<br />
• Bilimsel bilginin üretim ve yayılmasına ilişkin yöntemler<br />
o Dr.H.G’nin ABC uluslararası uzmanlık derneği üyelik bedeli: 230<br />
USD<br />
o Uzman Dr.H.B’ye konferans için ödenen 500 milyon TL<br />
o Prof.Dr.N.Ç’ye konuşma bedeli: 1 milyar TL<br />
o Dr.S.K’ya THY uçak bileti: 372 milyon TL<br />
o Dr.V.A’ya kongre için ödenen: 540 euro<br />
o Doçent Dr.A.F’ye danışmanlık ücreti: 3.5 milyar TL<br />
o Dr.M.L’ye makale bedeli: 280 USD<br />
o Dr.F.S.E’ye 40 adet hepatit hastası kazandırması nedeniyle, (40x340<br />
USD)+KDV: 20 milyar TL<br />
o Prof.Dr.F.K’ya obesite çalışması için: 2.1 milyar TL<br />
o Prof.Dr.F.A’ya hasta temin bedeli: 1.5 milyar TL<br />
o Devlet Hastanesi doktoru E.Ö’nün HCV ile ilgili çalışmasının yayın<br />
ücreti: 1.3 milyar TL<br />
o Monte Carlo’da yapılan toplantı bedeli 15.5 milyar TL<br />
o İzmir eğitim toplantısı: 3.5 milyar TL<br />
• Kuruma demirbaş ya da sarf malzemesi almak<br />
o<br />
o<br />
o<br />
SSK Hastanesi’nin bir bölümünün boya –badanası: 1.5 milyar TL<br />
Numune Hastanesi’ne alınan ultrason cihazı: 8.2 milyar TL<br />
SSK Hastanesi’ne alet alımı: 2.9 milyar TL
148<br />
• Medyayı kullanmak<br />
o<br />
o<br />
TV’lerde Roche için yapılan kampanya faturaları (49, 96 ve 22 milyar<br />
TL’lik faturalar)<br />
Voyager dergisi reklam bedeli: 26.9 milyar TL (Gezi dergisi)<br />
• Toplumsal etkinlikler düzenlemek<br />
o<br />
Müzik organizasyon bedeli (14,000 dolar, 20, 17 ve 3 milyar TL’lik<br />
faturalar)<br />
Yukarıda dile getirilen örtüşmeden üç sonuç çıkarılabilir:<br />
1. İlaç şirketlerinin ülkemizde uyguladığı pazarlama yöntemleri, dünyanın diğer<br />
ülkelerindeki yöntemler ile benzerlik göstermektedir.<br />
2. Yazında sözü edilen yasadışı / iş ahlakına aykırı pazarlama yöntemleri, büyük<br />
oranda ülkemizde de uygulanmaktadır.<br />
3. Yürütülen niteliksel araştırma sonucunda, büyük çoğunluğu niceliksel<br />
araştırmalardan oluşan yazın ile uyumlu bulgular elde edilmiştir. Diğer<br />
deyişle niteliksel araştırmalar için genel olarak dile getirilen ‘elde edilen<br />
sonuçların öznel, sadece katılımcılar için geçerli olması” kaygısı, bu<br />
araştırma özelinde aşılmış görünmektedir.<br />
Yazının gözden geçirilmesi ve derinlemesine görüşmeler ile elde edilen bilgiler,<br />
şirketlerin kullandığı pazarlama yöntemlerinin çok çeşitli olduğunu göstermiştir.<br />
Şirketler satışlarını artırmak için, pazar dinamiklerinde belirleyici olan tüm etkenleri<br />
ayrı ayrı ele almakta, ilacı talep edecek olan hastalara, ilacın satışına aracılık edecek<br />
olan hekimlere, ilacı satacak olan depo ve eczacılara, ilaç satışını artırıp azaltabilecek<br />
yasal düzenlemeleri çıkaran yetkililere ve rakip şirketlere yönelik ayrı ve çok çeşitli<br />
müdahale yöntemleri geliştirmektedir.<br />
Belirlenen yöntemler içinde <strong>tez</strong> çalışmasının ikinci aşamasında yürütülen araştırmaya<br />
kaynaklık edenler, saptanan tüm yöntemler değil, doğrudan hekimlere uygulanan<br />
yöntemlerdir. Çünkü <strong>tez</strong> çalışmasının amacı, hekimlerin hekim-ilaç şirketi ilişkisini<br />
nasıl değerlendirdiklerini belirlemektir. Yanı sıra, iki nedenle, doğrudan hekimlere<br />
yönelik yöntemler arasından da bazılarının seçilmesinin uygun olacağı<br />
düşünülmüştür. İlk neden pratiktir; temalar bir araştırmada sorgulamak için çok fazla<br />
sayıdadır. Diğer neden ise kavramsaldır; açık biçimde yasalara aykırı ilişkilerin<br />
meslek ahlakı açısından nasıl değerlendirildiği sorgulandığında, alınacak yanıtlar<br />
büyük olasılıkla olması gerekeni yansıtacaktır. Örneğin, hekimin reçete başına<br />
komisyon aldığı bir senaryo sunup, ardından bu senaryodaki hekim eyleminin meslek<br />
ahlakı açısından nasıl değerlendirildiği sorgulandığında, çeşitli gerekçelerle bu eylem<br />
haklı bulunuyor olsa dahi, yasal olarak suç oluşturduğundan kabul edilemez<br />
bulunduğu söylenebilecektir. Dolayısıyla doğrudan hekimlere yönelik yöntemlerden<br />
/ilişkilerden yasalara aykırı olanlara ikinci aşamadaki araştırmada yer verilmemiştir..
149<br />
4.2 Hekimlerin Yargıları ve Gerekçeleri Üzerine<br />
4.2.1 Katılımcıların Demografik Özellikleri<br />
Pazarlama yöntemleri saptandıktan sonra, <strong>tez</strong> çalışmasının ikinci aşamasında,<br />
hekimlerin hekim-ilaç şirketi ilişkileri üzerine yargılarını ve bu yargılara temel<br />
oluşturan gerekçeleri araştıran bir anket araştırması yürütülmüştür. Araştırmaya<br />
katılanlar, çoğunlukla erkek, Türkiye’nin en büyük üç kentinde ve üniversitede<br />
çalışan hekimlerdir. Bu profilin birincil nedeni, araştırmanın internet üzerinden<br />
yürütülmüş olmasıdır. Bu uygulamanın sonucunda, doğal olarak bilgisayar ve<br />
interneti daha fazla kullanan cinsiyetten, internet erişimi daha fazla olan kentlerden<br />
ve kurumlardan katılım daha yüksek olmuştur (DİE, 2005). Araştırmanın internet<br />
üzerinden yürütülmüş olması, katılımcıların diğer özelliklerini de etkilemiş olabilir.<br />
Bir eğitim kurumunda çalışan katılımcılar arasında ünvanlara göre dağılıma<br />
bakıldığında, katılımcıların yarısını uzman ve araştırma görevlilerinin oluşturduğu<br />
görülmektedir. Öğretim üyeleri içinde ise en sık katılım profesör ünvanına sahip<br />
hekimlerdendir. Anket çağrısının daha fazla oranda ulaşmış olması, konuyla daha<br />
ilgili olma ve daha çok zaman bulabilme, bu dağılımın olası nedenleri olarak akla<br />
gelmektedir. Anketi yanıtlayanların üçte biri pratisyendir. Ancak son verilere göre<br />
ülkemizdeki hekimlerin %54’ü pratisyen hekimdir (Hamzaoğlu ve Özcan, 2005;<br />
s.:67). Bu farkın nedenleri, pratisyen hekimlerin internet erişiminin daha az olması,<br />
anket çağrısının daha az ulaşması ya da konuyla daha az ilgilenmeleri olabilir. Akla<br />
daha yakın olan olasılık, pratisyen hekimlerin çalışma koşulları içinde internete<br />
bağlanma ve bir anket dolduracak kadar zaman ayırabilme olanaklarının uzman<br />
hekimlere göre daha düşük olmasıdır.<br />
Uzman hekimler içindeki dağılıma bakıldığında, en fazla katılımın Halk Sağlığı,<br />
Psikiyatri, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Genel Cerrahi, İç Hastalıkları ve Aile<br />
Hekimliği uzmanlarından olduğu görülmektedir. Türkiye’deki 42 uzmanlık dalının<br />
40’ından katılım olması, araştırma sonuçlarının kapsayıcılığı açısından olumlu<br />
sayılabilirse de, uzmanlık dallarının dağılımı bu savı zayıflatmaktadır.<br />
Araştırmacının Halk Sağlığı alanında doktora yapmış, dolayısıyla bu alandaki<br />
uzmanlarla daha kolay ve yakın ilişki kurabilmiş olması, ilk sırada neden Halk<br />
Sağlıkçıların bulunduğunu büyük olasılıkla açıklamaktadır. Diğer bir neden,<br />
çoğunlukla üniversitelerde çalışan Halk Sağlıkçıların bilgisayar ve internet<br />
erişimlerinin daha fazla olması, yanı sıra, internetin çalışma alanının özelliklerine<br />
bağlı olarak yoğun biçimde kullanılıyor olması olabilir. İkinci sıklıkta katılım olan<br />
uzmanlık dalı Psikiyatri’dir. Bu katılımın bir nedeni, araştırmaya katılım çağrısının<br />
psikiyatri uzmanlarının üye olduğu yaklaşık 800 kişilik bir e-posta forumuna<br />
gönderilmiş olmasıdır. Deontoloji ve Tıp Tarihi alanında eğitim almış ya da almakta<br />
olan 15 hekim araştırmaya katılmıştır. Türkiye’de bu alanda eğitim alan ya da<br />
almakta olan 33 hekim olduğu dikkate alındığında bu sayının yüksek bir orana<br />
karşılık geldiği düşünülebilir (Türkiye Biyoetik Derneği, 2006). Diğer bir bakışla,<br />
hekimlerin meslek ahlakını konu edinen bir araştırmaya daha yüksek katılım<br />
olmasının bekleneceği de ileri sürülebilir.
150<br />
4.2.2 Yargılar ve Gerekçeleri<br />
4.2.2.1 “Olan”, “Olması Gereken” ve Araştırmanın Amacı<br />
Araştırmaya katılan hekimlerin ankette sorgulanan yedi ilişki biçimi hakkındaki<br />
yargıları, yüzde olarak ölçüldüğünde olumlu yöndedir:<br />
• Şirket temsilcisinin verdiği ücretsiz ilaç örneğini almak - %83.1<br />
• Şirket temsilcisine zaman ayırmak ve sunumunu dinlemek - %76.3<br />
• Bilimsel toplantılara katılım ya da düzenleme için maddi destek almak - %64.0<br />
• İlaç şirketinin düzenlediği bir tanıtım ya da eğitim programına katılmak - %57.1<br />
• Şirket temsilcisinden hediye almak - %54.9<br />
• Bilimsel araştırmalar için ilaç şirketlerinden destek almak - %51.4<br />
• İlaç şirketinin hekimin kurumuna demirbaş ya da sarf malzemesi alması - %50.0<br />
Ücretsiz ilaç örneği almak büyük oranda kabul edilebilir bulunurken, kuruma<br />
demirbaş ya da sarf malzemesi alınması konusunda hekimler eşit oranda karşıt<br />
görüşe sahiptir. Sorgulanan ilişki biçimlerini iki grupta, şirket temsilcisi ile ilişkiler<br />
ve ilaç şirketinden maddi destek almak biçiminde incelemek mümkündür. Bu gözle<br />
bakıldığında, katılımcıların yasal düzenlemelere aykırı olan ya da gri bölgede kalan<br />
“destek alma” biçimindeki ilişkilere daha olumsuz baktığı görülmektedir. Bu yanıt<br />
kompozisyonunun bir nedeni, katılımcıların yanıtlarını “olması gereken” yönünde<br />
vermiş olmaları olabilir. Bu olasılığı kuvvetlendiren bir bulgu, “demirbaş veya sarf<br />
malzemesi alımı” ile ilgili soruya verilen yanıtlardır. Bu ilişki tarzının yasal<br />
düzenlemelere aykırı olmasına rağmen ankete alınmasının nedeni, “Gereç ve<br />
Yöntem” bölümünde açıklandığı gibi, birinci aşamada görüşülen hekim ve ilaç<br />
şirketi çalışanları tarafından, kurumsal bir ilişki olması gerekçesiyle en kabul<br />
edilebilir ilişki biçimlerinden biri olarak öne çıkarılmış olmasıdır. Bu durumun<br />
gerçek düşüncelerin belirtilmesini kolaylaştıracağı düşünülmüştür. Buna rağmen<br />
“demirbaş veya sarf malzemesi alımı”nın diğer ilişki biçimlerine göre en düşük<br />
oranda kabul edilebilir bulunmuş olması, iki olasılıkla açıklanabilir: Ya niteliksel<br />
araştırmada görüşülen hekim ve ilaç şirketi çalışanlarının bu anlamdaki görüşleri<br />
geneli yansıtmamaktadır, ya da yüzyüze görüşmelerin sağladığı güven çerçevesinde<br />
düşünceler daha açık ifade edilebilmiş, ancak anket araştırmasında, yasal bir yöntem<br />
olmaması nedeniyle hekimler bu yöntemi olumlamaktan kaçınmıştır. Hangi olasılığın<br />
daha doğru olduğuna ilişkin temelli bir savda bulunmak güçtür; ancak derinlemesine<br />
görüşmelerde öne çıkarılan bir ilişkinin, ankette görece en kabul edilemez ilişki<br />
olarak nitelenmesi, anket araştırmalarının genel zayıflığını, özellikle tutum<br />
araştırmalarında “olan” yerine “olması gereken”in belirtilmesi olgusunu akla<br />
getirmektedir.<br />
Bu noktada, anket araştırmasının amacının “olan”ı saptamak olmadığı, temel<br />
kaygısının hekimlerin olumlu ve olumsuz görüşlerinin ardındaki gerekçeleri<br />
yakalayarak meslek ahlakını nereden kurduklarını anlamaya çalışmak olduğu<br />
özellikle vurgulanmalıdır. Araştırmanın bu kaygısı, katılımcılara hem çağrı<br />
metninde, hem de anketin giriş bölümünde mümkün olduğunca uzun ve ayrıntılı<br />
biçimde açıklanmaya çalışılmıştır. Ancak, geri bildirimler ve araştırmacıya sorulan<br />
sorulardan da anlaşıldığı üzere, tüm bu çabalara rağmen, olasılıkla hekim-ilaç şirketi
151<br />
ilişkilerinin meslek yaşamındaki önemli etkileri nedeniyle, araştırma hekimlerin bir<br />
kısmınca meslek ahlakını ölçmeyi amaçlayan, sonuçta da “hekimlerin yüzde şu<br />
kadarı ahlaksızdır” sonucuna ulaşmayı hedefleyen bir “soruşturma” olarak<br />
algılanmıştır. Olumsuzlukların nedeninin tek tek bireyler ya da kurumlar olduğu ve<br />
çözümünün de o birey ya da kurumları parmakla işaret ederek teşhir etmek ve<br />
cezalandırmak olduğuna ilişkin toplumumuzdaki yaygın kanı da bu algının<br />
oluşmasında etkili olmuş olabilir. Sonuçta araştırma, en azından katılımcıların bir<br />
bölümünce bir “ahlak-ölçer” olarak algılanmış ve yanıtlar bu algı ile verilmiştir. Bu<br />
nedenle özgün/yerel gerekçeler kısmen saptanamamış, “destek alma” biçimindeki<br />
ilişkiler daha az olumlanmış olabilir.<br />
Araştırmanın temel kaygısı, hekimlerin hekim-ilaç şirketi ilişkileri üzerine yargılarını<br />
belirleyen gerekçeleri saptamaktır. Bu anlamda, yukarıda belirtilen yanlış algının<br />
doğurabileceği beklenti de dikkate alınarak, araştırma bulguları sadece yüzdeler<br />
olarak sunulmuş, istatistiksel olarak farklar arasında anlamlılık ve değişkenler<br />
arasında ilişki aranmamış, sonuçların genellenemeyeceği, sadece katılımcılar için<br />
geçerli olduğu olanak bulundukça vurgulanmaya çalışılmıştır. Bu bağlam<br />
çerçevesinde, yüzdeler arasındaki farka bakarak yorum yapmak anlamlı değildir.<br />
Yine aynı amaçla, “Tartışma” bölümü, sadece <strong>tez</strong> çalışmasının temel amacına<br />
yönelik olarak yapılandırılmıştır.<br />
4.2.2.2 Çıkarımların 31 Çözümlenme Yöntemi<br />
Tez çalışmasının temel amacı, hekimlerin yargı ve gerekçelerinin, diğer deyişle<br />
çıkarımlarının etik açıdan çözümlenmesidir. Çıkarım kavramı ve nasıl<br />
çözümlenebileceği üzerinde durmak, “Tartışma” bölümünde izlenecek yolu<br />
açıklaması açısından yararlı olacaktır. Aşağıda, çıkarım çözümlemesini konu alan bir<br />
yazıdan bu amaçla yapılan alıntı bulunmaktadır (Civaner, 2006):<br />
“Felsefenin bir dalı olan etik alanında öğrenim görenlerin temel felsefi<br />
yaklaşımları öğrenmeleri, yaklaşımları değerlendirebilmeleri ve kendi<br />
yaklaşımlarını belirlemeleri açısından yaşamsal önemdedir. Aslında daha da<br />
önce, akıl yürütme, mantık, eleştirel düşünme gibi araçlar tanınmalı ve bu<br />
araçların kullanımında yetkinleşilmelidir. Çıkarım çözümlemesi bu anlamda<br />
temel araçlardan biridir. Yanı sıra, ahlak felsefesi alanında ileri sürülen<br />
çıkarımları çözümlemenin, tek başına önemli bir etkinlik olduğunu belirtmek<br />
istiyorum:<br />
“Savınızın önemsiz veya saçma olmaması gerekir. ... Ayrıca savınızın<br />
herhangi bir şeyin doğruluğunu göstermek zorunda olmadığına<br />
dikkatinizi çekerim. Savınız, ‘X’in gebeliğin sonlandırılmasına ilişkin<br />
çıkarımının sağlam olmadığı’ da olabilir. Böylesi bir durumda ileri<br />
sürdüğünüz çıkarım, gebeliğin sonlandırılması konusunda ahlaki bir<br />
duruş savunmamasına rağmen, yine de gayet iyi bir çıkarım olacaktır.<br />
Bir düşünürün çıkarımının sağlam olmadığını göstermek asla önemsiz<br />
değildir.”<br />
31 “Argument” sözcüğünün Türkçe karşılığı olarak kullanılmıştır.
152<br />
Çıkarım nedir?<br />
Çıkarım, birbirine bağlı ifadelerin 32 (öncüller) bir sav’a (sonuç) gerekçe<br />
oluşturduğu bütündür 33 (Dilimizde ‘argument’ sözcüğünü tam olarak karşılayan<br />
bir sözcük bulunmuyor. Felsefe sözlüklerinde ‘argument’ sözcüğünün karşılığı<br />
olarak ‘kanıt’, ‘delil’, ‘ispat’ sözcüklerine ve ‘göstermek’, ‘tanıtlamak’,<br />
‘açıklamak’ anlamlarına yer veriliyor. Ancak bu karşılıklar, kavramın kendisini<br />
değil, kanımca işlevini tanımlıyor. Ayrıca ‘kanıt’, ‘ispat’ gibi sözcükler bilimin<br />
diline ait ve ahlak felsefesinde ancak özgün olaylar bağlamında ve çok özenli<br />
davranmak koşuluyla kullanılabileceğini düşünüyorum. ‘Çıkarım’ ya da<br />
‘çıkarsama’ sözcüğü ise, ‘inference’ sözcüğünün karşılığı olarak şöyle<br />
tanımlanıyor: “Bir önermeden başka önermeler yardımıyla yeni bir önerme<br />
çıkarma.”, “Uslamlama, tümdengelim ya da tümevarım yoluyla belli bir<br />
bilgiden yeni bir bilgi çıkarma.” Bu tanımlar kavramın kendisini değil,<br />
kavramın nasıl ‘işlediğini’ tanımlıyor ve bu anlamda ‘çıkarım’ sözcüğü<br />
‘inference’ sözcüğünü karşılamıyor. Sözlüklerde uslamlama=usavurma=<br />
muhakeme sözcükleri, ‘reasoning’ sözcüğünün karşılığı olarak yer alıyor; yine<br />
işleyişe ilişkin tanımlamalar. Sözlüklerde bulamadım; ama bu terimlere ‘akıl<br />
yürütme’ de eklenebilir sanıyorum. Sözcükleri “kovalarken” giderek mantık<br />
alanının sınırlarından içeri girmeye başladığımı fark ettim ve teknik<br />
bilgisizliğimin kavramsal hata yapmama yol açmasını engellemek için<br />
“arayışıma” son verdim. Sonuç olarak ‘argument’ sözcüğü için, ‘çıkarım’<br />
sözcüğünü kullanmaya karar verdim. Çıkarım sözcüğü kanımca, yerleşik<br />
tanımlamanın tersine, ‘argument’ kavramının neliğini görece en iyi tanımlayan<br />
sözcük).<br />
Çıkarım bize, sonucu kabul etmemiz için gerekçeler verir. Çıkarım oluşturmak,<br />
temel bir felsefi etkinliktir. Bir örnek:<br />
Öncül.1<br />
Öncül.2<br />
Sonuç<br />
Erkekler ve kadınlar eşit haklara sahiptir.<br />
Erkeklere oy verme hakkı yasal olarak tanınmıştır.<br />
Öyleyse, kadınların oy verme hakkı olmalıdır.<br />
Örnekte, bilgi ve değer ifade eden iki öncül, kadınların neden oy verme hakkı<br />
olduğunu bize açıklamaktadır. Bilgi veren öncüller, ampirik ifadelerdir; neyin<br />
gerçek, neyin gerçek dışı olduğundan söz ederler. Yol gösteren ifadeler ise<br />
normatif ifadelerdir; ne yapıp ne yapmamak gerektiğini, neyin iyi ya da kötü,<br />
neyin doğru ya da yanlış olduğunu bildirirler.<br />
Çıkarımın yapısal bir özelliği, öncüller ile sonuç arasındaki bağlantılardır. Bu<br />
noktada mantık devreye girer. Mantığın temel kaygısı, bir ifadenin<br />
doğruluğunun diğer bir ifadenin doğruluğuna nasıl bağlandığıdır. Öncüllerden<br />
sonuca doğru geçiş ya da ilerleyişi sağlayan mantıksal bağ, çıkarımın<br />
dayandığı akıl yürütmedir.<br />
32 ‘Önerme’ yerine ‘ifade’ sözcüğü tercih edilmiştir; çünkü ahlaki çıkarımların öncüllerinin tümü<br />
bilgiden oluşamaz; değer üzerine kurulu cümleler ise önerme değildir.<br />
33 Bu tanımın oluşturulmasında, The Oxford Companion to Philosophy’de yer verilen ‘argument’ ve<br />
‘argument, types of’ maddelerinden yararlanılmıştır.
153<br />
Akıl yürütme dedüktif ya da indüktif biçimde olabilir (‘Deductive’ sözcüğü<br />
için dilimizde yerleşmiş karşılık ‘tümdengelim’, ‘inductive’ için ise<br />
‘tümevarım’dır. Tümdengelim, genelden özele doğru ilerleyerek akıl yürütme<br />
ve bir sonuç cümlesine ulaşma, tümevarım ise tersine, özelden yola çıkarak<br />
genele ilişkin bir sonuca ulaşma anlamında kullanılmaktadır. Ancak ulaşılan<br />
bir kaynak, bu tanımlama yaklaşımının her zaman doğru sınıflama<br />
yapamadığından terk edildiğini belirtmektedir. Örneğin aşağıdaki çıkarım,<br />
özelden genele ilerlediği için tümevarımsal gibi göründüğü halde dedüktiftir;<br />
çünkü öncüllerinin doğruluğu sonucun doğruluğunu zorunlu kılmaktadır:<br />
Demir ailesinin üyeleri Zeynep, Arda ve Murat’tır.<br />
Zeynep gözlük takmaktadır.<br />
Arda gözlük takmaktadır.<br />
Murat gözlük takmaktadır.<br />
Dolayısıyla, Demir ailesinin tüm üyeleri gözlük takmaktadır.<br />
Başka bir örnek, genelden özele ilerlediği için tümdengelimsel gibi görünen,<br />
ancak indüktif bir çıkarıma ilişkindir:<br />
Kayıtlı tarihe göre, Ankara’da her Aralık ayında kar yağmıştır.<br />
Öyleyse, Ankara’da bu Aralık’ta da kar yağacaktır.<br />
Bu nedenle ve dilimizde kavramların yeni anlamlarını tanımlayan sözcükler<br />
bulunmadığı için, ‘deductive’ ve ‘inductive’ sözcüklerinin yerleşik karşılıkları<br />
yerine okunuşlarını kullanmayı seçtim.)<br />
Dedüktif bir çıkarımda, sonuç öncüllerden zorunlu olarak çıkar; öncüller<br />
doğru ise sonuç da kesinlikle doğrudur. Dedüktif çıkarımlar ya mükemmeldir<br />
ya da kötüdür. Dolayısıyla çıkarıma yeni bilgi eklemek, çıkarımın sonucunun<br />
doğruluğunu ya da yanlışlığını etkilemez. İndüktif bir çıkarımda ise, sonuç<br />
öncüllerden olasılıkla çıkar. Öncüller doğru ise, sonuç büyük olasılıkla<br />
doğrudur. İndüktif çıkarımların doğruluğu, dedüktif çıkarımların tersine,<br />
derecelidir. Dolayısıyla çıkarıma yeni bilgi eklemek sonucun doğruluğunu ya<br />
da yanlışlığını etkiler. İki çıkarım arasındaki fark, çıkarımı ileri sürenin,<br />
öncüller ve sonuç arasında ortaya koyduğu ilişkinin türünden kaynaklanır.<br />
Çıkarımı ileri süren, tanımlar, mantıksal zorunluluklar ya da matematiksel<br />
gereklilikler nedeniyle öncüllerin doğruluğunun kesinlikle sonucu da doğru<br />
kıldığını savunuyorsa, o çıkarım dedüktiftir. Öncüllerin doğruluğunun,<br />
sonucun doğruluğuna inanmamız için iyi nedenler sağladığını düşünüyorsa,<br />
çıkarım indüktiftir. Dedüktif çıkarımlar söz konusu olduğunda, eğer çıkarım<br />
‘sağlam’ 34 ise, sonucun doğruluğu, öncüllerin de doğru anlamına gelir;<br />
dolayısıyla öncüllerin doğruluğunu ayrıca araştırmaya gerek kalmaz. Bu<br />
nedenle dedüktif çıkarımlar genellikle tanımlar, matematik ve formel mantık<br />
kurallarına sınırlıdır. Örneğin aşağıdaki çıkarım dedüktiftir:<br />
34 ‘Sound’ sözcüğünün Türkçe karşılığı olarak, Prof.Dr.Yaman Örs’ün önerisiyle ‘sağlam’ sözcüğü<br />
kullanılmıştır. Bir çıkarımın ‘sağlam’ olabilmesi için gerekli koşullar yazının ilerleyen bölümlerinde<br />
belirtilmektedir.
154<br />
Kitaplığın üst rafında 32, alt rafında 12 kitap var.<br />
Kitaplıkta başka raf yok.<br />
Öyleyse, kitaplıkta 44 kitap var.<br />
Öte yandan, indüktif çıkarımlar, sonucun doğruluk olasılığıyla ilişkili olduğu<br />
düşünülen herhangi bir ifadeyi kullanabilir. Bu nedenle indüktif çıkarımlar,<br />
istatistik veriler, geçmiş deneyimlere dayanan genellemeler, işaretler, kanıtlar<br />
ve nedensel ilişkilere dayanan çıkarımlar gibi gibi çok çeşitli biçimler<br />
alabilirler.<br />
Çıkarım çözümlemesi<br />
Ahlaka ilişkin kurduğumuz ‘meli’ kipindeki cümleleri haklıçıkarabilmemiz<br />
için, o cümlelere nasıl ulaştığımızı açıklayabilmemiz gerekir. Elbette bundan<br />
da önce, “meli” kipinde bir cümleye ulaşmak için uygun bir çıkarım<br />
çerçevesinde düşünmüş olmamız gerekir. Aynı biçimde, bir sav hakkında<br />
eleştirel düşünebilmek ve o sava karşı çıkabilmek için o savın ardındaki<br />
gerekçeleri saptamak ve değerlendirmek gerekir. Tüm bu gerekliliklerin<br />
yerine getirilmesi, çıkarımın nasıl çözümleneceği hakkında bilgi sahibi<br />
olmakla olasıdır. Aşağıda, ulaşılabilen kaynaklarda yer verilen bilgiler<br />
ortaklaştırılarak bir çerçeve çizilmeye çalışılmıştır.<br />
• Bu bir haklıçıkarım 35 mı, yoksa açıklama ya da akla uydurma mı?<br />
Görüşümüzü haklı çıkarmak, ancak doğru bilgiler ve iyi gerekçeler kullanarak<br />
oluşturacağımız çıkarımlarla olasıdır. İlk bakışta haklıçıkarımmış gibi<br />
görünen ‘açıklama’, bir olgunun/olayın nedenlerini ortaya koyar.<br />
Haklıçıkarımda nedenler, yapılacak doğru şeyin ne olduğunu belirtmek için<br />
sunulur, açıklamada ise böyle bir zorunluluk yoktur. Örneğin insanların<br />
köleleştirilmesi olgusunun nedenlerini açıklayabiliriz ve bu nedenleri anlarız.<br />
Ama açıklama sağlam ahlaki gerekçeler içermediği için köleliği<br />
haklıçıkaramayız.<br />
Haklıçıkarım ile akla uydurmayı da ayırt etmek gerekir. Akla uydurmak,<br />
gerekçelerden sonuca ulaşmak değil, sonucun kabul edilirliğini sağlamak için<br />
gerekçeler ‘bulmak’tır. Bir başka tanım, ‘açıklandığında kabul edilmeyeceği<br />
öngörülen gerekçeler yerine ileri sürülen sav ile daha kabul edilir gerekçeler<br />
arasında bağlantı kurmaya çalışmak’ olabilir. Buradaki kaygı, içimizdeki o<br />
hep haklı olmak/haklı bulunmak isteği de olabilir. Gerekçeler ile ulaşılan<br />
sonuç arasındaki bağ zayıf olacağından akla uydurmak haklıçıkarımdan<br />
farklıdır. ...<br />
35 ‘Justification’ sözcüğünün karşılığı olarak kullanılmıştır.
155<br />
• Çıkarımın iç-tutarlılığı 36 var mı?<br />
Ulaşılan sonuç o öncüllerden çıkıyorsa, çıkarım iç-tutarlıdır. İç-tutarlılığı olan<br />
bir çıkarımın öncülleri ve/veya sonucu doğru ya da yanlış olabilir. Ancak içtutarlılığı<br />
olan bir çıkarımda, tümü doğru öncüllerden yanlış sonuca<br />
ulaşılamaz. Bunu ölçmenin yolu, “öncüller doğru olsa idi, sonucun yanlış<br />
olma olasılığı var mıydı?” sorusuna yanıt aramaktır. Eğer böyle bir örnek<br />
bulunmaktaysa, çıkarımın iç-tutarlılığı yoktur. Bir örnekle daha iyi<br />
anlaşılabilir:<br />
Ö.1 Tüm kediler sürüngendir.<br />
Ö.2 Sokrates bir kedidir.<br />
S Öyleyse Sokrates bir sürüngendir.<br />
Bu çıkarımda ne öncüller ne de sonuç doğrudur; ancak çıkarımın iç-tutarlığı<br />
vardır 37 . Çünkü öncüller doğru olsaydı, sonuç kesinlikle doğru olurdu. Yanı<br />
sıra, gözden kaçırmamak gerekir ki, hem öncülleri hem sonucu doğru olan bir<br />
çıkarımın iç-tutarlılığı olmayabilir; çünkü ulaşılan sonuç o öncüllerden<br />
çıkmıyor olabilir. Diğer deyişle, öncülleri doğru kabul ettiğimizde mantıksal<br />
olarak sonucu da doğru kabul etmemiz gerekiyorsa, o çıkarım iç-tutarlıdır.<br />
• Çıkarım sağlam mı?<br />
Çıkarım iç-tutarlı ve aynı zamanda öncüllerinin tümü doğru ise, o çıkarım<br />
‘sağlam’ biçiminde nitelenir. Örneğin aşağıdaki çıkarım sağlamdır.<br />
18 yaşından küçüklerin milletvekili seçilme hakkı yoktur.<br />
Bazı atletler 18 yaşın altındadır.<br />
Bazı atletler milletvekili seçilemezler.<br />
Düşünür X’in çıkarımı okunduğunda, ulaştığı sonuca katılınmıyorsa,<br />
çıkarımının sağlam olmadığı gösterilmelidir. Bu durumda ya X’in ulaştığı<br />
sonuç öncüllerinden çıkmıyor ya da öncüllerden en azından biri yanlış<br />
olmalıdır.<br />
İç-tutarlılık ve sağlamlık ölçütleri sadece dedüktif çıkarımlar için geçerli<br />
olabilir. Sağlam çıkarımlarda öncüllerin doğru olması durumunda sonuç da<br />
kesinlikle doğru olmaktadır. Ancak ahlak felsefesinde indüktif çıkarımlar söz<br />
konusu olduğundan bu noktada kavramsal bir sorun ortaya çıkmaktadır.<br />
Ahlaki bir çıkarımda değer ifade eden en az bir öncül bulunmalıdır. Bu<br />
durumda yukarıdaki tanımlamaya göre sağlam bir ahlaki çıkarımdan söz<br />
edebilmek için, o çıkarımın değer ifade eden öncülü dahil tüm öncüllerinin<br />
doğru olduğunu ileri sürebilmek gerekir. Sorun, değersel ifadelerin olgusal<br />
olarak doğru/yanlış olmamalarından kaynaklanmaktadır. Öyleyse, ahlaki<br />
36 ‘Validity’ sözcüğünün karşılığı olarak kullanılmıştır. Sözcüğün dilimizdeki yerleşik karşılığı<br />
‘geçerlilik’tir. Ancak “iç-tutarlılık” terimi kavramın anlamını çok daha iyi vermektedir.<br />
37 Örneğin bu türden bir çıkarım için ‘geçerli’ sıfatını kullanmak, sözcüğün günlük dildeki kullanımı<br />
göze alınırsa, yanıltıcı olabilir. ‘İç-tutarlı’ terimi bu nedenle de tercih edilmiştir.
156<br />
çıkarımlar sözkonusu olduğunda sağlamlık ölçütünü çıkarımın tüm öncülleri<br />
için değil, çıkarımın sadece bilgi ifade eden öncülleri için değerlendirmenin<br />
doğru olacağını düşünüyorum. Örneğin:<br />
Ö.1 Çocukları dövmek yanlıştır.<br />
Ö.2 Zeynep bir çocuktur.<br />
S Zeynep’i dövmek yanlıştır.<br />
Bu çıkarımın iç-tutarlılığı vardır. Çıkarımın ilk öncülü değer ifade etmektedir<br />
ve bu öncülün olgusal açıdan doğruluğu/yanlışlığı değerlendirilemez.<br />
Çıkarımın ikinci öncülü ise bilgi ifade etmektedir ve bu öncülün doğru<br />
olması, çıkarımın sağlam olması için yeterli olacaktır.<br />
• Çıkarım ikna edici 38 mi?<br />
Diğer bir çözümleme ölçütü, çıkarımın “ikna edici”, diğer deyişle<br />
herkesçe/açıkça akla yatkınlığı kabul edilir türden olup olmadığıdır. Tanım<br />
göze alındığında, bu ölçütü ahlaka ilişkin çıkarımlarda kullanmak ilk bakışta<br />
olası görünmemektedir. Çünkü bu ölçütü sözü edilen tanımıyla<br />
düşündüğümüzde, aşağıdaki ifadeleri doğru kabul etmemiz gerekir:<br />
1. Ahlaka ilişkin bir çıkarımın sonucunun herkesçe kabul edilebilir<br />
olması mümkündür.<br />
2. Değerlerin herkesçe kabul edilebilmesinin koşulu, akla yatkınlık’tır.<br />
3. İlk iki önerme doğru ise, her rasyonel varlıkça doğruluğu kabul<br />
edilecek ahlaki çıkarımlara akıl yoluyla ulaşmak mümkündür.<br />
Bu ifadelerin tümünün doğru olduğu oldukça tartışmalıdır; dolayısıyla bu<br />
ölçüt ancak mantıksal çıkarımlar için geçerli olabilirmiş gibi görünmektedir.<br />
Bu noktada M.Brannigan, ikna edicilik ölçütünden çok iç-tutarlılık ve<br />
sağlamlık ölçütlerine odaklanmanın daha doğru olduğunu, J.Harris ise, ikna<br />
edicilik ölçütünün katı 39 olmadığını, önemli olanın kimsenin itiraz<br />
edemeyeceği çıkarımlar kurgulamak olduğunu belirttiler. Harris, ikna edici<br />
bir çıkarım için aşağıdaki örneği verdi:<br />
“Kimsenin ilke olarak ötanaziye karşı olamayacağını göstermek üzere<br />
kurgulanmış örneği ele alalım. Ötanazi karşıtlığının samimiyetini<br />
ölçmenin yollarından biri, insanların aşağıdaki örnekte, polisin<br />
seçiminin doğası ve kabul edilebilir diğer (eylem) seçeneklerin neler<br />
olabileceği hakkındaki düşüncelerini sorgulamak olabilir.<br />
Polisin ikilemi<br />
38 ‘Persuasive’ sözcüğünün karşılığı olarak kullanılmıştır.<br />
39 Prof.Harris’in kullandığı ifadenin orjinaline yer vermek, çeviriden kaynaklanabilecek yanlış<br />
anlaşılmaları azaltabilir: “The persuasiveness criterion is not precise.” Buradaki ‘precise’ sözcüğünün<br />
karşılığı olarak ‘kesin’ yerine, tanımın keskinliğine/katılığına daha iyi vurgu yapan ‘katı’ sözcüğü<br />
kullanılmıştır.
157<br />
Bir kamyon sürücüsü kaza geçirir ve yanan kamyonunun içinde<br />
sıkışır. Olay yerine gelen bir polis, sürücüyü kurtarmayı dener, ancak<br />
sürücüyü sıkıştığı yerden kurtarıncaya dek sürücünün yanarak<br />
öleceğini anlar. Polis sürücünün yanarak ölmesine izin verebilir ya da<br />
onu başından vurarak hızlı ve görece acısız bir biçimde ölmesini<br />
sağlayabilir. Sürücü polise, “Lütfen vur beni, diri diri yanmama izin<br />
verme!” demektedir.<br />
Ötanazi karşıtları polisin ikilemi için her koşulda ilk olasılığı seçmeli,<br />
sürücünün yanarak ölmesine destek vermelidirler; ötanazi yandaşları<br />
ise diğer seçeneği seçerler. Bu ikna edici bir çıkarımdır; çünkü hem<br />
(bu çıkarımı) kabul edip hem de halâ ötanaziye karşı çıkmak çok<br />
zordur.”<br />
Bu görüşlerin ışığında, “ikna edicilik” ölçütünün ahlak felsefesinde farklı bir<br />
tanımla/önemle ele alınması gerektiğini anladım. Sonuç olarak bu noktada,<br />
‘iyi gerekçeler’ sunmak önem kazanıyor. Ahlaki çıkarım için ‘iyi gerekçe’<br />
şöyle tanımlanıyor:<br />
“İyi gerekçeler, yadsınması olanaksız olmasa da çok güç olan normatif<br />
ifadeler ile onlarla ilişkili olgusal bilgilerdir. Etikte gerekçeler,<br />
eleştirel sorgulamaya karşı ayakta kalabiliyorlarsa ve etik çatışmaların<br />
çözülmesini olası kılıyorlarsa iyi gerekçelerdir.”<br />
İyi gerekçelerin yanı sıra, kötü gerekçeler de sınıflanarak tanımlanmıştır.<br />
Dworkin’e göre akla uydurma, önyargı, duygu ve ‘papağanlık’ kaçınılması<br />
gereken dört gerekçe biçimidir. Akla uydurmadan daha önce söz edilmişti,<br />
önyargı içeren gerekçelerin yanıltıcı etkisinin ise açık olduğunu sanıyorum.<br />
Başkalarından işitilen gerekçelerin sorgulamadan içselleştirilerek sürekli<br />
tekrarlanması, ‘papağanlık’ olarak tanımlanıyor. Duygusal gerekçeler<br />
üzerinde ise biraz daha ayrıntılı durmak istiyorum. Dworkin duygular ile<br />
ahlaki duruş arasındaki ilişkiyi şöyle açıklıyor:<br />
“Ahlaki duruşu duygusal tepkilerden ayırt ederiz. Sadece ahlaki<br />
duruşun duygudan arınmış olması gerektiği için değil, ahlaki duruş<br />
duyguları haklıçıkardığı halde tersi doğru olmadığı için...”<br />
C.G.Jung’un belirttiği gibi, insan duygularına ilişkin sorun, ‘duygunun bireyin<br />
yaptığı birşey değil, ona olan birşey’ olmasıdır. Birinden nefret etmeyi<br />
isteyemeyiz; bu kendiliğinden olur ve sonrasında bu durumu denetlemeye<br />
çalışırız. Birşeyin iyi hissettirmesi ya da rahatsız etmesi, etik çatışmayı çözme<br />
girişiminde bize pek yardımcı olmaz.
158<br />
• Çıkarımın gücü<br />
Sağlamlık ölçütünü değerlendirirken belirtildiği gibi, ahlaki çıkarımlar<br />
indüktiftir ve bu nedenle esasen dedüktif çıkarımları değerlendirmek için<br />
kullanılan ölçütler indüktif çıkarımlara ancak “yumuşatılarak” uygulanabilir.<br />
Yine daha önce vurgulandığı gibi, indüktif bir çıkarımda, sonuç öncüllerden<br />
olasılıkla çıkar. Öncüller doğru ise, sonuç kesinlikle değil büyük olasılıkla<br />
doğrudur. İndüktif çıkarımların doğruluğu, dedüktif çıkarımların tersine,<br />
derecelidir. Dolayısıyla çıkarıma yeni bilgi eklemek sonucun doğruluğunu ya<br />
da yanlışlığını etkiler. Bu nedenle indüktif çıkarımları çözümlerken çıkarımın<br />
gücünü değerlendirmekten söz edilmektedir.<br />
Çıkarımın gücünü değerlendirmek için iki temel soruya yanıt aramak<br />
gerektiği belirtilmektedir:<br />
1. Gerekçeler/öncüller olgusal olarak doğru mu, ya da en azından akla yatkın<br />
mı 40 ?<br />
Gerekçelerin akla yatkınlığını belirlemek için en güvenilir yöntem, karşıörneklerin<br />
bulunup bulunmadığını araştırmaktır. Örneğin ayrımcılığa yol<br />
açmadığı ileri sürülen bir politikanın geçmişte ayrımcılığa yol açtığını<br />
gösterirsek, o çıkarımın savı zayıflamış olur. Karşı-örneklerin sayısı arttıkça<br />
çıkarımın gücü zayıflar ve çıkarımı yeniden kurgulamak gerekir.<br />
Öncülleri değerlendirmenin bir yolu da, doğruluklarını sorgulayarak<br />
çürütmeye çalışmaktır. Örneğin siyah ırktan insanların kranyumlarının beyaz<br />
ırka göre küçük olması nedeniyle zekâlarının daha geri olduğunu, bu nedenle<br />
de aşağı bir ırk olduklarını ileri süren görüşü ele alalım. Bu çıkarımı, “aşağı”<br />
olmanın zekâ ile bağlantılı olmadığı, kranyum çapı ile zekâ arasında bağlantı<br />
olmadığı ve/veya ırklar arasında kranyum çapının farklılık göstermediği<br />
bilgileri ile çürütebiliriz. (Bu değerlendirme ölçütü, daha önce sözü edilen<br />
sağlamlık ölçütü ile eştir).<br />
2. Gerekçeler ve sonuç arasında ne kadar boşluk var?<br />
İndüktif çıkarımlarda bu boşluk az ya da çok bulunur; bu boşluğun çok az<br />
olması çıkarımı güçlü kılar. “Boşluk”, çıkarımın gerekçeleri ile sonucu<br />
arasında ne kadar “serbest alan” bulunduğu ile ölçülür. Gerekçeler doğru<br />
varsayılır ve sonucun doğru olup olmadığına ilişkin anlamlı bir kuşku olup<br />
olmadığı değerlendirilir. Gerekçeler doğru varsayıldığında, gerekçelerin<br />
sağladığı kanıtlarla tutarlı tek sonuç, çıkarımın vardığı sonuç ise, çıkarım<br />
güçlüdür. Gerekçelerle uyumlu başka sonuçlar da söz konusu ise, çıkarım<br />
güçlü değildir.<br />
40 ‘Plausible’ sözcüğünün sözlükteki karşılıkları, ‘makul/akla yatkın’ ve ‘inandırıcı’dır. İkna edicilik<br />
ölçütünden farklı olduğunu düşünerek ‘akla yatkın’ karşılığını kullandım. Ancak, nasıl<br />
belirlendiklerini göz önüne alınca, ‘persuasive’ ve ‘plausible’ kavramlarının ahlaki çıkarımlarda<br />
hemen hemen aynı şeylere denk geldiğini sanıyorum; bu nedenle aslında farklıymış gibi ele alarak<br />
hata yapıyor olabilirim.
159<br />
Başka bir kaynakta, çıkarımın gücünü değerlendirmek için farklı<br />
yöntemlerden de söz edilmektedir:<br />
3. Genellemelerin değerlendirilmesi: Genellemeler çeşitli özgün olayların<br />
ortak yönlerini tanımlamaya çalışır.<br />
Yırtıcı hayvanları öldürmek doğanın dengesini bozar.<br />
Akarsuları kirletmek ekosisteme zarar verir.<br />
Yapay türleri doğaya karıştırmak, doğal türler üzerinde olumsuz etki<br />
yaratır.<br />
Sözü edilen tüm bu etkiler, istenmeyen etkilerdir.<br />
Dolayısıyla, doğal ekosistemi değiştirmekten mümkün olduğunca<br />
kaçınmalıyız.<br />
Öncelikle genellemelerin yeterince çeşitli örneği dikkate alarak oluşturulup<br />
oluşturulmadığı belirlenmelidir. Çıkarım sonucunun kapsamı genişledikçe,<br />
dikkate alınması gereken örnek çeşitliliği artacaktır. Değerlendirmek gereken<br />
diğer özellik ise, karşı-örneklerin bulunup bulunmadığıdır.<br />
4. Benzetmeye dayalı çıkarımların değerlendirilmesi: Bu türden çıkarımlar<br />
genellikle aşağıdaki biçimdedir:<br />
a, b, c ve d, P ve Q özelliklerine sahiptir.<br />
a, b ve c, R özelliğine sahiptir.<br />
Öyleyse büyük olasılıkla d de R özelliğine sahiptir.<br />
Bu türden bir çıkarım, benzetmenin ilgililiği ve benzetmeyi bozan bir özellik<br />
olup olmadığı ile sorgulanır. Örneğin:<br />
Tavuklar, hindiler, kazlar ve inekler, insanlar tarafından eti yenilen<br />
hayvanlardır.<br />
Tavuklar, hindiler ve kazlar yumurtadan çıkar.<br />
Öyleyse inekler de büyük olasılıkla yumurtadan çıkar.<br />
İnsanların besin tercihleri ile hayvanların nasıl üredikleri arasında bir bağlantı<br />
olduğunu düşünmek için neden yoktur. Diğer deyişle benzetme ilgisizdir.<br />
Ayrıca benzetmeyi bozan bir özellik bulunmaktadır: İnekler memeli, diğerleri<br />
kuştur.<br />
• Çıkarımda hata, öyküsel düşünce, çarpıtma, akla uydurma 41 bulunuyor mu?<br />
Günlük yaşamda ahlak üzerine tartışmalar, yaygın biçimde var olan bazı<br />
hatalar nedeniyle sıklıkla yanlış yönlenir. Bu hataların bazıları kavramları<br />
yanlış anlamış olmaktan, bazısı bilerek çarpıtmaktan, bazısı kendi kendini<br />
doğrulayan akla uydurmalardan kaynaklanır; bazıları ise tümden anlamsızdır.<br />
Aşağıda bu türden yaygın hataların bir listesi bulunuyor. Alıntıladığım<br />
41 Fallacy, myth, distortion, rationalization
160<br />
kaynaklar bu hataları açıklıyor ve örnekliyor. Ancak çok tanıdık olmaları,<br />
yazının gereğinden fazla uzayacak olması ve çoğuna internet üzerinden<br />
erişilebilmesi nedeniyle ayrıntıya yer vermemeyi tercih ettim. Yanı sıra,<br />
anlamları üzerinde düşünmenin de geliştirici olacağını sanıyorum. Bazı hata<br />
tiplerinin yanına paran<strong>tez</strong> içinde Latincelerini ekledim. Bu adlandırmalar,<br />
kimilerini Aristoteles’in tanımladığı hataların ne kadar klasikleşmiş ve yaygın<br />
olduğunu gösteriyor.<br />
o Herkes böyle yapıyor. (Ad populum)<br />
o Bu sos çok sağlıklı olmalı; McDonald’s hep bu sosu kullanıyor...<br />
(Argumentum ad verecundiam / Ipse Dixit)<br />
o Ahmet’in kaç kez yalan söylediğine tanık oldum. Bana ilaç şirketleriyle<br />
ilişkim hakkında ahlak hocalığı taslamasın! (Ad hominem)<br />
o İşte bu İncil’deki açık bir kanıttır. Bu kanıtı reddedenler cehennem<br />
ateşinde yanacaklar! (Argumentum ad metum)<br />
o Bir aspirin içip tek ayak üstünde durdum, başağrım geçti. Demek ki tek<br />
ayak üstünde durmak başağrısına iyi geliyor. (Non causa pro causa)<br />
o ‘Yokedici’ oyunu çıktıktan bir yıl sonra okullarda şiddet oranı üç kat<br />
arttı; bu rastlantı olamaz. (Post hoc, ergo propter hoc)<br />
o Göstericiler gerçekten vatanlarını sevselerdi, hükümeti eleştirmezlerdi<br />
(Non sequitur)<br />
o Binyıllardır böyle yapıyoruz; yanlış olsa çoktan vazgeçilirdi.<br />
(Argumentum ad antiquitatem)<br />
o Okul tam bir zaman kaybı, çünkü yapacak daha iyi şeyler var. (Petitio<br />
principii)<br />
o Aynısını sen de yapıyorsun! (Tu quoque)<br />
o Babam bu yayınevinin reklam gelirlerinin neredeyse yarısını sağlıyor.<br />
Herhalde benim barda karıştığım olayları gazeteye basmazsınız!<br />
(Argumentum ad baculum)<br />
o Evet, yardım kampanyasında topladığımız paraların bir kısmının izini<br />
kaybettik; ama ne kadar çok çocuğa yerdım ettiğimizi düşünsenize!<br />
(Argumentum ad misericordiam)<br />
o Hayvanlarla aynı soydan geldiğimize ve evrime inanmak doğal olarak<br />
bencilliğe, saldırganlığa, ilişkilerimizin hayvan ilişkilerine benzemesine<br />
neden olur. (Argumentum ad consequentiam / Ignoratio Elenchi’nin alt<br />
türü)<br />
o ‘İçki reklamları yasaklanmalı’ savı saçma. İnsanlara içmekten<br />
vazgeçmelerini söyleyemezsiniz! (Straw man - İng./ Ignoratio<br />
Elenchi’nin alt türü)<br />
o Feministler erkeklerden nefret eder. Sen de feminist olduğuna göre ...<br />
(Secundum quid)<br />
o Araba kullanırken kemer takma zorunluluğu Nazi yasaklarına benziyor!<br />
o Patent bürosu ya benim buluşumu onaylar, ya da dünya yenilenebilir<br />
enerji fikrine elveda der.<br />
o Yasalsa ahlaka da uygundur...<br />
o Dişe diş.... (Ama o da bana şunu yaptı)<br />
o Sonuçta kimseye zarar gelmedi ki!<br />
o O bir kraldır (ünlü şairdir, aktördür...), yapabilir.
161<br />
o Ben yapmasam başkası yapacak...<br />
o İyi bir amaç uğruna yaptım...<br />
o Hak ettiğimi vermediler; o yüzden benim de şunu yapmaya hakkım var!<br />
o Benim suçum değil!<br />
o Daha kötüsü de var!”<br />
4.2.2.3 Çözümlemede Temel Alınacak Değerler<br />
Tez bağlamında çıkarımları çözümlerken, temel olarak iki nokta değerlendirilmiştir.<br />
İlki, önceki bölümde açıklanan ölçütler ışığında değerlendirilen, çıkarımın<br />
sağlamlığıdır. İkincisi ise, çıkarımın hangi değeri koruduğuna, hangisini harcadığına<br />
bakmaktır. Daha doğru bir deyişle, çıkarımın, yönelik olduğu alanda korunması<br />
gereken ahlaki değerleri koruyup korumadığı irdelenmiştir. Özetle, bilgisel<br />
öncülünün doğruluğu bilimsel olarak gösterilmiş, değersel öncülü ise korunması<br />
gereken değer(ler)i koruyan çıkarımlar, sağlam ve ikna edici olarak kabul edilmiştir.<br />
Korunması gereken ahlaki değerler, “insanlığın binyıllardır süregelen toplumsal<br />
evrim süreci içinde, çok çeşitli deneyimlerle korumaya karar verdiği değerler”<br />
biçiminde tanımlanabilir. Bu bölümde, hekimlerin araştırma ile saptanan<br />
çıkarımlarını çözümlerken temel alınacak değerler ve bu değerlerin<br />
gerekçelendirilmesine yer verilmiştir.<br />
a. Herkesin gereksindiği ilacı edinme hakkı vardır.<br />
Aşağıda, birbirine bağlı sorular ve çıkarımlar aracılığı ile, herkesin gereksindiği ilacı<br />
edinme hakkı olduğu ve bu hakkın devlet tarafından, vergilerle finanse edilerek<br />
sağlanması gerektiği gerekçelendirilmektedir.<br />
• Sağlık hizmeti bir hak mıdır, yoksa ticari bir meta mıdır?<br />
1.çıkarım<br />
Öncül 1 - İnsanın ayırt ettirici özelliği, varlık olanaklarıdır.<br />
Öncül 2 - İnsanın kendisini gerçekleştirebilmesi, ancak varlık olanaklarını<br />
kullanabilmesi ve bu olanakları geliştirebilmesi ile olasıdır.<br />
Sonuç - Öyleyse, her insanın varlık olanaklarını kullanmaya ve bu olanakları<br />
geliştirmeye eşit biçimde hakkı olmalıdır.<br />
2.çıkarım<br />
Öncül 1 - Sağlıklı olma, insanın varlık olanaklarını kullanma ve bu olanakları<br />
geliştirme hakkını kullanabilmesi için bir önkoşuldur.<br />
Öncül 2 - Sağlığın belirleyenlerinden biri, gereksinilen sağlık hizmetinin alınmasıdır.<br />
Sonuç - Öyleyse, her insanın gereksinimine göre sağlık hizmeti alma hakkı olmalıdır.
162<br />
• Sağlık hizmeti nasıl sunulmalıdır?<br />
Öncül 1 - Gereksinime göre sağlık hizmeti almak, herkesin doğuştan sahip olduğu<br />
kabul edilen bir haktır.<br />
Öncül 2 - Hak olarak tanımlanan her şeyin karşılığında, o hakkın gereklerini<br />
sunmakla yükümlü bir taraf bulunur.<br />
Öncül 3 -<br />
Öncül 3.a - Devletin temel varlık nedeni, sağlık hizmeti gibi toplumsal<br />
hizmetleri toplumdan alınan ödentiler ile sunmaktır.<br />
Öncül 3.b - Herkese gereksinimine göre sağlık hizmeti, sadece devlet<br />
tarafından örgütlenen ve finanse edilen bir sağlık örgütlenmesi ile sunulabilir<br />
(Hornberger, 2000).<br />
Sonuç: Söz konusu sağlık hizmeti alma hakkı olduğunda, hakkın gereklerini<br />
sunmakla yükümlü olan, devlettir.<br />
Öncül 4 - Kişilerin maddi geliri ve birikimi farklı olduğu için, para karşılığında elde<br />
edilebilen şeylere eşit erişim olası değildir.<br />
Sonuç - Gereksinime göre sağlık hizmeti, devlet tarafından, vergilerle finanse<br />
edilerek sunulmalıdır.<br />
• Gereksinilen ilaçlar nasıl elde edilmelidir?<br />
Öncül 1 - Gereksinime göre sağlık hizmeti, devlet tarafından, vergilerle finanse<br />
edilerek sunulmalıdır.<br />
Öncül 2 - İlaç, sağlık hizmetlerinden biridir.<br />
Sonuç - Herkesin, gereksindiği ilacı edinme hakkı vardır ve bu hak devlet tarafından,<br />
vergilerle finanse edilerek sağlanmalıdır.<br />
b. Hekim akılcı ilaç seçimi ölçütlerine uygun reçete yazmalıdır.<br />
Sunulması gereken sağlık hizmeti, özelde de ilaç söz konusu olduğunda korunması<br />
gereken diğer bir değer, DSÖ’nün tanımladığı “akılcı ilaç seçimi” ölçütleri ile<br />
belirlenmektedir. X endikasyonuna yönelik bir ilacın, kullanım amacına göre<br />
koruyucu, geliştirici, tedavi edici veya esenlendirici yönde etki etmesi beklenir;<br />
ilacın kullanılma amacı budur. Bu amaca en iyi hizmet edecek ilaç, varolan ilaçlar<br />
arasında en etkin, en güvenli, en uygun maliyetli ve en kolay uygulanır ilaçtır (WHO,<br />
1994; s.:7). Elbette akılcı ilaç seçimi, tümüyle standardize edilmiş hastalıkların aynı<br />
biçimde tedavisi için salt kuramsal kavramların tartışmasız uygulanması değildir<br />
(DPT, 2001). Klasik deyişle, değerlendirmede daima hastalık değil, hasta ön planda<br />
olacaktır. Burada vurgulanan, belli bir sağlık profiline sahip kişideki X<br />
endikasyonudur.<br />
Yukarıda sayılan özelliklerin tümü bir ilaçta bulunmayabilir. Öyleyse seçim<br />
yapabilmek için, bu özellikler arasında bir öncelik sırası belirlemek gerekir. İlaçların<br />
kullanılma amacı, X endikasyonuna yönelik olarak yaratması beklenen etkiyi en iyi<br />
biçimde yaratması olduğundan, etkinlik ve güvenilirliğin ilk planda gözetilmesi<br />
gerekir. Gözetilmesi gereken sonraki özellik, ilacın uygulanabilirliği, diğer deyişle<br />
belli bir hasta için kullanımının kolay ve kabul edilebilir olmasıdır. Son olarak ilacın<br />
maliyeti dikkate alınmalıdır; çünkü maliyet birinci planda göz önüne alınan bir ölçüt
163<br />
olduğunda, gereksinimin dışında bir ölçüt kullanılmış olur. Halbuki, yukarıdaki<br />
bölümde gerekçelendirilen sağlık hizmeti alma hakkı gereğince, herkes<br />
gereksinimine göre sağlık hizmeti almalıdır. Öyleyse, X endikasyonu için<br />
gereksinilen ilaç, öncelikle, varolan en etkin, güvenli ve kolay uygulanabilen ilaçtır.<br />
X endikasyonu için çeşitli şirketlerce üretilmiş “n” sayıda ilaçtan, kanıta dayalı<br />
bilgiler ışığında sadece bir ya da birkaç tanesi bu sınıfa girer. Bu durumda maliyet<br />
ölçütü dikkate alınır ve X endikasyonu için belli bir sağlık profiline sahip hastalarda<br />
hem en etkin, güvenli ve kolay uygulanabilen, hem de maliyeti en uygun bir A ilacı<br />
belirlenir. Özetle, belli bir sağlık profiline sahip hastalarda X endikasyonu için<br />
gereksinilen ilaç, en etkin, en güvenli, en kolay uygulanabilen ve maliyeti en uygun<br />
olan A ilacıdır. Bu nedenle, belli bir sağlık profiline sahip hastalarda X endikasyonu<br />
için hekim, akılcı ilaç seçimi ölçütlerine uygun olarak A ilacını reçete etmelidir.<br />
c. Toplumsal kaynaklar akılcı biçimde harcanmalıdır.<br />
Yukarıda, a maddesinde, herkesin gereksindiği ilacı edinme hakkı olduğu<br />
gerekçelendirilmişti. Gereksinimlerin karşılanmasının olası en iyi yolu, toplumsal<br />
kaynakların akılcı biçimde harcanmasıdır. Bunun için ise, gereksinimlerin ve<br />
kaynakların tanımlanması ve ardından, kaynakların gereksinim ölçütüne göre<br />
dağıtılması gerekir. Böylece toplumdaki her birey, eldeki kaynaklardan<br />
gereksinimine göre yararlanmış olur. Yanı sıra, gereksinim ve kaynaklar, değişken<br />
oldukları için nicelik ve nitelik açısından sürekli olarak izlenmelidir. Ancak bu<br />
noktadaki sorun, dağılımda eşitlikçi bir yaklaşım sergilenmiş olsa dahi, eldeki<br />
kaynakların gereksinimleri karşılamakta yetersiz kalma olasılığıdır. Bu olasılık<br />
kaynakların gereksinimlere göre az olmasından, ya da kaynakların olası en verimli<br />
biçimde kullanılamamasından ötürü gerçekleşebilir. Öyleyse, kaynakları en akılcı<br />
biçimde yönetebilmek için, bir yandan eldeki kaynakları verimli, diğer deyişle<br />
“gereksinimi en uygun karşılayacak biçimde” kullanmak, diğer yandan ise eldeki<br />
kaynakları artırmaya çalışmak gerekir.<br />
4.2.2.4 Olumsuz Çıkarımların Çözümlenmesi<br />
Çıkarımların nasıl çözümleneceği belirlendikten sonra, bu bölümde, hekimlerin<br />
araştırma ile saptanan çıkarımları ele alınmaktadır.<br />
• Hekim-ilaç şirketi ilişkileri üzerine verilen “kabul edilemez” yanıtlar ve<br />
gerekçeleri, diğer deyişle “olumsuz çıkarımlar”, kısmen aşağıdaki biçimde<br />
ortaklaştırılabilir:<br />
Öncül.1 – Hekim akılcı ilaç seçimi ölçütlerini kullanarak ilaç yazmalıdır.<br />
Öncül.2 - İlaç şirketlerinin pazarlama yöntemleri akılcı ilaç seçimini engeller.<br />
Sonuç - Hekim ilaç şirketleriyle, pazarlama yöntemleri aracılığı ile ilişki<br />
kurmamalıdır.<br />
Yukarıdaki çıkarım, akla uydurma ya da açıklama değil, haklı çıkarmadır. Hata,<br />
öyküsel düşünce ve çarpıtma içermemektedir. Öncüllerinden biri bilgisel, diğeri
164<br />
ise değerseldir. Öncüllerin doğru olması halinde, mantıksal olarak sonucu da doğru<br />
kabul etmemiz gerekir; dolayısıyla çıkarımın iç-tutarlılığı vardır. Çıkarımın<br />
bilgisel öncülünün bilimsel olarak doğru olduğu “Giriş” bölümünde gösterilmiştir.<br />
Ek olarak, DSÖ’nün “ilaç promosyonunun giderek artan olumsuz etkilerinden<br />
duyulan kaygı” nedeniyle oluşturduğu “Drug Promotion Database”de yer alan<br />
bilgileri gözden geçirmek uygun olacaktır<br />
o Hekimler, pazarlama yöntemlerinden, düşündüklerinden daha fazla<br />
etkilenmektedir (Avorn et al, 1982; Cardenas ve Isenrich, 1995;<br />
Greenwood, 1989; Ziegler et al, 1995).<br />
o Akılcı ilaç ölçütüne uyan ilaçlar, yeterince pazarlanmadığında reçeteye<br />
yazıl(a)mamaktadır (Suresh et al, 1993).<br />
o Bilimsel araştırmayı ilaç şirketi desteklediğinde, araştırma konusunun<br />
seçimini şirketin belirleme oranı artmakta, sonuçlar anlamlı oranda o şirket<br />
lehine çıkmakta, sonuçların ticari nedenlerle gizlenmesi ya da<br />
yayımlanmaması olasılığı artmaktadır (Azimi ve Welch, 1998; Blumenthal<br />
et al, 1986; Cho ve Bero, 1996; Davidson, 1986; Djulbegovic et al, 2000;<br />
Friedberg et al, 1999; Jadad et al, 2000; Kemmeren et al, 2001;<br />
Mandelkern, 1999; Rochon et al, 1994; Stelfox et al, 1998; Tallon et al,<br />
2000; Vandenbroucke et al, 2000; Wahlbeck ve Adams, 1999).<br />
o Tatil beldelerinde tüm masraflarını ilaç şirketlerinin karşıladığı eğitim<br />
toplantılarından sonra o ilacı yazma oranı anlamlı oranda artıyor (Orlowski<br />
ve Wateska, 1992).<br />
o Temsilciyle görüşme sayısı arttıkça, yeni bir ilacı yazma oranı artmaktadır<br />
(Cleary, 1992; Gonul et al, 2000; Peay ve Peay, 1988).<br />
o Numune ilaç dağıtımı hekimlerin yazdıkları reçeteleri anlamlı oranda<br />
etkilemektedir (Chew et al, 2000b).<br />
Bu bilgilerin yanı sıra, ne kadar küçük olursa olsun, hediye almanın bilinçaltında<br />
bir karşılık verme duygusu uyandırdığı ileri sürülmektedir (Chren et al, 1989;<br />
Dana ve Loewenstein, 2003; Katz et al, 2003). Ayrıca, bilinçaltına seslenen reklam<br />
yöntemleri yıllardır etkili biçimde kullanılmaktadır (Brett et al, 2003; Katz et al,<br />
2003). Bu nedenlerle, yukarıdaki çıkarım sağlamdır. Öncül.1, korumak gereken<br />
değeri ifade etmektedir. Özetle yukarıdaki çıkarım, ikna edicidir ve “kabul<br />
edilemez” yargısını haklı çıkarmaktadır.<br />
• “Kabul edilemez” yargısına ilişkin diğer gerekçelerden biri, ilacın ticari bir meta<br />
olamayacağıdır. Öncelikle, Devlet Planlama Teşkilatı’nın Sekizinci Beş Yıllık<br />
Kalkınma Planı çerçevesinde oluşturduğu “İlaç Sanayii Özel İhtisas Komisyonu<br />
Raporu”nda da belirtildiği gibi, ilacın çeşitli nedenlerle diğer ürünlerden farklı<br />
olduğu dikkate alınmalıdır (DPT, 2001):
165<br />
o İlacın, Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen kriterlere uygun olarak tek<br />
bir kalitesi vardır.<br />
o İlacı, tüketici yerine bir başkası, doktor (veya eczacı) seçmektedir.<br />
o İlacın farklı ve önemli diğer bir özelliği de onsuz olunamazlığıdır. Yani,<br />
gerekiyorsa hasta tarafından mutlaka kullanılmalıdır.<br />
o Bu yüzden alınabilir uygun bir fiyatta ve kolayca bulunabilir olmalıdır.<br />
o İlacın özellikle son özelliğinden dolayı, hükümetlerin bu hususları<br />
sağlayacak politikalar izlemesi zorunlu hale gelmektedir. Bu da ilacın<br />
politik yönünü yansıtmaktadır.<br />
Diğer bir deyişle, gereksinim duyan için mutlaka edinilmesi gerektiğinden, ilacı<br />
tüketici değil hekim seçtiğinden ve en önemlisi de ilacın sadece belli niteliklerde<br />
olması kabul edilebileceğinden, ilaca erişim pazar dinamiklerine göre<br />
belirlenemez. Ayrıca daha önce gösterildiği gibi, her bireyin gereksindiği ilacı<br />
edinme hakkı vardır. Dolayısıyla ilacın ticari bir meta, bir kâr aracı olarak<br />
kullanılması ve bu amaçla pazarlanması, gereksinilen sağlık hizmetine erişme<br />
hakkı ile çelişmektedir. Diğer taraftan hekimlik mesleği, gereksinilen sağlık<br />
hizmetlerine erişim hakkına saygı ve özen göstermeyi gerektirir ve bu nedenle<br />
hekim, pazarlama yöntemlerinin nesnesi olmayı reddetmelidir.<br />
• Pazarlama yöntemlerinin kaynakların boşa harcanmasına neden olması, “kabul<br />
edilemez” yargısına dayanak gösterilen savlardan biridir. Korunması gereken<br />
değerlerden biri, toplumsal kaynakların olası en akılcı biçimde harcanması<br />
gerekliliğidir. İlaç şirketlerinin kullandığı pazarlama yöntemleri, aşağıdaki<br />
nedenlerle bu değeri harcamaktadır:<br />
o Pazarlama, “Giriş” bölümünde yer verildiği gibi ilaç şirketlerinin<br />
gelirlerini harcadıkları alanların başında gelmekte, şirketler gelirlerinin<br />
yaklaşık %30’unu pazarlamaya ayırmaktadır. Bu yönüyle pazarlama, ilaç<br />
fiyatlarını belirleyen en önemli etmenlerden biridir. Dolayısıyla hekimler<br />
şirketlerle pazarlama yöntemleri aracılığıyla ilişki kurarak, örneğin<br />
bilimsel bir toplantıya katılım için maddi destek alarak bu harcamaların<br />
gerçekleşmesine ve pazarlama yöntemlerinin satışları artırması nedeniyle<br />
şirketlerin pazarlamaya daha çok harcamada bulunmasına katkıda<br />
bulunmuş olmaktadırlar.<br />
o İlaç şirketlerinin kurumlara demirbaş ve sarf malzemesi almaları, kuruma<br />
gereğinden fazla ilaç ve plansız malzeme alımına neden olarak kurumu<br />
zarara uğratır, dolayısıyla kaynakların akıldışı kullanımına neden olur.<br />
o Bir diğer sorun, ilacı satın alan kişi ya da kurumun ilaç fiyatının içindeki<br />
pazarlama giderini de yükleniyor olmasıdır. Üstelik, şirketler pazarlama<br />
giderlerini devlete ödedikleri vergiden düşmekte, bu da pazarlama<br />
giderlerinin toplum tarafından ödenmesi anlamına gelmektedir. Diğer bir<br />
deyişle toplum, pazarlama giderleri için sonuçta iki kez bedel ödemiş<br />
olmaktadır.
166<br />
Doğal olarak hekimler pazarlama harcamalarının gerçekleşmesi ve artmasının başlıca<br />
sorumlusu değildir. Ya da tersinden, hekimlerin şirketlerin pazarlama amacıyla<br />
kurmak istedikleri ilişkilere girmemeleri, pazarlama giderlerini ve pazarlama<br />
kaynaklı etik sorunları azaltmayabilecektir; çünkü şirketler, doğaları gereği yeni<br />
yöntemler bulmak durumunda olduklarından sınırlayıcı/olumsuz değişikliklere uyum<br />
sağlamanın yollarını arayacaktır. Ancak bu harcamalara bir biçimde katkıda<br />
bulunmak, akılcı ilaç seçimini ve kaynakların gereksinime göre kullanımını bir<br />
biçimde engelleyeceği için, hekimlik mesleğinin ahlaki duruşu şirketlerin pazarlama<br />
amacıyla kurmaya çalıştıkları ilişkileri yadsımayı gerektirir.<br />
• Diğer bir gerekçe, ilaç şirketlerinden destek almanın daha ahlaki çözüm<br />
arayışlarını güçleştirdiği yönündedir. Özetle:<br />
Öncül.1 - Geçici çözümler, sorunun temel nedenine yönelik çözüm arayışını<br />
engelleyici etkide bulunur.<br />
Öncül.2 - İlaç şirketlerinin sağlık hizmeti sunmaya ilişkin maddi destekleri, geçici<br />
çözümlerdir.<br />
Sonuç - Hekimler sağlık hizmeti sunmaya ilişkin sorunları çözmek için ilaç<br />
şirketlerinden maddi destek almamalıdır.<br />
Yukarıdaki çıkarım, akla uydurma ya da açıklama değil, haklı çıkarmadır. Hata,<br />
öyküsel düşünce ve çarpıtma içermemektedir. Öncüllerin kabul edilmesi halinde,<br />
mantıksal olarak sonucu da kabul etmemiz gerekir; dolayısıyla çıkarımın içtutarlılığı<br />
vardır.<br />
Öncül.1, geçici çözümlerin insan davranışı üzerine etkisi üzerinedir. Geçici<br />
çözümler, bir sorunun o anda yaşanan yakıcı etkisini ortadan kaldırarak, yanıltıcı<br />
bir rahatlama duygusu yaratır. Bu rahatlamayla birlikte, sorunun o anda ortaya<br />
çıkardığı rahatsız edici etkiden kurtulma motivasyonu ortadan kalkar. Bu da<br />
sorunun nedenini araştırmak ve nedene yönelik girişimde bulunarak soruna kalıcı<br />
ve ahlaki açıdan kabul edilebilir bir çözüm bulmak için gerekli enerjiyi inhibe<br />
eder. Bu nedenle geçici çözümlerin süreklilik kazanması olumsuz bir uygulamadır.<br />
Öncül.2, şirketlerin hizmet sunumu sırasında oluşan ve hizmeti sunan tarafından<br />
karşılanmayan gereksinimlere yönelik destekte bulunmasının, geçici bir çözüm<br />
olduğunu ileri sürmektedir. Bu savın doğruluğu, şirketlerin doğal yapısında var<br />
olan kâr etme zorunluluğu olgusuna dayanılarak gösterilebilir. Pazarın rekabetçi<br />
koşullarında, kâr etme zorunluluğu içinde bulunan şirketlerin birincil kaygısı,<br />
doğal olarak kendi çıkarları olacaktır.<br />
“Bunun suçlusunun ilaç firmaları olduğunu düşünmek bir çözüm de<br />
getirmiyor, benim bakış açımla. Niye, tamam, ilaç firmaları bunu pompaladı.<br />
Ya ilaç firmaları ticari firmalar, gayet net, tüccar bunlar. Yani halk sağlığı<br />
filan işin hikayesi tabii. Kâr amaçlı bunlar, kâr etmek için de herşeyi<br />
yapacaklar. Ama hekim kâr amaçlı bir kişi değil, olmamalı. E o zaman da
167<br />
tanım gereği ‘ilaç firması halk sağlığına çalışsın’, olmaz, ticari bi kuruluş,<br />
olmaz.” Bir ilaç şirketinin medikal müdürünün anlatımından...<br />
Bu çıkarların olgusal düzlemde toplumsal çıkarlarla örtüşme olasılığı var olsa da,<br />
desteklerin ardındaki temel güdü kâr olduğundan, ilaç şirketlerinin maddi<br />
destekleri, belli bir plan çerçevesinde, toplumun kaynakları ve gereksinimlerini<br />
dikkate alarak ve eşitlikçi bir yaklaşımla verilmez. Dolayısıyla şirket destekleri<br />
ancak şirket çıkarları ile uyumlu olduğu koşullarda, o özgül durumda verilir. Bu<br />
tür bir destek ise, sorunu kalıcı biçimde çözme girişimlerini engelleyici etkide<br />
bulunur.<br />
Sonuç olarak yukarıdaki çıkarım ikna edicidir ve ilaç şirketlerinin hizmet<br />
sunumundaki gereksinimlere yönelik desteklerinin kabul edilemeyeceği yargısını<br />
haklı çıkarmaktadır.<br />
• İlaç şirketleriyle kurulan ilişkilerin kabul edilemez olduğuna ilişkin yargıya<br />
dayanak oluşturan gerekçelerin aşağıda yer verilen bir bölümü, mesleki, bilimsel<br />
ve kültürel değerlerin olumsuz etkileneceğine, pazarlama yöntemlerinin çeşitli<br />
değerlerin yozlaşmasına neden olduğuna ilişkindir:<br />
o Bu tür ilişkiler uzun dönemde değer yargılarınızın, ilkelerinizin ve yaşam<br />
biçiminizin de silikleşmesine yol açar.<br />
o İnsani değer birikimi süreçleri açısından doğru bulmuyorum. Katedilen<br />
süreçte promosyon ve çıkarcı işbirliklerinin olumlu bir katkısı yok.<br />
o Bu tür rasyonalize edilmiş etik olmayan davranışlar, kasıtlı olmayan<br />
insanlarda bile yerleşik davranış kalıplarına dönüşerek -herkes yaptığına<br />
göre normal gibi kabul edilebilir- önemli ahlaki erozyon kaynağı olarak<br />
ortaya çıkabilir.<br />
o Bu tür özendirmeler bilgi ve eğitimin içini boşaltmakta, çalışmaya yeni<br />
başlamış meslektaşlarımıza kongrelerin bilgi ve eğitim için değil para, iş<br />
bitirebilme yetisi, eğlence ve dostlar alışverişte görsün düşüncelerini<br />
aşılamaktadır.<br />
o Bir kez kabul edilirse dozu giderek artacak, alışkanlık yapacak ve hekimlik<br />
etiği bundan çok büyük zarar görecektir.<br />
o Mesleki sorumluluğun bir hediyeyle ilişkilendirilmesi, mesleki ve belki<br />
daha önemlisi insani değerlerde önemli yıpranmaya neden oluyor: Her<br />
şeyin mutlaka maddi karşılığının bulunması gerektiği algısı.<br />
o Şirketlerin hekimlere ve mesleğe saygısını azaltıyor, ticari beklentiler<br />
oluşuyor.<br />
o Hasta-hekim ilişkisinin anlamını yitirmesine, ticarileşmesine,<br />
sıradanlaşmasına neden olur.<br />
o Mesleğin değerini, saygınlığını, hekimin güvenilirliğini olumsuz etkiler.<br />
o Hediyeler hastanın gözünde mesleğin değerini düşürüyor.<br />
o Hediye verdiğinde temsilci kendinde bir güç hissediyor. Bu duygu hekimtemsilci<br />
arasında olması gereken saygıyı azaltıyor.<br />
o Hediye verme kavramının anlamına zarar verilmiş oluyor.<br />
o Hekimlerin bu tür toplantılardaki davranışları utanç verici.
168<br />
o Toplumsal bir etkinliğin ticari amaçla kullanılması kültürel değerleri<br />
yoksullaştırıyor.<br />
o Eğlenmek isteyen hekimler kendi paraları ile kendi kültürlerine uygun<br />
eğlence yerlerine gidebilirler. Bu tür eğlencelerle hekimler aynı zamanda<br />
kültürel olarak da aynılaştırılmakta.<br />
o Yalnızca firmaların uğraştığı alanlarla ilgilenmek bile, bilimsel yelpazenin<br />
açılımını tahrif eder.<br />
o Bilimsel araştırmalar ilaç araştırmasına indirgenmiş durumda ve yeni<br />
yetişen hekim adayları ve genç akademisyenler sadece bu tür<br />
araştırmalarla kuşatılmış oldukları için özgür bilimin ne olduğunu görecek<br />
bir birikim devralmıyorlar.<br />
Değerlerin yozlaşması, korunması gereken değerlerin zaman içinde giderek daha<br />
fazla harcanması, uzun dönemde ise bu değerlerin korunması gerektiği yönündeki<br />
toplumsal uzlaşının ortadan kalkması, daha doğru bir deyişle insanların<br />
belleklerinden silinmesi olarak tanımlanabilir. Değerler insanların etkileşimleri ile,<br />
artan bilgiyle, üretim ilişkilerinin farklılaşmasıyla, değişen gereksinimlerle,<br />
iletişim olanaklarının çeşitlenmesiyle, demografik dönüşümlerle, çalışma<br />
koşullarındaki değişimlerle, teknolojik gelişmelerle, özetle toplumsal dinamiklerin<br />
tümünün etkisiyle yaratılır ve yok olur. Önemli olan, insanlığın zaman içinde,<br />
çeşitli deneyimlerle, daha iyi bir dünya için korunması gerektiğine karar verdiği<br />
değerlerin harcanmasını ve yok olmasını önleyebilmek, bir katılımcının ifadesiyle<br />
değer biriktirmektir. Yukarıda sözü edilenler bu türden değerlerdendir.<br />
Dolayısıyla, pazarlama yöntemlerinin bu değerleri yozlaştırdığına ilişkin kaygı bu<br />
anlamda önemlidir. Bu türden etkilerin varlığı, dolayısıyla da bu gerekçelerin<br />
geçerliliği, değerlerin, değerleri oluşturan ve etkileyen süreçlerin toplumbilim<br />
araştırmalarıyla gösterilmesi yoluyla saptanmaya çalışılmalıdır. Toplumbilimsel<br />
araştırmalar Öncül.2’nin doğruluğunu gösteriyor ise, pazarlama yöntemlerinin<br />
mesleki, bilimsel ve kültürel değerleri olumsuz etkilediğine ilişkin çıkarım sağlam<br />
ve ikna edici olacaktır.<br />
4.2.2.5 Olumlu Çıkarımların Çözümlenmesi<br />
Sorgulanan ilişki biçimlerine verilen “kabul edilebilir” türündeki yanıtlar ve<br />
gerekçeleri, diğer deyişle “olumlu çıkarımlar”, aşağıda incelenmektedir:<br />
• “Pazarlama yöntemleri reçetemi isteğim dışında yönlendiremez, hastam için en<br />
iyi/uygun ilacı seçmemi engelleyemez.”<br />
Öncül.1 - Hekim akılcı ilaç seçimi ölçütlerini kullanarak ilaç yazmalıdır.<br />
Öncül.2 - İlaç şirketlerinin pazarlama yöntemleri akılcı ilaç seçimini engellemez.<br />
Sonuç - Hekimin ilaç şirketleriyle, pazarlama yöntemleri aracılığı ile ilişki<br />
kurmasında sakınca yoktur.<br />
Yukarıdaki çıkarım, akla uydurma ya da açıklama değil, haklı çıkarmadır. Hata,<br />
öyküsel düşünce ve çarpıtma içermemektedir. Öncüllerin doğru olması halinde,
169<br />
mantıksal olarak sonucu da doğru kabul etmemiz gerekir; dolayısıyla çıkarımın içtutarlılığı<br />
vardır. Öncüllerinden biri bilgisel, diğeri ise değerseldir. Değersel öncülü,<br />
korunması gereken bir değeri vurgulamaktadır. Ancak bilimsel bilgi, pazarlama<br />
yöntemlerinin hekimlerin akılcı ilaç seçimi ölçütlerine uygun reçete yazmalarını<br />
engelleyebildiğini gösterdiğinden, Öncül.2 yanlıştır. Bu nedenle yukarıdaki çıkarım<br />
sağlam değildir ve “kabul edilebilir” yargısını haklı çıkarmamaktadır.<br />
• “Sağlık hizmetlerinin ticari bir meta olması haklı çıkarılabilir. Dolayısıyla sağlık<br />
hizmetlerinin satışında pazarlama yöntemleri uygulanabilir.<br />
o Hemen her iş kolunda promosyon uygulaması var. Sağlık artık Hipokrat<br />
dönemindeki gibi değil, bir sanayi sektörü.<br />
o Pazar sisteminin geçerli olduğu bir ülkede, sağlık da pazar kurallarına<br />
tabidir.<br />
o Bu bir tanıtım ve pazarlama şeklidir. Eğer serbest piyasa kuralları<br />
uygulanacaksa her yerde uygulanmalı. Sağlığın bir köşesinde farklı<br />
uygulama kabul edilemez. Edilmemeli.<br />
o Hediyeler ticari bir iş kolunda üretim yapan ilaç şirketlerinin kullandığı<br />
tutundurma araçlarıdır. Bu nedenle hediye vermek/almak doğal<br />
karşılanmalıdır.<br />
o Kuaförlerden tutun, kırtasiye, market, aklınıza hangi alan gelirse tüm<br />
alanlarda üretici firmalar ve aracılar arasında ilişki var.”<br />
Öncül.1 – Sağlık hizmetleri, diğer mal ve hizmetler gibi alınıp satılan, fiyatları<br />
pazar koşulları içinde oluşacak olan ticari bir metadır.<br />
Öncül.2 – Şirketler ürettikleri mal ve hizmetlerin satışını sağlamak için çeşitli<br />
pazarlama yöntemleri uygulama hakkına sahiptir.<br />
Sonuç – İlaç şirketleri ürettikleri ilaçların satışını sağlamak için çeşitli pazarlama<br />
yöntemleri uygulama hakkına sahiptir.<br />
Yukarıdaki çıkarım, akla uydurma ya da açıklama değil, haklı çıkarmadır. Hata,<br />
öyküsel düşünce ve çarpıtma içermemektedir. Öncüllerin doğru olması halinde,<br />
mantıksal olarak sonucu da doğru kabul etmemiz gerekir; dolayısıyla çıkarımın<br />
iç-tutarlılığı vardır. Bunlarla birlikte, Öncül.1 korunması gereken değerleri<br />
korumamaktadır. “Çözümlemede temel alınacak değerler” bölümünde, herkesin<br />
gereksinimine göre sağlık hizmeti alma hakkı olduğu gösterilmişti. Bu nedenden<br />
dolayı, sağlık hizmetlerinin alınıp satılan ticari bir şeye dönüştürülmesi haklı<br />
çıkarılamaz; bu türden çıkarımlar sağlık hizmeti alma hakkı ile çelişecektir.<br />
Dolayısıyla başka iş kollarında pazarlama yöntemlerinin uygulanıyor olması ve o<br />
ülkede pazar sisteminin geçerli olması, söz konusu sağlık hizmetleri olduğunda<br />
pazarlama yöntemlerinin varlığını ve bu yöntemler aracılığıyla kurulan ilişkileri<br />
haklı çıkarmayacaktır.
170<br />
Çeşitli şirketlerin sözcüleri, sağlık hizmetlerinin bir ticaret kolu olduğunu ileri<br />
sürmektedir:<br />
“Toplum gözünde, her nedense tıbbın diğer işlerden farklı olduğuna ilişkin<br />
bir yanlış algılama var. Gerçek şu ki, o da bir iş. Hekimlerin de hasta<br />
gruplarının da kaynağa ihtiyacı var ve bu kaynak ilaç endüstrisinden geliyor.<br />
Toplum, tıbbın da bir iş olduğunu anlamalı...” Ethical Strategies Limited<br />
şirketinden Peter Hansen (Burton ve Rowell, 2003).<br />
“...ben, ilaç endüstrisinden özel çabalar beklenmesini anlamıyorum. Kimse<br />
Renault’dan, sahip olmayan insanlara araba vermesini istemiyor!” AIDS<br />
ilaçları krizi sırasında, Fransa Ulusal İlaç Endüstrisi Birliği Genel<br />
Direktörü’nün sözleri (Ayaz, 2004).<br />
Hekimlerin yukarıdaki alıntılarla benzer söylemler kurması, kendi mesleklerinin<br />
anlamına, insan sağlığı ve sağlık hizmetleriyle ilgili değerlere<br />
yabancılaştıklarının, dünyayı ticaretin gözü/diliyle algılayıp açıkladıklarının bir<br />
göstergesi sayılabilir.<br />
Özetle yukarıdaki çıkarım, ikna edici değildir ve “kabul edilebilir” yargısını haklı<br />
çıkarmamaktadır.<br />
• İlaç şirketleri olmasa, yeni ilaç bulunamazdı. Dolayısıyla ürettiklerini yüksek<br />
kârlarla satmaya ve pazarlama yöntemleri uygulamaya hakları var.<br />
Bu çıkarım, ilaç şirketlerinin web sayfalarında öne çıkan “araştırma ve yenilik”<br />
söylemiyle örtüşmektedir. Gerçekten de, düşünüldüğünde, bugün kullanılan ve<br />
birçok hastalıktan korunmayı ve iyileşmeyi sağlayan ilaçların, ilaç şirketleri<br />
tarafından bulunduğu akla gelmektedir. Şirketler diğer endüstrilere oranla dört kat<br />
daha fazla kâr ediyor olmalarını, insanlığa yaptıkları bu büyük katkı ile haklı<br />
çıkarmaktadır.<br />
Aşağıdaki alıntı, bu söylemin doğruluğu hakkında kuşku uyandırmaktadır (İlaç<br />
Endüstrisi İşverenler Sendikası, 2006a):<br />
“Günümüzde ülkelerin uluslararası standartta Ar-Ge yapabilme kapasiteleri<br />
ekonomik durumlarıyla doğrudan ilişkilidir. Sosyal ve coğrafi koşullar,<br />
izlenen sosyo ekonomik ve sürdürülebilir politikalar nedeniyle ülkelerin gelir<br />
seviyeleri, teknolojik düzeyleri, innovasyon yetenekleri ve ekonomik<br />
büyümenin sürekliliğini sağlama kapasiteleri birbirlerinden oldukça farklıdır.<br />
Dünyada yeni ürün ve proses patenti alınma hızı ölçü olarak alındığında<br />
başlıca innovatör ülkelerin sayısı azdır. Bunların tamamında da devletin Ar-<br />
Ge çalışmalarında büyük rol oynadığı görülmektedir. İlaç sektöründeki ABD<br />
ve AB kaynaklı birçok önemli buluş, devletin kurduğu enstitülerde yine kamu<br />
kaynaklı fonlarla geliştirilmektedir.”<br />
İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası, resmi web sayfasında, yeni ilaç bulan<br />
ülkelerin tamamında devletin katkısının büyük olduğunu, ABD ve Avrupa Birliği
171<br />
ülkelerindeki birçok önemli buluşun kamu kaynaklı fonlarla geliştirildiğini<br />
belirtmektedir. Ülkemizdeki yerli ilaç şirketlerinin ortak örgütünce ifade edilmiş<br />
olması bu anlatımın ciddiyetini artırmakta, ilaç alanındaki “araştırma ve<br />
yenilik”lerin ancak ilaç şirketleri sayesinde var olabileceği söylemi üzerinde<br />
düşünmeyi gerektirmektedir. Bu ifadenin, en çok yeni ilaç üreten ABD için doğru<br />
olduğu başka bir kaynakta ayrıntılı biçimde gösterilmektedir:<br />
“Pazara sadece birkaç yeni ilaç verilmekte, bunların da hemen tamamı kamu<br />
tarafından desteklenen araştırmalardan kaynaklanmaktadır. Bu ülkede, (yeni<br />
ilaçların bulunduğu) araştırmaların neredeyse tümü NIH (Ulusal Sağlık<br />
Kurumu) tarafından desteklenmekte ve üniversitelerde, küçük biyoteknoloji<br />
şirketlerinde ya da NIH’in kendi içinde yürütülmektedir. NIH’in desteklediği<br />
araştırmaların %90’ı tıp fakültelerinde ve eğitim hastanelerinde<br />
gerçekleştirilmektedir.” (Angell, 2004; s.:56)<br />
“İlaç şirketleri kendilerini “araştırma-temelli endüstri” olarak tanımlamayı<br />
tercih eder. Ama aslında onlar için en iyi tanım, “düşünceleri lisanslayan, ilaç<br />
üreten, klinik denemeler yapan, patentleyen ve pazarlayan endüstri”dir.”<br />
(Angell, 2004; s.:73)<br />
Öyleyse, yeni ilaçların ancak şirketler sayesinde bulunabileceğine ilişkin düşünce<br />
hatalıdır. Günümüzde yeni ilaçların büyük bölümü, devlet tarafından desteklenen<br />
ve devlet tarafından yürütülen araştırmalarca bulunmaktadır.<br />
Bu noktada, yukarıdaki bilgiyle bağlantılı olarak, üretilen bilginin sahibinin kim<br />
olduğu sorusuna yanıt aramak uygun olacaktır. Günümüzde geçerli olan ve<br />
ülkemizin de imzaladığı TRIPS ve Gümrük Birliği Anlaşmalarına göre, şirketler<br />
keşfettikleri bir ilaç için patent almakta ve 20 yıl boyunca o ilacın üretim hakkını<br />
ellerinde tutmaktadır. Ayrıca, patent süresinin sona erdiği tarihten itibaren 6-10 yıl<br />
boyunca “veri koruma” uygulaması yürürlüğe girmekte, bu süre boyunca benzeri<br />
bir ürünün ruhsatlandırılmasında, o ilaca ilişkin güvenlik ve etkinlik verileri<br />
kullanılamamaktadır. Bu hakların dayanağı olarak, şirketin ilacı keşfetmiş olması<br />
gösterilmekte, pazar mantığına göre kendi içinde tutarlı bir çıkarım olarak<br />
görünmektedir. Ancak durum bundan farklıdır. Çünkü;<br />
o<br />
o<br />
Yukarıda gösterildiği gibi, bilginin üretimi aşamasında büyük oranda<br />
kamu kaynakları kullanılmakta ve araştırmalar devlet kurumlarınca<br />
yürütülmektedir.<br />
Bulunan molekülün etkinliği ve güvenliğinin belirlenmesi için yürütülen<br />
çalışmalarda, ilaç şirketlerinin katkısı maddi destek biçiminde olmakta,<br />
Faz 1, 2, 3 ve 4 denemeleri üniversite ve eğitim hastanelerinin<br />
olanaklarıyla, kamu tarafından kurulmuş kurumlarda eğitim alan ve bu<br />
kurumlarda kamu tarafından araştırma yapması için istihdam edilen bilim<br />
insanlarınca, sağlıklı ve hasta insanların katılımıyla gerçekleşmektedir.<br />
Dolayısıyla ilaç şirketlerinin üretilen bilginin tek sahibi olduğu savı<br />
dayanaksızdır. Eğer, şirketlerin ileri sürdüğü gibi, bilgiye kimin sahip<br />
olduğu bilginin üretimine bulunulan katkı üzerinden ölçülecek ise,<br />
yukarıda gösterildiği gibi ilaç şirketlerinin payı en az düzeyde olmalıdır.
172<br />
o<br />
Çünkü maddi katkı diğerlerine göre, kaynağının ne ya da kim olduğundan<br />
bağımsız ve başka kaynaklardan sağlanması en kolay katkı türüdür.<br />
Patent ve veri koruma uygulamaları ile toplum, üretimine doğrudan ve<br />
dolaylı katkıda bulunduğu bilgiyle üretilen ilaçlara gereksinimine göre<br />
değil sahip olduğu maddi değerin miktarına göre erişebilmektedir. İlaç<br />
fiyatlarının düşmesini ve ulusal eşdeğer ilaç üretimini engelleyerek<br />
toplumsal kaynakların çok uluslu şirketlere aktarılmasına neden olan bu<br />
uygulama, zarar ve yararların eşit dağılımı ilkesi çiğnenmesine yol<br />
açmakta, zararı toplum üstlenirken, yararı ilaç şirketleri edinmektedir.<br />
Bu nedenlerle, şirketlerin üretilen bilgiyi patent ve veri koruma anlaşmaları ile<br />
yaklaşık 30 yıl boyunca kendi tekellerine alması ahlaken haklı çıkarılamaz.<br />
• “Benim yapmamam bir şeyi değiştirmez. Çünkü;<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
Şirketler bu parayı yasal olarak harcamak zorunda.<br />
Ben yapmasam başkası yapacak.<br />
Dünyanın her yerinde böyle.<br />
Herkes yapıyor.”<br />
“Çıkarımların çözümlenme yöntemi” bölümünde değinildiği gibi, haklıçıkarım ile<br />
akla uydurmayı birbirinden ayırt etmek gerekir. Akla uydurmak, gerekçelerden<br />
sonuca ulaşmak değil, sonucun kabul edilirliğini sağlamak için gerekçeler<br />
‘bulmak’tır (Curtler, 2004; s.:89). Bu tanım göz önüne alınarak<br />
değerlendirildiğinde, yukarıdaki gerekçelerin birer akla uydurma olduğu<br />
görülmektedir. Bu nedenle yukarıdaki gerekçeler kullanılarak hekimlerin<br />
pazarlama yöntemleri aracılığıyla kurdukları ilişkiler haklı çıkarılamaz.<br />
Ayrıca “şirketler bu parayı yasal olarak harcamak zorunda” savı, öyküsel bir<br />
düşünceyi yansıtmaktadır. 4/1/2002 tarihli “İlaç Fiyatları Hakkında Tebliğ”’de,<br />
şirketlerin tanıtım giderleri için, ““yıllık net ilaç satış hasılatının %3'ünü aşamaz”<br />
biçiminde bir sınırlama getirilmişti (Sağlık Bakanlığı, 2002). Ancak bu tebliğ,<br />
3/3/2004 tarihinde yayımlanan “Beşeri Tıbbi Ürünlerin Fiyatları Hakkında<br />
Tebliğ” ile yürürlükten kaldırılmıştır ve halen geçerli olan yasal düzenlemeyi<br />
oluşturmaktadır (Sağlık Bakanlığı, 2004). Tebliğ’in içeriğinde şirketlerin<br />
kârlarını nasıl harcayacaklarına ya da tanıtım giderlerini nasıl belirleyeceklerine<br />
ilişkin herhangi bir düzenlememe bulunmamaktadır. Dolayısıyla şirketlerin<br />
kârlarının bir kısmını bilimsel toplantılara, araştırmalara, hekimlerin eğitimine<br />
destek vermek ya da sağlık hizmetlerinin yararına harcamak, yabancı şirketlerin<br />
ise kârlarının bir bölümünü Türkiye’de harcamak gibi yasal bir zorunlulukları<br />
bulunmamaktadır.<br />
Bunun yanı sıra, “Herkes yapıyor” ve “Dünyanın her yerinde böyle” ifadeleri,<br />
Latincesiyle Argumentum ad populum çıkarımını kullanmaktır. Bu çıkarım çok<br />
sayıda insanın aynı biçimde davranmasını gerekçe göstererek sonucun haklı<br />
çıkarılabileceğini ileri sürmektedir. Bu türden çıkarımlardaki hata, “herkes”in<br />
yeterince aydınlanmış veya yansız bir kaynak olup olmadığı konusunda bilgi<br />
vermemesidir (Weston, 2000; s.:74).
173<br />
• “(Hediye almaya, destek almaya) Hakkım var. Çünkü;<br />
o<br />
o<br />
o<br />
Zaman ayırıyorum.<br />
... sene okudum.<br />
İlacın satılmasını sağlıyorum.”<br />
Yukarıdaki çıkarım, akla uydurma ya da açıklama değil, haklı çıkarmadır. Ancak<br />
kullanılan öncüllerden sonuca ulaşılamadığından, iç-tutarlığı yoktur (Non<br />
sequitur).<br />
Bunun yanı sıra, hekimlik mesleğinin bir çeşit toplumsal sözleşme ile belli<br />
yükümlülüklere, karşılığında da belli haklara sahip olduğu kabul edilir. Hekim<br />
olmayı seçen bir kişi ağır bir eğitim alır, mezun olduğunda ise riskli, yorucu ve<br />
yıpratıcı bir meslek yaşamı sürdürür. Bunun karşılığında ise mesleğinin verdiği<br />
tatmine, toplumdaki diğer kişilere göre daha saygın bir konuma ve daha varsıl<br />
yaşam koşullarına sahip olur:<br />
“Birçok ülkedeki kamuoyu araştırmaları, sürekli olarak hekimliğin en saygı<br />
duyulan ve en güvenilen meslek gruplarından biri olduğunu göstermektedir.<br />
Hekimler genellikle ortalamanın üzerinde (bazı ülkelerde çok üzerinde) bir<br />
kazanç elde ederler. Eskisi kadar olmasa da, hâlâ klinik özerkliğe sahiptirler.<br />
Çoğu hekim araştırmalara katılarak yeni bilgi üretmenin heyecanına ortak<br />
olur. En önemlisi, özellikle en savunmasız olan ve en çok gereksinim duyan<br />
hastalara ve genel olarak topluma değeri ölçülemez hizmetler sunarlar.<br />
Hekimlerin sağladığı, ağrı dindirme, hastalıkları tedavi etme ve ölmekte<br />
olanın rahatını sağlama gibi yararları göze alırsak, çok az meslek tıp kadar<br />
doyum sağlar.” (World Medical Association, 2005; s.:116)<br />
Hekim olmayı seçmek, temel olarak, belli fedakarlıklarda bulunarak sağlık<br />
hizmeti sunmak konusunda topluma bir tür söz vermektir. Toplum da bu söze<br />
karşılık hekime yukarıda sayılan ayrıcalıkları tanır. Öyleyse sözleşmenin sınırları<br />
bellidir ve hekim mesleğinin gereklerini yerine getirdiği için yukarıda<br />
sayılanların dışında bir önceliğe ya da konumsal üstünlüğe sahip olmaz.<br />
“İlaçların satışını sağlamak” hekimlik mesleğinin doğası içinde bulunmadığından<br />
ve mesleğin gerekleri dayanak alınarak tariflenemediğinden, bu savı yukarıdaki<br />
biçimde ayrıntılı incelemek gereksizdir.<br />
• “Reddedersem ayıp olur / garip olur / hakaret olarak algılanır / saygısızlık etmiş<br />
olurum.”<br />
Bu söylemden hekimin, korunması gereken değerlerin bilincinde olup olmadığı<br />
anlaşılamamaktadır. Eğer bilincinde ise, gerek basit nezaket kuralları, gerekse de<br />
çalışan insana duyulan saygı nedeniyle kurulan insan ilişkileri nedeniyle, hekim<br />
için o değerleri korumak zorlaşmaktadır. Diğer deyişle kültürel bir değer,<br />
hekimlik mesleğini uygularken korumak gereken bir değer ile çatışmakta, çatışma<br />
kültürel değer lehine çözümlenerek mesleki değer harcanmaktadır. Buradan<br />
hareketle kabaca, hekimin değer muhasebesini yanlış yaptığını ileri sürmek
174<br />
olasıdır; hekim değer harcamayı bu gerekçe ile haklı çıkaramamaktadır. Eğer<br />
hekim korunması gereken mesleki değerlerin farkında değilse, o zaman bir değer<br />
çatışması yaşadığından ve bu çatışmayı bir yönde çözdüğünden söz edilemez;<br />
böyle bir durumda belli bir değeri korumak amacıyla hareket edildiği<br />
söylenmelidir. Durum bu ise, harcanan değer değişmediği için “ayıp olur” ifadesi<br />
yine iyi bir gerekçe oluşturmayacaktır.<br />
Yanı sıra, yukarıdaki yorumun yeterince özenli olmayabileceği göz önünde<br />
bulundurulmalıdır. Çünkü bu yorum, hem hekimin içinde yetiştiği, yaşadığı ve<br />
çalıştığı toplumun değerlerinin hekimin ahlaki değerlerinin biçimlenmesi üzerine<br />
etkisini, hem de ilaç şirketlerinin insan ilişkilerini pazarlama için kullanma<br />
çabasını dikkate almamak, dolayısıyla da tüm sorumluluğu hekime yüklemek<br />
anlamına gelir. Yabancı bir şirkette çalışan ilaç temsilcisinin vurguladığı gibi,<br />
“İkili ilişki kurmak; hedef budur, her zaman budur.” Bu pazarlama taktikleri ve<br />
meslek ahlakı değerleri konusunda yeterince eğitim almamış, eğitimi boyunca bu<br />
değerleri belli koşullarda nasıl koruyabileceğinin, değer harcamayı nasıl haklı<br />
çıkarabileceğinin yetisini edinmemiş, hatta bu konuda herhangi bir farkındalığı<br />
olmayan bir hekimi bu etik sorundan tek başına sorumlu tutmak doğru<br />
olmayacaktır. Elbette bu etmenler hekimin değer harcaması için bir tür mazeret<br />
değildir; ancak etik sorunların oluşmasının önlenmesi için yol göstericidir.<br />
Nezaket kuralları ve çalışan insana saygı göstermek, toplumdaki olumlu<br />
değerlerdendir ve hekim-ilaç şirketi ilişkilerinde ortaya çıkan etik sorunları<br />
önlemek için hekimden bu değerlerin korumamasını beklemek gerçekçi olmaz.<br />
• “Eğlenceli/hoş olanaklar sunuluyor.<br />
o<br />
o<br />
o<br />
Bu toplantılarda eğleniyorum, sosyalleşiyorum, arkadaşlarımı görüyorum,<br />
katılmak hoşuma gidiyor.<br />
Kendimi değerli hissediyorum.<br />
Temsilciyle görüşürken insani bir ara vermiş oluyorum.”<br />
Hekim kendisini değerli hissetme, eğlenme, arkadaşlarını görme, toplumsal bir<br />
etkinliğe katılma gereksinimlerini gidermek için şirket temsilcileri ile görüşme,<br />
onlardan küçük hediyeler alma, ilaç şirketlerinin düzenlediği tanıtım<br />
toplantılarına katılmanın kabul edilebilir olduğunu ileri sürmektedir. Yukarıdaki<br />
gibi bu söylemden de hekimin korunması gereken değerlerin bilincinde olup<br />
olmadığı anlaşılamamaktadır. Eğer bilincinde ise, hekimin bir gereksinim-değer<br />
çatışmasını gereksinim lehine çözdüğü anlamı çıkacaktır. Böyle bir durumda<br />
değer harcamanın haklı çıkarılabilmesi için, gereksinimin yaşamsallığını<br />
değerlendirmek gerekir. Ancak özellikle toplumsal ve psikolojik gereksinimler<br />
söz konusu olduğunda, gereksinimleri ölçmek çok güçtür:<br />
“Tom “Bir içkiye çok ihtiyacım var”, Dick ise “İçsem de olur içmesem de”<br />
dediğinde, farklı derecede gereksinimi ilk anlamda belirtmektedirler. Eğer<br />
Tom “Susuzluğum on litre bira içmeden geçmeyecek”, Dick ise “Bir iki<br />
bardak benim için yeterli” diyorsa, yine farklı derecede gereksinimi ikinci<br />
anlamda belirtmektedirler. Eğer kendi içkilerini içtikten sonra Dick “Sadece<br />
susuzluğum geçmedi, ayrıca kendimi çok iyi hissediyorum”, Tom ise
175<br />
“Susuzluğum geçti, ama hala berbat hissediyorum” diyorsa, farklı derecede<br />
yararlanmayı dile getiriyorlar anlamına gelir. Son olarak, Tom “Yarın ve<br />
sonraki hergün on litre bira içeceğim”, Dick “Bu iki litre beni bir hafta idare<br />
eder” diyorsa, gereksindikleri miktarın farkını belirtiyorlardır.<br />
Tom’un gereksinimi ilk iki anlamda daha büyük iken, Dick’in yararlanma<br />
kapasitesi son iki anlamda daha fazla olduğundan Dick’in biraya Tom’dan<br />
daha fazla gereksinimi olduğu söylenemez. ‘Daha fazla miktara gereksinim<br />
duyma’nın ‘daha fazla gereksinim’ ile aynı olmaması gibi, ‘yararlanma<br />
kapasitesinin daha fazla olması’ da, ‘gereksinimin daha uzun süre<br />
karşılanması’ da, ‘gereksinimin acilliği, yoğunluğu ya da önemi’ ya da<br />
‘gereksinim duyulan şeyin miktarı’ ölçütlerinden daha iyi değildir. ... Bu<br />
farklılıklar doğaldır ki, barınma ve beslenme gibi herkes için ortak olduğuna<br />
inanılan ‘nesnel’ gereksinimler için de geçerlidir.” (Harris, 2004)<br />
Gereksinimlerin miktarını, acilliğini ya da önemini ölçmek, daha doğru bir<br />
deyişle her kişi için standart bir çizgiler demeti oluşturmak neredeyse olanaksız<br />
görünmektedir. Öyleyse gereksinim karşılamak için değer harcama olgusunu<br />
nasıl değerlendirebiliriz? “Hekim kişisel gereksinimlerini bir tarafa bırakır,<br />
öncelik daima sunması gereken hizmette olmalıdır” türünden bir “izci” yaklaşımı,<br />
yaşamla bağdaşmayan katı bir ahlakçı yaklaşım olurdu. Diğer taraftan, her<br />
gereksinimin değer harcamayı haklı çıkaramayacağı açıktır. Bu olguyu<br />
değerlendirirken kullanılabilecek bir ölçüt, gereksinimi karşılamak için başka bir<br />
olanağın o kişiye açık olup olmadığını göz önüne almak olabilir. Başka bir olanak<br />
yok ise ve kişi özgün koşulları içinde o gereksinimin karşılanması gerektiğini<br />
ileri sürüyorsa, sorulması gereken bir diğer soru, gereksinimin karşılanmaması<br />
durumunda sunulacak olan hizmetin ne derece etkileneceğidir. Gereksinim<br />
karşılanmadığında hizmet işlevini yerine getiremeyecek derecede olumsuz<br />
etkilenecek ise, ya da hizmet sunarken hata yapma riski normal kabul edilen<br />
düzeyin üzerine çıkacak ise, gereksinimi karşılayabilmek için değer harcanabilir.<br />
Hekimin kendisini değerli hissetme, eğlenme, arkadaşlarını görme, toplumsal bir<br />
etkinliğe katılma gereksinimlerini giderememesi, sonuçta sunacağı hizmeti<br />
anlamlı derecede olumsuz etkileyebilir. Ancak bu gereksinimleri gidermenin tek<br />
yolunun, ilaç şirketinin düzenlediği yemekli toplantılar ya da şirket temsilcisi ile<br />
görüşme olmadığı açıktır; dolayısıyla da bu gerekçe ilaç şirketleri ile kurulan<br />
ilişkileri haklı çıkarmamaktadır.<br />
• Belli koşullarda kabul edilebilir.<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
Hekime bilimsel bir katkı sağlıyorsa...<br />
Kötüye kullanım olasılıklarına karşı önlem alınabiliyorsa...<br />
Gereksinim acilse ve başka bir kaynak yoksa...<br />
Gereksinim hizmetin sürdürülebilmesine yönelik ise ve başka bir kaynak<br />
yoksa...
176<br />
Yukarıdaki gerekçelerin korumayı amaçladıkları ortak değer, daha önce<br />
korunması gereken değer olarak tanımlanan, herkesin gereksinimine<br />
uygun/nitelikli sağlık hizmeti alma hakkıdır. Bu değeri göz önünde tutarak, ileri<br />
sürülen çıkarımlar aşağıda değerlendirilmektedir:<br />
“İlaç şirketinden alınacak hediye, maddi destek, malzeme ya da eğitim hekime<br />
bilimsel katkı sağlayacak ise ilişki kabul edilebilirdir” çıkarımında, sunulan<br />
sağlık hizmetini iyileştirmeye yönelik olarak hekimin bilimsel bilgisinin artması<br />
gerekliliği öne çıkarılmakta, bu gerekliliği sağlayacak olan desteklerin kabul<br />
edilebilir olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Ancak, bilimsel bilgi aksi yönde<br />
olduğu için, bu çıkarımın bilgisel öncülü yanlıştır. Daha önce vurgulandığı gibi,<br />
ilaç şirketlerinin pazarlama çalışmaları hekimlerin reçetelerini akılcı olmayan<br />
yönde etkilemektedir. Ticari kaynaklı bilgiler hekimlerin reçete ettikleri ilaçları<br />
belirlemede bilimsel kaynaklardan daha etkili olduğu gösterilmiştir (Somerset et<br />
al, 2001). Tanıtım çalışmaları genellikle taraflı ve yanlış bilgi içermekte,<br />
hekimlerin hatalı reçete yazmasına neden olabilmektedir (WHO, 2006).<br />
Dolayısıyla şirket destekleri bilimsel katkı sağlamak bir yana, bilimsel bilginin<br />
gösterdiğine göre, hekimleri bilimsel uygulamaların dışına yöneltebilmektedir.<br />
Bu nedenle, çıkarım iç-tutarlıdır, ancak sağlam değildir.<br />
“Kötüye kullanım olasılıklarına karşı önlem alınabilme” koşulu, uygulama<br />
açısından ve kavramsal olarak problematiktir. Bilimsel araştırmalarda,<br />
araştırmacı kendi araştırmasını yürütüyor ise denetleme bir dereceye kadar olası<br />
görünüyor ise de, ilaç şirketinin doğası gereği, kendi çıkarına uygun araştırmaları<br />
destekliyor olması, “kötüye kullanım olasılığını” denetleme şansını baştan<br />
ortadan kaldırmaktadır:<br />
“Mesela diyelim ki, öğrenmeyle alakalı, kognitif terapi davranış terapileri<br />
bunun üzerine dayalı, öğrenme teorileriyle ilgili bişey. Onda yapabileceğin bi<br />
değişiklik, aslında var öyle çalışmalar da, beynin belli bölgesindeki bilmem<br />
ne transmitteri üzerinde de etki sahibi olabiliyo. Çünkü hakkaten kognitif<br />
terapilerin de depresyonu tedavi etme etkinliği var. Yani, depresyonun<br />
biyolojik bi temeli var, kabul, bunu yadsımıyorum; ama bizim pratik<br />
uygulamamamız sadece ilaçla tedavi, yani biyolojik psikiyatri. Çünkü<br />
kognitif terapilerin, belli bir eğitimden geçilmesi gerekli, buna ait destekler<br />
yok. Mesela firmaların hiçbiri psikanaliz kongrelerini desteklemez. Veya,<br />
kognitif davranışlı terapilere gitmek istersin, hiçbiri, o an bütün programları<br />
yapılmıştır, kımıldayamıyorlardır bi yere, falan, ay keşke önceden haberleri<br />
olsaymış olur falan. Ama şeylerde, işte ne bileyim, ilaç şeylerinin, ee, neydi<br />
şu Avrupa, unuttum adını, bi kongre var, tamamen firmaların kongresidir o,<br />
oraya uçak kaldırırlar yani, öyle bişey. ...<br />
Yani, bir ilaç firmalarının, bir de teknolojik, teknolojinin şeylerinin, işte MR,<br />
PET, bir de öyle bir, o tür şeyler var. Yani glükoz utilizasyonuna bakıyo,<br />
oksijenasyonuna bakıyo, yani şimdi aç bak American Journal of<br />
Physchiatry’i, British Journal’ı, bilmem neyi, hep bu tarz çalışmalar görürsün,<br />
başka bişey yok. Hep böyle biyokimyasal çalışmalar, görüntüleme<br />
yöntemleriyle ilgili olan çalışmalar... Onun dışında, analitik bişey yoktur,
177<br />
yani, bu konuda da çalışan insanlar var, ama ancak onların kendi ayrı<br />
dergileri vardır, onlar sana çok fazla ulaşmaz zaten... Mesela bi <strong>tez</strong> yapmak<br />
istersin, tabii onun bi maliyeti vardır, nerden o finansmanı sağlıycaksın,<br />
cebinden karşılamak gibi bi şansın olmaz, ondan sonra birilerinden destek<br />
aramaya başlarsın. Ancak biyolojik bişey yaptığın zaman birileri sana destek<br />
veriyo.” Devlet hastanesinde çalışan bir psikiyatristin anlatımı...<br />
Yanı sıra, özellikle çok merkezli kurgularda araştırmacının denetim şansının<br />
hemen hiç olmayacağı kolayca öngörülebilir:<br />
“Ya ben, bu geçen yıl, böyle bi klinik araştırmada yer alıyodum. Ee, konuyu<br />
oluşturduk falan, ee, endüstri desteğinde, yani ilacı endüstri sağlayacak, bi<br />
firmanın ilacını hastalarda gönüllü olarak kullanıcaz, iyileştirip<br />
iyileşmediğine bakıcaz. Sözleşme geldi, sözleşmede şu maddeyi görünce ben<br />
çekildim şeyden, çalışmacı olmaktan: Ee, sonuçları firmaya teslim<br />
edeceğimiz yazıyodu şeyde. Firma yetkililerini aradım, dedim ki yani böyle<br />
bişey olmaz, hani biz size vermeyiz sonuçlarımızı, biz bunu kendimiz<br />
yayımlarız. Onlar da dediler ki, ‘Hayır, bu bize, Fransa’dan geliyo bu metin’,<br />
sözleşme metni, bir Fransız firmasıydı bu, ‘bunun orjinali böyle yani, biz o<br />
sözleşmenin dışına çıkamayız’. ‘O zaman’ dedim, ‘ben bu çalışmada yer<br />
almam’, ben çıktım.” Üniversitede çalışan bir genel cerrahın anlatımı...<br />
Ayrıca, ilaç şirketlerinin desteklediği araştırmaların başka kaynakların<br />
desteklediği araştırmalara göre daha az yayımlandığı, ilaç şirketlerinin<br />
desteklediği çalışmalarda, başka kaynaklarca desteklenen çalışmalara göre<br />
sponsor ürünü lehine sonuçların daha fazla olduğu bilinmektedir (Lexchin et al,<br />
2003).<br />
“Kötüye kullanım olasılıklarına karşı önlem alınabilme” koşulu bilimsel<br />
toplantıların organizasyonu için alınacak desteğe ilişkin öne sürülüyorsa,<br />
şirketlerin neden ortak bir havuza katkıda bulunmayı tercih etmedikleri ve neden<br />
destek karşılığında flama, afiş ve stand gibi belli “tanıtım” etkinliklerini talep<br />
ettiklerini sorgulamak gerekir. Buradaki amaç, verilen maddi desteğin satış<br />
artırıcı etkide bulunmasını sağlamaktır. Bağlantılı olarak, “önlem alınırsa kabul<br />
edilebilirdir” savının kavramsal sorunu değerlendirmelidir: Şirketler, doğaları<br />
gereği, kâr getirmeyecek bir etkinlikte bulunmazlar, çünkü aksi türlüsü kârı ve<br />
dolayısıyla şirketin rekabet gücünü azaltır. Ayrıca, örneğin şirkete hiçbir biçimde<br />
dönüşü olmayacak “kimliksiz” yardımları neden yaptıklarını hisse senedi<br />
sahiplerine açıklayamazlar. Dolayısıyla, yeterince önlem alıp şirketlerin herhangi<br />
bir biçimde etkilemeyeceği bir kurgu oluşturulduğunda, şirketler destek<br />
vermeyecektir; çünkü, şirket açısından destek vermenin amacına ulaşmak, bu<br />
koşullarda olanaksız olacaktır.<br />
Bir paran<strong>tez</strong> açarak, şirket desteklerinin ortak bir havuza aktarılması önerisi<br />
üzerinde düşünüldüğünde, şirketlerin bu kimliksiz katkı önerisini kabul<br />
etmemelerinin yanı sıra, önerinin kendisinin de sorunlu olduğu görülmektedir.<br />
Çünkü bu önerinin gerçekleşmesi halinde, şirketler pazarlama giderlerini<br />
vergiden düştükleri için aslında ödemeyi toplum yapmış olacaktır. Havuza
178<br />
aktarılacak bir para, ya da diğer destekler, kimliksiz olsa dahi bu nedenle kabul<br />
edilemez. Bunun nedeni ise, toplumun vergiler yoluyla halihazırda eğitim için<br />
ödemede bulunmuş olmasıdır. Toplum sağlık hizmetlerinin sunumu ve bununla<br />
bağlantılı olarak sağlık hizmeti sunacak olanların eğitimi için vergi vermektedir.<br />
Bilimsel toplantı düzenleme ya da katılım için şirketlerden destek alındığında,<br />
toplum ödediği verginin yanı sıra, ilaç şirketinin bu desteği vergiden düşmesi ve<br />
pazarlama giderlerinin maliyeti oluşturan kalemlerden biri olması nedeniyle ilaç<br />
fiyatına yansıtılması sonucu, aynı şey için toplam üç kez ödemede bulunmuş olur.<br />
İlaç şirketlerinin pazarlama amacıyla verdikleri maddi desteği alarak toplumun bu<br />
biçimde zarara uğratmasına katkıda bulunmak, meslek ahlakı açısından haklı<br />
çıkarılamaz.<br />
İlaç şirketleri ile ilişkilerin belli koşullarda kabul edilebileceğine ilişkin<br />
çıkarımlardan bir diğeri, acil ya da hizmetin sürdürülebilmesine yönelik bir<br />
gereksinimin söz konusu olduğu ve başka bir kaynaktan karşılanamadığı<br />
durumlarda, gereksinimin değer harcamayı haklı çıkaracağına yöneliktir.<br />
Gereksinim-değer çatışmalarında çözüm için yol gösterici olabilecek iki koşuldan<br />
daha önce söz edilmişti. Yakınlarında eczane bulunmayan bir köy sağlık<br />
ocağında çalışan hekimin acil durumlarda kullanmak üzere temsilciden numune<br />
ilaç alması örneğinde bu koşulların her ikisi de karşılanmaktadır. Bu örnekte,<br />
gereksinimin karşılanmaması hizmeti anlamlı derecede olumsuz etkileyecektir ve<br />
gereksinimin karşılanabileceği başka bir kaynak bulunmamaktadır. Öyleyse, acil<br />
gereksinimi karşılamak için başka bir kaynak bulunamayacağı öngörüldüğü<br />
durumlarda şirket temsilcisinden ücretsiz ilaç örneği almak, insan yaşamını<br />
öncelediği için kabul edilebilir görünmektedir. Bir başka örnek ise, hizmet<br />
sunumunu engelleyecek ya da etkinliğini ortadan kaldıracak bir malzeme<br />
eksikliğinin söz konusu olduğu durumlardır. Örneğin otoklavı bulunmayan bir<br />
acil serviste, görünür gelecekte devletin otoklav vereceği de oldukça kuşkulu ise,<br />
bu desteği şirketten alarak hizmete yönelik bir gereksinim karşılanmış, sonuçta<br />
yine sağlık hizmeti alma hakkını sağlamaya yönelik bir uygulamada bulunulmuş<br />
olur (Daha önce açıklandığı gibi, destek alarak bilimsel toplantı düzenlemek veya<br />
katılmak, tanıtım toplantısına katılmak, bilimsel araştırma için destek almak ve<br />
şirket temsilcisi ile görüşmek biçimindeki ilişkiler, bu biçimde haklı çıkarılamaz;<br />
çünkü başka kaynak olmasa da, alınan destek gereksinimi karşılamamakta, yanı<br />
sıra, destek alma amacının aksi yönde etki gösterebilmektedir).<br />
Bununla birlikte, gelinen noktada hekim, gereksinimleri karşılamış, ancak buna<br />
karşılık pazarlama yöntemlerinin akılcı ilaç seçimi üzerine olumsuz etkisini<br />
kabullenmiş ve toplumsal kaynakların olası en akılcı biçimde harcanması<br />
gerekliliğini dikkate almamış olur. Özetle hekim, hastalarının anlık/günlük<br />
gereksinimlerini karşılayabilmek için, korunması gereken değerleri<br />
harcamaktadır. İlaç şirketinden destek alarak ilaç fiyatlarının artmasına katkıda<br />
bulunmuş, ilaç şirketine istemese de borçlanmış, vergiden düşülen bir desteği<br />
kabul ederek şirketin pazarlama giderinin topluma aktarılmasına katkıda<br />
bulunmuştur. Ayrıca, araştırmaya katılanların belirttiği gibi, bu türden<br />
gereksinimlerin ilaç şirketlerince karşılanması devlete ait sorumluluğun göz ardı<br />
edilmesine neden olur, kurumlara yönelik görev-sorumluluk algısını bozar ve bir<br />
süre sonra bu desteğin doğal kabul edilmesine yol açar.
179<br />
Yine de hekimin seçimini ahlaki açıdan yargılamak çok kolay görünmemektedir.<br />
Örneklerde dramatik durumlar söz konusudur. Dramatik durumlar ezberi bozan,<br />
kendi özgün koşullarını dayatan ve ahlakı yeniden kurduran durumlardır.<br />
Kaynakların gereksinimlerden daha az olduğu olağandışı durumlardaki triyaj<br />
uygulaması buna örnek verilebilir. Örneğin çok sayıda yaralının olduğu bir<br />
tarafik kazasına ilk ulaşan hekimseniz ve onbeş dakika içinde sağlık çalışanı ve<br />
malzeme desteği alınamayacaksa, yapmak gereken yaralılar arasında seçim<br />
yapmaktır. Yaralılar hızla gözden geçirilir ve eldeki tedavi yöntemlerinden en<br />
fazla yararlanacaklara uygulanır. Hastanede, normal koşullarda tedavi<br />
edilebilecek kimi hastalar (kırmızı kodlu hastalar) ise, bu koşullarda ölüme terk<br />
edilir. Normal koşullarda kırmızı kodlu hastaları tedaviye almamak meslek ahlakı<br />
açısından haklı çıkarılamaz, ancak olağandışı durumlardaki hekim sorumluluğu<br />
tam da budur. İnsanların ilaç bulamadığı bir köyde ya da otoklavı olmayan bir<br />
acil serviste, hekim sorumluluğu düzeyinde bir ahlaki gereklilik tanımlanamasa<br />
bile, hekimin içinde bulunduğu durumda bir değer muhasebesi yapmak, özellikle<br />
olgusal düzlemde ve acil gereksinimler söz konusu olduğunda çok güçtür.<br />
Neredeyse tanımlanamaz derecede karmaşık ve olağandışı bir durumda, bu kadar<br />
kişisel/olgusal ayrıntılar üstüne genelgeçer bir ahlak tanımlamaya çalışmak,<br />
duyarlı, özenli, anlamaya yönelik ve yapıcı bir yaklaşım olmayacaktır. Çünkü<br />
yanlış olduğu ne kadar vurgulanırsa vurgulansın, gereksinimler sürdükçe haklı ya<br />
da haksız gerekçelerle bu türden çatışmalar daima var olacaktır. Öyleyse<br />
çatışmaları ortadan kaldırmak için, gereksinimlerin karşılanması gerekir.<br />
Gereksinimlerin kim tarafından ve nasıl karşılanması gerektiği ise,<br />
“Çözümlemede temel alınacak değerler” başlığı altında belirlenmişti. Buna göre,<br />
gereksinimine göre sağlık hizmeti almak her insanın sahip olduğu bir haktır ve<br />
sağlık hizmetleri devlet tarafından vergilerle finanse edilerek sunulmalıdır.<br />
Bu noktaya kadar, hekim-ilaç şirketi üzerine dillendirilen olumlu ve olumsuz<br />
çıkarımlar çözümlenmiş, sağlam ve sağlam olmayan çıkarımlar belirlenmiştir.<br />
Özetle, hekim-ilaç şirketi ilişkilerinin kabul edilemeyeceğine ilişkin çıkarımlar<br />
sağlam ve ikna edicidir. Bu ilişkilerin kabul edilebileceğine ilişkin çıkarımlar ise<br />
sağlam veya ikna edici değildir. Diğer deyişle, “kabul edilebilir” yargısına<br />
dayanak olarak ileri sürülen gerekçeler, hekimlerin ilaç şirketleriyle kuracakları<br />
ilişkileri haklı çıkarmak için kullanılamaz.<br />
Bununla birlikte, ilaç şirketleriyle kurulan ilişkilerin belli koşullarda kabul<br />
edilebilir olduğunu ileri süren çıkarım, ilişkileri olumlayan diğer gerekçelerden<br />
farklı olarak, hizmetin sürmesine yönelik ve başka biçimde karşılanamayan<br />
gereksinimlere dayanmaktadır. Bu nedenle, ilişkileri haklı çıkarmak için<br />
kullanılamazsa da, gereksinim sorumlusu tarafından karşılanmadıkça sürecek<br />
çatışmalara işaret etmektedir.
180<br />
5. SONUÇ ve ÖNERİLER<br />
5.1 Sonuçlar<br />
• Bu <strong>tez</strong> çalışmasında, yazındaki bilgiler ve yürütülen nitel ve nicel yapıdaki iki<br />
araştırmanın bulguları dikkate alınarak, hekimlerin hekim-ilaç şirketi ilişkileri<br />
üzerine ileri sürdükleri yargılar ve gerekçeleri etik açıdan çözümlenmiştir.<br />
Çözümleme sonucunda, ilaç şirketleriyle pazarlama yöntemleri aracılığıyla<br />
kurulan ilişkilerin kabul edilebilir olduğuna ilişkin çıkarımların, sağlam<br />
veya ikna edici olmadığı belirlenmiştir.<br />
Bununla birlikte, hekimlerin pazarlama amacıyla kurulan ilişkilere katılmasının<br />
kabul edilebilir olduğunu ileri süren iki çıkarım, etik sorunların oluşumunu<br />
önlemek için yol gösterici olduklarından üzerlerinde durulmayı gerektirmektedir.<br />
Bunlardan biri, ilaç şirketleriyle kurulan ilişkilerin belli koşullarda kabul<br />
edilebilir olduğunu ileri süren çıkarımdır. Bu çıkarım diğerlerinden farklı olarak,<br />
hizmetin sürmesine yönelik ve başka biçimde karşılanamayan gereksinimlere<br />
dayanmaktadır. Bu nedenle, ilişkileri haklı çıkarmak için kullanılamazsa da,<br />
gereksinimler sorumlusu tarafından karşılanmadıkça bu tür çatışmaların<br />
süreceğine işaret etmektedir. Dolayısıyla bu tür sorunlarda bireysel olarak<br />
hekimleri suçlamak ve çözümü hekimin ahlaklı davranmasında aramak, hem<br />
haksız hem de boşuna bir çaba olacaktır.<br />
Diğer çıkarım, şirket temsilcisi ile görüşmeyi, hediye ve ücretsiz ilaç örneği<br />
almayı reddetmenin, ayıp olacağı, saygısızlık, hatta hakaret olarak algılanacağı<br />
gerekçesine dayanmaktadır. Bu çıkarım da yukarıdaki çıkarım gibi ilişkileri haklı<br />
çıkarmak için kullanılamaz. Bununla birlikte, nezaket kuralları ve çalışan insana<br />
saygı göstermenin toplumdaki olumlu değerler olduğu ve hekim-ilaç şirketi<br />
ilişkilerinde ortaya çıkan etik sorunları önlemek için hekimden bu değerlerin<br />
korumamasını beklemenin gerçekçi olmayacağı gözden kaçırılmamalıdır.<br />
• Çıkarımların çözümlenmesi sonucunda ulaşılan bir diğer sonuç, bu ilişkilerin<br />
haklı çıkarılamayacağını ileri süren dört çıkarımın sağlam ve ikna edici<br />
olduğudur:<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
Pazarlama yöntemleri aracılığıyla kurulan ilişkiler, akılcı ilaç seçimini<br />
engelleyebilir.<br />
İlacın bir kâr aracı olarak kullanılması ve bu amaçla pazarlanması,<br />
gereksinilen sağlık hizmetine erişme hakkı ile çelişmektedir. Diğer<br />
taraftan hekimlik mesleği, gereksinilen sağlık hizmetlerine erişim<br />
hakkına saygı ve özen göstermeyi gerektirir ve bu nedenle hekim,<br />
pazarlama yöntemlerinin nesnesi olmayı reddetmelidir.<br />
Pazarlama yöntemleri kaynakların boşa/akıldışı harcanmasına neden<br />
olmaktadır. Pazarlama giderleri hem ilaç bedellerine yansıdığı, hem<br />
de vergiden düşüldüğü için sonuçta topluma yansımaktadır.<br />
İlaç şirketlerinden destek almak, daha ahlaki çözüm arayışlarını<br />
güçleştirmektedir.
181<br />
• Tez çalışması ile elde edilen başka bir sonuç, yazında sözü edilen pazarlama<br />
taktiklerinin ülkemizde de hemen hemen aynı biçim ve çeşitlerle uygulandığıdır.<br />
Tez’in çeşitli bölümlerinde sözü edilen pazarlama kaynaklı sorunların ülkemizde<br />
de yaşandığı açıktır. Bu sorunlar temel olarak, insanların akılcı ilaç ölçütlerine<br />
göre seçilmiş ilaç kullanamaması ve toplumsal kaynakların boşa harcanmasıdır.<br />
Yukarıdaki saptama ile bağlantılı bir sonuç, DPT’nin “Sekizinci Beş Yıllık<br />
Kalkınma Planı” çerçevesinde, 2001 yılında yayımladığı “İlaç Sanayii Özel<br />
İhtisas Komisyonu Raporu”na ilişkindir. Raporda aşağıdaki saptamalar yer<br />
almaktadır:<br />
“İlaç üreticisinin doğal hak ve yükümlülüğü olan hekim ve eczacılara ürün<br />
tanıtımının, etik ilkelere göre objektif biçimde ve bilimsel kanıtlara dayalı bir<br />
şekilde yapılması altyapı ile ilgili diğer bir noktadır. Bu konuda Sağlık<br />
Bakanlığı’nın yürürlüğe koyduğu yönetmelik ve İEİS’in üyelerine uyguladığı<br />
etik ilkeler kılavuzu rasyonel tedavinin tanıtımla ilgili gereklerini önemli<br />
ölçüde yerine getirmektedir.” (DPT, 2001, s.:91)<br />
“Tanıtımla ilgili yönetmelik sorunlara önemli ölçüde çözüm getirmiş olmakla<br />
birlikte denetimin daha dikkatli ve kesintisiz yapılması gerekmektedir.” (DPT,<br />
2001, s.:102)<br />
Tez çalışmasıyla elde edilen bulgular, DPT’nin ülkemizdeki sağlık<br />
politikalarına yol göstermek amacıyla hazırladığı raporun, yanlış<br />
yönlendirici olduğunu ortaya koymaktadır.<br />
• Hekimler ilaç şirketleri ile, çalışma yaşamı ve ülkedeki sağlık ortamının<br />
olumsuzluklarına ek olarak, devletçe karşılanmayan gereksinimlerin verdiği<br />
çaresizlik, pazarlama taktiklerine karşı yetersiz eğitim ve bilinçsizlik, ticari bakış<br />
ve söylemin egemenliğine kayıtsızlık/duyarsızlık içinde ilişki kurmaktadır. Buna<br />
karşın şirketler satış yapacakları ortamın özelliklerini sürekli izleyen,<br />
değişikliklere çok hızlı uyum sağlayan ve hatta değişikliklere yön veren,<br />
çalışanlarını insan psikolojisi, satış teknikleri, iletişim becerileri gibi konularda<br />
etkin biçimde eğiten ve girişimlerinin etkinliğini sürekli olarak değerlendiren<br />
yapılardır. Bu nedenlerle hekim ilaç şirketiyle kurduğu ilişkide<br />
savunmasızdır, dezavantajlıdır. Böylesi bir konumda, reçeteye yazılacak ilacın<br />
akılcı ölçütler kullanılarak belirlenmesi olasılığı, neredeyse sadece hekimin iyi<br />
niyetine, karakterine, eğitim durumuna ve kişisel özelliklerine bağlı olacaktır. Tıp<br />
mesleğini uygularken korunması gereken değerleri korumak her sağlık<br />
çalışanının mesleki sorumluluğudur. Ancak değerlerin korunması için sadece<br />
kişilerin ahlaki olgunluklarına ve mesleki yeterliklerine güvenilemez; sağlık<br />
hizmetinin kurumsal olarak örgütlendiği, finanse edildiği ve sunulduğu bir yapıda<br />
mesleki değerlerin korunması için kurumsal önlemler alınması gereklidir.
182<br />
5.2 Öneriler<br />
Çalışmanın son bölümünde, yukarıdaki saptamaların çizdiği resme bakarak neler<br />
yapılabileceği, hangi girişimlerde bulunabileceği gözden geçirilmektedir. Dünya<br />
Sağlık Örgütü, konuyla ilgili olarak oluşturduğu ve 2,700’den fazla makalenin<br />
bulunduğu veritabanını taramış ve pazarlama taktiklerinin olumsuz etkilerini<br />
engellemek için bugüne dek uygulanan girişimlerin etkilerini değerlendiren 67 yayını<br />
derleyerek yayımlamıştır (Norris et al, 2005; s.:72). Araştırmaların sonuçlarına göre,<br />
uygulanan girişimler etkili olanlar ve olmayanlar biçiminde incelenebilir:<br />
• Etkisiz girişimler: Aşağıdaki girişimlerin etkin olmadığı araştırmalarla<br />
gösterilmiştir:<br />
o<br />
o<br />
o<br />
o<br />
İlaç endüstrisinin kendisine yönelik iş ahlakı düzenlemeleri<br />
Dergi editörlerinin denetimi<br />
Reklamlar ve satış temsilcilerine yönelik uygulama kılavuzları ve<br />
düzenlemeler<br />
Pazarlama sonrası izlem araştırmalarında devlet denetimi<br />
• Etkili girişimler: Aşağıdaki bilgiler hangi girişimlerin etkin olabileceğine<br />
ilişkindir:<br />
o<br />
o<br />
o<br />
İlaç pazarlama yöntemleri hakkında eğitim vermek, hekimlerin tutumlarını<br />
etkilemekte ve başetme becerilerini geliştirebilmektedir.<br />
Aldatıcı pazarlama yöntemlerinin araştırılarak yayımlanması, bazı<br />
iyileştirmeler sağlayabilmektedir.<br />
Devletin yürürlüğe koyduğu düzenlemeler ilaç endüstrisinin iş ahlakı<br />
düzenlemelerinden daha etkindir.<br />
5.2.1 Eğitim<br />
DSÖ, pazarlama yöntemlerinin olumsuz etkilerini önleyebilecek ya da azaltabilecek<br />
girişimlerden biri olarak, hekimlerin eğitilmesini göstermektedir. Bununla beraber,<br />
eğitimin reçete yazma üzerine etkisinin bilinmediği vurgulanmaktadır (Norris et al,<br />
2005; s.:73). Diğer bir deyişle eğitim, bilgi ve tutumu etkilemekte, ancak davranış<br />
üzerine etkisi henüz bilinmemektedir.<br />
Tez çalışmasının ikinci aşamasında yürütülen araştırmada, “pazarlama yöntemlerinin<br />
olası olumsuz sonuçlarının yargılar üzerindeki etkisi”ni değerlendirmeye yönelik<br />
soruya verilen yanıtlar da eğitim gerekliliğine işaret etmektedir. Hekimlere,<br />
“Pazarlama yöntemlerinin ilaç fiyatlarını %10-15 artırdığı, yazılan reçeteleri<br />
etkilediği, hasta için uygun olmayan ilaçların (yanlış, daha pahalı, yan etkisi yüksek)<br />
yazılmasına neden olabildiği, ayrıca toplumun gözünde hekimlik mesleğinin değerini<br />
ve saygınlığını azalttığı bilimsel araştırmalarla gösterilmiş olsaydı, hekim-ilaç şirketi<br />
ilişkileri üzerine yargılarınızda değişiklik olur muydu?” sorusu yöneltilmiş,<br />
hekimlerin %80’i olumlu yargılarını gözden geçireceklerini belirtmiştir. Soruda<br />
verilen bilgiler bilimsel gerçekler olduğu için, hekimlerin bu bilgilerden haberli<br />
olmadığı ve dolayısıyla eğitimin etkin bir girişim olacağı sonucuna ulaşılabilir.
183<br />
Yanı sıra, eğitimin etkinliğine ilişkin birkaç noktayı göz önünde tutmak gerekir.<br />
Farkındalık yaratmak ve değer çatışmalarında doğru karar verebilme yetisi<br />
kazandırmak için mezuniyet öncesi ve sonrasında eğitim verilebilir; ancak eğitimin<br />
etkisi iki nedenle daima kuşkulu olacaktır. Birincisi, eğitimin içeriği ile ilgilidir.<br />
Şirketler için pazarlama, özellikle şiddetli rekabetin yaşandığı ilaç sektöründe can<br />
alıcı önemdedir. Bu nedenle şirketler en büyük harcamayı bu alana yapmakta ve<br />
çalışanlarının pazarlama konusundaki eğitimine büyük önem vermektedir.<br />
“... role-play denilen bir olay var, ... işte çıkarsınız bayaa bir insanın önünde,<br />
birisi hekim olur, ya gerçek hekim çağırırlar, ya da birisi hekim olur,<br />
çıkarsınız, orda siz ilacı o hekime satmaya çalışırsınız, satış sistemlerini<br />
kullanarak.” Bir ilaç şirketi temsilcisinin anlatımından...<br />
Yukarıdaki alıntıda şirket temsilcisinin belirttiği gibi, temsilci eğitiminde interaktif<br />
eğitim teknikleri kullanılmakta, alandan sürekli bir geri-bildirim sistemiyle<br />
hekimlerin davranışları, alışkanlıkları, tepkileri, pazarın dinamikleri izlenmekte ve<br />
pazarlama uygulamaları bunlara göre sürekli olarak geliştirilip güncellenmektedir.<br />
Bu güncellemeyi uygun biçimde yapmamak bir şirket için satışlarının azalmasına yol<br />
açar; diğer deyişle ölümcüldür. Böylesi bir motivasyonla çalışanlarını eğiten ve<br />
değişen gereksinimlere, beklentilere, istemlere yönelik sürekli olarak pazarlama<br />
yöntemi arayışında olan ilaç şirketleri karşısında hekimin donanımlı olması ve daha<br />
da önemlisi donanımlı kalması olanaklı görünmemektedir. Çünkü pazarlama<br />
yöntemlerine karşı donanımlı olmak zorunluluğu, henüz hekimlik mesleğinin tanımı<br />
içinde görülmemekte, hekimin sahip olması gereken bilgi ve beceri alanları içinde<br />
sayılmamaktadır. Pazarlama yöntemlerinin olumsuz etkileri bir süre sonra eğitim<br />
programlarının yaygınlaşmasına neden olabilir; ancak bu kez de farklı iki tür sorun<br />
yaşanacaktır: Eğitim için gerekli teknik altyapının yaygın biçimde sağlanamaması ve<br />
şirketlerin değişen koşullara diğer kurumların tümünden çok daha hızlı uyum<br />
göstermesi. Hatta kimi zaman diğer kurumlar değişen koşulların farkında olmadığı<br />
evrede şirketler o koşullara uyum sağlamış bulunur. Burada iki farklı motivasyonun,<br />
“toplumsal yarar” motivasyonuyla örgütlenen ve üreten eğitim kurumları ile “kâr”<br />
motivasyonuyla üreten ve ayakta kalabilmesinin tek koşulu daha fazla kâr etmek olan<br />
şirketlerin birbiri ile yarışması söz konusudur. Ancak hekim yetiştiren kurumların<br />
eğitiminin amacı, içeriği ve yöntemi pazarlama ve kâr etmek değil, hekimlik<br />
mesleğinin değerlerini koruyan ve hastasının gereksinimine uygun sağlık hizmetini<br />
sunmayı başarabilen hekimler yetiştirmek olduğundan, böylesi bir yarış baştan eşitsiz<br />
olacaktır. Bir seçenek olarak, eğitim kurumlarının kendi içlerinde ya da merkezi bir<br />
kurum aracılığıyla sürekli olarak şirketleri, pazarı ve pazarlama yöntemlerini<br />
izlemesi ve eğitim programlarının içeriğini günün koşullarına göre güncelleme<br />
önerisi gündeme getirilebilir. Teknik olarak olanaklılığı bir yana, böylesi bir<br />
uygulama, şirketlerin başetmeleri gereken ve uzun dönemde öyle ya da böyle<br />
çözecekleri bir “sorun”dan öteye gidemeyecektir. Çünkü aksi olasılık pazar<br />
sisteminin mantığına terstir; şirketlerin pazar sisteminde şirketlerin çözemeyeceği bu<br />
derecede büyük bir sorun sürekli olarak var olamaz.<br />
Eğitimin etkisini daima kuşkulu kılacak ikinci neden, eğitim alan hekim adayı ve<br />
hekimin içinde eğitildiği, yaşadığı ve çalıştığı ortamın koşullarıdır. Eğitimle<br />
kazandırılması hedeflenen değerler, bilgiler ve beceriler hekim adayına ve hekime
184<br />
kazandırılmış olsa dahi, rol-modellerinin yanlış yönlendirici uygulamaları ve<br />
olumsuz çalışma koşulları edinilen değerleri korumayı güçleştirecektir.<br />
5.2.2 Yöntemlere İlişkin Bilgi Üretme ve Paylaşarak Farkındalık Yaratma<br />
DSÖ, aldatıcı pazarlama yöntemlerinin araştırılarak yayımlanmasının, bazı<br />
iyileştirmeler sağlayabileceğini belirtmektedir. Ayrıca şirketlerin uygulamalarını<br />
denetlemek ve yöntemlerin etkisini azaltacağı saptanan birkaç girişimden biri, yasal<br />
olmayan pazarlama yöntemlerinin medyada duyurulmasıdır (Norris et al, 2005;<br />
s.:73). Yöntemlerin yaygın biçimde biliniyor olması, farkındalık yaratarak bir tür<br />
bağışıklık kazandırabilir. Bununla birlikte, bağışıklığın artmasıyla o yöntemin<br />
maliyet-etkinliği ters orantılı olarak azalacaktır. Daha önce söz edildiği gibi, şirketler<br />
ekonomik açıdan başarılı olabilmek için bu türden eğimleri de izlemek<br />
durumundadır. Hekimlerdeki bağışıklık oranı yöntemin maliyet-etkinliğini sıfır<br />
noktasına getirdiği anda, artık o yöntemi uygulamanın ekonomik bir gerekçesi<br />
kalmayacaktır. Sonuçta o yöntem uygulamadan kaldırılacak, yerini başka bir yöntem<br />
alacaktır. Dolayısıyla şirketlerin çalışma mantığıyla bakıldığında, pazarlama<br />
yöntemlerinin bilimsel yayınlarda ve basında yayımlanmasının, sadece o yöntemlerin<br />
yenileriyle değiştirilmesine neden olacağı ve bu anlamda etkin bir girişim<br />
olmayacağı söylenebilir.<br />
Yanı sıra, yasal olmayan yöntemlerin basında yayımlanması, şirketin güvenilirliğini<br />
ve dolayısıyla da borsa değerini olumsuz etkileyeceği için, şirketlerin medyada bu<br />
biçimde yer almak istemeyecekleri, bu nedenle de medyanın önemli bir denetim<br />
aracı olacağı ileri sürülebilir. Ülkemizdeki yazılı ve görsel basının büyük bölümü, az<br />
sayıdaki şirketler topluluklarına aittir ve basının bağımsızlığı gerek ticari baskılar,<br />
gerekse de çeşitli yasal düzenlemelerle sınırlandırılmıştır. Bu koşullarda basın<br />
şirketlerinin ilaç şirketlerine karşı tutumunun daima toplumu bilgilendirmek yönünde<br />
olacağı kuşkuludur.<br />
Bilimsel çalışmalar, ancak hekimlere ve topluma ulaşabildikleri ölçüde etkili<br />
olabilecektir. Akademinin ilaç şirketleri ile ilişkileri, hekimlerin sürekli tıp eğitimi<br />
programlarına katılabilme ve bilimsel yayınları izleyebilme olanakları, ayrıca<br />
belirleyici olacaktır. Sürekli tıp eğitimi programlarını ve bilimsel yayınları<br />
çoğunlukla ilaç şirketlerinin destekliyor olması ise, farkındalık yaratma önerisinin<br />
başarı şansına ilişkin kuşku yaratan bir diğer gerçekliktir.<br />
5.2.3 Devlet Düzenlemeleri<br />
DSÖ, etkin yöntemlerden bir diğerinin, devletin oluşturduğu düzenlemeler olduğunu<br />
belirtmektedir. Araştırmalar, devletin yürürlüğe koyduğu düzenlemelerin ilaç<br />
endüstrisinin iş ahlakı düzenlemelerinden daha etkin olduğunu ortaya koymuştur.<br />
Ayrıca, “Sonuç” bölümünde belirtilen nedenler ve yukarıda sözü edilen diğer<br />
girişimlerin kuşkulu yanları dikkate alındığında, en etkin yöntemin devletin bu alana<br />
ilişkin düzenlemelerde bulunması olacağı ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde hemen her<br />
türden pazarlama yöntemi uygulanmakta, hekim-ilaç şirketi ilişkileri ahlaken haklı<br />
çıkarılamamakta, hekimler bu ilişkilerde savunmasız konumda bulunmaktadır. Bu<br />
nedenlerle, yapılması gereken, devlet düzenlemeleri ile hekimlerin ilaç şirketlerine
185<br />
“maruziyetini” ortadan kaldırmaktır. Pazarlama kaynaklı sorunların oluşumunu<br />
önleyebilmek için, ilaç şirketlerinin hekimlere herhangi bir biçimde ilaç pazarlaması,<br />
şirket temsilcisi göndermesi, hediye vermesi, ücretsiz ilaç örneği vermesi,<br />
eğitim/bilgilendirme toplantıları düzenlemesi ve bilimsel toplantılara maddi destek<br />
vermesi gibi etkinlikleri önleyici yasal düzenlemeler oluşturulmalıdır. Bu<br />
düzenlemelerin yaşama geçebilmesi için, sağlık sisteminin yapılanmasını bütünlüklü<br />
bir biçimde değerlendirmek gerekir. Bu bakışla yapılması gerekenler, aşağıda<br />
özetlenmektedir:<br />
• Sağlık hizmetleri nüfus temelli, basamaklı, ekip hizmetiyle, toplum katılımıyla,<br />
sağlığa bütüncül yaklaşan bir anlayışla sunulmalı, Dünya Bankası’nın uygun<br />
gördüğü genel sağlık sigortası ve aile hekimliği sistemi yerine, ülkemizin dünya<br />
çapındaki gururu olan sağlık ocağı sistemi yaşama döndürülmeli ve<br />
yaygınlaştırılmalıdır. Böylece ülkemizdeki sağlık sorunları epidemiyolojik olarak<br />
incelenebilir ve hizmet sunumuna ilişkin akılcı bir planlama yapılabilir.<br />
• İnsanlara sağlık hizmeti sunulabilmek için gereken her türlü gereksinim, bu<br />
amaçla toplanan vergilerle ve devlet tarafından karşılanmalıdır. Gereksinimler<br />
temel olarak, sağlık çalışanlarının sürekli eğitimi ve hizmete yönelik araçların<br />
sağlanmasıdır. Ayrıca sağlık çalışanlarının özlük hakları iyileştirilmeli, toplumsal<br />
ve kültürel etkinlikler için olanaklar yaratılmalı, bu tür etkinliklere maddi kaynak<br />
ayırabilmeleri sağlanmalıdır.<br />
• Ülkemizin ulusal bir bilim politikası olmalı, bilimsel araştırmalar toplumsal<br />
gereksinimlere göre planlanmalı ve yürütülmelidir. Bilimsel etkinlikler, yayın ve<br />
atıf tarayan yabancı şirketlerin dikkate aldığı dergilerde yayımlanan makalelerle<br />
değil, ülkenin sorunlarıyla ne derece ilgili olduğu ile değerlendirilmeli, akademik<br />
yükseltilmelerde bu ölçüt dikkate alınarak akademisyenler bu alana<br />
yönlendirilmelidir.<br />
• Ülke çapında bir “akılcı ilaç denetim ve bilgi kurumu” oluşturulmalı ve ilaç<br />
şirketleri ürünlerinin tanıtımını bu kuruma yapmalıdır. Bu kurum üniversitelerin<br />
katılımı ile ve ilaçların etkinliği ve güvenilirliğine ilişkin kanıta dayalı bilgiler<br />
kullanarak ulusal bir ilaç listesi belirlemeli, bu liste belli aralıklarla<br />
güncellenmelidir. Yanı sıra, hekimlerin meslek içi eğitimi bu kurum aracılığıyla<br />
örgütlenmeli, hekimler ulusal ilaç listesindeki ilaçlar konusunda hızlı, ücretsiz ve<br />
etkin biçimde bilgilendirilmelidir.<br />
Yukarıdaki düzenlemeler yapıldığında, “gereksinimleri karşılayabilmek” gerekçesi<br />
ortadan kalkacak, ayrıca hekimler şirket temsilcilerini “ayıp olmasın” gerekçesi ile<br />
dinlemek durumunda kalmayacaklardır.<br />
Sonuç olarak, pazarlama kaynaklı etik sorunların oluşumunu önlemenin en etkin<br />
yolu, hekimlere ilaç pazarlanmasını engellemektir. Hekimlere ilaç pazarlamaya<br />
yönelik girişimler var oldukça, pazarlama kaynaklı etik sorunlar çeşitli biçim ve<br />
içeriklerde oluşmaya devam edecektir.
186<br />
ÖZET<br />
İlaç şirketlerinin pazarlama çalışmaları, günümüzde giderek artan biçimde sağlık<br />
çalışanlarının ve kamuoyunun gündemine girmeye başlamıştır. Yasal çerçevelerde<br />
tanımlanan tanıtım çalışmalarının neden olabildiği etik sorunlar çeşitli çevrelerde<br />
ciddi bir tartışma konusudur. Yasal tanıtım çalışmalarının yanı sıra, saygın bilim<br />
adamlarına ilaç propagandası karşılığında ücret ödemek, bilimsel araştırma<br />
sonuçlarını yönlendirmek, hekimlere yazdıkları ilaçlar karşılığında pahalı hediyeler<br />
vermek gibi yasal olmayan uygulamalardan da söz edilmeye başlanmış, bu<br />
pazarlama yöntemlerinin olumsuz etkileri yazında sık yer alır olmuştur. Yasal ve<br />
yasal olmayan pazarlama yöntemlerinin etik sorunlara yol açtığı, hasta-hekim<br />
ilişkisini ve mesleği olumsuz etkilediği ve ayrıca maliyetleri artırdığı ileri<br />
sürülmektedir. Bu bilgilerin ışığında, ilaç şirketlerinin ülkemizde kullandığı<br />
pazarlama yöntemleri ve hekimlerin bu konudaki değerlendirmelerine ilişkin bir<br />
durum saptaması yapmak ve konuyu etik açıdan sorgulamak önemli bir gereksinim<br />
olarak ortaya çıkmıştır. Tezin amacı bu gereksinimi karşılamaya yönelik olarak, ilaç<br />
şirketlerinin ülkemizde kullandıkları pazarlama yöntemlerini araştırmak ve<br />
hekimlerin bu yöntemler aracılığıyla ilaç şirketleriyle kurulan ilişkileri nasıl<br />
yargıladıklarını ve yargıların gerekçelerini öğrenmektir. Ayrıca bu gerekçelerin etik<br />
açıdan çözümlenmesi amaçlanmıştır.<br />
Yukarıda tanımlanan amaca ulaşmak için, öncelikle 22 ilaç şirketi çalışanı ve hekim<br />
ile derinlemesine görüşmeler yapılmış ve ülkemizde uygulanan pazarlama<br />
yöntemlerinin çeşitleri saptanmıştır. İkinci aşamada ise, 2,300 hekimin katıldığı bir<br />
anket araştırması yürüterek, hekimlerin çeşitli hekim-ilaç şirketi ilişkileri üzerine<br />
yargıları ve bu yargılarına dayanak oluşturan gerekçeleri sorgulanmıştır. Son<br />
aşamada ise, bu yargılar ve gerekçeleri, çıkarım çözümlemesi yöntemi kullanılarak<br />
çözümlenmiştir.<br />
Çözümleme sonucunda, hekimlerin ilaç şirketleriyle pazarlama yöntemleri<br />
aracılığıyla kurdukları ilişkileri haklı çıkaran çıkarımların sağlam olmadığı, yanı sıra,<br />
bu ilişkilerin haklı çıkarılamayacağını ileri süren çıkarımların sağlam ve ikna edici<br />
olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, yazında sözü edilen pazarlama yöntemlerinin ve<br />
yöntemlerden kaynaklanan sorunların ülkemizde de hemen hemen aynı biçim ve<br />
çeşitlerle yaşandığı saptanmıştır. Bir başka sonuç ise, hekimlerin çeşitli nedenlerle<br />
ilaç şirketiyle kurduğu ilişkide savunmasız olduğudur.<br />
Sorunların oluşumunu önleyebilmek için, hizmete yönelik gereksinimler devlet<br />
tarafından karşılanmalı, sağlık çalışanlarının özlük hakları iyileştirilmelidir.<br />
Ülkemizin bir bilim politikası olmalı, bilimsel araştırmalar toplumsal gereksinimlere<br />
göre planlanmalı ve yürütülmelidir. Ülke çapında bir “akılcı ilaç denetim ve bilgi<br />
kurumu” oluşturulmalı ve ilaç şirketleri ürünlerinin tanıtımını bu kuruma yapmalıdır.<br />
Bu kurum bir ulusal ilaç listesi belirlemelidir. Hekimlerin meslek içi eğitimi bu<br />
kurum aracılığıyla örgütlenmeli, hekimler ulusal ilaç listesindeki ilaçlar konusunda<br />
hızlı, ücretsiz ve etkin biçimde bilgilendirilmelidir. Bu düzenlemeler yapıldığında,<br />
hekimlerin ilaç şirketleri ile ilişki kurması için akılcı bir gerekçe kalmayacaktır. Bu<br />
nedenle, pazarlama kaynaklı sorunların oluşumunu önleyebilmek için, ilaç<br />
şirketlerinin hekimlere herhangi bir biçimde ilaç pazarlaması, şirket temsilcisi
187<br />
göndermesi, hediye vermesi, ücretsiz ilaç örneği vermesi, eğitim/bilgilendirme<br />
toplantıları düzenlemesi ve bilimsel toplantılara maddi destek vermesi gibi<br />
etkinlikleri önleyici yasal düzenlemeler oluşturulmalıdır.<br />
Anahtar sözcükler: Akılcı ilaç kullanımı, hekim, ilaç endüstrisi, meslek etiği, tıp<br />
etiği
188<br />
SUMMARY<br />
THE MARKETING METHODS of PHARMACEUTICAL COMPANIES in<br />
TURKEY and ETHICAL ANALYSIS of PHYSICIANS’ ARGUMENTS on<br />
THIS SUBJECT<br />
Promotional activities of pharmaceutical companies increasingly become a hot topic<br />
in public and health workers’ agenda. Ethical problems caused by legal marketing<br />
techniques are debated widely. Besides, paying key opinion leaders in order to make<br />
“effective” speeches, interventions to scientific researches sponsored by companies,<br />
giving expensive gifts and holidays to physicians are “another” marketing methods<br />
which are dealt with in literature more frequently. It is argued that legal and illegal<br />
marketing methods lead to ethical problems, effect the patient-physician relationship<br />
and the professsion in a negative way, and increase the costs. Taking into account of<br />
these knowledge, it is clear that the need for an assessment of situation is crucial for<br />
our country. The main aim of this dissertation is to investigate the pharmaceutical<br />
companies’marketing methods that are used in Turkey, and to determine the<br />
physicians’ judgements and reasons behind them about physician- pharmaceutical<br />
company relations. And finally, it is aimed that to analyse those arguments from the<br />
view point of ethics. In order to reach the aim described above, a qualitative research<br />
was carried out with 22 physicians and pharmaceutical company employees who<br />
works in various positions, and marketing methods applied in our country were<br />
determined. At second phase, a questionnaire survey was performed with<br />
participation of 2,300 physicians, physicians’ judgements and reasons behind them<br />
about physician- pharmaceutical company relations were analysed. As a result, it is<br />
revealed that there is no argument which justifies the physician- pharmaceutical<br />
company relations; the “positive” arguments are all invalid or unsound. In addition,<br />
the “negative” arguments which claim that any kind of physician- pharmaceutical<br />
company relations cannot be justified are sound and persuasive. Besides, it is<br />
concluded that nearly every marketing method which is mentioned in the literature is<br />
applied in Turkey, and physicians are at the vulnerable side of this relationship.<br />
Prevention of problems are possible by meeting the health care needs by the state,<br />
and improving the life and working conditions of health workers. Our country must<br />
have a science policy, scientific researches must be planned and carried out based on<br />
society’s needs. A “rational drug use, control and information institute” must be<br />
established, and pharmaceutical companies’ informational, instead of promotional<br />
activities should be directed to that institute. A national drug list must be determined,<br />
and continuous medical education of physicians must be organized by the institute.<br />
Physicians must be informed in a reliable, quick and updated way. When all of these<br />
regulations are made, there would be no rational reason to establish a relationship<br />
with pharmaceutical companies, and for that reason, any kind of marketing methods<br />
to physicians, including represantatives’s visits, gifts, free samples, informative<br />
meetings, and sponsorships for scientific meetings, must be banned with a legal<br />
regulation.<br />
Keywords: Medical ethics, Pharmaceutical Industry, Physician, Professional ethics,<br />
Rational drug use
189<br />
KAYNAKLAR<br />
'T JONG,G.W., STRICKER,B.H., STURKENBOOM,M.C. (2004). Marketing in the<br />
lay media and prescriptions of terbinafine in primary care: Dutch cohort<br />
study. BMJ, 328:931<br />
ABBASI,K., SMITH,R. (2003). No more free lunches. BMJ, 326:1155-1156.<br />
ABPI (2006). A global industry .<br />
Erişim:[http://www.abpi.org.uk/statistics/section.asp?sect=1]. Erişim<br />
tarihi:14/4/2006<br />
ACAR, K., ZENCİR, M., ÖZŞAHİN, A. (2001). Hekimlerin ilaç firması<br />
temsilcileriyle ilişkilerindeki etik sorunlar. İçinde: ERSOY, N. ve<br />
GÜNDOĞMUŞ, Ü. N., 1. Ulusal Tıbbi Etik Kongresi (85-88). Kocaeli:<br />
Kocaeli Üniversitesi.<br />
AGRAWAL,S., SALUJA,I., KACZOROWSKI,J. (2004). A prospective before-andafter<br />
trial of an educational intervention about pharmaceutical marketing.<br />
Acad.Med., 79:1046-1050.<br />
AKICI,A., UĞURLU,M.Ü., GÖNÜLLÜ,N., OKTAY,Ş., KALAÇA,S. (2002).<br />
Pratisyen hekimlerin akılcı ilaç kullanımı konusunda bilgi ve tutumlarının<br />
değerlendirilmesi. Sürekli Tıp Eğitimi, 11:253-256.<br />
AL-UBAYDLI,M. (2005). Using search engines to find online medical information.<br />
PLoS.Med., 2:e228-<br />
ANDALEEB,S.S., TALLMAN,R.F. (1995). Physician attitudes toward<br />
pharmaceutical sales representatives. Health Care Manage.Rev., 20:68-76.<br />
ANDERSON, A. (2003). DrugRep Success. USA:<br />
ANGELL, M. (2004). The Truth About the Drug Companies. New York: Random<br />
House Publishing Group.<br />
ANKARA TABİP ODASI (2002). Ankara Tabip Odası üyelerinin mesleki ve sağlık<br />
alanına yönelik görüş ve tutumları araştırması. Ankara:Ankara Tabip Odası.<br />
ASNA, A. (2006). Public Relations. (2. ed.) İstanbul: Der yayınları.<br />
ATO Etik Komisyonu (1999). Hekim - İlaç Endüstrisi İlişkisinde Geçerli Olabilecek<br />
Etik İlkeler. Erişim:[http://www.ato.org.tr/dergi/1999_1/atoh2.html]. Erişim<br />
tarihi:18/5/2006
190<br />
AVORN,J., CHEN,M., HARTLEY,R. (1982). Scientific versus commercial sources<br />
of influence on the prescribing behavior of physicians. Am.J.Med., 73:4-8.<br />
AYAZ,A. (2004). Kapitalizm ve İlaç. Özgür Üniversite Forumu, 26-27:92-99.<br />
AZ GRAVALOS,G.J., PALMEIRO,F.G., NUNNEZ,M.E., CASADO,G., I. (2001).<br />
[Opinion of primary care physicians from Ourense on various features of the<br />
pharmaceutical prescription]. Rev.Esp.Salud Publica, 75:361-373.<br />
AZIMI,N.A., WELCH,H.G. (1998). The effectiveness of cost-effectiveness analysis<br />
in containing costs. J.Gen.Intern.Med., 13:664-669.<br />
BAIRD,P. (2003). Getting it right: industry sponsorship and medical research.<br />
CMAJ, 168:1267-1269.<br />
BELLIN,M., MCCARTHY,S., DREVLOW,L., PIERACH,C. (2004). Medical<br />
students' exposure to pharmaceutical industry marketing: a survey at one U.S.<br />
medical school. Acad.Med., 79:1041-1045.<br />
BEĞEN, B. (2002). Opinions of Doctors about the Promotional Activities of<br />
Pharmaceutical Companies. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü<br />
İşletme Anabilim Dalı İngilizce İşletme Bilim Dalı, yayımlanmamış yüksek<br />
lisans <strong>tez</strong>i, İstanbul.<br />
BİLGİNER, E. (2002). Türk İlaç Sanayii'nde Pazarlamada Tanıtımın Rolü. Ankara<br />
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara.<br />
BLUMENTHAL,D., GLUCK,M., LOUIS,K.S., STOTO,M.A., WISE,D. (1986).<br />
University-industry research relationships in biotechnology: implications for<br />
the university. Science, 232:1361-1366.<br />
BODENHEIMER, T., COLLINS, R. (2006). Telling the Truth: What Drug<br />
Companies Don't Want You to Know.<br />
Erişim:[http://www.cspinet.org/integrity/tell_truth.html]. Erişim<br />
tarihi:18/5/2006<br />
BRETT,A.S., BURR,W., MOLOO,J. (2003). Are gifts from pharmaceutical<br />
companies ethically problematic? A survey of physicians. Arch.Intern.Med.,<br />
163:2213-2218.<br />
BURTON,B., ROWELL,A. (2003). Unhealthy spin. BMJ, 326:1205-1207.<br />
BUSFIELD,J. (2004). Küreselleşme ve küreselleşme bağlamında yeniden ele alınan<br />
ilaç endüstrisi. Toplum ve Hekim, 19:324-337.<br />
CARDENAS,E.Z., ISENRICH,L.L. (1995). Prescribing habits of Peruvian<br />
physicians and factors influencing them. Bulletin of PAHO, 29:328-337.
191<br />
CAUDILL,T.S., JOHNSON,M.S., RICH,E.C., MCKINNEY,W.P. (1996).<br />
Physicians, pharmaceutical sales representatives, and the cost of prescribing.<br />
Arch.Fam.Med., 5:201-206.<br />
CHARATAN,F. (2001). Doctors say they are not influenced by drug companies'<br />
promotions. BMJ, 322:1081-<br />
CHEW,L.D., O'YOUNG,T.S., HAZLET,T.K., BRADLEY,K.A., MAYNARD,C.,<br />
LESSLER,D.S. (2000a). A physician survey of the effect of drug sample<br />
availability on physicians' behavior. J.Gen.Intern.Med., 15:478-483.<br />
CHEW,L.D., O'YOUNG,T.S., HAZLET,T.K., BRADLEY,K.A., MAYNARD,C.,<br />
LESSLER,D.S. (2000b). A physician survey of the effect of drug sample<br />
availability on physicians' behavior. J.Gen.Intern.Med., 15:478-483.<br />
CHO,M.K., BERO,L.A. (1996). The quality of drug studies published in symposium<br />
proceedings. Ann.Intern.Med., 124:485-489.<br />
CHREN,M.M., LANDEFELD,C.S. (1994). Physicians' behavior and their<br />
interactions with drug companies. A controlled study of physicians who<br />
requested additions to a hospital drug formulary. JAMA, 271:684-689.<br />
CHREN,M.M., LANDEFELD,C.S., MURRAY,T.H. (1989). Doctors, drug<br />
companies, and gifts. JAMA, 262:3448-3451.<br />
CİVANER,M. (2006). Ahlak felsefesinde çıkarım çözümlemesi. Medikal Etik,<br />
6:119-131.<br />
CLEARY,J.D. (1992). Impact of pharmaceutical sales representatives on physician<br />
antibiotic prescribing. J.Pharm.Technol., 8:27-29.<br />
CURTLER, H. M. (2004). Ethical Argument. New York: Oxford University Press.<br />
DANA,J., LOEWENSTEIN,G. (2003). A social science perspective on gifts to<br />
physicians from industry. JAMA, 290:252-255.<br />
DAVIDSON,R.A. (1986). Source of funding and outcome of clinical trials.<br />
J.Gen.Intern.Med., 1:155-158.<br />
DAVIS,D.A. (2004). CME and the pharmaceutical industry: two worlds, three views,<br />
four steps. CMAJ, 171:149-150.<br />
DİE (16-11-2005). Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanımı Araştırması Sonuçları.<br />
Erişim:[http://www.die.gov.tr/TURKISH/SONIST/HHBilisim/HHBilisim.ht<br />
ml]. Erişim tarihi:9/4/2006<br />
DJULBEGOVIC,B., LACEVIC,M., CANTOR,A., FIELDS,K.K., BENNETT,C.L.,<br />
ADAMS,J.R., KUDERER,N.M., LYMAN,G.H. (2000). The uncertainty<br />
principle and industry-sponsored research. Lancet, 356:635-638.
192<br />
DPT (2001). Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı İlaç Sanayii Özel İhtisas<br />
Komisyonu Raporu.<br />
Erişim:[http://ekutup.dpt.gov.tr/imalatsa/ilac/oik556.pdf]. Erişim<br />
tarihi:14/4/2006<br />
DÜZGÜN, A. P., MORAN, M., KULAÇOĞLU, H., ÖZMEN, M. M., KÜLAH, B.,<br />
HATİPOĞLU, S., ORUÇ, M. T., ÖZER, M. V., COŞKUN, F. (2001).<br />
Hekimlerin bilimsel toplantılara katılabilme çabalarına firmaların desteği.<br />
İçinde: ARDA, B., AKDUR, R., AYDIN, E., II. Ulusal Tıbbi Etik Kongresi<br />
(116-118). Ankara: Türkiye Biyoetik Derneği.<br />
EKİYOR, A. (2001). İlaç Pazarlamasında Tıbbi Satış Temsilcileri ile Hekimler<br />
Arasında Karşılaşılan Sorunların Tesbitine Yönelik Bir Alan Çalışması. Gazi<br />
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı Hastane<br />
İşletmeciliği Bilim Dalı, yayımlanmamış master <strong>tez</strong>i, Ankara.<br />
ELLIOTT,C. (2004). Pharma goes to the laundry: Public relations and the business<br />
of medical education. Hastings Cent.Rep., 34:18-23.<br />
ERDOĞAN, E. 2006. İlaç 50: En çok satan ilaçlar. Turkish Time, 47:58-62.<br />
EUROPEAN FEDERATION of PHARMACEUTICAL INDUSTRIES and<br />
ASSOCIATIONS (1993). European Code of Practice for the Promotion of<br />
Medicines.<br />
Erişim:[http://www.efpia.org/6_publ/codecon/Promomedicin_.PDF]. Erişim<br />
tarihi:18/4/2006<br />
EUROPEAN FEDERATION of PHARMACEUTICAL INDUSTRIES and<br />
ASSOCIATIONS (2006). The Pharmaceutical Industry in Figures.<br />
Erişim:[www.efpia.org/6_publ/infigures2005.pdf]. Erişim tarihi:14/4/2006<br />
FARMAMEDYA (3-5-2005). İlaç Sektörünün Foyaları Açığa Çıkıyor.<br />
Erişim:[http://www.farmamedya.com/index.php?module=haberler&num=f77<br />
0b62bc8f42a0b66751fe636fc6eb0]. Erişim tarihi:5/5/2006<br />
FRIEDBERG,M., SAFFRAN,B., STINSON,T.J., NELSON,W., BENNETT,C.L.<br />
(1999). Evaluation of conflict of interest in economic analyses of new drugs<br />
used in oncology. JAMA, 282:1453-1457.<br />
GALAN,H.S., GADO MARROQUIN,M.T., ALTISENT,T.R. (2004a). [Working out<br />
a questionnaire to study the relationship between doctors and the drug<br />
industry]. Aten.Primaria, 34:87-91.<br />
GALAN,H.S., GADO MARROQUIN,M.T., ALTISENT,T.R. (2004b). [Analysis of<br />
the relationship between primary care doctors and the pharmaceutical<br />
industry]. Aten.Primaria, 34:231-237.<br />
GIANNAKAKIS,I.A., IOANNIDIS,J.P. (2000). Arabian nights-1001 tales of how<br />
pharmaceutical companies cater to the material needs of doctors: case report.<br />
BMJ, 321:1563-1564.
193<br />
GIBBONS,R.V., LANDRY,F.J., BLOUCH,D.L., JONES,D.L., WILLIAMS,F.K.,<br />
LUCEY,C.R., KROENKE,K. (1998b). A comparison of physicians' and<br />
patients' attitudes toward pharmaceutical industry gifts. J.Gen.Intern.Med.,<br />
13:151-154.<br />
GIBSON,E., BAYLIS,F., LEWIS,S. (2002). Dances with the pharmaceutical<br />
industry. CMAJ, 166:448-450.<br />
GÖKTAŞ, G. (2003). İlaç Sektöründe Pazarlama Stratejileri ve Kişisel Satış<br />
Yönteminin İlaç Tanıtımı ve Satışı Üzerine Etkisi. Dokuz Eylül Üniversitesi<br />
Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı Hastane ve Sağlık<br />
Kuruluşları Yönetimi, yayımlanmamış yüksek lisans <strong>tez</strong>i, İzmir.<br />
GONUL,F.F., CARTER,F., WIND,J. (2000). What kind of patients and physicians<br />
value direct-to-consumer advertising of prescription drugs. Health Care<br />
Manag.Sci., 3:215-226.<br />
Google Scholar (2006). Erişim:[scholar.google.com]. Erişim tarihi:15/4/2006<br />
GOTTLIEB,S. (1999). Medical societies accused of being beholden to the drugs<br />
industry. BMJ, 319:1321-<br />
GREENWOOD, J. (1989). Pharmaceutical representatives and the prescribing of<br />
drugs by family doctors. Nottingham University.<br />
GUADAGNOLI,E., CUNNIGHAM,S. (1989). The effects of nonresponse and late<br />
response on a survey of physician attitudes. Evaluation and the Health<br />
Professions, 12:318-328.<br />
GULDAL,D., SEMIN,S. (2000). The influences of drug companies' advertising<br />
programs on physicians. Int.J.Health Serv., 30:585-595.<br />
HAAYER,F.M., VAN DER WERF,G.T., WIERINGA,N.F., WESSELING,H.<br />
(1983). Use of cimetidine; parallels and discrepancies between the views of<br />
drug regulatory agencies and practicing physicians. Eur.J.Clin.Pharmacol.,<br />
25:601-607.<br />
HAILEY, A. (1985). Acı Reçete. (1st ed.) İstanbul: Altın Kitaplar.<br />
HALPERIN,E.C., HUTCHISON,P., BARRIER,R.C., JR. (2004). A populationbased<br />
study of the prevalence and influence of gifts to radiation oncologists<br />
from pharmaceutical companies and medical equipment manufacturers.<br />
Int.J.Radiat.Oncol.Biol.Phys., 59:1477-1483.<br />
HAMZAOĞLU, O., ÖZCAN, U. (2005). Türkiye Sağlık İstatistikleri. Ankara: Türk<br />
Tabipleri Birliği.<br />
HARRIS,J. (2004). Mikro-dağılım: Hastalar arasında seçim yapma. Toplum ve<br />
Hekim, 19:147-153.
194<br />
HENDERSON,J. (2005). Google Scholar: A source for clinicians? CMAJ, 172:1549-<br />
1550.<br />
HERXHEIMER,A. (2003). Relationships between the pharmaceutical industry and<br />
patients' organisations. BMJ, 326:1208-1210.<br />
HODGES,B. (1995). Interactions with the pharmaceutical industry: experiences and<br />
attitudes of psychiatry residents, interns and clerks. CMAJ, 153:553-559.<br />
HOPPER,J.A., SPEECE,M.W., MUSIAL,J.L. (1997). Effects of an educational<br />
intervention on residents' knowledge and attitudes toward interactions with<br />
pharmaceutical representatives. J.Gen.Intern.Med., 12:639-642.<br />
HORNBERGER, J. G. (2000). There is no right to health care.<br />
Erişim:[http://www.fff.org/comment/ed1000c.asp]. Erişim tarihi:5/5/2006<br />
İLAÇ ENDÜSTRİSİ İŞVERENLER SENDİKASI (1990). Tıbbi İlaç Tanıtım İlkeleri<br />
Kılavuzu. Erişim:[www.ieis.org.tr/yeni_site/pdfler/TTK.pdf]. Erişim<br />
tarihi:17/4/2006<br />
İLAÇ ENDÜSTRİSİ İŞVERENLER SENDİKASI (2006a). Yatırımlar.<br />
Erişim:[http://www.ieis.org.tr/yeni_site/asp_sayfalar/index.asp?sayfa=230&<br />
menuk=12]. Erişim tarihi:12/4/2006a<br />
İLAÇ ENDÜSTRİSİ İŞVERENLER SENDİKASI (2006b). İlaç pazarı / Dış Ticaret.<br />
Erişim:[http://www.ieis.org.tr/yeni_site/asp_sayfalar/index.asp?sayfa=225&<br />
menuk=12]. Erişim tarihi:13/4/2006b<br />
İLAÇ ENDÜSTRİSİ İŞVERENLER SENDİKASI (2006c). İlaç Pazarı / Tüketim.<br />
Erişim:[http://www.ieis.org.tr/yeni_site/asp_sayfalar/index.asp?sayfa=220&<br />
menuk=12]. Erişim tarihi:13/4/2006c<br />
İLAÇ ENDÜSTRİSİ İŞVERENLER SENDİKASI (2006d). İlaç pazarı / Üretim.<br />
Erişim:[http://www.ieis.org.tr/yeni_site/asp_sayfalar/index.asp?sayfa=215&<br />
menuk=12]. Erişim tarihi:13/4/2006d<br />
İLAÇ ENDÜSTRİSİ İŞVERENLER SENDİKASI (2006e). İlaç pazarı / İstihdam.<br />
Erişim:[http://www.ieis.org.tr/yeni_site/asp_sayfalar/index.asp?sayfa=217&<br />
menuk=12]. Erişim tarihi:13/4/2006e<br />
IMS (2006a). IMS Facts At-a-Glance.<br />
Erişim:[http://www.imshealth.com/ims/portal/front/articleC/0,2777,6025_187<br />
31_40198214,00.html]. Erişim tarihi:12/4/2006a<br />
IMS (2006b). IMS Health Reports Global Pharmaceutical Market Grew 7 Percent in<br />
2005, to $602 Billion.<br />
Erişim:[http://www.imshealth.com/ims/portal/front/articleC/0,2777,6599_366<br />
5_77180090,00.html]. Erişim tarihi:12/4/2006b
195<br />
INTERNATIONAL FEDERATION of PHARMACEUTICAL<br />
MANUFACTURERS ASSOCIATIONS (2000). IFPMA Code of<br />
Pharmaceutical Marketing Practices.<br />
Erişim:[http://www.ifpma.org/site_docs/News/Code_English_2000.pdf].<br />
Erişim tarihi:18/4/2006<br />
JADAD,A.R., MOHER,M., BROWMAN,G.P., BOOKER,L., SIGOUIN,C.,<br />
FUENTES,M., STEVENS,R. (2000). Systematic reviews and meta-analyses<br />
on treatment of asthma: critical evaluation. BMJ, 320:537-540.<br />
JONES,M.I., GREENFIELD,S.M., BRADLEY,C.P. (2001). Prescribing new drugs:<br />
qualitative study of influences on consultants and general practitioners. BMJ,<br />
323:378-381.<br />
KAISER FAMILY FOUNDATION (2006). Retail Prescriptions by State:<br />
Prescriptions per Capita, Average Price, and Retail Prescription Sales, 2003.<br />
Erişim:[http://www.kff.org/insurance/7031/ti2004-1-19.cfm]. Erişim<br />
tarihi:13/4/2006<br />
KATZ,D., CAPLAN,A.L., MERZ,J.F. (2003). All gifts large and small: toward an<br />
understanding of the ethics of pharmaceutical industry gift-giving.<br />
Am.J.Bioeth., 3:39-46.<br />
KEIM,S.M., SANDERS,A.B., WITZKE,D.B., DYNE,P., FULGINITI,J.W. (1993).<br />
Beliefs and practices of emergency medicine faculty and residents regarding<br />
professional interactions with the biomedical industry. Ann.Emerg.Med.,<br />
22:1576-1581.<br />
KEMMEREN,J.M., ALGRA,A., GROBBEE,D.E. (2001). Third generation oral<br />
contraceptives and risk of venous thrombosis: meta-analysis. BMJ, 323:131-<br />
134.<br />
KESKİNEL,T. (1997). Promotional Practices in Pharmaceutical Marketing in<br />
Turkey. Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, yayımlanmamış<br />
yüksek lisans <strong>tez</strong>i, İstanbul.<br />
KJAERGARD,L.L., LS-NIELSEN,B. (2002). Association between competing<br />
interests and authors' conclusions: epidemiological study of randomised<br />
clinical trials published in the BMJ. BMJ, 325:249-<br />
KOCH,K. (2003). Schering uses German medical association to promote HRT. BMJ,<br />
326:1161-116a.<br />
KOŞAR, F. (20-3-2006). Türkiye ilaç tüketiminde birinci. Cumhuriyet<br />
KUTLAY, N. Ö., BÜKEN, N. Ö., ELHAN, A. H. (1999). İlaç sektörü-hekim<br />
ilişkisindeki etik sorunları sorgulayan bir tutum araştırması. İçinde: Arda, B.,<br />
Tıp Etiği Araştırmaları (67-79). Ankara: Türkiye Biyoetik Derneği.
196<br />
LATHAM,S.R. (2004). Ethics in the marketing of medical services. Mt.Sinai J.Med.,<br />
71:243-250.<br />
LENZER,J. (2004b). FDA's counsel accused of being too close to drug industry.<br />
BMJ, 329:189-<br />
LENZER,J. (2004a). Scandals have eroded US public's confidence in drug industry.<br />
BMJ, 329:247-<br />
LEXCHIN,J. (1993). Interactions between physicians and the pharmaceutical<br />
industry: what does the literature say? CMAJ, 149:1401-1407.<br />
LEXCHIN,J., BERO,L.A., DJULBEGOVIC,B., CLARK,O. (2003). Pharmaceutical<br />
industry sponsorship and research outcome and quality: systematic review.<br />
BMJ, 326:1167-1170.<br />
LIBERATI,A., MAGRINI,N. (2003). Information from drug companies and opinion<br />
leaders. BMJ, 326:1156-1157.<br />
LICHSTEIN,P.R., TURNER,R.C., O'BRIEN,K. (1992). Impact of pharmaceutical<br />
company representatives on internal medicine residency programs. A survey<br />
of residency program directors. Arch.Intern.Med., 152:1009-1013.<br />
LURIE,N., RICH,E.C., SIMPSON,D.E., MEYER,J., SCHIEDERMAYER,D.L.,<br />
GOODMAN,J.L., MCKINNEY,W.P. (1990). Pharmaceutical representatives<br />
in academic medical centers: interaction with faculty and housestaff.<br />
J.Gen.Intern.Med., 5:240-243.<br />
MADHAVAN,S., AMONKAR,M.M., ELLIOTT,D., BURKE,K., GORE,P. (1997).<br />
The gift relationship between pharmaceutical companies and physicians: an<br />
exploratory survey of physicians. J.Clin.Pharm.Ther., 22:207-215.<br />
MANDELKERN,M. (1999). Manufacturer support and outcome. J.Clin.Psychiatry,<br />
60:122-123.<br />
MARLOW,B. (2004). The future sponsorship of CME in Canada: industry,<br />
government, physicians or a blend? CMAJ, 171:150-151.<br />
MARWICK,C. (2002). US tackles drug company gifts to doctors. BMJ, 325:795-<br />
MCCORMICK,B.B., TOMLINSON,G., BRILL-EDWARDS,P., DETSKY,A.S.<br />
(2001). Effect of restricting contact between pharmaceutical company<br />
representatives and internal medicine residents on posttraining attitudes and<br />
behavior. JAMA, 286:1994-1999.<br />
MCGETTIGAN,P., GOLDEN,J., FRYER,J., CHAN,R., FEELY,J. (2001).<br />
Prescribers prefer people: The sources of information used by doctors for<br />
prescribing suggest that the medium is more important than the message.<br />
Br.J.Clin.Pharmacol., 51:184-189.
197<br />
MCGUARAN,A. (2002). Royal college issues new guidelines on gifts from drugs<br />
companies. BMJ, 325:511-<br />
MCKINNEY,W.P., SCHIEDERMAYER,D.L., LURIE,N., SIMPSON,D.E.,<br />
GOODMAN,J.L., RICH,E.C. (1990). Attitudes of internal medicine faculty<br />
and residents toward professional interaction with pharmaceutical sales<br />
representatives. JAMA, 264:1693-1697.<br />
MELANDER,H., HLQVIST-RASTAD,J., MEIJER,G., BEERMANN,B. (2003).<br />
Evidence b(i)ased medicine--selective reporting from studies sponsored by<br />
pharmaceutical industry: review of studies in new drug applications. BMJ,<br />
326:1171-1173.<br />
MELROSE, D. (1987). Bitter Pills. (5th ed.) Oxford: OXFAM.<br />
MINTZES,B., BARER,M.L., KRAVITZ,R.L., KAZANJIAN,A., BASSETT,K.,<br />
LEXCHIN,J., EVANS,R.G., PAN,R., MARION,S.A. (2002a). Influence of<br />
direct to consumer pharmaceutical advertising and patients' requests on<br />
prescribing decisions: two site cross sectional survey. BMJ, 324:278-279.<br />
MINTZES,B. (2002b). For and against: Direct to consumer advertising is<br />
medicalising normal human experience: For. BMJ, 324:908-909.<br />
MOYNIHAN,R., HEATH,I., HENRY,D. (2002). Selling sickness: the<br />
pharmaceutical industry and disease mongering. BMJ, 324:886-891.<br />
MOYNIHAN,R. (2003a). Drug company sponsorship of education could be replaced<br />
at a fraction of its cost. BMJ, 326:1163.<br />
MOYNIHAN,R. (2003b). Who pays for the pizza? Redefining the relationships<br />
between doctors and drug companies. 1: entanglement. BMJ, 326:1189-1192.<br />
MOYNIHAN,R. (2003c). Drug company secretly briefed medical societies on HRT.<br />
BMJ, 326:1161-<br />
MOYNIHAN,R. (2004). MPs launch inquiry into influence of drug industry. BMJ,<br />
329:587.<br />
MUTLU, M. (7-8-2004). İlaçta promosyon adı altındaki saadet çarkı! Vatan<br />
NO FREE LUNCH (2006). The Physician-Pharmaceutical Industry Relationship.<br />
Erişim:[http://www.nofreelunch.org/slide.htm]. Erişim tarihi:13/4/2006<br />
NORRIS, P., HERXHEIMER, A., LEXCHIN, J., and MANSFIELD, P. (2005).<br />
Drug promotion. (1st ed.) Geneva: WHO.<br />
ORLOWSKI,J.P., WATESKA,L. (1992). The effects of pharmaceutical firm<br />
enticements on physician prescribing patterns. There's no such thing as a free<br />
lunch. Chest, 102:270-273.
198<br />
PEAY,M.Y., PEAY,E.R. (1988). The role of commercial sources in the adoption of a<br />
new drug. Soc.Sci.Med., 26:1183-1189.<br />
RANDALL,M.L., ROSENBAUM,J.R., ROHRBAUGH,R.M., ROSENHECK,R.A.<br />
(2005). Attitudes and behaviors of psychiatry residents toward<br />
pharmaceutical representatives before and after an educational intervention.<br />
Acad.Psychiatry, 29:33-39.<br />
RAO,J.N., CASSIA,L.J. (2002). Ethics of undisclosed payments to doctors recruiting<br />
patients in clinical trials. BMJ, 325:36-37.<br />
REFİK SAYDAM HIFZISIHHA MERKEZİ (2004). Turkey Health Report.<br />
Erişim:[URL<br />
http://www.hm.saglik.gov.tr/pdf/kitaplar/turkeyhealthreport.pdf]. Erişim<br />
tarihi:15/4/2006<br />
ROCHON,P.A., GURWITZ,J.H., SIMMS,R.W., FORTIN,P.R., FELSON,D.T.,<br />
MINAKER,K.L., CHALMERS,T.C. (1994). A study of manufacturersupported<br />
trials of nonsteroidal anti-inflammatory drugs in the treatment of<br />
arthritis. Arch.Intern.Med., 154:157-163.<br />
RUTLEDGE,P., CROOKES,D., MCKINSTRY,B., MAXWELL,S.R. (2003). Do<br />
doctors rely on pharmaceutical industry funding to attend conferences and do<br />
they perceive that this creates a bias in their drug selection? Results from a<br />
questionnaire survey. Pharmacoepidemiol.Drug Saf, 12:663-667.<br />
SAĞLIK BAKANLIĞI (2002). İlaç Fiyatları Hakkında Tebliğ.<br />
Erişim:[http://www.ikev.org/docs/tr/ilacfiyatlarihkteblig4ocak2002.htm].<br />
Erişim tarihi:17/4/2006<br />
SAĞLIK BAKANLIĞI (2003). Beşeri Tıbbi Ürünlerin Tanıtım Faaliyetleri<br />
Hakkında Yönetmelik.<br />
Erişim:[http://www.biyoetik.org.tr/mevzuat/Ulusal/IlacTanitim.htm]. Erişim<br />
tarihi:13/4/2006<br />
SAĞLIK BAKANLIĞI (2004). Beşeri Tıbbi Ürünlerin Fiyatları Hakkında Tebliğ.<br />
Erişim:[http://www.alomaliye.com/beseri_tibbi_urun_fiyat_teb_030304.htm]<br />
. Erişim tarihi:17/4/2006<br />
SAĞLIK İÇİN SOSYAL BİLİMLER DERNEĞİ. (2002). Sağlık Araştırmalarında<br />
Niteliksel Yöntemler Çalıştayı eğitim notları. İstanbul.<br />
SHELDON,T. (2001). Drug company fined for excessive hospitality. BMJ, 322:382-<br />
SIGWORTH,S.K., NETTLEMAN,M.D., COHEN,G.M. (2001). Pharmaceutical<br />
branding of resident physicians. JAMA, 286:1024-1025.<br />
SINGH,D. (2003). Drug companies advised to publish unfavourable trial results.<br />
BMJ, 326:1163-116a.
199<br />
SISMONDO,S. (2004). Pharmaceutical Maneuvers. Social Studies of Science,<br />
34:149-159.<br />
SMITH,R. (2003). Medical journals and pharmaceutical companies: uneasy<br />
bedfellows. BMJ, 326:1202-1205.<br />
SOMERSET,M., WEISS,M., FAHEY,T. (2001). Dramaturgical study of meetings<br />
between general practitioners and representatives of pharmaceutical<br />
companies; Commentary: dramaturgical model gives valuable insight. BMJ,<br />
323:1481-1484.<br />
STEINMAN,M.A., SHLIPAK,M.G., MCPHEE,S.J. (2001). Of principles and pens:<br />
attitudes and practices of medicine housestaff toward pharmaceutical industry<br />
promotions. Am.J.Med., 110:551-557.<br />
STELFOX,H.T., CHUA,G., O'ROURKE,K., DETSKY,A.S. (1998). Conflict of<br />
interest in the debate over calcium-channel antagonists. N.Engl.J.Med.,<br />
338:101-106.<br />
SURESH,C.G., GREENE,D., COUPE,M.O. (1993). Use of adenosine and<br />
effectiveness of pharmaceutical marketing. Lancet, 341:1539-1540.<br />
ŞEMİN,S., GÜLDAL,D. (1993). Hekimlerin ilaçla ilgili tercihlerinde ilaç<br />
şirketlerinin tanıtım çalışmalarının rolü ve diğer etkenler. Toplum ve Hekim,<br />
73-85.<br />
ŞEMİN, S. (1998). Sosyal ve Ekonomik Yönleriyle İlaç. Ankara: Türk Tabipleri<br />
Birliği.<br />
TALLON,D., CHARD,J., DIEPPE,P. (2000). Relation between agendas of the<br />
research community and the research consumer. Lancet, 355:2037-2040.<br />
TC BAŞBAKANLIK (2005). Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri ile Başvuru<br />
Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik.<br />
Erişim:[http://www.turkiye.gov.tr/docs/basbakanlik/birimler/etikkurulu/Kam<br />
uYonetmelik.doc]. Erişim tarihi:18/4/2006<br />
THE COUNCIL of THE EUROPEAN COMMUNITIES (1992). Council Directive<br />
92/28/EEC of 31 March 1992 on the Advertising of Medicinal<br />
Products for Human Use.<br />
Erişim:[http://www.ikev.org/docs/eu/392L0028.pdf]. Erişim tarihi:17/5/6<br />
A.D.<br />
THOMSON,A.N., CRAIG,B.J., BARHAM,P.M. (1994). Attitudes of general<br />
practitioners in New Zealand to pharmaceutical representatives.<br />
Br.J.Gen.Pract., 44:220-223.<br />
TONKS,A. (2002). Authors of guidelines have strong links with drugs industry.<br />
BMJ, 324:383a-
200<br />
TOP,M., TARCAN,M. (2006). Türkiye ilaç ekonomisi ve ilaç harcamaları: 1998-<br />
2003 dönemi değerlendirmesi. Liberal Düşünce, 9:177-200.<br />
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ (1995). Hekim ve İlaç Tanıtım İlkeleri.<br />
Erişim:[http://www.ttb.org.tr/eweb//ilac/ilke.htm]. Erişim tarihi:17/4/2006<br />
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ (2002). Keşifden kullanıma ilaç - Türk Tabipleri<br />
Birliği görüşleri. Erişim:[http://www.ttb.org.tr/eweb//ilac/kesif.htm]. Erişim<br />
tarihi:16/4/2006<br />
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ UZMANLIK DERNEKLERİ EŞGÜDÜM KURULU<br />
(3-2-2006). Temel İlkeler.<br />
Erişim:[http://www.ttb.org.tr/udek/index.php?option=com_content&task=vie<br />
w&id=47&Itemid=51]. Erişim tarihi:18/5/2006<br />
TÜBİTAK (2003). Vizyon 2023 Teknoloji Öngörü Projesi, Sağlık ve İlaç Paneli<br />
Raporu. Erişim:[vizyon2023.tubitak.gov.tr/teknolojiongorusu/<br />
paneller/saglikveilac/raporlar/son/saglikveilac_son_surum.pdf]. Erişim<br />
tarihi:14/4/2006<br />
TÜRKİYE BİYOETİK DERNEĞİ (2006). TBD - Üyeler.<br />
Erişim:[http://www.biyoetik.org.tr/uyeler.htm]. Erişim tarihi:6/4/2006<br />
VANDENBROUCKE,J.P., HELMERHORST,F.M., ROSENDAAL,F.R. (2000).<br />
Competing interests and controversy about third generation oral<br />
contraceptives. BMJ readers should know whose words they read. BMJ,<br />
320:381-382.<br />
VARLEY,C.K., JIBSON,M.D., MCCARTHY,M., BENJAMIN,S. (2005). A survey<br />
of the interactions between psychiatry residency programs and the<br />
pharmaceutical industry. Acad.Psychiatry, 29:40-46.<br />
WAGENA,E.J., KNIPSCHILD,P. (2005). Do drug firms hoodwink medical<br />
journals? Or is something wrong with the contribution and integrity of<br />
declared authors? J.Med.Ethics, 31:307-<br />
WAGER,E. (2003). How to dance with porcupines: rules and guidelines on doctors'<br />
relations with drug companies. BMJ, 326:1196-1198.<br />
WAHLBECK,K., ADAMS,C. (1999). Beyond conflict of interest. Sponsored drug<br />
trials show more-favourable outcomes. BMJ, 318:465-<br />
WATKINS,C., MOORE,L., HARVEY,I., CARTHY,P., ROBINSON,E.,<br />
BRAWN,R. (2003). Characteristics of general practitioners who frequently<br />
see drug industry representatives: national cross sectional study. BMJ,<br />
326:1178-1179.<br />
WATKINS,R.S., KIMBERLY,J., JR. (2004). What residents don't know about<br />
physician-pharmaceutical industry interactions. Acad.Med., 79:432-437.
201<br />
WAZANA,A. (2000). Physicians and the pharmaceutical industry: is a gift ever just<br />
a gift? JAMA, 283:373-380.<br />
WAZANA,A., PRIMEAU,F. (2002). Ethical considerations in the relationship<br />
between physicians and the pharmaceutical industry. Psychiatr.Clin.North<br />
Am., 25:647-63, viii.<br />
WAZANA,A., GRANICH,A., PRIMEAU,F., BHANJI,N.H., JALBERT,M. (2004).<br />
Using the literature in developing McGill's guidelines for interactions<br />
between residents and the pharmaceutical industry. Acad.Med., 79:1033-<br />
1040.<br />
WESTON, A. (2000). A Rulebook for Arguments. (3rd ed.) Indianapolis: Hackett<br />
Publishing Company.<br />
WHO (1985). Criteria for Medicinal Drug Promotion.<br />
Erişim:[http://www.psnc.org.uk/weblogs/uploaded_docs/33_Criteria%20For<br />
%20Drug%20Promotion.pdf]. Erişim tarihi:17/4/2006<br />
WHO (1994). Guide to Good Prescribing. Geneva: WHO.<br />
WHO (2006). Drug promotion database. Erişim:[http://www.drugpromo.info].<br />
Erişim tarihi:13/4/2006<br />
WISE,J. (2001). Pfizer accused of testing new drug without ethical approval. BMJ,<br />
322:194-<br />
WORLD MEDICAL ASSOCIATION (2004). Statement Concerning the<br />
Relationship Between Physicians and Commercial Enterprises.<br />
Erişim:[http://www.wma.net/e/policy/r2.htm]. Erişim tarihi:18/4/2006<br />
WORLD MEDICAL ASSOCIATION (2005). Medical Ethics Manual. UK: World<br />
Medical Association.<br />
ZIEGLER,M.G., LEW,P., SINGER,B.C. (1995). The accuracy of drug information<br />
from pharmaceutical sales representatives. JAMA, 273:1296-1298.
202<br />
EKLER<br />
Ek - 1 Beşeri Tıbbi Ürünlerin Tanıtım Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik<br />
(Sağlık Bakanlığı, 2003)<br />
Resmi Gazete<br />
Tarih: 23.10.2003; Sayı: 25268<br />
BİRİNCİ BÖLÜM<br />
Amaç, Kapsam, Hukuki Dayanak ve Tanımlar<br />
Amaç<br />
Madde 1 - Bu Yönetmeliğin amacı, beşeri tıbbi ürünlerin rasyonel kullanımını temin etmeye<br />
yönelik olarak bu ürünlerin tanıtımında uyulması gerekli kuralları belirlemektir.<br />
Kapsam<br />
Madde 2 - Bu Yönetmelik, beşeri tıbbi ürünlerin tanıtım faaliyetlerini ve bu faaliyetleri<br />
gerçekleştirecek, ruhsat ya da izin sahiplerini kapsar.<br />
Hukuki Dayanak<br />
Madde 3 - Bu Yönetmelik, 1262 sayılı İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanununa dayanılarak<br />
hazırlanmıştır.<br />
Tanımlar<br />
Madde 4 - Bu Yönetmelikte geçen;<br />
a) Bakanlık: Sağlık Bakanlığını,<br />
b) Kanun: 1262 sayılı İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanununu,<br />
c) Beşeri Tıbbi Ürün/ Ürün: Hastalığı tedavi etmek veya hastalıktan korumak, tıbbi bir teşhis<br />
koymak veya fizyolojik fonksiyonları iyileştirmek, düzeltmek veya değiştirmek üzere insana<br />
uygulanabilen Bakanlıkça ruhsatlandırılmış/izin verilmiş her türlü madde veya maddeler<br />
kombinasyonunu,<br />
d) Tanıtım: Beşeri tıbbi ürünün ruhsat ya da izin sahipleri tarafından ürünün teminini, satışını,<br />
reçetelenmesini ve kullanımını artırmak için gerçekleştirilen bütün hatırlatma, bilgi verme<br />
faaliyetlerini; bu çerçevede firma tıbbi satış temsilcilerinin etkinliklerini, görsel/ işitsel basına, tıbbi ve<br />
mesleki dergilere verilen ilanları, doğrudan postalama yoluyla veya internet ortamında yapılan<br />
duyuruları, film, slayt, elektronik medya gibi görsel/ işitsel malzemenin kullanımını, bilimsel ve<br />
eğitsel toplantıları, gerçekleştirilen sergileme ve benzeri etkinlikler ile bedelsiz numune, hatırlatıcı<br />
tanıtım ve basılı tanıtım malzemesi kullanmak suretiyle yapılan faaliyetleri,<br />
e) Tanıtım Malzemeleri: Beşeri tıbbi ürün hakkında yeterli ve gerekli bilgiyi ihtiva eden kitap,<br />
kitapçık, broşür gibi basılı materyalleri, film, slayt, elektronik medya gibi görsel/ işitsel malzemeleri,<br />
bedelsiz beşeri tıbbi ürün numunelerini, bloknot, kalem, kalemlik, takvim, mesleki etkinlikler<br />
sırasında kullanılabilecek parasal değeri mütevazi sınırlar içinde olan malzemeleri ve ilgili çevrelerde<br />
bilgi/ veri kaynağı olarak kullanabilecek ulusal, uluslararası yayınlar gibi hatırlatıcı ziyaret<br />
malzemelerini,<br />
f) KÜB: Kısa ürün bilgisini,<br />
g) Genel Ad: Uluslararası mülkiyete haiz olmayan isim (INN)<br />
h) Sağlık Mesleği Mensupları: Hekim, eczacı ve diş hekimini,<br />
i) Tıbbi Satış Temsilcisi: Hekim, eczacı ve diş hekimine doğrudan ziyaret yoluyla beşeri tıbbi<br />
ürünün tanıtımını yapan kişiyi,<br />
ifade eder.<br />
İKİNCİ BÖLÜM<br />
Tanıtım Faaliyetinin Kapsamı ve Temel Esasları<br />
Tanıtım Faaliyetinin Kapsamı<br />
Madde 5 - Beşeri tıbbi ürünlerin tanıtım faaliyetleri özellikle;
203<br />
a) Reçetesiz satılan beşeri tıbbi ürünlerin topluma tanıtımını,<br />
b) Reçete ile satılan beşeri tıbbi ürünlerin sağlık mesleği mensuplarına tanıtımını,<br />
c) Tıbbi satış temsilcilerinin hekim ve diş hekimine yaptıkları ziyaretleri,<br />
d) Numunelerin dağıtımını,<br />
e) Sağlık mesleği mensuplarının katıldığı promosyon toplantılarının sponsorluğunu,<br />
f) Sağlık mesleği mensuplarının katıldığı bilimsel kongrelerin sponsorluğu ve özellikle söz konusu<br />
kişilerin bu kongrelerle ilgili seyahat ve konaklama masraflarının ödenmesini,<br />
kapsar.<br />
Aşağıdaki hususlar tanıtım kapsamında değildir:<br />
a) Etiket ve beraberindeki prospektüsler,<br />
b) Belli bir tıbbi ürünle ilgili özel bir soruyu yanıtlamak üzere ihtiyaç duyulan ve beraberinde<br />
promosyonu yapılamayacak türde bir materyalin de konulabildiği yazışmalar,<br />
c) Bilgilendirme ilanları ve ambalaj değişiklikleri, ürünle ilgili genel önlemlerin bir bölümü olarak<br />
advers etkilere dair uyarılar, herhangi bir ürün talebi içermemek kaydıyla ticari kataloglar, fiyat<br />
listeleri ve benzerlerini içeren referans materyalleri<br />
d) Dolaylı olsa bile, ürüne ait herhangi bir referans içermemek kaydıyla insan sağlığı veya<br />
hastalıklarına dair açıklamalar.<br />
Temel Esaslar<br />
Madde 6 - İlgili mevzuata göre ruhsatlandırılmamış ya da izin verilmemiş hiç bir tıbbi ürünün<br />
tanıtımı yapılamaz.<br />
Bir tıbbi ürünün tüm kısımlarının tanıtımı güncel KÜB'de sıralanan ayrıntılara uygun olmalıdır.<br />
Bir tıbbi ürünün tanıtımı, ürünün özelliklerini bilgilendirici, bilimsel gerçeklere uygun, güvenilir,<br />
nesnel ve açık olmalıdır.<br />
Tıbbi ürünün tanıtımında, gereksiz kullanıma ve beklenmeyen riskli durumlara neden olabilecek<br />
yanıltıcı, abartılmış, ya da doğruluğu kanıtlanmayan bilgiler kullanılamaz.<br />
Klima, buzdolabı, soğutucu, termos, otomobil aksesuarları, saç kurutma makinesi, video,<br />
televizyon, gibi bu Yönetmelik kapsam, amaç ve esaslarına uygun olmayan malzeme veya araçlar<br />
tanıtım malzemeleri olarak kullanılamaz.<br />
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM<br />
Topluma Tanıtım<br />
Topluma Tanıtım<br />
Madde 7 - Terkibi veya amaçları bakımından, bir hekim veya diş hekimi tarafından teşhis<br />
konulmasına, reçete yazılmasına veya tedavinin izlenmesine ihtiyaç olmayan durumlarda, bir<br />
eczacının bilgilendirme ve tavsiyesi ile kullanılabilecek şekilde üretilen Bakanlıkça ruhsat/izin<br />
verilmiş ürünlerin topluma tanıtımı yapılabilir.<br />
Reçete ile satılan ürünler ile 1961 tarihli Uyuşturucu Maddelere Dair Birleşmiş Milletler Tek<br />
Sözleşmesi ve 1971 tarihli Psikotrop Maddeler Birleşmiş Milletler Sözleşmeleri kapsamında olan<br />
psikotrop ve narkotik maddeleri içeren ürünlerin topluma tanıtımı yapılamaz.<br />
Bakanlık tarafından onaylanan aşılama kampanyalarında kullanılan ürünlere yukarıdaki yasaklar<br />
uygulanmaz.<br />
Tüberküloz, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, ciddi enfeksiyon hastalıkları, kanser ve diğer tümör<br />
kaynaklı hastalıklar, kronik uykusuzluk (insomnia), şeker hastalığı ve diğer metabolik hastalıklarda<br />
kullanılan ürünlerin topluma yönelik tanıtımı yapılamaz.<br />
Geri ödemesi yapılan tıbbi ürünlerin halka tanıtımı yapılamaz.<br />
3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 22 nci maddesi<br />
gereğince reçete ile satılan beşeri tıbbi ürünlerin tanıtımı televizyonlar ve radyolar aracılığı ile<br />
yapılamaz.<br />
Hiç bir tıbbi ürün promosyon amacıyla halka doğrudan dağıtılamaz.<br />
Topluma Tanıtımın Temel İlkeleri<br />
Madde 8 - Tıbbi ürünün topluma her türlü tanıtımında; mesajın, bir tanıtım mesajı olduğu açıkça<br />
ifade edilir ve tanıtımı yapılan ürünün bir beşeri tıbbi ürün olduğu açık bir şekilde belirtilir.<br />
Tanıtım malzemeleri, tanıtımı yapılan beşeri tıbbi ürünün ismini, birden fazla aktif madde içermesi<br />
halinde genel adını, tıbbi ürünün doğru kullanımı için gerekli olan bilgiyi, prospektüsündeki veya<br />
duruma göre dış ambalajındaki talimatların okuması için dikkat çeken okunaklı bir uyarıyı içerir.
204<br />
Beşeri tıbbi ürünlerin topluma tanıtımında:<br />
a) Özellikle mektupla bir teşhis veya tedavi önermek suretiyle, bir tıbbi konsültasyon veya cerrahi<br />
operasyonun gereksiz olduğu izlenimini vermek,<br />
b) Ürünü kullanmanın sonuçlarının garantili olduğunu, yan etkiye sahip olmadığını veya bir başka<br />
tedavi ya da tıbbi üründen daha iyi veya ona eşdeğer fayda sağladığını iddia etmek,<br />
c) Kişinin sağlığının ürünü kullanarak düzeleceğini ima etmek,<br />
d) Kişinin ürünü kullanmadığı takdirde sağlığının etkileneceği telkininde bulunmak,<br />
e) Sadece veya özellikle çocuklara yönelik etkinlikte bulunmak,<br />
f) Bilim adamları, sağlık personeli veya bu iki kategoride bulunmamakla birlikte, meşhur<br />
olmalarından dolayı tıbbi ürünlerin tüketimini teşvik edebilecek kişilerce yapılan bir tavsiyeye veya<br />
bu tavsiyeye atıfta bulunmak,<br />
g) Tıbbi ürünün bir yiyecek, kozmetik veya diğer bir tüketim ürünü olduğunu ima etmek,<br />
h) Tıbbi ürünün güvenli ve etkili olmasının doğal olmasından kaynaklandığını ima etmek,<br />
i) Bir vaka hikayesi tanımlanması veya ayrıntılı olarak sunulması yoluyla kullanıcının kendi başına<br />
yanlış bir teşhis koymasına yol açmak,<br />
j) Uygunsuz, panik yaratan ve yanlış yönlendiren ifadelerle iyileştirme iddiasında bulunmak,<br />
k) Hastalığın veya yaranın insan vücudunda sebep olduğu değişiklikleri veya tıbbi ürünün insan<br />
vücudunda veya vücudun bölümlerindeki etkisini uygunsuz, panik yaratan veya yanlış yönlendiren<br />
ifadelerle ya da resimlemelerle anlatmak,<br />
l) Tıbbi ürüne Ruhsat verildiğinden bahsetmek,<br />
m) İlaçların farmakolojik etki gücünü, etkililik anlamında kullanarak yanıltıcı mukayese yapmak,<br />
n) Belirli bir endikasyonda tedavinin toplam maliyetini ya da kronik hastalık tedavisinde olduğu<br />
gibi günlük, aylık veya benzeri bir süredeki tedavi maliyetini gözardı ederek, farklı ilaçların, veya<br />
aynı ilacın farmasötik eşdeğer müstahzarlarının, tek bir farmasötik formu veya kutu bedeli üzerinden<br />
yanıltıcı / yanlış yönlendirici mahiyette fiyat veya maliyet karşılaştırması yapmak,<br />
o) Yeterli bir örneklem büyüklüğüne ve ayrıntılı bir incelemeye dayanmayan, bilimsel sağlamlığı<br />
yetersiz bir çalışma ile kesin hükümlerde bulunmak,<br />
yasaktır.<br />
Basılı malzemeler kullanılarak verilen tanıtım bilgileri tamamen okunaklı, okuyan kişide herhangi<br />
bir tereddüt yaratmayacak nitelikte ve anlaşılır dilde olmalıdır. (d) bendinde belirtilen husus, Bakanlık<br />
tarafından yürütülen aşılama kampanyaları için geçerli değildir.<br />
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM<br />
Sağlık Mesleği Mensuplarına Tanıtım<br />
Sağlık Mesleği Mensuplarına Tanıtım<br />
Madde 9 - Beşeri tıbbi ürünlerin, sağlık mesleği mensuplarına tanıtımında;<br />
a) Güncel kısa ürün bilgilerine uygun gerekli bilgiler,<br />
b) Bu bilgilerin hazırlandığı ve son güncellendiği tarih,<br />
c) Tıbbi ürünün sunum sınıfı,<br />
yer alır.<br />
Bakanlık bu tür tanıtımlarda, ürünün ve / veya farklı doz, form ve ambalajlarının satış fiyatları ile<br />
sosyal güvenlik kurumlarının geri ödeme koşullarının bulunmasını isteyebilir.<br />
Hatırlatıcı nitelikte basılı tanıtım malzemeleri üzerinde, herhangi bir iddia içermeden, ürüne<br />
yönelik sadece aşağıdaki bilgiler yer alır :<br />
a) İlacın ticari ismi,<br />
b) Etkin madde veya maddelerin INN ya da onaylanmış jenerik isimleri,<br />
c) Gerektiğinde başvurularak, daha geniş bilginin sağlanabileceği üretici, ithalatçı ya da ruhsat<br />
sahibinin adı ve adresi.<br />
Sağlık Mesleği Mensuplarına Tanıtımın İlke ve Esasları<br />
Madde 10 - Bir ürünün, sağlık mesleği mensuplarına tanıtımında kullanılacak tüm bilgiler, sağlık<br />
mesleği mensuplarının söz konusu ürünün terapötik değeri hakkında kendi görüşlerini oluşturabilmesi<br />
için doğru, kanıtlanabilir ve yeterli olmalıdır.<br />
Tanıtım dokümantasyonda yer alan her türlü bilgi, alıcının söz konusu tıbbi ürünün terapötik değeri<br />
hakkında kendi görüşünü oluşturabilmesi için doğru, kanıtlanabilir ve yeterli olmalıdır.<br />
Sunulan dokümantasyonda kullanılmak üzere tıp dergilerinden veya diğer bilimsel çalışmalardan<br />
yapılan alıntılar, tablolar ve diğer görsel materyaller aslına sadık kalınarak ve kaynakları tam olarak
205<br />
belirtilmek suretiyle kullanılır.<br />
Ürünlerin, sağlık mesleği mensuplarına tanıtımı yapılırken, herhangi bir nakdi veya ayni avantaj<br />
sağlanamaz, teklif edilemez ve söz verilemez.<br />
Promosyonel faaliyetlerde konukları ağırlama, her zaman makul bir düzeyde ve toplantının asıl<br />
amacına nazaran ikincil önemde olmalı ve sağlık çalışanları dışındaki kişileri kapsamamalıdır.<br />
Sağlık mesleği mensuplarına, şans oyunu aracılığı ile herhangi bir tanıtım yapılamaz ve hizmet<br />
sunulamaz.<br />
Sağlık mesleği mensupları, yukarıda belirtilenlerin aksine herhangi bir teşviki kabul veya talep<br />
edemezler.<br />
Sadece sağlık meslek mensuplarına dağıtılanlar hariç olmak üzere, gazete, dergi ve benzeri yazılı<br />
medya araçları ile tanıtım yapılamaz. Bakanlığın izni ile yapılan ve ürünün pazara arz edildiğini<br />
duyuran ilan bu hüküm kapsamı dışındadır. Ruhsat sahipleri, topluma tanıtımı yasaklanmış ürünleri ile<br />
ilgili olarak, yazılı medya araçlarında yayınlanan tanıtım mahiyetinde haberlerin düzeltilmesi için<br />
gerekli işlemleri yapar ve Bakanlığa bildirir.<br />
Bilimsel ve Eğitsel Faaliyetler<br />
Madde 11 - İlaç tanıtımı ile ilgili bilimsel ve eğitsel faaliyetler, var olan tıbbi bilgileri aktarmak<br />
veya yeni bilgileri sunmak amacı dışında kullanılamaz.<br />
Ruhsat sahipleri, bilgilerin iletilmesi ve tartışılması için yararlı olan kongre, seminer, sempozyum,<br />
bilimsel, eğitsel toplantı düzenleyebilir veya bu tür faaliyetlere bilimsel / finansal katkıda bulunabilir.<br />
Ruhsat sahipleri, bilimsel kongrelerde bildiri, yayın, poster gibi bilimsel çalışma sunumunda<br />
bulunanlar ve toplantılara eğitim amaçlı katılanlar dışındaki kişilerin katılımı konusunda finansal<br />
katkıda bulunamazlar. Toplantılara katılanlar için yapılacak ağırlama / kabul etkinlikleri toplantı<br />
amacını ikinci plana itecek nitelikte olamaz.<br />
Bu gibi toplantılar uygun yer, biçim ve düzeyde olur. Yıl içinde düzenlenecek veya katkıda<br />
bulunulacak kongre, sempozyum, seminer ve benzeri faaliyetler, önceki yıl içinde ruhsat sahipleri<br />
tarafından yıllık program halinde; programda oluşabilecek değişiklikler toplantı öncesinde Bakanlığa<br />
bildirilir. Toplantılara sağlık meslek mensupları dışındaki kişiler davet edilemez. Bu toplantılara<br />
katılanların listeleri ile katılımcılara sunulan bilgiler ve dokümanların örnekleri Bakanlığın talebi<br />
halinde sunulmak üzere muhafaza edilir.<br />
Bedelsiz Numune<br />
Madde 12 - Bedelsiz numuneler sadece hekim, eczacı ve diş hekimlerine aşağıdaki koşullarda<br />
sağlanır:<br />
a) Talep edilmesi halinde Bakanlık yetkililerine bildirilmek ve belgelenmek üzere, ruhsat sahibi<br />
firmalar bedelsiz ürün tanıtım numunelerinin imalat, ithalat ve dağıtımına yönelik olarak yeterli bir<br />
kayıt, kontrol sistemini kurar, sorumluları belirler,<br />
b) Her numune pazardaki en küçük sunumundan azaltılmış bir biçimde sunulur. Ancak, farmasötik<br />
şekilleri nedeniyle azaltılamayacak ürünlerin numunelerinde azaltılmış olma özelliği aranmaz.<br />
c) Ambalajları üzerinde "bedelsiz tanıtım numunesidir - satılamaz" ibaresi yer alır,<br />
d) Tanıtım numunesi KÜB özeti ile sunulur,<br />
e) 1961 tarihli Uyuşturucu Maddelerle Dair Birleşmiş Milletler Tek Sözleşmesi ve 1971 tarihli<br />
Psikotrop Maddeler Birleşmiş Milletler Sözleşmeleri kapsamında olan psikotrop ve narkotik<br />
maddeleri içeren ürünlerin numuneleri verilemez.<br />
Tıbbi Satış Temsilcileri<br />
Madde 13 - Tıbbi satış temsilcilerine çalıştıkları firma tarafından temel ve gerekli hizmet içi<br />
eğitimler verilir. Tıbbi satış temsilcileri, tanıtımını yaptıkları tıbbi ürünler hakkında tam ve yeterli<br />
bilgi verebilmek için gerekli bilimsel bilgiye ve veriye sahip olmalıdırlar.<br />
Tıbbi satış temsilcileri, tanıtımlarında kullandıkları bilgileri, sağlık mesleği mensuplarına tanıtım<br />
malzemeleri aracılığı ile tam ve doğru olarak iletirler.<br />
Tıbbi satış temsilcileri, tanıtımını yaptıkları tıbbi ürünün kullanımı, özellikle ziyaret ettikleri kişiler<br />
tarafından kendilerine rapor edilen advers etkiler ile ilgili bilgileri, 14 üncü maddede belirtilen bilim<br />
servisine iletirler.
206<br />
BEŞİNCİ BÖLÜM<br />
Ruhsat yada İzin Sahibinin Sorumluluğu<br />
Ruhsat ya da İzin Sahibinin Sorumluluğu<br />
Madde 14 - Ruhsat sahibi, kendi kuruluşu bünyesinde aşağıda belirtilen ilkeler doğrultusunda<br />
çalışacak, pazara sunduğu tıbbi ürünler hakkındaki bilgilerden sorumlu bir bilim servisini kurar ve bu<br />
faaliyetlerle ilgili bir sorumlu belirler. Ruhsat sahibi;<br />
a) Ruhsatına sahip oldukları ürünlerin tanıtımının bu Yönetmelikte belirtilen şartlara uygun<br />
olmasını sağlar,<br />
b) Bünyesinde istihdam edilen tıbbi satış temsilcilerinin yeterli eğitimden geçtiklerini ve 13 üncü<br />
maddede belirtilen yükümlülükleri yerine getirdiklerini belgelendirir.<br />
c) Bakanlığın talebi halinde tanıtım faaliyetleri ile ilgili gereken her türlü bilgi, belge sağlar.<br />
d) Bakanlıkça tıbbi ürünlerin tanıtımı konusunda alınan kararların derhal ve tamamen<br />
uygulanmasını sağlar.<br />
Tanıtım faaliyetinin başlatılmasından önce, hedef kitle ve ilk duyuru tarihini belirten başvuru<br />
Bakanlığa sunulur. Kullanılması planlanan tüm tanıtım malzemelerinin birer örneği, talep edilmesi<br />
halinde Bakanlığa sunulmak üzere beş yıl saklanmalıdır.<br />
ALTINCI BÖLÜM<br />
Son Hükümler<br />
Denetim<br />
Madde 15 - Bakanlık, tanıtım faaliyetleri ile bunlarda kullanılan her türlü malzeme ve yöntemi<br />
denetler. Resen veya şikayet üzerine, bu Yönetmelikte belirlenen ilkelere uymayan veya kamu sağlığı<br />
yönünden uygunsuz bulunan tanıtım faaliyetlerinin durdurulmasını, iptalini ya da bu tanıtımla sunulan<br />
bilgilerin düzeltilmesini ruhsat sahibinden talep edebilir. Bakanlığın bu yöndeki talepleri<br />
gecikmeksizin yerine getirilir.<br />
Cezalar<br />
Madde 16 - Bu Yönetmelikte yer alan hükümlere aykırı tanıtım faaliyetinde bulunan ruhsat sahibi<br />
hakkında genel hükümlere göre adli işlem yapılmak üzere Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusunda<br />
bulunulur. 765 sayılı Türk Ceza Kanununun, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun,<br />
4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun, 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların<br />
Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun ve diğer mevzuatın ilgili hükümleri uygulanır.<br />
Homeopatik Tıbbi Ürünler<br />
Madde 17 - Homeopatik tıbbi ürünlere ilişkin düzenleme yapılması durumunda, söz konusu<br />
ürünlerin tanıtım faaliyetleri bu Yönetmelik hükümlerine tabidir.<br />
Uyumlaştırılan Avrupa Birliği Mevzuatı<br />
Madde 18 - Bu Yönetmelik, Avrupa Birliği'nin beşeri tıbbi ürünler ile ilgili mevzuatına uyum<br />
sağlanması amacıyla, 2001/83/EC sayılı beşeri tıbbi ürünler hakkındaki direktifine paralel olarak<br />
hazırlanmıştır.<br />
Yürürlükten Kaldırılan Mevzuat<br />
Madde 19 - 7/9/1990 tarihli ve 20628 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan, Beşeri İspençiyari ve<br />
Tıbbi Müstahzarların Tıbbi Tanıtım Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır.<br />
Yürürlük<br />
Madde 20 - Bu Yönetmelik 1/12/2003 tarihinde yürürlüğe girer.<br />
Yürütme<br />
Madde 21 - Bu Yönetmelik hükümlerini Sağlık Bakanı yürütür.
207<br />
Ek - 2 Türk Tabipleri Birliği Hekim ve İlaç Tanıtım İlkeleri (TTB, 1995)<br />
GİRİŞ:<br />
Ülkemizde ilacın tanıtımı yalnızca hekim ve eczacıya yapılabilmektedir. Bu tanıtım için Sağlık<br />
Bakanlığı’nın yayınladığı bir tanıtım yönetmeliği vardır. Bu yönetmelikte ilaç endüstrisinin uyması<br />
gereken kurallar ayrıntılı biçimde belirlenmiştir. Ayrıca ilaç endüstrisi de bir “Tıbbi İlaç Tanıtım<br />
İlkeleri” yayınlamıştır. Tanıtım olayında bir taraf olan hekimlerin uygulamalarını etik ilkeler<br />
doğrultusunda kolaylaştırmak, otokontrol yapabilmek ve ilişkiyi saydamlaştırmak amacıyla aşağıdaki<br />
hekim/ilaç tanıtım ilkeleri hazırlanmıştır.<br />
İLKELER:<br />
1-Hekimler, farmasötik ürünleri reçetelemelerini etkileyecek biçimde, yüksek materyal değeri<br />
olan armağanı kabul etmemelidirler.<br />
2-Tanıtım materyali eğer gerçekten eğitimsel bir amaç ve içerikte ise hekimler tarafından<br />
kabul edilebilir.<br />
3-Maliyeti düşük bazı tanıtım malzemeleri hekim eğitimine katkıda bulunacaksa, hasta<br />
yararına ise ve hekimin görevi ile ilgili ise kabul edilebilir.<br />
4-Bir bilimsel toplantıda gösterilen konukseverlik ve örnek dağıtımı gibi faaliyetler toplantının<br />
temel hedefi olan bilgilenme amacını gölgeler nitelikte olmamalıdır. Hekimler toplantı düzenlerken bu<br />
konuya özen göstermeli ve toplantılarda çekiliş, piyango gibi etik olmayan olaylara onay vermemeli,<br />
katılmamalıdırlar.<br />
5-Tanıtımın; bilgilendirici, kanıtlanabilir, güvenilir ve anlaşılabilir olma özelliği yoksa hekim<br />
tıbbi temsilci ya da firma ile ilgili başvuruyu Tabip Odasına yapmalı ve bu kanalla İlaç Endüstrisi<br />
İşverenler Sendikası’na başvurulmalıdır.<br />
6-Toplantı için, eğer yapılacaksa destek; Endüstri tarafından doğrudan katılımcıya değil,<br />
toplantı düzenleyicilerine verilmelidir. Konuşmacılara yapılacak Endüstri desteği ise ancak etik<br />
kurallar doğrultusunda (örneğin konuşmada ilaç ismi olmaması gibi koşullarla) olabilir.<br />
7-Tüm etkinliklerin (kongre, toplantı vs.) mali kaynakları açıklanmalı, şeffaf olmalı ve<br />
toplantılardaki uygulamalardan ve endüstri/katılımcı/konuşmacı ilişkilerinin etik yönlerinden<br />
toplantı düzenleyicileri sorumlu olmalıdır.<br />
8-Firmaların satış/pazarlama elemanlarının toplantı düzenlemelerinde görev almaması kuralına<br />
özen gösterilmelidir. Varsa Endüstri’nin desteği toplantı içeriğinden bağımsız olmalı ve firma ile<br />
iletişim firmanın tıbbi ya da bilimsel bölümleri kanalıyla ve mümkünse hekim personeli aracılığıyla<br />
olmalıdır.<br />
9-Toplantılar için konuşmacı seçiminin toplantı düzenleyicileri tarafından yapılması şarttır.<br />
10-Toplantıların eğitim materyalleri endüstri tarafından değil, toplantı düzenleyicileri<br />
tarafından hazırlanmalıdır.<br />
11-Eğitimin yapıldığı alanda tanıtım materyali bulunmamalıdır.<br />
13-Toplantılar sırasındaki sunularda jenerik isim kullanılmalıdır.
208<br />
YAPTIRIM:<br />
Yukarıda sayılan ilkeler zorunlu bir yaptırımdan çok özdenetim yöntemi ile yaşama geçer. Ancak bu<br />
kuralların çiğnendiğinin belirlenmesi durumunda;<br />
1-Tabip Odalarına başvurulabilir<br />
2-Tabip Odalarının araştırması sonrası;<br />
a)İlkelere uymayanlar TTB yayınlarına açıklanabilir<br />
b)Onur Kuruluna sevk olabilir<br />
c)Sağlık Bakanlığı’na bildirim yapılır.
209<br />
Ek - 3 TTB Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu - Temel İlkeler (TTB UDEK,<br />
2006)<br />
Türk Tabipleri Birliği-Uzmanlık Dernekleri Koordinasyon Kurulu çatısı altında toplanmış bulunan<br />
uzmanlık dernekleri, yapacağı endüstri destekli tüm bilimsel etkinliklerde aşağıdaki ilkelere uymayı<br />
kabul ederler: Bu ilkeler tıp uygulamaları ile ilgili bilimsel etkinlik düzenleyen diğer kurum ve<br />
kuruluşlara da önerilmektedir.<br />
1. Endüstri-hekim ilişkilerinde saydamlık, kurumsal ilişki, ve eğitim etkinliğinin amacı dışında bir<br />
destekte bulunulmaması ilkeleri geçerli olmalıdır.<br />
2. Bilimsel toplantıları gerçekleştiren düzenleme kurulları, her etkinlik sonrasında bütçe gelir ve<br />
giderlerini kendi yayın organında yayınlar veya dernek Genel Kurulu toplantısında açıklar.<br />
3. Bu bütçe içerisinde Düzenleme Kurulu’na yapılan kurumsal destekler, katılımcılara verilen<br />
burslar, katılımcıların ve refakatçılarının ne kadarının endüstriden bireysel destekle katıldıkları açıkça<br />
belirtilir.<br />
4. Düzenleme Kurulu, etkinliğin uygun yer, biçim ve düzeyde olmasını sağlar. Sosyal program<br />
toplantıya ilgiyi yoğunlaştırma amacıyla çekiliş, lüks eğlence ya da abartılı dinlenceye yönelik<br />
düzenlemeleri içeremez.<br />
5. Bilimsel toplantıların yapıldığı salon ve mekanlarda endüstri tanıtımına yönelik herhangi bir<br />
araç ya da işaret bulunamaz.<br />
6. Bilimsel toplantıların katılım ücreti her yılın Ocak ayında belirlenen 1.dereceden 4. kademe<br />
uzman hekim net maaşının üçte birini geçemez.<br />
7. Kongre kayıt ücretleri Türk Lirası (TL.) üzerinden belirlenecektir.<br />
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ<br />
UZMANLIK DERNEKLERİ KOORDİNASYON KURULU
210<br />
Ek - 4 Ankara Tabip Odası Etik Komisyonu - Hekim - İlaç Endüstrisi<br />
İlişkisinde Geçerli Olabilecek Etik İlkeler (ATO Etik Komisyonu, 1999)<br />
Hekim-ilaç endüstrisi ilişkisinde, hekime yönelik promosyon çalışmalarının, birtakım ahlaksal<br />
sorunlara ve tehlikelere yol açtığını görmekteyiz. Hekimlerin bu gibi durumlardaki davranışlarını<br />
belirlemelerinde yol gösterici olması açısından meslek örgütümüz tarafından ilkeler saptanması<br />
gerektiğine inanıyoruz. Bu konuda belirlenmiş ilkelerin bulunması hem hekimler, hem ilaç endüstrisi,<br />
hem de toplum açısından yararlı olacaktır düşüncesindeyiz.<br />
Konuyla ilgili olarak belirlediğimiz mesleki etik ilkelerin, etik duyarlılığı ve etik bilinçlenmeyi<br />
güçlendireceğini ve etik tutumlar için yol gösterici olacağını ümit ediyoruz.<br />
1- Hekimler, ilaç şirketlerinden hediye kabul etmeleri durumunda ortaya çıkabilecek sorunlar<br />
konusunda uyanık olmalıdırlar. Hekimin, ilaç şirketi temsilcisinden hediye kabul etmesi, hekimle ilaç<br />
şirketi arasında “karşılık verme” anlamına gelebilecek bir ilişkinin kurulmasına ve bir yükümlülüğün<br />
doğmasına neden olabilir. Bu nedenle promosyon çalışmaları hekimlerin eğitimine katkı sağlayacak<br />
şekilde olmalı ve doktorun ilaç şirketine ya da şirketin temsilcisine karşı bir yükümlülük duymasına<br />
yol açmayacak biçimde açık olarak yapılmalıdır. Örneğin bu katkılar meslek kuruluşları, uzmanlık<br />
dernekleri ya da ilgili akademik bölümler gibi kar amacı gütmeyen kuruluşlar aracılığıyla<br />
düzenlenebilir. Aracı olarak işlev görecek kuruluşun da etik sorumlulukları önemle vurgulanmalıdır.<br />
2- Ilaç şirketi temsilcileri, hekimleri ne kadar sık ziyaret ederlerse, ilaçları o kadar çok satılır<br />
düşüncesiyle hareket etmektedirler. Bu ziyaretlerin sıklığı ve süresi, hekimin çalıştığı sağlık kuruluşu<br />
tarafından düzenlenebilir. Ilaç şirketi temsilcileri hekimlerin çalışma saatlerini göz önünde<br />
bulundurarak tanıtım yapmalı, hekimler de bu konuda gerekli uyarıları ilaç şirketi temsilcilerine<br />
yapmalıdırlar.<br />
3- Hekimler reçetelerini geçerli bilimsel verileri gözönünde bulundurarak yazmalıdırlar. Hem tıp<br />
eğitimleri, hem de mezuniyet sonrası eğitimleri sırasında, ilaç şirketi temsilcileriyle ilişkilerinde<br />
uymaları gereken etik ilkeler konusunda bilgilendirilmeli ve akılcı ilaç kullanımı konusunda<br />
özendirilmelidir.<br />
4-Ilaç şirketleri tarafından düzenlenen tıbbi eğitim programlarına konuşmacı olarak katılımın,<br />
belirlenen etik ilkelere uygunluğu sağlanmalıdır. Bu tür toplantıların meslek kuruluşu ve uzmanlık<br />
derneklerinin işbirliğiyle düzenlenmesi ve toplantılarda jenerik isimlerin kullanılması<br />
özendirilmelidir. Sadece ilaç şirketleri tarafından düzenlenen eğitim programlarına kredi hakkı<br />
verilmemelidir.<br />
5- Kongre, sempozyum gibi hekim eğitimine yönelik etkinlikler, tatil beldelerinde, beş yıldızlı lüks<br />
otellerde değil; büyük kent merkezlerinde ve kamu kurumlarının ya da akademik kuruluşların<br />
salonlarında düzenlenmelidir. Ayrıca kongre katılım ücretlerinin üst sınırı her yıl TTB tarafından<br />
belirlenmeli ve bu sınırı geçen kongreler kredilendirilmemelidir.<br />
6- Kongrelere katılım sırasında hekimler ve kurumlar arası adalet sağlanmalı, öncelik hakkı, ilgili<br />
alanda çalışması olan kişi ya da kurumlara tanınmalıdır. Bilimsel bir çalışma, yurt içinde ya da yurt<br />
dışında herhangi bir kongreye kabul edildiğinde çalışmayı gerçekleştiren kişi ya da kurumlara uygun<br />
destek sağlanmalıdır.<br />
7- Kongrelerde sıklıkla görülen “yedirilip içirilme”, “çekiliş düzenlenmesi”, “hediye dağıtılması” vb.<br />
uygulamalar, hekimleri ustalıkla kullanma amacına hizmet edebileceğinden ve mesleki onurumuzu<br />
zedeleyebileceğinden bunlara izin verilmemelidir. Bilimsel toplantılar, turistik amaçlara araç haline<br />
getirilmemelidir.<br />
8- Ilaç şirketleri tıbbi eğitime destek sağlamak amacıyla ilgili akademik kuruluşlara ve uzmanlık<br />
derneklerine bağış yapmak ya da öğrencilere karşılıksız burs vermek konusunda özendirilmelidir.
211<br />
9- Klinik ilaç araştırması projelerinde ilaç şirketlerinin araştırmayı desteklemesi durumunda önemle<br />
değerlendirilmesi gereken nokta; söz konusu projenin, ilaçların hasta tedavisinde kullanımıyla ilgili<br />
önemli klinik sorulara yanıt verecek olup olmamasıdır. Hekimleri belli bir ilacın kullanılmasına<br />
alıştırmak ya da bu ilacın hastanede kullanılan ilaçlar listesine eklenmesini teşvik etmek gibi “satış<br />
taktikleri” konusunda hekimler uyanık olmalı ve tavır almalıdırlar.<br />
10- Ülkemizde gerek üniversiteler gerekse diğer eğitim kurumları çok kısıtlı maddi olanakları içinde,<br />
hekimlerin mezuniyet sonrası eğitimleri için gerekli fonları ayıramamaktadırlar. Ister bir kurumda,<br />
ister serbest çalışıyor olsun, hekimlerin gelir düzeyleri, genellikle bilgilerini sürekli olarak tazeleyecek<br />
araçlara kendi olanaklarıyla sahip olabilmelerine, yurt içi ve yurt dışı bilimsel toplantılara kendi<br />
giderlerini karşılayarak katılabilmelerine olanak vermemektedir. Bu nedenle; hizmet ettiğimiz<br />
kitlenin en üst düzey ve kalitede hizmet alması amacıyla bir yandan meslek içi eğitime ağırlık<br />
verilirken, diğer yandan hizmeti sunan biz hekimlerin toplumsal, ekonomik sorunlarıyla çok yakından<br />
ilgilenilmesi gerekmektedir. Hizmet kalitesinin arttırılabilmesi aynı zamanda hizmeti veren hekimlerin<br />
de sosyo-ekonomik düzeylerinin doyurucu olması ile olanaklıdır. Böylece, ilaç firmalarıyla “bireysel<br />
çıkar ilişkileri” kurulmasının önüne geçilebilir. Tabip odamız bu konuda gereken mücadeleye devam<br />
edecektir. ATO Etik Komisyonu olarak uzun süredir üzerinde çalıştığımız “Hekim-Ilaç Endüstrisi<br />
Ilişkisi Projesi” nin bir uzantısı olarak belirlediğimiz bu ilkeler şüphesiz tartışılabilir, değiştirilebilir,<br />
yeni ilkeler eklenebilir. Bu tür mesleki etik ilkeler tanımlama güçlüğü nedeniyle kısırlaşsalar da<br />
gerekli şekilde duyurulduğunda bu ilkelerin etik bilinçlenmeyi güçlendireceğine ve etik tutumlar için<br />
hekimlere yol gösterici olacağına inanıyoruz.
212<br />
Ek - 5 WHO - Ethical Criteria for Medicinal Drug Promotion (WHO, 1985)<br />
Introduction<br />
1. Following the WHO Conference of Experts on the Rational Use of Drugs held in Nairobi in<br />
November 1985, WHO prepared a revised drug strategy which was endorsed by the Thirty-third<br />
World Health Assembly in May 1986 in resolution WHA39.27. This strategy includes, among<br />
other components, the establishment of ethical criteria for drug promotion based on the updating<br />
and extension of the ethical and scientific criteria established in 1968 by the Twenty-first World<br />
Health Assembly in resolution WHA21.41. The criteria that follow have been prepared in<br />
compliance with the above on the basis of a draft elaborated by an international group of experts.<br />
Objective<br />
2. The main objective of ethical criteria for medicinal drug promotion is to support and encourage<br />
the improvement of health care through the rational use of medicinal drugs.<br />
Ethical criteria<br />
3. The interpretation of what is ethical varies in different parts of the world and in different<br />
societies. The issue in all societies is what is proper behaviour. Ethical criteria for drug<br />
promotion should lay the foundation for proper behaviour concerning the promotion of medicinal<br />
drugs, consistent with the search for truthfulness and righteousness. The criteria should thus assist<br />
in judging if promotional practices related to medicinal drugs are in keeping with acceptable<br />
ethical standards.<br />
Applicability and implementation of criteria<br />
4. These criteria constitute general principles for ethical standards which could be adapted by<br />
governments to national circumstances as appropriate to their political, economic, cultural, social,<br />
educational, scientific and technical situation, laws and regulations, disease profile, therapeutic<br />
traditions and the level of development of their health system. They apply to prescription and<br />
non-prescription medicinal drugs ("over-the-counter drugs"). They also apply generally to<br />
traditional medicines as appropriate, and to any other product promoted as a medicine. The<br />
criteria could be used by people in all walks of life; by governments; the pharmaceutical industry<br />
(manufacturers and distributors); the promotion industry (advertising agencies, market research<br />
organizations and the like); health personnel involved in the prescription, dispensing, supply and<br />
distribution of drugs; universities and other teaching institutions; professional associations;<br />
patients' and consumer groups; and the professional and general media (including publishers and<br />
editors of medical journals and related publications). All these are encouraged to use the criteria<br />
as appropriate to their spheres of competence, activity and responsibility. They are also<br />
encouraged to take the criteria into account in developing their own sets of ethical standards in<br />
their own field relating to medicinal drug promotion.<br />
5. The criteria do not constitute legal obligations; governments may adopt legislation or other<br />
measures based on them as they deem fit. Similarly, other groups may adopt self-regulatory<br />
measures based on them. All these bodies should monitor and enforce their standards.<br />
Promotion<br />
6. In this context, "promotion" refers to all informational and persuasive activities by manufacturers<br />
and distributors, the effect of which is to induce the prescription, supply, purchase and/or use of<br />
medicinal drugs.<br />
7. Active promotion within a country should take place only with respect to drugs legally available<br />
in the country. Promotion should be in keeping with national health policies and in compliance<br />
with national regulations, as well as with voluntary standards where they exist. All promotionmaking<br />
claims concerning medicinal drugs should be reliable, accurate, truthful, informative,
213<br />
balanced, up-to-date, capable of substantiation and in good taste. They should not contain<br />
misleading or unverifiable statements or omissions likely to induce medically unjustifiable drug<br />
use or to give rise to undue risks. The word "safe" should only be used if properly qualified.<br />
Comparison of products should be factual, fair and capable of substantiation. Promotional<br />
material should not be designed so as to disguise its real nature.<br />
8. Scientific data in the public domain should be made available to prescribers and any other person<br />
entitled to receive it, on request, as appropriate to their requirements. Promotion in the form of<br />
financial or material benefits should not be offered to or sought by health care practitioners to<br />
influence them in the prescription of drugs.<br />
9. Scientific and educational activities should not be deliberately used for promotional purposes.<br />
Advertising<br />
(a)<br />
Advertisements in all forms to physicians and health-related professionals<br />
10. The wording and illustrations in advertisements to physicians and related health professionals<br />
should be fully consistent with the approved scientific data sheet for the drug concerned or other<br />
source of information with similar content. The text should be fully legible.<br />
11. Some countries require that advertisements should contain full product information, as defined by<br />
the approved scientific data sheet or similar document, for a given period from the date of first<br />
promotion or for the full product life. Advertisements that make a promotional claim should at<br />
least contain summary scientific information.<br />
12. The following list, based on the sample drug information sheet contained in the second report of<br />
the WHO Expert Committee on the Use of Essential Drugs and appended for ease of reference,<br />
can serve as an illustration of the type of information that such advertisements should usually<br />
contain, among others:<br />
• the name(s) of the active ingredient(s) using either international nonproprietary names (INN)<br />
or the approved generic name of the drug;<br />
• the brand name;<br />
• content of active ingredient(s) per dosage form or regimen;<br />
• name of other ingredients known to cause problems;<br />
• approved therapeutic uses;<br />
• dosage form or regimen;<br />
• side-effects and major adverse drug reactions;<br />
• precautions, contra-indications and warnings;<br />
• major interactions;<br />
• name and address of manufacturer or distributor;<br />
• reference to scientific literature as appropriate.<br />
13. Where advertisements are permitted without claims (reminder advertisements), they ought to<br />
include at least the brand name, the international nonproprietary name or approved generic name,<br />
the name of each active ingredient, and the name and address of the manufacturer or distributor<br />
for the purpose of receiving further information.<br />
(b)<br />
Advertisements in all forms to the general public<br />
14. Advertisements to the general public should help people to make rational decisions on the use of<br />
drugs determined to be legally available without a prescription. While they should take account of<br />
people's legitimate desire for information regarding their health, they should not take undue<br />
advantage of people's concern for their health. They should not generally be permitted for<br />
prescription drugs or to promote drugs for certain serious conditions that can be treated only by<br />
qualified health practitioners, for which certain countries have established lists. To fight drug
214<br />
addiction and dependency, scheduled narcotic and psychotropic drugs should not be advertised to<br />
the general public. While health education aimed at children is highly desirable, drug<br />
advertisements should not be directed at children. Advertisements may claim that a drug can<br />
cure, prevent, or relieve an ailment only if this can be substantiated. They should also indicate,<br />
where applicable, appropriate limitations to the use of the drug.<br />
15. When lay language is used, the information should be consistent with the approved scientific data<br />
sheet or other legally determined scientific basis for approval. Language which brings about fear<br />
or distress should not be used.<br />
16. The following list serves as an illustration of the type of information advertisements to the general<br />
public should contain, taking into account the media employed:<br />
• the name(s) of the active ingredients(s) using either international nonproprietary names<br />
(INN) or the approved generic name of the drug;<br />
• the brand name;<br />
• major indication(s) for use;<br />
• major precautions, contra-indications and warnings;<br />
• name and address of manufacturer or distributor.<br />
Information on price to the consumer should be accurately and honestly portrayed.<br />
Medical Representatives<br />
17. Medical representatives should have an appropriate educational background. They should be<br />
adequately trained. They should possess sufficient medical and technical knowledge and integrity<br />
to present information on products and carry out other promotional activities in an accurate and<br />
responsible manner. Employers are responsible for the basic and continuing training of their<br />
representatives. Such training should include instruction regarding appropriate ethical conduct<br />
taking into consideration the WHO criteria. In this context, exposure of medical representatives<br />
and trainees to feed-back from the medical and allied professions and from independent members<br />
of the public, particularly regarding risks, can be salutary.<br />
18. Medical representatives should make available to prescribers and dispensers complete and<br />
unbiased information for each product discussed, such as an approved scientific data sheet or<br />
other source of information with similar content.<br />
19. Employers should be responsible for the statements and activities of their medical representatives.<br />
Medical representatives should not offer inducements to prescribers and dispensers. Prescribers<br />
and dispensers should not solicit such inducements. In order to avoid over-promotion, the main<br />
part of the remuneration of medical representatives should not be directly related to the volume of<br />
sales they generate.<br />
Free samples of prescription drugs for promotional purposes<br />
20. Free samples of legally available prescription drugs may be provided in modest quantities to<br />
prescribers, generally on request.<br />
Free samples of non-prescription drugs to the general public for promotional purposes<br />
21. Countries vary in their practices regarding the provision of free samples of non-prescription drugs<br />
to the general public, some countries permitting it, some not. Also, a distinction has to be made<br />
between provision of free drugs by health agencies for the care of certain groups and the<br />
provision of free samples to the general public for promotional purposes. The provision of free<br />
samples of non-prescription drugs to the general public for promotional purposes is difficult to<br />
justify from a health perspective. If this practice is legally permitted in any country, it should be<br />
handled with great restraint.
215<br />
Symposia and other scientific meetings<br />
22. Symposia are useful for disseminating information. The objective scientific content of such<br />
meetings should be paramount, and presentations by independent scientists and health<br />
professionals are helpful to this end. Their educational value may be enhanced if they are<br />
organized by scientific or professional bodies.<br />
23. The fact of sponsorship by a pharmaceutical manufacturer or distributor should clearly be stated<br />
in advance, at the meeting and in any proceedings. The latter should accurately reflect the<br />
presentations and discussions. Entertainment or other hospitality, and any gifts offered to<br />
members of the medical and allied professions, should be secondary to the main purpose of the<br />
meeting and should be kept to a modest level.<br />
24. Any support to individual health practitioners to participate in any domestic or international<br />
symposia should not be conditional upon any obligation to promote any medicinal product.<br />
Post-marketing scientific studies, surveillance and dissemination of information<br />
25. Post-marketing clinical trials for approved medicinal drugs are important to ensure their rational<br />
use. It is recommended that appropriate national health authorities be made aware of any such<br />
studies and that relevant scientific and ethical committees confirm the validity of the research.<br />
Intercountry and regional cooperation in such studies may be useful. Substantiated information on<br />
such studies should be reported to the appropriate national health authorities and disseminated as<br />
soon as possible.<br />
26. Post-marketing scientific studies and surveillance should not be misused as a disguised form of<br />
promotion.<br />
27. Substantiated information on hazards associated with medicinal drugs should be reported to the<br />
appropriate national health authority as a priority, and should be disseminated internationally as<br />
soon as possible.<br />
Packaging and labelling<br />
28. Appropriate information being important to ensure the rational use of drugs, all packaging and<br />
labelling material should provide information consistent with that approved by the country's drug<br />
regulatory authority. Where one does not exist or is rudimentary, such material should provide<br />
information consistent with that approved by the drug regulatory authority of the country from<br />
which the drug is imported or other reliable sources of information with similar content. Any<br />
wording and illustration on the package and label should conform to the principles of ethical<br />
criteria enunciated in this document.<br />
Information for patients: package inserts, leaflets and booklets<br />
29. Adequate information on the use of medicinal drugs should be made available to patients. Such<br />
information should be provided by physicians or pharmacists whenever possible. When package<br />
inserts or leaflets are required by governments, manufacturers or distributors should ensure that<br />
they reflect only the information that has been approved by the country's drug regulatory<br />
authority. If package inserts or leaflets are used for promotional purposes, they should comply<br />
with the ethical criteria enunciated in this document. The wording of the package inserts or<br />
leaflets, if prepared specifically for patients, should be in lay language on condition that the<br />
medical and scientific content is properly reflected.<br />
30. In addition to approved package inserts and leaflets wherever available, the preparation and<br />
distribution of booklets and other informational material for patients and consumers should be<br />
encouraged as appropriate. Such material should also comply with the ethical criteria enunciated<br />
in this document.
216<br />
Promotion of exported drugs<br />
31. Ethical criteria for the promotion of exported drugs should be identical with those relating to<br />
drugs for domestic use. It is desirable that exporting and importing countries that have not already<br />
done so should use the WHO Certification Scheme on the Quality of Pharmaceutical Products<br />
Moving in International Commerce.<br />
Appendix<br />
Sample Drug Information Sheet<br />
Drug information sheets<br />
Various types of information are needed by prescribers and consumers to ensure the safe and effective<br />
use of drugs. The following list is a sample that should be adjusted to meet the needs and abilities of<br />
the prescriber.<br />
(1) International Nonproprietary Name (INN) of each active substance.<br />
(2) Pharmacological data: a brief description of pharmacological effects and mechanism of<br />
action.<br />
(3) Clinical Information:<br />
(a)<br />
(b)<br />
Indications: whenever appropriate, simple diagnostic criteria should be provided.<br />
Dosage regimen and relevant pharmacokinetic data:<br />
• average and range for adults and children;<br />
• dosing interval;<br />
• average duration of treatment;<br />
• special situations, e.g., renal, hepatic, cardiac, or nutritional insufficiencies that<br />
require either increased or reduced dosage.<br />
(c) Contra-indications.<br />
(d) Precautions and warnings (reference to pregnancy, lactation, etc.).<br />
(e) Adverse effects (quantify by category, if possible).<br />
(f) Drug interactions (include only if clinically relevant; drugs used for self-medication<br />
should be included).<br />
(g) Overdosage:<br />
• brief clinical description of symptoms;<br />
• non-drug treatment and supportive therapy;<br />
• specific antidotes.<br />
(4) Pharmaceutical information:<br />
(a) Dosage forms.<br />
(b) Strength of dosage form.<br />
(c) Excipients.<br />
(d) Storage conditions and shelf-life (expiry date).<br />
(e) Pack sizes.<br />
(f) Description of the product and package.<br />
(g) Legal category (narcotic or other controlled drug, prescription or nonprescription.<br />
(h) Name and address of manufacturer(s) and importer(s).
217<br />
Ek - 6 The World Medical Association Statement Concerning The Relationship<br />
Between Physicians and Commercial Enterprises<br />
Approved by the WMA General Assembly, Tokyo 2004<br />
A. PREAMBLE<br />
1. In the treatment of their patients, physicians use drugs, instruments, diagnostic tools, equipment<br />
and materials developed and produced by commercial enterprises. Industry possesses resources to<br />
finance expensive research and development programmes, for which the knowledge and<br />
experience of physicians are essential. Moreover, industry support enables the furtherance of<br />
medical research, scientific conferences and continuing medical education that can be of benefit<br />
to patients and the entire health care system. The combination of financial resources and product<br />
knowledge contributed by industry and the medical knowledge possessed by physicians enables<br />
the development of new diagnostic procedures, drugs, therapies, and treatments and can lead to<br />
great advances in medicine.<br />
2. However, conflicts of interest between commercial enterprises and physicians occur that can<br />
affect the care of patients and the reputation of the medical profession. The duty of the physician<br />
is to objectively evaluate what is best for the patient, while commercial enterprises are expected<br />
to bring profit to owners by selling their own products and competing for customers. Commercial<br />
considerations can affect the physician's objectivity, especially if the physician is in any way<br />
dependent on the enterprise.<br />
3. Rather than forbidding any relationships between physicians and industry, it is preferable to<br />
establish guidelines for such relationships. These guidelines must incorporate the key principles<br />
of disclosure, avoidance of obvious conflicts of interest and the physician's clinical autonomy to<br />
act in the best interests of patients.<br />
4. These guidelines should serve as the basis for the review of existing guidelines and the<br />
development of any future guidelines.<br />
B. MEDICAL CONFERENCES<br />
5. Physicians may attend medical conferences sponsored in whole or in part by a commercial entity<br />
if these conform to the following principles:<br />
5.1 The main purpose of the conference is the exchange of professional or scientific<br />
information.<br />
5.2 Hospitality during the conference is secondary to the professional exchange of<br />
information and does not exceed what is locally customary and generally acceptable.<br />
5.3 Physicians do not receive payment directly from a commercial entity to cover travelling<br />
expenses, room and board at the conference or compensation for their time unless provided<br />
for by law and/or the policy of their National Medical Association.<br />
5.4 The name of a commercial entity providing financial support is publicly disclosed in<br />
order to allow the medical community and the public to assess the information presented in<br />
light of the source of funding. In addition, conference organizers and lecturers disclose to<br />
conference participants any financial affiliations they may have with manufacturers of<br />
products mentioned at the event or with manufacturers of competing products.<br />
5.5 Presentation of material by a physician is scientifically accurate, gives a balanced review<br />
of possible treatment options, and is not influenced by the sponsoring organization.<br />
5.6 A conference can be recognised for purposes of continuing medical education/ continuing<br />
professional development (CME/CPD) only if it conforms to the following principles:<br />
5.6.1 The commercial entities acting as sponsors, such as pharmaceutical companies, have no<br />
influence on the content, presentation, choice of lecturers, or publication of results.<br />
5.6.2 Funding for the conference is accepted only as a contribution to the general costs of the<br />
meeting.
218<br />
C. GIFTS<br />
6. Physicians may not receive a gift from a commercial entity unless this is permitted by law and/or<br />
by the policy of their National Medical Association and it conforms to the following conditions:<br />
6.1 The gift is only of nominal value.<br />
6.2 The gift is not in cash.<br />
6.3 The gift, even one of nominal value, is not connected to any stipulation that the physician<br />
prescribes a certain medication, uses certain instruments or materials or refers patients to a<br />
certain facility.<br />
D. RESEARCH<br />
7. A physician may carry out research funded by a commercial entity, whether individually or in an<br />
institutional setting, if it conforms to the following principles:<br />
7.1 The physician is subject only to the law, the ethical principles and guidelines of the<br />
Declaration of Helsinki, and clinical judgment in performing research and does not allow<br />
himself or herself to be subject to external pressure regarding the results of his or her<br />
research or their publication.<br />
7.2 If possible, a physician or institution wishing to undertake research approaches more than<br />
one company to request funding for the research.<br />
7.3 Identifiable information about research patients or voluntary participants is not passed to<br />
the sponsoring company without the consent of the individuals concerned.<br />
7.4 A physician's compensation for research is based on his or her time and effort and such<br />
compensation is in no way connected to the results of the research.<br />
7.5 The results of research are made public with the name of the sponsoring entity disclosed,<br />
along with a statement disclosing who requested the research. This applies whether the<br />
sponsorship is direct or indirect, full or partial.<br />
7.6 Commercial entities do not suppress the publication of research results. If results of<br />
research are not made public, especially if they are negative, the research may be repeated<br />
unnecessarily and thereby expose future participants to potential harm.<br />
E. AFFILIATIONS WITH COMMERCIAL ENTITIES<br />
8. A physician may not enter into an affiliation with a commercial entity such as consulting or<br />
membership on an advisory board unless the affiliation conforms to the following principles:<br />
8.1 The affiliation does not compromise the physician's integrity.<br />
8.2 The affiliation does not conflict with the physician's obligations to his or her patients.<br />
8.3 Affiliations and/or other relationships with commercial entities are fully disclosed in all<br />
relevant situations such as lectures, articles and reports.
219<br />
Ek - 7 Niceliksel Araştırmada Kullanılan Anket Formu<br />
Merhaba,<br />
Ben Dr.Murat Civaner. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji Anabilim Dalı’nda araştırma<br />
görevlisiyim. Doktora <strong>tez</strong>im, hekim-ilaç şirketi ilişkileri üzerine. Hekimlerin bu konudaki yargılarını<br />
ve gerekçelerini öğrenmek üzere bir anket araştırması yürütüyorum. Ülkemiz için çok önemli<br />
olduğunu düşündüğüm bu konuda değerli zamanınızı ayırmanızı diliyorum.<br />
Türk Tabipleri Birliği’nin izni ve yardımıyla yürütülen bu araştırma, hekimlerin yargı ve gerekçelerini<br />
etik açıdan çözümlemeye yöneliktir. Dolayısıyla hekim-ilaç şirketi ilişkileri üzerine yargıların ve<br />
gerekçelerin varlığını/çeşitlerini yakalamak önemlidir. Bu nedenle anketin hekim arkadaşlarınızca da<br />
yanıtlanması için yardımcı olursanız çok sevinirim.<br />
Yanıtlar sadece araştırmacı tarafından ulaşılabilecek bir veritabanında gizli tutulacaktır. Araştırma<br />
sonuçları kimlik belirtici herhangi bir isim ya da işaret içermeyecektir. Katılmayı kabul ederseniz,<br />
sizden e-posta adresinizi girmeniz istenecektir. Bu uygulamanın amacı hangi hekimin ne yanıt<br />
verdiğini izlemek değil, TTB kayıtlarındaki e-posta adreslerini dikkate alarak yanıt verenlerin hekim<br />
olup olmadığını bir dereceye kadar da olsa anlamaktır. Ayrıca e-posta adresiniz bir tür “kullanıcı adı”<br />
yerine geçtiğinden, anketi bir kaç oturumda yanıtlamanız olanaklıdır. Anketi Word dosyası olarak<br />
edinmek isterseniz lütfen mcivaner@gmail.com adresine mesaj gönderiniz.<br />
Araştırmaya katılmayı kabul ederseniz, lütfen aşağıdaki bağlantıdan ulaşabileceğiniz soruları<br />
yanıtlayınız. Anketi yanıtlamanız, araştırmaya katılım için onam verdiğiniz biçiminde<br />
yorumlanacaktır.<br />
Araştırma sonuçları hekim kamuoyuyla paylaşılacaktır.<br />
Katkınız için şimdiden teşekkür eder, çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim.<br />
Saygılarımla,<br />
Dr.Murat Civaner<br />
Adres<br />
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />
Deontoloji Anabilim Dalı, 06100, Sıhhiye, Ankara<br />
Tel: 312.309 6978<br />
mcivaner@gmail.com
220<br />
BÖLÜM I / Demografik Özellikler<br />
1. Yaş 30 ve altı 31-40 41-50 51-60 61 ve üstü<br />
2. Cinsiyet Erkek Kadın<br />
3. Çalıştığınız kent ................................<br />
4. Çalıştığınız kurum (Birden fazla seçenek işaretlenebilir)<br />
Sağlık Ocağı Devlet Hastanesi Üniversite Özel Diğer: ..........................<br />
5. Eğitim veren kurumlarda çalışıyorsanız ünvanınız:<br />
Arş.Gör. Uzman Öğretim Görevlisi Yardımcı Doçent Doçent<br />
Profesör<br />
6. Uzmanlık alanınız: Pratisyen<br />
Asistan (dalınız): ...............................................................<br />
Uzman (dalınız): ...............................................................<br />
7. Kaç yıldır hekimsiniz: ............<br />
Bu anketteki 9 soru hekim-ilaç şirketi ilişkisinin başlıca örnekleri üzerine yargılarınızı ve<br />
gerekçelerini öğrenmeye yöneliktir. Amaç, hekimleri tek tek yargılamak ya da suçlamak, deyim<br />
yerindeyse hekimlerin “ahlakını ölçmek” değildir. Araştırma, ilaç şirketleri ile ilişkiler söz konusu<br />
olduğunda, hekimlerin neyi doğru neyi yanlış bulduklarını ve buna nasıl karar verdiklerini belirlemeye<br />
yöneliktir. Dolayısıyla yargıların yaygınlığından çok, çeşitliliği araştırılmaktadır.<br />
Anket tüm hekimlere yöneliktir. Uzmanlık alanınız gereği ilaç şirketleri ile ilişki kurmuyor<br />
olabilirsiniz ve “Numune ilaçları yoksul hastalara dağıtıyorum” gibi gerekçeler size yakın<br />
gelmeyebilir. Böyle bir durumda sizden, bu tür gerekçelerin, o ilişkinin kabul edilebilirliği ya da kabul<br />
edilemezliği için geçerli olup olamayacağını değerlendirmenizi diliyorum.<br />
Hem kabul edilebilir bulma gerekçeleri, hem de kabul edilemez bulma gerekçeleri size yakın gelebilir.<br />
Böyle bir durumda sizce sonuçta daha önemli olan/ağır basan yönde karar belirtmeniz<br />
beklenmektedir. Çünkü hepimiz her eylemi değerlendirirken artıları ve eksilerini tartarak karar<br />
vermeye çalışırız. Bu nedenle bir ilişkiyi “kabul edilebilir” bulmanız, o ilişkinin olumsuz etkileri<br />
olabilse de, sonuçta yararının daha fazla olduğunu düşündüğünüz ve bu nedenle o ilişkiyi kurmayı<br />
tercih ettiğiniz anlamına gelecektir. Bir ilişkiyi “kabul edilemez” bulmanız ise, tersine, o ilişkinin bazı<br />
yararlı sonuçları olabilse de, zararlı bulduğunuz sonuçlarının daha fazla olduğunu düşündüğünüzü ve<br />
o ilişkiyi kurmadığınızı gösterecektir.<br />
Kabul edilebilir bulma YA DA bulmama gerekçeleri arasında birden fazla seçenek işaretlenebilir.
221<br />
1. Bilimsel bir toplantıya katılırken kayıt, konaklama, yolculuk gibi giderlerin karşılanması<br />
için ya da bilimsel bir toplantı düzenlemek için ilaç şirketlerinden maddi destek almayı;<br />
a. kabul edilebilir buluyorum. Çünkü;<br />
a.1 Maliyeti çok yüksek olduğu için destek almadan böyle toplantılara katılmak/düzenlemek<br />
olanaksız.<br />
a.2 İlaç şirketleri toplum sağlığına katkıda bulunmak için böyle bir destek sağlıyor.<br />
a.3 Maliyeti çok yüksek olduğu için geniş katılım ancak böyle sağlanabilir.<br />
a.4 İlaç şirketleri dışında destek sağlayan bir kaynak yok.<br />
a.5 Bilimsel toplantılara katılmak benim topluma yararımı artırıyor.<br />
a.6 Toplantı içeriğini şirketler belirlemiyor.<br />
a.7 Kaygılanacak birşey yok; sponsorun adını hiç hatırlamam.<br />
a.8 Destek sağlamak ilaç şirketlerinin görevi.<br />
a.9 ........................................................<br />
b. kabul edilebilir bulmuyorum. Çünkü;<br />
b.1 Bu tür destekler satış artırmak için verilir ve bu yönde etki eder.<br />
b.2 Böyle bir destek almak ilaç fiyatlarının artmasına katkıda bulunmak anlamına gelir.<br />
b.3 Destek veren şirkete karşı bir biçimde borçlanılmış olur.<br />
b.4 Şirketlerden destek almak bir zorunluluk değildir. Başka kaynaklarla daha düşük maliyetli<br />
toplantılar düzenlenebilir.<br />
b.5 İçeriği şirketler belirlemese bile, bağlantılı konuşmacılar, standlar, tanıtım malzemeleri<br />
gibi araçlarla katılımcıları etkiliyorlar.<br />
b.6 ........................................................<br />
2. Şirket temsilcisine zaman ayırmayı ve sunumunu dinlemeyi;<br />
a. kabul edilebilir buluyorum. Çünkü;<br />
a.1 Temsilci güncel ve işime yarayan bilgiler veriyor. Bu nitelikte bilgi alabileceğim başka bir<br />
kaynak yok.<br />
a.2 Onlarla görüşmek psikolojik bir rahatlama sağlıyor. Bir tür “teneffüs” oluyor. Yoğun<br />
çalışma temposu içinde insani bir ara verme fırsatı sağlıyor.<br />
a.3 Temsilcinin emeğine saygı göstermek gerek; görüşmemek ayıp olur. Zor bir iş yapıyorlar.<br />
a.4 İlaç şirketlerinin diğer şirketler gibi satışlarını artırmak için çalışmaya hakları var.<br />
a.5 Kotalarını doldurmaları gerekiyor. Onlar için üzülüyorum.<br />
a.6 Sürekli birlikteyiz. Artık onlarla kişisel ilişkimiz, arkadaşlığımız oluştu. Benim işyerimde<br />
çalışan temsilcilere genellikle güveniyorum.<br />
a.7 İşyerime gelen temsilcilerden bazıları diğerlerine göre daha bilimsel çalışıyor, daha<br />
güleryüzlü ve anlayışlı. Rahatsız etmiyorlar, çalışmamızı kolaylaştırıyorlar. Onlara daha olumlu<br />
yaklaşıyorum.<br />
a.8 Neyin bilimsel, neyin ticari olduğunu ayırt edebilirim; o yüzden pazarlama yöntemleri<br />
beni etkilemez.<br />
a.9 Yerli ilaç şirketlerini desteklemek gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle pazarlama<br />
çalışmalarına daha olumlu yaklaşıyorum.<br />
a.10 Yöntemlerin söylendiği kadar etkili olduğunu sanmıyorum; bu konuda yeterince bilimsel<br />
çalışma yok.<br />
a.11 ........................................................
222<br />
b. kabul edilebilir bulmuyorum. Çünkü;<br />
b.1 Yaklaşımlarını samimiyetsiz buluyorum. Sonuçta amaçları satışları artırmak.<br />
b.2 Belli bir eğitimden geçiyorlar ve pazarlama taktikleri kullanıyorlar.<br />
b.3 Borçluluk hissi yaratarak hekimleri etkiliyorlar.<br />
b.4 Hekimlerin farkında olmadan da etkilendikleri biliniyor.<br />
b.5 Verdikleri bilgiler yanıltıcı olabiliyor. Bu da sonuçta hastanın zararına...<br />
b.6 Temsilciler tam ara verip nefes alacakken içeri dalıyorlar. Hem işyükümüz artıyor, hem de<br />
zaman kaybediyoruz.<br />
b.7 Kullandıkları satış yöntemleri herkes üzerinde bir şekilde etkilidir; yoksa promosyona bu<br />
kadar para harcanmazdı.<br />
b.8 ........................................................<br />
3. Şirket temsilcisinin verdiği hediyeleri kabul etmeyi;<br />
a. kabul edilebilir buluyorum. Çünkü;<br />
a.1 Belli bir değerin altındaki (...............YTL) kırtasiye araçları, bardak, havlu gibi günlük<br />
kullanıma yönelik eşyalar, müzik CD’si gibi hediyeler hem hekimin yazacağı ilacı etkilemez,<br />
hem de hoş bir çalışma ortamı yaratır.<br />
a.2 Çalışma koşullarına olumlu etki eden hediyeler önemlidir. Örneğin acil servisteki hekim<br />
odası için bir klima ya da 37 ekran bir televizyon hediye edilmesi, hekimin çalışma koşullarını<br />
iyileştirir ve sonuçta bu da hastaya olumlu yansır.<br />
a.3 Değeri 400 dolar olan bir kitap, uzmanlık derneği aidatının ödenmesi, bilimsel bir yabancı<br />
dergiye abonelik gibi hekimin bilimsel gelişimine katkıda bulunan hediyeler, doğrudan ve dolaylı<br />
olarak hastanın aldığı hizmeti iyileştirir.<br />
a.4 Temsilciye zaman ayırarak ben de ona bir iyilik yapmış oluyorum.<br />
a.5 Üç kuruşluk hediyelerin hekimleri etkilediğini ileri sürmek, onlara hakaret etmektir.<br />
a.6 Hediye almak hekime iletişimi, bilgi geçişini kolaylaştırmaktadır, ki bu da hastanın<br />
yararınadır.<br />
a.7 Herkes alıyor, benim almamam birşeyi değiştirmez.<br />
a.8 ........................................................<br />
b. kabul edilebilir bulmuyorum. Çünkü;<br />
b.1 Hediyeler marka tanınmışlığını ve satışları artırmak için verilir.<br />
b.2 Hediye alan, kendisini bir biçimde borçlu hisseder ve buna karşılık vermek gereksinimi<br />
duyar.<br />
b.3 Hediyeler hastalar için uygun olmayan ilaçların (yanlış/pahalı/daha fazla yan etkili...)<br />
yazılmasına yol açabilir.<br />
b.4 Hediyeler maliyetleri artırdığı için, ilaç fiyatlarının artmasına yol açar.<br />
b.5 Bu tür ilişkiler toplumun gözünde mesleğin değerini yıpratıyor.<br />
b.6 Hastanın hekime duyduğu güveni azaltabilir.<br />
b.7 Genellikle işe yaramayan şeyler oluyor ve çöpe atılıyor.<br />
b.8 ........................................................<br />
4. Temsilcinin verdiği ilaç numunesini almayı;<br />
a. kabul edilebilir buluyorum. Çünkü;<br />
a.1 Numune ilaçları yoksul hastalara dağıtıyorum.<br />
a.2 Numune ilaçlar evde çok işe yarıyor.<br />
a.3 Bu yerleşik bir tavırdır.<br />
a.4 ........................................................
223<br />
b. kabul edilebilir bulmuyorum. Çünkü;<br />
b.1 Numune ilaç verilen hasta er ya da geç o ilacı satın almak zorunda kalacak ve bu ilaç<br />
büyük olasılıkla pahalı bir seçenek olacaktır. Özellikle de kronik hastalar. Baştan daha ucuz bir<br />
seçenek başlamak daha doğru.<br />
b.2 İlaç maliyetlerini ve dolayısıyla fiyatlarını artırmaktadır.<br />
b.3 Hasta için en uygun ilacın değil de, orada en çok tanıtılan ilacın reçetelenmesi olasılığını<br />
artırır<br />
b.4 ........................................................<br />
5. İlaç şirketinin çalıştığım kuruma demirbaş ya da sarf malzemesi almasını;<br />
a. kabul edilebilir buluyorum. Çünkü;<br />
a.1 Devlet bu tür gereksinimlerin çoğunu karşılamıyor. İlaç şirketlerinin desteği olmasa<br />
kırtasiye işleri dahi yürümez.<br />
a.2 İlaç şirketlerinin amacı sağlık hizmetlerine destek sağlamak olduğu için bu tür katkılarda<br />
bulunmaları doğal karşılanmalı.<br />
a.3 Fotokopi toneri ya da kliniğe ultrason aygıtı alınması tüm hekim-ilaç şirketi ilişkileri<br />
içinde en az sorgulanabilir olanı. Çünkü destek kişiye değil kuruma yapılıyor ve demirbaş<br />
kayıtlarına geçiyor.<br />
a.4 .......................................................<br />
b. kabul edilebilir bulmuyorum. Çünkü;<br />
b.1 Bu tür destekler bir karşılık beklentisiyle verilir. Yazılı bir anlaşma olmasa da sözel olarak<br />
beklenti ifade edilir ve hekimler bir biçimde bu borcu ödemek yükümlülüğü ile karşı karşıya<br />
kalır.<br />
b.2 Malzeme alımı için ölçüt koymak çoğu kez güç oluyor. Bazen ortak gereksinime karşılık<br />
gelirken, sıklıkla hekimin odasının döşenmesi gibi kişisel çapta oluyor.<br />
b.3 Malzeme alan şirketin temsilcileri klinikte serbestçe dolaşıyor, hediye malzemenin diyeti<br />
temsilcilerin böyle bir hak kazanması oluyor.<br />
b.4 Lüks tüketime yönelik malzemeler hekim ve hasta odaları arasında eşitsizlik yaratıyor.<br />
b.5 ........................................................<br />
6. İlaç şirketin düzenlediği bir ilaç tanıtım toplantısına veya belli bir konudaki eğitim<br />
programına katılmayı;<br />
a. kabul edilebilir buluyorum. Çünkü;<br />
a.1 İlaç şirketi destekli tanıtım ve eğitim toplantıları, tıbbi bilgilerin yayılması ve sağlık<br />
hizmetlerinin geliştirilmesine katkıda bulunduğu için topluma bir hizmettir.<br />
a.2 Belli bir konuda güncel, bilimsel ve ücretsiz bir eğtim almanın başka olanağı yok.<br />
a.3 Bu tür toplantılar aracılığı ile yararlı bilgiler ediniyorum ve böylece daha iyi hekimlik<br />
yaptığımı düşünüyorum.<br />
a.4 Sunulan bilgiler yansız olmayabilse de, rakip şirketlerin toplantılarına katıldığım için<br />
karşılaştırma yapıp en doğrusunu bulabiliyorum.<br />
a.5 Bu toplantılara katılım için hekimlere ödenen ücreti vakfa bağışlıyorum.<br />
a.6 .......................................................
224<br />
b. kabul edilebilir bulmuyorum. Çünkü;<br />
b.1 Bu tür toplantılarda verilen bilgilerin yanıltıcı olabileceğini düşünüyorum. Çünkü sonuçta<br />
şirketlerin amacı satışlarını artırmak. Toplantılar ister istemez hekimleri etkiliyor, çünkü çok iyi<br />
hazırlanıyor, sunuluyor.<br />
b.2 Verilen yemek ve hediyeler olmasa, bu toplantılara katılım oldukça düşerdi. Hekimler<br />
daha çok bu tür beklentilerle katılıyorlar. Aslında ortada karşılıklı bir samimiyetsizlik var.<br />
b.3 Bilgimizi başka yollarla da güncelleyebiliriz.<br />
b.4 Katılımcılar verilecek ödülü hak etmek durumunda bırakılıyorlar. Bunu onur kırıcı<br />
buluyorum.<br />
b.5 ........................................................<br />
7. Bilimsel araştırmalar için ilaç şirketlerinden destek almayı;<br />
a. kabul edilebilir buluyorum. Çünkü;<br />
a.1 Şirketler bilimsel araştırmalara destek vermeseler, bugün yürütülen klinik araştırmaların<br />
çoğu gerçekleştirilemezdi.<br />
a.2 İlaç şirketi ile araştırmacılar ve hekimler arasındaki bağ sayesinde yeni ilaçların<br />
güvenilirliği ve etkinliğini ölçmek mümkün oluyor.<br />
a.3 Akademisyenler ile ilaç şirketleri arasındaki sözleşmeler sayesinde hem akademisyenler<br />
ilaç araştırmalarına ilişkin yeni bilgiler ediniyorlar, hem de ilaç şirketleri alana ilişkin bilgi alarak<br />
yaygın sağlık sorunları için yeni çözümler üretebiliyorlar.<br />
a.4 İlaç şirketlerinin bilimsel özerkliği olumsuz etkilediği gibi genellemeler yapamayız.<br />
Genellikle bilimsel araştırma sonuçlarına müdahale edilmediğini düşünüyorum.<br />
a.5 .......................................................<br />
b. kabul edilebilir bulmuyorum. Çünkü;<br />
b.1 Araştırmacılar ancak ilaç şirketi çıkarlarına uygun konularda çalışma yaparsa destek<br />
bulabilmekte, şirketler destek karşılığında yaptıkları sözleşmelerle araştırmacıyı bağlamakta ve<br />
araştırma sonuçlarına müdahale edebilmektedir.<br />
b.2 Günümüzde akademisyenler büyük bir yayın yapma baskısı altındadırlar. Şirketler de bu<br />
baskıyı kullanmaktadır.<br />
b.3 Hastaların bu tür araştırmalara ne kadar gönüllü katıldıkları tartışmalıdır.<br />
b.4 Hastadan aydınlatılmış onam alınsa bile ilaç araştırmalarına uygun nitelikte hasta katmak<br />
karşılığında hekime ücret ödenmesi kabul edilemez. Çünkü hekimin eylemi, maddi çıkarı için<br />
hastayı kullanmak anlamına gelmektedir.<br />
b.5 .......................................................<br />
8. Pazarlama yöntemlerinin ilaç fiyatlarını %10-15 artırdığı, yazılan reçeteleri etkilediği,<br />
hasta için uygun olmayan ilaçların (yanlış, daha pahalı, yan etkisi yüksek) yazılmasına neden<br />
olabildiği, ayrıca toplumun gözünde hekimlik mesleğinin değerini ve saygınlığını azalttığı<br />
bilimsel araştırmalarla gösterilmiş olsaydı, hekim-ilaç şirketi ilişkileri üzerine<br />
yargılarınızda değişiklik olur muydu?<br />
a. Evet. Yeni bilgiler olumlu yargılarımı değiştirmeme neden olabilir.<br />
b. Düşünmeliyim.<br />
c. Hayır. Yine de bazı hekim-ilaç şirketi ilişkilerine olumlu bakarım.<br />
d. Hayır. Zaten olumsuz yargılara sahibim.
225<br />
9. Hekimin ilaç şirketi temsilcisinden hediye alması ile aşağıdaki hediye alma biçimleri<br />
arasında benzerlik kurulabilir mi?<br />
a. Evet.<br />
a.1 Hakemlerin futbolculardan maç öncesinde hediye alması<br />
a.2 Öğretmenlerin öğrencilerinden sınav öncesinde hediye alması<br />
a.3 İhale komisyonu üyelerinin müteahhitlerden ihale öncesinde hediye alması<br />
a.4 Milletvekillerinin şirketlerden ilgili bir yasayı çıkarmadan önce hediye alması<br />
b. Hayır. Benzerlik kurulamaz. Çünkü:<br />
....................................................................................................................................................................<br />
....................................................................................................................................................................<br />
....................................................................................................................................................................<br />
........................................................
226<br />
ÖZGEÇMİŞ<br />
1969 yılında Ankara'da doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Gelibolu Lisesi'nde<br />
tamamladım. 1985-92 yılları arasında Uludağ Üniversitesi'nde tıp öğrenimi aldım.<br />
1999 yılında Dokuz Eylül ÜTF Halk Sağlığı AD'dan "Halk Sağlığı" alanında doktora<br />
derecesi aldım. Tez konum, "Türk Tabipleri Birliği Yüksek Onur Kurulu Dosyalarına<br />
Yansıyan Olgularda Tıbbi Etik İhlallerinin İncelenmesi" idi.<br />
1999-2002 yılları arasında DEÜTF Tıbbi Etik AD'da öğretim görevlisi olarak<br />
çalıştım. 2002-3 öğretim yılında Ankara ÜTF Deontoloji AD'nda “Tıp Etiği ve<br />
Tarihi” doktora programına katıldım.<br />
Türk Tabipleri Birliği, Türkiye Biyoetik Derneği, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği,<br />
Türk Tıp Tarihi Kurumu, Sağlık İçin Sosyal Bilimler Derneği, Tıp Eğitimini<br />
Geliştirme Derneği ve International Association of Bioethics'e üyeyim.