You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
SIRADIŞI BİTKİLER<br />
Yayın Türü: Yaygın Süreli<br />
Sayı: 1<br />
ISSN: 1307-0460<br />
KDV Dahil Fiyatı: 7 TL<br />
4- Kanayan Diş Mantarı<br />
Yerine göre “Şeytan Dişi” veya “Çilekler ve Krema”<br />
olarak da bilinen bu mantar, isimlerini tahmin<br />
edilebileceği üzere, yüzeyinden salgıladığı kan kırmızısı<br />
salgıdan alıyor. Kuzeydoğu Amerika ve Orta<br />
Avrupa’da bulunan bu mantar türünün yüzeyindeki<br />
bu salgı, ironik bir biçimde pıhtılaşma önleyici bir<br />
kimyasal olan “atromentrin” içeriyor.<br />
2<br />
3-7<br />
8<br />
9-10<br />
İÇİNDEKİLER<br />
EDİTÖRÜN YAZISI<br />
KÜRESEL FACİA<br />
KIYAMET AMBARI<br />
YOSEMİTE’İN ATEŞ ŞELALESİ<br />
P.K. 45 - 34926 Sefaköy-İstanbul<br />
info@naturalism.com<br />
Erkam Yayın ve San. A.Ş.<br />
Adına Sahibi<br />
Abdullah Sert<br />
Yayın Danışmanı:<br />
Mehmet Köprülü<br />
Yazı İşleri Müdürü:<br />
Süleyman Ragıp Yazıcılar<br />
suleymanragip@naturalism.com<br />
Yayın Kurulu<br />
Ali Can<br />
Asım Gültekin<br />
Harun Kırkıl<br />
Mehmet Dinç<br />
Sinan Özgenç<br />
S. Bilgehan Eren<br />
11<br />
GÖKKUŞAĞININ OLUŞUMU<br />
Yazı İşleri<br />
Yasemin Gözüpek<br />
Muhammed Murat Tutar<br />
Huzeyfe Kıvrak<br />
5- Sinek Kapanı<br />
“Venüs Sinek Kapanı” adıyla da anılan, ABD’nin<br />
güneydoğusundaki turbalıklarda yetişen böcekçil<br />
bitkidir.<br />
Sinekkapanın rozet biçiminde yayılmış 4 ile<br />
8 yaprağı ve şemsiyemsi beyaz çiçeklerle son<br />
bulan bir sapı vardır. Her yaprağın ayası uca<br />
doğru ip gibi uzar; bunun iki yanında bir menteşenin<br />
iki kanadı gibi bakışımlı ve yassı iki<br />
lop bulunur. Lopların kenarları kıllarla çevrilidir.<br />
Üst yüzlerinin ortasına doğru en küçük<br />
temasa bile duyarlı, üç sert kıl bulunur; bir<br />
böcek bu kıllardan birine bir kez dokunursa<br />
kapan kapanmaz. Bir kıla dokunduktan sonra<br />
baska bir kıla, veya 20 saniye içinde tekrar aynı<br />
kıla dokunursa kapan menteşemsi iki kanadı<br />
harekete geçerek üst üste gelir ve kenardaki<br />
kıllar birbirine girerek hayvanı içeriye hapseder.<br />
Bunun amacı yanlıs alarmları önlemektir.<br />
Tuzagin disleri aralık kalacak sekilde kapanır.<br />
14-16<br />
17-19<br />
21-22<br />
23-24<br />
25<br />
26-30<br />
DOĞA GÜNDEM<br />
NESLİ TÜKENECEK<br />
CANLILAR TOP 10<br />
DÜNYA’NIN OLUŞUMU VE<br />
GELİŞİMİ<br />
BUKALEMUNLAR NASIL<br />
RENK DEĞİŞTİRİR ?<br />
BOA YILANININ AVINI BOĞA-<br />
RAK ÖLDÜRMEDİĞİ ORTAYA<br />
ÇIKTI !<br />
NEFES KESİCİ DOĞA<br />
MANZARALARI<br />
Görsel Yönetmen:<br />
M.Semih Taneri<br />
semihtaneri@gmail.com<br />
Grafik Tasarım:<br />
Yasemin Gözüpek<br />
yasemingozupek@gmail.com<br />
Web Geliştirici & Yöneticisi:<br />
Fatih Çal<br />
fatih.cal@gmail.com<br />
Web İçerik Sorumlusu:<br />
Muhammed Murat Tutar<br />
muhammedtutar@gmail.com<br />
Tarih Gastesi Editörü<br />
Sinan Özgenç<br />
tihaber@naturalism.com<br />
Ti Haber Görsel Yönetmeni<br />
Affan Cebeci<br />
affancebeci@gmail.com<br />
Genel Merkez<br />
Organize Sanayi Bölgesi,<br />
Turgut Özal Cad. No: 117/2 A-D<br />
İkitelli / İSTANBUL<br />
Tel: (0212) 671 07 00 (Pbx)<br />
Faks: (0212) 671 07 17<br />
31-32<br />
SIRADIŞI BİTKİLER<br />
Üsküdar Şube<br />
Aziz Mahmut Hüdayi Mah. Gülfem Sk. No: 22<br />
Tel: 0216 532 00 42<br />
Baskı: Erkam Matbaası<br />
Tel: (0212) 671 07 07<br />
Renk Ayrımı: Erkam Grafik<br />
Dağıtım: Naturalism Dergi Dağıtım<br />
Abone Servisi:<br />
Tel: (0212) 671 07 00-178<br />
Faks: (0212) 671 07 52<br />
32 1
EDİTÖRÜN YAZISI<br />
<strong>DERGİ</strong>MİZ HEPİMİZE<br />
HUZUR GETİRSİN !<br />
Merhabalar efendim. Değerli zamanınızı<br />
ayırıp, bu yazıyı okumaya karar verdiğiniz<br />
için öncelikle size teşekkürü bir borç bilmekle<br />
beraber görevimi yerine getirerek “Teşekkür<br />
Ediyorum”.<br />
Yasemin Gözüpek / yasemingozupek@gmail.<br />
com<br />
Bu dergimizin ilk sayısı olması münasebetiyle<br />
size bu yazımda kısaca dergimiz hakkında<br />
biraz bilgi vermek istiyorum. İlk olarak ismimizden<br />
başlayalım. Naturalism İngilizce de<br />
doğacılık anlamına geliyor.<br />
Dergimiz her ay online olarak internet üzerinden<br />
de yayınlanmaya devam edecek. Ve belirtmekte fayda var dergimize her ay www.naturalism.com<br />
adresi üzerinden ulaşabilirsiniz.<br />
Dergimizin var oluş amacından kısaca bahsetmek gerekirse. Doğayla biraz daha iç içe yaşamak<br />
ve bunu daha eğitici ve ilgi çekici şekilde yapmak. Yaşadığımız çevreyi biraz daha yakından<br />
tanımaya olanak sağlamak. Yani olaylara farklı bir bakış açısı…<br />
Dergimiz her ay başı sizinle buluşacaktır.<br />
Dergi içeriği ve çıkış tarihi hakkında kısaca bilgi verdikten sonra sizi dergiyle baş başa bırakıyorum.<br />
Bir sonraki sayımızda karşılaşmak dileğiyle…<br />
1- Yarasa Çiçeği<br />
Yarasa çiçeği çok ender rastlan güzel bir bitki türüdür.Dünyada<br />
bu çiçeğe rastlamak çok nadir görülen<br />
bir olaydır. Malezya da tropikal alanlarda<br />
yetişmektedir. Bu çiçek siyah ve beyaz renklerden<br />
meydana gelmektedir. Şekli yarasayı andırmaktadır<br />
ve sürekli sıcak yerde olması gereklidir. Bu bitkinin<br />
çiçek boyları 25-30 cm ve kendi uzunluğu ise<br />
1 metreyi bulmaktadır. Nemli ortamları seven bir<br />
bitkidir. Çok nadir yetiştirilmekte olduğu için nesli<br />
tehlike altındadır.<br />
Sıradışı Bitkiler<br />
SIRADIŞI BİTKİLER<br />
2- Bebek Gözü Bitkisi<br />
Niçin bu isme sahip olduğu bilinmiyor ama bu bitkiye<br />
rastladığınız zaman yememeniz gerektiğini<br />
bilmelisiniz. Zehirli olan gözler kırmızı bir sopaya<br />
takılmış gibi duruyor.<br />
Unutmayın, başka bir doğamız olmayacak…<br />
Saygılarımla..<br />
Yasemin Gözüpek<br />
3- Raflessia<br />
Bu çiçek dünyanın en büyük çiçeklerinden birisidir.<br />
Kokusu hoş olmadığı için bu çiçeğe “et<br />
çiçeği” denir.<br />
Rafflesia, dünyanın en büyük çiçeğine sahip<br />
bitki cinsi. 1818 yılında Joseph Arnold tarafından<br />
Endonezya Yağmur Ormanlarında bulunmuştur.<br />
Ömrü yalnızca 2 haftadır. Dünyada<br />
sadece Endonezya’nın Sumatra ve Borneo adaları<br />
ve Tayland’daki Khao Sok Milli Parkı’nda<br />
görülen Rafflesia , bir hafta içinde çiçek açıp<br />
ikinci haftada da ölüyor. Genişliği 1 metreye<br />
kadar büyüyebilen Rafflesia’nın ağırlığı ise 11<br />
kilograma kadar ulaşabiliyor.<br />
2<br />
31
NEFES KESİCİ DOĞA MANZARALARI<br />
KÜRESEL FACİA<br />
Küresel Isınma Nedir ?<br />
Trolltunga - Norveç<br />
İnsanlar tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi<br />
yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın<br />
artmasına küresel ısınma deniyor. Daha ayrıntılı açıklamak<br />
gerekirse dünyanın yüzeyi güneş ışınları tarafından<br />
ısıtılıyor.<br />
Dünya bu ışınları tekrar atmosfere yansıtıyor ama bazı<br />
ışınlar su buharı, karbondioksit ve metan gazının dünyanın<br />
üzerinde oluşturduğu doğal bir örtü tarafından<br />
tutuluyor. Bu da yeryüzünün yeterince sıcak kalmasını<br />
sağlıyor. Ama son dönemlerde fosil yakıtların<br />
yakılması, ormansızlaşma, hızlı nüfus artışı ve toplumlardaki<br />
tüketim eğiliminin artması gibi nedenlerle<br />
karbondioksit, metan ve diazot monoksit gazların<br />
atmosferdeki yığılması artış gösterdi. Bilimadamlarına<br />
göre işte bu artış küresel ısınmaya neden oluyor.<br />
1860’tan günümüze kadar tutulan kayıtlar, ortalama<br />
küresel sıcaklığın 0.5 ila 0.8 derece kadar artığını gösteriyor.<br />
Bilimadamları son 50 yıldaki sıcaklık artışının insan<br />
hayatı üzerinde farkedilebilir etkileri olduğu görüşünde.<br />
Üstelik artık geri dönüşü olmayan bir noktaya yaklaşılıyor.<br />
Hiçbir önlem alınmazsa bu yüzyıl sonunda küresel sıcaklığın<br />
ortalama 2 derece artacağı tahmin ediliyor.<br />
2007’nin de dünya genelinde kayıtların tutulmaya<br />
balandığı son 150 yıllık dönem içinde en sıcak yıl olabileceği<br />
öngörüsü var.<br />
Peki bu sıcaklık artışı yani küresel ısınma nelere yol<br />
açıyor, hayatımızı nasıl etkiliyor?<br />
Dünya iklim sisteminde değişikliklere neden olan küresel<br />
ısınmanın etkileri en yüksek zirvelerden, okyanus<br />
derinliklerine, ekvatordan kutuplara kadar dünyanın<br />
her yerinde hissediliyor.<br />
Kutuplardaki buzullar eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor<br />
ve kıyı kesimlerde toprak kayıpları artıyor.<br />
KARİKATÜRİZM<br />
Isle of Sk Seljalandsfoss Şelalesi - İzlanda<br />
30 3
KÜRESEL FACİA<br />
NEFES KESİCİ DOĞA MANZARALARI<br />
Örneğin 1960’ların sonlarından bu yana Kuzey<br />
Yarıküre’de kar örtüsünde yüzde 10’luk<br />
bir azalma oldu. 20’inci yüzyıl boyunca deniz<br />
seviyelerinde de 10-25 cm arasında bir<br />
artış olduğu saptandı.<br />
Küresel ısınmaya bağlı olarak dünyanın bazı<br />
bölgelerinde kasırgalar, seller ve taşkınların<br />
şiddeti ve sıklığı artarken bazı bölgelerde<br />
uzun süreli, şiddetli kuraklıklar ve çölleşme<br />
etkili oluyor. Kışın sıcaklıklar artıyor, ilk bahar<br />
erken geliyor, sonbahar gecikiyor, hayvanların<br />
göç dönemleri değişiyor. Yani iklimler<br />
değişiyor.<br />
İşte bu değişikliklere dayanamayan bitki ve<br />
hayvan türleri de ya azalıyor ya da tamamen<br />
yok oluyor.<br />
Küresel ısınmanın sebepleri;<br />
- Güneşin etkisi<br />
- Dünya’nın Prezisyon Hareketi<br />
- El Nino’nun etkisi<br />
- Fosil yakıtlar<br />
- Sera gazları<br />
- Güç üretiminde azalma<br />
- Nehir ulaşımında problemler<br />
Küresel ısınma, insan sağlığını da doğrudan<br />
etkiliyor!<br />
Melissani Mağarası - Kefalonia Yunanistan<br />
Bilimadamları, iklim değişikliklerinin kalp,<br />
solunum yolu, bulaşıcı, alerjik ve bazı diğer<br />
hastalıkları tetikleyebileceği görüşünde.<br />
Dünyanın Sonundaki Salıncak - La Casa Del Arbol, Ekvador<br />
4 29
NEFES KESİCİ DOĞA MANZARALARI<br />
Iguazu Şelaleleri - Brezilya - Arjantin Sınırı<br />
Isle of Skye - İskoçya<br />
28 5
NEFES KESİCİ DOĞA MANZARALARI<br />
Piz Gloira, Murren - İsviçre<br />
Lion’s Head Mountain - Cape Town, South Africa<br />
6 27
NEFES KESİCİ DOĞA MANZARALARI<br />
Nefes Kesici Doğa Manzaraları<br />
Cambrian Hotel - İsviçre<br />
Ay Köprüsü, Dahu Parkı - Taipei<br />
26 7
KIYAMET AMBARI<br />
BOA YILANININ AVINI BOĞARAK ÖLDÜRMEDİĞİ ORTAYA ÇIKTI !<br />
Boa Yılanının Avını Boğarak Öldürmediği Ortaya Çıktı !<br />
Damarlar Üzerindeki Yılanlar<br />
Kıyamet Ambarı<br />
Ünlü hollywood yapımı kıyamet filminde insanoğlunun<br />
yaşamanı devam ettirebilmesi için bazı bitkilerin<br />
yaşatılması gerektiği vurgulanmıştı.<br />
Bu gerçeği gayet iyi bilen bilim adamları Norveç’te,<br />
özel koşullara sahip bir tohum deposu kurarak kıyamet<br />
günü hazırlıklarının ilk ciddi adımını attı. Uluslararası<br />
Tarım Araştırmaları Enstitüsü tarafından organize edilen,<br />
yaklaşık yüz ülkedeki “bitkisel gen bankaları”nda<br />
bulunan tohum örnekleri Kıyamet Ambarı (Doomsday<br />
Vault) olarak da adlandırılan bu dev ambarda toplanıyor.<br />
4,5 milyon tohum örneğini alabilecek kapasiteye<br />
sahip ambarda kapasite tamamen kullanıldığında akla<br />
gelebilecek her tür meyve, sebze ve tahıl tohumu bulunacak.<br />
Projenin arkasındaki beyin ve Küresel Ürün Çeşitliliği<br />
Merkez (GDTC) yöneticisi Cary Fowler ambarın önemini<br />
şöyle açıklıyor: “Küresel tohum deposu, tarımsal<br />
çeşitliliğimizin yok olmasına engel olmak için, en son<br />
savunma hattı. Gerçek şu ki; insanlar, dinazorların soyunun<br />
tükendiğinden haberdar, ancak ne yazık ki pek<br />
çok kimse, tarımsal ürün çeşitliliğinde kitlesel bir yok<br />
oluş ile karşı karşıya kaldığımızın farkında bile değil.<br />
Depolanan ürün çeşitliliği, besin ihtiyacımızın karşılanması<br />
açısından hayati önem taşıyor. Bizim bu depoya<br />
ihtiyacımız var. Çünkü tarımın, iklim değişimine,<br />
zararlı böceklere, hastalıklara, kuraklığa karşı adaptasyonunu<br />
sağlamak ve çiftçilere yardım elini uzatmak<br />
zorundayız.”<br />
Küresel Hasat Çeşitliliği Örgütü ambara yıllık 125,000<br />
ile 150,000 dolar arasında bir finansman sağlıyor.Peki<br />
Global Crop Diversity Trust(GCDT- Küresel Hasat<br />
Çeşitliliği Örgütü) ve Norveç hükümetince işletilen<br />
ambarın finansörleri kimler? ABD, İngiltere, Norveç,<br />
Almanya, İsviçre ve Kanada`dan devlet fonları aktarılıyor.<br />
Bill-Melinda Gates Vakfı aracılığıyla kendini Asya ve<br />
Afrika`daki çiftçilere yardıma adayacağını beyan eden<br />
Microsoft`un kurucusu Bill Gates tohumların hazırlanması<br />
ve ulaşım ücretlerini karşılıyor.<br />
Genel kanı, piton ve anakondanın avını<br />
boğduğu yönündeydi. Ancak yeni bir<br />
araştırma bu avcıların kurbanlarının kan<br />
dolaşımını kestiklerini ortaya koyuyor.<br />
Bugüne kadar boa yılanının avını boğarak<br />
öldürdüğü, sarmaladığı hayvanları yavaşça<br />
sıkıştırıp soluksuz bırakarak öldürdüğü<br />
düşünülüyordu.<br />
Ancak yeni bir araştırma tropik Orta ve<br />
Güney Amerika’da yaşayan bu büyük,<br />
zehirsiz yılanın avını çok daha hızlı bir<br />
yöntemle dize getirdiğini gösteriyor: Kan<br />
dolaşımlarını keserek.<br />
Bir boa yılanı vücudunu avına doladığında<br />
kurbanının dolaşım sisteminin ince kan<br />
pompalama ayarını bozuyor. Atardamar<br />
basıncı düşüyor, toplardamar basıncı yükseliyor,<br />
kan damarları kapanmaya başlıyor.<br />
Araştırmayı yürüten, Pennsylvania, Carlisle’daki<br />
Dickinson College’dan Scott Boback<br />
“Kalbin bu baskıya karşı koyabilecek<br />
gücü yok,” diyor.<br />
Birçok hayvan nefes almadan görece uzun<br />
bir süre hayatta kalabiliyor. Yeniden hayata<br />
döndürülen boğulmuş insanları düşünün<br />
örneğin. Ama bu durum kalp atışı olmayan<br />
bir vücut için geçerli değil.<br />
Eğer mükemmel şekilde gerçekleştirilirse,<br />
güçlü bir sıkıştırma bir hayvanın saniyeler<br />
içinde kendinden geçmesine neden oluyor.<br />
Kısa bir süre içinde de ölüm gerçekleşiyor.<br />
Yılanların avını sıkıştırma mekanizmasını<br />
daha iyi anlamak için Boback ve Dickinson’daki<br />
meslektaşları kobay fareleri uyuşturdu<br />
ve vücutlarına çeşitli cihazlar yerleştirdi.<br />
Vasküler kateterler kan basıncını ölçerken<br />
farelerin göğüs boşluğuna yerleştirilen<br />
elektrotlar da kalbin aktivitesi hakkında bilgi<br />
sağlıyordu.<br />
Ardından bu donanımlı fareleri, deneyde<br />
kullanılan boa yılanıyla karşı karşıya getirip<br />
sonrasında neler olduğunu ölçümlediler.<br />
Şaşırtıcı biçimde yılanların fareleri sımsıkı<br />
sardığı anda uyguladıkları basınç o kadar da<br />
kuvvetli değildi. Öyle olması da gerekmiyordu<br />
aslında.<br />
“Bir boa yılanı küçük bir fareyi sarıp sarmaladığında<br />
ürettiği basınç kolunuzdaki kan<br />
akışını durdurabilecek türdendir,” diyor 22<br />
Temmuz’da The Company of Biologists dergisinde<br />
araştırması yayımlanan Boback.<br />
Ancak araştırma ekibinin bulguları, farenin<br />
gövdesine uygulanan basıncın düşük olmasına<br />
rağmen onun sistemini bozduğunu<br />
gösteriyor.<br />
Kan akışı kesildiğinde beyin, karaciğer ve<br />
kalp gibi yüksek metabolizma hızına sahip<br />
organlar devre dışı kalmaya başlıyor. Doktorlar<br />
bu duruma iskemi adını veriyor. Yılanlarsa<br />
öğle yemeği diyor.<br />
Eğer bir anakondaysanız, avınızı saf dışı bırakmak<br />
için zehre ihtiyacınız yok. Söz konusu av<br />
45 kilograma yaklaşan ağırlığıyla dünyanın en<br />
büyük kemirgeni kapibara olsa bile...<br />
8 25
BUKALEMUNLAR NASIL RENK DEĞİŞTİRİR ?<br />
YOSEMİTE’İN ATEŞ ŞELALESİ<br />
Araştırmanın Önemi:<br />
Yeni araştırma, bukalemunlarda potansiyel olarak farklı<br />
amaçları olan kristalli hücre katmanlarının ortaya çıkarıldığı<br />
ilk çalışma. Farklı kullanımları, bukalemunların<br />
kristaller için iki ve hatta üç görev geliştirdiğini ortaya<br />
koyuyor: muhteşem bir gösteriş aracı ve kızgın güneşe<br />
karşı koruma olmanın yanı sıra iyi bir kamuflaj olduğunu<br />
söylüyor araştırmayı gerçekleştirenlerden Michel Milinkovitch.<br />
Büyük Resim<br />
Doğada bir şeyi renkli hale getirmek için iki farklı yöntem<br />
var; pigment kullanmak ya da ışığı yansıtan kristal<br />
yapı matrislerine sahip olmak. Fotonik kristaller adı verilen<br />
bu ışık yansıtıcılar kelebeklerin, böceklerin, balık<br />
pullarının ve kuşların tüylerinde görülen renkli parıltının<br />
nedeni. Aynı zamanda büyük kamuflaj ustaları kafadanbacaklılara<br />
denizler altındaki ortamlarında görünmez<br />
olma olanağı da veriyor. Pigmentler solabiliyor ama yapısal<br />
renk, alttaki kristaller yok olana kadar parlaklığını koruyor.<br />
Bir Sonraki Adım<br />
Milinkovitch ve meslektaşları, bukalemunların bu kristalli<br />
hücreleri ayarladıklarını ortaya koydular ama bunu<br />
tam olarak nasıl yaptıklarını henüz bilmediklerini belirtiyorlar.<br />
Onlar bukalemunların kristalleri nasıl kontrol<br />
ettiklerini anlamaya çalışırken, başka bilim insanları da<br />
renkleri solmayan boya ve kumaş gibi malzemeler üretmek<br />
amacıyla renk yaratıcı doğal nanoyapıların aynısını<br />
oluşturmaya çalışıyorlar.<br />
Yosemite’teki Horsetail Şelalesi, koşullar el verirse şubat<br />
ayının ortasına denk gelen günlerde batan güneşin turuncu<br />
ışığıyla süsleniyor ve ateşten bir şelaleyi andırıyor.<br />
Kaliforniya’da yer alan Yosemite Ulusal Parkı’ndaki<br />
bir şelale, her şubat ayında birkaç hafta boyunca batan<br />
güneş tarafından tutuşturulmuşçasına ateş renklerine<br />
bürünüyor. Günbatımında gerçekleşen bu gösteri “ateş<br />
şelalesi” adıyla anılıyor.<br />
Bu sahnenin oluşması için birçok olasılığın aynı anda<br />
gerçekleşmesi gerekiyor: Batan güneşin 305 metre<br />
yüksekliğindeki Horsetail Şelalesi’ninden dökülen suyun<br />
oluşturduğu turuncu ve kırmızı sis bulutuna denk<br />
gelmek için doğru zamanda orada olmak şart. Ayrıca<br />
suyun döküleceğinin bir garantisi de yok: Şelale, El Capitan<br />
adlı kayanın doğu tarafında yalnızca yeteri kadar<br />
su birikip döküldüğü zaman var olabiliyor.<br />
Her şey yolunda giderse Yosemite Vadisi’nin kayalık<br />
zirvelerinin gölgeleri, güneş batarken yavaş yavaş El<br />
Capitan’ı batıdan doğuya doğru kaplamaya başlıyor.<br />
Çocuk nöropsikoloğu ve National Geographic Your<br />
Yosemite’in Ateş Şelalesi<br />
Shot üyesi olan San Francisco’lu Sangeeta Dey’in de<br />
şansı yaver gitmiş ve 15 Şubat tarihinde, artık ünlü olan<br />
bu fotoğrafı yakalayabilmiş. Dey bu fotoğraf için bütün<br />
gün gökyüzünün açılmasını beklemiş.<br />
“Güneş ışınları nihayet şelaleye doğru yöneldiğinde suyun<br />
renginin değiştiğini gördüm,” diyor Dey National<br />
Geographic’e gönderdiği e-posta’da. “Şelalenin sularının<br />
sarı, turuncu ve kırmızı renkler arasında gidip geldiğini<br />
görünce gözyaşlarıma hakim olamadığımı fark<br />
ettim. Çok duygusal bir andı benim için.”<br />
Dey fotoğrafı vizörden bakarak çekmemiş. Bunun yerine<br />
gözleriyle şelaleyi izlerken deklanşöre uzaktan kumandayla<br />
basmış.<br />
Dey, Horsetail Şelalesi’ni fotoğraflamak konusunda<br />
yalnız değil. Ünlü fotoğrafçı Ansel Adams ışıldayan<br />
şelaleyi 1940’ta fotoğraflasa da “ateş şelalesi” olgusu,<br />
1973 yılında National Geographic fotoğrafçısı Galen<br />
Rowell’in ünlü fotoğrafına kadar kitlelerce bilinmiyordu.<br />
24 9
YOSEMİTE’İN ATEŞ ŞELALESİ<br />
BUKALEMUNLAR NASIL RENK DEĞİŞTİRİR ?<br />
Bukalemunlar Nasıl Renk Değiştirir ?<br />
Bukalemunların renk değiştirdiğini<br />
herkes biliyor, fakat bunu nasıl<br />
yaptıkları oldukça şaşırtıcı.<br />
Kelimenin tam anlamıyla renkten<br />
renge giren leopar bukalemun, derisindeki<br />
rengârenk tonlar ortaya<br />
çıkaran küçük kristaller sayesinde en<br />
renkli sürüngenler arasında yer alıyor.<br />
İsviçre’deki Cenevre Üniversitesi<br />
bilimcilerinin geçtiğimiz hafta<br />
Nature Communications‘da yaptığı<br />
açıklamaya göre, leopar bukalemunun<br />
derisinde sadece bir değil<br />
iki kat kristalli hücre bulunuyor.<br />
Hücreleri gererek veya gevşeterek<br />
yansıyan ışığın rengini değiştiren<br />
hayvan, hızlı bir şekilde renk değiştirme<br />
olanağı elde ediyor.<br />
Deri yüzeyine yakın duran iridofor<br />
adlı hücre katmanı, sadece yetişkin<br />
erkek leopar bukalemunda<br />
(Furcifer pardalis) tam anlamıyla<br />
gelişmiş durumda bulunuyor ve eş<br />
bulma amacıyla renkli gösteriler<br />
yapmakta kullanılıyor. Kristaller,<br />
hayvanın gevşeme durumunda<br />
olduğu gibi birbirine yakın durduğunda<br />
mavi ışığı yansıtıyor. Bukalemun<br />
derisindeki sarı pigmentlerle<br />
bir araya gelen bu ışık hayvanın<br />
yeşil görünmesine yol açıyor. Hücreleri<br />
gerip kristalleri birbirinden<br />
uzaklaştırmak ise sarı ila kırmızı<br />
arasında renkler ortaya çıkarıyor.<br />
Bütün bukalemunlarda, sadece ısı<br />
olarak hissedilen görünmez dalga<br />
boylarına yakın neredeyse kızılötesi<br />
ışık başta olmak üzere daha<br />
geniş bir ışık tayfını yansıtan daha<br />
derinde başka bir iridofor katmanı<br />
bulunuyor. Bilim insanları, derindeki<br />
bu kristalli hücrelerin soğukkanlı<br />
hayvanların beden ısılarını<br />
ayarlamaya yaradığını, daha üstteki<br />
renk değiştirici hücrelerin ise<br />
kamuflaj ve etkileyici çiftleşme<br />
gösterileriyle ilgisi olduğunu tahmin<br />
ediyor.<br />
Onlar bukalemunların kristalleri<br />
nasıl kontrol ettiklerini anlamaya<br />
çalışırken, başka bilim insanları<br />
da renkleri solmayan boya ve<br />
kumaş gibi malzemeler üretmek<br />
amacıyla renk yaratıcı doğal nanoyapıların<br />
aynısını oluşturmaya<br />
çalışıyorlar.<br />
O fotoğraf yayınlandığından bu yana Yosemite Ulusal<br />
Parkı, parlayan su ve sisin fotoğrafını çekmek isteyen<br />
fotoğrafçıların uğrak noktası oldu.<br />
Bu etkileyici görüntü, 80 yıldan uzun bir süre boyunca<br />
975 metre yüksekliğindeki Glacier Point yamacında<br />
yapay olarak tekrar oluşturuldu.<br />
Bu ateşli gelenek, aslında 1872’de Glacier Point’in<br />
yamaçlarından aşağı kamp ateşi kömürlerini döken İrlanda<br />
doğumlu otel sahibi James McCauley tarafından<br />
başlatıldı. dinamit patlamaları içeren teknikler de vardı.<br />
Oğlunun anlattıklarına göre McCauley, 1897 yılında<br />
Glacier Point’i terk edene kadar ateş teknikleriyle çeşitli<br />
denemelerde bulundu. Bunlar arasında havai fişekler<br />
ve hatta 1899’da Yosemite’da bir kamp alanı açan<br />
David Curry de McCauley’in ateş oyunlarını tekrar ele<br />
aldı. Curry yönetiminde oldukça popüler olan bu gösteriler<br />
neredeyse her gece tekrarlanan bir şova dönüştü.<br />
1910’ların ortasındaki dört yıllık bir ara haricinde<br />
-Curry ile yeni kurulan Ulusal Park Hizmeti arasında<br />
bir tartışma olmuştu- bu alevli gösteri 1968 yılına kadar<br />
devam etti. 1968’de ise Ulusal Park Hizmeti müdürü<br />
George B. Hartzog, Jr. insan eliyle hazırlanan bu gösterinin<br />
durdurulmasını emretti.<br />
Yapay ateş şelalesinin eski fotoğraflarını gören Dey<br />
onların oldukça etkileyici olduğunu söylüyor - ancak<br />
kendi yakaladığı görsel şölenin etkileyiciliğinden çok<br />
uzaklar.<br />
“Bu doğal olay en hafif tabirle büyüleyici,” diyor Dey.<br />
“Ve ihtiyaç duyduğu tek şey de biraz su ile güneş ışığının<br />
birleşimi.”<br />
10 23
DÜNYA’NIN OLUŞUMU VE GELİŞİMİ<br />
GÖKKUŞAĞININ OLUŞUMU<br />
Gökkuşağının Oluşumu<br />
1- İlkel Zaman: Yaklaşık 4 milyar<br />
yıl sürmüş, 600 milyon yıl önce<br />
sona ermiştir. Sularda tek hücreli<br />
canlılar meydana gelmiş, kıta<br />
çekirdeği oluşmuştur. İlkel zaman<br />
canlıları alg ve radiolaria’dır.<br />
2- Birinci Zaman (Paleozoik):<br />
375 milyon yıl sürdüğü tahmin<br />
edilmiş, 225 milyon yıl önce de<br />
sona ermiştir. Bu dönem de kömür<br />
yatakları oluşumu, kara bitkileri<br />
ortaya çıkmış, Kaledonya ve Hersinya<br />
kıvrımları meydana gelmiştir.<br />
Balığa benzer ilk organizmalar var<br />
olmuştur. Dönemi karakterize eden<br />
canlılar graptolith ve trilobittir.<br />
3- İkinci Zaman (Mezozoik):<br />
Günümüzden 65 milyon yıl önce<br />
sona ermiş 160 milyon sürdüğü<br />
tahmin edilmektedir. Bu dönem de<br />
Kimmeridge ve Avustrien adlı kıvrımlar<br />
oluşmuş, ekvatoral ve soğuk<br />
iklimler oluşmaya başlamıştır. Bu<br />
dönemi karakterize eden canlılar<br />
ammonit ve dinozorlardır.<br />
4- Üçüncü zaman (Neozoik): Bu<br />
dönem 63 milyon yıl sürmüş ve 2<br />
milyon yıl önce sona erdiği tahmin<br />
edilmektedir. Kıtalar bugünkü<br />
görünümünü almış, linyit havzaları<br />
oluşmuş, günümüzdeki iklim ve<br />
bitki topluluğu oluşmaya başlamış,<br />
Alp kıvrım sistemi gelişmiştir.<br />
Nümmilitler ve memeler ortaya<br />
çıkmıştır.<br />
Bu dönemi karakterize eden canlılar<br />
nummilet, mastadondur, elephas ve<br />
hippariondur.<br />
5- Dördünü Zaman (Kuaterner):<br />
2 milyon yıl önce başlamış ve hâlâ<br />
devam eden bir jeolojik zamandır.<br />
Bu dönem de dört buzul dönemi<br />
(Mindel, Riss, Wirn, Günz) meydana<br />
gelmiştir. İnsanlar bu dönemde<br />
ortaya çıkmıştır. Bu dönemi karakterize<br />
eden canlılar mamut ve insanlardır.<br />
Dünya’nın yaşını kayaçlarla ölçmeye kalkarsak<br />
Görland’ın batısında 3.8 milyar yıllık kayaç<br />
bulunmuştur. Ama bu kayaçlardan daha yaşlı<br />
olan kayaçların, günümüzde yok olduğu bilinmektedir.<br />
Bu durum Dünya yaşını belirlemede<br />
yetersiz kalmıştır. Okyanuslarda bulunan 4.55<br />
yıllık kurşunun Dünyanın yaşı olarak kabul<br />
edilebilir. Başka yöntemle Dünya’nın yaşını<br />
hesaplamak istersek, kayaçların radyoaktif ve<br />
rubidyum elementinin stronsiyuma dönüşmesi<br />
Dünya’nın yaşını belirleyebilir. Bu açıklamalar<br />
doğrultusunda 5.5 milyar yıl, Dünya yaşının<br />
olduğudur.<br />
Güneş Sistemi oluştuğunda Dünya kızgın gaz<br />
kütlesi halindeydi. Zaman içerisinde kızgın gaz<br />
kütlesi olan Dünya’nın, ekseni etrafında dönmesi<br />
dıştan içe doğru soğumasına neden olmuş<br />
ve katmanlar meydana gelmiştir.<br />
Bu yapısını jeolojik zamanlar çerçevesinde<br />
belirlenir. Yaklaşık 4.5 milyar yaşında olan<br />
Dünya’nın dört jeolojik zaman evresinden<br />
geçmiştir.<br />
Gökkuşağı Nedir ?<br />
Gökkuşağı, güneş ışınlarının yağmur<br />
damlalarında veya sis bulutlarında<br />
yansıması ve kırılmasıyla meydana<br />
gelen ve ışık tayfı renklerinin bir yay<br />
şeklinde göründüğü meteorolojik bir<br />
olaydır. Gökkuşağında görülen yedi<br />
renk; kırmızı, turuncu, sarı, yeşil,<br />
çivit mavisi, menekşedir.<br />
Oluşumu:<br />
Tipik bir gök kuşağı kırmızı, turuncu,<br />
sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor<br />
renklerinden meydana gelen bir renk<br />
sırasına sahip bir veya daha fazla<br />
aynı merkezli arklardan ibarettir. En<br />
çok rastlanan çeşidi ilkel (birinci)<br />
gökkuşağıdır. Bu çeşidin merkez<br />
açısı 42° civarındadır ve kırmızı renk<br />
dış tarafa, mor renk iç tarafa isabet<br />
eder. Bazen ışığı daha zayıf merkez<br />
açısı 50° civarında olan tali (ikinci)<br />
gökkuşağına da rastlanır. Güneşin<br />
ufuktan yüksekliği 52 dereceyi<br />
geçerse gökkuşağı oluşmaz, 42,5<br />
derecenin üzerinde olursa gökkuşağı<br />
görülmez. Bunda renk dizilişi<br />
diğerinin tersidir. Bunların haricinde<br />
sadece dar kırmızı veya kırmızı-yeşil<br />
renk bantlarından müteşekkil küçük<br />
kuşaklar da görülür ve bunlar birinci<br />
gökkuşaklarının iç tarafında ve<br />
ikincilerin dış tarafında bulunurlar.<br />
Gökkuşakları; ışık ışınlarının yağmur<br />
damlaları ve sis tanecikleri tarafından<br />
kırılması, yansıtılması ve dağıtılması<br />
ile meydana gelir. Büyük damlaların<br />
meydana getirdiği kuşaklar en parlak<br />
ve renk ayrılması en belirgin olanlarıdır.<br />
Küçük yağmur damlalarının<br />
meydana getirdiği kuşaklar ise daha<br />
zayıf ve daha geniş olurlar. Bunun<br />
en tipik örneği sis kuşağı olarak da<br />
isimlendirilen ve sis bulutu veya<br />
buğusu tarafından meydana getirilen<br />
beyaz kuşaklardır.<br />
− Genellikle yarım çember olarak<br />
gözükmelerine karşın, bir dağ tepesinden<br />
veya uçaktan bakıldığında,<br />
gökkuşağı konisi olarak adlandırılan<br />
çember şeklinde görülebilir.<br />
− Gökkuşağının olabilmesi için gökyüzünde<br />
güneş olmalıdır. Gökkuşaklarının<br />
sık göründüğü zaman ikindiye<br />
doğru özellikle sağanak yağışların<br />
geçmesinden sonraki zamandır.<br />
Gökkuşağı daima güneşin tam karşısında<br />
olan kısımdadır. Gökkuşağını<br />
görebilmek için güneşe arkamızı<br />
dönmemiz gerekmektedir<br />
22 11
DÜNYA’NIN OLUŞUMU VE GELİŞİMİ<br />
Dünyanın Oluşumu ve Gelişimi<br />
Dünya, Güneş sistemdeki gezegenlerden biridir.<br />
Kutuplardan basık ekvatordan şişkin elips şeklindedir.<br />
Güneş sistemine göre Dünya, uzaklık bakımından<br />
üçüncü gezegendir. Güneş’e uzaklığı 149.597.890 km’dir.<br />
Güneş bir dönüşünü 365 gün 5 saat 48 dakika 46<br />
saniye tamamlar. Dünya ise bir gününü 23 saat 56<br />
dakika 4 saniye de tamamlamaktadır. Dünya etrafın<br />
da dönerken Güneş’e olan mesafesi artar ya da azalır.<br />
Dünya, Güneş’e en yakın noktasında 960 km hızı artmakta<br />
yani, güney yarım küre de yazlar uzun ve serin<br />
geçer, kuzey yarım küre ise kışlar kısa ve daha ılık<br />
geçer. Sonsuz evrende belki de yaşamın tek olduğu<br />
gök cismidir. Dünya’nın uzaydan görünümü mavidir.<br />
Bunun sebebi atmosferde bulunan oksijenin Güneş<br />
ışınıyla çarpışmasıdır.<br />
Dünyanın tek uydusu Ay’dır. Ay’ın çapı 12.756km,<br />
kütlesi ise 5.97×1024 ‘dir. Dünya atmosferinde nitrojen(%78),<br />
oksijen (%21) az miktarda argon, karbon<br />
dioksit, hidrojen, helyum, kripton, neon bulunmaktadır.<br />
Atmosfer de su miktarı %0.2-%0.4’tür. Dünya kabuğu<br />
%46’sı oksijen, %28’i silikon, %11’i kalsiyum,<br />
potasyum, magnezyum ve %8’i alüminyumdan oluşur.<br />
Dünya’nın alanı yaklaşık 510.2 milyon km2’dir.<br />
%70.8’i su, %29.2’si kara ile kaplıdır. Dünya da<br />
pangea denilen tek bir kıtadan oluştuğu bilinmektedir.<br />
Sürekli hareket halinde olan yer kabuğu, zamanla<br />
milyonlarca yıl sonun da birbirinden kopmuştur.<br />
Yerin içinde bulunan magmalara bağlanabilir. Yerin iç<br />
yapısı ise sırasıyla; yer kabuğu, üst manto, alt manto,<br />
dış çekirdek ve iç çekirdekten oluşur ve yeryüzünde<br />
sırasıyla; ekzosfer, termosfer, mezosfer, stratosfer,<br />
troposferden katmanlarından oluşur. Atmosfer, Dünya<br />
yaşamını sağlamak adına birçok görevi vardır.<br />
Atmosferin Görevleri;<br />
1- Yeryüzünün ısınmasına neden olur.<br />
2-Gökyüzünün mavi rengini verir.<br />
3- Basınç sebebiyle yeryüzünde<br />
su bulunmasına sağlar.<br />
4-Tan olayları görülür.<br />
5- Kırılma olayları görülür.<br />
12 21
20 13
DOĞA GÜNDEM<br />
NESLİ TÜKENECEK CANLILAR TOP 10<br />
7-Mezgeldek<br />
Güney ve merkezi Avrupa ile batı ve merkezi Asya’ya<br />
yayılış gösterirler. En güneydeki Avrupalı kuşlar çoğunlukla<br />
yerleşiktir ama diğer popülasyonlar kışın<br />
güneye göç ederler. Bu kuşları yıl boyunca Trakya’da<br />
görülebilir ama batı Anadolu’da sadece göç zamanında<br />
görülmektedirler.<br />
8- Kutup Ayısı<br />
(Ursus maritimus), 2006 yılında hassas türden tehlike altındaki<br />
tür kategorisine geçti. Kutup bölgesindeki buzulların<br />
erimesiyle yaşam alanı tehlike altına girmiştir. Tahminlere<br />
göre kutup bölgesindeki bu durum değişmezse<br />
önümüzdeki 45 yıl içinde türde yüzde 30’luk bir azalma<br />
olacak ve sonunda da tümüyle yok olacak.<br />
Bulgaristan’da Yaban Hayat Cennetini Yok Edecek Oto Yol<br />
Bulgaristan altın kartal, kızıl akbaba ve<br />
peregrine şahin türleri ile ünlü muhteşem<br />
bir vadi üzerinden Yunanistan’a<br />
Avrupa Birliği tarafından fonlanan bir<br />
otoyol inşa etmeyi planlıyor.<br />
11 millik Kresna vadisi aynı zamanda<br />
Akdeniz’in kuzey ucu ile<br />
Balkanların güney sınırları arasını<br />
köprüleyen sıcak mikro iklimi ile<br />
ayılar,kurtlar ve çakallar için önemli<br />
bir göç noktası.<br />
Avrupa Birliği’nin günümüzden<br />
2020 yılına kadar 673 milyon avroluk<br />
hibe sunduğu projenin, Yunanistan’la<br />
Almanya’yı birbirine bağlayarak<br />
turizm, ticaret ve ulaştırma<br />
alanlarında önemli getirileri olacağı<br />
düşünülüyor.<br />
Ancak yerel halk bu projenin halihazırda<br />
gözünü İngiltere gibi ülkelere<br />
dikmiş olan genç nüfusun yaşadığı<br />
bu bölgede demografik bir<br />
dalgalanma yaratarak köylerine çoraklaşma<br />
getireceğini ifade ediyor.<br />
Ayrıca çevreciler bu yolun 11 köprü,<br />
11 üst geçit, yedi çift tüp tünel,<br />
çoğunlukla beton 59 tahkimat duvarı<br />
ve 10 yamaç desteği ile kuşlar, yarasalar,<br />
kaplumbağa ve büyük memelilere<br />
zarar vereceğinden endişeli.<br />
Kresna’daki Vlahi köyünde bir<br />
eko-merkez yürütücülerinden olan<br />
Dimiter Vasilev: “Avrupa’daki yaban<br />
hayatın korunduğu en değerli<br />
alanlarından birini kaybetme tehlikesiyle<br />
karşı karşıyayız. Öyle ki<br />
burada herhangi bir taşa attığınız<br />
tekme bir sürüngenin ölümüne yol<br />
açabilir. Böyle bir alanı kaybetmemiz<br />
gerçekten büyük bir felaket<br />
olur.” şeklinde konuştu.<br />
Tarihte Kresna, ordular için bir savaş<br />
alanı, eski bir Roma yolunu<br />
izleyen bir geçit ve aynı zamanda<br />
Naziler tarafından Yahudi ve Komünist<br />
mahkumların köle işçi olarak<br />
kullanılarak inşa edilmiş olma<br />
özelliğini taşır.<br />
Bölge aynı zamanda güneş ve kar<br />
ile Yunan ardıç ağaçları ve Balkan<br />
çamları arasında iklimsel ve ekolojik<br />
bir savaş alanı. Struma nehri<br />
üzerinde yükselmekte olan Kresna<br />
vadisi, yaban hayatı açısından da<br />
oldukça önemli.<br />
9- Gri Balina<br />
(Eschrichtius robustus), Kuzeybatı pasik gru balina.<br />
Halen 50 yetişkin bireyden daha az kaldığı düşünülmektedir.<br />
Bu tür tamamen yok olacak derecede<br />
avlanmıştır.Gri BALİNA denizlerde 16,093<br />
km ilerleyebilir.böylesine ilginç özellikleri olan<br />
balıkların yok edilmesi son derece gereksiz.<br />
10- Javan Gergedanı<br />
Hayatta kalanların sayısı: 60’dan az<br />
Doğal ortamı: Endonezya ve Vietnam<br />
Durumu: Bu gergedanlar, belki de dünyanın en<br />
nadir bulunan memelileridir.<br />
14 19
NESLİ TÜKENECEK CANLILAR TOP 10<br />
DOĞA GÜNDEM<br />
4- Ulu Doğan<br />
Türün soyu, Asya’daki yaşam alanlarının kısmen<br />
azalmasına bağlı olarak tehlike altındadır. Ulu doğanlar,<br />
doğal yaşam ortamlarından şahincilik için<br />
zorla alıkonulurlar.<br />
Türkiye’de Falco cherrug cherrug gray ve Falco<br />
cherrug milvipes jerd ırklarının İzmir İstanbul,Tarsus<br />
Ankara,Ereğli ve Kastamonu’da bulunduğu<br />
literatürde ortaya getirlmiştir. Bunun yanı sıra Ulu<br />
Doğanlar Bayburt, Erzurum, Arpaçay, Rize, Trabzon<br />
ve Süphan Dağında rastlandığı bilinmektedir.<br />
5- Kolan Balığı<br />
Avrupa kıyıları ve Karadeniz’de görülen Kolan Balığı<br />
nesli kritik tehlikedeki türler arasında yer almaktadır.<br />
Kömür Ocağı Projesi İptal<br />
6- Toros Kurbağası<br />
Kurbağalar ekolojik denge içerisinde<br />
önemli rol oynayan türlerden<br />
biri olmakla beraber bazı kurbağalar<br />
nesli tükenen hayvanlara dahildir.<br />
Toros kurbağası, Dünya’da<br />
yalnızca Türkiye’nin Niğde ili<br />
Ulukışla ilçesi sınırları içerisindeki<br />
Toros Dağları’nda 2560 metre<br />
yükseklikteki Eğrigöl, Karagöl ve<br />
Çiniligöl’de yaşamaktadır.<br />
Radikal’den İdris Emen’in haberine<br />
göre 2014 yılında Konya-Karapınar<br />
ve Karaman Akçaşehir havzalarında<br />
linyit ocağı kurulması için<br />
3 kömür ocağına ruhsat verildi.<br />
Karaman-Akçaşehir’de kurulacak<br />
kömür santralinin yer altı sularını<br />
kurutacağını ve Karapınar Kapalı<br />
Havzasında yapılan tarımın olumsuz<br />
zarar göreceğini savunan bölge<br />
halkı ÇED olumlu kararının iptal<br />
edilmesi için Konya Birinci İdare<br />
Mahkemesi’ne başvurdu.<br />
Bilirkişi raporunda kömür madeni<br />
için 177 pompaj kuyusu açılacağı<br />
ve açılacak pompaj kuyularının<br />
vereceği çevresel zarar nedeniyle<br />
57 bin 300 dönümlük arazide sulu<br />
tarım yapılamayacağı belirtildi. Bilirkişi<br />
raporunda yer verilen diğer<br />
çarpıcı tespit ise Akgöl ve Meke<br />
gölleri ile ilgili oldu. Raporda, yer<br />
altından çekilecek olan suyun Akgöl<br />
ve Meke gölüne dökülmesi durumunda<br />
göllerin yapısının bozulacağı<br />
ifade edildi.<br />
ÇED olumlu kararına iptal<br />
Bilirkişi incelemesini dikkate alan<br />
Konya 1. İdare Mahkemesi ÇED<br />
Olumlu Kararı’nı hukuka aykırı bularak<br />
ÇED Olumlu Karar’ını iptal etti.<br />
Mahkeme iptal gerekçesini şu şekilde<br />
belirtti: “dava dosyasında yer<br />
alan bilgi ve belgeler ile bilirkişi<br />
raporunun birlikte değerlendirilmesinde,<br />
2872 sayılı Çevre Kanunu<br />
uyarınca Çevresel Etki Değerlendirilmesinin<br />
gerçekleştirilmesi planlanan<br />
projelerin çevreye olabilecek<br />
olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlemesinde<br />
olumsuz yöndeki etkilerinin<br />
önlenmesi ya da çevreye zarar<br />
veremeyecek ölçüde en aza indirilmesi<br />
için alınacak önlemlerin, seçilen<br />
yer ile teknoloji alternatiflerinin<br />
belirlenerek değerlendirilmesinde<br />
ve projelerin uygulanmasının izlenmesi<br />
ve kontrolünde sürdürülecek<br />
çalışmalar olarak tanımladığı hususu<br />
dikkate alındığında yukarıda anılan<br />
raporda tespit edilen eksikliklerin<br />
giderilmesi gerektiği, bu haliyle<br />
dava konusu, ‘ÇED Olumlu’ kararının<br />
hukuka aykırı olduğu sonuç ve<br />
kanaatine varılmıştır.”<br />
18 15
DOĞA GÜNDEM<br />
NESLİ TÜKENECEK CANLILAR TOP 10<br />
Nesli Tükenecek Canlılar Top 10<br />
1 - Kelaynak<br />
Nesli tükenmekte olan hayvanlardan biri de Kelaynak’tır.<br />
Dünyada sadece Türkiye’de (Birecik/<br />
Urfa) ve Fas’ta koruma altında az sayıda bulunmaktadırlar.<br />
Dünya popülasyonları yaklaşık 500<br />
bireydir. Türünün doğal yaşam alanı Alpler’den<br />
Kızıldeniz’e, Fas’dan Güneydoğu Anadolu’ya<br />
kadar uzanan geniş bir coğrafyadır. Yanlış tarım<br />
politikaları sonucunda kurutulan sulak alanlar<br />
ve böcek öldürmek için tarlalarda kullanılan ağır<br />
kimyasallar (Özellikle DDT) bu kuşun neslini tükenmenin<br />
eşiğine getirmiştir.<br />
2 - Akdeniz Foku<br />
Ya Tutarsa ?<br />
Sadece Doğu Akdeniz sahilleri ile Batı Afrika’nın<br />
bir sahilinde yaşayan bu fok türü, aşırı<br />
avlanma, yaşam alanları kaybı ve deniz ekosisteminin<br />
bozulması nedeniyle yok olma tehlikesiyle<br />
karşı karşıya. Araştırmacıları göre günümüzde<br />
yaşayan Akdeniz foklarının tahmini<br />
sayısı 600’dür.<br />
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,<br />
Antalya’da 23 Nisan’da<br />
açılışı yapılacak ’Çiçek ve Çocuk’<br />
temalı botanik dalındaki Expo 2016<br />
Antalya’nın düzenleneceği alana<br />
İzmir’den sökülerek getirilen 10<br />
asırlık zeytin ağacını, “İnşallah tutar”<br />
temennisi ile yeni yerine dikti.<br />
Expo için İzmir’in Ödemiş ilçesi<br />
Bademli beldesine 1071 yılında dikilen<br />
ve Türkiye’nin en yaşlı zeytin<br />
ağacı olan çapı 2.55 metrelik zeytin<br />
ağacı 945 yıldır bağlı bulunduğu<br />
toprağından sökülerek Antalya’ya taşındı.<br />
Erdoğan bin yıllık ağacın Antalya’ya<br />
yeniden dikim töreninde,<br />
“Böyle bir ağaç. İnşallah burada da<br />
tutacağına inanıyoruz ve 2015 botanik<br />
bahçesinin en önemli zenginliklerinden<br />
olacak. Tarihi bugüne,<br />
bugünü de yarınlara ulaştıracak. Ya<br />
Allah Bismillah diyerek biz de toprağımızı<br />
atalım arkasından da cansuyunu”<br />
diye konuştu.<br />
Cumhurbaşkanı ayrıca ağacın Antalya’daki<br />
yeni yerine üzerinde, ’6<br />
bin yıldır Anadolu topraklarında yetişen<br />
ve zeytin varlığı ile 1000 yıldır<br />
barış, sağlığı ve mutluluğu sembolize<br />
ediyor. Bolluk, bereket, mutluluk<br />
ve bilgelik sonsuza dek yeryüzünden<br />
eksik olmasın. Expo 2016<br />
Antalya anısına bu zeytin ağacını<br />
dikiyorum. Cumhurbaşkanı Recep<br />
Tayip Erdoğan’ yazılı yaş kütüğüne pirinç<br />
tabelayı çakmayı da ihmal etmedi.<br />
Familyası Oleaceae, anavatanı da<br />
Akdeniz bölgesi olan Türkiye’nin<br />
en yaşlı zeytin ağacı 945 yaşında,<br />
çapı 2.55 metre, boyu 6 metre, gövde<br />
çevresi 7.68 metre, kök çevresi 9.45<br />
metre. Zeytin ağacının bin yıllık yurdundan<br />
sökülüp yeni bir mekana taşınması<br />
ile ilgili hangi kurumlardan<br />
görüş alındığına dair ise bir açıklama<br />
yapılmadı.<br />
3- Hint Oklu Kirpisi<br />
Daha çok İskenderun çevresinde, Kahramanmaraş,<br />
Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Mersin, Antalya,<br />
Muğla, Aydın, İzmir’de görülür. Bursa, Balıkesir,<br />
Kütahya ve Kocaeli’nden de kayıtlar vardır.<br />
16 17