You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
“¡dealinizdeki Kariyer ¡çin...”<br />
1
İMTİYAZ SAHİBİ<br />
Türkiye Şehit Aileleri ve Gaziler Vakfı<br />
ADRES<br />
Mithatpaşa Cad. Süleyman Sırrı cd.<br />
No:2/1-2 Sıhhıye - ANKARA<br />
0 312 433 8380 - 81<br />
dergi@tusag.org.tr<br />
www.tusag.org.tr<br />
GENEL BAŞKAN<br />
Üstüner MİDİLİÇ<br />
GENEL YAYIN YÖNETMENİ<br />
(SORUMLU)<br />
Ümit TEPE<br />
REKLAM REZERVASYON<br />
Yedimevsim Medya<br />
Kızkulesi Sok. No:32/6<br />
GOP. Çankaya - Ankara<br />
Şeyda KUTLU<br />
0 533 703 41 36<br />
EDİTÖR<br />
İmge ESKİOĞLU<br />
FOTOĞRAF<br />
Mesut KEBAPÇIOĞLU<br />
BASKI HAZIRLIK<br />
Buket YÜKSELEN<br />
YAYIN TÜRÜ<br />
Süreli<br />
BASKI<br />
İÇİNDEKİLER<br />
Türkiye Şehit Aileleri ve Gaziler Vakfı<br />
Genel Başkanı Gazi Üstüner MİDİLİÇ<br />
Kahramankazan Belediye Başkanı Lokman ERTÜRK<br />
“Şehitlerimiz ve Gazilerimiz İçin Ne Yapsak Az”<br />
ATO Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel BARAN<br />
“Bu Vatanı Bölmek İsteyen Hiç Kimse Bugüne Kadar<br />
Emeline Ulaşamadı, Bundan Sonra Da Ulaşamayacaktır”<br />
Kızılay Genel Başkanı Dr. Kerem KINIK<br />
“Kızılay Olarak İhtiyacı Olanın Yanında Olmak<br />
Adına Gerekirse Tüm Gücümüzü Seferber Ederiz”<br />
Türkiye Şehit Aileleri ve Gaziler<br />
Vakfı’nın En Yaşlı Gazisi Osman AKAN<br />
Ünlü Oyuncu Bülent ŞAKRAK İle Keyifli Bir Röportaj<br />
Anadolu’nun Turistik Merkezi<br />
Masalsı Güzelliğiyle Görenleri<br />
Büyüsüne Kaptıran “Nevşehir”<br />
15 Temmuz Demokrasi Zaferi<br />
Türkiye O Gece Yine Kahramanlık Destanı Yazdı<br />
Yeşil Sahaların Ampute Milli Takım<br />
Gazi Kaptanı Nurettin BALKAYA<br />
18 Mart Çanakkale Muharebeleri<br />
Türk Tarihinin En Unutulmaz Destansı<br />
Zaferlerinden Biri<br />
5<br />
12<br />
18<br />
26<br />
30<br />
32<br />
36<br />
44<br />
52<br />
62<br />
2
Türkiye Şehit Aileleri ve Gaziler Vakfı, vatanımızın<br />
ve milletimizin birlik beraberliği için mücadele<br />
eden başta Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Teşkilatı<br />
mensuplarımız olmak üzere çeşitli kurumlarda<br />
görev yapan ve kutsal görevleri esnasında<br />
yaralanarak veya uzvunu kaybederek Gazilik unvanı<br />
verilen kahramanlarımız ile vazife malulleri<br />
ve şehitlerimizin, milletimize emanet ettiği ailelerine<br />
ekonomik ve sosyal destek vermek amacı<br />
doğrultusunda, eğitim, sağlık ve istihdam hizmetleri<br />
sağlamak için 2016 yılının Mart ayında<br />
Ankara’da kurulmuştur.<br />
Devletin sınırlarını korumak ve güvenliğini sağlamak<br />
için, her türlü terör örgütüne karşı hem yurt<br />
içinde hem de yurt dışında mücadele eden ve bu<br />
kutsal görevi sırasında canlarını, uzuvlarını kaybeden<br />
şehit ve gazilerimizin aziz hatıralarını yaşatmak,<br />
Türk Milleti’nin yerine getirmesi gereken<br />
görevlerinden biridir. Türkiye Şehit Aileleri ve Gaziler<br />
Vakfı bu anlamda gerekli çalışmaları gerçekleştirmeyi<br />
kendine görev edinmiş bir kurumdur.<br />
Vakıf faaliyetlerimiz arasında bulunan “Künyemiz<br />
Türkiye” yayınımız ile birlikte, sizlerle düzenli olarak<br />
bu platformda buluşmak adına yola çıkmış<br />
bulunuyoruz. Yayınımız, şehitlerimizin aziz emanetleri,<br />
gazilerimiz, vakfımızdan haberler ve çeşitli<br />
röportajların yer aldığı bir dergi olmanın yanı<br />
sıra ekonomi, siyaset, sağlık ve kültürel konuların<br />
da yer aldığı aktüel bir dergidir. Siz değerli okuyucularımız<br />
ile Künyemiz Türkiye aracılığı ile buluşmaktan<br />
gurur ve mutluluk duymaktayım.<br />
Ait olduğumuz şehit aileleri, harp ve vazife malulleri<br />
ile malul gazilerin sorun ve çözümlerinde<br />
emeği geçen herkese teşekkürü borç bilir, Künyemiz<br />
Türkiye Dergisi’nin yayın hayatının uzun ve<br />
başarılı olmasını temenni ederim.<br />
TÜRKİYE ŞEHİT<br />
AİLELERİ ve GAZİLER<br />
VAKFI GENEL BAŞKANI<br />
GAZİ<br />
ÜSTÜNER MİDİLİÇ<br />
4 5
VAKIF HABERLERİ<br />
ŞEHİTLER İÇİN SENFONİK KONSER<br />
Cumhurbaşkanlığı 19 Mayıs 2016’da Türkiye Şehit Aileleri ve Gaziler Vakfı yararına konser düzenledi.<br />
Konserin şefliğini Krasen Ivanov yaparken vokalde Yıldız İbrahimova sahneye çıktı. Klarnette Iva<br />
Papazov, akordeonda Neshko Neshev ve vurmalı sazlarda Salif Ali’nin yer aldığı konserde Balkan<br />
ezgileri seslendirildi.<br />
Türkiye Şehit Aileleri ve Gaziler Vakfı Başkanı Gazi Üstüner Midiliç “Kahramanlarımızın bize emanet<br />
ettiği eşi, çocuğu, annesi ve babası için vakıf olarak elimizden gelenin fazlasını yapacağız. Bunun<br />
sözünü veriyoruz.” dedi.<br />
ŞEHİT VE GAZİ AİLELERİ PİKNİKTE BİR ARAYA GELDİ<br />
Türkiye Şehit Aileleri ve Gaziler Vakfı, şehit aileleri, gazi ve gazi aileleri için moral destek organizasyonu<br />
gerçekleştirdi. TSK Gazi Uyum Evi 19 Eylül Spor Tesisleri’nde düzenlenen etkinliğe, Vakıf<br />
Başkanı Gazi Üstüner Midiliç ile diğer vakıf üyeleri ve çalışanları katıldı.<br />
Katılımın yüksek olduğu organizasyona Türkiye Küçükbaş Hayvanlar Birliği tarafından 7 adet kurban<br />
bağışı yapıldı. Birlikte olmaktan memnun olduklarını dile getiren aileler, çocuklar için kurulan<br />
oyun parkında da zaman geçirdi.<br />
ŞEHİT ÇOCUKLARINA ÇOK ÖZEL DESTEK<br />
TED Ankara Koleji Özel Lisesi Havacılık ve Uzay Bilimleri Topluluğu olarak Türkiye Şehit Aileleri ve<br />
Gaziler Vakfı’nı ziyaret ettiler. Yaptıkları kurabiye satışlarından elde ettikleri geliri, okulun rehber<br />
öğretmeni Levent Toprak, topluluk başkanları Neva YÜNGÜL ve Beyza AÇIKGÖZ ile diğer dört topluluk<br />
üyesi Alp Kaan KOÇ, Tolga BAĞU, Ece KILINÇ ve Yusuf ÇOLARACIĞI ile birlikte şehit çocuklarının<br />
eğitimlerine ve yaşamlarına destek olmak amacıyla bağışladılar.<br />
GAZİLERİMİZE MORAL…<br />
Türkiye Şehit Aileleri ve Gaziler Vakfı, gazilerimizi Numune Hastanesi’nde ziyaret etti. Düzenlenen<br />
ziyarete katılan Vakıf Başkanı Gazi Üstüner Midiliç, gazilerle sohbet edip, onların sıkıntılarını dinledi.<br />
6 7
ŞEHİT VE GAZİ AİLELERİNE TRİKO DAĞITIMI<br />
Türkiye Şehit Aileleri ve Gaziler Vakfı, oluşturulan<br />
liste çerçevesinde şehit ve gazi ailelerimize<br />
triko dağıtımı gerçekleştirdi.<br />
ŞEHİT EŞLERİ VAKFIMIZI ZİYARETE GELDİ<br />
Şehit eşleri Havva TUFAN, Nurten AYDO-<br />
ĞAN, Gülser AKGÜL, Demet ÖZTÜRK ve<br />
Alev ŞAHİN vakfımızı ziyarete geldiler. Biz<br />
de onlara Reel Tekstil’in bağışladığı trikolardan<br />
hediye verdik.<br />
18 MART ANITKABİR ZİYARETİMİZ<br />
Türkiye Harp Malulü Gaziler, Şehit, Dul ve Yetimleri<br />
Derneği Genel Sekreteri Murat Bakbak,<br />
Türkiye Harp Malulü Gaziler, Şehit, Dul ve Yetimleri<br />
Derneği Ankara Şube Başkanı ve Türkiye<br />
Şehit Aileleri ve Gaziler Vakfı Genel Başkanı<br />
Üstüner Midiliç, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve<br />
Şehitleri Anma Günü dolayısıyla Anıtkabir’de<br />
düzenlenen anma programına katıldılar.<br />
TÜRKMEN AİLELERİNE YARDIM<br />
Türkiye Şehit Aileleri ve Gaziler Vakfı Yönetim<br />
Kurulu Üyesi ve Yazı İşleri Müdürü<br />
Ümit Tepe, vakıf adına Türkmen Ailelerine<br />
yardımda bulundu.<br />
TÜRKİYE ŞEHİT AİLELERİ VE GAZİLER<br />
VAKFI YÖNETİM KURULU TOPLANTISI<br />
Her ay düzenli olarak yapılan vakfımızın<br />
Yönetim Kurulu Toplantısı, Türkiye Şehit<br />
Aileleri ve Gaziler Vakfı Genel Başkanı Gazi<br />
Üstüner Midiliç eşliğinde, vakıf genel merkezinde<br />
gerçekleştirildi. Katılan vakıf üyeleri<br />
ile birlikte vakfın kalkınmasına yönelik<br />
istişarelerde bulunuldu.<br />
8<br />
9
• Atatürk ilke ve inkılâplarına ve Türk Milliyetçiliğine bağlı kalarak milletimizin ülkesi, devleti, tarihi<br />
ve inançları ile beslenen milli kültürü ile sonsuza dek varlığını koruma çalışmalarına katkı sağlamak.<br />
• Vakıf amaçlarına uygun olarak seminerler, konferanslar, ilmi ve kültürel toplantılar, anma günleri,<br />
organizasyonlar, etkinlikler, davetler, yarışmalar düzenlemek, ödüller vermek, benzer organizasyonlara<br />
ayni ve nakdi yardımda bulunmak.<br />
• Vakıf amaçlarının gerçekleşmesi için Avrupa Birliği projelerinden istifade etmek, yurt içinde ve<br />
yurt dışında çeşitli kurum ve kuruluşların desteklerinden faydalanmak.<br />
• Vakıf amaçlarına uygun olarak her türlü nakdi ve yani yardımları almak, karşılıklı ya da karşılıksız<br />
burslar vermek, sağlık ve sosyal amaçlı yardımlarda bulunmak.<br />
TANER URAN<br />
Onursal başkanlığını yaptığım “Türkiye Şehit Aileleri ve Gaziler Vakfı’na”, böyle bir derginin<br />
kazandırılmasında emeği geçenlerin tümüne öncelikle teşekkürlerimi sunmak ve bu ülke<br />
uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimizi rahmetle anıp kahraman gazilerimize sağlık<br />
ve mutluluk dilemek istiyorum.<br />
• Okul, yurt, kütüphane, kurs, aşevi, huzurevi, sosyal tesis, spor tesisi gibi tesisler kurup işletmek.<br />
• Vakıf amaçları doğrultusunda rapor, araştırma, inceleme, derleme, çeviri, film, müzik ve bilimsel<br />
çalışmalar yapmak, yazılı ve görsel medyada gazete, dergi, kitap gibi süreli ve süresiz yayınlar çıkarmak,<br />
internet ortamlı yayınlar yapmak.<br />
• Yurt içinde ve yurt dışında faaliyette bulunan dernek, vakıf ve kurumlarla işbirliği yapmak, aynı,<br />
nakdi yardım almak.<br />
• Engelli bireyler, kronik hastalar, madde bağımlıları, kimsesizler, yaşlılar, düşkünler ve emekliler<br />
için sağlıklı yaşam evleri, tıp merkezleri, hastaneler, tedavi ve rehabilitasyon üniteleri, sığınma ve bakım<br />
evleri kurmak, kurulu olanlara ortak olmak, işletmek, satın almak, kiralamak, satmak, kiraya vermek.<br />
Türkiye Şehit Aileleri ve Gaziler Vakfı olarak hedeflerimiz;<br />
• Ülkemizin eğitim düzeyini yükseltmek üzere her seviyede okul, üniversite ve buna gazi akademik<br />
bilimler fakültesi, enstitüler ve araştırma merkezleri kurmak.<br />
• Ülkemizin sağlık konularında seviyesini ve becerilerini yükseltmek, bu amaçla hastaneler kurmak,<br />
Gazilerimizin sağlık ihtiyaçlarını karşılayacak araştırmalar yapmak.<br />
• Yurt içinde veya yurt dışında savaşa fiilen katılmış olan savaş ilan edilmiş olsun veya olmasın<br />
işgal kuvvetlerine karşı milli mücadeleye katılmış bulunan eski askerlerin savaş ve askerliğe ait anılarını<br />
yaşatmak.<br />
• Şehit ailelerinin, Gazilerimizin ve dul eşlerinin tanışmalarını temin ve Dayanışmalarını güçlendirmek,<br />
sosyal, ekonomik, kültürel ve manevi ihtiyaçların karşılanması ve toplumda hak ettikleri saygı ve<br />
sevginin sağlanması için gerekli çalışmaları yapmak.<br />
• Milletin bütünlüğü ve devletin bölünmezliği ile Cumhuriyetin kurulması ve korunması yolunda<br />
vuku bulan mücadeleleri, dökülen kanları, bu mücadelede Şehit veya Gazi olan kahramanları yeni nesillere<br />
anlatmak, tarihe, milli gelenek ve göreneklere bağlılık, fedakârlık, dayanışma ve yardımlaşma<br />
hasletlerini güçlendirmek ve yüceltmek yolunda faaliyette bulunmak.<br />
• Şehit aileleri ve gazi ve yakınları için tedavi olanakları sağlamak amacıyla medikal ürünler ve her<br />
tür ilaç tasarlamak veya var olan ürünlerin yurt içi veya yurt dışı tedarikini sağlamak veya üretimi için<br />
sanayi kuruluşu kurmak.<br />
• İlgili kuruluşlar ile iş birliği yaparak girişimcilik projeleri gerçekleştirip, şehit ve gazi ailelerine iş<br />
imkânı sağlamak ve diğer sektörlerde aynı amaç doğrultusunda mevcut çalışmaları sürdürmek.<br />
• Vakfın amacıyla ilgili konularda sosyolojik araştırmalar yapmak ve bu konularda görüş beyan<br />
etmek ve bilgilendirme yapmaktır.<br />
• Bir elin nesi var, iki elin sesi var atasözümüz doğrultusunda, el ele verildiğinde Vakfımızın hedeflerini<br />
gerçekleştirmesi kısa sürede olacaktır. Bu maksatla bizimle işbirliği yaparak Vakfımızın gelişmesine<br />
yardımcı olan ve olacak tüm gerçek ve tüzel kişilere, şehit yakınları ile gazilerimiz adına teşekkürlerimi<br />
sunarım.<br />
Saygılarımla…<br />
Taner URAN<br />
Gazi Albay Kurucu Üye ve<br />
Onursal Başkan<br />
10 11<br />
11
Göğsümüzü F-16’lara siper ettik.<br />
Kahramankazan Belediye Başkanı Lokman Ertürk, FETÖ tarafından<br />
gerçekleştirilen darbe girişimi sırasında 4’ncü Ana Jet Üs<br />
Komutanlığı’ndan kalkarak sivil halkı, TBMM’yi ve devlet kurumlarını<br />
bombalayanlara karşılık F-16’ları engellemeye çalışırken 9 şehit, 92<br />
gazi veren ilçesinin destansı mücadelesini<br />
KÜNYEMİZ TÜRKİYE DERGİSİ’ne anlattı.<br />
“Kahramankazanlılar burada, üsten kalkarak devletimizin önemli kurumlarını ve sivil halkı bombalayan<br />
F-16 ve helikopterleri engellemeye çalıştı ve piste girerek bomba yüklü uçakların önüne yatıp<br />
göğüslerini F-16’lara siper etti. Kamyonlarını, traktörlerini, iş makinelerini üssün önüne getirerek,<br />
giriş çıkışların yapılmasını engellediler. Yanlarında getirdikleri saman balyalarını, anızlarını ateşe vererek<br />
çıkan dumanla uçakların görüşünü engellemeye çalıştılar. Bazı çiftçilerimiz de tarlalarındaki<br />
“Siz sevgili Künyemiz Türkiye okurlarına, Türkiye Cumhuriyeti’ne kastetmeye çalışan darbeci hainlere<br />
karşı verilen destansı mücadelenin sembolü haline gelen Kahramankazan’dan seslenmekten<br />
büyük onur ve gurur duyuyorum. Kahramankazanlılar, darbe girişiminin yaşandığı gece, Türkiye<br />
Cumhuriyeti tarihinde önemli bir rol üstlenmiştir. Üstlendikleri bu rol, Türkiye Cumhuriyeti’nin<br />
darbeci hainler tarafından ele geçirilmesinin, demokrasimizin geri dönülemeyecek şekilde yara<br />
almasının, ezanlarımızın susturulmasının engellenmesinde oldukça önemlidir. Sayın Cumhurbaşkanımız<br />
Recep Tayyip Erdoğan’ın televizyon ekranlarında halkı meydanlara inmeye çağırmasının<br />
ardından, vakit kaybetmeden ilçemizdeki insanlarla birlikte Kazan Meydanı’nda buluşmaya başladık.<br />
Cumhurbaşkanımıza, Başkomutanımıza, liderimize, demokrasimize ve Recep Tayyip Erdoğan’ın<br />
şahsında tüm demokratik kazanımlarımıza sahip çıkmak için sokaklara indik. Yapılan çağrı<br />
doğrultusunda bazılarımız Esenboğa Havalimanı’na, bazılarımız Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne<br />
ve bazılarımız da 4’ncü Ana Jet Üssü’ne yöneldik. Ancak Ankara’yı vuran uçakların, ilçemiz sınırlarındaki<br />
4’ncü Ana Jet Üs Komutanlığı’ndan kalktığını anladığımız andan itibaren insanları buraya<br />
yönlendirdik. Kısa sürede kadın, çocuk ve yaşlıların da aralarında bulunduğu 10 bine yakın vatandaşımızla<br />
burada toplandık. Tabi bunu yaparken buranın darbenin merkez üssü olduğunu bilmiyorduk.<br />
Daha sonra 4’ncü Ana Jet Üs Komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim’i arayarak ne olduğunu<br />
sormak istedim. Ancak tüm aramalarıma karşılık bir cevap alamadım. Daha sonra onun da darbeci<br />
hainlerle birlikte hareket ettiğini anladık. Kendisine insanları öldürmemeleri ve darbeyi durdurmaları<br />
yönünde mesajlar attım, ama yine bir cevap alamadım.”<br />
12 13
mahsüllerini ateşe vererek buna katkı sağladılar. Yine belediye ekiplerimiz ve vatandaşlarımız getirdikleri<br />
traktör ve araç lastiklerini yaktılar. Üssün elektriklerini de keserek darbeci hainleri karanlığa<br />
gömdüler ve biz Kahramankazanlılar oraya gidene kadar üsten 25 uçak kalkarken, biz gittikten<br />
sonra 3 uçak kalkabilmiştir. Bu havalanmasına engel olmaya çalıştığımız uçaklarda savaş halinde<br />
kullanılan tahrip gücü oldukça yüksek bombaların olduğunu sizlere tekrar hatırlatmak isterim.”<br />
“Kahramankazanlıların bu girişimlerine darbeci hainler ağır silahlarla karşılık verdi<br />
ve acımadan üzerimize ateş açtılar. Bu mücadele sonucu 9 kardeşimiz şehadet<br />
mertebesine ulaşırken, 92 kardeşimiz ise gazi oldu. 51 bin 800 nüfuslu bir ilçe<br />
olmamıza karşın, ağır kayıplar verdik. Kahramankazanlılar olarak Çanakkale ve<br />
Kuva-yi Milliye ruhlarını yüz yıl sonra yeniden dirilttik. Tarihe altın harflerle yazılan<br />
bir destan yazdık. Allah’a şükürler olsun ki Türkiye Cumhuriyeti’nin bu hain girişimi<br />
atlatmasında, Kahramankazanlıların feraset ve basireti önemli bir yer tutmaktadır.<br />
Kahramankazanlıların verdiği bu şanlı mücadelesi sayesinde, bomba yüklü<br />
uçakların sivil halka daha fazla zarar vermesini engellemiş olduk.”<br />
“16 Temmuz sabahından itibaren Türkiye’ye örnek olacak bir çalışma başlatarak, şehit ailelerimiz ve<br />
gazilerimizle yakından ilgileniyoruz. Bu kapsamda kurduğumuz 110 kişilik ekip, o günden beri gece<br />
gündüz demeden şehit ailelerimiz ve gazilerimizin tüm ihtiyaçları ile ilgileniyor. Bu kapsamda şehit<br />
yakınlarına uzman psikologlar ve din görevlilerince mental destek verilirken, evleri de ekipler tarafından<br />
sürekli olarak temizleniyor. Şehitlerin evlerindeki tüm eksiklikler, ekiplerce vakit kaybedilmeden<br />
gideriliyor. Onların geride bıraktıkları yakınları, artık bizlerin de ailesidir. Tedavi gören ve tedavilerinin<br />
ardından taburcu olan gazilerle de sürekli olarak ilgileniliyor. Yine uzman psikologlar ve din<br />
görevlileri yaralıların içinde bulunduğu durumu aşmaları için destek veriyor. Tedavi gören gaziler için<br />
hastanelerde 24 saat refakatçi de bulundurulurken, sağlık durumları sürekli olarak izleniyor. Taburcu<br />
olan gaziler için ise evde bakım hizmeti uygulanırken, evlere gönderilen tıbbi personel de yaralılarla<br />
ilgileniyor. Taburcu olan gazilerin hastane kontrolleri ve hastaneye nakilleri de sağlanıyor. Ayrıca gazilerin<br />
evleri sürekli olarak temizlenirken, kişisel bakım olmak üzere tüm ihtiyaçlarına cevap veriliyor.<br />
Bu kahraman vatan evlatları için ne yapsak azdır. Ancak elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.”<br />
14 15
“Tarihe altın harflerle geçen bu şanlı ve destansı direnişimiz sonrasında ilçemizin TBMM tarafından,<br />
tüm partilerin oy birliği ile ‘Kahraman’ unvanına layık görüldüğünü sizlere tekrar anımsatmak<br />
isterim. Bu unvanla 7’sinden 70’ine, seçilmişinden atanmışına, memurundan işçisine, gencinden<br />
yaşlısına, kadınından erkeğine müthiş bir direniş gösteren halkımız hak ettiği unvanı almıştır. Bu<br />
sadece Kahramankazanlıların kahramanlığı değil, tüm ülke insanının kahramanlığıdır. ‘Kahramanlık’<br />
unvanı yalnızca bize değil, Kahramankazan’ın şahsında 81 il ve 957 ilçemize verilmiştir. Bu unvanın<br />
verilişinin, 15 Temmuz’un unutulmaması ve unutturulmaması adına ve bundan sonraki kuşaklara<br />
Türk halkının topyekûn yazdığı bu destanın aktarılması adına önemli bir olarak görüyorum.<br />
Tüm Türkiye adına bize layık görülen bu unvanı Kahramankazanlılar olarak sonsuza kadar gurur ve<br />
onurla taşıyacağız. Bu süreçte bizlerden desteklerini esirgemeyen Cumhurbaşkanımız Sayın Recep<br />
Tayyip Erdoğan’a, Meclis Başkanımız Sayın İsmail Kahraman’a, Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım’a<br />
ve Mecliste gurubu bulunan tüm partilere ve milletvekillerimize Türk milleti ve Kahramankazan<br />
halkı adına şükranlarımı sunuyorum. 15 Temmuz’da gözlerini dahi kırpmadan şehadete yürüyen<br />
kahraman şehitlerimize Allah’tan rahmet, yine canlarını hiçe sayarak mücadele eden gazilerimize<br />
de acil şifalar ve hayırlı ömürler diliyorum.”<br />
16 17
GÜRSEL BARAN<br />
ATO Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Baran Türkiye Şehit Aileleri ve<br />
Gaziler Vakfı Yararına Çıkan Künyemiz Türkiye Dergisi İçin Konuştu.<br />
Küresel alanda ekonomik, siyasi ve sosyal<br />
sancıların yaşandığı günümüzde, ülkemiz<br />
de kritik bir süreçten geçiyor. PKK,<br />
DAEŞ, FETÖ gibi çeşitli maşa ve kukla terör<br />
örgütleri eliyle ülkemiz üzerinde kirli bir oyun<br />
oynanıyor. Gerek terör saldırıları, gerek darbe,<br />
gerekse ekonomik oyunlarla sürekli önümüz<br />
kesilmeye çalışılıyor, ülkemizin istikrarı ve huzuru<br />
bozulmak isteniyor.<br />
Ekonomik alanda elde ettiğimiz başarıları<br />
sekteye uğratmak, köprüler, tüneller, havalimanları<br />
gibi dev projelerini dünyanın gıpta<br />
ile izlediği Türkiye’yi bu kutlu yürüyüşünden<br />
saptırmak, duraklatmak isteyenler geçmişte<br />
başarılı olamadı, yarın da olamayacaktır.<br />
Yaşadığımız tüm sıkıntılara rağmen ülkemizde<br />
ekonominin çarkları dönüyorsa, bu, bayrağımızı<br />
yere düşürmemek için canını seve seve<br />
veren, şehadet şerbeti içip Peygamber Efendimize<br />
komşu olan kahraman şehitlerimiz ve<br />
gazilerimiz sayesindedir.<br />
Ankara iş dünyası olarak başta PKK, DAEŞ ve FETÖ<br />
olmak üzere her türlü terörü lanetliyoruz. Terörü<br />
destekleyenleri, terörden medet umanları da lanetliyoruz.<br />
Biz bu oyunları çok gördük, hepsini<br />
de bozduk. İnşallah bundan sonra da her türlü<br />
oyunu bozacağız. Bu topraklarda kader birliği<br />
yapmış, ortak geçmişe sahip, ortak bir geleceğe<br />
umutla bakan, kardeşliğe inanmış bizler için, bu<br />
memleket ilelebet vatanımız olarak kalacaktır.<br />
Ankara Ticaret Odası olarak terörle mücadelede<br />
her zaman devletimizin yanında olduk.<br />
15 Temmuz silahlı darbe teşebbüsünde şehit<br />
olan vatandaşlarımızın aileleri ile gazilere<br />
yardım amacıyla Başbakanımız Sayın Binali<br />
Yıldırım tarafından başlatılan 15 Temmuz Dayanışma<br />
Kampanyası’na, 2 milyon TL’lik bağışla<br />
katkıda bulunduk. Meclisimizin aldığı karar<br />
çerçevesinde terörle mücadele sırasında şehit<br />
olan Ankaralı asker ve polislerimizin ailelerine<br />
katkı sağlamak ve terörün yarattığı mağduriyeti<br />
bir nebze gidermek amacıyla, 15’er bin TL<br />
maddi yardım yaptık. Bu yardımlarımız devam<br />
ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığımızın Bayırbucak<br />
Türkmenleri, terör saldırılarında yaşamını<br />
yitiren şehitlerin yakınları ve Güneydoğu’daki<br />
terör mağduru vatandaşlara yönelik başlattığı<br />
“Şimdi Yaraları Sarma Zamanı” kampanyasına<br />
500 bin lira destekte bulunduk. Güneydoğu’da<br />
zor şartlar altında terörle mücadele eden asker<br />
ve polislerimize 27 bin adet çorap ve 9 bin<br />
takım iç giyim ile muhtelif gıda maddesi gönderdik.<br />
Şehit aileleri, şehitlerimizin bize emanetidir.<br />
Onlar için ne yapsak az. ATO olarak her<br />
zaman şehit ailelerinin yanında olacağız.<br />
Kararlılıkla, birliğimize ve beraberliğimize<br />
daha fazla sahip çıkacağız. Teröre karşı tek ses,<br />
tek yürek olacağız. Bizler daha çok çalışacağız,<br />
daha çok üreteceğiz. Büyük Türkiye’yi hep<br />
beraber inşa edeceğiz. Bölgemize huzur ve<br />
güvenin gelmesi için Türkiye güçlü olmalıdır,<br />
olacaktır. Ülkemizin üzerindeki kara bulutlar<br />
dağıldığında Türkiye’nin dünyada yükselen<br />
yıldızlar arasında yer alacağına eminim.<br />
İnanıyorum ki ülkemiz çok kısa süre içinde bu<br />
terör belasından kurtulacaktır. Şer odakları bilmelidir<br />
ki, dün olduğu gibi bugün de aziz milletimiz<br />
bir olarak, diri olarak, tek vücut ve tek<br />
yürek olarak tüm kirli planları ve senaryoları<br />
boşa çıkaracaktır. Bu vatanı bölmek isteyen<br />
hiç kimse bugüne kadar emeline ulaşamadı,<br />
bundan sonra da ulaşamayacaktır.<br />
Terör saldırılarında şehit olan kardeşlerimize<br />
Allah’tan rahmet, şehit ailelerimize sabırlar dilerim.<br />
Rabbim vatanını seven her ferdin kuvvetini<br />
ve sabrını artırsın, birliğimizi daim kılsın.<br />
18 19
MEKTEBİM<br />
OKULLARI<br />
Öğrenci sayınız gün geçtikçe artıyor.<br />
Şu anda bünyenizde kaç adet<br />
okula sahipsiniz ve kaç öğrenciniz<br />
mevcut?<br />
Şu an 51 adet kampüsümüz, 160 adet okulumuz<br />
var. Kampüs sayımızı 2 yılda 111’e çıkarmayı hedefliyoruz.<br />
İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Yalova,<br />
Diyarbakır, Yozgat, Balıkesir ve Tekirdağ’da kampüsleri<br />
bulunan Mektebim’in, 2017-2018 Eğitim<br />
Öğretim yılında Samsun, Trabzon, Konya, Afyon,<br />
Bursa, Antalya, İzmir, Ankara ve İstanbul merkezli,<br />
yeni 16 adet kampüsü faaliyete girecek.<br />
Ankara’da Oran, Batıkent, Etimesgut ve İncek<br />
kampüslerinde faaliyete devam eden Mektebim’in,<br />
3 yeni kampüsü Yaşamkent, Mamak ve<br />
Eryaman’da açılacak. Okullarımızda 30 bine yakın<br />
öğrencimiz eğitim öğretim faaliyetlerini sürdürüyor.<br />
6 bine yakın akademik ve idari personel<br />
okullarımızda görev alıyor.<br />
Öncelikle bize Mektebim Okulları’ndan kısaca<br />
bahsedebilir misiniz?<br />
Mektebim, 2011 yılında 150 öğrencisiyle İstanbul Büyükçekmece’de temelleri atılan, eğitim öğretim faaliyetlerini<br />
sürdüren, Türk Eğitim sektörünün en önemli markalarından biridir. Anaokulu, İlkokul, Ortaokul, Anadolu Lisesi,<br />
Anadolu Fen Lisesi ve Anadolu Sağlık Meslek Liseleriyle çağdaş ve modern eğitim ortamlarında en son teknolojileri<br />
kullanarak öğrencilerine dünya standartlarında eğitim imkânları sunuyor.<br />
Eğitim, bir ülkenin geleceği ile alakalı en önemli unsurların başında yer almaktadır ve ülkemiz, gelişen nüfusuyla<br />
eğitim sektörü için çok verimli, avantaj¬ları olan bir ülkedir. Hangi sektöre bakarsanız bakın, kısa vadede başarıya<br />
ulaşmış kişi ya da kurumların farklı bir bakış açısına sahip olduklarını ve odaklandıkları iş kolunda daha farklı<br />
adımlar attıklarını görebilirsiniz. Biz eğitimden kazandığını eğitime yatıran bir kurumuz. Bu sektör dışında başka<br />
hiçbir sektörde faaliyet göstermiyor ve yer almıyoruz. 2006 yılında dershanecilik ile adım attığımız eğitim sektörüne,<br />
2011 yılında kurduğumuz Mektebim ile devam ettik. Mektebim, inovatif ve çağdaş eğitim sistemleriyle<br />
beslenen, yabancı dile önem veren, öğrenci koçluğuyla çocuklarımızın eğitim-öğretim süreçlerine yön veren ve<br />
onların hayatlarını etkileyecek tüm süreçleri gözetim altında tutan bir yapıdadır. Bizler vatanını ve milletini seven,<br />
ahlaki değerlerine sahip çıkan, geleceği ve teknolojiyi yakından takip edebilecek, düşünme ve problem çözme<br />
becerileri gelişmiş bir nesil yetiştirmek için yola çıktık. 2011’den bugüne kadar yaklaşık 100 kat büyüdük. 2015-<br />
2016 eğitim-öğretim yılına ise bir önceki yıla göre 4 kat büyüyerek tamamladık.<br />
20 21
Mektebim Okulları olarak öğrencilerinizi<br />
akademik, sosyal, kültürel, sanatsal ve sportif<br />
açıdan tam donanımlı bir şekilde yetiştirmek<br />
için yaklaşımlarınız nelerdir?<br />
Uygulamış olduğumuz “Bütünsel Eğitim” modeli ile anaokulundan<br />
üniversiteye kadar öğrencilerimize kesintisiz<br />
eğitim imkanı sağlıyoruz. İşbirliği içinde olduğumuz üniversiteler,<br />
kurum ve STK’ları ile öğrencilerimiz birçok uluslararası<br />
projede yer alıyor. Sosyal sorumluluk bilinci gelişmiş,<br />
toplumsal olaylar karşısında duyarlı ve farkındalık yaratan<br />
nesiller olarak hayatlarına devam etmeleri bizim için çok<br />
önemli. Özellikle kariyer planlaması konusunda her eğitim<br />
kademesinde ilgi alanlarına göre destek sağlıyor, lisans ve<br />
lisansüstü eğitimleri için hedefleri doğrultusunda hareket<br />
etmeleri için imkânlar sunuyoruz. Eğitim sistemimize teknolojiyi<br />
entegre ederek öğrencilerimize birçok imkan sağlıyoruz.<br />
Sanatsal, sportif ve bilimsel açıdan gelişebilmeleri<br />
için kampüslerimizde fiziki alt yapısıyla fark yaratan sosyal<br />
alanlar oluşturuyoruz. Çocuklarımızın kendilerini keşfedebilmeleri<br />
için oluşturduğumuz alanlar ile fiziksel, zihinsel ve<br />
ruhsal gelişimlerini destekliyoruz. Kampüslerimizde kapalı<br />
yüzme havuzları, spor salonları, dans ve bale salonları, buz<br />
pisti, cep sineması, konferans salonu, müzik ve güzel sanatlar<br />
atölyesi, 3D laboratuvarları, ve branş laboratuvarları yer<br />
alıyor. Çocuklarımızı “Öğrenci Koçluğu” sistemi ile birebir takibe<br />
alıyoruz. Bunu yaparken velilerle çok yoğun ilişkiler kurarak<br />
onları da eğitim süreçlerimize dâhil ediyoruz. Çünkü<br />
biz şunu çok iyi biliyoruz ki, eğitim önce ailede başlar. Okullarımızda<br />
en az bir yabancı dili, ana dil seviyesinde öğrenen<br />
öğrencilerimiz, ikinci bir yabancı dil eğitimi daha alabiliyor.<br />
Her yıl düzenlediğimiz NASA’ ya ve İsviçre CERN’e gezileriyle<br />
dünyanın kapılarını onlara açıyoruz. Sosyal, kültürel ve tarihi<br />
yerleri gezmelerini, görerek öğrenmelerini sağlıyoruz. Okullarımızda<br />
sınav hazırlık süreçlerine destek vermek amacıyla<br />
ciddi çalışmalar yaptık. TEOG’tan YGS’ye birçok farklı sınav<br />
için yeni içerikler, Mektebim eğitim sistemine dâhil oldu.<br />
Dersler bittikten sonra yapılan etütler ve hafta sonu yapılan<br />
ilave dersler, çocuklarımızın sınavlara hazırlanmasına ciddi<br />
bir katkılar sağlıyor. Özgün eğitim modellerinin ve yabancı<br />
dil eğitiminin devamlılığını arttırmak amacıyla uluslararası<br />
ilişkilere ve işbirliği anlaşmalarına hız verdik. Amerika ve Avrupa’da<br />
birçok üniversiteyle ortak projelere imza atıyoruz.<br />
Mektebim okulları olarak Uluslararası<br />
İşbirliklerinizden bahseder misiniz?<br />
Yürütmekte olduğunuz sosyal sorumluluk<br />
projeleriniz nelerdir?<br />
Uluslararası Eğitim Koordinatörlüğümüz tarafından<br />
yürütülen işbirliği anlaşmalarımız ile öğrencilerimize<br />
dünyanın kapılarını aralıyor, farklı ülkelerde ve branşlarda<br />
eğitim imkânı sağlıyoruz. Bulgaristan’ın Blagoevgrad<br />
şehrinde bulunan American University in Bulgaria,<br />
Amerika’da bulunan State University of New York at<br />
Albany (SUNY), İngiltere’nin en prestijli üniversitelerinden<br />
biri olan Kent Üniversitesi ve Sheffield Üniversitesi<br />
ile eğitim işbirliği anlaşmamız bulunuyor. Yaptığımız<br />
anlaşmalarla öğrencilerimize giriş önceliği, burs ve konaklama<br />
imkânları, lisans sonrası lisansüstü eğitimde<br />
uygun fiyat ve ödeme koşulları sağlıyoruz. Mektebim’in<br />
Liderlik ve Girişimcilik programı olan M-LEAD kapsamında<br />
sosyal sorumluluk projeleri yürüten Mektebim<br />
öğrencileri çalışmalarıyla örnek olmaya devam ediyor.<br />
Anaokulundan liseye kadar tüm kademelerde Mektebim<br />
tarafından üretilen okul kıyafetlerini yaş gruplarına<br />
göre düzenleyen öğrenciler il ve ilçe Milli Eğitim Müdürlüklerinde<br />
de destek alarak Türkiye’nin birçok noktasına<br />
yardım ulaştırdı. 21.793 adet okul kıyafetini Türkiye genelinde<br />
ihtiyaç sahibi okullara ileten öğrencilerimiz, Aladağ<br />
faciasından etkilenen kız öğrencileri de unutmadı.<br />
Kızılay Genel Müdürlüğü ile görüşerek işbirliği sağlayan<br />
M-LEAD öğrencileri, aldıkları lojistik destek ile Türkmeneli’nin<br />
Kerkük şehrinde bulunan Yahyava kampındaki<br />
savaştan kaçan göçmen aileler ve çocuklar için kırtasiye<br />
malzemesi, kazak, pantolon, tişört, gömlek, ayakkabı,<br />
bot, mont, kazak, eldiven, şapka, bere, atkı gibi kışlık kıyafet<br />
ve hijyen malzemesi toplayarak bölgeye ulaştırdı.<br />
New York Bilim Akademisi’nin uluslararası bir girişimi<br />
olarak dünyada 50’den fazla ülkede 100’e yakın ortakla<br />
hayata geçen 1000 GIRLS, 1000 FUTURES projesinde<br />
öğrencilerimiz de yer alıyor. Bilimsel alanlarda akademik<br />
ve profesyonel kariyer yapmak isteyen 5 kız öğrenicimiz<br />
proje mentörleriyle çalışmalara devam ediyor. Girişimcilik<br />
ve liderlik konularında da önemli etkinlikler gerçekleştiren<br />
M-Lead, bu kapsamda hazırlanan, Fikrinle Gel<br />
İş Projeleri Yarışması’nı düzenleyerek, her yıl 9, 10 ve 11.<br />
sınıflar arasında iş fikirleri belirliyor.<br />
Eğitimde yabancı dilin yeri ve önemi çok<br />
büyük. Öğrencilerinizin iyi bir yabancı<br />
dil eğitimi almaları için yaptığınız<br />
çalışmalardan bahsedebilir misiniz?<br />
Common European Framework (Avrupa Dil Çerçevesi)<br />
doğrultusunda şekillendirilmiş akademik müfredatla<br />
anaokulundan başlayarak tüm öğrencilerimize<br />
dünya vatandaşı olabilme imkânı sağlayarak, Native<br />
öğretmenler eşliğinde İngilizce başta olmak üzere<br />
Almanca, Fransızca ve İspanyolca dillerinde eğitim<br />
veriyoruz. Öğrencilerimiz en az bir yabancı dili ana<br />
dilleri gibi konuşurken ikici bir yabancı dil eğitimi alarak<br />
farkındalık oluşturuyor.<br />
22<br />
23
Ülke olarak zorlu dönemlerden geçiyoruz.<br />
Şehit çocuklarına sahip çıkıyor olmanız<br />
çok güzel bir davranış. Onlara sağladığınız<br />
burs imkânlarınızla ilgili olarak bizleri<br />
bilgilendirir misiniz?<br />
Darbe girişimi hem devletimize hem de milletimize<br />
karşı yapılmış bir girişimdir. Sadece eğitim dünyası değil<br />
tüm sektörler bu girişime karşı birleşerek ortak bir<br />
ses oluşturdu. Tabi ki eğitim dünyası da ilk andan itibaren<br />
gerekli desteği vererek vatanımıza ve milletimize<br />
karşı yapılan bu girişime karşı bir araya geldi. Okul<br />
seçmek yaşam seçmektir. Okul seçmek edineceğiniz<br />
kültürü seçmektir. Ülkemizde, eğitim kurumlarının<br />
seçimi esnasında hangi görüşte olduğu her zaman aileler<br />
tarafından sorgulanır. Son günlerde yaşadığımız<br />
ve Milli İradeye karşı yapılan darbe girişimi sonrasında<br />
gördük ki, eğitim kurumları hayatımızdaki en önemli<br />
olgulardan biridir. Bir eğitim kurumu, asli görevi olan<br />
eğitim dışında başka amaçlarla kullanılırsa vatanımız<br />
ve milletimiz için çok tehlikeli bir silah haline gelebilir.<br />
Onun için okul seçimi yaparken, bir okulun fiziki ortamları,<br />
akademik başarıları kadar, vatandan ve milletten<br />
yana mı? Milli değerlerimize sahip çıkıyor mu? Akıl<br />
ve bilimden yana mı? Vatanımızı ve milletimizi çağdaş<br />
muasır medeniyetler seviyesine çıkaracak hedeflere<br />
sahip mi? Gibi soruları sormak elzem bir konu haline<br />
gelmiştir. Anne ve babalar olarak, onları emanet edeceğimiz<br />
eğitim kurumlarını seçerken artık çok daha<br />
dikkatli olmalı ve geleceğimizi doğru ellere emanet<br />
etmeliyiz. Devletimize karşı yapılan darbe girişiminde<br />
kendi vücutlarını siper eden vatandaşlarımızın yaptığı<br />
bu büyük cesarete ve kahramanlığa karşı, onların<br />
çocuklarına Mektebim ailesi olarak Türkiye’de ki bütün<br />
kampüslerimizde eğitim hayatlarının tamamını kapsayacak<br />
şekilde yüzde yüz burs imkânı sağladık. Şu an<br />
bir üniversitemiz yok ama açmayı planladığımız üniversitede<br />
bu çocuklarımıza her türlü imkânı vereceğiz.<br />
O sürece kadar üniversiteye gidecek ya da şu an okuyan<br />
şehit ailelerimizin çocuklarına da maddi destek<br />
veriyoruz. Şehit çocuklarımıza kontenjanlar dâhilinde<br />
burs ve indirim olanaklarımız mevcut. Çocuklarımız<br />
geleceğimizdir, onlara sahip çıkacağız.<br />
Son olarak gelecek hedefleriniz nelerdir?<br />
Mektebim olarak bu yıl 2 bin 500 kişiye istihdam sağlayacağız.<br />
2017-2018 Eğitim Öğretim yılında 16 yeni kampüsümüz<br />
faaliyete giriyor. Sonraki yıla 30, bir sonraki yıla<br />
yine 30 kampüs açarak iki yıl içerisinde 111 kampüse<br />
çıkmayı hedefliyoruz. Bu süreç içerisinde istihdam sayımız<br />
15 bini bulacak. Yurt dışında okul projelerimiz var.<br />
Ulusal ve uluslararası alanda üniversite işbirliklerimiz<br />
devam edecek. Fetö’nün okullarının kapanma süreci<br />
devam ederken Devletimizin bu süreçte hayata geçirdiği<br />
Maarif Vakfı çalışmalarına destek verecek ihtiyaçlar<br />
doğrultusunda yurt dışı yatırımlarını planlayacağız. Türkiye’nin<br />
vatansever okullara ihtiyacı var. Ülkemizin de<br />
yurtdışında imajını zedeleyen Fetö’nün bıraktığı kötü izi<br />
temizleyecek kurumlara ihtiyacı var. Yatırım konusunda<br />
imkânlarımızı Vakfın ihtiyaçlarına göre planlayacağız.<br />
Önümüzdeki yıllarda Doğu ve Güneydoğu Okul Yatırımı<br />
projelerimiz artacak.<br />
24 25
Yardım operasyonunun büyüklüğünü anlayabilmek adına, bölgenin yaşadığı ihtiyaç durumu<br />
hakkında bilgi verir misiniz?<br />
KIZILAY GENEL BAŞKANI<br />
DR. KEREM KINIK İLE RÖPORTAJ<br />
GERÇEKLEŞTİRDİK.<br />
Doğu Afrika ve Yemen’de şu anda açlık,<br />
kıtlık ve özellikle Yemen ve Güney Sudan’da<br />
çatışmalar nedeniyle çok büyük<br />
bir insani kriz yaşanıyor. 17 milyon insan<br />
yeterli beslenemiyor. 14.5 milyon insan<br />
temiz suya erişemiyor. Yaklaşık 9 milyon<br />
insan sağlık hizmeti alamayacak bölgelerde<br />
yaşıyor. Bu ülkelerde devlet sistemi<br />
çok büyük hasar almış durumda. Yemen’de<br />
19 milyon insan yardıma muhtaç durumda,<br />
bunların 10 milyonu acil insani yardıma<br />
muhtaç durumdalar. Doğu Afrika’da<br />
20 milyonu aşkın insan bu anlamda acil<br />
insani yardıma muhtaç durumda. Güney<br />
Sudan’da devam eden çatışmalar nedeniyle<br />
bazı bölgelere ulaşım sağlanamıyor.<br />
Oralara sadece havadan gıda ve insani<br />
yardım ulaştırılabiliyor ve açlıktan ölümler<br />
başladı. Herhangi bir şekilde sağlık hizmeti<br />
alamayan insanlar, ciddi bir sıkıntıyla karşı<br />
karşıyalar. Bu durumun etkileri 2025 yılına<br />
kadar bölgeyi olumsuz şekilde etkileyecek.<br />
Öncelik olarak gıda ve su, sonrasında<br />
sağlık hizmetleri, ilaç ve barınma yardımı<br />
yapmak gerekiyor. Çatışmalar nedeniyle<br />
tarladaki hasat toplanamadı. Bu süreç bir<br />
sıkıntı çemberi oluşturdu. Güney Sudan<br />
açlık nedeniyle ailelerin günde sadece 1<br />
öğün beslenebildiği bir bölge haline geldi.<br />
Maalesef içme suyu ve gıda yoksunluğu<br />
nedeniyle her 10 dakikada 1 Yemenli bebek<br />
hayatını kaybediyor. Eğer biz bu insanlara<br />
yardım etmezsek bu insanlar ölümün<br />
bataklığına çekilecekler.<br />
Dünyanın dört bir yanında gerçekleştirdiğiniz insani yardımlarınızla ülkemizin adından sıkça<br />
söz ettiriyorsunuz. Bu kadar ülkeye yardım ederken Yemen ve Afrika’ya yönelik başlattığınız<br />
yardım kampanyasını başlatma kararını nasıl aldınız?<br />
‘Umudu ol’ sloganıyla yardım seferberliğine çağırdığımız coğrafyada büyük sıkıntılar var. Birisi Yemen,<br />
diğeri de Doğu Afrika. Bu bölgelerdeki insani krizler güçlü bir yardım faaliyeti olmadan aşılamaz.<br />
Afrika’nın yaşadığı felaketin çok sayıda nedeni var. Bizim iklimsel felaket dediğimiz “Elnino”<br />
ve onun sonucu olarak oluşan kuraklık ve kıtlık. Tarımsal üretim bir önceki yıla oranla yarıya düştü.<br />
Bu coğrafyalar en çok sömürülmüş topraklar. Toplamda 30-40 milyon insan çok büyük bir krizle<br />
karşı karşıya. Bu krizin diğer sebebi de silahlı çatışmalar ve uzayan anlaşmazlıklar. İklim felaketiyle<br />
beraber oluşan bu kriz daha da derinleşti. Uluslararası yardımların nitelik ve nicelikleri bu krizlerin<br />
aşılmasında yetersiz kaldı. Dünya Gıda Programı bu bölgeye yardım amaçlı 1 milyar dolar ayırmıştı.<br />
Bu yardımın 700 milyon doları, ulaştırma ve lojistiğe gitti. Gıda yardımı sadece 300 milyon dolarla<br />
sınırlı kaldı. Yemen’de çatışmalardan 21 milyon insan etkilendi. Bu insanların yarısı çok acil insani<br />
yardım bekliyor. Yaşanan bu duruma kayıtsız kalamazdık. Yardımseverlerimizin de desteğiyle Kızılay<br />
olarak ihtiyacı olanın yanında olmak adına gerekirse tüm gücümüzü seferber ederiz.<br />
26 27
Kampanyaya, kurum ve kuruluşların yanı sıra<br />
STK’ların da desteğini alıyorsunuz. Kampanya<br />
sonrası ne tür yardımlarda bulunacaksınız?<br />
Doğu Afrika’ya, özellikle kuraklığın yoğun<br />
yaşandığı Somali, Etiyopya, Cibuti gibi<br />
ülkelerin bulunduğu bölgeye, Güney<br />
Sudan ve Yemen’e yönelik olarak çok<br />
acil bir şekilde çalışmalarımıza başladık.<br />
Yardım uçaklarımız ve gemilerimiz, insani<br />
yardımları burada muhtaç olan insanlara,<br />
en hızlı şekilde taşıyacak. Öncelikli olarak<br />
ilaç ve gıda malzemesi gönderilmesi,<br />
sağlık ekipmanı, su ve hijyen kitleri temin<br />
edilmesi, ihtiyaç duyulan bölgeler için<br />
barınma desteği ve geçimlik malzeme<br />
sağlanması gibi çok boyutlu acil insani<br />
yardım destekleri üzerinde çalışıyoruz.<br />
Bu uzun sürecek bir kriz, dolayısıyla bizim<br />
bu farkındalığı kamuoyunda yüksek seviyede<br />
tutmamız gerekiyor.<br />
Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın<br />
kampanyanızı desteklemesini nasıl<br />
değerlendiriyorsunuz?<br />
Sayın Cumhurbaşkanımız, yine insanlığın ve<br />
dünyanın vicdanının sesi olarak, şu anda çok<br />
büyük bir açlık ve kuraklık krizi ile pençeleşen<br />
Yemen ve Doğu Afrika ile ilgili bir inisiyatif kullanarak,<br />
insanlığı buraya acil yardıma davet<br />
etti. Bu davette de Kızılay’ı aracı kıldı. Kızılay<br />
aracılığı ile bu insanlara, bu yardımların ulaştırılabileceğini<br />
ifade etti.<br />
‘Umudu Ol’ kampanyası da Yemen ve Sudan<br />
başta olmak üzere, savaşlar ve kuraklıklar,<br />
açlıklar ve yoksulluklar nedeniyle artık yaşanamaz<br />
hale gelen bu bölgelere, bir anlamda<br />
dünyadan ve insanlıktan umudunu kesmiş<br />
olan bu insanlara bir mesaj da taşıyor. ‘Umudu<br />
Ol’ kampanyası, dünyayı tekrar insan olmaya,<br />
insan kalmaya davet ediyor. Sayın Cumhurbaşkanımız,<br />
buralardaki insanlara, insanlığın<br />
ölmediğini göstermek için de ‘Umudu Ol’ sloganı<br />
ile bu kampanyayı açtı.<br />
Kızılay olarak biz de bu inisiyatifi, başlatılan<br />
kampanyayı, çok büyük coşku ve büyük bir<br />
seferberlik ile takip ediyoruz. En kısa zaman<br />
içerisinde, bu bölgelere yönelik gemiler<br />
kaldırmayı ve uçak kargo ile de ilaç gibi acil<br />
destekleri ulaştırmayı hedefliyoruz. Bu çerçevede<br />
de vatandaşlarımızı, büyük kurumsal<br />
yapıları, şirketleri, iş organizasyonlarını ve<br />
uluslararası kurumları Cumhurbaşkanımızın<br />
“Umudu Ol” kampanyasına destek olmaya<br />
davet ediyoruz. Biz Kızılay olarak bu yardımların<br />
bu bölgelere ulaştırılması konusunda<br />
hem merkezdeki ekiplerimiz, hem<br />
sahaya yönlendireceğimiz<br />
ekiplerimiz, hem de sahadaki<br />
çözüm ortaklarımız ile<br />
beraber bütün sürecin<br />
takipçisi ve denetçisi<br />
olacağız.<br />
28 29
TÜRKİYE ŞEHİT AİLELERİ VE GAZİLER<br />
VAKFI’NIN EN YAŞLI GAZİSİ OSMAN AKAN<br />
Osman Amca, Türkiye Şehit Aileleri ve Gaziler Vakfı’nın “En<br />
Yaşlı Gazisi” olma unvanını taşıyor. 1934, Ankara doğumlu<br />
Gazi Akan’ın üç tane evli çocuğu ve torunları var. Gazi<br />
olmasının ardından 60’dan fazla yıl geçmiş. Biz de kendisiyle<br />
kısa bir sohbet gerçekleştirdik ve kendisini daha yakından<br />
tanıma fırsatı edindik.<br />
Babasının kendisini, “Bu hayatta hiç kimseye muhtaç<br />
olma oğlum” diyerek yetiştirdiği gazimiz, eşinin vefatından<br />
sonra bu hayatta yapayalnız kaldığını, Ankara, Ümitköy’de<br />
eşiyle beraber yaşadıkları evde, eşini hatırlattığı<br />
için oturamayıp yeni bir eve taşındığını ifade etti. Şu an<br />
Bağlıca’daki evinde tek başına yaşıyor. Devletin maddi anlamda<br />
desteğini esirgemediğini, ancak manevi anlamda<br />
moral ve desteğe ihtiyaçları olduğunu söylüyor.<br />
Ona nasıl gazi olduğunu sorduğumuzda ise, bu elim<br />
olayın başına nasıl geldiğini bizlere anlattı:<br />
“Manisa’da Er Eğitim Tugayı’nda askerlik görevim için bulunuyordum.<br />
İçimizden Kore’ye gitmek üzere benimle beraber<br />
100 kişi seçtiler. Öncelikle bir ay boyunca Manisa’da<br />
eğitim gördük. Ardından bizi İzmir, Balçova’ya gönderdiler<br />
ve eğitimimize kaldığımız yerden orada devam ettik.<br />
Bir gün tatbikattayken el bombası elimde patladı. Hayatta<br />
kalmayı başardım, ancak birçok sıkıntı çektim. İlk olarak<br />
İzmir’de tedavilerim başladı. Sonrasında Manisa’ya gönderildim<br />
ve orada da tedaviye devam ettik. En son iyileşip<br />
tekrar memleketim Ankara’ya döndüm. Çok şükür iyiyim<br />
ve bu yaşa kadar geldim.”<br />
Eskiden gazilerin parmakla gösterildiğini, ancak şimdi<br />
gaziyim deyince geçmişteki gibi saygı görmediklerini<br />
kaydeden Osman Amca, maddi anlamda hiçbir sıkıntı<br />
çekmediğini, devletin sağladığı olanaklardan memnun<br />
olduğunu, yalnızca halkımızdan ve devletten manevi<br />
destek beklediğini söyledi.<br />
Gazi Akan, Türkiye Şehit Aileleri ve Gaziler Vakfı Başkanı<br />
Gazi Üstüner Midiliç’in maddi ve manevi şehit aileleri, gaziler<br />
ve gazi ailelerinden hiçbir şekilde desteğini esirgemediğini,<br />
her anlamda elinden gelenin fazlasını yapmaya<br />
gayret ettiğini belirtti.<br />
En İyisi İçin...<br />
www.metepanel.com<br />
30 31
RÖPORTAJ<br />
BÜLENT ŞAKRAK<br />
Öncelikle, Bülent Şakrak kimdir? Bize<br />
biraz kendinizden bahseder misiniz?<br />
Oyunculuk sizin için nedir?<br />
1977 İstanbul doğumluyum. Gemlik’te büyüdüm.<br />
1996’da İstanbul’a geri geldim ve 1998<br />
yılında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nı<br />
kazanıp oyunculuk mesleğine adım attım.<br />
Hala da oyunculuk mesleğini yapmaya çalışan<br />
biriyim.<br />
Öğrencilik hayatınız nasıl geçti? İyi bir<br />
öğrenci miydiniz?<br />
Çok başarılı bir öğrenci miydim onu bilmiyorum<br />
ama her zaman iyi bir çocuktum. Öğrenciliğimde<br />
kimseye bir ayıbım olmadı. Ancak öyle takdirler,<br />
teşekkürler alan birisi de değildim açıkçası. Üniversiteyi<br />
kazandım, üniversite mezunu oldum ve<br />
en azından sevdiğim bir mesleği yapıyorum. Bu<br />
zamanda sevdiği mesleği yapan biri olmak çok<br />
önemli ve mesleğimin okulunu okumuş biriyim.<br />
Yani şanslı olanlardanım diyebiliriz.<br />
Oyuncu olmaya ne zaman karar<br />
verdiniz? Bu sizin için çocukluktan<br />
gelen bir istek miydi?<br />
İlkokulda falan küçük temsil denemelerim olmuştu<br />
ama asıl olarak 16 yaşındayken küçük<br />
teyzemin teşvikiyle başladım. Kurslara gittim ve<br />
kendimi bu alanda yetiştirmeye çalıştım. Ardından<br />
da konservatuar dönemim devreye girdi.<br />
Oyunculuk hayatım böyle başladı.<br />
Öncelikle oyunculuk herkes için bir sanat dalıdır.<br />
Bununla birlikte oyunculuk benim ekmek<br />
paramı kazandığım ve çok sevdiğim mesleğim.<br />
Aynı zamanda oyunculuk, ölçüyü aşmadan<br />
yaşam biçimim!<br />
Rolünüze hazırlanırken neler<br />
yaparsınız?<br />
Aslında bu sorunun çok detaylı ve uzun bir cevabı<br />
var. Ama kısaca şunu diyebilirim ki çalışma<br />
biçimim oynamam gereken karaktere göre<br />
değişiyor. Özellikle uyguladığım bir yöntemim<br />
yok. Role hazırlanma şeklim karakterin toplumsal,<br />
kişisel ve psikolojik durumuna bağlı olarak<br />
değişkenlik gösteriyor.<br />
Birçok film, dizi ve tiyatroda yer<br />
aldınız. Canlandırdığınız karakterleri<br />
düşündüğünüzde kendinizi çok fazla<br />
özdeşleştirdiğiniz bir karakter oldu mu?<br />
Aslında bunu hiç düşünmedim ama sonuç olarak<br />
her oynadığım karakterin içinde biraz benden<br />
de var, olmak zorunda. Dolayısıyla her biri<br />
biraz benim. Oynadığım karakterler ya da tiplerin<br />
hepsi bana ait, benim hamuruma uygun. O<br />
yüzden hepsiyle zaten özdeşim diyebiliriz.<br />
Bugüne kadar yer aldığınız setlerden<br />
hiç unutamadığınız bir anınızı bizimle<br />
paylaşır mısınız?<br />
Aklıma ilk gelen enteresan anılarımdan birini<br />
anlatmak istiyorum. Yılan Hikayesi dizisinde<br />
oynamaya başladığım zaman televizyon ekranlarında<br />
bu kadar çok dizi veya film yoktu. Bu<br />
nedenle diğer oyuncu arkadaşlarımla beraber<br />
çok ciddi bir şöhret yakalamıştık. Bir gün sette<br />
ışık kamyonlarıyla kaçırılmak zorunda kaldık.<br />
Çünkü sette halk tarafından oluşan bir izdiham<br />
olmuştu. Bir sürü insan evlerinden kalkıp bizi<br />
görmeye gelmişti sağ olsunlar. Bizim de orada<br />
ışık kamyonlarının arkasına konulup kaçırıldığımızı<br />
hatırlıyorum.<br />
Türk dizilerinin bölüm süreleriyle ilgili ne<br />
düşünüyorsunuz ve bir izleyici olarak<br />
takip ettiğiniz Türk dizileri var mı?<br />
Kesinlikle çok uzun buluyorum dizi sürelerini.<br />
Buna bağlı olarak çalışma şartları da ağır oluyor.<br />
Gece gündüz çalışmamız gerekiyor. Bu zaten<br />
hepimizin ve sektörün ortak bir kararı. İzlediğim<br />
ve takip edebildiğim bir Türk dizisi de samimi<br />
olmam gerekirse yok. Diğer oyuncu arkadaş-<br />
larım da ben de kendi oynadığımız dizileri bile<br />
seyretmeye vakit bulamıyoruz yoğunluktan.<br />
Ben zaten hem tiyatro, hem televizyon hem de<br />
onun dışındaki sunuculuk gibi ekstra işleri de<br />
yaptığım için, biraz hayatım çalışmakla geçiyor<br />
diyebilirim. Çalışmaktan kalan vakitlerimi de<br />
aileme ayırmaya özen gösteriyorum. O yüzden<br />
bir diziyi başından sonuna kadar takip edebilmemin<br />
mümkün olduğunu söyleyemem.<br />
İçinde bulunduğunuz sektörle ilgili olarak<br />
değiştirmek istediğiniz şeyler var mı?<br />
İçinde bulunduğum sektörde değişmesini istediğim<br />
şey az öncede bahsettiğim gibi tabi<br />
ki dizi sürelerinin kısaltılması, daha insani şartlarda<br />
çalışabilme ve sabahlara kadar yoğun bir<br />
şekilde çalışmama imkanının olması. Bu sadece<br />
kendim için veya kamera önündeki ekip için değil<br />
aynı zamanda kamera arkası için de geçerli.<br />
Biz yoruluyorsak onlar bizim yedi katımız yoruluyor.<br />
Bu sektörün arka planında bizden daha<br />
fazla yorgunluk yaşayan kahramanlar var. Onlar<br />
için de özellikle bir konfor alanının sağlanmasını<br />
ve daha insani şartlarda çalışabilmeleri için dizi<br />
sürelerinin kısaltılmasını isterdim.<br />
32 33
Ne tarz filmler izlemekten hoşlanırsınız?<br />
Sizi en çok etkileyen, en son izlediğiniz<br />
film hangisi?<br />
Daha çok dönem ve animasyon filmlerini izlemeyi<br />
seviyorum. Yerli yabancı nerdeyse bütün<br />
dönem filmlerini izlemiş olabilirim. Son izlediğim<br />
film de “Zootopia” isimli bir animasyon filmi.<br />
Çok komik ve çok iyi bir animasyondu. Her<br />
yerde de öneriyorum bu filmi. Aynı şekilde sizlere<br />
de izlemenizi tavsiye ederim. Özellikle de<br />
animasyon severlere.<br />
Oyuncu olmasaydınız yapacağınız<br />
meslek ne olurdu?<br />
Ben aynı zamanda bir dalış sevdalısıyım ve kendi<br />
adıma iyi bir dalgıç olduğumu düşünüyorum.<br />
Bütün eğitimlerimi tamamlayıp dalış eğitmeni<br />
olma şansım da oldu. Oyunculuk mesleğim dışında<br />
en çok sevdiğim ve profesyonelce ilgilendiğim<br />
şey dalış sporu. Herhalde oyuncu olmasaydım<br />
bir dalış merkezi açardım ve hayatıma<br />
dalgıç olarak devam ederdim. Onun dışında da<br />
başka hiçbir şey düşünmedim bugüne kadar.<br />
Bir gününüz nasıl geçiyor? Bülent<br />
Şakrak’ın dünyası nasıldır?<br />
Çalışarak, çalışarak ve yine çalışarak geçiyor.<br />
Ama çalışmanın dışında tabi ki az da olsa kendime<br />
ait zamanlarım da olmuyor değil. Yurtdışı<br />
seyahatleri yapmayı çok seviyorum. Gezmeyi,<br />
görmeyi, yeni yerler keşfetmeyi, kültürel aktivitelere<br />
katılmayı, sinemaya ve tiyatroya gitmeyi,<br />
sergi gezmeyi çok seviyorum. En önemlisi ailemle<br />
vakit geçirmeyi çok seviyorum. Bu nedenle<br />
eşimle birlikte sosyal anlamda bir yığın<br />
şey yapıyoruz.<br />
Kendinizi motive etmek için neler<br />
yaparsınız? İlgilendiğiniz hobileriniz var<br />
mı? Boş zamanlarınızı nasıl geçirirsiniz?<br />
Amerikan arabalarına karşı bir hevesim var.<br />
Kendime ait olan eski bir Amerikan arabam var.<br />
Onunla birlikte sıkça tamirhanede vakit geçiriyoruz.<br />
Böyle şeylerle uğraşmak bana çok keyif<br />
veriyor. Bunun dışında evimizin küçük bir köşesinde<br />
eşimle kendimize özel alanlar oluşturduk.<br />
Eşimin ayrı, benim ayrı olmak üzere 2 tane<br />
küçük atölyemiz var. O seramik yapmaktan çok<br />
hoşlanıyor. Benim de küçük bir ahşap atölyem<br />
var. Biraz da ahşapla ilgileniyorum. Ayrıca eşimle<br />
beraber arkadaşlarımızla, dostlarımızla gezmeyi,<br />
dolaşmayı, sohbet etmeyi seven insanlarız.<br />
İşimizden arta kalan vakitlerde sevdiğimiz<br />
insanlarla zaman geçirmeye çalışıyoruz.<br />
Ne tarz müzikler dinlemekten<br />
hoşlanırsınız?<br />
Ben en çok Jazz dinlemeyi seviyorum. Ama bir<br />
taraftan da Türkü aşığıyım. Hem mesleğimin<br />
getirdiği bir alışkanlıkla iyi ezber de yapabiliyorum.<br />
Güzel şarkı söyleyebilirim diyemem belki<br />
ama büyük bir keyifle eşlik edebilirim. Ayrıca<br />
çok ciddi bir Neşet Ertaş hayranı olduğumu<br />
söylemek isterim. Jazz ve Türküler dışında özellikle<br />
de Neşet Baba dışında, kulağa hoş gelen<br />
hemen hemen her şeyi dinleyebilirim. Zaman<br />
zaman rap dinlediğim de oluyor. Bazı Türk popçuları<br />
da çok seviyorum.<br />
TRT 1’ de yayınlanan yarışma programı<br />
Kendi Düşen Ağlamaz’a yılbaşı özel<br />
programında “Hangimiz Sevmedik”<br />
ekibiyle katıldığınız. Üstelik yarışmada<br />
rakibiniz olan yine TRT 1’in en çok<br />
izlenen dizilerinden “Baba Candır”<br />
ekibini mağlup ettiniz. Yarışmadan<br />
kazandığınız parayı bağışladığınızı<br />
biliyoruz. Sosyal sorumluluk<br />
projelerinde yer almaya ne ölçüde<br />
dikkat ediyorsunuz ?<br />
Sosyal sorumluluk projelerinde olmaya özen<br />
gösterilmesi gerektiğini düşünmüyorum. Bu zaten<br />
insanoğlunun gerekliliği olmalı. Dolayısıyla<br />
sosyal sorumluluk projeleri için ayırdığım özel<br />
bir zamanım yok. Yani ne zaman, nerede denk<br />
gelirse, ne kadarına yetişebilirsem ve yetebilirsem<br />
yardımcı olmaya çalışıyorum.<br />
Son olarak büyük bir hayran kitleniz<br />
var. Buradan sizi sevenlere ne demek<br />
istersiniz?<br />
Büyük bir hayran kitlem var mı onu bilmiyorum<br />
açıkçası. Ama beni seven insanlar var ve her birine<br />
beni takip ettiği için teşekkür ediyorum. Bu<br />
durum kesinlikle beni çok mutlu ediyor. Yaptığım<br />
işlerin sevilmesinden, tiyatro seyircisinden,<br />
salonlarımızın dolu dolu olmasından, yaptığım<br />
işleri tercih eden bir kitle olmasından çok mutlu<br />
oluyorum. Hepsini teker teker çok seviyorum.<br />
Hep birlikte okuyalım, kendimizi geliştirelim, el<br />
ele olalım ve birbirimizi çok sevelim. Beni sevenlere<br />
bunları söyleyebilirim. Ama en önemlisi<br />
sevelim, sevelim ve yine sevelim…<br />
34 35
NEVŞEHİR<br />
Nevşehir, Türkiye’nin İç Anadolu Bölgesi’nde<br />
bulunur. Önceleri Kırşehir’in bir ilçesi<br />
olan, 20 Temmuz 1954 tarihinde il haline getirilen<br />
Nevşehir’in, toplamda 8 ilçesi bulunmaktadır.<br />
Bunlar; Nevşehir(Merkez İlçe), Acıgöl,<br />
Avanos, Derinkuyu, Gülşehir, Hacıbektaş,<br />
Kozaklı ve Ürgüp’tür. Bu bölgenin tarihi M.Ö<br />
yaşamış olan Hititlere kadar uzanmaktadır. Yapılan<br />
arkeolojik çalışmalara göre de bölgede<br />
Hititlerin, Friglerin, Romalıların ve Genç Romalıların<br />
yaşadığı anlaşılmaktadır. Nevşehir ili<br />
bünyesinde birçok tarihi eser, çok sayıda kilise,<br />
manastır ve konut barındırıyor. Bu tarihi eserlerin<br />
ve yapıların en zengin olduğu bölge, Göreme.<br />
Eğer siz de tarihle iç içe olmayı seviyor<br />
ve muhteşem fotoğraflar çekmek istiyorsanız,<br />
mutlaka merkez ilçenin sınırları içerisinde yer<br />
alan Göreme’yi gidip görmelisiniz.<br />
1718-1726 yılları arasında yapılan Nevşehirli<br />
Damat İbrahim Paşa Külliyesi de şehrin dini<br />
açıdan çok önemli bir yapısını oluşturuyor.<br />
Külliyenin içerisinde cami, medrese, sıbyan<br />
mektebi, hamam ve kitaplık bulunuyor. Caminin<br />
kubbesi kurşunla kaplanmış. Bu nedenle<br />
Kurşunlu Cami diyenler de var. Şehrin tam<br />
merkezinde Damat İbrahim Paşa Anıtı’nı görebilirsiniz.<br />
Bu anıt Cumhuriyet Dönemi’nde yapılmıştır.<br />
Kentin en önemli yapılarından biri de<br />
tabiki konik gövdeli olup, tepe kısımlarında bir<br />
kaya bloku bulunan peri bacalarıdır.<br />
Görüntü ve yapı bakımından oldukça<br />
ilginç ve bir o kadar güzel olan peri<br />
bacaları, Avcılar Köyü’nden Göreme’ye<br />
kadar uzanır. Görkemli peri bacalarını<br />
görebilmek için her yıl kente<br />
çok sayıda yerli<br />
ve yabancı turist gelmektedir.<br />
En yoğun<br />
oldukları yerler,<br />
Ürgüp-Uçhisar-Avanos<br />
arasındaki vadilerdir. Bu görkemli yapılardan<br />
biraz bahsetmek gerekirse, alt tabakanın üst<br />
tabakaya göre daha yumuşak olduğunu söyleyebiliriz.<br />
Ayrıca peri bacalarının oluşmasında<br />
yağmur sularının önemi çok büyüktür.<br />
Çünkü peri bacalarını oluşturan sert yapıdaki<br />
kayalar sel suları tarafından parçalanır ve taşınır.<br />
Alttaki konik gövdeye göre daha sert yapıda<br />
olan taş bloku bir şapka gibi yapının üst<br />
bölgesinde durmaktadır. Şapkadaki kayanın<br />
direnci göz önüne alındığında peri bacaları<br />
uzun veya kısa ömürlü olabilirler. Yağmur sularının<br />
yardımıyla bu hali alan yapılar genelde<br />
bitki örtüsünün olmadığı ya da çok zayıf olduğu<br />
bölgelerde oluşurlar. Bu durumda Nevşehir<br />
bitki örtüsünün yeterince zayıf olduğu<br />
sonucuna varabiliriz.<br />
Nevşehir’de çok çeşitli böcek ve hayvan türleri<br />
var. Hatta, bu bakımdan Anadolu’nun en zengin<br />
yörelerinden biri. Bölgede 100 civarı gündüz<br />
kelebeği yaşarken 200 civarı gece kelebeği<br />
yaşamaktadır. Bazı kelebek koleksiyoncuları<br />
arasında aranılan bir kelebek türü olan ‘Zygaena<br />
Kapadokia’ Kapadokya Bölgesi’nde yaşamaktadır.<br />
Kelebek koleksiyonuna bir ilginiz<br />
varsa, az bulunan bu kelebek türünü belki Kapadokya’da<br />
bulabilirsiniz. Avrupa’nın ikinci<br />
büyük kertenkelesi olan “Agama<br />
Stellio” tüf kayalarının<br />
arasında yaşar. Yöre<br />
halkı bu kertenkeleye<br />
“kaya kertisi” adını vermiş.<br />
Ayrıca bir çöl hayvanı<br />
olan “Arap Tavşanı”da<br />
bu bölgeye özgü.<br />
Şehrin belli başlı akarsuyu çok<br />
derinden akan ve 1355 km olan<br />
Kızılırmak. Ancak çok derinden akması sebebiyle<br />
sulama için kullanılamıyor. Yeryüzü<br />
şekilleri düşünüldüğünde bölgede büyük<br />
önemi bulunan vadilerden en önemlisi Kızılırmak<br />
vadisiyken; Göreme, Karacaören ve Damsa<br />
vadisi de şehrin diğer vadileridir. Konya<br />
kapalı havzası içerisinde yer alan Derinkuyu<br />
ovası, Nevşehir’in en büyük ovasıdır. Ekonomik<br />
açıdan baktığımızda yer altı kaynakları<br />
büyük önem taşımaktadır. Linyit, perlit, tuz ve<br />
oniks yatakları nitelik bakımından önemli yataklardır.<br />
Anadolu’nun turistik bir bölgesi olan Nevşehir,<br />
birçok turizm türünü de içinde barındırmaktadır.<br />
Bunlardan başlıcaları, sağlık turizmi, kültürel<br />
ve tarihsel turizm, kongre ve fuar turizmi,<br />
spor amaçlı turizm, sosyal turizm, kamp-karavan<br />
turizmi, tarihi ipek yolunun tekrardan<br />
canlandırılmasını amaçlayan ipek yolu projesi<br />
ve Kapadokya turizm gelirinin %14’ünü oluşturan<br />
balon. İlçede çok sayıda kaplıca da var.<br />
Bunlardan en önemlisi ve en büyüğü Kozaklı<br />
Kaplıcaları. Eğer romatizmanız veya ağrılı bir<br />
hastalığınız varsa Kozaklı kaplıcalarının suyu<br />
sizin için tam bir şifa kaynağı. Üstelik isterseniz<br />
konaklamak için de çok uygun. Öte yandan<br />
deri hastalıkları için büyük fayda taşıyan<br />
Gümüşkent İçmesi de çok meşhur.<br />
Kentte kültürel ve tarihsel açıdan çok sayıda<br />
gezilip görülecek yer mevcut. En önemli<br />
turistik mekanlardan biri olan Göreme Açık<br />
Hava Müzesi, Göreme’ de ve şehir merkezine<br />
2 km mesafede bulunuyor. Hacıbektaş ilçesinde<br />
ve Hacıbektaş Külliyesi<br />
içerisinde yer alan<br />
1964 yılında açılmış<br />
Hacıbektaş Veli Müzesi<br />
de sık sık ziyaret edilen<br />
yerler arasında yerini<br />
alıyor. Yüzyıllara meydan<br />
okuyan tarihi yapıların hiç<br />
tahmin etmeyeceğiniz zamanlarda<br />
karşınıza çıkıverdiği<br />
Nevşehir’in en çok merak edilen<br />
yerlerden biri olan Derinkuyu Yeraltı Şehri,<br />
adı üstünde 85 metre derinliğinde ve 8 katlı<br />
olan bir yeraltı şehridir. İlk ziyaret edilen yerler<br />
arasında bulunan bu yeraltı şehri içerisinde,<br />
geçmiş zamanlarda yaşayan insanların ihtiyaçları<br />
için birçok yer bulunmaktadır. Mutfak,<br />
ahır, yemekhane, okul bunlardan bazılarıdır.<br />
36 36 37 37
Hayatınız boyunca hiç yeraltı şehri görmediyseniz<br />
mutlaka gidip görmenizi tavsiye ederim.<br />
Eğer Ürgüp’ün güzelliklerini seyretmek isterseniz,<br />
Temenni Tepesi’ne çıkarak peri bacalarını,<br />
kiliseleri, kaleler ve camiler de dahil olmak<br />
üzere bölgedeki sizi büyüleyen diğer güzellikleri<br />
izleyebilirsiniz.<br />
Masalsı güzelliğiyle görenleri büyüsüne kaptıran<br />
Ihlara Vadisi de Kapadokya’nın en eşsiz<br />
doğal güzelliklerinden birisidir. Vadi içerisinde<br />
bazıları ziyarete açık olan çok sayıda kilise de<br />
bulunuyor. Bu bölgedeki insanların bugüne<br />
kadarki geleneksel yaşayış biçimlerini öğrenmek<br />
istiyorsanız, Kapadokya Kültür Merkezi’ni<br />
de mutlaka ziyaret etmelisiniz.<br />
Kapadokya için önemli gelir kaynaklarından<br />
biri olan balon turizmi, şu anda 25 adet balon<br />
işletmesi ve 180 civarı balon ile ülkemize ve<br />
hatta dünyaya hizmet vermektedir. Sivil Havacılık<br />
Genel Müdürlüğü tarafından kentte kurulan<br />
temsilcilik ile birlikte, yapılan uçuşların<br />
hepsi bu temsilcilik aracılığıyla güvenlik açısından<br />
sıkı denetim altındadır. Yükseklik korkusu<br />
olmayıp kendine bir macera arayan turistler<br />
için hava şartlarının da elverişli olmasına bağlı<br />
olan muhteşem bir aktivitedir. Peki bu balonlar<br />
nasıl uçar? İçine sıvı halde bulunan propan<br />
gazı doldurulur ve ısıtılır. Bu sayede yörenin<br />
simgesi haline gelen balon adındaki bu gezi<br />
aracı havalanmaya başlar. Rüzgarlı havalarda<br />
balon gezisi, isteseniz de yapamazsınız. Zaten<br />
rüzgarın 10 km’yi geçmemesi gerekmektedir.<br />
En fazla 1000 metre yüksekliğe kadar çıkılabilirsiniz.<br />
Balona binerek tur atmanın da belli kuralları<br />
var. Balonlar 2 ile 36 kişi arası kapasiteye<br />
sahip. Balona binebilmek için 6 yaşını geçkin<br />
olmanız gerekiyor. 1.40 santimetrenin altında<br />
olan kişilerle 110 kilonun üstündekiler balona<br />
binemez. 1 saat boyunca ayakta kalabilecek,<br />
herhangi bir fiziksel engeli olmayanlar üstlerinde<br />
rahat bir kıyafetle birlikte, arzu ederlerse<br />
yanlarına fotoğraf makinelerini de alarak balona<br />
binebilirler. Havadayken fotoğraf albümünüz<br />
için çok güzel kareler yakalayabilirsiniz.<br />
Kapadokya için önemli gelir kaynaklarından biri olan<br />
balon turizmi, şu anda 25 adet balon işletmesi ve 180<br />
civarı balon ile ülkemize ve hatta dünyaya hizmet<br />
vermektedir.<br />
Güvenlik sebebiyle hamileler, tekerlekli sandalye<br />
kullananlar ve yakın dönemde ameliyat<br />
geçirmiş olanların balona binmesi pek uygun<br />
karşılanmıyor. Bölgedeki birçok yeri balon<br />
turuyla tepeden görme imkanı olmasının dışında,<br />
çarpıcı bir atmosfere sahip olduğu için<br />
evlilik teklifleri ve bazı özel kutlamalar için de<br />
insanlar balona binmeyi çokça tercih ediyor.<br />
Nevşehir’i anlatırken çömlek yapımından bahsetmemek<br />
de olmaz. Kızılırmak’ın tüflü, killi<br />
toprağı ile yapılan çömlekçiliğin yapıldığı bölge<br />
Nevşehir’e 18 km uzaklıkta bulunan Avanos’tur.<br />
Bu el sanatı babadan oğula geçerek günümüze<br />
gelmiştir. Yoğrularak çamur haline getirilen topraklar<br />
ayakla döndürülen tezgah üzerinde el ile<br />
şekil verilerek istenilen biçimi alır. Gölgede kurutulup<br />
fırında ısıtılan çömlekler birçok yerde kullanılabilir.<br />
Bölgeye yolunuz düşer de giderseniz<br />
eğer, oradan size bir anı olarak kalması için kendi<br />
çömleğinizi yapıp kuruttuktan sonra alma imkanına<br />
da sahipsiniz.<br />
Son olarak da Nevşehir yöresinde bulunan, sadece<br />
Türkiye’nin değil Dünya’nın en tuhaf müzelerinden<br />
biri olan, 1979 yılında dünyaca ünlü<br />
“Chez Galip” lakaplı Galip Körükçü tarafından<br />
açılan, bir mağaranın içinde yer alan ve içinde<br />
16 bin saç örneği barındıran bir saç müzesi bulunmaktadır.<br />
Bu ilginç müze 1998 yılında Guinness<br />
Rekorlar Kitabı’na da girmiştir.<br />
Hem buram buram tarih kokan mekanlara, hem<br />
sağladığı çok sayıda kültürel hizmetlere hem<br />
de eşsiz doğal yapı ve oluşumlara ev sahipliği<br />
yapan Nevşehir, sizleri bambaşka bir dünyaya<br />
davet ediyor. Aynı zamanda eğlence, huzur ve<br />
konforu bir arada yaşamak istiyorsanız Anadolu’nun<br />
turistik şehirlerinden biri olan Nevşehir’i,<br />
tatil planınıza eklemeyi unutmayın.<br />
38 39
NİYAZİ ERCAN<br />
Öncelikle kısaca sizi ve firmayı tanıyabilir miyiz?<br />
Beypazarı Maden Suyu 1957 senesinde, rahmetli babam Hacı Cemil Ercan tarafından Beypazarı’nda kuruldu.<br />
Eğitimlerimi tamamladıktan sonra, ben de babamla birlikte işin içinde yar almaya başladım. Aile şirketi olarak<br />
faaliyetlerine devam eden firmamızda, Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev almaktayım. 3. Kuşak olarak kızım<br />
ve oğlum da işin içindeler. Amacımız %100 yerli sermaye ile kurulan bu aile şirketimizi daha da ileriye taşımak ve<br />
Türk markası olan ürünümüzü, yurt dışında da daha fazla tüketiciye ulaştırmaktır.<br />
İşletmemiz hizmet verdiği süre içerisinde her zaman için kaliteyi ön planda tutmaya çalışmış, sağlıklı olan maden<br />
suyunu doğal haliyle tüketicinin beğenisine sunmaya özen göstermiştir. Saatte 300 bin adet şişe dolum kapasitesine<br />
sahip olan firmamız, bu özelliği ile en yüksek kapasiteli üretim tesislerindendir.<br />
Şu anda doğal ve doğal meyve aromalı maden suyu olarak iki çeşit maden suyumuz bulunmaktadır. Meyve<br />
aromalı doğal maden suyumuzu, limon, elma, vişne, çilek, nar, C plus limon ve mandalina olmak üzere farklı<br />
lezzetlerde piyasaya sunduk. Çok fazla ürün çeşidi yapmadık, aromalarda %100 doğal aroma kullandık ve doğal<br />
maden suyumuzla birleştirdik.<br />
Bizim kalite anlayışımız, doğal olanı doğal haliyle tüketiciye sunmak. Meyveli çeşitlerimizde de tüketicimizden<br />
gelecek olan arz ve taleplere göre, gene doğallıktan ödün vermeden, ürün yelpazemizi genişletmeyi düşünebiliriz.<br />
Doğal maden suyumuzu da 200 cc’lik cam şişelerde piyasaya sunduk. Amacımız tıpkı yurt dışı ülkelerinde olduğu<br />
gibi maden suyunu alışkanlık haline getirmek, su gibi sofra içeceği olarak tüketilmesini sağlamaktır. Çünkü<br />
maden suyu içerisinde bulunan mineraller yönünden oldukça yararlı ve sağlıklı bir içecektir.<br />
Üretim tesisleriniz hakkında bilgi verir<br />
misiniz?<br />
Ankara’nın Beypazarı ilçesinde, 70 bin metrekarelik<br />
kapalı bir alanda kurulu olan tesisimiz<br />
de Simonazzi, Sidel ve KHS markalarından oluşan<br />
dolum hatları ile tam otomasyon sistemle<br />
çalışılmaktadır. Tam otomasyon sistemle çalıştığımız<br />
için insan gücüne minimum seviyede<br />
ihtiyaç oluyor. Doğayla baş başa, yeşillik alan<br />
içerisinde, etrafında yerleşim yeri bulunmayan<br />
tesisimiz de yerin derin katmanlarından<br />
çıkan maden suyu şişelenmektedir. Burada ki<br />
en önemli nokta biz maden suyu üretmiyoruz,<br />
sadece şişeliyoruz. Çünkü maden suyumuz<br />
yerin altından mineralleri ve gazı ile birlikte çıkmaktadır.<br />
Bize düşen görev, ürünün doğallığını<br />
bozmadan sadece bunu şişelemektir.<br />
Kalite ve sağlık ödülleri ile öne çıkan<br />
bir firmasınız ve en son 2016 yılında<br />
Dünya Kalite Ödülü aldınız. Tüketiciye<br />
sunduğunuz tatlarla birlikte ‘Beypazarı’<br />
olarak sizi farklı kılan değerlerden<br />
bahseder misiniz?<br />
1957 senesinden bu yana sektöründe hem<br />
üretim kapasitesi hem de kalitesi ile lider<br />
konumda ilerleyen Beypazarı Maden Suyu<br />
tüketicilerin beğenisi ile birçok ödüle layık<br />
görülmüştür. İşimizde öncelik her zaman<br />
kalite olduğu için tüketicilerin beğenileri<br />
doğrultusunda bu ödülleri aldık. 4 kez Avrupa<br />
Kalite Ödülü ve Dünya Kalite Ödülü’ne<br />
layık görüldük. Sağlık Bakanlığı’nın verdiği<br />
ruhsata göre, zengin mineralli doğal maden<br />
suyu ismi ile ürünlerimizi şişelemekteyiz.<br />
Maden Suyu Sektörü’nde 60. senemizdeyiz.<br />
Ürün kalitemizden dolayı almış olduğumuz<br />
ödüllerle faaliyetlerimize devam etmekteyiz.<br />
Yaklaşık 2 yıllık bir Ar-Ge sürecinden sonra gazozumuzu<br />
piyasaya sunduk. Mevcutta bulunan<br />
ve meyve aromalı ürünlerimizi ürettiğimiz hattımızda<br />
gazoz çeşidimizi de üretiyoruz. Gazozumuz,<br />
tüketicilerin beğenisini kazandı diyebiliriz.<br />
İçimi daha hafif ve daha az şekerli olduğu için<br />
kolaylıkla tüketilebilmektedir.<br />
Kalite ve sağlık ödülleri ile öne çıkan bir<br />
firmasınız ve en son 2016 yılında Dünya<br />
Kalite Ödülü aldınız. Tüketiciye sunduğunuz<br />
tatlarla birlikte ‘Beypazarı’ olarak sizi farklı<br />
kılan değerlerden bahseder misiniz?<br />
Türkiye’nin hemen hemen her bölgesine ulaşmaya<br />
çalışıyoruz ve tüketicinin beğenisi ile yurt içi<br />
pazarından en büyük payı alan firma olmayı başardık.<br />
Yurt dışı pazarına yönelik çalışmalarımızda<br />
mevcut ve şu anda 18 ülkeye ihracat gerçekleştiriyoruz.<br />
Başta Kıbrıs olmak üzere, Almaya, Fransa,<br />
Irak, Avusturya, Arabistan gibi ülkelere ürünlerimizi<br />
göndermekteyiz. Maden suyu tüketimi yurt dışında<br />
daha fazla, insanlar su yerine mineralli su dedikleri<br />
maden suyunu tüketiyorlar. Tabi yurt dışında<br />
yeteri kadar maden suyu kaynağı olmadığından<br />
ithal ediyorlar. Türkiye de maden suyu kaynakları<br />
yönünden zengin bir ülke olarak en çok ihracat<br />
gerçekleştiren ülkelerin başında geliyor. Çünkü<br />
Avrupa ülkelerinde maden suyu tüketimi çok yaygındır<br />
ve bu konuda yerleşmiş önemli bir alışkanlık<br />
vardır. Türkiye’de de maden suyunu sofra içeceği<br />
haline getirmek istiyoruz. Sadece ağır yenen yemeklerden<br />
sonra hazmı kolaylaştırmak için değil,<br />
aynı zamanda spordan sonra, hamilelikte, gençlikte,<br />
yaşlılıkta, kısacası yaşanan her anda içilebilen,<br />
sağlıklı bir keyif içeceği olarak insanların tüketmesini<br />
sağlamak istiyoruz.<br />
40 41
Hedefler ve ciro bazında 2016 yılını nasıl<br />
değerlendiriyorsunuz?<br />
Siyasi ve ekonomik yönden oldukça zorlu bir<br />
yıl olduğu malum. Her sene olduğu gibi 2016<br />
yılı içinde kendimize koyduğumuz hedeflerimize<br />
ulaştık diyebiliriz.<br />
Yürüttüğünüz sosyal sorumluluk projeleri<br />
ve sektöre kazandırdıklarınız hakkında<br />
bilgi alabilir miyiz?<br />
Beypazarı’nda faaliyet gösteren firmamız, ilçenin adını<br />
taşıması yönünden de, tarihi öneme sahip olan<br />
ilçenin tanıtımı yönünden de önem arz etmektedir.<br />
2011 yılında, Eğitime %100 destek projesi kapsamında<br />
24 derslik ve 720 öğrenci kapasiteli Hatice<br />
& Cemil Ercan Sosyal Bilimler Lisesi’ni, Milli Eğitim<br />
Bakanlığı onayı ile Beypazarı ilçesine kazandırdık.<br />
Aynı zamanda yatakhanesi de olan okul, şehir dışından<br />
gelen öğrencilerinin de rahat bir ortamda<br />
okumasına olanak sağlamaktadır. Başarısı ile ilçede<br />
1. sırada yer alan okulun ihtiyaçları firmamız tarafından<br />
karşılanmakta olup ve destek verilmeye<br />
devam edilmektedir.<br />
Tarihi güzellikleri kadar yabani hayvanların doğal<br />
yaşam alanının da Beypazarı çevresinde olmasından<br />
dolayı, doğal hayatı korumak ve farkındalık<br />
yaratmak için Beypazarı çevresinde görülen, nesli<br />
tükenmek üzere olan doğal hayvanların fotoğraflarından<br />
oluşan bir çalışma yaptırarak, bu alanların<br />
korunması, araştırılması, değerlendirilmesi<br />
gereken doğal fauna ve flora yaşam alanlarına ev<br />
sahipliği yaptığına işaret etmeye çalışılmıştır.<br />
Halk arasında maden suyu ve sodayı<br />
hala eş anlamlı olarak kullananlar var. Bu<br />
konuyla ilgili olarak aralarındaki farkı nasıl<br />
yorumluyorsunuz?<br />
Aslında soda ve maden suyu birbirinden çok farklı<br />
iki terimdir. Kısaca soda, herhangi bir suya yapay gaz<br />
basımı ile elde edilen hiçbir mineral değeri olmayan<br />
bir içecektir. Maden suyu ise, yerin derin katmanlarından<br />
mineralleri ve gazı ile birlikte çıkan doğal ve<br />
sağlıklı bir içecektir. Ancak yanlış olsa da, bu iki terim<br />
birbirinin yerine kullanılıyor. Aslında Türkiye, maden<br />
suyu kaynağı yönünden zengin bir ülke ve Türkiye’de<br />
üretilen maden suları doğaldır. Maden suları,<br />
mineral değerleri yönünden de farklılık gösterir. Bu<br />
yüzden Sağlık Bakanlığı, mineral değerlerine göre<br />
maden sularını “düşük mineralli” “orta mineralli ” ve<br />
“zengin mineralli” olarak sınıflandırmıştır. Beypazarı<br />
Maden Suyu içeriğindeki 2767 mg/lt mineral değeri<br />
ile “Zengin Mineralli Maden Suyu” kategorisindedir.<br />
Meyveli maden suyu üretmek, maden<br />
suyu tüketiminin artmasına yardımcı oldu<br />
mu?<br />
Meyveli maden suyunun sektöre girmesi ile maden<br />
suyuna olan ilgi artmıştır. Meyve aromalı maden<br />
suyu üretimine en son giren firma olduğumuzu<br />
söyleyebilirim. Meyve aromalı maden suyumuzda<br />
%100 doğal aroma kullanıyoruz. Ayrıca doğal maden<br />
suyumuzun içeriği ile hiçbir şekilde oynamıyoruz.<br />
Yani damak tadınıza hitap eden meyveli çeşitlerimiz<br />
ile de tüm mineralleri vücudunuza almış<br />
oluyorsunuz. Bana göre her şeyin sadesi güzel. Ancak<br />
damak lezzeti de önem arz ettiğinden her şeyin<br />
içine aroma girdi diyebiliriz. Bazı sularda bile aroma<br />
kullanılıyor mesela. Burada önemli olan sağlığa yararlı<br />
olan maden suyunun içeriğini değiştirmemek.<br />
Biz bunu başardık çok şükür. Ürettiğimiz tüm aromalı<br />
maden sularının lezzetli içimi damağınıza, mineralleri<br />
sağlınıza hitap etmektedir.<br />
Son olarak, bu sektörde lider konumda olan markanızı ön plana çıkarmak için neler yaptınız<br />
ve ne gibi zorluklarla karşılaştınız?<br />
Beypazarı Maden Suyu, %100 yerli sermaye ile 1957 senesinde kurulmuş olan Türk markasıdır. Bu markayı ön plana<br />
çıkarmak büyük gayret ve çaba gerektirdi. Ancak işinizin başındaysanız gerisi geliyor zaten. Her sektörün kendince<br />
zorlukları vardır. Maden Suyu sektöründe yıllardır aşmaya çalıştığımız zorluk ise, maden suyunun yararlarının bilinmemesi<br />
ya da yanlış bilinmesi konusundadır. Maden suyu yönünden zengin kaynaklara sahip olan güzel ülkemiz,<br />
elindeki kaynağın değerini bilsin, daha sağlıklı yaşasın diye elimizden geldiğince, üzerimize düşen görevi yapmaya<br />
çalışıyoruz. Şunu söyleyebilirim ki bu işe verdiğimiz emek, ayırdığımız ve harcadığımız bütçeden daha büyük.<br />
42 43
TÜRK MİLLETİ, O<br />
GECE KAHRAMANLIK<br />
DESTANI YAZDI<br />
Türk Milleti bir kez daha kahramanlık destanı<br />
yazdı. Sokaklara dökülen halk canını ortaya<br />
koyarak, özgürlüğü için savaştı. Ellerinde<br />
bayrak, kalplerinde ülke sevgisiyle muhteşem<br />
bir direniş sergiledi. Böylece FETÖ merkezli<br />
darbe girişimi Cumhurbaşkanı Recep<br />
Tayyip Erdoğan liderliğinde püskürtüldü.<br />
Kendini tankların önüne atan ve demokrasimize<br />
sahip çıkan Türk halkı geçmişte de olduğu<br />
gibi çok kararlıydı. Türk toplumuna ve<br />
devletine saldıran darbeci zihniyeti yendiler.<br />
Darbecilerin başarısız olma nedenleri de Türk<br />
halkının vatanına bağlılığını, ülkesine sahip<br />
çıkmak için canından bile vazgeçebileceğini<br />
bilmemeleri ve cahillikleriydi. 15 Temmuz<br />
gecesinde bu ülkenin bir mensubu olmaktan<br />
hepimiz gurur duymalıyız.<br />
Hurriyet Foto<br />
Demokrasi bir ülke halkının mutlu, huzurlu<br />
ve güvende yaşaması için gerekli<br />
olan en önemli unsurdur. Hangi ülkede<br />
olursa olsun demokrasiye, halkın güvenine ve<br />
özgürlüğüne karşı yapılan her davranış, art niyetli<br />
insanlar tarafından yapılan bir saldırıdır.<br />
Erdemli bir milletin vereceği karşılık da her<br />
durumda ülkesine ve demokrasisine sahip<br />
çıkmaktır. Türk halkı da karakterini 15 Temmuz<br />
2016’da ortaya koydu ve dünyadaki tüm ülkelere<br />
erdemli bir milletin nasıl olması gerektiğinin<br />
dersini verdi. Türk Milleti, 15 Temmuz gecesi<br />
yine tarih yazarken, o gece başlayan şey<br />
aslında bir İSTİKLAL MÜCADELESİ’ydi.<br />
Halk, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları,<br />
siyasetçiler omuz omuzaydı. Partiler, sivil örgütler<br />
ve siyasi iktidarın gösterdiği güçlü demokratik<br />
direnç ile birlikte, Fethullah Gülen<br />
Cemaati’nin karanlık yüzü tamamen ortaya<br />
çıkmış oldu. 15 Temmuz darbe girişimi, bir<br />
halk devrimine dönüştü.<br />
O gece sokağa çıkmasaydık, bir daha çıkamayabilirdik.<br />
Sokağa çıkan halka tüfekle, tankla<br />
saldıran darbeciler, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni<br />
ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı bombaladılar.<br />
Jandarma Genel Komutanlığı işgal edip,<br />
Özel Harekat Merkezi ve MİT’i hedeflerine aldılar.<br />
Genel Kurmay Başkanı 2 kuvvet komutanı<br />
ile birlikte darbeciler tarafından esir alındı<br />
ve TRT 1’de darbe metni okutuldu. Ancak hiçbir<br />
şey istedikleri şekilde ilerlemedi. Yüzlerce<br />
insan kendini tankların önüne attı ve tankları<br />
durdurmaya çalıştı. Kurşunların üzerine yürüyerek,<br />
hainleri ele geçirip topyekun mücadele<br />
verdi. Bu cesur yürekli millet, savaş uçaklarından,<br />
ağır silahlı helikopterlerden, zırhlı araçlardan,<br />
kendilerine doğrultulan silahlardan<br />
korkup kaçmadı. Tankları ele geçirenler, Genelkurmay<br />
Binası’nı kurtarmaya gidenler, yolları<br />
kapatan kamyonlar, hava saldırıları altında<br />
toplanan kalabalıklar, direnen gazeteciler Türkiye’yi,<br />
kendine oynanan bu oyundan kurtarmak<br />
ve korumak adına, o gece herkese ders verdi.<br />
Hürriyet Foto<br />
44<br />
45
Mert Gökhan Koç<br />
Mert Gökhan Koç<br />
Hürriyet Foto<br />
46 47
mak istemiş rüyasını. Korkarım diye anlatmamış.<br />
Üstelik 3 ay önce doğum yapan kızım da,<br />
yavrum şehit olmadan birkaç gün önce sürekli<br />
beni aramaya başladı. Abim aradı mı diye. Sürekli<br />
arayıp abisini soruyordu. Metin’le ilgili bir<br />
şey mi duydun diye sordum. Ben de birkaç<br />
gündür çok huzursuz olduğumu söyledim. O<br />
zaman bana bir şey yok anne dedi. Daha sonradan<br />
anlattı ki meğer o da rüyasında abisini<br />
şehit olurken görmüş.<br />
Acısı oldukça derin olan Şehit Annesi Karabıyık,<br />
diğer oğlu Çetin Karabıyık ile otururken<br />
saat 11’e doğru telefonun çaldığını, ve tele-<br />
du kırdı. ’Ben ölseydim abim ölmeseydi’ diye<br />
bağırdı. Herkes bizim eve geldi. Konu komşu<br />
askeriye.. Her yerden geldiler. İşte haber böyle<br />
geldi. Benim gelinim dul kaldığında elinde<br />
daha kınası soğumamıştı. Sonra da acı keder<br />
başladı. Şehidimin töreni oldu Kocatepe Camisi’nde.<br />
Acımızla kederimizle baş başa kaldık.<br />
Allah ordumuza zeval vermesin.<br />
Muazzam bir kalabalıkla Kocatepe Camii’nde<br />
son yolculuğuna uğurlanan şehidin babası<br />
torunlarını göremediklerinden yakındı. Oğullarının<br />
ardından bu sefer de torun mücadelesine<br />
başladıklarını söyleyen Fezair Karabıyık,<br />
ŞEHİT ANNESİ, BABASI...<br />
15 Ekim 1970 doğumlu, 4 Haziran 1998’de Hakkari’deki operasyon esnasında şehadet şerbetini<br />
içen Şehit Uzman Çavuş Metin Karabıyık’ın güzel anne ve babası, Künyemiz Türkiye için<br />
evlerinin kapılarını açtı. Bizi tüm misafirperverlikleriyle karşılayıp, evlerinde ağırladılar.<br />
Evin her köşesinde Şehit Metin Karabıyık’a<br />
ait anılar bulunuyordu. Türkiye Şehit Aileleri<br />
ve Gaziler Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi<br />
Gazi Ümit Tepe ile gerçekleştirdiğimiz ziyarette,<br />
19 yıldır şehit annesi olmanın gururuyla<br />
ayakta kalan anne Terlan Karabıyık ve baba Fezair<br />
Karabıyık, sorularımızı yanıtladı. Gerçekleştirdiğim<br />
en zor röportajlardan biri olduğu<br />
kesin. Anne ve baba bize oğullarını anlatırken<br />
gözyaşlarını tutamadılar. Bir şehit annesinin<br />
karşısında olayları onun ağzından dinlerken<br />
evin atmosferinin de hissettirdikleriyle bizde<br />
gözyaşlarımıza hakim olamadık..<br />
1970 yılında oğulları Şehit Metin Karabıyık<br />
daha 3 aylıkken Kars’tan Ankara’ya, yanlarında<br />
hiçbir şeyleri olmadan gelmişler ve Yenimahalle’de<br />
kapıcılık yapmaya başlamışlar.<br />
Aradan geçen 19 yılın ardından içlerinde taşıdıkları<br />
acıyı bizimle paylaşan Karabıyık ailesi<br />
evlat kaybetmenin tarifsiz acısını boğazları<br />
düğümlenerek anlattı. Tek tesellisinin oğullarının<br />
şehit olduğunu söyleyen anne Karabıyık,<br />
oğlunun ilk şehit olduğu haberini nasıl aldığını<br />
paylaştı.<br />
T.K: Bir gün önce ben zaten bir anne olarak<br />
anlamıştım. Akşam yatamadım. İçimde bir huzursuzluk<br />
vardı. Hiç anlayamadım neden öyle<br />
olduğunu. Sabah uyandım, çay yapıp kahvaltıyı<br />
hazırladım. Diğer oğlum Çetin’i bekliyordum.<br />
Çetin morali çok bozuk ve canı bir şeye<br />
sıkkın bir şekilde geldi. Meğer o da gece rüyasında<br />
abisinin şehit olduğunu görmüş. Ama<br />
bana söyleyemiyor. Karşılıklı oturduk ama ağzına<br />
hiçbir şey alamadı. Aslında bana anlat-<br />
fondaki kişinin oğluna, anneni uzaklaştır dediğini<br />
söyledi. Bunun üzerine annesini yanından<br />
uzaklaştıran şehidimizin erkek kardeşi acı haberi<br />
öğrenmişti.<br />
Acısını paylaşmaya çalıştığımız Terlan Teyze<br />
anlatmaya devam etti..<br />
T.K: Evimize sanki ateş düştü. Çetin bağırıp<br />
çağırmaya başladı. Üstündeki gömleği paramparça<br />
etti. Ne cam kaldı ne çerçeve. Vur-<br />
“Benim evladım 4 Haziran 1998’de şehit oldu.<br />
O gün bugündür torunumuz Sedef’ten uzak<br />
kaldık. Babası gittiğinde torunumuz daha bir<br />
buçuk yaşındaydı. Şimdi 20 yaşına geldi. Hukuk<br />
Fakültesi’nde okuyor. 4 yıldır da hiç göremiyoruz.”<br />
diye konuştu.<br />
O benim oğlumdan kalan en büyük, en güzel<br />
hatıra diyen Terlan Teyze, gözleri dolarak torununu<br />
ve gelini Fatma’yı çok özlediğini, gelinini<br />
de kızı kadar çok sevdiğini dile getirdi.<br />
48 49
Uzaktan bakınca anlaşılmadığını ancak evli şehit<br />
ailelerinin çok zor durumda olduğunu söyleyen<br />
baba Karabıyık, mağdur durumda olduklarını,<br />
sadece maaşlarında iyileştirme talep ettiklerini<br />
söylediler.<br />
Halkın ve devlet erkanının şehit ailelerine karşı<br />
davranışlarını nasıl yorumladıklarını sorduğumuzda,<br />
anne Karabıyık, “Eskiden şehit annesi<br />
denildiği zaman parmakla gösterirlerdi. Ama<br />
zaman geçtikçe artık unutulduğumuzu düşünüyoruz.<br />
Geçmişte şehit ailelerine Devlet Büyükleri<br />
tarafından yapılan ziyaretler daha sık olurdu.<br />
Ama şimdi belki yoğun çalışmalardan, işten güçten<br />
dolayı bu ziyaret sayıları azaldı. Ama yine de<br />
onların ziyaretlerini daha sık yapmasını istiyoruz.<br />
Asker vurulunca değil, unutulunca ölür. Bizi tek<br />
hatırlayan T.S.K. Özel günlerde, dini bayramlarda,<br />
yılbaşında mutlaka ziyarete gelirler.” dedi.<br />
Bir şehit ailesine daha ne sorabiliriz ki. Acılarını en fazla<br />
ne kadar anlayabilir, ne kadar hissedebiliriz. Röportajı<br />
sonlandırdıktan sonra şehidin odasına geçtik. Karabıyık<br />
ailesi şehit yavrularının odasını kendilerine ait bir müze<br />
gibi donatmış. Odada fotoğraflar çektik, şehidin eşyalarını<br />
inceledik. Anne ve baba hala o odaya adım attığında,<br />
şehit Karabıyık’ın eşyalarına dokunduğunda boğazları<br />
düğümleniyor, gözleri doluyordu. Odada, şehit olduğu<br />
esnada yanında olan cüzdanı, paraları, üstüne giydikleri,<br />
ayakkabısı, resimleri, şehitlik belgesi ve ona ait bir sürü<br />
eşya vardı. Aile bu hatıraları, bu odada tutarak şehitlerini<br />
yaşatmaya devam ediyor.<br />
Son olarak anne Karabıyık, kendi mahallesinde de oğlunun<br />
adının yaşatılmasının onu çok mutlu ettiğini<br />
söyledi. Metin Karabıyık şehit olduktan sonra, evlerinin<br />
hemen önünde bulunan, çocukken arkadaşlarıyla oyun<br />
oynadığı parka adının verilmesi, Terlan Teyzeyi ve Fezair<br />
Amcayı evden dışarı adım attıklarında bile oğullarının<br />
hatıralarıyla karşılaştırıyor.<br />
50 51
RÖPORTAJ<br />
GAZİ NURETTİN BALKAYA<br />
Sayın Nurettin BALKAYA, merhabalar.<br />
Sizi biraz tanıyabilir miyiz?<br />
29 Eylül 1981 Erzincan Kemaliye’de doğdum.<br />
Evliyim ve 2 tane çocuk babasıyım. Kızım Elif 10<br />
yaşında, oğlum Efe 6 yaşında. Şu anda İzmir Büyük<br />
Şehir Belediyesi’nde çalışmaktayım.<br />
Nerede, ne zaman ve nasıl Gazi<br />
oldunuz?<br />
23. İl Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı’nda,<br />
Şırnak’ta askerlik görevimi yaparken operasyonda<br />
mayına basmam sonucu sol diz altından<br />
ayağım koptu.<br />
Tedavi süreciniz nasıl geçti?<br />
İlk müdahale Şırnak Askeri Hastanesi’nde gerçekleşti.<br />
Sol ayağım ampute edildi ve iki gün<br />
orada gözaltında tutuldum. Ardından Diyarbakır<br />
Askeri Hastanesi’ne sevk edildim. Orada da<br />
sağ bacağım ve sol kolumdan yaralandığım için<br />
1 ay tedavi gördüm. Sonra taburcu edildim. En<br />
son Bilkent TSK Rehabilitason Merkezi’nde fizik<br />
ve protez tedavisi için Ankara’ya gittim.<br />
Futbol oynamaya nasıl karar verdiniz?<br />
Tek bacakla futbol oynama fikri sizi hiç<br />
korkutmadı mı?<br />
TSK Rehabilitasyon Merkezi’nde Beden Eğitimi<br />
Ögretmeni Asteğmen Orhan Azboy<br />
bizlere gitar çalardı, şarkılar söylerdi, hep<br />
birlikte eğlenirdik. Bir gün internette gezinirken<br />
ampute futbol diye bir şey olduğunu<br />
fark edip bizlere sohbet esnasında “Hadi<br />
futbol oynayacağız, halı sahaya iniyoruz.”<br />
dedi. Biz de nasıl olacak falan derken sahanın<br />
kenarında bulduk kendimizi. Gelir gelmez<br />
koltuk değneklerimizi ve protezlerimizi<br />
çıkarmamızı söyledi. İlk önce şaka sandık,<br />
birbirimize baktık ama ciddiydi. Biz de protezleri<br />
gülerek çıkardık, aldık ellerimize. O<br />
gün kendimize çok güldük. Gerçekler güldürürdü<br />
bizi… Aslında ağlattı gibi… Bütün<br />
her şey eşitti hayatta bizler gibi olanlar için.<br />
Korkutamadı hiçbir şey bizi. Aslında bizlere<br />
yapamayacağımızı söyleyenler korkmalıydı.<br />
Çünkü çok büyük bir cesaret isterdi. Bir düşünsenize,<br />
20 yaşında dağ gibi asker, mermiye<br />
duvar, düşmana korku salan bir adama<br />
yarım kalmış hayatında güneş olmak zordur.<br />
Cesaret ister. Kolay olmadı ama inandık biz...<br />
Ampute Futbolu bize biraz anlatabilir<br />
misiniz? Normal futboldan farklı<br />
kuralları nelerdir?<br />
Ampute Futbol 6+1 kişi, yani toplam 7 kişiyle<br />
oynanır. Saha ölçüleri 60 metreye 40<br />
metre. Sınırsız oyuncu değişikliği var. 25’er<br />
dakikalık iki yarıdan toplam 50 dakika oynanır.<br />
Oyuncular iki adet Kanedyen kullanırlar.<br />
Oyuncuların Kanadyenleri elin uzantısı sayılır.<br />
Bunlar dışında farklı olan ofsaytın olmayışı<br />
ve tacın ayakla atılmasıdır.<br />
Futbola başladıktan sonra<br />
hayatınızdaki değişiklikler neler oldu?<br />
Futbol benim hayatıma ilk defa girmedi.<br />
Ben askere gitmeden önce de oynardım.<br />
Ceyhan Altınyıldız Spor Kulübü ve amatör<br />
spor kulüplerinde oynadım. Her zaman çok<br />
istemiştim futbolcu olmayı. Bir şekilde profesyonel<br />
ampute futbola başladıktan sonra<br />
hayatım çok değişti, başka bir dünya oldu<br />
sanki. Kendim gibi bir sürü engelli insanla<br />
tanıştım. Çok zordu. Hatta bence anne karnından<br />
engelli olarak doğmak daha da zor olsa<br />
gerek. Ben 20 yaşından sonra engelli oldum. O<br />
güne kadar yürüdüm, koştum, çalıştım, gezdim,<br />
sevdim. Ama şu an zor bir durum tabii ki engelli<br />
olmak. Ama futbolda zaten zor olan güzel değil<br />
midir? Biz hep zor olanı sevdik. Asla pes etmedik.<br />
İnatla ve içimizdeki inançla sımsıkı sarıldık<br />
hayata. Şimdi 10 takımlı süper lig ve 20 takımlı<br />
ikinci ligimiz var. Zordur bazen inanmak ama biz<br />
bu elim olay başımıza geldiğinden beri hiç bir<br />
şeyin boşuna olmadığını anladık. Filmin sahnesinde<br />
oynayan ve yazanı unutmadık. Kader…<br />
52 53
Şu an hangi takımda ve hangi mevkide<br />
oynuyorsunuz?<br />
Bugüne kadar çok takımda oynadım, çok şanslıyım.<br />
Kayseri, Karagücü, Antalya, Altay, İzmir Büyükşehir<br />
Belediyesi ve son olarak da Gaziantep<br />
Şahin Bey Belediyesi. Şimdi oradayım. Mevkim<br />
futbola başlarken forvetti. Şu an ise oynadığım<br />
Gaziantep Şahin Bey Ampute Futbol Takımı’nda<br />
orta sahada oynamaktayım.<br />
Kendi Ampute Futbol Takımı<br />
başarılarınızdan bahseder misiniz?<br />
Ampute Futbol Milli Takım kariyerim başarılarla<br />
geçti. Çok gururluyum. 2007 Dünya Kupası’nda<br />
3. Olduk. 2008 Avrupa Şampiyonası’nda 2. Olduk.<br />
Sayısızca Dünya üçüncülüğü ve başarılarımız var.<br />
Ligde de çok fazla şampiyonluklar, ikincilikler ve<br />
üçüncülükler yaşadım ve çok mutlu oldum.<br />
Bir Gazi olarak sosyal haklarınızdan<br />
memnun musunuz?<br />
Evet memnunuz. Allah bu devlete, bu millete<br />
zeval vermesin. Maaşlarımızı düzenli veriyorlar.<br />
Emekli olduk, iş verdiler. Hala çalışabiliyoruz.<br />
Özel okullarda çocuklarımızı okutuyoruz. Bizlere<br />
haklarını helal etsinler.<br />
Türk toplumu ve devlet erkanlarından<br />
beklentileriniz nelerdir?<br />
Zaten bu toplumun içindeyiz, yaşıyoruz. Ben<br />
futbol sayesinde çok ülke gezdim. Bu ülkede<br />
olan özgürlük, bolluk, rahatlık hiç bir yerde yok.<br />
Bir olalım, ben değil, sen değil, biz olalım. Her<br />
zaman var olalım ki büyüyelim. Saygıyı, gaziler<br />
olarak hak ettiğimizi düşünüyorum ama bizden<br />
önce şehit anneleri, babaları, eşleri ve çocukları<br />
var. Onlar varken öncelik onların. Bizler de hak<br />
ettiğimiz gururu ve saygınlığı istiyoruz o kadar.<br />
Sizce Gazilerin sıkıntıları nelerdir?<br />
Biz saygınlık istiyoruz. İş yerlerinde, onur<br />
kırıcı işlerde çalıştırılmak istemiyoruz. Hepimiz<br />
vatanımızı seviyoruz. Asker ocağı,<br />
peygamber ocağı dedik gittik. Bizleri ayrıştırmasınlar.<br />
Hepimiz biriz.<br />
Gazi olmuş arkadaşlarınıza bu<br />
konuda örnek olduğunuzu düşünüyor<br />
musunuz? Tavsiyeleriniz neler olur?<br />
Gazi arkadaşlarımın çoğu ilk başta bizlerle<br />
dalga geçiyorlardı. Tek ayağınız var. Onu<br />
da top peşinde kırın da görün diyenler vardı.<br />
Ama onlar da zamanla bizlere katıldılar.<br />
Hatta şimdi kovsanız da gitmiyorlar. Onlara<br />
tavsiyem, hayattayız, yaşıyoruz kabuğumuza<br />
çekilmek için çok genciz. Ben hiç bir zaman<br />
hayat bitti diye düşünmedim. Kader olarak<br />
düşündüm hep. Hala hepimiz potansiyel birer<br />
engelliyiz. Ya hayata küseriz ya da devam<br />
ederiz. Biz devam edenlerden ve etmeyenleri<br />
de devam etmeleri için sürükleyenlerdeniz.<br />
Son olarak Türkiye Şehit Aileleri<br />
ve Gaziler Vakfı’ndan beklediğiniz<br />
hizmetler neler olabilir?<br />
Bizlere ziyaretlerde bulunsunlar. Gelsinler,<br />
yemeğimizi, aşımızı, sevincimizi paylaşsınlar.<br />
Biz varız, bizi unutmasınlar. Kimimiz<br />
kör, kimimiz elsiz, kimimiz kolsuz, kimimiz<br />
felçli, kimimiz ise yok. Ama şehitler ölümsüzdür.<br />
Bizler, eğer unutulursak ölürüz. Ne<br />
mutlu bu bayrağa ve ne mutlu Türküm<br />
diyene. Bu ülke uğrunda şehit olup, gazi<br />
olanlara teşekkürler...<br />
BİR<br />
DÜŞÜNSENİZE,<br />
20 YAŞINDA<br />
DAĞ GİBİ<br />
ASKER,<br />
MERMİYE<br />
DUVAR,<br />
DÜŞMANA<br />
KORKU SALAN<br />
BİR ADAMA<br />
YARIM KALMIŞ<br />
HAYATINDA<br />
GÜNEŞ OLMAK<br />
ZORDUR.<br />
54 55
Yeni̇ Beceri̇ler<br />
Öğrenmek Çok<br />
Daha Kolay<br />
Olacak<br />
Bilim insanları, insan beynine bilgi yüklemenin<br />
yolunu buldu. Henüz çok gelişmemiş<br />
bir yöntem olsa da sonuçlandığında,<br />
insanların birçok beceriyi çok daha hızlı<br />
bir şekilde öğrenip ustalaşması hedefleniyor.<br />
ABD’nin Kaliforniya eyaletinde bulunan HRL<br />
Laboratuvarı tarafından yürütülen çalışma<br />
bireylerin sahip olduğu kognitif ve motor yetenekleri<br />
geliştirebiliyor. Şimdilik bu sistem<br />
sıfırdan bir yetenek öğrenmemizi sağlamıyor.<br />
Sadece geliştirilen simülasyon sayesinde ustalaşmak<br />
daha kolay oluyor.<br />
HRL’deki çalışmada öncelikle bir pilotun beynindeki<br />
elektrik sinyalleri incelenip, elde edilen<br />
sinyal akışı pilotluk bilgisi olmayan katılımcılara<br />
aktarıldı. Öncelikle katılımcılardan uçuş<br />
simülasyonunun kullanılması istendi ve katılımcıların<br />
başarısı gözlemlendi. Ardından “plasebo”<br />
etkisini de gözlemlemek için katılımcılar<br />
iki gruba ayrıldı. Üzerinde elektrotlar bulunan<br />
başlıklar takılan katılımcılara beyinlerine bilgi<br />
aktarılacağı söylendi. Ancak bilgi aktarımı yalnızca<br />
bir gruba yapıldı. Elde edilen son veriler<br />
beyinlerine bilgi aktarılan grubun, uçak simülasyonunu<br />
kullanma konusunda %33 oranında<br />
daha başarılı olduğunu gösterdi.<br />
Kulağa imkansız gibi gelse de bilim insanları<br />
bu araştırmayı destekleyecek verilere sahip<br />
olunduğunu söylüyor. İnsan beyninin detaylı<br />
haritasının henüz çıkarılmadığını göz önünde<br />
bulundurursak, ilerleyen yıllarda beyni daha<br />
iyi tanıyıp bilgimizin artacağını söyleyen bilim<br />
insanları, araba kullanma veya yeni dil öğrenme<br />
gibi becerilerin insan beynine direkt aktarılabileceğini<br />
vurguluyor.<br />
Yeni şeyler öğrenme sürecinin bazen çok sıkıcı<br />
olduğunu düşünecek olursak, bu araştırmanın<br />
insan hayatını kolaylaştıracağını düşünebiliriz.<br />
Çünkü öğrenme süreci insan hayatının büyük<br />
bir bölümünü kapsıyor. Ancak deşifre edilmiş<br />
geribildirim yöntemi ile oturduğumuz yerden<br />
bile birçok şeyi öğrenebileceğiz. Ayrıca araştırma<br />
sonucunda elde edilen verilerin, çeşitli<br />
engelleri olan insanların rehabilitasyonunda<br />
kullanılması da mümkün.<br />
56 57
siz kalmaya karar verdim. Çatışma devam ediyordu.<br />
Her yer duman altı, barut kokuları burnumdaydı.<br />
Üstünlük bizde olduğu için çatışma<br />
bittiğinde teröristler kaçtı. Bana ilk müdahaleyi<br />
timimdeki arkadaşlar yaptı. 7 saat arazide aracın<br />
gelmesini bekledim. En sonunda araç geldi,<br />
hastaneye götürüldüm ve tedavilerim başladı.<br />
Devletten beklentileriniz nelerdir?<br />
Devletten beklentim, artık ana, baba ocağına<br />
ateş düşmesin. Adalet yerini bulsun. Gazilere ve<br />
Şehit yakınlarına daha çok yardım edilip, gereken<br />
değer verilsin.<br />
Gazi olduktan sonra hayatınızdaki<br />
olumlu ya da olumsuz değişiklikler<br />
neler oldu?<br />
Sizce toplumun Şehit Ailesi ve Gazilere<br />
bakış açısı nedir? Gerekli ilgi ve saygı<br />
gösteriliyor mu?<br />
RÖPORTAJ<br />
GAZİ ENGİN KAYGISIZ<br />
Öncelikle çok geçmiş olsun. Bize<br />
kendinizi kısaca anlatabilir misiniz?<br />
10 Kasım 1992 tarihinde İzmir’de doğdum ve<br />
ailemle birlikte İzmir’de yaşıyorum. Ailemin tek<br />
çocuğuyum. 2015 yılında Jandarma Uzman<br />
Çavuş oldum ve Şırnak’a atamam çıktı. Şırnak<br />
Beytüşşebap Ayvalık Jandarma Komando Taburunda<br />
görev yapmaktayım.<br />
Askerlik vazifesi hakkındaki görüşleriniz<br />
nelerdir?<br />
Askerlik vazifesi kutsal, onurlu bir görevdir. Bizdeki<br />
vatan, millet sevgisi bu onurlu ve şerefli görevi<br />
meslek haline getirmektedir. Bu iş parayla yapılacak<br />
bir iş olamaz. Yürek, emek ve inanç lazım. Bizim<br />
görevimiz her türlü tehdit ve tehlikelere karşı<br />
Türk vatanını korumak ve savunmaktır.<br />
Ne zaman? Nerede? Ve nasıl gazi<br />
oldunuz?<br />
13.10.2016 tarihinde Beytüşşebap Kato Dağı<br />
eteğinde arama tarama faaliyetindeyken bir<br />
dere yatağına inip intikal halindeyken teröristlerin<br />
kaldığı mağaralarını bulduk. O bölgeleri<br />
aramaya başladık. Birçok malzeme ve eşya<br />
bulduk. Oradan çıkıp arama taramaya devam<br />
ederken, teröristler tarafından pusuya düşürüldük.<br />
İlk mermi sağ kalçamın altından girip sol<br />
kalçamdan çıktı ve yere düştüm. Belimin alt<br />
kısmı tamamen kan revan içindeydi. Güvenli<br />
bir kayanın arkasına doğru sürünürken bir terörist<br />
benim ölmediğimi görüp başıma nişan alıp<br />
başımdan vurdu ama başımda kompozit başlık<br />
vardı ve ona isabet etti. Mermi kaskımın içinde<br />
kaldı. O an eğer bir daha hareket edersem tekrar<br />
ateş edeceğini düşündüm. Bu nedenle hareket-<br />
Gaziliğin olumlu tarafı, Atatürk’ün dediği gibi gaziler<br />
yaşayan anıtlardır. Gazilik ve şehitlik herkese<br />
nasip olmaz. Gazi olduğum için gururluyum.<br />
Olumsuz yanı ise, siyatik sinirim yanıp koptuğu<br />
için sol ayağımı hissetmiyorum ve oynatamıyorum.<br />
Bu da demek oluyor ki bir daha hiç koşamayacağım<br />
ve aksayarak yürüyeceğim.<br />
Sizce gazilerin sıkıntıları nelerdir?<br />
Askeri hastanelerin kapatılmasından kaynaklı<br />
olarak gazilerin yaşadığı sıkıntılar çok büyük. Yani<br />
gereken ilgi, alaka çok az. Gazi hastanelerinin tamamen<br />
gazilerin olması gerekiyor.<br />
Sosyal haklarınızdan memnun<br />
musunuz? Sizce yeterli mi?<br />
Sosyal haklarımızdan memnunuz ama Gazi<br />
kartlarımız 15 Temmuz Gazileri ile aynı değil.<br />
Bizde Gazi Seyahat Kartı yazarken, onlarda sadece<br />
Gazi yazıyor.<br />
Benim tedavim devam ettiği için bu sosyal hakkımı<br />
alamadım o yüzden beklemekteyim.<br />
Toplumumuz şehitlerimize üzülürken, gazilerimizin<br />
yaşadığı sıkıntıları bilmeden bizim gereksiz<br />
yere para aldığımızı düşünüyorlar. Oysaki biz gaziler<br />
ölümün ucundan döndük. Hiç kimse yaşadığımız<br />
sıkıntıları bilemez. Bizi ancak bizim gibi<br />
gaziler anlar.<br />
Ailenizin gazi olmanız hakkındaki<br />
düşünceleri nelerdir?<br />
Ailem her şeyden önce yaşadığım için çok mutlular<br />
ama aynı zamanda vatanımızı korumak uğruna<br />
gazi olduğum için de onurlular.<br />
Son olarak okuyucularımıza ve Türk<br />
toplumuna mesajınız nedir?<br />
Vatanımızı korumak için kimilerimiz şehit kimilerimiz<br />
gazi oluyor. Biz bir hiç uğruna savaşmadık.<br />
Hepimizin amacı, Türkiye Cumhuriyeti<br />
niteliklerini iyi bilerek, onu korumak ve geliştirmek<br />
olmalıdır. Cumhuriyeti korumak ve yaşatmak<br />
her yurttaşın ödevidir…<br />
58 59
Sıfırdan başlayıp yükselerek devam eden, Van’dan Ankara’ya<br />
kadar uzanan, herkese örnek olan bir girişim. İşlerini başından beri<br />
kalpleriyle yapan, bu sayede başarının anahtarına sahip olan Vanlı<br />
Kayatürk Ailesi’nin başarı hikayesi.<br />
Maddi durumları iyi olmayan bir aile olarak Van’dan Ankara’ya işportacılık yapmak üzere göç<br />
etmeleriyle başladı hikayeleri. Pazarlarda tezgah açıp, karşılarına çıkan her türlü zorluğa<br />
sabırla göğüs gererek, hayallerinin peşinden koştular ve bu sayede pazarcılıktan elde ettikleri<br />
parayı hayallerine emanet ederek büyümeye devam ettiler. Tüm başarıya ulaşmış insanların<br />
ve Kayatürk Ailesinin de inandığı düşünce; “İşinizi severek, dirençle ve doğru bir şekilde yapıyorsanız,<br />
başarısız olmanız mümkün değildir. Beklediğiniz büyüme ise zamanla gerçekleşecektir.” Öyle<br />
ki yeni tezgahlar alıp, işlerinin bugüne gelmesinde ki büyük etkenlerden biri de budur.<br />
En sonunda hayallerindeki mağazayı, “Kayatürkler Giyim” adıyla Ankara, Cebeci’de açtılar ve onlar<br />
için küçük olan bu mağaza, haberleri olmasa da bugünkü başarılarına açılan bir kapıydı. Aynı yıl<br />
içerisinde, Kimlik Mağazası’nı da mağazacılık sektörüne eklemeleri, ticari büyüme hızlarının bir<br />
kanıtı oldu. Eski bir kuruluş olmalarına rağmen, moda ve yenilikçilik kavramlarından uzaklaşmadan,<br />
global mağazacılık anlayışını benimseyip, gelişmeye büyük bir hızda devam ettiler. Bunun<br />
sonucunda ise, 2017 yılı içerisinde bünyelerinde tam olarak 27 “Kimlik Mağazası” bulundurarak,<br />
başarılarını kanıtladılar.<br />
İlk zamanlarında Kimlik Mağazaları’nda satışa<br />
sunulan bir diğer markaları ise KayatürkGroup<br />
bünyesinde kurulan Paulmark’tır. Büyüyüp<br />
gelişmekten ve çalışmaktan hiçbir zaman<br />
vazgeçmeden bir dönüm noktası yaşadıkları<br />
durum, Paulmark ve Paulmark’ın gelişimidir.<br />
İnsanlar, Kimlik kadar Paulmark’ın da zarif ve<br />
evrensel bir tutum içinde olmasını benimseyip,<br />
bunun sonucunda Paulmark’ın bağımsız<br />
bir firma haline gelmesine vesile olarak, Kayatürk<br />
Ailesi’nin başarısına başarı kattı.<br />
Türkiye ile sınırlı kalmayıp<br />
Irak’ta da mağazalar zinciri<br />
oluşturmak, dünyaya hitap<br />
eden bir firma olmak adına<br />
2008 yılında Maximall<br />
Mağazaları ile beraber bu<br />
arzularını yerine getirmiş oldular.<br />
Modaya olan bağlılıkları,<br />
deneyimli satış ekibi ve<br />
müşterilerini önemsemeleriyle,<br />
doğru zaman ve doğru<br />
fiyat ile kendilerini sektörde farklı ve önemli<br />
bir noktaya taşıdılar. Doğru zamanlamanın ve<br />
doğru fiyatlandırmanın öneminin başarıyla<br />
olan ilişkisini böylece bize de gösterdiler. Paulmark<br />
ürünleri Türkiye’de Kimlik Mağazalarında,<br />
Irak’ta ise 28 Maximall şubesinde satılmakla<br />
birlikte, bu başarılı gelişim sonucunda<br />
Türkiye’de 4 adet, Irak’ta ise 2 adet bağımsız<br />
Paulmark Şubesi hizmet vermeye devam etmektedir.<br />
Türkiye ile sınırlı kalmayıp<br />
Irak’ta da mağazalar zinciri<br />
oluşturmak, dünyaya hitap<br />
eden bir firma olmak adına<br />
2008 yılında Maximall<br />
Mağazaları ile beraber bu<br />
arzularını yerine getirmiş<br />
oldular.<br />
www.kayaturkgroup.com<br />
Bünyesinde bulunan mağazalarının yanı sıra,<br />
hedeflerini büyük tutmaktan çekinmeyen Kayatürk<br />
Group, İzmit ve Diyarbakır’da bulunan<br />
NCITY Alışveriş ve Yaşam Merkezi’ni hayata<br />
geçirerek, alışveriş, yaşam, stil ve eğlenceyi<br />
bir araya toplamayı amaçladılar. İzmit’te müşterilerine<br />
sağladığı deniz manzaralı terası, eğlencenin<br />
bir adı olan sinema ve ulusal/uluslararası<br />
markaları aynı çatı altında toplayarak,<br />
müşteri memnuniyetinin önemini tekrardan<br />
bizlere hatırlattılar. Sonucunda ise mağazacılık<br />
alanında gösterdikleri başarıyı, yaşam<br />
ve eğlence alanlarında da göstererek nerden<br />
nereye dediğimiz hayat hikayelerine bir kere<br />
daha hayranlık duymamıza sebep oldular.<br />
Bahsettiğimiz gibi KayatürkGroup, 20 yılı aşkın<br />
bir süredir her zaman doğruluk ve dürüstlükle<br />
hareket ederek hak ettiği başarıya sahip<br />
olmuş ve bu başarıyı elinde<br />
tutmaya devam ederek örnek<br />
gösterilecek bir firma<br />
haline gelmiştir. Daha öncede<br />
söylediğimiz yenilikçi<br />
kişilikleri, global mağazacılık<br />
anlayışlarına göre, 2015<br />
yılı itibarıyla bir Değişim ve<br />
Yenilenme Programı başlatmış<br />
ve hedeflerinden asla<br />
vazgeçmeden büyümeye<br />
devam etmişlerdir.<br />
Kayatürk Ailesi, müşterilerine, çalışanlarına,<br />
rakiplerine, topluma, çalıştıkları şirketlere, Türkiye<br />
Cumhuriyeti Yasaları ve Hukuku’na karşı<br />
tüm sorumluluklarını yerine getirmek için<br />
büyük bir çaba sarf ederek, kalite ve kimliklerinden<br />
ödün vermeden en uygun koşullarda<br />
ve fiyatlarda hizmet vermeye devam etmekte<br />
ve kendi çizgisinden çıkmayarak hayranlık kazanmaktadırlar.<br />
Kısacası işinize tutkuyla sarılıp, inanarak yüksek<br />
bir performansla çalışırsanız hayatınız<br />
nerede ve ne şekilde devam ediyorsa etsin,<br />
Kayatürk Ailesi’nden öğrendiğimiz üzere başarının<br />
anahtarını başka bir yerde aramanıza<br />
gerek kalmayacaktır. İşte hayatları tutkulu ve<br />
planlı bir çalışmayla değişen Kayatürk Ailesi<br />
karşınızdaydı…<br />
60 61
Türk Tarihinin<br />
En<br />
Unutulmaz<br />
Zaferlerinden<br />
Çanakkale Savaşı, 1915’te I. Dünya Savaşı sırasında<br />
Osmanlı İmparatorluğu ve İtilaf Devletleri<br />
arasında gerçekleşen tarihin en kanlı<br />
savaşlarından biridir. 18 Mart tarihinde Çanakkale<br />
Boğazı’na saldıran İtilaf Devletleri’nin<br />
amacı, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti<br />
İstanbul’u ele geçirmekti. Ancak Türk ordusu<br />
hem deniz hem de kara muhaberelerinde İtilaf<br />
Devletlerinin bu planına karşı büyük bir zafer<br />
kazanmıştır. Bu zaferin mimarı ise şehadet<br />
şerbetini içen 253 bin şerefli Türk askeridir.<br />
Çanakkale, Türk Ordusunun teknik imkansızlıklarını<br />
büyük bedeller ödeyerek kapattığı bir<br />
savaştır. Deniz muhaberesinde, Türk Ordusu<br />
müdafaa yapmak zorunda kalmış, düşman<br />
ordusunun deniz filosuna karadan top atışlarıyla<br />
karşılık vermiştir. Düşman donanması çok<br />
güçlü olmasına ve tüm gücüyle saldırmasına<br />
rağmen deniz savaşlarında başarısız olmuştur.<br />
Eğer ki Osmanlı İmparatorluğu Çanakkale Deniz<br />
Muharebesini kaybetmiş olsaydı, bu aslında<br />
savaşı tümden kaybetmiş olması anlamına<br />
gelecekti. Türk milleti, Çanakkale’nin boğazlardan<br />
geçilemeyeceğini, bu zaferle tüm dünyaya<br />
göstermiştir.<br />
Osmanlı İmparatorluğu kendine olan güvenini<br />
tazeleyerek hızlı bir şekilde kara harekatına<br />
karşı hazırlanmaya başlamıştır. Kara harekatı<br />
sırasında Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ben<br />
size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum”<br />
ifadesi akıllarda kalan ve Atatürk’ün<br />
düşmanı yenmek için, askerlerin her şeylerini<br />
ortaya koymalarını emreden bir sözüdür. İnsanlığın<br />
belki de bir daha asla göremeyeceği<br />
savaşlara sahne olan Çanakkale Kara Muharebesi,<br />
İtilaf Devletleri’nin küçümsedikleri Türk<br />
Ordusunun zaferiyle sona ermiştir.<br />
Şanlı tarihimizin destansı bir zaferi olan 18<br />
Mart Çanakkale Savaşı’nda her iki taraf da<br />
ciddi kayıplar vermiştir. Eğer Atatürk gibi dahi<br />
bir lideri Türk milletine hediye eden 18 Mart<br />
Zaferi kazanılmasaydı İstanbul, İtilaf Devletleri<br />
tarafından işgal edilecek ve Osmanlı Devlet’i<br />
çökertilebilecekti.<br />
Sıradan bir savaş olmayan Çanakkale Deniz ve<br />
Kara Muhaberelerinde İtilaf Devletleri, uluslararası<br />
ilişkilere yön vermede odak noktası olan<br />
Türk boğazlarını ele geçirmek istemişlerdi. Ancak<br />
düşman, Türk ordusunun manevi gücünü<br />
yok saymış, boğazda ve karada yenilgiye uğrayıp,<br />
çekip gitmek zorunda kalmıştı.<br />
Çanakkale Savaşları’nda hayatını kaybeden<br />
şanlı Türk askerleri adına 1954’te yapılmaya<br />
başlanan ve 21 Ağustos 1960 günü açılışı<br />
gerçekleştirilen, Gelibolu Yarımadası Morto<br />
Koyu’ndaki Hisarlık Tepe üzerinde yer alan<br />
Çanakkale Şehitler Anıtı, kanlı savaşın büyüklüğünü<br />
anlamamıza yardımcı olan Savaş Eserleri<br />
Müzesini barındıran bir yapıdır. I. Dünya<br />
Savaşı esnasında bu bölgede yaşananların<br />
unutulmaması için inşa edilmiş olan anıtın<br />
yanında ise Mehmetçik Anıtı ve Türk Şehitliği<br />
yer almaktadır. Burada her yıl 18 Mart günü<br />
anma programı düzenlenerek Çanakkale Zaferi<br />
kutlanıp, şehit olan kahramanlarımız saygıyla<br />
anılmaktadır. Bu yıl da, bağımsızlığımızı<br />
ve topraklarımızı korumak için gerçekleştirilen,<br />
kutsal bir olay sayılan Çanakkale Zaferi’nin<br />
102’nci yıl dönümünü, yurt çapında düzenlenen<br />
çeşitli anma programlarıyla kutlayıp şehitlerimizi<br />
şükran ve minnetle anıyoruz.<br />
62 63
TÜRKİYE<br />
ŞEHİT AİLELERİ<br />
ve GAZİLER<br />
VAKFI<br />
ONLAR GÖREVİNİ YAPTI ŞİMDİ SIRA BİZDE<br />
BAĞIŞLARINIZ İÇİN BANKA HESAP NUMARALARIMIZ<br />
ZİRAAT BANKASI<br />
ANKARA ŞUBESİ<br />
(1262)<br />
MİTHATPAŞA<br />
HESAP NO : 77069895-5001<br />
HESAP NO : 77069895-5002<br />
HESAP NO : 77069895-5003<br />
IBAN : TR74 0001 0012 6277 0698 9550 01<br />
IBAN : TR47 0001 0012 6277 0698 9550 02<br />
IBAN : TR20 0001 0012 6277 0698 9550 03<br />
İLETİŞİM BİLGİLERİ :<br />
SAĞLIK MH. SÜLEYMAN SIRRI CD. NURDAN APT.<br />
NO: 2/1 YENİŞEHİR/ÇANKAYA/ANKARA<br />
TEL : 0312 433 83 80 - 81<br />
FAX : 0312 433 83 88<br />
WWW.TUSAG.ORG.TR<br />
64 65
MODERN<br />
YAŞANTIMIZIN<br />
TEMELLERİNİ<br />
OLUŞTURAN<br />
KADIN<br />
MUCİTLER<br />
Mucit deyince aklınıza ilk kim geliyor?<br />
“Bilim adamı” söz öbeğinden ya da kadın olmanın zorluğundan mıdır bilinmez ama mucit denildiği<br />
zaman akla genelde erkek isimleri gelir. Gerçekten de tarih sayfalarında geriye gittiğimizde<br />
kadın mucitlerin sayısının azlığına şahit olsak da yadsınamayacak birçok önemli buluşun altında<br />
kadınların imzasına rastlamak mümkün. Üstelik kadın mucitlerin icatları, modern yaşantımızın temellerini<br />
oluşturmakla birlikte günlük hayatımızı da kolaylaştıran önemli ürünlerden oluşuyor. Biz<br />
de sizlerle kadın mucitleri ve icatlarını paylaşmak istedik. İşte bazıları;<br />
Josephine Cochrone<br />
Bulaşık Makinesi<br />
Villepreux<br />
Mary Anderson<br />
Araba Camı Sileceği<br />
Rachel Zimmerman<br />
Araba camı sileceği, araba icat edildiğinde yoktu.<br />
Peki sürücüler yağmurlu ve karlı havalarda<br />
nasıl önlerini görüp araba kullanabiliyorlardı? O<br />
dönemlerde insanların tek yapabildiği şey, kötü<br />
hava koşullarında arabayı durdurup, camları silip<br />
sonra yola devam etmekti. Bu durum o yıllarda<br />
trafikte çok fazla araba olmadığı için pek sorun<br />
teşkil etmiyordu belki ama günümüzde sileceklerimizin<br />
eskimesine bile tahammül edemiyoruz.<br />
Mary Anderson 1903 yılında cam sileceklerini<br />
icat ederek bu probleme aslında kökten çözüm<br />
bulmuştu. Ancak ona karşı çıkan insanlar vardı.<br />
Karşı çıkan insanların iddiası sürücülerin dikkatini<br />
dağıtabileceği yönündeydi. Anderson bu icadının<br />
patentini aldı ve yaklaşık 10 yıl sonra her<br />
araçta bir cam sileceği bulunuyordu.<br />
Dr. Ellen Ochoa<br />
Josephine’in hizmetçisi bulaşıkları<br />
yıkarken sürekli pahalı ve değerleri<br />
porselen tabakları kırıyordu. Buna<br />
sinirlenen Josephine, yüksek su<br />
basıncıyla çalışan bir bulaşık makinesi<br />
icat etti. Makinenin patentini<br />
1886 yılında alan Cochrone,<br />
evlerin çoğunda bulaşık makinesi<br />
için sıcak su sistemi olmadığından<br />
bu fikri öncelikli olarak restoran ve<br />
otellere sattı. Ardından bulaşık makinesi<br />
yavaş yavaş evlerde de yer<br />
almaya başladı.<br />
Margaret Knight<br />
Bette Graham<br />
Dr. Patricia Bath<br />
66 67
Hedy Lamarr – Gizli Kodlama Sistemi<br />
2. Dünya Savaşı sırasında Nazi sempatizanı bir silah tüccarıyla evlenen Avustralyalı Hedy Lamarr,<br />
kocasının iş toplantılarına sürekli beraber katıldıkları için silahlar konusunda birçok bilgiye sahip<br />
olmuştu. Lamarr aslında kocasının ve Nazilerin fikirlerine karşıydı. Bu nedenle önce Londra’ya, ardından<br />
da ABD’ye kaçtı. Duyduğu büyük nefreti, toplantılarda öğrendiği bilgilerle birleştiren Hedy,<br />
Nazilere karşı 2. Dünya Savaşı’nda kullanılmak üzere radyo dalgalarıyla gönderilen gizli mesajları<br />
koruyan bir kodla dalgaları manipüle eden bir “Mesaj Şifreleme Sistemi” üretti. Hedy’nin 1941 yılında<br />
patentini aldığı bu sistem, yaygın olarak 20 yıl sonra kullanılmaya başladı. Kendisi aynı zamanda<br />
bir film yıldızıdır.<br />
Dr. Maria Telkes Ev<br />
Güneş Enerjisi Sistemi<br />
Macaristan doğumlu Telkes 1925 yılında<br />
Amerika’ya taşınıp “Westinghouse Elektrik”te<br />
mühendislik yapmaya başladı. Burada<br />
yenilenebilir enerji konusunda çalışmalar<br />
yürüten Telkes, evlerde kullanılan<br />
ilk güneş enerjisiyle ısıtma sistemlerini<br />
bulmuş bir biyofizikçi kadın mucit.<br />
Tabitha Babbitt – Yuvarlak Testere<br />
Villepreux-Power – Akvaryum<br />
Margaret Knight – Kese Kağıdı<br />
Rachel Zimmerman – Blyssimbol Yazıcısı<br />
Bette Nesmith Graham – Daksil<br />
Stephanie Kwolek<br />
Kurşungeçirmez Yelek<br />
1963’te Kwolek tarafından icat edilen<br />
“Kevlar” adı verilen sert ve dayanıklı<br />
oluşuyla günümüzde giyilen kurşungeçirmez<br />
yeleklerin yapımında kullanılan<br />
materyal, aynı zamanda asma köprülerin<br />
halatlarında, kask yapımında, kayak ve<br />
kamp malzemelerinde de kullanılıyor.<br />
Dr. Ellen Ochoa – Optik Analiz Sistemleri<br />
Dr. Patricia Bath – Lazer Katarakt Ameliyat Cihazı<br />
Alice H. Parker – Gazlı Fırın<br />
Sarah E. Goode – Katlanabilir Yatak<br />
Martha Coston – Renkli İşaret Fişekleri<br />
68
“İşleriniz iyi gidiyorsa, eğitim bütçesini iki katına çıkarın, kötü gidiyorsa dört katına.” - Tom PETERS<br />
“Liderlik, yapılmasını arzu ettiği şeyi, sanki kendileri arzu ediyormuşçasına başkalarına yaptırabilmektir.”<br />
– Dwight D. EISENHOWER<br />
“İnsanlar eğlenmedikleri zaman nadiren iyi iş üretebilirler. Kaygıları kahkahayla yok edin. Coşkuyu<br />
teşvik edin.” - David OGILVY<br />
“Her şeyi kendisi yapmak isteyen veya bunu yaptığı için bütün takdiri kendisinde toplamak isteyen<br />
hiç kimseden büyük lider olmaz.” - Andrew CARNEIGE<br />
ÖNDERLİK ÜZERİNE<br />
SÖYLENMİŞ SÖZLER<br />
“Milletler üzüntü ve keder bilmemelidir. Önderlerin vazifesi, hayatı neşe ve şevkle karşılamak hususunda<br />
milletlerine yol göstermektir.” – Mustafa Kemal ATATÜRK<br />
“Birisine yardımcı olmak istiyorsanız, ona sorumluluk yükleyip güvendiğinizi hissettirmekten başka<br />
çok az şey yapabilirsiniz. “ - Booker T. WASHINGTON<br />
“En iyi liderler, kendilerini izleyen kişilere varlığını hissettirmeyenlerdir. Öyle ki, görev yerine getirildiğinde,<br />
o kişiler ‘Bunu kendi başımıza yaptık’ derler.” - Lao TZU<br />
“İşi doğru yapana yönetici; doğru işi yapana lider denir.” - Warren BENNIS<br />
“Ortalama liderler çıtayı kendileri için yükseltirler; iyi liderler çıtayı başkaları için yükseltirler; büyük<br />
liderler kendi çıtalarını yükseltmeleri için diğerlerine ilham verirler.” - Orrin WOODWARD<br />
“Zeki insanları işe alıp, sonra onlara ne yapacaklarını söylemek bana mantıklı gelmiyor. Biz zeki<br />
insanları işe alırız ki, onlar bize ne yapacağımızı söylesinler. “ - Steve JOBS<br />
“Gelecek yüzyıl güçlü liderlerin değil, güçlendiren liderlerin yüzyılı olacaktır.” - Bill GATES<br />
“Atın üstünde komik göründüğünüzü düşünüyorsanız, süvari hücumuna öncülük etmeniz zordur.”<br />
- Adlai STEVENSON<br />
“Herkesin boynunda asılı görünmez bir levha vardır. Üzerinde ‘Bana kendimi önemli hissettir’ yazar.<br />
İnsanlarla çalışırken bu mesajı asla unutmayın.” - Mary Kay ASH<br />
“Liderliğin ilk koşulu güzel konuşmaktır. Dilinizi doğru konuşamıyorsanız peşinizden kimse gelmez.”<br />
- Sam WALTON<br />
“İyi bir lider, halkına babalık şefkati ile hizmet edendir.” - II. Abdülhamid<br />
“Önderler nazik olurlarsa halkları saygısızlığa cesaret edemez, önderler adil olurlarsa halkları serkeşliğe<br />
cesaret edemez, önderler güvenilir olurlarsa halkları yalancılığa cesaret edemez.” - Confucius<br />
“Yönetici ya da lider olarak geçmişten ders almalı; ama geçmişte yaşamamalısınız. Gelecek için<br />
plan yapmalı; ama gelecekte yaşamamalısınız.” - Ken BLANCHARD<br />
“Emretmeyi bilmek için itaat etmeyi bilmelidir deniliyor. Bana kalırsa kırk yıl itaat eden bir insan,<br />
artık komuta etmeye kabiliyetli değildir.” - Napoleon BONAPARTE<br />
“Başkalarının ardından gitmek, önde gitmekten çok daha kolay, çok daha hoştur. Çizilmiş bir yoldan yürümek<br />
ve yalnız kendi hayatından sorumlu olmak, ruh için büyük bir rahatlıktır.” – Michel de MONTAIGNE<br />
“Liderlerin kalitesini anlamanın en kısa yolu, etrafındaki kişilere bakmaktır.” - Niccolo MACHIAVELLI<br />
“Koç olarak veya liderliğin herhangi bir pozisyonunda uzun vadeli başarı yakalamak için bir şekilde<br />
takıntılı olmalısınız.” - Pat RILEY<br />
“Eğer eylemleriniz diğerlerini daha çok hayal kurmaya, daha çok öğrenmeye, daha fazlasını yapmaya<br />
ve daha fazlası olmaya teşvik ediyorsa, iyi bir lidersinizdir.” - John Quincy ADAMS<br />
“Gerçek liderler, insanların korkuyla değil sevgiyle gönüllü olarak takip ettiği rehberlerdir.” - Brian TRACY<br />
“Kan, zahmet, gözyaşı ve ter vaat eden liderler güvenlik ve güzel zamanlar vaat eden liderlere göre<br />
daha çok takipçi kazanırlar. Sıkışma olduğunda insanlar cesur olur.” - George ORWELL<br />
70 71 71
NASA, Mars’a uzun zamandır ilk insanı göndermeyi<br />
planlıyordu. Bir astronot filosu<br />
gönderme planı yaparken, astronotların<br />
bu yolculuktan nasıl etkileneceğini<br />
araştırmaya başladılar ve buldukları<br />
sonuç çok tehlikeliydi. Radyasyonun<br />
etkilerinin ciddi olduğunu<br />
bilmelerine ve bununla<br />
ilgili çeşitli önlemler alacak<br />
olmalarına rağmen, astronotların<br />
Mars’a ulaşana<br />
kadar uzayda geçirecekleri<br />
vakitte bile büyük<br />
bir kanser riski altında<br />
olacaklarını araştırmalar<br />
sonucu buldular.<br />
KIZIL GEZEGEN’DEN<br />
HABERLER VAR…<br />
Mars’a Gidemiyorum Diye<br />
Üzülmeyin, Çünkü Mars’a Gitmek<br />
Lösemiye Yol Açıyor<br />
Son araştırmalar gösteriyor ki Mars’a yapılan yolculuklar esnasında kan kanserine<br />
yakalanma olasılığı çok yüksek. Araştırmacılar uzayda yapılacak olan 3 yıllık bir yolculuk<br />
sırasında, yüksek derecede radyasyona maruz kalacak olan astronotların bağışıklık<br />
sistemlerinin çöküp, kan kanserine yakalanma ihtimalleri olduğunu söyledi<br />
Kızıl Gezegen ile ilgili<br />
bu haber dışında, bir<br />
de iyi haber ortaya<br />
çıktı. Mars’ta patates<br />
üretiminin mümkün<br />
olması…<br />
Besin oranı yüksek<br />
olan patatesin, Mars’ın<br />
koşullarında kolaylıkla<br />
yetiştirilebileceğini<br />
gözler önüne seren araştırmacılar,<br />
astronotların<br />
hayatta kalabilmeleri için<br />
sürekli dondurulmuş yiyecekler<br />
tüketmek yerine besin<br />
değeri yüksek yiyeceklerin orada<br />
yetiştirilmeye başlanmasıyla birlikte<br />
bu tarz sorunların ortadan kalkacağını<br />
belirtti. Devam eden araştırmalar<br />
sonunda Mars’ta bakalım daha ne gibi yiyeceklerin<br />
üretimine başlanabilecek.<br />
72<br />
73
“Buram buram tarih kokan Ayasofya’dan bahsetmek<br />
istiyorum sizlere. Bizans için çok önemli bir kiliseydi<br />
Ayasofya…”<br />
Ayasofya aynı yerde 3 kez yapılmış olup,<br />
ilk inşa edildiğinde Ekklesia(Büyük Kilise),<br />
5. yüzyıl itibariyle de Ayasofya olarak<br />
adlandırılmaya başlandı. Ayasofya, “Kutsal<br />
Bilgelik” ya da “İlahi Bilgelik” manasını taşıyor.<br />
Birinci kilise 360 yılında İmparator Konstantios,<br />
ikinci kilise 415 yılında İmparator II. Theodosios<br />
tarafından yaptırılmış. Üçüncü olan,<br />
yani kilisenin son hali 532-537 yılları arasında<br />
İmparator Justinianos tarafından, o dönemde<br />
yaşamış Miletos’lu İsidoros ve Tralles’li Anthemios<br />
adındaki 2 önemli mimara yaptırılmış.<br />
Osmanlı Dönemi’nde çeşitli ilaveler ve restorasyonlarla,<br />
özellikle Mimar Sinan tarafından<br />
yapılan minarelerle bu görkemli yapı, içerisinde<br />
ibadet edilebilen bir cami olarak kullanılmaya<br />
başlandı. Namaz saatleri haricindeyse<br />
dini bir yapı olarak kullanılmaktan çok bilim<br />
adamlarının eğitim verdiği bir yer halini de alıyordu.<br />
Bunun için ise yapının içerisinde maksure<br />
adında 11 tane alan bulunuyor. Ancak 1<br />
Şubat 1935’te Mustafa Kemal Atatürk’ün verdiği<br />
emir ve verilen Bakanlar Kurulu kararıyla<br />
birlikte Ayasofya Camii, tüm turistlerin ziyaret<br />
edebileceği bir müze haline getirildi. Dolayısıyla,<br />
günümüzde Ayasofya müzesi ibadet yeri<br />
olarak kullanılamıyor.<br />
Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın başyapıtları<br />
arasında yer alan hatta dünyanın 8. harikası<br />
olarak gösterilen Ayasofya, sanat tarihi ve<br />
“<br />
mimari açıdan önemli bir üne sahip. Binanın<br />
dört tarafında 24 payanda bulunuyor. Bu payandaların<br />
bir kısmı Bizans Dönemi’nden kalma,<br />
bir kısmı ise Osmanlı Dönemi’ne ait.<br />
Bazı kaynaklarda<br />
dilek sütununda bulunan<br />
deliğin Roma<br />
Dönemi’nde yaşayan<br />
hastaların iyileşmesi<br />
için kullanıldığı yer<br />
almaktadır.<br />
“<br />
Ayasofya içerisinde birçok büyük hat levhalar<br />
bulunuyor ve bunlar İslam Dünyası’nın en büyük<br />
hat levhaları olarak yerini alıyor. Bu çarpıcı<br />
levhalar ana mekanın duvarlarında asılmış<br />
ve Sultan Abdülmecid(1839-1861) döneminde<br />
yaşayan en ünlü hattat Kadıasker Mustafa<br />
İzzet Efendi’ye yazdırılmış. Ayrıca müzede<br />
bulunan çiniler incelendiğinde<br />
Türk<br />
çini sanatının çok<br />
üst noktalarda olduğunu<br />
görebilirsiniz.<br />
Yine müze içerisindeki<br />
Sultan I. Mahmut<br />
Kütüphanesi’nde<br />
bulunan İznik ve<br />
Kütahya çinileri dönemin<br />
ve günümüzün<br />
başarılı çinileri<br />
arasında yer alıyor. I Mahmut Kütüphanesi,<br />
müzenin en önemli yapılarından biri.<br />
Özellikle çok dikkat çeken, tarih olarak Helenistik<br />
Dönem’de yapılmış olan 2 adet küp<br />
bulunuyor. Bu küpler, Ayasofya’ya Sultan III.<br />
Murat Dönemi’nde Bergama antik şehrinden<br />
getirilmiş.<br />
Türkiye sınırları içerisinde görüp görebileceğiniz<br />
mimari açıdan ilginç bir yapıya sahip<br />
olan ve gelen ziyaretçileri görkemiyle büyüleyen<br />
Ayasofya, İstanbul’da gezilecek yerler<br />
listesinde ilk sırada yer almaktadır. Göz alıcı<br />
desenlerle bezeli olan süslemeleri ve Bizans<br />
mimarisinden izler taşımasıyla içine girdiğiniz<br />
andan itibaren tarihin leziz kokusu burnunuza<br />
geliyor. Zaman içerisinde bazı sebeplerden<br />
ötürü zarar görmüş olmasına rağmen<br />
ihtişamını koruyor. Tarihi ve mimari açıdan<br />
büyük bir öneme sahip olan Ayasofya mirasını<br />
mutlaka keşfetmelisiniz.<br />
Eşsiz süslemeleri, mimarisi, çinileri, mozaikleriyle<br />
İstanbul’a gelen tüm yabancı turistlerin<br />
ilgi odağı olan Ayasofya’da İsa ile Tanrı’nın aynı<br />
olmadığını anlatan bazı motifler bulunuyor.<br />
Bu durum da o zamanın koşulları için büyük<br />
bir reform niteliğinde aslında.<br />
Müze içerisinde yer alan en ilginç yapı da ortası<br />
oyulmuş bronz bir sütun. Dilek sütunu ya<br />
da terleyen sütun adı verilen bu yapı efsaneye<br />
göre tüm dertlere deva olma özelliğini taşıyor.<br />
Bu mermer sütuna tüm ziyaretçiler büyük<br />
ilgi gösteriyor. Yapının kuzeybatı yönünde<br />
bulunan bu taşın alt kısmı bakır metalle kaplı<br />
olmakla birlikte üzerinde bir delik var ve bu<br />
oyuk kısım daima nemli. Bu yüzden halk arasında<br />
terleyen sütun deniliyor. Hatta bir rivayete<br />
göre elleri çok terleyen insanlar parmaklarını<br />
bu deliğin içine sokarlarsa ellerindeki bu<br />
aşırı terlemenin geçtiği düşünülüyor. Bazı kaynaklarda<br />
ise bu deliğin Roma Dönemi’nde yaşayan<br />
hastaların iyileşmesi için kullanıldığı yer<br />
almakta. Eğer<br />
şu an Ayasofya<br />
Müzesi’ni ziyaret<br />
etme imkanı<br />
bulur da giderseniz<br />
o sütunun<br />
“<br />
Ayasofya sadece<br />
Türkiye’nin değil,<br />
dünyanın başyapıtları<br />
arasında yerini alıyor.<br />
önünde uzun<br />
bir kuyruk olduğunu<br />
görebilirsiniz.<br />
Peki insanlar neden bu yapının önünde<br />
kuyruk oluşturuyorlar? Günümüzdeki rivayete<br />
göre de bir kişi mermer sütunda bulunan deliğe<br />
baş parmağını sokup bir tam tur attırırsa ve<br />
o esnada bir dilek dilerse, dileği gerçek oluyor.<br />
Ayasofya tüm güzellikleriyle, en başta tarihin<br />
sonra da İstanbul’un en renkli motiflerinden<br />
biridir. İçine girip de hayran kalmamanın<br />
mümkün olmadığı bu yapının her yerinde sizi<br />
içine çekip geçmişe götürecek izler bulabilirsiniz.<br />
Gizemli yılların yaşanmışlığı ile çeşitli imparatorluklara<br />
yaptığı ev sahipliğiyle sizi uzak<br />
diyarlara götürür sanki oraya aitmişsiniz gibi..<br />
“<br />
74 75
Tasarım ve performansı ile olağanüstü bir araba olan “Porsche 911” diyerek yazımıza başlasak, belki<br />
‘ne alakası var’ diyebilirsiniz. Ama demeyin. Tasarım ve performans odaklı spor otomobiller üreten,<br />
ülkemizde de popüler ve birçok kullanıcı tarafından tercih edilen Porsche, Mobil Dünya Kongresi’nde<br />
yeni arabasıyla değil, aynı tasarım ve performans odaklı bir dizüstü bilgisayar ile tüketicilerin<br />
karşısına çıktı.<br />
Arabadan Sonra Sıra Bilgisayarda!<br />
Porsche Design, Dizüstü Bilgisayar<br />
Tasarımında Son Noktayı Koydu!<br />
Porsche Design Book One, sade bir tasarım ve performansın birleşimi olarakne güzel bir örnek.<br />
Porsche Design’dan şimdiye kadar öğrendiğimiz bir şey varsa o da sadelik. Porsche Design Book<br />
One’ın, markanın genel tasarım algısına ters düşmeyen sade bir tasarımı var. Eğer aradığınız şey<br />
her yerinden ışıklar çıkan ejderha logolu bir oyuncu bilgisayarıysa yanlış yerdesiniz. Porsche Design<br />
iş toplantılarında yanınızda olmasını isteyeceğiniz türden malzeme kalitesi ile etkileyici bir<br />
yapıya sahip. Lenovo’nun Yoga serisinden görmeye alışık olduğumuz ise önemli bir detay. Aslında<br />
cihazın kendisi de HP’nin Spectre serisi bilgisayarlarına çok benziyor. Porsche Design tarafından<br />
tasarlanan saatleri, kulaklıkları, kalemleri, defterleri, cüzdanları ve Huawei Mate 9 Porsche Design<br />
gibi akıllı telefonları daha önce görmüştük. Book One bu tasarımları seven müşteriler için üretilmiş<br />
olsa da “özgün tasarım” iddiasında bu sefer çok başarılı olduğunu söyleyemeyiz.<br />
Almanya’da tasarlanan ve Tayvan’da Quanta Computer tarafından üretilen Book One, Intel, Quanta<br />
ve Porsche Design’ın bir araya geldiği çalışma. Tasarımının her ayrıntısının, örneğin; ısı dağıtma<br />
ızgaraları, dişli benzeri 360 menteşe ve fırçalanmış alüminyum kaplaması gibi detayların esin kaynağı<br />
Porsche arabalarından geliyor.<br />
Book One, gün içerisinde çantanızda taşırken sizi yormayacak kadar hafif. 15.9mm kalınlığına sahip<br />
bilgisayar, Microsoft’un Surface serisi bilgisayarlarını da hatırlatıyor. Ekranın çözünürlüğü muazzam<br />
olup tam tamına 3200 x 1800 piksel ve IPS parlak ekran kullanıyor. Porsche Book One’ın<br />
ekranı, akıllı telefonlardan da tanıdığımız Gorilla Glass 4 tarafından korunuyor. Skype ve diğer<br />
uygulamalar için 5 MP kameraya sahip olan üründe, “Windows Hello” kimlik doğrulama özelliği<br />
sayesinde şifrenizi girmeden kameraya kendinizi göstererek oturum açabiliyorsunuz. Microsoft<br />
Surface gibi kaleme sahip olan Book One’ın kalemi de alüminyum malzemeden yapılmış. Wacom<br />
işbirliği ile üretilen kalem çok şık.<br />
Porsche Design Book One’ın Teknik Özellikleri<br />
• Intel 7. Nesil Kaby Lake Core i7-7500U işlemci<br />
• 16GB LPDDR3 RAM 1.866 MHz,<br />
• 512GB SSD depolama birimi,<br />
• Intel’in Hd Graphics 620 Ekran Kartı<br />
• Windows 10 Pro işletim sistemi<br />
Book One’ın pil ömrü aynı nesil ve kategoride bulunan diğer dizüstülerden çok da farklı değil. Firmanın<br />
verilerine göre 14 saat kullanım imkanınız var. Rakipleri arasında olan Apple’ın yeni dizüstü<br />
bilgisayarlarından farklı olarak birçok genişleme seçeneği de sunuyor. Klavyede 2 adet USB 3.0 portu,<br />
Ekran kısmında 1 USB Type-C, 1 Thunderbolt 3.1 ve kutunun içinde çıkan adaptör mevcut. Apple’ın<br />
eleştirilen adaptör fiyat politikasını dinleyen Porsche Design bu açıdan takdirimizi kazandı.<br />
Son sözü söylemek gerekirse Book One, herkese hitap eden bir dizüstü bilgisayar değil. Bulunduğu<br />
segment için bile çok pahalı. Rakiplerinde daha ucuz ve benzer kalitede ürünler mevcut. Ancak<br />
fiyat sizin için sorun değilse ve Porsche Design markası sizin için anlam taşıyorsa, ürün gayet güzel.<br />
Yüksek fiyatına rağmen hem tasarımı hem de sunduğu özellikleri bakımından nisan ayından itibaren<br />
dünya genelinde raflardaki yerini alması bekleniyor. Türkiye gelmesi durumunda bu köşede<br />
ayrıntılı bir incelemesini görebilirsiniz.<br />
76 77 77
SOSYAL MEDYADA MARKA<br />
YÖNETİMİ VE PAZARLAMA<br />
STRATEJİLERİ<br />
Sosyal medya, kişilerin birbirleriyle iletişim kurmalarını,<br />
araştırma yapmalarını, kendilerini özgürce<br />
ifade edebilmelerini sağlayan bir platformdur.<br />
Günümüzde sadece kişiler için değil,<br />
markalar ve şirketler için de önem arz etmektedir.<br />
Facebook, Instagram, Twitter, Linkedin,<br />
Youtube gibi birçok sosyal mecrayı satış<br />
odaklı şirketler kendilerini tanıtmak ve pazarlamak<br />
amacıyla kullanmaktadır.<br />
Tüm işletmeler markalarını tüketicilere<br />
çeşitli platformlar aracılığıyla ulaştırmaya<br />
çalışıyor. Son yıllarda bunun en etkili<br />
yöntemi internetteki sosyal mecralar.<br />
İnternet kullanımının giderek arttığı bir<br />
dünyada yaşıyoruz. Her gün milyonlarca<br />
insan sosyal medya platformlarına üye<br />
olup aktif bir şekilde kullanmaya başlıyor.<br />
Firmalarda bu durumu avantaj olarak<br />
kullanmak için en doğru stratejilerle<br />
ürünlerini sosyal medyada pazarlayıp,<br />
daha büyük kitlelere ulaşmaya çalışıyor.<br />
Bunun dışında markaların sayfalarında çeşitli etkinlikler düzenleyip ziyaretçilerin dikkatini<br />
çekmesi, marka bağlılığı yaratmada etkin yöntemlerden biridir. Aynı zamanda<br />
sosyal medya sitelerini daha kurumsal ve güncel hale getirebilmek<br />
için beğenilere dikkat ederek, yapılan yorum ve değerlendirmelere en<br />
kısa sürede cevap verilmesi gerekir.<br />
Sosyal medyanın şirketlere pozitif etkilerinin olduğu gibi negatif<br />
etkileri de olabilir. Eğer sosyal medya paylaşımları akılcı olmadan<br />
ilerliyorsa, güven faktörü yok ise, sayfa düzeni ve içeriği<br />
yeterli değilse ve doğru stratejilerle yönetilen bir sosyal<br />
medya platformu yaratılmamışsa, markaların saygınlıklarını<br />
yitirmeleri kaçınılmazdır. Üstelik kullanıcılar memnun<br />
kalmadıkları durumlarda olumsuz eleştiri yapabilme<br />
özgürlüğüne sahip oldukları için, memnuniyetsizliklerini<br />
internet ortamında birçok kişiye ulaştırabilirler.<br />
Sonuç olarak günümüzde firmaların kar etmesi açısından<br />
sosyal medyada marka bağlılığı yaratmak<br />
önemli ve etkin bir yöntemdir. Dolayısıyla işletmelerin<br />
artan sosyal mecra kullanımını dikkate almaları<br />
ve doğru pazarlama politikaları geliştirerek rekabet<br />
ortamında avantaj sağlamaları gerekir.<br />
Sosyal mecraların pazarlama aracı olarak kullanıldığı<br />
işletmelerde, tüketicilerle olan ilişkilerin<br />
güçlendiği bir gerçek. Bu sayede işletmeler<br />
daha karlı hale gelebiliyor. Tabii ki doğru zamanda,<br />
doğru ürünleri ön plana çıkartmak; doğru aralıklarda,<br />
doğru kişilere ulaşabilmek; tüketicilerle iletişim<br />
halinde olarak onların beklenti ve isteklerini<br />
mümkün olduğunca karşılayabilmek pazarlama stratejinizde<br />
ciddi önem taşır. Sosyal medya sitelerinin<br />
sayfa yapılarının ve içeriklerinin uygun olması, belirli<br />
stratejiler belirleyerek planlı bir şekilde ilerlemek<br />
müşterilere karşı güven kazanılmasını sağlar. Bunlar<br />
küçük detaylar gibi gözükse de aslında çok önemlidir.<br />
Tüketiciler sosyal paylaşım sitelerini düzenli veya<br />
güvenli bulmadıkları markalardan alışveriş yapmak<br />
istemez. Sayfaların görsel ve içerik olarak ziyaretçilere<br />
hitap etmesi gerekir. Çünkü güven faktörü, marka<br />
bağlılığı üzerinde en önemli etkendir.<br />
78 79
Erkeklerin En Büyük<br />
Korkularından Olan Kellikle İlgili<br />
Bilmedikleriniz…<br />
Kimi zaman alay ettiğimiz kimi zaman ise<br />
karizmalarıyla büyülendiğimiz insanlardır keller. Peki<br />
onlar hakkında gerçekten ne biliyoruz?<br />
Kellik, saçlarınız gözle görülür bir biçimde<br />
azalmaya başladığında ortaya çıkan bir durum<br />
değildir. İnsanların büyük çoğunluğu günde<br />
50-100 tel saç kaybeder ve bu saçlar doğal<br />
bir döngü içerisinde yenilenir. Bu saçların yenilenmemeye<br />
başlaması ise zaman içerisinde<br />
kelliğe yol açar ve bu kaybı fark etmek çok<br />
uzun zaman alabilir. Kellik yalnızca genetik<br />
faktörlere bağlı olarak ortaya çıkmaz. Genetik<br />
aktarım dışında kelliğe yol açabilen başka pek<br />
çok sebep vardır; hormon seviyeleri, çeşitli<br />
sağlık problemleri, nem, güneş ışığı, beslenme<br />
alışkanlıkları ve her şeyden önemlisi de<br />
stres, kelliğe yol açan en önemli etmenlerin<br />
başında gelir. Kellik, ergenlik çağının başlangıcından<br />
itibaren ortaya çıkabilen bir durumdur.<br />
Üstelik genç insanlarda kellik, son yıllarda<br />
eskiye göre artış göstermektedir. Kelliğin 21<br />
yaşından önce ortaya çıkması ender rastlanan<br />
bir durumdur. 30’lu yaşların ortalarına gelen<br />
erkeklerin %40’ı saçlarını fark edebilir biçimde<br />
kaybetmektedir. 50’li yaşlara gelindiğinde ise<br />
bu oranın %85’i bulduğu görülüyor. Kır saçların<br />
daha çabuk döküldüğü düşüncesi yanlış bir<br />
genel kanıdır. Kır saç esasen dökülmeye daha<br />
dayanıklıdır. Saç dökülmesi saçlarınızın sağlıklı<br />
görünmesine bağlı olarak değil, saç köklerinin<br />
yok olmaya başlaması ile ortaya çıkar.<br />
50’li yaşlara ulaşan her 10 kadından 3’ü fark<br />
edilebilir ölçüde saç dökülmesi yaşamaktadır.<br />
Kadınlardaki kelliğin daha az fark edilmesinin<br />
sebebi ise, bu durumun erkeklerde olduğu<br />
gibi tamamen dökülme yerine saç tellerinin<br />
incelmesi ve her bölgede seyrekleşmesi şeklinde<br />
gerçekleşmesidir. Erkek tipi saç dökülmesinin<br />
temel sebebi, saç köklerinde bulunan<br />
keratinosit hüclerin testosteron hormonuna<br />
aşırı duyarlı olmasıdır. Bu duyarlılık ise genetik<br />
yapıya bağlı olarak ortaya çıkar. Yüksek testosteron<br />
seviyesi, vücudun diğer bölgelerinde<br />
kıllanmayı arttırırken, saç köklerinde tam tersi<br />
etki göstererek saç dökülmesine sebep olur.<br />
Saç dökülmesi can sıkıcı bir sorundur. Fakat<br />
önlem alınmadığında bu can sıkıntısı artarak<br />
devam eder ve geri dönüşü neredeyse imkansız<br />
olur. İşte bu noktada saç dökülmesini engelleyecek<br />
yollara ihtiyaç duyarız…<br />
İlk adım, utanmayı reddedin ve durumu kabul<br />
edin. Saç dökülmesi utanmanızı gerektiren<br />
bir mesele değil. Seyrelen saçınızın olduğu<br />
bölgeyi kazıtmayı, birkaç gün bu şekilde vakit<br />
geçirerek kendinize alışmayı deneyin. Böylelikle<br />
vücudunuzu daha iyi tanıyacak; belki de<br />
görüntünüzü 10 kat daha da güzelleştirecek<br />
kelliği bir lütuf olarak değerlendireceksiniz.<br />
Tek saçı dökülen kişi siz değilsiniz. Saçlarınızın<br />
seyreliyor olması ve belirli bölgelerden her<br />
geçen gün sizi terk ediyor olması depresyona<br />
girmeniz için bir sebep değil. Unutmayın ki<br />
koca yer küredeki erkeklerin %30’u tamamen<br />
kel. Avrupa’da bu sayı %60’lara ulaşmakta. Şu<br />
an saçını kaybetmekte olan 50 milyon Amerikalı<br />
var. Kendinizi daha iyi hissettirir mi bilemeyiz<br />
ancak bu istatistik, saç dökülmesi problemini<br />
yeni deneyimleyen bir erkeği kuşkusuz<br />
bir nebze rahatlatacaktır.<br />
Erkeklerin baş belası kellik için çözüm yolları<br />
oldukça fazla. Bu adımlara sadık kalınmalı, yaşam<br />
standartları bu adımlara göre belirlenmeli.<br />
Kendinizi analiz edin. Gidin bir aynaya bakın.<br />
Elleriniz yardımıyla saçlarınızı diplerinden<br />
kontrol edin. Başta bir ufak ayna yardımıyla<br />
kafanızın arkasını da incelemeyi unutmayın.<br />
Haydi, ertelemeye gerek yok! Bunu şimdi yapın.<br />
Ne kadar erken fark ederseniz, kelliğin<br />
önüne geçmek o kadar kolay olur. Seyrelen<br />
saçlarınıza en uygun şekli bulun. Gerekirse<br />
kazıtmayı bile deneyebilirsiniz. Saçınızda seyrelmeler<br />
meydana geldiğinde dış görüntünüzü<br />
etkileyecek yeni tarzlara açık olmalısınız.<br />
Uygun bir saç modeli, dikkati çenenize, gözlerinize<br />
ve diğer yüz hatlarınıza çekecektir. Saç<br />
yapınıza uygun bir berber belirleyin. Her berberin<br />
seyrek saçlı bir kafayla nasıl baş edeceğini<br />
bilmediği aşikar. Çevrenizde saç dökülmesi<br />
yaşayan ve iyi görünmeyi başaran insanlar<br />
varsa, kendilerine bu konuda danışmak mantıklı<br />
olacaktır.<br />
Deyim yerindeyse büyük gün gelmeden kendinizle<br />
ilgilenir, kafanızın her bir noktasında düzenli<br />
incelemeler yaparsanız, bunun önüne geçmeniz<br />
ve zararı minimuma indirmeniz mümkün.<br />
80 81 81
ETKİLİ İLETİŞİM VÜCUT<br />
DİLİNİZDE SAKLI<br />
Doğru iletişim kurmak modern hayatın belki de en önemli unsurlarındandır.<br />
Karşımızdaki kişiyle anlaşmak için seçtiğimiz kelimeler, ses tonumuz ve<br />
beden dilimiz doğru kombinasyonda olmalıdır. Bazen beden dilimiz,<br />
sözcüklerle söylemek istemediğimiz şeyleri karşımızdaki kişiye hissettirebilir.<br />
Beden dili iletişim kurmaya çalıştığımız kişinin anlamasını istemediğimiz his<br />
ve duygularımızı farkında olmadan aktarmamıza sebep olabilir. Bu nedenle<br />
gündelik ve profesyonel hayatta beden dilini doğru kullanmak kişiye hatırı<br />
sayılır bir avantaj sağlar.<br />
İnsanların birbiriyle iletişim kurmaya başladıkları<br />
eski çağları da göz önünde bulundurduğumuzda<br />
beden dilinin önemini daha iyi<br />
kavrayabiliriz. Çünkü insanlar ortak bir sözlü<br />
dil geliştirmeden önce birbirleriyle el, kol hareketleri<br />
veya çıkardıkları ilkel seslerle anlaşmaya<br />
çalışıyorlardı. İletişimin belki de en ilkel<br />
hali olan beden dili günümüzde bilimsel çalışmalara<br />
konu olmaktadır.<br />
Beden dilini kullanırken mutlaka duygu ve<br />
düşünce bütünlüğü içinde olmalıyız. İnsanlarla<br />
her zaman kendimizden emin bir şekilde,<br />
açık bir vücut dili kullanarak konuşmalıyız.<br />
Çünkü açık olmazsak verdiğimiz mesajın karşı<br />
taraf için anlamı olmayacaktır. Duruşumuz ve<br />
gözlerimizdeki anlam doğru imajı yansıtmada<br />
çok önemlidir. Belki sizlerin de fark ettiği<br />
üzere, enerjinizin yüksek olduğu günlerde insanlarla<br />
çok daha iyi iletişim kurarken, negatif<br />
duygularla uyandığınız günlerde hiç kimseyle<br />
anlaşamadığınızı hissedersiniz. Bunun sebebi<br />
pozitif düşünceler ve ruh haline sahip olduğunuzda<br />
daha canlı, akıcı bir iletişim kurmaya<br />
yatkın olmanızdır. Kendinizi iyi hissetmediğiniz<br />
günlerde ise iletişime daha kapalı hale<br />
gelirsiniz. Dolayısıyla hayatınızın insan ilişkilerimizde<br />
kullandığımız en önemli aracı olan<br />
beden dilinizi doğru kullanmak iş yaşamı, aile<br />
ilişkileri ve arkadaşlarla ilişkiler hususunda<br />
doğru temas kurulmasına vesile olacaktır.<br />
Yalan mı söylüyor?<br />
İnsan bazen yalan söylemek zorunda kalabilir.<br />
Genelde inkar edilse bile herkes bazen küçük,<br />
beyaz yalanlara başvurabilir. İyi ya da kötü bir<br />
yalancı olmanın anahtarı da vücut dilinden geçer.<br />
İyi yalan söyleyen biri bile beden dilindeki<br />
küçük bir açığıyla kendini ele verebilir. Çünkü<br />
sözlü iletişimde ağzınızdan çıkan kelimelerle<br />
gözleriniz, elleriniz, kollarınız, duruşunuz,<br />
mimikleriniz bir bütünlük içerisindedir. Ama<br />
yalan söylerken bunlara dikkat etmek güçleştiği<br />
için açık verme ihtimaliniz artar. Özellikle<br />
gözlerinizdeki ifadeyle karşı tarafa verdiğiniz<br />
mesajı yalancı çıkartabilirsiniz. Yalan söyleyen<br />
birini tespit etmenin diğer yolu ise ellerle yapılan<br />
jestlere dikkat etmektir. Yalan söyleyen<br />
insanlar el jestlerini daha az kullanır. Jestler<br />
yerini anlamsız sallamalara bırakır. Çünkü el<br />
jestlerini ifadelerinizi güçlendirmek için kullanırsınız.<br />
Bu nedenle kullanamadığınız elleriniz<br />
karşı tarafa aslında cümlelerin sorumluluğunun<br />
size ait olmadığının mesajını verir.<br />
Peki yalan söyleyen bir insanın beden<br />
dili hareketlerinde neden ekstra bir artış<br />
gözlemliyoruz?<br />
Bunun cevabı aslında çok basit. Yalan söyleyen<br />
insanlar o esnada kendilerini huzursuz<br />
hissettiklerinden ağızlarından çıkan kelimeleri<br />
tutmak için eliyle ağzını kapatma, elini sürekli<br />
yüz bölgesine götürme, sağa sola sallanma,<br />
gözlerini kaçırma ve devamlı pozisyon değiştirme<br />
gibi aşırı davranışlar gösterme eğiliminde<br />
olurlar. Bu hareketlere dikkat ederek yüz<br />
yüze konuştuğunuz kişilerin söylemlerinde<br />
doğruluk payını artık daha rahat ölçebilirsiniz.<br />
Ancak gene de profesyonel yalancıları tespit<br />
etmenin yolunun biraz da tecrübeden geçtiğini<br />
hatırlatmak isteriz.<br />
Gerçekten gülüyor mu?<br />
Bir insanın sizi gerçekten dinleyip, yaptığınız<br />
şakalara içinden gelerek güldüğüne nasıl<br />
emin olabilirsiniz? İnsanların gülerken samimi<br />
olup olmadığını anlamanın en önemli yolu<br />
gözaltında oluşan kırışıklıklardır. Karşınızda<br />
sadece sizi gülümseyen ağızla dinleyen bir<br />
insan yeterli değildir. Çünkü gülümseyen bir<br />
ağız yalan söylüyor olabilir. Ancak gözler kalbin<br />
aynasıdır ve samimi bir gülüşte gözlerin içi<br />
de gülmelidir. Yüzümüz içinde tanımlanabilmiş<br />
3 bin ifade barındırır. Aynı zamanda yüz<br />
kaslarının istemsiz bir şekilde kasılmasıyla göz<br />
çevresi, üst yanak ve kaşların hareketliliği de<br />
göze çarpar.<br />
Kaliforniya Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya<br />
göre, sarf ettiğimiz kelimeler karşılıklı<br />
iletişimde sadece %7 oranında yer kaplıyor.<br />
Buna karşılık ses tonumuz %38, vücut dilimiz<br />
ise %55 oranında rol oynuyor. Bu oranlar bile<br />
tek başına vücut dilinin insanoğlu için ne kadar<br />
önemli olduğunu görmemizi sağlayabilir.<br />
Vücut dilini iyi bilmek ve doğru yorumlayabilmek<br />
kolay olsa da insanların hareketlerini<br />
içinde bulundukları duruma göre değerlendirmek<br />
gerekir. Son yıllarda bu konuda bilirkişiler<br />
tarafından ciddi ve kapsamlı konferanslar<br />
veriliyor. Siz de işin uzmanlarından vücut dili<br />
önerileri alırsanız imaj yönetimi ve etkili iletişim<br />
konusunda daha başarılı olabilirsiniz. Artık<br />
güç sizde…<br />
82 83
KUSURSUZ<br />
BİR<br />
OTOMOBİL<br />
KUSURSUZ BİR<br />
OTOMOBİL<br />
2017<br />
VOLVO<br />
XC90<br />
mandalar mevcut. Soğuk bir havada seyahat<br />
ediyorsanız ellerinizin daha fazla üşümeyeceğini<br />
garanti eden Volvo XC90’ın direksiyon<br />
simidi ısıtmalı şekilde tasarlanmış. Yine satın<br />
almak isteyen müşterilere, aracı daha önce<br />
ailenizden veya arkadaşlarınızdan birinin kullanabileceği<br />
ihtimaline karşı geliştirilen, size<br />
kolaylık sağlaması açısından düşünülmüş bir<br />
özellik olan, koltuk ve yan ayna ayarlarını kaydedebilme<br />
kumandası sinir bozucu uğraşlardan<br />
sizi uzaklaştırmak için tasarlanmış. Aracın<br />
iç mekanında yirmi adet hoparlörden oluşan<br />
ses sistemi kulaklarınızın pasını silebilecek<br />
cinsten. Arka bölmede bulunan mini buzdolabı<br />
da özellikle uzun yolculuklarınız için düşünülmüş.<br />
Aracın panoramik cam tavanı ise<br />
daha geniş ve rahat bir yolculuk deneyimi<br />
sunuyor. Eğer arabanızdan indikten sonra panoramik<br />
tavanı kapatmayı unuttuğunuzu fark<br />
ederseniz uzaktan kumanda yardımıyla da kapatabilirsiniz.<br />
Ayrıca aracın içindeki hareketler<br />
geniş bir LCD ekranı sayesinde kontrol<br />
edilebiliyor.<br />
Lüks araç sektöründe bulunan, en iyi SUV<br />
modellerden biri olan XC90, 400 beygir gücüne<br />
sahip ve 640 Nm tork üretebilen 2.0<br />
litrelik T8 twin-hybrid dört silindirli elektrikli<br />
motor ile güçlendirilmiş. Bu sayede 0 - 100<br />
kilometre hıza sadece 5.6 saniyelik bir sürede<br />
ulaşabiliyorsunuz.<br />
XC90 park etme konusunda da sınıfının en iyilerinden.<br />
Araçta bulunan park yardım pilotu,<br />
12 ultrasonik sensörü kullanarak dikey ya da<br />
paralel park etme işlemini yapıyor. Sahip olduğu<br />
360 derece görüş açılı kamerasıyla, aracın<br />
etrafındaki tüm alanı dijital ekranlarınızdan<br />
görmenizi sağlıyor. Bu sayede tüm dar alanlara<br />
daha rahat park etme imkanı sağlıyor.<br />
Geliştirdiği tasarımlarda önceliği, insan hayatını kolaylaştırmaya ve iyileştirmeye ayıran Volvo, ön-<br />
İsveç’te 1927 yılında kurulan ve dünyanın en<br />
bilindik markalarından biri haline gelen Volvo,<br />
o yıllarda ağır vasıta araçlarıyla sektörde<br />
adından söz ettiriyordu. Yavaş yavaş otomobil<br />
dünyasına da adım atmaya başladıktan sonra<br />
logosunu, İsveç çeliğinin dayanıklılığı vurgusuyla<br />
oluşturdu. Marka günümüzde güvenlik<br />
ve dayanıklılık denildiğinde her zaman akla<br />
gelmeyi başarıyor.<br />
İlk sayımızda sizlere Volvo’nun SUV araç modellerinden<br />
biri olarak dikkatleri üzerine toplayan<br />
XC90 modelini tanıtacağız. Stil, emniyet,<br />
sağlamlık ve duyarlılığı eşit derecede harmanlayan<br />
XC90; rahat koltukları, zengin yük hacmi<br />
ve lüks dokunuşlarıyla ferah ve arzulanan bir<br />
sanat harikası olarak tasarlanmış olup SUV severlerin<br />
ilgisini çekiyor.<br />
Mühendisler XC90’ın gücünü daha iyi seviyelere<br />
taşımışlar. Verimlilik ve düşük CO2 emisyonları<br />
sağlanmış. Böylece güç ve üstün sürüş performansından<br />
taviz verilmeden daha dinamik<br />
bir sürüş yakalanmış. Volvo XC90 konseptinin<br />
dış yapısı da sahip olduğu harika tasarımıyla<br />
şaşkınlık yaratacak bir model. Muhteşem performans<br />
özellikleriyle XC90, lüks araç sektöründeki<br />
diğer modellere toz yutturuyor. Zarif<br />
dış görünümü ve lüks iç mekan tasarımlarıyla<br />
tam bir mühendislik harikası.<br />
Volvo XC90, geniş, konforlu ve dünyanın en<br />
kaliteli derisi olarak bilinen Napa derisi ile döşenmiş<br />
koltuklara sahip. Sonsuz ayar imkanı<br />
sunan ısıtmalı koltuklar, arka koltukta oturanlar<br />
için daha fazla bacak alanı imkanı sunuyor.<br />
Öndeki iki koltukta masaj terapisi uygulayan<br />
mekanizmalar mevcut ve ön yolcu koltuğunda<br />
oturanlar için ayaklarını uzatabilecekleri bir<br />
bölme bulunuyor. Uzun yolculuklarda ise ön<br />
koltukları vücudunuza uygun bir şekilde kolaylıkla<br />
ayarlayabilmek için rahat erişimli ku-<br />
84 85
leyici ve koruyucu araç güvenlik sistemleriyle<br />
müşterilerine huzurlu, konforlu ve rahat bir<br />
yolculuk sunmayı amaçlıyor. Lastik basıncı izleme<br />
sistemi, otomatik kararan iç ve dış aynalar,<br />
viraj işlevli sis lambası, acil fren farı, uyarı<br />
üçgeni ve bir opsiyon olarak sunulan tam<br />
LED aktif huzme ile başınıza gelebilecek her<br />
türlü risk önlenmeye çalışılarak, güçlendirilmiş<br />
yolcu bölümü, yan darbe koruma sistemi,<br />
roll-over protection system, rear collision<br />
warning, çarpışmanın etkisini azaltan tutma<br />
teknolojileri, çarpışma sonrası otomatik frenleme,<br />
yoldan çıkma koruması, katlanan direksiyon<br />
kolonu, etkili hava yastıkları, boyun<br />
zedelenmesi koruma sistemi, kemer gergi<br />
sistemine sahip emniyet kemerleri ve bunun<br />
gibi koruyucu güvenlik önlemleriyle bir kaza<br />
durumunda ciddi yaralanmaların önüne geçilmeye<br />
çalışılmış.<br />
Start-stop teknolojisi sayesinde enerji tasarrufu<br />
sağlayan Volvo XC90, bu özelliğiyle aynı<br />
zamanda yakıt tüketimini ve CO2 emisyonlarını<br />
da düşürüyor.<br />
Dış mekan tasarımında kullanılan urban<br />
luxury ve rugged luxury seçenekleri, şık yan<br />
basamaklar, mat siyah renkte elmas kesim22<br />
inç alaşım jantlar ve paslanmaz çelik koruma<br />
levhası tasarım kiti lüks aracınıza zarif ışıltılar<br />
katıyor. XC90’ı daha sert bir görünüme<br />
kavuşturan skid plate ön - arka tamponlar<br />
ve ön dekor çerçevesi, aracı daha sağlam ve<br />
güçlü kılıyor.<br />
XC90 tüm yenilikleri ve sağladığı güçlü performansıyla,<br />
keyifli bir yolculuk imkanı sunuyor.<br />
İnsanları düşünerek, hayatlarını kolaylaştırma<br />
ve iyileştirme amacıyla hareket eden<br />
Volvo mühendisleri, güvenliğinizi ön planda<br />
tutarak hareket etmiş. İki adet lüks tasarım<br />
kiti bulunan ve geniş aksesuar yelpazesine<br />
sahip olan Volvo XC90’ı kendi zevkiniz doğrultusunda,<br />
istediğiniz biçimde oluşturabilirsiniz.<br />
Bir mühendislik harikası olan bu aracı<br />
mutlaka denemenizi tavsiye ederiz.<br />
86 87
ZAMANDA YOLCULUK<br />
FOTOĞRAF<br />
MAKİNESİ<br />
tikçe fotoğraf makinesi daha da gelişerek<br />
en sonunda 1839’da daha keskin<br />
bir görüntü elde edilebilen, uzun zaman<br />
kalıcılığı olan ve renkleri yansıtan<br />
bir hale geldi. Osmanlı’da ise ilk kez 28<br />
Ekim 1939’da Takvim-i Vekayi adlı gazetede<br />
duyuruldu. Osmanlı Dönemi’nde<br />
fotoğrafçılıkla yakından ilgilenen II.<br />
Abdülhamid oldu. Hatta işlerinden arta<br />
kalan zamanın çoğunu saraydaki fotoğraf<br />
atölyesinde geçirmekteydi. Zamanla<br />
gelişen fotoğraf makineleri günümüzdeki<br />
halini aldı. Kolay taşınabilen,<br />
kullanış rahatlığı açısından daha elverişli<br />
olan fotoğraf makineleri şimdi de<br />
çantamızdaki telefonlarımızın içinde<br />
her anımızı bizde saklı tutuyor.<br />
Günümüzde her gün kolaylıkla çektiğimiz fotoğrafların haddi hesabı<br />
yok. Yüzlerce çekebiliyoruz. Beğenmiyoruz, siliyoruz, tekrar çekiyoruz.<br />
Üstelik fotoğraf makinesine ihtiyacımız bile yok. Herkesin en az bir<br />
tane akıllı telefonu ve telefonlarında çok iyi fotoğraf çekebilme<br />
özelliği olan kameraları var. Her anımızı ölümsüzleştirebiliyoruz.<br />
Sizce her yaptığımızı kaydedip geleceğe<br />
aktarma arzusu bugünlerde<br />
mi ortaya çıkmaya başladı?<br />
Tabi ki de hayır. Çok eski yıllardan beri<br />
insanoğlu gelecek nesillere bir şeyler<br />
aktarmak istiyor. Fotoğraf makinesi olmadığı<br />
zamanlarda da duvarlara çeşitli<br />
resimler yaparak bu arzularını gerçekleştirmişlerdir.<br />
Bu istek dolayısıyla fotoğraf<br />
makinesinin tarihi aslında çok<br />
eskilere dayanıyor. Ama bulunan diğer<br />
icatlardan farkı olduğunu da belirtmek<br />
gerekir. Öncelikle fotoğraf makinesini<br />
bulan sadece tek bir kişi yoktur. Yıllar<br />
boyu süren çalışmaların ve tarih boyunca<br />
birçok kişinin deneyimleri sonucu<br />
ortaya çıkmıştır. Ardından da diğer<br />
büyük icatlarda olduğu gibi zamanla<br />
geliştirilmiştir. Eğer mağara duvarlarına<br />
çizilen ve o anı yansıtan resimleri saymazsak,<br />
fotoğraf makinesinin icat edildiği<br />
yılın 1839 olduğunu söyleyebiliriz.<br />
Ancak şunu da unutmamak gerekir ki<br />
M.Ö. 4. Yüzyılda Aristoteles fotoğraf<br />
makinesinin atası olan “Camera Obscura”nın<br />
temellerini atmıştır. Camera<br />
Obscura, Latince kökenli bir söz öbeği<br />
olup, “karanlık oda” manasını taşıyor.<br />
Biraz da Camera Obscura’nın işleyişinden<br />
bahsetmek istiyorum. Aslında çok<br />
düz mantık bir işleyişi var. Bir karanlık<br />
oda düşünün ve bu karanlık odanın bir<br />
duvarında küçük bir delik bulunmakta.<br />
Bu delikten giren ışık karşısındaki duvarın<br />
yüzeyine dışardaki manzaranın tam<br />
tersi görüntüyü yansıtıyor. Bu nedenle<br />
Camera Obscura aslında çok da pratik<br />
ve portatif bir araç değil. Zaman geç-<br />
4. Yüzyılda Aristoteles fotoğraf<br />
makinesinin atası olan “Camera<br />
Obscura”nın temellerini atmıştır.<br />
88 89 89
ZAMANDA YOLCULUK<br />
TELEFON<br />
İnsanoğlu yemek yemeden, su içmeden yaşayamaz. Soğuktan ve<br />
sıcaktan korunmak için giyinmemiz gerekir. Bu temel ihtiyaçlarımızı<br />
karşılayamazsak yaşantımızı kolay kolay sürdüremeyiz. Peki insan<br />
olarak temel ihtiyaçlarımız sadece bunlarla mı sınırlı?<br />
çektiği için ki zaten başka hiç kimsede<br />
de telefon olmadığından onu<br />
arayan tek kişi sevgilisiydi. Haliyle<br />
telefonu ilk açtığında sevgilisinin<br />
adını söylüyordu. Zaman geçtikçe<br />
telefonu sadece sevgilisinin adının<br />
ve soyadının baş harflerinden oluşan<br />
kısalmış haliyle “Alo” diyerek<br />
açmaya başladı. Mucit Graham Bell<br />
hep telefonla ilgilendiği için sevgilisi<br />
onu terk etmeye karar verdi. Zamanla<br />
telefon tüm kente yayılmaya<br />
başladı. Ancak Graham Bell telefon<br />
çaldığı zaman belki sevgilisi arıyordur<br />
umuduyla başkalarına bile “Alo”<br />
diyerek açmaya devam etti.<br />
Yeryüzündeki insanların da,<br />
hayvanların da hayatlarını devam<br />
ettirebilmeleri için birbirleriyle<br />
iletişim kurmaya ihtiyaçları<br />
vardır. Hayvanların kendi aralarında<br />
çeşitli sesler çıkararak, bazı hareketler<br />
yaparak veya koku yayarak iletişim<br />
kurma şekilleri varken, insanlar<br />
konuşarak ya da beden dillerini kullanarak<br />
birbirleriyle anlaşırlar.<br />
Türkiye’de ilk<br />
otomatik telefon<br />
santrali 1926’da<br />
Ankara’da kuruldu.<br />
Ya iletişim kurmak istediğimiz insan<br />
bizden çok uzaktaysa.. İşte o zaman<br />
da bizleri uzaktayken bile birbirimize<br />
yaklaştıracak<br />
bir araç<br />
icat edilmesi<br />
gerekiyordu.<br />
Yüzyıllar boyu<br />
değişik işaretlerle,<br />
dumanla<br />
ve bunun<br />
gibi yöntemlerle uzak yerlere haber<br />
gönderen insanoğlunun imdadına<br />
1876 yılında Alexander Graham Bell<br />
yetişti ve ilk telefonu icat etti. Telefon<br />
ülkemize 1908 yılında geldi. Ancak<br />
tabi ki şimdiki gibi her birimizin evinde<br />
veya cebinde telefon yoktu. İnsanlar<br />
uzaktaki<br />
yakınlarına Telefon ülkemize<br />
haber göndermek<br />
için<br />
1908 yılında geldi<br />
ve onlardan<br />
haber alabilmek için telefonları bağlansın<br />
diye uzun sıralar bekliyordu.<br />
Türkiye’de ilk otomatik telefon santrali<br />
1926’da Ankara’da kuruldu.<br />
Peki neden biz telefonu açtığımızda<br />
“Alo” diyoruz? Alo, Graham Bell’in<br />
sevgilisi olan Alessandra Lolita<br />
Oswaldo’nun kısaltılmış halidir. Graham<br />
Bell ilk hattı sevgilisinin evine<br />
90 91 91
ZAMANDA YOLCULUK<br />
DAKTİLO<br />
Söz uçar yazı kalır.. İnsanlar öldüklerinde geride bir şeyler bırakmak<br />
ister ve hep kalıcı olmanın peşindedir. Yaşam boyu birçok şey<br />
düşünürüz. Bir sürü tecrübe kazanırız. İletişim kurmak için konuşuruz.<br />
Ağzımızdan çıkan her anlamlı kelime sözdür. Bunlar çok fazladır ve<br />
hepsini hatırlamak mümkün değildir.<br />
Sözleri kağıda aktardığımızda<br />
unutmak gibi bir problemimiz<br />
olmayacaktır. Yazıya geçirilmeyen<br />
sözler zamanla unutulup yok<br />
olur. Bu nedenle<br />
güzel düşüncelerimizi,<br />
önemli<br />
olayları, duygularımızı,<br />
fikirlerimizi<br />
başkalarıyla paylaşmak ve geleceğe<br />
ulaştırmak için yazıya aktarmamız<br />
gerekir.<br />
El yazısını, matbaa usulü harfleri bir<br />
tuş vasıtasıyla kağıda basan makinelere<br />
daktilo denir. Daktilonun dünyada<br />
ilk patentini alan İngiliz Henry<br />
Miller olsa da bu icadı yaşama kazandıramadığı<br />
için daktilonun ilk<br />
icadı 1808’de Pellegrino Turri olarak<br />
kaydedilmiştir. Turri’nin bu makineyi<br />
Daktilonun ilk icadı 1808’de<br />
Pellegrino Turri olarak<br />
kaydedilmiştir<br />
icat etmesinin sebebi görme engelli<br />
arkadaşının kolay yazı yazabilmesi<br />
içindi. Ancak tabi ki ilk daktilolar<br />
günümüzdeki kadar küçük, kolay<br />
kullanılabilir ve<br />
taşınması kolay<br />
değildi. Daktilolar<br />
geliştirildikçe<br />
üretimleri de yapılmaya<br />
başlandı. 1871 yılında Christopher<br />
Latham Sholes günümüzde<br />
kullanılmakta olan ilk Q klavyeli daktiloyu<br />
icat etti. Thomas Edison ise bu<br />
makinenin elektrikle çalışabileceğini<br />
düşündü ve elektrikli daktilo makinesi<br />
yaparak bunun patentini aldı ve<br />
belli çalışmalardan sonra 1930 yılından<br />
itibaren elektrikli daktilolar seri<br />
üretime geçti. Mekanik daktilolar,<br />
elektriksiz olarak çalışırken elektrikli<br />
daktiloların çalışma prensibi mekanik<br />
olanla aynı olup tuşlara basıldığında<br />
harfin kağıda vurma işlemi<br />
elektrikli olarak gerçekleşir. Elektronik<br />
daktilolar ise çalışma sistemi<br />
olarak mekanik ve elektrikli daktilolardan<br />
biraz daha farklıdır. Çok daha<br />
sessiz ve daha fonksiyoneldir. Hatta<br />
yazılan sayfayı hafızaya alıp, düzeltme<br />
yapmaları da mümkündür. Ekranlı<br />
modelleri de vardır. Elektriğe<br />
ihtiyaç duyulmadığı için günümüzde<br />
Latin Amerika, Afrika, Hindistan gibi<br />
ülkelerde mekanik daktilolar yaygın<br />
olarak kullanılıyor. Zaten bu ülkeler<br />
dışında bile hala daktilo tutkunu koleksiyoncular<br />
çokça var. İnsanların<br />
evlerine nostaljik bir eşya olarak giren<br />
daktilolar günümüzde dekoratif<br />
bir eşya olarak bile kullanılmaktadır.<br />
92 93 93
ZAMANDA YOLCULUK<br />
RADYO<br />
Radyo, önceleri telsiz olarak algılanıyordu ve bu amaçla kullanılıyordu.<br />
Daha sonraları bir kitle iletişim aracına dönüştürüldü. Çünkü halka<br />
radyo sinyalleriyle iletiler gönderme fikri çok mantıklı gelmişti. Halkı<br />
radyo aracılığıyla bilgilendirmek için herkesin ya da en azından<br />
çoğunluğun evinde radyo olması gerekiyordu. Bu nedenle insanların<br />
hem bu aleti alım gücünün olması hem de almaları için halk<br />
tarafından ilgi çekebilecek program ve yayınların üretilmesi lazımdı.<br />
Radyonun babası olarak kabul<br />
edilen kaşif İtalyan Guglielmo<br />
Marconi’dir. İlk radyo kullanımı<br />
gemi ile sahil arasında haberleşme<br />
içindi. 1923’ten itibaren deniz aşırı<br />
haberleşme de dahil olmakla birlikte<br />
radyo üretimi<br />
hızla yaygınlaşmaya<br />
başladı.<br />
1947 yılında<br />
sinyali yükselterek<br />
akım ve gerilim<br />
kazancı sağlayan, anahtarlama<br />
elemanı olarak da kullanılabilen yarı<br />
iletken bir devre elemanı olan transistörün<br />
icadı radyo teknolojisi için bir<br />
devrim olmuştur. İlk yayın Amerika’da<br />
“Westinghouse Şirketi” tarafından yapılmıştır.<br />
1923 yılındaysa Amerika’daki<br />
radyo istasyonlarının sayısı ortama<br />
600 civarıdır. Ancak yayınların devam<br />
edebilmesi için gerekli ticari gelirin<br />
elde edilmesi gerekmekteydi. Bunun<br />
için ise yapılması gereken radyo reklamcılığına<br />
başlayarak daha uygun<br />
fiyatlarda tüke-<br />
Radyonun babası olarak kabul<br />
edilen kaşif İtalyan Guglielmo<br />
Marconi’dir. İlk radyo kullanımı gemi<br />
ile sahil arasında haberleşme içindi.<br />
ticinin alabileceği<br />
radyolar<br />
üretmekti. Aslında<br />
radyo yayıncılığının<br />
ticari<br />
sermayeye bırakılmasının dışında,<br />
yayınlar bütünüyle devletlere bağlı<br />
kurumlar tarafından da yapılabiliyordu.<br />
Bu durum Türkiye’de 90’lı yılların<br />
ortalarına kadar devlet tekelindeyken<br />
1994 yılında radyo ve televizyon yayıncılığının<br />
özel kurumlarca yapılması<br />
yasallaşmıştır. Ayrıca Türkiye’de radyo<br />
yayıncılığı ilk olarak 1927 yılında<br />
yapılmıştır ve radyo 70’li yıllarda bile<br />
o dönemin en önemli kitle iletişim<br />
aracıydı. Yine 70’li yıllarda ve 80’lerin<br />
başında radyoda yapılan programlar<br />
insanlar için öğretici, geliştirici ve<br />
dikkat çekiciydi. Radyoda hafta içi her<br />
gün, öğleden sonra okula giden küçük<br />
çocuklar için hazırlanan yayınlardan<br />
tutun da evde herkesin merakla<br />
beklediği tiyatro programlarına kadar<br />
kimsenin kaçırmak istemediği yararlı<br />
ve de keyifli bir akış bulunuyordu.<br />
Tiyatro programında Türk ve Dünya<br />
tiyatrolarından oyunlar radyo sanatçıları<br />
tarafından oynanırdı. Cuma geceleri<br />
de diksiyonu çok iyi olan bir sunucu her<br />
hafta 20-30 sayfa roman okuyarak birkaç<br />
ay içinde okuduğu eseri bitirirdi. O<br />
dönemlerin ardından 1994 yılında özel<br />
radyo ve televizyon yayınlarının yasallaşmasıyla<br />
birlikte ülkemizde yerel ve<br />
ulusal yayın yapan çokça radyo kanalı<br />
ortaya çıkmıştır. Bu radyo istasyonlarını<br />
uzun zamandır Radyo Televizyon Üst<br />
Kurulu denetlemektedir.<br />
94 95 95
TÜRKİYE<br />
ŞEHİT AİLELERİ<br />
ve GAZİLER<br />
VAKFI<br />
ONLAR GÖREVİNİ YAPTI ŞİMDİ SIRA BİZDE<br />
BAĞIŞLARINIZ İÇİN BANKA HESAP NUMARALARIMIZ<br />
ZİRAAT BANKASI<br />
ANKARA ŞUBESİ<br />
(1262)<br />
MİTHATPAŞA<br />
HESAP NO : 77069895-5001<br />
HESAP NO : 77069895-5002<br />
HESAP NO : 77069895-5003<br />
IBAN : TR74 0001 0012 6277 0698 9550 01<br />
IBAN : TR47 0001 0012 6277 0698 9550 02<br />
IBAN : TR20 0001 0012 6277 0698 9550 03<br />
İLETİŞİM BİLGİLERİ :<br />
SAĞLIK MH. SÜLEYMAN SIRRI CD. NURDAN APT.<br />
NO: 2/1 YENİŞEHİR/ÇANKAYA/ANKARA<br />
TEL : 0312 433 83 80 - 81<br />
FAX : 0312 433 83 88<br />
WWW.TUSAG.ORG.TR