You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
DENEYLER<br />
BULMACALA<br />
R<br />
TEKNOLOJİK<br />
GELİŞMELER<br />
VE DAHA<br />
FAZLASI!<br />
KİMY<br />
AYIN KİMYACISI<br />
NEJAT ECZACIBAŞI<br />
HAYATI VE BAŞARILARI<br />
-OLOJİ.<br />
MART 2017 SAYI:205<br />
TOST VE PATATES KIZARTMASI KANSERE Mİ YOL AÇIYOR?<br />
DENİZ SUYUNDAN NİKEL ELDE EDİLEBİLİR Mİ?<br />
KUMAŞLAR ZEHİRLİ GAZI TESPİT EDEBİLİR Mİ?<br />
DENEY KÖŞEMİZDE BU AY:<br />
ASİT VE BAZLAR<br />
SIR PERDESİ ARALANIYOR<br />
AY ASLINDA NASIL<br />
OLUŞTU?<br />
ALFRED NOBEL,<br />
STEPHEN HAWKING VE DAHA FAZLASI<br />
Jacobus Henricus van 't Hoff<br />
Ölümünün 106. Yılında Saygıyla<br />
Anıyoruz
HABERLER<br />
Tost ve Kızarmış Patates Kansere Mi Yol Açıyor?<br />
İngiliz Gıda Standartları Ajansı (FSA), aşırı pişmiş patatesleri,<br />
cipsleri veya yanmış tostu yemenin kanser riskini artırabileceğini<br />
açıkladı.<br />
Peki bu, tost makinesini çöp kutusuna göndermemiz gerektiği ve<br />
kızartma yemeğiyle kızartma patateslerinden kaçmamız gerektiği<br />
anlamına mı geliyor?<br />
Akrilamid, bazı gıdaların yüksek sıcaklıklarda pişirildiğinde meydana<br />
gelen tepkimelerden oluşan bir bileşiktir. 120˚C üzerindeki bir sıcaklıkta<br />
pişirilen karbonhidratça zengin gıdalar az miktarda akrilamid içerebilir.<br />
Pişirme sırasındaki tepkimeler, amino asitlerin gıdalardaki şekerlerle<br />
birleşerek bir dizi kimyasal ürün oluşturdukları görülür; bu tepkimeler<br />
topluca Maillard reaksiyonu olarak bilinir.Bu reaksiyonların bazı ürünleri<br />
lezzet için gereklidir, ancak diğerleri biraz daha zararsızdır.Böyle bir<br />
bileşik akrilamiddir.<br />
Akrilamid, belirli bir amino asidin, asparagin, şekerlerle yüksek<br />
sıcaklıklarda reaksiyon gösterdiği zaman oluşur.Oluşan akrilamidin<br />
miktarı, hem sıcaklık hem de pişirme süresine bağlıdır; daha yüksek bir<br />
pişirme sıcaklığı ve daha uzun pişme süresi bileşiğin oluşumunu<br />
artıracaktır.<br />
Alkramid'İn tehlikeleri nelerdir?<br />
Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı tarafından bir dizi<br />
farklı risk sıralamasında “muhtemelen insanlarda<br />
kanserojen” olarak sınıflandırılır. Özellikle bunun<br />
hayvanlarda kansere neden olduğuna dair kanının oldukça<br />
yüksek dozlarda olduğu, ancak insanlarda kanıtların sınırlı<br />
olduğunun kanıtıdır.<br />
Alkol ve sigara, kanser gelişim riskinizi önemli ölçüde<br />
artıran iki faktördür ve eğer sıklıkla bir içki içen veya<br />
sigara içiyorsanız, bu çok daha fazla endişe kaynağı<br />
olmalıdır. Ek olarak, akrilamidin gıdalardaki seviyelerde<br />
kanser riskinin arttığına dair henüz çok az kanıt vardır –<br />
aslında çalışmaların çoğunda önemli bir ilişki<br />
bulunamamıştır. Yine de, haberler sizi hala ilgilendiriyorsa,<br />
FSA’nın yandığı yiyeceklerden kaçınmak için tavsiyesinde<br />
yanlış bir şey yoktur ve belki de yiyecekleri biraz daha az<br />
kahverengi pişirin, çünkü akrilamid içeriği azalacaktır.<br />
Ayrıca, patates ve maydanoz gibi bazı sebzeleri<br />
buzdolabında saklamamalarını öneriyorlar, çünkü bunlar,<br />
serbest şeker içeriğini artırabilir, bu da pişirme sırasında<br />
oluşan akrilamidin miktarını artırabilir.
HABERLER<br />
Deniz Suyundan Elektrokimyasal Yöntem ile Nikel Eldesi<br />
Metal bakımından zengin deniz suyunda<br />
nikelin % 24’ü sadece yedi günde<br />
elektrokimyasal yöntemle ayıklanabilir!<br />
New Caledonia ‘nın Güney Pasifik<br />
adasındaki yeni araştırmalara göre, su<br />
ısıtıcısının içinde kireç kalıntısı oluşmasına<br />
neden olan süreç, deniz suyundaki nikel<br />
kirliliğinin temizlenmesine yardımcı olabilir.<br />
Fransa La Rochelle Üniversitesi’nden bir<br />
çevre mühendisi olan Marc Jeannin ve<br />
Noumea’daki New Caledonia<br />
Üniversitesi’ndeki meslektaşları katodik<br />
koruma yöntemini kullanıp<br />
kullanamayacaklarını merak etti. (Bu yöntem,<br />
okyanustaki metalik yapılardaki korozyonu<br />
kontrol etmek için kullanılmaktadır.)<br />
Deniz suyundaki bir metale zayıf bir elektrik<br />
akımı uygulandığında, kalsiyum karbonata ve<br />
magnezyum dihidroksitin sudan çökelmesine<br />
ve metal yüzeyinde kalkerli bir kütle<br />
oluşturmasına neden olur. Süreç, nikel gibi<br />
metalik kirleticiler varlığında incelenmemişti ve<br />
araştırmacılar, nikel iyonlarının bir kısmının<br />
depoda sıkıştığını bilmek istiyorlardı. Ekip,<br />
NiCl2 tuzuyla kaplanmış yapay deniz suyunun<br />
bir tüpüne bir galvanizli çelik tel yerleştirdi ve<br />
yedi gün boyunca zayıf bir akım geçirdi. Kısa<br />
süre sonra, başlangıçta bulunan nikelin %<br />
24’ünün kireç tabakası deposunda sıkıştığını<br />
buldular. Bu, nikel kirliliğini gidermek için ucuz<br />
ve basit bir yol olabilir.<br />
Tüm kirliliği ortadan kaldıramayız, ancak<br />
bunun bir sınırı olabilir. Vancouver’daki British<br />
Columbia Üniversitesi’nde çevreci bir kimyager<br />
olan Kristin Orians, yöntemin sadece nikel<br />
değil aynı zamanda önemli miktarda diğer<br />
metalleri de kaldıracağını söyledi. ‘Birlikte<br />
çökeltme çok seçici değil,’ diye Chemistry<br />
World’a anlatıyor. ‘Zehirli metalden yeterli<br />
miktarda, demir gibi yararlı olabilecek metalleri<br />
de uzaklaştırmadan etkili bir şekilde<br />
kaldıracağını umuyorum.’ diye düşüncelerini<br />
belirtti.<br />
NİKEL CEVHERİ
HABERLER<br />
Grafen Kaplı Kumaşlar Zehirli Gazları Tespit Edebilecek<br />
Koreli bilim adamları, havada bulunan tehlikeli gazları algılayıp LED ışığının yanmasıyla uyarı veren<br />
giyilebilir grafen kaplı kumaş geliştirdiler.<br />
Kore Cumhuriyeti Konkuk Üniversitesi ve Elektronik ve Telekomünikasyon Araştırma Enstitüsü’nden<br />
araştırmacılar, pamuk ve polyester iplikleri nanoglue (nanoyapıştırıcı) adı verilen sığır serum albüminleri<br />
(bovine serum albumin – BSA) ile kapladılar. İplikleri daha sonra grafen oksit levhalara sardılar.<br />
Grafen, inanılmaz dayanıklı tek bir karbon atomu kalınlığındaki tabakadır ve ısı ve elektrik iletkenlik<br />
özelliklerinin mükemmel olmasıyla tanınır. Grafen levhalar nanoyapışkana çok iyi tutunmuş, böylelikle<br />
yapılan testlerde kumaşların elektrik iletkenlik özelliklerini, çeşitli kimyasal deterjanlarla 10 yıkama testi<br />
ve ardışık 1.000 eğme ve düzleştirme döngüsünden sonra bile muhafaza ettiğini göstermiştir. Son<br />
olarak grafen oksit iplikler, elektron aktarımıyla gerçekleşen bir kimyasal indirgeme işlemine maruz<br />
bırakılmıştır.<br />
İndirgenmiş grafen oksit kaplı malzemelerin, (fosil yakıtların yanması sonucu araç egzozlarından<br />
yaygın olarak salınan kirletici bir gaz olan) azot dioksit gazının tespitine karşı çok duyarlı oldukları<br />
bulunmuştur. Azot dioksite uzun süre maruz kalınması birçok solunum yolu hastalıklarına neden<br />
olarak insan sağlığını tehdit etmektedir. Bu özel işlenmiş kumaşların azot dioksite maruz kalması,<br />
indirgenmiş grafin oksitin elektrik direncinde bir değişikliğe yol açmaktadır.<br />
Kumaşlar, 30 dakika boyunca azot dioksitin milyonda 0,25 kadarına (ABD Çevre Koruma Kurumu<br />
tarafından belirlenen standardın beş katına yakın) maruz kalmaya karşı çok hassastır. Hazırlanan<br />
kumaşların, daha önce düz bir malzeme üzerinde hazırlanan bir başka indirgenmiş grafen oksit<br />
sensörü ile kıyaslandığında havadaki azot dioksite karşı üç kat daha hassas olduğu görülmüştür<br />
Araştırma lideri Dr. Hyung-Kun Lee araştırma hakkında şunları dile getirmektedir: ‘’ Mevcut katı<br />
yüzeylerden geliştirilen gaz sensörlerinin aksine, esnek ve yaygın kullanılan elyaflardan geliştirilen bu<br />
sensör günlük hayatta önemli değişikliklere yol açabilir.’’ . Çalışma, Nature yayınlarından bir derginin<br />
Bilimsel Raporlar online baskısında 4 Haziran tarihinde yayınlandı.
HABERLER<br />
UV Işığı Meyvelerdeki Patojenleri Öldürebilir!<br />
UV ışığı, bazı meyvelerin üzerinde bulunan gıda kaynaklı<br />
patojenleri öldürebilir.<br />
Gelişen organik ürün endüstrisi, taze meyve güvenliğini<br />
sağlamak konusunda yeni bir yola yakın zamanda kavuşabilir.<br />
Washington Eyalet Üniversitesinden (WSU) bilim adamları,<br />
Ultraviyole C (UVC) ışığının bazı meyvelerin yüzeyi üzerinde<br />
bulunan gıda kaynaklı patojenlere karşı etkili olduğunu ortaya<br />
koydular. Çalışma ‘’the International Journal of Food<br />
Microbiology’’ dergisinde yayınlanmıştır.<br />
Bulguların, kimyasal zirai ilaçlara alternatif arayan ve ABD<br />
Gıda Güvenliği Modernizasyon Yasası’na uymak zorunda<br />
olan organik meyve işlemcileri (üreticileri) için gıda kaynaklı<br />
hastalıkların önlenmesinde mutluluk verici bir haber olması<br />
beklenmektedir.<br />
WSU Gıda Güvenliği Uzmanı Shyam Sablani ve arkadaşları,<br />
organik çiftçilerden ve gıda işlemcilerinden sanitasyon<br />
seçeneklerinin azlığı hakkında bilgi aldıktan sonra alternatifleri<br />
incelediler ve UVC ışığını araştırmaya karar verdiler. UVC<br />
ışığı, Ultraviyole A ve B ışıklarından daha kısa dalgaboyu<br />
aralığındadır.<br />
Sablani ve çalışma arkadaşları; E.coli ve Listeria suşlarının bir karışımına karşı patojen imha ışığının<br />
etkinliğini belirlemek için elma, armut, çilek, ahududu ve kavun meyvelerini farklı dozlarda UVC ışığına maruz<br />
bıraktılar. Elma ve armut üzerindeki patojenlerin yüzde 99,9’unun inaktive olduğunu; ancak UVC ışığına<br />
Listeria’nın E.coli’den daha fazla direnci olduğunu keşfettiler.<br />
Sablani: ‘Pürüzsüz yüzeye sahip meyvelerde bu teknoloji çok güzel sonuçlar doğurmaktadır. Meyveler<br />
pürüzlü yüzeye sahip ve kontaminasyon seviyeleri düşük olursa da iyi sonuçlar vermektedir.’’ diye<br />
belirtmektedir.<br />
UVC ışığı pürüzlü yüzeye sahip meyvelerde mevcut patojenlerin % 90’ını inaktive etmektedir.<br />
Sablani:’’Gıda Güvenliği Standartları için, meyve üzerinde herhangi bir patojen istenmemektedir.’’ diyor.<br />
Çilek, ahududu ve kavunun pürüzlü yüzeye sahip meyvelerde patojenler zor bölgelere tam anlamıyla<br />
gizlenebilmekte ve UVC ışık etkilerinin azalmasına neden olmaktadır. Bakteriyel kontaminasyon seviyeleri<br />
yüksek ise o zaman sadece UVC teknolojisi istenilen etkinlik seviyesine ulaşmak için yeterli olmayabilir.<br />
Sablani, araştırmanın pürüzlü yüzeylere sahip meyvelerde UVC ışığın etkinliğini artırmak amacıyla<br />
yapıldığından bahsetmektedir.<br />
Sablani: ‘’Bu teknolojiye ilgi her geçen gün artmaktadır çünkü uygulaması hem basit hem de ucuzdur.’’ diye<br />
teknolojinin avantajlarından bahsetmektedir.<br />
Bir meyve paketleme hattına UVC lambaları eklemek büyük modifikasyonları gerektirmemektedir. Koruyucu<br />
bariyerler ile kapatılmış UVC lambaları, bir konveyör bant üzerinden geçerken meyveleri ışığa maruz<br />
bırakacak bir tünel içine kolaylıkla kurulabilir.
AYIN KİMYAGERİ<br />
Türkiye’de ilaç sanayisinin kurucuları<br />
arasında yer alan Türk kimyacı ve sanayicidir.<br />
Nejat Ferit Eczacıbaşı, 5 Ocak 1913 tarihinde<br />
İzmir’de doğmuştur.<br />
Babası Şifa Ezcanesi’nin sahibi Süleyman<br />
Eczacı Ferit beydir. Selanik kökenlidir.<br />
NEJAT ECZACIBAŞI<br />
Eczacıbaşı Ailesi: Soldan sağa, Haluk Eczacıbaşı, baba Süleyman<br />
Ferit Eczacıbaşı, Kemal Eczacıbaşı, anne Saffet Eczacıbaşı, Vedat<br />
Eczacıbaşı, Nejat Eczacıbaşı En önde kız elbiseli ise küçük Şakir<br />
Eczacıbaşı(İzmir,1932)<br />
Türk Eğitim Vakfı’nın kurucuları arasında yer alan<br />
Nejat Eczacıbaşı,<br />
1972’den beri Uluslararası İstanbul Festivali’ni<br />
düzenleyen<br />
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) ile Dr. Nejat F.<br />
Eczacıbaşı Vakfı’nın da kurucularındandır. 1972’de<br />
TÜSİAD ‘ı kurdu.<br />
İzmir Rotary Kulübü’nün kurucu üyelerindendir.<br />
İstanbul Festivali’nin başarılarından dolayı 1974’te<br />
Avrupa Konseyi’nden madalya aldı.<br />
1983’te Türk Kimya Derneği Kimya Sanayiine Katkı<br />
Onur Belgesi’ne, 1975’te Türkiye Kızılay Derneği<br />
Şeref Madalyası’na, 1976’da da Almanya Federal<br />
Cumhuriyeti<br />
Büyük Liyakat Nişanı’na değer görüldü.<br />
Robert Kolej’i bitirdikten sonra 1934 yılında<br />
Almanya’daki Heidelberg Ruprecht Karls Üniversitesi’nde<br />
kimya öğrenimini tamamladı.<br />
1935 yılında ABD’deki Chicago Üniversitesi’nden<br />
yüksek kimya diploması aldı. Doktorasında uzmanlık alanı<br />
olarak biyokimyayı seçerek Berlin Üniversitesi Kimya Fakültesi’nde<br />
Doktorasını yaptı, 1937’de kimya doktoru oldu.<br />
1939 yılına kadar Kaiser Wilhelm Enstitüsü’nde<br />
(sonradan Max Planck Enstitüsü adını aldı) Profesör Adolf<br />
Butenandt’ın<br />
asistanlığında bulundu. Hormonlar ve vitaminler üzerine araştırmalar<br />
yaptı.<br />
Nejat Eczacıbaşı, katarakt ameliyatı<br />
için gittiği ABD., Pensilvanya’da<br />
6 Ekim, 1993 tarihinde<br />
80 yaşında vefat etti.
AY'DAN TAZE TAZE<br />
HABERLER GETİRDİK!<br />
Bilim adamları, Dünya'nın uydusu Ay'ın oluşumunu açıklayan tek büyük<br />
çarpışma teorisinin aksine çok sayıda küçük çarpışmalar sonucunda meydana<br />
gelen küçük uyduların birleşmesiyle oluştuğuna ilişkin yeni bir teori ortaya attı.<br />
İsrail'in Technion Üniversitesinden Profesör Hagai Perets ve Weizmann<br />
Enstitüsünden Profesörler Raluca Rufo ve Oded Aharonson, yaptıkları ortak<br />
çalışmada, 4,5 milyar yıldır Dünya'nın etrafında dönen Ay'ın, Dünya'nın oluşum<br />
aşamasında gezegene çarpan küçük gökcisimlerinin yeryüzünden kopardığı<br />
parçaların birleşmesiyle oluştuğunu ileri sürdü. Bugüne dek Ay'ın Dünya ile<br />
Mars büyüklüğünde bir gezegenin çarpışması sonucunda tek seferde oluştuğu<br />
kabul ediliyordu. Ancak böyle bir çarpışmada Ay'ın maddi yapısının ancak<br />
beşte birinin Dünya'ya benzeyeceği, geri kalanının ise diğer gökcisminin<br />
yapısını yansıtması gerektiğine dikkati çeken bilim adamları, Ay'ın oluşumunu<br />
açıklamak üzere yeni bir teori arayışına girdi. Ay'ın tek bir büyük çarpışma<br />
yerine çok sayıda küçük çarpışmalar sonucu oluştuğu hipotezi üzerinde<br />
çalışan bilim adamları, Dünya'nın erken oluşum evresinde karşılaşmış<br />
olabileceği 800 ayrı çarpışma simülasyonu tasarladı. Çarpışmaların her birinin<br />
dünyadan kopardığı parçalarla birer mini uydu yarattığı ve bu gök cisimlerinin<br />
birbirleriyle çarpışarak veya çakışan yörüngeler içinde birleşerek Ay'ı meydana<br />
getirdiği ileri sürüldü. Çoklu çarpışma hipotezinin, Ay'ın oluşumunu büyük<br />
çarpışma hipotezinden daha "doğal" biçimde açıkladığını ifade eden<br />
araştırmanın başyazarı Prof. Rufo, "Güneş Sisteminin oluşumunun erken<br />
safhalarında, gök cisimleri arasında çarpışmalar sık görülüyordu. Bu tarz<br />
çarpışmaların dünya yörüngesinde birden fazla uydu yaratmış olması<br />
muhtemel. Ardından bu küçük uyduların yörüngelerinin çakışması, çarpışması<br />
ve birleşmeleriyle Ay'ın günümüzdeki halini meydana getirdiğini<br />
düşünüyoruz." ifadelerini kullandı.
• DNA yapı olarak bir alev geciktiricidir.<br />
• Bir yağmur damlasının büyüklüğü, 10 kar tanesinin<br />
büyüklüğüne denk gelebilir.<br />
• İlk röntgeni çekilen kişi Bertha Röntgen’dir. Elinin<br />
röntgeni çekilen Bertha, elinin kemiklerini<br />
görünce o dönem için kendisine bir kötü kehanet uğrayacağına inanmaktaydı.<br />
• Sıcak su soğuk sudan daha çabuk donmaktadır.<br />
• Hemen hemen tüm metaller gümüşimsi veya gri renge sahiptir;<br />
ancak altın sarı rengiyle, bakır da turuncumsu rengiyle istisnadır.
• Hala büyük tartışmalar olmasına rağmen kimya<br />
kelimesinin kökeni Mısır’ın eski kullandığı dilden gelir ve anlamı “Dünya”dır.<br />
(ki böyle olması çok da anlamlı olur değil mi?)<br />
• Aynı miktarda limon, çilekten daha fazla şeker içerir.<br />
Birkaç satır gövde metni ekle<br />
• Sivrisinekler östrojen kokusunu çok sevdikleri için, kadınlar erkeklerden<br />
daha fazla sinek ısırığına maruz kalırlar.<br />
• Dinamit içerisinde yer fıstığı içerir.
• Çakmak 1816 yılında J.W.Dobereiner tarafından, kibrit 1826<br />
yılında John Walker tarafından bulunmuştur. Yani aslında çakmak,<br />
kibritten önce keşfedilmiştir.<br />
Doğadaki en pahalı element Kaliforniyum’dur. 1 gramının yaklaşık<br />
değeri 68 milyon dolardır.<br />
• Değerli taşların çoğu birkaç elementten<br />
oluşur, sadece elmas tamamen karbondan oluşur.<br />
• Radyasyon ve beyin tümörlerin tedavisinde kullanılan Astatin<br />
elementi doğada sadece 28 gram kadar bulunur.
• Mars’ın yüzeyinin kızıl olmasının nedeni üzerinde çokça<br />
demir oksit ya da pas kalıntıları bulundurmasındandır.<br />
Zehirli etkilerinden dolayı Klor elementi,<br />
1.Dünya savaşında kimyasal silah olarak kullanılmıştır.<br />
• Değerli taşların çoğu birkaç elementten oluşur,<br />
sadece elmas tamamen karbondan oluşur.<br />
Susuzluk hissettiğimizde vücudumuzdaki<br />
yaklaşık %1 lik suyu kaybetmiş oluruz.
ÜNLÜ KİMYACI<br />
Jacobus Henricus van 't<br />
Hoff<br />
106. ÖLÜM YILDÖNÜMÜ<br />
Nobel Kimya Ödülü sahibi Hollandalı kimyacı<br />
Jacobus Henricus van 't Hoff 30 Ağustos 1852<br />
tarihinde Rotterdam'da dünyaya geldi.<br />
Jacobus Henricus Van 'T Hoff'un en önemli<br />
çalışmaları arasında,kimyasal kinetik, kimyasal<br />
denge, ozmotik basınç ve kristalografi bulunur.<br />
Van 't Hoff, günümüzde anladığımız anlamdaki<br />
fiziksel kimya disiplininin temellerini oluşturmuştur.<br />
Fransız kimyacılar Antoine Lavoisier ve Louis<br />
Pasteur ile Alman kimyacı Friedrich Wöhler ile<br />
birlikte tüm zamanların en büyük kimyacısı olarak<br />
kabul edilir.<br />
Jacobus Henricus Van 'T Hoff genç yaşından itibaren bilim ve doğayla ilgilendi. Delft Teknik Üniversitesinde<br />
sonra Leiden Üniversitesi'nde kimya okudu. 1874 yılında Utrecht Üniversitesi'nden doktora derecesini alan<br />
Jacobus Henricus Van 'T Hoff 1878'de Johanna Francina Mees ile evlendi. İki kız, iki de erkek olmak üzere 4<br />
çocukları oldu.<br />
Jacobus Henricus Van 'T Hoff Kimyasal kinetik alanındaki çalışmalarını 1884 yılında Études de Dynamique<br />
chimique adı altında yayınladı. Bu eserinde, bir reaksiyonun derecesini tayin etmede grafik kullanımına ilişkin<br />
yeni bir metod tanımlıyor ve kimyasal dengeye termodinamik yasalarını uyguluyordu.<br />
1886 yılında seyreltik çözeltilerle gazlar arasındaki benzerliği kanıtladı. 1895 yılına kadar Svante<br />
Arrhenius'un elektrolitlerin disosyasyonu teorisi üzerinde çalışan Jacobus H. Van 'T Hoff 1896'da Berlin'de<br />
Prusya Bilimler Akademisi profesörü oldu. 1897'de Alman kimyacı Wilhelm Ostwald ile birlikte Zeitschrift für<br />
physikalische Chemie adlı bilimsel dergiyi kurdular.Van 't Hoff, kimya bölümü başkanı olmadan önce<br />
Amsterdam Üniversitesi'nde 18 yıl boyunca kimya, mineraloji, ve jeoloji profesörü olarak görev yaptı.<br />
Çözeltiler üzerine yaptığı çalışmalar sonucu 1901 yılında Nobel Kimya Ödülüne layık görüldü.<br />
Ünlü kimyacı Jacobus Henricus Van 'T Hoff 58 yaşında, Berlin yakınlarındaki Steglitz'de hayatını kaybetti.
AŞKIN<br />
KİMYASI<br />
NI İRDELEDİK.<br />
Aşık olduğumuzda Vücudumuzda Neler Oluyor?<br />
Çiçeği burnunda aşıkların çoğu zamanlarının yüzde 90'ını sevdikleri insanı düşünmekle geçiriyor. Bu onların<br />
kişisel beyanı. Beyinlerindeki milyarlarca sinir hücresinde kalp çarpıntıları uçuşuyor. Bu durumu Amerikalı<br />
antropolog Helen Fisher yaptığı bir klinik çalışmayla kanıtladı. Deneklerinin beyinlerindeki kan akışını<br />
gözlemleyen Fisher'in vardığı sonuç şu: Tutku ne kadar artarsa, beyinde heyecan ve keyif duygusunu<br />
salgılamaya yarayan hormonlar daha çok uyarılıyor ve aktif hale geliyor. Dopamin, noradrenalin ve<br />
phenylethylamin maddelerinin daha çok salgılanmasıyla ellerimiz daha çok terliyor, nefes alış-verişimiz<br />
hızlanıyor, tansiyonumuz ve nabzımız yükseliyor! Aşık olanların genellikle yemeden içmeden kesilmesi,<br />
uykusuzluk çekmesi gözden kaçmaz. İşte bütün bunların nedeni de aslında bu çok çalışan hormonlar. Onlar<br />
yüzünden hem hiperaktif hale geliyoruz, hem yemiyoruz içmiyoruz hem de uyku düzenimiz bozuluyor. İşte bu<br />
yüzden de ilişkimize daha bağımlı hale geliyoruz.<br />
BEYİN KİMYASI DEĞİŞİYOR<br />
Araştırmaya göre, aşk, beyinde güven,<br />
inanç, haz duyma ve ödüllendirme<br />
fonksiyonlarını etkinleştiriyor. Aşık olanlarda<br />
oksitosin ve vazopressin maddeleri fazla<br />
salgılanıyor ve bu da karşıdaki kişiye olan<br />
bağlılığı artırıyor. Tek eşli kadın ya da<br />
erkeklerde daha çok oksitoksin salgılanıyor.<br />
Aşıkken depomin ve norepinefrin artıyor.<br />
Depomin motivasyon artışına, mutluluk,<br />
heyecan, uykusuzluk, kalp çarpıntısı ve<br />
nefes darlığına neden oluyor. Norepinefrin<br />
de heyecan ve enerji düzeyini artırırken,<br />
uyku ve iştahı kaçırıyor.<br />
ZİHİN YANILMASI<br />
Aşk, insan beyninde muhakeme ve yargılama yapan bölümleri de etkisiz hale getiriyor. Aşık olan kişiler, sevdiklerine<br />
karşı muhakeme yeteneğini kaybediyor. "Aşıkken tamamen kör oluyor" ve aşık olunan kişinin olumsuzlukları beynin<br />
bu bölgelerinin çalışmaması nedeniyle görülemiyor.<br />
Beynin 'zihin teorisi' olarak adlandırılan ve başkalarıyla farklılıklarını ortaya koyan mekanizması da aşık olunca<br />
devreden çıkıyor. Bu nedenle kişiler aşık olduklarıyla aralarında bir ayrım yapmıyor ve onu kendisi gibi görüyor.
Kızartır, Bazlar<br />
Asitler<br />
Morartır<br />
DENEY ZAMANI!<br />
BU AY SİZLERE ASİT VE BAZ DENEYLERİ<br />
GETİRDİK!<br />
Amacımız: Asit ve bazların turnusol<br />
üzerine etkisini eğlenerek öğrenmek.<br />
İzleyeceğimiz Yol<br />
MALZEMELER<br />
Mor Lahana<br />
Beyaz tişört<br />
Karbonat<br />
Limon suyu<br />
3 bardak<br />
Resim fırçası<br />
Sodyum hidroksit<br />
Çamaşır suyu<br />
Hidroklorik asit<br />
Sıvı sabun<br />
Su<br />
Sade gazoz<br />
Deney tüpü (8 adet)<br />
Derin plastik bir kap<br />
Havlu<br />
1) Bir gün önceden 1 adet mor lahanayı doğrayarak bir tencereye koyalım. Üzerine 1,5 L<br />
su ilave edip 5-10 dk kaynatalım. Ilıdıktan sonra posaları süzüp mor renkli lahana<br />
suyunu bir kavanoza koyup buzdolabında bekletelim.<br />
2) Ertesi gün laboratuvarda 8 adet deney tüpünü yarıya kadar lahana suyu ile<br />
dolduralım. Tüplere sırasıyla sodyum hidroksit, hidroklorik asit, karbonat, limon suyu,<br />
çamaşır suyu, su, sıvı sabun ve sade gazoz ilave edin. Tüplerdeki renk değişimini<br />
deneyin sonucu bölümündekii tabloya kaydedelim.<br />
3) Derin plastik kaba beyaz tişörtü koyup üzerini tamamen kapatacak kadar lahana suyu<br />
ilave edelim. 5 dk bekletelim. Tshirtün tamamı mor renk olduktan sonra iyice sıkarak<br />
havlunun üzerine yayalım.<br />
4) Bardakların 1.sine limon suyu, 2.sine seyreltik karbonat çözeltisi, 3. süne derişik<br />
karbonat çözeltisi hazırlayalım. Fırça ya da parmaklarımızı bu çözeltilere batırarak mor<br />
renkli tshirtümüzün üzerine istediğimiz resmi, yazıyı ya da şekli çizelim ve tişörtü<br />
kurumaya bırakalım.<br />
Düşünelim, Çözelim<br />
Limon suyu, seyreltik<br />
karbonat çözeltisi ve<br />
derişik karbonat çözeltisi<br />
tişörtte hangi renkleri<br />
oluşturdu?
Tepkimelerde<br />
Kimyasal<br />
Korunur mu?<br />
Kütle<br />
DENEY ZAMANI!<br />
Amacımız: Asit ve bazların turnusol<br />
üzerine etkisini eğlenerek öğrenmek.<br />
İzleyeceğimiz Yol<br />
MALZEMELER<br />
Demir tozu<br />
Cam çubuk<br />
Sac ayağı<br />
Tartı takımı<br />
Hassas terazi<br />
Kükürt tozu<br />
İspirto ocağı<br />
Bağlama parçası<br />
Deney tüpü<br />
Balon Terazi<br />
Bünzen kıskacı<br />
1) 8 gr demir (Fe) tozuyla 5 gr kükürt tozunu (S) iyice karıştırıp deney tüpüne koyalım.<br />
2) Deney tüpünün ağzına bir balon takın ve bunu içindekilerle birlikte tartıp sonuç kısmına<br />
yazınız.<br />
3) Balon ve deney tüpünün toplam kütlesini hesaplayın.<br />
4) Üç ayak, bağlama parçası, destek çubuğu, bünzen kıskacı ve ispirto ocağı ile düzeneğinizi<br />
kurunuz.<br />
5) Tüpü ısıtarak oluşan değişiklikleri gözlemleyip not alalım.<br />
6) Deney tüpündeki değişiklikler sona erdiğinde deney tüpünü soğutup balonu çıkarmadan<br />
tartalım.<br />
7) Bu tartım değerlerinden balonun kütlesiyle deney tüpünün kütlesinin toplam değerini<br />
çıkartalım.<br />
8) Elde ettiğiniz değerleri karşılaştırarak değerlendirelim.<br />
Düşünelim,Çözelim<br />
Değerleri<br />
karşılaştırdığınızda kütlede<br />
ne gibi değişiklikler<br />
gözlemlediniz?
İLE BAZ BİR ARADA<br />
ASİT<br />
DURMAZ!<br />
DENEY ZAMANI!<br />
Amacımız: Farklı kulanım alanları<br />
olan ’’asit’’ ve ‘’baz’’ ın belirli<br />
oranlarda bir araya geldiğinde yeni<br />
bir madde oluşturduğunu fark<br />
edebilmek.<br />
İzleyeceğimiz Yol:<br />
MALZEMELER<br />
2 Adet beher<br />
1 adet damlalık<br />
Fenol çözeltisi<br />
Deney tüpü<br />
Sodyum hidroksit<br />
Hidroklorik asit<br />
Şırınga ve saat camı<br />
1 adet limon<br />
1) Beherglasları asit ve baz olarak etiketleyelim.<br />
2) Asit etiketli behere 20 mL hidroklorik asit çözeltisi koyalım.<br />
3) Baz etiketli behere 20 mL sodyum hidroksit çözeltisi koyalım.<br />
4) Her iki beherglasa da 3’er damla fenol çözeltisi damlatalım ve beherlere<br />
turnusol kâğıdı batıralım.<br />
5) Sıvılarda ve turnusol kâğıtlarında gözlemlediğimiz renk değişimini kaydedelim.<br />
6) Baz etiketli beherglastan damlalık ile bir miktar alarak asit olan behere yavaşça<br />
damlatalım.<br />
7) Her damladan sonra beheri yavaşça çalkalayalım. Çözeltinin ve turnusol<br />
kâğıdının renklerinde meydana gelen değişikliği kontrol edelim.<br />
8) Çözeltide renk değişimi oluncaya kadar damlatma işlemine devam edelim.<br />
(Renk değişimi olduğu anda turnusol kâğıdı renksiz olmalıdır).<br />
9) Renk değişimi oluştuğu anda damlatma işlemini bırakalım.<br />
10) Bu çözeltiden saat camına bir miktar alarak mum alevinde ısıtalım.<br />
11) Sıvı tamamen buharlaştığında ısıtmayı bırakalım.<br />
Düşünelim, Çözelim<br />
1) Asit ve baz bulunan beherglaslara turnusol kağıdını attığınızda kağıdın renginde nasıl bir<br />
değişiklik oldu?<br />
2) Baz çözeltisinden asit çözeltisine eklediğimizde, çözeltinin renk değiştirmesinin sebebi ne<br />
olabilir? Asit ve bazın etkileşimi sonucu kimyasal tepkime gerçekleşir mi?<br />
3) Saat camındaki çözeltiyi buharlaştırdığımızda geride kalan kristaller, kimyasal tepkimenin<br />
gerçekleşerek yeni bir ürün oluştuğunun göstergesi midir?
YÜZYILIN DAHİSİ:<br />
STEPHEN HAWKING<br />
Prof. Dr. Stephen William Hawking, Albert Einstein'den sonra dünyanın en önemli teorik fizikçisi olarak gösterilen, İngiliz<br />
profesör. 1960'ların başında tüm kas hareketlerini durduran Amyotrofik Lateral Skleroz adlı bir hastalığına yakalanan ancak<br />
çalışmalarına devam ederek, Görelik Kuramı ve kuantum fiziğinden yararlanarak kara deliklerin özelliklerini teorik olarak<br />
ortaya koydu ve bu teorilerle büyük yankı uyandırdı.<br />
8 Ocak 1942 tarihinde İngiltere’nin Oxford kentinde, biyoloji uzmanı olan Frank Hawking ve Isobel Hawking’in çocukları olarak<br />
dünyaya gelen Hawking'in, doğumundan sonra ailesi Londra’ya geri döndü.<br />
8 yaşındayken ailesiyle birlikte St. Albans, Hertfordshire’a taşınan ve 11 yaşına geldiğinde burada, şu anda halen çeşitli<br />
konferanslar vererek bağını koruduğu, yerel bir özel okul olan St Albans School’da öğrenim gören Hawking, o dönemde<br />
notlarının iyi olmasına karşın pek de parlak bir öğrenci olarak tanınmadı.<br />
Bilime ilgisi o yıllarda başlayan ve daha sonra babasının da mezun olduğu Oxford University College’a matematik dalında<br />
öğrenim görmek için giren Hawking’in babası oğlunun tıp okumasını arzuluyordu. Okulda matematik bölümü olmaması üzerine<br />
fizik bölümüne giren Hawking’in o dönemde ilgisini, termodinamik, kuantum fiziği ve görelik konuları çekiyordu.<br />
1962 senesinde Oxford University’den mezun olan ve astronomi dalında incelemeler yapmak için okulda kalan Hawking daha<br />
sonra, incelemeden çok teori geliştirmeye ilgi duyduğunu farketti. Bunun ardından okuldan ayrılarak Cambridge, Trinity Hall’a<br />
geçen Hawking, burada teorik astronomi ve kozmoloji çalışmalarına başladı.<br />
Cambrige’e geldiği sıralarda, bir motor nöron hastalığı olan ve tedavisi olmayan Amyotrofik Lateral Skleroz’a yakalandı.<br />
Cambridge’deki ilk iki yılında çok zorluk çekmeyen Hawking, hastalığının ilerlemesinin ardından akademik danışmanı Dennis<br />
William Sciama’nın da yardımıyla çalışmalarına devam ederek doktorası için çalışmaya başladı. Bu dönemde çok yakında<br />
ölebileceği fikriyle yaşayan ve kendi için neden doktora yaptığını sorgulayan Hawking, daha sonra yaptığı açıklamalarda, 1965<br />
senesinde bir dil öğrencisi olan Jane Wilde ile yaptığı evliliğin, yaşamında bir dönüm noktası olduğunu ifade etti. 1985<br />
senesinden bu yana sesini de kaybeden Hawking, kendini tekerlekli sandalyesindeki, yazıları sese dönüştürebilen bilgisayarı<br />
vasıtasıyla iletişim kurmaya başladı.<br />
Yaptıkları evlilikten 3 çocukları olan Wilde – Hawking çifti, 1991’de, şöhret yüzünden artan baskılar, Hawking’in hastalığının<br />
çok ilerlemiş olmasının zorlukları ve Hawking’in ilk tekerlekli sandalyesindeki konuşan bilgisayarın tasarımcısı David Mason’un<br />
karısı ve kendisinin bakıcılarından olan Elaine Mason ile yaşadığı ilişki sebebiyle ayrıldı. Daha sonra 1995 senesinde evlenen<br />
Mason - Hawking çifti, Ekim 2006’da bu evliliği noktaladı.<br />
Kara deliklerle ilgili teorileri ve kuantum fiziği alanındaki çalışmalarıyla, günümüzde yaşayan, en tanınan bilim adamı olarak<br />
kabul edilen Hawking’in kitapları, 40 dile çevrildi.<br />
Dünya çapında on milyondan fazla satılan Zamanın Kısa Tarihi adlı kitapla şöhreti yakalarken, devamı sayılabilecek Zamanın<br />
Daha Kısa Tarihi adlı kitabıyla teorilerini geliştirmeye ve pekiştirmeye devam etti. Son kitabı Ceviz Kabuğundaki Evren’de<br />
Hawking, kuantum teorisinden Süpersicim Kuramı’na, bütünsel beyin algılanımından süper kütle çekimine, süpersimetriye ve<br />
görelikten zaman yolculuğuna kadar evrenin birçok merak uyandıran konularına eğilerek, Albert Einstein’in Genel Görelik<br />
Teorisi ve Richard Feynman’ın çoklu geçmiş düşüncesini birleştirerek evrende olup bitenleri tanımlayarak, tek bir bütün teori<br />
üretmeyi hedefledi.<br />
Fiziğe katkılarından dolayı 12 onur derecesi alan, 1974’te Royal Society’nin en genç üyelerinden biri olan ve 1979 yılında,<br />
Isaac Newton için kurulan Lucas Kürsüsü’ne getirilen Hawking, 1982'de de Kraliçe II. Elizabeth tarafından CBE ile<br />
ödüllendirildi. 1989’da Companion of Honour’a layık görülen Hawking, Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi üyesidir.<br />
Ocak 2007’de 65. doğumgününü kutlayan Hawking, bir havacılık şirketin sponsorluğunda uzaya seyahat etmek istediğinin<br />
haberini verdi.
ALBERT NOBEL: BİR<br />
EFSANENİN HAYATI<br />
Büyük bir İsveçli mucit ve sanayici olan Alfred Nobel, birçok zıt yönleri olan bir insandı. İflas etmiş bir<br />
kişinin oğluydu; fakat kendisi bir milyoner oldu. Edebiyat aşığı bir fenciydi, ardından bir ideal bırakan<br />
sanayici oldu. Bir servet sahibi oldu; fakat son derece basit yaşadı. Toplum içinde neşeli olmasına<br />
rağmen, yalnız olduğu zaman yüzünde tasa ve elem vardı. Bir insanlık aşığı idi; fakat hiç eşi ya da<br />
O’nu sevecek bir ailesi olmadı. Vatanına aşık bir kişi idi; fakat yabancı topraklarda yapayalnız öldü.<br />
Barış zamanında maden sanayinde ve yol inşaatında kullanılsın diye yeni bir patlayıcı madde olan<br />
dinamiti keşfetti; fakat dinamiti bir silah olarak savaşta vatandaşlarını yaralamak ve öldürmek için<br />
kullanıldığını gördü. Çok faydalı yaşamı boyunca sık sık, faydasız bir insan olduğu duygusuna kapıldı.<br />
Alfred Nobel’in gerçekten askeri önem taşıyan tek buluşu dumansız baruttu (Balistit) ve mirasın tümü<br />
içindeki payı % 10’ dur.Kendisini çok övenlere, bu övgülerden hoşlanmadığını söylerdi; fakat<br />
ölümünden sonra, adı birçok şan ve şeref getirdi.Alfred Nobel, 21 Ekim 1833’te Stockholm’de doğdu.<br />
1842 yılında ailesi Rusya’ya taşındı. Babası İmmanuel, Rusya’da mühendislik sanayinde çok önemli bir<br />
mevki elde etti..<br />
Immanuel Nobel, Kırım Savaşı sonunda çok önemli bir maden yatağı buldu, savaş sırasında hükümetin<br />
siparişlerini karşılayarak milyoner oldu; fakat bir süre sonra iflas etti. 1859 yılında ailenin tamamı<br />
yeniden İsveç’e döndü. Alfred Nobel 1863 yılında yeniden ailesine katıldı ve babasının laboratuarında<br />
patlayıcı maddeler konusunda çalışmalara başladı. Özel olarak kendi kendini yetiştiren Alfred Nobel,<br />
yirmi yaşına geldiğinde zaman mükemmel bir kimyacı ve dil bilgini oldu. İsveççe, Rusça, Almanca<br />
konuşuyordu.Babası gibi, Alfred Nobel hayalci ve yaratıcıydı. Fakat iş hayatında daha başarılıydı ve<br />
mali ve ekonomik alanda büyük bir başarı sağladı.Bilimsel keşiflerini endüstri alanında uygulama<br />
konusunda başarı kazandı ve 20’den fazla ülkede 80’den fazla şirket kurdu. Gerçekte onun büyüklüğü,<br />
ileri görüşlü, yaratıcılık gücü olan insanları etrafına toplayabilmek yeteneğidir.Fakat, Nobel’in asıl amacı<br />
para kazanmak, hatta keşif yapmak da değildi. O nadiren mutluydu ve daima yaşamın anlamını<br />
araştırıyordu. Gençliğinden beri edebiyata ve felsefeye karşı derin bir ilgi duyuyordu. Belki bu yüzden<br />
hiç evlenmedi.<br />
O bütün insanlığa karşı derin bir sevgi ve şefkat duyuyordu. Fakirlere karşı daima cömertti. Bir<br />
keresinde“ölen insanlar için muhteşem anıtlar yaptırmaktansa, fakir insanların karnını doyurmayı tercih<br />
ederim” demişti.En büyük arzusu savaşın son bulacağı günü görmekti. 1896 yılında ölümüne dek,<br />
milletler arası barışın sağlanmasıiçin parasını ve zamanını harcadı.<br />
O ünlü vasiyetnamesi ile fizik, kimya, fizyoloji, tıp, edebiyat vebarış konusunda keşif yapan insanlara<br />
servet bırakıyordu. Bu öyle bir anıttı ki, ölümünden uzun süre sonra bile hatırlanacaktı.Ödüller diploma,<br />
altın madalya ve çek olarak her yıl 10 Aralık’da ( Alfred Nobeli’in ölüm gününde) ödül<br />
kazananlara Stockholm’un meşhur Konser Salonunda İsveç Kralı tarafından büyük bir törenle verilir.<br />
İlk ödül, 1901 yılında verilmiştir.
VASİYETİ VE NOBEL<br />
ÖDÜLLERİ<br />
"Ardımdan bıraktığım gayrimenkulumun ve servetimin<br />
tamamı, aşağıdaki şekilde dağıtılacaktır. Kapital, emniyetli<br />
bir şekilde Fon'da toplanmalıdır. Bu fon'un geliri her yıl<br />
Insanlığa en büyük hizmeti yapan kişilere dağıtılmalıdır.<br />
Bu gelir beş ana bölüme ayrılmalı ve aşağıdaki şekilde<br />
dağıtılmalıdır. Bir kısım fizik sahasında en büyük keşfi<br />
yapan kişiye verilmelidir. Bir kısım kimya sahasında en<br />
büyük keşfi yapan kişiye verilmelidir. Bir kısmı fizyoloji ya<br />
da tıp alanında en büyük keşfi yapan kiþiye verilmelidir.<br />
Bir kısım edebiyat sahasında en büyük eseri yazan kişiye<br />
verilmelidir. Bir kısım Milletlerarası barış ve kardeşlik için<br />
en büyük çalışmayı yapan kişiye verilmelidir. Fizik ve<br />
kimya konusundaki keşifler, Isveç ilim konseyince<br />
değerlendirilmelidir. Tıp konusundaki çalışmalar<br />
Stockholm'deki Caroline Enstitüsü tarafından<br />
değerlendirilmelidir. Edebiyat ve barış konusundaki<br />
mükafatlar Norveç Parlementosu tarafından seçilen beþ<br />
kişilik bir heyet tarafından değerlendirilmelidir. En büyük<br />
ve kesin arzum mükafatlar adaylara dağıtılırken kesinlikle<br />
milliyet tefrika yapılmamasıdır. En mühimi, mükafatı<br />
alacak şahıs bir Iskandinavyalı da olabilir, olmayabilir de."<br />
Paris, Kasım 27, 1895<br />
Alfred Bernard Nobel
HAZIRLAYANLAR<br />
İREM GÜL BİLİK<br />
IŞIL BERFİN KOPARAN<br />
DENİ TEKGÜL<br />
ROZERİN DENİZ GÜLMEZ<br />
9B