Başlıksız-1
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
EDİTÖRDEN<br />
Sevgili okur,<br />
Öncelikle eline şu yazıyı alıp okuduğun için minnettarım. Birkaç üniversite<br />
öğrencisinin kendi çapında çıkardığı bir dergiye tahammül edebilmek her<br />
babayiğidin harcı değildir. Bu derginin sayfalarını çevirirken ne mi olacak?<br />
Hemen söyleyeyim, “Ulan bu yazılır mı?”, “Bunu yayınlarken hiç mi utanmadınız?”<br />
ya da “Bu kadar beceriksizseniz yazmayın kardeşim.” gibi cümleleri<br />
bol bol kullanacaksın. Ama ben şimdiden söyleyeyim utanmadık, şu an için<br />
utanmayı da düşünmüyoruz. Neden mi, çünkü biz eline kalem almış birkaç<br />
üniversiteli genciz ve biliyoruz ki şu yaşlarda yazıp çizmeye başlamazsak<br />
ileride başlamamız çok zor. Yapacağımız hataları şu yaşlarda yapıp öğrenci<br />
olmanın, genç olmanın, tecrübesiz olmanın getirdiği bahanelere sığınmazsak<br />
ileride sığınacak bahanelerimiz olmayacak. Yaptığımız hatalardan ders alıp,<br />
düştüğümüz yerden kalkmazsak yaşlarımız ilerleyip bizdeki bu gençlik geçip<br />
gittiği vakit ayağa kalkacak enerjimiz olmayacak. İşte bu sebeplerden dolayı<br />
biz bu dergi çalışmasını kendimizi ve yazma kabiliyetimizi geliştirebileceğimiz<br />
bir atölye olarak görüyor ve bunun bilincinde olarak yazıyoruz.<br />
Şimdi gelelim başka bir önemli konuya. Neden bu derginin kapağında<br />
Malcolm X’in fotoğrafı var, yoksa bu sayı tamamıyla Malcolm X sayısı mı<br />
olacak? Üzülerek, belirtiyorum ki henüz tamamıyla Malcolm X’i anlatabileceğimiz<br />
bir sayı yapma kapasitesine sahip değiliz. Ancak, bu sayı için kapağa<br />
Malcolm X’in fotoğrafını koyup derginin içerisinde de Malcolm X’i anlatan<br />
bir yazı koyma kararı aldık. Neden yaptık böyle bir işi peki, çünkü biz gençler<br />
olarak şunu fark ettik ki; Malcolm X gençlik için sağda solda, sosyal medyada,<br />
afişlerde, duvarlarda sözlerini gördüğümüz bir adam, ama bu adamın<br />
kim olduğu konusunda pek kimsenin malumatı yok. Biz de dedik ki bu sayı<br />
Malcolm X’i tanıtalım abi, kimmiş bu adam, neymiş n’olmuş, neden bu kadar<br />
meşhur olmuş, ne düşünüyormuş, ne yaşıyormuş bir anlatalım dedik. Bu<br />
yüzden dergimizin ufak bir bölümünü de Malcolm X gibi bir değere ayırmaya<br />
karar verdik. Şimdi ben aradan çekiliyorum ve sizi derginizle baş başa bırakıyorum.<br />
İyi okumalar...<br />
1
BABAYA SERZENİŞ<br />
Hatırlar mısın baba?<br />
Hani kıpkırmızı bir bayramlık ceket almıştın bana,<br />
İşte o artık kıpkırmızı değil,<br />
Biraz pembeleşti, rengi de soldu.<br />
Güneşte kurumaktan değil be baba,<br />
Hani ahşaptan bir araba yapmıştın bana,<br />
İşte o araba artık yürümüyor,<br />
Ahşabı şişti, tekerleri de yerinden çıktı.<br />
Yağmurdan değil be baba,<br />
Hani bez bir ayakkabı almıştın bana,<br />
İşte o ayakkabı artık paramparça oldu,<br />
Su geçiriyor, hava soğudumu da ayaklarım üşüyor.<br />
Top oynamaktan değil be baba,<br />
Hatırlar mısın baba?<br />
Hani onlar seni alıp götürürken bana emanet etmiştin anamı,<br />
İşte o anam artık yok be baba.<br />
Diğerleri neyse de onsuz olmuyor.<br />
Yutkunuyorum her aklıma geldiğinde,<br />
Genzimde bir acı hissediyorum,<br />
Sonra geçer diye burnumdan derince bir nefes alıyorum...<br />
Geçmiyor be baba,<br />
İki damla yaş ıslatıyor yanaklarımı,<br />
Ardından hıçkırmaya başlıyorum,<br />
Anam öldü işte diyorum,<br />
Hastalıktan, yaşlılıktan, kazadan beladan değil be baba.<br />
Hasretinden ...<br />
2<br />
Ahmet Faruk Eker
DİKKAT İMAN ÇIKABİLİR<br />
Hanımların bir erkekte aradığı şeyler<br />
desem neler vardır neler? Aman yakışıklı<br />
olsun, sempatik olsun, maddi durumu iyi<br />
olmazsa olmaz, e bir de iyi giyinsin yanıma<br />
yakışsın derdi sarmış bütün hanımları.<br />
Yahu bunların hepsi olsa ne olacak? Biri<br />
de çıkıp demiyor ki “Beş vakit namazını<br />
kılıyor mu, zekatını veriyor mu, bir yetimin<br />
başını okşuyor mu, orucunda bir aksaklık<br />
yapıyor mu?” Bu soruları soran yok maalesef.<br />
İnsanların şu gelip geçici dünyada sarılmaları<br />
gereken tek gerçek olan imanları,<br />
dinleri varken göz zinasıyla eş bulmaya<br />
çalışıyorlar bir de beğenmiyorlar, ya sabır.<br />
Keza aynı durum beylerde de mevcut.<br />
Rahat kız olsun, güzel olsun, her istediğimi<br />
yaptırtayım, e bir süre sonra sadece nefes<br />
alsın yeter diyorlar. Oysa ki, erkeğin evleneceği<br />
kızı seçmesi, kız velisinin de damat<br />
adayını seçmek için dikkatli davranması<br />
kurulacak yuvanın selameti ve doğacak<br />
çocukların terbiye veya sıhhati açısından<br />
oldukça mühimdir. Az evvel de söylediğim<br />
gibi beylerin de eşlerini seçerken dikkat<br />
etmesi gerekir. Evvela Efendimiz (s.a.v)<br />
şöyle buyurur: ‘’Kadınlarla dört hasletleri<br />
için evlenilir. Malı için, asaleti için, güzelliği<br />
için, dini için. Sen dindar olanı tercih<br />
et mesut olursun.’’(Buhari) Hanımların bu<br />
saydığım vasıfları yanı sıra bilhassa dinine<br />
olan bağlılığına önem verilmesi bir peygamber<br />
tavsiyesidir. Yani, Müslümanlarda<br />
göz önüne alması gereken en hayati nokta<br />
dine olan bağlılıktır.<br />
Çok sevgili okur, bir başka şekilde anlatmam<br />
gerekirse, Allah(c.c) kadın ve erkeği<br />
birbirinden çok farklı yaratmıştır.<br />
Ve bu cinsiyet farklılıklarını korumak ise<br />
bize düşmüştür.<br />
3<br />
Meramımı anlatmak için erkeklere benzeyen<br />
kadınlara ve kadınlara benzeyen erkeklere<br />
lanet edilen hadise sığınmak istiyorum.<br />
Yahu bütün bunlar kıyamet alameti değil de<br />
nedir? Neyse devam edeyim. Günümüzde<br />
bu kadar aile problemleri yaşanmasında<br />
karı-kocaların muhabbetlerinin kaybolmasındaki<br />
en büyük nedenlerden birisi de<br />
fıtrat bozulmasıdır. Unutmamak gerekir ki,<br />
din bir fıtrattır. Beyler ve hanımlar birbirine<br />
benzemek yerine dosdoğru olarak<br />
dinine uygunca yaşayıp göz zinası etmeden,<br />
maddi özelliklere veyahut da dış görünüşe<br />
bakmadan kişideki maneviyatın öneminin<br />
farkına varırsa mutlu beraberlikler meydana<br />
gelir. Şimdi size en çok sevdiğim ayetlerden<br />
biriyle örnek vermek istiyorum ;Yüce<br />
Allah’ın Nur suresi 26.ayetinden de ‘’Kötü<br />
kadınlar kötü erkekler içindir, kötü erkekler<br />
kötü kadınlar içindir. Temiz erkekler temiz<br />
kadınlar içindir. Temiz kadınlar temiz<br />
erkekler içindir.” buyruluyor.<br />
Bazı ayetler her şeyden nasıl da haber<br />
veriyor,okuyunca derinine inince her şeyi<br />
anlayabilmemiz mümkün. İmanı yerinde<br />
olan insan ilk önce kendini bilir, daha sonra<br />
hem kendine hemde dinine uygun olan<br />
hayat arkadaşını seçer. Ama zina etmeden.<br />
Zaten imanı yerinde olan bir bey veya<br />
hanım zinasız ve en hayırlı yoldan bulur<br />
ahiretlik yoldaşını, cennet nimetini… Anlatmak<br />
istediğim dünyevi şeylere bakarak<br />
değil, erkek ve bayanların farklı fıtratlara<br />
sahip olduğunun bilincinde bir eş seçimi<br />
yapılmasının gerekliliğiydi. Umarım okuru<br />
sıkmamışımdır. Sürç-ü lisan ettiysem affola.<br />
Rabbim tüm kullarına hidayet ve hikmeti<br />
nasip etsin, Rabbim tüm erkek ve kadınları<br />
imana uygun yaşayanlardan nasip etsin.<br />
Selametle.<br />
Gülsena Ünal
HAYAT DENİLEN TİYATRO<br />
Hayat, her Allah’ın günü farklı bir perdesine uyandığımız bir<br />
tiyatro aslında. Bu tiyatroda insanlar yüzlerine geçirdikleri bazen<br />
samimi bazen samimiyetten Kızıldeniz’in iki yakası arasındaki<br />
mesafe kadar uzak maskelerini takıp mutluymuş rolü yapıyorlar.<br />
İşte bu yüzden gözümüzden gelen her damla yaşta rahatlıyoruz.<br />
Her ağladımızda çıkarıyoruz o bunaltıcı maskeleri, nefes almaya<br />
başlıyoruz. Ve maskelerimizi çıkardığımız anda artık bir oyuncu<br />
değil, bir seyirciden ibaret oluyoruz. Oyundan çıkınca da diğer<br />
oyuncu arkadaşlarımızın aşağılayıcı ve bir o kadar da anlayışlıymış<br />
gibi bakışları eşliğinde indiriliyoruz sahneden, geçiyoruz<br />
aşağıdaki koltuğumuza.<br />
İşte bu andan sonra başlıyor işin en<br />
zevkli kısmı. Başlıyoruz kaldıkları yerlerden<br />
rollerine devam eden arkadaşlarımızı<br />
izlemeye ve yaptığımızın işin anlamını<br />
daha iyi anlıyoruz. “Neyi saklıyor<br />
bu arkadaşlarımız?” görmeye başlıyoruz,<br />
çünkü göz kapaklarımıza değen her<br />
damla yaş perdeyi daha da transparan<br />
bir hale getiriyor. Görüyoruz işte perdenin<br />
arkasında olup bitenleri. Görüyoruz<br />
kimin ne kadar ve neden mutlu olmadığını.<br />
Ağlayınca, başımızın dönmesinin<br />
sebibi de, elimizin ayağımızın boşalmasının<br />
sebebi de bu zaten. Çünkü tüm bu<br />
gerçeklik bizi şaşkına uğrattığı kadar<br />
başımıza da döndürüyor. Bu süreç bizi<br />
insan kılıyor veya insan olmaya zorluyor.<br />
Perdenin arkasındaki; geçen hafta babası<br />
ölmüş arkadaşımızın, sevdiği adam tarafından<br />
terkedilmiş kadının, gökyüzünden<br />
gelen bir dolu yüzünden tüm hasatı<br />
mahvolmuş çiftçinin, bisikletinin lastiği<br />
patlamış çocuğun, evladını şark vilayetlerinden<br />
birine askere gönderen annenin<br />
gözyaşlarını daha net görüyoruz. Sonra<br />
ne mi oluyor? O göz yaşımızla ıslatıp<br />
transparan hale getirdiğimiz perde<br />
kalkınca hepsi ile beraber biz de gözyaşlarından<br />
altı torba torba olmuş gözlerimizi<br />
saklamak için o maskeleri yeniden<br />
takıyoruz ve yeni perdede aynı rolümüze<br />
devam ediyoruz. İşte böyle geçip gidiyor<br />
her günümüz. takmak zorunda kalmayacağız.<br />
4
Fakat, hiçbirimizin diğerine karşı herhangi bir üstünlüğünün<br />
olmadığını kabul ettiğimiz anda artık o maskelerin kölesi olmayacağız.<br />
Kimse bir diğerine ne kadar metanetli, ne kadar sabırlı,<br />
ne kadar güçlü olduğunu ispatlamak zorunda olmayacak. Çünkü<br />
o zaman bileceğiz ki “Allah katında üstünlük ancak takvadadır.”<br />
ve O’nun katındaki üstünlük kıstası hepimize yetecektir.<br />
Kıstas aldığımız takva ölçütü zaten bu maskeyi takmasak bile<br />
bizleri mutlu edecek. Çünkü bileceğiz ki ne zaman ihtiyaç duysak<br />
eşiğine varıp hüngür hüngür ağlayabileceğimiz biri var ve<br />
O, bizi asla ağladığımız için aşağılamayacak. O, bize ağladığımız<br />
zaman kes zırlamayı koskoca insan oldun demeyecek. O, ağladığımız<br />
zaman bizi dinleyecek, eğer bizim için hayırlıysa bizi<br />
ağlatan problemi çözecek. O’nun huzurunda herkesin aciz olduğunu<br />
bildiğimiz için de başkasına karşı acziyet hissine kapılmamıza<br />
ve bundan korkmamıza da gerek kalmayacak. Kimseye<br />
güçlü olduğumuzu, problemlerin bizi yıldıramayacağını ispat<br />
etmek zorunda da kalmayacağız. Ancak, biz bunu yapmaktan<br />
fersah fersah uzağız. Yarın sabah kalkıp yine o pislik maskeleri<br />
takacağız.<br />
Yalanlarımız batsın be!<br />
5<br />
Ahmet Faruk Eker
KERTENKELE DELİĞİNDEN VATANA HİCRET<br />
Herkes soyunuyor, açılmıyor ki<br />
Sokakta boynuzdan geçilmiyor ki<br />
Müslüman gâvurdan seçilmiyor ki<br />
Şekil Avrupalı, poz Avrupalı.<br />
‘Türklük bu mu? ‘ desem ‘bu’ diyecekler<br />
Şampanyayı sorsam ‘su’ diyecekler<br />
Bir gün kökümüze ‘hu’ diyecekler<br />
Kabuk Avrupalı, öz Avrupalı.<br />
Bu taklid hali öyle bir noktaya erişiyor<br />
ki aklın ve temiz bir ruhun kabul etmeyeceği<br />
hallerde dahi onların peşinden<br />
gitmekten kendimizi alamıyoruz. İman<br />
sayesinde izzet ve şerefi elinde bulunduran<br />
müminler bugün yahudi ve hristiyanların<br />
ardından giderek kertenkele<br />
Abdurrahim Karakoç<br />
Rivayet olunur ki Peygamber aleyhisselam<br />
“Sizler karış karış, arşın arşın sizden<br />
öncekilerin yolunu izleyeceksiniz/onların<br />
inançları ve yaşayışlarını ölçü edineceksiniz.<br />
İnsanın giremeyeceği küçük<br />
bir keler / kertenkele deliğine girecek<br />
olsalar, siz de onları takib edeceksiniz.”<br />
buyurdular.<br />
Bunun üzerinde yanında bulunanlar<br />
sordular;<br />
“Ya Resûlellah! (İzlerini takib edeceğimiz<br />
bu topluluklar) Yahûdiler ve Hristiyanlar<br />
mı olacak?”<br />
Şöyle buyurdu: “Ya başka kimler olacaktı?”<br />
Müslümanlar için son 150 yılı diğer<br />
zamanlardan ayıran en önemli özellik,<br />
Allah rasulünün işaret ettiği üzere küfrün<br />
lokomotifine vagon olma halidir.<br />
Yahudi/Hristiyan kültürü ve seküler<br />
düşünce ile şekillenen modern Avrupa’yı<br />
takip etmek 150 yıldır gündemimizin<br />
her alanında bizlere pusula olmuş vaziyette.<br />
6<br />
deliğinin en karanlık noktalarına hapsolmuş<br />
vaziyetteler. Bu delikteki illüzyonlar<br />
da her daim delikte hapsolduğumuzu<br />
unutturmak için zihinlerimizi<br />
iğdiş etmekte. Delikte olduğunu unutunca<br />
delikten kaçmak gelmiyor insanın<br />
aklına. Cehaletin getirdiği geçici mutluluğa<br />
(sarhoşluğa) dalıyoruz.<br />
Yine rivayet olunur ki Pegamber aleyhisselam<br />
buyurdular ki;
Kıyametten hemen önce karanlık gecenin<br />
parçaları gibi fitneler var. Kişi o<br />
fitnelerde mü’min olarak sabaha erer,<br />
akşama kâfir olur; mü’min olarak akşama<br />
erer, sabaha kâfir çıkar.<br />
Müslümanların kendilerinden öncekileri<br />
(Yahudi ve hristiyanları) delicesine takip<br />
ettiği bu çağla imanın sabahtan akşama<br />
kaybedildiği çağ aynı çağdır.<br />
Kertenkele deliğinde ise durum farklı.<br />
Kertenkele deliğinin gümrüğünden<br />
geçen her şey ise tam tersine gavurlaşmakta.<br />
Bu noktada ahir zaman müslümanlarına<br />
yaraşan ise Allah rasulünün ikazına<br />
kulaklarını açarak uyanmaktır, yeniden<br />
dirilmektir. Yani içinde bulunduğu<br />
kertenkele deliğinden kendi öz vatanına<br />
hicret etmektir. Kurtuluş vatanımıza<br />
hicrettedir. Tıpkı müşriklerin şirk ile<br />
kuşattığı Mekke’den Medine’ye hicret<br />
eden Peygamber aleyhisselam ve ashabı<br />
gibi hakikate hicret etmektedir. Ve tabii<br />
ardından onlar nasıl Mekkeyi İslam<br />
beldesi kıldı ise kertenkele deliğini İslam<br />
beldesi kılmaktır asıl marifet. Eğer bunu<br />
yapacak nefes bulunamazsa en azından<br />
bu deliği yerle yeksan etmek, Rab olarak<br />
Allah’tan din olarak İslam’dan razı olduğuna<br />
şahitlik eden bizlerin üzerine vazifedir.<br />
Zira artık kızıl elmamız; zaman ve<br />
mekan algımızı alt üst eden tarihin en<br />
büyük darülharb beldesi olan kertenkele<br />
deliğinin kendisidir.<br />
Birisi diğerinin neticesidir. Kertenkele<br />
deliğinde imanı muhafaza edebilmek<br />
elde bir kor tutmak kadar zordur.<br />
Ahmet Hamdi Tanpınar Beş Şehir isimli<br />
eserinde darülharpten Türk yurdunun<br />
başşehrine, İstanbula yani darül islama<br />
giren her nesne için “Gümrükten geçen<br />
her şey Müslümanlaşıyordu” ibaresini<br />
kullanır. Elbette bu ölçü tüm Türk yurdu<br />
için geçerlidir.<br />
7<br />
Abdurrahman Yavuz
TÜRKİYE’DE SAVUNMA SANAYİİ<br />
Dünya üzerinde söz sahibi olmak isteyen bir<br />
ülke silah teknolojisinde dışarıya bağımlı olursa<br />
istediği gücü elde edebilir mi?<br />
Bağımsızlığını tam anlamıyla kazanmış sayılır<br />
mı?<br />
Savunma sanayi ülkelerin hem en önemli yatırım<br />
kaynaklarından birisidir hem de en büyük<br />
gücüdür. Günümüzde, silahlanma rekabetinin<br />
aşırı derecede artış gösterdiği zamanlarda<br />
milli benlik ve bağımsızlığına önem veren ve<br />
bu konularda tavizi olmayan bir ülkenin silah<br />
teknolojisinde dışarıya bağımlı olması ülkenin<br />
geleceği açısından karamsar bir tablo gibi<br />
gözükür. Kendi silahını, tankını, helikopterini<br />
üretemeyen bir ülke günden güne artan globalleşme<br />
rekabetinde kendine yer bile bulamaz.<br />
Dünya gücü olmak isteyen bir ülkenin kendi<br />
silah teknolojisini üretmesi şarttır ve çoğu ülke<br />
bu yarışta kendine üst sıralarda yer bulmak<br />
için çalışıyor. Türkiye’de 11 yıl önce bu kervana<br />
girmeyi başardı ve kendi silah teknolojisini<br />
üretmek için yapılan çalışmaları ciddiye almaya<br />
başladı. Aslında Türkiye’nin savunma sanayi<br />
alanında geçmişi Osmanlı Devleti’ne kadar<br />
dayanıyor.<br />
Bugüne kadar savunma sanayinde söz sahibi<br />
olan ABD, Rusya, İngiltere, Almanya ve Fransa<br />
gibi ülkelerle aynı arenada rekabet edecek seviyeye<br />
gelen Türkiye coğrafi konum üstünlüğünü<br />
kullanarak bu ülkeler arasından sıyrılıp savunma<br />
sanayiinde söz sahibi olmaması düşünülemez.<br />
8
Türkiye’de savunma sanayinin gelişimi, geçmişten<br />
günümüze kadar çeşitli örgütlerin ve<br />
terör oluşumlarının Türkiye üzerinde oynamak<br />
istedikleri kirli oyunlar sebebiyle yavaşlatılmaya<br />
hatta ve hatta engellenmeye çalışılmıştır.<br />
Fakat Türkiye’nin yetiştirdiği mühendislerin<br />
ve kurulan şirketlerin (ASELSAN, BAYKAR,-<br />
TAİ,HAVELSAN vb.) nitelikle beraber artar<br />
nicelikle ortaya çıkardıkları projeler ve ürünler<br />
Türkiye üzerinde hain planlar kurmaya çalışanlara<br />
korku, dostlarına güven veriyor.<br />
BAYRAKTAR İHA<br />
Kale-Baykar ortaklığında geliştirilen yüzde<br />
yüz yerli İHA Bayraktar’la Türkiye, silahlı<br />
İHA üretip kullanabilen 6 ülkeden biri<br />
oldu. Bayraktar da hem havada en uzun<br />
süre kalma rekoru’na sahip olması hem de<br />
silah yüklenebiliyor olması dolayısıyla İsrail<br />
yapımı Heron’un önüne geçti.<br />
İnsansız hava araçları terörle mücadele de<br />
ciddi önem arz eden bir konu. Türkiye, Selçuk<br />
Bayraktar ve ekibinin tasarlayıp ürettiği<br />
Bayraktar İHA ile harp sahasında stratejik<br />
olarak avantajlı konuma geçti ve bugün<br />
sadece gözlem amaçlı değil, yüzde yüz yerli<br />
silahlarla da donatılabilen Bayraktar ile<br />
Türkiye gücüne güç katmaya devam ediyor.<br />
Yurtdışından alınan İHA’lara ödenen paranın<br />
beşte birine mal edilen İHA’dan önce<br />
Türkiye’nin elinde İsrail’den temin edilen<br />
Heronlar bulunuyordu. PKK ile mücadelede<br />
özellikle kırsalda çok ihtiyaç olan insansız<br />
hava araçlarının temini için İsrail ile<br />
anlaşma 2005 yılında imzalandı ve İsrail’e<br />
183 milyon dolar ödenecekti.<br />
*BAYRAKTAR İHA’nın kalkış öncesi kontrolü Selçuk<br />
Bayraktar ve ekibi tarafından yapılıyor.<br />
Test aşamasının da başarısızlıkla sonuçlandığı<br />
süreç kapsamında İsrail, gereken<br />
zaman içerisinde teslimatı gerçekleştiremedi.<br />
İsrail, belirttiği teslimat tarihini iki kez<br />
daha erteledi.<br />
Araçlar teslim edilmeyince Türkiye İsrail’den<br />
başka model Heronları kiralamak<br />
zorunda kaldı. Kiralık olarak 3 yıl boyunca<br />
kullanılan Heronların iniş ve kalkışları<br />
İsrailli pilotlar tarafından yapılıyordu. Türk<br />
pilotlar ise eğitim almamıştı. Mavi Marmara<br />
krizinden sonra İsrailli Heron pilotları<br />
Türkiye’yi terk etti ve TSK bu araçları kullanamaz<br />
oldu.<br />
Şimdi ise tamamen yerli imkanlarla tasarlanıp<br />
üretilen İHA Bayraktar ile Türkiye sınır<br />
içinde sınır ötesinde güvenliğini sağlayabiliyor.<br />
*BAYRAKTAR İHA gece ve gündüz, her türlü hava<br />
koşulunda uçuş yapabiliyor.<br />
9
Ejder Yalçın 4×4 Zırhlı<br />
Muharebe Aracı<br />
sağladığı üstün korumayı, Türkiye’de ilk<br />
olarak, patlayıcı ve dayanıklılık testlerinde<br />
uluslararası akreditasyona sahip bağımsız/tarafsız<br />
bir kuruluşun Türkiye’ye<br />
gelerek gerçekleştirdiği testler sonunda<br />
belgelendirdi.<br />
Kendi silah kulesi bulunan Ejder Yalçın,<br />
buraya monte edilen ağır makinalı tüfek<br />
ve bomba atar sayesinde kuleye çıkmadan<br />
içeriden joystick kol ile ateşleniyor.<br />
Özel tim mensubu çatışmalarda kuleye<br />
çıkmadan içeriden hedefleri yaylım ateşine<br />
tutabiliyor.<br />
Ejder Yalçın 4x4 Zırhlı Muharebe Aracı,<br />
Nurol Makina tarafından askeri birlikler<br />
ie güvenlik güçlerinin meskun mahal<br />
ve kırsal alanlar dahil olmak üzere her<br />
türlü bölge ve arazi şartlarında harekat<br />
ihtiyaçlarına cevap vermek üzere geliştirilen<br />
yüksek koruma ve hareket kabilyetlerine<br />
sahip bir zırhlı araç.<br />
*EJDER YALÇIN aynı zamanda eyp (el yapımı patlayıcı)<br />
lerin imhasında da kullanılıyor<br />
Ejder Yalçın 4×4 TTZA’lar yüksek koruma<br />
seviyesi ile öne çıkıyor. Nurol Makina<br />
mühendisleri tarafından özgün olarak<br />
tasarlanan ve üretilen Ejder Yalçın<br />
4×4,<br />
Yüksek faydalı yük taşıma kapasitesi ve<br />
özgün araç kontrol yazılımı sayesinde<br />
farklı versiyonlarda konfigüre edilebilmekte<br />
ve bu sayede farklı uygulamalara<br />
yönelik olarak özelleştirilebilmektedir.<br />
EJDER YALÇIN 4x4, yüksek torka sahip<br />
dizel motoru ve tam bağımsız süspansiyon<br />
sistemi ile yüksek arazi performansı<br />
sunmaktadır. Ejder Yalçın 4x4’ün geliştirilmesi<br />
sırasında üstün bekâ özelliklerinin<br />
yanı sıra kullanıcının operasyonel<br />
ve ergonomik ihtiyaçları da göz önünde<br />
tutulmuş ve böylece personelin güven<br />
içinde etkin bir görev yapması için ideal<br />
bir platform oluşturulmuştur.<br />
10
Lastik altı ve gövdesi mayın, roket dahil<br />
tüm patlayıcılara karşı yüksek koruma<br />
sağlayan Ejder Yalçın’ 10 kişilik bir timi<br />
rahatlıkla taşıyabiliyor. %70 meyilli arazide<br />
rahatlıkla tırmanabilen zırhlı aracın<br />
lastikleri patlak gider özelliği taşıyor.<br />
Lastiklerine mermi isabet etse, yani<br />
patlasa dahi 50km’ye kadar yola devam<br />
edebilme özelliği bulunmakta.<br />
gösteriliyor. Bora-12, zorlu hava koşullarında<br />
ve zorlu arazi şartlarında hatasız<br />
ve sorunsuz olarak kullanılabiliyor.<br />
BORA-12, TSK tarafından aktif olarak operasyonlarda<br />
kullanılıyor.<br />
*EJDER YALÇIN 4X4 Zırhlı Aracın içi<br />
JMK BORA-12<br />
Türkiye’nin ilk milli keskin nişancı tüfeği<br />
JMK Bora-12, 2014 yılından bu yana<br />
aktif olarak kullanılıyor. Türkiye’nin ilk<br />
milli keskin nişancı tüfeği JMK Bora-12,<br />
yurt dışında girdiği birçok testi başarıyla<br />
tamamladı. Jandarmanın operasyonel<br />
birliklerince de kullanılmaya başlayan<br />
tüfeklere, yurt dışından yoğun ilgi<br />
Türk Silahlı Kuvvetleri birliklerinde kullanılan,<br />
mevcut keskin nişancı tüfeklerine<br />
alternatif olarak üretilen milli keskin<br />
nişancı tüfeğiyle iç ve dış tehditlere karşı<br />
mukavemet gösterilmesi, bunların imhası<br />
için orta mesafede olmak üzere vuruş<br />
ve yüksek kullanım etkinliğine sahip<br />
keskin nişancı tüfeğinin tasarlanması<br />
hedeflenmişti. Milli keskin nişancı tüfeği<br />
özellikleriyle de dikkat çekiyor. 7.62<br />
milimetre kalibreli tüfeğin etkili menzili<br />
800 metre oldu. Aksesuarsız ve şarjörsüz<br />
6,5 kilogram ağırlığındaki tüfekte 10<br />
mermi kapasiteli şarjör bulunuyor..<br />
Kullanıcıya göre ayarlanabilen yanaklık<br />
ve kabzaya sahip tüfeğe dürbün, gece görüş<br />
sistemleri ve lazer de takılabiliyor.<br />
11<br />
Musa Can Arslan
MODERN ÇAĞDA AVATAR OLMAK:<br />
NAMAZDA HUŞU MESELESİ<br />
Huşu, sözlükte “sessiz-sakin durmak, alçakgönüllü olmak, Hakk’a boyun eğmek” 1 manalarına<br />
gelir. Terim olarak ise “Allah’ın huzurunda olduğu bilinciyle tevazu gösterip boyun<br />
eğmeyi” ifade eder. 2 Aslında tasavvuf ehli müellifler, huşunun belirli ibadetler esnasında<br />
değil de, hayatın her anında Allah’ın huzurunda takınmamız gereken bir tavır olduğunu<br />
söylemiştir. 3 Buna mukabil biz bu yazıda namaz esnasındaki huşuyu gündemimize alacağız.<br />
Çünkü hem şekil, hem muhteva olarak namaz; kulluğun yaşanmasına ve hareketlerle<br />
ifade edilmesine uygun bir ibadet olarak aklımıza huşuyu getirir. 4<br />
Huşu, dış dünyayla irtibatı kesip, kişinin bütün benliği ile “ibadetin içinde” olmasıdır.<br />
Bazı İslam alimlerine göre ise “kişinin namaza durduğu zaman sağında-solunda kimlerin<br />
olduğunu bilemeyecek şekilde kendini ibadete vermesidir” huşu. 5 Allah’ın huzurunda<br />
olduğunun bilinci ile namazını eda etmesidir. Allah Resulü’nün (sav.) “ihsan” tanımında<br />
ifade edilen “Allah’ı görüyormuşcasına ibadet etmendir” şeklindeki ifadesini baz alıp söyleyecek<br />
olursak; namazı ihsan ile kılmaktır. Yahut huşu, vücuduna savaşta saplanan oku,<br />
acı hissetmemek adına namazda, secde esnasında çıkarttıran Hz. Ali edası ile namazı eda<br />
etmektir. Nitekim namaz vakti geldiğinde de, titreyen ve yüzü sararan Hz. Ali, kendisine<br />
bunun sebebini soranlara “Yerle göğün kaldıramadığı, dağların taşımaktan aciz kaldığı bir<br />
emaneti eda etme zamanı gelmiştir. Onu kusursuz olarak yapabilecek miyim, bilemiyorum.”<br />
şeklinde cevap vermiştir. 6<br />
Hükmüne dair ulemanın ittifak ettiği söylenemez. Huşuyu ulemanın bir kısmı namazın<br />
şartı, bir kısmı sünneti olarak görmüştür. 7<br />
1 Şener, Mehmet. 1998. “Huşu”. DİA. cilt: 18, sayfa: 422-423.<br />
2 a.g.m.<br />
3 a.g.m.<br />
4 a.g.m.<br />
5 a.g.m.<br />
6 Coşkun, Muharrem. (2014, 9 Temmuz). “Hz.Ali’nin vücuduna saplanan oku namazda çıkardılar.” Erişim Tarihi:<br />
21 Nisan 2017, http://www.star.com.tr/<br />
7 a.g.m<br />
12
Huşunun irade dışı yönü ve edinilmesinin belli bir terbiye gerektirmesi göz önüne alındığında,<br />
namazın kemalini sağlayan sünnetten olduğu anlayışı kabul görmüştür. 1<br />
Adeta bir “hal değişimidir” huşu ile namaz kılmak. İşte tam bu noktada, namazı huşu ile kılacak<br />
kadar odaklanabilmeyi “avatar haline” benzetiyorum.<br />
Avatar’dan kasıt, tüm dünyada “Avatar:Son Hava Bükücü” ismiyle yayınlanmış çizgi filmdir.<br />
Bilindiği üzere bu hikayede dünya, doğadaki 4 elementin mensubu 4 kabileden oluşmaktadır.<br />
Her kabile kendi elementini bükmeyi –yani onu kontrol etmeyi- biliyor iken, Avatar dediğimiz,<br />
krizleri-savaşları bitiren, kurtarıcı rolü olan, bir nevi “mehdi”yi bize andıran kişi, 4 elementi de<br />
ustaca kullanabilmektedir. 2<br />
Avatar hali dediğimiz hal ise, Avatar’ın kendinden geçerek önceki Avatarların da gücüne<br />
ulaştığı duruma deniyor. Namazları huşu ile eda edemediğim gerçeği üzerine düşündüğüm<br />
günlerde, Avatar’ı bir vesileyle tekrar izlemiş oldum ve bu ikisi arasında kendimce<br />
bağ kurdum. Bu sadece bir teşbih. Kendi kafamda kurduğum bir kavramsallaştırma. Bu<br />
kavramsallaştırmaya giderken tek hedeflediğim, avatar halinin kişiyi kendinden geçirme,<br />
dünya ile aradaki bağı büyük oranda kaybettirme ve kişiyi maddi güce ulaştırma hali<br />
ile; namazda ibadetin aşkıyla dünyadan kopma ve ibadet lezzetinin doruğuna ulaşarak<br />
manevi gücü elde etme arasında bir bağ kurmaktır. Çünkü namaz, Allah ile buluşmaktır.<br />
Rabb’imizle randevumuza girdiğimiz hal ile çıktığımız halin bir olması makul mudür?<br />
Makül olmamalı. Olmaması gerektiğinin bilincinde olmak ve en azından “ibadetlerimden<br />
zevk alıyor muyum” sorusunu gündemimize almak asgari vazifemiz olmalı.<br />
Yazının başlığında “modern çağda” ifadesini özellikle kullandık. Çünkü modern çağda<br />
Müslümanca yaşamak, düşünmek dahi zor iken; huşu ile namaz kılmanın zorluğunu<br />
anlatmaya satırlar yetmez. 1500’lerde yaşamıyoruz. İstanbul’da, metropol hayatın tam<br />
içindeyiz. Gün içinde beynimize “uyarıcı” olarak giren o kadar çok şey var ki... Trafikten,<br />
araba kornasından, kimi zaman burnun direğini sızlatan parfüm kokusundan, kavgalardan,<br />
kalabalıktan, kalabalık içindeki yalnızlıktan, sosyal medyadan ne çok çekiyoruz.<br />
Gün içinde bin bir harf görüyoruz. Twitter ve Whatsapp uygulamalarında birçok karakter<br />
kafamızda yer işgal ediyor. Telefondan kaçamıyoruz, kaçabilsek; bu sefer “İyi ki<br />
Üsküdar Var” tabelaları bize<br />
1 a.g.m<br />
2 Bu teferruat bölümü, Avatar hakkında malumatı bulunmayanların yazıyı okuyabileceği ihtimaline binaen<br />
yazıya eklendi.<br />
13<br />
Mahmut Zahit Ergun
meseleyi baştan ele alalım<br />
aslında her şiir bir başkaldırıdır<br />
başını içine eğerek kalkar ayağa<br />
düşler hisler ve geçmişten geleceğe izlerle<br />
çıkar ayyuka<br />
güzel şeyler düşlemek istiyorum<br />
yeniden bir içime bin cerrihayla<br />
sana bana babama ve bütün<br />
yorgun ailelerin evlatlarına<br />
masum bakamadınız<br />
abuk kavgalarla çatışarak yola<br />
makus kader tezahuratları<br />
ve pozitif düşünme goygoylarıyla<br />
meramına vakıf olamadığınız her çocuğa<br />
bir kulp takıp takıştırıp<br />
yada bi önlük yakıştırıp sürdünüz yola<br />
siz ey içimin zebanileri<br />
bilin istedim<br />
hiçbir zaman içime sinmeyecek bu kavga<br />
küreselden ölçek alıp<br />
yerele şifa ummanın adına direnmek sizinki<br />
bize ait kelimeler beklersiniz şiirlerde mesela<br />
sokağımda klişedir artık yerlermiş her eleştiri<br />
kabuklaşır ve kanamaz iyileşti sanılıp<br />
sonra tekrarlanır gündem sahilinde ardı sıra<br />
betona ram olan bi anıttı bu şehirler<br />
peki hangi sanatı ilerletti bu eller<br />
hangi terim mübeccel hangi kavga cevher<br />
hangi tarih sahih hangisi müstehcen<br />
meseleyi baştan bir daha ele alalım<br />
tabiatıyla oynanmış yiyecekler<br />
ve kirletilmiş toprak adına<br />
kurallara kurallı bir şekilde eleştiremeyiz yoksa<br />
her bir kavramın içini hayretle boşalttınız<br />
ben biliyorum diyebilmek için<br />
doğrusu demokraside istatistik bir soruya<br />
cevap bulamaz bu mantıkta<br />
14
yalnızca bilmediğiniz için yaptınız bunu<br />
iki olgu bir kıyasta<br />
iki salatalık bir pırasa<br />
ki o kadar etkili değil<br />
insan pişiren kazanından ter kokuları yayılmış mutfakta.<br />
benzeyen ve benzetilenlere maruz artık her ürün<br />
ve dilimizden daha çok işgalde yüreğimiz esasında<br />
sahi bu işin normali nedir?<br />
eleştiri neden yapılır?<br />
şiire kavga karışırsa hangisi önce çürür<br />
şiir mi kavgamı ?<br />
insan etine işlemiş kin mi?<br />
yoksa fanatik vede politik birazda didaktik gazmanlarmı?<br />
Real Madrid mi? Barcelona mı?<br />
Yar mı? yara mı?<br />
makam mı? vatan mı?<br />
kör talih direne dursun neler göreceğiz<br />
bana bir daha masal anlatma baba<br />
ilki 28şubatla başladı uzun sürdü<br />
fikir kıl kadar önemsizdir temas etmedikçe insansa<br />
ve incilde kutsaldır tevrat kadar ama bozulmuştur<br />
demez asla birkimse kurandan pay almadıysa<br />
meseleyi bir daha baştan ele alalım<br />
ben Allaha inanıyorum ve öyle dümdük söyleyeceksek<br />
ortak bir noktada buluşmamıza bu bile yeter değil<br />
tek meselemiz mezhep değil<br />
tek meshebimiz dürüstlük mü peki ?<br />
eğitim sistemi işsizlik<br />
işçilerin iş haklarına sahip çıkan ve<br />
işçilerin diini haklarına saygı duyan bir sendika<br />
krediler bankalar diyanet ve sivri toplu kurullar<br />
tüketicisinin ve üreticisi kadar yerli olan<br />
bir borsa<br />
düzgün düpdüzgün çok acil yeni bir ceza yasası<br />
siyaset hamaset torpil rüşvet<br />
peki adalet gerek değilmi artık bu topluma.<br />
meseleyi birdaha baştan ele alıyorum<br />
osmanlının geri geldiğinden korkarlar elbet ama<br />
osmanlıyı düşürdükleri yere düşürmek istedikleri de<br />
aslında gün gibi aşikar.<br />
ve osmanlıyı düşürdükleri yerdeyiz hala biz bi baksana..<br />
15<br />
LAEDRİ